Alchindus´isimli üyeden Alıntı
"Biliyorum" der iken ve bunu ispat sadedinde zikrettiklerinle dahi "bilmediğini" ortaya koymaktasın!
Konuştuğumuz mevzuda nakli ilmin yeri varmıdırki misal olarak onu getirmektesin ve "Senin sözünü ettiğin bilim naklidir" demektesin!
Müspet bilimlerde islam ümmeti içinde müslüman türkün katkılarının diğer müslüman kavimlerin müntesiplerine nispet ile pek ehemmiyetli olmadığını ve benim üçün daha üzüntü verici olanının ise bizden büyük mütefekkir çıkmaması olduğunu zikrettim!
Hakikat budur!
Arabın acemin matematik, fizik, kimya, tababet, coğrafya ve felsefede vucuda getirdiği eserlerin cesamesi yanında müslüman türkün katkısı üzüntü ile söyleyeyim pek azdır!
|
Kardeşim, İlimler Tarihi'ne bakıp aşağıdaki Türk ilim adamları ve çalışmalarını öğrenebilirsin. Bu kişiler ve çalışmaları özetle şöyledir:
1. Harezmi (780 - 850): İlk cebir kitabını yazan ve Batı'ya cebiri öğreten bilgin. Adı algoritmaya isim oldu. Rakamları Avrupa'ya öğreten bilgin. Cebiri sistemleştiren bilgin.
2. Abdülhamid İbn Türk (9 yüzyıl):
Tarihte "Türk" lakabını taşıyan nadir Türk bilim adamlarındandır. Hârezmi'nin çağdaşıdır. Cebirin temelini atan islam bilgini.
3. Ömer Hayyam (? - 1123): Cebirdeki binom formülünü bulan bilgin. Newton veya binom formülünün keşfi Ömer Hayyam'a aittir.
4. Uluğ Bey (1394 -1449): Çağının en büyük astronomu ve trigonometride yeni çığır açan ünlü bir alim ve hükümdar.
5. Akşemseddin (1389 - 1459): "Hastalıklar insandan insana bulaşmak suretiyle geçer. Bu bulaşma gözle görülemeyecek kadar küçük fakat canlı tohumlar vasıtasıyla olur." diyerek, bundan 500 sene önce ve tabii ki Pasteur'den önce mikrobun tarifini yaptı. İstanbulun fethinin manevi babasıdır. Fatih Sultan Mehmet'in Hocasıdır.
6. Ali Kuşçu (? - 1474): 15. yüzyılda yaşamış olan önemli bir astronomi ve matematik bilginidir. Babası Timur'un (1369-1405) torunu olan Uluğ Bey'in (1394-1449) doğancıbaşısı idi. "Kuşçu" lakabı buradan gelmektedir.
Ali Kuşçu, Semerkand'da doğmuş ve burada yetişmiştir. Burada bulunduğu sıralarda, Uluğ Bey de dahil olmak üzere, Kadızâde-i Rûmi (1337-1420) ve Gıyâsüddin Cemşid el-Kâşi (?-1429) gibi dönemin önemli bilim adamlarından matematik ve astronomi dersleri almıştır.
Ali Kuşçu bir ara, öğrenimini tamamlamak amacı ile, Uluğ Bey'den habersiz Kirman'a gitmiş ve orada yazdığı Hall el-Eşkâl el-Kamer adlı risalesi ile geri dönmüştür. Dönüşünde risaleyi Uluğ Bey'e armağan etmiş ve Ali Kuşçu'nun kendisinden izin almadan Kirman'a gitmesine kızan Uluğ Bey, risaleyi okuduktan sonra onu takdir etmiştir.
Ali Kuşçu, Semerkand'a dönüşünden sonra, Semerkand Gözlemevi'nin müdürü olan Kadızâde-i Rûmi'nin ölümü üzerine gözlemevinin başına geçmiş ve Uluğ Bey Zici'nin tamamlanmasına yardımcı olmuştur. Ancak, Uluğ Bey'in ölümü üzerine Ali Kuşçu Semerkand'dan ayrılmış ve Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan'ın yanına gitmiştir. Daha sonra Uzun Hasan tarafından, Osmanlılar ile Akkoyunlular arasında barışı sağlamak amacı ile Fatih'e elçi olarak gönderilmiştir.
Bir kültür merkezi oluşturmanın şartlarından birinin de bilim adamlarını biraraya toplamak olduğunu bilen Fatih, Ali Kuşçu'ya İstanbul'da kalmasını ve medresede ders vermesini teklif eder. Ali Kuşçu, bunun üzerine, Tebriz'e dönerek elçilik görevini tamamlar ve tekrar İstanbul'a geri döner. İstanbul'a dönüşünde Ali Kuşçu, Fatih tarafından görevlendirilen bir heyet tarafından sınırda karşılanır. Kendisi için ayrıca karşılama töreni yapılır. Ali Kuşçu'yu karşılayanlar arasında, zamanın ulemâsı İstanbul kadısı Hocazâde Müslihü'd-Din Mustafa ve diğer bilim adamları da vardır.
İstanbul'a gelen Ali Kuşçu'ya 200 altın maaş bağlanır ve Ayasofya'ya müderris olarak atanır. Ali Kuşçu, burada Fatih Külliyesi'nin programlarını hazırlamış, astronomi ve matematik dersleri vermiştir.
Ayrıca İstanbul'un enlem ve boylamını ölçmüş ve çeşitli Güneş saatleri de yapmıştır. Ali Kuşçu'nun medreselerde matematik derslerinin okutulmasında önemli rolü olmuştur. Verdiği dersler olağanüstü rağbet görmüş ve önemli bilim adamları tarafında da izlenmiştir. Ayrıca dönemin matematikçilerinden Sinan Paşa da öğrencilerinden Molla Lütfi aracılığı ile Ali Kuşçu'nun derslerini takip etmiştir. Nitekim etkisi 16. yüzyılda ürünlerini verecektir.
Ali Kuşçu'nun astronomi ve matematik alanında yazmış olduğu iki önemli eseri vardır. Bunlardan birisi, Otlukbeli Savaşı sırasında bitirilip zaferden sonra Fatih'e sunulduğu için "Fethiye" adı verilen astronomi kitabıdır. Eser üç bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde gezegenlerin küreleri ele alınmakta ve gezegenlerin hareketlerinden bahsedilmektedir. İkinci bölüm Yer'in şekli ve yedi iklim üzerinedir. Son bölümde ise Ali Kuşçu, Yer'e ilişkin ölçüleri ve gezegenlerin uzaklıklarını vermektedir.
Döneminde hayli etkin olmuş olan bu astronomi eseri küçük bir elkitabı niteliğindedir ve yeni bulgular ortaya koymaktan çok, medreselerde astronomi öğretimi için yazılmıştır. Ali Kuşçu'nun diğer önemli eseri ise, Fatih'in adına atfen "Muhammediye" adını verdiği matematik kitabıdır.
Not: Ali Kuşçu hakkında biraz detaylı bilgi verdim, dolayısıyla bu ve diğer bilgileri
Ali Kuşçu Kimdir?de bulabilirsiniz.
Neden bu kadar detaylı bilgi verdiğime gelince, sırf Fatih Sultan Mehmet'in bir ilim adamına verdiği önemi kanıtlarıyla burada açıkça göstermek istedim.
7. Fatih Sultan Mehmet (1432 - 1481): İstanbulu feth eden ve Havan topunu icad eden ve yivli topları döktüren padişahtır. Fatih'in kendi icadı olan ve adı "Şahin" olan topların ağırlığı 17 ton ve bakırdan dökülmüş olup 1.5 ton ağırlığındaki mermileri 1 km ileriye atabiliyordu. Bu topları 100 öküz ve 700 asker ancak çekebiliyordu...
8. Sabuncu Oğlu Şerefeddin (1386 - 1470): Fatih devrinin ünlü doktor ve cerrahlarındandır. Deneysel fizyolojinin öncülerindendir.
9. Piri Reis (1465 - 1554): 400 sene önce bu günküne çok yakın dünya haritasını çizen büyük coğrafyacı. Amerika kıtasının varlığını Kristof Kolomb'dan önce bilen ünlü Türk denizcisi.
10. Seydi Ali Reis (?-1562): Ünlü bir denizci, matematik ve astronomi alimidir.
11. Evliya Çelebi (1611 - 1682): Büyük Türk seyyahı ve meşhur seyahatnamenin yazarıdır.
12. Hezarfen Ahmed Çelebi (17 yüzyıl): Kendisi dünyada ilk kez uçmayı başaran Türk bilginidir. Planörcülüğün öncüsüdür.
13. Lagarî Hasan Çelebi (17 yüzyıl): Füzeciliğin atası, Osmanlılarda ilk defa füzeyle uçan bilgin.
Kaynak: Bu konuda detaylı bilgi almak için "
Ünlü Türk bilim adamları"na bakınız lütfen.
Herhalde Türk ilim adamları hakkında bu kadar bilgi yeterli olmalıdır.
Alchindus Diyor ki
"Atatürk Şemsi Efendi Mektebine gönderildi. Bu okul, varlıklı ve kültürlü bir etnik grup olan Sabetaycıların Kapancı kolu tarafından kurulmuştur. Kurucusu Şemsi Efendi, Sabetaycı aileye mensup, kültürlü, başarılı ve aydın bir öğretmen olmasının yanı sıra siyasal yönü olan Kabala uzmanıydı`Şemsi Efendi, öğrencisi Atatürk`ün okuldaki başarısını izlemiş ve ailesine iyi bir eğitim görmesini önermiştir. İstanbul`da 1917 yılında vefat eden Şemsi Efendi`nin mezarı Üsküdar-Bülbülderesi Selanikliler Mezarlığı'ndadır" (sf. 84)
|
Youtube'da buna ilişkin birçok video var. Sonuçta bu bir araştırma meselesi olup, doğruluğu ancak araştırmalar sonunda belli olur. Fakat bu araştırmanın sonucu ne olursa olsun, aynı Atatürk'ün Türkiye'deki Mason Locaları'nı kapattığını da unutmayalım. Bu durumda adama sormazlar mı; bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu? diye!
Eğer tersi geçerli olsaydı, "
Mehmet Âkif'i şaşırtacak benzerlik" yazısında gördüğünüz gibi, Atatürk'ün yakın tarihimizde binbir facia ve ızdırap kaydeden yapraklarından çıkardığı netice şu olmazdı ("Mehmet Âkif'i şaşırtacak benzerlik" makalesini mutlaka okuyunuz. Orada göreceksiniz ki; aradan 100 yıla yakın bir zaman geçmesine rağmen vatan şairimiz Mehmet Akif Ersoy'un belirttiği gibi, "Tarih tekerrürden ibaretmiş"):
Ordunun Siyasetten Ayrılması
Askerlerin görevleri devam ederken milletvekili olamayacakları dair kanun 19 Aralık 1924'te kabul edildi.
Mustafa Kemal Paşa, daha II. Meşrutiyet döneminde
İttihat ve Terakki Partisi'nde gördüğü ordu ile politikanın işbirliğini tenkit etmişti. Bu acı tecrübelerin ışığında 3 Mart 1924'te o zamana kadar hükümette yer alan Genelkurmay Başkanlığı politika dışında bırakıldı.
Uyarı: Ordunun siyasetten ayrılması ile meclisteki rekabetin iç çatışmaya dönüşmesi önlenmiştir.
Acı Tecrübeler:
1) I. Balkan Savaşı ile Osmanlının Ege Denizi'ndeki üstünlüğü sona erdi. M. Kemal'in "Ordu siyasete karışmasın!" sözü ispatlanmış oldu.
2) I. Dünya Savaşı'nda ise Enver Paşa'nın siyasi hatasıyla Osmanlı ilkine göre çok daha fazla toprak kaybetti ve M. Kemal'in aynı sözü burada bir kez daha ispatlanmış oldu.
Not: Atatürk hakkında diğer yanlış bilgileri de Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Başkanı Prof. Dr. Sadık TURAL yanıtlamaktadır.
İzleyin ve öğrenin lütfen.