Turan Dursun Sitesi Forumları
Geri git   Turan Dursun Sitesi Forumları > Genel Forumlar > Multimedya

Cevapla
 
Başlık Düzenleme Araçları Stil
  #101  
Alt 11-08-2009, 01:20
ulpian - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
ulpian ulpian isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Kıdemli Üye
Dinlerden Özgürlük Grubu Üyesi
 
Üyelik tarihi: 22 Jul 2009
Mesajlar: 4.880

Başarı Ödülü 

Standart

-InVi-´isimli üyeden Alıntı Mesajı göster
Sn ulpian
almancasini istemedim...almancasini okudum ve almancasini okudugum iletilerde ( verdiginiz son iki kaynak da dahil ) bu calismayi mesruh kilacak hic bir satira rastlayabilmis degilim,
Sayın -InVi-,

bir farkli görüşte olmak var, bir de düpedüz yalan söylemek var! Verdiğim linkleri ya okumadınız ya da okumuş gibi yapıp 'böyle bişi yazmıyor' demektesiniz.

İkinci linkteki yazıdan daha açık nasıl anlatılsın ki bu konu?!?

Das Recht, aus fremden geschützten Werken zitieren zu dürfen, ist in allen Kulturstaaten
dieser Erde gleichermaßen anerkannt: Die Möglichkeit, fremde Geisteswerke
wiederzugeben, ist unabdingbare Voraussetzung für die geistige und kulturelle
Fortentwicklung der Gesellschaft.

Filmlerden yapılan iktibas türlerine örnekler:
• Aufnahme eines anderen Filmwerkes in einen neuen Film, naturgemäß
überwiegend lediglich eines Ausschnittes
• Einblendungen aus Filmberichterstattungen jeder Art
• Verwendung von Filmausschnitten in Werbefilmen
• Online-Verbreitung.
meşru olması için gereken en genel şartlar:
• Wahrung der Integrität des Zitats.
• Die Kennzeichnung des Zitats als solches.
• Die Nennung des Zitaturhebers oder des zitierten Leistungsschutzberechtigten.
vesaire

saygılarımla
Alıntı ile Cevapla
  #102  
Alt 11-08-2009, 01:33
-InVi- -InVi- isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Denetimdeki Üye
 
Üyelik tarihi: 28 Jun 2008
Bulunduğu yer: Gavuristan
Mesajlar: 1.359
-InVi- - MSN üzeri Mesaj gönder
Standart

sn ulpian
bahsi gecen calismada altinlari genel manasinda kopartilarak, üzerinde bir zayif metin okunmustur, bunun en bariz örnegi ise ebu sufyanin ne zaman müslüman olduguna dahir olan bölümdür mesela....
bunu Einblendungen aus Filmberichterstattungen jeder Art olarak kabul ettiremezsinz, nedeni de burada bahsi gecen orjinal filim aslindan farkli olarak kesilip, yapilan yorumca tekrar düzenlenmistir....ve bunun hic bir hukuki dayanagi yoktur.....
okdukklarimda.....
kaldiki verdiginiz düzenlemede su ifade var
Die Kennzeichnung des Zitats als solches
bu calismada ise "zitat"den ziyade, bu calismadan kendisini sorumlu hissedilenlerin "kommentar / yorumlar"lari vardir.....
Alıntı ile Cevapla
  #103  
Alt 11-08-2009, 01:51
ulpian - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
ulpian ulpian isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Kıdemli Üye
Dinlerden Özgürlük Grubu Üyesi
 
Üyelik tarihi: 22 Jul 2009
Mesajlar: 4.880

Başarı Ödülü 

Standart

-InVi-´isimli üyeden Alıntı Mesajı göster
sn ulpian
bahsi gecen calismada altinlari genel manasinda kopartilarak, üzerinde bir zayif metin okunmustur, bunun en bariz örnegi ise ebu sufyanin ne zaman müslüman olduguna dahir olan bölümdür mesela....
bunu Einblendungen aus Filmberichterstattungen jeder Art olarak kabul ettiremezsinz, nedeni de burada bahsi gecen orjinal filim aslindan farkli olarak kesilip, yapilan yorumca tekrar düzenlenmistir....
Demek ki sayın -InVi-,
bir başka filmden o filmi tartışmak/eleştirmek için İZİN ALMADAN altını yapılabiliyormuş, fakat elbette meşru olması için bazı şartlar varmış. Fakat siz belgeselle ilgili öteki başlıkta da dünden beri, alıntı için her halükarda izin alınması gerektiğini ısrarla savunmuştunuz. Şimdi de 'tamam böyle bir hak var, fakat söz konusu belgeselde şartlara riayet edilmemiş' diyorsunuz.

Ben elimden geldiği kadar tarafsızca belgeseli birkaç kez izledim (Çağrı Filmini zaten çocukluğumdan beri defalarca izlemişliğim var). Ve hiç bir alıntıda anlam çarptırılmasına rastlamadım. Bakın: Eleştirilerin doğru/mantıklı olup olmaması söz konusu değil burda. Yapılan alıntıların kendisinde (filmde asıl kastedilen) anlam bozulmuş mu bozulmamış mı? (Basit bir örnekle: 'İçkiliyken namaza yaklaşma' cümlesindeki 'içkiliyken' kelimesini silmek ve sadece 'namaza yaklaşma'yı alıntılamak gibi). Böyle bir anlam saptırmasına rastlamadım.

Bu konuda en ciddi eleştiri zannedersem hakdogan'dan gelmişti. 'Hangi Allah?' sorusunun devamındaki 'Sizin Allahınız konuşuyor mu?' cümlesinin belgeselde gösterilmediğinden dolayı bir anlam saptırması yapıldığı görüşündeydi. Fakat Çağrı Filmi'nin genelini izlersen, filmde 'müşrikler'in Allah gibi en üst bir yaratıcıyı tanımadıkları, kendi elleriyle yaptıkları nesnelerin bizzat kendilerini tanrı olarak kabul ettikleri gibi izlenimler verildiğini açıkça görüyoruz. Belgeselde yapılmak istenen vurgu da budur, anlam bütünlüğü açısından bir çarptırma olmamıştır.




-InVi-´isimli üyeden Alıntı Mesajı göster
kaldiki verdiginiz düzenlemede su ifade var
Die Kennzeichnung des Zitats als solches
bu calismada ise "zitat"den ziyade, bu calismadan kendisini sorumlu hissedilenlerin "kommentar / yorumlar"lari vardir.....
Konuyu anladığınızdan emin değilim.
Zikrettiğiniz ibare alıntının meşru olması için şu şartı öngörüyor: Yapılan alıntıların alıntı olduğu belli edilecek.

Yani mesela yazılı alıntı yapıyorsak, bu alıntıyı tırnak içine koyacağız ve parantez içinde ya da dipnotta kaynağı vereceğiz.

Peki bu bir belgeselde nasıl yapılır? Mesela belgeselin başında hangi filmi konu aldığını, filmin yapımcılarını vs. gösterirsin, ondan sonra da filmden alıntı yaparken bunun filmden alıntı olduğunun anlaşılacağı bir şekilde yaparsın. Aynen söz konusu belgeselde olduğu gibi.

Yoksa elbette, tırnak içinde yazılı olarak alıntıladığınız cümlelerin başında ve sonunda kendi yorumlarınızı yapabilirsiniz (yorum yapmayacaksanız zaten neden alıntı yapasınız ki). Aynı şey film için de geçerli.

Yapılan yorumların doğru/yanlış olmasının, alıntının meşru olup olmaması ile bir ilgisi yok!


Keşke belgeselin içeriğine yönelik eleştirilerinizi zorla bazı hukuki/şekilsel kılıflar içine sokmaya çalışmasanız.

saygılarımla
Alıntı ile Cevapla
  #104  
Alt 11-08-2009, 02:01
-InVi- -InVi- isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Denetimdeki Üye
 
Üyelik tarihi: 28 Jun 2008
Bulunduğu yer: Gavuristan
Mesajlar: 1.359
-InVi- - MSN üzeri Mesaj gönder
Standart

Sn ulpian,
bahsi gecen baslik zaten konunun "icergi" hakkindaki olan baslik,
siz ise halen farkli bir baslik olan ve o basliktan kalan son sözlerinizi söylemek ile mesgulsunuz, bence bir sakincasi yok, ama son yazdiklarimizin bu baslik altinda olmasi dogru degil, cünkü bunlar icin ayri bir baslik var zaten....
ben burada bir baska üyenin astigi iletiye cevaben, konunun icerigi hakkinda bir yorum yazmistim......

robin: Emeği geçen herkese teşekkürler ve tebrikler.

-InVi- : sn robin
ortada bir emek felan yok, hazir olan bir filim'den izinsiz kullanilan görütünü kesitleri ile o kesitler üzerine okunan son derece zayif, yalan yanlis bir metinin kötü okunmasi var.....
Alıntı ile Cevapla
  #105  
Alt 11-08-2009, 02:07
ulpian - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
ulpian ulpian isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Kıdemli Üye
Dinlerden Özgürlük Grubu Üyesi
 
Üyelik tarihi: 22 Jul 2009
Mesajlar: 4.880

Başarı Ödülü 

Standart

-InVi-´isimli üyeden Alıntı Mesajı göster
Sn ulpian,
bahsi gecen baslik zaten konunun "icergi" hakkindaki olan baslik,
siz ise halen farkli bir baslik olan ve o basliktan kalan son sözlerinizi söylemek ile mesgulsunuz, bence bir sakincasi yok, ama son yazdiklarimizin bu baslik altinda olmasi dogru degil, cünkü bunlar icin ayri bir baslik var zaten....
ben burada bir baska üyenin astigi iletiye cevaben, konunun icerigi hakkinda bir yorum yazmistim......
Ya lütfen bir süre olsun bulunduğunuz yerde dursanız. Bir önceki sayfada bu konuyu ilk olarak siz tekrar gündeme getirmemiş miydiniz?

-InVi-´isimli üyeden Alıntı Mesajı göster
sn robin
ortada bir emek felan yok, hazir olan bir filim'den izinsiz kullanilan görütünü kesitleri ile o kesitler üzerine okunan son derece zayif, yalan yanlis bir metinin kötü okunmasi var.....
Neyse telif hakkı konusunda bir uzlaşma sağladıysak eğer, benim açımdan tartışmayı noktalayabiliriz. Sizin içeriğe yönelik eleştirilerinize katılmasam da, saygıyla karşılıyorum zaten.

saygılarımla
Alıntı ile Cevapla
  #106  
Alt 11-08-2009, 02:11
-InVi- -InVi- isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Denetimdeki Üye
 
Üyelik tarihi: 28 Jun 2008
Bulunduğu yer: Gavuristan
Mesajlar: 1.359
-InVi- - MSN üzeri Mesaj gönder
Standart

Sn ulpian baslik bahsi gecen calismanin "icerigi" hakkinda bir baslik....
ve bu calisma icin "izin" istenilmemis....size göre "gerek" yok, bana göre var, cünkü altinlar aslindan kopartilarak, icerigi degistirilerek yapilmis........
ama bu basliktaki konu zaten bu degil....
bu basliktaki konu hakdoganin "dakika dakika" afise ettigi yalan yanlis bilgiler var.....
ve kendisinin bu yorumlarina sus pus olan calismadan sorumlu olan arkadaslarin sessizligi hakim.....
Alıntı ile Cevapla
  #107  
Alt 11-08-2009, 02:19
ulpian - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
ulpian ulpian isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Kıdemli Üye
Dinlerden Özgürlük Grubu Üyesi
 
Üyelik tarihi: 22 Jul 2009
Mesajlar: 4.880

Başarı Ödülü 

Standart

-InVi-´isimli üyeden Alıntı Mesajı göster
Sn ulpian baslik bahsi gecen calismanin "icerigi" hakkinda bir baslik....
ve bu calisma icin "izin" istenilmemis....size göre "gerek" yok, bana göre var, cünkü altinlar aslindan kopartilarak, icerigi degistirilerek yapilmis........
ama bu basliktaki konu zaten bu degil....
bu basliktaki konu hakdoganin "dakika dakika" afise ettigi yalan yanlis bilgiler var.....
ve kendisinin bu yorumlarina sus pus olan calismadan sorumlu olan arkadaslarin sessizligi hakim.....
Bu başlığın konusu olmadığı halde, ilk siz değiniyorsunuz bu konuya bu başlıkta. Karşı çıkılınca, bu başlığın konusu değil diyorsunuz...

En detaylı açıklamalara rağmen, argümanların tümünü görmezden gelip 'Bana göre yine de izin alınmalıydı.' diyorsunuz...


Neyse anladığım kadarıyla zaten siz cidden bu konuları tartışmayı değil, ha bire çalışmayı yapanları (kendinizce) horlamayı amaçlamaktasınız. O zaman eğer vakit bulurlarsa ısrarla talep ettiğiniz gibi çalışmayı yapanlar cevap versin (ki aslında onlara da tavsiye etmem, ama ben yoruldum )

saygılarımla
Alıntı ile Cevapla
  #108  
Alt 11-08-2009, 02:25
-InVi- -InVi- isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Denetimdeki Üye
 
Üyelik tarihi: 28 Jun 2008
Bulunduğu yer: Gavuristan
Mesajlar: 1.359
-InVi- - MSN üzeri Mesaj gönder
Standart

Calismayi yapanlari horlamak gibi bir özel gayretim yok,
ama bu calisma her türlü elestiriye müsayid.....
o zaman bunu kibirlik icinde DOKUMENTAR olarak degilde
din elestirisi denemesi olarak lanse edilmesi daha anlasilir olurdu....

lütfen yorulmayin

basliga / basliklara katiginiz yorum zenginliginden dolayi kendi adima tesekür ederim.....
Alıntı ile Cevapla
  #109  
Alt 11-08-2009, 13:36
hakdogan - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
hakdogan hakdogan isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Yazar
 
Üyelik tarihi: 05 Apr 2009
Bulunduğu yer: Şehr-i güzin
Mesajlar: 717
Standart

ulpian´isimli üyeden Alıntı Mesajı göster
Ben elimden geldiği kadar tarafsızca belgeseli birkaç kez izledim (Çağrı Filmini zaten çocukluğumdan beri defalarca izlemişliğim var). Ve hiç bir alıntıda anlam çarptırılmasına rastlamadım. Bakın: Eleştirilerin doğru/mantıklı olup olmaması söz konusu değil burda. Yapılan alıntıların kendisinde (filmde asıl kastedilen) anlam bozulmuş mu bozulmamış mı? (Basit bir örnekle: 'İçkiliyken namaza yaklaşma' cümlesindeki 'içkiliyken' kelimesini silmek ve sadece 'namaza yaklaşma'yı alıntılamak gibi). Böyle bir anlam saptırmasına rastlamadım.

Bu konuda en ciddi eleştiri zannedersem hakdogan'dan gelmişti. 'Hangi Allah?' sorusunun devamındaki 'Sizin Allahınız konuşuyor mu?' cümlesinin belgeselde gösterilmediğinden dolayı bir anlam saptırması yapıldığı görüşündeydi. Fakat Çağrı Filmi'nin genelini izlersen, filmde 'müşrikler'in Allah gibi en üst bir yaratıcıyı tanımadıkları, kendi elleriyle yaptıkları nesnelerin bizzat kendilerini tanrı olarak kabul ettikleri gibi izlenimler verildiğini açıkça görüyoruz. Belgeselde yapılmak istenen vurgu da budur, anlam bütünlüğü açısından bir çarptırma olmamıştır.
Altını çizdiğim örnek mükemmel bir örnek, bu video çalışmasında tam da bu yapılmış. Görmenize tekraren yardımcı olalım:

hakdogan´isimli üyeden Alıntı Mesajı göster
Video 07:00 "El-Uzza, sağlığımızı korur. Menat, refah tanrısı. El-Lat, ailemizin, kabilemizin tanrısı. Ve Hubal. Kervanlarımıza yön veren, kaderimizi çizen tanrı."

Video'da konuşan Ebu Leheb'dir, putlarını ve onların işaret ettiği sahte ilahlara yükledikleri fonksiyonlardan söz etmektedir, ancak Video'nun 07:19 saniyesinde "Kimi Din Bilimciler, Semavi Dinlere tek Tanrılı dinler değil, tek Tanrılılığa geçiş dönemi sınıfına sokar. Bunun nedeni, az evvel de duyduğumuz gibi(az evvel ne duyduk, İslam'da anlatılan Melekleri mi?), tanrılardan bazılarının semavi dinlerde melek adıyla yaşatılmasıdır. Örneğin Mikail kıtlık ve bolluktan sorumludur, cebrail elçilik yapar, israfil sura üfler, kötülük tanrıları da şeytan adıyla devam ettirilmiştir. Bunlar gerçek bir tek tanrılı dinde olmaması gereken öğelerdir, çünkü tanrının bunların hiç birine ihtiyacı yoktur. En önemlisi Tanrı'nın ihtiyacı da olmaz. Yahudilik, Hıristiyanlık ve İslamdaki melekler, dinlerin çok tanrılılıktan tek tanrılığa geçişteki ara evrimsel basamağı gösterir." denilerek, bir büyük dezenformasyona imza atılır.

"az evvel de duyduğumuz gibi" gibi kısmında duyduğumuz, Ebu Leheb'in sahte ilahlarının adıdır, Müslümanların varlıklarına inandığı melekler değil.
Bu nedir?

El-Cevap Bektaşi'nin "la takrebussalate" deyip, ayetin devamını okumamasından daha da vahim bir çarpıtmadır.

hakdogan´isimli üyeden Alıntı Mesajı göster
Video 11:05 "Müşriklerde de Allah inancı vardı."

Evet, bunu bize en başta Kur'an-ı Kerim söylüyor:

Andolsun ki, onlara: "O gökleri ve yeri kim yarattı?" diye sorsan kesinlikle "Allah'tır" diyeceklerdir. De ki: "Gördünüz ya. Allah'tan başka çağırdıklarınızı, eğer Allah bana bir keder dilerse, onlar O'nun vereceği kederi açabilirler mi? Ya da O, bana bir rahmet dilerse onlar O'nun rahmetini tutabilirler mi?" De ki:" Allah bana yeter! Tevekkül edenler hep O'na dayanır!"

Yukardaki Ayet-i Kerime, Mekki, yani Mekke döneminde İnzal olmuş Zümer Suresi'nin 38. ayetidir ve bu ayette Müşrikliğin bütün detaylarını görmek mümkündür. Aynı surenin başında, 3. ayetinde ise müşriklerin "İyi bil ki halis din ancak Allah'ındır. O'ndan başka bir takım dostlara tutunanlar da şöyle demektedirler: 'Biz onlara sadece bizi Allah'a daha çok yaklaştırsınlar diye ibadet ediyoruz.'" dedikleri buyrulur. Yani Kur'an müşrikliğin, şirk koşmanın tomografisini çekmiştir ve Çağrı Filminde de bu çekilen tomografiye sadakat dışında bir durum yoktur. Oysa Video'nun 11:24 saniyesinde, Hz. Ammar bin Yasir (R.A) karşısında küstahça "Hangi Allah!" diyen Ebu Cehil'in sözü, yukarda Hz. Ammar'ın (R.A) annesinin sözünün makaslanmasına benzer şekilde makaslanmış ve ardından "burda tarihsel gerçeklerin açık şekilde çarpıtılmasıyla karşı karşıyayız" denmekten de çekinilmemiştir.

Oysa çarpıtma açıkça Video'yu hazırlayanlarca yapılmış, filimde Ebu Cehil'in, dolayısıyla dönemin müşriklerinin Allah fikri/inancına sahip olmadığı işleniyormuş gibi bir hava oluşturulmaya çalışılmış, 11:57 saniyede "Tekrar izleyelim" denilerek, dezenformasyona devam edilmiştir.

Oysa söz konusu sahnede Ebu Cehil "Hangi Allah!" dedikten sonra devamla "Hangi emirler? Sizin Allah'ınız konuşuyor demek!" diyor, dolayısıyla sahne, İslam'ın tebliğ ettiği Allah Tasavvuruna müşriklerin yabancılığını vurguluyor, bu vurgu aynı sahnede devamla Ebu Süfyan'ın dilinden dökülen "Şimdi biz, üçyüz küsür tanrıyı bir tarafa itip, yerine tek bir Allah'ı mı geçirelim? Taif'te, Medine'de, hatta burada, kendi evimde olan bir Allah! O her yerdedir diyorsunuz ama göremiyoruz!" sözleri ile de perçinleniyor.
Mekke Müşrikleri, İslam'ın anlattığı Allah'a, O'nun zati ve subuti sıfatlarına yabancı idi, bunu her fırsatta dile getirdiler, mütekellim oluşu, her yerde hazır ve nazır oluşu, Rahmaniyeti, ölümden sonra yeni bir hayatla diriltme kudreti vb. konularda itirazları bilinen bir husustur.

Bunlara hep itiraz ettiler, zira onların kafalarındaki Allah tasavvuru, İslam'ın tebliğ ettiğinden çok farklı, yardımcıları olan, ortakları bulunan bir İlahtı.

Bunu bal gibi bildiğiniz halde, hala yapılan çarpıtmayı savunma pozisyonunda olmanız çok enteresan. Söyleyin arkadaşlarınıza, bu durumun söylediğim gibi olmadığını varsa ellerindeki somut verilerle ortaya koysunlar.

Ama koyamazlar, zira durum dediğim gibidir.

Bu video'nun içine onca yalan/yanlış bilgiyi sokuşturanlar, çalışmalarını savunmak için dahi ortaya çıkamıyor.

Neden acaba?


hakdogan´isimli üyeden Alıntı Mesajı göster
Video 12:20 "Dikkat edilirse İnsanların eşitliğinin Allah indinde yani Allah katında olduğu söyleniyor, dünya hayatında değil. Nitekim İslamdaki köle hukuku buna göre biçimlenmiştir. Örneğin Şeriata göre bir köle efendisini öldürürse idam edilir, ancak efendi köleyi öldürürse idam yerine başka cezalar alır."

Şimdi öncelikle buradaki çarpık yorum için ne denli bir zihinsel efor! sarfedilmiştir ciddi meraktayım! Her kulun Allah indinde eşit olması durumunu "Dünya hayatını kapsamıyorkine" modunda değerlendirip, eleştirmek, ancak yerli! ateistlerimizin yapabileceği bir iştir, tebrikler!

Allah, İslam'da ve Hakikatte bütün meşruiyetin, hak ve hukukun, ontolojik gerçekliğin kaynağı, varedicisi ve kayyumiyeti ile ayakta tutucusu, devam ettiricisidir. Dolayısı ile Allah indinde her kulun eşit olmasının bırakın Dünya hayatını kapsamamasını, Dünya hayatı/boyutu dahil olmakla birlikte bütün hayat ve boyutları kuşatıcılığı sözkonusudur. İslam içinde bundan daha kuşatıcı bir sözle İnsanlar arası eşitliğe vurgu yapılamaz.

Bu en temel noktayı ıskalayanların, devamla "Örneğin Şeriata göre bir köle efendisini öldürürse idam edilir, ancak efendi köleyi öldürürse idam yerine başka cezalar alır." demesi bizi şaşırtmıyor. Zira Şeriat nedir bilmiyenlerin, Müçtehid ve İçtihad nediri bilmeleri, dolayısı ile açıkça bir nassa dayanmayan, yani Kur'an-ı Kerim ve Resul-i Ekrem'in (S.A.V) sünnetinde açıkça tebliğ edilmemiş bir konuda, Fukahanın içtihadda bulunabileceğini, bu içtihadın kesinlik arzetmeyeceğini, müçtehidin de her zaman kabul ettiği gibi verilen kararda hata etme olasılığının bulunacağını, bir başka müçtehidin aynı konuda farklı bir içtihadda bulunabileceğini ve benzeri temel noktaları bilmeleri uzak ihtimaldir.

Dolayısıyla bu cehaletten kaynaklanan hata ile, bir fıkhi ekolün içtihadı Şeriat-ı Garra'ya mal ediliyor ve Resul-i Ekrem'in "Kim kölesini öldürürse, biz de onu öldürürüz. Kim de kölesini (burnunu, kulağını keserek) sakatlarsa, biz de onun (burnunu, kulağını keserek) sakatlarız." buyurması(Nesai'den yapılan rivayette "Kim kölesini iğdiş ederse, biz de onu iğdiş ederiz." diye bir ek de vardır) es geçiliyor.
Burada yapılan da çok net bir saptırma. İslam'da her kulun ontolojik eşitliğinin en büyük ifadesi olan bir sözü, bu denli çarpıtarak sunmak ve ardından, bir fıkıh ekolünün içtihadını sanki Şeriat'ın amir/açık emri hükmü gibi sunmak çarpıtma/aldatma değildir de nedir?

Bu ifadelerin hemen ardından Nahl Suresi 75. ayete ilişkinde bir büyük çarpıtma ile karşılaşıyoruz.

hakdogan´isimli üyeden Alıntı Mesajı göster
Video 13:36 "Nal suresi"

Evet, Türkçesi ve diksiyonu bozuk hanımefendi, Nahl suresinin 75. ayetini okumadan önce, "Nal suresi" diyerek, Mehmet Ali Birand'ın en büyük rakibi olduğunu göstermiş, Video'nun bu kısmı, ilgili ayetten hareketle ve ayet içinde yer alan "Hiç bunlar eşit olur mu?" ifadesinin altını da çizerek, yeni bir dezenformasyona imza atmıştır.

Bahsi geçen Ayet-i Kerime'de : "Allah şunu misal getirdi: Bir yanda hiçbir şeye gücü yetmeyen bir köle, diğer yanda tarafımızdan güzel bir rızık verdiğimiz, ondan gizli, açık olarak harcayan hür bir insan, bunlar hiç eşit olur mu? Bütün hamd, Allah'a mahsustur, fakat çokları bilmezler." buyrulur.

Açıkça görüleceği üzere, burada müşriklerin sakat/sorunlu İlah tasavvurları yerilip, Ahad/Vahid, Cebbar ve Kahhar bir Allah tasavvuru ile, ortakları/yardımcıları olan yaratıcı tasavvuru mükayese edilip, müşriklere yaptıkları büyük muhakeme hatası ile yüzleşmeleri tenbih ediliyor.

Ayet-i Kerime'yi siyak ve sibakı ile birlikte ele aldığımızda durum çok daha net ortaya çıkacaktır:

[I]Artık Allah'a temsiller yapmağa kalkmayın. Çünkü Allah bilir, siz bilemezsiniz. Allah şunu misal getirdi: Bir yanda hiçbir şeye gücü yetmeyen bir köle, diğer yanda tarafımızdan güzel bir rızık verdiğimiz, ondan gizli, açık olarak harcayan hür bir insan, bunlar hiç eşit olur mu? Bütün hamd, Allah'a mahsustur, fakat çokları bilmezler. Allah şunu da bir örnek veriyor: Birisi hiçbir şeye gücü yetmeyen, efendisine sadece bir ağırlık olan ve ne tarata gönderilse hiçbir işe yaramayan bir dilsizdir. Bu dilsiz hiç adaletle emreden ve doğru bir yolda giden kimse ile eşit olabilir mi? Nahl 74-76
Aynı çarpıtma Hac'la ilgili olarak da yapılıyor.

hakdogan´isimli üyeden Alıntı Mesajı göster
Video'nun 14:06 "İslam'da İnsanlar arası eşitsizlik problemi sadece kölelik kurumuyla sınırlı değildi. Bu günümüzdeki Hac ibadetlerinde bile gözlenebilen bir olgudur!"

Video'nun bu kısmında, İslam'da İnsanların eşitliğini inkar adına, hac mevsimi mekkede ücret karşılığı sunulan hizmetlerdeki fiyat farkına müracat edilmesi karşısında "bu kadarına da pes" diyoruz. "Bu kadarına da pes" diyoruz, zira Video'da alıntı yapılan, muhtemelen Hac ibadetine dair tanıtıcı, yabancı orjinli belgeselde (Video'da 14:31 saniyede) "Hac sırasında Allah'ın huzurunda eşit olmaya özen gösteriliyor, ama hacı adaylarının bedelini ödedikleri sürece faydalanabilecekleri konfora herhangi bir kısıtlama getirilmemiş" de denerek, bu hususla İnsanlar arası eşitlik meselesi arasında absürt bir bağ kurulmuyor. Buna rağmen çalışmada bu kısım, dillendirilen hilafı hakikat iddiayı teyit ediyormuş gibi sunuluyor.
Buradaki sakat mantığı görmemek hayra alamet değildir.

Bir diğer bariz defo, Cem bey'le de üzerine çok konuştuğumuz üzre Filim hakkında Ebu Talip'le ilgili yapılan çarpıtmadır.

hakdogan´isimli üyeden Alıntı Mesajı göster
Video 20:26 "Burda sözü edilmeyen önemli bir ayrıntı var ki gerçekte hep saklanmak istenmiştir. Ebu Talip bir Müslüman olarak değil, müşrik olarak ölmüştü."

Çalışma sahipleri burada "Çağrı (The Message) Filmi, Ebu Talip'in Müşrik olarak öldüğünü saklıyor!" mu demek istiyor, yoksa "bunu İslam Tarihçileri yapıyor!" mu diyorlar?

Birincisi ise, çalışmayı hazırlayanlar İslam'a Fransız kaldıkları kadar filme de Fransız kalmışlar, ikincisi ise ise zaten malum, İslam'a Fransızlık afişe edilmiş olur.

Filimde, hiçbir sahnede, video'nun burada söz konusu anında gördüğümüz de dahil, Ebu Talip'in Müslüman olduğu ifade edilmemiştir. Sahih, Ehl-i Sünnet telakkisinde de Ebu Talip'in İman ile şereflenmeden bu dünyadan göçtüğü görüşünün hakim olduğunu, İslam'la irtibatı denizseviyesinde olanlarca dahi bilinir. Ebu Talip'e, ellerinde hiçbir delil olmadan İman Hilatı giydirmeye kalkan, zayıf doktrin ve teolojilerini desteklemeyi murat edinen Şia'dır. Filimde Tarihi hakikatlere bağlı kalınarak, Ebu Talip'in son nefesine kadar yeğenine yardımcı olduğu, onu desteklediği işlenmiştir.
Sırada Efendimiz (S.A.V) ve Hz. Ömer'e (R.A) dair açık bir yalan var.

hakdogan´isimli üyeden Alıntı Mesajı göster
Burada bir diğer önemli dezenformasyon girişimi "Hz. Ömer müslüman olmadan evvel Hz. Muhammed'in ibadetlerini ondan gizli yaptığı bilinir." cümlesi ile karşımıza çıkar.

Ya bu çalışmayı hazırlayanlara klavuzluk edenler, danışmanlık yapanlar, çalışma sahiplerini fena işletmiştir(bkz Mekke ve Kureyş'te kız çocuklarını diri diri gömme meselesinde Esad ve Temimoğulları bahsi), ya da çalışma sahipleri fena halde art niyetlidir.

Ben birinci ihtimal üzerinde durayım, sanıyorum birileri çalışma sahiplerine Hz. Ömer'in (R.A) kızkardeşi ve eşinin, Hz. Ömer'den (R.A) habersiz ibadet ettiklerini, zira onların Müslüman olduğundan Hz. Ömer'in (R.A) haberi olmadığı gerçeğini eğip/bükerek, bu şekilde servis etmiş olmalı.

Bu böyle olsa bile çalışma sahiplerinin cürmünü hafifletmiyor, zira Çağrı Filmini kendilerine kalkan yaparak, İslam'a sallama girişiminde bulunan bu İnsanlar, Hz. Peygamber'in (S.A.V), açık tebliğ dönemi boyunca(ki ilk üç yılı, Hz. Ömer'in (R.A) İslam'la müşerref olması öncesidir), tek başına, defalarca Kabe'de ibadet ettiğini, bu ibadetler sırasında çeşitli hakaret ve saldırılara uğradığını, ama asla kimseden korkmadan Rabbine kulluğa devam ettiğini, zaten kendisine düşmanlık besleyenlerin, İman etmeden önce Hz. Ömer'le (R.A) sınırlı olmadığını, başta amcası Ebu Leheb, Ebu Cehil ve diğer küstah, aristokrat Mekke eşrafının kendisini yok etmek adına her şeyi göze aldığını, fakat Haşimilerden çekindiklerini bilmeliler ve böyle bir dezenformasyona alet olmamalılar.
Şimdi de, Mekke'de Müslümanların mallarının yağmalandığını önce inkar eden, sonra "olmuşsa olmuş, ne var!" moduna giren, sonra Bedir savaşının seyrine dair bir çok çarpıtma içeren kısma geldik.

hakdogan´isimli üyeden Alıntı Mesajı göster
Video 21:55 "Bu defa ufak tefek şeylerle yetinmicez. Mekke'de bıraktıkları değerli ne varsa alıcaz, el koyucaz. Evlerini satıcaz, halılarını, gümüşlerini, zinetlerini de, şam kervanına katıcaz."

Bu sözler, filimde Ebu Süfyan'ı canlandıran karakterin ağzından dökülüyor ve hemen ardından, Hz. Ebu Bekir, Osman (R.A) ve Efendimiz (S.A.V) dışında(aslında O'nu da (S.A.V) zengin sayamayız, zira o dönemde bütün maddi varlığını davası uğrunda, ümmeti için harcamış, gelecekte de harcamaya devam etmiştir), Mekke'de maddi durumu iyi sayılabilinecek Müslüman olmadığı ifade edilip, 22:23 saniyede "Hal böyleyken hicret edenler, geride önemli bir mal varlığı bırakmamış olmalı!" denerek, Bedir harbine dair pozisyon alınıyor.

Video 23:05 "Hz. Muhammed'in savaş isteğine karşı koyması artık imkansız gibidir. Çünkü Medine'ye göç etmiş Muhacirler fakirdi. Cennet vaadleri onları tatmin etmemekteydi! Mekke'de yaşanan yağma Cihad'a başlamak için çok iyi bir fırsat yaratmıştır."

Şimdi burada öncelikle didaktik ve köşeli ifadelerin çok eğlenceli olduğunu belirtmeliyim, demek "Cennet vaadleri onları tatmin etmemekteydi!"

Sorması ayıp, bunu hangi araçla ölçüp, tespit ettiniz? Peki ya bu didaktik ve içinizdeki iflah olmaz gerçeği karartma dürtüsünü afişe eden ifadeden hemen sonra gelen "Mekke'de yaşanan yağma" sözünü ne yapacağız? Hani "hicret edenler, geride önemli bir mal varlığı bırakmamış olmalı"ydı?

Bir çalışma kendisini, aynı dakikalar içinde bu denli nasıl tekzip edebilir

Aslında tablo, Video'nun 23:30 saniyesinde, Abdullah ibn-i Übeyy ibn-i Selül'ün ağzıyla net olarak çiziliyor ve buda bir başka tekzip oluyor: "Geride bıraktığınız herşey mahvolmuş. Yağma edilmiş. Ebu Bekir'in dükkanları, Peygamberin evi satılmış. Her çanak çömlek, her bez parçası. Sizin olan en ufak bir paçavra bile pazara düşmüş. Hiçbir şeyiniz yok artık! Mallarınızı kurtarmak için savaşmayacak mısınız?"

Video 23:42 "Ancak ilginçtir, o anda mekke müşriklerinin Müslümanlara karşı başlattığı bir savaş yok."

Öyle mi?

Peki yine bu çalışmada, 21:55 saniyede yer verdiğiniz sahnede, Mekke'deki siyasi otoritenin temsilcisi Ebu Süfyan'ın "Bu defa ufak tefek şeylerle yetinmicez. Mekke'de bıraktıkları değerli ne varsa alıcaz, el koyucaz. Evlerini satıcaz, halılarını, gümüşlerini, zinetlerini de, şam kervanına katıcaz." sözü barış deklarasyonu mu oluyor?

Video 24:50 "Bu açıklamadan bir yıl kadar evvel, Abdullah bin Cahş komutasındaki 8 kişilik bir Müslüman birliği, Hacca giden silahsız bir müşrik gurubuna saldırarak, bir kişiyi öldürür ve iki kişiyi de esir eder."

Öncelikle Türkçesi ve diksiyonu bozuk hanımefendiyi, Abdullah bin Cahş'ın (R.A) adını "Abdullah bee Cahş" diye telaffuz etmediği için tebrik edelim, sonra yapılan çarpıtmaya gelelim. Burada sözü edilen olay, Resul-i Ekrem'in (S.A.V) istihbarat adına bir gurup Müslüman'ı görevlendirmesi, bu görev anında Nahle mevkisinde, Hacca giden değil, Suriye'den dönen bir ticaret kervanına tesadüf edilmesi ve bunun sonucunda bu sekiş kişilik gurubun ne yapılacağı noktasında istişare edip çatışmaya girmesidir. Kendilerine böyle bir çatışma emri verilmemiştir, haram aylar içinde bulunulmaktadır. Medine'ye dönüldüğünde Resul-i Ekrem (S.A.V) "Ben size Haram aylarda adam öldürün diye emretmedim, Kureyşlilerden haber alın demiştim" diyecektir.

Bir diğer ve daha önemli nokta, Hicret sonrası Müslümanlarla Mekkeli müşrikler arasında ilk sıcak temas burada temas edilen olay değildir, yapılan dezenformasyon ile, "Mekkeli müşriklere ilk saldıran Müslümanlardı" denilmek istenmiş ve her zaman olduğu gibi yine yeniden Müslümanlara iftira edilmiştir. Bilinen ilk sıcak temas, o anda henüz İslam'la şereflenmemiş Kürz bin Cabir'in kumandasındaki birliğin, Medine'nin güneyinde Cemma denilen bölgede Müslümanların sürülerine saldırması ve yağmalamasıdır.

Video 25:07 "Cihad'a gerekçe yapılan olayın başka bir boyutunu düşünelim. Mekke müşrikleri bir suç işlemiş ve yağmacılık yapmışsa, İlahi Adaleti temsil edenlerde aynı yönteme mi başvurmalıdır? Dünya'ya huzur ve barış böyle mi gelicektir?"

Evet, burada yine yeniden, çarpık İnkarcı algısı ile karşı karşıyayız. Öncelikle "Mekke müşrikleri bir suç işlemiş ve yağmacılık yapmışsa" denilerek "ne var ki canım!" moduna girilmiş, ardından da "İlahi Adaleti temsil edenlerde aynı yönteme mi başvurmalıdır?" denilerek düpedüz bir başka çarpıtmaya imza atılmıştır.

Oysa Müslümanlar, olayda dahli bulunmayan Müşriklerin mallarını yağmalamak üzere değil, yağmalanan mallarını Şam'da satmak üzere yola çıkmış ve sahibi, yağma faaliyetinin startını veren Ebu Süfyan olan Kervan'a karşı harekete geçmiştir.

Ve çok daha önemlisi, İslam Ordusu, kendilerinden haber alındığı için, Şam'a giden kervanı korumak adına yola çıkan ve kendilerinden sayı ve silah teçhizatı açısından çok daha büyük ve güçlü olan Müşrik ordusundan haberdar olduğunda, esasen böyle bir duruma göre hazırlık yapıp, teçhizatlanmadıkları halde, durumu müzakere etmiş, sonuçta Kervan'ın peşine düşmek yerine, küfür ordusunu tepelemeyi yeğlemiştir.

Bu istişarede Ensar'dan Sad bin Muaz'ın (R.A) şu sözleri, sizin "Cennet vaadleri onları tatmin etmemekteydi!" diyerek uçuşa geçtiğiniz Ashab kadrosunun Ruh ve Mana kahramanlığını bütün ihtişamı ile göstermesi açısından ne kadar da önemlidir: "Ya Resulallah, biz sana inandık. Bize getirdiğin Kur'an'ın hak olduğuna şehadet ettik. Sen nasıl arzu edersen öyle yap. Sen bize denizi gösterip dalsan, biz de seninle birlikte dalarız. Ensardan tek kişi dahi geri dönmez. Biz sözümüzde duracağız."

Muhacirlerle birlikte sözlerinde durdular ve küfür ordusunu tepelediler.

Video 25:32 "Tabi ki burda asıl hedef bedir kuyuları değil, oradan geçeceği tahmin edilen Şam ticaret kervanıdır."

Bu o kadar ucuz bir numara ki, yani ne diyelim! İslam Ordusu'nun Bedir Kuyularına yönelme sebebi, Hz. Peygamber'in (S.A.V) Ashabı ile gerçekleştirdiği istişare sonucu, Müslümanların Kervan'ı değil, Müşrik ordusunu tepeleme iradesi göstermiş olmalarıdır. Bedir Kuyularına Müşrik ordusu ile karşılaşmak için yönelinmiştir. Zira Ebu Süfyan ve kervan'ı, zaten Müslümanlardan haber aldığı için yönünü değiştirmiş, Müslümanlar ise kervan'ı değil, müşrik ordusunu tepelemeyi öncelemiştir.
İşte, sizin en başta söylediğinize benzer bir çarpıtma daha.

hakdogan´isimli üyeden Alıntı Mesajı göster
Video 28:03 "Yapılacak bir şey yok, Mekke işgal edildi sayılır."

Konuşan, filimde Ebu Süfyan'ı canlandıran karakterdir, İslam ordusunun Mekke'yi kuşattığını ve yapılacak bir şey olmadığını karısına ifade ediyor, video'nun 28:20 saniyesinde ise aynı karakteri "Kabul ediyorum, baskı altında değilim" derken izliyoruz. Ve 28:28 saniyede "Az evvel" spotu karşımıza çıkıyor ve tekrar Ebu Süfyan'ın bir önceki sözleri ekrana geliyor.

Yani?

Yani yine yeniden bir dezenformasyon çabası ile karşı karşıyayız. Film üzerinde yapılan makaslama/tahrifatla, "Kabul ediyorum, baskı altında değilim" sözü, "Yapılacak bir şey yok, Mekke işgal edildi sayılır" sözünden sonra söylenmiş gibi lanse ediliyor. Verilen mesaj açık, ancak Film de, Tarihi veriler de açık. Ebu Süfyan, "Yapılacak bir şey yok" demeden önce, "kabul ediyorum, baskı altında değilim" demiştir.
Bu çalışmada çok defo, yalan ve çarpıtma var @ulpian, benim ve diğer arkadaşlarımızın değindikleri ve değinmedikleri ile çok.

Savunulacak gibi olsa, zaten şimdiye birileri çıkar "hayır, o dediğin öyle değil böyle" diyebilirdi.

Ama görüldüğü üzere bir iki nokta dışında(oda son derece yetersiz ve kendini tekzib eder mahiyette) onlarca eleştiri karşısında alınan pozisyon sukut.

Eskiler ne demiş?

Sukut, ikrardan gelir...
Alıntı ile Cevapla
  #110  
Alt 11-08-2009, 21:33
ulpian - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
ulpian ulpian isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Kıdemli Üye
Dinlerden Özgürlük Grubu Üyesi
 
Üyelik tarihi: 22 Jul 2009
Mesajlar: 4.880

Başarı Ödülü 

Standart

hakdogan´isimli üyeden Alıntı Mesajı göster
Bu çalışmada çok defo, yalan ve çarpıtma var @ulpian, benim ve diğer arkadaşlarımızın değindikleri ve değinmedikleri ile çok.

Savunulacak gibi olsa, zaten şimdiye birileri çıkar "hayır, o dediğin öyle değil böyle" diyebilirdi.

Ama görüldüğü üzere bir iki nokta dışında(oda son derece yetersiz ve kendini tekzib eder mahiyette) onlarca eleştiri karşısında alınan pozisyon sukut.

Eskiler ne demiş?

Sukut, ikrardan gelir...

Sayın hakdogan,

bazı şeyleri birbirine karıştırmakta ısrarlısınız. Ama bundan ne kastettiğimi açıklamadan önce başka bir hususa dikkat çekmeme izin verin. Ben burada çalışmayı hazırlayanlar adına konuşma durumunda ve mevkiinde değilim. Sadece çalışmayı takdir eden ve sizin eleştirilerinize katılmayan bir üye olarak (fakat eleştirilerinizi ciddiye almaya çalışarak) sizinle tartışmaktayım. Bu yüzden her eleştirinizin başında, ortasında ve sonunda belgeseli hazırlayanlara göndermelerde bulunmanızı anlayamıyorum. Eğer arkadaşlarla şahsi sorunlarınız var ise, belgesel üzerinden değil, (kendileriyle özel olarak) doğrudan sorun neyse onun üzerinden tartışmanız uygun olur.

Ayrıca 'sukut ikrardan gelir' düsturunun her zaman her konuda geçerli olmayacağını da farketmeniz lazım. Eleştirilerde genelde böyle bir asimetrik durum vardır. Kişi (haklı veya haksız) eleştirisini bir-iki cümleyle sarfeder, fakat savunan taraf herbirine doyurucu cevap vermek için sayfalar dolusu anlatmak zorundadır. Eleştiren taraf kendince en önemli birkaç noktayı açık bir şekilde dile getirmektense, sizin yaptığınız gibi aklına gelen, doğruluk ihtimali yüksek veya düşük bütün noktaları ('hukukçu değilim, ama telif hakkı meselesi nolacak', 'Yahudilerin de işkence gördüğünü neden söylemediniz. Bunu not aldım bilesiniz ha!' vs. gibi) ardarda sıralarsa, bunlara cevap verme hevesi ve vakti de pek kalmıyor karşı tarafta. Hele bir de eleştiri üslubu son derece yıpratıcı ve sayısızca niyet okumalar, garip imalarla süslendirilmişse...


Şimdi anlamak istemediğiniz mesele şu:
Belgeselde Çağrı Filmi'ne veya Çağrı Filmi üzerinden İslam'a yapılan eleştirilerin/yorumların doğru olup olmaması başka bir konu. Bu konularda belgeseli hazırlayanlarla sizin aynı görüşte olmadığınız zaten baştan bilinmeli ve zaten forumun her tarafında bu konular müslüman arkadaşlarla tartışılmakta. Aynı tartışmaları tekrar belgesel üzerinden yürütmek pek mantıklı değil.

Burada tartışmamız gereken konu şu olmalı:
Belgeselde, Çağrı Filmi'nin söylemediği/ima etmediği şeyler söyleniyormuş/ima ediliyormuş gibi gösteriliyor mu. Yani anlam çarptırması var mı? Bahsettiğim ve sizin de isabetli bulduğunuz '(İçkiliylen) namaza yaklaşma' örneğinde olduğu gibi. Siz her defasında sanki bu konuya örnekler verecekmiş gibi başlıyor, fakat mesajınızda ağırlıklı olarak yorumların sizce yanlış olduğunu anlatmaktan başka birşey yapmıyorsunuz.

- Eşitlik-Kölelik
Çağrı Filminde belgeselde gösterilen bir sahnede köle ile efendinin Allah katında eşit olduğu söyleniyor. Ve filmde genel olarak kölelik adeti sadece müşriklere özgüymüş, Müslümanlarda yokmuş izlenimi veriliyor. İslam efendi-köle ilişkisinde bir çok güzel reform getirmiş, köleleri azad etmeyi teşvik etmiş vs. olabilir. Fakat İslam köleliği kaldırmamıştır, Çağrı Filmi'nde kahramanlaştırılan Müslümanların birçoğunun da kölesi, cariyesi vardır. Fakat bu temaya filmde hiç değinilmemiştir. Belgeselde de bu eleştirilmektedir. Siz bu eleştiriye katılmayabilirsiniz. Fakat burada bir anlam çarptırması yok!

- Müşriklerdeki Allah tasavvuru
Müşriklerin Allah tasavvuru ile İslam'ın Allah tasavvurunun tamamen aynı olduğunu söyleyen zaten yok. Belgeselde de böyle bir ima yapılmamakta. Aynen sizin dediğiniz gibi, müşriklerin tasavvurundaki Allah'ın yardımcıları, ortakları vardı. İşte bu yüzden de zaten belgeselde onların inançları açıkça çok-tanrılı olarak adlandırılmış. Fakat mesele şu => Çağrı Filmi bir bütün olarak şöyle bir izlenim vermekte: Sanki dönemin müşrikleri, soyut bir tanrı(lar) anlayışına tamamen yabancıydılar ve elleriyle yaptıkları nesnelerin kendilerini gerçekten tanrı sanıyorlardı. Bunun böyle olmadığını islami kaynaklardan da biliyoruz. Belgeselde de Çağrı Filminde (kasıtlı veya kasıtsız) verilen bu yanlış izlenime dikkat çekiliyor.

- Melekler
Filmdeki sahneden de görüyoruz ki, çoktanrılı müşrikler her tanrının kendine göre bazı görevleri olduğunu varsaymaktaydı. Ve bazı din tarihçileri de, tek-tanrılı dinlerde aslında bu eski tanrıların 'melek' adı altında yaşatıldığı görüşünde. Belgeselde de bu görüş dile getirilmiş. Siz elbette bu görüşe katılmayabilirsiniz. Fakat burada Çağrı Filminin herhangi bir sahnesinin anlamı çarptırılmış değil ki! Kimse demiyor ki, Çağrı Filminde meleklerin, eski tanrıların devamı olduğuna dair bir iddia var. Belgeseldeki 'az evvel de duyduğumuz gibi' ibaresi, açıkça Tapınaktaki müşrikin tek tek tanrıların ismini ve görevlerini saymasına bir göndermede bulunuyor. Yani belgesel seyirciye 'bak gördün mü, Çağrı Filminin kendisinde bile bu tanrıların daha sonra İslam meleklerine dönüştüğü söyleniyor' gibi bir imada bulunulmuyor ki. Açık ve net bir şekilde 'bazı din tarihçilerinin görüşü' zikrediliyor.


Sonuç olarak sayın hakdogan
,
belgeseldeki Çağrı Filmi ve İslam hakkındaki yorumlara katılmayabilirsiniz. Zaten katılmanız da beklenemezdi, siz inanmış birisiniz, belgeseli yapanlar ise 'dinlerden özgürlük' adına çalışanlar. Fakat belgeselde Filmin kendi söylemlerinin anlamını çarptırma eylemi mevcut değil.

saygılarımla
Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Önerilen Siteler

Başlık Düzenleme Araçları
Stil

Yetkileriniz
Yeni Mesaj yazma yetkiniz Aktif değil dir.
Mesajlara cevap verme yetkiniz aktif değil dir.
Eklenti ekleme yetkiniz aktif değil dir.
Kendi Mesajınızı değiştirme yetkiniz Aktif değildir dir.

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-KodlarıKapalı

Gitmek istediğiniz forumu seçiniz


Bütün Zaman Ayarları WEZ +3 olarak düzenlenmiştir. Şu Anki Saat: 04:36 .