Turan Dursun Sitesi Forumları
Geri git   Turan Dursun Sitesi Forumları > İbrahimi Dinler > İslam

Cevapla
 
Başlık Düzenleme Araçları Stil
  #1  
Alt 21-06-2009, 19:31
mehmetsalih mehmetsalih isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Yasaklandı
 
Üyelik tarihi: 09 Jun 2008
Mesajlar: 1.260
Post ''İnsanın (Evrimle) Yaratılışı''

ÖNSÖZ


Kur’an-ı bağımsız ve sade bir dil ile okuduğumuzda gerçekten ‘’Müslüman Kur’anı’’ yanılgısından ‘’Kur’an Müslümanı’’ gerçeğine uymuş olduğumuzun farkına varırız. Neden bundan söz etiğimi/değindiğimi garipseniyor olabilirsiniz. Ama gerçekten Kur’an tam anlamıyla bir masal/efsane kitabına çevrilmiş/hakikat/burhan diyarından hikâye diyarına göçmüş durumuna sokulmuştur. Âdem ve Havva hikâyesini bilirsiniz. Bu çalışmamızda yaratılış hikâyesini hem Âlimlerin sözleriyle, hem de daha önemlisi hatta en önemlisi olan Kur’an ayetleriyle sizlere aktarmaya çalışacağız İnşallah. Âlimlerden delil olarak sunmamı beklemeyin; sadece bakın biz indi yorumlar yapmıyoruz böyle düşünenler vardır demeye çalışıyoruz. Bilgi Âlimlere cesaret verir, Âlimler ise cahillere cesaret verir diye düşünüyorum. Bu açıdan Âlimlerin ismi gelince insanların dikkatini bir hayli fazla ilgilendiriyor. Ayet olunca bilmeyiz-anlamayız-okumayız denirken; Âlimler söz konusu oldu mu doğru söyler-haktır-helal olsun denilir. Yâda halt etmişler denilip geçiştirilir.

Tevrat-İncil-Hadislerin ittifakıyla toprak şekil almış ve Âdem ortaya çıkmış sonra Havva diye bir kadında onun kaburga kemiğinden yaratılmış, sonra bunların çocukları birbirleriyle hâşâ evlenmişler yeryüzünde hayat başlamış.

Öncelikle şunu belirterek asıl konuya geçiş yapmaya çalışayım. Kuran’da kesinlikle ‘’Âdem ilk İnsandı’’ veya ‘’Ondan önce İnsanlar yoktu’’ diye ne bir ayete/işarete veya işaret olarak kullanılan bir ifadeye rastlayamıyoruz/rastlamıyoruz. Diyebilirim ki Kuran-ı açıp okuyan biri ilk İnsan kimdi diye bir soru-cevap-işaret bile bulamaz. Tam aksi İnsanın farklı ve devirler geçirerek yaratıldığına rastlarız. Hadi diyelim ki öylesine ‘’Âdem ilk insandır’’ yorumunu kabul ettik. Peki, Havva’yı nereye bırakacağız. Bırakın Havva’nın Âdem’in kaburga kemiğinden yaratıldığını; Havva diye bir ismin bile Kuran’da bulunamayacağını/bulunmadığını söylemek yerinde olacaktır. Ama Meallerde Bunun üzerine onlar (Âdem ve eşi Havva) o ağacın meyvesinden yediler. Denilerek parantez arası bir gönderme yapılır.

Tevrat’tan Kopya

Şuan İnsanlar arasındaki Âdem-Havva kıssası Kuran’da yoktur. Bu kıssa İsrailiyattır. Hadislerin kanalıyla İslam’a sokulmuş bir hurafedir. Bu anlayış Tevrat’ın dogmasıdır ve bu yüzden Batıda Din ile Evrim sürekli çatışmışlardır. Muharef Tevrat’ta Havva diye bir kadının Âdemin kaburga kemiğinden yaratıldığı değişmez bir dogmadır.Sanırım Hazreti Âdem’in Kıssasını duymayan yoktur. Âdem Topraktan yaratıldı, Hava’da kaburga kemiğinden oluştu. Cennete atıldılar ve yasak Ağacına dokunduklarından dolayı yeryüzüne atıldılar, sonra çocukları birbirleriyle hâşâ evlendi ve Kabil kız kardeşini Habil’e vermek istemediği için Habili öldürdü. Ve böylece yeryüzünde hayat başladı.
Tevrat ve İncil’in tahrif edildiğini, hükmünün nesh edildiğini kabul eden gelenekçiler aslında Tefsirlerde Tevrat ve İncil’i okuduklarının farkında değildirler. Hadis = Tevrat ve İncil diyebiliriz. Bu nedenle Âdem kıssasını direk tahrif edilmiş kaynağından yani Tevrat’tan okuyalım:

Tekvin Bölüm -2
7 RAB Tanrı Âdem’i topraktan yarattı ve burnuna yaşam soluğunu üfledi. Böylece Âdem yaşayan varlık oldu.
22 Âdem’den aldığı kaburga kemiğinden bir kadın yaratarak onu Âdem’e getirdi.

Özelikle ikinci ayet (Havanın Âdemin kaburgasından yaratıldığı) Tevrat’ın değişemez dogmasını oluşturur. Ve ilk İnsanın Âdem olduğu masalını kabulünü mecburi kılar. Kuran’da Hazreti Âdem’in yaratılışını ele almak için topraktan yaratmanın ne amaçla kullanıldığını anlamamız lazım. Çünkü Kuran’ın bazı ayetleri bazı ayetlerini açıklar. Parçacı yaklaşımla Kur’an-ı anlamamız mümkün değildir.

Topraktan Yaratma

(Âdem) Onu topraktan yarattı. (Al-i İmran Suresi, 59)

Peki, bu ayetin direk olarak Âdem’in su ile toprağın birleşmesinden oluştuğu anlamına gelir mi? Hayır… Çünkü başka Ayetlerde Tüm İnsanlarında Topraktan yaratıldığını söylüyor. Eğer başka bir ayete Âdem’in babası yoktu veya Annesi yoktur denilseydi burada Âdem’in gerçekten direk Topraktan yaratıldığı manasını çıkarırdık. İlerde neden Topraktan yaratıldığımızı açıklayacağız bu yüzden uzatmaya ihtiyaç duymuyorum.

(Ey insanlar!) Sizi topraktan yarattık, (ölümünüzle) sizi oraya döndüreceğiz ve sizi bir kere daha oradan çıkaracağız. (Taha Suresi, 55)

Eğer Âdem’in Topraktan yaratıldığını ‘’Âdem Topraktan Yaratıldı’’ ayetinden çıkarıyorsak; o zaman ‘’Ey İnsanlar Sizleri Topraktan Yaratım’’ ayetinden de aynı manayı çıkarmamız gerekir.

Kuran’daki Adem Tevrat’taki Adem Değildir

Kuran’ın Âdemi sıradan ama ilk Halide unvanına sahip biridir. Ama Tevrat’taki ise masalsal ve efsanevi biridir. İşte sıradan ve basit bir örnek:

Tekvin Bölüm -3
1RAB Tanrı`nın yarattığı yabanıl hayvanların en kurnazı yılandı. Yılan kadına, “Tanrı gerçekten, `Bahçedeki ağaçların hiçbirinin meyvesini yemeyin` dedi mi?” diye sordu.
2Kadın, “Bahçedeki ağaçların meyvelerinden yiyebiliriz” diye yanıtladı,
3Ama Tanrı, `Bahçenin ortasındaki ağacın meyvesini yemeyin, ona dokunmayın; yoksa ölürsünüz` dedi.
4Yılan, “Kesinlikle ölmezsiniz” dedi,
Tevrat’ta göre ‘’Yılan Havva’yı kandırdı’’ ve Havva bu yalan sözlere uydu. Kuran’da ise Yılan diye bir şeyden söz edilmezken; Şeytanın onlara vesvese verdiğini anlatır. Allah ayetlerde şöyle buyurur:

Sonunda şeytan ona vesvese verdi; dedi ki: “Sana sonsuzluk ağacını ve yok olmayacak bir mülkü haber vereyim mi?” (Ankebut Suresi, 120)

Böylece ikisi ondan yediler hemen ardından ayıp yerleri kendilerine açılıverdi, üzerlerini saklı bahçe yapraklarından yamayıp-örtmeye başladılar. Âdem, Rabbine karşı gelmiş oldu da şaşırıp-kaldı. (Ankebut Suresi, 121)

Yine Tevrat’ta yıllanın Havva’yı kandırdığından söz edilirken; Kuran’da Âdem’in sorumluluğunu dile getirir ve Âdem, Rabbine karşı gelmiş oldu da şaşırıp-kaldı. Denir. Tevrat ile Kur’an arasında bağ kurmak insafsızlık olsa gerek. Uyduran ve Tahrife uğrayan Hadislerin Kuran’ı çepeçevre sarması bizleri bu parlak alımlardan mahrum kılar.




‘’İlk İnsanların Yaratılışı’’


İnsanın ‘’şıp’’ diye yaratılmadığını tekrarlamakta yarar vardır. Allah bir ayete ‘’ol’’ der. Allah şöyle de: ‘’Ey İnsan aşama aşama ol’’ / ‘’Ey İnsan uzun bir devirde ol’’ veya ‘’ol’’ İşte cımbızlama tekniği dediğimiz şey budur. Yani ‘’ol’’ demeden önce ‘’Nasıl ol’’ hikmetine/söylemine bakmadan ‘’ol’’ yani tahrifat ta katarak ‘’şıp ol’’ demeye çevirmek/Kuran’a dedirtmek bir Mantık sorunu veya taklit soru olsa gerek. Sanıyorum bu Tevrat-İncil ve bunların ışığında tahrif edilen Hadislerin göndermesiyle/dogmasıyla oluşan bir Tarih sorunudur.

Kuran’da Evrim

İstediğiniz kadar Evrim yoktur deyin. Evrimi Darwin uydurdu veya Evrim vardır diyen kâfir olur deyin; öyle yâda böyle Evrim vardır ve Kur’an bunu tevile/tahlile/kıvırmaya mahal bırakmayacak bir netlikle izah eder. Bunun da yanında Bilim/Akıl yorumuyla bu netlik kanıtlanır hale gelir ve söz sadece cahillere kalır.

O ki, sizi halden hale/evreden evreye geçirerek yarattı." (Nuh Suresi, 13-14)

Ayetlerde açıkça anlaşılacağı gibi Evrim vardır ve Kuran’da bu çok detaylı bir şekilde anlatılmıştır.

Yaratılışta Geçen Zaman

Az önce getirdiğimiz ayetlerde de anlaşılacağı gibi İnsan ani bir çıkışla değil; uzun ve sebepler Dünyası kurallarına itaat ederek yaratılmıştır.


Gerçekten insan üzerinden öyle uzun bir süre gelip geçti ki o anılmaya değer bir şey bile değildi? (İnsan Suresi, 1)

İnsan daha anılmaya ve emirlere/buyruklara/akıla/mantığa/olgunluğa erişmeden önce yani o anılmaya değer bir şey bile değilken; insan üzerinden öyle uzun bir süre gelip geçti ki; İnsan şuan mükemmel ve düzgün bir kişiliğe/tekâmüle sahip değildi. Sonra bu uzun süreden sonra İnsan kayda değer ve anılmaya değer kılındı.

Bitki


İnsan Topraktan bitki olarak çıktı. Bitkinin topraktan farkı; Canlı oluşudur. Önce toprak iken; daha sonra bitki oluveriyor ve yavaş yavaş tam İnsan kimliğine yaklaşmaya çalışıyor. Nuh suresinde geçen Evrim ayetinden hemen birkaç ayet sonra bitki olarak bitirildiğini söyleniyor. Allah bitkiden yaratılışı şöyle anlatır:

Nuh Suresi
14 "O ki, sizi halden hale/evreden evreye geçirerek yarattı."
15 "Görmediniz mi, Allah yedi göğü ahenkli bir bütün olarak nasıl yarattı?"
16 "Ve Ay'ı, bunlar içinde bir nur yaptı ve Güneş'i bir kandil haline getirdi."
17 "Ve Allah sizi bir bitki olarak yerden bitirdi."


Hayvan

‘’İnsan düşünen bir hayvandır’’ sözünü hatırlatmanın tam zamanıdır. Hayvanlar âlemi içerisinde İnsan sadece bir türdür. Çalışır-yer-içer-çabalanır-üzülür-sevinir-nefret eder-sever bu saydıklarımız hem Hayvanlarda vardır, hem de İnsanlarda. Ama Bitkilerde yoktur. Hayvan Bitkinin bir üstüdür. Toprak-Bitki-Hayvan Toprakta can yoktur, Bitkide can vardır. Hayvanda duygu ve sevgi-nefret-çaba vardır. Bitkilerde ise bunlar yoktur. Bu yüzden Bitkinin bir üstüde hayvandır. İnsan şuan bile Hayvanlaşa/maymunlaşa/domuzlaşabiliyor. Allah ayeti kerimede şöyle diyor:

“(Hidayet çağrısına kulak vermeyen) gerçeği örtenlerin durumu, sadece çobanın bağırıp çağırmasını işiten hayvanların durumuna benzer. Çünkü onlar sağırlar, dilsizler ve körlerdir. Bu sebeple düşünmezler." (Bakara: 2/171)

Hayvanlar taklidi özeliğe sahiptirler. Özelikle evcil hayvanlar çoban/bakıcı ile yönetilirler. Ve dilleri, kulakları vardır, gözleri vardır ama çobanı dinlerler ve sorgulamazlar. Şte yine Allah insanlara şöyle buyurur:

''Ey iman edenler! 'Bizi davar gibi güt' diye konuşmayın.'' (Bakara Suresi, 104)

Bazı insanlar bu taklidi/körü körüne taklit için Maymunlaşmış ve Hayvana dönüşmüşlerdir.

Şüphesiz siz, içinizden Cumartesi yasağını çiğneyenleri bilirsiniz. Biz onlara, "Aşağılık maymunlar olun" demiştik. (Bakara Suresi, 65)

De ki: "Allah katında cezası bundan daha kötü olanları size haber vereyim mi? Onlar, Allah'ın lanetlediği ve gazabına uğrattığı, içlerinden maymunlar ve domuzlar çıkardığı kimseler ile şeytanlara tapan kimselerdir. İşte bunların yeri daha kötüdür ve onlar doğru yoldan daha çok sapmışlardır." (Maide Suresi, 60)

Yasaklandıkları şeylerden vazgeçmeye yanaşmayınca da onlara "aşağılık maymunlar olun" dedik. (Araf Suresi, 166)

Ölüm ötesinde özelikle taklidi ve taasubi ısrara sahip olanlar/Hayvani duyguları olgunlaşmamış olanlar ‘’Maymuna veya Domuza çevrileceklerdir’’ bu gerçekten hayret verici ve İnsanın gerçekten Hayvan âleminden bir tür olduğuna işaret eden bir durumdur. İnsan tekâmüle ve olgun İnsan görüntüsüne doğru yürümesi gerekirken yerinde sayanlar bir alt seviyeye ineceklerdir. İnsanı Hayvandan ayran Akıl-Düşünce ve saf zihindir. Hayvan içgüdüyle hareket eder. İnsan ise fiziksel yönüyle aynıdır. Fakat bu farklı özeliklere sahip olan İnsandan doğru ve isabetli ataklar beklenirken; Hayvani hareketlere sahip olursa Hayvandan da aşağı olur. Çünkü en azından Hayvanda akıl ve düşünce yoktur. Arzusal ve aklı olmayan Hayvan içgüdüyle hareket etiği için İnsandan daha üstün olur –İnsan Akıl ve düşünce özeliğini kullanmasa eğer- ama eğer İnsan İnsani yönlerine ağırlık verirse Allah dostu olur. Yani Evliyaullah. Bu aşamaya Tasavvuf dilinde İnsan-ı Kamil denir. İşte Filozoflar, Peygamberler ve Veliler üst insan kimliğine sahiptirler.

Halifelik-Akıl-Düşünce verilmeden önce İnsanlar kan döken-cani-vahşi ve vurdumduymaz bir duruma sahiptiler. Yani İnsanlaşmamış Hayvanlardılar. İnsana en yakın mahlûk maymundur. Ve İnsanla arasındaki fark tüyler ve İnsan gibi ayakta olmadığıdır. Yani İnsan Maymun ile İnsan arasında bir aşamadaydı. Ki şuan bile Dünyadaki bazı ırklar bu özeliklere sahiptir. Evcil Hayvanlar sıradan Hayvandan daha medeni bir düzeye getirilebilir bu nedenle İnsanda fiziksel bir Evrimden öte ilahi bir girişime de karşı karşıya gelerek akıl-düşünce sahibi olarak Ruhi bir evrime sahip olmuştur. Böylece Fiziksel-Ruhsal bir evrim geçirerek Modern İnsan kimliğine bürünmüştür. İşte Materyalizm ile Evrimle Yaratılış arasındaki fark ‘’Ruhsal Evrimdir’’ Allah ilk Ruhsal girişimi evrimi anlatır:

Rabbin meleklere, "Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım" demişti. (Bakara Suresi, 30)

Burada Allah’ın meleklere bu sırı demesi dikkat çekicidir. Meleklerin bu Ruhsal evrimin içinde oluşu ayetten anlaşılabilir. Çünkü Allah başka bir ayette:

Üzerinize de koruyucu melekler gönderir. Nihayet birinize ölüm geldiği vakit (görevli) elçilerimiz onun canını alır ve onlar görevlerinde asla kusur etmezler (Enam Suresi, 61)

Melekler İnsan içindedirler. Hatta bu melekler İnsanı İnsan yapan Ruhsal özeliklerdir. Allah can aldığı zaman bu melekleri çeker ve İnsan ölür. Yâda vahiy gönderdiği zaman Melekleri yani İnsanın iç Dünyasına yönelir ve vahiy gelir.

Allah meleklere ben Halife yaratacağım dediği vakit Melekler bu söylentiyi kabullenemez gibi mümkün olamayacağını düşünürler ve nasıl olacak derler? Çünkü Allah Melekleri yani Düşünce-Alıl gönderince bu İnsan bedeni tam evrimleşmemiş ve fiziksel evrimi beklerler. Bu olay Kuran’da şöyle geçer:

Rabbin meleklere, "Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım" demişti. Onlar, "Orada bozgunculuk yapacak, kan dökecek birini mi yaratacaksın? Oysa biz sana hamlederek daima seni tespih ve takdis ediyoruz." demişler, Allah da, "Ben sizin bilmediğinizi bilirim" demişti. (Bakara Suresi, 30)

Ve İlk Halife seçildikten sonra bazı İnsanlar bu evrimi tamamlamadıkları için İnsan vasfını taşımalarına rağmen üstün olanları vardır. Yine Allah bazı insanların tam olarak Evrimleşmediklerini şöyle aktarır:

O, sizi yeryüzünde halifeler (akılı-düşünceli) yapan, …bazınızı bazınıza derece derece üstün kılandır. (Enam Suresi, 165)

En Güzel Şekil

Evrim gerçekleştikten sonra insan en güzel surete sahip oldu ve yeryüzünde en güzel varlık oldu. Bu ifade Kuran’da şöyle geçer:
Biz insanı en güzel bir biçimde yarattık (Tin Suresi, 4)

İlk Toplum

Başlangıçta tek insan değil bir topluluk vardı. İnsanlar bir topluluk olarak var oldular. Kuran’da İnsanların başlangıçta topluluk olduğu şöyle anlatılıyor:
“İnsanlar tek bir topluluktu. Daha sonra Allah onlara müjdeleyici ve uyarıcı peygamberler gönderdi. ” (Bakara Suresi, 213)

Cennet Meselesi

Cennet Arapçada Bahçe demektir. Eğer Âdem Cennetten kovulmuşsa o zaman nasıl toraktan yaratıldı? İkide bir Cennete, sonra yeryüzüne mi indirildi? Böyle olamaz çünkü Allah oraya giren bir daha çıkmaz diyor.

Onlara, Rab'lerinden bağışlanma ve altından ırmaklar akan cennetlerle karşılık verilir; orada sürekli kalırlar. (Al-i İmran Suresi, 136)

Ve Âdemin içinde olduğu Cennet güzel bir bahçeydi. Âdem Allah’ın buyruklarına uymadığı için Allah onlardan bu Cenneti aldı. Nasıl Domuz etti haramdır, Nasıl Salih kavmine deveyi kesmemelerini buyurmuştu. Aynı şekilde Âdem kavmine de Cennetteki ‘’Yasak Ağaca’’ yaklaşmamalarını buyurmuştu. Bu Allah’ın emri yerine getirilmediği için Allah onları cezalandırdı.




‘’İnsan(lar)ın Yaratılışı’’


Toprak

İnsan ilk olarak topraktı. Bu ilk yaratılış için değil şuan için(de) geçerlidir. Çünkü İnsanın beslendiği/yaşama kaynağı topraktır. Ve Topraktan çıkan bitkilerle/ürünlerle İnsan beslenir. Bu topraktan elde edilen ekmek ve diğer ihtiyaçlar/ürünler İnsanın bedeninde bir damla suyla meni/sperm olur. Sonra bir et parçası olarak anne karnında belirli bir süre kaldıktan sonra İnsan meydana gelir. Allah İnsana anne karnında ruh veriri ve İnsan denen varlık meydana gelir. İnsanın bu yaratılış sıralaması her an için geçerlidir. Ayetleri birbirine karıştırarak/İnsanlar isteklerine göre bunu çelişkili veya tevile tabi tutarak ilahi kelama dedirtme çabasına girebiliyorlar. Allah-u bu meseleyi bir ayete detaylı bir şekilde sunar:

Ey insanlar, eğer dirilişten yana bir kuşku içindeyseniz, gerçek şu ki, Biz sizi topraktan yarattık, sonra bir damla sudan, sonra bir alak'tan (embriyo), sonra yaratılış biçimi belli belirsiz bir çiğnem et parçasından; size (kudretimizi) açıkça göstermek için. Dilediğimizi, adı konulmuş bir süreye kadar rahimlerde tutuyoruz. Sonra sizi bebek olarak çıkarıyoruz, sonra da erginlik çağına erişmeniz için (sizi büyütüyoruz). Sizden kiminizin hayatına son verilmekte, kiminiz de, bildikten sonra hiçbir şey bilmeme durumuna gelmesi için ömrün en aşağı ucuna (yaşlılığa) geri çevrilmektedir. Yeryüzünü kupkuru ölü gibi görürsün, fakat Biz onun üzerine suyu indirdiğimiz zaman titreşir, kabarır ve her güzel çiftten (ürünler) bitirir. (Hac Suresi, 5)

Dişi-Erkek

Her İnsanın yaratılışı bir Erkek ile Kadın arasında gerçekleşir. Ayrıca Allah Kadını Erkeğin Nefsine uygun/çekici yaratmıştır. Bu yaratılıştan sonra Kavimler/kabileler/ıraklar/milletler meydana gelir. Bundaki Kavim farklılığı hikmeti ise ‘’Birbirleriyle tanışmaları/kaynaşmaları’’ veya ‘’birbirlerinin kültürlerini, dillerini inkâr etmemeleri/kabullenmeleri/zenginlik olarak algılamaları için’’dir. Allah bu meseleyi şöyle aktarır:

Ondan da eşini yaratan, ikisinden pek çok erkek ve kadın üreten Rabbinizi dinleyin. Adına birbirinizden isteklerde bulunduğunuz Allah'a saygı gösterin; akrabalara da (Nisa Suresi, 1)

Ey insanlar! Biz sizi, bir erkekle bir dişiden yarattık. Ve örfler yoluyla tanışıp kaynaşasınız diye sizi milletlere, boylara ayırdık. Hiç kuşkusuz, Allah katında en seçkininiz, sakınılması gereken şeylerden en çok sakınanınızdır. Allah her şeyi bilir, her şeyden haberdardır. (Hucurat Suresi, 13)

Kardeş Evliliği

Eğer Âdem ilk İnsan olsaydı çocuklarının birbirleriyle evlenmeleri gerekirdi ki –Rivayetlerde ilk çift ile diğer çiftler arasında evlilik yapılırdı. Hâlbuki bu Allah’ın şanına yakışmayan bir durumdur ve bu ‘’İlk İnsan’’ tezine yapılacak başka bir itirazdır. Kardeş evliliği ahlaki bir ve daimi bir yasaktır. Eğer Âdemin çocukları arasında bir evlilik olmuşsa bu Peygamberler için düşünülemez bir şey olur.Çünkü Peygamberler vahye muhatap olanlardır. Eğer çocuk evliliği yasaklanmışsa ve buna rağmen böyle bir hataya düşülmüşse bu Âdeminde hatası olmaz. Çünkü bu olanak dışında başka yol bırakmayan Allah’tır. Ki başka kişiler yoktur evlenile bilsin.

Size şunlar yasaklandı: Anneleriniz, kızlarınız, kız kardeşleriniz, halalarınız, teyzeleriniz, kardeş kızları, kız kardeş kızları, sizi emziren analarınız, süt bacılarınız, karılarınızın anaları, kendileriyle gerdeğe girdiğiniz karılarınızdan olup evlerinizde bulunan üvey kızlarınız –eğer onlarla gerdeğe girmemişseniz kızlarıyla evlenebilirsiniz– öz oğullarınızın eşleri ve iki kız kardeşi bir arada almanız... Mevcut evlilikler bu yasanın dışındadır. Allah Bağışlayandır, Rahimdir.
(Nisa Suresi,23)

Devam ediyor...
Alıntı ile Cevapla
  #2  
Alt 21-06-2009, 19:33
mehmetsalih mehmetsalih isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Yasaklandı
 
Üyelik tarihi: 09 Jun 2008
Mesajlar: 1.260
Standart

Hazreti İsa’nın Yaratılışı



Evrenin yaratılışından tutun her şeyin doğmasına sebep olan ‘’etki-tepki’’ ‘’sebep-sonuç’’ yasasına bağlıdır. İşte Hazreti Âdem’in yaratılışını yanlış yorumladığımız için Hazreti İsa’nın da yaratılışını yanlış yorumluyoruz/anlıyoruz.Doğrusu sormak gerekir ''Meryem'' Kocasız İsa’yı nasıl doğurdu?



Neden Meryem’e Cebrail Geliyor?

Meryem Suresinde İsa’nın müjdesi anlatılıyor. Ayrıca dikkat çeken başka bir konu vardır oda sadece Meryem’e değil aynı zamanda Zekeriya’ya da çocuk müjdesi verildiğidir.
7 - (Allah şöyle buyurdu): "Ey Zekeriyya! Şüphesiz biz sana Yahya isminde bir oğlanı müjdeliyoruz. Bundan önce ona hiçbir adaş yapmadık."
8 - Zekeriyya: "Rabbim! Karım kısır, ben de son derece kocamışken nasıl oğlum olabilir?" dedi.
9 - Rabbin buyurdu ki, bu işi yapmak bana kolaydır. Nitekim bundan önce seni yarattım. Halbuki sen hiçbir şey değildin."
Allah Zekeriya ya sana çocuk müjdeliyorum diyor; Zekeriya inanmıyor ve nasıl olur diyor. Allah; bu iş bana kolaydır diyor. Meryem kıssasına baktığımızda buna benzer bir olay vardır.
1- Allah hiçbir ayette ‘’İsa babasızdır demiyor’’
2- Meryem’e ruhumuzu veya başka bir şeyi bıraktık da demiyor.
17 - Biz ona meleğimiz (Cebrail)i gönderdik de ona tam bir insan şeklinde göründü.
18 - Meryem: "Ben senden Rahmân (olan Allah) a sığınırım. Eğer Allah'dan korkuyorsan (dokunma bana)" dedi.
19 - Melek: "Ben, sana temiz bir oğlan bağışlamak için, Rabbinin gönderdiği bir elçiyim" dedi.
20 - Meryem: "Benim nasıl çocuğum olabilir? Bana hiçbir insan dokunmamıştır. Ben iffetsiz de değilim" dedi.
Meryem bu anda evlenmemiştir. Bu yüzden çocuk edinmenin mümkün olmadığını düşünüyor. Oysa Allah’ın müjdelediği bir Peygamber müjdesidir. Bu sadece ona değil Zekeriya’ya da müjdelenmişti. Ama İncil’de ise Kur’an ile ayrıştığı nokta farklıdır. İncil’de melek sana bir çocuk müjdeliyorum diyor. Meryem; nasıl olacak? Derken. Melek; Kutsal Ruh senin üzerine gelecek, Yüceler Yücesi'nin gücü sana gölge salacak. Bunun için doğacak olana Kutsal, Tanrı oğlu denecek. (İncil) Ama Kuran’da ise şöyle deniyor; Bu bana pek kolaydır. Sadece Meryem’e değil Zekeriya aynısı denilmişti hatırlıyorsanız; bu işi yapmak bana kolaydır. Meleğin geliş amacı çocuk değil çocuğa Peygamberliği müjdelemekti. Bu yüzden burada cinselliği ve Babasızlığı çıkarmak yanlış olur.

21 - Nezdimizden insanlara bir mucize ve rahmet kılacağız. Hem, bu önceden (ezelde) kararlaştırılmış bir iştir." dedi.
Burada yine Babasızlığı mucize değildir. Peygamberliği ve Elçiliği(getirdiği Kitap) mucizedir. Kur’an ve Peygamberlik için Kuran’da; birçok yerde mucize diye söz edilir.
22 – Nihayet Meryem İsa'ya gebe kaldı ve o haliyle uzak bir yere çekildi.
Burada evlenmeden gebe olacağını düşünmek Kuran’ı tüm bidat ve yorumlamaları okuduktan sonra ayetlere müracaat edip ayetleri düşüncelere ve yorumlara yormak olsa gerek. İncil’in saçmalıklarıyla Kuran’ı efsanelere dönüştürmek ne kadar vahim bir durum düşünün. Meryem bu olaydan sonra evleniyor ve gebe kalıyor. Yahudiler ise ona iftiralar düzüyorlar. Birçok evli kadına zina isnat edilmiyor mu? İşte Yahudiler bu Mucizeyi karamak için bu yolları deniyorlar. Ayrıca Hazreti İsa kundakta değil beşikte yani ergenlik çağına ulaşınca peygamberliğini ilan ediyor ve Meryem susma orucu tutuyor. Yahudiler bu peygamberi karalamak için ‘’zina çocuğu’’ diyorlar.



Hazreti İsa Nasıl Yaratıldı?

Şüphesiz Allah katında (yaratılışları bakımından) İsa'nın durumu,âdem’in durumu gibidir(Al-i İmran Suresi, 59)

Görüldüğü gibi Hazreti İsa normal bir insan gibi yaratılmıştır. Ve diğer İnsanlar gibi Bir Anne ve Babadan peydahlanmıştır.

Neden İsa'ya Babasız Deniliyor?

Müslüman Tefsir ve Hadislerini bilindiği gibi Yahudiler oluşturmuştur. Ve İslam'ı efsaneleştirip sıradanlaştırmak için Kuran-ı İncil ile Tefsir etmişlerdir. Âdem’in direk Topraktan yaratıldığı hikâyesi gibi İsa’nın yaratılışına da ne yazık ki Kuransız bir şekilde ele alınmıştır.





İslam Âlimleri ve Evrim

Bu söylediklerimiz indi bir söylenti değildir. Tam aksine birçok Âlimin orijinal düşüncelerinden faydalanılmıştır. Bu Âlimlerden Mevlana, İbrahim Hakkı ve İbn-i Arabî gibi büyük âlimler yer alıyor.

Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretleri (1703-1772)

İbrahim Hakkı meşhur esri Marifetnamede Evrim kuramını şöyle anlatıyor

"Allah'ın emriyle felekler ve yıldızlar hareket edip dört unsur, (ateş, hava, su ve toprak) birbirlerine karışır ve birleşir. Bu karışım ve birleşmeden önce madenler meydana gelir. Bundan da bitkiler, maden ve bitkilerin birleşmesinden de hayvanlar meydana gelir ve hayvan soyu kemalini, en uygun şeklini bulunca insan hasıl olur" (Hakkı, İ. Marifetname, s.29).

"O akıcı vücut, bitki âlemine girerken bazı afetler, hastalıklar ona saldırır ve bu yüzden bitki olmaz. Yahut bitki olurken kemale gelmeden, olgunlaşmadan evvel bozulur. Bitkilik vasfını kaybeder ve hayvanlara yem olmaktan çıkar. Yahut hayvana yem olacak duruma gelir. Fakat yenmeden evvel yok olur gider ve bu yolda, bu suretle nice yıllar gecikir. Bazen de bir hayvan, insanın yemesine elverişli bir duruma gelmişken yenmeden evvel bozulur ve bu yüzden hayvanı insan mertebesine naklettirmeye, dönüşmeye engel olur. Bazen de bozulmadan insan mertebesine naklolur" (a.g.e., s. 30).
Muhyiddin İbn-i Arabi
Büyük Sufi İbn-i Arabi "Fütuhat" isimli eserinde gayb âleminden şu rüyasını anlatır;
İbn-i Arabi, Mekke'de kaldığı sürece sık sık Kabe'yi tavaf eder. Bir seferinde herkesin gölgesi olduğu halde, çok uzun boylu bir adamın gölgesinin olmadığını fark eder.
Uzun boylu adam tavaf ederken; "Bez de sizin gibi bu beyti tavaf ediyoruz" demektedir. Yanına yaklaşıp kim olduğunu sorar. Adam, "Ben senin büyük atalarındanım" der. Bunun üzerine İbn-i Arabi, "hangi asırda yaşadınız" diye sorar; "Kırk bin sene evvel vefat etmiştim" yanıtını alır.
İbn-i Arabi bunun üzerine "İnsanın atası olan Âdem’in altı bin sene evvel yaratıldığını söylerler" dediğinde, gölgesiz adam şu cevabı verir;
"Bil ki; insanın ilk atası olan Âdem’den evvel yüz bin Adem gelip geçmiştir." (Bkz, Mehmet Bayraktar)
Mevlana Celaleddin Rumi
Taş olarak ölmüştüm, bitki oldum.
Bitki olarak öldüm ve hayvan oldum.
Hayvan olarak öldüm, o zaman insan oldum.

Ve (31 Mart 2009) Kerem DOKSAT bir makalesinde Evrimi kabul eden diğer İslam Âlimlerini şöyle sıralıyor:
Ebu Osman Amr bin Bahr el-Cahız (776-869)
“Birinci dereceden metafizik ve ikinci dereceden fiziksel faktörler altında, türler, yeni türleri meydana getirecek kadar değişiklik geçirebilir. Bu değişiklikler sonunda, tamamen yeni türler ortaya çıkar”.
Ebu Reyhan Muhammed bin Ahmed el-Biruni (973-1051)
“Canlılar suni seçim yoluyla evrimleşir ve evrimleşmenin ölçüsü ‘Tabiat ekonomisi’dir. Tabiatta bir iktisat vardır, başıbozukluk yoktur. Varlıkların evrimleşmesi ve çoğalmasını tabiattaki bu doğal iktisat gücü yönetmektedir”.
Abdul Malik İbn Muhammed İbn Tufeyl (…-1186)
“Güneş ısı ve ışığı, su, toprak ve havadan meydana gelen uygun bir biçimdeki karışıma tesir ederek mayalandırabilir. Bu mayalanmış çamur hâlden hâle geçip nihâyet güzel bir şekil alınca, Allah ona ruh verir”. İbn Tufeyl, cansız maddelerin karışımından ve bu karışımın kimyasal evrimi sonucu ana-babasız meydana gelen ilk insanın tabiata nasıl uyum sağladığını Hayy bin Yakzan adlı eserinde anlatır.
İhvan-ı Safâ Risâleleri (900-1000)
Kınalızâde Ali Efendi (1510-1572) ve diğerleri…
Evrimi Darwin’den Yüzyıllarca Önce İbn Miskeveyh Buldu
Biruni’nin çağdaşı İbn Miskeveyh (ölümü 1030), El-Favzu’l-Asgar adlı eserinde şöyle diyor:
“Yüksek âlemden inen nefs, yâni ruh (MKD: Burada mefhumlar karışmış, sonra ekle alırız), çeşitli dünya varlıklarında kendini göstermiş ve tekâmül ederek insanlık mertebesine gelmiştir. Bu yüce hayat eserini kabûl eden ilk varlık bitkidir. Aşağı düzeyinde bitki, tohumsuz ürer. Otlar gibi. Bunlar minerallerden, azıcık hareket yeteneğiyle ayrılırlar. Hayat eseri nefs, bitkilerde güçlenmeye devam eder, gelişir, tohumla üreyen bitkiler meydana gelir. Bunlardan sonra köklü, yapraklı ve meyveli ağaçlar türer. Ağaçların ilk mertebesi dağlarda, çöllerde, adalarda kendi kendine bitenlerdir. Bunlar türlerini tohumla sürdürmekle beraber, ağır hareketlidirler. Sonra zeytin, nar, elma, incir ve benzeri gibi güzel toprağa, tatlı suya, ılımlı havaya ihtiyacı olan ağaçlar türer. Nihâyet evrim, üzüm ve hurma ağacına varır. Bitki, hurma ile tekâmülün son sınırına varmıştır. Hayvanla arasında çok benzerlik olan hurmanın erkeği dişisi vardır. Meyve vermesi için hayvanlardaki birleşmeye benzer biçimde tozlanması gerekir. Kök ve damarlarından ayrı olarak, hurmada temel bir organ daha vardır ki, buna bir şey oldu mu hurma ölür. Bu organ, toprağın içindeki baştır. Bu baş, hayvan beyni gibi görev yapar. Bu baş toprakta kaldıkça, hurmanın hayatı sürer. Hurma, bitkinin son, hayvanın ise ilk derecesindedir.
Bundan sonra azıcık hareket yeteneğine sâhip, köksüz yaşayabilen, yalnız dokunma duyusu olan hayvanlar oluşur. Irmak ve deniz kıyılarında bulunan sedef ve salyangoz gibi… Evrim devam eder, kurtçuklarda, kelebeklerde olduğu gibi duyu gücü artar. Hayat eseri nefs, evrimle güçlenir, köstebek ve benzeri gibi dört duyu sâhibi hayvanlara, oradan da karınca, arı ve gözleri boncuğa benzeyen, gözkapakları olmayan hayvanlara varır. Bunlarda henüz görme duyusu zayıftır. Daha sonra beş duyu sâhibi hayvanlar türer. Bunlar da derece derecedir. Kimi aptaldır, hisleri cevvâl değildir; kimi zekidir, hisleri lâtiftir; eğitilebilir, emir ve yasağı kabûl eder, sözden anlar. At ve doğan gibi.
Nihâyet evrim insan sınırına yaklaşmıştır. Hayvanlık mertebesinin sonu, insanlık mertebesinin başında maymunlar ve benzeri hayvanlar vardır. Bunlarla insan arasında az bir mesâfe kalmıştır. Burası atlanınca nefs, insan olur. Bu noktaya gelince nefsin boyu düzelir (MKD: Sırtı düzleşip dik durur demek istiyor muhtemelen) azıcık tefrik gücü, bilgi kazanma yeteneği oluşur. Kutup bölgelerinde yaşayan bu ilkel insanlarla hayvanlar arasında büyük fark yoktur. Bunlardan hikmet sadır olmaz, komşu uluslardan da bilgi öğrenmezler. Bu yüzden hâlleri bozuk, yararları azdır. Evrimleşen orta kuşaktaki (ekvatorla kutuplar arasında demek istiyor) insanlar, işte, gördüğün bu zekâ, bilgi ve beceri düzeyine gelmişlerdir” (MKD: Nereden biliyor acaba, Darwin gibi o da seyyahlık yapmış mı).
Cami-ul Ahbar: Adem İlk İnsan Değildi
Alusi’nin aktarımına göre, İmamiyye’den Cami-ül Ahbar adlı eserin sâhibi, bu kitabın beşinci bölümünde şöyle demektedir: “Atamız Âdem’den önce, her biri arasında bin yıl bulunan otuz Âdem gelip geçmiştir. Onlardan sonra elli bin yıl harap kalmış, sonra elli bin yıl yeniden şenlenmiş, sonra atamız Âdem yaratılmıştır”.
İbn Babveyh, Kitabu’t Tevhid
İbn Babveyh, Kitabu’t-Tevhid adlı eserine göre, Cafer-i Sadık şöyle demişti: “Siz sanırsınız ki yüce Allah atanız Âdem’den başka insan yaratmamıştır. Hayır, vallahi bin kere bin Âdem yaratılmıştır. Siz o Âdem’lerin sonuncususunuz”.
Muhammed Bakır ise şöyle demişti: “Bizim atamız olan Âdem’den önce bin kere bin yâhut daha fazla Âdemler gelip geçmiştir”.


Eğer indiremiyorsanız buradan indirin.
Alıntı ile Cevapla
  #3  
Alt 21-06-2009, 20:26
phantom
Üye Değil
 
Mesajlar: n/a
Standart

At be bre martini

Debreli hasan

Dağlar inlesin..
Alıntı ile Cevapla
  #4  
Alt 21-06-2009, 20:36
Khaos Khaos isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Üye
 
Üyelik tarihi: 12 Jun 2009
Mesajlar: 5.552
Standart

Phantom;
şimdi senin Mehmet salihe söyleyebileceğin bundan mı ibaret.
Ben de sana pes diyorum.Şurda idealizm savsatalarına kapılmamış gerçekten kendi içnde tutarlı paradigması olan bi müslüman bu adam var.Ve sen de ona debreli hasan mı diyorsun.Sizin vulgar ateizminiz iyice acınası olmuş.Siz materyalist falan da deyilsiniz.Sadece ateistsiniz.
Alıntı ile Cevapla
  #5  
Alt 21-06-2009, 21:01
phantom
Üye Değil
 
Mesajlar: n/a
Standart

Aslında mehmetsalih'in alıntı yaptıkları içindi o türkü..

Ne yazık ki yetmişli yıllarda bu ortaçağ allamelerinin kitapları Türkiye ve diğer Ortadoğu ülkelerinde piyasaya yedirilince aklı başında bir çok insan bu günleri aşağı yukarı tahmin etmişti.

Afganistan ve Pakistan karmakarışık.

İran'da yarın ne olacak belli değil..

Irak'ta gene yetmiş iki insan ölmüş..

Türkiye'nin yarın ne olacağı belli mi?

Şimdi şu lafa bakın hizaya gelin.

"Vallahi bin kere bin Adem yaratılmıştır".

walla duymasın valla.
Alıntı ile Cevapla
  #6  
Alt 21-06-2009, 21:10
mehmetsalih mehmetsalih isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Yasaklandı
 
Üyelik tarihi: 09 Jun 2008
Mesajlar: 1.260
Standart

Selam,

Senn şimdi cevap mı bekliyorsun? Yoksa gırgır geçip benimle eyleniyor musun? Cafe diye bir başlık var oraya gelip anna - avrat küfür etsen daha iyidir. Heyecana ve paniğe gerek yoktur. Karşıdaki İnsanı düşünce ve akıldan da mahrum görebilirsin bu sizin düşünceniz. Ama düşünce ve akıl sahibi olmayana aşağılık muamelesimi yapacaksın? Hayvan sıradan düşünce ve akıl sahibi değil ama buna rağmen en vahşi bir görünüme sahipliği yüksel. Bunun nedeni o söylediğin kitap mı?

Sevgi...
Alıntı ile Cevapla
  #7  
Alt 21-06-2009, 21:24
phantom
Üye Değil
 
Mesajlar: n/a
Standart

Plotinus (204-264), Mısır’da Lycopolis’te doğdu ve İskenderiye’de Ammoniııs Saccas’ın denetimi altında onbir yıl boyunca felsefe üzerine çalışmalarda bulundu. 243 yılında Roma’ya giderek orada bir okul kurdu; ancak elli yaşına kadar yazılarında kendi felsefesinden bahsetmedi. Ölümünden (269) sonra öğrencisi Porphyry onun yazılarını gözden geçirdi ve yayımladı. Öğretmeninin yaşamöyküsünün de bulunduğu altı adet Ennead (dokuzluk) günümüze ulaşmıştır.


Tüm oluşumun kaynağı Tanrı.


Tanrı, tüm varlıkların kaynağıdır. Bütün karşıtlıklar ve farklılıklar ondan kaynaklanmaktadır. Ancak onun kendisi çoğulcu ya da farklı bir yapıya sahip değildir. O, mutlak olarak tektir. Her şeyi kapsayan sonsuzluğu içinde Birdir: Her şeyi yaratan, ilk nedensiz nedendir. Herşey Ondan meydana gelmiştir, çoğulculuk her zaman için birliği gerektirecektir Birlik, tüm oluşumun öncelidir ve ötesindedir. Onun aşkınlığı üzerine söyleyebileceğimiz her şey yetersiz kalacaktır; çünkü ona atfedilen güzellik ve iyilik ancak onu sınırlayıcı bir işlev görebilir. Onun ne olduğunu söyleyemeyiz, yalnızca ne olmadığını söyleyebiliriz. Onu bir oluşum olarak tanımlamak olanaklı değildir. O güzellik, doğruluk, iyilik, bilinçlilik ve bunlara bağlı niteliklerin üzerindedir. Onu bir düşünüş olarak algılayamayız. Çünkü bu bir düşüşür ve düşünce gerektirmektedir.


Dünya, Tanrıdan sonra meydana gelmiş olmasına karşın, onu Tanrı yaratmamıştır Çünkü yaratım için bilinçlilik ve istenç gerekmektedir, bu da sınırlandırma anlamına gelir. Tanrı, bir dünya yaratmaya karar vermemiştir. Dünya, Tanrının evrim geçirmesiyle de oluşmamıştır. Evren, Tanrıdan ortaya çıkan bir oluşumdur. Onun sonsuz gücünü gözler önüne sermektedir . Plotinus, bu ortaya çıkışın anlamı için birkaç metafor ortaya atmaktadır. Tanrı, sonsuz kaynağından tükenmeyen bir akışın meydana geldiği bir kaynaktır, ya da Tanrı, güneşin hiçbir kayba uğramadan yaydığı ışıkların güneşidir. Plotinus, metaforlarını ilk ilkenin bağımsızlığı ve mutlak gücünü gözler önüne sermek amacıyla kullanmaktadır. Neden, onun üzerine geçmez ya da kendisini onun içinde kaybetmez, etki nedeni sınırlamaz, etki Tanrının algılaması için önkoşul değildir. Dünya, Tanrıya bağlıdır fakat Tanrı dünyaya bağlı değildir. Organik yeniden üretimdeki ebeveynler gibi, Tanrı doğumdan sonra varlığını eskiden olduğu gibi sürdürmektedir.


Işık kaynağı olan güneşten ne kadar uzaklaşırsak, karanlığa (özdeğe) o denli yakınlaşmış oluruz Yaratım, yetkinlikten yetkin olmayana düşüş anlamına gelmektedir. Oluşum skalasında ne denli aşağıya inersek, o denli yetkin olmayana, çoğulculuğa, değişime ve ayırıma ulaşmış oluruz. Daha sonraki her evre, bir önce gelenin gerekli etkisidir—onun kopyası, gölgesi ve ilmeğidir. Ancak sonraki her evre, daha yüksek seviyeye ulaşma çabası içindedir, kaynağa geriye doğru dönüş çabası yaşanmaktadır.


Oluşumun üç evresi


Meydana gelme oluşumu içinde üç temel evreden söz edilebılir 1 arı düşünce ya da zihin, 2 ruh, ve 3 özdek. Birinci evrede, Tanrının oluşumu, düşünce ve idealara bölünmektedir. Tanrı, düşünce olarak düşünülür. Arı ideal bir kozmos olarak algılanır. Düşünce ve onun ideaları, konu ve nesnesi, bu evrede tektir. Zaman ve uzam içinde ayrılmamıştır: tanrısal zihinde, düşünen ve onun düşünceleri bir ve aynıdır. Tanrının düşüncesinin, yetkin doğru olması gerektiği düşünülür. Tanrı, kendi özünden gelen düşüncelerle düşünmektedir, tanrısal zihinde, düşünce etkinliği—düşünen ve düşünce bir ve aynıdır, ayrılmamıştır Onun düşüncesi, bir ideadan başka ideaya atlayan tutarsız bir düşünce değildir. Sezgisel ve durağandır. İdealar dizgesini bir bütün olarak, bir anda kavramaktadır. Çok sayıda idea. bulunmaktadır— bunlar fenomenal dünyadaki belli başlı şeyler kadar çoktur—ve onlar birbirinden farklı farklıdır; ancak, Platon’da olduğu gibi birleşik bir dizge oluştururlar. Tanrının mutlak birliği, ilk ilke çok sayıdaki farklı ideanın bu dizgesi içinde yansıtılmaktadır.


Duyum dünyasındaki her bir belirli nesne için, Tanrı zihninde bir idea bulunmaktadır. Arı düşünce dünyası uzamsız ve zamansızdır; o, yetkin, ebedi ve uyumlu bir dünyadır. Fenomenal dünya örneğini ortaya koymaktadır. İdealar, yalnızca örnekler değildir; onlar aynı zamanda etkin nedenlerdir; daha önce gördüğümüz gibi, meydana gelme oluşumundaki her evre kendisinin ardılının nedenidir.


Tanrısal yaratımın ikinci evresinde, ruh, arı düşünceden meydana gelmektedir; bir yerde idealar ve erekler varsa, onların kendilerini gerçekleştirmelerinin araştırılması gerekmektedir. Ancak bu şekilde bir şeyler üretilebilir. Bu, arı düşüncenin etkisi, görünümü ya da kopyasıdır—ve her etki ya da kopyada olduğu gibi ilkörneğinden daha az yetkin değildir. O, çok duyarlı ve zihinseldir; etkinlik ve ideaları vardır, düşünce erkine sahiptir. Ruhun iki evresi bulunmaktadır; ikinci evrede, duyum dünyası yönünde döndürülmüştür; ilkinde, düşünce olarak hareket eder ve an ideayı tasarlar; diğerinde ise özdeği bir düzene sokar ve arzuya sahiptir. Plotinus, ilk evreyi dünya ruhu olarak adlandırmaktadır, ikinci evre ise doğa olarak adlandırılır. Bazen, iki dünyaruhu varmışçasına konuşmaktadır. Bedensel varlığın bilinçsiz ruhunun oluşumu olan ikincisi, ilkinden—bilinçli ruhları—ortaya çıkmıştır.


Ruh, gücünü uygulamak arzusunu gerçekleştirmez. Üzerinde bir şey eylemde bulunmadıkça, kendi de eylemde bulunmayacak ve biçimlenmeyecektir; böylece özdeği üretir—üçüncü ve meydana gelişin en düşük seviyesi. Böyle bir özdeğin biçimi, niteliği erki ya da birliği yoktur; bu, mutlak etkisizlik ve yoksunluk, kötülük ilkesidir. O, Tanrıdan uzağa kaldırılmıştır; o, karanlıktır. Onun görüntüsünü biçimlendireme> yapabileceğimiz tek şey, değişim niteliğinin fenomenleri arasmdaki gerekli tözlerin olduğunu varsaymaktır. Bunlar duyum dünyamızdan geçip gitmektedir. Bu özdek üzerinde, dünyaruhunu içeren etkin erkler ve ruhlar bulunmaktadır ve onlar idealarla özdeştirler. Özdek üzerinde etkide bulunan bu


belirli erkler ya da ruhlar uzam ve zaman içinde bazı duyarlı nesneler üretmektedir. Onların tümü, bölünebilir dünya-ruhu içinde yer almaktadır. Ne uzayda varolmaktadır ne de dağılmışlardır. Nesnelerin uzamsal düzenlemesi yalnızca özdeğe bağlıdır; fenomenal evrenin güzelliği, düzeni ve birliği, Tanrıya geri dönüş çağrısı yapan dünya -ruhuna bağlıdır.


Plotinus, dünyanın meydana gelmesinin, doğasının gerekli bir sonucu olarak dünya-ruhundan kaynaklandığım düşünmektedir. Bu, bir oluşum olarak zaman içinde başlamıştır. Arı düşünceden dünya-ruhunun meydana gelmesi, özdeğin yaratımı, özdeğin yapılara dönüşümü, sürekli bir oluşum meydana getirecektir. Soyut düşünce evreler şeklinde çözümlenebilir. Plotinus, Aristo gibi evrenin bengiliği düşüncesindedir. Aynı zamanda, özdeğin, biçiminden yalnızca ardışık olarak alınabileceğini söylemektedir. Dünya-ruhu üzerinde etkide bulunabileceği zaman yaratmaktadır. Plotinus da, Stoacıların dönemsel yeniden oluşum öğretisini kabul etmektedir. Ancak bu görüşlerin nasıl uzlaştırılabileceğini göstermemiştir. Bu konudaki genel düşüncesi dünyanın her zaman var olduğu ve her zaman var olacağıdır. Duyum dünyası, bir bütün olarak sonsuzdur, onun yalnızca parçaları değişmektedir.


İnsan ruhu.


İnsanoğlunun ruhu dünya-ruhunun bir parçasıdır. Duyularüstü ve serbest bir yapıya sahiptir. Çıkış noktası olarak, onun oluşumundan önce, mistik bir önsezi içinde sonsuz nous tasarlamıştır o, Tanrıyı işaret etmekte ve iyiyi bilmektedir; ancak ardından gözlerini dünyaya ve insana çevirmiş-tir ve böylece düşmüştür. Bu düşüş, dünya -ruhunun arzusunun, gerekli sonucunun bir parçasıdır. Kısmen, bir duyum yaşamı için önü alınamaz bir itme gücünün sonucu, kısmen de belirli bir ruhun kendisinin parçasına bağlıdır. Ruh, bu şekilde başlangıçtaki özgürlüğünü kaybetmiştir. Bu özgürlük, duyumsallıktan uzak olarak, diğer yöne dönerek, daha yüksek doğasına bağlı oluşu içermektedir. gerçek değil, yalnızca onun gölgesidir. Gerçek kendi, düşünce ve logosta bulunmaktadır; o, görevini yalnızca düşüncenin duyumsal yaşantısından geçerek Tanrıya ulaşması gerekmektedir. Ancak Tanrıya bu geri dönüş bu dünyada, yalızca çok ender durumlarda olanaklı olabilmektedir.


Gizemcilik.


Tanrı ile birliğin ereğine ulaşabilmek için, sıradan erdemler yeterli gelmemektedir. İtme gücünün ılımlılığı yeterli değildir; ruh, kendisini tüm duyumsallıktan arındırmaktadır. Kendisini beden ile olan birliğinden kurtarmak zorundadır. Bunun yanı sıra arındırmadan daha yüksek bir evre bulunmaktadır. Bu, kuramsal tasarım için bir hazırlık niteliği taşımaktadır; kuram, pratikten daha üstündür, çünkü bizi Tanrının görünümüne daha fazla yaklaştırır. En yüksek evre, Tanrı ile olan birliktir. Bu, düşüncenin yükseltilmiş türü tarafından bile gerçekleştirilemez; bu, yalnızca bir esrime (ecstasy) durumu içinde olmaktadır. Burada ruh, kendi düşüncesini aşmaktadır. Tanrının ruhu içinde kendisini kaybeder, Tanrı ile bir olur. Bu, Tanrıya mistik bir geriye dönüştür.


Bu dizge, Yunan felsefesi ile doğu dininin bir birleşimidir. Aşkın Tanrı öğretisi içinde dinsel bir yapıdır. Her şeyi algılama bakımından kamutanrıcıdır. Bir Tanrı oluşumu olarak en düşük özdeğe inilmektedir. Dinsel idealizm, ruhun son ereği için, — kalan bölümün tanrının zihninde bulunmaktadır; ve insanoğlu, bu dünyadaki kazançların ötesinde Tanrı ile olan birliğini sürdürebilmek için, kendisini duyum zincirinden kurtarmalıdır.


Plotinus çoktanrıcılığı reddetmez; tanrılar da, göksel görünümlerdir. O, ayrıca dünyasal dinlerde iyi ve üstün cinlerin varlığına inanmaktadır. Bir uzaklık içindeki fiziksel eyle miii olanaklı olduğunu düşünür; tüm evren, tinsel bir oluşumdur. Tinlerin, diğerleri üzerinde sempatik bir şekilde ey lemde bulunması gerekmektedir. Onun ardıllarının çoğu, bu boşinançları abartmış ve popüler çoktanrıcılığı savunmuşlar, Hıristiyanlık dinine saldırmışlardır.

.................................................. ................

Eğer bunun yapılmasında başarısız olursa, bedensel yaşam içinde takılıp kalırsa , ölümünden sonra, suçluluk derecesine bağlı olarak başka bir insan, hayvan ya da bitkinin bedenine katılacaktır. (Yukarıda ki parçadan alıntıdır)

O kitaplardaki fikirlerin tamamı başka kültür ve uygarlıklardan araklanmıştır.
Ve ne yazık ki o kitapları yazanların hiç biri kimden hangi fikri aldıklarını yazma adaletini gösterememişlerdir.

O türkü onlara ithaftır.

İstersen üstüne alma mehemetsalih.
Alıntı ile Cevapla
  #8  
Alt 21-06-2009, 21:45
Khaos Khaos isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Üye
 
Üyelik tarihi: 12 Jun 2009
Mesajlar: 5.552
Standart

Phantom
dostum aynı yazıyı hem mehmetsalihe hem skyyounga cevap olarak iki topiğe de asmışsın.
iyi güzelde bu işte bi çelişki yokmu.
bu iki adamın tezleri tamamen farklı.tezleri bir tarafa akıl yürütme biçimleride tamamen farklı.
Alıntı ile Cevapla
  #9  
Alt 21-06-2009, 21:53
phantom
Üye Değil
 
Mesajlar: n/a
Standart

Şunu da belirtmeden geçmeyeyim.

Ben ateist değilim.

Tanrı'ya inanıyorum.

Evrenin tamamının Tanrı olduğuna..

Tanrının ezeli ve ebedi olduğuna..

Evrendeki her şeyin Tanrının bir parçası olduğuna da inanıyorum.

Benim buradaki tepkim başkalarına ait fikirleri rüya ayağına veya her ne ise sahiplenenlere idi.
Alıntı ile Cevapla
  #10  
Alt 21-06-2009, 22:34
keci keci isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Kıdemli Üye
 
Üyelik tarihi: 01 Jun 2009
Mesajlar: 420
Standart

Sayın mehmetsalih

Türkçede bir söz vardır bilirsiniz bir atasözü;
"Dinime küfreden bari müselman olsa diye"

Önce dinimizi yani islamiyeti bir öğreniniz. Yani Mango 'nun tadını
bir alınız, ondan sonra bu dediklerinizi oturup konuşabiliriz.

Yukarıda alıntılamış olduğunuz sözleri ve ayetleri ancak Mango'nun tadını öğrendikten sonra konuşabiliriz. Çünkü bunların hiçbiri evet hiçbiri Evrim'e kanıt değildir. Aşağıdaki linkte Evrimle ilgili bir yazım var,

http://www.turandursun.com/forumlar/...d=1#post193466

Önce bu yazıyı bir okuyunuz, ondan sonra konuşuruz.

Ayrıca Kur'an dışındaki kaynakları sanırım anti-teist arkadaşlar kabul etmeyeceklerdir.

Ne de olsa onları yazan peygamber değil öyle değil mi ?
Yani o kitaplarda korunacağına dair bir söz var mı ?

Saygılarımla...

Oku kainatı, görmek istersen gerçeği. Birinci sayfa, birinci paragraf : Kendin..
Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Önerilen Siteler

Başlık Düzenleme Araçları
Stil

Yetkileriniz
Yeni Mesaj yazma yetkiniz Aktif değil dir.
Mesajlara cevap verme yetkiniz aktif değil dir.
Eklenti ekleme yetkiniz aktif değil dir.
Kendi Mesajınızı değiştirme yetkiniz Aktif değildir dir.

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-KodlarıKapalı

Gitmek istediğiniz forumu seçiniz


Bütün Zaman Ayarları WEZ +3 olarak düzenlenmiştir. Şu Anki Saat: 08:08 .