Turan Dursun Sitesi Forumları
Geri git   Turan Dursun Sitesi Forumları > İbrahimi Dinler > İslam

Cevapla
 
Başlık Düzenleme Araçları Stil
  #171  
Alt 01-11-2021, 22:05
ozgur_beyin - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
ozgur_beyin ozgur_beyin isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Kıdemli Üye
Dinlerden Özgürlük Grubu Üyesi
 
Üyelik tarihi: 07 Sep 2006
Mesajlar: 5.929
Standart

Sevgili arkadaşlar yeniden merhaba konuya bir ekleme yapayım.elimde diyanetin bedava dağıtılan 850 sayfalık. Peygamberimizin hayatı adlı kitabı var yazdığına göre dünya siyer ödülü almış ve dünya birinci si olmuş !!!!!! 850 sayfada Muhammed'in defnine ait anlatım 3 sayfa

Şimdi bir şeyler söyleyeyim tüm işyerlerinde kaynağı üç adam
1- ibni hişam
2 ibni İshak
3vakıdi
Bu üç adam siyerleri yazmaya Muhammed'in ölümünden 110 yıl sonra yazmaya başlamışlar.tüm yazılanlar
Tevatür(dedi kodu) gerçekliğini kim savunabilirler. Bu konuda akademik bir yazı var isteyen okuyabilir
(Siyer yapıcılığı üzerine)

sorun cahil olman değil , kendini alim sanman
Alıntı ile Cevapla
  #172  
Alt 26-12-2021, 05:57
Baskoylu Baskoylu isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Üye
 
Üyelik tarihi: 23 Sep 2012
Mesajlar: 1.151
Standart

http://www.dinvemitoloji.com/2019/04...-cenazesi.html

HZ. MUHAMMED`IN IBRETLIK OLUMU!!!!!!
[...]

MILLIYETCILIK COCUKLUK HASTALIGIDIR. INSANLIGIN DA KIZAMIGIDIR. EINSTEIN.
ADOLF HITLER VE MUSSOLINI GIBI IRKCILARIN USTASI, ATATURK`TUR
Alıntı ile Cevapla
  #173  
Alt 27-12-2021, 02:52
Baskoylu Baskoylu isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Üye
 
Üyelik tarihi: 23 Sep 2012
Mesajlar: 1.151
Standart

Islam Dinin Lideri Hz. Muhammed`in cesedi kokutulduktan sonra kaldirilmistir.

Omer ve Ebu Bekir`in planlari ile Kizlarini Muhammed`e vermesini istedikleri
ZEHIR`I Muhammed`inde Esleri olan Ayse ve Hafsa`nin verdigi ZEHIR ile Pazartesi hak ettigi yere gonderilir, 3 gun yerde kalir, kokudan durulmaz hale gelince zorunlu olarak Yakinlari 17 kisi tarafindan Topraga gomulur...
Bu vesile ile
KUCUK COP, BUYUK COPTEN OCUNU DE ALMIS OLUR.

https://www.gaziantephaberler.com/ha...-cenaze-namazi

MILLIYETCILIK COCUKLUK HASTALIGIDIR. INSANLIGIN DA KIZAMIGIDIR. EINSTEIN.
ADOLF HITLER VE MUSSOLINI GIBI IRKCILARIN USTASI, ATATURK`TUR
Alıntı ile Cevapla
  #174  
Alt 27-12-2021, 03:09
Baskoylu Baskoylu isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Üye
 
Üyelik tarihi: 23 Sep 2012
Mesajlar: 1.151
Standart

Hz. Muhammed`in Cenaze Namazı imamsız kılındı ve öldüğü odaya gömüldü.
Cunku Kurtlanmis ve Kokmus Bir Cesedin Mezarliga veya Ozel Bir Yere Tasinip Gomulmesi Imkansiz Gibi Bir Sey Olabilirmi?
Hemde KOCA!!!! ISLAM PEYGAMBERI SADECE 17 KISI TARAFINDAN KALDIRILIYOR!!!!!!


İslam tarihçileri Hz. Muhammed'in ölümüne neden olan hastalığın "Humma" olduğunu ileri sürer. Siyer metinlerine göre Hz. Muhammed, Baki Mezarlığı'nı ziyaretten döndüğü gün hastalanır ve hastalığının 13. gününde vefat eder; yıl 632 ve 63 yaşındadır.

Hz. Ayşe'nin kollarında

Hastalığının son sekiz gününü geçirdiği Hz Ayşe'nin odasındadır. Öldüğünde de başının Hz. Ayşe'nin kucağında olduğu rivayet edilir. Hz. Ayşe'nin aktardığı bilgiye göre, son sözleri "Allah'ım, beni Rafîk-i A'la'ya (en yüce dosta) ulaştır" olmuştur.

Elbiseleriyle yıkandığı rivayeti

Hz. Muhammed'in cenazesi birkaç sahabenin de yardımıyla bizzat Hz. Ali tarafından yıkanır. Hz. Muhammed'in ölümüne dair rivayetlerden biri de "Yıkanma" işlemiyle ilgilidir: "Nasıl gömüleceğiyle ilgili bir belirsizlik ortaya çıkar. Ancak Allah, ev halkının üzerine bir uyuklama verir. Herkes rüyasında ‘Hz. Muhammed'i elbiseleriyle yıkayın' diye bir ses duyar."
Hz. Muhammed'in nereye gömüleceği ise bir başka tartışma konusu olur. Kimi Müslümanlar Hz. Muhammed'in üç kızı ve İbrahim'in de defnedildiği Baki Mezarlığı'na gömülmesi gerektiğini savunur. Ancak, yeni Halife Hz. Ebubekir, Hz. Muhammed'in "Öldüğü yere gömülmeyen peygamber yoktur" dediğini savunarak vefat ettiği odada gömülmesi gerektiğini belirtir. Hz. Muhammed, kollarının arasında hayatını kaybettiği Hz. Ayşe'nin odasına.

İmamsız kılınan cenaze namazı

Hz. Muhammed'in yıkanması ve defnedilmesi kadar, cenaze namazı da farklılık taşır. Aralarında Diyanet İşleri Başkanlığı'nın yayınlarının da olduğu pek çok kaynakta bu farklılığa vurgu yapılır: "O sırada Medine'de bulunan ve namaz kılma sorumluluğu bulunan hemen hemen tüm Müslümanlar, küçük gruplar halinde odaya girerek, hayatını kaybettiği şiltenin üstüne yatırılan Hz. Muhammed'in huzurunda imamsız olarak cenaze namazını kılar..."

Gece yarısı defnedilir

Salı günü öğleye doğru başlayan cenaze namazı sürecinin geç vakte kadar sürdüğünü de Hz. Ayşe'ye atfedilen bir cümleden anlıyoruz: "Biz Rasulüllah'ın defnedildiğini, çarşamba gecesi gece yarısı duyduğumuz kürek seslerinden anladık."


6 Yasinda kucuk bir cocuk iken sana musallat olan, 9 yasina geldiginde sana tecavuz eden birinin, gece yarisi senden uzak gomulmesi normaldir, yoksa cenazesine tukururdun.....

MILLIYETCILIK COCUKLUK HASTALIGIDIR. INSANLIGIN DA KIZAMIGIDIR. EINSTEIN.
ADOLF HITLER VE MUSSOLINI GIBI IRKCILARIN USTASI, ATATURK`TUR
Alıntı ile Cevapla
  #175  
Alt 27-12-2021, 03:21
Baskoylu Baskoylu isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Üye
 
Üyelik tarihi: 23 Sep 2012
Mesajlar: 1.151
Standart

HZ. MUHAMMED'İN HASTALIĞI SIRASINDA
HZ. ÖMER'İN TAVRI VE HALİFE SEÇİMİ


Hz.Muhammed, sağlığında kendisinden sonra Müslümanların başına geçecek
kişiyi belirtmemiş ve bu işi ashâbına bırakmıştır. O, hasta yatağında yatarken, hiç
şüphesiz, devletin başına kimin geçeceği konusu, ileri gelen bazı arkadaşlarının
kafasını meşgul etmiştir. Belki bu konuda ashaptan bazıları arasında ikili-üçlü
görüşmeler yapılmıştır. Bugün bile bir devlet başkanının öleceği anlaşılsa,
kendisinden sonra kimin devletin başına geçeceği, devletin ileri gelenlerinin kafasını
meşgul eder ve bu konuda ilgili kişilerle görüşmeler yapılır. Bu, devletin varlığı için
önemlidir. Örneğin, Hz.Muhammed'in amcası Abbas, Hz.Muhammed'in ölümü ile
sonuçlanacak olan hastalığı sırasında, başkanlığın, Haşimoğulları'ndan çıkmaması
için bazı girişimlerde bulunmuştur. Bunun için bir gün Hz.Ali, hasta olan
Hz.Muhammed'in yanından çıkınca onun hastalığı hakkında bilgi aldıktan sonra,
"Görmüyor musun? Allah'ın Elçisi bu hastalıktan ölmek üzeredir. Ben, Abdülmuttalip
oğullarının ölecekleri sırada yüzlerinin ne duruma geldiğini bilirim. Haydi Allah'ın
Elçisi'nin yanına gidelim de bu işi (yönetim) kime bırakacağını soralım. Bize
bırakıyorsa bunu bilelim. Bizden başkasına bırakıyorsa kendisiyle konuşalım, bizim
için tavsiyelerde bulunsun" deyince, Hz.Ali, "Biz bunu Allah'ın Elçisi'ne sorunca, o da
bunu bize vermeyecek olursa, artık bir daha bunu bize vermezler. Onun için ona
böyle bir şeyi aslâ sormam"1
diyerek yanıtlamıştır. Hz.Abbas'ın zihnini meşgul eden
bir konunun, ayrıca Hz.Ebû Bekir'in, Hz.Ömer'in ve benzerlerinin zihinlerini de
meşgul etmediği düşünülemez.
Hz.Ali'nin Yönetimi Konusunda Bir Kampanya ve Kırtas Olayı
Yukarıda da belirtildiği gibi, Hz.Peygamber'in öleceği anlaşılınca, ondan sonra
yönetime kimin geleceği konusu sahâbîlerden pek çoğunun zihnini meşgul etmiştir.
Kayıtlarda böyle bir kampanyadan açıkça bahsedilmemiş olsa da, Hz.Ali'nin
yönetimi (hilâfeti) konusunda Hz.Muhammed yanında bir kampanya başlatılmış
olabilir. Bu kampanyaya, belki, başta Hz.Ali'nin eşi ve Hz.Muhammed'in kızı
Hz.Fatıma, hem Hz.Muhammed'in ve hem de Hz.Ali'in amcası olan Hz.Abbas, oğlu
Abdullah b.Abbas, Zübeyir, Hz.Muhammed'in kayın pederi olan Ebû Süfyan gibi
kişiler içeriden; Ammar b. Yasir, Ebû Zer, Mikdat b. el-Esved gibi kişiler de dışarıdan
destek vermişlerdir. Bu kampanyaya önderlik edenlerin, Hz.Peygamber'i ikna etmek
için girişimde bulunmuş olmaları mümkündür. Eğer Kırtas Olayı doğru ise, rivayete

göre: Hasta yatağında yatarken Hz.Muhammed, "Ben size öyle bir mektup yazayım
ki, bu mektup sayesinde hiçbir zaman azgınlık yoluna sapmayasınız." deyince,
mektubun yazılıp yazılmaması konusunda başta Hz.Ömer olmak üzere, yanında
bulunan sahabe arasında tartışma çıkmış ve Hz.Peygamber de, "Allah'ın Elçisinin
yanında ihtilâf caiz değildir" diyerek, kendisinin yalnız bırakılmasını istemiştir.2
Başka
bir rivayette ise, Hz.Peygamber'in her hangi bir vâsiyette bulunup bulunmadığı
Abdullah b. Abbas'a sorulduğunda o, "Hayır, bulunmadı" demiştir. Daha sonra
Allah'ın Elçisi, "Ali'yi bana çağırınız" demiş, bunun üzerine Hz.Aişe, "Ebû Bekir'i
çağırmayacak mısınız?" derken, Hafsa da, "Ömer'i çağırmaya adam göndermeyecek
misiniz?" isteğinde bulunmuşlardır. Bundan sonra hepsi Hz.Peygamber'in huzurunda

Olayında da Hz.Peygamber ne Hz.Ali ile, ne de Hz.Ebû Bekir ile ilgili bir şey
bırakmamıştır. Rivâyetlere göre sözde kalmıştır.
Hz.Ömer'in, Hz.Ali'nin hilâfetine karşı çıkışı onu sevmediğinden değildir.
Çünkü herkesin bildiği gibi Hz.Ömer, kendi emirliği döneminde, her önemli konuda
Hz.Ali ile danışmalarda bulunur onun görüşlerini alırdı. Ayrıca, daha sonra Hz.Ömer,
Hz. Ali'nin damadı olacaktır. Hz.Ali'nin takvası, bilgisi, cesâreti, şecâati, komutanlığı
vs. tartışılmaz. Öyleyse bu karşı çıkışın nedeni, çok yetenek ve beceri isteyen devlet
başkanlığına Hz.Ali'yi belki ehliyetli görmemişidir. Kur'an'da, "Gerçekten Allah size,
emânetleri ehil olanlara vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adâletle
hükmetmenizi emreder..."
6
. Ya da hilâfetin saltanata dönüşmesinden korkmuştur.
Öyle ise olaya bu açılardan da bakmak gerekir.
Hz.Ömer, yaralandığı ve öleceğini anladığı zaman bile Hz.Osman, Hz.Ali,
Abdurrahman b. Avf, Sa'd b. Ebî Vakkas, Talha ve Zübeyr gibi ashabın ileri
gelenlerini ve halkın istemesine rağmen kendi oğlu Abdullah'ı bile devlet başkanlığı
makamına, devlet başkanında olması gereken bazı vasıflara yeterli şekilde sahip
olmadığı için, uygun görmemiştir. O, "Eğer Ebû Ubeyde sağ olsaydı onu seçerdim.
Çünkü Allah, onu niçin seçtiğimi bana sorunca, Rasûlullah'ın onun için, ‘Bu
ümmetimin güvenilir adamı' dediğini duyduğumu söylerdim. Ebû Huzeyfe'nin
özgürlüğüne kavuşturduğu Sâlim sağ olsaydı onu seçerdim. Rabbim niçin onu
seçtiğimi sorarsa, Allah'ın Elçisi'nin onun için, ‘Sâlim, Allah'ı en çok seven kimsedir'
dediğini duydum diye hesap verirdim"7
demiştir.
Hz.Peygamber'in Ölümü Üzerine, Hz.Ömer'in Davranışı
Hz.Peygamber öldüğü zaman, Hz. Peygamber'in ölümü üzerine, mescitte bir
konuşma yapan Hz.Ömer, güya "Münafıklardan bir takım kişiler Allah'ın Elçisi'nin
öldüğünü iddia ediyorlar. Allah'ın Elçisi ölmedi. Musâ/İsa b. İmran'ın kavmi arasında
kırk gün kaybolduktan/göğe çıktıktan sonra kavmi yanına döndüğü gibi, Allah'ın Elçisi
de yanımıza dönecek, kendisinin öldüğü haberini yayanların ellerini ve ayaklarını
kesecektir" şeklinde veya buna benzer sözler söylemiştir. Hz.Ömer konuşmasına
devem ettiği esnada Hz.Ebû Bekir, doğruca Allah'ın Elçinin bulunduğu yere gitti.
Üzerinde örtü bulunan Allah'ın elçisinin örtüsünü kaldırıp yüzünü açtı ve yüzünden
öptü. Sora konuşmakta olan Ömer'in yanına geldi. Hz.Ebû Bekir de halka bir
konuşma yaptı ve "Muhammed ancak bir elçidir. Ondan önce de elçiler gelip
geçmiştir. Şimdi o ölür ya da öldürülürse, eskiye mi döneceksiniz?3/144" ayetini
okuduktan sonra "Muhammed ölmüştür" demiştir. Daha sonraları Hz.Ömer, "Ebû
Bekir'den duyduğum ayet beni şaşkına çevirdi. Allah'ın Elçisinin öldüğünü işte o
zaman bildim"8
demiştir. Eğer Hz.Ömer'in "Allah'ın Elçisi ölmedi. Musa/İsa b. İmran'ın
kavmi arasında kırk gün kaybolduktan/göğe çıktıktan sonra kavmi yanına döndüğü
gibi, Allah'ın Elçisi de yanımıza dönecek, kendisinin öldüğü haberini yayanların
ellerini ve ayaklarını kesecektir" dediği, doğru kabul edilirse, Hz.Ömer gibi biri, İslâm'ı
ve Kur'an'ı hiç anlamamış olur. Hz.Ömer, İslâm'ı ve Kur'an'ı anlamadığına göre
sahabeden hiç kimse anlamamış anlamı çıkar ki bu doğru değildir. Çünkü,
Hz.Peygamberin öleceğine dair ayetler vardır. Ayrıca, Peygamberin Mûsa/İsa gibi
kırk gün kaybolacağına veya göğe çıkacağına, sonra kavmine döneceğine ve
öldüğünü söyleyenlerin ellerini ve ayaklarını keseceğine dair sözler, Kur'an
açısından anlamsızdır. Ayrıca Hz.Peygamberin cesedi evinde dururken, münafıklar
öldüğünü anlamış da Hz.Ömer mi anlamamış? Hz.Peygamberin ölümü üzerine,
Hz.Ömer'in şok ve üzüntü anında söyleyeceği sözler, böyle mi olmalıydı?



toplanmışlardır.3
Bu, aynı toplantının başka bir anlatılış şekli midir? Ya da buna
benzer birkaç toplantı yapılmış mıdır? Bunu, ortaya koymak zordur. Bu rivâyet doğru
ise, Hz.Peygamber yalnızca Hz.Ali'yi istemişti. Ama, önemli bir konu olacağını
öğrenen Hz.Peygamber'in eşleri bu konudan babalarını da haberdar etmişlerdir.
Hz.Ali ile, belki de kendinden sonra yerine kimin geçeceği konusunda bir konuşma mı
yapacaktı da eşleri, babalarının hassas olduğu bu konuda onları da haberdar
etmişlerdi? Ya da bu toplantıya Hz.Ebû Bekir ve Hz.Ömer de katıldığına göre,
Hz.Peygamber yönetim konusunda onların görüşlerini mi alacaktı da, hassas olan bu
konuda aralarında tartışma çıktı? Ya da, Hz.Ali taraftarlarınca, daha sonra sorun
çıkmaması için, Hz.Muhammed'e yazılı bir metin bırakmasının daha uygun olacağı
konusunda tavsiye de mi bulunmuşlardı? Böylece, Hz.Ali taraftarlarının
kampanyasını öğrenen Hz.Ömer, Hz.Peygamber'in, Hz.Ali'yi atayacağı zannıyla,
böyle bir şeyin olabileceği duygusuna kapılarak, buna karşı çıkma gereğini
duymuştur. Kaynaklarda Hz.Peygamber'in Hz.Ali'yi yönetici olarak atayacağı ile ilgili
bir vesika yoktur. Bu karşı çıkış, Hz.Peygamber'in peygamberliğine ya da kişiliğine
olmayıp, yalnızca bir icraatına karşı çıkış olarak görmek gerekir. Yukarıda da
belirtildiği gibi, dünya işleri ile ilgili olarak Hz.muhammed'in sağlığında buna benzer
pek çok karşı çıkışlar olmuştu. O halde Kırtas Olayı'nda, bu karşı çıkışı, sanki
Hz.Peygamber'in Hz.Ali'yi atayacakmış sanısına kapılan Hz.Ömer'in bir davranışı
olarak ele almak gerekir. Çünkü, yukarıda da belirtildiği gibi Hz.Muhammed, dünya
işleri ile ilgili olarak Hz.Ebû Bekir ile Hz.Ömer bir konuda görüş birliği yaptılarsa, onu
olduğu gibi kabul edeceğini belirtmiştir. İşte bunu bilen Hz.Ömer, bu görüş
doğrultusunda davranışta bulunmuştur. Hz.Muhammed, daha sonra bu konuda bir
vâsiyet yazdırmadığına göre, burada bir yanlış anlaşılma söz konusudur.
Buna benzer birkaç olay da Hz.Ebû Bekir ile ilgili olarak anlatılır. Hz.Aişe,
ölüm hastalığı anında ağrıları şiddetlenen Allah'ın Elçisi'nin, "Bana Ebû Bekir ile
oğlunu çağırın ki, Ebû Bekir'in yönetimi hususunda hiç kimsenin hırsı olmasın ve hiç
kimse temenni etmesin. Bunu (Ebû Bekir'in yönetimine karşı çıkanları) Allah da,
inananlar da kabul etmez." dediğini nakleder. Yine Hz.Aişe, Allah'ın Elçisi'nin
hastalığının ağırlaştığı bir sırada Ebû Bekir'in oğlu Abdurrahman'a şöyle dediğini
anlatmıştır: "Bana bir kürek kemiği ya da levha getir ki, Ebû Bekir'e bir yazı yazayım
da, hiç kimse ona muhalefet etmesin. Ebû Bekir'e muhalefet edilmesini Allah da,
inanalar da kabul etmez."4
Kaynaklarda, Hz.Ali'nin yönetime gelmesi ile ilgili olarak algılanan ve
Hz.Peygamber'in söylemiş olduğu iddia edilen pek çok söz varsa da, Hz.Ebû Bekir'in
yönetime gelmesi konusunda Hz.Peygamber'den nakledilen, daha çok söz vardır.5
Ama Gadir-i Hum'da, Sakaleyn Hâdîsinde, Hz.Ali ile ilgili olarak iddia edilenler doğru
olsaydı bunu büyük çoğunluğun bilmesi gerekirdi. Yukarı da belirtildiği gibi Kırtas


Doç. Dr. Cumhuriyet Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi İslâm Tarihi Öğretim Üyesi 1 Şah Muınüddin Ahmed Nedvî-Said Sahid Ansari, Büyük İslâm Tarihi Asrı Saadet Peygamberimizin
Ashabı II, hazırlayan Eşref Edip, İstanbul 1969, 114; Ahmet b. Hanbel, Müsned I, 263, 325; İbn Sa'd IV/1,
18; İbn Hişam, IV, 101; Ebû Bekr İbnî'l-A'râbî, el-Avâsım mine'l-Kavâsım, tahkik: Muhibbüddin el-Hatib,
Dımaşk 1412, 177

Ramazan BOYACIOĞLU∗

MILLIYETCILIK COCUKLUK HASTALIGIDIR. INSANLIGIN DA KIZAMIGIDIR. EINSTEIN.
ADOLF HITLER VE MUSSOLINI GIBI IRKCILARIN USTASI, ATATURK`TUR
Alıntı ile Cevapla
  #176  
Alt 27-12-2021, 03:25
Baskoylu Baskoylu isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Üye
 
Üyelik tarihi: 23 Sep 2012
Mesajlar: 1.151
Standart

Hz.Peygamber'in, Mekke döneminde, Ömer'in Müslüman olması için,
"Allah'ım! Sana sevimli olan iki kişi ile İslâm'ı yücelt. Ömer b. Hattab, Ebû Cehil b.
Hişam." Ya da "Ey Allah'ım Ömer b. Hattab ile dini aziz kıl" diye kendine dua edilen
bir kişiydi.9
Aşağıdaki âyetlerin ışığı altında bu olay ele alınırsa, Kur'an'ı toplayan
heyette yer alan Hz.Ömer'in bu âyetleri bilmiyor olması mümkün değildir. İslâm
öncesi dönemde bile Mekke kent devletinin sefirliğini yapacak kadar iyi yetişmiş olan
Hz.Ömer10, ayrıca Peygamber'imiz zamanında fetva verenler arasındaydı.
11
Yüce Kur'an'da, "Muhammed, ancak bir elçidir. Ondan önce de elçiler gelip
geçmiştir. Şimdi o ölür ya da öldürülürse, eskiye mi döneceksiniz? Kim eskiye
dönerse, Allah'a hiçbir şekilde zarar vermiş olamaz. Allah, ödüllenecekleri
ödüllendirir."12 Haydi Hz.Ömer'in, bu ayet o an için aklına gelmemişse, aşağıdaki
ayetler de mi aklına gelmemiştir: "Biz, senden önce de hiçbir beşere sonsuzluk
vermedik. Şimdi sen ölürsen, sanki onlar sonsuza kadar kalacaklar mı?"
13, "(Ey
Muhammed!) Muhakkak sen de öleceksin onlar da ölecekler."14 buyrularak,
Hz.Muhammed'in de öleceğini belirtilmiştir. Ayrıca, "...Bugün size dininizi
tamamladım ve sizin için İslâm'ı beğendim..."15 âyeti ile dinin tamamlandığı
bildirilmişti.
Bu âyetlerden başka, Hz.Peygamber'in, aşağıda belirtilmiş olan, gerek Vedâ
Haccında ve gerekse değişik yerlerdeki yaptığı konuşmaları ile, onun ölümün
yaklaştığını herkes anlamışken, yalnızca Hz.Ömer'in anlamamış olması çok garip
olur.
Hz.Muhammed vedâ haccını yapmış, hutbesini okuduktan sonra orada
bulunanlara, "Yarın beni sizden soracaklar, ne diyeceksiniz?" diye sorunca,
oradakiler, görevini yaptığına dair tanıklık edeceklerini söylemişlerdi. Bunun üzerine
Hz.Muhammed, "Ey Allah'ım şahit ol! Ey Allah'ım şahit ol! Ey Allah'ım şahit ol"
diyerek sözlerini bitirmişti.16
Yine Hz.Ömer ve İbn Abbas gibi kişiler, "Allah'ın yardımı ve zaferi gelip de
insanları bölük bölük Allah'ın dinine girmekte olduklarını gördüğünde Allah'ını överek
O'nu yücelt ve Ondan bağışlama dile, ki O tövbeleri kabul eder"
17 sûresi indiği zaman
"Bu sûre, Allah'ın Elçisi'nin ölümünün yaklaştığı gösterir" demişlerdi.18
Hz.Peygamber, Vedâ haccı anında, Cemreleri (Şeytan taşlama) taşlarken
durmuş ve yanındakilere söyle demiştir: "Hac anında yapılacak işleri benden alın.
Belki, bu yıldan sonra haccetmeyeceğim."19
Hastalığı anında Hz.Muhammed, helâllaşmak için insanları mescitte toplamış
ve şu konuşmayı yapmıştır:
"Ey insanlar! Artık aranızdan ayrılma vaktim geldi. Beni artık aranızda, bu
makamda görmeyeceksiniz. Ben yapmam gerekeni sizin için yaptım. Bakın, ben
kimin sırtına kamçı vurmuş isem işte sırtım, gelip sırtıma vursun, misilleme yapsın.
Ben kimin malını almış isem, işte malım gelsin alsın. Ben kimin ırzına küfretmiş isem,
işte ırzım gelip misilleme yapsın. Ve hiç kimse, ‘Allah'ın Elçisi tarafından
kınanmaktan korktuğum için misilleme yapmadım.' demesin. Bilesiniz ki,
kınamak, kötülemek benim şanımdan ve huyumdan değildir. Sizin aranızda en çok
sevdiğim kişi, şayet bende varsa gelip hakkını alan veya bana hakkını helâl eden

kimsedir. Ben, bir kimsenin hakkı benim boynumda iken Yüce Allah'ın huzuruna
çıkmak istemiyorum. Suçsuz olarak O'nun huzuruna gitmek istiyorum."20
Hz.Aişe rivâyeti ile değişik anlatır: Hz.Muhammed öldüğü anda, Ömer ile
Muğire b. Şube gelip içeri girmek için izin istediler. Ben de girmelerine izin verdim.
Ömer, Allah'ın Elçisine bakıp, "Vay be, Allah'ın Elçisi ne kadar da şiddetli bayılmış"
dedi. Sonra ikisi kalkıp çıkmak istediler. Kapıya yaklaştıklarında Muğire, "Ey Ömer,
Allah'ın Elçisi ölmüş" dedi. Ben de, "Yalan söylüyorsun. Sen fitneci bir adamsın. Allah
münafıkları tamamen yok etmedikçe Allah'ın Elçisi ölmeyecektir"21 dedim. Akla yakın
olan bu anlatılıştır. Hz.Aişe, Hz.Peygamber'in ölmüş olduğu anlamamış olduğundan,
Hz.Ömer, onu ürkütmek istemeyip Hz.Peygamber'in bayıldığını söylemiştir. Muğire
ise, doğruyu söyleyince, Hz.Aişe'yi ürkütmüş ve kendine hakaret ettirtmiştir. Ama
Hz.Ömer için de, "Doğrusu Allah, münafıkları tamamen yok etmedikçe Allah'ın Elçisi
ölmeyecektir" diye insanlara hitap ettiği rivayet edilmektedir.22
Kısacası, Hz.Peygamber'in öleceği ile ilgili olarak âyetler ve yaşanan bütün bu
olaylar herkes tarafından bilirken, nasıl olur da sahabenin ileri gelenlerinden biri olan
Hz.Ömer, Hz.Peygamber'in ölümlü olduğunu ve öleceğini anlamamıştır?
Eğer Hz.Ömer, dışarıdaki halka, Hz.Peygamber'in ölmediğini söylemişse, bu
bir tedbir gereğidir. Çünkü bazı kişiler iktidarı ele geçirmek için zor kullanıp kan
dökebilir ve ihtilal çıkarabilirdi. Ülke güvenliği sağlandıktan sonra, bu konuda
açıklama yapmak daha uygun olabilrdi. Herkesin bildiği gibi, krallar ve sultanlar
öldükleri zaman, yeni kral ya da sultan iş başına geçinceye kadar, halktan gizlenir.
Hz.Ömer'in sıkıntısı buydu. Belki o, Medine dışında Sünh'deki evinde23 olan Hz.Ebû
Bekir'i bekliyordu.
Hz.Ömer, çok sevdiği Hz.Peygamber'in ölümünden şüphesiz ki üzülmüştür.
Bu üzüntüsünü içinde tutarak, böyle bir anda halkın yanlış bir hareketine fırsat
vermek istememişti. Öyleyse Hz.Ömer, olayları önceden gören bir yapıya sahip olan
biri olarak, "Muhammed ölmedi, öldü diyenleri öldürürüm" diyerek tedbir almıştır.
Bundan sonra, Hz.Peygamber'in cesedi daha kaldırılmadan , acele ile devletin
başına uygun birini belirlemek durumu ortaya çıkmıştır.
Bu arada, gerçekten de Hz.Ömer'in korktuğu şey fazla sürmeden ortaya
çıkmış ve Ensar, Sa'd b. Ubade'ye biat etmek üzere Saideoğullarının gölgeliğinde
toplanmıştı.
24
Hz.Muhammed'den Sonra Hilâfet Sorunu ve Hz.Ebû Bekir'in Hâlife
Seçilmesi
İslâm öncesi, bedevîler arasındaki kabile başkanının seçimi biraz incelenirse,
hâlife seçiminin de buna benzediği anlaşılır. İslâm öncesinde, bedevîler arasındaki
sosyal yapı, aşiret düzeni şeklindedir. Kabile, birbiriyle soy bağı ile bağlanan
aşiretlerden, ya da ailelerden oluşurdu. Ama, kabile başkanının seçimi pek kolay
olmazdı. Bir kişinin başkan seçilebilmesi için yiğitlik, cömertlik, akıllılık, uysallık gibi
özellikleri aranırdı. Ancak, özgürlüğe alışmış olan bedevî, çoğu kez, kabile
başkanının koyduğu ağır hükme boyun eğmediği gibi, onu bu konuda zorlayacak bir
güç de yoktu. Bedevî, isterse bir hükme karşı çıkar ve kabilesini terk ederdi. Kısacası
burada bir otorite boşluğu söz konusudur. İşte hilâfet seçimi ile bu otorite boşluğu
giderilecek ve devletin başına, genelde, bütün kabilelerin kabul edebileceği bir
kabileye mensup bulunacak ve bu kabileden seçilen bir kişinin yönetimi altında, daha
kapsamlı olan devlet oluşturulacaktır.

Ama bu o kadar da kolay olmamıştır. Hz. Ebû Bekir'in seçilmesi için epeyce
karşılıklı bağrışmalar, tartışmalar olmuştur.
Yukarıda belirtildiği gibi, Hz.Peygamber öldüğü zaman Medine'de olmayan
Hz.Ebû Bekir, Hz.Peygamber'in öldüğü haberini alınca Medine'ye gelmişti. Önce
Hz.Peygamber'in odasına giren Hz.Ebû Bekir, onun yüzündeki örtüyü kaldırıp yüzünü
öpmüştür. Bundan sonra halkı yatıştırıcı bir konuşma yaparak Hz.Peygamber'in
öldüğünü bildirmiştir.
Bu arada, Hz.Peygamber öldüğüne göre, kabile başkanı seçmeye alışık olan
Medineli Ensar, Saideoğullari gölgeliğinde, başkan seçmek için toplanmışlar ve
seçmek için, hasta yatağından Sa'd b. Ubade'yi kaldırmışlar, sarıp sarmalanmış
olarak oraya getirmişlerdi. Ayrıca Hz.Ali, Hz.Zübeyr ve beraberindeki arkadaşları da,
Hz.Fatma'nın evinde toplanmışlardı. Başkan seçmek için Saideoğulları gölgeliğinde
Ensar'ın toplandığını öğrenen Hz.Ömer, Hz.Ebû Bekir'e, Ensar'ın toplandığı yere
gitmelerini söylemiştir. Böylece Hz.Ebû Bekir, Hz.Ömer ve Hz.Ebû Ubeyde b. Cerrah,
Ensar'ın toplandığı yere gitmek zorunda kalmışlardır.26
Hz.Ebû Bekir, Ömer ve Ubeyde yolda giderken Ensar'dan Uveym b. Sâide ile
Ma'n b. Adiyy adında iki kişi ile karşılaşmışlar ve bu iki kişi onların, Ensar'ın
toplandığı yere gittikleri öğrenince, "Ey Muhacir topluluğu! Onların yanına
yaklaşmayın, siz kendi işinize bakın" diyerek, bu üçünü uyarmışlardır.27 Bu iki kişinin
söylediklerinden anlaşıldığı gibi, Mekke'den göç edip gelen Muharcirler ile Medine'nin
yerli halkını oluşturan Ensar arasında çok çetin tartışmaların olacağı ortaya çıkıyordu.
Gerçekten de Muhacirlerden olan Hz.Ebû Bekir, Ömer ve Ebû Ubeyde oraya
ulaştıkları vakit, Ensâr'dan birisi, "Ey Muhacirler! Biliniz ki biz, Allah'ın Ensarı
(Yardımcıları) ve İslâm'ın öncü askerleriyiz. Siz bize katılmış olan bir topluluksunuz.
Bizi aslımızdan ayırmak ve yönetimi bizden zorla almak mı istiyorsunuz?" şeklinde
itirazlarda bulununca, bundan sonra Hz.Ömer, araya girip konuşmak isteyince, sert
tutumundan dolayı Hz.Ebû Bekir, "Yavaş ol ey Ömer" diyerek onun konuşmasını
engellemiş ve kendisi, herkesi yatıştıracak olan bir konuşma yapmış ve özet olarak,
"Ey Ensar topluluğu! Sizin söylediğiniz iyilikler doğrudur. Fakat Araplar bu işi,
Kureyiş'ten başkasına bırakmazlar. Araplar içinde Kureyş, soy ve bölge bakımından
en şereflisidir." dedikten sonra, Hz.Ömer ile Ebû Ubeyde'yi göstererek, "Sizin için
işte bu iki adama razı oldum ve onları seçtim. O halde onlardan hangisini dilerseniz
ona bey'at edin" demiştir. Bu konuşma üzerine yine Ensar'dan Hubab (ya da
Habbab) b. Münzir, "Biz develerin kaşındığı otlar değiliz. Ey Kureyş topluluğu! Sizden
bir emir, bizden de bir emir olsun" diyerek itirazda bulunmuştur. Durumun bu şekilde
seyrettiği ve farklı seslerin çoğaldığı bir anda Hz.Ömer ile Ebû Ubeyde, "Allah'a
yemin ederiz ki, bu konuda biz senin başına emir olmayız. Çünkü sen Muhacirlerin
en erdemlisi ve İslâm dininin en değerli buyruğu olan namazda, Allah'ın Elçisi seni
imâm yapmıştır. Elini uzat da sana bey'at edelim" şeklinde karşılık verdikleri bir
sırada, Ensar'dan olan Beşir b. Sa'd, Hz.Ebû Bekir'e ilk bey'atı yapmış ve Hz.Ömer
ile Ebû Ubeyde onu izlemişlerdir. Beşir b. Sa'd'ın bu davranışından dolayı Hubab b.
Münzir, "Senin bu yaptığın akrabalığa yakışmaz. Sen, emirlik konusunda amcan
oğluna karşı başkalarını mı uygun görüp destekledin?" deyince, Beşir, "Hayır. Allah'a
yemin olsun öyle değil. Ben bu kimselerin haklı oldukları bir konuda anlaşmazlığa
düşmek istemedim" diyerek cevap vermiştir.28
Ensâr seçmek için yatağından kardırıp getirdiği Sa'd b. Ubâde, hem
seçilmediğinden, hem de Ebû Bekir'e bey'at etmesini isteyenlere kızmış ve "Allah'a
yemin ederim ki kesinlikle bey'at etmem. İster bütün insanlar ve cinler sizden yana

MILLIYETCILIK COCUKLUK HASTALIGIDIR. INSANLIGIN DA KIZAMIGIDIR. EINSTEIN.
ADOLF HITLER VE MUSSOLINI GIBI IRKCILARIN USTASI, ATATURK`TUR
Alıntı ile Cevapla
  #177  
Alt 27-12-2021, 03:31
Baskoylu Baskoylu isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Üye
 
Üyelik tarihi: 23 Sep 2012
Mesajlar: 1.151
Standart

olsalar bile, ailemden bana katılanlarla birlikte, bütün gücümle savaşırım, ama bey'at
etmem. Ben Rabbimin önüne çıkıncaya kadar size bey'at etmeyeceğim" diyordu.29
Yine, Hz.Ebû Bekir'in hâlife seçilmesinden sonra, Hz.Ali ile Haşimoğulları,
Zübeyr b. Avam, Talha b. Ubeydullah gibi kişiler de bey'atta geciktiler. Hatta,
Hz.Ali'nin halasının oğlu olan Zübeyr, "Ben Ali'ye bey'at edilmedikçe kılıcımı kınıma
sokmam" diyerek karşı çıkmıştır.30 Belki Hz. Ali'nin temkinli davranışı, bir sorun
çıkmasını önlemiştir.
Kısacası, "Ebû Bekir'in hâlifeliği bir oldu bitti" diyenlere karşı, kendi döneminde
Hz.Ömer, "Evet öyle oldu ama, Allah fitnenin şerrinden toplumu korudu. Bugün
aranızda Ebû Bekir'den başka, kendisine kayıtsız şartsız itaat edilen bir kimse yoktur.
O, Hz.Peygamber'in ölümü anında en hayırlı arkadaşımızdı" diyerek, gerçekten onun
seçilmesiyle toplum fitneden korunmuştur.31
Her ne kadar İslâm, kabile asabiyetini kaldırmış olsa da, Müslümanlar
arasında gizliden gizliye devam etmiştir. Bazı şeyleri bir nesilde çözmek kolay
olmamıştır. Bugün bile, kabileler arasında, hatta toplumlar ve devletler arasında
asabiyet duygusu vardır. İslâm'dan önce, Arap yarımadasındaki Araplar arasındaki
kabileler incelenirse, bu üstünlüğün Mekke'deki Kureyş kabilesinde olduğu görülür.
Bunun nedeni, Kâbe'nin Mekke'de olması, Kureyş'in ona hizmet vermesi ve oraya
gelen hacılar tarafından onların sevilip sayılmış olmalarındandır. Bu yüzden gittiği
yerlerde sevilip sayılmış olmalarını Kur'an'daki Kureyş sûresinde "Kureyş'e
sevdirilmiş olmasından, yani yaz-kış seyahatleri onlara sevimli kılınmasından dolayı
Kureyş'liler, kendilerini açlıktan doyuran ve her çeşit korkuları giderilen bu Evin
(Kâbe) Rabbine kulluk etsinler" şeklinde dile getirilir. Hatta, bundan rahatsız olan
Ebrehe, Kâbe'yi yıkmak için Mekke'ye kadar gelmiş ve orada büyük bir hezimete
uğramıştır. Bu olay da Kureyş'in Araplar arasındaki değerini artırmıştır.
Saideoğulları gölgeliğindeki tartışmalar anında, Hz.Ebû Bekir, "Kureyş bu işin
vâlileridir. Yani yönetim onların elinde olmalıdır. İnsanların iyileri, iyi olanlara uyarlar,
kötüleri de kötü olanlara uyarlar" şeklinde Hz.Muhammed'den bir söz rivayet
etmiştir.32 Bu da orada bulunanları etkilemiştir.
Öyleyse o dönemde Araplar arasında bir sıralama yapılacak olursa, birinci
sırayı Kureyş alır. Ondan sonra, Kureyş'e müttefik olduklarından Sâkif ve Kinâne,
Hevâzin, Ehâbîş gibi kabileler gelirler. Belki, Medine'deki Evs ve Hazrec kabileleri
ise, bunların yanında üçüncü ve daha sonraki sıraları alırlar. Burada, Hevazin savaşı
anında olan çok ilginç bir olayı anımsatmak gerekir: Müslüman ordusu, Hevazinlerin
karşısında bir an için bozguna uğramış ve kaçmaya başlamıştı. Bu durumu gören
Hz.Peygamber, orduyu yeniden toplamak ikin epey gayret göstermişti. Bu arada fal
okları yanında taşıyan Ebû Süfyan Sahr b. Harb, "Onların hezimeti denize varmadan
önce sonu gelmez. (Yani bu bozulma denize kadar gider.)" derken, Safvan b.
Ümeyye'nin anne kardeşi olan müşrik Kelede (Kelde) b. Cebele b. Hanbel, "İşte şimdi
büyü bozulmuştur" diye sevincini bildirmiştir. Bunlara karşı yine, o zaman henüz
müşrik olan Safvan b. Ümeyye, "Çenenizi kapayınız. Vallahi Kureyş'ten bir adamın
bana hakim olması, Hevazinli bir adamın bana hakim olmasından daha iyidir"33
diyerek, onları susturmuştur. Hatta Bedir savaşında Mekkeli Kureyş, Medinelileri
kendilerine denk saymadıkları için onlarla vuruşmak istememişlerdir.34
Böyle bir toplumdan, birliği sağlayacak bir kişiyi bulup çıkarmak kolay
olmamıştır. Ancak, Hz.Ömer'in çabaları sonucunda Hz.Ebû Bekir gibi biri
seçilebilmiştir.

Hatta, Ebû Bekir'e biat edildikten sonra bir gün, Hz.Ebû Bekir'i, kolunda hurma
dalından yapılmış sebeplerle sabah erkenden pazara giderken gören Hz.Ömer, "Ne
yapıyorsun? Sen Müslümanların yükünü yüklendin" deyince, Hz. Ebû Bekir, "Çoluk
çocuğumu nereden geçindireceğim?" şeklinde yanıt verir. Bunun üzerine Hz.Ömer,
onu, Ebû Ubeyde'ye götürür ve ona bir maaş bağlatır.35 Görüldüğü gibi, Hz.Ömer,
devlet tecrübesi olan bir kişiliğe sahipti.
Bütün bu tartışmalardan ortaya çıkan sonuç, her ne şekilde olursa olsun, Hz.
Muhammed, istese yapabildiği halde, devletin başına geçecek hiçbir kimse
bırakmamıştır. O halde devlet başkanının seçimi kamuoyuna kalmıştır.
Hz. Ömer, zaten çok açık olmayan Kırtas olayında, dünya işleri ile ilgili
olduğundan, kendi bildikleri doğrultusunda davranmıştır. Ayrıca, Hz. Peygamber'in
ölümü anındaki Hz. Ömer'in tavrını, tamamıyla devletin bekası ve ümmetin sulhu
salahı için düşünülmüş stratejik bir siyaset izleme olarak değerlendirmek gerekir.
Hz.Ebû Bekir'in seçimi hakkında bazı tartışmalar yapılmıştır. Ayrıca, o tarihte
herkesin katımıyla bir seçimin beklemek mümkün değildir. Memnun olanlar ve az da
olsa memnun olmayanlar olmuştur. Olaya o dönemin tarihi şartlarını göz önünde
bulunduracak olursak bunda yadırganacak bir durum yoktur. Hz. Ebû Bekir'in
seçilmesinde, kabile asabiyetinin hala kalkmadığı bir toplum düzenin olduğu göze
çarpmaktadır. Kansız bir şekilde Hz. Ebû Bekir'in başkan seçilmesini bir başarı olarak
değerlendirilmelidir.

ramazan boyacıoğlu
http://eskidergi.cumhuriyet.edu.tr/makale/333.pdf



Doç. Dr. Cumhuriyet Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi İslâm Tarihi Öğretim Üyesi 1 Şah Muınüddin Ahmed Nedvî-Said Sahid Ansari, Büyük İslâm Tarihi Asrı Saadet Peygamberimizin
Ashabı II, hazırlayan Eşref Edip, İstanbul 1969, 114; Ahmet b. Hanbel, Müsned I, 263, 325; İbn Sa'd IV/1,
18; İbn Hişam, IV, 101; Ebû Bekr İbnî'l-A'râbî, el-Avâsım mine'l-Kavâsım, tahkik: Muhibbüddin el-Hatib,
Dımaşk 1412, 177
2
Taberî, Milletler ve Hükümdarlar Tarihi V, çevirenler: Zâkir Kadiri Ugan-Ahmet Temir, İstanbul 1992, V,
884 3
Taberî,V, 890-891; aynı konu için bakınız: İbn Kesîr, V, 393-394 4 İbn Kesir, V, 394-395 5 İbn Kesir, V, 394-398, 401-407
6 Kur'an, Nisâ 4/58 7 Doğuştan Günümüze Büyük İslâm Tarihi II (D.G.B.İ.T.), İstanbul 1986, 191; Şah Muınüddin Ahmed,
A.g.e.I, 237 8
Taberî, V, 896; Ebu'l-Ferec, Abdurrahman b. Ali b.Muhammed İbnü'l-Cezvî, Menâkıbu Emirü'l-Mü'minîn
Ömer b.el-Hattab, tahkik: Zeyneb İbrahim el-Kârût, Beyrut 1987, 49; İbn Hişam, IV, 334-335; İbn Sa'd, II,
226-268
Tabakât III, 267 10 İbnü'l-Cevzî, 11; Suyutî, Tarihu'l-Hulefâ, Mısır 1952, 108 11 Gazzâlî, Ihyaü Ulumi'd-Din I, Kahire 1967, 37; Muhammed Abdulhay el-Kettânî, et-Terâtibü'l- İdâriyye I,
138-139 12 Kur'an, Âl-i İmrân 3/144 13 Kur'an, Enbiyâ 21/34 14 Kur'an, Zümer 39/30 15 Kur'an, Mâide 5/3 16 İbn Kesîr, V, 284 17 Kur'an, en-Nasr 110/1-3 18 İbn Kesîr, V,. 387 19 A.g.e., V,386
A.g.e., V, 398-399; Taberî, V, 878-879 21 Tabakât II, 267; İbni Kesir, V, 414-415 22 İbn Kesîr, V, 414-415 23 Taberî, V, 896 24 A.g.e., V, 898 25 Ramazan Boyacıoğlu, "Hilâfet", 10 Kasım 1999 Devlet Töreni ve Hilâfetten Cumhuriyet'e Paneli, Atatürk
Araştırma Merkezi, Ankara 2000, 91

MILLIYETCILIK COCUKLUK HASTALIGIDIR. INSANLIGIN DA KIZAMIGIDIR. EINSTEIN.
ADOLF HITLER VE MUSSOLINI GIBI IRKCILARIN USTASI, ATATURK`TUR
Alıntı ile Cevapla
  #178  
Alt 28-12-2021, 04:12
Baskoylu Baskoylu isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Üye
 
Üyelik tarihi: 23 Sep 2012
Mesajlar: 1.151
Standart

olsalar bile, ailemden bana katılanlarla birlikte, bütün gücümle savaşırım, ama bey'at
etmem. Ben Rabbimin önüne çıkıncaya kadar size bey'at etmeyeceğim" diyordu.29
Yine, Hz.Ebû Bekir'in hâlife seçilmesinden sonra, Hz.Ali ile Haşimoğulları,
Zübeyr b. Avam, Talha b. Ubeydullah gibi kişiler de bey'atta geciktiler. Hatta,
Hz.Ali'nin halasının oğlu olan Zübeyr, "Ben Ali'ye bey'at edilmedikçe kılıcımı kınıma
sokmam" diyerek karşı çıkmıştır.30 Belki Hz. Ali'nin temkinli davranışı, bir sorun
çıkmasını önlemiştir.
Kısacası, "Ebû Bekir'in hâlifeliği bir oldu bitti" diyenlere karşı, kendi döneminde
Hz.Ömer, "Evet öyle oldu ama, Allah fitnenin şerrinden toplumu korudu. Bugün
aranızda Ebû Bekir'den başka, kendisine kayıtsız şartsız itaat edilen bir kimse yoktur.
O, Hz.Peygamber'in ölümü anında en hayırlı arkadaşımızdı" diyerek, gerçekten onun
seçilmesiyle toplum fitneden korunmuştur.31

Yukarida Goruldugu gibi, Hz. Muhammed planli bir sekilde hak ettigi yere gonderildikten sonra, Halifenin kim olmasi gerektigi daha once belirlenmistir.

Aslinda kurnazligi ile bilinen Muhammed kendi olum fermanini kendisi tayin etmisti.
Amcasinin oglu ayni zamanda damadi Ali`nin kendi yerine gecebilecegini Ayse ile evlenmeden once aciklamisti, 6 yasindaki Ayse`ye musallat olan Muhammed kendi ipini cekmisti.
Ebu Bekir ile pazarligi, "HALIFELIKTI" Muhammedin olmesi durumunda Ebu Bekir Halife Olacakti.
Yetmemis gibi bu pazarliktan haberi olan Omer, yerinde dururmu! Kendi kizi Hafsa`yi Muhammed`e vermezmi!!!
Cunku akraba baglarini pekistirmesi gerekiyordu, Belki Kaymak Ebu Bekir`in olabilirdi, Kendisinin 6 yasinda Ayse gibi cok guzel bir kizi yoktu, ama 14 yasinda kizi Hafsa vardi.
Muhammed oldukten sonra, Ebu Bekir Halife olabilir ama bir yolunu bulur onu da Muhammed`in arkasindan gonderir Halifeligi alirim planlarini yapmis olmasi bosa gitmemistir, bosa gitmemisde kendi olum fermanini da yazmis oldu.

Hz. Muhammed`i iki kez Omer ve Ebu Bekir tarafindan kurulan pusudan kurtaran Ali, Hafsa ile Aysenin verdigi ZEHIR`e engel olamamisti, Ali`nin ne haddine, pazarliklar yapilmis, kurbanlar ve adaklar verilmis, en yakin arkadaslarinin kizlarina musallat olan birinin akibeti farkli olabilirmi?

Akibeti bir inancin Peygamberine yakismiyacak OLUM olmasi, uzucu ve yikimdi.
Bunu ortbas etmek, yok saymak, farkli kiliflar ve yalanlarla suslemek imkansiz olmasina ragmen, denemekte fayda var diyerek, EN IYI SECIM EBU BEKIR OLMASI GEREKIRDI politikasini surdurmekle olayi kapatacaklarini ve gizlemek icin en iyi yontem olabilecegini savunsalar da nafile...

Muhammed`i hak ettigi yere gonderen Ebu Bekir ve Omer`in Planlari ile Kizlari Ayse ve Hafsanin Elleri ile verdigi ZEHIRDIR.
Muhammed`in yerde cesedin kokmasini sagliyan Ayse, Hafsa, Ebu Bekir ve Omer`dir.
Omer, Ebu Bekir`i Muhammedi gonderdigi yere gonderdikten sonra, Kucuk Cop, Buyuk Copten Ocunu boyle alir dercesine, Muhammed`in Kizi Fatma`yi oldurur, yetmezmis gibi Muhammed`in tornu Ali`nin kizi Ummu-Gulsum`u zorla da olsa alir, kizina tecavuz eden adamdan boylece istedigi sekilde intikamini alir.
Sadece bununla kalmiyarak, Muhammed`in birilerince uydurdugu vahilerde buyuk tahripler yaparak istedigi gibi sekil vermistir....
Elinde olsaydi kendisini son peygamber ilan edecekti etmesi, Muhammed ondan daha kurnazdi.
Son Peygamber Kendisine Vahi olarak geldigini, Kendisinden sonra baska bir peygamber gelmiyecegini duyurmasi ile, Tek Tanrili Dinin Son Peygamberi Olmanin Unvanini Kendisine Tapulamis oldu.....

MILLIYETCILIK COCUKLUK HASTALIGIDIR. INSANLIGIN DA KIZAMIGIDIR. EINSTEIN.
ADOLF HITLER VE MUSSOLINI GIBI IRKCILARIN USTASI, ATATURK`TUR
Alıntı ile Cevapla
  #179  
Alt 28-12-2021, 14:56
Baskoylu Baskoylu isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Üye
 
Üyelik tarihi: 23 Sep 2012
Mesajlar: 1.151
Standart

Hz.Muhammed'in Hazin Cenaze Töreni

Hani bir söz vardır "Korkunun ecele faydası yoktur" derler. Muhammed ölmemek için vede öldürülmemek için çabalasada sonunda oda her insan gibi ölümden kurtulamamıştır.

Günümüzde İslami kesimde tanınmış ve lider konumda olan Cemaat liderlerinin, Tarikat şeyhlerinin şaşaalı cenaze namazları hepimizin dikkatini çekmiştir.

Ülkemizde islamcıların lider Erbakan'nın cenaze törenindeki kalabalığı hatırlıyorsunuzdur, Ülkemizdeki tarikat şeyhlerinin ve cemaat liderlerinin törenleri de aynı şekilde görkemli olmaktadır. Müslümanlar veda hutbesini ballandıra ballandıra anlatırlar ogünlerin Arabistanın'da yaşadığı tahmin edilen nüfusun enaz yarısının yani 124 bin insanın veda hutbesini dinlediği anlatılır.
Doğal olarak peygamberin cenazesinin de görkemli olması beklenir. Peki ya siz hiç müslümanların gözünde kainatın efendisi olan Muhammed'in cenazesinden bahsedildiğini duydunuz mu?
Elbetteki hayır, Tv'lerde gözyaşlarıyla menkıbeler anlatan, vaazlar düzenler peygamberin cenazesinden hiç söz etmezler.
Neden acaba?
Yoksa o cenazeyi kainatın efendisine yakıştırmıyorlar mı?
O döneme göre milyonlar diyemesek de yüzbinlerin katıldığı bir tören olmalıydı değil mi?

Doğumuna mucizeler üretilen peygamberin ölümü ve cenazesi neden konuşulmaz?
ballandıra ballandıra mahşeri kalabalık hikayeleri anlatılmaz hiç düşündünüz mü?
İslam Tarihinde Hz.Muhammed'in hicretin 11. yılında Rebiülevvel'in 12'sinde pazartesi günü,miladi takvime göre 8 Haziran 632 tarihinde akşam üzeri vefat ettiği rivayet edilir.

Günlerce süren hastalığının ne olduğu kesin olarak bilinmez.
Kimilerine göre hummadır,
kimilerine göre sırtındaki urdur,
kimilerine göre yüksek tansiyondur,
kimileri ise yıllar öncesi ağzına atıp çıkardığı kuvvetli bir zehire sahip koyun etinin etkisidir.
En kuvvetli ihtimal ise Esleri tarafindan verilmis Zehirdir,
Ama en çok humma üzerinde durulur.
Uzun süre hasta olmasına rağmen beklenen bir ölüm değildi müslümanlar arasında.
Nitekim ölüm haberini duyan Ömer'in buna inanmayıp kılıcını çekerek "Kim Muhammed öldü derse başını vururum" diye haykırdığı söylenir.
Ama haberin doğruluğu ortaya çıkınca sinirler gevşer, sakinleşilir.
Bu sakinleşmede Ebubekir'in "Her kim Muhammed'e tapıyorsa, bilsin ki Muhammed ölmüştür.
Her kim Allah'a tapınıyorsa bilsin ki Allah ölümsüzdür ve ebedidir. Her nefis ölümün tadını tadacaktır. Muhammed de bir insan olarak ölmüştür. Bunu kabul edelim ve sakin olalım" anlamında yaptığı konuşmanın etkili olduğu rivayet edilir.

Muhammed, Ayşe'nin odasında ölmüştür ve defin hazırlıkları da orada yapılmaya başlar. Üstelik defin hazırlıkları yapılırken Muhammedin 23 yılda yazdığı veya yazdirdigi uydurma kuranın bazı sayfaları keçiye bile kaptırılır.
Muhammed'in cenazesinin kaç gün yerde kaldığı konusunda değişik rivayetler var. Ancak genel kanı, üç gün yerde kaldığı yönündedir. (İbni Kesir, Büdaye-Nihaye, Hz. Muhammed'in gömüldüğü yer kısmında. 5/292. Burada İmam Ahmet'ten alıntı yapıyor, İmam Malik Muvata, no: 545 Cenâiz kısmı, Taberi Tarih, 11. yılı olayları, 3/216 ve sonrası) Muhammed onun odasında öldüğü halde Ayşe'nin şu sözü söylemesi çok ilginç: "Biz cenazenin defnini, çarşamba sabahı yapılan duyurudan öğrendik:
Muhammed'in cenazesi bugün gömüldü şeklinde duyuru yapıldı." diyor. (Ahmet b. Hanbel 6/62. Ayşe hadisleri, İbni Abdi'l Ber, Temhidö Muvatta şerhi, 24/396, İbni Sad, Tabakat: 2/401.)
Peki, burada, "Acaba cenaze gömülürken Ayşe neredeydi" diye sorulmaz mı?
Kendisi bizzat,"Muhammed en çok beni seviyordu, benim odamda vefat etti." demesine rağmen, nasıl oluyor da,eşinin cenazesi üç gün yerde kalıyor, daha sonra gömülüyor ve Ayşe bunun haberini başkalarının duyurusundan öğreniyor?
Ölen kişi hem eşi hemde peygamberi değil mi?
Bu durumu islamcıların ağlaya ağlaya menkıbeler anlattıkları, her seferinde validemiz diye andıkları, örnek Müslüman ve peygambere gönülden bağlı örnek eş gösterilen birine uyan bir davranış mı?
Ünlü İslam tarihçisi Taberi olayı;"İslamiyetle daha çok bütünleşmiş olanlardan bir bölümü(daha saf görünenler, Ali, Abbas, Evs, Usame gibileri) Peygamberin cenazesi ile meşgul ken diğer bir bölümü (Ebu Bekir, Ömer, Sad b. Ubade, Ebu Ubeyde, Abdurrahman b. Avf, ibni Hişam gibileri) ise cesedi bırakıp Saide oğullarının çardağında (Sakiyfe) yeni halifenin kim olacağına ilişkin tartışma ve pazarlık içindeydiler"şeklinde aktarıyor.

Evde cenaze hazırlıkları yapılırken, dışarıda bekleşen müslümanlara bir haber gelir. Ensar'ın ileri gelenleri Beni Saide gölgeliği denilen çardakta toplanmışlardır ve diğer müslümanları da oraya çağırmaktadır. Başta Ebubekir, Ömer ve Osman olmak üzere herkes toplantıya koşar. Sadece Ali,Abbas, evs ve Usame cenazeyi terketmez. Toplantının konusu, Muhammed öldüğüne göre yerine kimin geçeceğidir.

Üstüne toz kondurulmayan, övgülerle göklere çıkarılan Ömer ve Ebubekir'incenaze töreninin bitmesine dahi sabredemeden taht hesabına girmeleri ne kadar düşündürücü!

Bunların yaptığı şimdi dünya hesabı mı yoksa ahiret hesabı mı?
Peygamberin ölümü ve cenazesi mi önemli halife olmak mı?
Hani nerede yas tutmak, mahşeri kalabalık?
Bundan daha büyük bir vefasızlık olur mu?

Muhammed'in Toprağa Verilişi ve Cenaze Törenine Katılanlar "Resulullah'ın (s.a.a) tertemiz ve mukaddes cenazesini yıkayan Abbas, Ali b. Ebu Talib, Fazl b.Abbas ve Resulullah'ın (s.a.a) azat ettiği kölesi Salih, Hz. Peygamber'i toprağa verdiler.
Sahabîler, Resulullah'ın (s.a.a) cenazesini ailesiyle baş başa bıraktılar.
Hz. Peygamber'in gusül, kefen ve definişiyle bu birkaç kişi uğraştı."(Tabakat, İbn Sa'd, c.2, k. 2, s.70 ve buna yakın bir ifadeyle el-Bed'u ve't-Tarih kitabında geçer; Kenzü'l-Ummal, c.4, s.54 ve 60.)"Resulullah (s.a.s) toprağa verilirken yanında yakınlarından başka kimse yoktu. Ganem Oğulları,evlerinde dinlenirken kürek seslerini duydular."(Tabakat, İbn Sa'd, c.2, k. 2, s.78.


"Başka bir rivayete göre,
Ali, Abbas Oğulları'ndan Fazl ve Kasım ile Resulullah'ın (s.a.a) Şekraadında azat ettiği kölesi ve bir rivayete göre de Usame b. Zeyd'le birlikte cenaze işiyle uğraştı."(Ikdu'l-Ferid, c.3, s.61; Zehebî'nin Tarih'inde c.1, s.321, 324 ve 326'da) "Usame'ninde bulunduğu rivayet edilmiştir. Ebu Bekir b. Ebu Kuhafe ve Ömer ibni Hattab Peygamber efendimizin defninde bulunmamışlardı."(Kenz'ul Ummal c3 s140) Aişe derki:"Biz Hz Resulullah'ın defninden Çarşamba gecesi, kürek seslerini duyarak haberdar olduk."(İbni Hişam c4 s342, Tabari c2 s452,485, ibni Kesir c5 s270)Aişe'den gelen diğer bir rivayette "Biz Resulullah'ın nereye defn edildiğinden haberdar değildik.Ancak kürek seslerini duyunca defnedilmekte olduğunu anladık" demektedir.
(Ahmed b.HanbelMüsned'de c6 s242 ve 274)İslamcıların masal kahramanı gibi anlattıkları ve yere göğe sığdıramadıkları Muhammed'in cenazesi yukarda anlatıldığı gibi sönük sadece yakın akrabalarının katıldığı ve iktidar mücadeleleri içinde geçmiş, hatta cesedi ancak üçüncü gün kokmaya yüz tutarken gömülebilmiştir.
Bumudur alemlerin efendisine hürmet ve bağlılık?
İslam tarihinin tanıklığı göstermektedir ki Muhammed yaşadığı dönemde öyle hayranlık ve gönülden bağlılık duyulan biri değilmiş, çevresinin ancak korku ve çıkar uğruna inanmış görünen kişilerle dolu olduğunu cenazesinden rahatlıkla anlayabiliriz.

Bunlar yetmezmiş gibi birde Ebubekir halife seçildikten sonra biat ve miras çekişmelerinin başladığı islam tarihinde açık açık anlatılmaktadır.
Çok büyük geliri olan Fedek hurmalığı arazisinden pay isteyen Fatma'nın talebi reddedilir. Daha sonra biat vermemiş olan Ali üzerinde baskı kurulur.
Ebu Bekir halktan biat aldıktan sonra Ali ibni Ebu Talib ve yandaşlarındandan biat almak istemiş fakat Ali ibni Ebu Talib biat etmemiştir.
Bu yüzdende Ebu Bekir Ömer'le birlikte bir gurup sahabeyi Ali ibni Ebu Talib'den biat almaları için evine göndermiştir. Bu grubun içinde Ömer, Kunfuz, Halid b.Velid, Ebu Ubeyde b.Cerrah vardır.
Oraya vardıklarında Ömer şöyle seslendi: "Dışarı çıkın! Çıkmadığınız taktirde evinizi yakacağım."
Sonra da Fatıma-tüz Zehra'nın evinin kapısının önüne odun yığmaya başlamıştır. (Evi ateşevermeden önce) Fatıma-tüz Zehra Ömer'i ve yanındakileri evden uzaklaştırmak için kapının arkasına geldiğinde , Ömer bir omuz darbesiyle kapıyı açmış ve Fatıma-tüz Zehra'yı kapıyla duvararasına sıkıştırmış, tam bu esnada 6 aylık yavrusu ve Peygamber'imizin ismini koyduğu Muhsin adlı bebeğini düşürmüş ve kapının arkasındaki çivi gövdesine saplanmıştır.
Fatıma-tüz Zehra ise acı dolu bir sesle haykırmış:"Ey Allah'ın Peygamber'i! Ey babam! Gör ki senden sonra ibni Hattap ile ibni Kuhafe başımıza neler getirdiler" demiştir. Bu olayı birçok Ehl-i Sünnet alimi uzun kısa farklılıklarla anlatmışlardır.(Şerh-i Nehcül Belağa İbni Ebil Hadid c2,Tarihi Yakubi c2 c1 el ikd'ul Ferid c2 Tarihi Taberic3,Tarihi Ebu'l Fida c1,E'lem'un Nisa c3,Kenz'ul Ummal c3 s129,Tarih-i ibni Esir c23 s124.)

Bu olayların Alevi-Sünni bölünmesinin başlangıcı olduğu söylenebilir. Özetle islamda bölünmeler, iç çekişmeler, suikastler daha islamın ilk çıktığı anlarda başlamış;
Muhammed sağ ken kendisi iktidarı ele geçirmek ve elde tutabilmek için suikastler, katliamlar, baskınlar vede yağmalar yapmış, ölümünden sonrada ardılları aynı yollarla gerçekte çıkar için görünüşte ise din uğruna aynı uygulamalara devam etmişlerdir.

Başta peygamber olmak üzere tüm halifeler eceliyle ölemediler, ya zehirlendiler, yada suikaste kurban gittiler. Buna ancak çıkar çatışması denebilir.
Bu arada unutmadan belirtelim. Ebubekir ve Ömer hazretleri peygamberin cenazesine katılmamıştır ama peygamberle aynı mezarı paylaşmışlardır.
Aynı yerde yattıkları ileri sürülür.

MILLIYETCILIK COCUKLUK HASTALIGIDIR. INSANLIGIN DA KIZAMIGIDIR. EINSTEIN.
ADOLF HITLER VE MUSSOLINI GIBI IRKCILARIN USTASI, ATATURK`TUR
Alıntı ile Cevapla
  #180  
Alt 06-01-2022, 07:52
Baskoylu Baskoylu isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Üye
 
Üyelik tarihi: 23 Sep 2012
Mesajlar: 1.151
Standart

Bilinmeyen Yönleriyle Hz. Muhammed'in Ölümü (Arif Tekin)

1. BİLİNMEYEN YÖNLERİYLE Hz. MUHAMMED'İN ÖLÜMÜ (ARİF TEKİN)
2. BAŞLARKEN : s. 4 1- Hz. MUHAMMED'İN HAYBER'DE YEDİĞİ ZEHİRLİ ET OLAYI : s. 6 2- TEBÜK'TE Hz. MUHAMMED'E KARŞI SUİKAST GİRİŞİMİ : s. 9 3- AYŞE ve HAFSA'NIN Hz. MUHAMMED'E İÇİRDİKLERİ İLAÇ : s. 25 4- HALİFE EBUBEKİR : s. 39 5- HALİFE ÖMER : s. 67 6- Hz. ALİ ve EŞİ Hz. FATMA : s. 86 7- Hz. MUHAMMED'İN ÇOCUKLARI VAR MIYDI? : s. 103 8- HALİFE OSMAN : s. 113 9- Hz. MUHAMMED'İN ÖLÜM NEDENİ NEDEN HEP GİZLİ TUTULMUŞTUR? : s. 134 10- BAZI DİN ADAMLARININ SAVUNMALARI : s. 136 BİTİRİRKEN : s. 143 DİPNOT : s. 144 KAYNAKÇA : s. 176

3. Bu çalışmamı, tabulara karşı mücadele veren, kurtuluş yolunu geçmişte ve insan ötesinde değil; ancak insanoğlunun kendisinde arayan, evrensel barış için çaba harcayan ve bu yolda çözüm üreten, fedakârlık gösteren tüm duyarlı insanlara ithaf ediyorum.

4. SUNARKEN Bu çalışmamda Hz. Muhammed'in en yakın çevresi tarafından iktidar hırsı yüzünden nasıl bir siyasi cinayete kurban gittiğini anlatmaya çalışacağım. Bunu yaparken de kanıt olarak sadece elimdeki İslami kaynakları kullanacağım: Konuya ilişkin Kur'an'da birkaç ayet var, onları sunacağım; yanı sıra İslam literatüründe güvenilir sayılan hadislerden net bilgiler aktaracağım. Bir de yerine göre müsnedlerden, tabakat ve siyer kitaplarından, tefsir, sebeb-i nüzul denilen ayetlerin sebep-sonuç ilişkisini irdeleyen eserlerden, meşhur İslam tarihçilerinden de bilgiler sunmaya çalışacağım. Kısacası, elimde İslam camiasında kabul görmüş kaynaklardan başka bir veri yok. Zaten hangi eserlerden yararlandığımı dipnot olarak belirteceğim. Ayrıca alıntı yaptığım kaynakların bir listesini de kitabın sununda kaynakça adı altında ekleyeceğim. Kısacası, bu çalışmam İslami kaynakların bir ürünüdür.

Burada, "Asırlar gelip geçmiş, kimse böyle anlatmamış; sadece bu yazar mı bu bilgileri kavrayabildi?" gibi sorular sorulabilir. Ben bu soruların muhatabı değilim. Çünkü az önce de ifade ettiğim gibi, bu bilgileri İslami kesimin kabul ettiği eserlerden temin ettim. Benim için çokluk önemli değil; tersine ilim, akıl ve insanoğlunun yararı söz konusudur. Mesela; bir milyardan fazla insan Hz. İsa'ya şu veya bu şekilde inanıyorsa veya milyonlarca insan öküze tapıyorsa, benim de İsa'ya inanmam veya öküze tapmam gerekmiyor! Her çokluk gerçektir-doğrudur diye bir kural yok: Tıpkı inanç konuları gibi. Biliyorum, karşımda İslam'dan beslenen siyasiler var, safça inanan dini akademisyenler var veya birkaç yayınım satılsın, para kazanayım diyen ve bu nedenle İslam'a toz kondurmak istemeyen İslamologlar var. O bakımdan işlediğim konuları en ufak ayrıntısına kadar sağlam tutarım. Bildiklerimle ilgili gayet emin bir şekilde işimi yaparım.

Bu tür kitapları yazmakla birilerinin inançlarıyla oynamak gibi bir düşüncem asla söz konusu değildir. Bana göre eğer insan bir dalda uzmansa ve hele uzman olduğu alan da tüm insanları ilgilendiriyorsa ve ben vicdan sahibiyim, kendimi sorumlu hissediyorum diyorsa, bildiklerini kamuoyuyla paylaşmayıp da, tersine kendisiyle beraber toprak altına götürüyorsa, bundan daha ağır bir kayıp olamaz. Hatta bu bilgiyi harekete geçirmemek bir insanlık suçudur. En azından ben böyle düşünüyorum, bakış açım bu. Bilindiği gibi bundan bir süre önce Danimarka'da Jylands-Posten Gazetesi, İsveç'te de karikatürist Lars Vilks tarafından Hz. Muhammed'in karikatürü çizilmişti. Lars'ın çizdiklerini gördüm ama Danimarka'da çizilenleri görmedim. Benzer yaklaşımlar çok yanlış ve olsa olsa ancak provokasyon olabilir. Ben bu gibi çıkışları yanlış buluyorum.

Hollanda'da Özgürlük Partisi lideri Geert Wilders'in de Hz. Muhammed'in icraatıyla ilgili bir film yapmakta olduğunu basından öğrendim. Bunun ne kadar gerçekçi olduğunu bilemiyorum. Demek istediğim, kutsal dinlerin kaynakları ele alınırken bilimsel bir mantıkla değerlendirilmeli; insanların dini inançlarına hakaret etmekle, boş saldırıyla bir yere varılmaz. O nedenle diyorum ki kutsal dinleri ve kaynaklarını, medeni ve ilmi çerçevede ele almak, değerlendirmek ve hatta eleştirmek ayrıdır, rastgele saldırmak ayrı... Ne yazık ki az sayıda da olsa zaman zaman bu gibi yanlışlar yapılıyor. Burada basit bir örnek vereyim: Bilindiği gibi HAZRET kelimesi Muhammed zamanında olmadığı, sonradan kullanıldığı ve üstelik de Farsça bir kelime olduğu halde, ben yine de itina göstererek bunu hep kullandım, Hz. Muhammed dedim. Ali ve eşi Fatma, halk nezdinde hazretle anıldıkları ve bu şekilde meşhur oldukları için, onlar için de Hz. kelimesini kullandım. Kullanılmayan yerler varsa demek ki dikkatimden kaçmıştır. Benim için önemli olan özdür; yoksa kelime oyununa takılmak gibi ucuz şeyler âdetim değildir.

5. Johannes Kepler'in (1571-1630) güzel bir sözü var: "Bir âlimin eleştirisini milyonlarca cahilin alkışına tercih ederim". Böyledir; bir toplumda eleştiri özgürlüğü, tartışma özgürlüğü kısıtlıysa o toplumun ilerleme şansı olmadığı gibi, huzuru da mümkün değildir. Dünyaya bir kuş bakışı bakalım, düşünce- inanç ve ifade özgürlüğünün olmadığı ülkelerin durumları ortada. Belirttiğim bu özgürlüklerin yolu ve zemini de tabii ki sağlıklı bir demokrasiden geçer. Bu çalışmamda Hz. Muhammed'in ölüm nedenini anlatırken, ağırlıklı olarak şu bölümler üzerinde duracağım: - Hayber'de Yahudi bir kadın tarafından kendisine verilen zehirli et olayı. - Tebük'te Hz. Muhammed'e karşı en yakın arkadaşları tarafından yapılmak istenen bir suikast girişimi var; bunu detaylıca açıklayacağım. Aynı zamanda Veda haccı dönüşünde en seçme sahabeler tarafından Hz. Muhammed'e karşı tertiplenen başka bir suikast girişimi var, bunu da anlatacağım. - En önemlisi de Hz. Muhammed'in vefat ettiği sırada, onun isteği dışında, eşleri Ayşe ve Hafsa tarafından kendisine ağız yoluyla verilen ilaç olayı var; bunun üzerinde duracağım. Bunları anlatmakla birlikte Hz. Muhammed'in öldürülmesinin neden gizli tutulduğu sorusuna kısaca açıklık getirmeye çalışacağım.

İşleyeceğim konular ilginç ve halk nezdinde bilinenlerin tam tersi. O bakımdan insan haklı olarak, "Acaba bu ciddi, hatta trajedik sayılan olaylara karşı İslam tarihçileri, Kuran yorumcuları, siyer ve tabakat yazarları, İslam'ın meşhur yazarları ne gibi savunmalar yapmışlar?" diye sorabilir. Onun için bu ünlülerden de en zirvedekilerden birkaçının konularla ilgili savunmalarını sunacağım. Kitapta ayrıca Hz. Fatma ve eşi Hz. Ali'nin başına gelen olumsuzlukları özet şeklinde anlatacağım. Çünkü bu konuda da gerçekler Müslüman kamuoyundan hep gizlenegelmiştir. İslami kaynaklarda bu konuda yeterince bilgi var. Bu arada halk arasında Ebubekir'in de ölüm nedeni farklı biliniyor; buna da açıklık getireceğim. Yani bugünkü tabirle Ebubekir'in bir siyasi cinayete kurban gittiğini ve bunu yapanın da halife Ömer olduğunu kanıtlarıyla birlikte sunacağım. Yine halife Osman'ın Müslümanlar tarafından linç edilmesi olayı var, onu da işleyeceğim. Halife Ömer birçok konuda ağır bir şekilde suçlanıyor. Bu suçlamaların doğru olup olmadığını tam olarak anlayabilmek için onun bilinmeyen yönleriyle ilgili bazı çarpıcı bilgiler vereceğim. Yine Müslüman kamuoyu tarafından Hz. Muhammed'e mal edilen çocuklarla ilgili bir yanlış bilgilendirme var; bunu izah edeceğim. Kısacası, bu çalışmam bugüne kadar Müslüman kamuoyuyla paylaşılmayan farklı bilgilerden oluşmaktadır.

6. BÖLÜM 1 - HZ MUHAMMED'İN HAYBER'DE YEDİĞİ ZEHİRLİ ET OLAYI
Hz. Muhammed'e karşı yapılan suikastları işlerken böyle masalımsı, ona karşı güya düzenlenip de mucize sonucu başarısız kılınan suikastleri anlatmayacağım. Örneğin, Cabir b. Abdullah'ın anlattığı şu olay: "Bir yere baskın düzenlemiştik; bir ara istirahat için gölgeye çekildik. O arada Hz. Muhammed kılıcını bir ağaca asıp o ağacın altında uzanırken adamın biri gelip onun asılı kılıcını alır ve kendisine, "Ey Muhammed; bugün kim seni elimden kurtaracak, seni öldüreceğim." der. Hz. Muhammed de, "Allah beni kurtarır." yanıtını verir. Bu soru, o adam tarafından üç sefer tekrarlanır ve Hz. Muhammed'den aldığı yanıt da hep aynı... Sonuçta Allah tarafından adam etkisiz hale gelir, vücudu sanki donmuş, felç olmuş gibi olur ve kılıç kullanamaz hale gelir." Bu hadis en başta Buhari ve Müslim'de anlatılmaktadır. (1) Cabir b. Abdullah bu olayı üç farklı içerikle anlatır... Birinde sanki orada bulunan herkes, Muhammed ve adamı izlemiş gibi bir aktarım söz konusudur; diğerinde, Muhammed'in arkadaşları o adamı görünce bağırıp çağırmışlar, adam da korkudan ona bir şey yapamamış şeklinde bilgi verilir, bir diğerinde ise, 'böyle bir olay meydana geldi, ancak Hz. Muhammed bize anlattı, biz görmedik' şeklindedir. İşte tek kişiden üç değişik şekillerde anlatılan bir masal. Bir diğer örnek de Süraka b. Malik'ten. Hz. Muhammed Mekke'den Medine'ye göç ettiği sırada kendisine inanmayanlar, Süraka'ya, "Muhammedi öldürürsen sana yüz deve mükâfat vereceğiz." deyince o da atını alıp Hz. Muhammed'in peşine takılmış. Bu paralı katil (Süraka) Muhammed'e yaklaştıkça atı hep kumda batıyormuş, Muhammed'e ulaşamıyormuş. Sonunda adam kendi kötü planından vazgeçip İslamiyet'i kabul etmiş. İslami yazarlar, sanki benzer şeyler olmuş gibi bu örnekleri ballandıra ballandıra hep anlatmışlar kaynaklarında. İşte bu çalışmamda anlatacağım suikast olayları çok farklı ve dünya tarihinde hep olmuş ve olacak şeylerden. Özetle; bu çalışmamda az önceki örneklerde olduğu gibi benzer akıl dışı olayları işlemeyeceğim.

Başka bir kaynağımda Hz. Muhammed'in Hayber'de yediği zehirli et olayına kısaca değinmiştim. (2) Olay şuydu: Hz. Muhammed ve arkadaşları Hayber baskınında Yahudilerin çoğunu öldürüyor, kadın ve kızlarını da cariye olarak ele geçirip kendi aralarında dağıtıyor. Bu arada o sırada 60 yaşında olan Hz. Muhammed de kendine 17 yaşında ve daha yeni evlenmiş Safiye'yi alıyor. Üstelik de eski eşini canlı olarak ele geçirip katlettikten sonra. İşte o kitabımda bunları anlatırken, Hayber'de Hz. Muhammed'e karşı gerçekleştirilen bir suikast olayına da özet şeklinde değinmiştim. Bir kere o kaynağın konusu zaten farklıydı. O yüzden bir vesileyle orada özet şeklinde bu zehirleme olayına değinip geçtim; ancak olay o kadar da basit değildir. Hz. Muhammed'in ölümü cidden kuşkuludur. Bu çalışmamda, ölümüyle ilgili bugüne kader hiç değinilmeyen karanlık noktalar üzerinde duracağım. Bu başlığı fazla detaylandırmayacağım; Hayber'deki suikast olayına kısa bir açıklık getireceğim. Bu kaynakta asıl üzerinde durmak istediğim, bambaşka bir ölüm nedeni. Yeri gelince onun üzerinde yeterince duracağım. Hayber'de meydana gelen zehirleme olayının özeti şu: Hz. Muhammed Mekke'den Medine'ye geçip orada sistemini kurunca, asıl yerlileri olan Yahudileri çeşitli bahanelerle dağıtmaya, kovmaya, katletmeye yönelir. Örneğin; Beni Nadir, Beni Kaynuka, Beni Kurayza ve daha sonra da Hayber Yahudileri gibi. Tabii ki İslami kesim burada şunu savunur: Yahudiler Hz. Muhammed'e karşı olup Mekke müşriklerini destekledikleri için onlarla savaşıldı... Benzer savunmaların hiçbir şekilde haklı tarafı yoktur. Çünkü Medine onların yurduydu, Hz. Muhammed ise yabancıydı: Mekkeliydi ve onu orada rahat bırakmadıkları için Medine'ye hicret etmişti. Burada haklı olarak şu söylenebilir: Madem iddia edildiği gibi onun arkasında Tanrı vardı, o zaman niye Mekke'de ona yardım etmedi, neden Medine'ye gelip bu insanların da istirahatını bozmaya neden oldu, o kadar savaşlar, katliamlar oldu? (Beni Nadir, Beni Kureyza, Beni Kaynuka, Hayber, Fedek gibi bunların hepsi Yahudi ve hepsi de Hz. Muhammed tarafından ortadan kaldırıldılar.)

MILLIYETCILIK COCUKLUK HASTALIGIDIR. INSANLIGIN DA KIZAMIGIDIR. EINSTEIN.
ADOLF HITLER VE MUSSOLINI GIBI IRKCILARIN USTASI, ATATURK`TUR
Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Önerilen Siteler


Yetkileriniz
Yeni Mesaj yazma yetkiniz Aktif değil dir.
Mesajlara cevap verme yetkiniz aktif değil dir.
Eklenti ekleme yetkiniz aktif değil dir.
Kendi Mesajınızı değiştirme yetkiniz Aktif değildir dir.

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-KodlarıKapalı

Gitmek istediğiniz forumu seçiniz


Bütün Zaman Ayarları WEZ +3 olarak düzenlenmiştir. Şu Anki Saat: 16:12 .