Turan Dursun Sitesi Forumları
Geri git   Turan Dursun Sitesi Forumları > İbrahimi Dinler > İslam

Cevapla
 
Başlık Düzenleme Araçları Stil
  #11  
Alt 16-05-2009, 07:56
paslıçivi paslıçivi isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Kıdemli Üye
 
Üyelik tarihi: 07 Feb 2009
Mesajlar: 3.080
Standart

hakdogan´isimli üyeden Alıntı Mesajı göster
[Mü'min] Bu sizi korumaktan çok uzak bir kamuflaj. Söyler misiniz, Peygamberlerin “ötelerden” getirdikleri haberlerin “ötelerden” olmadığını nasıl tespit edebiliyorsunuz?


[Mü'min] Gelen mesajın “ötelerden olmadığını” tayin edebilen akıl, tersini tayine de memur olabilir mi?


[Mü'min] Peki nerede kaldı akla çektiğinizi iddia ettiğiniz sınır çizgisi?


[Mü'min] Siz neye kıyasla “Peygamberlerin anlattığı Tanrı var olamaz” diyorsunuz? Bu hüküm cümlesi ile bir Tanrı/İlah tasavvurunuzun mevcut olduğunu itiraf etmiş olmuyor musunuz? Oluyorsunuz. Zira bir mükayese üzerinden, sahip olduğunuz İlah tasavvuruyla kıyas etmek neticesi "olamaz" diyorsunuz. Peki nerede kaldı bilinemezlik? Bir ateistle sizi ayıran hüzünlü sınır çizgisine geldik. Ateist İnkarını ve dolayısı ile sorumluluğunu üstlenirken, bir agnostik, varış noktası itibariyle neredeyse yan yana durduğu Ateistin aksine, bunu da yapamamakta, önce kendine, sonra bütün cihana yalan söylemektedir.


[Mü'min] Çünkü yaptığınız şeyi reddetip kabullenmeyen, tepki veren melekeleriniz, iç mekanizmalarınız hala faaliyette ve siz onlara, yani kendinize karşı geliştirdiğiniz argümanlara fiili davranışlarınızla isyan ettiniz, kendinizle çeliştiniz. Derinlerden ızdırap yüklü “reddedişler”i bastırma güdüsü ile hareket ediyorsunuz, ancak itminan arayışınız da hala sürüyor. Zira korkuyorsunuz. En başta cevabından hoşlanmayacağınız bir sual sordunuz demiştim, üzgünüm. Mesele korkmanız, korkaklığınız.
tanrı kavramı ve ötelerden gelen haberleri sağlıklı değerlendirebilmeniz için varolan zihinden arınmanızdan bahsettim..

bunun için 6 yaş öncesi bir çocuğun zihinsizliğine, saflığına, merağına ulaşmanız lazım.. ya da dünyaya dışardan gelen bir uzaylı gibi bakmanız lazım..

sanırım size de daha önce sormuştum.. sizi 20 yaşına kadar insanlıktan uzak bir adada yanlız başınıza yetiştiricem.. tanrı, varoluş, ölüm sonrası hakkında hiç bir öğreti almayacaksınız.. daha sonra sen bu evrende yalnız değilsin senin gibi yaşamış/yaşayan milyarlarca insan var, onlarla tanışmak istermisin diye sorucam..

dünyaya yaklaşırken sana bazı bilgiler vermeye başlıcam..

insanlarda inanç diye bir kavram var.. bilmedikleri konularda bildiğini zannedip hakikatmiş gibi yaşayarak kendilerini derin bir uykuya sokuyorlar.. insanlık tarihi bilindiğinden beri yüzlerce binlerce inanç çeşidi(rüya) var.. ötelerden haber getirdiğini söyleyen insanlar ve tanrılar tarafından yazıldığına inanılan kutsal metinler var.. bazıları 1400 yıllık bazıları 7-8 bin yıllık olduğu tahmin ediliyor.. ve bu kutsal metinlerin içeriği açısından çoğu birbirinden çok farklı.. varoluş hikayelerinden tut da ölüm sonrası değişik yaşamlar vaadediyorlar.. bazıları sonsuz yaşamı(reenkarnasyonu), karma yaşamı(dünyaya insandışı varlık olarak gelme) bazıları cennet cehennemi, hatta bu cennet cehennemime gidiş yolları ve bu mekanların katları bile çok farklı.. 700 katlı cennet cehennem vaadedenler var.. sadece günümüzde din/mezhep/tarikat farklılıklarından 300 e yakın inanç çeşidi var.. ve hepsi kendi inancından çok eminler, diğer inançları beğenmiyorlar..

şayet sende bu insanlarla birlikte yaşamak uğruna bir inancı seçmek istersen hangisini seçerdin.. yalnız bu inançların hiçbiri doğası gereği deneyimlenebilen bir şey değil.. yani hiçbiri doğrulanamaz ve yanlışlanamaz..

devam edicem..


Alıntı ile Cevapla
  #12  
Alt 17-05-2009, 09:45
paslıçivi paslıçivi isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Kıdemli Üye
 
Üyelik tarihi: 07 Feb 2009
Mesajlar: 3.080
Standart

Evren, varoluş, insanlık, yaşam denen gizemin nasıl bilinemeyeceğine aklımla ulaştıysam ötelerden ve tanrı tarafından yazıldığı iddia edilen kutsal metinlerin de tanrıdan gelmediğine yine aklımla ulaştım..

bir insanın gerçek anlamda aklını zekasını kullanabilmesi için varolan zihinden arınması lazım.. varolan zihninle aklını kullanmaya çalışırsan egonun kölesi olursun.. aklın, zekan özgür değildir, egonun baskıcı yönetimi altında düşünmekten öteye gidemezsin.. o yüzdendir ki dünyada her inançlı insan düşünerek gerçeği aradığında yine kendi inancına ulaşır..

siz bir müslüman olduğunuz için varolan zihninizde inancınız gereği sadece en doğrusu kuran olmak üzere tevrat ve incili kutsal görürsünüz.. semavi dinlerin dışındaki kutsal metinleri araştırmaya sorgulamaya gerek bile görmezsiniz.. çünkü sizin zihninize bunların batıl olduğu işlenmiştir.. sizin için hakikati aramak varolan zihninizdeki inancı derinlemesine öğrenmekten öteye gitmez, gidemez.. ego buna müsaade etmez..

aynı şekilde bir hindu da varolan zihnindeki inancı gereği kutsal olarak vedaları görür.. onun haricindeki kutsal metinleri okumaya araştırmaya gerek bile görmez.. çünkü zihnine onlar batıl olarak işlenmiştir.. bir hindu için de hakikati aramak hinduzimi ve vedaları derinlemesine öğrenip ulema takımından olmaktan öteye gidemez..

zihinden arındığında (meditasyon) dünyada gelmiş geçmiş ve günümüzde varolan tüm inanç çeşitlerine aynı değeri verek objektif bakma/değerlendirme şansın oluyor.. hiçbiri senin için hakikat diğerleri batıl pozisyonunda değil.. hepsi bilinemez konumunda.. peki bu tanrıyla konuştuğunu iddia edip ötelerden haber getiren insanlardan hangisi doğru söylüyor.. bunun sorgulamasına giriyorsun..

bu kutsal metinlere baktığında hiçbiri; zaman ve coğrafyadan özgürleşemediğini görüyorsun.. tüm evrene insanlığa hakim olması gereken tanrı/tanrılar bunu becerememiş.. hepsi zaman diliminde belli bir kısıtlamaya mağdur olduğu gibi coğrafya olarak da hiçbiri tüm insanlığa erişip ulaşamamış.. birçoğunun üstünden binli yıllar geçmesine rağmen hepsi belli bir zamanda belli bir coğrafyadan çıkıp evrensel olmayı başaramamış..

ve bu kutsal denen kitapların öğretilerinin çoğu birbirinden çok farklı kavramlar içermektedir.. varoluş, tanrı, ölüm sonrası için çok değişik senaryolara sahipler.. ve bu öğretilere göre milyarlarca insan yaşayıp ölmüştür.. sadece dünyaya geldikleri zaman ve coğrafyanın etkisinde kalarak..

bir budist köyünde doğan bir çocuğun yaratıcı tanrı ve cennet cehenemi kavramını anlaması imkansızdır.. bir yahudi köyünde doğan çocuğun muhammedi tanrının elçisi olarak görmesinin imkansız olduğu gibi..

tüm bunlar korkaklık değil egodan arınmaya çalışan özgür bir aklın zekanın ulaştığı sonuçlardır..


Alıntı ile Cevapla
  #13  
Alt 17-05-2009, 12:23
paslıçivi paslıçivi isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Kıdemli Üye
 
Üyelik tarihi: 07 Feb 2009
Mesajlar: 3.080
Standart

şimdi benim egonun egemenliğinden arınmış bu son yazımı teizm düzeyinde bilinci(budist, hindu, mormon, müslüman, yahudi vs..) olan biri okuduğunda yazımı saçma bulacak ve hala kendi inancının hakikat diğerlerinin batıl olduğunu iddia edecektir..

çünkü egonun kölesi durumundadır ve ego varolmak için, parçalanmamak için tüm savunma mekanızmalarını devreye sokarak kişinin bilincinin yükselmesine müsaade etmeyecektir..

o yüzdendir ki bu dünyada dinler inançlar tartışılmaz.. tartışılsa bile hiçbir sonuca varılmaz.. çünkü kafanı soktuğun çukurdan çıkardığında gerçeklerle yaşamak zorundasın.. ve insanlık bilinç evrimi henüz buna hazır değildir ve gereğince evrimleşmemiştir..

artık iletişim çağında yaşıyoruz.. eskiden dünyadaki değişik millet kültür inanç çeşidindeki insanlar birbirleriyle çok fazla temas halinde değildi.. herkes kendi inancını hakikat olarak yaşayacak bilinç düzeyini aşamıyorlardı.. ama artık dünya büyük bir köy haline gelmeye başladı.. kitle iletişim araçları, tv ve en önemlisi internet bu konuda yeni bir çağ açmıştır.. artık insanlar dünyanın öbür ucundaki insanla iletişime geçip her konuda bilgi alabilmekte değişik inanç, kültürleri tanımaktadır..

insanı tanıdıkça, dünyayı tanıdıkça aydınlanma farkındalık kaçınılmazdır.. derin uykudan uyanma zamanı gelmiş ve geçmektedir bile..

yaşadığımız gezegeni kurtaracak da batıracak da olan biz insanlarız..

yani cennet de cehennem de bizim elimizdedir..


Alıntı ile Cevapla
  #14  
Alt 17-05-2009, 13:52
paslıçivi paslıçivi isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Kıdemli Üye
 
Üyelik tarihi: 07 Feb 2009
Mesajlar: 3.080
Standart

hakdogan´isimli üyeden Alıntı Mesajı göster
. Agnostikler “var da yok da diyemem” dedikleri halde, nihai noktada Ateistler gibi düşünüp, özellikle Semavi Dinler olarak anılanları kesin olarak reddederler. Dediğim gibi bu reddetme işlemi, “hakkında akıl yürütemem” dedikleri Aşkın/Müteal varlığa dair kendilerinde mevcut bulunan tasavvura kıyasla olmaktadır. Ama onlar bir tasavvura sahip olduklarını dahi İnkar etmekteler, İnkar ettiklerini de. Korkaklık hali tam bu noktada açığa çıkmakta.

sen bir müslüman olarak ısrarla semavi dinleri inkarımızı/reddimizi eleştiriyorsun.. dünyanın diğer dinleri öğretileri reddettiğimiz için bir eleştiride bulunmuyorsun..

ateistler, agnostikler, deistler, panteistler, dünyada varolan tüm dinleri, kutsal metinleri ve onların işaret ettiği tanrıları reddeder.. sadece semavi dinleri değil..

non-teizm evrenseldir.. bir ateist dünyanın neresine giderse gitsin teistler tarafından eleştirilir.. türkiyede islamiyeti, avrupada hristiyanlığı, japonyada budizmi, hindistan niçin hinduizmi reddettiği vs.. konusunda eleştirilir.. kimse kendi dininin dışındaki dinleri niye reddettiği konusunda eleştiri getirmez.. çünkü teistin zihninde kendi dininin haricindekiler zaten batıldır ve reddedilmesi gayet doğaldır.. kendisi de reddetmiştir zaten..

dünyanın neresine giderseniz gidin non-teistseniz eleştiriye maruz kalırsınız teistler tarafından.. ama bir teist farklı dinden bir teistle tartışmaya girmez.. inanca saygı gösterdiğini belirterek aslında onunla tartıştığında ayna görüntüsünü farkedecek olan egonun çatlama tehlikesine karşı savunma mekanizmları devreye girmiştir.. ama kişi bunun farkında değildir.. o kişiyi eleştirmektense kendi dinine çekmeye çalışır.. çünkü kendi dininden ne kadar çok insan olursa içindeki zaman zaman derinliklerden çığlık atan o şüphe daha da bastırılacak azaltılacaktır..

kendi dinine geçen insanların haberlerini takip etmekte ve bu onu çok mutlu etmektedir ama kendi dininden kaçan insanları egosu ona görmezden getirir.. tüm dünya teistleri insanlığın akın akın kendi dinine aktıklarını sanır..

ego varlığını sürdürmek için size binlerce oyun oynar ama siz ne egonun sizi uyuttuğundan ne de savunma mekanızmalarından bihaber mışıl mışıl bir yaşam sürersiniz..

gerçek yaşam egonun parçalanmasıyla başlar.. yani ölmeden önce ölmekle ve tekrar doğmakla.. ruhun karanlık gecesinden başarıyla çıkmakla..

egoda bilinç minimum seviyedir.. egodan kurtulup öze yolculuğa başlayabilirseniz her aşamada bilinciniz bir kademe daha açılır ve yükselir..

tam öze(özbenliğe) ulaşabilirseniz safbilinç olursunuz.. artık sizi yöneten sahtebenliğiniz değil gerçek benliğinizdir.. yani otomatik pilottan çıkıp uçağı kendiniz uçurmaya başlarsınız..


Alıntı ile Cevapla
  #15  
Alt 17-05-2009, 15:12
paslıçivi paslıçivi isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Kıdemli Üye
 
Üyelik tarihi: 07 Feb 2009
Mesajlar: 3.080
Standart

evet sevgili hakdoğan...

dünyada bu kadar inanç çeşitliliği arasında senin islamiyeti seçmenin nedeni nedir..

dünyadaki tüm dinleri inançları zihinsizlikle sorgulama şansın oldu mu..

ya da sen de herkes gibi sana aile/toplum tarafından giydirilen zihni hakikat olarak mı yaşıyorsun..

bugün islamiyetin hakdin olduğunu göremeyen yaklaşık %80-85 dünya nüfusunun göremediği, beyninin kıvrımlarını kanatıp aklının sınırlarını zorlamayan bu büyük devasa insan kitlesinin kaçırdığı şey nedir..

bugün dünyanın en zeki, en yaratıcı, en çalışkan insanların olduğu budist/şintoist japonların göremediği, senin gördüğün şey nedir kendi dininde.. bu dünyada kendisine giydirilen inancın dışına çıkabilen insanların dünya nüfusuna oranının devede kulak bile olmadığının farkında mısın..


Alıntı ile Cevapla
  #16  
Alt 18-05-2009, 07:00
paslıçivi paslıçivi isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Kıdemli Üye
 
Üyelik tarihi: 07 Feb 2009
Mesajlar: 3.080
Standart

hakdogan´isimli üyeden Alıntı Mesajı göster
Sizin özgüveniniz, emin oluşunuz özünüzde varolduğunu söylediğiniz cevaplara farkındalık sebebiyle mi ?

[Mü'min] Tam isabet. İç dünyamda müşahade ettiklerimle, dış dünyam arasındaki uyum ben de “yakin” dediğimiz hali oluşturuyor.
sende bu özgüven, emin olma ve yakin dediğin hali sağlayan muhammed ve onun allahı değil inanç kavramının kendisidir..

teizm düzeyinde bilinç seviyesi olanlar egoda(sahtebenlik) yaşarlar.. ego senin bilinç seviyenin yükselmesine izin vermez.. yaşamı sorguladığında bir gizem olması, bilinmezlik, belirsizlik sende büyük bir sahipsizlik, boşluk, tatminsizlik ve dolayısıyla büyük bir kaos yaratacaktır..

egonun savunma mekanızmaları bunun için vardır.. id(özbenlik), ego(sahtebenlik) ve süperego(vicdan) arasında yaşanacak bu kargaşa ve uyumsuzluk seni ileri derecede rahatsız edecek ve tüm dengelerin altüst olacaktır.. savunma mekanızmaları bu dengeyi kurup kişinin sağlıklı bir ruh yapısına ve mutluluğuna neden olmaktadır..

egon mutlu edebilmek için seni kandırmak, uyutmak zorundadır.. bu kandırma uyutma olayı inanç dediğimiz kavramı oluşturur.. burda neye kime inandığının hiçbir önemi yoktur.. fareyi kutsal sayan bir adamla, bir müslüman, bir yahudi, bir budist, bir jaina, bir ineği kutsal gören hindu, aynı özgüven, kendinden emin olma ve "yakin" dediğin ruh halini yaşar..

bu sadece ego merkezde yaşayan teistleri değil egonun dışında ama hala egonun egemenliğinden kurtulamamış non-teistler için de kısmen geçerlidir..

burda önemli olan varolan bilinçdüzeyinde sorgulama/duygulanımda yakaladığın tatmin/mutluluk/huzurdur.. burdaki olayda altın oranı yakaladığında artık kendine güvenen, inancından emin ve yakin ruh haliyle güzel bir uykuda yaşayan, daha doğrusu yaşadığını zanneden bir canlıya dönüşürsün..

asıl tatmin özündedir, yuvandasındır artık.. gidilecek ulaşılacak bir yer yoktur.. basitçe varoluşu kutlarsın.. olmuşsundur artık.. mutlak mutluluk, cesaret, sevgi, coşku, zeka sana varoluşun hediyeleridir ve bunlara ulaşırsın..

mutlu ve tatmin olmak için egoya ve onun savunma mekanızmalarına ihtiyacın yoktur.. sahte mutluluğu değil mutlak mutluluğu yaşarsın.. merkezdesindir ve kolay kolay savrulmazsın.. yaşam artık senin ellerindedir.. tam bir uyanıklıkla, farkındalıkla zamanda değil anda yaşarsın..


Alıntı ile Cevapla
  #17  
Alt 18-05-2009, 07:28
paslıçivi paslıçivi isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Kıdemli Üye
 
Üyelik tarihi: 07 Feb 2009
Mesajlar: 3.080
Standart

insanoğlunun bir kavrama, bir dine, bir tanrıya, bir mistiğe inanması onun kendi özgür iradesinde olan bir şey değildir.. dünya insanlığının 1000de 999u toplumun ona giydirdiği zihindeki inancıyla ömrünü tamamlar..

teizm düzeyinde inancı olan biri tatmin/mutluluğu bozulmadığı sürece varolan inancından dışarı çıkmaz sapmaz, sapamaz.. bir teist kendi isteğiyle başka bir dine ya da non-teist bir düzeye geçmez, geçemez..

aynı şekilde non-teist bilinci olan biri de tatmin/mutluluğu bozulmadığı sürece kendi isteğiyle teizme ya da non-teizmin diğer kademelerine geçemez..

bir müslüman yeterli huzuru/tatmini bulduysa başka bir dine ya da non-teist bir yaşama geçmesi imkansızdır.. bu tüm dünya insanlığı için geçerlidir.. bir budist, bir musevi, bir mormon, bir ateist için de aynı şey geçerlidir..

varolan huzur/tatmin bilincin yükselmeye başlamasıyla bozulur.. ki bu da egonun çatlamaya başlamasıyla gerçekleşir.. egoyu çatlatan meditasyon ve yaşamda savunma mekanizmalarının yetersiz kaldığı ciddi psikolojik travmalardır.. bunlardan birini yaşadığında varoluşun müsaitse o yolculuğa çıkarsın.. ruhun karanlık gecesinden tekrar doğarak çıkman gerekir.. işte bu sana gerçek yaşamı başlatır..

uzun lafın kısası, semavi dinlerin dediği gibi inanmayanları cehennemde yakacağız söylemi güzel bir masaldan başka bir şey değildir.. egoda yaşayan insanı köle, esir etmek, sömürmek için söylenmiş bir sözdür..


Alıntı ile Cevapla
  #18  
Alt 18-05-2009, 09:27
one
Üye Değil
 
Mesajlar: n/a
Standart

inanmak inanmamak dinlilik dinsizlik agnostiklerin çok ipinde sanki,

bir Agnostik bilinen kurallar manzumesini çözmüş silkelemiş ; yeri geldiginde

ateisti dine baglar bazende dindara rakı içirtir bu fiillerin çokda önemi yoktur

sonuçta dinliliğinde dinsizliğinde tutundugu temellerin çok derinde olmadıgını bilir

mümin ile agnostik diyalog kıvamında boza diye pişirilmek istenmiş pöh
Alıntı ile Cevapla
  #19  
Alt 18-05-2009, 13:50
hakdogan - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
hakdogan hakdogan isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Yazar
 
Üyelik tarihi: 05 Apr 2009
Bulunduğu yer: Şehr-i güzin
Mesajlar: 717
Standart

Çay bahçesinin kapısına geldiklerinde Mü'min saatine baktı ve

[Mü'min] Akşam ezanı için müezzin elini kulağına götürdü götürecek. Seni, Namaz sonrasına kadar yalnız bırakmamı hoş görür müsün ?

Dedi..

[Agnostik] Çayımı söyledikten sonra benim için sorun değil.


Mü'min gülümsedi ve


[Mü'min] Elbette.


Dedi ve masaya kadar Agnostik'e refekat edip çay siparişini verdikten sonra Camii'ye doğru yol aldı. Agnostik, gelen çay'dan bir yudum aldıktan sonra yanında bulunan Stenger’ın God: The Failed Hypothesis kitabını açtı ve Mü'min dönünceye kadar kitaptan daha önce işaretlediği sayfaları tekrar tekrar okudu.


Sayfalar arasında gezinirken, zaman zaman Mü'min ile yaptığı konuşmada tuttuğu notlara bakma ihtiyacı da hissediyor, notlara baktıktan sonra tekrar kitaba dönüyordu.


...


Bir ara elini çay bardağına götürdüğünde çayının bitmiş olduğunu gördü, dönüp çayının tazelenmesini isteyecekti ki Mü'min'in oturduğu masayı işaret ederek iki çay söylediğini gördü.


[Mü'min] Merhaba. Umarım fazla bekletmedim.


[Agnostik] Yok hayır, aslında ne kadar süre geçtiğinin farkında değilim.


[Mü'min] Sebebi görüyorum.


[Agnostik] Okuduğum bir kitap, ancak ilk buluşmamızda aramızda geçen konuşmalardan sonra tekrar göz atma ihtiyacı hissettim. Sohbetin seyrine göre lazım olabilir düşüncesi ile gelirken yanıma almıştım.


[Mü'min] Mesnevi'de aynı düşünce ile yanında olmalı.


[Agnostik] Evet. Bilmeni isterim, İslam'i kaynaklara, Mesnevi gibi eserlere fransız birisi değilim.


[Mü'min] Güzel.


[Agnostik] En son, gözlemlediğin evren ile iç dünyan arasındaki uyumdan söz ediyordun. Yemek boyunca aklımın bir köşesinde bu konuyu düşünüp durdum. Söylediğin şey neticede subjektif.


[Mü'min] Yani?


[Agnostik] Yanisi şu; ortada bir uyum yoktur ancak sen böyle sanıyorsundur!


[Mü'min] Ben, elimdeki “anlam haritası”ndan hereketle, önce kendimi sonra dünyayı okuduğumu ve bu okuma sonucu afak enfüs uyumunu yakaladığımı söylüyorum. Söz ettiğim şey, iç dünyamla gözlemlenebilir dış dünyadan elde ettiğim algılar arasındaki uyum. “Gözlemlenebilir dış dünyaya dönük algılar da subjektiftir” der ve bunu mutlak manada ele alırsan, o vakit her türlü deneysel ve tekrarlanmış gözlemsel sonuçları dahi çöpe atarsın. Bu “Bilimsel” bir tavır olmaz, elinde eşya ve hadiseleri anlamak adına tek bir ölçü kalmaz. Söz konusu olan tek tük örnekler olsa, belki istisnai sayar, değerlendirme dışı tutabilirdik, ancak konuştuğumuz şey esasen birden fazla tecrübe ve gözlemle, birden fazla İnsanın, örneğin bir cismi yerden yukarıda serbest bıraktıklarında, cismin arza doğru hareket ettiğini söylemesi/gözlemlemesi gibi durumlardır.


Böyle bir durumla karşılaştığımızda “yerde bir cazibe var ve bu cazibe cisimleri kendisine çekmektedir” demekte tereddüt etmeyiz “bunlar subjektif gözlem ve tecrübeler” demeyiz. Şimdi meseleyi “doğruya referans olma” noktasından, yani doğru yerden ele almak adına şu soruyu gündeme getireyim : Bir haritanın temel işlevi nedir?


Kapsadığı alana dair topografik ve mekansal bilgi vermek, bu anlamda kendisine göz atana mekansal referanslı bilgi aktarmak ve aktarılan bu bilgi ile muhataba “konum” tayininde yardımcı olmak. Gidilecek ya da aranılan istikamete ışık tutmak vb işlevlerdir. Doğru mu?


[Agnostik] Doğru.


[Mü'min] Buradan hareketle “elimizdeki harita ne derecede gerçeğe işaret ediyor, gerçeği sembolize ediyor?” sorusunun somut yanıtının, haritada gösterilen referans noktalarının dış dünyada, haritada gösterilen yerde olmaları ile doğrudan alakalı olduğunu söyleyebilir miyiz?


[Agnostik] Evet.


[Mü'min] O vakit, elindeki “anlam haritası”na bakıp, o haritada iç dünyası ve dış dünya'ya dair işaret edilenleri, iç dünyası ve dış dünya'da işaret edildiği yerde bulan, bunlara haritanın “takip et” dediği yollarla ulaşan birisi için “bu hal subjektif” demek, ne anlama geliyor? Elimizde örneğin bize “yerde cazibe var” diyen bir harita varsa ve dış dünyaya dönük gözlemlerimiz, deney ve tecrübelerimiz de bu söyleneni teyit ediyorsa, burada haritanın doğruya referans olduğunu neden teslim etmeyelim ve bu noktada neden şüphe taşıyalım?


Duraksadı, bir müddet sonra...


[Agnostik] Şimdi ben zaten bu anlam haritası meselesine gelmek istiyordum. O zaman girelim bu konuya. Anlaşılan benim kişiden kişiye değişebilir olma hali için somut örnekler vermem lazım. Mesela İnananların genel hali bu, senin sözünü ettiğin uyumu görme yaşama iddiası. Sadece Müslümanlar değil bu söylediklerini söyleyenler, diğer dinlere inananlarda, başka İnanç gurupları da anlatmaya çalıştığın hali yaşadıklarını iddia ediyorlar. Ancak sorun şu ki, senin “anlam haritan” ile onların ki çok farklı, hatta kimi noktalarda birbiri ile çelişik halde. O zaman benim de “hepinizin anlam haritalarınız ile dış dünya arasında uyumluluk görmeniz subjektiftir, yanılıyorsunuz” demen çok normal. Öyle değil mi?


[Mü'min] Değil, aksine fazlasıyla anormal.


[Agnostik] Neden?


[Mü'min] Sen bir “anlam haritası”nı, içeriği, kapsam ve kaynağından hareketle yanlışlamak dururken, başka haritaların varlığı üzerinden iptal etmeye çalışıyorsun da ondan.


[Agnostik] Haritayı yanlışlamaktan çok, gözlemlediğini söylediğin şeyin subjektifliğini göstermeye çalışıyorum diyelim.


Mü'min gülümsedi...


[Mü'min] Ne yani, “anlam haritam” ile bir problemin yok mu? Diyelim dediğin gibi, yine hatalısın. Zira böyle bir genelleme ile hem kapsam ve içerikleri birbirinden farklı haritaları aynı genellemeye alıyorsun, hem ortak noktaları es geçiyorsun, hem de bir ya da daha fazla haritanın yanlışa referansını doğru kabul edenler üzerinden, doğru olanı da yanlışlıyorsun. Ayrıca somut, nesnel dış dünyaya dair gözlemleri çöpe atıyorsun. Bir diğer konu, senin söz konusu gurupların yaşadıkları “tatmin” düzeyini nasıl ölçebileceğin ve yine söz konusu gurupların ellerinde mevcut olandan daha iyisine dair enformatik bilgilerinin ne durumda olduğunu saptayıp saptayamayacağındır.


[Agnostik] Bu söylediklerini biraz açmanı istiyorum.


Dedi ve not almaya başladı...


[Mü'min] Hatırlarsan “anlam haritalarından” ilk buluşmamızda, İnsanoğlu'nun kendisini tanıma süreçlerinde sahip olduğu araçlar kapsamında söz etmiş ve “doğru haritaya malik olma”nın önemine işaret etmiştim. Zira doğru haritaya malik olan doğru okumalar yapmakta, doğru okumalar yapan kendini doğru tanımakta, kendini doğru tanıyan da yere sağlam basmakta. Şimdi yeryüzünde tek bir “anlam haritası” yok. Her bir “anlam haritası” da sadece “anlam haritası” olduğu için doğru ya da yanlış diye bir durum da söz konusu olamaz. Kimisi kapsama alanının hayatın birkaç boyutunu içine aldığını söylerken, kimisi sadece tek bir boyutunu kapsadığını söylüyor, kimisi de hayatın bütün boyutlarının kapsama alanında olduğunu söylüyor. İdeolojiler de anlam haritalarıdır, kimi Felsefi akımlarda ve elbette Semavi Dinler'de.


Şimdi burada kapsam, içerik ve kaynak farklılıkları ile karşı karşıyayız. Dolayısı ile sıhhatli bir mükayeseyi, bu açıdan baktığımızda benzer kapsam ve içeriğe sahip, sonra da aynı kaynaktan gelenler arasında yapmalıyız diye düşünüyorum.

Dolayısıyla, beşeri düşünce mahsulü çeşitli felsefe, yaşam telakkileri ya da ideolojilerini kendi anlam haritaları olarak kabul etmiş ve bu anlam haritaları ile afak enfüs uyumu yakaladıklarını söyleyen İnsanların durumu ile, özellikle Semavi Dinlere mensup İnsanların durumunu mükayese etmek yanlıştır.

Hele hele bu İnsanların “anlam haritaları” arasında farklar bulunmasından hareketle, bu haritaları iptal etmek çok büyük yanlıştır. Zira en başta bu İnsanların “İnsan”a dair varsayımları, okumaları farklıdır. Afak'tan da enfüs'ten de anladıkları başkadır, hayat ve gayesi noktasında farklı düşünmektedirler vs.

Beyninin ve yüreğinin odaklandığı tek şey sınıfsız bir toplum, sermayenin emek üzerindeki tahakkümünü kırmak, sosyal adaleti sağlamak olan bir İnsan'ın, kaniata dair gözlemleri ile bu arzuları arasında uyumlar olması ve bu uyumun onda ideolojik bir kararlılık, itminan hasıl etmesi karşısında bana dönüp “bak oda kendinden emin” demenin çok bir anlamı yok. Zira onun “doğru olan bu” dediği bazı konular için ben de “doğru olan bu” diyorum. Tersi onun için de geçerli.

Dolayısıyla yine sanıyorum ilk buluşmamızda söylediğim bir noktaya dönüyoruz. Benimle aynı “anlam haritası”nı kullanmayan bir İnsan topluluğunun, bir Ümmet'in afak-enfüs dengesini sıhhatli kuramadığını düşünür bilirim, ancak istinat ettikleri hiçbir nokta yoktur demem, diyemem.

Onlara “uyum” olarak yansıyan, güven ve itminan veren hususların bir bölümü benim içinde cari olabilir, dolayısı ile bu noktada ortak bir paydada buluşuyor olabiliriz. Ancak ayrıldığımız noktalar da vardır. Benim durduğum yerden baktığımda ayrıldığımız noktalar, onların haritalarının yanlışlığı, ya da o haritayı okuma yanlışlıkları olarak görülüyor.

Birilerinin yanlış “anlam haritası” varsa, esasen bu harita ile yollarını da gerçekte bulamıyor olsalar da, “daha iyisi yok, elde olan bu, idare ediyoruz” sanıyorlarsa bu benim doğru haritaya malikiyetime ve bu malikiyetten hareketle yaşadığım iç/dış uyumuna gölge düşürmez.

[Agnostik] Tamam, hadi Semavi Dinler dışında kalanları, ideolojileri vs dışarda tutalım, senin kapsam, içerik ve kaynak üçlünü de baz alarak salt Semavi Dinleri ele alalım. Bunlar arasında neden farklılıklar var? Üstelik öyle böyle değil. Tanrı imajından tut, İnsanın tabiatına kadar bir sürü çelişik durum var. Bu farklılıklara rağmen onlar da senin gibi “uyum” görüyorlar. Üstelik bir haritayı doğru/yanlış diye değerlendirmek de yine subjektif değil mi?

[Mü'min] Aslında cevap az önce söylediklerim için de gizli. Bir haritanın doğru/yanlış olarak değerlendirilebilmesi adına, haritada gösterilen referans noktalarının dış dünyada, haritada gösterilen yerde olup olmadığına bakmak lazım demiştim ve sen de bunu onaylamıştın. Dış dünya dediğimiz şey somut, objektif/nesneldir. Dolayısı ile senin “subjectivite” kaçamağına tevessül etmemen adına ben, işin özellikle bu boyutu üzerinden hareket edeceğim ki, sana firar edeceğim bir açık arka kapı kalmasın.

Bir Müslüman olarak İslam'dan hareketle konuştuğumda ben İslam'ın yeryüzünde toplumsal yaşamın parçası birey'e, bireyler toplamı olan topluma, birey-toplum, toplum-birey ilişkisine, bunların her birinin çevre-doğa ile olan münasebetlerine ve en önemlisi birey ile Yaratıcı ilişkisi üzerine söyledikleri ile dış dünya'da yaptığım gözlemler arasında ve teorik düşüncelerimde tam bir mütabakat görüyorum.

Zamanın akışı içinde, her bir yeni gözlem ve tecrübemle bu uyumun teyit edildiğini, doğrulandığını çeşitli sağlama yöntemlerinden “anlam haritam”ın bana hep doğruyu söylediğini görüyorum. Dolayısı ile bu durum, elimdeki “anlam haritası”nın benim henüz varmadığım noktalara dair söylediklerine, varmak istediğim istikamete nasıl gidebileceğimi kendisine sorduğumda verdiği cevaplara tam bir teslimiyet göstermemi netice veriyor.

Bu bahsettiklerim tamamen nesnel/objektif meselelerdir ve bu hali yeryüzünde yaşayan bir tek ben de değilim, benimle aynı haritayı kullanan diğer Mü'minlerde benzer pozisyonda. Şimdi burada durup, “Allah'ın İslam'dan önce gönderdiği mesajlara müntesip olduklarını bu gün iddia edenlerin ellerindeki, benim haritamdan farklı haritalarının varlığından hareketle benim 'anlam haritam' nasıl yanlışlanabilir?” diye sana tekrar soruyorum.

[Agnostik] Neden sendekinden farklılar? Kaynak aynı iddiasındasınız, o zaman bu fark niye?


[Mü'min] Evrenin kör tesadüflerle vucuda gelmediği, İnsanoğlu'nun başı boş bırakılmış bir canlı olmadığı, yeryüzünde bir misyonu bulunduğu, bu misyon çerçevesinde yaptıkları ve yapmadıkları sebebiyle bir sorumluluğa malik olduğu ve bu sorumluluk sebebiyle ceza ya da mükafat göreceği gibi en temel noktalarda uyum var. Önce bunu iyice anlamamız lazım.

Bundan sonrası, İnsanoğlu ve onun nisyan ile malüllüğü, iç bünyesinde taşıdığı zaaflar ve zamanın yıpratıcı etkileri gibi, daha pekçok da eklenebilecek faktörler sebebi ile, İnsanların Peygamberler eli ile aldıklarını sonraki nesillere sıhhatle aktaramamalarından kaynaklanan sapma ve bozulmalardır. Zaten bu sebeple yeni elçiler gelmiş ve kendilerinden önce bildirilenlerde meydana gelen sapma ve bozulmaları tashih etmiştir. İslam özelinden hareket ettiğimizde, Hz. Muhammed Mustafa (S.A.V) öncesi gönderilmiş elçilerin, belirli bir topluma ve zamana bağlı gönderildiklerini, dolayısı ile getirdiklerinin de zaman ve mekan kaydı ile kayıtlı olduğu gerçeğini de gözden uzak tutmamalıyız.

Dolayısıyla, İslam öncesi gönderilmiş, belirli bir topluma, zaman ve mekan kaydı ile sınırlı olarak tebliğ edilmiş bir “anlam haritası” üzerinden, üstelik ortak noktaları da göz ardı edip, benim elimde bulunan ve kıyamete kadar cari olacağını söyleyen “anlam haritası”nı yanlışlamaya kalkmak metodolojik olarak doğru değil. Falsification böyle yapılmaz.

[Agnostik] Ben tümdengelimci değilim.


[Mü'min] Ben öyleyim. Son olarak örneğin bir Yahudi ve Hıristiyan'ın yaşadığını söylediğin “uyum” konusuna geleyim.

[Agnostik] İddia onlara ait.

[Mü'min] Evet. Daha önce de söylediğim gibi, gördüklerini söyledikleri “uyum” ve dolayısı ile yaşadıkları “tatmin”in düzeyini ölçebilmen mümkünse bunu bir Müslüman'ın gördüğü “uyum” ve yaşadığı “tatmin” ile mükayese et bakalım, nasıl bir sonuca varacaksın? Mesela bir Hıristiyanın “İlah tasavvuru” ile Müslüman'ın “İlah tasavvuru”nu, bu tasavvurların İnanırlarında hasıl ettiği itminanı, inşa ettiği bilinç düzeyini, “farkındalık” durumunu bir mükayese et. Yahudi ve Hıristiyan teolojisinin anlattığı Yaratıcıyı İnanırları ne düzeyde, nasıl anlayıp mümkün mertebe kavramışlar, İslam'ın anlattığı Yaratıcı'yı Müslümanlar ne düzeyde anlayıp İtminana kavuşmuş bir bak. Ne demek istediğimi sanırım o zaman anlayabileceksin.

Mü'min sözlerini tamamladığında yatsı ezanı okunmaya başlamıştı, ikisi de sukut etti. Ortamı ezan sesi doldurmuştu, Agnostik


[Agnostik] Camii'ye gideceksin, saat de ilerlemiş. Bu günlük bu kadar diyelim, müsait olduğun bir zaman kaldığımız yerden devam etmek isterim. Söylediklerin neticede salt İslam'ı ele almak ve onun üzerinden devam etmek gerektiğini düşündürdü bana.


Dedi...


[Mü'min] Ben mutlak manada “Din” dediğimde sadece İslam'ı anlarım. İslam'ın ne söylediği benim için önemlidir. İslam'ın gelişi ile güncel, beşeriyetin arazları sebebi ile meydana gelmiş sapmaların tashih edildiği son versiyon “anlam haritası” tedavüle girmiştir ve benim müracaat ettiğim de budur.


[Agnostik] Anlıyorum. Peki çıkalım o zaman.


Mü'min ve Agnostik birlikte çay bahçesinden ayrıldılar. Camii'ye giden sokağın başında son kez vedalaşma sonrası Mü'min'in ardından bakan Agnostik Bilmediğini Bilmeyen'i aramasının zamanının geldiğini düşündü ve telefonunu eline aldı.

[Bilmediğini Bilmeyen] Canım, merhaba. Nerelerdesin sen hayırsız?


[Agnostik] Abi merhaba. Şu an neredesin? Müsaitsen yanına gelmek istiyorum, seninle konuşmam lazım.


[Bilmediğini Bilmeyen] Septik ile mekandayız, güzelleşiyoruz, sende gel.


Dedi ve kahkaha attı...


[Agnostik] Abi bana ayık halin lazım. Yarın
muayenehane'neuğrayayım, ne dersin?

[Bilmediğini Bilmeyen] Olur, olur tabi de, konu ne yahu?

[Agnostik] Abi gelince konuşuruz. Telefonda anlatılacak gibi değil.

[Bilmediğini Bilmeyen] Yahu hep gizem hep gizem.


Dedi ve kahkaha attı...


[Bilmediğini Bilmeyen] Tamam canım beklerim, yarın gel görüşelim.


[Agnostik] Tamam abi, görüşürüz.


Dedi ve telefonu kapattı...
Alıntı ile Cevapla
  #20  
Alt 19-05-2009, 07:54
paslıçivi paslıçivi isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Kıdemli Üye
 
Üyelik tarihi: 07 Feb 2009
Mesajlar: 3.080
Standart

hakdogan´isimli üyeden Alıntı Mesajı göster
Stenger’ın God: The Failed Hypothesis kitabını açtı
[Agnostik] Abi bana ayık halin lazım. Yarın muayenehane'neuğrayayım, ne dersin?
bahsettiğin kitabı da yazarını da tanımam etmem, ne oturup bir çay içmişliğimiz vardır ne de bir tavla atmışlığımız..

evet ben de herkes gibi okudum ve hala okumaya devam ediyorum..

geçmişteki ve günümüzdeki insanı, bir de kendimi anlamaya, tanımaya, çalışıp varoluş denen bilmeceyi çözmeye gayret ediyorum..

yaşamımdaki düşüncelerim ve bu sitede yazdıklarım; tüm bu okunanlar, meditasyonlarım, algılarım, sezgilerim, sonunda sentezleyip çıkarım yaptığım %100 made in paslıçividir.. burdaki bir çok çıkarımı dünyanın hiçbir kitabında bilgi bankasında bulamazsın..

varolan hiçbir harita beni tatmin etmiyor.. varolan tüm patikaları terkedip kendi patikamı kendim açıyorum.. beni tatmin eden de bu.. yani haritamı bir oya işlemecesi gibi kendim adım adım işleyip çiziyorum.. çünkü bu benim yaşamım ve kimseye emanet edilmeyecek kadar değerli.. yaşamımın tüm sorumluluğunu kendim üstüme alıyorum..

bugünlerde biraz rahatsızım.. ama senin o olmamı isteyip can attığın türden bir rahatsızlık değil.. trakya ağzıyla griplere yakalanmışım.. gece yatarken yorganı fazla savurmuşum, kıçım açıkta kalınca cereyan çarpmış.... her yerim dökülüyor..

bu arada siz müslümanlar(teistler) sıkışınca niçin belden aşağı vurmaya başlıyorsunuz.. adam gibi konuşmak sizin fıtratınızda yokmu.. ya küfredersiniz ya da karşıdaki insanı akıl ruh hastası olmakla suçlarsınız.. islam size bunu mu öğretiyor.. nasıl adam(insan) olunacağını size biz mi öğreteceğiz..

her dilden konuşmayı bilirim.. ama karşımdakini önce insan bilirim.. karşımdaki tavrında ısrar ederse anlıyacığı dilde bende mevcuttur.. geçmişte bir tecrübemiz olmuştu bilirsin.. bu saatten sonra bana insan terbiyeciliği yaptırma..

daha cevap yazıcam da kendimi biraz toparlıyayım..



Konu paslıçivi tarafından (19-05-2009 Saat 08:07 ) değiştirilmiştir.
Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Önerilen Siteler


Yetkileriniz
Yeni Mesaj yazma yetkiniz Aktif değil dir.
Mesajlara cevap verme yetkiniz aktif değil dir.
Eklenti ekleme yetkiniz aktif değil dir.
Kendi Mesajınızı değiştirme yetkiniz Aktif değildir dir.

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-KodlarıKapalı

Gitmek istediğiniz forumu seçiniz


Bütün Zaman Ayarları WEZ +3 olarak düzenlenmiştir. Şu Anki Saat: 10:26 .