Tekil Mesaj gösterimi
  #3  
Alt 25-01-2010, 07:13
AhbAp - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
AhbAp AhbAp isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Kıdemli Üye
 
Üyelik tarihi: 19 Sep 2008
Mesajlar: 2.804
Standart

2. TANRI TAMMUZ, TANRIÇA İNANNA VE KUTSAL EVLİLİK VE KUTSAL AĞAÇ


Bütün tanrı ve tanrıçalar içinde Tammuz (Dumuzi) ve İnanna, bizim açımızdan çok önemlidir. Bu tanrı-tanrıça çiftinin değişik versiyonları ve değişik adları kafa karıştırıcı gibi görünecektir; ancak bugün birçok şeyin özünde bu ikisi yatar. Örneğin Tanrı Tammuz, Sümer ülkesinde bile küçükbaş hayvancılığın yapıldığı şehirlerde, büyükbaş hayvancılığın yapıldığı şehirlerde ve tarımla geçinen şehirlerde farklı anlaşılmış, farklı anlatılmıştır.


(Tammuz)

Tarımla geçinen toplumlarda, bitkinin ve ağacın içindeki enerji olarak Damu görüntüsüyle karşımıza çıkan Tammuz, küçükbaş hayvancılıkla geçinen bölgelerde karşımıza koyunun, keçinin vs. içindeki yaratıcı güç olarak karşımıza çıkar. Bu bölgelerde ayrıca Tammuz’un ölümüne dair metinlere ve rölyeflere rastlanır. Hayvanlar yavruladıktan ve sütten kesildikten sonra, yani içlerindeki yaratma güçleri sona erdiği mevsimde, Tanrı Tammuz ölmüş olur. Bu, bizim bildiğimiz manada bir ölüm değildir; bazı metinlere göre Tammuz derin bir uykuya yatmıştır veya Yer Altı Dünyası’na inmiştir veya bir mağaraya saklanmıştır. Fakat Tammuz geri gelecektir, hayvanlar tekrar yavrulayacak ve süt vereceklerdir.

Büyükbaş hayvancılıkla geçinen bölgelerde ise Tammuz, göğe çıkmış vahşi bir boğadır (Bu dönem, artık yaratıcı tabiat güçlerinin Tanrısallaştığı ve göğe çıkarıldığı M.Ö. 2500’lere rastlar). Bu dönemde Tammuz, Boğa burcunu simgeler. Güneşin ilkbaharda Boğa burcuna girmesi, Vahşi Boğa’nın güneş olarak 12 burcu geçerek sürmesi ve bir yılı meydana getirmesi demekti. Gök gürültüsü bu boğanın kükremesi, şimşek ise bu boğanın tanrısal hiddetidir.

M.Ö. 2500ler önemlidir, çünkü Sami ırktan Araplar, Sümer bölgesine yerleşmeye başlar. Akad Kralı I. Sargon bölgeyi işgal eder ve Akad Krallığı’nı kurar. Akadlar bölgeyi işgal ettiklerinde muazzam bir medeniyetle karşılaştılar. Bu döneme kadar Sümerliler, gökbiliminde hayli ilerlemişlerdi. Akadların da etkisiyle bu gökbilimi ilerledi ve Tanrılar gökte konumlandırıldı. Hatta yeryüzünde, Eridu kentinde olduğuna inanılan cennet (yani Dilmun Ülkesi) bile gökyüzüne taşınmıştır. Cennetin Kralı Tanrı Enki’dir.


(Enki)

Tanrı Enki, Tammuz’un babasıdır, yer altı sularının ve kaynakların tanrısıdır. Zaten Tammuz, ilk olarak bu Dilmun ülkesindeki haliyle tasvir edilmiştir; Tammuz için metinlerde şöyle denir: “Bir yığın Haşur Ormanlarının arasında sen pırıl pırıl parlayan bir selvi ağacıydın ve senin bulunduğun yere sadece güneş gelebilirdi”. Bu nedenledir ki, Sümer tapınaklarında bunun sembolü olarak selvi ağacı dikilirdi. Tammuz, Sular Tanrısı Enki’nin oğlu olduğu için, tapınaklarda aynı zamanda havuz, su kuyusu veya çeşme de olurdu. Bugün mezarlıklarda selvi ağaçlarının olmasının nedeni, selvi ağacının “ebedi hayat”ı simgelemesidir, çünkü Tammuz gerçek anlamda hiçbir zaman ölmez (Temmuz ayı Tammuz’dan gelir, Domuz kelimesinin de Tammuz’un diğer adı olan Dumuzi’den geldiği düşünülüyor. Çünkü Tammuz’u ve daha sonraları dönüştüğü tanrı olan Adonis’i de öldüren domuzdur. Domuzun İslamiyet’te ve Yahudilik’te haram olmasının altında yatan nedenin bilinçaltında, domuzun tanrı katili olması yatar. Ayrıca ekonomik açıdan, domuzun küçükbaş hayvanlar gibi göç edememesi ve dönemin şartlarınca yaz aylarında etinin sıcağa dayanamayarak çabuk bozulması da nedenler arasındadır).

Tammuz, her yıl ilkbaharda Aşk ve Bereket Tanrıçası İnanna ile evlenirdi. Tammuz ve İnanna’nın birleşmeleriyle dünyaya bolluk, bereket ve yeşillik gelirdi, hayvanlar yavrulardı (günümüzdeki Nevruz, Hıdırellez ve Paskalya düşüncesi). Bu birleşme, insanlar tarafından şenliklerle ve ziyafetlerle kutlanırdı. Tammuz ve İnanna’nın birleşmesini temsilen, Sümer Kralı ve İnanna Tapınağının Baş Rahibesi, tıpkı tanrı-tanrıça çifti gibi kutsal birleşmeyi gerçekleştirirlerdi.


(İnanna)

İnanışa göre, kutsal evlilik öncesinde Tanrıça İnanna yıkanır, annesi ile konuşarak ondan tavsiyeler alır, kapı arasından hediyelerin gelişini gözler. Daha sonra gelin odası hazırlanır ve çeyizler ziyaretçilere gösterilir. Ancak tüm bu hazırlıklar tamamsa Tammuz’un içeri girmesine izin verilir. 6000 yıldır bu evlilik töreni, o bölgede, bölge çevresinde ve Anadolu’da bu şekilde devam etmektedir.

Kutsal Evlilik törenlerini anlatan metinlerde hep neşeli şeylerden söz edilir. İnanna genç ve güzel bir kızdır, Tammuz ise genç ve yakışıklı bir delikanlı. Evlilikten önce gençler gizlice bahçelerde buluşurlar (çünkü annelerinden korkmaktadırlar, bu gizliliği Tammuz’un kız kardeşi Tanrıça Gestinanna’nın arabuluculuğuyla sağlarlar), aşıklar sabahlara kadar gezip dans ederler. Bu hikaye şeklindeki şiirlerin terminolojisine bir yerde daha rastlanır: Tevrat’taki Süleyman’ın Şarkıları bölümünde. Kullanılan terminolojideki benzerlikler inanılmaz boyuttadır; Neşideler Neşidesi'nde resmen Tanrıça İnanna anlatılır. Sümerlilerin tapınaklarında Tanrı ve Tanrıçaların tahtadan yapılmış putları bulunurdu ve bunlar değerli taşlarla süslenirdi. İnanna putunun aynısını, Hz. Süleyman’ın Neşidesi'nde görürüz (gözlerin yahut olması, gözlerin akikten süslerle dolu olması vs). Bu açıdan, kutsal bir kitapta bir putun övülüyor olması son derece ilginçtir.

Tammuz’un bitki ve ağaçla ilişkilendirilmesine ek olarak, hayvancılıkla uğraşan bölgelerde Çoban Tanrı ünvanı da verilmiştir. Bu çobanın hastalıkları iyileştirme ve öldükten sonra dirilme gibi özellikleri vardır. Tammuz’un ölümden dönerek bir anlamda dirilmesi 25 Aralık’a rastlar, tıpkı “iyi çoban” İsa gibi (Noel). Bugün Hıristiyanlık inanışında (hatta artık Müslüman bir ülke olan Türkiye’de de) Noel’de Noel ağacı süslenir. Süsler, her türden meyveyi ve bereketi simgeler, ağaç ise Tammuz’u. Çünkü o ağaç, Dilmun Ülkesindeki (yani cennetteki) ağaçtır ve güneşin zaferidir (tıpkı Tammuz’a sadece güneşin ulaşabilmesi gibi). Sol Invictus’un zaferi!

Bu ağacın çok kutsal olması, bu ağacın bir parçası olan dalın da erk’in simgesi olmasını doğurur. Bu nedenledir ki, Sümerden beri krallar, peygamberler vs. bu erkin simgesi olarak ağaç dallarından asa kullanmışlardır. Bunlardan en meşhuru, şüphesiz Musa’nın asasıydı. Musa, asasını eline aldığında dal yeşillenirdi (çünkü Tammuz’un bereketi var).

Musa’dan söz etmişken, Musa’nın 10 Emir ile dağdan indiği sırada halkının altın bir buzağı heykeli yapıp tapmakta olmaları üzerine sinirlenip tabletleri parçalamasını hatırlayalım. Bu put, gökyüzündeki Boğa Burcunu simgeliyordu ve altından olmasının nedeni de burca yansıyan güneş ışığı gibi sarı olmasıydı. Musa’nın gerçekten kızdığı şuydu: artık boğa çağı bitmiş koç çağı başlamıştı ve insanlar yanlış puta tapıyorlardı.



Üç tek tanrılı dinin babası olarak kabul edilen Hz. İbrahim’in babası bir Sümer rahibidir. Sümerlilerde tapınaklar aynı zamanda bir çeşit observatuardı. Burada gökyüzü sürekli olarak izlenir, yıldızların konumuna göre Tanrılar ve Tanrıçalar yorumlanırdı. Gökyüzü biliminde Mısırlıların ve hatta Yunanlıların ileri olduğu sanılır. Ancak yazılı metinler incelendiğinde, Sümerlilere ait kayıtların yüzlerce hatta binlerce yıl önce yazıldığı anlaşılmaktadır. İbrahim de, bir Sümer kenti olan Ur şehrinde doğmuştur ve gökyüzüne dair bu bilgilerin hepsinden haberdardır. Ur kentini terk ettiğinde bir ağacın altında uyuyakalır, rüyasında bir meleğin gökyüzünden bir merdivenle indiğini görür. Bunun üzerine, uyanınca oraya bir kuyu açar. Yine karşımıza ağaç ve su kuyusu temalı bir görüntü çıkar. Aynı temalar, Hz. Süleyman’ın tapınağında da bol bol mevcuttur.

Tammuz’un bir çok yönü olması gibi, İnanna’nın da farklı yönleri vardı. İnanna, sabah yıldızı olarak Savaş Tanrıçası, akşam yıldızı olarak da Aşk Tanrıçası idi. Aşk Tanrıçası olmasının bir yönü de Kutsal Fahişe olmasıdır. Tevrat’ta ona “Ey Babil’in Kızı!” diye hitap edilmiştir. Sümer’de, Babil’de (ve hatta erken Anadolu dönemlerinde bile) her genç kız evlenmeden önce tapınağa gider ve orada bir kere olmak üzere yabancı bir erkekle para karşılığı beraber olurdu. Bu parayı tapınağa bağışladıktan sonra tapınaktan ayrılabilir ve artık evlenebilirdi. Bu tür bir cinsel birleşme son derece kutsal sayılırdı (tıpkı Tammuz-İnanna veya Kral-Baş Rahibe birleşmesinde olduğu gibi). Bunu yapmadan genç kız evlenemezdi. Asilzadeler bile kızlarını kendi elleriyle bu tapınaklara getirmişlerdir. Çirkin kızların kötü bir kaderi vardı; bazen kendileriyle beraber olacak bir erkek çıkması için yıllarca tapınaklarda beklerlerdi. Bunun dışında tapınak rahibeleri, bu kutsal fahişeliği sürekli olarak yaparlar ve tapınağa gelir sağlarlardı (ancak belirttiğim gibi, bu utanç verici bir iş değil son derece kutsal bir görevdi, onlara sokak fahişesi muamelesi yapılmazdı). Bu kadınların diğer kadınlardan ayrılması için, başlarının bir şalla örtülmesi zorunluydu. Bu baş örtme mevzusu, dindar kadın motifiyle her 3 tek tanrılı dine de geçmiştir. İnanna’nın kutsallık ve fahişelik gibi iki yüzünün olması (ki dönemim tüm tanrılarının farklı farklı yüzleri vardır; iyi-kötü, güzel-çirkin, müşfik-gaddar gibi) Hıristiyanlıkta da karşımıza çıkar. İsa’nın annesi Meryem kutsal, Magdalalı Meryem (Maria Magdalena) ise fahişedir, burada iki ayrı kadın olarak karşımıza çıkar. Ayrıca, İsa’nın annesi Meryem Lady Madonna’dır, “bizim hanımefendimiz”dir, tıpkı Babil’in Baştanrısı Marduk’un eşi Belti’nin ünvanının “bizim hanımefendimiz, bizim annemiz” olması gibi. Marduk ve Belti de bahar gelişinde kutsal evlenmeyle birleşirlerdi, bereketi getirirlerdi. Bu birleşmelerde Belti bakire kalırdı, tıpkı Meryem’in İsa’yı bakire olarak doğurması gibi.

Kutsal fahişeliğe Yahudiliğin ilk dönemlerinde rastlanır, ancak sonradan yasaklanmıştır.

When You Kill A Man, You're A Murderer
Kill Many And You're A Conqueror
Kill Them All And You're A God!

----------------

war is over
(if you want it)

Konu AhbAp tarafından (27-02-2010 Saat 00:03 ) değiştirilmiştir. Sebep: Yazım hataları giderildi.
Alıntı ile Cevapla