Soru; Aşağıdaki ayetlerle örnekleyerek
Soruyu tekrarlıyorum,
kalbin Kuranda akletmenin, düşünmenin algılamanın merkezi olarak verildiği kesin. Peki neden beyin yada kafa kuranda düşünme yada akletme algılama merkezi olarak ifade edilmemiştir?
Bunun nedeni o devirde kalbin düşünmek, akletmek algılamak ile görevli organ sanılmasından ileri geldiği ve bu nedenlede kuranın tanrısal bir güç tarafından değil insanlar tarafından yazıldığı ve beynin ne işe yaradığını bilmemelerinden kaynaklandığı anlaşılmaktadır.
Hac Suresi(46)Yeryüzünde gezip dolaşmadılar mı ki,
düşünecek kalpleri, işitecek kulakları olsun? (Dolaştılar, ama ibret almadılar). Çünkü gerçekte gözler değil, göğüslerdeki kalpler (kalp gözleri) kör olur.
Muhammed Suresi(24)Onlar Kur'an'ı
düşünmüyorlar mı? Yoksa
kalplerin üzerinde kilitleri mi var?
Nahl Suresi(22)Sizin ilahınız tek bir ilahtır. Ahirete inanmayanların
kalpleri bunu inkâr etmekte, kendileri de büyüklük taslamaktadırlar.
İsra Suresi(36)Hakkında kesin
bilgi sahibi olmadığın şeyin peşine düşme.
Çünkü kulak, göz ve kalp, bunların hepsi ondan sorumludur.
İsra Suresi(46)Kur'an'ı
anlamamaları için kalpleri üzerine perdeler, kulaklarına da ağırlık koyarız. Kur'an'da (ibadete layık ilah olarak) sadece Rabbini andığın zaman arkalarına dönüp kaçarlar.
Kehf Suresi(57)Kim, kendisine Rabbinin âyetleri hatırlatılıp da onlardan yüz çeviren ve elleriyle yaptığını unutandan daha zalimdir? Şüphesiz biz,
onu anlamamaları için, kalplerine perdeler gerdik, kulaklarına da ağırlıklar koyduk. Sen onları hidayete çağırsan da artık ebediyen hidayet bulamazlar.
Andolsun, cehennem için cinlerden ve insanlardan çok sayıda kişi yarattık (hazırladık). Kalbleri vardır bununla kavrayıp-anlamazlar, gözleri vardır bununla görmezler, kulakları vardır bununla işitmezler. Bunlar hayvanlar gibidir, hatta daha aşağılıktırlar. İşte bunlar gafil olanlardır. (A'RAF SURESİ / 179)
Hud suresi-120(Ey Muhammed!) Peygamberlerin haberlerinden, kendileriyle
senin kalbini pekiştirdiğimiz her bir haberi sana aktarıyoruz. Bunlarda, sana hak, mü’minlere de bir öğüt ve hatırlatma gelmiştir.
kehf suresi-28
Sabah akşam Rablerine, O’nun rızasını dileyerek dua edenlerle birlikte ol. Dünya hayatının zînetini arzu edip de gözlerini onlardan ayırma.
Kalbini bizi anmaktan gafil kıldığımız, boş arzularına uymuş ve işi hep aşırılık olmuş kimselere boyun eğme.
Ayrıca içinde beyin kelimesi geçtiği iddia edilip çevirilerde asıl kelimelere sadık kalınmadığını ve o ayetlerede beyin kelimesinin geçmediğini kanıtlayan üç ayetide ekliyorum
Cin 4-
ve enne-hu: ve onun ..... olduğu
2.kâne: oldu
3.yekûlu: söylüyor
4.sefîhu-nâ: bizim sefih, ahmak olanımız
5.alâ allâhi: Allah'a karşı
6.şetatan: asılsız, saçmasapan şeyler
İmam İskender Ali Mihr :Ve o bizim sefih (ahmak) olanımızın (iblisin), Allah'a karşı asılsız (saçma sapan şeyler) söylemiş olduğuna (inanıyoruz).
Diyanet İşleri:“Demek bizim beyinsiz olanımız, Allah hakkında doğruluktan uzak sözler söylüyormuş.”
Abdulbaki Gölpınarlı:Ve şüphe yok ki aklı olmayanımız, Allah hakkında saçma ve boş lâflar ediyormuş.
Bakara 142
1.se: yakında, olacak
2.yekûlu: derler, söylerler
3.es sufehâu:
sefihler, kendini bilmeyenler
4.min en nâsi: insanlardan
5.mâ vellâ-hum: onları çeviren nedir
6.an kıbleti-him: kıblelerinden
7.elletî: o ki, ki o
8.kânû: oldular
9.aleyhâ: onun üzerinde
10.kul: de ki
11.lillâhi (li allâhi): Allah'ın
12.el meşrıku: doğu
13.ve el magrıbu: ve batı
14.yehdî: hidayet eder
15.men: kimse, kişi
16.yeşâu: diler
17.ilâ sırâtın mustakîmin: Sıratı Mustakîm'e, Allah'a ulaştıran yol
İmam İskender Ali Mihr :İnsanlardan sefih olanlar diyecekler ki: “Onları, üzerinde bulundukları kıbleden çeviren nedir?” De ki: “Doğu vebatı Allah'ındır. O, dilediğini Sıratı Mustakîm'e hidayet eder (ulaştırır).”
Diyanet İşleri:Birtakım kendini bilmez insanlar, “Onları (müslümanları) yönelmekte oldukları kıbleden çeviren nedir?” diyecekler. De ki: “Doğu da, Batı da Allah’ındır. Allah, dilediği kimseyi doğru yola iletir.”
Araf suresi-155
1.vahtâra (ve ahtâre): ve seçti
2.mûsâ: Musa
3.kavme-hu: kavmi(den)
4.seb'îne: 70 (seb'a
5.raculen: adam
6.li mîkâti-nâ: belirlediğimiz vakit için (tayin ettiğimiz zaman)
7.fe lemmâ: sonra, böylece, ...dığı zaman
8.ehazethum er recfetu: onları bir sarsıntı aldı
9.kâle: dedi
10.rabbi: Rabbim
11.lev şi'te: eğer sen dileseydin, isteseydin
12.ehlekte-hum: onları helâk ettin
13.min kablu: önceden, daha önce
14.ve iyyâye: ve beni
15.e tuhliku-nâ: bizi helâk mı edeceksin (biz senin tarafından helâk mı edileceğiz)
16.bimâ: sebebiyle, dolayısıyla
17.feala es sufehâu: sefihlerin yaptıkları
18.min-nâ: bizden
19.in: ise
20.hiye: o
21.illâ: yalnız, ancak, ...den başka
22.fitnetu-ke: senin imtihanın
23.tudıllu: dalâlete düşürürsün
24.bihâ: onun ile
25.men teşâu: dilediğin kimse
26.ve tehdî: ve hidayete erdirirsin
27.men teşâu: dilediğin kimse
28.ente: sen
29.veliyyu-nâ: bizim velîmizsin, dostumuzsun
30.fâgfirle-nâ (fe ıgfir lenâ): artık bize mağfiret et
31.verhamnâ (ve ırham-nâ): ve bize merhamet et
32.ve ente: ve sen
33.hayrû el gâfirîne: mağfiret edenlerin en hayırlısısın
İmam İskender Ali Mihr :Ve Musa (A.S), Bizim belirlediğimiz buluşma zamanımız için kavminden yetmiş adam seçti. Onları, şiddetli bir sarsıntı yakalayınca şöyle dedi: “Rabbim, şâyet dileseydin daha önce onları ve beni helâk ederdin.
İçimizden sefihlerin yaptıklarından dolayı, bizi helâk mı edeceksin? O ancak Senin bir imtihanındır. Onunla dilediğini dalâlette bırakırsın ve dilediğini hidayete erdirirsin. Sen, bizim dostumuzsun. Artık bizi mağfiret et ve bize rahmet (merhamet) et. Sen, mağfiret edenlerin en hayırlısısın.”
Diyanet İşleri:Mûsâ, kavminden, belirlediğimiz yere gitmek için yetmiş adam seçti. Onları sarsıntı yakalayınca (bayıldılar). Mûsâ, “Ey Rabbim! Dileseydin onları da beni de bundan önce helâk ederdin.
Şimdi içimizden birtakım beyinsizlerin işledikleri günah sebebiyle bizi helâk mı edeceksin? Bu, sırf senin bir imtihanındır. Onunla dilediğin kimseyi saptırırsın, dilediğini de doğruya iletirsin. Sen, bizim velimizsin. Artık bizi bağışla ve bize acı. Sen, bağışlayanların en hayırlısısın” dedi.
Abdulbaki Gölpınarlı:Ve Mûsâ, kendisine vâde verdiğimiz yere götürmek üzere kavminden yetmiş kişi seçti. Derken bulundukları yerde şiddetli bir deprem başlayınca yâ Rabbi dedi, dileseydin onları da daha önce helâk ederdin, beni de.
İçimizdeki akılsızların işledikleri suç yüzünden bizi de mi helâk edeceksin? Bu, ancak senin bir sınamandan başka bir şey değil. Onunla dilediğini doğru yoldan çıkarırsın, dilediğini doğru yola sevk edersin. Sensin yardımcımız ve sahibimiz, ört bizim suçlarımızı ve acı bize, sensin suçları örtenlerin en hayırlısı.
Şimdi sayın troyya, çevirilerle işi çarpıtmanız biraz zor. Çünkü bu ayetlerde geçen
sefih kelimesi beyin demek değil, kendini bilmez ve akletmez anlamına gelir. Siz orjinaline sadık kalmamış çevirileri alıp biraz işin üçkağıdına kaçmışsınız. Soru geçerli.
Dediğimiz halde ve tüm katılımcılar bunları mecaz olarak algılamanın imkansızlığını kanıtladığı halde konuyu dağıtmak adına birileri müthiş çaba harcamakta. Evet bu konuda söz konusu ayetlerle örneklenmiş soruya yine ayetlerle cevap veren çıkarsa sevinirim.
Şimdilik saygımla gittim...