Turan Dursun Sitesi Forumları
Geri git   Turan Dursun Sitesi Forumları > Genel Forumlar > Politika > Tarih

Cevapla
 
Başlık Düzenleme Araçları Stil
  #1  
Alt 23-04-2010, 17:23
sargon - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
sargon sargon isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Onur Üyesi
Dinlerden Özgürlük Grubu Üyesi
 
Üyelik tarihi: 01 Aug 2005
Bulunduğu yer: Isvicre
Mesajlar: 6.665

Onur Üyeliği Başarı Ödülü Başarı Ödülü 

Standart Ikinci Dünya Savasi Sonrasi Sovyetler Birligi’nin Dis Politikasi

Sovyetler Birliginin 2. Dünya Savasi sonrasi dis politikasini anlayabilmek icin 2. Dünya Savasi sirasinda ve sonrasindaki uluslararasi dengeleri ve iliskileri anlamak gerekir. Bu yüzden kisaca 2. Dünya savasina kadar olan sürecte Sovyetler Birligi’nin ic ve dis iliskilerine deginmem gerekiyor.

Sovyetler Birligi’nin kurulusundan II. Dünya Savasina kadar dis politikasi

1917’de Carlik Rusya’si devrilip Sovyetler Birligi kuruldugunda, bu yeni ülkenin dis politikasi da ana hatlariyla ortaya cikti. Bu politikayi ilk lider Lenin olusturdu ve temel hatlariyla söyleydi: Sovyetler, bir taraftan dünya genelinde isci sinifi ile dayanismayi destekledigini ilan ediyor, ki buna proletarya enternasyonalizmi deniliyordu, diger taraftan da devletler arasi iliskilerde kapitalist devletler ile baris icinde birarada yasamayi savunuyordu. Görüldügü gibi dis politika ikili bir yapiya sahipti. Isci sinifi ile enternasyonalist dayanisma bütün diger ülkelerde komünist rejimlerin kurulmasi icin caba göstermek demekti. Lenin, baslangicta ülkedeki sosyalist devrimi diger ülkelere ihrac etmek icin 3. Enternasyonalin de araciligi ile büyük bir caba harcamisti. Ancak diger ülkelerde devrimler olmayip, Sovyetler uluslararasi alanda iyice izole olmaya baslayinca baris icinde bir arada yasama formülasyonu öne cikartildi.

Bundan sonraki dönemde, yani 2. Dünya savasinin baslamasina kadar Sovyetler iki defa politika degistirdi. Her ikisinde de ic dengeler, daha dogrusu parti icindeki muhalafet önemli oldu. Bu ayni zamanda Lenin’in ölümünden sonra komünist partinin ve dolayisiyla devletin basina gecen Stalin’in bir ic iktidar mücadelesi idi. Birincisinde Trocki’nin basini cektigi “sol muhalefet”e karsi, ki Trocki bütün dünyada devrimci süreci devam ettirmeyi savunuyordu, Buharin ile birlikte tek ülkede sosyalizm tezi gelistirildi. Ikincisinde ise Zinovyev ve Buharin’in “sag muhalafet”ine karsi sol bir politika savunuldu. Bütün sosyal demokrat partiler “sosyal fasist” ilan edildi ve Avrupa’da iktidara gelmis olan sosyal demokrat partiler isci sinifi icindeki gercek düsmanlar olarak kabul edildi. Asil tehlike Avrupa’da gelisen fasist hareket degil, sosyal demokratlardi. 1933’de Almanya’da Hitler’in iktidara gelmesi ile Sovyetler’in bu politikasinin yanlis oldugu görüldü, ama artik cok gecti.

Artik Sovyetler icin dis politika kendisini korumaya dönük bir politika olmak zorundaydi. Bu dönemde batili ülkeler ile daha yakin iliskiler gelistirilmeye baslandi. Sovyetler Birligi,1934 yilinda Milletler Cemiyet’ine katildi. Ancak Münih Anlasmasi ile batili ülkeler tarafindan Cekoslovakya’nin Nazi Almanya’sinin kontrolü altina verilmesinin onaylanmasi, Sovyetler’in Ingiltere ve Fransa’nin niyetleri hakkinda süphe duymasina yolacti.

Sovyetler'de, Ingiltere ve Fransa’nin bir Alman-Sovyet savasi istediklerini düsünülmeye baslandi. Bu yüzden kisa süre sonra Nazi Almanya’si ile diplomatik iliskiler gelistirildi ve 1939 yilinda Hitler ile saldirmazlik anlasmasi imzalandi. Molotov- Ribbentrop pakti denilen bu pakt ile Polonya ikiye bölündü ve dogusu Sovyetler’in batisi Almanya’nin kontrolünde olacak sekilde bölüsüldü. Ayni sekilde Sovyetler Estonya, Letonya, Litvanya, Besarabya ve Finlandiya’nin bir bölümünü de isgal etti. Böylelikle Dogu Avrupa Sovyetler ve Almanya arasinda paylasilmis oluyordu. Ancak bu pakt, Hitler’in Sovyetler’e saldirmasini engelleyemedi. Nazi Almanyasi Barbarossa hareketi ile 22 Temmuz 1941’de Sovyetler üzerine saldiriya gecti. Bu saldiri tarihteki en büyük askeri operasyon olmustur. 4.5 milyondan fazla asker, 600.000 motorlu arac ve 750.000 bin at ile 2900 km. genisligindeki bir cepheden devasa bir saldiri baslatildi.

"Daha önce ben televizyona bakıyordum, şimdi televizyon bana bakıyor
Mısırlı bir gösterici
http://sargon.blogcu.com/
Alıntı ile Cevapla
  #2  
Alt 23-04-2010, 17:26
sargon - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
sargon sargon isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Onur Üyesi
Dinlerden Özgürlük Grubu Üyesi
 
Üyelik tarihi: 01 Aug 2005
Bulunduğu yer: Isvicre
Mesajlar: 6.665

Onur Üyeliği Başarı Ödülü Başarı Ödülü 

Standart

Savas Sonrasi Müttefik Devletler arasi anlasmalar ve anlasmazliklar

Savas sonrasinda dengeler ve yapilan anlasmalar Sovyetler Birliginin sonraki yillarda dis politikasini belirledigi icin bu döneme biraz detayli bakmamiz gerekiyor. Dünya savasi henüz bitmeden, artik galip gelecegi belli olan Müttefik devletler arasi görüsmeler de basladi. Bunlardan en önemlisi 6 Subat 1945’de yapilan Yalta konferansi’dir. Sovyetler Birliginin bir yazlik kenti olan Yalta’da “Üc Büyükler”, yani ABD Baskani Roosevelt, Ingiliz basbakani Churchill ve Sovyetlerin iktidar partisi Genel Sekreteri Stalin bulustular. Üzerinde anlasilan konular Almanya’nin dört parcaya bölünmesi ve Fransa da dahil olmak üzere bu 4 ülkenin kontrolu altina alinmasi, Polonya’nin dogu bölümünün Sovyet denetimine verilmesi, Birlesmis Milletler’in kurulmasi ve bu ülkelerin veto yetkisi gibi konulardi. Sovyet ordusu Alman ordusunu dagitip Berlin’e dogru ilerlerken, ayni zamanda bütün dogu Avrupa’yi da denetimi altina aldi.






Ayni dönemde Müttefik Devletler tarafindan Birlesmis Milletler olusturuldu. 15 üyeli Birlesmis Milletler Güvenlik Konseyi’nin 5 daimi üyesi, veto hakkina da sahip olacak olan bu galip devletler olacakti. Yani Sovyetler, ABD, Ingiltere, Fransa ve Cin yeni dünyanin en etkili gücleri olacakti. Diger 10 üye ise secimle gelecekti.

Yalta Konferansinda sadece Avrupa’nin paylasiminin degil, tüm dünya üzerindeki insiyatif bölgelerinin paylasiminin da bir ölcüde yapildigi iddia edilmistir. >bak< Buna göre savas sonrasi dünya iki etki alanina ayrilmisti. Avrupa’da bu hat netti ve Almanya’nin ortasindan geciyordu. Sovyetler’in etki alani dünyanin ücte birini kapliyor ve Almanya’dan Kore’nin kuzey yarisina kadar gidiyordu. Amerikan alani ise dünyanin nerdeyse ücte ikisini kapsiyordu. Yine ayni iddiaya göre karsi tarafin etki alanlarina askeri müdahaleler yapilmayacakti. Büyük üclü, oluturulacak yeni kurumlarda da isbirligi yapacaklardi. Yalta’da bu kadar kapsamli bir paylasim yapilmis olmasa bile sonraki gelismeler ile böyle bir paylasimin fiilen gerceklesecegini ortaya cikacakti.

Stalin savasin son günlerinde hizli bir sekilde hareket etmis ve bir taraftan Almanya’yi geri püskürtürken diger taraftan da Almanya ile daha önce yaptigi Molotov-Ribbentrop pakti sayesinde ilhak ettigi topraklari savas sonrasinda tekrar ilhak etmis yada bagimli devletler kurdurmustu. Bunun disinda Finlandiya ile yapilan ve “Devam savasi” adi verilen bir savasin ardindan Finlandiya topraklarinda da kendisine bagimli bir devlet kurmustu. Sovyetler’in bütün Dogu Avrupa’yi kaplayan bu devasa büyümesi Ingiliz basbakani Churchill’i kaygiya sürükledi. Hatta Sovyetlere karsi bir askeri operasyon projesi bile yapildi, ancak Churchill bu istegini savas kabinesine kabul ettiremedi.

Temmuz 1945’de Postdam Konferansinda “Üc Büyükler” tekrar biraraya geldiler. Almanya teslim alinmisti ama güvensizlikler daha da artmis durumda idi. En önemli gündem savas sonrasi Avrupa’nin, özellikle Almanya’nin gelecegi idi. Ancak Yalta’dan Postdam’a kadar bazi desisiklikler olmustu. Stalin, dogu Avrupa’yi kendisine bagimli komünist devlet yönetimleriyle donatmis ve ABD ve Ingiltere’nin protestolarina aldiris etmemisti. Daha sonra Dogu Bloku seklinde cisimlesecek olan bir pakt dogmustu bile. Ingiltere ve ABD’de liderler degismisti. Ingiltere’de muhafazakar Churchill’in yerine Isci Partisinden Clement secilmis, ABD’de de Roosevelt ölmüs, yerine Truman gecmisti. Bu arada ABD, yeni bir silah üretmeyi basarmisti. Bu, bir atom bombasi idi. Truman, toplantida Stalin’e yeni bir silah ürettiklerini söyleyerek gözünü korkutmaya calisti. Stalin, Amerika’lilarin yeni bir silah üzerinde calistiklarini biliyordu, sogukkanli sekilde davrandi ve ABD’nin bu silahi Japonlar üzerinde kullanmasindan sevinc duyacaklarini söyledi. Postdam Konferansi sonucunda Japonya’ya teslim olmasi icin bir ultimatom verildi, ancak ultimatomda atom bombasindan sözedilmiyordu. Japonya ultimatomu umursamadi. ABD, Postdam konferansindan iki hafta sonra bu silahi Hirosima ve Nagasaki’de kullandi. Bombanin etkileri korkunc oldu. Iki sehirde yasayan insanlarin yarisi aninda öldü. Bombalar geride yüzbinlerce yarali ve yillarca etkisi sürecek bir radyasyon birakti.

"Daha önce ben televizyona bakıyordum, şimdi televizyon bana bakıyor
Mısırlı bir gösterici
http://sargon.blogcu.com/

Konu sargon tarafından (23-04-2010 Saat 17:32 ) değiştirilmiştir.
Alıntı ile Cevapla
  #3  
Alt 24-04-2010, 01:48
saroz - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
saroz saroz isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Kıdemli Üye
Dinlerden Özgürlük Grubu Üyesi
 
Üyelik tarihi: 29 Jun 2009
Bulunduğu yer: İstanbul
Mesajlar: 1.703
Standart

Sevgili Sargon, ABD'nin Hiroşima ve Nagazaki'ye attığı atom bombalarının sorumluluğunuda Stalin'e çıkardın ya helal olsun valla parmak ısırttın bana, korkulur senden.

(Stalin, Amerika’lilarin yeni bir silah üzerinde calistiklarini biliyordu, sogukkanli sekilde davrandi ve ABD’nin bu silahi Japonlar üzerinde kullanmasindan sevinc duyacaklarini söyledi-Sargon.)

Bakalım Stalin adına daha ne suçlar yüklenecek, merakla bekliyorum?

Kendisinin Efendisi Olmayan Hiç Kimse Özgür Değildir.
Epiktetos
Alıntı ile Cevapla
  #4  
Alt 24-04-2010, 03:21
KızıL - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
KızıL KızıL isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Kıdemli Üye
Dinlerden Özgürlük Grubu Üyesi
 
Üyelik tarihi: 29 May 2008
Bulunduğu yer: ADANA!!
Mesajlar: 3.673
Standart

ben diyorum stalin çernobilide bilerek yaptı ama inanmıyorlar..

ÖRGÜTLENİN!!!
Alıntı ile Cevapla
  #5  
Alt 24-04-2010, 13:34
sargon - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
sargon sargon isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Onur Üyesi
Dinlerden Özgürlük Grubu Üyesi
 
Üyelik tarihi: 01 Aug 2005
Bulunduğu yer: Isvicre
Mesajlar: 6.665

Onur Üyeliği Başarı Ödülü Başarı Ödülü 

Standart

Burdaki amac dünyayi askeri gücleri sayesinde paylasan büyük güclerin Postdam konferansinda ne tür bir gerginlik icinde oldugunu ortaya koymakti. Yeterli anlasilmadigini saniyorum. Truman elindeki atom bombasi ile aslinda Stalin'in gözünü korkutmaya calisiyor. Stalin de bu gözdagini yemedigini göstermeye calisiyor.

Gördügüm kadariyla olaydaki inceligi anlamayip, peygamberinizi savunmaya gecmissiniz hemen. Herhalde bu kör dögüsü herkes kendi peygamberinin iyi yanlari oldugu kadar kötü yanlari da oldugunu anlayana kadar sürecek. Kimisi Muhammed'e, kimisi Atatürk'e, kimisi Stalin'e peygamber gibi sarilip toz kondurtmamaya calisiyor. Ama 21. yüzyilda bu cürümüs ideolojik saplantilarin yasama sansi oldugunu sanmiyorum.

Ben konuma devam edeyim en iyisi.

"Daha önce ben televizyona bakıyordum, şimdi televizyon bana bakıyor
Mısırlı bir gösterici
http://sargon.blogcu.com/
Alıntı ile Cevapla
  #6  
Alt 24-04-2010, 13:44
sargon - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
sargon sargon isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Onur Üyesi
Dinlerden Özgürlük Grubu Üyesi
 
Üyelik tarihi: 01 Aug 2005
Bulunduğu yer: Isvicre
Mesajlar: 6.665

Onur Üyeliği Başarı Ödülü Başarı Ödülü 

Standart

Soguk Savas Basliyor

Savasin galibi olan ülkeler arasinda gerilimin gelismesi icin bütün kosullar uygundu ve start George F. Kenan’in Subat 1946 tarihli “Uzun Telgraf” yazisi ile verilmis oldu. ABD danismanligi yapan Kenan’in yazisi bütün bir soguk savas dönemi boyunca ABD politikasini belirleyecekti. Kenan ana maddeler halinde Sovyetlerin kendilerini kapitalizm ile sürekli savas halinde gördüklerini, Avrupa’daki sosyal demokrasi ile sosyalist sistemin uyumsuz oldugunu, Sovyetler’in kapitalist dünyadaki Marksistleri kullanmaya calistigini, Sovyet saldirganliginin Rus halkinin bakisindan degil, yabanci düsmanligini kiskirtilmasindan kaynaklandigini, Sovyet hükümetinin icerdeki tablonun objektif sekilde disariya sunulmasini yasakladigini yaziyordu. Kenan, önlem olarak Sovyetler Birligi’nin diger ülkelerde komünizmi yaymasinin önüne gecebilmek icin cevrelenmesi gerektigini söylüyordu. Kenan’a göre savas sürecekti, ancak askeri araclarla degil. Bundan birkac hafta sonra Churchill Missouri’de meshur “demirperde” konusmasini yapti. Sovyet cephesi buna Eylül ayinda Novikov Telgraf’ini üreterek cevap verecekti.

Bu sürecte ABD ve Sovyetler’in dis politikasi karsilikli olarak bu sürecte tanimlanmis oldu. Japonya’da yasanan nükleer felaket dünya capinda bir dehset dalgasi yaratti. Savas sonunda yapilan anlasmalar ile, yani Yalta ve Postdam ile dünya üzerindeki inisiyatif bölgeleri önemli ölcüde paylasildi. Taraflar birbirlerinin inisiyatif alanlarina askeri müdahalede bulunmayacaklardi. Nitekim sürec de böyle gelisti. Bu sürec ayni zamanda askeri güc disinda bircok olanagin seferber edilecegi bir sürec olacakti. Savas ekonomi, medya, bilim, teknoloji, psikoloji gibi bircok alanda kiyasiya sürdürülecekti. Sovyetler Birligi, bir taraftan elde ettigi inisiyatif bölgeleri üzerinden, diger taraftan bati dünyasinin icindeki Komünist Partileri yönlendirmeye calisarak savasini sürdürecekti. Benzer bir politika yukarda cizdigimiz gibi batili ülkeler tarafindan da ayni sekilde, ancak tam karsiti tezlerle sürdürülecekti. Savas’in sürecegi yer bu insiyatif bölgeleri olacakti. Her iki taraf da etki alanini genisletmeye calisacakti.

Savasin ardindan Yunanistan’da hükümet zayiflamis, komünist gerillalar ile hükümet arasinda kiyasiya bir savas sürmekteydi. Sovyetler’in komünist gerilla hareketine destek vermesi ile Yunanistan’i da Sovyet etki alanina birakmaktan korkan ABD Baskani Truman, “komünizm tehditi” altindaki ülkelere destek verilecegini acikladi. Ardindan Marshall plani aciklandi. Türkiye de, Sovyetlerin bogazlarda gözü oldugunu ve kendisinden Kars ve Ardahan’i istedigini ileri sürerek yardimdan yararlanmak istiyordu. Bunun üzerine 1/3 orani uygulanarak Yunanistan’a 300 milyon dolar, Türkiye’ye de 100 milyon dolar yardim yapildi. Marshall Planinin amaci Avrupa’daki ekonomik ve demokratik yapinin yeniden insasi idi. Aslinda komünistlerin Avrupa’da hizla güclenmesinin önüne gecilmek isteniyordu. Gercekten de bircok ülkede komünist partiler secimler yada devrimler yoluyla iktidara gelmeye hazirlaniyorlardi. Bu yüzden ABD, Sovyetlerin etki alanindaki ülkeleri, hatta Sovyetler Birligini bile Marshall yardim planina dahil etmek istiyordu.

Stalin, Dogu Avrupa ülkelerinin bati ile ekonomik entegrasyonunun bu ülkelerdeki Sovyet etkisini azaltacagini görüyordu. Sovyetler Birligi’nin bu girisime karsi atagi Kominform’u kurmak oldu. Kominform Dogu Avrupa’da kurulan Sovyet etkisindeki devletlerin bir tür ekonomik birligi olacakti. Bir yil sonra yasanan Stalin-Tito anlasmazligi sonucu Yugoslavya tarafsizligini ilan etse de Dogu Bloku artik varligini sürdürecekti.

1948 yilinda yasanan Cekoslovakya darbesi bati ülkelerinde bir sok yasanmasina neden oldu. Cekoslovakya, Sovyetler’in denetledigi diger kukla devletler icinde demokratik yapisini sürdürmesinine izin verdigi tek devletti. 1945 ile 1948 arasinda komünist bir basbakanin önderliginde bir koalisyon hükümeti iktidarda idi. 1948’de Cekoslovakyanin ic politikasinda bazi gerilimler yasandi ve komünistlerin iktidari tehlikeye düstü. Bunun üzerine Sovyetler Birligi bu ülkede bir darbe ile iktidari tümüyle ele gecirdi. Bu olay bati ülkelerinde bir sok yasanmasina neden oldu.

1949’da Kominform’un adi Comecon oldu. Böylelikle Sovyetler Birligi Dogu Avrupa ülkelerinin ABD’nin etki alanina girmesini engellemis ve kendi ceperinde tutmayi basarmis oldu. Cekoslovakya’ya yapilan müdahale daha sonraki yillarda da sürecek ve Sovyetler’in egemenlik alaninda bürokratik diktatörlükler 1991’e kadar devam edecekti.

"Daha önce ben televizyona bakıyordum, şimdi televizyon bana bakıyor
Mısırlı bir gösterici
http://sargon.blogcu.com/
Alıntı ile Cevapla
  #7  
Alt 24-04-2010, 13:48
sargon - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
sargon sargon isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Onur Üyesi
Dinlerden Özgürlük Grubu Üyesi
 
Üyelik tarihi: 01 Aug 2005
Bulunduğu yer: Isvicre
Mesajlar: 6.665

Onur Üyeliği Başarı Ödülü Başarı Ödülü 

Standart

Askeri Paktlar Olusuyor

Nisan 1949’da Ingiltere, Fransa, ABD, Kanada ve diger 8 batili devlet Kuzey Atlantik Güvenlik Orgütünü (NATO) kurdular. Ayni zamanda Almanya’nin Sovyetler Birligi’nin elinde kalmis olan kontrol bölgesi disindaki 3 parcasi, yani ABD, Ingiltere ve Fransa’nin kontrolü altindaki Almanya parcalari birlestirildi. Federal (Bati) Almanya dogmus oldu. Sovyetler Birligi de elindeki Dogu Almanya’yi Alman Demokratik Cumhuriyeti adiyla bir devlet haline getirdi. Bir baska önemli gelisme de Sovyetler Birligi’nin de nükleer silah ürettigini aciklamasi idi.

Sovyetler Birliginin de nükleer silah üretmeye baslamasi ile birlikte dünya bir dehset dengesine dogru ilerliyordu. Iki süper gücün askeri bir catismasi dünya icin bir felaket olabilirdi. Zaten Yalta ve Postdam’da bir anlasma yapilmis ve insiyatif alanlari olusturulmustu. Henüz iki tarafin da birbirlerinin inisiyatif bölgelerine bir askeri operasyonu olmamisti ama, gerilim mümkün olan bütün araclarla sürdürülüyordu. Ekonomi, medya, karsi-casusluk gibi bir cok alanda taraflar birbirlerinin alanlarina saldirmaya calisiyorlardi. Bunun bir silahli catismaya dönmesi pekala mümkündü. Ancak nükleer silahlarin varligi iki taraf icin de caydirici bir faktör oldu. Diger taraftan bu bir tür cikar ortakligi anlamina da geliyordu. Bu dengenin sürmesi her iki tarafin da bir ölcüde cikarina idi.

Sovyetler Birligi bir ideoloji üzerine kurulmus ve dolayisiyla ideolojik propagandayi cok önemseyen bir devletti. Radyo ve basin-yayin araclarini güclü sekilde kullaniyordu. Yayin araclari ile isci sinifinin sömürüldügünü, batili emperyalist devletlerin bu sömürüyü sürdürmek icin sürekli savaslara ihtiyac duydugunu propaganda ediyordu. Cok sayida yerel komünist partisi icin radyo istasyonlari kurulmustu. Batili devletler de ayni sekilde basin araclarini güclendirdiler. 1949’da kurulan Radyo Liberty 28 dilde anti-komünist yayin yapiyordu.

II. Dünya Savasi bittiginde sadece Yunanistan’da bir komünist gerilla hareketi sürmüyordu. Avrupa disindaki ülkelerde de komünist hareketler gelismisti. Cin’de Mao’nun komünist partisinin önderlik ettigi ordu Can-Kay-Sek’in ordusunu dagitarak ülkeyi ele gecirdi. Dünyanin bu en kalabalik ülkesinde komünist bir parti iktidari ele gecirmisti. Böylece Sovyetler Birligi önemli ve güclü bir müttefik elde etmis olacakti. Bir taraftan Cin’in Sovyet cephesine gecmesi, diger taraftan Sovyetler Birligi’nin de nükleer silah üretmesi ABD’nin gözünü Avrupa’dan dünyanin diger bölgelerine de cevirmesini gerektiriyordu. Dünyanin bircok bölgesindeki yüksek istikrarsizlik ve Sovyetler Birligi’nin sürekli destegi ile Asya’dan Latin Amerika’ya kadar bircok bölgede komünist hareketler gücleniyor ve Sovyet nüfuzu artiyordu. Bu durumda Avrupali müttefiklerle sinirli bir NATO yeterli olmayacakti. Bunun icin Japonya, Avustralya, Yeni Zelanda, Filipinler gibi bircok Asya ülkesi ile yeni paktlar oluturuldu.

Savasin son döneminde, 1945 yilinda Japon isgalindeki Kore’nin kuzeyi Sovyetler Birligi, güneyi ise ABD tarafindan gecici olarak isgal edilmisti. Savas sonrasinda Kuzey Kore’de Sovyet destekli bir hükümet kuruldu. 1950’de Kuzey Kore, SSCB ve Mao’nun Cin’inin destegi ile Güney Kore’ye savas acti ve Güney Kore’nin iclerine dogru ilerlemeye basladi. Güney’in isgaline Birlesmis Milletler karsi cikti ve ABD, bircok ülkeden askeri destek alinarak Kuzey isgali sona erdirildi. 1952 yilinda Cin ve Kore’nin tüm olanaklari tükenmis olmasina ve savasacak halleri kalmamis olmasina ragmen, Stalin savasi sürdürmek yanlisiydi. Baris anlasmasi ancak 1953’te Stalin’in ölümünden sonra yapildi.

"Daha önce ben televizyona bakıyordum, şimdi televizyon bana bakıyor
Mısırlı bir gösterici
http://sargon.blogcu.com/
Alıntı ile Cevapla
  #8  
Alt 24-04-2010, 16:59
KızıL - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
KızıL KızıL isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Kıdemli Üye
Dinlerden Özgürlük Grubu Üyesi
 
Üyelik tarihi: 29 May 2008
Bulunduğu yer: ADANA!!
Mesajlar: 3.673
Standart

Yok sevgili sargon peygamberimiz değil vede iyi yanları yada iyi işleri olduğu kadar kötü yanlarını yanlışlarını da kabul etmekteyiz ancak sizler ve bazı kişiler nedense staline laf söylemek onun yapmadığı şeyleri bile yapmış gibi anlatmaktan vazgeömediğini anlayamıyoruz! işte bu anlayamamayışımızın sonucunda bizde ya savunma mekanizması devreye giriyor yada artık alaycı bir üslupla geçip gidiyoruz! dünyadan istediğimiz en azından kapitalist olmayan ve kapitalizme boyun eğmeyen insanların, kapitalizmin sam amcasının yalanlarına bu kadar basitçe kanmaması.

İkinci paylaşım savaşından sonra soğuk savaş yıllarında abd nin bile stalin amca dediği bu adamı soğuk savaş bir anda katile,diktatöre çevirdi, herkes bal gibi yaladı yuttu..
ne yaptıkları ne hissettikleri nede şartları hiçbiri ama hiçbiri ne ideolojisine vermek istedikleri nede psikolojisi hiçbiri konuşulmadı, sadece astı kesti biliyordu o gönderdi.. sam amca bunları bir güzel yedirdi.. isterdik ki kapitalist olmayan insanlar soğuk savaşı daha iyi incelesin ve stalini daha iyi öğrensin...

ÖRGÜTLENİN!!!
Alıntı ile Cevapla
  #9  
Alt 24-04-2010, 18:31
sargon - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
sargon sargon isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Onur Üyesi
Dinlerden Özgürlük Grubu Üyesi
 
Üyelik tarihi: 01 Aug 2005
Bulunduğu yer: Isvicre
Mesajlar: 6.665

Onur Üyeliği Başarı Ödülü Başarı Ödülü 

Standart

sevgili kizilordu, Stalin, soguk savas ve sam amca yüzünden bir diktatör olmadi. Stalin'in diktatörlügü zaten 2. Dünya savasi öncesinde de biliniyordu. Stalin'in yaptigi zalimlikler en cok da komünistleri ezmistir. En büyük komünist katliamlarini da bizzat Stalin yapmisti. Savas baslamadan önce tam bir diktatörlük kurdu. Biraz tarihte gezin, söyle bir komünist partisinin önemli isimlerine bak bakalim, kac tanesi Stalin'in elinden kurtulabilmis. Adam bütün muhaliflerini ya katletmis, ya sürgüne yollamis, ya da idam ettirmis.

Senin düsüncenle yaklasirsak tarihte savunulmayacak diktatör yoktur. Hepsinin baska baska ve belki de kendileri kadar yada daha fazla kötü olan düsmanlari vardir. Ve bu düsmanlar hep o peygamber sayilan diktatörleri gözden düsürmek icin türlü hile ve yalanlara basvururlar. Kim Il Sung'u neden savunmayayim? ABD onun düsmanidir. Ahmedinecat'i neden savunmayayim? Onun da ABD gibi azili bir düsmani var. Hitler'in Yahudileri katletmedigini söylese de, olur böyle seyler. Enver Pasa'yi neden savunmayayim, o olmasaydi Ermeniler Rusya ile birlik yapip, biz Türklere yasayacak vatan birakmayacaklardi. Bu böyle sürüp gider. Inan ki, tarihteki bütün katliamlara ve döktatörlüklere rahatlikla gerekceler bulurum.

"Daha önce ben televizyona bakıyordum, şimdi televizyon bana bakıyor
Mısırlı bir gösterici
http://sargon.blogcu.com/
Alıntı ile Cevapla
  #10  
Alt 25-04-2010, 14:10
sargon - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
sargon sargon isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Onur Üyesi
Dinlerden Özgürlük Grubu Üyesi
 
Üyelik tarihi: 01 Aug 2005
Bulunduğu yer: Isvicre
Mesajlar: 6.665

Onur Üyeliği Başarı Ödülü Başarı Ödülü 

Standart

Kruscev Dönemi ve Destalinizasyon

Stalin’in ölümünün ardindan Komünist Partisi’nin Genel Sekreteri Kruscev oldu. Kruscev önce icerde iktidarini güclendirmek icin caba harcadi. Muhalifleri olan Malenkov ve Molotov’u etkisizlestirdi, o dönemde Bati ile yakinlasma yanlisi bir tutum icinde olan, hatta Dogu Almanya’yi ABD’nin kontrolüne vermeyi savunan Beria’yi bir takim bahanelerle mahkemeye cikartti ve kursuna dizdirdi. Böylece egemenligini tam olarak sagladi.

Kruscev’in 1955’den sonraki dönemi Sovyetler Birligi’nin yeni bir dis politika izlemeye baslayacagini gösteriyordu. Ilk dis gezisini Sovyetlere karsi tutumu bilinen Yugoslavya’ya yapti. Sonra Isvicre, Afganistan ve Hindistan’a yaptigi gezilerde yumusak bir dis politika izleyeceginin isaretlerini verdi. Subat1956’da Moskova’da yapilan 20. Parti Kongresinde ise meshur konusmasini yapti. Stalin’i acimasizlik, hosgörüsüzlük ve iktidari kötüye kullanma ile sucladi. Stalin kültünü yikmaya ve Lenin döneminin politikasina dönmeye yönelik bir kampanya baslatti. Bu dönem destalinizasyon olarak adlandirildi. Binlerce siyasi tutukluyu serbest birakti.

Kruscev’in verdigi ilimli sinyaller Dogu Avrupa’da etki yapmakta gecikmedi. Polonya ve Macaristan’da ayaklanmalar meydana geldi. Macaristan’da ögrencilerin baslattigi bir yürüyüs hizla halktan destek aldi ve polisin ates acmasi ile gösteriler ayaklanmaya dönüstü. Baslayan devrimin gelismesini gören Sovyet yönetimi, Macaristan’i isgal etti ve devrimi bastirdi. Kruscev’in baslattigi yumusamanin hizla ayaklanmalara yol actigi seklindeki elestirilerle Sovyet askeri bürokrasisi ile Kruscev arasinda gerilim baslamis oldu. 1957’de Kruscev’in görevden uzaklastirilmasi bile gündeme geldi, yapilan oylamayi kaybettiyse de görevde kalmayi basardi. Hatta bir yil sonra ayni zamanda basbakanligi bile üstlendi.

Kruscev’in politikasi ikili bir yapiya sahipti. Batida 20. Kongre’de yaptigi Stalin karsiti konusmanin soku henüz atlatilmamisken, Kasim 1956’da Moskova’da Polonya büyükelciliginde verilen bir resepsiyonda, yaptigi konusma ikinci bir sok yaratacakti. Kruscev, bircok batili büyükelciye karsi “hosunuza gitse de gitmese de, tarih bizden yana. Sizi topraga gömecegiz” diyordu. 1961 yilinda, henüz Sovyetler Birligi bircok kapitalist ülkeden gerisinde olmasina karsin, 10 yil icinde ev sorunu kalmayacagini, 20 yil sonra da büyük kapitalist ülkelerin hepsinin Sovyetlerin gerisinde kalacagini ve komünizme ulasilacagini ilan ediyordu.

Kruscev, Bati ile ilimli iliskiler gelistirmeye calisiyordu. 1959’daki parti kongresinde kapitalist ülkelerle baris icinde yasamayi öneriyordu. 1962’de Sovyetlerin Küba’ya yerlestirmeye giristigi orta menzilli füzelerden bu uzlasmalar sayesinde vazgecmesinden sonra Cin ile Sovyetlerin arasi acildi. Bir taraftan büyük devlet gücleriyle iyi iliskiler sürdürmeye calisirken, diger taraftan düsünce özgürlügünü engellemesi, demokratik mekanizmalari calistirmamasi sert elestiriler almasina neden oluyordu. 1964 yilinda ileri yasi ve bozulan sagligi nedeniyle istifa etti ve koltuguna Brejnev oturdu. Sonraki dönemde evinde sessiz bir yasam gecirdi. Ancak Sovyet devlet bürokrasisi ile arasi o kadar bozulmustu ki, 1971’de öldügünde kendisine bir devlet töreni bile yapilmadi.

"Daha önce ben televizyona bakıyordum, şimdi televizyon bana bakıyor
Mısırlı bir gösterici
http://sargon.blogcu.com/
Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Önerilen Siteler

Başlık Düzenleme Araçları
Stil

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Cevaplar Son Mesaj
Dünya’nın Yerçekimi Kuvveti ulpian Kur'an'da Mucize Yoktur 4 22-09-2010 17:24
Devletin Hak ve Ozgurlukler uzerine Bir Politikasi Olamaz evrensel-insan Politika 25 13-09-2010 14:32
Demokrasi İçin Aydınlar Birligi Bildirgesi dilaver Politika 8 18-05-2008 11:04
ŞERİAT ÜLKESİ TÜRKİYE VE SONRASI GOLGE Konu-dışı 6 06-06-2007 16:27
ÖLÜM VE SONRASI emeti İslam 18 17-05-2005 14:22

Yetkileriniz
Yeni Mesaj yazma yetkiniz Aktif değil dir.
Mesajlara cevap verme yetkiniz aktif değil dir.
Eklenti ekleme yetkiniz aktif değil dir.
Kendi Mesajınızı değiştirme yetkiniz Aktif değildir dir.

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-KodlarıKapalı

Gitmek istediğiniz forumu seçiniz


Bütün Zaman Ayarları WEZ +3 olarak düzenlenmiştir. Şu Anki Saat: 07:53 .