Sevgili Aldostu,
Senin bu topiğini felsefe alanına çekmeyi istemiyorum doğrusu merkalısı da değilim felsefenin ama "akıl akla uygun olan şeyleri mucizeye gerek duymadan kabul eder" sözüne binaen başvuruyoruz bu yola her ne kadar değişen bir şey olmasada, maksat muhabbet olsun polemik bahane.
Bak Voltaire üstadımız ne demiş :
Kendi kendini değiştirmenin ne kadar güç olduğunu düşünürsen, başkalarını değiştirmeye çalışmada şansının ne kadar az olduğunu anlarsın....
Onu bir bulabilsem..
Yapışacağım eteğine..
" Pirimm" diyeceğim..
Dur sana bir hikaye ekleyeyim şu linkten :
http://www.blogcu.com/tasavvufvezen (harika bir blog kurmuş bu arkadaş tavsiye ederim bütün yazıları oku)
--------------------------
Dört tane kelebek bir gün bir ateş görmüşler. Bunun nasıl bir şey olduğunu öğrenmek istemişler.
Birinci kelebek ateşe biraz yaklaşmış ve üzerinin aydınlandığını görmüş. Arkadaşlarının yanına gelmiş ve:
-Bu ateş aydınlatıcı bir şey ! demiş..
İkinci kelebek bununla yetinmeyerek daha fazla şey öğrenmek istemiş. Biraz daha yaklaşmış ve ısındığını hissetmiş.. Demiş ki:
-Aynı zamanda bu ateş ısıtıcı bir şey !
Üçüncü kelebek bununla da yetinmemiş, Biraz daha biraz daha yaklaşmış. Bir anda ateşin kanatlarını yaladığını hissetmiş ve yanmış kanatlarıyla geri dönmüş..Şöyle demiş:
-Ve bu ateş yakıcı bir şey !
Sonuncu kelebek daha da çok şey öğrenmek istiyormuş.
Biraz yaklaşmış, aydınlandığını görmüş.
Biraz yaklaşmış, ısındığını hissetmiş.
Biraz daha yaklaşmış, ateş kanatlarını kavurmuş.
ve biraz daha yaklaştıktan sonra tamamen yanan kelebek
"poff ! " diye ortadan kayboluvermiş...
Ateşin gerçekten ne olduğunu belki bir tek o öğrenmiş ama geri dönüp söyleyememiş..Çünkü o kaybolmuş ateş içinde ve bir şeyi, ancak içinde kaybolan bilebilirmiş !....
---------------------------------------
Bak bir güzel hikaye daha var :
Dün kapısından geçenlere Aşk'ın sırları ve değeri sorulan tapınağın girişinde durmuştum.
Ve önümden çok zayıflamış, yüzü hüzünlü yaşlı bir adam iç çekerek geçti ve şöyle dedi :
"Aşk bize ilk insandan beri bağışlanmış bir güçsüzlüktür."
Yiğit bir genç karşılık verdi :
"Aşk bugünümüzü geçmişe ve geleceğe bağlar."
Ardından kederli yüzlü bir kadın hıçkırarak şöyle dedi:
"Aşk cehennem mağaralarında sürünen kara engereklerin ölümcül zehiridir. Zehir çiy gibi taze görünür, susuz ruhlar aceleyle içer onu; ama bir kere zehirlenince hastalanır ve yavaş yavaş ölürler."
Sonra gül yanaklı bir kız gülümseyerek dedi ki :
"Aşk Şafak'ın kızları tarafından sunulan ve güçlü ruhlara güç katıp onları yıldızlara çıkaran bir şaraptır."
Ardından çatık kaşlı, kara giysili, sakallı bir adam geldi :
"Aşk gençlikte başlayıp biten kör cahilliktir."
Bir başkası gülümseyerek açıkladı:
"Aşk insanın tanrıları mümkün olduğunca fazla görmesini sağlayan kutsal bir bilgidir."
Sonra yolunu asasıyla bulan kör bir adam konuştu :
"Aşk ruhlardan varlığın sırlarını gizleyen kör edici bir sistir; yürek tepeler arasında sadece titreşen arzu hayaletlerini görür ve sessiz vadilerin çığlıklarının yankılarını duyar."
Çalgısını çalan genç bir adam şarkı söyledi :
"Aşk ruhun çekirdeğindeki yangından saçılan ve dünyayı aydınlatan bir ışıktır. Yaşam'ı bir uyanışla diğeri arasındaki güzel bir düş olarak görmemizi sağlar."
Ve paçavraya dönmüş ayaklarının üzerinde sürüklenen güçsüz düşmüş çok yaşlı bir adam titrek bir sesle şunları söyledi :
"Aşk mezarın sessizliğinde bedenin dinlenmesi, Sonsuzluk'un derinliklerinde ruhun huzura ermesidir."
Ve onun ardından gelen beş yaşındaki bir çocuk gülerek dedi ki:
"Aşk annemle babamdır, onlardan başka kimse bilmez aşkı."
Ve böylece Aşk'ı tarif eden herkes kendi umutlarını ve korkularını bıraktı önüme sır olarak.
O anda tapınağın içinden gelen bir ses duydum:
"Yaşam iki yarıya ayrılmıştır: biri donar, biri yanar; yanan yarı, Aşk'tır."
Bunun üzerine tapınağa girdim, sevinçle diz çökerek dua ettim :
"Tanrım, beni yanan alevin besleyicisi yap...
Tanrım beni kutsal ateşine at..."
---------------------
Nur-u Muhammediye konusuna gelince, böyle olacağı belliydi, "yüceltme" bir kere başladımı nerede duracağı belli olmaz adamlar zaten Allah'dan çok Muhammed ile ilgileniyorlardı, bu tip bir yazı yıllar önce gözüme çarpmıştı "Nur-u Muhammed Allah'ı yarattı" diyolardı bunu görünce şaşırmadım zaten çoğunun bilinç altında bu var, şimdi Allah diyince tasavvur edemiyor çok soyut kalıyor bir kaba sığdıramıyorlar ama Muhammed öylemi "sakalının kılı", "hırkası" bile var gidip tavaf ediyorlar yeri geldiğinde yani hadise bir "tasavvur etme" meselesi..
Yine de sen takma kafana bunları Aldostu, ne demiş bir Zen ustası "geçecek......" *hepsi geçecek, ne din kalacak ne iman, ne ateistlik, ne eğri, ne doğru, ne sen, ne ben hepsi geçecek bak Yahya Kemal ne güzel ifade etmiş bunu :
Bir merhaleden güneşle derya görünür
Bir merhaleden her iki dünya görünür
Son merhale bir fasl-ı hazandır ki sürer
Geçmiş gelecek cümlesi rüya görünür
Esen kal....