PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : Parlak Fikirler


quixsoul
10-12-2004, 20:44
ENFAL
13. Bu böyledir. Çünkü onlar Allah''a ve resulüne kafa tuttular. Kim Allah''a ve resulüne kafa tutarsa kuþkusuz ki, Allah''ýn azabý þiddetli olur.

14. Ýþte gördünüz! Hadi tadýn onu! Küfre sapanlar için ateþ azabý da var.

15. Ey iman edenler! Ýnkâr edenlerle savaþmak üzere karþýlaþtýðýnýzda, sakýn onlara arkalarýnýzý dönmeyin!

16. Her kim böyle bir günde, savaþmak için baþka bir yer tutmak yahut baþka bir birliðe katýlmaya gitmek dýþýnda onlara arkasýný dönerse, Allah''tan bir gazaba çarpýlmýþ olur. Varacaðý yer cehennemdir onun. Ne kötü varýþ yeridir o!


17. Siz öldürmediniz onlarý, Allah öldürdü onlarý. Attýðýn zaman da sen atmadýn, Allah attý. Ýnananlarý kendisinden güzel bir imtihanla denemek için yaptý bunu. Allah; iþitendir, bilendir.


1)- Öfke kusan bu ayetler inanan insanlarý nasýl aydýnlýða kavuþturduðu bilinmez.Yaptýklarýndan sonra azap veren bunda öðünen ve insanlarý savaþa sürükleyen bir varlýk evreni yarattýðýný iddia eden bir yaratýcý ile çeliþir.Çünkü koskoca bir denge sýrf yaþam için yaratýlmýþ (ki bu yaþamýn içinde imtihan var yada yok) ve yaratýcýda hiç bir zaman kendini insanlara göstermemiþtir.Bunun yüzlerce sebebi olabilir.Ancak uzun bir süredir sürekli madde kavramýnda uzak kalan insanlarla iletiþim kurmayan bir yaratýcý sabrýn,öfkenin ve diðer insani duygularýn çok ötesindedir.

2)-Küfre sapanlar iki defa cezaya uðratýlýyor.Birinci si insanlar tarafýndan (ki onuda Allah emrediyor ve kendine pay çýkarýyor) diðeride cehennem.

3)-Ýnkar edenlerle savaþmak..Kelimeden bir þey çýkarmak zor.Çünkü tarih bilgimizin kesin olduklarýna dair elimizdeki yetersiz kanýtlar bu savaþlarýn nasýl ve neden yapýldýðýný pek açýklayamýyor.Ancak Allahýn insanlara arkanýzý dönmeyin diye verdiði emir gösteriyorki burasý bir harb alaný.Ve bu harb alanýnda bir savaþ veriliyor.Peki bu savaþýn nefsi müdafaa olmasý beklenebilirmi ?

Ýnkâr edenlerle savaþmak üzere karþýlaþtýðýnýzda, sakýn onlara arkalarýnýzý dönmeyin!

Hiçde öyle görünmüyor.Çünkü insanlar savaþmak zorunda kaldýklarýnda mutlaka savaþmak zorundadýrlar.Arkalarýný dönme ihtimali olamaz çünkü saldýrý hemen peþindedir.Eðer böyle bir ihtimal varsa yani seçenek varsa bu savaþýn "inkar edenler" ile yapýlan siyasi yada dini bir savaþ olduðunu gösterir.Yani saldýran ve saldýrýya uðrayan olmayan bir harb savaþý.

Ýþte Allah böyle bir savaþta insanlarýn arkalarýný dönme/savaþtan kaçma eðilimlerine karþý hüküm veriyor.Allah arkasýný dönenleri tehdit ediyor ve cehenneme atacaðýný iddia ediyor.

Çözüm ne kadar da basit ! ve ne kadar da el altýnda..Cehennemi koz olarak kullanan Allah her konuda olduðu gibi müslümanlarýda bazý konularda tehdit ediyor.Saðý solu belli olmayan bir yaratýcý..

Savaþýn tümü kötü, tümüde çirkindir..Ancak kendi canýmýzý korumak adýna kaçýnýlmaz bir illetdir..


4)-Ýnsanlarýn hayrýna dokunan her þeyde kendine pay çýkaran , ancak iþ zulmediciliðe gelince insanlarýn üstüne atan Allah buradada kazanýlan savaþlarda kendine pay çýkarýyor.Ve koskoca bir yaratýcý kendi yarattýðý bir varlýðý ayný özellikde yarattýðý baþka varlýða karþý savaþtýrmakla kalmýyor.Savaþtaki galibiyeti kendisine çýkarýyor..

Ol deyince olan herþeyde nedense Allah savaþta insanlarýn ellerini vasýta olarak kullanýyor.

Ebu Süfyan
28-12-2004, 13:23
Doðal afetler hakkýnda

Güney Asya’da meydana gelen deprem üzerine, deprem hakkýnda yazýlar yazýlmaya baþlandý. Ben de bu konuyla ilgili bildiðim kadarýyla bir þeyler yazmak istiyorum. Ancak sadece depremi deðil tüm doðal afet kapsayacak þekilde.

Ýslamiyet’e göre evrendeki her olay, sebep sonuç iliþkisi içinde gerçekleþir. Yani her olayýn bir sebebi vardýr. Dolayýsýyla depremin ve diðer doðal afetlerin de bir sebebi vardýr. Fakat bunun sebebini sadece Allah bilir. Bizler ancak þunu söyleyebiliriz. “Allah günahlarýndan dolayý istediði kiþilere istediði bir þekilde bir ceza verme hakkýna sahiptir.” Ancak kesin olarak “ceza vermiþtir” yada “ceza verecektir” diyemeyiz. Dolayýsýyla bu doðal afetler de insanlara bu þekilde bir ceza olabilir. Kesin olarak böyledir diyemeyeceðimiz gibi “Bu afet þu kiþilerin þu günahlarý iþlediklerinden dolayý olmuþtur” da diyemeyiz. Çünkü kimin ne kadar günahýnýn yada sevabýnýn olduðunu ancak Allah bilir. Sonuç olarak bir Müslüman, herhangi bir doða olayý karþýsýnda “Þu kiþiler þu günahlarý iþlediler de bu yüzden bu afet baþlarýna geldi.” Deyip suçu baþkalarýna atmamalýdýr. “Sebebini ancak Allah bilir, ben kendi günahlarýma bakayým, beklide benim günahlarýmýn da etkisi var” Demelidir. Yani herkes kendine bakmalýdýr.

Saygýlar
Ebu Süfyan.

11-01-2005, 01:07
Orijinal cikis yeri iran olmakla beraber daha sonralari mezopotamyadan avrupa iclerine, sudandan sibiryaya kadar yayilmis bir ogretidir, temelinde herseyin icinde kendi ozunun bulunacagi felsefesine dayanir, ozu aramanin kabugu kirmaktan gectigini kabugu kirmak icin ise ondan seklen bagimsiz vede daha kuvvetli bir darbeye ihtiyac oldugunu bu darbenin ise ozude icine alan akbuk butunun disinda oldugunu savunan ilginc bir dusuncedir.

Dahada enteresan sonuclari olan zengiyu felsefesine gore, ozu hangi isleme tabi tutarsaniz tutun gene onun kabugunu andiran seyin benzerinin elde edilecegini, bu ugrasin ise sonucta kabuk icindeki ozu verecegini en azindan ona yaklasilacagini soyler.

Ama asla tam manasi ile oze olusmak mumkun olmasada ozun tum parlakligi ile durdugu zirvenin yuksek eteklerine cikmanin mumkun olacagini soyler, oz bulundugu zirveden latinda uzanan ovaya nur sacmakla beraber zaman zaman dain zirvesine cikamasada eteklerine tutunan bu bulutlar bu nurun ovaya yayilmasini engeller, iste zengiyu felesfesindeki temel amac bulutlari dagitmak nuru ovaya yaymaktir.

Hiristiyanligin ise bu konuyla uzaktan yakindan bir ilgisi yoktur, konunun gectigi kaynakta yanlis bir irtibatlandirma yapilmis, ve bu yanlsi irtibatlandirma, hiristiyan alimlerince ovaya nurun yayilmasini onleyen bulutlara benzetilmisdir.

SIZINTI

14-01-2005, 21:23
su son bir kac gundur gundemde onemli bir olay var arkadaslar

sizinde mutlaka ilginizi cekmisdir, bu konudaki fikirlerinizi almak istedim.

kirkit

************************************************** **********
‘Eyvah, eyvah! Yanlýþ adam vurduk’
Tekin ATAY- Enis YILDIRIM/TRABZON, (DHA)

Ýsmet Meral ve Burak Reis, Trabzon''da Prof. Dr. Sadettin Güner ve 3 yaþýndaki oðlu Selçukhan''ýn "yanlýþlýkla" öldürdüklerini itiraf etti.


Trabzon''da geçen hafta gerçekleþtirdikleri saldýrýlarda önce Karadeniz Teaknik Üniversitesi (KTÜ) öðretim üyesi Prof. Dr. Sadettin Güner ve 3 yaþýndaki oðlu Selçukhan''ý otomobilinde, bir gün sonra da Engin Bayramoðlu''nu çapraz ateþe tutup öldürdükleri iddiasýyla sýký takip sonucu yakalanan Ýsmet Meral ve yeðeni Burak Reis, suçlarýný itiraf etti.



Trabzon''da geçen hafta gerçekleþtirdikleri saldýrýlarda önce KTÜ öðretim üyesi Prof. Dr. Sadettin Güner ve 3 yaþýndaki oðlu Selçukhan''ý otomobilinde, bir gün sonra da Engin Bayramoðlu''nu çapraz ateþe tutup öldürdükleri iddiasýyla sýký takip sonucu yakalanan Ýsmet Meral ve yeðeni Burak Reis, suçlarýný itiraf etti.



Ýsmet Meral''in dinlenen telefon kayýlarýnda, ilk saldýrýdan sonra olay yerine gönderdiði bir arkadaþýnýn ‘profesörü öldürnmüþsünüz’sözleri üzerine, “eyvha, eyvah! Yanlýþ adamý vurduk” dediði saptandý.



Kentin Boztepe Mahallesi''nde 7 ve 8 Ocak''ta iþlenen, 3 kiþinin öldüðü ve 2 kiþinin de yaralandýðý silahlý saldýrýlarýn faili olarak aranan Ýsmet Meral ile yeðeni Burak Reis, Ankara''dan gönderilen özel bir ekibin de görev aldýðý operasyonlar sýrasýnda dün akþam yakalandý.



Meral ve Reis, Trabzon Emniyet Müdürlüðü’nde sorgulandý. Suçlarýný itiraf ettiði belirtilen Ýsmet Meral, 7 Ocak gecesi Prof. Dr. Sadettin Güner''in otomobilinin taranmasýndan sonra, bir arkadaþýna olay yerine gidip bakmasýný söylediðini anlattý.



Ýsmet Meral, “arkadaþým olay yerine gidip, kýsa süre sonra telefon etti. Ölen kiþinin Engin Bayramoðlu deðil, bir profesör olduðunu söyleyince, yanlýþlýðý farkettim” dedi.



TELEFONDA "PÝÞMAN OLDUÐUNU" SÖYLEDÝ



Bu arada dinlenen telefon kayýtlarýnda da Ýsmet Meral''in, hedef alýnan Engin Bayramoðlu yerine Prof. Dr. Sadettin Güner ve ailesinin bulunduðu otomobilin hedef alýnmasýna "üzüldüðü" ortaya çýktý.



Telefon kaydýna göre Ýsmet Meral, olay yerine gönderdiði arkadaþýnýn "taranan araç profesöre ait. Ölen bir profesör" demesi üzerine “eyvah eyvah! Yanlýþ adamý vurduk” dediði saptandý.



Trabzon Emniyet Müdürlüðü’nde sorgusu süren Ýsmet Meral ve Burak Reis’e can güvenliði nedeniyle olay yerinde tatbikat yaptýrýlmadý.



ZANLILAR ADLÝYEDE


Trabzon Emniyet Müdürlüðü''nden yoðun güvenlik önlemleri altýnda çýkarýlan Ýsmet Meral ve Burak Reis ile zanlýlara “yardým ve yataklýk” yaptýðý gerekçesiyle gözaltýna alýnan S.G, emniyet güçlerince kordon oluþturularak yaya olarak adliye binasýna götürüldü.

Adliye binasýnýn mahkum kapýsýndan içeri alýnan zanlýlar, Adli Týp''a getirilerek saðlýk kontrolünden geçirildi.


OLAY NASIL MEYDANA GELDÝ



Trabzon''un Boztepe Mahallesi’nde 7 Ocak Cuma gecesi aile ziyaretinden dönen KTÜ Rektör Danýþmaný ve Fen Edebiyat Fakültesi Kimya Bölümü öðretim üyesi Prof. Dr. Sadettin Güner’in kullandýðý otomobil, kurþun yaðmuruna tutuldu. Prof. Dr. Güner ile ön koltukta annesinin kucaðýnda oturan 3 yaþýndaki oðlu Selçukhan yaþamýný yitirdi.

Profesörün eþi ve diðer 2 çocuðu ise yara almadan kurtuldu.



Prof. Dr. Güner''in otomobilini yanlýþlýkla taradýklarýný farkeden katil zanlýlarý, bir gün sonra yine ayný semtte asýl hedef seçtikleri Engin Bayramoðlu''na saldýrý düzenledi. 8 Ocak gecesi, ayýn mahallede bu kez Engin Bayramoðlu''nun kullandýðý otomobil, çapraz ateþe tutuldu. Engin Bayramoðlu yaþamýný yitirirken, otomobilde bulunan Azeri sevgilisi Gülþen Kalaycý ile 3 yaþýndaki kýzý Sevgi Kalaycý yaralandý.



Katil zanlýlarýnýn, asýl hedef seçtikleri Engin Bayramoðlu''nun Volkswagen Passat marka siyah renkteki otomobiline, Audi marka yine siyah renk otomobili benzediði için Prof. Dr. Güner''in otomobilini kurþunladýklarý saptandý.


Kaynak:Hurriyet Gazetesi
************************************************** ***********

14-01-2005, 21:26
bizlerinde artik neyseki dunyada gururlanacak seylerimiz var, bunlar kah bilimde kah sanatta kah spor alaninda ortaya cikmakta, elbette bu tip basarilar bizleri hep gurulandirmakta, en son bir turk kizimiz almanyada enguzel secildi, gercekten hepimizin gurulanacagi bir olay, herkese hayirli olsun.

kirkit

************************************************** ***********
Almanya''nýn Aachen kentinde düzenlenen "Miss Deutschland 2005" güzellik yarýþmasýnda, Türk asýllý Aslý Bayram, Almanya güzeli seçildi. Almanya''da toplam 2800 kiþinin katýldýðý yarýþmada finale kalan 22 kiþi arasýnda birinci seçilen Aslý Bayram, 50 bin euro deðerinde çeþitli ödüller ve Çin Halk Cumhuriyeti''nde tatil kazandý.
************************************************** ***********

Eger sizlerde bu tip milli basarilarla tuyleri diken diken olanlardansaniz, lutfen birseyler ekleyin.

14-01-2005, 21:42
Mevlana ile ilgili turlu olaylar anlatilir, herkes bir parca biseyler bilir bu konuda, ama gecen bir baska forumda denk geldigim yazi ise en ilginc olani, simdi onu asiyorum buraya, siz de onu kesiniz lutfen.

kirkit


************************************************** ***********
Mevlana''nýn babasý ölür. Mevlana o zamanlar gezidedir. Babasýnýn ölüm haberini alýnca Konya''ya döner. Bilgili, kültürlü , yüksek bir zat olarak tanýnan Mevlana babasýnýn tabutunu görmeye gider.
Tabuta yaklaþtýðýnda garip biþey olur ve tabut yatay vaziyetten dikey vaziyete gecer. Gören herkez þaþkýna dönmüþtür. Babasý Mevlana''ya duydugu saygý nedeniyle ayaga kalktý denilmiþtir.

Bu olay yýllar boyunca bu þekilde anlatýldý sanýrým duymuþsunuzdur.
Fakat gecen yýl tarihciler eski kitaplardaki bazý acýklamalarý buldu. Olayýn aslý þu þekilde. Tabutu koyacak yer sýkýntýsýndan dolayý dikey vaziyette býrakýlmýþ.
************************************************** ***********

bu konuda bir bilginiz varmi, acaba.....

ali oktay
04-02-2005, 14:15
Halifetto, ABD de besiye alindigi ciflikten vaazlarina devam ediyor.Son vaazlarindan birinde Nitekim pasaya dualarini esirgememis.
-Netekim pasa 12 eylul 80 darbesi ile din egitimini zorunlu hale getirdigi icin cennekliktir.Buyurmus.
Hoppalaaa diyebilirsiniz tabi bu hayir dualari icin.
ABDnin dunyanin gobegine dolamak istedigi yesil kusak projesinin alt yapisini kurmak icin gorevlendirdigi Netekim pasa ve evanesi,ayaklarini emir komuta zincirine bagladigi anli sanli anayasa profesorlerine aba altindan babayasayi gosterterek hazirlattigi fasist cuntayasanin ilk DÝNgilsel yasasi bilindigi gibi din egitiminin zorunlu hale getirilmesi idi.Darbeyi ilk yaptiklari gun Washingtona dogru domalip tekmil verdikten sonra elhamdurillah Ataturkcu oldugunu da nakarat babindan ekledikten sonra kollari sivamis ve onsekiz yasin altindaki hukumlunun yasini buyuterek –asmayalim da besleyelim mi-diye muselman cemaate sorma nezaketini gosterdikten sonra,cemaatin de
-vaciptir,vaciptir yanitini alarak fasizminin zaferini- kurban asarak-ilan etmisti.
O gunlerde darbenin birinci gerekcesinin ;Seriat isteruk! naralari altinda yesil bayraklar sallayan DÝNgillerin Konya bulvarlarindaki remi gecitleri oldugunu soylemelerinin ustunden daha bir kac ay gecmis olmasi museman belleginin kapasitesinin pek de onemli olmamasini kanitlar nitelikteydi. Ve yine ayni niteliktedir.
Halifettonun bu hayir dualarinin ardindan,o gunku liderleri DÝNgil-i azam Necm ne ettin’in Zincirbozana tikip partisinin de darmadagin edilmesinin ne onemi kalmistir.DÝNgiller bunu animsamak icin yakin-cag tarih kitaplarini karistirmak zorunlulugundadir artik.Onlara dusen Halifettonun bu hayir duasinin ardindan –Amiiinnnnn! Cekmektir artik.
Hep dusunur dururdum bu Kuranin nesi evrenseldir diye?
Simdi anlamaktayim artik.Gercekten Kuranin Evrensel oldugu ve hatta netekimsel oldugu su goturmez bir gercekliktir.
Yillarca kardes kani dokulmesini kilini kipirdatmadan izleyip ABD den gelen emirle hazirola gecen ve simdilerde kamerara bakarak pimi cekilmemis kahkaha bombasi gibi siritan bu halk dusmani kendine layik bir Halifetto bulmus ne mutlu ona.
Siz iki tane zibidinin AB ye basvurup din derslerinin zorunlu olamiyacagi,bu durumun insan haklarina insan aklina bir tecavuz oldugu yolundaki savlarina bakmayin.
Size dusen simdilerde Namazdan sonra yonunuzu cýbildak kari resimleri cizen Netekim pasanin yuzme havuzlu villasinin icindeki studyosuna cevirip iki rekat da onun icin kilmanizdir.Nasil olsa domalmaya alisiksiniz.
Kuran Evrenseldir evrensel,netekim…..

05-02-2005, 23:47
Ganimet kelimesinin manasýný hepimiz biliriz.. Sözlük anlamýna baktýðýmýz zaman, Savaþta düþmandan alýnan mal þeklinde olduðu görülür.. Cariye ise kadýn köle demektir. Peki, insandan ganimet olurmu..? Kadýn da bir insansa, kadýndan ganimet olur mu ?

Ahzab 50, Ýslam''ýn, kadýnlar hakkýnda belli bir kafa yapýsý ve anlayýþýný yansýtmasý açýsýndan çok önemlidir.. Bu nedenle bu ayet tek baþýna incelenmelidir..
Bu ayet, “Allah’ýn sana ganimet olarak verdiði ve elinin altýnda bulunan cariyeleri..” ifadesiyle baþlar.. Bu tanýma göre, Kuran''daki Allah, gece baskýnlarýnda elde edilen kýzlarý bile bir mal olarak görmekte ve ganimet olarak nitelemektedir..

Buna benzer bir ifade biraz daha farklý olmakla birlikte Tevrat''da vardýr.
Tesniye 21/ 10-14
Esirler içinde güzel bir kadýn görür, onu arzu edip evlenmek istersen, onu evine getirip saçlarýný ve týrnaklarýný kestirecek, senin evinde oturacaktýr. Savaþta ölmüþ babasýna, anasýna tam bir ay aðlayacaktýr ve ondan sonra ona yaklaþacaksýn, kocasý olacaksýn, þayet hoþlanmazsan o zaman caný nasýl isterse salývereceksin.

Tevrat''da görüldüðü gibi düþmanlarýn karýlarýný almak Ýslam öncesinde de vardýr. Burada savaþta kocasý ölen kadýnýn ortada kalmamasý için, böyle bir uygulamaya gidildiði düþünülebilir. Ancak, dikkatli okunacak olursa ayet, savaþta kocalarý ölen kadýnlara sahip çýk, dememektedir, erkek savaþta kocasý ölen kadýndan hoþlanmazsa o kadýný býrakabilir.

Kuran''da ise, ganimet olarak elde edilen kadýnlarýn, o kadýný esir edenler tarafýndan istenildiði gibi kullanýlmalarý Allah tarafýndan onaylanmaktadýr.
Allah yücedir, Allah kullarýný esirger, korur... Allah merhametlidir.. Kuran bu ifadelerle doludur.. Ancak, o masum kýzlar Allah’ýn kullarý deðilmidir ki Allah bu hiç suçu olmayan masum kýzlarý mal gibi ona buna verir ve helal eder..?

Devam ..
http://www.geocities.com/islampencereleri/kadin_ganimet.htm

SAYGILAR

reel
06-02-2005, 13:23
insanlarýn DNA''larýnýn % 95 oranýnda da olsa þempanzelerinkine benzemesi ne anlama geliyor? Bu soruyu cevaplamak için, insan ile baþka canlýlar arasýnda yapýlan diðer bazý karþýlaþtýrmalara da bakmak gerekiyor.

Bu karþýlaþtýrmalardan biri, insan ile nematod filumuna baðlý solucanlar arasýnda yapýlmýþ ve % 75 benzerlik gibi ilginç bir sonuç ortaya çýkmýþtýr. (4) Öte yandan bazý proteinler üzerinde yapýlan analizler de, insaný çok daha farklý canlýlara yakýn gibi göstermektedir. Cambridge Üniversitesi''ndeki araþtýrmacýlarýn yaptýðý bir çalýþmada, kara canlýlarýnýn bazý proteinleri karþýlaþtýrýlmaktadýr. Hayret verici bir þekilde, yaklaþýk bütün örneklerde insan ve tavuk, birbirlerine en yakýn akraba olarak eþleþmiþlerdir. Bir sonraki en yakýn akraba ise timsahtýr. (5)

09-02-2005, 23:30
Eskiden Diyanette görev almisti adi Arif Tekin bugün neler diyor :?: ondan okuyun !!

Kuran''ýn Kökeni - Giriþ / Arif Tekin
Ýslam inancýna göre Kuran, hayat nizamýný belirleyen bir kitaptýr, o halde çok zor ve bulmaca þeklinde deðil, gayet açýk ve net ifadelerle topluma sunulmasý gerekir. Nitekim Kuran diliyle müteþabih diye tabir edilen bazý ayetler hariç ( örneðin, Ali Ýmran Suresi’nin 7. ayetinde deðinildiði gibi ) onun her þeyi apaçýk bir Arapçayla ifade edilmiþtir. Bunu zaten Kuran’ýn kendisi de defalarca dile getirmiþtir. Örneðin, Þuara Suresi’nin 195, 198 ve 199. ayetlerinde özetle, ‘Uyarýcýlardan olasýn diye Cebrail Kuran’ý apaçýk Arap diliyle senin kalbine indirdi. Biz onu Arapça bilmeyenlerden birine indirseydik de o bunu okusaydý, o zaman ona iman etmezlerdi’ deniyor. Yine Fussilet Suresi’nin 44. ayetinde özet olarak, ‘ Eðer biz Kuran’ý yabancý bir dille sana gönderseydik, onlar, ‘Ayetleri tafsilatlý bir þekilde açýklanmalý deðilmiydi, muhataplarý Arap olduðu halde Arapça olmayan bir kitap mý geldi ? ‘ diyeceklerdi’ denilip Kuran’ýn çok fasih/anlaþýlýr bir Arapçayla indiði belirtiliyor. Hatta Kuran’ýn isimlerinden biri ‘el-Mübin’dir. Yani olaylarý üstü kapalý deðil, apaçýk, net anlatan kitap demektir. Dolayýsýyla, ‘Kuran’ýn içerdiði anlam çok derindir, herkes bilmiyor’ demek, pek itibar görmeyen abartýlý bir söylemdir, genelde Kuran’ýn anlamýný bilmeyenler/þartlanmýþlar bunu öne sürerler. Bir zamanlar ben de bu tür savunmalarýn etkisinde kalýyordum. Çünkü herþeyden önce Arapça bilgim eksikti, onunla Kuran’ý çözecek durumda deðildim. Arapça bilgimi geliþtirince, bu sefer de az önce açýklamaya çalýþtýðým olumsuzluklara, ( cennet-cehennem, çevrem, radikallerin tehditleri, baðlý olduðum dini kurum vb. ) ek olarak. Kuran’ýn anlamýný kavramaya yönelen bir insana karþý engel teþkil eden çok abartýlý bir koþullar listesiyle karþý karþýya kaldým. Bu, Kuran’a karþý eleþtirel yaklaþým gösteren hocalarýn elini kolunu baðlayan bir liste. Mesela, meþhur olan hocalarýmýz bize þunlarý anlatýyorlardý : ‘Her insan Kuran’ýn manasýný açýklayamaz, ona müdahale edemez, aksi taktirde günaha girer. Bir insanýn, Müfessir, ( Kuran’ý açýklayan hoca ) olabilmesi için, birçok þeyler bilmesi gerekir. Bunlar þifahi olarak bize söylendiði gibi, tefsir usulü kaynaklarýnda da vardý. Mesela, Ýmam Suyuti, El-Ýtkan adlý tefsir usulü yapýtýnda, bu konuda 80 maddelik bir koþullar listesini öne sürüyor. Keza, Ýmam Zerkeþi, El-Burhan fi Ulumi’l Kuran adlý dört ciltlik tefsir usulü eserinde bu listeyi 46 madde þeklinde açýklýyor. Ayrýca, asrýmýzýn meþhur yazarlarýndan Vehbe-z Züheyli otuziki ciltlik et-Tefsir’ül Münir fi’l Akideti ve Þeriati ve’l Menhec adlý tefsirinde bu sayýyý 30 maddeye indirgemiþtir. Tabi ki ‘Usulü’t Tefsir ilminde uzman olanlar, bu maddeler hakkýnda farklý belirlemelerde bulunmuþlardýr.

devami icin..
http://www.geocities.com/islampencereleri/arif_tekin.htm

SAYGILAR

Russell
21-03-2005, 15:38
Kuranýn Temelleri Iþýðýnda Ýslamýn Ütopyasý ; Cennet

Ütopya kavramýný ilk defa, lise son öðrencisiyken duymuþtum. Felsefe öðretmenimiz, Platon''un Devlet''i, F. Bacon''un Yeni Atlantis''i, T. More''un Ütopya''sý, T. Campanella''nýn Güneþ Ülkesi''ni anlatýrken, çok heyecanlanmýþtý. Gözlerinde, bugün bile anýmsadýðým bir ýþýltý vardý. Aslýnda durgun, ciddi, heyecansýz ve çok akýlcý görünen birisiydi. Kimileri onun komünist ve dinsiz birisi olduðunu söylerdi. Dindar hocalarýn, hem felsefe öðretmenimize, hem de felsefeye karþý bizi uyarmalarý, onun akýlcý kiþiliðinin ardýndaki etkileyiciliði gözlemlemelerinden kaynaklanmýþ olmalý. Dindarlar onun bir alkolik olduðunu söylerler, ahlaksýzlýðýndan dem vururlardý. Ama ben onun, ne alkollü derse geldiðini, ne de bize en ufak bir saygýsýzlýk yaptýðýný gördüm. Onun ütopyalarý anlatýþýný ve heyecanýný hâlâ anýmsadýðýma ve neredeyse tüm önemli felsefe klasiklerini okuduðuma göre, onun hakkýnda yapýlan olumsuz propagandalar beni etkilememiþ olmalý.

Peygamberlerin ütopyalarý

Felsefe öðretmenimizin, "ütopyalarý" anlattýðý derslerden sonra, "din dersi" (bugünkü adý din kültürü ve ahlak bilgisi) öðretmenimize, "ütopyalarla dinlerdeki cennetin" bir iliþkisinin olup olmadýðýný sormuþtum. Bu soruya öðretmenimiz çok kýzmýþtý. Filozoflarýn dinsizliðinden dem vurmuþtu. Daha o zamanlar günlüðüme, "Tanrý, cennet ve ölümsüzlük mutluluk veren kurgular" diye yazmýþtým. Ondokuz Mayýs Üniversitesi Ýlahiyat Fakültesi''nde okurken, felsefe tarihi derslerinde ütopyalar yeniden gündeme geldi. Felsefe tarihi profesörü öðretmenimiz dindar olduðu için, ütopyalara hayal deyip geçmiþ; üzerinde neredeyse hiç durmamýþtý. Ona dinlerin cenneti de öyle deðil mi diye sormayý çok istemiþtim; ama not korkusundan soramamýþtým. Ýslam felsefesi öðretmenimiz dogmatizmin kör zincirlerini kýrmýþ bir bilim insaný olduðu için, Farabi''nin el-Medîne el-Fâzýla ve es-Siyâse el-Medenî adlý eserlerinde kurguladýðý ütopyayý öðrendikten sonra, onunla bu konuda konuþmak için odasýna gitmiþtim. Beni dinleyip, anlamaya çalýþtýktan sonra, "dinle hayal gücü arasýndaki iliþki" üzerine beni çok etkileyen þeyler söylemiþti. Ayný öðretmenimin, ileriki yýllarda beni Bilim ve Ütopya dergisi ile tanýþtýrmasý benim için çok anlamlýdýr. Bilim ve Ütopya dergisi ile birlikte, ütopyalar konusundaki anlayýþým engin bir dönüþüme uðradý. Artýk bilimin, siyasetin ütopyasýz olamayacaðýný; geliþmelerin önemli tutamaklarýndan birisinin de ütopyalar olduðunu biliyorum. Dinler de ütopyasýz olmuyor. Peygamberler de, öðretilerini ortaya koyarken ütopyalara dayanýyorlar. Hatta ütopya üretiyorlar.

Her þeyden önce þunu belirtmeliyim ki, lisedeki din dersi öðretmenimiz cennetle ütopya arasýnda kurulan baðlantýya çok kýzmýþ olsa da, cennet benim zihnimde hâlâ ütopya ile iliþkili bir kavram. Ama, filozoflarýn ütopyalarýndan oldukça farklý bir ütopya.

Görebildiðim kadarýyla farklar þunlar:

a) Filozoflarýn ütopyalarý bu dünyaya iliþkin. Oysa dinlerin cenneti, öte dünyaya ait.

b) Filozoflar ütopyalarýnýn bireyselliðini, kendi ürünü olduklarýný açýkça belirtirler. Dinlerin kurucusu peygamberler ise, kendi deneyimlerini yadsýyýp, ütopyalarýný (cennetlerini) Tanrý''ya baðlarlar.

c) Filozoflarýn ütopyalarý, toplumsal, siyasal, hukuksal, bilimsel, teknik, vb. alanlarda güçlü etkiler yaratýp, uygarlýðýn geliþimine yol açabilirler. Ama dinlerin, yani peygamberlerin ütopyalarý, salt, teselli aracýdýrlar. Acýlara, yaþamýn kýrýlganlýklarýna karþý dayanma gücü verseler de, bu dünyayý imara, toplumsal yaþamý geliþtirmeye ciddi bir katký saðlamazlar. Çünkü, onlar mutluluðu "öte dünya"ya ertelerler. Cennet ütopyasýnýn, cehennemle birlikte insanlarýn ahlaki yaþamlarýna katký saðladýðý söylense de, dindarlar arasýnda yapýlan basit bir gözlem, bunun pek de doðru olmadýðýný gösterebilecek niteliktedir.

Dinlerin (peygamberlerin) ütopyalarý, filozoflarýnkinden daha çok kabul görmüþtür. Bu nedensiz deðildir. Kanýmca bunun en önemli nedeni, az önce sözünü ettiðim, yaþamýn kýrýlganlýðý ve acýlar karþýsýnda, dinlerin (peygamberlerin) ütopyalarýnýn, insana teselli sunmasý, edilginliðin rahatlýðýný duyumsatmasý, ölümsüzlüðü, sonsuz mutluluðu vaat etmesi ve ütopyanýn kendisinin Tanrý''ya baðlanmasýdýr. Bir yanda mutluluðu bu dünyada arayan, bunu saðlamak için insaný mücadeleye çaðýran, insani bir ütopya; diðer yanda, mutluluðu hem de sonsuz mutluluðu öte dünyaya erteleyen ve Tanrýsal olduðu söylenen bir ütopya. Kuran''ýn da dediði gibi, bu dünya ahiret karþýsýnda nedir ki: Sadece bir oyun ve eðlence. Buna raðmen, Kuran diðer kutsal kitaplar gibi bu dünyaya iliþkin yargýlar ortaya koymayý da ihmal etmez.

Cennet ütopyasý Arap toplumunun bakýþýný aþabilmiþ mi?

Acaba, dinlerde ortaya konan cennet ütopyasý, Tanrýsal olduðu söylense de, o ütopyayý ortaya koyan peygamber ve seslendiði toplumun hayal dünyasýný aþabilmiþ midir? Gelin bu sorunun yanýtýný Kuran''da arayalým. Sorumuzun yanýtýný bulabilmek için, önce, cennetin Kuran''a göre ne olduðunu, oranýn kimlere vaat edildiðini, orada nelerin olduðunu araþtýrmamýz gerekmektedir.

Cennet sözcüðü Arapça''dýr ve aðaçlarla örtülü, gizli bahçe demektir. Kuran sadece cennet sözcüðünü kullanmaz; na''îm (zevkler-nimetler), adn (bahçe), me''vâ (konak, durak), firdevs gibi sözcükler de kullanýr. Son sözcük büyük bir ihtimalle, Yunanca paredeisos sözcüðü ile baðlantýlýdýr. Arapça''ya da, sözcüðün asýl kaynaðý olan Farsça''dan geçmiþ olmalýdýr. Ýslam bilginleri, na''îm, and, me''vâ ve firdevsi, cennetin dereceleri olarak kabul etmiþlerdir. Kuran kimi ifadeleri ile böyle bir derecelendirmeden söz etse de, yer yer dilsel biçemin (üslûb) uyaklýlýðýný koruma kaygýsýnýn, söz konusu kavramlarýn kullanýmýnda etkili olduðu görülür. Nitekim cennet sözcüðü hem Mekkî, hem Medenî bildirilerde kullanýlmasýna raðmen, diðerleri daha çok Mekkî bildirilerde geçmektedir; Mekkî bildiriler ise þiirseldir. Cennete ait betimlemeler Mekkî bildirilerde yoðunlaþýr; Medenî bildirilerde ise pek cennet betimine yer verilmez. Bunun nedeni; Mekke döneminde, Ýslam''a çaðrýnýn yoðun olarak yapýlmasýnda ve inananlara yapýlan iþkenceler karþýsýnda onlarý teselli etme çabasýnda aranmalýdýr. Cennet, Araplar''ý Ýslam''a inandýrmada ve inananlarý tesellide güçlü bir motif olarak kullanýlýr. Oysa Medine döneminde, inananlar toplumu kurulmuþ, iþkenceler bitmiþtir; artýk cennet betimi teþvikine ve tesellisine baþ vurmaya pek gerek yoktur. Sadece, arada bir herhangi bir dinsel eyleme güdüleme gereði ortaya çýkýnca, cennet anýlýr. Ayrýca, Adem ve Havva öyküsü, yani yasak meyve, cennetten kovulma, þeytanýn Adem ve Havva''yý kandýrmasý olayý da, Mekkî bildirilerde sýk sýk yinelenir. Medeni bildirilerde ise sadece birkaç kez deðinilir.

Burada, bir noktanýn altýný çizmek gerekir. Kuran cennet motifini Mekke''de sýk sýk kullansa bile, inanmayan Araplar''ý daha çok, kýyamet ve cehennemle korkutma yöntemini tercih eder. Sanýrým bu, Mekkeli müþriklerin Hz. Muhammed''e yaptýklarý iþkenceler ve itirazlarla ilgili bir olgudur. Ýþkence ve itiraza cehennem tehditiyle karþý konmuþtur.

Cennet þu anda var mý?

Birkaç ayette cennetin kapýlarýndan ve bu kapýlarda inananlarý karþýlayan melek bekçilerden söz edilir. Kuran cennetin nerede olduðunu açýkça söylemese de, 7. semada olduðunu ima ile, bazýlarýna göre de Cebrail''le görüþmesini ima eden pasajlarda, cennetin gökte olduðu anlayýþý yer alýr. Ýslam düþünürleri, cennetin þu an var olup olmadýðý konusunda ayrýlýða düþmüþ olsalar da, Kuran, onun þu an mevcut olduðuna iþaret eder. Hatta cennetin, yer ve gök var olduðu sürece var olacaðýný, yer ve gök yok olunca yok olacaðýný ima eden bir ifadeye yer verir. Þehitlerin ölü olmadýklarýný belirten ayet, onlarýn Allah katýnda olduðunu ifade eder. Bu Ýslam bilginleri ve hadislere göre cennette olduklarý anlamýna gelir. Ancak Kuran''ýn genel kanýsýna göre, ölen insanlar çürüyüp toprak olurlar; bu ve benzeri ifadeler Kuran''ýn ruhsal ölümsüzlüðe yer vermediði anlamýna alýnabilir. Kýyamet sonrasý sûra üflenince insanlar mezarlardan, bitkilerin topraktan çýkmasý gibi çýkarlar ve terazi kurulur; Tanrý mahþer yerine, sekiz meleðin taþýdýðý taht üzerinde getirilir. Meleklerce tutulan eylem tutanaklarý açýlýr; þahitler dinlenir, yazýlanlara bakýlýr. Terazide eylemler tartýlýr. Bu yargýlama sonunda, yargýlamada aklananlar cennete gidebilir. Bir ayete göre, hiç kimse cehenneme gitmeden cennete gidemeyecektir.

Kuran''a göre cennete kimler gidebilir? Kuran cennete gideceklerin niteliklerini pek çok ayette sýralar. Ama, cennete gideceklerle ilgili bir geliþim evresi gözlenir. Kurani bildiriler yaklaþýk 23 yýlda ortaya konduðu için, bu oldukça doðaldýr. Çünkü her bir dinsel, ahlaksal, hukuksal yükümlülük getirildiðinde, uyanlar cennetle teþvik edilmiþ; uymayanlar cehennemle korkutulmuþtur. Ýnananlar, Tanrýya inanan iyi eylem sahipleri (inançsýz, iyi eylemde bulunsa da cennete gidemez), Tanrýya ortak koþmayanlar, günahlarýndan tevbe edenler, Tanrý yolunda savaþanlar, namaz kýlanlar, zekat verenler, Allah''a güzel bir borç verenler (sadaka verenler) vb. cennete gider. Bazý ayetler, cennete girmenin tek þartý olan Tanrýya ortak koþmamayý ileri sürerler. Mekke dönemi ile Medine döneminin ilk yýllarýna ait kimi ayetler, Yahudi, Hýristiyan ve Sabiiler''in de cennete girebileceðini ima eder. Bunun için Ýslami öðretileri uygulamalarýný þart koþmaz. Daha ileri giderek, Yahudiler''i Tevrat''a, Hýristiyanlar''ý Ýncil''e uymaya çaðýrýr. Gelenekçi Ýslam bilginleri bu ayetlerin yürürlükten kaldýrýldýðýna (nesh) inanýrlar. Kuran''ýn bazý ifadeleri cennete girmeyi, insanlarýn kazanýmlarýna baðlarken, bazýlarý ise, bunu Tanrýnýn lütfuna, hidayetine, iradesine ve emrine baðlar. Genel kaný, Tanrýnýn dilediðinin cennete gireceði yolundadýr. Hatta kimi ayetlerde, kimin cennete kimin de cehenneme gideceklerinin Tanrý katýnda bir kitapta yazýlý olduðu belirtilir. Zaten, Kuran''a göre, Tanrýnýn saptýrdýðýný kimse doðru yola iletemez. Doðru yola ilettiðini de, kimse saptýramaz. Dünya bir sýnav olarak sunulsa bile, bu sýnavýn sonucu Tanrýnýn nesnesini zorunlu kýlan bilgisi sayesinde önceden belirlidir. Bunu sadece insanlar bilmez. Oysa Tanrý bilir.

''Acaba Kuran''ýn inananlara vaat ettiði cennette neler var?''

Kuran''ýn cennet betimlemelerinde kullandýðý en baþat deyiþ, altlarýndan ýrmaklar akan bahçe deyiþidir. Bu anlatým çöl koþullarýna oldukça uyumludur. Orasý, bir sonsuzluk ve ölümsüzlük yeridir. Orada günah, yasak, kin, nefret, üzüntü, yorgunluk, býkkýnlýk, kötü söz, boþ lakýrdý, yoktur. Orada, gönlün ve gözün istediði her þey vardýr. Bunlar inananlarýn ödülüdürler. Kuran''da sunulan bu ödüller dört grupta toplanabilir.

A) Cinsel ödüller:

Kuran en çok, cinsel arzularýn tatminine iliþkin ifadelere yer verir. Bu baðlamda, huriler, eþler ve oðlanlar (gilmân-vildân) sýk sýk gündeme gelir. Huriler ve eþlerin farklý olduklarý ifade edilir. Ýslam bilginlerine göre, eþlerden kasýt, bu dünyadaki eþlerdir. Huriler, yaþýt, yeniden yaratýlmýþ, bakire, iri gözlü, beyaz tenli, inci, mercan ve örtülü yumurta gibi, iyi huylu, çadýrlara kapanmýþ, yeþil yastýklara ve güzel döþeklere uzanmýþ, ince ipekten elbiseler giymiþ, takýlarla süslenmiþ, göðüsleri yeni tomurcuklanmýþ, daha önce ne bir insan ne de bir cin dokunmuþ, gözleri sadece erkeklerine bakan, sadýk eþlerdir. Erkeklerin dünyadaki eþleri de, týpký kendileri gibi yaþýt olarak yeniden diriltilmiþlerdir. Yataklar, serilmiþ yaygýlar, atlas kaplý yastýklar daima hazýrdýr. Pýnar baþlarýnda, gölgelerde hep erkeklerle huriler ve eþleri beraberdir. Oðlanlar (gýlmân) ise bilezikli, küpeli, yaþýt, genç, ölümsüz, saçýlmýþ inciler gibi, cennettekilerin etrafýnda dolaþýp onlara hizmet eder. Oðlanlarla (gýlmân) ilgili, farklý yorumlar yapýlmýþtýr. Kimilerine göre, Arap aristokratlarýnýn eþcinsel eðilimine vurgu yapmaktadýr. Kuran oðlanlarý (gýlmân), kadýnlarla iliþkili olarak görmez. Erkeklerin eþlerinin dýþýnda hurileri vardýr. Ama kadýnlarýn eþlerinin dýþýnda sapih olduklarý cariyelere karþýlýk gibidirler. Oðlanlar (gýlmân) da, erkek kölelere karþýlýk gelebilir. Belki kimi genç, yakýþýklý köleler, eþcinsel eðilimli aristokratlarca kullanýlýyor olabilir. Durum eðer böyleyse, Kuran''daki oðlan (gýlmân) deyiþi, bunun bir yansýmasý olarak düþünülebilir. Kuran''da eþcinselliðin yasaklýlýðý, böyle bir yorum için engel olarak sunulamaz. Çünkü, dünyada içki yasaðýna raðmen cennetteki en temel ödüllerden birisi içkidir.

B) Yiyecek ve içecekler

Ýnsanýn canýnýn istediði meyveler, dallarý sarkýk aðaçlar, üzüm, kiraz, nar, muz, hurma, et, kuþ eti, bozulmayan sudan ýrmaklar, tadý deðiþmeyen sütten ýrmaklar, içince lezzet veren þarap ýrmaklarý, süzme baldan ýrmaklar, içimi günah olmayan, testilerde, kadehlerde sunulan, baþ aðrýsý yapmayan, aklý uyuþturmayan, mühürlü halis, içildiðinde misk kokusu býrakan þaraplar, tesnimden, selsebil diye adlandýrýlan kaynaklardan akan içkiler, gümüþ kaplar, billur kaseler, zencefil karýþýmý kadehlerden içilirler. Orada hesapsýz bir rizýk ve büyük mutluluk vardýr.

C) Kullanýlan eþyalar

Ýçinde hurilerin yattýðý çadýrlar, köþkler, oðlanlarýn (gýlmân) hizmet ederken kullandýðý testiler, gümüþ kaplar, güzel nesneler, giyilen ipekler, atlaslar, kalýn atlastan yataklar, sedirler, inciler, parlak atlas elbiseler, döþekler, ibrikler, konulmuþ kadehler, billur kaseler, gümüþ kaseler, serilmiþ yataklar, yeþil yastýklar, üstlerine oturulan tahtlar, vb. cennet betiminde kullanýlan baþlýca nesnelerdir.

D) Tanrýyý görme

Kuran cenneti bir zevk ve eðlence yeri olarak sunar. Orada, sevinçli meþguliyetlerden söz eder. Anlatým tamamen maddidir. Bu maddi anlatýma, Tanrýyý görmeyi de ekler. Cennettekilerin en büyük nimetlerinden birisi de Tanrýya bakmaktýr. Hadislerin deyiþiyle ayýn 14''ü gibi Tanrý görülecektir. Kimi Ýslam düþünürleri, bu görmenin manevi olduðunu ileri sürmüþlerdir. Kimileri de Tanrýnýn görülmesi olayýný, reddetmiþlerdir.

Kuran''ýn inananlara sunduðu cennet ütopyasý görüldüðü gibi, oldukça maddi ifadelerle betimlenmiþ; 7. yüzyýl Arap aristokratlarýnýn ve Hz. Muhammed''in hayal dünyasýný aþamamýþtýr. Ayrýca, Arap toplumunun ataerkil yapýsýný aþtýðýný da söylemek zordur. Araplar''ýn çok eþliliði, kadýn tutkusu, bekârete yaptýklarý vurgu, beyaz tenli kadýnlara ve ergenliðe henüz girmiþ, göðüsleri yeni kabarmýþ kýzlara düþkünlükleri, kadýný tek eþe mahkûm eden anlayýþlarý, içki alemleri, süslü oðlanlarýn hizmetlerinden duyduklarý zevk ve tembellikleri, cennet betimlemelerinin ana konusu olmuþtur. Yörelerinde çok az bulunan, muz, nar, kiraz gibi meyveler ile, çölde hasret kalýnan soðuk su ve içinden ýrmaklar akan bahçe özlemleri, Arap coðrafyasý ve iklimin cennet betimindeki iz düþümleridir. Cennette sahip olunacaðý söylenen nesneler, özellikle taht, atlas elbiseler, atlas yataklar, gümüþ ve altýn kaseler, ibrikler, ipek giysiler vb. özlemlerini duyduklarý Ýran ve Doðu saraylarý ile iliþkili olmalýdýr. Tanrýnýn görülmesi olgusu da, Hz. Muhammed''e yapýlan, "bize Tanrýyý göstermedikçe sana inanmayacaðýz" gibi deyiþlere bir yanýt olarak düþünülebilir. Bu dünyada Tanrýyý görmek olursuz olunca, ahirete ertelenmiþ, sadece inananlara özgü kýlýnmýþtýr. Bu veriler, Kuran''da sunulan cennet betiminin hem insansal, hem tarihsel hem de yerel olduðunu göstermektedir. Böylesi bir betimin bugünün insanýna hitap ettiðini söylemek ve postmodern Kuran yorumcularýnýn yaptýðý gibi evrensel yani her dönemde geçerli olduðunu iddia etmek için insanýn aklýný bir kenara itmesi, ve de zihninin dogmatizmin zincirleriyle kuþatýlmýþ olmasý gerekmez mi?

Hasan Aydýn / Bilim ve Ütopya 06.02

dmxads
24-03-2005, 16:13
GAZVELER BÖLÜMÜ|Gazveler - Bedir|müslimbuharitirmiziebu davud|Ýbnu Abbas|Bana Ömer Ýbnu''l-Hattab (ra) anlattý. Dedi ki: "Bedir günü olunca, Aleyhissalatu vesselam müþriklere bir baktý. Onlar bin kiþiydiler. Halbuki ashabý üçyüzondokuz kiþi. Hemen kýbleye yönelip, ellerini kaldýrdý. Rabbine sesli olarak þöyle dua etmeye baþladý: "Ey Allahým! Bana vaadettiðin (zaferi) yerine getir, Allahým! Bana zafer ver! Ey Allahým, eðer ehl-i Ýslam''ýn bu bölüðünü helak edersen artýk yeryüzünde sana ibadet edilmeyecek!" Ellerini uzatmýþ olarak yakarmalarýna öyle devam eti ki, rýdasý omuzundan düþtü. Bunu gören Ebu Bekr (ra) yanýna gelerek rýdasýný aldý omuzuna attý, sonra arkasýndan yaklaþýp: "Ey Allah''ýn Resulü! Rabbine olan yakarýþýn yeter. Allah Teala Hazretleri sana vaadini mutlaka yerine getirecek!" dedi. O sýrada aziz ve celil olan Allah þu vahyi inzal buyurdu: "Hani siz Rabbinizden imdad taleb ediyordunuz da, O da: "Muhakkak ki ben size meleklerden birbiri ardýnca bin(lercesi ile) imdad ediciyim" diyerek duanýzý kabul buyurmuþtu" (Enfal 9). Gerçekten Hak Teala Hazretleri o gün meleklerle yardým etti." |Müslim, Cihad 58, (1763); Buhari, Megazi 4; Tirmizi, Tefsir, Enfal (3081); Ebu Davud, Cihad 131, (2690)|423

Muhammed''in her þeyi bilen Allah''a: Ey Allahým, eðer ehl-i Ýslam''ýn bu bölüðünü helak edersen artýk yeryüzünde sana ibadet edilmeyecek!".....
diyerek.... onu uyarmasý benim çok garibime gitti...... Siz ne dersiniz???

Russell
27-03-2005, 15:03
Gerçekte "din"le "demokrasi" baðdaþabilir mi?
Bilindiði gibi, "demokrasi"nin bir sözlük anlamý vardýr: "halk egemenliði", "halkýn kendi kendini yönetmesi".
Ama nasýl bir halk egemenliði?
Çaðdaþ dünyada yüklendiði özel bir anlamý da vardýr. Bu anlam içinde de, "insan", "insanýn aklý ile, inancý ile tam özgür olmasý", insan olmasýndan doðan her türlü hakka sahip bulunmasý temeldir.
Bugün, insanlýðýn vardýðý bir aþama vardýr. Bu aþama ile baðdaþmayan þeyler, demokrasi ile baðdaþamaz.
Ýnsanlýðýn ilerleyip bir aþamaya gelmesine karþýlýk, "din" için ne söylenebilir? En azýndan ayný aþamaya ulaþmýþtýr denemez. Ayný aþamaya ulaþmasý için dinin dogmalarý izin vermez. Kalýplarý vardýr, kurallarý vardýr. Bunlarý, katý bir "deðiþmezlik" ve "kesinlik" biçimiyle içine alan Kitab"ý, "sünnet"I (hadisler) vardýr. "Akýl yürütmeler"le "yorum" katma çabalarý olmuyor deðil. Ama bunlar, "iman"ýyla prangalýdýr ve dogmalarýnýn sýnýrýný aþamaz. Aþamayýnca da insanlýðýn geliþmesinin gerisinde kalýr her zaman. Öyle olunca da demokrasi ile baðdaþmasý beklenemez.
"Din", kökü daha çok binlerce yýllýk Yahudilik þeriatýna dayalý olan islam þeriatý ele alýndýðýnda, yaþamýn her kesimine el attýðý görülür. Bir "miras hukuku" ile, bir "ceza hukuku" ,ile..bir "ahlak sistemi" ile, bir "iman esaslarý" ile, ve "ibadet" kurumlarý ile karþýlaþýlýr. Hukuku ilkel, anlayýþý ilkel..Tevrattan çok önceki yüzyýllarýn ürünü.."Hammurabi Yasalarý"ný alýp bakýyoruz, birçok hükümlerini Tevrat''ýn çeþitli bölümlerinde yer almýþ buluyoruz. Oradan da Kur''an''da. Örneðin bu yasalarýn, "kýsas"la (göze göz, diþe diþ..) ilgili 196., 197. Maddeleri, Tevrat''ýn çeþitli bölümlerinde yer alýyor. (Bkz.Tevrat, Çýkýþ, 21:23; Levililer, 24:20; Tesniye, 19:21.) Tevrat''taki biçimi de hemen hemen aynen Kur''an''da var. (Bkz. Kur''an, Maide, ayet :45) Daha baþka örnekler de verilebilir. (Karþýlaþtýrmak için, bkz. Hayrullah Örs, "Musa ve Yahudilik", Ýst.1966, s.161-180.)
Þeriat''ýn "demokrasi" ile neden baðdaþmadýðýný ve hiçbir zaman da baðdaþmayacaðýný geniþ boyutlarý ile görebilmek için, deðerli ve gerçek anlamda aydýn bir bilim adamý Prof. Dr.Ýlhan Arsel''in incelemelerine baþvurulabilir. Arsel''in "Teokratik Devlet Anlayýþý''ndan Demokratik Devlet Anlayýþý''na" adlý 800 sayfayý aþkýn kitabý, bu alanda benzeri olmayan bir kýlavuz deðerindedir.
Kýsacasý: "Din"in "demokrasi"yle baðdaþmayacaðý bir gerçek. Bu gerçeði görmek için, "din"in, özellikle "islam" gibi, "dünya hükümlerini" de kapsamý içine almýþ olanlarýn ne olduðunu ve ne olamayacaðýný bilmek yeterli.
"Din", hele Islam Þeriatý, "demokrasi"yle baðdaþmayacaðý gibi, savunanlarý ne derse desinler, "demokrasi"nin tam bir karþýtýdýr da. Yani, Islam Þeriatý''nýn olduðu, hele egemen olduðu bir yerde, "demokrasi" yaþayamaz. Yaþamamasý için, "cihad" bile yeterli. "Cihad"sýz islam ve "cihad"la birlikte "demokrasi" düþünülebilir mi? "Vurun, öldürün!!" buyruklarýyla..?

Günümüzde de medya sayesinde, hatta odamýzýn içinde TV ekranlarýndan izliyoruz: Afganistan''da kýrbaçlanan insanlar, Iran''da toplu asýlan insanlar, Cezayirde boðazlanan kadýn ve çocuklar, Suudi Arabistan''da kafalarý kesilenler, Türkiye''de öldürülen Kubilay''lar, Sivas''ta yakýlan insanlar, "cihad" edebiyatý yapan islamcý siyasetçiler..Dünya haritasýna bakýldýðýnda, demokrasi fakiri olan ülkelerin baþýnda islam ülkelerinin gelmesi..

Ýslam ve Demokrasi

Ýslam 1 milyara yakin insan tarafindan cesitli mezhep ve mizacta benimseniyor.O yüzden Dünyanin önemli dinlerinden oldugu gibi kurucusu Hz.muhammed sadece bir din önderi olarak degil fakat devlet kurucusu oldugu icin din ve siyaset islamdan her zaman önemli olmustur.Bu yüzden islam ve demokrasi arasindaki iliskisi günümüz Türkiyesinde ve tüm Islam aleminde yakici bir sorundur.Ancak bu konuda Trürkiyede son derece ciliz calismalar var.Bu calismalar da cogu polemik olup ciddiyetten uzaktir.Islami savunanlari cogu Islam allahin en son ve tek dinidir en demokrattir ,en adildir ,en cevreyi koruyucudur ,en kadinlara esitlik saglayicidir en bariscidir,en dürüsttür ve saire diyerek kendini savunmakta bu islam aleminde tartisma kültürünü artirmadigi gibi islami toplumlarin geri kalmasina da sebeb oluyor.cagimizdan 1400 yil evvel dogan Islam caginin cocugu olarak Caginin görüslerini yansitiyor.Islam ne esitligi ,ne demokrasiyi ne de insan haklarini savunuyordu.

Islamda insanlar esit kabul edilmedigi gibi esit firsat da kabul edilmez. Islamda kadin erkek esitligi yoktur.Kadinlar ikinci sinif insan olarak kabul edilir.Teoride bu böyle oldugu gibi Islam ülkelerinin pratiginde de böyledir.Demokrat bir toplumda Kadin erkek esitsizligi benimsenemez. Islam kadin erkek ayrimindan ötede islam hukukunda müslüman ve müslüman olmiyanlari da sadece ahirette degil bu dünyada da Esit kabul etmemektedir.Islam dünyayi hak dinin savunucusu ve üstün insan müslümanlar,tolere edilmesi gereken ehli kitap mensuplari(müslümanlik öncesi bölgede var olan ibrahimi dinler yahudilik hiristiyanlik ) putpersetler ve islamdan vazgecenler olarak dört kategoriye bölmekte.

Ýslamdan vazgeçenlerin katli vaciptir simdiye kadar hicbir ciddi islam alimi bu tezden vazgecmemistir.Her gizli veya acik müslümanligi terkedenin öldürülmemis olmasi bu hukmi yok oldugunu göstermez.Türkiye acisindan Aleviler bu kategoriye girdigi icin isin vahemeti bellidir,.Nitekim hicbir ciddi sünni islam temsilcisi türkiyede ne gecmis ne de günümüzdeki Alevi katliamlarindan kendini tenzih edip özür dilememistir.farkli düsünenlerin öldürülmesini savunan bir görüs demokrat olamaz.Salman rüstü ,aziz nesinle ilgili görüsler malum. Putperestler ise kafir telakki edilip islama davet edilir kabul etmezlerse katilleri vacip karilari helal mallari da müslümanlara dagitilir.,Islam ülkelerinde islamin putperest diye tarif ettigi animist din taraftarlarinin yokolusu da bunu gösteriyor.Bügün sudanda kanli bir diktatörlük bu hukuku kullanarak güney sudanda hiristiyan ve animist afrikalilari katletmekte ehli kitaba gelince bunlarin durumu en iyi ihtimalla varliklarina müsaade etme ancak bunlar devlet yöneticisi olamaz.ve ayrica fazladan vergi vermesi gerekir.Politik duruma göre daha fazla baski veya daha az baskiya maruz kalirlar.Ehli kitabtan kadinlari müslümanlar es olarak alabilir Müslüman bir kadin ehli kitabtan biriyle evlenirse ve erkek müslümanliga gecmezse her ikisinin de katli vaciptir.Simdiye kadar islam alimleri bu imtiyazlari reddetmemistire tersine liberal diye pazarlanan misirin mübarek yönetimi farkli islam yorumu yapan bir profesörün islamdan ciktigini ve dolayisiyla karisinin bos oldugunu iddia ederek polis marifetiyle tutuklamak istemis adamcagiz Hollandaya kacip canini zor kurtarmis..

Islamiyet köleligi reddetmemistir bu gün bile kölelerin alinip satildigi islam ülkeleri var sudan sieere leone vesaire savunmaktadir.Denebilirki hiristiyanlikta da benzeri görüsler vardir kadin erkek esitsizligi kölelik hiristiyan olmiyanlari öldürme ve saire ve saire bunlar da dogrudur ancak bugün hiristiyanlik alemi bunlari geride birakmis.Islamiyet ise bunlari savunmakla kalmayip bu esitsizlikleri uyguluyor. Islam toplumu tarihini ve hukukunu elestiri süzgecinden gecirmekmecburiyetindedir.El hal hüvel islam veya Erbakanin askerlerden korktugu icincözüm islamdir yerine cözüm milli görüstür demesi islam toplumlarina cözümaramiyoruz demektir.

Gelelim müslüman ülkelerin durumuna Türkiyeden basliyalim kürtlerle savassürüyor,alevi sünni sorunu cözülmemis enflasyon %100 devlet asker vesivillerden olusan bir katil cetesine dönüsmüs susurluk depremi budur.Cezayirde islam adina bebeleri yatirip koyun gibi bogazliyorlar ,iranda islam devrimi irani zayiflatmis 5 milyon kisi ülkesini terketmis halk daha az islamci olur umuduyla ehveni ser hatemiyi secmis.afganistanda islam devrimi savunucusu rabbani ,hikmetyar taliban ceteleriyle bogazlasiyor misir ,sudan irak pakistan ve saire ve saire bu durum görüp üzülmemek mümkün mü kabahati kendinde görmeyip kafirler ,müsrikler diye bagirmap ciddi olamaz.

http://www.turandursun.com/din_ve_demokrasi.htm

Russell
28-03-2005, 17:51
ARABIN ESKÝ GELENEKLERÝNDEN BAZILARINI
KENDÝ YAÞAM GEREKSÝNÝMLERÝNE UYDURMAK ÜZERE
KUR''AN ''A AYETLER KOYAR

Muhammed''in "Cahiliye" diye adlandýrýp kötü göstermeye çalýþtýðý Ýslam öncesi dönemde Araplarýn olumlu ve ahlaki nitelikte pek çok gelenekleri vardý. Muhammed bunlarý Tanrý''dan vahiy indi diyerek kendi özel çýkarlarý doðrultusunda deðiþtirmekten geri kalmamýþtýr. Sadece bir iki örnekle yetinelim. "Cahiliyye" döneminde Araplar oðulluklarýnýn eþleriyle evlenemezlerdi, çünkü bu haram sayýlýrdý. Muhammed bu güzel ve ahlakiliðe pek yatkýn geleneði, kendi oðulluðu Zeyd''in eþi güzel Zeyneb ile evlenebilmek için ortadan kaldýrmýþtýr. Yine bunun gibi eskiden süt akrabalýk tesisi, emzik çaðýndaki çocuklar hakkýnda geçerli sayýlýrdý; Muhammed bunu da kendi kiþisel gereksinimleri adýna deðiþtirmiþtir.

A) Eski Arap Geleneðinde Hiç Kimse, Oðulluðunun Eþiyle Evlenemezdi; Çünkü Oðulluðunun Eþi Ona Haram Sayýlýrdý. Böyle Olduðu Halde Muhammed, Kendi Oðulluðunun Eþi Zeyneb''le Evlenebilmek Ýçin Kur''an''a Ayetler Koyarak Bu Geleneði Deðiþtirir (K. 33, Ahzab Suresi, Ayet 36-53)

Ýslam öncesi Arap geleneklerine göre "oðulluk", oðul edinen kiþinin "öz oðlu" sayýlýr, onun adýný taþýr, hukuken ona mirasçý olurdu. Bu nedenle oðul edinen kiþi için oðulluðun eþiyle evlenmek ha-
ramdý. Ne var ki, Muhammed bu yasaya raðmen kendi oðulluðu Zeyd''in karýsý Zeyneb''le evlenmiþ ve bu evliliði Tanrý''dan geldiðini söylediði ayetlerle meþru kýlmýþtýr. Konuyu daha önce birçok vesileyle ele almýþ olmakla beraber, burada, baþka açýdan tekrar incelememiz gerekiyor. Þöyleki:

Zeyd bin Harise, Ýslam öncesi dönemde köle olarak satýlýða çýkarýlan ve 400 dirhem karþýlýðýnda Hatice tarafýndan satýn alýnan bir kimsedir. Hatice, bu kölesini Muhammed''e hibe eder. Söylendiðine göre Zeyd, Müslümanlýðý ilk kabul edenlerden olduðu için, Muhammed onu azatlayarak kendisine oðul edinir ve halkýn önünde:

"(Ey ahali!) Þahid olun, Zeyd benim oðlumdur; bana varis olacak ben de ona varis olacaðým"

þeklinde konuþur ve ona kendi adýný verir. Böylece Zeyd, o zamana kadar kendi öz babasýna izafeten Zeyd bin Harise (Harise''nin oðlu Zeyd) diye çaðrýlýrken bu kez Zeyd Ýbn-i Muhammed (Muhammed''in oðlu Zeyd) adýyla çaðrýlýr. Muhammed onu, azatlý cariyelerinden Ümmi Ey-menle ve daha sonra da halasýnýn kýzý olan Zeyneb b. Cahþ ile evlendirir. Hatice''nin ölümünden ve Medine''ye hicretten bir hayli sonrasýna gelinceye kadar (ki hicretin 5. yýlýna rastlar) Zeyd, hep Zeyd Ýbn-i Muhammed (yani "Muhammed''in oðlu") adýný taþýyarak ve Zeyneb''in kocasý olarak yaþayýp gider. Fakat günlerden bir gün, Muhammed, görüþmek maksadýyla Zeyd''in evine gittiðinde kapýyý Zeyneb açar; aceleye geldiði için üstüne pek bir þey örtemediðinden yarý çýplak vaziyettedir. Onu bu þekilde görmek Muhammed''in pek hoþuna gider.1 Kapýdan ay-

1 Kimi yorumculara göre Muhammed, eskiden beri, daha doðrusu Zeyneb''i çocukluðundan beri bilir olduðu için ona bu .þekilde aþýk düþmemiþtir, bkz. Elmalýlý, age, c.V, s.3901. Bu tür iddialarýn geçerli bir yönü yoktur, çünkü bir kere Muhammed, daha henüz Mekke''de bulunduðu dönemde halasýnýn kýzý olan Zeyneb''le evlenmek istemiþ ve fakat isteði hoþ karþýlanmamýþtý. Daha sonra Hatice ile evlenince muhtemelen Zeyneb''in çevresinde bulunmak düþüncesiyle onu Zeyd ile evlendirmiþim Medine''ye hicretten sonra sýk sýk Zeyd''i ziyaret için evine giderdi. Ve iþte bu gidiþlerinden birinde yukarýda belirttiðimiz gibi Zeyneb''i yarý çýplak vaziyette görmekle gönlünde birtakým duygular uyanmýþ ve bu duygularýný Zeyneb''in iþiteceði bir þekilde dile getirmiþtir. Nitekim Ýsn Ýshak, Taberi, Vakidi, vs. gibi kaynakalardan bunun böyle olduðunu anlamaktayýz.

rýlýrken "Kalbleri deðiþtiren Tanrý kutludur" þeklinde bir þeyler mýrýldanýr.2 Söylediklerini Zeyneb duymuþtur; duyduklarýný o akþam kocasý Zeyd''e anlatýr. Bunun üzerine Zeyd derhal Muhammed''in yanýna giderek Zeyneb''i boþayacaðýný söyler; Muhammed kendisine neden dolayý Zeyneb''i boþamak istediðini, ondan þüpheye düþüp düþmediðini sorar ve "eþini boþama" der. Derken de bilir ki, Zeyd artýk Zeyneb ile bir arada yaþamak istemeyecektir. Nitekim öyle olur ve Zeyd karýsýný boþar. Böylece Muhammed için Zeyneb''le evlenme fýrsatý doðmuþ olur. Ne var ki, bunu yapabilmek için birtakým engelleri ortadan kaldýrmak gerekmektedir. Bu engellerin baþýnda, oðulluklarýn eþleriyle evlenmeyi haram kýlan Arap geleneði vardýr. Bu geleneði deðiþtirmedikçe Zeyneb''i haremine katmasý mümkün deðildir. Diðer bir engel de halkýn böyle bir olay nedeniyle kendisi hakkýnda kötü þeyler düþünmesi ve söylemesidir. Nitekim durumun anlaþýlmasý üzerine etrafta: "Muhammed bir peygamber gibi hareket etmedi, þehvetinin itiþine yenildi" þeklinde konuþmalar baþlamýþtýr. Kuþkusuz ki, bütün bu engelleri gidermenin Muhammed için kolay bir yolu vardý ki, o da her þeyin Tanrý tarafýndan düzenlendiðini ve Tanrý''nýn iradesi gereðince oluþtuðunu söylemek ve bu doðrultuda Tanrý''dan vahiy indiðini bildirmekti. Her þeyden önce Zeyd''in yuvasýný yýkanýn kendisi olmadýðý kanýsýný yaratmak ister. Bu maksatla Kur''an''a þu ayetleri koyar:

"Ey Muhammed! Allah''ýn nimet verdiði senin de nimetlendir-diðin kimseye (Zeyd''e) ''Eþini býrakma, Allah''tan sakýn'' diyor, Allah''ýn açýða vuracaðý þeyi içinde saklýyordun. Ýnsanlardan çekmiyordun. Oysa Allah''tan çekinmen daha uygundu. Sonunda Zeyd eþiyle ilgisini kestiðinde onu seninle evlendirdik..." (K. 33, Ahzab Suresi, ayet 37.)

Görülüyor ki, Zeyd gelip Muhammed''e: "(Ey Muhammed) eþimi boþamak istiyorum" diyor. Bunun üzerine Muhammed ona: "(Zeyneb) hakkýnda bir þüpheye mi düþtün?" diye soruyor ve buna karþý-

2 Vakidi''ye ulaþan senede dayalý rivayet için bkz. Taberi, age, 1966, c.II, .461-2; aynca bkz. Ýlhan Arsel, Þeriat ve Kadýn.


lýk Zeyd: "Hiç bir hususta ondan þüphelenmedim, ondan hayýrdan baþka bir þey görmedim" diye yanýt veriyor. Bu yanýta karþýlýk olarak da Muhammed Zeyd''e "Eþini hoþ tut" tavsiyesinde bulunuyor.3 Buna raðmen Zeyd Zeyneb''i boþuyor ve Muhammed Zeyneb''le evleniyor. Baþka bir deyimle bütün bunlar Tanrý''nýn kurduðu plan gereðince oluþmuþ oluyor. Böyle olunca da ortada Muhammed''e yüklenebilecek bir suç kalmýyor! Öte yandan yukarýdaki ayetle, bir de Tanrý''nýn:

"Ey Muhammed! Allah''ýn açýða vuracaðý þeyi içinde saklýyordun, insanlardan çekiniyordun. Oysa Allah''tan çekinmen daha uygundu..."

diye konuþtuðu yazýlý. Yani güya Tanrý, Muhammed''in Zeyneb''le evlenmesine önceden karar vermiþ ve Muhammed''i bundan haberdar etmiþtir. Fakat Muhammed insanlardan çekindiði için, bu haberi kendi içinde saklamýþtýr!4

Ve iþte Kur''an''a yukarýdaki ayetleri koymak suretiyle Muhammed, Zeyd''in Zeyneb''le olan evliliðinin sona ermesinde kendisinin herhangi bir sorumluluðu olmadýðý kanýsýný yaratmýþ olmaktaydý. Zeyneb''le evliliðinin Tann tarafýndan "helal" kýlýndýðýný, yani Zeyneb''i nikahýna almakla hiçbir günah iþlemediðini anlatmak üzere Kur''an''a ayrýca þunu ekler:

"Allah''ýn, kendisine helal kýldýðý þeyde Peygamber''e herhangi bir vebal yoktur. Önce gelip geçenler arasýnda Allah''ýn adeti böyle idi. Allah''ýn emri mutlaka yerine gelecek, yazýlmýþ bir kaderdir" (K. 33, Ahzab Suresi, ayet 38 ).

Fakat bir de bu olay dolayýsýyla halk arasýnda dolaþan sözleri, örneðin: "Hiç oðulluðun karýsý ile evlenilir mi?" þeklindeki söylentileri etkisiz kýlmak gerekirdi. Bunu saðlamak maksadýyla kendisinin sade-

3 Bu konuda bkz. Taberi, age, 1966, c.II, s.463 vd.
4 Nitekim Taberi''nin Aliyy Ýbni Huseyn''den rivayetine göre Muhammed, Tanrý''nýn kendisine Zeyneb''le evleneceði haberini verdiðini söylemiþtir. Bkz. Elmalýlý H. Yazýr, age, c.V, s.3902.


ce Tanrý emrine uymuþ olduðunu ve Tanrý''dan baþkasýndan korkmadýðýný ve Tanrý''dan gayrý hiç kimseye hesap vermekle sorumlu bulunmadýðýný, yine Tanrý''dan geldiðini söylediði þu ayetle bildirir:

"O Peygamberler ki, Allah''ýn gönderdiði emirleri duyururlar, Allah''tan korkarlar ve O''ndan baþka kimseden korkmazlar. Hesap görücü olarak Allah (herkese) yeter" (K. 33, Ahzab Suresi, ayet 39).

Görülüyor ki, Muhammed bu ayetleri koymak suretiyle kendisini bu olayda temize çýkarmak, günahsýzýnýþ gibi tanýtmak istemiþtir. Zira Kur''an''a koyduðu ayetlerden anlaþýlacaðý gibi, Zeyneb''e aþýk düþmesine sebep olan güya Tanrý''dýr. Öte yandan Zeyd''in yuvasýný yýkmamak için ona "Eþini boþama, hoþ tut" dediði halde, Tanrý iþe karýþmýþ ve Zeyd''in Zeyneb''i boþamasýný ve Zeyneb''in Muhammed''le evlenmesini saðlamýþtýr. Halktan kiþilerin: "Neden dolayý Tann böyle yapmýþtýr?" þeklindeki konuþmalarýný karþýlamak için Kur''an''a bir de þunu eklemiþtir:

"...Sonunda Zeyd eþiyle ilgisini kestiðinde (Zeyneb''i) seninle evlendirdik ki, evlatlýklarý eþleriyle ilgilerini kestiklerinde onlarla evlenmek konusunda müminlere bir sorumluluk olmadýðý bilinsin. Allah buyruðu yerine gelecektir..." (K. 33, Ahzab Suresi, ayet 37.)

Yani Muhammed''in söylemesine göre Tanrý, oðulluklarýn eþleriyle evlenmelerini haram sayan Arap geleneðinin kötü bir þey olduðunu düþünmüþ ve bu geleneði ortadan kaldýrmak istemiþtir. Kaldýrdýðým belli etmek için Muhammed''i, kendi oðulluðu Zeyd''in eþiyle evlendirmiþ, böylece bütün Müslümanlara bu þekilde davranmanýn "helal" olduðunu bildirmiþtir.

Fakat Muhammed bununla da yetinmez; bir de ister ki, Tanrý bu eski Arap geleneðinin kötü bir þey olduðunu ortaya vursun. Bu maksatla þu ayeti koyar:

"Allah... evladlýklarmýzý... oðullarýnýz gibi tutmanýzý meþru kýlmamýþtýr. Bunlar^izin dillerinize doladýðýnýz boþ sözlerdir. Allah gerçeði söylemektedir; doðru yola O eriþtirir. Evladlýklarý babalarýna nispet edin, bu Allah katýnda en doðru olandýr. Eðer babalarýnýn kim olduðunu bilmiyorsanýz, bu takdirde onlarý din kardeþi ve dostlarýnýz olarak kabul edin..." (K. 33, Ahzab Suresi, ayet 4.)

Böylece artýk .oðulluklar "gerçek oðul" durumunda tutulmayacaklar, örneðin kendilerini oðul edinenlerin adýný taþýyamayacaklardýr. Böyle olunca da hiç kimse: "Muhammed oðlunun karýsý ile evlendi" diye ileri geri konuþamayacaktýr.

Bütün bu hususlarý açýklýða kavuþturmak "maksadýyla Muhammed, her ne kadar yýllar önce: "(Ey ahali!) Þahid olun, Zeyd benim oðlumdur, bana varis olacak ben de ona varis olacaðým" demiþ olmakla beraber, þimdi Zeyneb''le evlendikten sonra fikir deðiþirir ve Zeyd''in babasý olmadýðým belirtmek üzere Kur''an''a þu ayeti koyar:

"Muhammed, sizin erkeklerinizden hiçbirinin babasý deðil(dir). Fakat o, Allah''ýn Resul''ü ve Peygamberlerin sonuncusudur. Allah her þeyi hakkýyla bilendir" (Ahzab Suresi, ayet 40).

Bu hususu biraz daha açýklýða kavuþturmak için oðulluklarýn kendi babalarýna göre çaðrýlmalarý gerektiðine dair ayrýca þu ayeti koyar:

"Onlarý (evlat edindiklerinizi) babalarýna nispet ederek çaðýrýn. Allah yanýnda en doðrusu budur. Eðer babalarýnýn kim olduðunu bilmiyorsanýz, bu takdirde onlarý din kardeþleriniz ve görüp gözettiðiniz kimseler olarak kabul edin..." (K. 33, Ahzab Suresi, ayet 5.)

Görülüyor ki, Muhammed''in söylemesine göre Tanrý, oðulluklarýn, kendi öz babalarýna nispetle çaðrýlmalarým emretmektedir. Pek güzel ama bunu yapmak için neden Tanrý on beþ yýl beklesin ve il-
le de Muhammed''in Zeyneb''i yarý çýplak vaziyette görüp aþýk olmasýný istesin? Neden dolayý bu iþi daha önce yapmasýn? Baþka bir deyimle neden Zeyd''in on beþ yýla yakýn bir süre boyunca kendi öz babasýna nispetle deðil de Muhammed''e nispetle (yani "Zeyd Ýbn-i Muhammed" olarak) çaðrýlmasýna gerek görsün? Söylemeye gerek yoktur ki, bunlarý gerekli gören Tanrý deðil fakat Muhammed''in kendisidir.

Fakat her ne olursa olsun Muhammed, yukarýdaki ayetleri koyduktan sonra Zeyd''in adýný deðiþtirir: Yýllar boyu Zeyd''i "Zeyd Ýbn-i Muhammed" (yani "Muhammed''in oðlu Zeyd") þeklinde çaðýrtýrken, o andan itibaren "Zeyd Ýbn-i Harise" diye çaðýrtýr, çünkü yukarýda dediðimiz gibi, Zeyd''in öz babasý Harise adýnda biridir.

***

Görüldüðü gibi Muhammed, Zeyd''in karýsý Zeyneb''le evlenebilmek için, oðulluklarýn eþleriyle evlenme yasaðýný içeren eski Arap geleneðini kökünden geçersiz kýlmýþtýr. Oysa bu eski Arap geleneði "kötü" bir gelenek deðil, aksine çok ahlaki nitelikte bir gelenekti. Bir insanýn, kendisine "evlad" (oðul) edindiði ve adýný verdiði bir kimsenin karýsýna aþýk olmasýnýn ve yuvasýný yýkýp onun boþadýðý kadýnla evlenmesinin "uygun" bir davranýþ olacaðýný savunmak, kuþkusuz ki güçtür. Þu hale göre Tanrý''nýn, akýlcý ahlak anlayýþýna yatkýn bir geleneði kaldýrýp, buna ters düþen bir baþka geleneði koymak isteyebileceðini düþünmek de güçtür. Pek doðaldýr ki, akýlcý düþünce insanlarý böyle bir güçlük karþýsýnda kendilerini: "Bütün bu yukarýdaki ayetleri Muhammed, sýrf kendi çýkarlarý uðruna Kur''an''a koymuþ deðil midir?" þeklindeki bir soru ile karþý karþýya bulacaklardýr!

***

Þimdi tekrar, biraz önce sormuþ olduðumuz bir soruya dönelim: "Eðer oðulluklarýn kanlarýyla evlenmek kötü bir þeyse, neden acaba Tanrý, kötü olduðunu bildiði bir geleneði kaldýrmak için 15 yýl
beklesin?" Gerçekten de Muhammed''in Zeyneb''le evlenmesi olayý hicretin 5. yýlýna rastlar. Þu durumda Tanrý, Araplara "peygamber" gönderdiði tarihten on beþ yýl sonrasýna gelinceye kadar, oðul edinenlerin kendi oðulluklarýnýn eþleriyle evlenmelerini haram sayan Arap geleneðini deðiþtirmeyi düþünmemiþ olmaktadýr. On beþ yýl boyunca "oðul edinen" ile "oðul edinilen" arasýnda "baba-oðul" iliþkisinin sürmesini uygun bulmuþken, Muhammed''in Zeyneb''e aþýk olduðunu gördüðü zaman mý bu iliþkileri deðiþtirmeyi düþünmüþtür? Hiç "Yüce" olduðu kabul edilen bir Tanrý böyle bir þey yapar mý?

Görülüyor ki, olaya hangi açýdan bakarsak bakalým varacaðýmýz sonuç þudur ki, yukarýda söz konusu olan ayetler, sýrf Muhammed''in günlük yaþamýnýn gereksinimleri ve onun kendi sözleri olarak Kur''an''a alýnmýþtýr.

B) "Süt" Akrabalýðý Ýliþkileri Konusundaki Eski Arap Gelenekleri, "Takiyye" Yoluyla Muhammed''in Yaþam Gereksinimleri Doðrultusunda Ayarlanýyor (K. 4, Nisa Suresi, Ayet 23)

Ýslam öncesi Arap gelenekleri arasýnda süt akrabalarýyla ilgili olanlarý vardý ki, "sebep cihetiyle nikahý haram" sayýlýrlardý. Bunlardan bazýlarýný Muhammed, Ýslamý kural þekline sokup sürdürmüþ, bazýlarýný da "takiye yolu" ile deðiþik bir uygulamaya dönüþtürmüþtür. Çünkü böyle yapmayý kiþisel çýkarlarý bakýmýndan yararlý görmüþtür. Örneðin Ýslam öncesi dönemlerde Araplar sütanala-rý''m, sütnineleri''ni (ki süt emziren kadýnlarýn yukarý doðru yükselen analarýdýr) ve süthemþireleri''ni (ki süt ananýn emzirdiði kýz kardeþlerdir) "sebep cihe tiyle nikahý haram olanlar" sýnýfýndan sayarlardý.5 Ve iþte Muhammed, bu gelenek doðrultusuda olmak üzere Kur''an''a (Nisa Suresi''ne) þu ayeti koymuþtur:

5 "Süt analar: Esna-yý radada süt emziren kadýnlar ve hu süt analarýn -yukarý doðru yükselen- analarýdýr ki, hil''umum süt ninelerdir...", bkz. Sahih-i..., c.XI, s.275-277.


"... Sizi emziren analarýnýz, sütbacýlannýz... size haram kýlýndý..." (K. 4, Nisa Suresi, ayet 23.)

Yine bunun gibi, aralarýnda "süt iliþkisi" bulunan kiþileri, Ýslami kural olarak yerleþtirmiþ bulunduðu yasaklar ve haramlar sistemine baðlamýþtýr. Örneðin kadýnlarý, yabancý erkeklerle bir arada bulunmaktan yasaklarken, "süt akraba" sayýlan erkekleri bu yasak dýþýnda tutmuþtur. Örneðin bir gün Ayþe''nin odasýna geldiðinde orada bir erkeðin oturmakta olduðunu görür; hoþlanmadýðýný açýða vuracak þekilde davranýnca Ayþe kendisine: "Bu benim sütkardeþimdir" der. Buna karþý Muhammed:

"Sütkardeþinizin kim olduðuna iyi dikkat ediniz, rada''a ancak mecaadandýr"

diye yanýt verir. Arapçada "rada" (ya da "reda") sözcüðü "süt em-me" ve "mecaa" sözcüðü "açlýk" anlamýna geldiði için yukarýdaki sözleriyle anlatmak istediði þey þudur:

"Kendisiyle hürmet sabit olan rada, yalnýz açlýðýný sütle telafi edebilen emzik çaðýndaki nevzad (çocuk) hakkýnda muteberdir. "6

Diðer bir deyimle "neþv''ü nemasýný" ve "bedeni teþekkülünü" (yani "fiziki geliþmesini, büyümesini") sütle temin eden çocuk ile "süt veren kadýn" arasýnda "sütanalýk" ve "sütevlatlýk" iliþkisi kurulmuþ olur. Yani "rada" (yani "süt emme") müddeti içinde bulunan bir kadýnýn sütünü emen ve böylece açlýðýný gideren çocuk "süt çocuðu" durumundadýr velev ki, bir kere emmek söz konusu olmuþ olsun.

Yine ayný þekilde "süt emme" süresi içinde bulunan bir kadýndan çocuk olarak süt emmiþ olanlar arasýnda sütkardeþliði teessüs etmiþ olur ve dolayýsýyla bu gibi kiþiler arasýnda nikah haram sayýlýr. Muhammed''in getirdiði hükmü tekrar okuyalým:

6 Ayþe''nin rivayet ettiði bu hadis için bkz. Sahih-i..., c.XI, s.273, Hadis No: 1799.


"Vaktiyle sizi emzirmis olan sütanalarýnýz (in nikahý) da (kendi analarýnýz gibi) haram kýlýnmýþtýr. "7

Ne var ki, Muhammed "süt akrabalýðý" konusunda koyduðu bu kurallarý da, Zeyneb''le evlenmesinden sonra, yiýie kendi günlük çýkarlarýna uydurmaktan geri kalmamýþtýr. Ebu Huzeyfe''nin oðulluðu olan Salim''le ilgili bir olay bunu kanýtlayan örneklerden biridir ve þöyledir:

Ashab''dan Ebu Huzeyfe''nin Sübeyte ve Sehle adýnda iki karýsý vardýr. Bu karýlarýndan Sübeyte, bir gün Salim (Ýbn-i Ma''kýl) adýnda Fars''tan gelme birini köle edinir ve az sonra bunu kocasýna hediye eder. Ebu Huzeyfe de, köle olarak kendisine hediye edilen Salim''i azat edip "oðul" edinir ve kendi adýna nispetle onu Salim Ýbn-i Huzeyfe (Huzeyfe''nin oðlu Salim) diye çaðýrýr. Böylece Salim, ayný zamanda Huzeyfe''nin karýlarýnýn "oðulluðu" durumuna girmiþ olur. Bu nedenle, birtakým medeni ve sosyal haklara sahip sayýlýr; örneðin Huzeyfe''nin mirasçýsý durumuna girer. Ayný zamanda evin öz oðlu sayýldýðý için Huzeyfe''nin evine ve kadýnlarýnýn yanýna serbestçe girip çýkmaya baþlar. Huzeyfe, kendisine oðulluk edindiði Salim''i o derece sever ki, daha sonra onu Velid Ýbn-i Utbe Ýbn-i Ra-bia adýndaki kendi kardeþinin kýzý Hind''i ile evlendirir.8

Fakat ne var ki, günün birinde Muhammed biraz yukarýda belirttiðimiz gibi, Zeyneb olayý vesilesiyle oðulluklarýn gerçek anlamda "oðul" sayýlmayacaklarýna dair Kur''an''a ayet (Ahzab Suresi, ayet 4 ) koyunca iþ deðiþir; þu bakýmdan ki, "oðul" edinmiþ olanlar, oðulluklarýný "öz oðul" olarak kabul etmeme durumunda kalýrlar. Baþka bir deyimle Salim üzerinde ne Ebu Huzeyfe''nin babalýðý ve ne de Sübeyte ile Sehle''nin "analýðý" kalýr. Bu nedenle Huzeyfe ve karýlarý ile Salim arasýndaki iliþkiler çýkmaza girer. Çünkü bir kere Huzeyfe ve iki karýsý uzun yýllar boyunca öz evlat gibi kabul ettikleri ve sevdikleri Salim''e son derece düþkün ve baðlýdýrlar. Onu kendi

7Sahih-i..., c.XI. s.273; ayrýca bkz. Elmalýlý H. Yazýr, açe, c.ü. s. 1323.
8 Sahih-i..., c.Xl, s.259.


öz evlatlarý olarak görmek ve hukuki ve sosyal haklardan yararlandýrmak (örneðin mirasçý kýlmak) arzusundadýrlar. Öte yandan Salim, evin çocuðu gibidir ve Ebu Huzeyfe''nin kadýnlarýnýn yanýna serbestçe girip çýkmaktadýr. Oysa ki, "evladlýk" (oðulluk) sýfatýný yitirince bütün bu haklardan yoksun kalacaktýr. Ne mirasçý olabilecektir, ne Ebu Huzeyfe''nin evine adýmýný atabilecektir ve ne de Þubeyle ile Sehle''nin yanlarýna girip çýkabilecektir. Bu nedenle Ebu Huzeyfe ve kanlan son derece üzgündürler. Buna bir çözüm bulmak umudu ile Sehle, bir gün Muhammed''in yanýna çýkar ve üzüntüsünü belirtir; þöyle der:

"(Bu koyduðun ayetle) Salim evladlýktan çýkýyor. Halbuki o, erlik çaðýnda olduðu halde biz kadýnlarýn yanma girip çýkýyor(du). Öyle sanýyorum ki, Ebu Huzeyfe de bundan müteessirdir. "9

Bunu söyledikten sonra þunu ekler ki, kocasý Huzeyfe de durumdan þikayetçi ve üzüntü içerisindedir. Muhammed Sehle''nin sözlerini dinlerken, Huzeyfe''yi bu yüzden huzursuz kýldýðý için telaþlanýr. Çünkü Huzeyfe kendisine çok yararlý bir kimsedir. Onu hoþnut kýlýcý bir çözüm bulmakta yarar olacaðýný hesaplar ve Seh-le''ye, þu yanýtý verir:

"Salim''i emzir, sen de ona sütana olup haram olursun; zevcin Ebu Huzeyfe''de de bir endiþe kalmaz."10
Ne var ki, Salim yýllarca önce emzik çaðýndan çýkmýþ, yaþýný baþýný almýþ bir kimsedir; öyle emzirilecek gibi deðildir. Bu nedenle Sehle sorar:

"Ya Resulallah, koca adamý ben nasýl emziririm?"
Bu soruya Muhammed þu yanýtý yapýþtýrýr:

"Salimin koca bir adam olduðunu ben de biliyorum."

9 Sahih-i..., c.Xl, s.258-261, Hadis No: 1791.
10 Sahih-i..., c.XI, s.261-2.


Anlatmak istediði þey "Ne yaparsan yap, onu emzirmiþ gibi görün" gibi bir yoldur. Oysa daha önce koymuþ olduðu hükme göre, ancak "süt emme" (rada) müddeti içinde bulunan bir kadýnýn sütünü emen ve böylece açlýðýný gideren çocuklar "süt çocuðu" durumundadýrlar velev ki, bir kere süt emmiþ olsunlar. Oysa Salim''in "süt emme" zamaný çoktan geçmiþtir. Baþka bir deyimle Muhammed, çözüm yolu olarak "takiyye"yi seçmiþ ve Sehle''yi bu yoldan iþ görmeye sürüklemiþtir.'''' Ve iþte Muhammed''in tavsiyesine uyularak Sehle''nin sütü bir çanaða saðýlýr, sonra Salim bu sütü içer. Böylece sütü emerken Sehle ile temas etmemiþ olur.12 Sehle''nin sütünü emmekle "sütakraba" durumuna girmiþ olur.

Görülüyor ki, Muhammed sýrf Ebu Huzeyfe''yi darýltmamak, yani kendi kiþisel çýkarlarýný tehlikeye sokmamak için sütanalýk konusunda koyduðu kuralý "takiyye" usulleriyle esnekleþtirmiþtir. Zira, biraz yukarýda iþaret ettiðimiz gibi sütanalýðýnýn koþullarýný belirtirken ancak emzik çaðýndaki çocuðun emzirilmesi koþulunu öngördüðü halde, Salim olayýnda, yaþýný baþýný almýþ bir adamýn çanak içine saðýlan sütü içmesini, "oðulluk" durumunun devamý için yeterli saymýþtýr.

11 "Takýye" uygulmasmý saðlamak maksadýyla Muhammed''in Kur''an''a, koyduðu ayetler konusunda bkz. Kur''an''ýn Eleþtirisi l, s. 195 vd.
12 Sahih-i..., c.XI, s.262.

Prof.Ýlhan Arsel-Kuran Eleþtirisi

dmxads
28-03-2005, 20:46
Kur''ân''daki çesitli anlamli âyet''lerin yorumunun ancak Tanri tarafindan bilindigini öngören âyet''lerin yarattigi çeliskiler (K. Al-i Imrân Sûresi, âyet: 7).





Sik sik belirttigimiz gibi Islâmci''lar, Kur''an''da çeliski oldugunu öne sürenleri bilgisizlikle, fitnecilikle, kötü niyetle ve dinsizlikle suçlarlar, ve Kur''ân''daki çelismeleri göz ardi etmeye çalisirlar. Ve yukarda belirttigimiz hususlardan gayri bir de âyet''ler arasinda çesitli anlamlara gelenler oldugunu, ve bunlarin herkes tarafindan anlasilamayacagini, hattâ bazilarinin Tanri tarafindan özellikle anlasilmasin için gönderildigini ve bunlarin yorumunu sadece Tanri''nin bildigini söylerler. Dayanak''lari yine Kur''ân''dir; çünkü Kur''ân''da su var :"(Kur''ân''da) Kitab''in temeli olan kesin anlamli âyetler vardir; digerleri de çesitli anlamlidirlar. Kalblerinde egrilik olan kimseler, fitne çikarmak, kendilerine göre yorumlamak için onlarin çesitli anlamli olanlarina uyarlar. Oysa onlarin yorumunu ancak Allah bilir" (K. 3 Imrân 7). Dikkat edilecek olursa, Kur''an''da çeliski yokmus ve olamazmis, sadece çesitli anlamlara gelen hükümler bulundugu kanisini yaratmak için kullanilan bu âyet, bizzat kendi içerisinde çeliskilidir; hem Kur''ân''daki “anlasilmazliklari” gidermek için yol gösteriyormus gibidir, ve hem de “anlasilmazliklar” yaratmaktadir. Su bakimdan ki Kur''ân''i “apaçik” ve “anlasilsin” diye gönderdigini söyliyen Tanri, Kur''ân''daki âyet''ler içerisinde herkes tarafindan anlasilir (“kesin”) olanlar yaninda “çesitli” anlamlara gelenler oldugunu, ve çesitli anlamlara gelen âyet''lerin yorumunun kendisinden baska hiç kimse tarafindan bilinemeyecegini söylemek sûretiyle yeni çeliskilere vesile yaratmis olmaktadir! Simdi geliniz bu çeliskilerin ve anlasilmazliklarin nedenlerini arastiralim:




Daha önce de degindigimiz gibi Muhammed, ilk baslarda Kur''ân''in, daha önce kendilerine kitap verilmemis bir ümmet olan Arap''lara gönderildigini, ve Araplar tarafindan kolaylikla okunup anlasilabilmesi için, Arapça olarak, ve “apaçik” nitelikte indirildigin, okunmasinin dahi Arab kavimlerinin çesitli lehçe''leriyle (yedi lehçe''de) ayarlandigini söylemistir. Bu maksatla koydugu âyet''ler arasinda:"Apaçik Kitab''a and olsun ki akledesiniz diye Kur''an''i Arabça okunan bir kitab kilmisizdir" (K. 43 Zuhruf 2-3), ya da: "Ey Muhammed! Apaçik arab diliyle uyaranlardan olman için onu Cebrail senin kalbine indirmistir" (K. 26 Suara 195) seklinde olanlari vardir. Ayrica Zümer Sûresi''ne sunu eklemistir:"O egriligi olmayan Arabca bir Kur''ân''dir..." (K. 39 Zümer 29) Öte yandan Kur''ân âyet''lerinin kesin ve apaçik kilindigini belirtmek üzere Hûd sûresi''ne: "Bu Kitab... Allah tarafindan... âyetleri kesin kilinmis, sonra da uzun uzadiya açiklanmis bir kitabdir..." (K. 11 Hûd, 1-3) seklinde âyet''ler de koymustur. Bununla beraber, çesitli zamanlarda ve çesitli olaylar vesilesiyle Kur''ân''a koydugu âyet''ler arasinda çeliskiler belirdikçe, ve bunlari fark ettikçe, bir kisim âyet''lerin “kesin”, ve bir kisim âyet''lerin “mütesabih” (süpheli) nitelikte bulundugunu söylemistir. Ancak ne var ki, biraz yukarda degindigimiz gibi, “mütesabih” âyet''ler içerisinde hiç kimselerin anlayamayacagi nitelikte olanlari çoktur. Ve iste bu âyet''lerin varligini geçerli kilabilmek için Kur''ân''a, biraz önce belirttigimiz âyet''i koymustur: "(Kur''ân''da) Kitab''in temeli olan kesin anlamli âyetler vardir; digerleri de çesitli anlamlidirlar. Kalblerinde egrilik olan kimseler, fitne çikarmak, kendilerine göre yorumlamak için onlarin çesitli anlamli olanlarina uyarlar. Oysa onlarin yorumunu ancak Allah bilir" (K. 3 Imrân 7). Görülüyor ki Tanri, Muhammed''in söylemesine göre, hiç kimselerin anlayamayacagi, hattâ yorumlansa bile anlamayacagi âyet''ler indirmistir; ve bu âyet''lerin yorumunu sadece kendisi bilmektedir! Pek güzel ama Tanri, bir yandan Kur''ân''in anlasilmasini isterken, diger yandan neden sadece kendisinin anlayabilecegi nitelikte âyet''ler koysun? Sadece kendisi anlayabilecek idiyse, âyet koymanin anlami nedir? Ve iste böyle bir soru sorulmasin diye Muhammed, âyetlerin, mü''minler tarafindan gözü kapali sekilde benimsenmesini ve su sekilde duâ edilmesini emretmistir: "Ona inandik, hepsi Rabbimizin katindandir (deyin)"" (K. 3 Imrân Sûresi, âyet: 7). Bunu yapanlarin “akil''li” kimseler olduklarini bildirmis ve Kur''ân''a sunu eklemistir: "Bunu ancak akil sahipleri düsünebilirler" (K. 3 Imrân 7). Bununla anlatmak istemistir ki, Kur''ân''in “anlasilamayan” ya da “çeliskili” görünen hükümlerini gözü kapali sekilde benimsemek, ve bunlara inanmak, “akil sahibi” kimselerden beklenen bir seydir. Oysa unutmayalim ki “akil”, “anlasilamayan” seylerin karsisina “soru” yolu ile çikan bir öge''dir; fakat ne var ki kur''ân''daki Tanri, soru sorulmasini da yasaklamistir.

Ýlhan Arsel Kuran Eleþtirisi

dmxads
28-03-2005, 20:47
X) Muhammed''in Yahudi''lere ve Hiristiyan''lara (Kitabli''lara) karsi izledigi siyâset''deki degisikliklerden dogma çeliskiler:




Çeliskili hükümlerin Kur''ân''da yer almasinin nedenlerinden biri de, Muhammed''in "Ehl-i Kitab"a (yâni Yahudi''lere ve Hiristiyan''lara) karsi izledigi günlük siyâsetindeki degisikliklerdir. Bakiniz nasil:




Biraz önce degindigimiz gibi Muhammed, ilk baslarda her ümmete, kendi içinden peygamberler, kendi dil''lerinden Kitap''lar gönderildigini söylemis, Allah''a ve ahiret gününe inanan Yahudi''lerin, Hiristiyan''larin ve Sâbi''lerin mükafatlandirilacaklarini, onlar için artik korku ve üzüntü bulunmadigini belirtmis, ve bu maksatla Kur''ana su tür âyet''ler yerlestirmistir: "...Yahûdi olanlar, Hiristiyanlar ve Sâbiler''den Allah''a ve ahiret gününe inanip yararli is yapanlarin ecirleri Râblerinin katindadir. Onlar için artik korku yoktur. Onlar üzülmeyeceklerdir..." (K. 2 Bakara 62; ayrica bkz. 5 Mâide 69). Dikkat edilecegi gibi âyet''de “Allah''a” ve “ahiret gününe” inanan Yahudi''lerin ve Hiristiyan''larin, tipki Müslüman''lar gibi, Tanri tarafindan mukâfatlandililacaklari bildirilmekte.




Yine bunun gibi onlarin, kendilerine verilen Kitap''larla (yâni Yahudi''lerin “Tevrat” ile, Hiristiyan''larin “Incil” ile is görmelerinin emredildigini eklemistir. Nitekim kendisine soru soran, ve belli sorunlara çözüm bulmasini isteyen Yahudi''lere, Tevrat hükümlerine uymalarina söyler ve Tanri''dan geldigini bildirdigi su vahyi okurdu: “(Ey Muhammed!) Allah''in hükmünün bulundugu Tevrat yanlarinda iken, ne yüzle seni hakem tayin ediyorlar da sonra bundan yüz ceviriyorlar? Dogrusu biz yol gösterici ve nurlandirici olarak Tevrat''i indirdik...Yahudi olanlar onunla hükmederlerdi... (K. Mâide sûresi, âyet: 43-45). Bunu derken Tevrat''in, tipki Kur''ân gibi, dogru yolu gösteren bir kitap oldugunu ve bu iki kitap''tan daha “hidâyetkâr”, daha dogru yol gösteren bir Kitap bulunmadigini1 anlatmak maksadiyle su âyet''i Koyar: “Ey Muhammed!) De ki: Eger dogru sözlü iseniz, Allah katindan bu ikisinden (Tevrat ve Kur''ân''dan) daha dogru bir Kitap getirin de ben ona uyayim-''...” (K. 28 Kasas sûresi, âyet, 49)




Ayni seyi Hiristiyan''lara da yapar, ve Incil''e uymalarini salik verirdi. Bu maksatla Kur''ân''a koydugu âyet''lerden biri söyle: “...Tevrat''i dogrulayan Incil''i, sakinanlara ögüt ve yol gösterici olarak indirdik. Incil sâhipleri, Allah''in onda indirdikleriyle hükmetsinler... (Incil ile hükmetmeyenler) iste onlar fâsik olanlardir...” (K. Mâide sûresi, âyet 46-47).




Öte yandan her iki ümmet''e, yâni Yahudi''lere ve Hiristiyan''lara sik sik sunu tekrarlardi ki Tanri onlardan, kendilerin verilen kitap''lara (Tevrat''a, Incil''e) uymalarini beklemektedir. Bu konuda Kur''ân''a koydugu âyet''lerden biri söyle: “...Ey Kitap ehl-i, Tevrat''i ve Incil''i ve Rabbinizden size indirlenleri geregince uygulamadikça bir temeliniz olamaz...” (K.Mâide, 68).




Fakat yavas yavas güçlendikten sonra, kendisini Yahudi''lere ve Hiristiyan''lara “peygamber” olarak kabul ettirmege ve onlari Islâm yapmaga ve çalisir, ve bu isi basarmak için çesitli usullere basvurur. Bu usuller arasinda, Kible''yi onlarin kiblesi olan Kudüs yönüne çevirmek, ya da Yahudi''lerin yasam tarzini izlemek, örnegin saçlarini Yahudiler gibi taramak vs... gibi ödün (taviz) verici davranislardan tutunuzda, onlari kâfirlikle suçlayip korkutma siyasetine varincaya kadar her sey vardir. Daha önce onlara, Tanri''nin kendilerine verdigi Kitap''lara (Tevrat''a, Incil''e) uymalarini söylerken simdi bambaska bir agiz takinir, ve Tevrat''in ve Incil''in onlar tarafindan “tahrif” edildigini, degistirildigini ve bu nedenle Kur''ân''a uymalari gerektigini söyler. Örnegin Tanri''nin daha önce Yahudi''lere verdigi kitab''in onlar tarafindan degistirildigini anlatmak için Kur''ân''a sunu koyar: “Din konusunda onlara açik delillere verdik. Ancak onlar kendilerine ilim geldikten sonra aralarindaki cekememezlik yuzünden ayriliga düstüler...” (K. Câsiye sûresi, âyet 17). Yahudilerin Kur''ân''a uymalari için söyle der: “Dogrusu bu Kur''ân, Israilogullarina, hakkinda ihtilaf ettikleri seylerin pek çogunu anlatnaktadir” (K. Neml sûresi, âyet 76). Böylece daha önce koymus oldugu âyet''lerle çeliski yaratmis olur2.




Öte yandan Yahudi''leri ve Hiristiyan''lari kazanamayacagini, muslüman yapamayacagini anlayinca, basarisiz kalmis görünmemek için, sorumlulugu Tanri''ya yüklemek istemistir. Ve bu sefer, onlarin müslüman olmamalari nedenini Tanri''nin onlari fitneye düsürmüs olmasinda aramistir. Tanri tarafindan "fitneye" düsürüldükleri için Yahudi''lerin kendisini peygamber olarak kabul etmediklerini belirtmek üzere Kur''ân''a âyet''ler koymustur. Bunlardan biri söyle: "Ey Peygamber!.... Yahûdilerden... sana gelmeyen(ler)... inkâra kosanlar seni üzmesin... Allah''in fitneye düsmesini diledigi kimse için Allah''a karsi senin elinden bir sey gelmez. Iste onlar Allah''in kalblerini aritmak istemedigi kimselerdir. Dünyâda rezillik onlaradir..." (K. 5 Mâide 41)




Görülüyor ki yukardaki âyet''leri koyarken üç yönlü bir çelismeye yer vermis olmaktadir. Su bakimdan ki, bir kere daha önce Yahûdileri kazanmak için onlari "Rablerinin katinda" imis gibi gösterirken, simdi kazanamayacagini anlayinca, birden bire "fitneye düsmüs" kimseler" olarak tanimlayivermistir. Fakat bunu yaparken, onlarin müslümanligi kabul etmeyislerinin, Tanri''dan gelme oldugunu söylemis, ve onlari: “Allah''in kalblerini aritmak istemedigi kimselerdir. Dünyâda rezillik onlaradir...” seklinde göstermistir. Yâni Yahudileri fitneye düsürenin Tanri oldugunu bildirmis ve üstelik de Tanri''yi, fitneye düsürdügü kisileri cezalandirir duruma sokmustur. Böylece Tanri''yi, hem Yahudi''lerin kalplerini aritmayan, ve hem de onlari “rezillik”le suçlayan bir durumda kilmistir.




Yine bunun gibi, önceleri Yahudi''leri ve Hiristiyan''lari, Tanri''nin kendilerine verdigi kitaplari (Tevrat''i ve Incil''i) tahrif etmekle sorumlu tutup korkutmak sûretiyle Islâm''a sokmaga çalisirken ve örnegin Kur''ân''a, biraz yukarda belirttigimiz hükümler yaninda, bir de ayrica: "Kur''ân''i islerine geldigi gibi bölerek benimseyenlere de, Yahûdi ve Hiristiyanlara da Kitab indirmistik.... hepsini yaptiklarindan sorumlu tutacagiz" (K. 15 Hicr 93) seklinde âyet''ler koyarken, onlari Islâm yapamayacagini anlayinca, bu söyledikleriyle çeliskiye düsercesine, Tanri''nin onlari dogru yola sokmadigini, Islâm yapmadigini söyleyip Kur''ân''in su tür âyet''lerine sarilmistir: “Yolun dogrusu Allah''indir. Yolun egrisi de vardir. Allah dileseydi hepinizi dogru yola iletirdi” (K. Nahl 9); "Allah kimi dogru yola koymak isterse onun kalbini Islâmiyet''e açar, kimi de saptirmak isterse... kalbini dar ve sikintili kilar" (K. 6 En''âm 125). Daha baska bir deyimle, hem bir yandan Kitap''li''lari (yâni Yahudi''leri ve Hiristiyan''lari), Tanri''nin verdigi kitap''lari tahrif etmekle ve Islâm''a girmemekle suçlarken, diger yandan onlarin bu davranislarinin, kalb''lerinin Tanri tarafindan “dar ve sikintili” kilinmasindan oldugunu söylemistir. Yâni onlari Islâm yapamamanin sorumlulugunu sirtindan atmak istemistir. Böylece taraftarlarinin kendisine: “Neden Yahudi''leri ve Hiristiyan''lari Islâm yapamadin?” seklinde sorabilecekleri sorulara: “Onlari Islâm yapamayan ben degilim; çünkü Tanri onlari dogru yola sokmadi, kalblerini Islâmiyete açmadi” seklinde karsilik verebilecek kolayligi yaratmistir. Ancak ne var ki bunu yaparken, yukarda görüldügu gibi, çeliskili âyet''lerin Kur''ân''a girmesine vesile olmustur.




Fakat bununla da kalmamis, bir de bu yukardaki çelismeleri biraz daha pekistiricesine, Islâm''dan baska gerçek bir din olmadigina (K. 48 Fetih 28); baska bir dine yönelenlerin sapik sayilacaklarina (K.3 Imran 19, 20, 85) ya da müslümanlar disinda hiçkimselere"mükâfat" olmadigina ve bu gibi kimselerin "asagilik kisiler" olduguna (K. 95 al-Tîn 5,6), ya da Yahudilerle ve Nasranîlerle dost olanlarin "kâfir" sayilacaklarina (K. 5 Maide 51; ayirca bk. 3 Imran 118; ve 4 Nisa 139 vs) ve nihayet Kitab ehline karsi "cizye verene ve asagilatilana kadar" savas açilmasi gerektigine (K. 9 Tevbe 29) dâir hükümler koymak sûretiyle çeliski üzerine çeliski yaratmistir. Çünkü hosgörüsüzlügü içeren bu âyet''ler, hosgörü havasi yaratir nitelikteki âyet''lerle çelisme halindedir




*




Muhammed''in, Yahudi''lere ve Hiristiyan''lara karsi uyguladigi siyâset''teki degisiklik nedeniyle Kur''ân''da yer alan çeliskiler konusunda verilebilecek ilginç örneklerden bir digeri Ibrahim (“peygamber”) ile ilgili; daha dogrusu müslümanlikla ilk olarak emrolunan kisi''nin Ibrahim mi, yoksa Muhammed mi oldugu konusunu içeren âyet''lerle ilgilidir, ki kisaca belirtilmege deger:




Kur''an''in bazi âyet''lerinde, “ilk müslüman” olarak Muhammed''in adi geçer. Örnegin En''âm Sûresi''nde söyle yazili: "(Ey Muhammed!) ... ''Dogrusu ben ilk müslüman olmakla emrolundum'' de..." (K 6 En''âm 14). Ayni sûre''de bir baska âyet söyle:"(Ey Muhammed)! De ki... müslümanlarin ilki olarak böylece emrolundum" (K. 6 En''âm 163)




Her ne kadar Beyzavî gibi yorumcular bu âyet''lerle Muhammed''in, kendi ümmeti olan Arap''lar içinde ilk müslüman olarak atanmis oldugunun anlatildigini söylerlerse, biraz ilerde görecegimiz gibi böyle degildir. Esasen En''âm Sûresi''nin yukardaki âyet''lerinin: “Ben Islâmi ilk getirmekle emrolundum”, seklinde okunmasi daha uygundur. Nitekim Elmalili Hamdi''ye göre En''âm sûresi''nin 14.cü âyet''i söyle olmak gerekiyor: “Ben... cidden ehl-i islâm''in birincisi olmakla emrolundum...”. Ayni sûre''nin 163cü âyet''i de söyle: “... Seriki yoktur O''nun. Ben bununla emrolundum ve ben müslimînin evveliyim”. Bununla anlatmak istedigi sey su oluyor: “Ben Allah''a teslim olanlarin birincisiyim/en önündeyim” 3.




Fakat buna karsilik yine Kur''an''da (ve ayrica hadîs‘lerde) “ilk müslümanlikla emrolunan” kisi''nin Ibrahim oldugu ve Muhammed''in de onun izince gidenlerden bulundugu yazilidir. Örnegin Imrân Sûresi''nde söyle yazili: "Ibrahim ne yahudi idi, ne nasrânî (hiristiyan) ve lâkin müslim bir hanif... idi ve müsriklerden olmamisti. Dogrusu insanlarin Ibrahim''e en yakini, her halde onun izince gidenler su peygamber (Muhammned) ve iman edenlerdir...” (K. Imrân sûresi, âyet 67-68).




Hac sûresi''nde de Ibrahim''in, insanlar arasinda hacci ilân eden, ve insanlari hacca çagiran “peygamber” oldugu bildirilmistir (K. 22, Hac, 26-29)




Yine bu dogrultuda olmak üzere, Kur''ân''in Nahl Sûresi''nde, Tanri''nin Ibrahim''i seçip dogru yola “hidayet buyurdugu”, ona san ve seref verdigi ve ahirette de onu sâlih''lerden kildigi ve bütün bunlardan sonra Muhammed''e vahy eyleyip Ibrahim''in dinine uymasini emrettigi su sekilde belirtilmekte: “Ibrahim gerçekten Hakk''a yönelen, Allah''a itaat eden bir önder idi. Allah''a ortak kosanlardan degildi... Çünkü Allah onu seçmis ve dogru yola iletmisti. Ona dünyada güzellik verdik. Muhakkak ki o, ahirette de sâlihlerdendir. Sonra da sana (Ey Muhammed!): -''Dogru yola yönelerek Ibrahim''in dinine uy! O müsriklerden degildi''- diye vahyettik” (K. Nahl, 120-123).




Benzerî bir açiklamayi En''âm Sûresi''nin su âyet''inde görmekteyiz: "(Ey Muhammed) De ki-''Süphesiz Rabbim beni ... gerçek dine... yönelen... Ibrahîm''in dinine iletmistir''- " (K. 6 En''âm, 161). Yâni burada da Tanri, Ibrahim''in, Muhammed''ten önce müslüman olarak gönderildigini açikliyor, ve Muhammed''e Ibrahim''in dinine yönelmesini bildiriyor; böylece Ibrahîm''in, Muhammed''ten daha önce, yâni ilk müslümanlikla emrolunmus “peygamber” bulundugunu anlatmaktadir. Eger Muhammed “Müslümanlarin ilki” ya da “birincisi” olmus olsaydi, Ibrahim''in dinine yönelmesi gerekir miydi?




Ne ilginçtir ki bu ayni Tanri, Ibrahim''in ilk müslüman oldugunu yukardaki sekilde açikladiktan üç âyet sonra, biraz önce söyledigi ile çeliskiye düsercesine konusmakta ve ilk müslüman olarak Ibrahîm''in degil fakat fakat Muhammed''in gönderildigini söylemektedir: "(Ey Muhammed!) ... -''müslümanlarin ilki olarak böylece emrolundum-'' (de)..." (K. 6 En''âm 163). Her ne kadar bu âyet''in: “De ki: ... ‘ben müslimin evveliyim!''...” seklinde okundugu ve bununla “Ben Allah''a teslim olanlarin birincisiyim/en önündeyim-''...” seklinde anlam tasidigi belirtilirse de4, degisen bir sey yoktur. Çünkü bu âyet''lerle anlatilmak istenen sey Muhammed''in müslümanlarin ilki ve izlenmesi gerekeni oldugudur, ki Ibrahim''in “ilk müslüman peygamber” oldugu hususu ile ilgili biraz yukardaki âyet''lerle çatisir.




Öte yandan yine Kur''ân''da, Ibrahîm''den sonra gelen peygamberlerin hepsinin (örnegin Ishak, Ismail, Ya''kub, Davud, Süleyman, Musa, Harun vs... ve Isa) müslüman olduklarini bildiren âyet''ler vardir; örnegin Ibrahîm (K. Bakara Sûresi, âyet: 129-130) Ismail (K. Meryem sûresi, âyet: 54), Harun (K. 19 Meryem 52); Idris (K. Meryem sûresi, âyet: 56) vs... hep, Muhammed''ten önce müslümanlikla emrolunmus "peygamberler” olarak görünmektedirler. Ve ne ilginçtir ki bu tür âyet''ler, Muhammed''i "ilk müslüman" peygamber olarak gösteren âyet''lerle çogu kez yan yana, ya da iç içedir.




Hemen belirtelim ki bütün bu çeliskiler, Muhammed''in Yahudi''lere ve Hiristiyan''lara karsi izledigi siyâsetin diger bir sonucudur. Su bakimdan ki, ilk baslarda kendisini "Arapça Kur''ân" ile Arap''lara gönderilmis olarak tanimlarken, Medîne''ye hicret ettikten sonra kendisini Yahudi''lere ve Hiristiyan''lara ve diger ümmetlere de peygamberi olarak kabul ettirmek istemis, bu nedenle Ibrahim''in müslümanlikla emrolundugunu, ve onun ahfadindan olanlarin (Israilogullari''nin) daha önce muslüman olduklarini bildirmis ve kendisinin de Ibrahim''in dînini izlemekle görevli kilindigini söyliyerek yukardaki çelismelere sebeb olmustur.

Tekrar hatirlatalim ki Muhammed, kendisini “peygamber” olarak ilân ettigi ilk baslarda, Tanri''nin her ümmet''e, o ümmet''in kendi içinden peygamberler gönderdigini, kendi dillerinden kitablar verdigini ve Arap''lara da kendi içlerinden kendisini, Arapça Kur''ân ile gönderildigini söylerdi. Böylece Müslümanlikla emrolunmüs olan ilk “peygamber” olarak görünürdü. Mekke döneminin baslarinda bu fikre öylesine saplanmisti ki, farkli din ve inançta olanlara karsi : "Bizim dinimiz bize, sizin dininiz size" (K. Kafirûn 6) diye konusurdu. Yahudi''lere ya da Hiristiyan''lara daha önce Islâm''in gönderilmis oldugunu söylemek, ya da Ibrahim''i, Musa''yi, Isa''yi (ve “peygamber” diye bilinen digerlerini) müslüman olarak göstermek aklindan geçmezdi. Fakat Medîne''ye hicret ettikten sonra güçlenipte, Arap''lardan gayri bir de Yahudi''lere ve Hiristiyan''lara “peygamber” olma fikrine kapilinca, Islâm dini''nin daha önce onlara indirildigini, Ibrahim''in “ne yahudi, ne de hiristiyan olmayip “dosdogru bir müslüman oldugunu” (K. Al-i Imrân 67), Ibrahim''den sonra Isa''ya kadar gelmis geçmis bütün “peygamber”lerin hep Islâm dîninden olduklarini, kendisinin de Ibrahim''in dînini izlemekle görevli kilinip peygamberlerin dizi''sinin sonuncu halkasi oldugunu söylemis, onlari, Tevrat ve Indcil''i “tahrif” etmekle ve gönderilen “peygamber”leri inkâr etmekle suçlamis ve “Ey ehl-i Kitap! Sizinle bizim aramizda müsterek olan bir söze geliniz...” (K. Al-i Imrân 64) diyerek Islâm''a çagirmistir.




Öte yandan ilk baslarda Kur''ân''i Arap dilinde, Arap''larin geleneklerine uygun olmak üzere gönderilmis bir Kitab olarak göstermis örnegin su âyet''leri koymustur:




"Bu indirdigimiz... Mekkelileri ve etrafindakileri uyaran... Kitab''dir..." (K. 6 En''am 92);




"...Bu Kitab Arab diliyle indirilmis(tir)" (K. 46 Ahkâf 12) "Biz onu, anlayasiniz diye, arapça okunmak üzere gönderdik" (K. 12 Yusuf 2);




"Bu Kitab... bilen bir millet için müjdeci olmak üzere arapça okunarak, âyetleri uzun uzun açiklanmistir." (K. 41 Fussilet 2-5);




"Bu Kitab... Allah''tan baskasina kulluk etmeyesiniz... diye âyetleri kesin kilinmis, sonra da uzun uzadiya açiklanmis bir Kitab''dir" (K.11 Hûd 1-3)




Böylece Kur''an''i, sadece Araplar için, özellikle Mekkeli''leri uyarmak üzere indirilmis gibi gösterirken, Yahudi''lere daha önce Tevrat''in, Hiristiyan''lara da Incil''in verildigini ve bu nedenle onlarin kendi kitap''larina göre is görmeleri gerektigini bildirmis ve biraz yukarda degindigimiz gibi Kur''ân''a su tür âyet''ler koymustur:




"Yahudiler Tevrat''a göre amel etsinler" (K. 5 Mâide 43);




“Tevrat''la yükümlü tutulup da onunla amel etmeyenlerin durumu, ciltlerce kitap tasiyan merkebin durumu gibidir. Allah''in âyet''lerini yalanlamis olan kavmin durumu ne kötüdür...” (K. 62 Cum''a sûresi, âyet 5).




"... Incil sahipleri Allah''in onda indirdikleri ile hükmetsinler. (Onunla. hükmetmeyenler), iste onlar fâsik olanlardir." (K. 5 Mâide 46-47).




Bu arada sunu da belirtmekten geri kalmamistir ki, eger Tanri istemis olsaydi: ".... sizi bir tek ümmed yapardi" (K. 5 Mâide 48)




Ancak ne var ki daha sonralari, yani güçlenipte Yahudi''leri ve Hiristiyanlari Islâma zorlama siyasetine basvurunca, Kur''ân''a koymus oldugu yukardaki âyet''lerle çeliski yaratacak nitelikte hükümlere yönelmistir. Örnegin önceleri onlara, kendi kitaplarina (yâni Tevrat''a, ya da Incil''e) göre is görmelerini söylerken, simdi bu kitaplarin asillarinin Kur''ân tarafindan onaylandigini ve fakat onlar tarafindan tahrif edilmis oldugunu ve bu nedenle Yahudi''lerin ve Hiristiyan''larin Kur''ân''a uymalari geregini bildirmistir. Bu vesileyle koydugu âyet''lerden bir kismi söyle:




“... Dogrusu (Kur''ân''daki) bu hükümler, ilk sahifelerde, Ibrahim ve Musa''nin sahifelerinde de vardir” (K. 87, A''lâ sûresi,m hayet 18-19).




“Ey Israilogullari!... Elinizde bulunan Tevrat''i te''yid ederek indirdigimiz Kur''ân''a inanin... âyet''lerimizi degistirmeyin...” ()K. Bakara, 41; Ayrica bkz. Nisâ 47)




"Rabbinin katindan bir belgesi olanlar... önlerinde de Musa''nin Kitab''i önder ve rahmet olarak bulunanlardir ki, iste onlar Kur''ân''a inanirlar. Hangi topluluk (Kur''ân''i) inkâr ederse yeri atestir..." (K. 11 Hûd 17).




"Ayet''lerimize inanip, yanlarindaki Incil''de ve Tevrat''ta yazili bulduklari o elçiye, o ümmî Muhammed''e uyanlar (var ya)... O peygambere''e inanip ona saygi gösteren, ona yardim eden ve onunla birlikte gönderilen nûr''a (Kur''ân''a) uyanlar var ya, iste kurtulusa erenler onlardir" (K. 7 A''râf 156-157);


Daha baska bir deyimle Tevrat''in ve Incil''in, esas itibariyle Kur''ân demek oldugunu, fakat onlar tarafindan tahrif olundugunu, bu nedenle Kur''ân''i kutsal kitap olarak kabul etmeleri gerektigini bildirmistir. Bunu yaparken, daha önce onlara kendi kitaplarina göre hareket etmelerine dair söyledikleriyle çeliski yaratmistir.

Ýlhan Arsel

1 Bu konuda bkz. Elmalili H. Yazir, age (Cilt V, sh. 3743).

2 Bu konuda benim “Islâm''a Göre Diger Dinler” ve “Kur''ân''daki Kitaplilar” adli yayinlarima bakiniz.

3 Elmalili Hamdi Yazir''in çevirisine bakiniz.

4 Elmalili Hamdi Yazi''nin bu âyet''lerle ilgili açiklamasina bakiniz (Cilt III, sh. 1890 ve d.; sh. 2114 ve d.)

dmxads
28-03-2005, 20:48
I) Mekke döneminin nispeten yumusak ve hösgörülü nitelikte görünen âyet''lerinin, Medîne döneminin sert, kati, savasci âyet''leriyle çeliskili bulunmasinin nedenleri:




Kirk yasinda iken kendisini “Peygamber” olarak ilân eden Muhammed, ömrünün geri kalan 23 ya da 25 yilinin asagi yukari yarisini Mekke''de, ve diger yarisini da Medine''de geçirmistir. Mekke''de bulundugu süre boyunca Kur''ân''a koydugu âyet''ler “Mekkî”, ve Medîne''ye Hicret''ten sonra koyduklari da “Medenî” deyimiyle tanimlanir. Hemen belirtelim ki Mekkî âyet''ler ile Medenî âyet''ler, yumusaklik ve sertlik, ya da hösgörülü''lük ve hosgörüsüz''lük, ya da barisçi''lik ve saldirgan''lik gibi hususlar bakimindan birbirlerinden çok farkli ve genellikle çeliskili nitelikte seylerdir. Genellikle bu farkliliklar ve bu çeliskiler, Muhammed''in Mekke döneminde henüz güçsüz iken, Medîne''ye geçtikten sonra ise giderek güçlenmis olmasindan dogmustur. Daha baska bir deyimle, henüz kendisini güçlü bulmadigi dönemlerde “hosgörülü” imis gibi davranirken, güçlendigi an saldirgan ve savasçi kesilmis olmasindandir. Mekke döneminde iken pek az taraftar toplayabildigi, yâni henüz güçsüz durumda bulundugu için. Kur''ân''a, hösgörülü, yumusak, barisci, ögüt verici (teblig edici) gibi görünümlü âyetler koymustur, ki bunlardan bazilarini yukarda gördük. Bunlar arasinda: “(Ey Muhammed!) Sen ögüt ver, esasen sen sadece bir ögütücüsün” (K. Gasiye 21-22), ya da: “(Ey Muhammed!) Yine de yüz çevirirlerse, artik sana düsen anacak açik bir teblig''dir” (K. Nahl, 82), ya da: “(Ey Muhammed!) Ayet''lerimiz hakkinda ileri geri konusmaya dalanlari gördügünde, onlar baska bir söze geçinceye kadar onlardan uzak dur...” (K. En''âma 68), ya da: “Ben de sizin taptiklariniza asla tapacak degilim. Evet siz de benim taptigima tapiyor degilsiniz. Sizin dininiz size, benim dinim banadir” (K. Kâfirûn, 6) seklinde olanlari vardir. Fakat daha sonraki Medîne döneminde Kur''ân''a yerlestirdigi âyet''ler (yâni Medenî olan âyet''ler), sertlik ve siddet ifâdesi olarak bu yukardaki “Mekkî” âyet''lerle çeliski halindedir. Mekkî âyet''lerin “teblig et”, ya da “ögüt ver”, ya da “Din''de zorlama olmaz” seklindeki yumusakligi yerine, Medenî âyet''lere “siddet”, “katilik”, “savasçilik” ve “saldirganlik” gibi nitelikler egemendir. Ki bunlar arasinda: “Müsrikleri buldugunuz yerde öldürünüz” (K. Tevbe sûresi, âyet 5), ya da: “Kâfirlerle ve munâfiklarla savas (cihadda bulun. Ve onlara kati davran!...” (K. Tevbe 74), seklinde olanlari vardir. Çünkü Medîne''ye geçtikten az sonra, çete saldirilari sayesinde ele geçirdigi ganimetler ve ganimetlerden yararlanmak isteyen taraftaralrin sayisinin artmasi nedeniyle giderek güçlenmistir; artik sadece “teblig edici” ya da ‘ögüt verici” degil fakat “emredici”dir; diledigi seyleri kiliç yolu ile elde edebilicidir. Bu nedenle artik yumusak davranmak, hosgörü saçar olmak ihtiyacinda degildir; bu nedenle Kur''ân''a sert, yildirici, lâ''netleyici, ölüm saçici, savasçi nitelikte dehset saçan hükümler koymustur1. Güçsüz durumda iken Kur''ân''a: “Biz Resûl''leri, sadece müjdeciler ve uyaricilar olarak göndeririz...” (K. 18, Kehf 56), ya da: "Ey Muhammed, sen ögüt ver, esasen sen sadece bir ögütcüsün . Sen onlara zor kullanacak degilsin" (K.88 Gâsiye 22-24), ya da: "Dinde zorlama olmaz" (K. 2 Bakara 256) seklinde hosgörülü imis kanisini yaratici âyet''ler koyarken2, güçlendigi an sert ve dehset saçar nitelikte âyet''ler yerlestirmistir ki, bunlarin arasinda “Allah yolunda Kital”i öngören (K. Nisâ 84), ya da müsrik''leri Müslüman yapincaya kadar savasi emreden (örnegin: "...(kâfirlerin) boyunlarini vurun, parmaklarini dograyin" (K. 8 Enfal 12), ya da "Onlari buldugunuz yerde öldürün... Fitne kalmayip yalniz Allah''in dini ortada kalana kadar onlarla savasin" (K. 2 Bakara 191-193); seklinde olan, ya da Yahudi''lere Hiristiyan''lara karsi savas açilmasini ve Islâm''i kabul etmelerine, ya da “cizye” (kafa parasi) vermelerine kadar savasin sürdürülmesini öngören hükümler vardir ki bunlar arasinda: "(Kitab ehli''ne yani Yahudilere ve Hiristiyanlara ve Islam''i din edinmeyenlere karsi) ... boyunlarini büküp kendi elleriyle cizye verene kadar savasin" (K. 9 Tevbe 29)), ya da:"Ey Peygamber! Kafirlerle ve munafiklarla savas. Ve onlara kati sert davran! Varacaklari yer Cehennemdir..." (K. Tevbe 73, Tahrim 9) seklinde olanlari var.




Öte yandan yine henüz yeteri kadar güçlü bulunmadigi zamanlar, özellikle Mekke döneminde, husumet celbetmemek maksadiyle, tedbirli davranmayi tercih etmis, örnegin Tanri''yi inkar edenlere ya da puta tapanlara satasilmamasini, onlarin taptiklari seylere sövülmemesini istemistir. Çünkü aksi takdirde onlarin da kendisine ve taraftarlarina saldiracaklarini ve sövmeye baslayacaklarini bilirdi. Bundan dolayidir ki Kur''ân''a: "Allah''tan baska yalvardiklarina sövmeyin ki onlar da ... Allah''a sövmesinler." (K. 6 En''am 108) der, ya da:"...onlar savasmadikça, siz de onlarla savasmayin..." (K.2 Bakara 191) seklinde yumusak ve barisci nitelikte görünen âyet''ler koymustur. Fakat Medîne''ye geçipte güçlendikten sonra artik çekingen ve barisci siyâset izlemeye gerek kalmadigi için Kur''ân''a:“Ey Peygamber! kâfirlerle ve munâfiklarla savas (cihadda bulun!). Ve onlara kati davran (Sertlik göster)! Varacaklari yer cehennemdir...” (K. Tevbe 74; ayrica: Tahrîm 9) seklinde, ya da biraz önce degindigimiz gibi, yildirici ve dehset saçici hükümler koymustur3

Ýlhan Ersel

1 Her ne kadar Medîne dönemine âit âyet''lerin kimi çevirisinde “uyarici” deyimleri geçmekle beraber âyet''lerin Arapca aslinda kullanilan “inzâr” ve “nezir” sözcükleri, genellikle ”korkutma” anlamini tasir. Bu konuda bkz. Turan Dursun, Kur''ân Ansiklopedisi, (Cilt VII, sh. 185)

2 Ayrica bkz. Imrân 20; Mâide 92, 99; Ra''d 40; Nahl 35, 82; Nûr 54; Ankebût 18; Yâ-Sîn 17. Bu konuda Turan Dursun''un Kur''ân''daki Çeliskiler baslikli yazisi için bkz. Ikibin''e Dogru, 17 Aralik 1989, sh. 49

3 Bu konuda bkz. Turan Dursun, Kur''ân Ansiklopedisi (Cilt IV. sh 97 ve d.);

hoara
31-03-2005, 15:08
Kuranda Kamer Suresinin l. ayetinde, anlatýlan “ayýn yarýlmasý” olayý Allah’ýn delil olarak sunmadýðý, uydurulmuþ hadislerle anlaþýlmaya çalýþýlarak ateisler tarafýndan, eleþtiri konusu yapýlmaktadýr.
Ateistlerin hadisleri eleþtirmesi sadece kuraný kabul eden bir müslümanýn sorumluluðu deðildir. Ancak ayetlerin eleþtirilmesini dikkate almalýdýr. Bu yüzden eleþtiri sadece kuran açýsýndan deðerlendirilmiþtir.

Bu ayette geçen “saat yaklaþtý , ay yarýldý” ifadesi geçmiþ zaman da olan bir olayý anlatmamaktadýr. Allah kuranda zaman zaman bizim için gelecekte olacak bir olayý anlatýrken o güne gider ve o gün yaþanýyormuþ gibi anlatýr. Bunu kýyametle ilgili bir çok ayette görebiliriz. 18/49 kitab ortaya konmuþtur. Suçlularýn onda yazýlý olanlardan korkmuþ olduðunu görürsün vb. ayetler delildir. Zaten ayýn yarýlmasý ile ilgili ayetin kendisi dikkatli okunsa ayette geçen “saat yaklaþtý” cümlesinden bu hadisenin kýyamet saatin yaklaþtýðý günde olacak bir olaydan bahsettiði görülebilir.

Ve “yarýlma” kelimesi “o saat” ile baðlantýlý kuranda incelendiðinde sadece ayýn yarýlmasý için deðil kýyametin oluþumu anýndaki diðer olaylar içinde kullanýldýðý görülecektir (55/37 69/16 77/8-11)

Ayrýca yukarýda deðinildiði gibi gelecekte olacak bir olayda zaman zaman geçmiþ zaman kipleri kullanýlmasý, yanlýþ deðerlendirilmektedir. Bu konunun kuranýn diðer ayetlerinde nasýl ele alýndýðý deðerlendirilmelidir. Bir baþka örnek vermek gerekirse 20/126-buyurur ki : iþte böyle . çünkü sana ayetlerimiz gelDÝ ve sen onlarý unuttun. Bugün de sen unuturluyorsun ayetinde bu konuþma gelecekte ahiret gününde geçecektir. Ancak ayetlerin o kiþiye gelmesi ve onun unutmasý geçmiþ zaman kipi ile anlatýlýr. Yani konunun geçtiði güne gidilir ve o gün yaþanýyormuþ gibi anlatýlýr. Bu anlatýmdan bu konuþmanýn bu zamanda geçtiði düþünülemez

Unutmamak gerekir ki Allah için zaman kavramý bizim içimizde bulunduðumuz zaman kavramýndan farklýdýr. Kaldý ki geçmiþ zaman kipi kullanýldýðý düþünülse bile kuranýn evrenselliði dikkate alýndýðýnda, bu olayýn gerçekleþeceði zamandan hemen sonraki insanlar için ayýn yarýlmasý zaten geçmiþte kalmýþ bir olay olacaktýr. Bu olayýn daha önce gerçekleþtiðinin delili, Allah’ýn delil diye kabul etmediði, sonradan uydurulmuþ hadislerdir. Allah’ýn ise hadisleri delil diye sunduðu kuranda geçmez.

Ve bu olayýn geçmiþte olmadýðýnýn bir baþka delili ise; kuranda elçi muhammedin hiç bir mucizesinin olmadýðýnýn bildirilmesidir. (6/35-37) madem kuranda elçi muhammed’in hiç bir mucize göstermediði belirtilmiþtir öyleyse bu olayýn onun zamanýnda olmuþ olmasý kocaman bir yalandýr. Böylece sadece kuraný kabul eden bir müslüman için ateistin eleþtirisi bir yalaný dayanak almýþ olur.

Elbette ki hadislerin yanlýþlýklarý inkar edenlere koz vermektedir. Ve bu tip hadisler islam dinini karalamak için malesef iyi malzeme oluþturmaktadýr. Ancak islam sadece ama sadece kurandan sorulmalýdýr. Ne hadisler ne de kendini müslüman diye isimlendiren kiþilerin yanlýþ yorumlarý ile yaptýklarý eylemler Allah’a,kurana, yamanamaz. Çünkü Allah kitab olarak sadece kuraný referans gösterir (6/114) Ateisler þunu dikkate almalýdýrlar ki , kendi düþünce yapýlarý Allah’ýn yok olduðu üzerine kurulu ise ve Allah eleþtiriliyor ise öyleyse sadece Allah’ýn sözleri ile Allah’ý eleþtirmelidirler. Allah’a ve Allah’ýn elçisine iftira edilerek uydurulmuþ hadisler,tesvir vb sözlerle deðil.

saygýlarýmla

dmxads
02-04-2005, 23:04
BEYAZ SARAY''IN GÝZLÝ DÝNÝ EVANJELÝZM
"FURKAN GÜMÜÞ''ÜN BEYAZ SARAY''IN GÝZLÝ DÝNÝ ADLI KÝTABIN YAZARI ÝSMAÝL VURALLA YAPTIÐI SÖYLEÞÝ DEN ALINMIÞTIR.

EVANJELÝZM NEDÝR?
Evanjelizm, sözlük anlamý yönünden, Kutsal Kitap''a yönelmek, dönmek anlamýný taþýr. Evanjelizm terimi farklý protestan gruplarý tanýmlamak için kullanýlmaktadýr. Kelimenin kaynaðý Yunanca iyi haber veya genel olarak ‘asýl gerçek’ anlamýna gelen evangelion’dan gelmektedir. Ayrýca Hz.Ýsa’nýn gerçek öðretisi yerine de kullanýlmaktadýr. Reform hareketi esnasýnda Martin Luther kelimeyi kendi kurduðu Evanjelik Kilise hareketi için uyarlamýþtýr. Bugün hala Almanya’da Lutheryen Kiliseler için Evanjelik Kilise terimi kullanýlmaktadýr. Ýngilizce konuþulan dünyada, Kuzey Atlantik Anglo-Sakson dini geleneðini 18. ve 19. yüzyýlda deðiþtiren ve farklýlaþtýran dini hareketler ve mezhepleri ifade etmek için kullanýlmaktadýr. Bugün için evanjelizm, Amerika''daki Hýristiyan toplumunun tutucu kanadýný ifade etmektedir.



*Kitabýn alt baþlýðý da büyük bir iddia: Beyaz Saray’ýn Gizli Dini. Günümüz Amerikan yönetiminin üzerindeki Siyonist anlayýþý ve evanjeliklerin etkisi nedir?

1970’lerden bu yana Amerikan yönetimi içerisinde, siyasi açýdan ve yönetim açýsýndan gittikçe büyüyen bir etkiye sahipler.
Ne kadar etkili olduklarýný bu süreçte baþkanlýk yapan insanlarýn inançlarýndan sözlerinden örnekler vererek ortaya koyabiliriz.

Dönemin Amerikan baþkaný Jimmy Carter New Jersey’deki Elisabeth Sinagog’unda yaptýðý konuþmada þöyle sesleniyordu: “Sizinle ayný Tanrý’ya saygý duyuyorum. Bizler (babtistler) sizinle ayný Kitab-ý Mukaddes’i inceliyoruz. Ýsrail’in ayakta kalmasý siyasete baðlý deðildir. Bu ahlaki bir ödevdir.”

Bir konuþmasýndan Reagan Ýsrail için þöyle diyordu: “Armagedon iþaretlerini gördüðümüz tam þu sýralarda Ýsrail bel baðlayabileceðimiz tek saðlam demokrasidir.”

Mesela þimdiki baþkan Bush bir konuþmasýnda inandýðý misyonu þöyle izah ediyor: "Adalet ile zulüm her zaman birbirleriyle savaþ halindedir. Ve Allah bunlar arasýnda tarafsýz deðildir. Biz iyiyle kötü arasýnda bir savaþtayýz. Amerika, kötülüðü iyilikten ayýrt edecek."

Sað kanat dini gruplar üzerinde uzman olan Somerville-Massachusetts Politik Araþtýrmalar Merkezi analisti Chip Berlet "Bush, militan Hýristiyan evanjeliklerin kýyametçi ve mesihçi düþüncesini fazlasýyla taþýyor. Ýyi ile Kötü arasýndaki büyük mücadelenin varlýðýna ve bu mücadelenin büyük bir ‘son’ savaþla biteceðine dair dünya görüþüne inanýyor görünüyor. Böyle bir dünya görüþüne sahip insanlar Tanrý’nýn buyruðunu taþýdýklarýný düþündükleri için insanlýðý tahmin edilemez ve korkunç risklerle karþý karþýya býrakabilirler."

Ayrýca 1970’lerden bu yana Ýsrail’e yapýlan ABD yardým miktarlarý incelenirse desteðin finanssal boyutunun ne denli arttýðý da görülebilecektir.


*Evanjelik meznebinin ne kadar baðlýlarý var?

11 Eylül 2001’de yaþanan ikiz kulelere uçak çarpmasý olayýndan sonar bu oranda artýþ gözlemlenmektedir. 2002 yýlý Gallup araþtýrmasýna göre kendisini evanjelik olarak tanýmlayanlarýn oraný %46’ya çýkmýþtýr. Amerika tarihinde ilk kez bu oran, Irak savaþý ve Baþkan Bush’un ‘ilahi misyon’ söylemleri ile belki 2003 yýlýnda %50’yi geçebilme ihtimaline sahiptir.

*Evanjelikler için kendileri dýþýndaki “öteki” insanlarýn durumu nedir, bakýþlarý nasýldýr? Örneðin Müslümanlara?

Her dinde olduðu gibi inananlar ve inanmayanlar sýnýflandýrmasý elbette onlarda da var. Her inanmayan onlar için potansiyel düþman. Müslümanlara Armageddon savaþýnda kendi Deccallarýnýn safýnda kendilerine karþý savaþacaklar düþüncesi ile pek sýcak yaklaþtýklarýný söyleyemeyiz. Ayrýca Siyonist literatürden oldukça etkilendikleri için kendilerini Tanrý’nýn seçilmiþ insanlarý görmek hissiyatý bu inanýþa sahip insanlarda da mevcut. Zaten yüzyýllar önce atalarý Amerika topraklarýný fethederken ‘Kenan Halký’ tanýmlamasýyla bariz bir Kýzýlderili katliamý da yapmýþ bulunmaktalar. Maalesef evanjeliklerde de din eksenli bir þövenist anlayýþ mevcut.

*Evanjeliklerin Yahudilere ve Siyonizme baðlýlýklarý nereden kaynaklanýyor?

Ýnançlarýndan. Çünkü onlarýn bakýþ açýsý ‘kýyamet eksenli’ bir dünya görüþü. Her ilahi dinin inanç sistematiði içerisinde bir cennet kavramý mevcut ama mesela biz Müslümanlar kendimizi yaþamak ve yaþatmakla mükellef görürüz inancýmýz gereði. Ölüm arzusu bizim inanç sistematiðimiz içerisinde hoþ durmaz. Kýyameti arzulayan bir inanmýþlar kitlesinin (ki hayata bakýþlarý bu perspektifle þekillenmekte) saðlýklý bir ruh hali içerisinde olduklarýný söylemek doðru olmaz. Evanjeliklerin esasen siyonizme bir baðlýlýklarý yok. Sadece siyonizme ihtiyaçlarý var. Çünkü siyonizmin temelinde yatan hedefler onlarýn istediði þekilde dünyayý kýyamete sürükleyecek. Bu nedenle siyonizmin destekçisi ve baðlýsý görünüyorlar.

Bakýn Cumhuriyetçilerden Oklahoma senatörü James Inhofe Ýsrail-Filistin sorunu hakkýnda ne diyor: “Bu bir politik savaþ deðildir. Tanrý’nýn sözünün doðru olup olmadýðý üzerine bir mücadeledir." (David Corn, Washington editor of The Nation, AlterNet, April 19, 2002)

Ýnançlarýna göre kendilerine vaat edilmiþ cennetlerine, dünya krallýklarýna ulaþmak için kýyametin önündeki kilometre taþlarýnýn döþenmesi gayreti yapmaya çalýþtýklarý. Ne kadar çabuk o kadar iyi anlayýþlarýna göre. Ortadoðu karýþmadan, Armageddon savaþý olmadan istediklerine ulaþamayacaklar, çünkü inandýklarý kehanetler böyle. Ve bu kehanetler de Yahudilerin vaat edilmiþ topraklara kavuþmasý gerektiðini söylüyor, yani Nil’den Fýrat’a uzanan Ortadoðu coðrafyasýna…


*Kitabýnýzda Bush’un seçim kazanmasýnýn arkasýnda evanjelik yayýncýlýðýn büyük etkisi olduðunu iddia ediyorsunuz. Evanjeliklerin medyadaki rolü ve etkisi gerçekten bu kadar güçlü mü?

Meselenin bir diðer boyutu da fundamentalist inancýn savaþa olan ihtiyacýdýr. Savaþýn ve gerginliðin olmadýðý noktada cepheleþmenin ve radikalleþmenin önü büyük oranda týkanacaktýr. Havarisiz Ýsa konumuna düþmek istemeyen fundamentalist Hýristiyan liderler cemaatleri üzerindeki gerilimi muhafaza etmeye çalýþmaktadýrlar.
Bush’un seçilmesi bir açýdan onlar için bulunmaz nimettir. Ve þimdi tekrar seçilmesi için ellerinden geleni yapacaklarýndan emin olabilirsiniz. Amerika, Avrupa’ya oranla daha dindar bir topluluktur. Amerika’da haftada bir kilise ayinlerine katýlma oraný neredeyse %50’dir. Ayrýca her kilise kendi çevresinde cemaatini oluþturur. Bununla beraber Evanjelik cemaatler televizyonu çok etkin olarak kullanýrlar. Kendi kanallarý, televizyon programlarý, þovlarý mevcuttur. Amerikan toplumunda televizyon seyretme oranlarýný göz önünde bulundurursak medya ve özellikle televizyon aracýlýðýyla yapýlan propagandanýn tesirini hayal edebiliriz.
Ayrýca þunu da eklemeliyim ki, Irak savaþýnýn Amerikan toplumunun üzerindeki bütün olumsuzluklarýna raðmen (savaþta öldürülen askerler, Irak’taki iþkence görüntüleri, Irak’a karþý açýlan savaþýn mesnetsiz olduðunun ortaya koyulan delillerin birer yalandan ibaret olduðunun ortaya çýkmasý, vs.) Amerikan kamuoyundaki Bush desteði yapýlan araþtýrmalarda hiçbir zaman %45-50 civarlarýnýn altýna inmedi. Bence bu Evanjelik kamuoyunun da gücünü göstermekte. Bugün hala Bush’un seçimi kazanma ihtimalinden bahsedebiliyorsak arkasýndaki en büyük neden budur.


*Armageddon savaþý nedir?

Evanjelikler, Kitab-ý Mukaddes''in bazý bölümlerini, Ýsrail''deki Megiddo Ovasý''nda yapýlacak olan son büyük savaþý önceden bildirdiði þeklinde yorumlamaktadýrlar. Mezkur savaþ Kitab-ý Mukaddes''te Ýbranice Armagedon diye geçmektedir. Armagedon ''Megiddo Tepesi'' anlamýna gelmektedir. Yani bu savaþ bugünkü Ýsrail''deki Megiddo Ovasý''nda gerçekleþecektir. Armagedon ancak ve ancak Yahudilerin bir millet olarak Vadedilmiþ Topraklar’da ( Ki bu topraklar Fýrat ve Dicle havzasýný da kapsamaktadýr) yeniden bir araya gelmelerinden sonra gerçekleþecektir. ‘Milenyalist’ olarak adlandýrýlan bu mitsel doktrin diðer bazý kiliseler tarafýndan da kabul edilmektedir. Milenyalist doktrine göre Kitab-ý Mukaddes''te bu savaþýn iki binli yýllarda olacaðýna dair iþaretler bulunmaktadýr. Diðer yandan, Mesih bu savaþta gökyüzünden inecek ve Deccal''ý Armagedon’da öldürecektir. Bundan sonra krallýðýný kuracak ve yýllar süren bir barýþ dönemi baþlayacaktýr. Fundamentalist Hýristiyanlarýn Ýsrail''e olan yakýn ilgileri Mesih''in ikinci kez dünyaya geliþine yol açacak olan bu savaþý bir an önce yerine getirmek için aracý olacaklarýna dair inançlarýndan kaynaklanmaktadýr


*Evanjelik misyonerliðin en çarpýcý örneði zannediyorum, iþgal altýndaki Irak’ta yaþanýyor þu an..

Þu anda Irak’ta ciddi bir misyonerlik faaliyeti mevcut. Evanjelizmin doðmasýndan bu yana incelediðimizde son dönemki kadar yoðun misyonerlik faaliyetinin önceden olduðunu söylemek zor. Bunu biraz da inançlarýndan kaynaklandýðýný söyleyebilirim. Çünkü Ýncil’in hükmü uyarýnca kýyameti kolaylaþtýrmak için her milletten/kavimden müritlerinin olmasýna çalýþýyorlar bir bakýma… Kendi inançlarýný paylaþan bir Ortadoðu toplumu da gelecek tasvirleri açýsýndan oldukça kolaylaþtýrýcý ayný zamanda. Misyonerlik faaliyetlerini sýrf Irak’ta yürütmüyorlar ki! Bugün bilhassa Adapazarý depremi sonrasý ülkemizde cirit atan misyonerler, bugün Güney Amerika’da, mesela Brezilya’da kurulan misyonlar ki koyu Katoliktir Güney Amerika’nýn çoðunluðu, yavaþ yavaþ emellerine ulaþmaktadýr. Bizim coðrafyamýz için bu aslýnda yeni de deðildir. Osmanlý’nýn son döneminde Ermeni ayaklanmalarýný kýþkýrtan Anadolu’daki Protestan misyonlarý da bu inancý taþýmaktaydýlar.

*Hýristiyan Siyonist Örgütlerden bahseder misiniz?

Bu örgütler, inancý eyleme dönüþtürmüþ organizmalardýr. En temel özellikleri Ýsrail’e açýktan maddi, manevi destek olmalarýdýr. Ýsrail’in kehanetlerindeki yerini sýcak tutmak için bu ülkeye turistik turlar düzenlerler, bazýlarý topladýklarý gelirler ile Ýsrail’e göç eden Yahudilerin finansmanýný saðlarlar, Siyonist kongre tertip etmiþlerdir, Süleyman Mabedi’nin inþasý için plan proje hazýrlatan var içlerinde, baþta Amerika içerisinde olmak üzere Ýsrail lehine lobi çalýþmasý yapan mevcut.. Mesela içlerinden bir tanesini örnek vereyim: Kudüs Uluslararasý Hristiyan Büyükelçiliði (ICEJ). Bu örgütün düzenleyicilerinden olduðu I.Hýristiyan Siyonist Kongresi’nde (ki ne tesadüf ilk siyonist kongreden yaklaþýk yüzyýl sonra ayný yerde yapýlmýþtýr.) Alman Jan van der Hoeven, muhtemel Filistin-Ýsrail barýþýný savunan Yahudileri hedef alarak þöyle söylemiþtir: “Ýsraillilerin ne istediði umurumuzda deðil! Bizi Tanrýnýn dediði ilgilendirir! Tanrý o topraklarý Yahudilere verdi!” (Grace Halsell, Prophecy and Politics, s.133)

.................................................. ............................
.................................................. ............................


Fundamentalistler Savaþý: Amerika''da Din, Siyaset ve Terör

Dr. Sedat LAÇÝNER, USAK Baþkaný


Din, Amerikalýlar''ýn hayatýnda her zaman büyük bir rol oynadý. Tarih, Ronald Reagen gibi dindar, çok sayýda Amerikan baþkanýný da gördü. Fakat denebilir ki, Amerika Birleþik Devletleri (ABD) daha kuruluþundan itibaren kilise ile siyaseti ayýrmayý siyasi bir hedef olarak koymuþ, dinler arasýnda siyasetin tarafsýzlýðýný saðlamaya çalýþmýþtýr. Milyonlarca insanýn bu ülkeye göç etmesinin nedenlerinden biri de uzunca bir zaman din özgürlüðü olmuþtur.[1] Fakat bu durum dinin siyasete etkisini hiçbir zaman azaltmamýþ, hatta din (Hristiyanlýk ve Yahudilik) siyaseti etkileyen en önemli toplumsal kurumlardan biri olmuþtur.[2] Ancak denebilir ki, Oðul Bush döneminde dinin siyaset ile iliþkisi tarihte hiç görülmediði bir noktaya ulaþmýþtýr. Ýlk defa olarak bir baþkan, dinci hareketlerin lideri olarak görülmeye baþlanmýþ, internet siteleri ve kiliseler müritlerini Bush için dua etmeye ve oruç tutmaya çaðýrmýþ, siyasi çýkarlar için kiliselerde örgütlenmeler baþlamýþ, üstelik söz konusu baþkan da kendisini bir tür ‘Mesih'' ilan edebilmiþtir.[3] Kýsacasý George W. Bush''un baþkanlýðý döneminde seçim yarýþýyla iç içe giren dini hareketler, bir tür çýlgýnlýk halini almýþtýr. Eðer söz konusu olan ülke sýradan bir ülke olsa idi, din-siyaset iliþkisi ve Hristiyan fundamentalizmi bu kadar çok ilgimizi çekmezdi ve belki de bu yazýnýn konusu dahi olmaz idi. Ancak söz konusu olan ABD gibi bir süper güç olunca ve Bush tarafýndan ilan edilen savaþýn (ya da Haçlý Seferi''nin) hedefi bizim de içinde bulunduðumuz coðrafya olunca, konu hayati bir önem kazanmaktadýr. Çünkü sanýlanýn aksine Bush''un düþman ilan ettiði Üsame Bin-Ladin ile kendisinin din anlayýþý arasýnda büyük bir benzerlik bulunmaktadýr ve ne yazýk ki küresel terörün nedenleri bu anlayýþ incelenmeden tam olarak anlaþýlamaz.

Bush ve Din

Eski bir alkol baðýmlýsý olan George W. Bush bu durumdan dinin yardýmýyla kurtulmuþtur. Neredeyse 20 yýl boyunca alkol kullanýmýnda kontrolü sýkça kaçýran Oðul Bush, bir Ýncil Çalýþma Grubu''na girmesiyle ve iki yýllýk yoðun Ýncil okumalarý sayesinde alkol sorununu geride býrakabilmiþtir.[4] Din, onda sadece alkolü býrakmasýna yardýmcý olmamýþ, kendi deyimiyle, "kalbini de deðiþtirmiþtir". Dine yoðunlaþtýðý bu dönemlerde fundamentalistler ve onlara yakýn din adamlarýyla içli dýþlý olan Bush daha sonraki görüþlerini önemli ölçüde bu yýllarda oluþturmuþtur.
Bush, alkolü din ile yenerken, Reagan döneminde hýz kazanan din-dýþ politika iliþkisi içerisinde aþýrý Yahudi ve Hristiyan dinci gruplarý da barýndýran Amerikan muhafazakar saðýnýn siyasette etkili olma çabalarý da hýz kazanmýþtýr. Özellikle 1995''den itibaren sadece birkaç düþünce kuruluþunda ‘yuvalanan'' din-merkezli siyaset savunucularý Washington''da etkilerini arttýrmaya baþlamýþlardýr. Bu yýl içinde Reagan Yönetimi''nin etkili isimlerinden Michael Harowitz, Amerika''nýn önemli gazetelerinden The Wall Street Journal''da ‘Hilal Ýle Haç Arasýnda Yeni Hoþgörüsüzlük'' adlý bir makale yayýnlamýþtýr. Harowitz bu yazýsýnda tüm dünyada Hristiyanlar''ýn ciddi sýkýntýlar ile karþýlaþmasýna karþýn, Amerikan dýþ politikasýnýn bunlara kayýtsýz kaldýðýný savunmuþtur.[5] Benzeri yazýlar takip eden günlerde artmýþtýr ve Harowitz''in yazýsý dini dýþ politikayý savunanlarda þaþýrtýcý bir hareketlenme saðlamýþtýr. Harowitz''in din-siyaset iliþkisindeki bir diðer önemi ise Chuck Colson (Prison Fellowship''s) ile muhafazakar Yahudiler arasýnda katalizör olmasýdýr. 1996 yýlýnda ise Evangelikler Ulusal Derneði (The National Association of Evangelicals) ile bir diðer dini örgüt olan Özgürlük Evi (Freedom House) Washington''da ‘Persecution of Christians'' adlý bir konferans düzenlemiþtir. Bu toplantýda tüm dünyada Hristiyanlarýn diktatörlerin ve diðer dinden kiþilerin saldýrýsý altýnda olduðu, büyük acýlar çektikleri, buna karþýn ABD''nin yeterince aktif olmadýðý iþlendi.
Tüm bu geliþmeler yaþanýrken George W. Bush Texas Valisi idi ve dünya olaylarý ile çok yakýndan ilgilenmiyordu. O ana kadar yurtdýþýna sadece üç kez çýkmýþtý. Meksika ile serbest ticaret konusundaki açýklamalarý bir ayana býrakýlacak olur ise dýþ politika konusunda ciddi bir açýklamasý da olmamýþtý. Michael Horowitz, Chuck Colson ve diðerleri ilk etapta Bush''un yakýn çevresi ile temasa geçtiler ve dini-dýþ politika için lobi oluþturmaya baþladýlar. Yine ayný tarihlerde NAE Siyasi Ýþlerden Sorumlu Baþkan Yardýmcýsý Richard Cizik de Bush''un konuþmalarýný etkilemeye baþladý. Böylece Bush''un etrafýnda evangelik, muhafazakar sað bir að oluþmaya baþladý. Bu aðýn doðal bir parçasý ise muhafazakar Yahudiler''di.
Yahudi Baðlantýsý

En aþýrý Yahudi düþmanlýðý daha çok Hristiyan toplumlarýnda görülmüþtür. Hatta denebilir ki Filistin sorununa kadar Müslümanlar ile Yahudiler arasýnda ciddi sorunlar yaþanmamýþ, Yahudiler Müslüman toplumlarýn adeta korumasý altýnda yaþamýþlardýr. Buna karþýn Hitler Almanyasý ve bu dönemde tüm Avrupa''daki Yahudi karþýtý politikalar Hristiyanlar''ýn Yahudiler''e karþýtlýðýnýn ýrkçýlýk boyutuna kolayca ulaþabildiðini gözler önüne sermiþtir. Ancak tüm Hristiyan mezhepleri Yahudi karþýtý deðildir ve aslýnda her iki din bir Hristiyanlar''ýn önemli bir kesimince tek bir din olarak görülür veya Yahudilik inançlarý Hristiyanlar''ca desteklenir. Amerika''da Hristiyan-Yahudi yakýnlaþmasýný saðlayan en önemli görüþler ise Anglikan bir papaz olan John Nelson Darby''e (1800-1882) aittir. Darby Yahudilerin, Hristiyan olmadan da dünyada yer alabileceklerini, hatta Hz. Ýsa''nýn dünyaya yeniden gelebilmesinin Yahudiler''in Ýsrail''de yeniden toplanmasýna baðlý olduðunu iddia etmiþtir. Hz. Ýsa''nýn yeniden gelebilmesi için Armegeddon Savaþý''ndan önce Yahudiler Ýsrail''de olmalýdýr. Bu fikirler özellikle Güney''de fundamentalistler arasýnda yayýldý. ‘Hristiyan Siyonizm''i olarak adlandýrýlan bu yaklaþým günümüzde özellikle evangelikler arasýnda oldukça yaygýndýr ve bir çok evangelik lider kendisini Hristiyan Siyonist olarak tanýmlar ve Ýsrail''in Ortadoðu''da güvende olmasýna büyük önem verir. Örneðin, sadece San Antonio''da (Texas) bulunan Cornerstone Kilisesi Yahudi yerleþimcilerin Arap topraklarý üzerinde yerleþimi için 1 milyon dolar baðýþta bulunmuþtur. Çünkü onlara göre bu Ýncil''in öngördüðü bir sürecin parçasýdýr.
Yine Bush''a yakýnlýðý ile bilinen bir çok Evangelist gruba göre kýyamete götürecek süreçte büyük savaþ petrol nedeniyle çýkacaktýr ve Ortadoðu''da çatýþmalarýn artmasý Ýncil''in haber verdiði bir süreçtir ve olmasý gerekendir.
‘Evangelist Bir Baþkan''

Babasýnýn seçim kampanyalarýnda radikal dinci Hristiyan mezhepleri ve gruplarý ile baðlantýlarý kuran Oðul Bush, kendi seçim kampanyalarýnda da bu gruplar ile olan baðlarýný kuvvetlendirmiþtir. Konuþma metinlerinde sýkça Ýncil''den ilahilerden ve diðer dini metinlerden cümleler alan George W. Bush, zaman zaman bir siyasetçiden çok, bir din adamý gibi konuþmuþtur. Bush, seçimler öncesinde en favori felsefecisi sorulduðunda hiç çekinmeden "Hz. Ýsa" diyebilmiþtir.[6] Her gün dua ve ibadet ettiðini kamuoyu ve basýn önünde belli etmeye çalýþan Bush bir canlý yayýn konuþmasý öncesinde ise yardýmcýlarýndan kendisini 10 dakika yalnýz býrakmalarýný istemiþ, bu tür hareketleriyle Tanrý ile baþ baþa kalmak istediðini, dua edeceðini ima etmiþtir. Bush''un bu tür Hristiyan ve Evangelik yönlerinin altýný çizen hareketleri çok fazladýr. Bush baþkanlýðý döneminde söylemlerini eylemlere de dökmüþtür. Örneðin bu dönemde milyarlarca dolarlýk (20 milyar dolarý aþtýðý iddia ediliyor) federal kaynak dini kurumlara sosyal faaliyetlerde kullanýlmasý için aktarýlmýþtýr. Yine Konut ve Þehirleþme fonlarýndan 8 milyar dolarlýk bir kaynak da kiliselere aktarýlmýþtýr. Bu iki kaynaða ek olarak diðer federal fonlardan da çeþitli yollarla 60 milyar dolarý aþan bir kaynaðýn daha dini gruplara akýtýldýðý belirtilmektedir ki bu daðýlým tüm dini gruplara eþit olarak yapýlmýþ deðildir. Dini kurumlar arasýnda tüm dini gruplar sayýlmakla birlikte aslan payý Hristiyan dini kurumlarýna ve özellikle de evangelik gruplara gitmiþtir.[7] Bu sayede özellikle ekonomik durumu düþük olanlara sosyal hizmetler kiliseler kanalýyla yapýlmýþ, bu yolla din deðiþtirmeler ve daha dindar bir toplum oluþturma projesi uygulamaya sokulmuþtur. Üstelik söz konusu yardýmlar eðitim sisteminde de ayný amaç doðrultusunda uygulanmýþtýr: Okullara yardým çekleri daðýtýmda dine daha fazla önem verenlere öncelik tanýnmýþtýr. Nitekim Amerikan Eðitim Bakaný Rod Paige açýkça okullarýn Hristiyanlýk deðerlerini çocuklara öðretmesi gerektiðini söylemiþtir. Paige''in ailelere tavsiyesi çocuklarýný bu deðerleri öðretmeyen okullara göndermemeleri þeklinde olmuþ, bu sözlere kamuoyunda sert tepkiler gelince ise bakanlýk yaptýðý açýklamada bu sözleri yalanlamak yerine "söylenenler doðrudur" açýklamasýný yapmýþtýr.[8] Ne yazýk ki Bush yönetiminde dini yaklaþýmlarý ‘fundamentalist'' denebilecek düzeye yaklaþanlar sadece George Bush ve Eðitim Bakaný deðildir. Savunma Bakaný''ndan, istihbarattan sorumlu yardýmcýlarýna kadar çok sayýda isim de Bush''un tanrý tarafýndan ABD''yi yönetmek için gönderildiðine inanmakta, kendilerini de kutsal bir savaþýn neferleri olarak görmektedirler. Ýstihbarattan sorumlu General William Boykin''in Irak ve Afganistan''daki savaþlarý ‘Þeytan''a karþý yürütülen bir Hristiyan savaþý'' olarak nitelendirmesi örneklerden sadece bir tanesidir.[9]
Bush yönetiminin 2004 baþkanlýk seçimleri öncesindeki en son giriþimi ise kendisini destekleyeceðini düþündüðü kiliseleri kampanyasýnda birleþtirmeye çalýþmasýdýr. Sadece Pennsylavania''da 1.600 kiliseye mesaj gönderen Beyaz Saray mesajýnda kiliseye gelenler ve çevresinde bulunanlar arasýnda Bush''un destekleyebilecek kiþilerin belirlenmesini ve organize hale getirilmesini talep etmiþtir.[10] Koordinatörlüklere gönderilen mesajlarda þu görevler sýralanmýþtýr:
- Kilisenizin listesini Bush-Cheney''04 seçim merkezine gönderin,
- Bölgenizde Bush için çalýþabilecek bir baþka muhafazakar kilisenin adýný bildirin,
- Seçmen yazým süreci için kilisenizden 5 kiþi ayarlayýn,
- Yeni seçmen olacak kiþiler ile konuþun.[11]
Bush yönetiminin bu giriþimleri dini liderler ve kiliselerden de karþýlýk bulmuþtur. Örneðin Cumhuriyetçi Parti''ye yakýnlýðý ile tanýnan ve evangelistlerin en önemli ruhani liderlerinden olan Rv. Jerry Falwell hiçbir seçimin 2004 seçimleri kadar Hristiyanlar''ý mobilize edemediðini belirtmiþ ve Bush için desteklerini açýkça ilan etmiþtir.[12]
Kýsaca Bush''un dini inançlarýnda samimi olduðu kadar dini siyasi amaçlarýna alet ettiði de rahatlýkla söylenebilir. Ne var ki Bush-din iliþkisi iç siyasetle sýnýrlý kalmamýþtýr ve adeta 11 Eylül''den sonra tüm dünyanýn kaderini etkiler bir hale gelmiþtir. Bu çerçevede Bush''un dindarlýðý ve kiþiliðinin temel özellikleri anlaþýlamadan 11 Eylül sonrasý Amerikan politikalarý ve küresel terör anlaþýlamaz.
Kesin Ýyi-Kesin Kötü Ayrýmý

Bush''un yaklaþýmýn ilk özelliði dünyayý iyilik (good) ve kötülükler (evil) dünyasý olarak ayýrmaktýr. Fakat Hristiyan inancýndaki good-evil zýtlýðý Türkçe''deki kelimeler ile tam anlamýyla açýklanamaz. Burada ‘kötülük'' (evil) her türlü kötülüðü, karanlýðý, þeytaniliði kapsar. ‘Good'' yani ‘iyilik'' ise Tanrýsal''dýr, Tanrý ve Hz. Ýsa ve onu izleyenleri ve her türlü iyiliði kapsar. Bu cepheden bakýldýðýnda iyi ile kötü arasýnda bir uzlaþma, anlaþma söz konusu olamaz. Ýkisi siyah ile beyaz kadar farklýdýr ve bir orta yol bulunamaz. Eninde sonunda iyinin kazanacaðýna inanýlýr ve kötü ile savaþtan kaçýnýlamaz. Çünkü iyi ile olan Tanrý ile birliktedir ve onun yardýmýný aldýðýndan korkmasý gerekmez. Burada önemli olan ‘kötü''nün, asla ‘iyi'' olamayacaðý varsayýmýdýr. ‘Kötü'' kötü olduðu için kötüdür ve ‘iyi''ye de iyi olduðu için karþýdýr. Nitekim Bush da Üsame Bin Ladin, Saddam Hüseyin veya teröristler söz konusu olduðunda sýkça ‘evil'' ve ‘evil-doer'' kelimelerini kullanmakta, bu kiþileri ‘þeytani'' olmakla suçlamaktadýr. ‘Manicheism'' olarak da adlandýrýlan bu yaklaþýmý benimseyen Bush yönetimine göre teröristler ABD''den nefret etmektedir, çünkü onlar þeytani bir þekilde kötüdürler. Bu anlamda onlarla uzlaþma saðlanamaz, çünkü onlarýn doðasý kötüdür. Bu durumda onlarla mücadele için tek bir araç kalmaktadýr, o da bunlarý yok etmek. "Tanrý ordularýmýzý kutsasýn"[13] sözleriyle Irak iþgalini baþlatan Bush''un, Irak''ý neden iþgal ettiklerini açýklarken en önemli gerekçe olarak "Irak bizden nefret ediyor" açýklamasýný getirmesi de bu doðrultuda deðerlendirilmelidir. Uluslararasý teröre ‘kesin iyi'' kesin kötü'' yaklaþýmýndan bakan bir Baþkan''ýn uzlaþma arayýþýnda olmayacaðý, konuyu bir kan davasý olarak göreceði açýktýr. Nitekim 11 Eylül sonrasýnda ABD de bir uzlaþýdan ziyade bir intikam peþinde olduðu izlenimini vermiþtir. Fakat bilindiði üzere kan davalarý öldürerek sona ermez ve her þiddet eylemi daha güçlü saldýrýlarý davet eder.
Mesih (Ýlahi Kurtarýcý) ve Cezalandýrýcý Anlayýþý

Bush yönetimine hakim olan ikinci anlayýþ ise Tanrý''nýn kötülük karþýsýnda iyileri, kendisine inananlarý sonuna kadar desteklediðidir. Hatta Bush kendisinin ilahi bir görevle iþbaþýnda olduðunu, ABD''nin de bu ilahi görevlerin bir parçasý olduðunu düþünmektedir. Baþkan olmadan önce çevresine baþkan olmanýn kaderinde olduðunu söyleyen Bush, "Tanrý''nýn benim baþkanlýk için yarýþmamý istediðini hissediyorum. Bunu açýklayamam, fakat ülkemin bana ihtiyacý olacaðýný seziyorum... Bunun benim ve ailem için kolay olmayacaðýný biliyorum, fakat Tanrý benim bunu yapmamý istiyor" demiþtir.[14] Baþkan olduktan sonra da çeþitli defalar kendisini ‘Oval Ofis''te Tanrý''nýn Adamý'' olarak gördüðünü tekrarlamýþtýr. Sýkça Tanrý''nýn kendisi ve Amerika ile olduðunu söyleyen Bush bir diðer konuþmasýnda ise þunlarý söylemektedir:
"Tanrý''ya giden tüm yollarý bildiðimizi söyleyemeyiz, fakat Tanrý''ya olan sevgimizden hareketle, tarih boyunca olduðu gibi o yollara güvenebiliriz. Þimdi Tanrý bizi korusun, bize rehberlik yapsýn".[15]
11 Eylül saldýrýlarýndan sonra Bush''un konuþmalarýndaki dinsel motifler daha da artmýþtýr. Kongre''ye hitap eden Bush, ABD''nin özgürlüklerin ve insanlýðýn koruyucusu olduðunu ve bu konuda tüm insanlýðýn Amerikalýlar''a güvendiðini ilan etmiþtir. Eylül 2002''de ‘ABD'' ve ‘Amerika düþmanlarýný'' karþýlaþtýran Bush''un þu sözleri de dikkat çekicidir:
"Ve nur karanlýðýn üzerine doðdu, ve karanlýk asla onu yenemeyecek."[16]
Abraham Lincoln uçak gemisinde askerlere hitabýnda kullandýðý dil de Bush''un Tanrý-Amerika ikilisine olan tam inancýný yansýtýr:
"Ve her nereye gider iseniz gidin, bir umut mesajý taþýyacaksýnýz, bir mesaj ki hem kadimdir ve hem de her daim yeni."
Bush bir diðer konuþmasýnda ise "kutladýðýmýz bu hürriyet, Amerika''nýn deðil Allah''ýn insanlýða sunduðu bir hürriyettir" diyerek Amerika''nýn politikalarýna ilahi bir boyut katmaya çalýþmýþtýr.[17] Ayný doðrultuda Irak''taki durumu özetlerken kullandýðý dil de Irak''ýn iþgalini bir Tanrý buyruðu olarak gördüðünü gözler önüne sermektedir:
"Ben kesin olarak inanýyorum ki özgürlük her þeye Kadir Olan Tanrý''nýn insanlýða, bu dünyada yaþayan her bir kadýna ve erkeðe bir armaðanýdýr. Saddam Hüseyin''in yakalanmasý Irak''taki düzeni deðiþtirmiþtir. Adalet Her Þeye Kadir Olan tarafýndan Irak halkýna daðýtýlmýþtýr."[18]
Tüm bu sözler ve davranýþlar da göstermektedir ki Bush kendisinin ve ekibinin özel bir misyon ile baþkan olduðunu düþünmekte ve sadece kendisini deðil Amerika''yý da dünyayý kötülüklerden kurtaracak bir kurtarýcý olarak görmektedir. Bu konudaki düþünceleri öylesine keskindir ki The Progressive dergisi bu tavrý, ‘mesihçilik''ten de öte ‘militarist mesihçilik'' olarak adlandýrmaktadýr.[19]
Kýsasa Kýsas Anlayýþý

Bush kötülerin cezalandýrýlmasýndan yanadýr ve bu göze-göz, diþe-diþ olmalýdýr. Bu konuda daha çok Tevrat''tan hareket eden Bush valiliði döneminde Amerikan tarihinde en çok kiþinin (152) idamýna onay veren vali unvanýný da almýþtýr.[20] Bu nedenle Bush''un uluslararasý terörle mücadelesinde görüþmelerin, sosyal, ekonomik vb. araçlarýn yeri olsa da asla güç kullanýmýnýn yerini alamaz. Diðer bir deyiþle Bush yönetiminin çatýþmalar ve savaþlar ile dolu olmasý bir tesadüf deðildir. O aslýnda kendi düþüncesine göre suçlularý cezalandýrmakta, dünya barýþýný tesis etmeye çalýþmaktadýr. Nitekim bir seferinde sýradan bir baþkan olmayacaðýný, büyük hedefleri baþaracaðýný, en büyük hedefin ise dünya barýþýna ulaþmak olduðunu söylemiþtir.[21] Bu açýdan bakýldýðýnda Bush''un hedeflerinde ve samimiyetinde bir sorun yoktur. Sorun onun yöntemlerinde ve saplantýsal düzeydeki inançlarýndadýr.
Sonuç

Bush''un baþkanlýk kampanyasý için hazýrlanan ‘Tanrý''nýn Sözü'' adlý video kaset de Bush''un terörle mücadelesi ile inançlarý arasýndaki baðý ortaya koyuyor. Kasette "Onun Allah''a olan baðlýlýðý ona 11 Eylül terörist saldýrýlarý sonrasýnda ve Irak, Afganistan savaþlarýnda ihtiyacý olan tam gücü ve vizyonu saðladý... Abraham Lincoln''den bu yana hiçbir baþkan bu kadar çok Tanrý''dan söz etmedi" deniyor.

Özetleyecek olur isek, ABD''nin 11 Eylül sonrasýndaki politikalarý sadece reel politik ile çizilmemiþtir. Hristiyan (ve Musevi) dünyasýndan gelen manipülasyonlar ve inanç-merkezli uygulamalar Amerikan politikalarýný önemli ölçüde belirlemiþtir. Sanýlanýn aksine Üsame Bin Ladin görüþlerinde yalnýz deðildir. Onun uzlaþmaz, katý, diðer görüþleri yok etmekten baþka alternatif tanýmayan yaklaþýmý ne yazýk ki bazý devlet adamlarýnca da paylaþýlmýþtýr. Sonuçta 11 Eylül sonrasýnda ‘medeniyetler savaþý'' olarak veya ‘terörle mücadele savaþý'' olarak lanse edilen çatýþmalar bir tür fundamentalistler savaþý olmuþtur. Özellikle 11 Eylül''den sonra George Bush ve ekibi dini bir dünya görüþünü siyasi bir ajanda ile uygulamaya koymuþlardýr. Newsweek''den Howard Fineman tarafýndan ‘inanç merkezli (faith-based) dýþ politika'',The Weekly Standard tarafýndan ‘ahlak-merkezli (morality- based) dýþ politika'', Cranes tarafýndan ‘Bush Doktirini''[22] olarak adlandýrýlan söz konusu yaklaþým her ne kadar uluslar arasý terörü önleme savýyla ortaya çýkmýþsa da aslýnda terörü besleyen ve meþrulaþtýran en önemli kaynaklardan biri olmuþtur. Týpký ‘düþman'' saydýðý rakipleri gibi sadece kendi kutsalýna odaklanan ve baþkasýnýn inançlarýný düþünmeksizin reddedn bu empatiden yoksun yaklaþým, terörle mücadelede güç kullanma dýþýnda kalan yöntemleri de adeta reddetmiþtir. Sonuçta iki karþýt cephe olarak sunulan Bush ve Üsame Bin-Ladin, denebilir ki benzeri görüþleri ile birbirlerini güçlendirmiþlerdir. Tüm bu örnekler bize göstermektedir ki, Amerikan politikalarý artýk pre-emtive (önleyici) olmaktan çýkmýþ, daha ziyade teolojik bir hal almýþtýr.[23]
Yayýnlandýðý Yer: Türk Harb-Ýþ dergisi, Sayý: 210, Ekim 2004, ss. 23-27



--------------------------------------------------------------------------------

[1] Dinlerin eþit düzeyde özgürlüðü ve din-devlet ayýrýmý ilkesi özellikle Thomas Jefferson''ýn görüþlerinde en güçlü sesini bulmuþtur.
[2] ABD''de dinin yeri ve geçmiþi konusunda kýsa, ama öz bilgi için bkz.: Okan Arslan ve Selçuk Arý, Amerika, Özgürlük Havarisi mi? Yoksa Günah Keçisi mi?, (Ankara: Platin, 2004), ss. 28-45.
[3] Dana Millbank, ‘Religious Right Finds Its Center in Oval Office'', Washington Post, 24 December 2001, p. A2.
[4] Juan Stam, ‘Bush''s Relgious Language'', The Nation, 22 December 2003.

[5] Michael Howard, ‘New Intolerance Between Crescent and Cross'', The Wall Street Journal, 5 July 1995.

[6] Jill Lawrence, ‘Bush''s Agenda Walks the Church-State Line'', The USA Today, 29 January 2003.
[7] Robyn E. Blumner, ‘Religiosity as Social Policy'', St. Petersburg Times, 28 September 2003; Sydney H. Schanberg, ‘The Widening Crusade'', The Village Voice, 15-21 October 2003; Paul Haris, ‘Bush Says God Chose Him to Lead His Nation'', The Guardian, 1 November 2003.

[8] Jonathan Turley, ‘Raze the Church/State Wall? Heaven Help Us!'', Los Angeles Times, 24 February 2003; Alan Cooperman, ‘Paige''s Remarks on Religion in Schools Decried'', Washington Post, 9 April 2003.

[9] William M. Arkin, ‘The Pentagon Unleashes a Holly Warrior'', The Los Angeles Times, 16 October 2003.

[10] Tim Wheeler, ‘Bush''s Religious Right Target Churches'', People''s Weekly, 3 July 2004.
[11] ‘Baptists Angry at Bush Campaign Tactics'', USA Today, 4 July 2004.
[12] Jon E. Dougherty, News Max, 1 September 2004. net yoluyla.
[13] Tony Carnes, ‘The Bush Doctrine'', Christianity Today, May 2003.

[14] Juan Stam, ‘Bush''s Religious Language'', The Nation, 22 December 2003; Jill Lawrence, ‘Bush''s Agenda Walks the Church-State Line'', The USA Today, 29 January 2003.

[15] George Bush''ta aktaran, Jill Lawrence, ‘Bush''s Agenda Walks the Church-State Line'', The USA Today, 29 January 2003.

[16] Juan Stam, ‘Bush''s Relgious Language'', The Nation, 22 December 2003.

[17] Henry Muto, ‘Amerikan Sivil Dini Semavi mi, Yoksa Yerli mi?'', Zaman, 26 Haziran 2003.

[18] David Domke, ‘Bush Weds religion, Politics to Form World View'', Seattle Post-Intelligencer, 22 August 2004.
[19] ‘Bush''s Messiah Complex'', Baþyazý, The Progressive, February 2003.

[20] Graydon Carter, ‘The President? Go Figure'', Vanity Fair, December 2003; Henry A. Giroux, ‘George Bush''s Religious Crusade Against Democracy: Fundamentalism As Cultural Politics'', Dissident Voice, 4 August 2004.

[21] ‘Bush''s Messiah Complex'', Baþyazý, The Progressive, February 2003.

[22] Tony Carnes, ‘The Bush Doctrine'', Christianity Today, May 2003.
[23] Tim Wheeler, ‘Bush''s Religious Right Target Churches'', People''s Weekly, 3 July 2004; Robyn E. Blummner, ‘Christian Soldiers for the Bush Campaign'', St. Petersburg Times, 13 June 2004

.................................................. .................................................. ..........
.................................................. .................................................. ..........


PROF. DR. AYTUNÇ ALTINDAL:

“MÝSYONER FAALÝYETLERÝ ARTIÞTA”



Araþtýrmacý Yazar Prof. Dr. Aytunç Altýndal ile özelde Türkiye’de, genelde dünyada gerçekleþen misyonerlik faaliyetleri hakkýnda bir röportaj yaptýk. Altýndal, özellikle müslümanlarýn dikkatli olmasý gerektiði hususlarý zikrederken hoþgörünün sýnýrlarýnýn kesinlikle çizilmesi gerektiðini belirtiyor.

Türkiye’de ve Ýslam coðrafyasýnda misyonerlik faaliyetleri nelerdir?

Türkiye’de ve Ýslam coðrafyasýnda misyonerlik faaliyetleri dört ayrý dalda ve alanda sürdürülmektedir. Geçen yýl 18.300 olan misyoner sayýsý, Irak’ýn ve Afganistan’ýn iþgalinden sonra 23.177’ye çýkmýþtýr. Tüm Ýslam coðrafyasýnda ise yaklaþýk 100 bin kadar misyoner aktif olarak görev yapmaktadýr.

Türkiye’de misyonerlik faaliyetleri, tüm Ýslam coðrafyasýnda olduðu gibi 4 alanda yaygýnlaþmýþ ve bu faaliyetlere yerel bazý Ýslami Cemaatler de ne yazýk ki, alet edilmiþlerdir.

Bunlarý þöylece sýralayabiliriz:

a) Dinlerarasý dialog çalýþmalarý

1962-1965 yýllarý arasýnda baþta Vatikan olmak üzere tüm hristiyan aleminde baþlatýlan bu giriþim, özellikle 1993’de SSCB’nin tam olarak yýkýlmasýndan sonra ivme kazanmýþtýr. Dinlerarasý dialog konusunda 1960-1965 yýllarý arasýnda Türkiye, Suriye ve Ýran ile kýsmen Irak’ta istihbarat ve demografik çalýþmalar yürütmüþ olan ‘Barýþ Gönüllüleri’ adlý misyonerler tarafýndan hazýrlanmýþ olan raporlara dayandýrýlarak yürütülen bu faaliyetler, 1996’dan itibaren Ýstanbul Fener Rum Patrikhanesi’nin giriþimiyle hýz kazanmýþtýr. 1960’ta Türkiye’de 1019 barýþ gönüllüsü misyoner, özellikle G. Doðu Anadolu’da faaliyet gösteriyordu.



b) Ekümenizm Çalýþmalarý

Ekümene; hristiyan dininin ve uygarlýðýnýn egemen olduðu coðrafi alan demektir. Bu nedenle ilk ‘ekümenik’ toplantýlar, hristiyan mezhepleri arasýnda yürütülmüþtür. Dünya Kiliseler Birliði, Protestan Kiliseleriyle Ortodoks ve Anglikan Kiliselerini bir araya getirmiþtir.. Diðer yanda ise Katolik ve Doðu Kiliseleri yer almýþlar ve giderek belirli konularda uzlaþmalar saðlamýþlardýr. Diðer dinlerle ‘ekümenikal’ iliþkiler kurulmasýna 1990’larda hýz verilmiþtir. Ekümenik hareketin iki hedefi vardýr: Birincisi, Türkiye’de Fener Rum Patriði’ni ‘Ekümenik Patrik’ ilan ettirmek ve böylece Lozan Antlaþmasýný delmek ve Anayasayý deðiþtirmektir. Ýkincisi ise, misyonerlik faaliyetlerini yasal kýlýflar altýnda sürdürmektir.

2. Vatikan Konsili''nden sonra diyalog olayý baþladýðýnda Dünya Kiliseler Birliði; ki bu birlik, 1919-20 yýllarýnda Fener Patrikhanesi''nin yazdýðý mektuplarla baþladý. Anglikan, Protestan, Ortodoks kiliselerinden ve bunlarýn çeþitli deðiþik alt açýlým kiliselerinden oluþuyor. Vatikan girmemiþti. Þimdi o da bunun içinde. Bu hareketin adý ekümenizm hareketidir. Yani bu kiliselerin biraraya gelerek, birbirlerini þu veya bu þekilde bütünleþtirerek, farký tutup aralarýndaki benzerlikleri öne çýkararak yaptýklarý hareketin adýna ekümenizm hareketi deniliyor. “Farklýlýklarýnýzý saklayýn, benzerliklerinizi öne çýkartýn”; bu, ekümenizm hareketidir.

Ekümenizm hareketinde dediler ki, “Bizim birinci vazifemiz misyonerliktir. Bu misyonerliði yaparken de bizim yapmamýz gereken þudur: ''Ýllaki Katolik ol, illaki Ortodoks ol, illaki Anglikan ol'' demeyelim. Ne diyelim? ''Hristiyan ol da hangi kiliseden olursan ol'' diyelim. Bunun adýna Evangelizasyon denir. Yani önce “Evangel” dediðimiz Ýncil''le tanýþ, Ýncil''i öðren. ''Ýncil''i bir oku. Ne çýkar?'' ''Demek ki bu konuda bizim aramýzda bir kavga yok. Ýster ben Rus Ortodoksu olayým, siz Katolik olun, öteki Protestan olsun, öteki Ermeni olsun'' önemli deðil. Bizim birinci meselemiz þudur: Biz, müslümanlarý önce Ýncil''le tanýþtýrmalýyýz. Adam Ýncil''i okusun. Sorusu varsa gelsin bana sorsun. Ben kimim? Ben papazým. Bana gel sor. Beðenirsen katýl.” Dolayýsýyladýr ki Türkiye''de ve bütün dünyada ekümenizm, yani kiliseler arasýnda birlik, yani Vatikan Katolik Kilisesi, Anglikan Kilisesi, Ortodoks Kilisesi aralarýnda dediler ki, “Biz farklýlýklarýmýzý koruyacaðýz. Benzerliklerimizi öne çýkartacaðýz. Nedir benzerliklerimiz? Hepimiz Ýncil okuyoruz. Öyleyse insanlara ''Katolik ol, Ortodoks ol'' demektense ''hristiyan ol'' demek gerekiyor. ''Gel hristiyan ol da hangimize katýlýrsan katýl



c) Tolerans=Hoþgörü toplantýlarý

Latince ‘tolare’ sözcüðünden gelen tolerans kavramý, Türkçe’ye ‘hoþgörü’ olarak çevrilmiþtir ama sözcüðün Latince karþýlýðý, ‘Tahammül etmek, acýya katlanmaktýr. Türkçe’de ‘müsamaha’ denilmesi uygundur. Tolerans toplantýlarýnýn amacý; Kiliseler’in kendi resmi yayýnlarýna göre, ‘Henüz Ýsa Mesih’i tanýyamamýþ olan kiþilere onu tanýtmaktýr’. Yoksa sanýldýðý gibi Ýslam dininin hristiyanlarca öðrenilmesini saðlamak deðildir. Kiliseler, Ýslam dininin ne olduðunu 1400 yýldýr bilirler, þimdi mi akýllarýna geldi ne olduðunu öðrenmek?

Focolare teþkilatý özel bir yerleþim alaný, bir þehir kurdu. Bu þehrin adý Marianapolis''tir. Bu þehir, tam Papa''nýn yazlýk sarayýnýn bulunduðu Castelgandolfo denilen yerde bu sarayý da içine alan bir yerdir. 1992 yýlýnda ilk defa 130 kadarýnýn Türk vatandaþý olduðu kabul edilen çeþitli ülkelerden 4.400 müslümana yönelik burada bir mektup yayýnlandý. Bu mektupta dendi ki; “Biz, sizlerin Ýslami inançlarýnýz çerçevesinde bize nasýl baktýðýnýzý görmek istiyoruz.” Bunun için de müslümanlardan bazý þahýslarý seçerek “Bizlerle diyalog kurun” çaðrýsýný yaptýlar.

5 Haziran 1993 Cumartesi günü Roma''da, Vatikan''ýn verdiði paralarla Focolare teþkilatý bir toplantý düzenledi. Düzenlediði toplantýda “Bizim kendi kavramýmýz diyalog, Koinoia ve gizli vaftiz olayýný bu sinodda tartýþacaðýz. Bu sinoddan müslümanlarla birliktelik saðlayacak bazý kararlar da çýkartmamýz lazým.” dedi. Buraya davetli olanlar arasýnda üç kiþi çok önemli idi. Bunlardan birincisi Ýtalya Cumhurbaþkaný Oscar Luicis Calfaro idi. Calfaro mason, büyük bir üstad ve ayný zamanda Malta þövalyesiydi. Ýkincisi Egont Kleptch diye bir adamdý. Avrupa Parlamentosu Baþkanýydý. Üçüncüsü Henry Sokovsky diye bir þahýstý. Bu þahýs da BM aileden sorumlu bakan düzeyinde bir adamdý. Bu üçü bir baþka þahsý özel olarak buraya davet ettirmiþlerdi. Focolare''nin bu toplantýdaki onur üyesi Patrik Bartholomeos idi. Patrik Bartholomeos bu toplantýya katýldý. Ve müslümanlarla diyalog kurulmasý meselesi kendisine söylendi. Türkiye''de bu iþlere girmek isteyen kim vardý? 1993 yýlýndan itibaren kimler olduðunu siz biliyorsunuz.



d) Ýbrahimî Dinler toplantýlarý

Vatikan tarafýndan yayýnlanan ‘Kateþizm’ belgesinde müslümanlarýn Hz. Ýbrahim’in ‘inancýna’ baðlý kiþiler olduklarý, bu nedenle de Ýsa Mesih’in kurtarýcýlýðýna ‘kýsmen’ mazhar olacaklarý yazýlýdýr. Nedense, Hz. Muhammed’in ve Kur’an-ý Kerim’in adý bu kitapta yer almamaktadýr. Ýbrahimî Dinler yutturmacasý, ülkemizde 1955’ten bugüne ‘dönme’ ve/veya ‘Sabataycý’ diye bilinen gruplar tarafýndan, Büyük Mason Localarý aracýlýðýyla yönlendirilmekte olan bir faaliyettir. Nihai hedefi Ýslam Dini’nin ‘tek ve son din’ olduðu gerçeðini müslümanlara unutturmak ve üç dinin de ayný olduðunu, dolayýsýyla hristiyan olunabileceðini vurgulamaktýr. Kaldý ki, onlarýn ‘patriark’ müslümanlarýn ise ‘peygamber’ kabul ettikleri Ýbrahim (Abram/Abraham) bir ve ayný kiþi deðildir. Müslümanlarýn Allah’ýn dostu kabul ettikleri Hz. Ýbrahim çok farklý bir kiþiliktir.

Ýbrahimi din ne demektir? Teolojide Ýbrahimi din diye bir olay var mýdýr? Yoktur. Ýbrahimi dinler diye bir kavram olsaydý, bu dinlerin hiçbiri ortaya çýkmazdý. Bu iþ bir tek Yahudilik ve onun geliþmesi ile kalýrdý. Demek ki Ýbrahimi din diye bir olaya biz kendi içinde çeliþkili bir kavram diyoruz.

Ýbrahimi din dediðiniz zaman “üç din de eþittir” demek istiyorsunuz. Bir babanýn üç oðlu bile eþit deðildir. Nasýl oluyor da bu üç din eþit oluyor. Bir de siz buna Müslüman kesimin içinden, Müslümanlar adýna konuþtuðunu söyleyen, televizyonlara çýkýp aðlayarak, sýzlayarak Ýslamiyeti anlattýðýný söyleyenleri ve çevresindeki insanlarý katarsanýz, onlar da “bütün dinler eþittir” derlerse artýk bu kaymaklý ekmek kadayýfý durumundadýr. Kimler için? Hristiyanlar için... Yahudiler bile bu tuzaða düþmezler. Nitekim de düþmüyorlar. Yahudilerin düþmediði bu tuzaða Türkiye''de belli bir çevre angaje olmuþ durumda. Niçin angaje olmuþ? O beni ilgilendirmiyor. Menfaat meselesi midir, baþka bir þey midir? Bilmek de istemiyorum. Ýlgilenmiyorum da. Zaten bu olayý biraz da patetik buluyorum. Bu olay patetik bir olay. “Biz, hepimiz kardeþiz”, “Biz hepimiz Ýbrahimi dinin elemanlarýyýz”; bu bir patetik olaydýr. 1943 senesinde Focolare, “yeni din anlayýþý getirmeliyiz” diye yazýlar hazýrlýyordu. Focolare''nin “yeni din anlayýþý” dediði iþte budur.

Misyoner sayýsýndaki artýþ neyin ifadesidir? Devlet ve halk, bunlarýn yasadýþý çalýþmalarýný nasýl durudurabilir?

Misyoner sayýsý giderek daha da artacak ve Türkiye’de belki de yüzlerce kilise açýlacaktýr. Bu, AB stratejisinin kaçýnýlmaz sonucudur. Devlet, misyonerlik faaliyetlerini önlemeye yönelik hiçbir ciddi giriþimde bulunmamaktadýr.



Günümüzde devletler arasý inanç savaþý yaþýyor muyuz? ABD ve Avrupa devletlerinin, özelde Ortadoðu, genelde Ýslam ülkelerini yeniden þekillendirme gayretleri misyonerlik planlarýnýn bir gereði midir?

Evet, gerçekte örtülü bir inanç savaþý var. Bunun görünen yüzünde ekonomik faaliyetler var. Ancak arka planda Ýsrail’in güvenliði ve Siyonist-Methodist dayanýþmasý var. ABD’nin en yetkili kiþilerinden John Aschcroft‘un deyiþiyle söylersek; “Ýslam Dini’nde insan evladýný kurban eder. Hristiyanlýkta ise Tanrý kendi evladýný insanlar için kurban etmiþtir. Fark buradadýr. Her müslüman potansiyel bir ‘kitle imha silahýdýr.’ Bu sözler, 21. yüzyýla þekil ve yön vermek isteyen ABD’nin en güçlü beþ yöneticisinden birine aittir. Daha fazla söze gerek yok sanýrým.



Ekümenlik nedir?



Ekümenik, evrensel demektir. Ýstanbul Fener Rum Patriði, ABD ve AB tarafýndan tüm dünya Ortodokslarýnýn (yaklaþýk 320 milyon) “lideri” yapýlmak istenmektedir. Bu nedenle de Ýstanbul’daki Patrikhane’ye ‘Vatikan tipi’ bir devlet statüsü verilmeye çalýþýlmaktadýr. Patrik, ekümenik sýfatýný alýrsa, bu kez de AB ve ABD, ‘tazminat ve toprak’ taleplerini gündeme getirecektir.



Ýstanbul Rum Patrikhanesi’nin ekümenlik maksadý var mýdýr? Varsa faaliyetleri nelerdir?



Evet vardýr ve yýllardýr bu konuda baþta Rahmi Koç olmak üzere Türkiye’deki ‘iþtirakçi’ çevrenin tam desteðini almýþtýr. Halen AB’nin doðrudan korumasý altýndadýr.

Bilindiði gibi siyonizm, ilk resmi toplantýsýný 29 Aðustos 1897’de Basel’de gerçekleþtirdi. O günden bugüne siyonizmin geldiði nokta nedir?

O günden bu yana Siyonizm çok mesafe katetmiþ ve/fakat kendi içinde de bölünmeler yaþamýþtýr. Günümüzde Siyonizm dört parçadýr. Bunlarýn arasýnda en etkili olan kesim ABD Yahudileri’nin çoðunluðu tarafýndan desteklenen “Jews for Christ” (Mesih için yahudiler) adýyla bilinen ‘ýrkçý siyonist’ harekettir.

.................................................. .................................................. ..
.................................................. .................................................. ..

Bu yazýlarý özellikle Hristiyanlara ve Yahudilere hoþgörü ile yaklaþýlmasý gerektiðini söyleyen, dinler arasý diyalogdan bahseden Fetullah Gülen ve Harun Yahya nýn zýrvalýklarýna inanlar için yazdým(aslýnda farklý birkaç siteden kopyala yapýþtýr yaptým :D ).... Ama derleme bana ait...........

Çünkü Bakýn: SERIAT''IN, ISLAM''DAN GAYRI DIN VE INANÇ''LARA BAKIS AÇISI NASIL:



"Tanri katinda din, kuskusuz, yalnizca Islâm''dir. Kendilerine ''Kitab'' verilmis olanlar (Yahudi''ler. Hiristiyan''lar,vs...), kendilerine ''bilgi'' geldikten sonra ayriliga düstüler. Aralarindaki azginlik içeren tutku yüzünden...

(Kur''ân: 3, Imrân 19)


"...Islâm''dan baska dinlere ragbet edenler tam bir sapiklik ve ziyân içindedirler...

(Kur''ân: 3 Imrân, 85)


"Ey Muhammed! Hakka yönelerek kendini Allah''in insanlara yaratilista verdigi dîne ver. Zirâ Allah''in yaratisinda degisme yoktur, iste dosdogru dîn budur (Islâm''dir), fakat insanlarin çogu bilmezler"

(Kur''ân, 30, Rûm, 30)


"Her dogan çocuk muhakkak Islâm fitrati üzerine dogar; sonra anasiyle babasi onu yehûdî yâhud nâsranî, yâhud mecûsî yaparlar... Allah''in yarattigi bu Islâm ve tevhid seciyyesini sirk ile tebdil etmek muvâfik degildir. Bu Islâm ve tevhid dîni, en dogru bir dindir..."

(Muhammed)



"Bütün dîn''lerden üstün kilmak üzere peygamberini Kur''ân ve Hâk dîn (Islâm dini) ile gönderen O''dur..."

(Kur''ân: 48 Fetih, 28)



"O (Allah), müsrikler hoslanmasalar da (kendi) dinini bütün dinlere üstün kilmak için Resûlünü hidayet ve Hak Din (Islâm) ile gönderendir"

(Kur''ân: 9 Tevbe, 33)



"Allah... onlar için begenip seçtigi dini (Islâm''i) onlarin iyiligine yerlestirip koruyacagini... onlara güven saglayacagini vâdetti..." (K. 24 Nûr 55)



"...Ibrahim ne Yahudi idi, ne de Hiristiyan. Dosdogru Müslümandi..."

(Kur''ân: 3 Al-i Imrân 67)


"(Onlar)-Yahudi, yâhut Hiristiyan olun ki dogru yolu bulasiniz-'' dediler. (Ey Muhammed) de ki: -''Hayir, küfürden, sirk''ten uzak ve temiz olan Ibrâhîm''i dinindeyiz (Islâm dînindeyiz)''..."

(Kur''ân: 2 Bakara 135)


"...Ibrâhîm''e, Ismâil''e, Ishak''a, Ya''kub''a ve torunlarina... ve Musâ'' ve Isâ''ya verilene (Islâm dînine)... inandik... deyin... Yoksa Ibrâhîm, Ismâil, Ishâk, Ya''kûb ve torunlarinin yahudi veyâ hiristiyan olduklarini mi söylüyorsunuz? Peki, siz mi yoksa Allah mi daha iyi bilir? de..."

(Kur''ân: 2, Bakara,136, 140)



"Ey Müslümanlar, Yahudileri ve Hiristiyanlari dost olarak benimsemeyin; onlar birbirlerinin dostudur. Sizden kim onlara dost olursa, o da onlardandir..."

(Kur''ân: 5, Mâide 51)


"Bunlar (Yahudiler), Allah''in lânetledigi kimselerdir. Allah''in rahmetinden uzaklastirdigi (lânetli) kimseye gerçek bir yardimci bulamazsin"

(Kur''ân: 4, Nisâ 51-52).




"Yahudiler: -Uzeyr Allah''in ogludur- dediler. Hiristiyanlar da: -Mesih (Isa) Allah''in ogludur- dediler. Bu onlarin agizlariyle geveledikleri sozlerdir... Allah onlari (Yahudileri ve Hiristiyanlari) kahretsin! Nsil da (hak''tan bâtila) döndürülüyorlar ..." (Kur''ân: 9, Tevbe 30)




"...Onlarin (Yahudilerin alinlarina) zillet ve meskenet (alçaklik ve düskünlük) damgasi basildi. Allah''in gazabina da ugradilar. Çünkü Allah''in âyet''lerine küfrederler, peygamberleri haksiz olarak öldürürlerdi..."

(K. Bakara 61)



"Onlar (Yahudiler) nerede bulunurlarsa bulunsunlar, Allah''in ahdine ve (mu''minlerin) himayesine siginmadikça kendilerine zillet (damgasi) vurulmustur; Allah''in hismina ugramislar ve miskinlige mahkum edilmislerdir. Çünkü onlar Allah''in âyet''lerini inkâr ediyorlar ve haksiz yere peygamberlerini öldürüyorlardi. Bu da onlarin isyan etmis ve haddi asmis bulunmalarindandir" (K. Imrân 112)



"Allah yehûd ve nasârayi (yahudileri ve hiristiyanlari) rahmetinden uzak kilsin" (Muhammed)



" Onlar (Yahudiler, Hiristiyanlar) Nerede bulunurlarsa bulunsunlar, alinlarina vurulan zillet damgasindan kurtulacaklari yoktur. Meger ki, Allah''in dinine ve müslümanlarin yoluna girmis olsunlar...

(Kur''ân, 3 Mâide 112)



"...Iste Allah, inkârlari yüzünden onlara (Yahudilere) lânet etmistir..."

(Kur''ân, 4 Nisâ 46)



"...Sebte (Cumartesi''ye) hürmet etmeyen Yahudileri tel''in ettigimiz gibi..."

(Kur''ân, 4 Nisâ 47)



"Tevrat''la yükümlü tutulup da onunla amel etmeyenlerin durumu, ciltlerce kitap tasiyan merkebin durumu gibidir..."

(Kur''ân: 62, el-Cum''a, 5)



"Ehl-i Kitap (Yahudiler, Hiristiyanlar, vs...) ve müsriklerden olan inkârcilar, içinde ebedî olarak kalacaklari cehennem atesindedirler. Iste halkin en serlileri onlardir".

(Kur''ân. 98 Beyyine 6)



"Kitap verilenlerden (Yahudi''lerden, Hiristiyan''lardan, vs...) (Islâm''i) din edinmeyenlerle, boyunlarini büküp kendi elleriyle cizye (Kafa parasi) verene kadar savasin..."

(Kur''ân, 9 Tevbe 29)



" Kitapli''larin (Yahudi''lerin ve Hiristiyan''larin) cizye (kafa parasi) vermege zorlanmalari... müslümanliktan imtinâlarinin (kaçinmalarinin) cezâsidir..."

(Sahih-i Buharî... Cilt VIII, sh. 451)



"Ey maymun evlâdi (Yahudiler) Tanri sizi zelîl edip size azâbini indirmedi mi?"

(Muhammed)



"...Yalniz Allah''in dini (Islâmiyet) kalana kadar onlarla savasin..."

(Kur''ân: 2 Bakara 193)



"Tanri''nin peygamber''i Muhammed ve onunla birlikte olanlar (müslümanlar), kâfirlere karsi çok kati-sert (esiddâ), birbirlerine karsi ise acimali-merhametlidirler (ruhamma) ..."

(K. Fetih, 29




"... bedevîlere de ki: -''Siz son derece satvetli, cengâver bir kavim ile (Romalilarla, Farslarla), (savasmaya) çagirilacaksiniz. Onlar Islâm oluncaya kadar vurusacaksiniz..."

(Kur''ân, 48 Fetih 16)




"Müsrikler istemeseler de dinini (Islâm''i) bütün dinlerden üstün kilmak için peygamberini hidayet ve hak (gerçek dinle) gönderen O''dur"

(Kur''ân, 61 Saff 9)

24-04-2005, 15:30
Ýslamda demokrasi yoktur.Çünkü kuran müþriklerin öldürülmesi gerektiðini söyleyen.kadýný ve erkeði küçük gören ayetlerle doludur.Bunlarýn isimlerini verebilirim.
Atatürk kurduðu ülkede yetiþen yeni nesilin dinlerin saçmalýðýndan arýnmýþ,ateist bir toplum olarak yetiþmesini düþlüyordu(kanýt olarak Ata nýn 1930 larýn baþlarýnda ilköðretimler için yazdýrdýðý tarih kitabýna bakýlabilir)Bizde dini önce siyasi sonra sosyal yaþantýmýzdan çýkarabilirsek gerçek demokrasiyi yakalayabiliriz.Ancak insanlar gerçeði görebilirlerse mutlu yarýnlara ulaþabiliriz.

HYB
28-04-2005, 11:08
Ýçinde bulunduðumuz uçsuz bucaksýz evrenin nasýl var olduðu, nereye doðru gittiði, içindeki düzen ve dengeyi saðlayan kanunlarýn nasýl iþledikleri her devirde insanlarýn merak konusu olmuþtur. Bilim adamlarý, düþünürler asýrlardýr bu konuyla ilgili sayýsýz araþtýrmalar yapmýþlar, pek çok teoriler üretmiþlerdir.

20. yüzyýlýn baþlarýna dek hakim olan görüþ, evrenin sonsuz boyutlara sahip olduðu, sonsuzdan beri var olduðu ve sonsuza kadar da var olacaðý þeklindeydi. "Statik evren modeli" adý verilen bu anlayýþa göre, evren için herhangi bir baþlangýç veya son söz konusu deðildi.

Materyalist felsefenin de temelini oluþturan bu görüþ, evreni sabit, duraðan ve deðiþmez bir maddeler bütünü olarak kabul ederken bir Yaratýcý'nýn varlýðýný da reddediyordu.

Materyalizm, maddeyi mutlak varlýk sayan, maddeden baþka hiçbir þeyin varlýðýný kabul etmeyen bir düþünce sistemidir. Tarihi eski Yunan'a kadar uzanan, ama özellikle 19. yüzyýlda yaygýnlaþan bu düþünce sistemi, Karl Marx'ýn diyalektik materyalizmiyle ünlenmiþti.
19. yüzyýldaki duraðan evren modeli, baþta belirttiðimiz gibi, materyalist felsefeye zemin saðlamýþtý. Materyalist felsefeci George Politzer, bu evren modeline dayanarak, "Felsefenin Baþlangýç Ýlkeleri" adlý kitabýnda "evrenin yaratýlmýþ birþey" olmadýðýný öne sürmüþtü ve þöyle demiþti:

Evren yaratýlmýþ birþey deðildir. Eðer yaratýlmýþ olsaydý, o takdirde, evrenin Tanrý tarafýndan belli bir anda yaratýlmýþ olmasý ve evrenin yoktan var edilmiþ olmasý gerekirdi. Yaratýlýþý kabul edebilmek için, herþeyden önce, evrenin var olmadýðý bir anýn varlýðýný, sonra da, hiçlikten (yokluktan) birþeyin çýkmýþ olduðunu kabul etmek gerekir. Buysa bilimin kabul edemeyeceði birþeydir.1

Politzer evrenin yoktan var edilmediðini iddia ederken 19. yüzyýlýn duraðan evren modeline dayanýyor ve dolayýsýyla bilimsel bir iddia ortaya attýðýný sanýyordu. Oysa 20. yüzyýlda geliþen bilim ve teknoloji, materyalistlere zemin saðlayan duraðan evren modeli gibi ilkel anlayýþlarý kökünden yýkmýþtýr. Ýçinde bulunduðumuz 21. yüzyýlda, evrenin bir baþlangýcý olduðu, yok iken bir anda büyük bir patlamayla yaratýldýðý modern fizik tarafýndan pek çok deney, gözlem ve hesapla ispatlanmýþ durumdadýr.

Ayrýca evrenin, materyalistlerin iddia ettikleri gibi sabit ve duraðan olmadýðý, tam tersine sürekli bir hareket ve deðiþim içinde olduðu, geniþlediði saptanmýþtýr. Bugün bu gerçekler bütün bilim dünyasý tarafýndan kabul edilmektedir.

Evrenin bir baþlangýcý olmasý kainatýn yoktan var edildiði, yani yaratýldýðý anlamýna gelir. Eðer (daha önce yok iken...) yaratýlan bir varlýk varsa bunun mutlaka bir Yaratýcýsý'nýn da olmasý gerektiðini kolayca anlarýz. Yoktan var olma, insan aklýnýn kavrayamayacaðý bir þeydir. Dolayýsýyla, yoktan var etmek, (sanat yapýtlarý veya teknolojik bulgular gibi...) bir þeyleri biraraya getirerek yeni birþey oluþturmaktan çok farklýdýr. Çünkü yaratýlan þeyin hiçbir örneði yok iken, hatta yaratmak için zaman ve mekan dahi yok iken bir anda, bir defada kusursuzca var olmasý, ancak Allah'ýn yaratmasýnýn bir delilidir.

Ýþte evrenin yoktan var olmasý, onun yaratýlmýþ olduðunun en büyük delilidir. Bu gerçek derin olarak düþünülürse çok þeyi deðiþtirir. Ýnsanlarýn hayatýn anlamýný kavramalarýna ve buna göre bakýþ açýlarýný ve amaçlarýný belirlemelerine sebep olur. Bu yüzden, tarih boyunca birtakým insanlar -kesin olarak delillerini gördükleri halde- tam olarak kavrayamadýklarý yaratýlýþ gerçeðini görmezlikten gelmeye kalkýþmýþlardýr. Diðer insanlar üzerinde de bir düþünce bulanýklýðý yaratmak kastýyla birtakým alternatif varoluþ teorileri icat etmiþlerdir. Ancak bilimin ýþýðý altýnda ortaya çýkan deliller kýsa zamanda bu iddialara kesin olarak son vermiþtir.
Þimdi evrenin nasýl var olduðu konusundaki bilimsel geliþim sürecini kýsaca görelim.


EVRENÝN GENÝÞLEMESÝ

1929 yýlýnda California Mount Wilson gözlem evinde, Amerikalý astronom Edwin Hubble astronomi tarihinin en büyük keþiflerinden birini yaptý. Hubble, kullandýðý dev teleskopla gökyüzünü incelerken, yýldýzlarýn, uzaklýklarýna baðlý olarak kýzýl renge doðru yaklaþan bir ýþýk yaydýklarýný saptadý. Bu buluþ bilim dünyasýnda büyük bir yanký yarattý. Çünkü bilinen fizik kurallarýna göre, gözlemin yapýldýðý noktaya doðru hareket eden ýþýklarýn tayfý mor yöne doðru, gözlemin yapýldýðý noktadan uzaklaþan ýþýklarýn tayfý da kýzýl yöne doðru kayar. Hubble'ýn gözlemleri sýrasýnda ise yýldýzlarýn ýþýklarýnda kýzýla doðru bir kayma fark edilmiþti. Yani yýldýzlar bizden sürekli olarak uzaklaþmaktaydýlar.

Hubble, çok geçmeden çok önemli bir þeyi daha keþfetti: Yýldýzlar ve galaksiler sadece bizden deðil, birbirlerinden de uzaklaþýyorlardý. Herþeyin birbirinden uzaklaþtýðý bir evren karþýsýnda varýlabilecek tek sonuç, evrenin her an "geniþlemekte" olduðuydu.

Konuyu daha iyi anlamak için, evreni þiþirilen bir balonun yüzeyi gibi düþünmek mümkündür. Balonun yüzeyindeki noktalarýn balon þiþtikçe birbirlerinden uzaklaþmalarý gibi, evrendeki cisimler de evren geniþledikçe birbirlerinden uzaklaþmaktadýrlar.


Burada deðiþik galaksilerin uzaklýklarý ile kýzýla kaçýþ miktarlarý görülmektedir. En yukarýdaki düþey ok tayfýn üzerindeki belirli bir noktayý göstermektedir. Bu nokta diðer tayflarda yatay oklar kadar saða yani kýzýla kaçmaktadýr. Görüldüðü hýzýn bir belirtisi olan bu kýzýla kaçma galaksi dünyamýzdan uzaklaþtýkça artmaktadýr.

Aslýnda bu gerçek daha önceden de teorik olarak keþfedilmiþti. Yüzyýlýn en büyük bilim adamý sayýlan Albert Einstein, teorik fizik alanýnda yaptýðý hesaplamalarla evrenin duraðan olamayacaðý sonucuna varmýþtý. Fakat o devrin genel kabul gören duraðan evren modeliyle ters düþmemek için bu buluþunu bir kenara býrakmýþtý. Einstein bu davranýþýný daha sonra, "kariyerinin en büyük hatasý" olarak adlandýracaktý. Daha sonra Hubble'ýn gözlemleriyle evrenin geniþlediði kesinlik kazandý.

Peki evrenin geniþliyor olmasýnýn, evrenin varoluþu konusundaki önemi neydi?

Evren geniþlediðine göre, zaman içinde geriye doðru gidildiðinde evrenin tek bir noktadan baþladýðý ortaya çýkýyordu. Yapýlan hesaplamalar, evrenin tüm maddesini içinde barýndýran bu "tek nokta"nýn, "sýfýr hacme" ve "sonsuz yoðunluða" sahip olmasý gerektiðini gösterdi. Evren, sýfýr hacme sahip bu noktanýn patlamasýyla ortaya çýkmýþtý. Evrenin baþlangýcý olan bu büyük patlamaya ingilizce karþýlýðý olan "Big Bang" ismi verildi ve bu teori de ayný isimle anýlmaya baþlandý.

Bu arada belirtmek gerekir ki; aslýnda "sýfýr hacim" bu konunun teorik bir ifade biçimidir. Bilim, insan aklýnýn kavrama sýnýrlarýný aþan "yokluk" kavramýný ancak "sýfýr hacimdeki nokta" ifadesi ile tarif edebilmektedir. Gerçekte ise "sýfýr hacimdeki bir nokta" "yokluk" anlamýna gelir. Evren de yokluktan var olmuþtur. Diðer bir deyimle yaratýlmýþtýr.

Bilindiði gibi Big Bang teorisi, baþlangýçta evrendeki tüm cisimlerin birarada olduklarýný ve sonradan ayrýldýklarýný göstermiþtir. Big Bang teorisinin ortaya koyduðu bu gerçek de, zamanýmýzdan tam 14 asýr önce insanlarýn evren hakkýndaki bilgilerinin son derece kýsýtlý olduðu bir dönemde yine Kuran'da þöyle bildiriliyordu:

O küfre sapanlar görmüyorlar mý ki, (baþlangýçta) göklerle yer, birbiriyle bitiþikken, biz onlarý ayýrdýk ve her canlý þeyi sudan yarattýk. Yine de onlar inanmayacaklar mý? (Enbiya Suresi, 30)

Bu ayetlerde de bildirildiði gibi herþey, hatta henüz yaratýlmamýþ olan "gökler ve yer" bile, tek bir noktadayken büyük patlama ile yaratýlmýþ ve birbirlerinden ayrýlarak evrenin bugünkü þeklini meydana getirmiþlerdir.

Ayetin ifadelerini Big Bang teorisi ile karþýlaþtýrdýðýmýzda tam bir uyum içinde olduklarýný görürüz. Oysa Big Bang'in bilimsel bir teori olarak ortaya atýlmasý ancak 20. yüzyýlda mümkün olmuþtur.

Evrenin geniþlemesi, Büyük Patlama teorisinin yani evrenin yoktan var edildiðinin en önemli kanýtlarýndan biridir. Evren yaratýldýðýndan beri süregelen bu gerçek, modern bilim tarafýndan ancak bu yüzyýlda keþfedildiði halde Kuran bu gerçeði yine bundan 14 asýr önce haber vermiþtir:

Biz göðü 'büyük bir kudretle' bina ettik ve þüphesiz Biz, (onu) geniþleticiyiz. (Zariyat Suresi, 47)


BIG BANG'E ALTERNATÝF ARAYIÞLAR

Açýkça görüldüðü gibi, Büyük Patlama teorisi evrenin "yoktan var edildiði"nin, yani Allah tarafýndan yaratýldýðýnýn ispatýydý. Bu nedenle materyalist felsefeyi benimseyen astronomlar, Big Bang'e karþý direnmeye ve sabit durum teorisini ayakta tutmaya çalýþtýlar. Bu çabanýn nedeni, önde gelen materyalist fizikçilerden A.S.Eddington'ýn "felsefi olarak doðanýn birden bire baþlamýþ olduðu düþüncesi bana itici gelmektedir" sözünden anlaþýlýyordu.2

Big Bang teorisinden rahatsýz olanlarýn baþýnda dünyaca ünlü astronom Sir Fred Hoyle geliyordu. Hoyle, yüzyýlýn ortalarýnda "sabit durum" (steady-state) adýnda, 19. yüzyýldaki duraðan evren anlayýþýna benzer bir teori ortaya attý. Sabit durum teorisi, evrenin boyut ve zaman açýsýndan sonsuz olduðunu iddia ediyordu. Görünürdeki tek amacý materyalist felsefeyi desteklemek olan bu teori, evrenin baþlangýcý olduðunu ortaya koyan "Big Bang" teorisiyle taban tabana zýttý.

Sabit durum teorisini savunanlar uzunca bir süre Big Bang'e karþý direndiler. Ama bilim aleyhlerine iþliyordu.

1948 yýlýnda George Gamov, Big Bang'e baðlý olarak yeni bir iddia ortaya sürdü. Buna göre evrenin Büyük Patlama ile oluþmasý durumunda, evrende bu patlamadan arta kalan bir radyasyonun da olmasý gerekmekteydi. Üstelik bu radyasyon evrenin her yanýnda eþit olmalýydý.

"Olmasý gereken" bu kanýt çok geçmeden bulundu.


BÝR BAÞKA DELÝL: KOZMÝK FON RADYASYONU

1965 yýlýnda Arno Penzias ve Robert Wilson adlý iki araþtýrmacý bu dalgalarý rastlantýsal olarak keþfettiler. "Kozmik Fon Radyasyonu" adý verilen bu radyasyon, yerel kökenli deðil, evrenin tümüne daðýlmýþ bir radyasyondu. Böylece uzun süredir evrenin her yerinden eþit ölçüde alýnan ýsý dalgasýnýn, Big Bang'in ilk dönemlerinden kalma olduðu ortaya çýktý. Penzias ve Wilson, bu bulgularýndan ötürü Nobel Ödülü kazandýlar.

1989 yýlýna gelindiðinde ise, Amerikan Uzay Araþtýrmalarý Dairesi NASA, Kozmik Fon Radyasyonu'nu araþtýrmak üzere uzaya COBE uydusunu gönderdi. Bu geliþmiþ uyduya yerleþtirilen hassas tarayýcýlarýn, Penzias ve Wilson'ýn ölçümlerini doðrulamasý yalnýzca sekiz dakika sürdü. COBE, evrenin baþlangýcýndaki büyük patlamanýn kalýntýlarýný bulmuþtu.

Bütün zamanlarýn en büyük astronomik keþfi olarak adlandýrýlan bu bulgu, Big Bang teorisinin açýk bir ispatýydý. COBE uydusunun ardýndan uzaya gönderilen COBE 2 uydusunun bulgularý da, yine Big Bang'e dayanýlarak yapýlan hesaplarý doðruladý.

Big Bang'in diðer bir önemli delili ise, uzaydaki hidrojen ve helyum gazlarýnýn miktarý oldu. Günümüzde yapýlan ölçümlerle anlaþýldý ki, evrendeki hidrojen-helyum gazlarýnýn oraný, Big Bang'den arta kalan hidrojen-helyum oranýnýn teorik hesaplamalarýna uyuyordu. Eðer evrenin bir baþlangýcý olmasaydý ve evren sonsuzdan beri var olsaydý, içindeki hidrojen tamamen yanarak helyuma dönüþmüþ olurdu.
Tüm bu açýk deliller Big Bang teorisinin bilim dünyasýnda kesin bir kabul görmesine yolaçtý. Big Bang modeli bilimin, evrenin oluþumu ve baþlangýcý hakkýnda ulaþtýðý son noktaydý.

Fred Hoyle ile birlikte uzun yýllar sabit durum teorisini savunan Dennis Sciama, ardarda gelen ve Big Bang'i ispatlayan tüm bu deliller karþýsýnda içine düþtükleri durumu þöyle anlatýr:

Sabit durum teorisini savunanlarla onu test eden ve bence onu çürütmeyi uman gözlemciler arasýnda, bir dönem çok sert çekiþme vardý. Bu dönem içinde ben de bir rol üstlenmiþtim. Çünkü gerçekliðine inandýðým için deðil, gerçek olmasýný istediðim için 'sabit durum' teorisini savunuyordum. Teorinin geçersizliðini savunan kanýtlar ortaya çýkmaya baþladýkça Fred Hoyle bu kanýtlarý karþýlamada lider rol üstlenmiþti. Ben de yanýnda yer almýþ, bu düþmanca kanýtlara nasýl cevap verilebileceði konusunda fikir yürütüyordum. Ama kanýtlar biriktikçe artýk oyunun bittiði ve sabit durum teorisinin bir kenara býrakýlmasý gerçeði ortaya çýkýyordu.3

California üniversitesinden Prof. George Abel de; "bugünkü mevcut deliller, evrenin milyarlarca yýl önce Big Bang ile baþladýðýný gösteriyor. Big Bang teorisini kabul etmekten baþka çaremiz yok" demektedir. Big Bang'in bu zaferi ile birlikte, materyalist felsefenin temeli olan "ezeli madde" kavramý da tarihe karýþmýþ oldu. Peki o zaman Big Bang'den önce ne vardý ve "yok" olan evreni bu büyük patlama ile "var" hale getiren güç neydi? Elbette ki bu soru, Arthur Eddington'ýn ifadesiyle materyalistler için felsefi olarak itici gerçek, Yaratýcý'nýn varlýðý yerine "evrenin yaratýlmýþ olduðunu" göstermektedir. Ünlü ateist felsefeci Antony Flew, bu konuda þunlarý söyler:

Ýtiraflarda bulunmanýn insan ruhuna iyi geldiðini söylerler. Ben de bir itirafta bulunacaðým: Big Bang modeli, bir ateist açýsýndan oldukça sýkýntý vericidir. Çünkü bilim, dini kaynaklar tarafýndan savunulan bir iddiayý ispat etmiþtir: Evrenin bir baþlangýcý olduðu iddiasýný. Sadece evrenin bir sonunun ve baþlangýcýnýn olmadýðýný kabul ettiðimiz sürece, evrenin þu anki varlýðýnýn mutlak bir açýklama olduðunu savunabiliriz. Ben hala bu açýklamaya inanýyorum, ama bunu Big Bang karþýsýnda savunmanýn pek kolay ve rahat bir durum olmadýðýný itiraf etmeliyim.4

Kendisini ateist olmak için körü körüne þartlandýrmayan pek çok bilim adamý ise, evrenin yaratýlýþýnda sonsuz güç sahibi bir Yaratýcý'nýn varlýðýný kabul etmiþ durumdadýr. Bu Yaratýcý, hem maddeyi hem de zamaný yaratmýþ olan, yani her ikisinden de baðýmsýz bir varlýk olmalýdýr. Ünlü Amerikalý astrofizikçi Hugh Ross bu gerçeði þöyle açýklar:

Eðer zaman ve madde, patlamayla birlikte ortaya çýkmýþsa, o zaman evreni meydana getiren nedenin, evrendeki zaman ve mekandan tamamen baðýmsýz olmasý gerekir. Bu bize Yaratýcý'nýn evrendeki tüm boyutlarýn üzerinde olduðunu gösterir. Ayný zamanda Yaratýcý'nýn bazýlarýnýn savunduðu gibi evrenin kendisi olmadýðýný ve evreni kapladýðýný, sadece evrenin içindeki bir güç olmadýðýný kanýtlar.5

Madde ve zaman, tüm bu kavramlardan baðýmsýz olan sonsuz güç sahibi bir Yaratýcý tarafýndan var edilmiþtir. O Yaratýcý, göklerin ve yerin Rabbi olan Allah'týr.


UZAYDA HASSAS DENGELER

Gerçekte, Big Bang'in materyalistler açýsýndan oluþturduðu sorun, ateist felsefeci Antony Flew'un yukarýda yer verilen itirafýndan çok daha büyüktür. Çünkü Big Bang, evrenin yalnýzca yoktan var edildiðini deðil, ayný zamanda çok planlý, düzenli ve kontrollü bir biçimde var edildiðini göstermektedir.

Büyük Patlama, evrenin tüm maddesini ve enerjisini barýndýran noktanýn patlamasý ve büyük bir hýzla uzaya yayýlmasýyla gerçekleþmiþtir. Korkunç bir hýzla her tarafa daðýlan maddeden; galaksiler, yýldýzlar, güneþ, dünya ve tüm gök cisimlerini içine alan çok büyük bir denge çýkmýþtýr. Dahasý, insanlarýn "fizik kurallarý" olarak adlandýrdýðý, evrenin her yerinde ayný olan ve deðiþmeyen kanunlar oluþmuþtur. Tüm bunlar, Büyük Patlama'nýn ardýndan büyük bir düzen ortaya çýktýðýný göstermektedir.

Oysa patlamalar düzenlilik oluþturmazlar. Gözlemlediðimiz bütün patlamalar, var olan düzenliliði bozar, parçalar ve yok ederler. Örneðin, atom ve hidrojen bombalarýnýn patlamasý, grizu patlamalarý, volkanik patlamalar, doðalgaz patlamasý, güneþte meydana gelen patlamalar... Ne tür patlama incelenirse incelensin, etkilerinin hep yýkýcý olduklarý görülür.

Eðer bir patlamanýn ardýndan karþýmýza çok detaylý bir tasarým çýkarsa, örneðin yeraltýndaki bir patlama, ortaya kusursuz sanat eserleri, dev saraylar, görkemli binalar çýkarýrsa, o durumda bu patlamanýn ardýnda "doðaüstü" bir müdahale olduðu, patlamayla birlikte daðýlan tüm parçacýklarýn gerçekte çok kontrollü bir biçimde hareket ettirildikleri sonucuna varýrýz.

Big Bang teorisine uzun yýllar karþý çýktýktan sonra hatasýný kabul eden Sir Fred Hoyle'un sözleri, bu durumu güzel ifade eder:

Big Bang teorisi evrenin tek ve büyük bir patlama ile baþladýðýný kabul eder. Ama bildiðimiz gibi patlamalar maddeyi daðýtýr ve düzensizleþtirirler. Oysa Big Bang çok gizemli bir biçimde bunun tam aksi bir etki meydana getirmiþtir: Maddeyi birbiriyle birleþecek ve galaksileri oluþturacak hale getirmiþtir.6

Hoyle, Big Bang'in düzenlilik oluþturmasýnýn çeliþkili bir durum olduðunu söylerken, elbette Big Bang'i materyalist bir önyargýyla yorumlamakta, yani bunun "kontrolsüz bir patlama" olduðunu varsaymaktadýr. Oysa, bir Yaratýcý'nýn varlýðýný kabullenmemek için böyle bir açýklama yaparak, asýl çeliþkili duruma düþen kendisi olmuþtur. Zira, patlamayla birlikte ortaya çok büyük bir düzen çýkmýþsa, o zaman "kontrolsüz patlama" fikrinin bir kenara atýlmasý ve patlamanýn olaðanüstü bir biçimde kontrollü olduðunun kabul edilmesi gerekmektedir.

Big Bang'in ardýndan evrende oluþan bu olaðanüstü düzenliliðin bir baþka yönü ise, "yaþamaya elveriþli bir evren"in oluþmuþ olmasýdýr. Yaþama imkan tanýyacak bir gezegenin oluþabilmesi için oluþmasý gereken þartlar o kadar fazladýr ki, bunun rastlantýsal bir oluþum olduðunu düþünmek imkansýzdýr.

Ünlü bir teorik fizik profesörü olan Paul Davies, sadece Big Bang sonrasýndaki geniþleme hýzýnýn ne kadar "hassas ayarlanmýþ" olduðunu hesaplamýþ ve inanýlmaz bir sonuca ulaþmýþtýr. Davies'e göre, Big Bang'in ardýndan gerçekleþen geniþleme hýzý eðer milyar kere milyarda bir oranda bile farklý olsaydý, hayata imkan saðlayacak bir yýldýz tipi oluþamaz ve evrende canlýlýk ortaya çýkamazdý. Davies þöyle demektedir:

Hesaplamalar, evrenin geniþleme hýzýnýn çok kritik bir noktada seyrettiðini göstermektedir. Eðer evren biraz daha yavaþ geniþlese çekim gücü nedeniyle içine çökecek, biraz daha hýzlý geniþlese kozmik materyal tamamen daðýlýp gidecekti. Bu iki felaket arasýndaki dengenin ne kadar "iyi hesaplanmýþ" olduðu sorusunun cevabý çok ilginçtir. Eðer patlama hýzý gerçek hýzýndan sadece milyar kere milyarda bir oranda farklýlaþmýþ dahi olsaydý, bu gerekli dengeyi yok etmeye yetecekti.. Bu nedenle Big Bang herhangi bir patlama deðil, her yönüyle çok iyi hesaplanmýþ ve düzenlenmiþ bir oluþumdur.7

Büyük Patlama ile ortaya çýkan fizik kurallarý, aradan geçen 15 milyar yýllýk zamanda hiç deðiþikliðe uðramamýþtýr. Üstelik bu kurallar öyle ince hesaplar üzerine kuruludurlar ki, bugünkü deðerlerinden milimetrik sapmalar bile tüm evrendeki yapýyý ve düzeni ortadan kaldýrabilecek hassasiyettedir.

Ünlü fizikçi Prof. Stephen Hawking de, Zamanýn Kýsa Tarihi isimli kitabýnda evrendeki dengelerin aslýnda kavrayabildiðimizden çok daha ince hesaplar ve dengeler üzerine kurulduðunu belirtir. Hawking evrenin geniþleme hýzýyla ilgili þunlarý söyler:

EEvrenin geniþleme hýzý o kadar kritik bir noktadadýr ki, Big Bang'ten sonraki birinci saniyede bu oran eðer yüz bin milyon kere milyonda bir daha küçük olsaydý evren þimdiki durumuna gelmeden içine çökerdi.8

Paul Davies de bu akýl almaz incelikteki denge ve hesaplardan varýlmasý gereken kaçýnýlmaz sonucu þöyle açýklar:

Çok küçük sayýsal deðiþikliklere hassas olan evrenin þu andaki yapýsýnýn, çok dikkatli bir bilinç tarafýndan ortaya çýkarýldýðýna karþý çýkmak çok zordur... Doðanýn en temel dengelerindeki hassas sayýsal dengeler, kozmik bir tasarýmýn varlýðýný kabul etmek için oldukça güçlü bir delildir.9

Ayný gerçek karþýsýnda Amerikalý Astronomi Profesörü George Greenstein da, The Symbiotic Universe adlý kitabýnda þöyle yazar:

Kanýtlarý inceledikçe, ýsrarla önemli bir gerçekle karþý karþýya geliriz. (Evrenin oluþumunda) bir doða üstü Akýl devreye girmiþ olmalýdýr.10


MADDENÝN YARATILIÞI

Büyük Patlama'nýn ardýndan maddenin temel yapýtaþý olan atom meydana gelmiþtir. Daha sonra bu atomlar biraraya gelerek içinde yýldýzlarýyla, dünyasý ve güneþiyle evreni oluþturmuþlardýr. Ve sonra yine ayný atomlar dünya üzerindeki yaþamý oluþturmuþlardýr. Çevrenizde gördüðünüz herþey; bedeniniz, oturduðunuz koltuk, elinizde tuttuðunuz kitap, pencereden görünen gökyüzü, toprak, beton, meyveler, bitkiler, bütün canlýlar ve aklýnýza gelebilecek tüm maddeler, Büyük Patlama'nýn arkasýndan var olan atomlarýn bir araya gelmesiyle hayat bulmuþlardýr.

Peki herþeyin temel taþý olan atom neden oluþmuþtur ve nasýl bir yapý göstermektedir?

Atomlarýn yapýsý incelendiðinde her birinin çok üstün bir tasarým ve düzen içinde olduklarý görülür. Her atomun bir çekirdeði, çekirdek içinde belirli sayýda protonlarý ve nötronlarý vardýr. Ayrýca çekirdek etrafýnda hiç deðiþmeyen yörüngelerde saniyede 1000 km. hýzla dönen elektronlar vardýr.11 Bir atomdaki elektron ve protonlarýn sayýsý her zaman birbirinin aynýsýdýr, çünkü artý yüklü protonla eksi yüklü elektron her zaman birbirini dengeler. Eðer birinin sayýsý farklý olursa, atomun elektromanyetik dengesi bozulacaðýndan atom diye bir þey de oluþamaz. Atomun çekirdeði, çekirdeðin içindeki proton ve nötronlarý ve etrafýndaki elektronlarý sürekli bir dönüþ halindedir. Bunlar hem kendi çevrelerinde hem de birbirlerinin etrafýnda hiç durmadan belirli hýzlarla dönerler. Bu hýzlar da hep birbirlerini orantýlayacak ve atomun varlýðýný sürdürmesini saðlayacak þekildedir. Asla bir düzensizlik, deðiþiklik, farklýlýk oluþmaz.

Yokluðun içinde meydana gelen büyük bir patlamanýn ardýndan, bu kadar düzgün ve kararlý yapýda varlýklarýn ortaya çýkmasý insaný hayrete düþürecek bir olaydýr. Çünkü Büyük Patlama'nýn kontrolsüz, tesadüfi bir patlama olduðunu farz etsek, ardýndan doðal olarak yine kontrolsüz þeylerin oluþmasý, oluþan herþeyin yine büyük bir karmaþayla baþka yerlere daðýlmasý gerekirdi.

Oysa varlýðýn baþlangýcýndan itibaren her noktada tam bir düzen hakimdir. Örneðin, hepsi farklý yerlerde ve zamanlarda oluþmalarýna raðmen sanki birbirlerinden haberdarmýþ ve sanki tek bir fabrikadan çýkmýþ gibi çok düzgün atomlar oluþmaktadýr. Önce elektronlar kendilerine bir çekirdek bulmakta ve onun etrafýnda dönmeye baþlamaktadýrlar. Sonra atomlar bir araya gelerek maddeyi oluþturmakta ve tüm bunlarýn ardýndan bir anlam ifade eden, amaca yönelik ve mantýklý þeyler çýkmaktadýr. Karmaþýk, iþe yaramayan, anormal ve amaçsýz þeyler ise ortaya çýkmamaktadýr. En küçük birimden, en büyük parçaya kadar herþey yerli yerinde ve çok amaçlýdýr...

Bütün bunlar üstün kuvvet sahibi olan Yaratýcý'nýn varlýðýnýn kesin ispatý, herþeyin O'nun dilediði þekilde ve dilediði zamanda oluþtuðunun da açýk bir göstergesidir. Nitekim Allah yaratmasýný Kuran'da þöyle ifade etmektedir:

O, gökleri ve yeri hak olarak yaratandýr. O'nun "ol" dediði gün (herþey) oluverir, O'nun sözü haktýr... (En'am Suresi, 73)


BIG BANG'ÝN ARDINDAN

Ama evrenin kesinlikle bir amacýnýn olduðunu gösteren bir olay var ki, o da evrenin þans eseri orada durmadýðýdýr. Bazý insanlara göre 'evren sadece oradadýr iþte.' Öylesine olmaya devam ediyor. Biz de kendimizi birdenbire bu þeyin içinde buluvermiþiz. Bu bakýþ açýsýnýn, evreni anlamamýzda çok verimli ya da yardýmcý olacaðýný sanmýyorum. Bence evren ve onun varlýðýnýn altýnda bugün henüz pek sezemediðimiz çok daha derin bir þeyler gizli.12

Evrenin kökeni ile ilgili çeþitli araþtýrmalar yapan fizikçi Roger Penrose'un yukarýdaki sözleri son derece önemlidir. Bu sözlerin ifade ettiði gibi, birçok insan evrenin tüm mükemmel dengesi ile öylesine var olduðu ve kendisinin de o evrenin içinde öylesine yaþadýðý gibi yanlýþ bir fikre kapýlabilmektedir.

Oysa bugün bilim çevreleri tarafýndan evrenin varoluþ þekli olarak kabul gören Büyük Patlama'nýn ardýndan, son derece kusursuz ve hayret verici bir düzenin oluþmasý aslýnda hiç de doðal karþýlanabilecek bir durum deðildir.

Atomun yapýsýndaki düzen kainatýn tümünü etkisi altýna alýr. Atom ve parçacýklarý belli bir düzen dahilinde hareket ettikleri için daðlar daðýlmaz, karalar birbirinden ayrýlmaz, gök parçalanmaz, kýsacasý madde birarada ve sabit durur.

Kýsacasý evrendeki muhteþem sistemi incelediðimizde, evrenin var oluþu ve iþleyiþinin tesadüfi nedenlerle açýklanamayacak kadar karmaþýk bir düzen ve hassas dengelere dayandýðý gerçeðiyle karþýlaþýrýz. Açýkça anlaþýlacaðý gibi bu hassas denge ve düzenin muazzam bir patlamanýn sonrasýnda kendi kendine ve tesadüfen gerçekleþmesi kesinlikle imkansýzdýr. Big Bang gibi bir patlamanýn ardýndan böyle bir düzenin meydana gelmesi, ancak doðaüstü bir yaratýlýþ sonucunda gerçekleþebilir.

Evrendeki bu eþsiz plan ve düzen, maddeyi yoktan var eden ve onun her anýný kontrolü ve hakimiyeti altýnda bulunduran sonsuz bir bilgi, güç ve akýl sahibi bir Yaratýcý'nýn varlýðýný ispatlamaktadýr. O Yaratýcý, göklerin, yerin ve ikisi arasýnda bulunan herþeyin Rabbi olan Allah'týr.

Tüm bu gerçekler bize, bir 19. yüzyýl dogmasý olan materyalist felsefenin iddialarýnýn 20. yüzyýl bilimi tarafýndan nasýl geçersiz kýlýndýðýný da göstermektedir.

Modern bilim, evrende hakim olan büyük plan, tasarým ve düzeni ortaya çýkararak, tüm varlýklarý yaratan ve kontrolü altýnda bulunduran bir Yaratýcý'nýn, yani Allah'ýn varlýðýný ispatlamýþtýr.

Asýrlar boyunca pek çok insaný etkileyen, hatta bir dönem "bilimsellik" maskesine bile bürünen materyalizm ise, herþeyi maddeden ibaret sayarak, maddeyi yoktan var eden ve düzenleyen Allah'ýn varlýðýný reddetmiþ ve böylelikle büyük bir yanýlgýya düþmüþtür. Bundan böyle, akla ve bilime aykýrý ilkel ve batýl bir inanç sistemi olarak tarihe geçecektir.

Russell
01-05-2005, 00:09
BAZI AYETLERÝN “MUHKEM” (KESÝN) ANLAMLI, BAZILARININ DA “MÜTEÞABÝH” (ÞÜPHELÝ) OLDUÐU VE ÇELÝÞMELÝ GÖRÜNÜMÜN BUNDAN DOÐDUÐU ÝDDÝALARINDAKÝ GEÇERSÝZLÝKLER

Þeriatçýlar, Kur’an ayetlerinin çeþitli anlamlara gelebilecek þekilde in*dirildiðini ve böyle olduðu içindir ki, hem “muðlak” (güç anlaþýlýr) hem de “çeliþmeli”ymiþ gibi göründüklerini ileri sürerler:
“Kur’an’ýn bazý ayetleri herkes tarafýndan anlaþýlabilecek nitelikte þeylerdir; bunlara ‘muhkem ayetler’ adý verilir. Bazý ayetleri ise herkesin anlayamayacaðý þekilde gönderilmiþtir ki, bunlara da ‘müteþabih’, yani ‘þüpheli’ ayetler deniri Tanrý ‘kesin’ ayetler ya*nýnda ‘þüphe’ uyandýracak nitelikte ayetler yollamýþtýr; çünkü, gönderdiði ayetlerin tümünün herkes tarafýndan anlaþýlmasýný is*tememiþtir. Bazý ayetleri herkesin anlayamayacaðý þekilde in*dirmiþ olmasýnýn nedeni, bir yandan fikir özgürlüðünü geliþtirmek ve diðer yandan cahil Arabýn inanç bocalamasýna kapýlmasýný önlemek içindir. Çünkü, eðer her þey anlaþýlýr þekilde açýklanmýþ olsaydý, cahil Araplara o anda akýllarýnýn alamayacaðý bir þey söylenmiþ olur, bu da onlarý tereddüde düþürebilir, ürkütebilirdi.”
Ve iþte güya bundan dolayýdýr ki, Kur’an’daki ayetler çeliþkiliymiþ gibi görünmektedir.

Dikkat edileceði gibi, þeriatçýlarýn iddialarýna göre Tanrý, esas iti*bariyle fikir özgürlüðünü oluþturmak amacýyla ayetleri farklý anlam*larda indirmiþtir. Güya bazý ayetleri anlaþýlmaz nitelikte kýlmakla, bunlarýn yorumlanmasýna ve böylece çeþitli durumlara ve ihtiyaçlara uydurulmasýna ve ayný zamanda Arabýn inanç bocalamasýnda kal*mamasýna olanak yaratmak istemiþtir! Bununla da Ýslamiyette dinin temellerinin güçlenmesini saðlamýþtýr!2
1 Sahih-i..., c.ll,s.62 vd.
2 Cerrahoðlu, age, s. 17 vd.


Yukarýdaki iddialara sarýlanlar, genellikle Kur’an’ýn Al-i Ýmran Su-resi’ndeki þu ayeti örnek verirler:
“...Öyle bir Tanrý ki, sana kitap indirdi. Onun bir kýsmý apaçýk ayetlerdir ve bunlar kitabýn temelidir. Diðer kýsmýysa çeþitli an*lamlara benzerlik gösterir ayetlerdir. Yüreklerinde eðrilik olan*lar fitne çýkarmak ve onlarý tevil etmek için anlamlarý açýk ol*mayan ayetlere uyarlar. Halbuki, onlarýn tevilini ancak Allah bilir. Bilgide þüpheleri olmayacak kadar kuvvetli olanlarsa der*ler ki ‘biz inandýk ona, hepsi de Rabbimizdendir’. Bunu aklý tam olanlardan baþkalarý düþünemez” (Al-i Ýmran Suresi, ayet 7).
Hemen belirtelim ki, ne bu ayet (ve benzerleri) ne de þeriatçýnýn yukarýdaki açýklamasý, Kur’an’daki çeliþmelerin gerçek nedenlerini or*taya çýkaracak yeterlilikte deðildir. Ayetlerden bazýlarýnýn “ýnüteþabih” (þüpheli, kapalý) nitelikte olmasý, ne fikir özgürlüðünü saðlamak içindir ne de cahil Arabýn “tereddüde” düþmesini ya da “ürkmesini” önlemek içindir. Eðer Muhammed’in Tanrýsý fikir özgürlüðünü yaratmak isteseydi, ayetleri anlaþýlmaz ya da çeliþmeli þekilde gönderecek yerde, anlaþýlýr þekilde kýlar ve kiþilere, özgür akýl rehberliðiyle, bunlarý uygulamak ya da deðiþtirme yeterliliðini saðlardý. Kalkýp da, “Bazý ayetlerin tevilini ancak Allah bilir” deyip, anlamýný sadece kendisine sakladýðý ayetleri kiþilere gözü kapalý þekilde kabul ettirmez ve onlardan, anlamýný bil*medikleri bir þey için “Biz inandýk ona, hepsi de Rabbimizdendir” de*melerini beklemezdi. Çünkü, bunu yapmakla, fikir özgürlüðünü te*melinden yýkmýþ olacaðýný bilirdi. “Müteþabih” (þüpheli) ve çeliþmeli hükümler yoluyla fikir özgürlüðünü yaratmanýn mümkün olamayacaðýný ELBETTEKÝ düþünürdü. Zira, fikir özgürlüðü, herhangi bir hükmü, sýrf Tanrý’dan gelmiþtir diye kabul etmekle ya da yorumlamakla deðil, fakat onu akýlcý yoldan deðiþtirebilmekle, yerine yepyenisini getirebilmekle, cerh edebilmekle oluþabilir. Oysa ki, ‘Kur’an & göre aklýn rehberliði diye bir þey söz konusu deðildir; vahiylerin akýl süzgecinden geçirilerek yok edilmesi mümkün deðildir. Aksine, Kur’an’da Tanrý ve peygamber emirlerinin mutlaklýðý, deðiþmezliði, öngörülmüþtür. Kiþinin tüm yaþantýlarýný en ince noktasýna kadar düzenleyen ve insan aklýna bunlarý öðrenmekten baþka bir olanak vermeyen bu emirleri insan iradesiyle ‘
deðiþtirmek, ilga etmek mümkün deðildir; çünkü yasaklanmýþtýr: Bakara Suresi’ndeki “Ayetlerimi deðiþtirmeyin” (Bakara Suresi, ayet 4J) þeklin*deki hükümden tutunuz da, “Kitabý batýl kýlacak hiçbir þey olmadýðýna” (Fussilet Suresi, ayet 41-42) ya da kitabý ciddiye almayýp reddedenlerin cehennemlik sayýlacaklarýna (Bakara Suresi, ayet 113-115) varýncaya kadar, Kýranda yer alan buyruklar, fikir özgürlüðünü kökünden ku*rutacak nitelikte þeylerdir.

Araplarý “tereddüde” düþürmemek ya da “ürkütmemek” için bazý ayetlerin “nýüteþabih” nitelikte gönderildiði iddiasýna gelince... Böyle bir iddia, Tanrý’yý aciz durumdaymýþ gibi tanýmlamaktan baþka bir iþe ya*ramaz. Çünkü, eðer Tanrý, kendi yarattýðý kullarýný tereddüde düþürmek*ten ya da ürkütmekten çekiniyor ise, bu takdirde, güçsüzlüðünü, aczini iti*raf etmiþ oluyor demektir. Eðer onlarý ürkütebilecek emir vermekten çekiniyor da, bu emri bazýlarýnýn anlayamayacaðý bir dilde veriyor ise, bu takdirde kullarýndan korkuyor demektir!
Öte yandan kullarýna dilediði gibi anlayýþ gücü saðladýðýný ya da onlarý doðru yola sokmak, gönüllerini açmak olanaðýna sahip olduðunu söyleyen bir Tanrý’nýn (örneðin, Enam Suresi, ayet 125), bazý ayetleri “müteþabih” nitelikte göndermeye neden ihtiyaç duymuþ olabileceði de ayrýca anlaþýlmasý güç bir sorundur!

Bütün bunlar bir yana, Muhammed’in ilk anlarda yerleþtirdiði ayet*lerden anlaþýlan odur ki, Tanrý, kendi emirlerinin herkes tarafýndan anla*þýlmasýný istemiþ/ bu nedenle de, buyruklarýný “apaçýk” olmak üzere gönderdiðini bildirmiþtir. Daha önce diðer ümmetlere -sýrf anlasýnlar di*ye-, kendi dillerinde kitap gönderdiði gibi, Araplara da Kur’an’ý, “apaçýk” bir dille, Arapça olarak, yani Araplarýn kendi anlayacaklarý dilde hem de yedi farklý okunuþta göndermiþtir. Yani anlaþýlmasýný istediði içindir ki, Kur’an’ý “apaçýk”olmak üzere, “en açýk” ve “en anlaþýlacak” tarzda, hem de çeþitli Arap kavimlerinin kullandýklarý yedi lehçede olmak üzere in*dirdiðini söylemiþtir. Kur’an’ýn “apaçýk” olmak üzere gönderildiðine dair Kur’an’da sayýsýz denecek kadar çok ayet vardýr. Bütün bunlar ortaday*ken, bazý ayetleri “muhkem” (kesin, anlaþýlabilir) ve bazýlarýný “müteþabih” (þüpheli, anlaþýlamaz) þekilde göndermesinin ELBETTEKÝ anlamý olamaz ve aksini iddia etmek ELBETTEKÝ yersizdir.


ÝLHAN ARSEL-KURAN'IN ELEÞTÝRÝSÝ

beyni
05-05-2005, 20:37
Suudileri (ister inanýn ister inanmayýn) çok seviyorum. Bana göre, gerçek islamý yaþayan, kuraný doðru olarak yorumlayan, surede ayette ne yazýyorsa onu anlayan ve uygulayan, devri saadeti ve þeriatý doya doya yaþayan onlar. Keþke forumumuza bir suud katýlsada, gerçek islamý bize tanýtsa.. Ben kendi adýma çok mutlu olurdum. Bizim müslümanlarýnda Muhammed'in öz vatanýndan çok þey öðreneceðini sanýyorum. Artýk bize yok o ayette aslýnda o yazmýyor, yok þu ayette aslýnda bu yazýyor gibi laf salatalarýndan kurtulurduk. saygýlarýmla...

Cihadery
28-06-2005, 15:11
http://f1racing.cool.ne.jp/aya/up/source/up2174.zip


Bu müslümanlarýn suçlarý neydi diye hiç düþündünüz mü?

06-08-2005, 19:49
[B] Þunu içtenlikle dile getireyimki , keþke dünya islamda belirtildiði kadar basit bir zeminde algýlanabilse, þeytan ve yaratan gibi iki zýt kutupla dünya hayatýný tamamen açýklayabilsek ,ama deðil bu kadar basit deðil iþte gerçekler.
Muhammedin hevasý yazýlmýþ ,az ve hatalý bir cümle çünki muhammed bu konuda bencede eleþtirilmemeli, tüm imparatorluklarda imparatorun haremi olmuþdur bunda bir kötülük yok, ne varki baþlýk bence müslümanlarýn hevasý olmalý idi... çünki imparator olan muhammed gibi halkýda aç güdülere sahipti ki 1 karý yerine 4 karý helal kýlýnmýþ olsa gerek bu dinde...
Bu yüzden Turan Dursun gibi büyük düþünürlerin baþlýklarýna takýlacaðýna biraz objektif bakmalý ve içeriðine bakmalý ,yazýlanlara safsata demek yerine hayýr o hadis Turan Dursunun yazdýðý gibi deðil deyip bunu ispatlayabilmeli ,sonuçta hadisler biz ateistler yada hristiyanlar tarafýndan yazýlmamýþ yazan sizin, müslümanlarýn din alimleri

sargon
23-08-2005, 00:48
Geçen hafta siteye yapýlan bir saldýrý dolayýsýyla bazý yazýlar silindi. Kafkas adlý kullanýcý silinince beraberinde o foruma yazýlan yazýlar da kayboldu. Forumu güncelleyemedim, ama yazýlarý buldum. Yararlý bir tartýþma olduðunu düþündüðüm için buraya aktaracaðým. Ancak en baþtaki Kafkas'ýn yazýsý silinmiþ.

Tartýþmada Kafkas'ýn yazýsýnýn ardýndan Aliminyumun cevabý ve benim Aliminyuma cevabým var. O yüzden önce Aliminyumun yazýsýný sonra benimkini ekliyorum.

Önce Aliminyum'un yazýsý

Pozitivizmin kendisi bile bazen dogmatik davranabiliyor.
"Bilim ve Din Çatýþýr" ya da "Bilim ve Din Çatýþma Halindedir" þeklindeki önerme ya da iddia 19. yüzyýlda ortaya atýlmýþ ilkel pozitivist bir dogmadýr. Ayrýca bu iddia Din ile Bilim Çatýþma Halindedir derken Din'den kasýtlarý Hristiyanlýktýr çünkü bu iddianýn sahipleri Hristiyan kültürün þekillendirdiði ortamlarda ortaya çýkmýþ insanlardý. Yani dedikleri bir manada "Bilim ile Hristiyanlýk Çatýþma Halindedir" þeklinde de anlaþýlabilir ve hatta öyle anlaþýlmalýdýr. Ancak bu da bazý yönlerden geçerli deðildir.

Son yarým yüzyýlda elde edilen bilimsel bulgular Dinle Bilimin Çeliþtiði iddiasýný reddeder mahiyettedir. Ýlahi Dinlerin öðrettiði gibi evrenin yok iken var olduðu yani evrenin bir baþlangýcý olduðu gerçeði Bing Bag ile ispatlandý, ardýndan 70'li yýllarda fizikçiler ve astronomlar " Ýnsani Ýlke " adýný verdikleri bir önemli bir gerçeði keþfettiler.
Ýnsani Ýlke nin anlamý þudur: Evrendeki, doðadaki bütün fiziksel parametreler tam da insan yaþamý için olmasý gerektiði kývamdadýr, adeta evrendeki bütün parametreler insan yaþamý için özel olarak tasarlanmýþtýr.

Kýsacasý astronomi, fizik, biyoloji gibi dallardaki geliþmeler pozitivist veya ateist dogmalarý yerle bir edecek mahþyettedir. Bu bilimsel geliþmeler Yaradýlýþý ve dolayýsýyla bir Yaratýcýnýn varlýðýný apaçýk ortaya koymaktadýr.

Din ve bilim hakkýndaki düþüncelerin tümünün çýkýþ noktasý 19. yüzyýldaki Pozitivizmden kaynaklanýr.
Ýnsanýn ölüm korkusuyla, Allah'a sarýldýðý, dine sýðýndýðý iddialarýnýn kaynaðý ise daha eskiye aittir. Milattan sonra 1. yüzyýla!

Ayrýca Dindarlýðý, bir dine inanmayý ve o dine mensup olmayý "Kolaya Kaçmak" olarak görme eðilimi de var siz ateistlerde. Yani biz dindarlar pek çok evrensel gerçeði güya kýt akýllarýmýzla idrake demiyoruz, bilimsel olarak açýklayamýyoruz ya tutuyoruz bu doða olaylarýnýn korkutuculuðunu, bilinmezliðini, esrarengizliðini bir Tanrý'ya havale ediveriyoruz ve iþin içinden sýyrýlýyoruz. Oh ne ala memleket. Oldu bitti deðil mi?

Deðil iþte. Dindar insanýn kolaya kaçmasý söz konusu deðildir. Çünkü evvela Din, ,insanýn tutkularýný dizginlemesini emreder. Tutkularýnýn haddinden fazla esiri olmamasýný öðütler. Zina bu yüzden yasaktýr, evlilik içi cinsel iliþki bu yüzden helaldir.
Asýl, dini emir ve yasaklarý gözardý ederek zihinsel,ruhsal ve bedensel tutkularýnýn peþinde gidenler kolaycýlýða kaçmaktadýrlar, çünkü onlar zihinsel ve bedensel aktivitelerinin hiçbir þekilde kayýt altýna alýnmamasýný tutkuyla arzulamaktadýrlar.

Diðer taraftan Din, insanýn evrenin gözle görülen yüzeysel tablosunun ardýndaki gerçeði aramasýný istemektedir. Bu gerçeði göz ardý eden, sadece yüzeysellikle yetinenler "kolaya kaçan" kiþilerdir.

Ýslam'ýn, bilimsel araþtýrmalara engel çýkaracak hiçbir hükmü yoktur. Ne Kuran ne Sünnet bilimsel çalýþmalarý yasaklamýþ deðildir. Aksine, Ýslam, evreni kitab-ý kebir-i kainat (büyük kainat kitabý) olarak görmüþ ve evrendeki mikro alemden makro aleme kadar her bulgunun her unsurun her organizmanýn her olgunun "Ýman" gözüyle araþtýrýlýp bilinmesini, o unsur ve olgulardan Ýmani Tefekküre yol alýnmasýný öðütlemiþtir.

Kopyala yapýþtýrlardan daha ciddi bir düzeyde Bilim ve Din felsefesi yapýlacaksa buna varýz. yeter ki objektiflik muhafaza edilsin.

Sonra benim yazým

Kafkas'ýn yazdýðý noktalarýn pozitivzm'le ilgisi yok. Yazýsýnda bilimsel yöntemden bahsetmiþ ve özellikle 'yanlýþlanabilirlik' ilkesi bugün de bütün bilimsel yaklaþýmlarýn temel bir yöntemidir.

Pozitizm, 19. yy.da bilimsel geliþmelerin büyük bir ivme ile geliþmesinden kaynaklanmýþ aþýrý iyimser bir anlayýþtýr. Buna göre bilim, evrenin oluþumundan, günlük davranýþlarýmýza kadar her tür olguyu atomun davranýþlarýna indirgeyip açýklayabilecekti. Sadece biraz zamana ihtiyaç vardý. Ayrýca 19. yy.ýn determinizmi de bu anlayýþý yakýndan etkilemiþtir. Bazý bilim adamlarý evreni adeta yasalarý zamanla bulunacak olan bir makine gibi algýlamýþlardý.

Bu tartýþmalar elbette Hýristiyan Avrupa'da tartýþýldý, çünkü Ýslam dünyasý bu tartýþmalarýn henüz çok gerisindeydi. Bilim ile dinin uzlaþmaz oluþu, çatýþtýðý gibi argümanlarý Avrupa'lýlar niye Ýslamiyet üzerinden tartýþsýnlar ki zaten. Ama tartýþma aslen Hýristiyanlýk tartýþmasý deðil, dinin yapýsýndan gelen bir tartýþmadýr ve ayný özellikler Ýslamiyet için de geçerlidir. Dolayýsýyla bu tartýþma Hristiyanlýk-Bilim tartýþmasý idi deyip iþin içinden çýkýlamaz.

'Ýnsani ilke' konusunu ben bilmiyorum. Ýnternetten taradým, Türkçe sayfalarda sadece Ýslami sitelerde son derece sýk olarak kullanýlmýþ. Ancak bunun nasýl birþey olduðuna dair hiçbirinde doðru dürüst, doyurucu bir açýklama ve bilgi yok. Adeta, iþte iþimize yarayan bir teori diye alýnýp kullanýlmýþ gibi duruyor.

http://www.harunyahya.org/bilim/hy_mucizeler_zinciri/mucizelerzinciri.html

Yukardaki sitede (en iyi uluslararasý baðlantýlara sahip olduðunu tahmin ettiðim için bu argümaný ilk olarak Adnan Oktar gündeme getirmiþ olabilir diye düþünüyorum) Aþaðýdaki alýntýlar 'insani ilke'yi (anthropic prenciple)
ilgilendiriyor.

'Son dönemlerde yapýlan hesaplamalar göstermiþtir ki, evrenimizi kontrol altýnda tutan ana kanunlar ve temel fiziksel sabitler þimdiki deðerlerinden çok az daha farklý olsalardý, bu evrende canlý yaþamý, dolayýsýyla insan yaþamý diye bir þey mümkün olmazdý. Normalde bu fiziksel sabitlerin alabilecekleri sayýsýz farklý deðerler olabilirdi. Ne var ki hepsinin birbirinden baðýmsýz olarak, evrenin insan yaþamý için þu anki ideal yapýsýna imkan verecek, özel deðerlerde ayarlanmýþ olmalarýný yukarýda belirttiðimiz gibi "mucize" deyiminden baþka bir deyimle açýklamak mümkün deðildir.'

'Son yýllarda bu konu üzerinde yoðunlaþan evren bilimciler ve teorik fizikçiler evrenin insan yaþamýnýn ortaya çýkmasýna yönelik akýllara durgunluk veren bu özel ayara "Ýnce Ayar" (Fine Tuning) adýný verdiler. Ve evrendeki bu ince ayarýn sayýsýz örneklerini tesbit ettiler, hesapladýlar.'

Sonra da bilim adamlarýndan alýntýlar geliyor. Burdan anladýðýmýz 'evrenbilimciler' hesaplama yapmýþlar ve 'insani ilke'yi bulmuþlar. Bu anlatýmda bilimsel bir ifade biçimi bile yok. Ortada bir teori falan yoktur, tartýþmalar yoktur, yanlýþalanbilirlik yoktur. Sadece tanrýnýn varlýðýný kanýtlayabileceðimiz bir 'destek' vardýr. Saldýr üstüne, al kullan.

http://www.evreninyaratilisi.com/html/olasilik.html
http://www.populerbilgi.com/genel/Evren.php

ve benzeri birçok sitede ayný þeyi görüyoruz. Anthropic principle ve üzerine yapýlan tartýþmalar falan yok, herþey olup bitmiþ, bu teori artýk bütün bilim adamlarý tarafýndan kabul edilmiþ bir gerçek.

Tabii durum böyle olunca daha teorinin ne olduðunu bile anlamadan bunlarý okuyan bir takým insanlar da üzerine atlayýp, binlerce spekülasyon geliþtirme þansýna sahip oluyorlar.

Bir sürü Ýslami sitede teori 'mutlak' doðru gibi aktarýlýp anlatýlýyor, halbuki bilimde böyle birþey olmaz. Ama doðrulamalar yapýlmýþsa bu teoriyi 'þu anda' kabul etmemizin önünde bir engel yoktur. Ama teori nedir? Sonra doðrulanmýþ mý? Yanlýþlanabilir mi? Kimin ihtiyacý var ki böyle þeyleri bilmeye.

Ýngilizce sitelerde ise tersine teori üzerine bir sürü tartýþma var. Ve benim kýsa bir taramamda bile nerdeyse teoriyi kabul etmeyenlerin, yanlýþlayanlarýn, yada doðru olsa bile bunun Tanrý'nýn varlýðýný deðil tersini ispat edeceðini söyleyenlerin sayýsý çok daha fazla.

Bir iki örnek vereyim

http://en.wikipedia.org/wiki/Anthropic_principle

Burda teori'nin ne olduðu açýklanýyor. Kimlerin ileri sürdüðü, ve versiyonlarý anlatýlýyor. Sonra teorinin aldýðý eleþtiriler sýralanýyor. Yani tabloyu doðru dürüst görüyorsunuz. Konu hakkýnda yazýda Stephan Hawking'in görüþü de alýnmýþ. Þöyle

'According to Hawking, there is a 98% chance that a universe of a type as ours will come from a Big Bang. Further, using the basic wavefunction of the universe as basis, Hawking's equations indicate that such a universe can come into existence without relation to anything prior to it, meaning that it could come out of nothing. As of 2004, however, these publications and the theories in them are still subject to scientific debate, and in the past, Hawking himself has asked, "What is it that breathes fire into the equations and makes a universe for them to describe?...Why does the universe go to all the bother of existing?" (Hawking, 1988).'

Hawking diyor ki, Big Bang'dan sonra ondan önce herhangi bir þey (varlýk) olmaksýzýn evren varolabilir, yada bugünkü haline gelebilir. Yani bir 'ince ayar' olmaksýzýn evrenin bugünkü haline gelmesi þansý % 98, Hawking'e göre.

Baþka bir iki site daha vereyim. Ýsteyen uðraþýp çevirsin, biz de yararlanalým.

Örnek olarak aþaðýdaki sitelere bakabilirsiniz.

http://quasar.as.utexas.edu/anthropic.html

http://www.geocities.com/krishna_kunchith/misc/anthropic.html#conclusion

Bilimsel geliþmelerin, Tanrý'nýn varlýðýný ispat ettiði iddiasý ayaklarý havada bir iddiadýr. Avrupa ve Amerika'da da Tanrý'ya inanan bir sürü bilim adamý var ama hiç deðilse bilimin 'mutlak'ýnýn olmadýðýný bilerek konuþuyorlar. Her söyleneni hazýrlop alýp kolaya oturmuyorlar.

Bilim Felsefesi, Metodu, Tartýþmalarý üzerine en çok çalýþmýþ Türk bilim adamlarýndan biri Cemal Yýldýrým'dýr. Diyor ki, özellikle göksel dinler üç ana öðeyi içerir.

(1) Yalnýzlýk ve yetersizlik duygusu içinde olan kiþiye ruhsal erinç ve doyum olanaðý saðlayan bir tapýnma biçimi;
(2) Belli ahlâk kurallarýna dayalý toplumsal bir düzen;
(3) Evreni ve evren içindeki insan yaþamýný anlamlý kýlan hazýr, anlaþýlýr bir açýklama.

Ve bunlardan sadece üçüncüsü bilimi ilgilendirir. Tapýnma gereksinimi ve ahlaki düzen bilimin alaný dýþýndadýr. Ve din bu 3. alanda baðnazdýr ve bu alanda kalmakta ýsrar ettiði sürece bilimle çatýþacaktýr. Sonuç olarak öyle de oldu ve oluyor.

Ahlak kurallarý alaný ise sadece dinlere ait bir alan deðil. Ýnsanlar topluluk halinde yaþarlar ve topluma bir düzen getirme ihtiyacýný her zaman duymuþlardýr. Bu ihtiyacýn ürünü olarak ahlak, din, hukuk vb. toplumsal ürünler ortaya çýkmýþtýr. Atalarýmýz bu ürünleri binlerce yýllýk emeklerle ürettiler. Bunlar belki daha kolay düzenleme yapabilme olanaðýndan dolayý Tanrý'lara maledildi. Ancak güçsüze yardým etme, baþkasýnýn hakkýný yememe, iyi insan olma vb. yüzlerce deðerden oluþan deðerler sistemi insanlýðýn tarihi kadar eskidir ve bugün her toplumda þu yada bu biçimde vardýr. Binlerce yýlda geliþen hukuk sistemleri de bu temel toplumsal deðerlerden yola çýkarak geliþtirilmiþtir. Ýster ateist olun, ister Ýslamcý, hýrsýzlýk yapmak her toplumda suçtur. Dolayýsýyla sadece dinin, Tek Tanrýlý dinlerin, ya da Ýslamiyetin deðerler sistemine sahip olduðunu ileri sürmek, günümüzün toplumsal deðerler sistemini anlamamak, yüzlerce yýl gerilerde dolaþmaktýr.

sargon
06-09-2005, 20:19
Ýþte bir mucizevi keþif: Deccal'in kim olduðu keþfedildi.

http://www.izinsizgosteri.net/asalsayi31/gurkan.haydar.kilicarslan_31.html

kursatotcu
11-09-2005, 06:28
*** Allah’ýn iradesi mi bizim irademize tabi yoksa bizim irademiz mi Allah’ýn iradesine tabi?

*** Seçmek düþünmek midir, seçimlerimiz düþünce midir? “Evet” derseniz, soruyorum: Düþüncelerimizi Allah mý yaratýr? “Evet” derseniz; o halde seçimlerimizi de Allah yaratmýþ demektir.


*** Konu alemin kýdemi (ezeliyeti): Soruyorum Allah’ýn yaratmasý var mý? “Evet” dersen, yine soruyorum: Bu yaratmasý ezeli mi, sonradan mý? Eðer “sonradan” dersen; halbuki her hadis (sonradan olan) mahluktur ( yaratýlmýþtýr). O halde o yaratmanýn da, yaratýldýðýný söylemek durumunda kalýrsýn. “Onu yaratan, yaratýcýlýkta hadis (sonradan) dersen, onu ne yarattý? diye sorarým ve teselsül olur. O halde “Allah’ýn yaratmasý ezeli” dersen bak ne oldu: O zaman yaratýlan ilk þeyi düþün; o halde onun da ezeli olmasý lazým gelmiyor mu ne dersin? Mesela bak, Allah’ýn kudreti var ve bu ezelidir; kitaplarda böyle anlatýlýr. Soruyorum: Allah kurdetiyle mi yaratýr? “Evet” dersen bak ne oldu: Alem (Allah’tan baþka herþey) sonradan oldu; yani Allah alemi sonradan yarattý dersen, o halde bu sonradanlýk ne demektir? Allah bu sonralýðýn gelmesini mi bekledi? Nedir bu? Eðer “Allah bekledi; önce yaratmadý sonra yarattý” dersen. O halde Allah’ta bir deðiþmeyi kabul ettin demek olur. Çünkü “kudreti ezelidir; önce yaratmadý, sonra yarattý; dolayýsýyle kudreti bu iþin olmasýna taaalluk (baðlý ,ilgili) etti” dersen; bak ne oldu: Kudreti önce yaratmýyor, sonra yaratýyor oluyor ve bu kudrette bir deðiþmeyi beraberinde getiriyor. Halbuki ezeli olan deðiþme kabul etmez. Bir de diðer açýdan bakarsak; yani aleme “ezeli” dersek; bu sefer de baþka problem var, þöyle ki: Yaratmaktan bahsedildiðinde zaten yaratýlan için öncesinde yokluktan bahsetmek ya da baþka bir þeyden bahsetmek lazým gelir. Sonuçta bir deðiþimdir. Mesela insanýn çamurdan yaratýlýþý gibi; bak insan yoktu; var oldu, yaratýldý çamurdan. Fakat ben þunu diyorum: Yaratýlan ilk þeyden bahsediyorum: Bunun için konuþursak ve buna “ezeli” dersek; ama ezeli ise deðiþmez ve yaratýlan þey için de ezeli demek göründüðü kadarýyla bir çeliþkidir. Lafýn özü þunu soruyorum: Yaratýlma konusunda, “Allah vardý ve sonra alem oldu” dendiðinde: Allah yaratmak için bekledi mi, beklemedi mi? “Beklemedi” dersen, alem ezeli demiþ olmuyor musun? Eðer “bekledi” dersen, “neyi bekledi?” diye sorulur. Zamanýný bekledi dersen. O halde zamanýn varlýðýný kabul ediyorsun demektir. Yani kafam karýþýk; bu konu zaten çok derin.


*** Mesela ben yere yatmayý düþünüyorum; soru: Allah bu düþünceyi irade edip yarattýðý için mi ben bu düþünceyi düþündüm yoksa irade etmeyip yaratmadýðý halde mi ben bu düþünceyi düþündüm. Yani lafýn özü düþüncelerimizi (cüzi irade) Allah mý yaratýr, biz mi yaratýrýz yoksa bu düþünceler kendi kendine mi meydana gelir? Esas düðüm yeri burasýdýr. Maturidiler ve insanýn özgür iradesini savunanlar, cüzi iradeyi yani düþüncelerimizi Allah yaratmaz derler. Bunu kafanýza iyice sokun....


*** “Allah bildiði için yazdý” demeye getiriyorsun; mesela Adem’in yasak aðaçtan yiyeceðini Allah o yemeden önce biliyordu. Dolayýsýyla “ilim maluma tabidir,” yani bilinene tabidir, tesir etmez diyorsunuz. Cevap : Ama Adem’in yasak aðaçtan yemesi, yani bahsi geçen Allah’ýn bildiði fiil yine Allah’ýn iradesiyle gerçekleþmedi mi? Eðer bu soruya “evet Allah’ýn iradesiyle vuku buldu bu hadise” derseniz, bakýn ne oldu? Allah onun yasak aðaçtan yemesini irade etmiþ oldu ve Allah’ýn irade ettiði bir fiilin meydana gelmesini Adem engelleyemez. O zaman anladýk ki Adem bu fiili yapmaya mecbur oldu.


*** "Allah istese insan kýlýðýna girebilir." Biri forumda bunu dedi.
Cevap: Bunu diyen kafir olur; "insan kýlýðýna girebilir" demek “Allah cisim de olabilir” demek olur. Cisim ise parçalardan oluþmuþtur ve her parçalardan oluþan kendisini oluþturana muhtaçtýr. O bakýmdan her cisim sonradan olur ve yaratýlmýþtýr. Halbuki Allah yaratýlmamýþtýr, dolayýsýyla Allah cisim olamaz ve bunun olmayacaðýný Allah bilir.
ikinci sorun þu: Hz. Adem yasak aðaçtan yemeseydi ne olacaktý?
Cevap: Hz. Adem yasak aðaçtan yemek zorundaydý. Rýzýk Allah’tandýr ve haram da rýzýktýr. O bakýmdan Hz. Adem’e de esasen Allah zorla yasak aðaçtan yedirmiþtir ve herþey Allahýn iradesiyle olduðuna göre Hz. Adem’in bu fiili de yine Allah’ýn iradesiyle vuku buldu ve Hz. Adem, Allah’ýn irade ettiði fiili engellemeye kadir olamaz. Bu bakýmdan Hz. Adem, Allah’ýn zorlamasýyla yasak aðaçtan yedi. Bu sýrada bana þöyle soruluyor: O halde þeytan ne? Yani o, ona vesvese vermedi mi?
Cevap: Evet verdi, ama þeytan da Hz. Adem gibi fiillerini ve düþüncelerini yaratamaz. Þeytanýn düþünceleri ve fiilleri de Allah’ýn yaratmasýyla mevcut bulur; dolayýsýyla þeytanýn Hz. Adem’e vesvese vermesini Allah istedi ve þeytanýn vesevesi vermesini yarattý. Tabii ki þeytan da Allah’ýn, kendisinde yarattýðý fiili yapmamama kadir olamaz. O bakýmdan þeytan da bu yaptýklarýný Allah’ýn iradesiyle, yani zolamasýyla yaptý. Dersen ki bana: O halde bu dünya imtihan deðil mi?
Cevap: elbette deðil. Allah sonradan olacak herþeyi daha o olmadan önce bilmiyor mu? Biliyor, bu nasýl imtihan o zaman. Ýmtihan deðil. Fakat Kuran da imtihan ile ilgili ayetler var (mesela Mülk 2). Ýþte bu ayetlerin zahiri (görünüþü) alýnamaz, te’vil edimesi gerekir. Yani baþka manalar vermek gerekir.

*** Bir bedevi, Amr b. Ubeyd'inde bulunduðu bir ders halkasýnýn baþýnda durdu ve dedi ki: “Ey adamlar benim devem çalýndý. Allah’a devemi bana geri döndürmesi için dua ediniz.” Amr b. Ubeyd dedi ki: “Allah’ým sen bunun devesinin çalýnmasýný murad etmediðin halde çalýndý. Bu deveyi ona geri çevir.” Bedevi arap dedi ki: “Senin dua etmene benim ihtiyacým yok!” Amr: “Niye?” deyince, þu cevabý verdi: “O dilemediði halde devem çalýndýðý gibi, geri döndürülmesini istediði halde geri döndürülmeyeceðinden korkarým” dedi.
Yorum: Bana sorarsanýz bu rivayet uydurmadýr; ama devam edelim: Amr b. Ubeyd, Mutezile’dendir ve bu mezhebe göre Allah þerri irade etmez ve bu mezhep iradeyi; emretmek, razý olmak manasýna alýr. Yani Amr, özgür iradeyi savunur.


*** 1- Rýzýk Allah’tan mý? Ýçki içmek rýzýk mý? Ýçki içmek Allah’tan mý? (Haramda rýzýktýr Maturidilere göre)
2- Herþey Allah’ýn dilemesiyle mi olur? Zina yapanlar var, Allah’a sövenler var. Bunlarda mý Allah’ýn dilemesiyle oldu?
3- Allah günahlarýn iþlenmesini diler mi? Günahlar iþleniyor mu? O halde dünyada Allah’ýn dilemesinin, iradesinin dýþýnda bir þey mi oluyor?
4- Kadere hayrýn ve þerrin Allah’tan geldiðine inanýyor musunuz? Zina yapmak þer midir? Zina yapmak Allah’tan mýdýr? Hani, hayýr ve þer Allah’tandý ya...
5- "Allah’ým bizi kötü yola düþürme, yolumuzu saptýrma" diye dua ediyor musunuz? Demek ki bizi kötü yola düþüren ve yolumuzu saptýran kimmiþ?
6- Allah þerri irade eder mi? Ýster mi, diler mi? “Hayýr” dersen, Allah’ýn dilemesi dýþýnda mý oluyor bu þerler?
7- Ýnsan kadere mi baðlýdýr, yoksa hür müdür?
8- Þimdi, senin bu yazýlarý okuman kader mi?
9- Allah dilemeseydi sen bu yazýlarý okuyabilecek miydin?
10- Önünde iki meyve var, elma ve çilek; seç birini. Senin bu seçimin Allah’ýn iradesiyle mi oldu yoksa iradesi dýþýnda mý oldu?
11- Ýnsan Allah’ýn murad ettiði (istediði, dilediði) þeye muhalif bir þey yapabilir mi?
12- Bir insan çalýntý yiyeceklerle yaþarsa, bunlar ona Allah’ýn verdiði rýzýk mýdýr?
13- Allah mahlukatýnýn (yaratýklarýnýn) kendisine itaat etmeden önce, itaat edecek olmalarýný ve O'na isyan etmeden önce isyan edecek olmalarýný irade etmiþ miydi? Bu soruya “hayýr” derseniz, Allah’ýn iradesinin ezeli olduðunu reddetttiniz demektir. Eðer "bildiði için diledi" derseniz, bunun da cevabý sitededir.
14- Siz bu yazýlarý okumadan önce Allah bu yazýyý okuyacaðýnýzý biliyor muydu, bilmiyor muydu? “Biliyordu” derseniz, soruyorum: Bildiði gibi olmasýný mý diledi yoksa bildiðinin aksine olmasýný mý diledi? "Bildiði gibi olmasýný diledi" derseniz, sizin bu yazýyý okumanýzý Allah’ýn irade etmiþ olduðunu kabul ettiniz demektir ve siz Allah’ýn irade ettiði bir fiili, hareketi engelleyebilir misiniz? "Hayýr engelleyemem" derseniz, demek ki siz bu yazýlarý Allah’ýn zorlamasýyla, mecburen, týpýþ týpýþ okudunuz. Ne dersiniz bu iþe?
Bu sorularý ne kadar bilgili olursa olsun “insanýn hür iradesi” olduðunu savunan kiþilere sorarsanýz, yüzü kýpkýrmýzý kesileceðini tahmin etmekteyim. Gece uyuyamaz tahminime göre; sorun görün. Defalarca söylediðim gibi peygamberin kader hadislerinde, insanýn özgür iradesi olmadýðý anlatýlýr. Bu hadisleri de onlara sorarsanýz yine kýpkýrmýzý olurlar. Hadi sorun artýk! Cüzi irade vardýr, bizim tercihlerimiz vardýr, ama bunlar sonuçta düþüncedir ve düþüncelerimiz de Allah’ýn yaratmasýyla oluþur; dolayýsýyla aslýnda biz de Allah hangi düþünceyi yaratýrsa, biz o düþünceyi düþünebiliriz.


*** forumda biri diyor ki: Kendini tanýt ve niçin bu yazýlarý yazma gereði duydun
Cevap: Ben 1976 doðumluyum. Hiç kimseden dini eðitim almýþlýðým yoktur. Kuran’ý okumayý bile kendim kasetlerden öðrendim; fakat günde ortalama 7-8 saat kitap okurdum yine okuyorum, beþ yýl önce kader hususunda piyasadaki dönen dolaplarý yavaþ yavaþ hissetmeye baþladým. Olaylar þöyle cereyan etti: Senin de yazýp gördüðün gibi kader hususundaki hadislerde tamamen cebr (Allahýn kullarýný günahlara ve sevaplara zorlamasý) görüþü vardýr. Hal böyleyken ben piyasadaki elime geçen dini kitaplarý okuyorken, onlarda ekseriyetle kader hususunda kullarýn özgür iradelerinin olduðu anlatýlýrdý. Bu anlatýlanlar çok çeliþkilidir yani bir dediklerini bir alt satýrda dahi yalanlayýcý ifadeler kullandýklarýný görüyordum; bunlarýn üç kaðýt olduðunu hissediyordum lakin onlarýn kendilerince getirdikleri bazý örneklerine, cevaplarýna, karþý cevap veremiyordum. Sonra kendi kendime dedim ki: “Bunlar bu kadar alim, elbette vardýr bir bildikleri” deyip dediklerini kabullendim. Fakat bu anlayýþ yani kullarýn özgür iradesi hususuyla, herþeye þamil olan Allahýn iradesini bir türlü uyuþturamýyordum. Üç - dört sene böyle bunalýmlý olarak geçti. Zira tatmin olmuyordum, kendimi kandýrdýðýmý hissediyordum ki bu beni hepten bunaltýyordu. Böyle giderken dört - beþ yýl önce Muhammed Ýhsan Oðuz’un “Kaza ve Kader” kitabý elime geçti. Bu kitabý okuyunca þok oldum; çünkü hak mezhep dediði Maturidi mezhebiyle, açýktan açýða kaderi inkar ettiðini bildiðimiz Mutezile mezhebinin aslýnda ayný yolda olduklarýný ve sözde bir çekiþmede bulunduklarýný iftiraf ediyordu. Daha sonra bu laflarýný düzeltmek istiyordu. Ben o kadar etkilendim ki acaba yanlýþ mý görüyorum diye bir günde okuyacaðým bu kitabý, kelime kelime tetkik ederek bir haftada bitirdim (bu bahsettiðim kitaptan alýntýlar ve çeliþkileri sitede vardýr) ve bu konuyu tüm detaylarýna kadar incelemeye karar verdim; sonra kelam ve felsefe kitaplarýna daldým ve bu iþin inceliklerini araþtýrmaya baþladým. Bu arada öðrendiklerimi çevremdeki insanlarla da konuþuyordum. Bir de baktým ki, insanlarýn tamamýna yakýný da neyi savunduklarýný tam manasýyla bilmiyorlar. Genelde kulaktan dolma fikirleri var; okuyanlarýn ise bilgili olduklarýný düþündükleri kiþilerin kitaplarýný okuyup, pek sorgulamadan hemen doðru kabul ettiklerini gördüm. Bu aralar Razi'nin “Tefsiri Kebir” diye meþhur olan tefsiri elime geçti. Bu tefsirde bir farklýlýk vardý. Çünkü Razi, Eþ’ariydi ve cebirciydi yani “kullarýn özgür iradesi yok” diyordu. Ondan da pek çok bilgi edindim, sonra þunu farkettim ki Eþ’ari mezhebine piyasadaki kitaplarýn neredeyse tamamý Ehli Sünnet ve Hak mezhep diyorlardý yine Maturidi mezhebine de Ehli Sünnet ve Hak mezhep diyorlardý. Ben kelam kitaplarýna bir baktým, yine afalladým. Çünkü, Hanefilerin genelde itikadda Maturidi mezhebinde olduðu söyleniyordu ya, ben de “madem Hanefiyim demek ki ben de Maturidiyim” diye kendimi Maturidi görüyordum. Lakin ilk okuduðum kelam kitabýnda, þunu gördüm ve yamuldum kaldým; çünkü orada cüzi iradeden bahsediyordu ve cüzi irade ise þu demekti: Ben þimdi oturuyorum ya, þimdi ayaða kalkmak istedim; iþte bir hareketi yapmayý istemeye, yani verdiðim örnekteki “ayaða kalkmayý isteme” düþüncesine cüzi irade adý verilir. Ýþte bu Maturidi mezhebi cüzi iradeye mahluk (yaratýlmýþ) deðil diyormuþ. Yani “Allah yaratmaz” diyormuþ; bir baktým Eþ’ari mezhebine “cüzi iradeyi Allah yaratýr” diyor. Ben dedim ki: “Nasýl bu Maturidi mezhebinin dediðini savunurum, o halde ben bu mezhebi býrakýyorum ve Eþ’ari mezhebine geçiyorum.” Fakat hala Eþ’ari mezhebinin cebirci olduðunu bilmiyordum. Zamanla daha incelikleri gördüm; yani çok yalan dolan var bu iþlerde onu söylüyorum. Sonra ruyetullahý (Allah’ýn görülmesi) inkar ettim ve Eþ’ari mezhebinden de çýktým. Lafýn kýsasý kitaplarýn ekserisi cebr görüþünü aþaðýlar ve Eþ’ari mezhebine “hak mezhep” derler ama çoðu bilmez ki “hak” dedikleri bu Eþ’ari mezhebi de “kullarýn özgür iradesi yoktur, Allah zorla günah ve sevap iþletir” der. Üç kaðýt, yalan, dolan o biçim. Bunlarý elimden geldiðince insanlara anlatmak istiyorum. Zira bir çok kiþinin, Maturidi mezhebinin yaptýðý laf oyunlarýný cevaplayamadýklarýný gördüm. Benim beþbinden fazla insanla yaptýðým tartýþmalar vardýr; çok yüksek tecrübem vardýr. Ýnsanlara öðrenmeleri için bu yazýlarý yazdým. Said Nursi diyorlar; gerçekçi olun! Bu iþler çok incedir; tam manasýyla bu konuya kiþinin kendini vermesi lazýmdýr, itikadi mezhepleri araþtýrmasý, onlarýn ne dediklerini, nasýl savunma yaptýklarýný çok iyi bilmek lazýmdýr. Said Nursi ise kelamcý deðildir ve bu hususta çok yetersizdir. Bunu ispatladým ve yine ispatlarým; þu aralar onun külliyatýný okuyorum, bitirince diðer çeliþkilerini de göstermek istiyorum ta ki anlayýn bu iþin ne kadar ince, detay olduðunu.



*** Gene tercihte kaldým gitsem mi, kalsam mý?! Ben kalmayý tercih ettim ve Allahýn benim kalmam neticesinde irade ettiði þeyi yaptým ve yazdým. Ama tüm bu tercihler arasýndan yazmamayý ve iþe gitmeyi tercih etse idim, Allah iþim ile alakalý irade ettiði iþi yapacak ve Allah benim için o sahneleri yaratacak idi. (Muadil adlý biri forumda böylece yazmýþ)
Cevap: Fakat birþeyi gözardý etmiþsin; “irade ettikten sonra fiilimi Allah yaratýyor” diyorsun da irade etme durumunu ve iradeni Allah yaratmýyor mu? “Ben istiyorum, Allah fiili yaratýr” diyorsun da "istememi Allah yaratýyor” demiyorsun. Bunu görmek istemiyorsun, insanlarýn çoðu da böyle; bu bahsettiðin iraden yine Allahýn ezeli iradesiyle vücut bulmuyor mu? Milyonlarca düþünceden birini sen seçtiðini ifade ediyorsun; bak þimdi: Milyonlarca düþünce bir insan için ayný anda mevcut olamaz, hatta iki düþünce bile ayný kiþi için ayný anda vücut bulamaz. Dolayýsýyla sen önce bir düþünce, sonra diðer düþünceyi düþünürsün; mesela sen hem saða gitmek düþüncesini, hem de sola gitmek düþüncesini ayný anda düþünebilir misin? Hayýr düþünemezsin. Dolayýsýyla senin aklýna gelen tüm fikirler Allahýn yaratmasýyle meydana gelir.

*** Nasslarda geçen Allah’ýn gazaplanmasý ve razý olmasý ifadelerinin de zahiri alýnamaz. Þöyle te’vil edilmelidir: Gazaplanma ifadeleri cezalandýrma, razý olma ifadeleri ise mükafatlandýrma olarak kabul edilmelidir.


*** : Allah þerri irade eder mi?

*** Net soruyorum, cevap verin; evet mi, hayýr mý? Düþüncelerimiz Allah yarattýðý için mi varoluyor?


*** Allahýn kalpleri mühürlemesi ile ilgili ayetler var bunlar ile ilgili þu soruyu soruyorum: bir kýsým insanlar diyor ki: “Onlar mühürlendi ama þundan çünkü onlar çok isyan etmiþlerdi ve azmýþlardý o bakýmdan onlar hakettikleri için Allah da onlarýn kalplerini mühürledi diyorlar ya da Allah onlarýn iman etmeyeceðini bildið için mühürledi” diyorlar. Ben de diyorum ki : lakin sorum þu: Bu kiþiler mühürlendikleri anda iman edebilirler mi? Eðer “edemezler” derseniz, iþte bu anda da iman teklifi bu kiþilere var mý? Þu ayetlere bakýn Araf 158 ve Bakara 21 bu konudaki bazý ayetleri de vereceðim. Bu iþe ne diyorsunuz? Hem mühürlüyor hem de ayný anda iman teklifi var, yani o kiþiye yine imaný emrediyor? Bu iþ yani iman etme olayý, bu mühürlenme anýnda nasýl olacak? Ve bu o kiþiye kaldýramayacaðý yükü yüklemek "teklifi mala yutak" olmuyor mu? Evet oluyor. Lakin bakýn Bakara 286: "Allah hiçbir nefse kaldýramayacaðý yükü yüklemez" buyruluyor. Ben bu iþlerin kolay olmadýðýný hep söyledim ve ben bu ayeti inkar da etmiyorum, lakin tevil edilmesi gereken bir ayettir. Yani baþka bir mana vermek gerekir. Kurandaki baþka ayette köre, topala güçlük olmadýðý bildirilmiþti.( ayet numarasýný hatýrlayamýyorum) Ýþte bu manada bir kaldýramayacaðý yükü yüklemez diyoruz. Hani “onlar savaþa gitmesede olur” manasýnda. Bu konuyu da o kadar ifade ettim, bunu da pek yorumlamadýnýz ne diyorsunuz. Bu baþlýkta da özelikle bu konuyu konuþalým. Zira bu hususta özgürlükçüler savunma yapamýyorlar..............

*** Bak yusuf neden ben maturidiliði kabul etmedim? Þundan: Yüzyýllardýr süren bir üçkaðýt. Bu konuda çok felaket laf oyunlarý dönmekte ve insanlarýn ekserisi de zaten özgür irade savunulmasýna inanmaya meyillidir. Bütün bunlar birleþince Maturidilik yüzyýllardýr kabul görmüþtür ve aslýnda Eþarilik bence hiçbir dönemde halk tabakasýnýn çoðunluðu tarafýndan kabul görmemiþtir. (Delil mi istiyorsun? Git sor Þafilere kader konusundaki görüþlerini, sana tahminim özgür iradeyi savunurlar. Halbuki mezhebim dediði Eþarilik cebircidir, yani kulun özgür iradesi yoktur der.)
Görünüþte sanki kabul edilmiþ gibidir ama hakiki hakim görüþ kim ne derse desin maturidiliktir kim ne derse desin. Önce þunu söyleyelim, bu Maturidilik kadere inadýklarýný söylerler, her þey Allahýn iradesiyle olur derler, tamam mý? Fakat cüzi iradeyi Allalh yaratmaz derler. Ýþin tuhafý þu ki bu mezhebin imamý ise bunu demedi, yani Ebu Mansur Maturidi “cüzi iradeyi Allah yaratmaz” demedi. Aksine “sonradan olan herþeyi Allah yaratýr” dedi. Hatta “imaný da Allah yaratýr ve bunu kabul etmeyenin lafý dinlenmez” dedi. Fakat Maturidi dediði bu laflarýn cebr yani kulun özgür iradesi olmamasý manasýna gediðini, yani o manaya geldiðini göremedi. O yine kullarýn özgür iradesi olduðunu söyledi. Yani kitabý çeliþkilerle doludur. Zaten son attýðým mesajlarda da onun "Kitabu-t Tevhid" adlý kitabýnda düþtüðü çeliþkilerini gösterdim. Sonradan bu mezhepte olduklarýný söyleyenlerden bazýlarý düþündüler; çünkü bu mezhebe göre insanlarýn fiillerini yani hareketlerini Allah yaratýr görüþü kabul ediliyordu. Böyle bakýldýðýnda cebr olur. O bakýmdan dediler ki: Cüzi irade yani bir fiili yapmadan önce yapma isteði yani ben ayaða kalkmayý istiyorum ya ha iþte bu benim ayaða kalkma düþüncemi Allah yaratmaz dediler. ( Ýbn Humam bunu dedi) Çünkü onlar eðer bu düþüncemi de Allah yaratýrsa bu sefer özgür irademiz kalmaz dediler ve böyle gidiyor daha detaylarý sitededir. Fakat sitedeki bir çok görüþümü deðiþtirdim. Burada deðiþtirdiðim görüþleri yazdým. Mesela en son ne dedim: Allahýn gücünü, kudretini inkar ediyorum dedim deðil mi? Þimdi bakýldýðýnda bu nasýl laf diyorlar deðil mi? Halbuki bu iþin derinlerinde acayip detaylar mevcuttur. Mesela kudret sýfatýna ezeli denirse ve Allahýn yaratmasý bu kudretiyle olur denirse bak ne oluyor: Mesela dünyanýn yaratýlýþý, benim yaratýlýþýmdan önce ya, bak ne oldu: Önce dünyayý yarattý, sonra beni yarattý, neyle yarattý? “Kudret sýfatýyla yarattý” denirse ve bu kudret sýfatý ezeli denirse bakýn probleme: Önce beni, sonra dünyayý yarattý dendiðinde, bu açýdan bakýldýðýnda kudret sýfatýnda deðiþim oluyor. Yani önce farklý, sonra farklý þey yaratýlýyor. Yani kudretin taalluku (ilintisi, baðlýlýðý) farklý þeylere oldu demektir. Ama ezeli olan þey de deðiþme olmaz ki. Bu kabul edilemez ve bu görüþ Allahýn zatýnda deðiþmeyi kabul etmek demektir. Halbuki Allah da deðiþme olmaz. Bunu da anlatamadým ama ne kadar zor olduðunu iþin içinde çok iþ olduðunu herhalde biraz anlatabildim.

*** Evet haklýsýn hata yaptým, kafadan söylediðim için karýþtýrmýþým ayet numarasýný: "Allah hiç bir nefse kaldýramayacaðý yükü yüklemez" ayeti bakara 286 olacaktý. Yanýlmýþým sayende düzeltmiþ oldum..........
Cevap: Ýnsanlarýn ekserisi, çoðunluðu cehenneme gidecek delil: Araf 179. ayet ve daha delil çok ayet var. Ben cennete gideceðimi bilemem, nasýl bir inançla öleceðim bilemem. Evet cennet ve cehenneme inanýyorum. Bana çok kiþi müslüman mýsýn? diye soruyorlar, bakýn þu örneði vereyimde hakkýmda bilgi sahibi olun: Ben 98 yýlýnda beden öðretmenliði bölümünden 19 mayýs üniversitesinden mezun oldum ve tayinim çýktý Yozgata, fakat tayin çýkma aþamasýnda ben kýzlara bakmanýn haram oluþuyla ilgili araþtýrmalarýmý o dönemde tamamlamýþtým yani inceliklerini ve ulaþtýðým sonuç þuydu: Yabancý kýzlarýn saçýna bakmak haramdýr. Hal böyle olunca günah diyerek göreve gitmedim. Ben üniversite 2. sýnýfta bu islami ilimlere yönelmeye baþladým. (96 yýlýnda) Bana karþý çok þüpheci davranýyorsunuz; ben bir þey diyorsam zaten ona karþý yapýlan savunmalarý yýllarca okudum demektir. Kaç kere dedim ki bana güvenin. Ancak ben sýk sýk fikirlerini deðiþtirebilen biriyimdir, yeniliklere açýðýmdýr ve bunu size anlatmakta isterim. Hanif dostlar diye sonra Teknik forum bir de Özgür düþünce forum, bunlar yazýlarýmýn çoðunu silmediler. Ýþte bir kýsým forumlar kovmadý, bazýlarý kovdu. Sonra baþka isimlerle yine yazdým yine kovdular, böyle gidiyor; beni devamlý kovan kayzer diye bir forum var. Bir acayip iþ, bana cevap veremeyeceklerini bildiklerinden kovuyorlar. Aslýnda benim bu söylediklerimin arka planý var, yani ben misal, Allahýn iradesini inkar ettim ama dört yýldýr kafamdaki bir problemdi bu ve yüzlerce kitapta bu zayýflýklarý göre göre ben de birikiyor ve “bom” patlýyorum. Bu aralar birbiri ardýnca çok patlamalar oldu ben de ve ben taassup sahibi deðilimdir; hayatým boyunca savunduðum bir görüþün yanlýþlýðýný anladýðým anda o görüþü saniyede terkederim. Yani bu millet benim ne kadar araþtýrma yaptýðýmý abartma olacak ama "hayal bile edemezler" esasýnda bu son yazdýðým yalan ama ne kadar araþtýrdýðýmý anlamanýz için böyle dedim. Samsunda kovulmadýðým yer zaten kalmadý. Hocalar beni tanýyorlar, hatta þöyle bir anýmý anlatayým: Bir defasýnda bir cami hocasýna yaklaþtým kendisini tanýmýyordum ve kendisine bir kaðýt uzattým, kaðýta birkaç soru yazmýþtým; o kiþi kaðýda bakmadan elimi kendisinden uzaklaþtýrdý. “Ne oldu, beni tanýyor musunuz?” dedim. Evet anlamýnda baþýný salladý ve birþey söylemeden kalktý gitti. Böyle yani, ben de burada nette yazýyorum ne yapayým.

*** Bakýn þimdi size süper delil: Allah görür diyorsunuz ya, soruyorum: Allah bizi görür mü? evet derseniz soruyorum: Bizi yukardan mý yoksa aþaðýdan mý görür yoksa saðdan mý, soldan mý görür? Gördünüz mü iþler nereye varýyor? Öyle bodoslama gitmek olmaz, düþüneceksiniz: "Ben bir þey diyorum ama bunun gerisi nedir? Yani bu laf nereye gider?" bunu ekseri düþünemiyorsunuz. Bak bu iþler kolay deðil. Düþünelim,( düþünmekten korkmayýn) evet görme olayýndan bahsediyorsak; görülenin bir yönde ve yerde olmasý gerektiði gibi görenin de bir yönde ve yerde olmasý gerekir. O halde bu laf sonuçta görenin cisim olmasýna ve þekli þemali olmasýna varýr. Eðer derseniz ki: "Yok Allah her yerden bizi görüyor" bak þimdi bir insan düþün, bu insaný her yerden görmek ne demek? Bakýn üstten görünümünü düþünün ha, þimde alttan görünüþünü düþünün sonra saðdan ve soldan, böyle düþündünüz mü? Þimdi bu farklý açýlarda görüntüleri birleþtirin, birleþtirdiniz mi? Ne! birleþmiyor mu? Tabii ki birleþmez. Evet birleþmez yani bu farklý açýlardan görünüþlerin görüntüleri birleþmez. Birleþtirmeye kalksan da zaten bir mana ifade etmez. Demek ki Allah görmez. O halde Kurandaki görme ile ilgili ayetleri ne yapacaðýz mý diyorsunuz? Cevap: Bu ayetlerin manasýný, görülebilecekleri ve duyulabilecekleri bilmek manasýna alýrýz. Yani mutlak bilme anlamýnda. Bu sadece benim görüþüm deðil unutmayýn. Bir örnek vereyim de sizin kafa yapýnýzýn nereye vardýðýný görün: Soruyorum o zaman; Allahýn eli var mýdýr? Yok mu diyorsunuz yoksa var mý diyorsunuz? Hani Kuranda ayetler var; Allahýn elinden, yüzünden, gözünden bahseden ayetler var. Arþa istiva etti deniyor. Ýstivanýn manasý ise oturmaktýr, yerleþmektir, karar kýlmaktýr, bu ve benzeri ( insan biçimci) ifadeler Kuranda çoktur. O halde ne yapacaðýz? Allahýn eli, gözü, yüzü var mý diyeceðiz? Bu o zaman Allahý insan gibi düþünmek demektir. Ama bir taraftan da ayetleri inkar edemeyiz. O halde ne yapacaðýz? Ýþte þunu yapacaðýz: "Tevil" Tevil demek, akli deliller ile sabit olan bir gerçek ile nassýn (ayet, hadis) zahiri (görünüþü, dýþ anlamý) arasýnda çatýþma ve zýtlaþma varsa yapýlan iþlemdir. Bu gibi durumlarla karþýlaþýnca ne yapacaðýz? Akli delili alacaðýz ve nakli delili (ayet ve hadis) akli delile göre yorumlayacaðýz; iþte bu iþleme tevil denir. Yani eli ifadesini nimet manasýnda, yüzü ifadesini zatý manasýnda, istivayý ise mülkünün hükümdarý manasýnda, görmesini ve duymasýný da görülebilecek ve duyulabilicekleri bilmesi manasýnda, iradesini ve kudretini de ilmindekilerin varlýk sahasýna çýkmasý manasýna alýrýz. Yani lafýn özü, Kuranda geçen bütün sýfatlarý ilmine irca edeceðiz, diðerlerini mecazi olarak kabul edeceðiz ve ilmine de zatýnýn aynýdýr diyeceðiz.


*** Bugün size anlatacaklarým acayip, þunu söyleyeyim ki, çok kiþi zaten bu iþi anlamazda anlayanlarda geçiþtirirler. Yýllarca ben de içimde sakladým, sindirdim ama evet bugün birden koptu içimde fýrtýna. Yani ben bunlarý söylüyorum ama bu da yýllarca içimde biriken þeylerdendir. Konu son peygamberin imaný meselesi. Nedir bu iþ? Þudur: Eðer baktýysanýz Allah’ý anlatan hadislere, þunu görürsünüz: "Antropomorfizm" yani insan biçimci bir ilah anlatýmý vardýr. Bu rivayetlerde Allah’ýn bir cismi ve þekli varmýþ gibi anlatýldýðýný görürsünüz. Örnek olarak bir kýsmýný vereyim:
_“Ben gökte olanýn emini (güvendiði) olduðum halde, hala siz bana güvenmiyor musunuz!” (Buhari no: 3344, Müslim no: 1063)
_”Rabbimiz, (her) gecenin son üçte biri (son üçte birlik bölümü) kaldýðý zaman dünya göðüne iner ve þöyle der: “Yok mu bana dua eden? Duasýný kabul edeyim. Yok mu benden bir þey isteyen? Ýstediðini ona vereyim. Yok mu benden baðýþlanma dileyen? Onu baðýþlayayým.” (Buhari no: 1145, Müslim no: 758)
_”Yazýklar olsun sana! Allah’tan kullarýndan herhangi birine þefaat etmesi istenilemez. Allahýn þaný bundan daha yücedir. Yazýklar olsun sana! Sen Allah’ýn (büyüklüðünün ve yüceliðinin) ne olduðunu bilir misin? Muhakkak O’nun Arþ’ý göklerinin (bazý rivayetlerde: ve yerlerinin) üstündedir. (Allah’ýn Arþ’ý) aynen þöyledir: (Resulullah bu sýrada) parmaklarýyla iþaret ederek (þöyle dedi): Týpký bir kubbe gibidir. Ve o Arþ’ýn bir (deve) palanýnýn (semerinin) binicisinin (aðýrlýðý) nedeniyle gýcýrdamasý gibi bir gýcýrdamasý vardýr.” (Ebu Davud, no:4726)
_”(Allahým!) Senden, yüzüne bakma lezzetini ve seninle buluþma þevkini (arzusunu) bana lutfetmeni diliyorum.” (Ahmed 5/191, Nesai 3/54-55)
_”Allah’ýn eli öyle doludur ki gece gündüz ondan (baðýþlar ve nimetler) devamlý akar. Siz, Allah’ýn gökleri ve yeri yarattýðýndan beri (eliyle) infak ettiði (verdiði) þeyleri gördünüz mü? (düþündünüz mü?) Çünkü bütün bu verdikleri bile O’nun sað elindekileri hiçbir þekilde eksiltememiþtir.” (Buhari no:4684, Müslim no:993)
_”Muhakkak adil olanlar (kýyamet günü) Rahman Azze ve Celle’nin saðýnda nurdan minberler üzerinde olacaklardýr. Rahman’ýn her iki eli de saðdýr.” (Müslim no:1827, Nesai 8/221-222)
_ “Ademoðullarýnýn kalplerinin hepsi Rahman’ýn parmaklarýndan iki parmak arasýnda tek bir kalp gibidir. Onlarý dilediði gibi çevirir.” (Ahmed 2/168-173, Müslim no: 2654)
_ “Kýyamet günü Allah yeri avucuna alýr, gökleri de sað elinde dürer (katlar) sonra da þöyle der: ‘Mülkün sahibi melik (hükümdar) benim! Hani yeryüzünün hükümdarlarý nerede?” (Buhari no: 4812, Müslim no: 2787)
_ “Yahudi bir adam peygamber’e gelir ve þöyle der: “Ey Muhammed! (Baþka bir rivayette Ey Eba’l-Kasým!) Kuþkusuz Allah kýyamet günü gökleri bir parmaðýna, yedi kat yeri bir parmaðýna, daðlarý bir parmaðýna, aðaçlarý bir parmaðýna ve yaratýklarý bir parmaðýna alýr, sonra þöyle der : ’Bugün melik (padiþah) benim.’ Bunun üzerine Resulullah (bir rivayette Yahudi’nin bu sözünü beðendiði ve tasdik ettiði için) ön diþleri görünecek þekilde gülümsemiþ sonra da: ‘Onlar Allah’ý hakkýyla takdir edemediler. Oysa kýyamet günü yeryüzü bütünüyle O’nun avucundadýr, göklerde sað elinde dürülmüþ olacaktýr.’ (Zümer 67) ayetini okumuþtur.” (Buhari no:4811, Müslim no: 2786)
_ “Hiçbir peygamber gönderilmiþ olmasýn ki (diðer bir rivayette Allah hiçbir peygamber göndermiþ olmasýn ki) o ümmetini, bir gözü kör (þaþý) olan yalancý Deccal’e karþý uyarmýþ olmasýn. Dikkat edin gerçek þu ki, Deccal’in bir gözü kördür (þaþýdýr). Þüphesiz Rabbiniz kör (þaþý) deðildir. Deccal’in iki gözü arasýnda kafir yazlýdýr.” Müslim de hadisin devamýnda þöyle bir ek vardýr: “Sonra onu heceleyerek söyledi: KFR (yani kafir); onu her müslüman okur.” (Buhari no:7131, Müslim no:2933)
_ “(Rabbimiz) daralmýþ, ümitsiz düþmüþ halinize bakar” (Ahmed 4/12, Ýbn Mace no:181)
_ “Kuþkusuz Allah Azze ve Celle uyumaz. Zaten uyumasý da gerekmez. Mizaný (diðer bir rivayette adaleti) indirir ve kaldýrýr. Gündüzün amelinden önce gecenin ameli, gecenin amelinden önce de gündüzün ameli O’na yükseltilir (kaldýrýlýr). O’nun örtüsü (perdesi) nurdur (Ebu Bekr’in rivayetinde perdesi ateþtir). Onu bir açýverse yüzünün nurlarý, yaratýklarýndan gözünün erdiði (iliþtiði) her þeyi yakar kavurur.” (Müslim no:179, Ýbn Mace no:195)
_”Rabbimi (uykuda) en güzel surette gördüm... Ve Rabbimin avucunu, iki omuzumun (kürek kemiðimin) arasýna koyduðunu gördüm. Öyle ki gönlümde (kalbimde) O’nun parmak uçlarýnýn (diðer bir rivayette elinin) soðukluðunu hissettim.” (Ahmed 5/243, Tirmizi no:3235)
Ancak bilin ki hadis kaynaklarýn da belki yüzlercesi var ve bir kýsmý da kütübü sitte( altý kitap) denen hadis kitaplarýnda ve yine bir kýsmý da Buhari, Müslimin rivayetleridir. Böyle insan biçimci hadisler çok var. Mesela Allahýn görülmesi ile ilgili rivayet var ki Buhari ve Müslim rivayet etmiþ. Hatta o rivayette güneþin görüldüðü gibi apaçýk þekilde Allah’ýn görüleceði anlatýlýyor. Bakýn þimdi problemlere: Hal böyle olunca zaten piyasadaki kitaplarýn tamamýna yakýný Allah’ý insan þeklinde kabul edenlere veya “Allah’ýn þekli var” diyenlere ya da Allah’ý bir cisim gibi düþünenlere yani “Allah bir yerde ya da yöndedir” diyenlere, bu kitaplarýn neredeyse tamamý kafir der. Hal böyle olunca þimdi bunlarý yani bu rivayetleri yorumlayanlar iki kýsma ayrýldýlar. Bir kýsmý bu rivayetleri toptan reddettiler. Mesela Mutezile, Cehmiyye ve filozoflar gibi; yani "Resulullah böyle þey demez, bu rivayetler tümüyle uydurmadýr" dediler. Bu kiþilerin ikinci kýsmý ise bu rivayetleri reddetmediler (Eþ’ariler ve Maturidiler) ya da edemediler; hani Buhari, Müslim rivayet ediyor ya; bu sefer ne yaptýlar? Þunu yaptýlar: "Resulullah böyle söyledi ama bu sözler ile zahiri yani dýþ görünüþünü kasdetmedi" dediler ve bu rivayetleri uygun þekilde yorumlamaya giriþtiler yani te’vil ettiler. Þimdi sorum size: Sizce Allah’ý cisim olarak düþünmek, þekli var demek, hareket eder demek (her hareket eden bir mekandadýr, zira hareket bir mekandan diðer mekana olur) ve böyle inanmak kafirlik midir? Herhalde çoðunuz bu soruya “evet” dersiniz. Lakin bir sorun var; eðer siz bu rivayetleri reddetmezseniz, iki þýk var: “Resulullah bu rivayet edilenlerin zahirini kasdetti yani Allah’ýn cisim olduðuna inanarak ve Allah’ýn eli vardýr, gözü vardýr, yüzü vardýr þeklinde itikad etti” ya da “evet böyle söyledi ama dýþ görünüþünü deðil baþka manalarý kasdetti yani mecazen böyle ifadeler kullandý" diyeceksiniz. Ama eðer siz: "Evet o, bunlarý söyledi ama mecazi olarak söyledi" derseniz, ben de size soruyorum: Ama bu insanlarýn çoðunluðu bu rivayetleri görünce, duyunca nasýl bir Allah inancý içinde olurlar? Ben söyleyeyim: Ekseri insanlar bu hadislerde anlatýlan rivayetleri dinlediklerinde, çoðunluðu anlatýmýn zahirine yani dýþ görünüþüne bakar ve öylece inanýrlar. Siz "Resulu Ekrem evet öyle söyledi ama baþka mana kasdetti" derseniz; halbuki insanlarýn çoðunluðu bu rivayetleri dinlediklerinde Allahýn bir þekli olduðunu ve Allahýn cisim olduðunu düþünür. O halde böyle söylemek insanlarýn çoðunluðunun küfre düþmesine sebep olmuyor mu? Bu da düþünülmesi gereken bir inceliktir. Bu durum görmezden gelinecek bir durum mudur? Size açýkça soruyorum: Eðer Resulullah, bu rivayetleri söylemiþse ve söylediði gibi inanmýþsa yani zahirini kasdetmiþse, Allah’ýn bir cisim gibi olduðuna inanarak söylemiþse, soruyorum onu da (Resulullah) tekfir eder misiniz? ( kafirdir dermisiniz?) Eðer demezseniz, tarihte çýkmýþ gruplar vardýr. Mesela "Müþebbihe, Mücessime" bunlar da bu rivayetlerin zahirine (dýþ görünüþlerine) bakarak Allah’ý cisim kabul etmiþlerdir. Hatta içlerinde bazýlarý “Allah’ýn eti, kaný, organlarý vardýr” demiþlerdir. O halde bunlarýda mý tekfir etmeyeceksiniz? Ben görüþümü þöyle bildireyim: Eðer resulullah bu sözleri Allah’ýn cisim olduðuna inanarak söylemiþse “kafirdir” derim. Eðer mecazi manada söylemiþse, bu da uygun olmayan bir davranýþtýr. Zira bir çok insan bu laflarýn zahirine bakar ve öylece inanýr. Dolayýsýyla insanlarýn küfre düþmesine sebep olur ki, bu davranýþta bence küfürdür. Dediðim gibi eðer bu rivayetleri söylemiþse durum dediðim gibidir. Ama bu rivayetler yalansa, yani böyle sözler söylememiþse durum baþkalýk arzeder.


*** Kitap: Ehl-i Sünnet’in Muhaliflere Cevabý Yazar: Ýbn Useymin (Guraba yayýnlarý) Not: Bu kitapta ayetlerin ve hadislerin zahiri alýnarak yorum yapýlýyor ve te’vilciler kötüleniyor.
Sayfa 56: Ancak Ebu’l - Hasan el-Eþ’ari’ye uyanlarýn büyük bir bölümü O’nun bu son durumunu göz önüne almamýþlar ve bazý itikadi meselelerde O’nun yolundan ayrýlmýþlardýr. Ebu’l-Meali el-Cüveyni ve Ebu Hamid el Gazali bunlarýn baþýnda gelir. Amelin imandan olmadýðýný ileri sürerek imanda Mürcie’nin, Allah’ýn sýfatlarýný te’vil ederek de esma ve sýfatta te’vilcilerin yolunu izlemiþlerdir. Allah’ýn kelamý konusunda ise iki þey dýþýnda Küllabiyye’nin görüþünü benimsemiþlerdir. Oysa Ebu’l-Hasan el Eþ’ari onlarýn bu görüþlerinden uzaktýr. Bunun en güzel kanýtý O’nun bu görüþlere cevap olarak yazdýðý “el-ibane an Usuli’d-Diyane” adlý eseridir. Bu eseri ömrünün sonlarýna doðru yazmýþtýr. O bu eserinde iman, esma ve sýfatlarla ilgili görüþlerini açýklamýþ ve Ehl-i Sünnet dýþýndaki sapýk gruplara cevap vermiþtir. Örneðin O’nun bu konular hakkýndaki görüþlerini gösteren birkaç sözü þöyledir:
“Ýman; söz ve ameldir, artar ve eksilir.” (sh:59)
“Allah arþýna istiva etmiþtir.” (sh:53)
“Allah’ýn niteliði bilinmeyen yüzü, iki eli ve gözü vardýr.” (sh:53-54)
“Allah’ýn kelamý yaratýlmýþ deðildir. Kuran’ýn yaratýlmýþ olduðunu söyleyen kimse kafirin ta kendisidir.” (sh:56)
Bu konuda daha geniþ bilgi almak isteyenler, ilgili kitaba müracaat edebilirler.
_Yorum: Bu ifadeleri zikretmiþse Ebu’l Hasan el Eþ’arinin tekfiri lazým gelir. Zira bu laflar Allah’a cisim demeye varýr.
_Sayfa: 155: (Gazali’nin “Vahdet-i Vücut” ile ilgili görüþleri anlatýlýyor)
“Tevhidin dört mertebesi vardýr:
“Ýkinci mertebesi: Müslümanlarýn genelinin tasdik ettikleri (doðruladýklarý) gibi insanýn kalbinin la ilahe illallah lafzýnýn manasýný tasdik etmesidir (doðrulamasýdýr). Bu avam tabakasýnýn inancýdýr.
Üçüncü mertebesi: Ýnsanýn keþif yolu ve hak nurunun vasýtasýyla o manayý müþahede etmesidir ki bu Allaha yakýn olan mukarrebunun makamýdýr. Bu insanýn pek çok þey görmesi fakat onlarý görürken çokluklarý üzere Tek ve Kahhar olan Allahtan sadýr olmuþ bir halde görmesidir.
Dördüncü mertebe ise, insanýn varlýkta birden baþkasýný görmemesidir ki bu sýddýklarýn müþahedesidir. Sofiler buna “el - fena fi’t - Tevhid” (Tevhid de yok olmak, kaybolmak) adýný verirler. Çünkü insan, birden baþkasýný görmediðinden dolayý kendini bile görmez. Tevhidle müstaðrak (kaybolmuþ, boðulmuþ) olduðu için kendini görmediði zaman da nefsinin tevhidi hususunda kendi nefsinden de fani olmuþ olur. Yani hem kendi nefsini görmekten, hem de halký görmekten yok olur, demektir.
Dördüncü mertebesindeki þu mana ile muvahhiddir: O’nun þuhudunda (görülmesinde) birden baþkasý hazýr olmamýþtýr. O bütünü çok olduðundan ötürü deðil, tersine bir olduðundan ötürü görür. Ýþte tevhidde en yüce gaye budur. Eðer “kiþi göðü, yeri ve çok olmalarýna raðmen hissedilebilen diðer cisimleri gördüðü halde, nasýl olur da birden baþkasýný müþahede etmemesi düþünülebilir? Nasýl olur da çok bir olur?” dersen bil ki: Bu mükaþefe ilimlerinin gayesi, son noktasýdýr. Bu ilmin sýrlarýnýn herhangi bir kitapta yazýlmasý caiz deðildir. Arifler þöyle demiþlerdir: Rububiyyet sýrrýný ifþa etmek küfürdür. Nasýl ki bir insanýn ruhuna, cesedine, uzuvlarýna, damarlarýna, kemiklerine ve iç organlarýna (ayrý ayrý) baktýðýnda (veya bakýldýðýnda) o insan çoktur, iþte ayný insan baþka bir itibar ve baþka bir müþahede ile de birdir, öyle ki, o tek bir insandýr, deriz . Ýþte bunun gibi, varlýk aleminde olan herþeyin, Yaratandan tut da yaratýlmýþa kadar, pek çok deðiþik itibar ve müþahedeleri vardýr. Ayný zamanda o, itibarlardan bir itibarla da birdir. Baþka itibarlarla ise, onun dýþýndakiler çoktur. Bu itibarlardan bazýsý, çokluk bakýmýndan bazýlarýndan daha þiddetlidir. Bunun misali insandýr. Her ne kadar bu misal garaza tam uymasa da. Fakatt azda olsa genelde bu misal, müþahede hükmünde çokluðun bir olmaya dönüþtüðünün keyfiyetine dikat çeker! Bu konuþma ile, varmadýðýn bir makamý inkarý býrakýp ona inanmanýn, bir iman ve tasdik olduðu açýkça ortaya çýkmýþ olur. Ýþte buna, el-Hüseyn b. Mansur el-Halac, seferden sefere koþan el-Havvas’ý gördüðünde O’na þöyle diyerek iþaret etmiþtir: “Sen neyin içindesin?” el-Havvas: “Tevekkül hakkýndaki halimi düzeltmek için seferlerde dolaþýyorum.” Oysa el-Havvas tevekkül edenlerdendi. el-Hüseyn: “Sen ömrünü, iç dünyaný mamur etmek uðrunda tükettin. Acaba tevhid hususunda fena bulmak nerede kaldý?” Sanki el-Havvas, tevhiddeki üçüncü makamý düzeltmek istemiþti. Hallac ise ondan dördüncü makamý istemiþti.” (Ýhyau Ulumi’d-Din, 4/262-263)
“Arifler gerçeklik semasýna çýktýktan sonra Tek gerçekten baþka bir varlýk görmediklerinde ittifak etmiþlerdir. Þu var ki bunlardan bazýlarý bu hakikati ilmi bir irfanla bulmuþ, kimi bunu bir zevk ve hal olarak yaþamýþ; çokluk tamamen onlardan gitmiþ ve sýrf tekliðe dalarak mest olmuþlar, o halde akýllarý zail olmuþ, o zevk içerisinde sanki bayýlmýþlar, artýk kendileri de dahil, Allah’tan baþka hiçbir þeyi hatýrlamaya güçleri kalmamýþ, herþeyi unutmuþlar, kendilerinde Allah’tan baþka bir þey kalmamýþ, öyle sarhoþ olmuþlar ki akýllarýnýn otoritesi, hükmü aþaðý düþmüþ de bazýlarý “Ene’l Hakk)=Ben Hakkým” demiþ, bazýlarý da “Sübhani ma A’zama Þani=Kendimi tesbih ederim, benim þaným ne kadar yücedir” demiþ, diðeri: “Ma fi’l-Cübbeti sivallah=Cübbemin içinde Allah’tan baþkasý yoktur” demiþ. Aþýklarýn sekir halindeki sözleri saklanýr, söylenmez. Ama sekir halleri de gidip de Allah’ýn yeryüzündeki mizaný (kriteryumu) olan akýl hükmüne döndükleri zaman, bunun hakiki birleþme olmadýðýný, fakat ittihada (birleþmeye) benzediðini anlarlar. Bu Aþýðýn fart-ý aþk içinde söylediði þu söze benzer:
Aþýk olan da, aþýk olunan da benim.
Biz bir bedene girmiþ iki ruhuz.
Ýnsan birden bire bir ayna ile karþýlaþýr, kendini aynada görür, fakat aynanýn farkýnda olmazsa aynada gördüðü görüntüyü aynanýn resmi, aynaya bitiþik sanabilir. Þiþe içinde þarabý gören kimse, þarap renginin, þiþenin kendi rengi olduðunu zanneder. Bu hal, kendisinde alýþkanlýk haline gelmiþ, ayaðý bu noktada takýlýp kalmýþsa o hale müstaðrak olur, mest olur da þöyle der:
Þiþe inceldi, þarap süzüldü.
Birbirine benzediler, iþ güçleþti.
Sanki þarap var, kadeh yok;
Yahut sanki kadeh var, þarap yok.
“Ama þarap kadehdir” demekle “Þarap sanki kadehtir” demek arasýnda bir fark vardýr. Bu hal galebe çalýnca hal sahibine izafetle FENA adýný alýr. Hatta fenaül-fena (yok olmanýn yok olmasý) denilir. Çünkü o adam hem kendinden geçmiþ, hem de kendinden geçmekten geçmiþtir. Zira o halde olan kimse kendini bilmediði gibi, kendini bilmediðini de bilmez. Eðer kendini bilmediðini bilseydi, kendini bilmiþ olurdu. Bu hale dalan kimseye izafetle, mecaz diliyle ittihad (birleþme), hakikat diliyle tevhid (birleme) denilir. Bu hakikatlerin ötesinde de öyle sýrlar vardýr ki onlara dalmak caiz deðildir. Ýþte bu kaynak tek olan Allah’týr. O’nun ortaðý yoktur. Bütün diðer nurlar O’ndan istiaredirler. Hakiki olan yalnýz O’nun nurudur. Hepsi O’nun nurundandýr. BELKÝ HEPSÝ O’DUR. Doðrusu, var olan O’dur. Gayrýn varlýðý ancak mecaz yoluyladýr. O’ndan baþka nur olmadýðýna, bütün nurlarýn, tabi olduklarý nurun zatýndan deðil, vechinden geldiklerine göre her þeyin vechi O’na yönelmiþtir: “Nereye dönerseniz, Allah’ýn vechi oradadýr.” (Bakara 115). O halde O’ndan baþka ilah yoktur. Çünkü ilah, vecihlerin (yüzlerin) ibadetle yöneldiði zattan ibarettir. Yani kalp yüzlerini demek istiyorum. Çünkü onlar nurlar ve ruhlardýr. O’ndan baþka ilah olmadýðý gibi O’ndan baþka O da yoktur. Çünkü hüve (O) iþaret edilen þeyden ibarettir. Ýþaret ancak O’na olduðuna göre artýk baþka O, nasýl olabilir? Ne zaman bir iþaret etsek, hakikatte bu iþaret O’nadýr. O halde “La ilahe illallah=Allah’tan baþka ilah yoktur.” kelimesi avamýn tevhididir. “O’ndan baþka O yok” sözü ise seçkinlerin tevhididir. Çünkü öteki daha genel, bu daha özel, daha kapsamlý, daha gerçek, daha ince bir sözdür ve sahibini tek birliðe, sýrf birliðe götürür. Mahlukatýn miracýnýn (yükseliþinin) son noktasý ferdaniyyet (teklik) memleketidir. Çünkü bunun ötesinde daha bir merdiven yoktur. Zira yüksek ancak çoklukla düþünülebilir. Çokluk öyle bir izafettir ki yükselmenin kendisinden baþladýðý ve kendisine yöneldiði þeylerin varlýðýný gerektirir. Çokluk kalkýnca birlik gerçekleþir, izafet (görelik) batýl olur, iþaret kalkar. Artýk yüksek, alçak, inen, çýkan kalmaz; tekteki (ilerleme) ve uruc (yükselme) imkansýz olur. A’lanýn ötesinde uluvv (yükseklik) yoktur. Vahdetle beraber çokluk yoktur. Çokluðun kalkmasýyla uruc (yükselme) da kalkar. Eðer sonra, bir halden diðer bir hale deðiþme olursa bu, uruc ile deðil, dünya semasýna inmekle, yani yüksekten aþaðýya doðmak suretiyle olur. Çünkü en yükseðin daha yükseði yok ise de daha aþaðýsý vardýr. Ýþte bu makam gayelerin gayesi, arzularýn sonudur. Bunu bilen bilir, bilmeyen inkar eder. Bu ilim, ancak Allah’ý bilenlere verilmiþ olan özel mahiyetteki gizli bir ilimdir. Onlar bunu söyledikleri zaman Allah’a karþý maðrur (gururlu) olanlardan baþkasý inkara kalkmaz. Alimlerin: “Dünya semasýna inmek, bir meleðin inmesidir” demeleri uzak görülmez. Ariflerin bazýlarý bundan daha garibini sanmýþlar da þöyle demiþler: “Ferdaniyyete (birliðe) müstaðrak olan, en yakýn semaya iner, bu iniþ, onun duyularý kullanmaya veya uzuvlarý hareket ettirmeye iniþidir.” Salat ve selam O’na olsun, Peygamber de þu sözleriyle buna iþaret etmiþlerdir: “Ben onun iþiten kulaðý, gören gözü, konuþan dili oldum.” Eh, kulaðý, gözü, lisaný Allah olduktan sonra artýk iþiten, gören ve konuþan da O’dur. Çünkü O’ndan baþkasý yoktur ki.... O’nun (Allah’ýn) Musa aleyhisselama þöylediði þu sözüyle de buna iþaret edilmektedir: “Hasta oldum beni sormadýn. Hadis...” demek ki bu muvahhidin hareketleri dünya semasýndandýr; duyarlarý, algýlarý bunun üstünde olan bir semadandýr. Bu kimse akýl semasýndan mahlukatýn miracýnýn sonuna, ferdaniyyet (teklik) memleketinden ta yedi tabakaya kadar yükselir. Sonra vahdaniyyet tahtýnda oturur ve oradan göklerinin tabakalarýna emri tedbir eder. Artýk bakan, bu halde baktýkça dilini salýverir, “Allah Adem’i Rahman’ýn suretinde yarattý” der. Fakat bilinmelidir ki bu söz te’vile muhtaçtýr. Týpký “Ben Hakkým”, “Kendimi tesbih ederim” sözleri gibi. Hatta Hz. Peygamber’in: “Hasta oldum beni arayýp sormadýn”, “Ben onun kulaðý, gözü, dili oldum” sözlerinin de te’vile ihtiyacý vardýr. Artýk burada beyaný durdurmak istiyorum. Çünkü senin bundan fazlasýna tahammul edeceðini sanmýyorum.” (Miþkatu’l-Envar sh: 12-15)

*** Ýbn Teymiyye’nin fikirlerinin, yeraldýðý kitapta (“Ehl-i Sünnet’in Muhaliflere Cevabý” adlý en son örnek verdiðim kitabý kasdediyorum) Allah’ýn sýfatlarýndan bahsediyor ve: “Allah’ýn iki eli var, iki gözü vardýr, Allah yukardadýr, yüzü vardýr ve bunlar gerçek manasýyla diyor. Açýkça Allah’ý cisim gibi anlatýyor ve böyle kabul etmeyene sapýk diyor. Gördün mü durumlarý ve hadisleri delil gösteriyorlar bunlar. Hani sen “her ne kadar son peygamber bunlarý dedi ama mecazi mana kasdetti” desen de, bak insanlar içinden bu laflarýnýn zahirini yani dýþ anlamýný alanlar var ve kendileri gibi düþünmeyenlere sapýk diyorlar. Dolayýsýyla son peygamber bu ifadelerini yani insan biçimci ilah anlatýþýný velev ki zahirini kasdetmeden söyleyse bile bak insanlardan bir grup bu laflarý kendi görüþlerine delil aldýlar ve Allah’a cisim demeye vardýlar. Halbuki son peygamberin ne yapmasý gerekiyordu biliyor musun? Þunu yapmasý gerekiyordu: Kurandaki bu gibi ayetlerin (el, yüz, göz gibi) zahirinin alýnamayacaðýný, bu ayetlerin te’vil edilmesi gerektiðini anlatmalýydý. (Bu þekilde bir rivayete raslamadým, belki vardýr ama görmedim) Ne dersin bu yoruma? Kendinizi aldatmayýn! Gerçekleri görün diyorum.



*** Deðiþtirici olmadan deðiþme olur mu? olmaz derseniz. O halde bizim düþüncelerimizi deðiþtiren nedir? Biziz derseniz, halbuki bazen birþey aklýmýza gelir; “bu nereden aklýma geldi” deriz. Eðer o düþünceyi aklýmýza bizim getirdiðimizi düþünseydik böyle demezdik.

*** Not: Bir forumdan “akik” takma adý kullanan þahýs, bana soruyor, önce benim yazýmý alýntý yapýyor.
“Örnek: Kürþat Otçu yazdý: ”Mesela bir renk seç, seçtin mi? Ben diyorum ki þu an kafandaki renk bir düþüncedir. Ýþte bu düþünceyi sen de Allah yarattý. Olay budur ve bu düþünce varolduðu müddetçe yaratýlmasý devam eder.”
Akik diyor ki: “O halde biri hýrsýzlýk yaptý ise (haþa) o düþünceyi Allah yarattý, biri fahiþelik yaptý ise (haþa) o düþünceyi Allah yarattý, biri Allah'ý inkar etti ise (haþa) bu düþünceyi o kiþide Allah yarattý.....vs O halde söyler misin? Cehenneme kim girecek? Ya da birileri cehenneme girecek ise hakettiðinden deðil (haþa) Allah'ýn öylece dilemiþ olmasýndan. Ýnsanlarýn özgür iradesi yok derken sanýrým sizin demek istediðiniz þu; (yanýlýyorsam düzeltin) Her türlü konuda yapacaðým seçimlerin türevi Allah tarafýndan yaratýlmýþ olduðundan ve bizler seçim yaptýðýmýzda mecburen bunlarýn dýþýna taþamýyor isek o halde seçim yapan aslýnda biz deðiliz, dolayýsý ile insanlarýn reel manada seçim hakký yok. Önce sizi doðru anlamýþ mýyým bunu okeyleyin, ardýnda söyleyeceklerim olacak! (Durum vahim)”
Akik’e cevap veriyorum: Evet akik iþte senin gerçek yüzün bu. Fakat bu sadece senin deðil yüzyýllardan beri kendine müslüman diyenlerin % 99’unun gerçek yüzüdür. Peki nedir bu gerçek yüz? Ýþte þudur: Benim 5 aydýr ýsrarla anlatmaya çalýþtýðým þu basit þeydi: Yani sonuçta biz düþünüyoruz. "Ýþte bu düþünceleri de Allah yaratýyor dedim ben ve yemediðim hakaret kalmadý bu forumda dahil." Neeee!....... evet,“Herþeyi Allah yaratýr” dediðim için bunca hakaret yedim ben. "Nasýl ya olur mu öyle saçmalýk" mý diyorsunuz; siz bunu bir daha düþünün derim. Çünkü bu Akik iþlerin farkýna varmýþ gibi; kendisin de evvelki yaþantýsýnýn izlerini taþýyor ve ne diyor? Bu hýrsýzlýk düþüncesini Allah mý yarattý? "Haþa" diyor. Fahiþelik yapanlarýn bu düþüncesini Allah mý yarattý? Yine "Haþa" diyor. Aklýnca Allahý kötü þeyleri yaratmaktan tenzih etmeye (uzak tutmaya) çalýþýyor ve Allahý yücelttiðini düþünüyor. O zaman þu problemi görmüyor ve ya görmek istemiyor: Madem öyle, bu bahsedilen düþünceleri Allah yaratmýyorsa kim yaratýyor? Bakýn laf nereye geliyor. Ben ne dedim: Tek yaratan Allahtýr. O halde baðýrýp çaðýrmanýn alemi yok. Mantýk çerçevesinde düþününce bakýn ne oluyor: Hareketlerimizi ve seçimlerimiz yani düþüncelerimizi de Allah yaratýyor. Sonuç, evet basit deðil mi? O halde özgür iradem kalmýyor. Diyorsun ki biz seçim yapmýyor muyuz o zaman? Cevap: Evet biz seçim yapýyoruz bu açýk, fakat bu seçimlerimizi (çünkü seçimlerimiz de sonuçta düþüncedir) esasen Allah yarattýðý için bizim özgür seçimimiz olmuyor. Biz kesb ediyoruz bu fiilleri, hareketleri. Kesb: kazanmak demektir. Ama þunu bil ki, bizim düþüncelerimizi Allah yaratýr dersen zaten özgür irademizin olmadýðýný anladýn demektir. Gerisi ve detaylarý sitemde kitaptadýr. Hani bana teþekkür etme iþi. Bak bunu sana öðretmiþim, yani düþüncemizi Allah yaratýnca cebr (yani özgür irademizin olmamasý) olduðunu. Hani teþekkür bakalým ............................

*** Soru: "Allah mahlukatýnýn kendisine itaat etmeden önce, itaat edecek olmalarýný ve O'na isyan etmeden önce isyan edecek olmalarýný irade etmiþ miydi? Bu soruya hayýr derseniz Allahýn iradesinin ezeli olduðunu reddettiniz demektir."
Ve cevap olarak "Allah bildiði için irade etti" derseniz; cevap: Size göre (Maturidilik) Allahýn hem iradesi, hem de ilmi ezelidir. O halde bahsi geçen þekilde cevap verirseniz, bakýn mana þöyle oluyor: Sanki önce biliyor, sonra diliyor. Bu ifadenin zahirinden ise sanki, Allahýn iradesi, ilminden sonraymýþ gibi bir mana anlaþýlýyor. Halbuki siz (Maturidilik) Allahýn hem ilmine, hem iradesine ezeli dediniz. Þu da bir gerçektir ki, ezeli olan bir þey zaman olarak baþka bir þeyden sonra gelemez. Gelse zaten ona ezeli denmez; dolayýsýyla "Allah bildiði için irade etti" denemez. Zaten Mutezile, Allahýn iradesine hadis (sonradan olan) dedi. Bunu siz (Maturidiler) demiyorsunuz. Maturidilerin içyüzü þudur: Onlara sorsanýz deseniz ki: “Kuran ezeli midir, yaratýlmýþ mýdýr?” Size “ezelidir, yaratýlmamýþtýr” derler. Onlara bu sefer soruyorum: Kuran da, Þeytanýn Hz. Adem’e secde etmediði ve Hz. Ademin yasak aðaçtan yediði yine Ebu Leheb’in (Tebbet suresi) cehennemde azap göreceði bildirilmiþtir. Bu ayetler yalana dönemeyeceðine göre, bunlar ifade edildiði gibi meydana gelmesi lazýmdýr. O halde daha Ebu Leheb, þeytan, Hz. Adem yaratýlmadan onlarýn durumu hakkýnda bilgiler verilmiþ. Þimdi þeytanýn, Hz. Adem’in özgürlüðü daha nerede kalýr? Zira Kuran ezeli ise, daha dünya ortada yok, alem ortada yok (Alem: Allah hariç her þey demektir) bu hükümler Kuran da mevcut; daha kullarýn özgürlüðü nerede? Yine bu soruma derlerse ki:"Allah onlarýn öyle yapacaðýný bildiði için öyledir O'nun kelamý." Onlarýn bu itirazýna yukarýda geçen izahým yeterlidir. Çünkü hem ilmi, hem kelamý ezeli olunca; biri birinden zaman olarak önce veya sonradýr denemez. Yine bu hususta Mutezile mezhebi Kurana yaratýlmýþ demektedir. Hadis (sonradan olma) demektedir ki ben de Kuranýn ezeli olmadýðýný savunuyorum. Mutezile mezhebi kaderi inkar eden mezheptir. Onlarda kullarýn özgür olduklarýný savunurlar. "Allah zorla kullarýna günah iþletmez” diyorlar. “Eðer böyle olsaydý imtihanýn manasý kalmazdý, Allah zalim olurdu" þeklinde, aynen Maturidilerin (yani piyasadaki dini kitaplarýn yüzde doksan dokuzunun mezhebi) dediði gibi diyorlar. Mutezile mezhebi der ki: “Kullarýn fiillerini, hareketlerini Allah yaratmaz; bu fiilleri kullar kendileri yaratýr. Eðer hareketlerimizi Allah yaratýrsa biz cebr altýnda kalýrýz, Allah o zaman bize zorla günah iþletmiþ olur” derler. Dikkat edin þimdi çýngarýn neden koptuðunu izah edeceðim: Devran (baþka bir forumdaki özgür iradeyi savunan þahýs) da bu hususu bilmez, lakin bildiðini zannediyor ve aklýnca sizi benden korumaya çalýþýyor. Ýþte dönen dolap: Anlattýðým gibi Mutezile mezhebi “Hareketlerimizi biz yaratýrýz” dediler ve peygamberin kader ile ilgili tüm hadislerini inkar ettiler. “Bu hadisler mütevatir olmadýðý için inanç konusunda delil olmaz” diyerek bu rivayetleri reddettiler. Maturidiler ise böyle davranmadýlar fakat onlar da bu hadisleri gördü; o bakýmdan, bu hadislerden genelde pek bahis açmamayý kendilerine daha uygun gördüler. (Eðer siz bu konuda hadis gösterirseniz onlara þunu derler: "Allah öyle olacaðýný bildiði için ... ") Bu hadisler ile ilgili yorumlar yapmayý geçiþtirdiler. Þimdi çýngar dediðim þeye gelelim: Maturidi mezhebine göre fiillerimizi, hareketlerimizi Allah yaratýr lakin cüzi irademizi Allah yaratmaz. Bu þu demektir; örnek: Ben oturuyorum diyelim; kalkmak istediðimde, Allah kalkmak fiilini yaratýyor, ben de kalkýyorum. Fakat burada örnek verdiðim “ayaða kalkma düþüncesi" cüzi iradedir, yani cüzi irade bir fiili yapmayý istemektir. Maturidiler þunu diyorlar: “Biz fiili yapmayý hür irademizle isteriz, peþine Allah da bu fiili biz istediðimiz için yaratýr. Dolayýsýyla biz yine hürüz.” Burada cüzi irade diye örnek gösterdiðim, düþünceleri bu mezhebe göre Allah yaratmaz. Halbuki bunlarýn mezhep imamýmýz dedikleri kiþinin kitabýný (Kitabu-t Tevhid) incelediðimde, o tam aksine “Herþeyi Allah yaratýr” diyordu ve onlarýn bu "cüzi iradeyi Allah yaratmaz" ifadelerini söylemiyordu. Ebu Mansur Maturidi’nin "Kitabu-t Tevhid" adký kitabýndan (bu kitap üzerindeki araþtýrmalarým yine sitede kader konusunun sonlarýna yakýndýr, çeliþkilerini gösterdim) bir örnek daha vereyim: Ebu Mansur Maturidi kitabýnda imanýnýn mahluk olduðu ( yaratýldýðý) þeklinde bölüm açmýþtýr ve "kim iman mahluk deðil derse onun sözü kabul edilmez" demektedir. Buraya kadar tamam mý? bak þimdi; günümüzdeki kitaplara baktýðýmýzda ise þunu görürsünüz, özellikle kelam kitaplarýnda Maturidi mezhebine göre “iman mahluk deðildir” derler, gördünüz mü çeliþkiyi? Dahasýný söylüyeyim: 300 yýllýk fýkýh kitabý olan Fetevayi hindiyye adlý kitap piyasada çoktur, bu kitap Maturidi itikadýyla yazýlmýþtýr, Akçað yayýnlarý 4. ciltte küfür lafýzlarý bahsinde aynen þu fetva vardýr : "iman mahluk (yaratýlmýþtýr) diyen kimse kafirdir." Yine ayný kitabýn 15. cildinde hem Eþari hem Maturidi mezhepleri övülüyor, aralarýndaki farklarýn önemsiz olduðu söyleniyor, bu da tamam mý? Bak þimdi: Halbuki eþari mezhebinin temel görüþü imanýn mahluk olduðudur. Bakýn kelam kitaplarýna der ki: Eþari mezhebine göre "iman yaratýlmýþtýr" ne oldu þimdi? Þu oldu ki: Bunlar ne dediklerini bile bilmeyen adamlardýr; bunlar kendi mezhep imamýmýz dedikleri adamýn dedikleri þeylere inanana kafir diyorlar, sonra da yine mezhep imamlarýný göklere çýkarýyorlar. Bütün bunlarýn daha detaylarý sitede vardýr; cüz i iradenin yaratýlmamýþ olduðu sözü sonradan bu mezhebe eklenmiþtir. Kim ekledi, niye bunu yaptýlar hepsinin izahý sitede diyorum size!!!! Ýbn Humam bu eklemeyi yaptý; ondan öncede diyen vardý. Said Nursi diyor ki cüzi iradeye, “emr-i itibari” (itibari demek, varsayýlan demektir) derim ki: Varsayýlan þey adý üstünde varsayýlandýr yani yoktur. Yokluk ise tesirli deðildir. Siz daha ne özgürlüðünden bahsediyorsunuz.
*** Firavun imanýnýn kabul edildiði konusunda bana katýlmýyorsun. O halde cevap ver: Firavun iman ettiðinde hayatta mýydý yoksa ölmüþ müydü? Hayattaydý dersen, soruyorum iman ettiðinde de iman etmekle mükellef miydi? (Araf 158) Size göre hem iman teklifi, var hem de iman etmesi kabul edilmiyor. Peki bu “teklifi mala yutak” (Kaldýramayacaðý yükü yüklemek) deðil mi? Halbuki Mutezile, Maturidiye ve siz de “teklifi mala yutak”ý kabul etmezsiniz. Çünkü bunu kabul etmek cebri kabul etmek demektir.

*** Soru: Düþünmek istemediðiniz halde düþündüðünüz bir düþünce oldu mu? “Evet” derseniz soruyorum: Madem siz istediðiniz düþünceyi hür olarak düþünebiliyordunuz nasýl oluyor da düþünmekten rahatsýzlýk bir düþünceyi düþünüyorsunuz? Demek ki bu düþüncenin kaynaðý siz deðilsiniz; eðer siz deðilseniz kim? Cevap: Allahtýr, tek yaratýcý odur. Eðer þeytan derseniz, evet o vesvese verir ancak o da yaratýcý deðildir; Allah onda hangi fiil ve düþünceleri varederse þeytan ancak onu yapabilir. Kendimden bir örnek vereyim; ben bazen Allaha sövme düþüncesini içimde buluyorum, oysa ben bu düþüncenin kabul edimesinin, tasdikinin küfür olduðunu biliyorum; böyle bir þeyi düþündüðümde çok bunalýyorum, bunu düþünmek istemiyorum. O halde neden düþünüyorum? Cevap: Çünkü Allah o düþünceyi bende yaratýyor, ben de týpýþ týpýþ bu düþünceyi düþünüyorum. Zira ben Allahýn ben de yaratmýþ olduðu düþüncelerin mahalliyim.

*** Gene tercihte kaldým gitsem mi, kalsam mý?! Ben kalmayý tercih ettim ve Allahýn benim kalmam neticesinde irade ettiði þeyi yaptým ve yazdým. Ama tüm bu tercihler arasýndan yazmamayý ve iþe gitmeyi tercih etse idim, Allah iþim ile alakalý irade ettiði iþi yapacak ve Allah benim için o sahneleri yaratacak idi. (Muadil adlý biri forumda böylece yazmýþ)
Cevap: Fakat birþeyi gözardý etmiþsin; “irade ettikten sonra fiilimi Allah yaratýyor” diyorsun da irade etme durumunu ve iradeni Allah yaratmýyor mu? “Ben istiyorum, Allah fiili yaratýr” diyorsun da "istememi Allah yaratýyor” demiyorsun. Bunu görmek istemiyorsun, insanlarýn çoðu da böyle. Milyonlarca düþünceden birini sen seçtiðini ifade ediyorsun; bak þimdi: Milyonlarca düþünce bir insan için ayný anda mevcut olamaz, hatta iki düþünce bile ayný kiþi için ayný anda vücut bulamaz. Dolayýsýyla sen önce bir düþünce, sonra diðer düþünceyi düþünürsün; mesela sen hem saða gitmek düþüncesini, hem de sola gitmek düþüncesini ayný anda düþünebilir misin? Hayýr düþünemezsin. Dolayýsýyla senin aklýna gelen tüm fikirler Allahýn yaratmasýyle meydana gelir.



*** KADERE ÝMAN
4795 - Hz. Cabir radýyallahu anh anlatýyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
"Kul, hayrýyla, þerriyle kadere inanmadýkça, kendine (hayýr ve þerden) isabet edecek þeyi atlatamayacaðýný, (hayýr ve þerden) kaçacak olan þeyi de yakalayamayacaðýný bilmedikçe iman etmiþ olmaz."
Tirmizi, Kader 10, 2145.
***
4796 - Ubâde Ýbnu's-Sâmit radýyallahu anh oðluna ölümü sýrasýnda demiþtir ki: "Oðulcuðum, baþýna gelecek olan þeyin asla atlatýlamayacaðýný, kaçýrdýklarýný da yakalayamayacaðýný bilmedikçe sen, imannýn hakikatýnýn tadýný asla bulamazsýn. Zira ben, Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'ýn þöyle söylediðini iþittim:
"Allah'ýn ilk yarattýðý þey kalemdir. Kalemi yarattý ve: "Kýyamete kadar olacak þeylerin miktarlarýný yaz!" dedi."
"Oðulcuðum, Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'dan þunu da iþittim:
"Kim bu inanç dýþýnda olarak ölürse benden deðildir."
Ebu Davud, Sünnet 17, (4700); Tirmizi, Kader 17, (2156).
***
KADERLE AMEL
4797 - Ýbnu Amr Ýbni'l-As radýyallahu anhüma anlatýyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm, elinde iki kitap olduðu halde yanýmýza geldi ve:
"Bu iki kitap nedir biliyor musunuz?" buyurdular. Cevaben:
"Hayýr, ey Allah'ýn Resûlü! bilmiyoruz. Ancak bildirmenizi istiyoruz!" dedik. Bunun üzerine sað elindekini gö

aspartam
07-10-2005, 10:42
1) DÝNÝ BOZMAK, DEJENERE ETMEK ÝÇÝN UYDURMALAR

Din düþmanlarý dinimizi yaþanmaz bir þekle sokmak, dini saçma gösterip yýpratmak için birçok hadis uydurmuþlardýr. Daha sonra kendileri ve kendilerinden sonra gelen birçok dinsiz de dini yýkma uðraþlarýnda bu hadisleri kullanmýþlardýr. Ýslama olan inançsýzlýklarýný, kin ve nefretlerini içlerinde gizleyerek, samimi dindar görüntüsünde halkýn arasýna karýþan birçok münafýk, her þeyden önce Ýslam inancýný bozmayý ve Müslümanlarýn kalplerindeki inançlarýna þüphe ve tereddütler sokmayý baþlýca amaç edinmiþlerdi. Bu amaçla akla hayale sýðmayan, kafalarý bulandýracak, Peygamber'in söylemesine imkan olmayan onbinlerce uydurmayý hadis adý altýnda Peygamber'e fatura ettiler. Kuran'daki ayetler, daha Peygamber'imiz saðken münafýklarýn nasýl Müslümanlar'ýn arasýna karýþtýðýný göstermektedir.

Halife Mehdi zamanýnda boynu vurulmak üzere yakalanan ünlü dinsiz Abdülkerim bin Ebil Avca öldürülmeden önce þu dehþetli açýklamayý yapar: "Siz beni öldürüyorsunuz ama, ben dininizde helali haram, haramý helal yapan 4000 hadis uydurdum.” 6000 küsür Kuran ayeti olduðunu düþünürsek sýrf bir kiþinin 4000 hadis uydurabilmesinin açacaðý dehþetli tahribi anlayabiliriz. Ahmed bin el Cuveybari, Muhammed bin Ukeþa ve Muhammed bin Temim'in Hz. Peygamber hakkýnda 10.000'den fazla hadis uydurduklarý söylenir [Ýbni Hacer, Lisanu'l Mizan]. Zehebi, Ahmed bin Abdullah'ýn binlerce hadisi hadis imamlarýna dayandýrarak uydurduðunu, Enes bin Malik'in hizmetçisi olduðunu iddia eden Dinar Ebu Mikyes'in de Enes bin Malik'ten duyduðunu söylediði uydurma dolu bir sayfayý naklettiðini anlatýr (Zehebi, Mizan). Hadisçilerin kitaplarý dini bozmak için kasýtlý yapýlan uydurmalarýn itiraflarýyla doludur. Bu uydurmalarýn varlýðý bellidir. Ama kim bu uydurmalarýn bugün meþhur olan hadis kitaplarýna karýþmadýðýný neye dayanarak garanti edecektir? Kuran'da geçen, Peygamber yaþarken var olan münafýklarý, bundan sonra iki yüz yýl boyunca çýkan münafýklarý kim nasýl teþhis etmiþtir de onlarýn uydurduðu hadislerden kitaplarýný korumuþtur?

2) SÝYASÝ AYRILIKLARDAN DOLAYI UYDURMALAR

Peygamberimiz'in vefatý üzerinden 40 yýl bile geçmeden Hz. Ali ve Muaviye arasýnda çatýþmalar boy göstermiþtir. Bu dönemden itibaren Ýslam alemi geriye dönüþü olmayacak bir þekilde siyasi ayrýlýklarýn içine girmiþtir. Siyasi olarak ayrýlan toplumlarsa birçok alanda çeliþmeyi, birbirine muhalefet etmeyi hüner saymýþlar, kendi siyasi fýrkalarýný destekleyen hadisler uydurmuþlar, kendi siyasal hareketlerine inanmayý Allah'ýn bir farzý olarak sunmuþlardýr. Bu arada kendi liderlerini yüceltip, karþý görüþün liderlerini yerin dibine sokmuþlardýr. Halili'de, Þiilerin Hz. Ali hakkýnda 300.000 hadis uydurduðu ve Hz. Ali'nin sözlerini nasýl saptýrdýklarý anlatýlýr (Halili, elÝrþad). Bu sayý, Kuran'daki ayet sayýsýnýn 50 katý kadardýr. Þiilikten ayrýlan bir kimse Þiileri kastederek "Allah onlarýn canýný alsýn, nice hadisleri deðiþtirdiler” demiþtir (Müslim, Sahihi Müslim). Hz. Ebubekir'i Hz. Ali'ye üstün sayan ve bunu, mezheplerinin bir þartý gören Sunni görüþle, Hz. Ali'yi üstün saymayý imanýn þartýna dönüþtüren Þii görüþ ve onlarýn asýrlar süren Kuran dýþýndakilerle vakit kaybetmekten ibaret olan boþ çekiþmeleri, bu maddeye güzel bir örnek teþkil etmektedir. Ýslam siyasallaþýnca, siyasi gücü elinde bulunduranlar dini, halký isteklerine göre þekillendirmek için kullandýlar. Bu kullanýmlarýnda dini de kendi görüþleri ve menfaatleri doðrultusunda þekillendirerek, dine eklemeler ve çýkarmalar yaptýlar.

3) DÝNÝ EKSÝK ZANNEDÝP, KENDÝNCE DÝNÝ KURTARANLARIN UYDURMALARI

Dindar olarak tanýnan birçok gözde(!) Müslümanýn durumu Yahya bin Said'in: "Salih kiþileri hadiste olduðu kadar hiçbir þeyde yalancý görmedik.” sözünde en güzel ifadesini bulmuþtur. Bu gerçeði itiraf edenlerden biri de en güvenilir olduðu iddia edilen iki hadis kitabýndan birinin yazarý olan Müslim'dir. Müslim, Ebu Zennat'dan þunu nakleder: "Medine'de yüz kiþiyle karþýlaþtým, hepsi de güvenilirdi, ama hadisleri alýnmazdý” (Müslim, Sahihi Müslim, 1. cilt, sayfa 13). Görüldüðü gibi birçok sözde dindarýn hadis uydurduðu hadisçilerin bile malumudur. Kendi görüþlerini çok deðerli bulan bu tipler, dine kendi görüþlerini kattýklarýnda çok yerinde bir hareketle dine büyük hizmet ettiklerini sanýyorlardý. örneðin Kuran'da olmayan haremlik selamlýðý dine sokanlar belki de kadýnla erkeði ayýrarak zinayý, yozlaþmayý kendilerince önlemek istediler. Oysa Allah'ýn kendilerinden daha iyi düþündüðünü, Allah'ýn unutkan olmadýðýný ve gerekseydi Kuran’da gerekli konularda açýklama yapýlacaðýný bilmeleri gerekirdi. Allah'ýn açýklamadýðý bir þeyi dine sokarak dine fayda getireceðini sanmak, ilkel bir düþünme tarzýdýr ve acý son da ortadadýr.
Dini þahsi reylerine muhtaç görüp, sözde dine yardým edenleri, Allah'ýn serbest býraktýðý konularý açýklayarak din gibi sunanlarý da, dini eksik zannedip din kurtaranlar sýnýfýna sokabiliriz.

4) DÝNÝ SEVDÝRMEK ÝÇÝN UYDURMALAR

Bu madde kýsmen 3. maddeye benzemektedir, bu maddedeki tipler de dini kurtaracaðýný zannedenlerden, Allah'ýn dini kurtardýðýndan habersiz olanlardan oluþur. Bu tiplerdeki esas kaygý dini sevdirmek, ibadetleri sevimli göstermek gibi kaygýlardýr. Bu popülist kaygý Allah'ýn indirilmiþ dininin, uydurulmuþ hadislerle ve izahlarla karýþmasýna yol açmýþtýr. Bu tipler arasýnda Ebu Ýsmet Nuh gibi Kuran'ýn her suresinin faziletleri hakkýnda hadis uyduranlar da vardýr. Peygamberimiz'i yüceltmek için Peygamber'in üstünlüklerine dair hadisler üretenler mevcuttur. Bu uydurucularýn kendilerini savunmak için þöyle söyledikleri aktarýlýr: "Biz Hz. Peygamber adýna yalan uydurmadýk, bilakis bunu Peygamber'in getirdiði dini güçlendirmek için yaptýk.”[Ýbni Hacer, Fethul Bari]. Bu alýntýda gördüðümüz gibi bunlar, bu tarzda hadis uydurmayý yalan olarak bile görmemiþler, hatta bu korkunç fiillerinde belki de sevap ummuþlardýr. "Biz Peygamber lehinde yalan söylüyor ve þeriatýný takviye ediyoruz” (Ýbnul Cevzi, K. Mevzuat). Görüldüðü gibi bu uydurucular Allah'ýn Kuran'ýný eksik görmekle, bir de üstüne hadis uydurmakla kalmamýþ, üstüne üstlük dindarlýk þampiyonluðunu da kimseye býrakmamýþlardýr.

Aþýrý dindar tanýnan kimseler bu özellikleriyle din namýna en tehlikeli sýnýflardan biri haline gelmiþlerdir. Zira onlar halkýn sevip güvendiði, sözlerine önem verip, hareketlerini örnek kabul ettiði kimselerdi. Onlarýn hadis olarak tanýttýðý söz, daha rahat kabul görüyor ve itiraza uðramýyordu. Böylece saf Ýslam, Kuran'ýn ruhundan daha çok uzaklaþtý ve oluþan yeni yapý tüm katkýlarýyla katýksýz Ýslam sanýldý.

5) MEZHEPLERÝNÝ, FÝKÝRLERÝNÝ DOÐRU ÇIKARMAK ÝÇÝN UYDURANLAR

Saf vahiy olan Kuran'a dayalý bir Ýslam modelinden uzaklaþýlýp, insan sözlerinin Allah'ýn hükmü olarak takdim edildiði, hadise dayalý gelenekçi bir modelin kuvvetlendiði ortamda, insanlar dini farklý farklý anlamaya baþlamýþlardý. Bu tablo Ýslam'ý anlama ve yaþamada birbirleriyle uzlaþmayan, dini konularda ayrýlýða düþen farklý düþüncelerin, kamplaþmalarýn, mezheplerin doðmasýna sebep oldu. Ýnsanlar Kuran savunuculuðundan uzaklaþýp mezhep savunuculuðuna baþladýlar. Bunu yaparken de kendi düþüncelerinin haklýlýðýný ispat edip halký etkileyebilmek, kendi mezheplerine çekebilmek için Hz. Peygamber’in dilinden kendi mezheplerini öven, öteki mezhepleri aþaðýlayan uydurma hadislere dayanma ihtiyacý hissettiler. Hanefi mensuplarýnýn bu þekildeki uydurmasýný görebiliriz: "ümmetimde imam Þafii adýnda bir kimse ortaya çýkacaktýr. O ümmetime þeytandan daha zararlý olacaktýr. Ve yine ümmetim arasýndan adýna Ebu Hanife denecek bir kimse gelecektir ki, o ümmetimin ýþýðýdýr” (Ýbnu Arrak, Tenzihus Þeria, 2. cilt, sayfa 14). Bu arada Þafii taraftarlarý da boþ durmaz ve kendi imamlarýný kurtaracak hadis uydururlar: "Kureyþ alimi (Ýmamý Þafii) yeryüzünün her yerini ilimle dolduracaktýr.” Maliki mezhebi taraftarlarý hiç durur mu, onlar da kendi hadislerini açýklarlar: " Ýlim talebi için bir gün gelecek develerin boyunlarý vurulacak (yani uzun seyahatlere giriþilecek) da Medine aliminden (Ýmamý Malik) daha alim birisi olmayacak.”

Sunni mezheplerde durum böyleyken Kaderiyecilerin de nasýl hadis uydurduðu eski bir Kaderiye mezhebi üyesi Ebu Reca Muhriz'e dayandýrýlarak anlatýlýr: "Kaderiyecilerden kesinlikle bir þey rivayet etmeyiniz, vallahi biz insanlarý mezhebimize çekebilmek için hadisler uydurur ve bu hareketimizle de sevap kazanacaðýmýzý umardýk. Ben bu suretle Kaderiye mezhebine dört bin kiþi kattým.” (Er Cerhu Ve'l Tadi'l, 1. cilt, sf. 32)

6) ZORLAMA ALTINDA UYDURANLAR

Daha evvel de deðindiðimiz gibi hadis toplama hareketinin ilk baþlamasýnda özellikle Emevi halifelerinin zorlama, tehdit ve iþkenceleri önemli yer tutar. Ýlk hadis toplayan kiþi olduðu iddia edilen Ez Zuhri'nin þu sözü bunun delilidir: "Biz hadisi yazmaktan hoþlanmýyorduk. Ne var ki o yöneticiler (Emevi halifeleri ve adamlarý) bizi buna zorladýlar.” Zorlama altýnda yapýlan toplamalarda hadislerin mevcut yönetimin hoþuna gidenleri, mevcut yönetimin iktidar, kültür, gelenek, tarih anlayýþýný destekleyenleri toplanmýþ, buna aykýrý olanlar elenmiþtir. Mevcut hadisler zaten mana ile nakledildiðinden, birçok hadis kelime oyunlarýyla geleneði hükümleþtirme yolunda kullanýlmýþtýr. örneðin Peygamber'in kendi þahsi tercihi olarak yaptýðý bir fiil anlatýlýrken; “Peygamber buyurdu ki”, “Peygamber emretti ki” tarzýnda, Peygamber'in muradý olmayacak bir tarzda kullanýlmýþtýr. Tüm bu uydurma ve anlam kaydýrmalarý ise hiç þüphesiz hakim olan sýnýfýn, hadis toplama için zorlama yapan sýnýfýn görüþleri doðrultusunda olmuþtur. Zorlama altýnda dine sokulan uydurmalar, sýrf Emevi ve daha sonra Abbasi dönemleriyle sýnýrlý deðildir. Bu dönemde çoðunlukla hadis uydurma yoluyla dine sokulan ilaveler, daha sonra halifelerin, valilerin zorlamasýyla fetva, içtihad adý altýnda kendini gösterir. Osmanlý döneminde halifeliðin, padiþahlýk gibi babadan oðula geçebileceði, devletin yararý için padiþahlarýn günahsýz öz kardeþlerini bile öldürtebileceði þeklindeki görüþ, içtihad ve fetvalar hep zorlama altýnda gerçekleþmiþtir ve bunlar, mevcut iktidarlarýn güçlerini devam ettirmek için dini yozlaþtýrmayý bile umursamadýklarýný gösterir. Unutmayýn ki, tüm bu fetvalar þeyhülislam etiketini görenin önemli birisi sanacaðý, mevcut yönetimin atadýðý ve maaþa baðladýðý kiþiler tarafýndan verilmiþtir.

7) MADDÝ ÇIKAR SAÐLAMAK ÝÇÝN UYDURANLAR

Hadis toplayan gezginler ticaret düþüncesiyle hadis toplamaya baþlamýþlardý. örneðin Yakub bin Ýbrahim'in ancak 1 dinar karþýlýðý hadis rivayet etmeyi kabul ettiði söylenir. Ebu Naym ElFadl da naklettiði her hadis için ücret talep ediyordu. Onun talebelerinden Ali bin Cafer der ki: "Ebu Naym El Fadl'dan hadis yazardýk, buna karþýlýk bizden kýymetli dirhemler alýrdý. Yanýmýzda kýymeti düþük dirhemler bulunursa üste para alýrdý.” Fakirlerden kesinlikle hadis yazmayýn tavsiyesinde bulunduktan sonra Umera bin Hafsa'nýn zengin olduðunu ve yalan söylemeyeceðini, dolayýsýyla hadislerinin alýnabileceðini söyleyen Þube bin Haccac'a Ali bin Asým þöyle karþýlýk vermiþtir: "Yalan söyleyen nice zengin gördük” (El Kifaye, sayfa 155).

Müþterilerinin isteði üzerine sipariþ olarak hadis üretenler de vardýr. Birçok tüccar sattýklarý mallara karþý halkýn ilgisini artýrabilmek için ilgili mallarýn yararlarýný anlatan hadisleri, para karþýlýðýnda hadis simsarlarýna uydurtmuþlardýr. örneðin koku satýcýlarýnýn güzel koku kullanmanýn faziletleri hakkýnda uydurttuklarý hadisler buna örnektir. Þube bin Haccac'ýn ifade ettiði gibi 1 kuruþ karþýlýðýnda 70 hadis uyduran Ebul Muhezzem gibiler, hadis uydurucularýna birer örnektirler.

8) MANEVÝ çIKAR SAÐLAMAK ÝçÝN UYDURANLAR

Peygamberimiz'in vefatýndan ve dört halife devrinden sonra hikayecikýssacý denilen bazý kimseler, cami ve mescitlerde oturmayý ve çevrelerinde halka oluþturan cemaate vaaz ve öðütte bulunmayý alýþkanlýk haline getirmiþlerdi. Aslýnda bu kimseleri vaaz ve öðütten ziyade, halkýn nazarýnda kazanacaklarý yüksek mertebe ve þöhret ilgilendiriyordu. Vaazlarýný, kendilerini bu amaca götürecek bir þekilde hazýrlýyorlardý. Bunlar þöhrete giden yolun, halkýn nazarýnda önemli bir müessese olan dinin, dini duygularýn tahrik edilmesinden geçtiðini bildikleri için, onlarý coþturacak þekilde vaaz ediyorlar, dramatik konuþmalarla halký aðlatmaya gayret ediyorlardý. Bunun için Peygamber’imizin adýna düzenledikleri garip hikayelerle konuþmalarýný süsleyerek, halký etkileme ve inandýrma uðraþý içindeydiler. Halký en çok etki altýnda býrakan konuþmalarýn baþýnda cennet, cehennem tasvirleri geliyordu. Cennet ve cehennem hakkýnda gerekli olan her þey Kuran’da anlatýlmasýna raðmen bu hikayecikýssacý kesim halký daha çok hüzünlendirmek, þaþýrtmak ve coþturmak için uydurma hadislerde bulduklarý zengin hazineyi özellikle bu konuda çok kullandýlar. Bu kesimin mesleki baþarýsý bol hadis uydurmaktan geçiyordu. Ortaya çýkan iç sýzlatýcý tabloda belki de insaný en çok güldürebilecek olaylardan biri; bu kýssacýlardan Þair Külsüm'ün dilini burnunun ucuna dokundurabilen herkesin cehenneme girmeyeceðinin garanti olmasýný söylemesi üzerine, vaaz ettiði cemaatin bunu denemeye baþlamasýdýr.

Ýbnul Cevzi, bu tipleri þöyle anlatýr: "Bunlar arasýnda suratlarýný her çeþit boyaya batýranlar ve bu þekilde sarýmsý bir ten kazanarak, kendilerini fazla oruç tutmaktan soluk benizli hale gelmiþ takva dindarlar gibi gösterenler bulunmaktaydý. Diðerleri istediði an gözyaþý dökebilmek için tuzlar kullanmaktaydý. Baþka bir grup kýssacý ise allý pullu süslettikleri kürsünün tepesinden kendilerini atacak derecede gösteride ileri gitmekte veya dinleyicinin alýþýk olmadýðý biçimde, samimiyetsiz hikayelerini abartýlý jestlerle nakletmekte, kürsüyü yumruklamakta, basamaklarý koþar adým inip çýkmaktaydýlar.” (Ýbnul Cevzi, elKussas vel Müzekkirin, sayfa 93) Etrafýmýzý biraz incelersek, Ýbnul Cevzi'nin tespit ettiði uydurmalarýn kökenlerinden biri olan bu insan tiplerine tabi olanlarýn, uydurukçu köklerine ne kadar benzediðini görürüz. Sahte gözyaþý, salya, sümük, kürsü yumruklamalý, abartýlý jestli tipler hepimize Ýbnul Cevzi'nin geçmiþte tarif ettiði bu kýssacýlarý çaðrýþtýracaktýr.

Uydurmacýlardan öylesi görülmüþtür ki Cafer bin Nastur Ferab 320 yaþýnda olduðunu, Peygamber'i gördüðünü ve Peygamber'in duasý sayesinde bu kadar yaþadýðýný söylemiþtir. Reten'in durumu da buna benzerdir. Hicri 4. ve hicri 8. asýrda yaþayan bu adamlar sahabe olduklarýný iddia etmiþler ve bunlardan Reten üç yüz hadislik hadis kitabý yazmýþ ve etrafýna bayaðý adam da toplamýþtýr.

9) GELENEK, GöRENEKLERÝ DÝNSELLEÞTÝRMEK ÝçÝN UYDURMALAR

Kuran, insan hayatýndaki belli davranýþlara yön vermiþ, açýklamadýðý birçok konuyu ise insanlarýn reyine, seçimine býrakmýþtýr. Ýnsanlar, serbest olduklarý bu konularda, kendi gelenek, görenek ve dünya anlayýþlarý çerçevesinde davranýrlar. örneðin Kuran yemeði elle mi, çatalla mý, çubuklarla mý yememiz gerektiði konusunda bir açýklama yapmaz. Erkek ve kadýn kýyafetinin sarýk, cübbe mi olacaðý, kravat, gömlek mi olacaðý, yoksa kimono mu olmasý gerektiði konusunda Kuran’da bir izah yoktur. Açýklanmayan konularda tercihimizde serbest olduðumuza göre, Kuran’a göre biz yemekte veya kýyafette bu þýklardan herhangi birini seçebiliriz demektir. Herhangi bir seçimde fazladan günah veya sevap olacaðýný söylemek ise Kuran'la çeliþir. Emevi ve Abbasi döneminde Kuran'ýn Ýslamýna eklemelerin önemli bir bölümü, gelenek ve göreneklerin kutsal damgasý altýnda Kuran'ýn Ýslamýna karýþtýrýlmasýyla oldu. Kuran'ýn baþý sonu belliydi ve Kuran'da bu gelenek ve görenekleri tavsiye eden hiçbir izah yoktu. öyleyse tek yol, uydurma hadislerle ve Kuran'da geçmeyen bir sünnet anlayýþýyla; Kuran'ýn özgür býraktýðý bu konularý da dinselleþtirip, kutsallaþtýrmaktý. AraplarýnEmevilerin ýrkçý, kavmiyetçi anlayýþýyla, Arap dilinden, o dönemin kýyafetlerine, yemek menüsünden, tuvaleti yapýþ biçimine kadar birçok hareket sünnet adý altýnda böylece dine sokuldu.

10) DÝÐER DÝNLERDEKÝ UYDURMALARIN DÝNÝMÝZE TAÞINMASIYLA OLUÞAN UYDURMALAR

Bu uydurmalarý taþýyanlarý iki bölüme ayýrabiliriz: Birinci bölüm, Ýslam'ý dejenere etmek, mantýksýzlaþtýrmak veya kendi asýl inancýna benzetmek için kasýtlý olarak uydurmalarý dine sokanlardýr. Ýkinci bölüm ise Ýslam'a geçmelerine raðmen kendi eski dini, örfi alýþkanlýklarýný üzerlerinden atamadýklarý için, bunlarý dinimize taþýyanlardýr. Yahudiler'in kýssalarý, Hýristiyan hikayeleri, Putperest adetleri, Türkler açýsýndan düþünürsek Þaman adetleri hep dinimizin içine hadis veya içtihad olarak girmiþtir. Hacim olarak bakarsak, ‹srailiyat denen Yahudi hikayeleri uydurma kaynaðýnda birinci, Mesihhiyat denen Hýristiyan hikayeleri ise ikincidir. Bunlar diðer dinlerde daha evvel kök saldýklarýndan dinimize de daha rahat geçmiþlerdir. Biz sadece Ýsrailiyat ve Mesihhiyata deðineceðiz.

Dinimize Ýsrailiyat'ý taþýyan kiþilerin en önemlileri Kab el Ahbar, Vehb bin Münebbih, Abdullah bin Selam'dýr.Müslümanlarsa bu aktarýmlarý Kuran ayetlerinin yanýnda hikaye etmekte bir zarar görmediler. Ýþte bu, hadislerin çoðalma kaynaklarýndan biriydi. Bugünkü tefsir kitaplarý baþta olmak üzere, birçok hadis kitabýnda bu kimseler kaynaklý yüzlerce uydurmaya rastlayabiliriz. Biz örnek olarak sadece iki tanesini verelim. Vehb bin Münebbih'ten rivayet edilen Ýsrailiyat menþeli hadis denen uydurma þöyledir: "Beytul Makdis'in halký Allah'ýn komþularýdýr. Komþularýna azap etmemek Allah'ýn üzerine haktýr. Beytul Makdis'e gömülen kabir imtihanýndan ve darlýðýndan kurtulur.” Kurtubi'nin tefsirinde de geçen Kab el Ahbar kaynaklý bir uydurma ise þöyledir: "Allah Teala kendisini yarattýðýnda Arþ dedi ki: Allah benden daha büyük bir mahluk yaratmadý. Ve böbürlenerek sallandý. Allah ona öyle bir yýlan doladý ki o yýlanýn yetmiþ bin kanadý vardý. Her bir kanadýnda yetmiþ bin tüy vardý. Her bir tüyde yetmiþ bin surat vardý. Her bir suratta yetmiþ bin aðýz vardý. Her bir aðýzda yetmiþ bin dil vardý. Her gün onun aðýzlarý yaðmur damlalarý, aðaç yapraklarý, kum ve çakýl taneleri, dünyanýn günleri ve tüm meleklerin sayýsý kadar tespih eder. Yýlan arþýn üzerine dürülür ve arþ onun ancak yarýsýna uzanabilir. Ýþte o zaman arþ alçak gönüllü olmaya baþlar.”

Mesihhiyat; yani Hýristiyan uydurma hikayelerinin dinimize sokulmasýnýn kaynaklarýndan olaraksa Temim ed Dari ve Ýbn Cureyc'i gösterebiliriz. Hz. Ýsa'nýn yeniden dünyaya geleceði, Deccal, ölüm meleði, cennet ve cehennem Mesihhiyat uydurmalarýnýn en çok olduðu alanlardýr.

Gelenekçi Ýslamcýlar sýrf Kuran'dan dinini anlayan Müslümanlar'a çok kýzdýklarý gibi, yabancý ‹slam araþtýrmacýlarýnýn da hadislerin güvenilmezliðini ortaya koymalarýna çok kýzmaktadýrlar.

Bu araþtýrmacýlarýn niyeti ne olursa olsun bizi ilgilendiren onlarýn ortaya koyduklarýnýn bilimsel deðeridir. Müslüman toplumlarda mevcut olmayan özgür ortama sahip olan bu kiþilerin hem ciddi, hem de düþünülmesi gereken hususlarý ortaya koyduklarý bir gerçektir. Onlarýn çalýþmalarýna objektif bir þekilde yaklaþmalý, hatalarýný göstermeli ve ortaya koyduklarý doðru hususlardan yararlanmalýyýz. Bu araþtýrmacýlardan özellikle Goldziher'in, Schacht'ýn Van Kremer'in, Sprenger'in ve Dozi'nin kitaplarýnda herkesin yararlanabileceði birçok nokta olduðu kanaatindeyiz. Bunlarýn en ünlüsü Goldziher þöyle der: “Rabbanilerin (Musevi, Hýristiyan din adamlarý) sözleri, uydurma ‹ncil’lerden alýntýlar, Yunan felsefesinin öðretileri, Fars ve Hind kökenli deyiþler ve daha niceleri hadis kanalýyla Ýslam'a girmiþtir. Tüm bunlar doðrudan veya dolaylý olarak Ýslam kültürünün malý haline gelmiþtir. Yine dini kýssalardan büyük bir bölümü Ýslam’a sýzmýþtýr. Eðer hadislerde kullanýlan materyali ve Yahudi din kültürünü incelersek bu ikinciden büyük bölümünün, Ýslam din kültürüne sýzmýþ olduðunu görürüz.”(Goldziher, El Aqide veþ þeria, sayfa 4243)

07-10-2005, 22:50
The Atheist and the Materialist

those who have no need for gods and some who have no need for the supernatural

Douglas Adams, Ayaan Hirsi Ali, Woody Allen, Lance Armstrong, Darren Aronofsky, Isaac Asimov, Peter William Atkins, David Attenborough, Iain M. Banks, Clive Barker, Dave Barry, Bill Bass, Ingmar Bergman, Björk, Lewis Black, Bill Blass, Jim Bohanan, Marlon Brando, Richard Branson, Berkeley Breathed, Bill Bryson, Peter Buck, Warren Buffett, George Carlin, John Carmack, Adam Carolla, John Carpenter, Asia Carrera, Fidel Castro, Dick Cavett, Noam Chomsky, Chumbawamba, Alexander Cockburn, Billy Connolly, Francis Crick, David Cronenberg, David Cross, Alan Cumming, Rodney Dangerfield, Richard Dawkins, Daniel Dennett, David Deutsch, Ani DiFranco, Micky Dolenz, Phil Donahue, Roger Ebert, Dean Edell, Greg Egan, Paul Ehrlich, Albert Einstein, Harlan Ellison, Brian Eno, Harvey Fierstein, Larry Flynt, Dave Foley, Jodie Foster, Kinky Friedman, Janeane Garofalo, Bill Gates, Bob Geldof, Ricky Gervais, Ira Glass, James Gleick, Seth Green, Harry Harrison, Robert Heinlein, Nat Hentoff, Katharine Hepburn, Christopher Hitchens, Douglas Hofstadter, Penn Jillette, Billy Joel, Angelina Jolie, Wendy Kaminer, Jonathan Katz, Diane Keaton, Margot Kidder, Neil Kinnock, Michael Kinsley, Ron Kuby, Milan Kundera, Richard Leakey, Bruce Lee, Tom Lehrer, Stanislaw Lem, Tom Leykis, James Lipton, H.P. Lovecraft, John Malkovich, Barry Manilow, Karl Marx, Todd McFarlane, Sir Ian McKellen, Arthur Miller, Frank Miller, Mike Mills, Marvin Minsky, Julianne Moore, Desmond Morris, Randy Newman, Mike Nichols, Jack Nicholson, Gary Numan, Bob Odenkirk, Patton Oswalt, Camille Paglia, Andy Partridge, Mark Pauline, Steven Pinker, Paula Poundstone, Terry Pratchett, James Randi, Ron Reagan Jr., Keanu Reeves, Rick Reynolds, Gene Roddenberry, Joe Rogan, Henry Rollins, Andy Rooney, Salman Rushdie, John Sayles, Captain Sensible, Robert Silverberg, Bob Simon, Steven Soderbergh, George Soros, Richard Stallman, Bruce Sterling, Howard Stern, J. Michael Straczynski, Julia Sweeney, Matthew Sweet, Annika Sörenstam, Teller, Studs Terkel, Tom Tomorrow, Linus Torvalds, Eddie Vedder, Paul Verhoeven, Gore Vidal, Kurt Vonnegut Jr., Sarah Vowell, James Watson, Steven Weinberg, Joss Whedon, Harland Williams, Ted Williams, Steve Wozniak, more...

ilgilenen arkadaþlar bu adresten bu kiþilerin düþüncelerini okuyabilirler
http://www.celebatheists.com/w/index.php?title=Main_Page

16-10-2005, 00:55
PANTEISM
Panteism herþeyin tanrý olduðu(pan=herþey theos=tanrý) ya da evrenin ve doðanýn ilahi olduðu bir felsefedir.
panteism panenteismden farklýdýr, panenteisme göre tanrý herþeyin içindedir,fakat ayný zamanda ötesindedir.
Katý panteism teizm deðildir. Panteizm evrenin yaratýcýsý ve insanlarýn yargýlayýcýsý fizik ötesi ve bireysel bir tanrýya
inanmaz.
Çoðu panteist tanrý kelimesini çok fazla anlam ve çaðrýþýmla yüklü olduðu için kullanmazlar- gerçi bazen dindarlara(teist)
açýklama yaparken ya da anlatýmda kolaylýða gitmek amacýyla bu kelimeyi kullandýklarý olur.
Panteism sýk sýk ateism yerine kullanýlýr, bu sadece bireysel bir yaratýcýyý reddettiði için deðildir. Katý ya da doðacý
panteism evrenin kendini ya hiçlikten(hiçbirþeyden) yarattýðýna ya da ezelden beri var olduðuna inanýr. Modern bilimsel
panteism materyalistiktir, evrenin düzeninin evrimin ve kendi kendine organize olmanýn prensipleriyle açýklanabileceðine
inanýr. Ayrý bir ruh anlayýþýna ya da ölümden sonra yaþama inanmaz. Panteistler kiþisel ölümsüzlüðü gerçekçi yollarla
ararlar-çocuk yapma-fiil-iþ ve yaþamanýn anýlarý.
Ateism ile bu tür doðacý inanýþlarý paylaþýtðý için, panteism de ayný tartýþmalara konu olur. Panteismin fizik ötesi dinlere
ve doðaüstü inanýþlara karþý ileri sürdüðü eleþtiriler ateisminkilerle aynýdýr. Laik bir dindir, duyularýn gerçek dünyasýna
ve bilimi sýkýca baðlýdýr(köken alýr).
Panteismin bu biçimi bir çok dini ateism denen hareketle özdeþtir, müspet ateism, monism, cosmism. Ayrýca taoisme de çok
yakýndýr, bazý çin ve japon budizmine, ve yeni konfüçyusçuluke.
Sýký(katý) panteistler geleneksel ateimsden sadece materyal evrene duygusal ve etik tepkileriyle ayrýlýrlar.Panteism sadece
fizik ötesi inanýþ ve dinleri eleþtirmez, fakat yaþamýn ve doðanýn positif yönlerini vurgular- insanlarýn doðaya karþý
duyduklarý derin estetik ve duygusal tepkileri.
Doðacý panteism bu duygulardan etik çýkarýmlarda bulunur. Ýnsanlar doðayla daha yakýn bir uyum aramalýdýrlar.Gezegenin
bioçeþitliliðini ve narin ekolojik yapýsýný korumalýyýz, sadece bir hayatta kalma meselesi olarak deðil, ayný zamanda kendini
gerçekleþtirme meselesi olarak.
Panteism bu duygularý ifade etmek için çeþitli yollar önermektedir; merasimleri, doðayla evrenle ve güneþ sistemiyle
baðýmýzýn altýný çizen zaman ve yerleri kutlamalarý.Tüm bunlar deneysel tutuma dayalý bilimden bir adým bile geri adým
atmadan, taviz vermeden mümkün olabilir.
Panteismin diðer biçimleri vardýr. Modern paganlar sýk sýk panteist olduklarýný iddia ederler. Mantýksal tutarlýlýkla ilgili
olanlar tanrýlarýný gerçek olmaktan ziyade sembol olarak görürler. Ýlgili olmayanlar ise panteism ile çok tanrýcýlýk,sihire
inanýþ, reinkarnasyon ve doða üstü olgularý birleþtirirler(sentezlerler).
Yeni nesildeki oldukça ortak olan bir alternatif de pan-psychic panteismdir-Evrenin/tanrýnýn kollektif bir ruha, bilince, ya
da isteðe sahip olduðu inancý. BU versiyon en açýk bir þekilde hegel, ve yakýn tarite A. N. whitehead ve Teilhard de Chardin
tarafýndan ifade edilmiþtir. Diðer bir çeþit ise insanlarýn bir þekilde evrenin aklýnýn içinde olduklarýdýr. Evrimimiz-
hakikaten aktif yardýmcýmýz- evrene ful potensiyelini almasýnda yardým ediyor olarak görülür.

çeviri: usrenin kaynak: http://pespmc1.vub.ac.be/PANTHEISM.html

aspartam
18-10-2005, 12:03
Dinleyici olarak katýlmak istiyorsanýz içeri girin ve oturun, zira Haz. Meryem’in duruþmasý baþlamak üzere.
Ve mübaþir önce davacý tarafa sesleniyor,
- Davacý Bilim!
Davacýnýn avukatlarý çok! Fizik, kimya, týp, felsefe, mantýk vs. giriyorlar. Sonra da davalýlar,
- Davalýlar Haz. Meryem, Haz. Cebrail, Haz. Ýsa!
Haz. Meryem’in avukatý benim ve dava birazdan baþlamak üzere.
Ýlk söz davacý Bilimin. Avukatlarý ayný anda konuþuyor, ayný iddiayý dile getiriyorlar.
- Sayýn hakim! Din denilen bu olgu insan toplumlarý için þaþkýnlýktan ve þaþýrtmacadan baþka bir þey vermiyor. Söyledikleri bu kadar yalan yanlýþ yetmiyormuþ gibi, bir de ruh dedikleri bir bilinmezlik uydurarak bir insanýn babasýz oluþabileceðini söylüyorlar. Ýnsanlýðýn geleceði adýna bu uydurmalara bir son verilmesini, sorumlularýn kamuoyu vicdanýnda mahkum edilmelerini talep ediyoruz. Söylediklerinin yalan olduðuna tüm dünya þahittir. Doðal yaþamdaki üreme kanunlarý delilimizdir. Eðer söylediklerinde samimi iseler, babasýz tek bir insan meydana getirsinler de görelim!
Hakim babacan biri, adý Gerçek! Davacý bilimi tasdik eder bir havada baþýný sallýyor,
- Söz savunmanýn!
***
Savunmaya bir hatýramý anlatarak baþlamak isterim. Uzun, çok uzun yýllar önce bir gün, Dede bir duanýn önemini anlatýyordu. Sýk okunmalýymýþ, çok kýymetli bir duaymýþ.
“ Sübbûhun kuddûsün Rabbü’l melâiketi ver-ruh.”
Sonradan öðrendim,
“ Ey dillerden düþmeyen mukaddes! Meleklerin ve ruhun efendisi!” demekmiþ, ya da buna benzer bir þey. Bir de hikayesi varmýþ, sonra onu anlattý;
“ - Bir gün Haz. Ýbrahim’in kapýsý çalýnmýþ, bakmýþ karþýsýnda hiç tanýmadýðý üç kiþi. Misafiri çok sevdiði için yemeðe buyur etmiþ ama gelenler yememiþler. Sonra, gelen misafirlerin birisi Haz. Ýbrahim’e az önce söylediðim duayý söylemiþ. Haz. Ýbrahim duayý o kadar beðenmiþ ki, ovada yayýlmakta olan koyun sürüsünün yarýsýný o kimseye hemen hediye etmiþ ve demiþ ki; - Bir daha söyle! O kimse bir daha söyleyince altýn tasmalý köpekleriyle birlikte sürünün kalan yarýsýný da hediye etmiþ ve demiþ ki; - Bir daha söyle! O kimse bir daha söyleyince de, sürünün yayýldýðý tüm araziyi hediye ederek; - Bir daha söyle, demiþ. Neredeyse sahip olduðu her þeyi verecekmiþ ki, o kimseler melek olduklarýný itiraf ederek hediyeleri alamayacaklarýný söylemiþler.”
Ve hikayeyi bitirdikten sonra ekledi,
- Bazýlarý bu duaya Rabbünâ kelimesini de eklerler ki yanlýþtýr.
Öðrendikten sonra üç beþ gün üst üste okuduysam da sonra vazgeçtim. Deðiþen bir þey yok! Halbuki Rabbünâ da dememiþtim özellikle, demek ki bunun da diðer dualardan farký yok. En iyisi anlamadýðým þeyleri býrakýp anladýðým þeylerle ilgilenmek, unuttum gitti.
Ve aradan uzun yýllar geçti, çok uzun yýllar! Belki on iki yýl. Bir gün baktým Dede ayný duayý ayný kelimelerle eþime söylüyor. Ve yine ayný garip uyarý, Rabbül ve Rabbünâ! Ve o günler, Haz. Cebrail’i çalýþtýðým günler.
Garip! Sakýn Dede bir þeyler anlatmak istiyor olmasýn? Rabbünâ kelimesi de artýk bana yabancý deðil gibi. Ve ayný anda beynimde þimþek gibi gelip geçen bir hadis! Bu kelimeyi son Peygamber de kullanmýyor mu?
“ Sizden hiç kimse emri altýndakileri kulum, kölem diye çaðýrmasýn. Oðlum, evladým desin. Yine sizden hiç kimse efendisine Rabb’im, sahibim demesin.” 1
Meðer eski dilde Rabb’im demek, sahibim, sultaným demekmiþ. Köleler efendileri için kullanýrlarmýþ. Sonra bir ayet geliyor aklýma,
“ Ey kitap ehli! Gelin hepimizin bildiði bir gerçekte buluþalým. Allah’tan baþkasýna kulluk etmeyelim ve ona hiçbir þeyi ortak koþmayalým. Allah’ý unutup da birbirimize Rab olmayalým. Âli Ýmran 3/64”
Ýyi de ne var bunda?
Ne yok ki? Eðer aklýma gelenler doðruysa çok þey var demektir.
Ve sonra doðru Ýsmet amcaya! Sözü uzatmadým. Dede bize bir dua öðrettikten sonra þöyle þöyle dedi diyerek anlattým ve sordum,
- Rabb’ül ne demek, Rabbünâ ne demek? Bu duada Rabbünâ kelimesini eklemek neden yanlýþ oluyor?
Ýsmet amca Dedeyle ayný görüþte deðildi.
- Hayýr, dedi. Bunda çýkarýlmasý gereken bir yanlýþlýk yok. Her iki kelime de ayný anlama gelir! Rabbünâ Rabbimiz, Rabb’ül Rableri demektir.
Ýki hoca, iki farklý görüþ! Hangisine inanmalý? Aklým Ýsmet amcadan yana olmakla birlikte, kalbim Dedenin sözlerinde baþka bir hikmet aramam gerektiðini söylüyor. Peki nerede bu hikmet?
Yanlýþ hatýrlamýyorsam Tevrat’ta buna benzer bir hikaye olmalý. Bulup okudum ama bizim hikayeye pek benzemiyor. Gelen üç melek hem yemek yiyorlar, hem de böyle bir dua ettikleri yok.
O zaman anladým ki bu hikaye kendini anlatmaya çalýþan Ýslam kültürünün Haz. Ýbrahim’e uyarladýðý farklý bir özümsemedir. Deðiþtirmiþler ve baþka bir þey anlatmaya çalýþýyorlar. Ne anlatmak istiyor olabilirler?
Haz. Cebrail ile ilgili çalýþma bittikten sonraki günlerde hikaye kendi içinde aydýnlanmaya baþladý. Ýþte bana göre olan biten;
“ Sýcak bir öðle sonrasý. Haz. Ýbrahim taþ sundurmadaki tahta sedirin üzerinde yalnýz baþýna oturuyor. Oruçlu ve misafir gelmedikçe yememeye kararlý. Bahçedeki aðaçlarýn arasýndan karþý tepelerde yayýlan koyun sürülerine bakýyor. Sessizliðin içinde Allah’ý, o eþsiz yaratýcýyý düþünüyor. Derken dýþarýda sesler, evin bahçesini çeviren kuru taþ duvarlarýn arkasýnda iki üç misafir. Kahyadan önce fýrlayýp çýkýyor. Gelenler kim?
Biraz yemek ve suya ihtiyacý olan birkaç garip yolcu mu? Yoksa komþu köyde saldýrýya uðramýþ birkaç fakir köylü mü? Belki de kocasýný kaybetmiþ iki çocuklu zavallý bir kadýndýr, yardýma ihtiyacý var. Gerçi kim olduklarý önemli deðil, tanýyor veya tanýmýyor olmasý da önemli deðil. Önemli olan onlarýn bir insan, bir misafir ve Ýbrahim’e gelmiþ olmalarý.
- Ne duruyorsunuz, içeri alýn. Belki açlardýr hemen yemek hazýrlayýn. Bir kuzu kesin, acele edin.
Misafirler ürkek ve çekingen, baþlarý önüne eðik. Ara sýra kaçamak bakýþlarla Haz. Ýbrahim’e bakýyorlar. Herkesin dilinde dolaþan, yýllardýr adýný duyduklarý peygamber kral bu mu? Kim bilir belki de tanrýdýr ama söylemiyor, saklanýyor. Kendilerine yardým edecek, dertlerine derman olacak mý acaba?
Onlar kendisine bakarken, az önceki yalnýzlýðýnda Allah’ý çaðýran Haz. Ýbrahim de onlara bakýyor. Derinden, çok derinden! Nereye bakýyor, ne görüyor bilinmez.
Ve derken, gelen zavallý misafirlerden biri heyecanlý titrek bir sesle söze giriyor,
- Rabbünâ! Ey ismi dillerden düþmeyen, iyilerin iyisi, mübarek, eþi benzeri olmayan efendimiz. Ey ruhun ve meleklerin Rabbi!
Týpký Dedenin bize anlattýðý gibi. Peki ama kimdir o eþi benzeri olmayan, kime bu güzel sözler? Ýbrahim’e mi? Hangi Ýbrahim’e, hani Ýbrahim nerede?
Haz. Ýbrahim karþýsýndaki çaresiz insaný dinlerken kendinden geçmiþ, sanki artýk yoktur. Bu güzel sözlerin kendisi için söylenmediðini, söylenemeyeceðini biliyor. Yýllardýr uðraþmasýna karþýlýk hâlâ öðretemedi ama, gerçek efendinin kim olduðunu o çok iyi biliyor.
Þimdi onun bakýþýnda konuþanlar Allah’ýn melekleridirler ve Allah’ý övmekteler. Biliyor, konuþan insanlar kendileri bile farkýnda deðiller Allah’a melek olduklarýnýn. Ama onlar bir melek, Ýbrahim görüyor!
- Bir daha söyle, bir daha!
Artýk koyunlarýn, tarlalarýn ne kýymeti var! Her þey Onun, her þey onlarýn deðil mi? ”
Sayýn hakim! Þimdi size yukarýda anlattýðým ve insanlarý melekleþtiren bu yakýþtýrmamýn gerçek olduðunu, bu konuda Son Peygamberin de böyle düþündüðünü söylesem inanýr mýsýnýz? Dava delili olarak lütfen kayýtlara geçsin;
“ Resulallah bir cenaze törenine katýlmýþtý. Cenazeyi binek hayvanlarý üzerinde takip eden birkaç kiþiyi görünce onlara þöyle dedi;
- Allah’ýn melekleri ayaklarý toz içinde yürüyorken, siz hayvan üstünde olmaktan utanmýyor musunuz?” 2
Esasen, neden sarýmsak yemediðini soranlara;
“ Hayýr, haram deðil ama ben sahibim Cebrail’i rahatsýz etmekten çekiniyorum.” 3 demesi de bu nedenle deðil miydi?
***
Sayýn Hakim, eski kültürlerin Melek ve cin dediði görünmezlik kavramlarý gerçekte bizim kendi bilgisizliðimizden baþka bir þey deðildir. Gerçeðe ve bilgiye kapalý bir anlayýþ Haz. Cebrail’i göremediði gibi, elbette diðer melekleri de göremeyecektir.
Bu anlayýþ bana göre ayný zamanda Haz. Meryem’in de sýrrýdýr. Þimdi size Kuran’ýn Haz. Meryem hakkýndaki anlayýþýndan birkaç ayet aktarmak isterim,
“ Hani Ýmran’ýn karýsý þöyle demiþti, - Rabb’im, karnýmdakini sadece sana adadým, onu benden kabul et. Kuþkusuz sen her þeyi duyan, her þeyi bilensin.
Onu doðurunca þöyle dedi, - Rabb’im onu kýz olarak doðurdum ve kýz erkek gibi deðildir. Adýný Meryem koydum. Onu ve soyunu kovulmuþ þeytandan sana sýðýndýrýyorum.
Allah onu memnuniyetle kabul etti ve güzel bir bitki gibi besleyip büyüttü. Onu Zekeriya’nýn korumasýna verdi. Zekeriya Mihrapta onun yanýna her girdiðinde orada yiyecek bir þeyler bulur ve sorardý, - Meryem bunu sana kim getirdi? Meryem de, - Bu Allah katýndandýr. Çünkü Allah dilediðini hesapsýz rýzýklandýrýr, derdi. Âli Ýmran 3/35”
Hayýr, zýrvaladýðýmý düþünerek hemen yüzünüzü ekþitmeyin. Kuran’ýn bu ayetleri, Hýristiyan halkýn dilinde dolaþan anlatýmlarla Ýncil’den yaptýðý alýntýlardýr ve ben bunlarý sadece bir noktaya dikkatinizi çekmek için aktardým. Açýkça görülüyor ki daha doðmadan Allah’a adanan Meryem, titiz bir dini terbiye altýnda yetiþtirilmiþtir. Annesine de benzemiþ olacak ki ibadet ve tefekküre yönelmiþ, neredeyse mescitte yatar kalkar olmuþtur. Öyle ki, Ýbrahim gibi artýk kendisine yiyecek getirenleri bile bir melek olarak görmekte ve her þeyi Allah’tan bilmektedir. Eðer bu böyle olmasaydý ve yiyecekler gerçekten gökten inseydi, ayný Kuran mucizeleri reddeder ve þöyle der miydi?
“ Kendilerine, okunan bir kitap indirmiþ olmamýz onlara yetmiyor mu? Ankebut 29/51”
“ De ki, - Allah’ý tenzih ederim! Ben peygamber olan bir insandan baþka bir þey miyim? Ýsra 17/95”
Esasen Meryem’in gökten inen bu sofralarý, þimdi bizi olduðu gibi o günlerde Ýsa’yý da oldukça yormuþ olmalýdýr ki, önce Ýncil’de ve daha sonra da Kuran’da vahye konu olmuþtur.
“ Havariler demiþlerdi ki, - Ey Meryem oðlu Ýsa! Rabb’in bize gökten bir sofra indirebilir mi? Ýsa dedi ki, - Ýnanýyorsanýz Allah’tan korkun! Maide 5/112”
Mucizeler yaratmakla görevli olmadýðýný anlatmaya çalýþan Haz. Ýsa, yine Kuran’da niçin gönderildiðini bakýn nasýl izah ediyor,
“ Ben size herkesin bilmediði bilgiler getirdim. Tartýþýp durduðunuz þeylerin bir kýsmýný açýklamak üzere geldim. Þu halde Allah’tan korkun da dinleyin. Zuhruf 43/63”
Havariler gelip geçti, daha sonra nice insanlar gelip geçti. Ya siz? Gökten indirilen bir sofra da siz ister miydiniz?
Eðer istiyorsanýz bilmelisiniz ki gökten göðe yakýþýr nimetler, yerden de yere yakýþýr nimetler gönderilir. Yoksa siz yerden bitirilen soðan ve mercimeðin, yükseklerden gönderilen yüksek bir anlayýþtan daha deðerli olduðunu mu düþünüyorsunuz?
Eðer öyleyse, Son Peygamberin sofralarýný da görmemiþsiniz demektir. O bir sofrada yemek yedikten sonra þöyle dua edermiþ,
“ Allah’ým bize verdiðin bu nimetler için þükrederiz. Bize bundan daha iyisini ver ve arttýr.” 4
Yiyecekler için bir çok yerde,
“ Allah’ým Muhammet ve ailesine yetecek kadar ihsan et!” 5 dediðine göre, neyin arttýrýlmasýný istediði anlaþýlýyor,
“ Rabb’im ilmimi arttýr! Taha 20/114”
Esasen Kuran’ýn baþka bir ayeti de sofra hakkýndaki bu düþüncelerimizin doðru olduðunu anlatýr gibidir.
“ Eðer onlar Tevrat’ý, Ýncil’i ve kendilerine indirilmiþ olaný gerektiði þekilde uygulasalardý, onlarý hem gökten hem de yerden nasiplendirirdik. Maide 5/66”
***
Geldiðimiz bu noktada, Yusuf’la niþanlanan ve artýk evlenme hazýrlýklarý içindeki Meryem’i seyredebiliriz.
Diðer gelin adaylarýna pek benzemiyor. Heyecansýz, telaþsýz ve durgun. Ne taranýp süslendiði var, ne çeyiz topladýðý. Sanki üç beþ ay sonra evlenecek olan o deðil. Ya Yusuf? Önceleri pek farkýnda deðil, niþanlýsý Meryem’e sokulmaya çalýþýyor. Kaçamak bir bakýþ, kazara parmak ucuyla bir dokunuþ! Ne o, niye hiç tepki vermiyor? Yoksa kendisini sevmiyor mu?
Bir bilse ki o Allah’tan baþkasýný görmüyor, göremiyor. Tüm varlýðý Onun hayalleriyle dopdolu ve baþkasýna yer yok. Yusuf bir zaman sonra sýkýlmaya baþlýyor, yoksa Meryem hasta mý? Yoksa evlenmekten vazgeçse mi? Bu haldeki bir kadýndan nasýl eþ olur ki! Ýncil onun bu sýkýntýlarýný þöyle anlatýyor,
“ Niþanlýsý Yusuf iyi bir insandý. Onu âlemin önünde rezil etmeden gizlice ayrýlmak niyetinde idi. Fakat sonra Rabb’in meleði ona rüyada görünüp þöyle dedi, - Ey Yusuf, Meryem’i kendine karý olarak almaktan korkma. Çünkü kendisinde beliren hal ruhülkudüstendir. Matta 1/19”
Yusuf’la evlenmek üzere olan Haz. Meryem’in anlayýþýný þimdi daha yakýndan tanýmýþ olmalýyýz.
Yusuf mu? Nitekim evlendiði gün korktuðu baþýna geldi. Meryem, görünen âlemle arasýna bir perde çekmiþ, ait olduðu âlemden inmiyor. Ýnemiyor!
“ Onlarla arasýna bir perde çekmiþti. Meryem 19/17”
Ve karþýsýnda gördüðü insanýn eþi olduðundan habersiz þöyle diyor,
“ Ben senden Rahmana sýðýnýyorum. Takva sahibi birisiysen Allah’tan kork. Meryem 19/18”
Yusuf’sa bu anlayýþla sarhoþ gibi olan eþini bakýn nasýl teselli ediyor,
“ Ben sadece Rabb’inin elçisiyim. Sana tertemiz bir oðlan baðýþlamak için buradayým. Meryem 19/19”
Kuran, Haz. Meryem’in Cebrail olarak gördüðü bu insanýn gerçek bir insan, yani Yusuf olduðunu þöyle anlatýr,
“ O onlarla arasýna bir perde çekince biz de ona ruhumuzu göndermiþtik de, o ona gerçek bir insan olarak görünmüþtü. Meryem 19/17”
Yoksa siz Kuran’ýn gerçek bir insan olduðunu söylediði o insanýn gerçek olduðuna inanmýyor musunuz?
Yoksa siz o gerçek insanýn Yusuf’tan baþka biri mi olduðunu düþünüyorsunuz?
Yoksa siz Meryem hakkýnda kötü sözler mi söylemek istiyorsunuz?
Yoksa siz melek kavramýnýn bir görünmezlik anlayýþý olduðunu hâlâ anlamýyor musunuz?
***
Sayýn hakim! Ýzin verirseniz Kuran’dan yaptýðým alýntýlara devam etmek isterim.
“ Melekler þöyle demiþlerdi, - Ey Meryem, Allah seni kendisinden bir kelimeyle müjdeliyor. Adý Meryem oðlu Ýsa Mesih’tir. Dünya ve ahrette þaný yücedir, Allah’a yakýn olanlardandýr. Beþikte ve büyüdüðünde insanlarla konuþacak, salihlerden olduðunu söyleyecektir.
Meryem dedi ki, - Rabb’im benim nasýl çocuðum olur? Bana hiçbir insan dokunmadý ki! Allah cevap verdi, - Allah dilediðini yaratýr. Bir þeyi dilediðinde sadece ol der, o da hemen oluverir. Âli Ýmran 3/45-47”
Evet Allah dilediðini yaratýr ama nasýl yaratýr? Allah ayný Kuran’da her þeyi kendi kanunlarý içinde belli bir ölçüye göre yarattýðýný ve Allah’ýn kanunlarýnda herhangi bir deðiþiklik bulamayacaðýmýzý söylemiyor mu?
“ Yalanladýlar, kendi heves ve kuruntularýna uydular. Oysa ki her iþ ve oluþ belli bir ölçüye ve düzene baðlanmýþtýr. Kamer 54/3”
“ Yedi göðü birbiriyle uyum içinde yaratan Odur. Rahmanýn yaratýþýnda herhangi bir uyuþmazlýk ve çeliþki göremezsin. Bir kez daha bak! Herhangi bir çeliþki görüyor musun? Mülk 67/3”
Düþünün bakalým, madem ki yaratýlýþta her iþ bir ölçüye baðlanmýþtýr ve madem ki olaylar arasýnda herhangi bir çeliþki yoktur, Ýsa’nýn babasýz doðmasý yaratýlýþ kanunlarýyla çeliþkili deðil mi?
Hayýr, lütfen aklý yok eden mucizelere geri dönmeyin. Biliyorsanýz söyleyin, bilmiyorsanýz bilmiyorum deyin ve durup dinleyin.
Evet, Allah ol deyince de hemen oluverir ama, Allah’ýn hemen kavramýyla bizim hemen kavramýmýz bir midir? Allah, bizim bir günümüzün Allah katýnda elli bin yýl olduðunu söylemiyor mu?
“Melekler ve ruh, miktarý elli bin yýl olan bir günde yükselirler Ona. Mearic 70/4”
Hayýr! Ayetleri Allah’ýn yarattýðý þu gerçek âlemden kopararak yorumlama hakkýmýz yoktur! Bakýn Kuran, Haz. Meryem ve Haz. Ýsa hakkýndaki bu çarpýk anlayýþýmýzý nasýl bir örnekle doðrultmaya çalýþýyor,
“ Meryem oðlu Ýsa bir resulden baþkasý deðildir. Annesi de doðru biriydi. Ýkisi de yemek yerlerdi. Bak, nasýl açýklýyoruz ayetleri. Maide 5/75”
Devamýnda ise bakýn ne diyor,
“ Bunu sana hikmet dolu Kuran’ýn ayetleriyle okuyoruz. Muhakkak ki Allah katýnda Ýsa’nýn durumu, Âdem’in durumu gibidir. Allah onu topraktan yarattý ve insan ol dedi, artýk o olur. Âli Ýmran 3/58-59”
Kuran’ýn en büyük hikmeti gerçekleri anlatýyor olmasý deðil midir? Eðer öyleyse, nedir Ýsa ile Âdem arasýnda saklanan bu hikmet?
Ýslam düþünürlerine göre bu hikmet, ikisinin de babasýz yaratýlmýþ olmalarýdýr ve bana göre de bu tefsir doðrudur.
Tam bu sýrada Hakim dayanamayýp araya giriyor;
- Evet ama, yanlýþ anlamadýysam ta baþýndan beri Ýsa’nýn gerçek bir babasý olduðunu, hâttâ onun Yusuf olduðunu savunmuyor muydunuz?
- Çok doðru ve hâlâ ayný þeyi söylüyorum. Çünkü ayetin söz ettiði þey sadece bir durum benzerliðidir ve babalarla hiç ilgisi yok. Burada þaþkýnlýða düþmemize neden olan þey konuyu bireyselleþtirmemiz, insani ideallerden koparmamýzdýr.
Sayýn hakim! Hemen ifade edeyim ki hiç bilinmeyen yeni þeyler söylüyor deðilim. Bu tartýþma bin dört yüz yýl önce Son Peygamberle Hýristiyanlar arasýnda da yapýlmýþtýr ve ispatý Kuran ve hadislerdedir. Delil olarak bunun da kayýtlara geçmesini talep ediyorum.
“ Necran, Mekke’ye yedi konak mesafede, aralarýnda Yahudilerin de bulunduðu büyük bir Hýristiyan þehridir. Þehrin kralý Ebu Nüvâs Yahudi idi. Önce Hýristiyanlarý Yahudiliðe davet etti. Kabul etmemeleri üzerine de, Buruc suresinin baþýnda ifade edildiði gibi içinde ateþ yanan uzun hendeklerde Hýristiyan halký yaktý.
Ýbn-i Sad’ýn söylediðine göre, bu hadiseden bir süre sonra Peygamber bir mektup göndererek Necran Hýristiyanlarýný Medine’ye davet etti. Baþkanlarý Abdülmesih Âkib, âlimleri Ebu’l Haris Alkame ve seyyid Eyhem de yanýnda olduðu halde on dört kiþilik bir heyetle Mekke’ye geldi. Üzerlerinde gayet þýk ipekli elbiseler vardý. Mescide girdiklerinde doðuya dönerek namaz kýldýlar. Peygamber bunu hoþ görmeyen bazý kimselere, - Kendi hallerine býrakýnýz, buyurdu. Ertesi gün ruhban kýyafetleri giymiþ olarak geldiler ve Peygamber bunlara Kuran okuyarak Ýslam’a davet etti. Kabul etmemeleri üzerine derin tartýþmalar oldu. Tartýþmalarýn sonuç vermemesi üzerine Peygamber, - Hep birlikte Allah’ý þahit tutalým. Kim yalancýysa Allah’ýn laneti onun üzerine olsun, dedi. Ancak onlar bunu kabul etmeyerek þöyle dediler, - Hayýr! Dinimizden dönmeyeceðiz ve haraç ödeyeceðiz. Bize güvenilir bir adamýný gönder.
Ýbn-i Sad’ýn anlattýðýna göre, bin tanesi recep, bin tanesi sefer ayýnda olmak üzere iki bin tane elbise ve ayrýca her elbise için kýrk dirhem para vereceklerdi.” 6
Peygamberin Necran heyetiyle yaptýðý derin tartýþmalarýn bugünkü tartýþmalardan daha farklý olduðunu sanmayýn. Tartýþma konusu hep aynýdýr. Allah, Ýsa ve Cebrail! Peki bu tartýþmada Peygamberin tavrý nedir biliyor musunuz?
Ýþte bu tartýþmadan sonra inen ayetler,
“ Gerçek Rabb’indendir, þu halde kuþkulu bir bilginin yanýnda olma! Gerçeðin bilgisi sana geldikten sonra gerçek konusunda seninle tartýþana de ki, - Gelin oðullarýmýz ve kadýnlarýmýzla birlikte kendimizi de ortaya koyup þöyle yemin edelim, Allah’ýn laneti yalancýlarýn üstüne olsun!
Ýþte bu muhakkak ki gerçeðin hikayesidir. Allah’tan baþka ilah yoktur, O her þeye galip ve hakimdir. Eðer yüz çevirirlerse, kuþku yok ki Allah gerçeðe yüz çevirerek insanlarý aldatanlarý çok iyi bilir.
De ki, - Ey kitap ehli! Gelin hepimizin bildiði bir gerçekte buluþalým. Allah’tan baþkasýna kulluk etmeyelim ve ona hiçbir þeyi ortak koþmayalým. Allah’ý unutup da birbirimize Rablik etmeyelim. Eðer yine yüz çevirirlerse þöyle deyin, - Ýyi bilin ki biz Müslümanlarýz. Âli Ýmran 3/60-64”
“ Onlar kendileri gibi sizi de þaþýrtmak istediler. Oysa onlar bunu yapmakla yine kendilerini aldatmýþ olurlar ama, bunun farkýnda bile deðiller. Ey Kitap sahipleri! Gerçeði bilip durduðunuz halde, Allah’ýn þu ayetlerini nasýl inkar edebiliyorsunuz? Bilip durduðunuz halde gerçeði nasýl saptýrabiliyor, yalan yanlýþ uydurmalarla nasýl kirletebiliyorsunuz? Âli Ýmran 3/69-71”
Sayýn hakim! Hangi söz çýplak materyalist gerçeði bundan daha güzel savunabilir?
Gördüðünüz gibi Allah Haz. Ýsa’nýn babasý olmayý kabul etmediði gibi, gerçeðe uymayan abuk sabuk anlayýþlarý da kabul etmiyor.
“ Ýstiyorlar ki aðýzlarýyla Allah’ýn nurunu söndürsünler. Ama Allah, küfre batanlar hoþ görmeseler de nurunu tamamlayacaktýr. Saff 61/8”
Sýkýcý olmasýn diye kýsa kesiyorum. Merak edip okursanýz, göreceksiniz surenin devamý daha da serttir.
Sayýn hakim! Savunmanýn ortaya koyduðu deliller ýþýðýnda, bu güne kadar gizlenmek istenen gerçek aydýnlanmýþtýr.
Haz. Ýsa da, annesi Meryem de sadece sizin gibi bir insandýlar. Ýsa’nýn babasý ise elbette ki Meryem’in eþi Yusuf’tur. Cebrail, Haz. Meryem’in anlayýþýnda beliren Yusuf’tan baþkasý deðildir.
Gözlerinin önündeki melekleri kendi körlükleri nedeniyle göremeyen bu anlayýþsýz insanlar sebebiyle, masum insanlarý ve gerçeði nasýl mahkum edersiniz? Asýl suçlu, kendi gözünün körlüðü nedeniyle meleklere önce kanat takan, sonra da görünmez yapan bu anlayýþ deðil midir?
Sanýk sandalyesinde olmasý gereken asýl suçlular davalý müvekkillerim deðildir. Onlara inanan garip halk da deðildir. Ýlk suçlular önce dindar geçinen kafir þeytanlar, sonra da davacý Bilim ve yandaþlarýdýrlar. Dindar kafirlerin suçu nefislerine uyup gerçeði örtmek, Bilimin suçu ise din bilimini ihmal ederek halký aydýnlatmamaktýr. Müvekkillerimin beraatýný ve masumluklarýnýn tescilini talep ederim.
Gerçeðin hakimi þaþkýn, karar veremiyor. Kararý bir sonraki oturuma erteliyor. Anlaþýldý, kararý büyük jüri verecek. Halk jürisi!
Ben büyük jürinin Haktan ve gerçekten yana karar vereceðine inanýyorum.
***
Ancak hakim duruþma salonundan ayrýlmadan önce kulaðýma eðilip fýsýldýyor,
- Sanki bana da sen haklýymýþsýn gibi geliyor ama, bil ki duruþmada söz ettiðin þu baba ve benzerlik meselesini hâlâ anlamýþ deðilim. Aslýnda insanlarýn þu babasýzlýk meselesine niye takýldýklarýný da anlamýþ deðilim. Herhalde bir nedeni vardýr!
- Haklýsýnýz, bunun bir nedeni var. Sizin ve davacý Bilimin de çok iyi bildiði gibi, babasýz var olmak kavramý ilk defa Haz. Ýsa ile ortaya çýkmýþ deðildir. Ýnsanlýk tarihi taþtan, aðaçtan veya hayvandan doðduðu anlatýlan kutsal insan hikayeleriyle doludur. Böyle olunca açýktýr ki, Allah hem Ýncil hem de Kuran’da, babasýz yaratýlmak deyimiyle baþka bir þey anlatmak istemektedir. Allah bununla ne demek istediðini Kuran’ýn Haz. Ýsa ile ilgili baþka bir ayetinde açýklar. Dava konusuyla doðrudan ilgili, hâtta en önemli savunma delillerimizden biri olduðu halde gerekmediði için anlatmamýþtým. Ýsterseniz kýyamet bahsinde size ayrýca anlatýrým.


Mürit Kefer


Dip not Eser Yazar Yayýnevi / Baský yýlý Cilt Sayfa
1 Buhari Muhtasarý Tecrid-i Sarih Z.Zebidi - Kamil Miras Diyanet Ýþleri / 1982 7 464
2 Sünen-i Ýbn-i Mace Haydar Hatipoðlu Kahraman / 1982 4 314
3 Buhari Muhtasarý Tecrid-i Sarih Z.Zebidi - Ahmed Naim Diyanet Ýþleri / 1981 2 936
4 Sünen-i Ýbn-i Mace Haydar Hatipoðlu Kahraman / 1982 9 75
5 Buhari Muhtasarý Tecrid-i Sarih Z.Zebidi - Kamil Miras Diyanet Ýþleri / 1981 12 189
6 Buhari Muhtasarý Tecrid-i Sarih Z.Zebidi - Kamil Miras Diyanet Ýþleri / 1983 10 379

saadetpink
18-10-2005, 21:01
Bu yazýmý bir baþka forumda yazmýþtým;dinlerde ve kitaplarýnda mucize arýyanlara cevap olarak buraya da aynen yapýþtýrma gereði duydum....


20 Temmuz 1998 de Newsweek kapaktan büyük puntolarla, "bilimin Tanrý'yý bulduðunu" dünyaya ilan etti.Yazý; Kaliforniya, Berkeley'de ki Teoloji ve doða Bilimleri merkezi'in de ( The Center for Theology and the Natural Sciences) düzenlenmiþ bir konferansla ilgili idi.Konferansýn konusu; "bilim ve ruhsal arayýþ" idi.Bilim adamlarý ve teologlar, bilimin ve dinin artýk birbirine yakýnlaþtýðý ve Tanrý'da karar kýldýðý noktasýnda birleþtiðini açýklýyorlardý.Güney Afrikalý kozmolog ve Kuveykýr George Ellis þöyle diyordu:

" Tanrý'nýn varlýðýný gösteren birçok veri var. Sorun; bu verileri nasýl deðerlendireceðimizdir...."

Newsweek dergisinin yazýsý þu görüþle noktalanýyordu:

"Modern bilimin baþarýlarýnýn, dinle çeliþtiði ve inancýn altýný oyduðu görülüyor. Ancak giderek artan sayýda bilim adamýnýn savlarýna göre, ayný baþarýlar ruhsallýðý ve Tanrý'nýn varlýðýný destekliyor."

Bilim yazarý Sharon Begley'e göre; "fizikçiler, evrenin yaþam ve bilince uygun þekilde yapýldýðýnýn, iþaretlerine rastlanmaktadýr. Büyük Patlama kozmolojisi, kuantum mekaniði ve kaos teoremi; hepsi dünyaya müdahele etmesi yönünde Tanrý'nýn varlýðýna götürecektir."

Astronom Alan Sandage, konferans da, bir zamanlar inançsýz biri olduðunu, ama bilimden yola çýkarak " dünyanýn bilimin açýklayabildiðinden çok daha karmaþýk olmasýný gördükten sonra, doðaüstü varlýðýn olmasý gerektiðine.." iþaret ediyordu.

Newyork Times' dan George Johnson, Sandege'nin dinleyicilerinin seçilmiþ kiþilerden oluþduðundan þikayetçi olduðunu, yazmýþtý."Konuþmacýlarýn çoðu koroya vaaz verir gibiydi.Programda Ateistler yoktu, sadece saðlam inançlýlar vardý."Bir kaç hafta sonra ise; bir yorumunda;
"Dine inananlar, çizgiyi aþýp, bilimsel verileri, kendi teolojilerinin açýða çýkmýþ hakikatlerini desteklemek için yorumlamada, eskisine göre daha istekli görünüyorlar..." diyordu.

Wired adlý yüksek teknoji dergisinde ise;Gregg Easterbrook, modern bilimin "mucizevi bir yanýnýn" olduðunu ve "ona doðaüstücülüðün giydirilmeðe çalýþýldýðýný" söylüyordu.Fizikçileri, evrenin kökenini açýklamak için, "bilinmeyen fizik yasalarýný ve din kadar inançsýzlýðýda (ateistliði..) askýya almalarý gerektiði " yönünde çaba harcamakla, suçluyordu.

Gelelim evrenin yasalarýnda "Tanrý'yý arýyan" bilimadamlarýnýn beslendikleri kaynaklara:
The Center for Theology and Naturel Sciences merkezi; bir araþtýrma ve öðrenim enstitüsüdür.Amacý;" çaðdaþ fizik, kozmoloji, teknoloji, çevre incelemeleri,evrim ve moleküler biyolojiyle Hýristiyan teolojisi ve ahlaký arasýndaki iliþkiyi, araþtýrmaktýr.( Bizde, bu enstitünün kötü kopyasý; Adnan Hoca lakaplý, Harun Yahya takma isimli kiþinin yönettiði ve yönlendirdiði, kuruluþ.... Bilimsel dayanaklarýný kopyaladýklarý ve Hýrýstiyanlýk yerine islama adapte etmeye çalýþtýklarý veri kaynaklarý, iþte bu ve benzer enstitüler ....)

The John Templeton Foundation adlý kurumun kýsmen veya tamamen finanse ettiði artan sayýdaki organizasyonlardan biridir.
Uluslararasý yatýrýmcý John Templeton'un 1987 de kurduðu bu kurum, yaklaþýk 150 projeyi, incelemeleri, ödül programlarýný ve dünya çapýnda yayýnlarý desteklemektedir.Kurum her yýl, dinde ilerleme dalýnda Templeton ödülü vermektedir ; yaklaþýk bir milyon dolar olan bu ödül; "nobel ödülünden" fazladýr.Ve bu ödüller; "bilimle dinin nasýl uzlaþtýrýlabileceði" üzerine yazýlar yazmýþ olan fizikçilere ve diðer bilim adamlarýna verilmiþtir.

Templeton'un bu kurumu; inançlýlarýn düzenlediði konferanslarý, yayýnlarý ve araþtýrmalarý desteklemek için ayýrdýðý büyük miktarda parayla birlikte felsefesinide yansýtmaktadýr.
Amacý;
" Nihai amacý içinde insan potansiyelini ve evrenin manevi ve ruhsal boyutlarýný dünya çapýnda araþtýrmayý ilerletecek ilmi kavrayýþta yüksek standarta ulaþmak."

Templeton'dan baðýþ alanlar evrim gibi bilimsel teoremleri genelde doðrudan tartýþmazlar ve bilimin temel naturalist metodolojisini deðiþtirmeye kalkýþmadan, bunlarý geleneksel dini öðretilere uyuþturmaya çalýþýrlar. Bazý Templeton alimleri, yönlendirilmemiþ evrimi, öðretilerine katabilmiþler ve bilimi, dinle el-ele çalýþarak toplumu geliþtirmenin bir aracý olarak görmüþlerdir.

Mutezile
22-10-2005, 20:54
“Bený nefsýný kurtarmayý dusunen hodgam býr adam mý zannedýyorlar?Ben,cemýyyetýn ýmanýný kurtarma yolunda dunyamý feda ettým,ahýretýmý de….cunku bu sayede Sýsale-ý Nur,hýc olmazsa býrkac yuz býn,yahut býrkac mýlyon,belký daha zýyade kýsýnýn ýmanýný kurtarmaya vesýle oldu.”

Kurt Saýd,mýlyonlarca kýsýnýn ýmanýný kendý yazdýgýný savladýgý(aslýnda Bahaýlerden asrdýgý)Nur rýsalelerý ýle kurtardýgýný savlýyor.Kurt Saýd okuma yazmasý olmayan yarý delý býr Ingýlýz ajanýdýr.Nur Rýsalelerý denýlen zýrva da,Bahaýlerýn”Kýtab-un Nur”dan devsýrme býr zýrvalar yumagýdýr.

Kurt Saýd’ýn “Yený Asya” ayýnlarýnda cýkan “Emýrdag Lahýkasý”nýn123.sayfasýna baktýgýmýzda,Onu Islam dýnýný yozlastýrmak ýcýn kurulan Bahaýlýgýn nancýný tasýdýgýný goruyoruz.Kurt Saýd,kendý acýklamasýna gore devlet tarafýndan sureklý zehýrlenmektedýr,bazý kaynakara gore bu yedý kez ýken bazý kaynaklara gore ýse on dokuz ve daha yukarýlara kadar cýaktadýr.Saýd bu zehýrlenme sayýlarýný sallarken dýnleyenlerýn nabzýndan serbet almakta olmalý ký býr soyledýgýný býr soyledýgý tutmamaktadýr.Ancak söylemlerýnde celýsmeyen tek durum vardý ký o da endýsýný bu zehýrlenmelerden,”Cevsen ve Evrad-ý Bahaýye” koruyurdu.
Sýmdý Emýrdag Lahýkasýnýn 123. sayfasýna bakalým:

“Kardeslerým,erak etmeyýnýz,Cevsen ve evrad-ý Bahaýye bu defa dahý o dehsetlý zehýrýn tehlýkesýný galebe caldý,tehlýke devresý gectý fakat hastalýk devam edýyor.”

Emýrdag Lahýkasýnýn 152.sayfasýna gore,KS hastalanmýstýr,sýfayý aradýgý yer ýse yýne “evrad-ý Bahaýye”dýr.

“Bugunlerde rahatsýzlýk ýcýn “evrad-ý Bahaýye”yý ezber degýl,ktaba bakarak okudum.Ahýrýnde ýhtýtam-ý bahaýye olan hatýmesýný býlmedýgýmden,eskýden berý okumuyordum.”haydý býr defa bunu okuyayým dedým.Gordum ký:býr sahýfede ve uzun altý bucuk satýrýnda,ondokuz defa “nur,nur,nur…”kelýmelerý… kat’ý kanaatým geldý ký,Sah-ý Naksýbend,Gavs-ý Azam gýbý Rýsale-ý Nur’u ve kutsý hýzmetýný kesfen musahede edýp taksýrane haber vererek ona ýsaret edýyor.Ben de yalnýz o altý satýrý ve bastaký satýrý ve ahýrdeký satýrý ýle otuz senelýk bahaýye výrdýme o meleklerýn,nrlarýn ýntýsarýna muvamenetlerý nýyetý ýle ýlhak eyledým”

KS’ýn yazdýgý Emýrdag Lahýkasýnýn 467.sayfasýndaký sozlukte bulunan Evrad-ý Bahaýye”bolumune aktýgýmýzda su karsýlýgý goruyoruz:
=19.yyda Iran da ortaya cýkan reformcu býr cereyanýn výrdlerý,zýkýrlerý.

Bu tanýmlamalardan da anlasýlacagý uzere Saýdý zehýrlemelerden Bahaýlerýn zýkýrlerý kurtardýgý gýbý,kendýsý de bu sapýk Bahaýlýge katýlmýs.Ve Bahaýlerýn sapýk ýnanclarýný da devsýrerek býr baska sapýklýga ýmza atmýstýr.

Tuzbaykucbars
22-10-2005, 22:26
Þimdiye kadar millet’in umumî bir tarifi yapýlmamýþtýr. Ýçtimaiyat alimleri bu hususta bir þeyler gevelemiþlerse de “içtimaiyat”ýn ilim olduðunu iddia etmelerine raðmen ilmî bir millet tarifi yapamamýþlardýr. Bunun sebebi her milletin baþka türlü olmasý ve bundan dolayý baþka bir tarife muhtaç bulunmasýdýr.

Almanlar milliyette ýrký temel sayýyorlarsa bunun sebebi bir Cermen ýrkýnýn var olmasý ve Alman milletinin kuruluþunda esas rolün Cermen ýrkýnda bulunmasýdýr. Fransýzlar milliyetlerini inkar ediyorlarsa bu, onlarýn baþlangýcý bir tek ýrka dayanmadýðý içindir.

Bugün ya millet kelimesinin her millet için ayrý bir mana ifade ettiðini kabule yahut da millet dediðimiz birçok cemiyetlerin millet olmadýðýný söylemeðe mecburuz.

Millet için ýrký esas kabul edersek Fransýzlarla Amerikalýlar, dil ve kültürü kabul edersek Belçikalýlarla Ýsviçreliler ve hatta Çinliler, vataný kabul edersek Yahudiler bir millet deðildir. O halde millet nedir? Burada önce þunu kabul etmeliyiz: Bizce yalnýz Türk milleti vardýr. Bunun için de yalnýz onun tarifini yapmak lazýmdýr. Baþkalarý bu tarifin çerçevesine sýðsa da sýðmasa da ehemmiyeti yoktur. Türkler için milliyet her þeyden önce bir kan meselesidir. Yani Türküm diyecek olan adam Türk neslinden olmalýdýr. Türk nesli de tarihten malûm ve meþhur olan Türklerdir. Sibiryanýn buzlu bir bucaðýnda yaþýyan bir Saka veya Litvanyanda yaþýyan bir Kýpçak Türk’tür. Sakanýn dili bize pek aykýrý gelebilir. Litvanyalý Kýpçak çoktandýr öz dilini unutup Litvan diliyle konuþmuþ olabilir. Fakat onlar kanca Türk olduklarý için Türk’türler. Bunun için biz onlara bir yakýnlýk duyarýz. Fakat yabancý kan taþýyan bir insan Türkçe’den baþka dil bilmese bile, o Türk deðildir. Bunu þöyle bir misalle izah edebiliriz: Memleketimizde epeyce zenci vardýr. Bunlarýn hepsi Türkçe konuþur. Bazýlarýnýn dili tam bir Ýstanbul þivesidir. Baþka dil bilmezler. Kanun bakýmýndan da Türk sayýlýrlar. Fakat onlar Türk müdür? Bir Türk köylüsü onun Türk olduðuna kat’iyen inandýrýlamaz. Hakikatte de onun Türk olduðunu iddia etmek gülünçtür. Zaten memlekette herkes bunlara Arap der, geçer. Türk kanýna yabancýlýðý bakýmýndan bir Ýngiliz, bir Yahudi, bir Çerkes, bir Arnavut, bir Kürt veya bir Lâzdan farký olmayan zencilerin, sýrf tabiat ona kara damga vurdu diye Türk olmadýðý ittifakla kabul olunuyor da, dýþ þekilleri Türk’e benziyen baþka yabancýlar neden Türküm diyince Türk sayýlýyor? Madem ki zencinin Türklüðünü kimse kabul etmiyor, o halde þekli Türk’e benziyen yabancý da Türk deðildir. Mesele yalnýz dýþ þekil meselesi olsaydý zenciyi Türk saymayýp ötekini saymak belki doðru olurdu. Fakat mesele bir iç meselesidir. Zenci, Türk’e olan sadakatinde ötekilerden, muhakkak ki, daha samimidir. Fakat mesele bir iç meselesi olduðu için Türk’e þeklen benziyenlerden daha çok sakýnmak lazýmdýr. Malum ya: yýlanýn bile en tehlikelisi bulunduðu yerle ayný renkte olanýdýr.

Türk’e düþman olanlar ve bunu açýkça söyliyenler Türkler için o kadar tehlikeli deðildir. Asýl büyük tehlike Türkümsü olan yabancýlardýr. Bunlar iyi Türkçe konuþtuklarý ve çok defa Türkçe’den baþka dil bilmedikleri için Türk’ten ayýrt edilemezler. Fakat kanlarýnýn baþka olduðunu ya bilir, ya da sezerler. Onun için bunlara Türkümsü diyorum. Bunlar dalkavuktur, yalancýdýr. Yüze gülerler. Türklüðe zararlý fikirler bunlar arasýnda revaçtadýr. Türk olmadýklarý için ufak bir þahsi menfaat uðrunda Türk’e içten içe kötülük eden fikirlere ve teþkilatlara baðlanmaktan çekinmezler. Türkümsülerin, icabýnda Türk’e nasýl fenalýk ettikleri hakkýnda yüzlerce misal söyleyebiliriz. Bunu tarihi delillerle de ispat etmek kolaydýr: Balkan Savaþýnda Sýrplara yenilmemizin sebebi Arnavutlarýn ihaneti deðil miydi? Selanik’teki 40 bin kiþilik ordumuz neden mukavemet etmeden Yunanlýlara teslim oldu? Çünkü o ordunun kumandaný olan Tahsin Paþa Arnavuttu. Halbuki Edirne’deki 12 bin kiþilik ordumuz aylarca ve yüzümüzü aðartan bir kahramanlýkla dayandý. Çünkü Edirne Kumandaný Þükrü Paþa Türk’tü.

Abdullah Cevdet bu milletin iki saðlam dayanaðý olan milliyet ve din mefhumlarýný yýkmaða neden çalýþtý? Çünkü o bir Kürt milliyetperveriydi. Türklüðü kürtlükle yýkmanýn imkansýz olduðunu anladýðý için hars ve ilim yoluyla yýkmaða çalýþýyordu. Rýza Tevfik memlekete niçin ihanet etti? Çünkü babasý Arnavut anasý Çerkes olan bir melezdi. Ali Kemal neden düþman için çalýþtý? Çünkü dedesi ermeni dönmesiydi. Kurtuluþ Savaþýnda ufak bir menfaat meselesi yüzünden çeteci Etem niçin Yunanlýlarla birleþti? Çünkü Çerkesti. Ahmet Cevat neden mütareke yýllarýnda Türkçülüðün aleyhinde olduðu gazetelerde yazdý? Çünkü Giritli idi...

Buna dair misalleri biz daha yakýn tarihten de alabiliriz. Kazým Kara Bekir Paþa’nýn yetiþtirdiði çocuklar arasýnda aslý ermeni olan birinin yüksek tahsilini bitirdikten sonra ihanet ettiðini hepimiz iþittik. Üniversitedeki Yahudi dönmesi profesörlere “biz de Türk deðiliz sizin gibi Yahudiyiz” dedikleri de bir emrivakidir. Gaziye suikast hazýrlayan Ziya Hurþit lazdý. Gaziye bilfiil ateþ etmek için de koca Ýzmir’de bula bula bir lazla bir gürcü bulmuþlardý.

Bütün bunlarý gördükten ve daha ufak nice misallerine þahit olduktan sonra insanýn Türkümsülere inanmasý için ancak aptal olmasý lazýmdýr. Filvaki bu Türkümsüler her yerde mübalaða ile Türklük için baðýrýrlar. Fakat bu, bugün Türklüðün kuvvetli oluþundandýr. Yarýn ilk kara günümüzde onlar yine bize ihanet edeceklerdir. Onlara bunu yaptýran damarlarýndaki kanýn bozukluðudur. Binaenaleyh ihanetlerini tabii görmek lazýmdýr.

Birinci dil kurultayýnda Türklük lehinde palavra atanlar hemen hemen ekseriyetle Türkümsülerdir. Yaþasýn Türkiye Cumhuriyeti diye baðýrýrken þivelerinden Arap veya Arnavut olduðu anlaþýlan bu gösteriþ kahramanlarý yanýnda hakiki Türkler daima sessiz kaldýlar. Onun için bizce anlaþýlmýþtýr ki Türk olmak için kaný Türk olmaktan baþka çýkar yol yoktur ve olamaz da...

Yukarýda birçok Türklüðe ihanet misalleri saydýk. “Sanki hakiki Türklerden ihanet eden yok mudur?” diye bir itiraz suali sorulabilir. Fakat bu pek zayýf bir itiraz olur. Çünkü her milletin içinde sütübozuklar bulunmakla beraber Türkiye’de Türk ve Türkümsülerin sayý nispetiyle ihanet edenlerin nispeti mukayese olunursa bu nispetin daima Türkler lehinde pek büyük bir fark göstereceði meydana çýkar.

Türkümsüler birkaç göbek ilerki babalarýnýn Türk’ten baþka bir þey olduðunu bilmeyip kendilerini öz Türk sansalar da yine Türk deðillerdir. Çünkü Türklük yalnýz manevi-ahlaki deðil, ayný zamanda maddi (yani fizik, fizyolojik, fizyonomik ve antropolojik) bir þeydir.

Türk olmak için Türk ýrkýnýn maddi ve manevi hasletlerini tevarüs etmek icap eder. Binlerce yýllýk tarihi hayatlarýn milletlere verdiði bir terbiye vardýr ki o öyle birkaç yýlda ve hatta asýrda elde edilemez. Asýrlardan beri kýlýç sallamýþ ve ömrünü er meydanýnda geçirmiþ Türk milletinin bir çocuðu ile asýrlardan beri sahtekarlýk ve dolandýrýcýlýkla yaþamýþ Yahudi milletinin bir çocuðu nasýl müsavi olabilir? Ayný günde doðan bir Türk çocuðu ile bir Yahudi çocuðunu ayný terbiye müessesine alýp ikisine de yalnýz esperanto dili öðretseler ve ayný þartlar altýnda ayný terbiyeyi verseler bile muhakkak ki Türk çocuðu yine yiðit, Yahudi yine korkak olacaktýr. Türk çocuðu yine doðru, Yahudi yine sahtekâr yetiþecektir.

Türk ordusunda en seçme ve kahraman unsur daima Kastamonu, Çankýrý, Taþköprü, Tosya ve havalisinde yetiþen neferlerdir. Niçin? Çünkü buradaki Türkler Orta Asya’dan nasýl geldilerse öyle kalmýþlar, hiç karýþmamýþlardýr. Savaþ meydanlarýnda yüzde hesabýyla en çok þehit düþenler de bunlardýr. Halbuki Kastamonu ve civarý köylüsü ne gösteriþsiz mahluktur.

Demek ki Türk vataný için kendisini harcýyan hep Türkler olduðu gibi en sakýnmadan harcýyanlar da en karýþmamýþ Türkler oluyor.

Türklükte dil meselesi kandan sonra gelir. Þüphesiz ki her Türk’ün dili Türkçe olmalýdýr ve olacaktýr. Fakat yabancý çokluklar arasýnda kalarak dilini kaybeden, lâkin Türk olduðunu unutmýyan bazý su katýlmamýþ Türkler vardýr ki yabancý dillerine bakarak bunlarý Türklükten çýkarmak doðru olmaz. Türkiye’nin doðu ve cenup sýnýrlarýnda Kürtçe veya Arapça ve Lehistanda Lehçe konuþtuðu halde Türk olduðunu söyliyen ve tarihi menþelerince Türk soyundan gelen, antropoloji bakýmýndan da mükemmel Türk olan insanlar hiç þüphesiz Türk’türler.

Bazýlarýnýn söylediði gibi milliyet yalnýz anlaþma vasýtasý olan dil’in birliði ile izah edilseydi bir Ýstanbul Yahudisinin bize bir Kýrgýzdan daha yakýn olmasý lazým gelirdi. Halbuki bütün kanunlara, siyasi ve içtimai hadiselere, propagandalara raðmen biz Kýrgýzý kardeþ, Yahudiyi de köpek çýfýt olarak tanýyoruz. Çünkü Kýrgýzýn damarýndaki kanýn kendi damarýmýzdaki kan olduðunu, Yahudinin ise bize düþmanlýkla yuðurulduðunu biliyor, seziyoruz.

Türk milliyetindeki dilek birliði üçüncü derecede deðerli bir meseledir. Bazý zamanlarda bazý Türk zümrelerinde dilek aykýrýlýðý olmasý onlarýn bir tek millet olmalarýna engel deðildir. Bu dilek ayrýlýðý, çok defa, türlü Türk zümrelerinin baþýnda bulunan baþbuðlarýn zorla yarattýklarý yapmacýk ve geçici bir nesnedir. Bugün türlü Türk zümreleri arasýnda dilek ayrýlýðý olsa bile, Türkler ya bunun güçsüzlük doðurduðunu görerek dileklerini birleþtirecekler, yahut da içlerinden en kuvvetli zümre ötekilerini de zorla kendine baðlýyarak Türkleri tek dileðe doðru yürütecektir. Türk tarihinde bu daima böyle olagelmiþtir. Nitekim Gazinin kudretli þahsiyeti Türk milletine bir dilek birliði kurmamýþ olsaydý muhakkak ki Türkiye’de türlü türlü zümreler bulunacaktý.

Türk milliyetinde menfaat birliði meselesi ise aðza bile alýnamaz. “Ayný çanaktan yalýyanlarýn bir millet olduðu” hakkýndaki düþünceleri reddettikten sonra menfaat birliði solda sýfýr kalýr. Bir Kazakla bir Konyalýnýn menfaatlerinde ne birlik vardýr? Halbuki bunlar bir milletin çocuklarýdýr. Bir Erzurumlu ile bir Ýzmirlinin menfaatleri arasýnda da bir iþtirak yoktur. Her ne kadar bazý marksistler Kurtuluþ Savaþýný iktisadi bir hareket olarak izah etmek gibi Yahudice düþünüyorlarsa da Erzurumlu askerin Ýzmir için ölmesi kendi istihsal maddeleri ihraç iskelesi olan Ýzmir’i kaybetmek kaygýsý dolayýsýyla deðildir. Bu tamamý ile duyguya ait bir meseledir; bir kan meselesidir.

Bundan baþka, madem ki bütün Türkler birleþecektir, þu halde onlarýn arasýnda uzak veya yakýn bir menfaat birliði de kurulacak demektir. Zaten Türkler arasýnda bir de menfaat birliði vardý ki o da hepsinin ayný düþmanlar tarafýndan ayný tehlikelere maruz kalmýþ olmasýdýr. Türk milletinin münevverleri sezmese bile hakikat þudur ki Türklere birleþerek birbirlerine dayanamazlarsa mutlaka yok olacaklardýr. Çünkü kýrk milyonluk Türk milleti küçük küçük parçalara bölünmüþ ve her parça büyük, iþtahlý, ileri teknikli ve yüksek harslý düþmanlar tarafýndan çevrilmiþtir.

***

Þimdi, þu neticeye varýyoruz demektir:

Türk olmak için önce kaný Türk olmak lazýmdýr.
Ondan sonra dili Türk olmak lazýmdýr.
Ondan sonra dileði Türk olmak lazýmdýr.

Kaný Türk olan fertlerden bir Türk milleti bugünkü melez topluluktan, þüphe yok ki, kat kat kuvvetlidir. Bu, kaný Türk olan fertlerin dilleri de Türk olursa (baþka bir ihtimale göre hepsi ayný aðýzla konuþan Türkler olursa) o millet daha güçlü bir millet olur. Üstelik bir de bu milletin fertleri dilek birliðiyle birbirlerine baðlýysa, bu ülkücü (=mefkûrevi) bir millet demektir. Sayýca azlýk bile olsa dünyanýn en güçlü milletidir.

Tuzbaykucbars
23-10-2005, 14:06
Kurani veya herhangi bir dini kitabda insanlarin Afrika kitasindan geldigini yazan varmi.
http://www.nytimes.com/library/national/science/082200sci-genetics-race.html

aragonn
01-11-2005, 22:18
Münkirin her delili: 'Ben görünenden baþkasýndan bahsetmem, inanmam !' sözüdür.
Hiç düþünmez ki, her nerede bir görünen varsa o , gizli hikmetlerden haber vermektedir.
Hasýlý , ilacýn faydasýnýn içinde gizli olduðu gibi; her görünen þeyin de hikmeti içinde gizlidir. " (Mesnevi, IV/2900-2903)

................................

"Nefsini bilen Rabbini bilir" hükmünce ; asýl olan insanýn nereden gelip, nereye gideceðini idrak etmesidir

..............................................
"Alim de nice binlerce ilim bilir ama, o zalim kendi nefsini bilmez.
Her cevherin hususiyetini bilir de , kendi cevherini bilmede eþek kesilir.
Seçkin ilmiyle caiz olaný, caiz olmayaný bilir ama ; kendisi cehlinde bunaðýn ta kendisidir, bunu bilmez.
Gerçi caizi, caiz olmayaný bildin ama nefsin acaba hangi vech üzere (nefsin caiz mi , deðil mi ?)
Her meta'nýn kýymetini bilirsin de , kendi kýymetinin bilmezsen ahmaksýn.
Uðurlu , uðursuz yýldýzlarý biliyorsun ama kendi uðurluluðunu veya uðursuzluðunu biliyor musun ?
Bütün ilimlerin aslý, caný bu. Mahþerde ne olacaðýný düþün .
Gerçi dinin usullerini bildin ama güzel olaný, kendi aslýný da araþtýrýp bilmendir.
Onun aslýna eriþtin ama , asýl usul ; kendi aslýný bilmektir. " (Mesnevi, III/2660-68
...............................................

Savaþa dair ne varsa ben orada yokum.
Sevgiye, barýþa, kardeþliðe dair ne varsa ben oradayým.

Mevlana Celaleddin Rumi

merak
05-11-2005, 01:36
bu dunya var diyosunuz ozaman

farzedelim sen dogumadin bende daha dogumamisim ama ben yinede seninle konustum ve sana dogacagimiz dunyayi yani burayi anlattim inanirmisin ??

gameover
05-11-2005, 08:29
tanrý iyidir,merhametlidir masallarýný býrak,olaylara reel yaklaþ.

sokak çocuklarý bana tanrýnýn iyi olduðu fikrini vermiyor.

hergün trajik kazalarla can veren çocuklar ve diðerleri bana tanrýnýn iyi olduðu fikrini vermiyor.

habersizce bu þerefsiz imtihana atýlmamýz tanrýdan iðrenmemi saðlýyor.

bana doðuþtan bir mizaç veriyor ve bu mizaç çocukluðum boyunca çeþitli yetiþtirme cahilliklerine kurban gidiyor.

eðer bana bir mizaç verdiyse mizacýma uygun yaþamam neden tanrý tarafýndan hor görülüyor.eðer cezalandýracaksa beni özgün kiþiliðim yüzünden neden yaratýr ki beni.

bana sorsaydýn senin bu saçma ve kabasaba düzenin içine girmeyi kesinlikle istemezdim sevgili egoist tanrý.

beni kendi egonun kurbaný yaptýðýn için çok teþekkürler.

aragonn
06-11-2005, 16:53
Arkadaslar aslýnda bu yazýnýn basý için bazý forumlardan kýmý arkadaslarýn yazýlarýndan hakaret içeren yazýlarý yazacaktým.ama sonra zaten herkes kendýný býlýyor dýye vazgectým.zaten içinde bendende yazý vardý.bu býr nevi hem eleþtiri hemde özeleþtiriydi.
bu dünya tartýsarak ve insanlar birbirine tahhammul ederek guzellesecek.ahlaksýzlýk ve karanlýk her nerden gelýrse gelsýn anlamlarýný degýstýrmez.inanan arkadaslar aslýnda belkýde gercek hayatta hýç karsýlasamayacaklarý bu ýnsanlarla burada konusma sansýna sahýpler.bu hem kendý ýnanclarýnýzý dogru býr sekýlde anlatmak acýsýndan hem de kendýnýzý gelýstýrmek acýsýndan buyuk býr nýmet.
daha onceký yazýlarýmdada yazdýgým gýbý keþke sývas olaylarý olmasaydý.yada býrýlerý cýkýp ta ýnsanlarý beným adýma oldurmeseydý(turan dursun,theo van gogh ve daha baskalarý) burda daha farklý konularý farklý sekillerde konusuyor olabýlýrdýk.veya bu sýtenýn hacklenmeye calýsýlmasý.arkadaslar bunlar sadece acýzlýktýr ve savunulacak yada ýyý nýyetlý hýçbýr yaný yoktur.zaten tarýhý ýncersek her kesýmden ýnsanlarýn tahammusuzlukten dolayý susturulmaya calýsýldýgýný gorebýlýrýz.bu tarihin tüm evrelerýnde her kesýmde malesef yasanmýstýr.yaný diðer bir deyiþle dinime küfreden müslüman olsa.tarýh kýtaplarý da, yakýn tarýhýmýzde bunlarla doludur.sosyalýzm de,kapýtalýzm de ,dýnler tarýhýde ... ve fikirler adýna insanlarýn katledýlmesý çok buyuk býr trajedý.benim düsüncem yada ýnancým dogru dýyorsun ama düsünsel olarak mücadele edemedýgýn için yokedýyorsun.daha önceki yazýlarýmý okuyanlar býlýr.ben atalarýmýn yada ýrkýmýn gerektýrdýgý sekýlde yasamayý herzaman reddettým.inançlarýna çok baglý býr aýleden gelmeme ragmen 18-25 yas arasýndaký yýllarýmý ateist olarak yasadým.sebeplerý belký burdaký arkadaslarla benzesir veya kýmý farklýlýklar vardýr ama bu yýllarým hep sorgulamakla gectý(burdan kastým okumak,arastýrmak,düþünmek,mantýk yürütmek).ama Allaha þükür kendý tabýrýmle yollar yýne tek dogruya cýktý.burda birazda imanlý arkadaslara seslenmek istýyorum lutfen fikirlerimizi biraz daha gerceklýkle besleyelým.eger inancýnýzdan emýnsenýz ve kafanýzda bu tarz sorunlarý konusma ýhtýyacý varsa.yok eger konusma geregý duymuyorsanýz beným ýnancým bana yeter sorgulamam dýyorsanýz konusanlarý rahatsýz etmeyýn.ve lutfen harun yahya gýbý ýnsanlarýn býlýmsel yetersýzlýklerýyle buralarý doldurmayýn

diger býlumum din karsýtý veya sorgulama donemýndeký arkadaslardan da ýstegým lutfen bizleri anlayýn ve kelimeri biraz daha dikkatli seçin.bu benim inancima zarar vermez ama inanýn inancým gereði sizlerin yüklendiði günah ve son beni üzüyor.


yazmak istediðim bir diðer noktaysa bu uzun bir sürec.ben hiç birzaman bu veya karþý tarzdaký forumlarda insanlarýn kýsa bir üsrec içerisnde kýmý gerceklerý kavrayarak hidayate erecegini düþünmüyorum.yaný býrsey yazdýktan sonra bak nasýl cevabý koydum anlayýsýndan vazgecelým.aslýnda burda tartýsmaya kalkýstýgýmýz konu býlýmýn tum dallarýný kapsadýgý gýbý ayný duzeydede yorucu býr calýsma gerektýrýyor.

Allah bu yolda hepýnýzýn yardýmcýsý olsun.
daha öncede dediðim gibi su an tatilde olmama ragmen bazen dayanamýyorum yazýyorum.ama eve döner dönmez sizlerle daha saglýklý yazýsmaya devam edecem.

yazýmý gereksýz bulanlar olabýlýr.zamanýnýzý caldýgým için özür dilerim

Quark
07-11-2005, 06:02
http://sozluk.sourtimes.org/show.asp?t=vahhabilik
http://www.yenisafak.com/diziler/vahhabi/



smile99

aspartam
10-11-2005, 11:52
a- Kur’an’ý anlamak hiç bir þarta baðlý deðildir: Öncelikle þunu bilmelisiniz ki: Kur’an’ý anlamak hiçbir þarta (aklý olma dýþýnda) baðlý deðildir. O’nu okuyan herkes kendi seviyesinde anlayacaktýr. Ve anladýklarý nasýl bir Müslüman olmasý gerektiði konusunda kendisine yetecektir.
Kur’an ona, inanmasý gereken Allah’ý, Allah’a nasýl kulluk yapacaðýný ve hak ile batýlý birbirinden ayýrmasýný gösterecektir.

b- Kur’an ne diyor? Kur’an’ý elinize alýn ve þu soruya cevap bulmaya çalýþýn: -Kur’an ne diyor? Ayetleri tek tek deðerlendirdiðinizde kapalý olan, deðiþik anlamlarý içeren, anlamý bilinmeyen ayetler görebilirsiniz. Ancak bu Kur’an’ý anlamamýza engel deðildir. Zira ayetleri tek tek alarak bu ayet ne diyor diye deðil; bir bütün olarak Kur’an ne diyor sorusunun cevabýný alýrsýnýz. Helal ve haram, emir ve yasaklar, iyi ve kötü, uymamýz ve kaçýnmamýz gerekenler apaçýk ve anlaþýlýrdýr. Yani bizim için gerekli olanlar; ihtiyacýmýzý karþýlamada yeterli olanlar anlayacaðýmýz düzeyde açýklanmýþtýr.

c- Kur’an’ýn ne olduðunu ve gönderilme amacýný bilmek: Kur’an’ýn ne olduðunu ve niçin gönderildiðini doðru olarak bilmeden, O’nu doðru anlamak mümkün olmaz.
Kur’an, insanlarýn hayatlarýný düzenlemede, referans alýnsýn diye mi; yoksa yüzünden ve ne dediði anlaþýlmadan, sevap kazanmak amacýyla okunsun diye mi, yoksa ölünün ardýndan okunsun diye mi, yoksa dinsel ayinlerde okunarak huþu elde edilsin diye mi gönderildi. Elbette ki yaþantýmýzý kendisine göre düzenleyelim diye gönderilmiþtir cevabý doðrudur. O zaman ölülerin ardýndan okumayý býrakýp, dirilerin hayatýný düzenleyen esaslar nelermiþ onlarý öðrenelim diye okumalýyýz.

d- Tevhidi düþünceyi kavrayamamýþ olmak: Tevhidi kavrayamamýþ olanlar, Kur’an’ý gereðince anlamazlar. Çünkü Kur’an’ýn esasý Tevhid üzerine kurulmuþtur. Kur’an’dan tevhidi çýkardýðýmýz zaman, Kur’an’ýn kendisini okuyana vereceði hiçbir þey kalmaz.

e- Kur’an’ý çokça ve gereðince okumak: Kur’an’ý ne kadar çok okursak o kadar fazla anlarýz. O bakýmdan Onu mümkün olan her zaman okumalýyýz. Aceleye getirmeden, aðýr aðýr ve üzerinde düþüne düþüne, mümkünse her bir kelimesini bile kavramaya çalýþarak okumalýyýz.

f- Kur’an’ýn kendine özgü bir dili ve anlatým tekniði vardýr: Bu dili ve anlatým tekniðini yakaladýðýmýz zaman Kur’an daha da anlaþýlýr olur. Zira Kur’an’da bir çok þey sembolize edilmiþtir. Ve kelimelere mecazi anlamlar yüklenmiþtir.

g- Kur’an bilim kitabý deðildir: Kur’an, ne tarih kitabý, ne baþka bir bilim kitabýdýr. Kur’an’da tarihten ve bilime konu olan alanlardan söz ediliyor oluþu, Allah’ý ve anlatýlmak istenen þeyleri daha iyi anlayalým diye örnekler verilmesindendir. Örneðin; Kendi gücünü ve yüceliðini kavrayalým diye yer ile gök arasýnda yaratmýþ olduðu þeylerden, sivri sinekten; yeniden diriltileceðimizi anlayalým diye, ölümünden sonra yeniden dirilen bitkilerden; gücünün ne kadar büyük olduðunu anlayalým diye evrende yarattýðý þeylerden ve o þeylere koyduðu yasalardan; iman edenlerin küfredenlere karþý Allah’ýn yardýmýný nasýl hakettiklerini, tevhidi mücadelenin nasýl verilmesi gerektiðini bilelim diye geçmiþ toplumlarýn kýssalarýný örnek olsun diye anlatmaktadýr...

h- Kur’an’ý kendi bütünlüðü içinde anlama: Kur’an’a bütünsel deðil de parçacý bir anlayýþla yaklaþma, yanýlmalara neden olabilir. Bir ayete Kur’an’ýn bir bütün olarak ifade ettiði anlama uygunluðu alarak en doðru anlamý verebiliriz.

i- Kur’an’ý, Kur’an’dan baþka kaynaklarý esas alarak anlamaya çalýþmak: Kur’an’ý, Kur’an’dan baþka kaynaklarý esas alarak anlamaya çalýþmak, o kaynaklardan yararlanma düþüncesiyle deðil de, onlarý esas alma koþuluna baðlýysa, onlardaki yanlýþlarý Kur’an’a bulaþtýrmýþ oluruz. Bu da netice olarak Kur’an’ý (söz olarak deðil) anlam olarak tahrif etmek gibi büyük bir yanlýþý içermektedir. Her þeye ölçü saydýðýmýz Kitab’ý, baþka ölçülerle açýklamak, ölçülerin yerini ve iþlevini deðiþtirmek demektir.

j- Geleneksel Kültür: Geleneksel kültürün bizde oluþturduðu ön bilgilerle Kur’an’a yaklaþmak, ondan elde edilmesi gerekeni elde etmemize engel olur. Bu, bilgilerimizi Kur’an’a göre deðiþtirme veya düzeltme yerine, mevcut düþüncemizi Kur’an’a onaylatma gibi bir yanlýþý beraberinde getirdiðinden, hak ile batýl birbirine karýþmýþ olur.

k- Alimlerin görüþü: Alimlerin görüþünü ölçü almak ve Kur’an’ý onlar nasýl anlamýþsa, onlarýn her dediklerini doðru varsayarak, öyle anlamayý esas almak, Kur’an’ý onlarýn anlayýþlarý ile sýnýrlamak ve dondurmaktýr. Oysa ki onlarýn ne düþündüklerini ve nasýl anladýklarýný bilmemiz, görüþümüze görüþ katmak amacýyla olursa yararlý olur.

l- Kur’an’la kul arasýndaki aracýlar: Allah ile kulu arasýndaki aracýlar, kul ile kitap arasýna da girmiþ bulunuyor. Ve kullarý Kitab’a deðil, Kitap adýna kendilerine uymaya çaðýranlar, kulu Allah’a yaklaþtýracak olan doðru yolu ortaya koymak iddiasýnda olan ve kendilerini kaynak sayan kimselerdir. Kul bunlara takýlý kaldýðý sürece Kitab’ýn kendisine asla kavuþamadýðýndan, deyim yerinde ise, hayatýný ‘kitapsýz’ olarak tüketmektedir. Doðrudan Kur’an’a çaðýrmayan, ‘bana takýlýn sizleri Kur’an’a götüreyim’ diyen herkes aracý konumundadýr. Þeyhler, veliler, mürþitler, üstadlar, alimler, aðabeyler... gibi sýfatlarla anýlanlarýn konumlarýna bakýn, eðer kendilerini iþin þartý olarak görüyorlarsa (ki büyük çoðunluk öyledir) o zaman bunlar, engelleyici aracýlar ve hedef saptýranlardýr.

m- Peygamberliði yanlýþ tanýmlamak: Peygamber ve peygamberliðin ne olduðunu, amacýný ve Kur’an’daki yerini doðru bilmek, Kur’an’ý anlamada yanýlmamýza neden olur. Allah’ýn dinini pratize etmede örneklik, vahyi duyurmada elçilik yapma peygamberliðin esasýný teþkil etmektedir. Lakin kimileri peygamberliðin bu boyutunu hiç dikkate almadan, O’na din adýna hüküm koydurarak O’nu Allah’ýn dininin ortaðý olarak görmekteler. Oysa ki Allah, kendi dinine peygamberi de dahil hiçbir varlýðý ortak etmemiþtir.

n- Kur’an’ý anlayamayýz önyargýsý: Kur’an’ý anlayamayýz anlayýþý Kur’an’a yapýlan en büyük iftiradýr. Zira Kur’an’ýn kendisi, defalarca anlaþýlýr olduðunu, biz anlayalým diye apaçýk olduðunu bildirmektedir. Buna raðmen anlayamayýz anlayýþý bir ön þartlanma ve kuruntudan ibaret. Anlayamadýðýmýz bir kitabý Allah bize gönderip te bizi ondan sorumlu tutar mý? Bu Allah’ýn adaletine yakýþýr mý?

o- Ýlletin önemi: Kelimelerin yalýn olarak ifade ettikleri anlamlara takýlýp kalma yerine, o kelimelerle ifade edilmeye çalýþýlan ‘özü’ algýlamaya çalýþmalýyýz. Ayetin mesajýný, kelimelere verdiðimiz anlamla deðil, mesajýn özü doðrultusunda kelimelere yüklediðimiz anlamla anlamaya çalýþmalýyýz. Örneðin ayet, savaþ için besili atlara sahip olmamýzý mý istiyor. Burada ‘öz’ olan besili at deðil. Savaþa hazýrlýklý olmak için gerekli araçlara sahip olmaktýr. Zira at amaç deðil, araçtýr. Bu ayet öz olarak savaþa hazýrlýklý olmayý istemektedir. Araçlar her zaman deðiþebilir, ama amaç (öz) deðiþmez. Araç dün attý, bugün tank yarýn da baþka bir þey olacaktýr.

p- Kavramlarýn önemi: Kavramlar týpký yazý yazmak için kullandýðýmýz harfler gibidir. Nasýl ki harfleri bilmeden, okuyup yazamazsak, kavramlarý bilmeden de Kur’an’ý gereðince anlayamayýz. Örneðin Ýlahýn, Rabbýn, sabrýn, ibadetin, taðutun... ne olduðunu bilmezsek, (ki kavramlar Kur’an kültürünün harfleri gibidir) Kur’an’ý gereðince anlayamayýz.

http://www.kuranislami.com/kuran/kuranyontem.html

hasan_
19-11-2005, 20:57
Müslüman olmayan arkadaþlarýmýza sormak istiyorum. Sizce Hz. Muhammed'in inancý neydi?

aspartam
22-11-2005, 11:54
Atamýz Âdem kimdi?
Yakýn zamana kadar büyüklerimiz ilk insanýn Âdem olduðunu söylüyor, biz de evet diyorduk. Öyle ya, her þeyin olduðu gibi insanýn da bir baþlangýcý olmasý gerekmiyor mu?
Ta ki bir Ýngiliz bilim adamý ortalýðý karýþtýrýncaya kadar. Onunla birlikte bilim ve din arasýndaki eski bir kavga yeniden ateþlendi ve hâlâ devam ediyor. O bilim adamý Charles Darwin’dir.
“ 1809 yýlýnda seçkin bir ailede doðdu. Týptan papaz okuluna kadar uzanan ve hepsi de yarým kalan baþarýsýz bir öðrencilik hayatý oldu. 1831’de 22 yaþýndayken Beagle adlý bir bilim araþtýrma gemisiyle uzun bir yolculuða çýktý. Kýyýya çýktýklarý her yerde uzun, güç ve tehlikeli keþif gezilerine çýkýyor, çevreyi inceleyip örnekler topluyor, notlar alýyordu. Yolculuk beþ yýl sürdü ve 1836’da Ýngiltere’ye döndü.
Sonraki yirmi yýl boyunca bu notlar üzerinde çalýþtý. Darwin, tarým ve hayvancýlýkla uðraþan çiftçilerin daha iyi bir ürün elde etmek için özenle üstün nitelikli tohumluk seçtiklerini biliyor, dünyadaki evrimin temel ilkesinin de bu olduðuna inanýyordu. Yaþam savaþýnda türler birbiriyle rekabet hâlindeydi. Güçlü olan ve çevreye uyum gösterebilen yaþýyor, zayýflar yok oluyordu. Doðal yaþam zorlayýcý bir güçtü. Bu nedenle bütün canlýlar en basitten en geliþmiþe doðru zorunlu bir evrim geçirmiþlerdi.
Darwin bu çalýþmalarýný, Türlerin Kökeni isimli bir kitapta 1859 yýlýnda yayýnladý. Gerçi evrim teorisi daha önceleri Fransýz Montesquieu, Diderot ve Lamarck tarafýndan da öne sürülmüþtü ama, Darwin bu konuda yeterli bilimsel kanýt sunan ilk bilim adamýydý. Darwin bu çalýþmasý ile iki ayrý grubun birden düþmanlýðýný kazandý. Karþý çýkan bu gruplardan biri Darwin’in gölgesinde kalmaktan korkan eski kafalý bilim adamlarý, diðeri ise din adamlarýydý.
Teori özellikle din adamlarý için daha da tehlikeliydi. Çünkü hem Tevrat’taki yaratýlýþ öyküsünü yýkýyor, hem de bu yaratýlýþta Tanrýsal iradeye yer olmadýðýný ortaya koyuyordu.
Evrim Teorisinin, doða bilimlerinin yaný sýra sosyal bilimlerin geliþmesinde de önemli etkileri oldu. Darwin, Ýnsanýn maymundan türediðini hiçbir zaman doðrudan söylememiþ olsa da, Evrim teorisi sýk sýk bu suçlamadan yola çýkan saldýrýlarla karþýlaþtý.” 1
Darwin’in evrim teorisi ile baþlayan bu tartýþmalar bir çok ülkede olduðu gibi ülkemizde de hâlâ devam ediyor. Neden?
Bir Yahudi’nin ya da bir Hýristiyan’ýn bu konudaki tepkisine belki hak verilebilir, fakat bir Müslüman’ýn asla!
Bir Müslüman’ýn, kendi tarih ve kültürü ile tanýþmadan önce Darwin’e karþý çýkmaya hakký olabilir mi?
Ýnsanýn atasýnýn maymun olduðunu ilk söyleyen kimdi bilmiyorum ama, Darwin olmadýðýný biliyorum. Çünkü ayný sözü, hem de Darwin’den 650 yýl önce söyleyenlerden biri, Ýslam düþünürlerinden Muhiddin-i Arabi’dir.
Ýþte sözleri!
“ Gezegenlerle dolu olan evrende her þey birbirini etkilemektedir ve tüm nesneler bu etki nedeniyle meydana gelirler. Bu etkiler, meydana gelen her þeyde o þeyin en geliþmiþ türünü ortaya çýkarmýþtýr. Âlemde ilk varlýk gazlar, sonra su, ve sonra sýrasýyla madenler, bitkiler ve hayvanlardýr. Bu sýralamada en son olarak beliren insandýr. Hayvan, insanýn atasýdýr.
En geliþmiþ maden altýn, en geliþmiþ bitki vak vak aðacýdýr. Hayvanlardan en geliþmiþ olaný da insandýr. Bunlardan her iki varlýk arasýnda baþka bir ara varlýk vardýr. Madenlerle bitkilerin geçiþ noktasý men denilen bir mantar türü, bitkilerle hayvanlar arasýndaki geçiþ hurma aðacý ve hayvanlarla insan arasýndaki geçiþ ise, bir maymun cinsi olan þebektir.” 2
Evet, ne düþünüyorsunuz?
Sadece inanan, ama bilmediðini bilen insaf sahibi Müslümanlarýn bu tartýþmada þimdilik tarafsýz kalmalarýný istirham ederim. Çünkü tartýþmamýz inananlarla deðil, “Hayýr, benim dediðim doðru!” diyen þeytanladýr.
Bana göre Müslümanlar bilimle tartýþmadan önce kendi dinleriyle tartýþmalýdýrlar. Hem Osmanlýyý savunacaksýnýz, hem de onun savunduðunu inkar edeceksiniz! Böyle anlamsýz bir tutarsýzlýk olur mu? Ya Osmanlýyý ve þeyhülislamlarýn bile özel fetva ile tasdik ettiði Muhiddin-i Arabi’yi inkar edeceksiniz, ya da oturup inançlarýnýzý yeniden gözden geçireceksiniz.
Bu özeleþtiriyi yapmak zorundayýz ve ben þimdi bunu yapacaðým.
***
Âdem kimdir? Kutsal kitaplarýn bildirdiðinin dýþýnda hiç kimsenin bu konuda bilgisi olamaz, yok da!
Þu halde gelin þu kutsal kitaplarý dikkatlice bir daha okuyalým.
“Ve gökler, ve yer ve onlarýn bütün ordularý tamam olundu. Ve Allah, yaptýðý bütün iþi altý günde bitirip yedinci günde istirahat etti. Ve Allah, yedinci günü mübarek kýldý ve onu takdis etti. Çünkü Allah, yaratýp yaptýðý bütün iþten o günde istirahat etti. Tekvin 1/ 1-3”
Son Peygamber Tevrat’ýn bu sýralamasýna itiraz eder. Peygamberin itirazý neyedir? Ýnsanýn hayvan kategorisine dahil ediliyor olmasýna mý? Yoksa Allah’ýn yorulmuþ olmasýna mý?
Bazý Müslümanlar, Peygamberin yedinci günde insanýn yaratýldýðýný söylemesinden, insanýn hayvandan baðýmsýz olarak yaratýldýðý anlamýný çýkarýrlar.
Hangi hakla? Kuran’ýn hangi ayetine veya Peygamberin hangi sözüne istinaden böyle düþünülüyor?
Yoksa Allah’ýn âlemleri yarattýðý altý günün ve sonra insaný yarattýðý yedinci günün, bizim bildiðimiz günlerden olduðu mu sanýlýyor? Hani bizim bir günümüz Allah için bin yýl gibiydi, elli bin yýl gibiydi?
Peygamber ayný hadiste, insanýn yaratýlýþýnýn o cuma gününün akþam saatlerinde tamamlandýðýný söyler. Yoksa, ol dediðinde olduruveren Allah insaný yaratýrken zorlandý mý? Yoksa Hýristiyanlarýn zannettiði gibi akþama kadar istirahatta mýydý?
Yeni Müslüman olduðu halde Haz. Cübeyr’i bile hayran býrakan,
“ Yoksa onlar nedensiz mi yaratýldýlar Tur 52/35” ayetini hiç okumadýðýmýz, anlamadýðýmýz anlaþýlýyor. Allah’ýn her þeyi bir sebeple yarattýðýný, her þeyi sebeplerle birbirine baðladýðýný unutmuþ görünüyoruz.
Bana göre Peygamber insanýn maddi geçmiþi ile deðil, Allah anlayýþýmýzdaki yanlýþlýklar ile uðraþmaktadýr.
***
Uzun yýllar önce, zannederim basýnda yada televizyonda izlediðim batý kaynaklý bir haberde, Âdem’in belirli bir insan olmayýp sadece bir kavram olduðunun iddia edildiði bildiriliyordu. Kaynaðýný tespit edemediðim bu yabancý görüþün sahibini tanýmak, kendisini tebrik etmek isterdim. Çünkü tamamen katýlýyorum. Nitekim bu anlayýþ daha sonra ülkemizde de dile getirilir oldu.
Arapça sözlüðe baktýðýnýzda, Âdem kelimesinin hemen yanýnda baþka bir Adem daha görürsünüz. Kolay fark edemezsiniz ama farklýdýr. Âdem ilk insan, Adem yokluk demektir. Âdem ve Adem. Ne kadar da yakýnlar! Neden bu kadar yakýnlar acaba?
Bu isimleri tanýmlayan eski atalarýmýz, birbirinden çok farklý bu iki anlamý, neden bu kadar yakýn iki kelimeye yüklesinler? Sakýn aralarýnda gizli bir ilgi olmasýn!
Böyle bir ilgi vardýr ve üstelik gizli de deðildir. Çünkü Adem yokluk demektir ve bu yokluk, bana göre insanýn belli bir bedensel atasý olmadýðýnýn ifadesidir. Ýnsanýn atasý, maymunlardan balýklara, balýklardan yosunlara uzanan uzun, çok uzun bir evrimdir. Ýnsanýn gerçek geçmiþi, yaratýlýþýn derinliklerindedir. Böyle olmasý, insanýn topraktan ve sudan yaratýldýðýna ters düþüyor mu?
Son Peygamber kadir gecesinden söz ettiði bir hadiste, o gecenin sabahýnda kendimi su ve balçýk içinde secde eder gördüm derken, ne demek istiyordu dersiniz?
Baþka bir hadiste, ertesi günü yaðmur yaðdýðý, yaðmurun mihrabýn üstünü örten dallarýn arasýndan sýzdýðý, secde yerinin ýslanmasý sonucu da Peygamberin alýn ve burnunun çamurlandýðý anlatýlarak rüyanýn gerçeklendiði anlatýlmak istenir. Bu hadisin gerçek mi, uydurma mý olduðunu bilmiyorum. Doðru deðilse, kadir gecesi hakkýndaki bu çok önemli hadisi anlayamayan, ama Peygamberin sözünü de mutlaka anladýklarý bir sonuca baðlamak isteyenlerin lüzumsuz bir gayreti olduðunu düþünürüm. Deðilse, doðru kabul edenlere sormak isterim,
Siz Peygamberin kadir gecesinde uyuduðunu mu söylemek istiyorsunuz? Yoksa sadece ertesi gün yaðacak bir yaðmuru haber verdiðini mi?
Bana göre hadisin gerçek anlamý, Peygamberin her þeyin topraktan yaratýldýðýna olan inancýdýr. Peygamber maymunu çoktan geçmiþ, varlýðýn ezeli geçmiþinde bir toz tanesi kadar bile olmadýðýný düþünmektedir. Esasen bu böyle olduðu içindir ki, tasavvuf anlayýþýnda zerre anlayýþý çok önemsenmiþ ve Allah karþýsýndaki tevazuun sembolü olagelmiþtir.
Geçmiþimiz maymun olsa bundan ne çýkar? Önemli olan bizim þimdi ne olduðumuz deðil mi? Dýþardan insanmýþ gibi görünen birçok insanýn býrakýn taklitçi maymunu, gerçekte tembel bir eþek, sinsi bir yýlan veya saldýrgan bir köpek gibi davrandýðýný görmüyor muyuz? Üstelik hayvanlar da bizim gibi topraktan deðil mi? Topraktan gelip topraða gitmiyorlar mý? Maymunlarla ayný topraktan yaratýlmýþ olmak gücümüze gitmiyor da, maymundan geliþmiþ olmak niçin gücümüze gidiyor?
Þimdi biçare hayvanlara karþý övünüp büyüklenmeyi bir tarafa býrakalým da, gelin þu ayeti bir daha tefsir edelim,
“ Kendilerine koyduðumuz yasaklarý aþtýlar ve onlara, - Basit birer maymun olun, dedik. Araf 7/166”
Anlayamadýnýz, hâlâ maymunda mý kaldýnýz? O halde bir de þunu tefsir edelim,
“ Onlara þu adamýn haberini de anlat. Ona ayetlerimizi vermiþtik ama, inkar ederek azgýn þeytanlardan olmuþtu. Dileseydik onu bu ayetlerle yükseltirdik, ancak o kendi hevesine uyarak aþaðýlýða saplanmayý istedi. Onun durumu köpeðin þu hâline benzer ki, üzerine gitsen dilini çýkarýp solur, býrakýp uzaklaþsan yine dilini sarkýtýp solur. Ayetlerimizi yalanlayan kimsenin durumu iþte böyledir. Sen onlara bu örneði anlat, ola ki üzerinde durup düþünürler. Ayetlerimizi inkar ederek kendine zulmeden bir millet ne kötü bir misaldir. Allah’ýn yol gösterdiði hak olan gerçeðe ulaþmýþtýr, saptýrdýklarý ise mahvolanlardýr. Ant olsun ki, biz insanlardan ve cinlerden bir çoðunu cehennem için yarattýk. Kalpleri var anlamazlar, gözleri var görmezler, kulaklarý var iþitmezler. Hayvanlar gibidir bunlar, hâttâ daha da aþaðý. Ýþte bunlar, gafillerin ta kendisidir. Araf 7/175”
Hâlâ mý anlamadýnýz?
Þu halde gelin biraz daha açýk konuþalým. Bakýn amentüde “ve kütübihi” diyerek iman ettiðimiz Tevrat ne diyor;
“ Ademoðlunun yaratýlýþý, Allah onlarý denesin ve kendilerinin ancak bir hayvan olduklarýný görsünler diyedir. Görmüyor musun insanýn baþýna gelen hayvanlarýn baþýna da geliyor ve baþlarýna gelen þey birdir, bu nasýl ölüyorsa öteki de öyle ölüyor. Hepsinin bir soluðu var ve insanýn hayvana üstünlüðü yoktur. Hepsi ayný topraktan geliyor, ayný topraða gidiyorlar. Ancak þu var, Ademoðlunun ruhunun yukarýya çýktýðýný, hayvanýn ruhunun aþaðýya indiðini kim biliyor? Vaiz 3/18”
Nasýl?
“ Ant olsun biz insaný en güzel surette yarattýk da, sonra aþaðýlarýn aþaðýsýna ittik. Tin 95 / 4” ayetini anlamak þimdi daha kolay deðil mi?
Müslümanlar! Lütfen maymunu çabucak geçiniz. Maymun artýk çok gerilerde kaldý. Geçmiþimizin maddi sebebi maymun, solucan, hâttâ bir bitki bile olsa biz artýk insanýz!
Sahi, insan ne demek kim biliyor? Doðrusu henüz ben bilmiyorum da!
***
Þimdi daha önce okuduðum bir alýntýya tekrar geri dönmek istiyorum.
“ Dildeki her söz, çalýþmadaki her hareket, bilimdeki her kavram, kuþaklarýn bir yere toplanmýþ tecrübesidir. Irmaðýn akan sularý ýrmakta kaybolmadýðý gibi, eski kuþaklarýn tecrübeleri de boþa gitmemiþtir. Bir zamanlar yaþamýþ olan insanlarýn emeði, insanlýk tecrübesinin ýrmaðýnda, yaþamakta olan insanlarýn emeði ile kaynaþmaktadýr.
Irmaðýn kaynaðýna, her þeyin baþlangýcýna iþte böyle vardýk. Çalýþan, konuþan ve düþünen bir varlýk olan insan iþte böyle doðdu. Maymun deðiþe deðiþe insan haline gelinceye kadar geçmiþ olan binlerce yýla göz atarken, Frederich Engels’in, insaný emeðin yarattýðý hakkýndaki sözlerini hatýrlamamak imkansýz.”
Bir çok Müslüman için Engels’in insan ve emekle ilgili bu sözlerini anlamak imkaný yoktur. Çünkü onlar yaþamakta olduðumuz her gerçeðin bir ayet olduðunu unutmuþlardýr. Çünkü onlar gözlerini Allah’ýn yarattýðý gerçeðe kapamýþlar, zanlarýný din edinmiþlerdir. Bu nedenledir ki Allah’ýn,
“ Ýnsan için kendi emeðinden baþka bir þey yoktur. Necm 53/39” ayetini bile, hiç akýllarýndan çýkarmadýklarý dünya malýnýn üzerine taþýyamazlar.
***
Dede, Allah ve din hakkýnda söylenen her sözün Kuran’a ve hadislere dayalý bir senedi olmasý gerektiðini söylerdi.
Eðer konuþtuklarým doðru ise bir senedi olmalýdýr ve bana göre bu senet Âdemin boyudur. Niçin 50 veya 70 zirâ deðil de 60 zirâ?
Cebrail’in altý yüz kanadý olduðunu anlayanlar, artýk Âdemin boyunu da anlamýþlardýr. Yani, altý ve on!
Altý, yani âlemin altý günde yaratýlýþý Âdemin yaratýlýþýnýn sýrrýdýr. Ýnsanýn yaratýlýþý maymundan daha öncelerde, geçmiþin derinliklerindedir. Ya on? Bakalým neymiþ, Muhiddin-i Arabi anlatýyor;
“ Þunu bilin ki, tüm kainat dört âlem üzerinde dönmektedir. Yaþayan âlem, Deðiþen âlem, Gelecek âlem ve Neseb âlemi. Bu âlemlerin her birinin bir anlamý vardýr ve her biri kainat dediðimiz büyük âlemin bazý özelliklerini taþýrlar. Yaþayan âlemdeki bir þey kainatýn 4 gerçeðini, Deðiþen âlem 25 gerçeðini, Gelecek âlemdeki bir þey ise kainatýn 20 gerçeðini kapsar. Bu 49 ana gerçek her þeyde olduðu gibi insanda da mevcuttur. Neseb âlemi ise, büyük âlemden 10 gerçeði kapsar.” 3
Neseb Arapça bir kelimedir. Diðerlerini sadeleþtirdiðim halde ona özellikle dokunmadým. Nedir biliyor musunuz?
Sözlük þöyle diyor; Geçmiþ. Soy, kök, atalar zinciri.
Bu 49 gerçeði ve içindeki sayýlarýn anlamýný henüz ben de bilmiyorum ama, artýk inanýyorum ki atamýzýn boyu gerçekten 60 zirâdýr. Allah’ýn altý günde yarattýðý ve her günü on gerçekle kuþatýlmýþ.
Nasýl, bu senedi kabul etmiyor musunuz?
Þu halde ben size bir çek vereyim. Gerçi biraz uzun vadeli, üç yüz yýllýk ama olsun, saðlamdýr.
Eski hikayeler, cennetten kovulan Âdem’in üç yüz yýl aðlayýp inledikten sonra affedildiðini anlatýyor. 4
Hadi þimdi söyleyin bakalým bu ne demek? Söyleyin, niçin iki yüz veya beþ yüz deðil de üç yüz yýl?
Bilemediniz mi? Evet, Haz. Cebrail’in kanatlarý olduðuna inanmaz ve onu dinlemezseniz bilemezsiniz.
Þimdi, hisseden canlýlar âlemini hatýrlayýn. Bitkiler, hayvanlar ve insan! Ýþte size üç yüz yýl. Her biri yüz mükemmellikte yaratýlan ve Allah’ýn ölçüsüyle üç gün süren. Ýnsan olmak için acý çekilip göz yaþý dökülen üç yüz yýl! Bizim yýlýmýzla kim bilir kaç milyar yýl!
Ademde yok olan Âdemi þimdi siz de görebiliyor musunuz?
Nasýl, yoksa bunu da mý beðenmediniz? Peki kabul, sizdeki karanlýðý satýn almaya kararlýyým ve nakit ödeyeceðim.
“ Onlar maðaralarýnda üç yüz yýl kaldýlar, dokuz da ilave ettiler. Kehf 18/25”
Hayýr, bilmediðinizi biliyorum ve açýklamanýzý isteyecek deðilim. Bu ayetin anlattýðý Yedi Uyuyanlar Efsanesi, bize Hýristiyanlardan miras kalan eski bir bilginin hikayesidir. Bu efsanedeki uyuyanlar, üç yüz yýlda yaratýlan insanlýktýr, insandýr.
Ya dokuz? Söz ettiðimiz dokuz, özellikle sýcak iklimlerde erken baþladýðý bilinen ergenlik yaþýdýr. Yani, günahsýz uyumakta olan bir insanýn kendi nefsine uyanmasý! Peki bütün insanlar dokuz yaþýnda mý buluða eriyor? Üstelik hani insanýn uyanmasý gerçeði görmesiydi?
Haklýsýnýz, nitekim bir sonraki ayet de bu düþünceyi doðruluyor ve þöyle diyor;
“ De ki, - Onlarýn ne kadar uyuduklarýný Allah daha iyi bilir. Onun elindedir göklerin ve yerin bilinmezlikleri. Kehf 18/26”
Bunu da beðenmediyseniz, öyle anlaþýlýyor ki sizin bir þeyler alýp satarak kâr etmeye niyetiniz yok. Bari dilinizi tutuyor olsaydýnýz.
***
Biliyorum, öðrendiklerimin ve düþündüklerimin hepsi doðru. Her þey Kuran ve Peygamberin denetimi altýnda. Ama yine de içimde garip bir duygu, sanki bir yerlerde bir þeyler eksik. Siz de hissediyor musunuz?

Mürit Kefer

Dip not Eser Yazar Yayýnevi / Baský yýlý Cilt Sayfa
1 Ana Britannica Ansiklopedi Ana Yayýncýlýk / 1988 6 622
2 M. Arabi Fütuhat-ý Mekkiye Selahaddin Alpay Þakir Hoca / 1980 Tek kitap 359
3 M. Arabi Tasavvuf Yolu Selahaddin Alpay Sümer / 1973 Tek kitap 223
4 Mearicu'n Nübüvve A.Faruk Meyan Berekat / 1976 Tek kitap 130

Russell
23-11-2005, 22:54
http://www.haber7.com/haber.php?haber_id=122648

ensareo
29-11-2005, 23:57
Þu dünyada birþeylere karar verip duruyoruz öyle deðil mi?Öyleyse, en azýndan hazýr bir mesleðimizde var:"hakimlik"...Oh ne iyi..O kadar da basit kolay birþey deðil hakimlik oysa..

Ýyide herkes hükmedebiliyor; doðru karar verebiliyor mu?(amaç doðru karar vermek deðil mi?)Maalesef "Hayýr.." Hatta hiçte dikkat edilmiyor,önemsenmiyor...Ama herkes haksýzlýða uðradýðýnda; hükmedilecek bir konu olduðunda,azami gayret gösterilmesini,adaletle hükmedilmesini isterler..En iyi avukatýn kendilerinin vekili olmasýný isterler;haklýdýrlar da..Öyle deðil mi?

Çünkü doðruyu söyleme,gerçeði bulma,araþtýrma,kendi aleyhinde de olsa "hakký söyleme" çoðu insanda bulunmuyor..Buda hakimin kiþiliði ile ilgili çoðunlukla..veya hasta olup-olmamasýna...Bir çocuk hüküm verebilir mi?Hayýr..Doðruyla yanlýþý ayýrt edecek bir bilgi birikimi yoktur..Peki bir deli veya psikiyatrik bir hastalýðý olan bir insan.Sizce hakim olabilir mi?, hükmedebilir mi?Hayýr..Çünkü doðru karar vermesine engel olan bir hastalýðý vardýr;bu durumda o da çocuk gibidir..

Para karþýlýðý veya menfaat karþýlýðý doðru olarak hükmettiði bir konuda caymak,aksine haksýz olan tarafý haklý,haklý olan tarafý haksýz göstermeye ne dersiniz. Buda hakimin ahlakýna baðlý birþey..Evet,dilerse istediði gibi hükmedebilir ve yanlýþ bir kararý isteyerek verebilir..Ahlak sorunu...

Hüküm verilirken dosyalarý okumak,her iki tarafýda dinlemek ve delillerini incelemek,delillerin doðruluðunu araþtýrmak gibi hüküm öncesi birtakým faaliyetlerde bulunmamýzda gerekir..

Þöyle birþey olsaydý iþimiz kolay olurdu.Mesela;güzel bir kadýn-yakýþýklý bir erkek,zengin-fakir gördüðümüzde nefsimiz derdi ki bu güzel bir kadýn veya yakýþýklý bir erkek;hiç yalan söyler mi?Çirkin birisini gördüðümüzde de nefsimiz derdiki mutlaka bu çirkin bir þey yapmýþtýr bu adam-kadýn..Zenginse haklý,fakirse haksýz..hemencecik hükmümüzüde verirdik..Maalesef!...bu hüküm verme bu kadar kolay deðil..

Heva ve hevesinize tabi olmayacaksýnýz..Bu ne demek yani caným böyle istiyorla,istediðim hoþlandýðým þekilde hüküm verilirse kabülumdür ile hüküm verilmez.Zor bir iþ yani bu heva ve hevesle hüküm vermemek bunun aksine araþtýrma yapmak, doðruluðunu araþtýrmak,delil toplamak,yanlýþ hüküm vermekten çekinmek,haksýzlýk yapmaktan korkmak;kýsacasý çok zor birþey Adaletle Hükmetmek!...

Aliminyum
04-12-2005, 15:41
1) Tekebbür(Kibir) :
Günümüzde ateistler, "Ýnsan olabildiðine hür kalmalýdýr. Allah'a (cc) kulluktan bahsettiðiniz zaman Ýnsanýn hürriyetini ortadan kaldýrmýþ olursunuz. Kime olursa olsun "kulluk" söz konusu ise orada hürriyet yok ve Ýnsan sömürülmüþ demektir." diyorlar. Ýþte, böylesine bir tekebbür tabiatýyla imana manidir.

2) Bakýþ Zaviyesindeki Ýnhiraf(Sapma):
Bazen bakýþlardaki zar kadar deðiþme neticede çok büyük farklýlýk arz eder ve Ýnsaný imandan dýþarý çýkarýr. Üstadýn (Bediüzzaman)'niyet' ve 'nazar' mevzularýndaki açýklamalarý bu açýdan çok önem taþýr. "Niyet ve nazar, mahiyeti eþyayý taðyir eder." diyor. Niyeti inkara kilitlenmiþse bir Ýnsanýn, bakýþý ve anlayýþý da buna göre þekillenir.

3) Cehalet.

4) Alýþkanlýklar.

Kiþinin sürekli yaptýðý eylemleri, onun karakteri, kanaatleri, inanç ve baðlýlýklarý ile bütünleþir. Ve onlarý terk etmek, din deðiþtirmek kadar zor gelir ona. Eðer bu eylemler iman ve Ýslâm'ýn tasvip etmeyeceði ve edemeyeceði yol ve yöntemler üzerinde yivler oluþturur ise, artýk bu yivlere yatak deðiþtirmek imkansýzlaþýr. Geçmiþ kavimlerin inkarlarýnýn çoðu, âbâ an ced (atalardan bu yana) edinilmiþ alýþkanlýklarýn terk edilmemesinden kaynaklanmaktaydý. Çünkü edinilmiþ örf, adet ve inançlar üzerinde Ýnsanlarda aþýlmaz dogmalar oluþmuþtur. Yeni þeylerin kabulüne karþý ferdi ve sosyal isteksizlik baþ göstermektedir. Bu da küfrü netice vermiþtir.

http://tr.fgulen.com/a.page/eserleri/kirik.testi/a11583.html?PHPSESSID=

sitesinden araklanmýþtýr. Ýlgimi çekti paylaþayým dedim.

erayevren
07-12-2005, 02:34
Medyanýn ve kamuoyunun gözü önünde 27 Kasým`da Swissotelde bir satýþ gerçekleþti.

Cumhuriyet kurucumuz Mustafa Kemal Atatürk’e ait belge, bilgi, doküman ve eþyalarý
müzayedede satýþa sunulmuþtur.Duyarlýlýk noktalarýný yitirmiþ, skandallarýn olaðanlaþtýðý,
bir toplum olduðumuzu gözler önüne seren bu duruma yine de insani ve ülkesini seven
insanlar olarak dur demeyi vicdani ahlaki ve düþünsel olarak karþý gelmeyi borç bildik.

Cumhuriyetin kurumlarý, cumhuriyet kurucusunun eserlerine sahip çýkmazken, mezatlarda
satýlýrken yüreðimizin acýdýðýný bir kez daha ifade etmek istedik.Ülkemi pazarlarým diyen
tüccar zihniyetli Baþbakaný,hükümeti,bakanlýklarý ve adý Atatürk ile baþlayan
tüm kurumlarýn buradaki sessizliðini ve suç ortaklýðýný bozmak istiyoruz.

Tarihini parça parça satan bir ülkenin onursuz insaný olmamak için imzalarýmýzý atýyoruz.
Baþta hükümet olmak üzere, tüm kurumlarý ve yurttaþlarýmýzý, Atatürk’e ait olan eþya, bilgi,
doküman ve belgelerin ülkemize ve tüm cumhuriyet yurttaþlarýna ait olduðu gerçeðinin altýný
bir kez daha çiziyoruz.Tarihimize ve hepimize ait olan bu deðerlerin kiþisel mülkiyete geçemeyeceðini
ifade ediyoruz.Tarihi eser kaçakçýlýðý içermesi bir yana tarihinin de parça parça satýlmasý anlamýna
gelen bu duruma son verilerek, satýlan bu eþyalarýn topluma kazandýrýlarak korunmasýný ve
herkesin görebileceði yerde sergilenmesini istiyoruz.

Ulusal bir önderin hiçbir özel eþyasý kiþiselleþtirilemez.

Saygýlarýmla
Erdoðan Aslanoðlu
www.yazarcizer.com
Genel Yayýn Yönetmeni

www.yazarcizer.com (Düþün edebiyat bilim ve toplum) sitesi olarak bu konuda baþta tüm yurttaþlarýmýz ve kuruluþlarýn
duyarlýlýk göstererek aþaðýdaki kurumlara e-posta atarak tepkilerini dile getirmelerini ve
bu kampanyanýn takipçisi olmalarýný rica ediyoruz.

TBMM : bilgiedinme@tbmm.gov.tr
Baþbakanlýk : halkilis@basbakanlik.gov.tr
Ýçiþleri Bakanlýðý : i-basin@icisleri.gov.tr
Kültür ve Turizm Bakanlýðý : ozelkalem@kulturturizm.gov.tr
Kültür Varlýklarý ve Müzeler Genel Müdürlüðü : kulturvarlikmuze@kulturturizm.gov.tr
Genelkurmay Baþkanlýðý : gnkur@tsk.mil.tr
Türk Tarih Kurumu : ttkinfo@ttk.org.tr

Kampanyamýza, baþta siz olmak üzere
arkadaþlarýnýza sitelere önerebilir ve sesimizi çoðaltabilirsiniz.Yapýlanlarý ve yaratýlan etkiyi bizimle paylaþýrsanýz seviniriz.

aspartam
10-12-2005, 21:59
Bahse konu olan Hz. Musa ve Ýsa (a.s )'ýn annelerine verilen bilgi 'vahyetmek' ifadesiyle bildirilmektedir. Bu nedenle Kur'an'da vahiy kelimesinin hangi anlamlarda kullanýldýðýný ve kimlere vahyedildiðini bilmeye ihtiyaç vardýr. Kur'an'da vahyin þu anlamlarda kullanýldýðýný görüyoruz:

1- Nahl suresinin 68 ve 69. ayetlerinde bahsedilen "Rabbin Bal arýsýna vahyetti" ifadesindeki "vahiy" Allah'ýn eþyaya verdiði özellik, sevki tabii veya iç güdü anlamýndadýr. Allah bal arýsýna bal yapmayý vahyettiði gibi kuþlara ve tavuklara da yumurta yapmayý; elma aðacýna da elma yapmayý vahyetmiþtir. Bu yaratýlmýþlara verilen tabiat ve sevki tabii anlamýnda kullanýlan bir ifadedir.

2- Þahsa özel gönderilen vahiy: Bu vahiy sadece gönderildiði þahsý ilgilendiren ve bilgilendiren bir vahiydir ve baþkasýný ilgilendirmediði gibi bu vahyin kendisine verildiði kiþi, teblið ile de yükümlü deðildir. Bununla ilgili vahiyler Kur'an'da 28/7 de Musa (a.s)'ýn annesine yapýlan vahiy ile, 16/17-21, 24-26. ayetlerde belirtilen Ýsa (a.s)'ýn annesine yapýlan vahiylerdir. Allah Kur'an'da bu insanlara da vahyettiðini bildiriyor. Ancak gelen vahiy, mahiyeti itibariyle sadece gönderilen þahsý ilgilendirdiðinden, bu vahyin teblið edilmek gibi bir sorumluluðu yoktur. Ýlahi iradenin gerçekleþmesi için ilgili þahsý bilgilendirmek, onu teskin ve teselli etmeye yönelik yapýlan vahiy ve ilhamdýr.

3- Allah'ýn Elçilerine gönderdiði vahiyler: Vahyin bu türü ilk peygamberden son peygambere kadar gelip geçen tüm Elçilerine gönderdiði vahiylerdir. Bu vahiylerle Allah dinini insanlara takdim etmekte ve bütün bir dünya görüþünün ilkelerini ve deðer yargýlarýný ortaya koymaktadýr. Bu vahyi alan asla gizleyemez ve hiçbir þeyi kendine saklayamaz. Gelen vahiyler kendi aleyhine bile olsa onlarý açýklamak zorundadýr. (Þu ayetlerde olduðu gibi: 66/1-5,33/28-34,33/37) Hiçbirini gizlemesi, kendine saklamasý mümkün deðildir. Teblið sýfatýnýn gereði olarak Allah'tan gelen vahiyleri ümmetine tebliðle yükümlüdür.

Bu nedenle görüyoruz ki, Kur'an'da birbirinden farklý üç tür vahiyden bahsedilmektedir. Yaratýlmýþlara verilen özellikler anlamýndakiler, þahsýn özel durumuyla alakalý olarak ilahi iradenin tecellisiyle ilgili bilgilendirme ve teskin etme, ona sabýr ve sebat verme ile ilgili olanlar, bir de Din-i ilahi'nin insanlara teblið edilmesi için seçilen elçilere yapýlan vahiyler. Dikkat edilirse ilk iki vahiy de Elçilere yapýlan vahyin içinde insanlara takdim ediliyor. Allah bu olayý elçi olmayan herhangi bir insana bildirmeyip sadece elçisi aracýlýðý ile insanlara teblið ediyor. Bununla bu sayýlan þahýslarýn dýþýnda her hangi bir insana vahy etmediðini bil-diriyor ve peygamberlere öykünerek 'bana da vahiy ve ilham geliyor' sözüyle insanlarý aldatan sahte-karlarýn ipliðini pazara çýkartýyor.

Ýþte bu noktada Cin suresi 26 ve 27. ayetlerini okuduðumuzda anlatýlmak istenen mesajý anlamamýz mümkün oluyor: "Gaybý bilen Allah, gaybýna kimseyi muttali etmez. Ancak peygamberlerinden bildirmek istediði bunun dýþýndadýr." Biz bu ayetten anlýyoruz ki Allah gaybi bilgileri ancak peygamberlere vahyederek bildirir, peygamber de ümmetlerine teblið eder. 28/7'de anlatýlan Musa (a.s)'ýn annesine vahyedileni de biz peygambere gelen vahiyden (Kur'an, Ýncil, Tevrat) öðreniyoruz. Bu þahýslar "Allah bize böyle vahyetti" demiyor. Biz bu haberi Allah'ýn elçisinden öðreniyoruz. Kur'an'da anlatýlan bu ve benzeri bir çok olayý bu yolla öðrendiðimiz gibi.

Ayný zamanda peygamberler de bu kanalla öðreniyorlar. Bu tür haberlerin ya baþýnda ya da sonunda "iþte bu sana anlattýðýmýz gayb haberlerdendir..." (12/102) buyuruluyor.

Peygamber annelerine vahyedilmesi teblið niteliði olmayan, sadece kendileriyle alakalý bilgilendirmedir. Bu iþ onlarýn istemesiyle deðil üzerlerine tahmil edilen bir yüktür. Ýþte bu yükün taþýnabilmesi için Allah kendi iradesiyle onlara sabýr ve sebat veriyor. Bunu onlarýn mutmain olup, katlanacaklarý bir yolla yapýyor ve bunu da 'vahyettik' ifadesiyle bildiriyor. Bu nedenle "gaybý bilen Allah gaybýna kimseyi muttali etmez. Ancak peygamberlerden bildirmek istediði bunun dýþýndadýr" hükmüyle bu ayetlerin çeliþen bir tarafý olmadýðýný da böylece görüyor ve anlýyoruz. Cin suresi 26-28 ile Ali Ýmran suresi 179. ayetlerinde bahsedilen gayb, Allah'ýn elçilerine teblið edilmek üzere indirdiði vahiylerdir. Ýþte bunu Allah elçilerden baþkasýna indirmeyeceðini bildiriyor. Bu konuda kimi elçi seçti ise ancak ona dilediði þeyleri dilediði kadar bildireceðini ifade ediyor. Allah neyi indireceði ve ne hüküm koyacaðý konusundaki bilgileri peygamber dýþýnda hiç kimseye vermediðini tüm insanlýða ilan ediyor.

Böylece Allah'ýn elçileri dýþýnda, gaipten/kayýptan haber veren, kalplerden geçeni bildiðini söyleyen kimselerin bütün tezlerini çürütüyor. "Sinelerin gizlediðini ve gözlerin hain bakýþlarýný ancak Allah'ýn bildiðini ve bildirdiðini ilan ediyor. Bunu da elçilerin diliyle yapýyor." Söylenmek istenen budur. Birini elçi olarak seçmesinin anlamý da budur. Allah Muhammed (a.s)'ý elçi seçtikten sonra bazý vahiyleri de yakýn arkadaþlarýna göndermemiþtir. Toplumu ilgilendiren herhangi bir konudaki bir haberi, Elçi seçilenin dýþýnda kimseye vermediðini insanlýða açýklayarak bilgilendiriyor ki Elçilerden baþkasýna raðbet edilmesin.

ate
18-12-2005, 19:17
O kadar cahil ve kafasý afyonlanmýþ insanlarla kuþatýlmýþ durumdayýz ki...
Hep akýl dýþý, bilim dýþý konular el üstünde, gerçeklerinse üzeri örtülü.

Tahsilli insanlar, akademik çevreler bile irrasyonel safsatalarla uðraþýyor

kalkandelen
12-01-2006, 16:12
Allah adem peygambere egilmeyen seytani neden serbest birakti...Yani ozgur birakti..??

Ozgurluge onem veren allah mi?yoksa seytan dahami guclu?

Turban konusunda baski yapanlar,oruc tutmayanlari olduren cahil caniler birde bu yonden baksinlar islama..

Mutezile
19-01-2006, 09:36
CÝHAD VE FÜTUHAT HADÝSESÝ


F ü t u h a t 'ý Osmanlýda görebilirsin: Osmanlý fütuhatý, büyük çapta bir nüfus ve kolonizasyon harekâtýnýn neticesidir ki bu nüfus harekâtý ve yerleþmenin öncüleri, “kafirleri yerlerinden kovan, toprak açan; Ý s l a m ý Yaymak için giriþile Gaza ve Cihad'' giriþimleridir.


Cihad ile ilgili de 2 kelime söylemek isterim


Bir amaca yönelik olarak olanca gücü kullanmak. "Olanca çaba" anlamýndaki "cehd" den gelir.

Genel tanýmý: Tanrý yolunda ve din uðrunda kutsal savaþ. Amacý: "Ýlây-ý kelimetü'llah" (Tanrý'nýn sözünü yüceltmek), yani "Kuran'ý ve hükümlerini 'tüm düþünce, inanç ve dinlerin üstüne' çýkarmak ve karþý konulmaz biçimde egemen kýlmak".

Ayet ve hadislerdeki özel anlatýmýyla "tanrý yolunda, kâfirlere karþý Ýslam'ý üstün ve yenilmez duruma getirmek için canla malla birlikte savaþmak", "Tanrý yolunda savaþa, öldürmeye giriþen inanýrlarýn canlarýný ve mallarýný, karþýlýðýnda CENNET'i vererek Tanrý SATIN ALMIÞTIR." (tevbe suresi, ayet 111). Ayet ve hadislerde, çoðu yerde "cihad" bu anlamýnda, yani "Tanrý yolunda ve din uðrunda silahlý kutsal savaþ" anlamýnda kullanýlmýþtýr. Bu anlamda kullanýldýðý da açýkça belirtilmiþtir.

Islam hukukundaki tanýmý

Kafirlerle savaþmak, onlarý öldürmek, onlarýn elinden mallarýný, mülklerini almak, yaðmalamak, tapýnaklarýný yýkmak, putlarýný kýrmak." (Bkz. Dâmâd, c.1, s.494)

"Ýnsan ve cin þeytanlarýýyla" savaþmak: Her tür þeytanýn oyununa karþý uyanýk olmak, ödün vermemek, 'þeytaný savaþta yenmeye çalýþmak'.

"Nefis" ile savaþ: Dünyanýn çekicilikleriyle, 'nefis arzularý' ile savaþmak. Kimi ayetlerdeki "cihad" bu anlamda yorumlanýr. (Bkz. Ragýp, el Müfredât, "c-h-d"). "Cihad"ýn bu anlamýný benimseyenler daha çok Islam gizemcileridir (tasavvufçular).

Cihad'ýn kimlere karþý olacaðý, genel niteliðiyle, kesin olarak belirlenmiþtir:

Hadis: "Tek Tanrý'dan baþka Tanrý bulunmadýðýna, Muhammed'in de O'nun kulu ve Peygamberi (elçisi) olduðuna inanýncaya, bizim kýblemize dönünceye, kestiklerimizi yiyinceye, ve namazýmýzý kýlýncaya kadar (bütün) insanlarla savaþýp öldürüþmem buyuruldu. Ýnsanlar ne zaman ki býunlarý yerine getirirler, o zaman kanlarýný (canlarýný) ve mallarýný -kimi haklý nedenlerin dýþýnda- kurtarmýþ olurlar" (Bkz. Buhari, Selât/28; Ebu Davut, Cihad/104, hadis no:2641).

Cihad örneði: Gece baskýnlarýnda, kafirler toptan kýlýçtan geçirildiðinde, evler yakýlýp yýkýldýðýnda öldürülenler arasýnda "kadýnlar ve çocuklar" da bulunuyordu. (Bkz. Ebu davud, Cihad/102, hadis no: 2638; Cihad/121, hadis no: 2672; Ýbn Mace, Cihad, hadis no: 2840; Ahmed Ýbn Hanbel, 4/46; Tirmizî, Siyer/19, hadis no: 1570).


Görüldüðü gibi Cihad-Fütuhat Ýslamý Yaymak, Toprak almak amacý ile yapýlýr. Barýþ önerisi gelmemiþse, ya da kabul edilmemiþse, arada bir saldýrmazlýk antlaþmasý yoksa, "cihad" gereklidir, "farz"dýr. Ama bu farzlýk, "kifayeten"dir. Yani, toplumdan bir kesimin bunu yerine getirmesi yeterlidir. Toplumun baþýndakiler, gerekli cihadý açarlar, gerejktiðinde de güç toplarlar. Ýlgililer, "cihad"ý baþlatmak ve gereðini yerine getirmek zorundadýrlar. "Kâfirler"e seçenekleri göstermelidirler. Kâfirler, durumlarý na göre seçeneklerden birini kabul etmek zorundadýrlar. Kabul etmiyorlar sa Müslüman ilgililere düþen, "cihad"dýr. Eðer cihad hiç yapýlmýyorsa, baþka bir deyiþle, toplum cihadsýz kalmýþsa, o toplum, bütünüyle sorumlu ve suçludur. Çünkü, kiþilere deðilse bile, toplumun tümüne yüklenmiþ olan "farz" yerine getirilmemiþtir. (Bkz. Dürer, Arapça, Cihad, c.1, s.282; Dâmâd, c.1, s.494-495)


Fütuhatý anlamak için osmanlý tarihine göz gezdirmek kafidir.

Mutezile
04-02-2006, 16:16
Ayþe Ehlibeyt'ten sayýlmaz; deðil mi?

Kýzý, damadý, torunlarý ehlibeytten; bakire aldýðý tek eþi olan Aiþe deðil; neden?

Razi tefsirde Ehlibeyt'e dahil olanlarý anlatýyor: Fatýma-Ali ve çocuklarý Hasan-Hüseyin..

Soru 1-) Peygamberin tek çocuðu Fatýma deðil. Diðer çocuklarý neden Ehlibeytten sayýlmýyor

Soru 2-) Fatýma Müminlerin anneleri, ya Ayþe? O Müminlerin anasý deðil mi? Hatice, Sevde, Berre vs..?

Soru 3-) Ehlibeyte kimlerin dahil olduðu Kuranda zikrediliyor mu?

Soru 4-) Kuranda Ali'den bahsediliyormu? Malum Kuranda Meryem, Belkýs, Firavunun karýsýndan i s m e n bahsediliyor. Amine (annesi), Abdullah (babasý),Ali (damadý) Kuran'da geçiyormu?

Soru 5-) Ýsa'nýn anasý Meryem'e k o s k o c a bir sure gönderen Allah, bu ilgi ve alakayý Ali ve peygamberin ebeveynlerinden esirgemiþ midir?

Soru 6-) Ya da Kuranda Ali, Amine, Abdullah hayýrla anýlmýþtýr, ama dikkatimizden kaçtý. Olabilir. Yerlerini gösterirseniz bizde sebepleniriz..

Soru 7-) E ð e r Kuran-ý Azimüþ-Þan'da; bu ''Mufassýl'', ''Mübin'', ''Kitab-ul Ekmel''de'' yukarýda zikredilen isimler geçmiyor ise; bu hangi s e b e b e baðlanmalýdýr sizce?



Bu merak ettiðim sorulardýr, bilenlerin yanýtlamasý ricasý ile

cosmo_man
13-02-2006, 09:00
Kader nedir? Ne deðildir?

Ýnsanlarýn hür iradelerine býrakýlmýþ olup sonucundan sorumlu tutulduklarý davranýþlar (iþler, ameller, hareketler) Allah Tarafýndan "kul istemese de þöyle olsun, þöyle olmasýn" diye deðil, "kul böyle isteyecek, böyle yapacak" diye Allah tarafýndan bilinmiþ ve bazý yerlere kaydedilmiþtir. Meþhur bir benzetmeden yararlanmak gerekirse, ay ve güneþ belli bir sistem ve düzen içinde hareket etmekte ve bazan da tutulma olmaktadýr. Ýlgili ilim dallarýyla meþgul olan alimler, yýllarca öncesinden ayýn veya güneþin tutulacaðýný bilmekte, söylemekte ve ilgili yerlere kaydetmektedirler. Ayýn ve güneþin tutulmasý, alimin bilmesinden ve yazmasýndan olmamakta, aksine bunlarýn kendi sistemleri içinde olacaðýný alim önceden bilmektedir. Bir katilin adam öldürmesi de Allah öldürmesini emrettiði, kulun iradesi dýþýnda baðlayýcý olarak takdir buyurduðu için olmamaktadýr; kulun serbest iradesi ile adamý öldüreceðini (istemese öldürmezdi) Allah önceden bilmektedir ve ilgili yerlere bu deðiþmez bilgi kaydedilmiþtir. Eðer Allah bir yandan kullarýn ne yapacaklarýný, onlarýn iradeleri dýþýnda belirleyip bir tarafa yazsa, onlarý bu fiillere mecbur kýlsa, öte yandan da "Niçin þunu yaptýn, bunu yapmadýn" dese, bazý yapma ve yapmamalara ceza verseydi adil olmazdý. Özetle kulun da kendine mahsus bir küllî bir de cüz'î iradesi vardýr. Küllî irade, fiile uygulanmadan var olan ve bütün seçenekleri kapsayan (yapmaya da yapmamaya da karar vermeyi saðlayan) iradedir. Cüzî irade ise bunun bir seçeneði için kullanýlan (yapma veya yapmamayý seçen) iradedir. Ýnsanlar sorumlu tutulacaklarý fiilleri yapýp yapmamakta hürdür, bu sebeple de yapýnca veya yapmayýnca sorumlu olurlar. Allah her þeyi, zaman ve mekan engeli olmadan bildiði için, zamaný gelince kulun, serbest iradesi ile neyi seçeceðini de bilmekte ve onu yazdýrmaktadýr. Eskilerin deyiþi ile "ilim maluma tabidir"; olan, Allah öyle bildiði ve yazdýðý için deðil, bilgi, öyle olacaðý içindir; serbest seçim ve irade ile öyle yapýlacaðý için öyle bilinmiþtir. Hidayet ve dalalet, doðru veya eðri yolda olmak, bunlara yöneltmek de öyledir; Allah kulunu, onun isteði dýþýnda saptýrýp da sonra "Niçin saptýn" diye sormaz. Kul doðru yolu seçerse Allah da onu murad eder, eðri yolu seçerse Allah da onu -kulun ek bir irade ve fiili bulunmadan- engellemez.

Aslýnda “Her doðan bebek inanca elveriþli bir fýtrat (yaradýlýþ) üzerine doðar. Sonra çeþitli faktörler nedeniyle deðiþik durumlara sevk olabilir”. Bu, derin düþünülmeden anlaþýlabilecek bir durum deðildir ve yanlýþ anlaþýlmalara sebebiyet verebilir.

Açýklamak gerekirse; Her insan, yaratýlýþ (fýtrat) itibarý ile lekesiz, tertemiz, imani gerçekleri kabule en müsait bir hüviyetle doðar. Bir benzetme yapmak gerekirse, doðduðunda insan lekesiz, bembeyaz, üzerine hiçbir þey yazýlmamýþ bir kaðýt, üzerine hiçbir þey kaydedilmemiþ bir ses bantý veya içine hiç pislik bulaþmamýþ tertemiz bir kaynak suyu gibidir. Her doðan çocuk, kainat ve fýtrat kanunlarýna göre, imani hakikatlarý kabule, bulanýklýk ve delaleti reddetmeye eðilimli bir halde doðar. Yani,insanýn fýtratýnda iman ASLÝ, imansýzlýk ise ARIZÝ bir durumdur.


Ancak, yaratýlýþta temiz olan fýtrat sonradan kirletilebilir. Dolayýsýyla, fýtratýn ilk baþtaki hali korunmaz, imdadýna koþulmaz ve bu yolda gerekli tedbirler alýnmazsa, insanýn akla gelebilecek her türlü imani bozukluk cereyanlarýndan birine kapýlýp gitmesi mümkündür.

Temiz fýtrat kirletilip bozulunca ise insan ikinci (bozuk) bir fýtrat kazanmýþ olur. Örneðin, yumurtadan çýkan bir yavru kuþ, uçamasa da yinede bir kuþtur. O yaratýlýþtan uçmaya elveriþlidir. Palazlanma döneminde bu kuþun, koþup sýçradýðýný, düþe kalka uçmaða çalýþtýðýný görür ve “bu kuþ uçacak” deriz. Ancak, bir sebep devreye girerek bu kuþun uçma kabiliyetini yok ederse, o zaman o kuþ, ne kadar bir kuþ olursa olsun, uçamaz. Ýþte imansýzlýk veya imanda görülen bazý zaaflarda bu þekildedir; küfür , uçmaya müsait bir kuþun kanatlarýný kýrma gibi insandaki ilk fýtratý köreltip onu ikinci (bozulmuþ) fýtratý ile uçamayacak hale getirir. Ýnsan, kendine verilen iradeyi suistimal edip kötüye kullanarak veya bazý dýþ sebeblere baðlý olarak bu ikinci fýtratý kazanabilir. Nasýl yeni doðan bir kuþa “bu bir kuþtur, uçar” diyorsak yeni doðan bir çocuða da “bu imani esaslarý benimseye eðilimli olarak yaratýlmýþ bir insan” gözüyle bakýlýr. Önce bu gerçeði bilmek ve idrak etmek gerekir. Bu gerçeði idrak ettikten sonra ise eðer bu doðumda elde edilen fýtrat ile çeliþen durumlar var ise bu durumlarýn ne olduðunu, sonradan nasýl kazanýldýðýný ve bunlarýn nasýl giderilebileceðinin düþünülmesi gerekir. Yani, bu zamanda hala Allah’a inanmayan veya diðer imani zaaflara sahip kiþiler var ise önce þunun bilinmesi gerekir; bu imani eksikliðin sebebi Mutlak Ýrade yani Allah’ýn onun hakkýnda öyle takdir etmiþ olmasý deðil, o kulun Allah’ýn kendisine verdiði iradeyi bazý þekillerde suistimal etmesi, ondan sorumlu olan insanlarýn sorumluluklarýný yerine getirmemesi,, samimi olmamasý gibi sebeplerdir. Allah, insanlara, hayatlarýnýn belirli dönemlerinde ,kendi ortam ve þartlarýnda, imani deðerlere sahip olma þans ve kapýsýný açar, ancak bu þansý deðerlendirip deðerlendirmemeyi kulunun kalbindeki öz niyetine, samimiyetine ve iradesine býrakýr ve olaylarý buna göre yaratýr. Bu þansý bazen imana sahip olan kullarýnýn yaptýðý çalýþmalarý vesile kýlarak yaratýr bazen baþka þekillerde. Eðer imana sahip olan kullar, bu sorumluluklarýný farkýnda olmayýp sadece kendileri için yaþalarsa zincirin halkalarýný zedelemiþ olurlar. Allah, kulunun ne yapacaðýný, iradesini ne yönde kullanacaðýný ve kulunun kalbindeki samimiyeti çok iyi bilir. Yani, “Allah beni böyle yaratmýþ ve karþýma bunlarý çýkarmýþ, benim suçum ne? ,inanmýyorsam inanmýyorum” gibi bahaneler kiþinin gerçeklerden kaçmasý ya da kendini aldatmasýndan baþka bir þey deðildir. Bunun yaný sýra, Allah’ýn kullarýnda olmayan veya kullarýna baðlý olmayan bir durum için kullarýný sorumlu tutmasý da söz konusu deðildir. Kendi ortam ve þartlarý dahilinde, gerçeklere ulaþma þansýna, dýþsal faktörlerden dolayý halen ulaþmayan bir kiþi varsa ve o kiþi kendi inandýðý görüþte saf, samimi ve iyi niyetli ise Allah o kiþiyi de ona göre deðerlendirir.

Hayatýn en büyük kaynaklarýndan biri olan güneþin ne kadar gerekli olduðunu herkes bilir. Ancak, insan, onun altýnda bile bile saatlerce oturur ve gerekli tedbiride almazsa göz göre göre cilt kanseri olabilir. O kendi suistimaliyle sebep olduðu hastalýk karþýsýnda “güneþ olmasaydý niçin yaratýldý ki?” deme hakkýna sahip midir? Altýnda kalarak hasta olmayý göze alan sensin. Yani bizim iradi hatalarýmýzdan kaynaklanan cüzi þerlerden dolayý güneþin varlýðý veya yaratýlmasý bir þer olarak kabul edilemez.


Evet özetlemek gerekirse, her doðan bebek, Ýnanç fýtratý üzerine doðar fakat, anne, baba, arkadaþ, muhit, toplum, okul gibi dýþ etkilerle, bunlarý lehinde veya aleyhinde deðerlendirecek olan ÝRADE, fýtrata müsbet veya menfi yönde müdehalede bulunur. Bunu göz önüne alýrken “Allah hiçbir kuluna kaldýramayacaðý yük yüklemez” ayetini de göz önünde bulundurmak gerekir. Yani, Allah bir kulunu sevap veya günah yönünden deðerlendirirken, bizim beyinlerimizle idrak edemeyeceðimiz kadar hassas ve ölçülü bir þekilde o kuluna has özel bir deðerlendirme yapar. Bu nedenle, Ýslam’da bir insanýn yaþantýsýna bakýp “bu Cehennem’lik veya bu Cennet’lik” tir damgasýný vurmak son derece yanlýþ kabul edilir ve yasaklanmýþtýr. Biz Ýslam’a inananlarýn yapmasý gereken þey inkar edenlerin durumuna üzülmek, eðer yardýmcý olunabiliniyorsa (kesinlikle zor kullanmadan, iyilik ve güzellikle) yardýma vesile olmak, ancak kesinlikle o kiþiyi kendi bakýþ açýsýna göre YARGILAYIP HÜKÜM VERMEMEK’tir. Bir bakarsýnýz ki bugün ateist veya komunist olarak bilinen birisi yarýn öbür gün imaný bütün bir insan oluvermiþ ve dini tebliðlerde bulunuyor. Böyle örnekler çoktur. Veya tam tersi de olabilir. Son derece inançlý olarak baþlayan bir kul yanlýþ yola sapýp ateist olabilir. Bu nedenle, yargý ve hüküm ancak ve ancak Allah’a aittir. Kimin Cennet’lik kimin Cehennem’lik olduðunun kararý ve hükmü, ancak her zerreyi en ince ayrýntýsýyla ölçüp biçebilen Yaratan’a mahsustur ve tekrar etmek gerekirse O, kuluna kaldýramayacaðý sorumluluðu yüklemez ve kuluna baðlý bulunmayan bir þey için o kulunu sorumlu tutmaz. Eðer kulunu bir þeyden ötürü sorumlu tutuyorsa mutlaka o kuluna sorumlu tuttuðu konuda gereken tüm donanýmý saðlamýþ ve kul da kendi iradesini ve kapasitesini (Allah’ýn ona yüklediði ve onu sorumlu tuttuðu ölçüde) aksi veya yanlýþ yönde kullanmýþtýr.

Örneðin, siz, bu yazýlanlarý okuyup kendinize göre bir deðerlendirme yaparak;

A) bu durum gerçekten böyle olabilir, üzerine gitmeye ve araþtýrma yapmaya deðer…
B) bunlar bana mantýksýz ve anlamsýz geliyor, üzerlerine kafa patlatmaya deðmez…
C) Belki olabilir ama ben halimden memnunum, rahatým yerinde, hiç irdeleyemeyeceðim…
D) Böyle olsa da olmasa da günlük hayatýmdaki çalýþma ve sorumluluklarým daha önemli, þu anki inancým bana yeter…
E)……

(tabii ki ayný þýklar, sizin açýnýzdan, benim içinde geçerli olabilir.)

gibi tercihlerde bulunup iradenizi ve tercihinizi istediðiniz yönde kullanýrsýnýz. Allah’ta sizin kalbinizdeki gerçek niyet, samimiyet ve irade kapasitenizi deðerlendirerek, sizin için,size en uygun(sizin gönülden samimiyetle istediðiniz) eylemi yaratýr. Bu eylemler siz gerçekten öyle istediðiniz için yaratýlýr, Allah size yaptýrým gücüyle, zor kullanarak yaratmaz o eylemleri. Dediðim gibi eðer sizdeki (tamamýyla bizim açýmýzdan) “dine ulaþma ve gerçeði bulma” kapasitesi,gücü veya donanýmý bu kadar ise Allah bunun deðerlendirmesini elbetteki en kusursuz þekilde yapar, her türlü faktörü en ince ayrýntýsýna kadar deðerlendirir ve hardal tanesi kadar bile hakkýnýz yenmez.. Bu deðerlendirme yapýlýrken, sizin þu anda içinde bulunduðunuz þartlarý, yetiþtirilme þartlarýnýzý, geçmiþte ve þu anda içinde bulunduðunuz her türlü ortamý, bu ortamlarý hangi sebeplerle tercih ettiðinizi, sizdeki iradeyi, kavrama gücünü, zekayý, aklý, bu yazýlarý okurken beyninizde oluþan sinyallerin ve tepkilerin sizde oluþturduðu etkiyi, odanýn içindeki oksijen molekülü miktarýnýn sizin algý gücünüzü nasýl etkilediðini, o gün en son yemiþ olduðunuz yemeðin oluþturduðu þeker seviyesinin algý ve muhakeme gücünüzü nasýl etkilediðini, gönlünüzdeki samimiyeti, ve þu anda akla gelen gelmeyen her türlü durumu en ince ayrýntýsýna kadar deðerlendirip sizin hakkýnýzda en adaletli hükmü verir. Her þey o kadar iç içe, hassas ve birbirine baðlýdýr ki. Örneðin siz, göz göre göre, bilinçli olarak zararlý olduðunu bile bile vücudunuza zulmederek, hem saðlýðýnýza hem de o anki algý gücünüzü olumsuz etkileyen bir besin veya keyif verici madde aldýysanýz ve bu madde yüzünden beyindeki algý sinyalleri yeteri derecede çalýþmýyorsa, bu açýdan da bir sorumluluk payýnýz vardýr. Çünkü Ýslam’da kiþi Allah tarafýndan kendine verilen vücud emanetini de en iyi þekilde kullanmak ve emanete hýyanet etmemek durumundadýr. Eðer bu zararlý besin maddesini veya keyif maddesini almanýzý gerektiren ortamda sizinle birlikte baþka insanlarýn da (bilinçli) sorumluluðu da varsa o insanlarda sizin o anki durumunuzdan kendi nispetlerince bir sorumluluk payý olabilir.. Bunun içindir ki Ýslam da en büyük ve affý çok zor olan günahlardan birisi maddi veya manevi kul hakkýdýr. Bu arada, tabii ki bu aþamaya gelinceye kadar sizin yetiþmenizde ve geliþmenizde sorumlu olan insanlar, onlardan sorumlu olan diðer insanlar… ýn durumlarý da en ince ayrýntýlarýna, zerrelerine kadar deðerlendirilir.. Kainattaki tüm zerreler arasýndaki dengeyi saðlayan Allah için bu hiçte zor deðildir. Zaten, O’nun gücünde bir sýnýrda yoktur ki böyle bir zorluk söz konusu olsun. Ama daha öncede deðindiðim gibi suçu sadece dýþ faktörlere baðlýyarak sorumluluktan kurtulmaya çalýþmak doðru deðildir. Sorumluluðun dýþ faktörlere baðlý olduðunu düþünebilecek kadar bir akýl kapasitesine sahip olan insan, ayný þekilde sorumluluðun kendisinde olduðunu ve nerede hata yaptýðýný da düþünebilir.

exclusive
24-02-2006, 20:13
Varolduklarý ilk günlerden beri katliyam ve yýkým potansiyellerinden hiç bir þey kaybetmeyen mesnevi dinler tam gaz yoluna devam ediyor.

Doðuda müslümanlar birbirlerini "allahu ekber" nidalarý eþliðinde katlederken Orta Afrikada dinler arasý bir savaþ baþlamýþ durumda...

Karikatürlere kýzan Nijerya'lý müslümanlarýn kiliselere saldýrýlar düzenlemesi ve hristiyanlarý öldürmeleri üzerine hristiyanlarýn çoðunlukta olduðu þehirlerde müslümanlara ve camilere yönelik saldýrýlar baþladý.

5 gündür karþýlýklý devam eden eylemler sonucunda 146 kiþinin öldürüldüðü belirtiliyor.

hristiyanlarýn öldürülmesine kýzan eylemciler öldürdükleri müslümanlardan hýnçlarýný alamayýnca çareyi müslümanlarýn cesetlerini yakmakta bulmuþlar...

(24 Þubat 2006 tarihli Hürriyet Gazetesi'nden)

istavrit
17-03-2006, 20:19
zaman zaman basinda okuruz "hans islam dinini secti" vaya "helga aski ugruna musluman oldu"
bu muslumanlarin gurur kaynagidir..alman bile musluman oldu!!!!
bir amerikali ile tanishmistim...ismi abdullah..musluman olmus..fetullahcilar onu *yanindan ayirmiyorlardi.malum iyi bir propoganda malzemesi beyaz amerikali...oysa amerikali kurnaz, calismiyor, bir eli yagda bir elide bagda yasayip gidiyordu..:))) belkide muslumanim ayagina yatiyordu:)))))

oysaki islam dinin secenlerden cok daha fazlasi islami terkediyor..

Adi: Cafer
Yasi:30
Ulkesi: Azerbaycan
Simdiki inanci :agnostik
Neden islam dinini terk ettigini soyle acikliyor:
Bunun cok fazla sebebi var. Ali sinanin ve bu sitedeki (www.apostatesofislam.com) butun aciklamalara inaniyorum.Islam dini butun cocuklugumu ve *gencligimi caldi.islam dini ve seriat kurallarinin bilime karsi, aptalca,barbar,tehlikeli,zehirli,bozuk,batil,kaba, cirkin oldugunu haber veriyorum.Ben baris yanlisi ve insan seven biriyim.Insanlarin dikatini cekmek istiyorum islama,muhammede,kurana ve onun masallarina..
islam barbar,seriata lanet olsun

Adi:Meryem
Yasi: 50
Ulkesi:Iran *
Simdiki *inanci :Hiristiyan
Neden islam dinini terk ettigini soyle acikliyor:
Kuranda Nisa suresini okuduktan sonra *ogrendimki Muhammed iyi bir elci degil.Ve inaniyorumki islam o zamanlardaki barbar araplar icin bir dindi, demokrat iranlilalar icin degil…

Adi:sabih bob
Yasi: 20
Ulkesi:pakistan
Simdiki *inanci :ateist
Neden islam dinini terk ettigini soyle acikliyor:
Nezaman 12 yasima geldim ve sorularim olmaya basladi bir daha gercekten islama inacina sarilamadim.ve sorularim ve karsi cevaplarim basladi.Nasil olur herseyi allah duzenledi derken athesit oldum.hala kimse cevaplayamadimi sorularimi..


Adi:Wahid Mohammad
Yasi: 36
Ulkesi:suudi arabistan
Simdiki *inanci :sih dini
Neden islam dinini terk ettigini soyle acikliyor:
Ne zamanki sih dininin dogrularini ogrenmeye basladim, bende muslumanlar,yahudiler,ve hitristiyanlar gibi tek tanriya inanmaya basladim,
Sihizm dini beni sevgi ve baris dolu allahla tanishtirdi.

Adi:Abdullah
Yasi: 28
Ulkesi:Turkiye
Simdiki *inanci :ateist
Neden islam dinini terk ettigini soyle acikliyor:
Inanclarimi once sufizm ve sufi seyhleri ile kaybettim ve benim sorularim basladi islam fundamantelizmi,ozellikle islam gercekleri uzerine.Insanlik uzerine hukumleri, sonsuza kadar cehennemde kalmak beni cok etkiledi..daha fazla inanamazdim bu dine…


cesitli musluman ulkelerden bunlar gibi yuzlercesini turklerde dahil olmak uzere http://www.apostatesofislam.com/apostates.htm sitesinde gorebilirsiniz...okuyabilirsiniz..

maxrender
28-03-2006, 19:11
Arkadaþlar!

Foruma yeni üye oldum.Sizlerin forumda geçen tartýþmalarýnýzýn çoðunu okudum.Hepiniz bu platformda düþüncelerinizi paylaþmýþsýnýz en güzel olaný da bu zaten.Bende bu forumda ilk baþlýðýmý yazarak sizlerle düþüncelerimi paylaþmak istiyorum.

Ýlk olarak þunu sorgulamalýyýz.Ýnsanlar neden tanrý inancý hisseder kendilerinde?Bu soruyu bugünlerde sorarsak kendimize cevabý ancak þu olabilir.Küçüklüðümüzden beri aþýlanmakta olduðumuz bu inanç, beynimize çivi gibi çakýlarak hiç çýkmayak bir inanç türüne dönüþmesinden kaynaklanmaktadýr.Peki ilk tanrý inancý neden çýkmýþtýr diye sorarsak, bu sefer anlayacaðýmýz gibi bir örnekle açýklayayým.: Göktanrý inancý...Bu inanç neden çýkmýþtýr? Eskiden insanlar þimþekler çaktýðýnda göktanrýnýn insanlara kýzdýðýna inanýlýrdý ve o yüzden taparlardý.Þimdi ise bu göktanrý inancý tamamen insanlarýn beyninde bitirdiði bir inanç olmuþtur.Bunun nedeni ise, artýk þimþeklerin neden çaktýðýný ve göðün neden gürlediðini bilimsel bir biçimde kanýtlandýðýndan insanýn bu tür olaylarýn neden olduðunu kavramasýndan bu inanç günümüzde kalmamýþtýr.Bu inanç ayný mantýkla yani korkularak sýðýnýlan bir inanç türüdür.Ýlk tanrý inancýda bu korku yüzünden *çýkmýþtýr.Ama þimdi karþýmýzda görünmeyen bir tanrý var.Bunun varlýðýný yokluðunu nasýl bileceðiz?Ýþte Ýsayla, musa vb. peygamberlerle gelen bu tanrý inancýna son noktayý muhammed koymuþtur.Muhammed bu tanrý modelini beynimizde yarattý.Ve bu inançtan bir türlü kurtulamýyoruz.Çünkü asla bilemeyeceðimiz ve göremeyeceðimiz bir tanrý yaratýlmýþ insan beyninde.Ve insanoðlu 1400 yýldýr bu inanç peþinde sürüklenmiþtir beyninden silip atamamýþtýr.Çünkü ölümden sonra ne var bilinmediðinden insanlar sürekli inanma ihtiyacý duymuþ ve bu yüzden 1400 yýldan beri bu dünyadan gelip geçen insanlar, tüm planlarý öbür dünya için yapmýþ dolayýsýyla bu dünya unutulmuþtur.Bu yüzden tüm müslüman alemi gerilemiþ ve diðer devletlerin sömürgesi olmuþtur.Þimdi böyle bir inancýn bana gerekliliðini kim savunabilir hangi yiðit cesur adam savunabilir?Müslümanlarýn gavur dedikleri gelip tüm müslüman alemini parmaðýnda oynatmýþ, tüm elektronik parçalar,arabalar vb. herþey küçümsedikleri gavurlar tarafýndan yapýlmýþ, normal hayatta faydalandýðýmýz tüm kolaylýklar tüm nimetler gavurlar tarafýndan bulunmuþ ama biz kendimize baktýðýmýzda biz müslümanýz ne olursa olsun biz öbür tarafta kazanacaðýz mantýðý müslümanlarý gavurlarýn elinde adeta köle yapmýþ ve tüm bunlara raðmen yine müslümanlýk savunulmakta ve müslüman olanlar diðer müslümanlarý kayýrarak, milli bilincimiz kýrýlarak,gavurlarýn bizim saflýðýmýzdan yararlanýp din mezhep gibi oyunlarla bölünmeye çalýþýlan toplum haline geldik.Bunlarýn altýnda yatan temel ve en büyük sebep dindir.Kimse bana müslümanlýðý savunmasýn.Savunan biri çýkarsa kendi çaresizlik haykýrýþýný herkese duyurarak burda bulunan herkese üzüntü kaynaðý olacaðýný önceden düþünsün.Çaðlar boyu büyük sanat ve bilimadamlarý avrupa,amerika gibi müslüman olmayan kesimlerde çýkmýþtýr.
Arkadaþlar! Din çivi gibi beynimize çakýlmýþ ve kurtulamýyoruz adeta acý çekiyoruz ama yine de kurtulamýyoruz.Bizim müslüman Türkiye en fazla vergi kaçýran ve yolsuzluk yapýlan ülke sýralamlarýnda yer edinmiþ bir ülke olmuþtur.Yüce Atatürk tüm bunlarýn olmasýný ister miydi býrakýn istemeyi izin verir miydi?Ama hala biz müslümanýz biz doðru yoldayýz deyip kendimizi kandýrmaktan baþka hiçbir iþe kafamýz yatmaz olmuþ.Sebep ne ? Din Sonuç:Aymazlýk;yoldan sapma... Yüce Atatürk'ümüzün bir sözü var:"En hakiki mürþit ilimdir, fendir.Bundan baþka yol gösterici aramak aymazlýktýr yoldan sapmaktýr."Biz neden o kadar sýkýntý çekmesine raðmen sadece ülkesi için gece gündüz çalýþmýþ ve bu coðrafyanýn yetiþtirdiði büyük dehamýzýn bu sözüne kulak asmýyoruz?Ben bunu anlamýyorum.Öte dünyalarý düþüneceðimize yeryüzüne baðlý kalýp, tabiat seslerini,matematiðin yüceliðini keþfetmek size daha mý ucuz geliyor?Allah kelimesini kullanarak meydanlarda, iktidara gelen kendinde hiçbir lider vasfý olmadýðý halde onlara sahipmiþ gibi gözüken kaç ucuz kiþi gelip geçti þu yeryüzünden.

* * *Toplumlarýn, gençlerin karakterlerinin oluþmasýnda en büyük iki etken vardýr:Biri bilim diðer ise Sanat...Bu iki anlayýþ hangi toplumda iyi anlaþýlmýþsa o toplum diðerlerini geçer ve geliþir.Ama biz bunlarý býrakýp hala türban meseleleriyle uðraþýyoruz.Bilim veya Sanatla uðraþan kimse hiç kimseye kötülük yapmaz,hiç kimseyi dolandýrmaz.Ama en koyu müslüman gelir günü gelir birilerini kandýrýr ve dolandýrýr.Biz bunlarýn hala neden farkýna varmýyoruz.En kral dolandýrýcýya sorsanýz o da kendine müslümaným diyecektir.Ama yaptýðý kafir diye kötü gözle bakýlan kimsenin yaptýðýndan bin kat daha namussuz daha alçakça iþlerle para kazanmýþ olduðu halde.Ama müslümanlar bu dolandýrýcýyý kayýrýp, dürüst hayatýn gerçeklerini tanýmak isteyen bir kiþiyi meydanlarda sallandýrýrlar.Sanat veya bilimden anlayan insan ve onla uðraþan insan kendisini gerçek, yaptýðý, hissettiði þeyle huzurlu ve mutlu olur.Ve bu yüzden hiçbir komplekse girmez ve hiçbir insaný kendisinden alçak bir konumda diye veya fakir diye küçümsemez.Çünkü o insan yapmýþtýr.Bulmuþtur.Görmüþtür.Beþ vakit namaz kýlarak görmediði hatta hissetmediði bir öðretiye karþý sýrf korkusundan boyun eðmez.Olup olmadýðý da belli deðil.Ben ateistim diye sokaktaki bir kediye veya bir insana zarar vermem söz konusu olabilir mi?Mümkün deðil! O zaman inancýn ne önemi kaldý? Býrakýn beynimiz aklýmýz bilimle sanatla yoðrulsun ve ayný zamanda hayatýn nimetlerinin farkýnda olup, onlara sarýlalým ve mutlu olalým.Günümüzün beþ vakitini boþa harcayarak deðil! Muhammed'in hangi niyetle o kitabý yazdýðýný bilemem.Ama mantýklý ve iyiyi anlatmaya çalýþmýþ ama anlatmak için yanlýþ yolu seçmiþ.Muhammed o günün koþullarýyla teknolojisiyle yapacaðýný yapmýþ.Ama þimdi çok þey deðiþti geliþti.Mutluluða huzura illa küçüklüðümüzden beri beynimize iþlenen bu öðretiyle ulaþacaðýz diye birþey yok.Ben mesela bir Beethoven senfonisi dinlerken hissettiklerimi, hiçbir dini inançta hissetmedim hepsini demedim ama olmadý.Demek ki bir yanlýþlýk var bu iþin içinde.Sýrf allaha ibadet etmek namaz kýlmak gibi eylemler, ancak hayatta birþey baþaramamýþ boþ insanlarýn uðraþýdýr, eðlencesidir!Emin ki bundan belki 1 milyon sonra hatta çok daha az ama sonunda Kuranda çözülecek.Bilim geliþecek sanat geliþecek ve herþey anlaþýlýr olacak.Artýk diyecekleri bizim için kuran çözüldüðü zaman, bak zamanýnda nelere inanýyorlarmýþ diye belki dalga geçecekler.Biz nasýl putlara ve göktanrý benzeri inançlarla günümüzde dalga geçiyorsak!!!Muhammed çok iyi kurgulamýþ 40 yaþýna kadar maðarada düþünmüþ bir filozoftu.Ama açýklarý o görünmeyen tanrýyý çözmemize ve artýk ona inanmamamýza yarayacak.Biraz geçte olsa bu olacak.Korkmayýn tanrý olsa bile bizi yargýlamaya hakký olmayacak!Çünkü biz onu çözmeden yanýna alýrsa (ki öyle olacak), bizde öbür dünyada savunmamýzý þöyle yapacaðýz.Ey tanrým ben seni dünyada göremedim çünkü beni dünyaya attýðýnda bilim o kadar geliþmemiþti!Bizim dünyaya o zaman aralýðýnda gelmemizi isteyen tanrý olduðuna göre bizi sorguya çekemeyecek.Çekerse eðer o yüce adaleti sýfýrlanmýþ olur.Sözlerimi bitirirken son olarak size þu soruyu soruyorum.Afrika'da doðan bir her çocuk ömrü yettiðince aç kalmak zorunda.Hiçbir zaman da rahatý yerinde olmayacak.Hayatý açlýk ve sefalet içinde geçecek.Bileklerinin çevresi 7-8 cm'i geçmeyecek.Soruyorum size ey müslümanlar!Bu çocuðun orda ne bir sýðýnacak tanrýsý ve ne de bir dini var.Madem orada bu tanrý inancýyla rahat olmayacak, neden allah bu masum günahsýz çocuðu dünyaya getiriyor neden acý çekmesine izin veriyor?Kullarýný seven o ALLAH NERDE??????


Býrakalým bunlarý! Ýçimizde hep sevgimiz ve her zaman bilime ve sanata saygýmýz olsun.Kendi adaletimizi kendimiz yaratalým saðlayalým zekamýzla bilgimizle haklýyý haksýzý ayýralým!Boþ yere hiçbir yerden yardým bekleyip, umut baðlamýyalým.Yoksa tüm müslümanlar kendi sonlarýný hazýrlayacaklar!!!

HERÞEYDEN ÖNCE ÝNSANLIK!!! HERÞEY ÝNSANLIK ÝÇÝN!!!



Bu yazýmý okuyan okumayan herkese Sevgilerimi ve Saygýlarýmý sunuyorum...


NOT:Bu yazýmýn tamamýný okuduktan sonra, lütfen ankete oy kullanýnýz!!!

maxrender
28-03-2006, 19:22
Arkadaþlar!

Foruma yeni üye oldum.Sizlerin forumda geçen tartýþmalarýnýzýn çoðunu okudum.Hepiniz bu platformda düþüncelerinizi paylaþmýþsýnýz en güzel olaný da bu zaten.Bende bu forumda ilk baþlýðýmý yazarak sizlerle düþüncelerimi paylaþmak istiyorum.

Ýlk olarak þunu sorgulamalýyýz.Ýnsanlar neden tanrý inancý hisseder kendilerinde?Bu soruyu bugünlerde sorarsak kendimize cevabý ancak þu olabilir.Küçüklüðümüzden beri aþýlanmakta olduðumuz bu inanç, beynimize çivi gibi çakýlarak hiç çýkmayak bir inanç türüne dönüþmesinden kaynaklanmaktadýr.Peki ilk tanrý inancý neden çýkmýþtýr diye sorarsak, bu sefer anlayacaðýmýz gibi bir örnekle açýklayayým.: Göktanrý inancý...Bu inanç neden çýkmýþtýr? Eskiden insanlar þimþekler çaktýðýnda göktanrýnýn insanlara kýzdýðýna inanýlýrdý ve o yüzden taparlardý.Þimdi ise bu göktanrý inancý tamamen insanlarýn beyninde bitirdiði bir inanç olmuþtur.Bunun nedeni ise, artýk þimþeklerin neden çaktýðýný ve göðün neden gürlediðini bilimsel bir biçimde kanýtlandýðýndan insanýn bu tür olaylarýn neden olduðunu kavramasýndan bu inanç günümüzde kalmamýþtýr.Bu inanç ayný mantýkla yani korkularak sýðýnýlan bir inanç türüdür.Ýlk tanrý inancýda bu korku yüzünden *çýkmýþtýr.Ama þimdi karþýmýzda görünmeyen bir tanrý var.Bunun varlýðýný yokluðunu nasýl bileceðiz?Ýþte Ýsayla, musa vb. peygamberlerle gelen bu tanrý inancýna son noktayý muhammed koymuþtur..Muhammed bu tanrý modelini beynimizde yarattý.Ve bu inançtan bir türlü kurtulamýyoruz.Çünkü asla bilemeyeceðimiz ve göremeyeceðimiz bir tanrý yaratýlmýþ insan beyninde.Ve insanoðlu 1400 yýldýr bu inanç peþinde sürüklenmiþtir beyninden silip atamamýþtýr.Çünkü ölümden sonra ne var bilinmediðinden insanlar sürekli inanma ihtiyacý duymuþ ve bu yüzden 1400 yýldan beri bu dünyadan gelip geçen insanlar, tüm planlarý öbür dünya için yapmýþ dolayýsýyla bu dünya unutulmuþtur.Bu yüzden tüm müslüman alemi gerilemiþ ve diðer devletlerin sömürgesi olmuþtur.Þimdi böyle bir inancýn bana gerekliliðini kim savunabilir hangi yiðit cesur adam savunabilir?Müslümanlarýn gavur dedikleri gelip tüm müslüman alemini parmaðýnda oynatmýþ, tüm elektronik parçalar,arabalar vb. herþey küçümsedikleri gavurlar tarafýndan yapýlmýþ, normal hayatta faydalandýðýmýz tüm kolaylýklar tüm nimetler gavurlar tarafýndan bulunmuþ ama biz kendimize baktýðýmýzda biz müslümanýz ne olursa olsun biz öbür tarafta kazanacaðýz mantýðý müslümanlarý gavurlarýn elinde adeta köle yapmýþ ve tüm bunlara raðmen yine müslümanlýk savunulmakta ve müslüman olanlar diðer müslümanlarý kayýrarak, milli bilincimiz kýrýlarak,gavurlarýn bizim saflýðýmýzdan yararlanýp din mezhep gibi oyunlarla bölünmeye çalýþýlan toplum haline geldik.Bunlarýn altýnda yatan temel ve en büyük sebep dindir.Kimse bana müslümanlýðý savunmasýn.Savunan biri çýkarsa kendi çaresizlik haykýrýþýný herkese duyurarak burda bulunan herkese üzüntü kaynaðý olacaðýný önceden düþünsün.Çaðlar boyu büyük sanat ve bilimadamlarý avrupa,amerika gibi müslüman olmayan kesimlerde çýkmýþtýr.
Arkadaþlar! Din çivi gibi beynimize çakýlmýþ ve kurtulamýyoruz adeta acý çekiyoruz ama yine de kurtulamýyoruz.Bizim müslüman Türkiye en fazla vergi kaçýran ve yolsuzluk yapýlan ülke sýralamlarýnda yer edinmiþ bir ülke olmuþtur.Yüce Atatürk tüm bunlarýn olmasýný ister miydi býrakýn istemeyi izin verir miydi?Ama hala biz müslümanýz biz doðru yoldayýz deyip kendimizi kandýrmaktan baþka hiçbir iþe kafamýz yatmaz olmuþ.Sebep ne ? Din Sonuç:Aymazlýk;yoldan sapma... Yüce Atatürk'ümüzün bir sözü var:"En hakiki mürþit ilimdir, fendir.Bundan baþka yol gösterici aramak aymazlýktýr yoldan sapmaktýr."Biz neden o kadar sýkýntý çekmesine raðmen sadece ülkesi için gece gündüz çalýþmýþ ve bu coðrafyanýn yetiþtirdiði büyük dehamýzýn bu sözüne kulak asmýyoruz?Ben bunu anlamýyorum.Öte dünyalarý düþüneceðimize yeryüzüne baðlý kalýp, tabiat seslerini,matematiðin yüceliðini keþfetmek size daha mý ucuz geliyor?Allah kelimesini kullanarak meydanlarda, iktidara gelen kendinde hiçbir lider vasfý olmadýðý halde onlara sahipmiþ gibi gözüken kaç ucuz kiþi gelip geçti þu yeryüzünden.

* * *Toplumlarýn, gençlerin karakterlerinin oluþmasýnda en büyük iki etken vardýr:Biri bilim diðer ise Sanat...Bu iki anlayýþ hangi toplumda iyi anlaþýlmýþsa o toplum diðerlerini geçer ve geliþir.Ama biz bunlarý býrakýp hala türban meseleleriyle uðraþýyoruz.Bilim veya Sanatla uðraþan kimse hiç kimseye kötülük yapmaz,hiç kimseyi dolandýrmaz.Ama en koyu müslüman gelir günü gelir birilerini kandýrýr ve dolandýrýr.Biz bunlarýn hala neden farkýna varmýyoruz.En kral dolandýrýcýya sorsanýz o da kendine müslümaným diyecektir.Ama yaptýðý kafir diye kötü gözle bakýlan kimsenin yaptýðýndan bin kat daha namussuz daha alçakça iþlerle para kazanmýþ olduðu halde.Ama müslümanlar bu dolandýrýcýyý kayýrýp, dürüst hayatýn gerçeklerini tanýmak isteyen bir kiþiyi meydanlarda sallandýrýrlar.Sanat veya bilimden anlayan insan ve onla uðraþan insan kendisini gerçek, yaptýðý, hissettiði þeyle huzurlu ve mutlu olur.Ve bu yüzden hiçbir komplekse girmez ve hiçbir insaný kendisinden alçak bir konumda diye veya fakir diye küçümsemez.Çünkü o insan yapmýþtýr.Bulmuþtur.Görmüþtür.Beþ vakit namaz kýlarak görmediði hatta hissetmediði bir öðretiye karþý sýrf korkusundan boyun eðmez.Olup olmadýðý da belli deðil.Ben ateistim diye sokaktaki bir kediye veya bir insana zarar vermem söz konusu olabilir mi?Mümkün deðil! O zaman inancýn ne önemi kaldý? Býrakýn beynimiz aklýmýz bilimle sanatla yoðrulsun ve ayný zamanda hayatýn nimetlerinin farkýnda olup, onlara sarýlalým ve mutlu olalým.Günümüzün beþ vakitini boþa harcayarak deðil! Muhammed'in hangi niyetle o kitabý yazdýðýný bilemem.Ama mantýklý ve iyiyi anlatmaya çalýþmýþ ama anlatmak için yanlýþ yolu seçmiþ.Muhammed o günün koþullarýyla teknolojisiyle yapacaðýný yapmýþ.Ama þimdi çok þey deðiþti geliþti.Mutluluða huzura illa küçüklüðümüzden beri beynimize iþlenen bu öðretiyle ulaþacaðýz diye birþey yok.Ben mesela bir Beethoven senfonisi dinlerken hissettiklerimi, hiçbir dini inançta hissetmedim hepsini demedim ama olmadý.Demek ki bir yanlýþlýk var bu iþin içinde.Sýrf allaha ibadet etmek namaz kýlmak gibi eylemler, ancak hayatta birþey baþaramamýþ boþ insanlarýn uðraþýdýr, eðlencesidir!Emin ki bundan belki 1 milyon sonra hatta çok daha az ama sonunda Kuranda çözülecek.Bilim geliþecek sanat geliþecek ve herþey anlaþýlýr olacak.Artýk diyecekleri bizim için kuran çözüldüðü zaman, bak zamanýnda nelere inanýyorlarmýþ diye belki dalga geçecekler.Biz nasýl putlara ve göktanrý benzeri inançlarla günümüzde dalga geçiyorsak!!!Muhammed çok iyi kurgulamýþ 40 yaþýna kadar maðarada düþünmüþ bir filozoftu.Ama açýklarý o görünmeyen tanrýyý çözmemize ve artýk ona inanmamamýza yarayacak.Biraz geçte olsa bu olacak.Korkmayýn tanrý olsa bile bizi yargýlamaya hakký olmayacak!Çünkü biz onu çözmeden yanýna alýrsa (ki öyle olacak), bizde öbür dünyada savunmamýzý þöyle yapacaðýz.Ey tanrým ben seni dünyada göremedim çünkü beni dünyaya attýðýnda bilim o kadar geliþmemiþti!Bizim dünyaya o zaman aralýðýnda gelmemizi isteyen tanrý olduðuna göre bizi sorguya çekemeyecek.Çekerse eðer o yüce adaleti sýfýrlanmýþ olur.Sözlerimi bitirirken son olarak size þu soruyu soruyorum.Afrika'da doðan bir her çocuk ömrü yettiðince aç kalmak zorunda.Hiçbir zaman da rahatý yerinde olmayacak.Hayatý açlýk ve sefalet içinde geçecek.Bileklerinin çevresi 7-8 cm'i geçmeyecek.Soruyorum size ey müslümanlar!Bu çocuðun orda ne bir sýðýnacak tanrýsý ve ne de bir dini var.Madem orada bu tanrý inancýyla rahat olmayacak, neden allah bu masum günahsýz çocuðu dünyaya getiriyor neden acý çekmesine izin veriyor?Kullarýný seven o ALLAH NERDE??????


Býrakalým bunlarý! Ýçimizde hep sevgimiz ve her zaman bilime ve sanata saygýmýz olsun.Kendi adaletimizi kendimiz yaratalým saðlayalým zekamýzla bilgimizle haklýyý haksýzý ayýralým!Boþ yere hiçbir yerden yardým bekleyip, umut baðlamýyalým.Yoksa tüm müslümanlar kendi sonlarýný hazýrlayacaklar!!!

HERÞEYDEN ÖNCE ÝNSANLIK!!! HERÞEY ÝNSANLIK ÝÇÝN!!!



Bu yazýmý okuyan okumayan herkese Sevgilerimi ve Saygýlarýmý sunuyorum...


NOT:Bu yazýmýn tamamýný okuduktan sonra, lütfen ankete oy kullanýnýz!!!

m1991
31-03-2006, 11:29
ÝDA METODU

Tarihleri belirlerken önce süre indiriliþ numarasý sonra süre diziliþ numarasý daha sonra ayet numarasýnýn birler basamaðýný alarak belirliyoruz.
indiriliþ sýrasý:39
diziliþ sýrasý :07
ayet sýrasý :91

Elde ettiðimiz tarih 971'dýr.Tarihlerin önündeki bin(1971) ve iki bin (2002)hiç kullanýlmamýþtýr. Kuran-ý kerim de 1100-2099 yýllarý arasýnda yaþanmýþ,sistemin izin verdiði kadarýyla olaylara deðiniyor

SÝMETRÝ METODU

Koortýnatý belirlemek için Ömer Celakýl;ýn fark ettiði simetri formülünü ayný verileri ayný teknikde kullanýyoruz.Kuran-ý kerimin tek bir sistemi kullandýðýný belirtiyorum. Koortýnatý belirlerken bilinen sayýlarýn simetriðini buldukdan sonra sondan baþlayarak yazýyoruz.Bulduðumuz koortýnat olayýn yaþandýðý tarihte o ülkenin topraðýnda geçmekde olan enlem veya boylam oluyor.

ilk sayý+son sayý=sonuç/2 merkez sayý formülünü uyguluyoruz.
Son sayý ile ilk sayýyý topladýðýmýzda tek sayý çýkarsa o zaman son sayý tekse alýnýr bir eklenir sayý çift sayý yapýlýr.Örnek olarak 71+1=72 olur.

Merkez sayýnýn bulunmasý sistemi;
Ýlk sayý+son sayý=sonuç/2 merkez sayý
Merkez sayýnýn solundaki sayýyý bulmak sistemi;
merkez sayý-bilinen sayý=sonuç-merkez sayý=aranan sayý
Merkez sayýnýn saðýndaki sayýyý bulmak sistemi;
merkez sayý-bilinen sayý=sonuç+merkez sayý=aranan sayý

Kýsa yol olarak ikiye böldüðünüz sayýyý bilinen sayýdan çýkarýnýzda simetriðini aradýðýnýz bilinmeyen sayýyý bulursunuz.Örnek olarak 2,6,8 sayýlarýnýn simetriðini bulmak istediðimizde kural gereði ilk ve son sayýyý topluyoruz.2+8=10/2=5 merkez sayýsýný buluyoruz.
6 sayýsýný simetriði bulmasýnýn ilk yol;
merkez sayý- bilinen sayý=sonuç-merkez sayý=aranan sayý
5 - 6 =1 -5 =4

kýsa yoldan bulunulacak ikinci yolu;
ikiye bölünen sayý-bilinen sayý=aranan
10 -6 =4

ÜÇ OLAY

Ayetleri çözümlerken üç olayýn yani tarih,olay ve koortýnattýn birbirini tamamlamasý gerekmektedir.Örnek olarak Nosratamus;un ölüm yýlýna baktýðýmýzda;
Tarih =1566
Kuran =55-6-96
Simetriði =6-47-51-55-96
Koortýnatý =17

Ayet=Þafaðý yarýp sabahý ortaya çýkaran o;dur.Geceyi dinlenme zamaný yaptý;Güneþ;i ve Ay;ý hesap aracý iþte budur ölçülendirmesi o Aziz;in o Alim;in

Olay=Nostaramus 1566 yýlýnda ölmüþtür.Geleceði okuma yöntemi olarak meditasyon ve astroloji kullanýyordu.Gece sabahlara kadar yýldýz hesaplarý yapardý.Nostaramus bilginin kaynaðýydý tarih, týp,coðrafya ve astronomi biliyordu.
Nostaramus ölüm yýlýný incelediðimizde tarih ve olay tutuyor ama 17 koortýnatý Ýtalya;da geçmekdedir.O yýl 17 koortýnatýnýn geçtiði topraklar benim araþtýrmalarýma göre Fransa;nýn olmadýðýndan geçersiz sayýyorum.Çünkü tarih,olay ve koortýnat birbirini tamamlamýyorlar.

daha geniþ bilgiyi http://ozansirfay.sitemynet.com/osir/

m1991
31-03-2006, 11:31
ÝDA METODU

Tarihleri belirlerken önce süre indiriliþ numarasý sonra süre diziliþ numarasý daha sonra ayet numarasýnýn birler basamaðýný alarak belirliyoruz.
indiriliþ sýrasý:39
diziliþ sýrasý :07
ayet sýrasý :91

Elde ettiðimiz tarih 971'dýr.Tarihlerin önündeki bin(1971) ve iki bin (2002)hiç kullanýlmamýþtýr. Kuran-ý kerim de 1100-2099 yýllarý arasýnda yaþanmýþ,sistemin izin verdiði kadarýyla olaylara deðiniyor

SÝMETRÝ METODU

Koortýnatý belirlemek için Ömer Celakýl;ýn fark ettiði simetri formülünü ayný verileri ayný teknikde kullanýyoruz.Kuran-ý kerimin tek bir sistemi kullandýðýný belirtiyorum. Koortýnatý belirlerken bilinen sayýlarýn simetriðini buldukdan sonra sondan baþlayarak yazýyoruz.Bulduðumuz koortýnat olayýn yaþandýðý tarihte o ülkenin topraðýnda geçmekde olan enlem veya boylam oluyor.

ilk sayý+son sayý=sonuç/2 merkez sayý formülünü uyguluyoruz.
Son sayý ile ilk sayýyý topladýðýmýzda tek sayý çýkarsa o zaman son sayý tekse alýnýr bir eklenir sayý çift sayý yapýlýr.Örnek olarak 71+1=72 olur.

Merkez sayýnýn bulunmasý sistemi;
Ýlk sayý+son sayý=sonuç/2 merkez sayý
Merkez sayýnýn solundaki sayýyý bulmak sistemi;
merkez sayý-bilinen sayý=sonuç-merkez sayý=aranan sayý
Merkez sayýnýn saðýndaki sayýyý bulmak sistemi;
merkez sayý-bilinen sayý=sonuç+merkez sayý=aranan sayý

Kýsa yol olarak ikiye böldüðünüz sayýyý bilinen sayýdan çýkarýnýzda simetriðini aradýðýnýz bilinmeyen sayýyý bulursunuz.Örnek olarak 2,6,8 sayýlarýnýn simetriðini bulmak istediðimizde kural gereði ilk ve son sayýyý topluyoruz.2+8=10/2=5 merkez sayýsýný buluyoruz.
6 sayýsýný simetriði bulmasýnýn ilk yol;
merkez sayý- bilinen sayý=sonuç-merkez sayý=aranan sayý
5 - 6 =1 -5 =4

kýsa yoldan bulunulacak ikinci yolu;
ikiye bölünen sayý-bilinen sayý=aranan
10 -6 =4

ÜÇ OLAY

Ayetleri çözümlerken üç olayýn yani tarih,olay ve koortýnattýn birbirini tamamlamasý gerekmektedir.Örnek olarak Nosratamus;un ölüm yýlýna baktýðýmýzda;
Tarih =1566
Kuran =55-6-96
Simetriði =6-47-51-55-96
Koortýnatý =17

Ayet=Þafaðý yarýp sabahý ortaya çýkaran o;dur.Geceyi dinlenme zamaný yaptý;Güneþ;i ve Ay;ý hesap aracý iþte budur ölçülendirmesi o Aziz;in o Alim;in

Olay=Nostaramus 1566 yýlýnda ölmüþtür.Geleceði okuma yöntemi olarak meditasyon ve astroloji kullanýyordu.Gece sabahlara kadar yýldýz hesaplarý yapardý.Nostaramus bilginin kaynaðýydý tarih, týp,coðrafya ve astronomi biliyordu.
Nostaramus ölüm yýlýný incelediðimizde tarih ve olay tutuyor ama 17 koortýnatý Ýtalya;da geçmekdedir.O yýl 17 koortýnatýnýn geçtiði topraklar benim araþtýrmalarýma göre Fransa;nýn olmadýðýndan geçersiz sayýyorum.Çünkü tarih,olay ve koortýnat birbirini tamamlamýyorlar.

daha geniþ bilgiyi http://ozansirfay.sitemynet.com/osir/

m1991
31-03-2006, 12:15
ÝDA METODU

Tarihleri belirlerken önce süre indiriliþ numarasý sonra süre diziliþ numarasý daha sonra ayet numarasýnýn birler basamaðýný alarak belirliyoruz.
indiriliþ sýrasý:39
diziliþ sýrasý :07
ayet sýrasý :91

Elde ettiðimiz tarih 971'dýr.Tarihlerin önündeki bin(1971) ve iki bin (2002)hiç kullanýlmamýþtýr. Kuran-ý kerim de 1100-2099 yýllarý arasýnda yaþanmýþ,sistemin izin verdiði kadarýyla olaylara deðiniyor.

SÝMETRÝ METODU

Koortýnatý belirlemek için Ömer Celakýl;ýn fark ettiði simetri formülünü ayný verileri ayný teknikde kullanýyoruz.Kuran-ý kerimin tek bir sistemi kullandýðýný belirtiyorum. Koortýnatý belirlerken bilinen sayýlarýn simetriðini buldukdan sonra sondan baþlayarak yazýyoruz.Bulduðumuz koortýnat olayýn yaþandýðý tarihte o ülkenin topraðýnda geçmekde olan enlem veya boylam oluyor.

ilk sayý+son sayý=sonuç/2 merkez sayý formülünü uyguluyoruz.
Son sayý ile ilk sayýyý topladýðýmýzda tek sayý çýkarsa o zaman son sayý tekse alýnýr bir eklenir sayý çift sayý yapýlýr.Örnek olarak 71+1=72 olur.

Merkez sayýnýn bulunmasý sistemi;
Ýlk sayý+son sayý=sonuç/2 merkez sayý
Merkez sayýnýn solundaki sayýyý bulmak sistemi;
merkez sayý-bilinen sayý=sonuç-merkez sayý=aranan sayý
Merkez sayýnýn saðýndaki sayýyý bulmak sistemi;
merkez sayý-bilinen sayý=sonuç+merkez sayý=aranan sayý

ÜÇ OLAY

Ayetleri çözümlerken üç olayýn yani tarih,olay ve koortýnattýn birbirini tamamlamasý gerekmektedir.Örnek olarak Nosratamus;un ölüm yýlýna baktýðýmýzda;
Tarih =1566
Kuran =55-6-96
Simetriði =6-47-51-55-96
Koortýnatý =17

Ayet=Þafaðý yarýp sabahý ortaya çýkaran o;dur.Geceyi dinlenme zamaný yaptý;Güneþ;i ve Ay;ý hesap aracý iþte budur ölçülendirmesi o Aziz;in o Alim;in

Olay=Nostaramus 1566 yýlýnda ölmüþtür.Geleceði okuma yöntemi olarak meditasyon ve astroloji kullanýyordu.Gece sabahlara kadar yýldýz hesaplarý yapardý.Nostaramus bilginin kaynaðýydý tarih, týp,coðrafya ve astronomi biliyordu.
Nostaramus ölüm yýlýný incelediðimizde tarih ve olay tutuyor ama 17 koortýnatý Ýtalya;da geçmekdedir.O yýl 17 koortýnatýnýn geçtiði topraklar benim araþtýrmalarýma göre Fransa;nýn olmadýðýndan geçersiz sayýyorum.Çünkü tarih,olay ve koortýnat birbirini tamamlamýyorlar.



http://ozansirfay.sitemynet.com/osir/ daha fazla bilgi bulabilirsiniz.

03-05-2006, 20:45
ERKEK KADINI NÝYE ÖRTTÜ ?

Prof. Dr. Övgün Ahmet ERCAN

Türkiye'de örtünme dendiðinde akla Ýran gelir. Ben iki yýldýr Ýran Devletinin Petrol danýþmanlýðýný yaptýðýmdan sýkça gidip geliyorum. Kara çarþaf giyimli kadýnlarda yüz bütünüyle açýktýr. Þifon takan kadýnlarda ise saçýn yarýsý açýktýr. Kadýn yüzü boyalýdýr.

Kapanma mollalarýn yönetimi ellerine geçirmeleri, Ýslam Cumhuriyeti kurmalarýndan sonra baþlamýþtýr.

Bu güne dek, uçaða kapalý olarak binen Ýranlý bir kadýnýn bile Türkiye'ye indiðinde örtüsünü taktýðýný görmedim. Ýranlý kadýnlar örtünme baskýsýndan tiksiniyor. Türkiye'de ise, inancý siyasi çýkarlarýna aracý yapan Erbakan'ýn çaktýðý kývýlcýmla erkekler kadýnlarý kapatmaya baþladý. AKP'nin yönetime gelmesiyle özellikle genç kýzlar arasýnda sýkma baþ, yaþlýlarda kara örtü
oldukça yaygýnlaþtý.

Ýranlý kadýnlar kaygýyla soruyorlar "Türk kadýnlarýna ne oluyor? Bizi güç kullanarak "mollalar" kapatýyor. Siz özgür, ayrýca laiksiniz. Sizin kadýnlarýnýz niye kapanýyor? ". Kapanan kadýn deðil, kapatan erkek. Arabistan'da, Afganistan'da, Ýslam Cumhuriyetlerinde sürekli
erkeðin dayatmasý ile kadýn kapanýyor. Yine erkeðin çengeline takýldý kadýn, kadýnlarýmýz.

Sümer Bilimci Muazzez Ýlmiye Çýð'ýn anlatýmýyla erkeðin kadýn üzerine baskýsý Sümerler'de yazýnýn bulunmasýyla, o dönemin tapýnak rahiplerinin erkekler çýkarýna yasalar koymasýyla baþladý. Önceleri kadýn, Tanrý'nýn özelliklerini taþýyan toprak gibi yaratýcý, koruyucu, kutsal görülürken, sonralarý dinler aracýlýðý ile, bu özellik erkeðe aktarýlarak, kadýn yalnýzca erkeðin yaratýcý dölünü taþýyan bir araca dönüþtürüldü. Kutsal kitaplarda kadýnýn erkeðe hizmet için yaratýldýðý anlatýlarak kadýn tutsak edildi.

Tarýma saban gibi toprak iþleyen iþgeçler girince bunlarý kullanan erkek; ürünü, toprak mülkiyetini eline geçirdi. Kadýn, beslenen konuma getirildi.

Yasalarda erkekler öne çýkarýldý, yönetimde, seçme ile seçilmede kadýn yok sayýldý. Kadýn alýþ veriþten uzak tutuldu, akça (para) erkek eline geçti, toprak da. Erkek bununla yetinmedi: iþi saðlama baðlamak için, kutsal kitaplarýn Tanrý'ca indirildiðini, bunun bir Tanrý buyruðu olduðunu
söyleyerek kadýnýn karþý durmasýný engelledi. Örtünme, kadýnýn "ikincilliðini" savunan bir Tanrýlý beþ büyük inançdaki tümü erkek olan "Tanrýnýn Elçilerince" uygulamaya sokuldu. Bunlar; Yahudilik, Budizm, Konfüçyüsçülük, Hýristiyanlýk ile Müslümanlýktý. Tümü de birbirini izler
biçimde kadýný erkeðin yardýmcýsý olarak tanýmladý. Artýk Tanrý adýna, kadýn için erkek konuþuyor, erkek karar veriyordu. Tanrý ise "baba" takma adýyla erkekleþtirildi. Doðal olarak kadýn "ikinciliðe" düþtü. Oysa erkeði de, diþiyi de yaratan Tanrý gibi "kadýndý".

Süre içinde erkek kadýný öyle bir oyuncak konumuna sokmuþtur ki, Heredot'a göre, Babil'de her kadýnýn evlenmeden önce tapýnakta bir erkekle yatmasý gerekmektedir. Böylece, tapýnaklar sözde kendini Tanrýya adayan fahiþeliðin yapýldýðý geneleve dönüþmüþtür, erkekler için. Bu gelenek sonra Asur'lara geçmiþ, bu günki Türkiye'de tapýnaktan çýkýp geneleve dönüþmüþtür.

Muazzez Ýlmiye Çýð 'a göre Sümer'de kadýnlarýn evlenmesinde bekaret aranýyordu. Sümer kadýný evlendiðinde önceden delinmiþ ise, kocasýndan boþanýrken ortak edinçlerin yalnýzca yarýsýný alabiliyordu. Bu gelenek bugün Katoliklerce sürdürülmektedir.

Kendi vücudunu Tanrý adýna Tapýnaklarda erkeklere adayan kadýnlarýn diðerlerinden ayrýlmalarý için dýþarýya çýktýklarýnda baþlarýný örtmeleri gerekirdi. DÖ 1600 yýllarýnda bir Asur kaðanýnýn koyduðu yasa ile iþ bu kez örtünme kapsamýna, bütün evli ile dul kadýnlar alýnmýþ, kýzlar ile
sokak fahiþelerine baþýný açma yasaðý getirilmiþtir.

Seviþmeye tapýnma ile kutsallýk anlamý yüklenmiþtir. Bu gelenek Babil'liler, sonra Asur'lular yoluyla Filistin'liler, oradan da Ýsrail'e geçmiþtir. Sonra da tümü Orta Doðu'da doðan bir Tanrýlý dinlere geçmiþtir.

"Peçe" Ýslamiyetten önce Ortodoks Doðu Roma'da (Constantinopolis'te) kullanýlmýþtýr. Bugün bile Ege Adalarýnda kapkara peçelerin içinde dolaþan "Rum Ortodoks" kadýnlarý vardýr. Sonra bu gelenek Hýristiyanlýktan Ýslamiyete bulaþmýþtýr.

Hýristiyan rahibelerinin tepeden týrnaða kapalý olmasý da eski Sümer, Asur fahiþe geleneðinin izleridir.

Ýþte böyle. Ne Ýran'ýn, ne de Arabistan'ýn bir Atatürk'ü yoktu. Atatürk eski Sümer ile Asur geleneklerinden Ýslamiyet'e yansýyan kapanma geleneðini kaldýrdý. Kadýný, erkeðe hizmet eden bir varlýktan çýkarýp, erkeðin koþullarýný üleþen uygar bir konuma getirdi. Erkeðin dayatmalarý ile
kadýnlarýmýz yine tutsaklaþtýrýlýyor.

Yasa koyucular, din bilginleri susuyor. Siyasiler, gericiler at koþturuyor.. Cumhuriyetle kazanýlmýþ olan eþitlik yitiriliyor.. Bu bir oyun deðil bir gerçek.
Baskýyla kapanmaya karþý, aydýn kadýnlarýmýzýn sessiz kalmalarýný
anlayamýyorum. Bu sessizlik sürerse yarýn siz de kapanacaksýnýz, ayný Ýran'daki gibi.
Dönüþü olmayan bir yoldayýz.

Gericilik; demokrasinin hoþ görüþünü kullanarak özgürlüðü kapanýna alýyor...

ÞÝA
30-05-2006, 22:50
Sonra Huneyfoðlu, Basralýlardan bir bölüm, duyduk ki seni düðüne çaðýrmýþ; sen de hemen gitmiþsin. Renk-renk yemekler, büyük büyük kâseler hoþuna gitmiþ. Oysa ben sanmazdým ki yoksullarý çaðrýlmayan, zenginleri dâvet edilen bir topluluðun dâvetine icâbet edesin. Diþlediðin yemeðe bir bak, haram helâl olduðunda þüphen olursa at o yemeði aðzýndan; helâl olduðunu iyice bilirsen birazcýk ye.[28]

Bil ki her uyan kiþinin uyduðu, yolundan gittiði, bilgisinden ýþýklandýðý bir imâmý vardýr. Gene bil ki sizin imâmýnýz, dünyasýnda köhne bir elbiseyle iki parça ekmeði kendisine yeter bulmaktadýr. Bilirim, sizin buna gücünüz yetmez; yetmez ama çekinip gayret ederek, temiz olmaya, doðru yola gitmeye gayret göstererek yardým eden bu yolda bana; gücünüz yettiði kadar yolumda olun. Andolsun Allah'a ki ben dünyanýzdan ne bir gümüþ, ne bir altýn toplayýp biriktirdim ne þu çok ganimetlerden bir mal yýðdým, ne de üstümdeki yýpranmýþ elbiseden baþka bir elbise aldým.

Evet, gökyüzünün gölgelendirdiði þu dünya yüzünden, elimizde bir Fedek vardýr; ona da toplumun bir kýsmý haris oldu, bir kýsmý cömertlik etti; Allah ne de güzel hükmedicidir. Ben ne yapayým Fedek'i, yahut ondan baþka bir yeri ki bu nefsin konaðý, yarýn mezardýr; onun karanlýðýnda eseri bile kalmaz, haberi bile yiter gider, duyulmaz. O mezarý açan, elleriyle geniþletse bile taþ, kerpiç düþer, yýðýlýr, toprak dökülür dapdaracýk bir hâle getirir. Þimdiden nefsimi takva ile riyâzete alýþtýrayým ki en büyük korku gününde eminliðe eriþsin; mahþerin kaygan yerinden sürçmesin.

Dilesem ben de yaðlar ballar bulurum; buðday ekmeðinin hâlisini yerim; ipek elbise giyinirim; fakat nefsimin dileðinin bana üst olmasý beni lezzetli yemekler yemeye çekmesi mümkün mü hiç? Ben nasýl doya-doya yemek yiyebilirim ki Hicaz'da, yahut Yemâme'de belki yoksullar vardýr; günler geçmiþtir ki tokluk nedir, görmemiþlerdir. Gecemi karný tok olarak nasýl gündüz edebilirim ki çevremde aç karýnlar, yanmýþ, susuzluktan bunalmýþ ciðerler vardýr. Nitekim deyen de demiþtir:

Sen karný tok olarak yatmadasýn;

Çevrendeyse tabaklanmamýþ deriye bile hasret çeken ciðerler var; bu dert yeter sana.[29]

Râzý olur muyum ki bana Emir'ül-Mü'minin desinler de sonra ben, zamanýn sýkýntýlarýnda onlara ortak olmayayým, yahut da darlýkta, yaþayýþ sýkýntýsýnda onlara muktedâ sayýlmayayým? Derdi günü, güzelim otlarý otlamaktan baþka bir þey olmayan baðlý, yahut süprüntülerde yiyecek bulup yemekten baþka bir þey düþünmeyen, sâhibinin maksadýndan haberi bile olmayan bir hayvan *deðilim, o çeþit yaratýlmadým ki ben. Yahut da iþsiz-güçsüz terk edileyim, yahut asýlsýz lâflarla uðraþayým, yahut sapýklýk ipini çekeyim, yahut da þaþkýnlýk yoluna düþeyim; bunun için yaratýlmadým ben.

Sanki görüyorum, diyeniniz diyor ki: Ebu-Tâliboðlu'nun yediði buysa, akranlarýyla savaþa yiðitlerle harbe gücü yetmez, zayýflar, elden ayaktan düþer. Oysa ki bilin; sahralardaki aðaç daha kuvvetlidir; güzelim baðlarda, bahçelerde biten aðaçlarýnsa gücü azdýr. Ovalarda biten otlar, daha kuvvetli yanar, közü daha geç söner. Biz Rasûlullah'la bir kökten bitmiþ iki aðacýz; onun kolunun pâzýsýyým ben.[30] Vallahi Arap birleþse de benimle savaþa kalksa, yüz çevirmem, fýrsat çaðlarýnda boyunlarýný kýrarýn onlarýn. Þu ters adamdan, þu baþ aþaðý bedenden yeryüzünü temizlemeye uðraþýyorum; böylece de ekin, aralarýndaki taþtan, topaçtan kurtulsa diyorum.[31]

Semerin sýrtýna, yularýn boynuna ey dünyâ; senin týrnaklarýndan kurtuldum, tuzaklarýndan çýktým, yollarýndan çekildim ben. Nerede oyunlarýnla aldattýðýn, güldürdüðün milletler, nerede süslerinle, ziynetlerinle kandýrdýðýn ümmetler? Ýþte þuracýkta onlar, kabirlere rehin olmuþlar, lahitlere girip yatmýþlar. Vallahi görünür bir kiþi olsaydýn, tutulur bir cisme bürünseydin, olmayacak isteklerle aldattýðýn, sonra onlarý kandýrýp helâk çukuruna attýðýn kullar, telef vâdîsine fýrlattýðýn, belâ vartalarýna uðrattýðýn padiþahlar için sana Allah'ýn hadlerini icrâ ederdim; onlarý öyle bir yere yolladýn ki oraya ne gidenden bir haber var, ne oradan gelen var. Heyhât; ne de uzaktýr senin belâ yerlerine, mihnet vâdilerine, o kaygan yola ayak basýp da düþmemek; ucu bucaðý, dibi boyu bulunmayan denizlerine düþüp de boðulmamak; kim senin torundan tuzaðýndan kurtulduysa odur baþarýya eren, doðru yolu bulan. Senden kurtulup esenliðe eriþen kiþinin yataðý duraðý dar da olsa ne var? Onca dünyâ, bir günceðizdir; can verdi mi, rahata erer. Uzak ol benden, vallahi ben seni kendime râmetmeden sen râmedersin beni; senin gemini hiç salývermem; çünkü dilediðin yere çekersin beni. Allah izin verirse der de and içerim Allah'a;[32] nefsimi, bir kuru ekmek parçasý bulunca onu yeter bulup sevinecek, onu yiyip þükredecek bir hâle getiririm; gözlerimi suyu çekilmiþ, nemi kalmamýþ bir kaynak haline getirinceye dek de gözyaþlarý dökerim. Otlayan hayvan, otlayýp karnýný doyurur da yan üstü mü yatar? Koyun sürüsü, yayýlýp doyar da uyuyacaðý yere mi gider? Ali de azýðýný yer de uykuya mý dalar? Bunca yýldan sonra ovada otlakta otlayan, yazýda yayýlan hayvanlara dönerse gözleri aydýn olsun.

godtabikivar
05-06-2006, 16:19
Günümüzde ilkokul çaðýndaki bir çocuk için bile sýradan sayýlabilecek bir takým bilimsel bilgiler, düþünce tarihi boyunca insanlýðýn en kompleks problemlerini oluþturmuþtur. Tarih boyunca evren ve insanýn evrendeki yeri hakkýnda bir çok iddiada bulunulmuþ ve bu konuda çok çeþitli kabuller ortaya konmuþtur.

Eski çaðlardan beri gökyüzü ve gök olaylarý, insanlarýn dikkatini çekmiþtir. Ýlkçað insaný, gökyüzünü incelemek ve evrendeki olaylar üzerinde bilimsel çalýþmalar yapmak için gerekli olanaklara yeterince sahip deðildi. Yaþamýný çok zor koþullar altýnda sürdürdüðünden, güvenli ve rahat bir yaþam için öncelikle hayatý zorlaþtýran doða olaylarýný anlamak ve onlarý kontrol etmek zorundaydý. Ýlk dönemlerden beri insanlarýn gök bilimleriyle ilgilenmesi bu nedenledir. Kýsaca ifade etmek gerekirse, astronomi bilimi, yalnýzca soyut bilim ve gerçeði öðrenme isteðinden deðil, daha çok sosyal gereksinimlerden doðdu.
Babillilerde, Eski Mýsýr’da, Eski Çin ve Hint uygarlýklarýnda daha çok günlük ihtiyaçlara yönelik matematik ve astronomi çalýþmalarýna rastlanmaktadýr. Eski Yunan’da Aristo, dünyanýn sabit merkez olduðunu; bütün gezegenlerin, yýldýzlarýn, Güneþ’in ve Ay’ýn, dünyanýn çevresinde döndüklerini savunuyordu. Ona göre yýldýzlarýn ham maddesi ve dünyanýn ham maddesi birbirlerinden tamamen farklýydý. Yýldýzlar ezelî bir yakýtla yakýlmýþlardý. Bunlar hem ezelî, hem de ebediydi. Oysa dünya, kusurlu ve eksikti, yýldýzlar gibi mükemmel deðildi. Daha sonra Batlamyus, Aristo’dan aldýðý mirasý kullanarak ortaya dünya merkezli astronomik bir model *koydu. Bu modele göre Güneþ, Ay ve gezegenler dünyanýn etrafýnda dönüyordu. Batlamyus’un dünya merkezli evren modeli 1500 yýlý aþkýn bir süre Hýristiyan Kilisesi tarafýndan da kutsal kitaba uygun olan bir evren görüþü olarak benimsenmiþti.

ÞÝA
06-06-2006, 11:01
Ali (a.s.) canlý Kur’an idi.Sizler dini, Ýslam’ý, Kuran’ý Ali’den öðrenin.Uydurulmuþ rivayetlere bakarak Ýslam’a çamur atmayýn.Ali (a.s.)'ýn Ateistler hakkýnda ki görüþünü ise özellikle büyük yazdým.Ýslam'ý eleþtirecekseniz burdan eleþtirin.Çünkü biz diyoruz ki Ali yaþayan Kur'an'dý.Eðer Ali'de kusur varsa demek ki Ýslam'da kusur vardýr.


Rahmân ve Rahim Allah adýyla.


Bu, Allah'ýn kulu Emir'ül-Müminin Ali'nin, vergisini toplamak, düþmanlarýyla savaþmak, halkýný düzene sokmak, þehirlerini onarmak için Hâris'ül-Eþteroðlu Mâlik'i Mýsýr'a vâli tayin ettiði zaman ona verdiði emir-nâmedir.
Ona, Allah'tan çekinmesini, kullukta bulunmayý seçmesini, kitabýnda, farzlarýna, sünnetlerine dâir emredilenleri yerine getirmesini buyurur; çünkü hiçbir kiþi yoktur ki Allah'ýn emrettiði þeylere uymasýn da kutlu olsun, mutluluk bulsun; onlara uymayan da yoktur ki âsî olmasýn, kötülüðe düþmesin. Noksan sýfatlardan münezzeh olan Allah kalbiyle, eliyle, diliyle yardým etmesini buyurur; çünkü adý ululandýkça ululansýn. Allah dînine yardým edene yardým edeceðini, onu üstün tutana üstünlük vereceðini vaad etmiþtir.[1] Ýsteklere düþünce nefsiyle savaþmasýný, onun serkeþliðini giderip zaptetmesini emreder; çünkü "nefis, gerçekten de kötülüðü pek emredicidir. Ancak Allah'ýn acýdýðý kiþi kurtulur ondan." (Yûsuf, 53).


Sonra þunu bil ki ey Mâlik, seni öyle bir yere yollamaktayým ki senden önce oradan adaletle hükmeden, zulümle hüküm yürüten nice devletler gelip geçmiþtir. Sen kendinden önceki buyruk sahiplerinin yaptýklarýný nasýl görüyor, seyrediyorsan halk da senin yaptýðýn iþleri, senin gibi görecek, seyredecek. Sen onlar hakkýnda neler diyorsan halk da senin hakkýnda o çeþit sözler söyleyecek. Allah kullarýnýn dillerine neler ilhâm eder de onlarý söyletirse, temiz kiþiler, o sözlerle gerçeði anlarlar, hükümde bulunurlar.


Kendine temiz iþleri zâhire edin, en fazla sevdiðin azýk, sence bu olsun. Hevâ ve hevesine hâkim ol, sana helâl olmayan þeyleri yapma; nefsini bunlara meylettirme; nefsini kötülükten alýkoymak, sevdiðin, yahut nefret ettiðin þeylerde ona hakim olmak, ona insafla muâmelede bulun-maktýr. Halka merhametle muâmeleyi kendine âdet et; onlarý sevmeyi, onlara lütfetmeyi huy edin. Onlara karþý yiyeceklerini, içeceklerini ganimet bilen yýrtýcý bir canavar kesilme.
.[2] Onlar sürçebilirler, kusur ederler; bilerek, yahut yanýlarak ellerinden bâzý þeyler çýkabilir.Çünkü halk iki sýnýftýr: Bir kýsmý dinde kardeþtir sana, öbür kýsmý yaratýlýþta eþtir sanaSenin yaptýklarýný Allah'ýn baðýþlamasýný nasýl seviyor, istiyorsan sen de onlarý baðýþla; kusurlarýndan geç.[3] Çünkü senin mevkiin onlardan üstür; seni bu iþe memûr edenin mevkii senin mevkiiden üstün; Allah'sa vâli tayin edenden de üstün; onlarýn iþlerini senin emrine vermiþ, onlarla seni sýnanmaya uðratmýþ, Allah'la savaþmaya kalkýþma sakýn; onun azâbýndan kurtulmana çâre yok; baðýþlamasýna, merhametine aldýrýþ etmememe de imkân yok.
Halkýn kusurlarýný baðýþlayýnca nedâmete düþme; onlara cezâ verince de sevinme; seni yoldan çýkaracak öfkeye kapýlýp ceza vermekte tez davranma. Ben onlara buyruk verenim, emrime uyulmasý gerek demeye kalkýþma; çünkü bu gönle gurur verir; dini gevþetir, nimeti bozar gider. Gönlüne böyle bir düþünce geldi mi, gücünün, kuvvetinin üstünde olan Allah'ýn gücünü, kuvvetini düþün, onun kudretine karþý aczini gör; bu, baþ kaldýran, serkeþlik eden nefsini yatýþtýrýr, kibrini, gururunu giderir, yitip giden aklýný baþýna getirir. Sakýn Allah'ýn azametiyle boy ölçüþmeye, onun kudretine kendi gücünü kuvvetini benzetmeye giriþme; çünkü Allah, her zorbayý hor-hakir eder; her baþ çekeni, ululananý alçaltýr gider.[4]
Allah'a karþý da insaflý ol, insanlara, ehline ayâline, adamlarýndan buyruðuna uyanlardan hoþlandýklarýna karþý da insafla muâmelede bulun; böyle yapmazsan bil ki zulmetmiþ olursun. Allah kullarýna zulmedenin düþmanýysa Allah'týr, Allah'la düþmanlýða giriþenin delilini Allah batýl kýlar, zulümden geçinceye, tövbe edinceye dek de o kiþi Allah'la savaþmýþ olur. Allah'ýn nimetlerini bozan, zâil eden, azâbýnýn çarçabuk çatmasýna sebep olan þeyler içinde zulümden daha güçlüsü yoktur. Çünkü Allah mazlûmlarýn duâlarýný duyar; zâlimlere de çaðý gelince azâbýný yollar.[5]
Halkýn vâliye en aðýr gelen sýnýfý belâ çaðýnda ona en az yardým eden, adaletten hoþlanmayan, isteklerinde direndikçe direnen, kendilerine ihsanda bulunulduðu zaman en az þükreden, ihsanda bulunulmayýnca özrü güç kabûl eyleyen, zamânenin çetinliklerine az dayanan, ileri gelenleridir. Dînin direði olan Müslümanlarýn topluluðuna sebep bulunan, düþmana karþý duranlarýysa halk tabakasýdýr; onlarý sevmelisin; onlara meyletmelisin.
Ýnsanlarýn ayýplarýný görüp gözeten, onlarý açýp söyleyen kiþiler sana en uzak kiþiler olsun. Onlarý kendine yaklaþtýrma. Çünkü insanlarda ayýp olabilir; vâliyse bunlarý örtmeye en fazla hakký olan kiþidir. Onlarýn bilmediðin ayýplarýný açmaya, öðrenmeye kalkýþma; sence bilinenleri, iyiliðe, temizliðe yormaya bak; bilmediklerin hakkýndaysa Allah hükmeder. Ayýplarý elinden geldikçe ört; buyruðuna uyanlarýn ayýplarýný örtmeyi sevdikçe, bu huyla huylandýkça Allah da senin ayýplarýný örter, baðýþlar.[6]
Halka karþý duyduðun kîni býrak, her suça ceza vermeye kalkma; sence doðru olmayan þeyleri bilmezlikten gel. Halkýn kötülüðünü söyleyenlerin sözleri hemencecik gerçek bulma; çünkü halkýn kötülüðünü söyleyen kovucu, öðütçülere benzese bile garez sâhibidir.[7]
Nekes kiþiyle meþverette bulunma; seni üstünlükten alýkor, ihsandan *men eder, yoksulluðu gösterir sana, seni yoksulluða sevk eyler. Korkakla danýþma; iþlerde zaafa düþürür, yapacaðýn þeyden seni alýkor. Haris kiþiyle de danýþma; zulümle mal yýðmayý güzel gösterir sana. Nekeslik, korkaklýk, hýrs, ayrý ayrý huylardýr ama bunlarýn hepsi birden Allah'a kötü zan meydana getirmede birleþir.
Vezirlerinin en kötüsü, senden önce, kiþilere vezirlik edenlerdir; suçta onlarla birlik olanlardýr. Bunlarýn yerine reyleri onlar kadar isâbetli geçkin olan, fakat onlar gibi zâlime zulmünde yardýmcý, suçluya suçunda ortak olmayan hayýrlý kiþiler bulabilirsin. Bunlarýn yükü sana daha hafiftir; yardýmlarý sana daha güzeldir; sana besledikleri sevgi daha gerçektir; senden baþkalarýyla ülfetleri daha azdýr. Yalnýzken de bunlarla düþ kalk, meclislerinde de bunlarý bulundur.
Sonra acý bile olsa sana gerçeði söyleyen, Allah'ýn dostlarýnda bulunmasýný hoþ görmediðin þeylerde sana az müsâade eden kiþileri seç; onlarýn sözleri seni gerçeðe götürür, haksýzlýktan geri kor. Takvâ ehliyle gerçek kiþilerle dost ol; onlarýn seni fazla övmelerine, yapmadýðýn iþleri yapmýþ göstererek övünmene *sebep olmalarýna müsâade etme; çünkü fazla övülme, insaný kibre götürür, faziletten düþürür.
Ýyilik edenle kötülükte bulunaný, katýnda bir görme sakýn, çünkü onlarý bir görüþ, iyilik edenleri iyilikten vaz geçirir; kötülük edenleri kötülüðe alýþtýrýr; bunlara karþý lâyýk olduklarý muâmeleyi yap.
Bil ki vâlinin, halka lütufta, ihsanda bulunmasýndan, iþlerini kolaylaþtýrmasýndan baþka halkýn emniyetini celbedecek bir þey olamaz. Onlara lütfeder, aralarýnda adaletle muâmelede bulunur, iþlerini kolaylaþtýrýrsan evvelce yüreklerinde uyanmýþ bir nefret varsa yok olur, yerini emniyet ve sevi duygusu tutar. Onlara öylesine muâmele et ki, halk senin hakkýnda güzel bir zanna sâhip olsun. Gerçekten de iyi ve güzel zan, senin aðýr yükünü hafifletir; o yükü senin sýrtýndan alýr. Þunu da bil ki senin hakkýnda iyi fikir güden, idârenden memnun olandýr, kötü fikir taþýyanda idârenden memnun olmayandýr.
Bu ümmetin ileri gelenlerinin, büyüklerinin güttükleri yolu yordamý, halkýn alýþýp yaptýðý, böylece de birbirleriyle uzlaþtýðý, iþlerinin düzene girdiði þeyleri eksiltme. Koyanlarýn ecre, sevâba nâil olduklarý eski yolu yordamý býrakýp onlara zarar verecek, yeni âdetler, yeni yollar icâd etmeye giriþme; onlardan eksilttiklerinin vebâli sanadýr.
Ýdaren altýndaki þehirlerin düzene girmesi, halkýn huzûra kavuþmasý için dâima bilginlerle görüþ, bu hususta düþünceli kiþilerle danýþ.
Bil ki halk sýnýflara ayrýlmýþtýr. O sýnýflarýn bir kýsmý öbür kýsmýnýn düzene girmesiyle düzelir, huzûra erer; bir kýsmýnýn öbür kýsmýndan müstaðni kalmasýna imkân yoktur.
Bu sýnýflardan biri, Allah ordusudur, askerlerdir; biri umûmi ve hususi iþleri düzene sokan kâtiplerdir; biri adaletle hükmeden kadýlardýr; biri insafla, yumuþaklýkla kullar arasýnda hükmeden, beytülmal iþlerini gören kiþilerdir,biri Müslümanlarýn amânýna girmiþ olan ve cizye veren Kitâp ehlidir, vergi veren Müslümanlardýr; biri alýþ veriþle uðraþanlar ve sanat ehli olanlarýdýr; bir de ihtiyaç sâhibi olan yok yoksul kiþilerdir ki bunlar, bu sýnýflarýn en aþaðý tabakasýdýr. Bunlarýn hepsinin de adlý adýnca Allah katýnda payý vardýr; Kitabýnda, yahut Allah'ýn salâtý o'na ve soyuna olsun Peygamberinin sünnetinde haddi konmuþ, farzý bildirilmiþtir ki bu ahidde, katýmýzda korunmaktadýr.
Askerler, Allah'ýn izniyle halkýn sýðýnaklarýdýr, vâlilerin ziynetleridir; dînin üstünlüðü, eminlik esenlik yollarý onlarla korunur; halk ancak onlarla kalkýnýr, huzûra kavuþur. Askerler Allah'ýn emriyle alýnan vergiyle beslenebilirler; düþmanlarýna karþý o sâyede güç kuvvet sâhibi olurlar; düzene girmeleri ancak o vergiye dayanýlarak olur; neye ihtiyaçlarý varsa onunla düzene sokulur.
Sonra bu iki sýnýf, ancak üçüncü sýnýfla, kadýlar, zekât ve vergi memurlarý ve kâtiplerle nizâma girer. Onlar halkýn iþlerini düzene sokarlar; faydalý þeyleri toplarlar ; ileri gidenlerin de, aþaðý olanlarýn da iþleri onlarýn sâyesinde emniyete kavuþur.
Bütün bu sýnýflarýn ayakta durmalarý, tâcirlerle, sanatkârlarla mümkündür. Onlar halkýn muhtaç olduðu þeyleri toparlar; çarþýlara, pazarlara dökerler, böylece baþka sýnýflarýn yapamayacaðý þeyleri yaparlar.
Sonra ihtiyâcý olan, yokluk içinde bulunan, aþaðý tabaka gelir. Bunlarý görüp gözetmek, bunlara yardým etmek gerektir. Allah katýnda bu sýnýflarýn hepsinin de geniþliði vardýr, hepsinin de yeri vardýr; ihtiyaçlarýnýn giderilmesi, hallerinin düzene sokulmasý icâb eder. Bu da vâlinin vazifesidir. Vâlinin, Allah'ýn emirlerini gereði gibi yapar, halkýn düzenine çalýþýr, çabalarken Allah'tan yardým dilemesi, hakka riâyet etmesi, bu iþler kendisine hafif gelsin, aðýr gelsin dayanmasý gerektir.
Orduna sence Allah için, Rasûlü için ve Ýmâmý için en fazla öðüt verenlerinden, emanet ve iffet bakýmýndan en temiz olanlarýndan, hilimde en üstün bulunanlarýndan kumandanlar seç. Bunlarý, öfkelendiði zaman öfkesini yenen, cezâ vermekten acele etmeyen, özrü kabûl eden, zayýflarý esirgeyen, kuvvetlilere karþý gevþemeyen kiþilerden seçip tayin et; bunlar ne zora baþvuranlardan olsun, ne zaafa düþenlerden.
Sonra toplumun soy-boy *bakýmýndan þereflilerinden, temiz ev bark sâhibi olanlarýndan, geçmiþlerinde iyilik bulunanlarýndan, savaþlarda yiðit davrananlarýndan, cömertlerinden asker al. Çünkü bunlarda yücelik, büyüklük huylarý toplanmýþtýr. Ýyiliðin, adamlýðýn dallarý budaklarýdýr bunlar. Sonra da babalarýn oðullarýný görüp gözetmesi, esirgemesi gibi onlarýn iþlerini gör gözet, araþtýr; onlara ettiðin iyilik ve ihsan gözünde büyümesin; onlara verdiðin þey az bile olsa aþaðý görünmesin sana. Çünkü bu ihsan, sana öðüt vermelerine, seni iyi bilmelerine, tanýmalarýna vesiledir. Onlarýn büyük iþlerini göreceðim diye küçük ehemmiyetsiz iþlerinde ihmâl gösterme. Az bir lütfün bile bir yerde iþe yarar, ondan faydalanýrlar; çoðunun da yeri var; ondan da müstaðnî kalamazlar. Askerine en çok yardým edenleri kendilerine istihkaklarýný, erzaklarýný tam olarak verenleri, yurdu korumak için þehirlerde kalanlarla savaþa gidenlerin ailelerinin ihtiyaçlarýný giderenleri, kumandanlarýnýn sence en itibar görenleri olmalý; onlara öylesine muâmelede bulunmalýsýn ki düþmanla savaþta hepsinin de derdi, fikri bir olsun. Onlarý esirgemen, kalplerinin sana meyletmesine sebep olur.
Vâlilerin gözlerini aydýnlatan iþlerin en üstünü þehirlerde, dosdoðru olarak adaleti yaymak, halk arasýnda sevginin belirmesine sebep olmaktýr. Onlarýn sevgileri de, ancak gönüllerinin huzûra ermesiyle mümkün olur. Öðütlerinin doðruluðu ancak vâlilerinin hizmet müddetinin sona ermemesini istemeleriyle, idâresi kendilerine aðýr gelmemesiyle, bir ayak önce gitmesini dilememeleriyle imkân bulur. Halkýn dileklerini yerine getir, iyilerini öv, çektikleri zahmetleri say dök; çünkü güzel huylarýný fazla anýþ, onlarýn yiðitliklerini artýrýr; onlarý sevindirir. Allah dilerse iyilikte geri kalanlarý da o yola sevk eder, iyileþtirir.
Sonra herkesin, sýnanan, bilinen derecesini taný; birinin çektiði zahmeti baþkasýna mal etme; onun yerine baþkasýný övme; herkese noksansýz olarak hakkýný ver; herkesin hakkýný taný. Birisinin büyük oluþu yaptýðý, baþardýðý iþ küçük bir iþse, büyük görmene, gene birinin yaptýðý iþ büyükse, fakat kendisi düþkünse o iþi küçük görmene sebep olmasýn.
Büyük ve çetin iþlerde, sana þüpheli görünen hususlarda Allah'a ve Rasûlü'ne baþvurur. Yüce Allah irþâd etmeyi takdir buyurduðu topluma "Ey inananlar, Allah'a Peygamber'e ve içinizden emredecek kudret ve liyakate sâhip olanlara itâat edin. Allah'a ve âhiret gününe inanýyorsanýz, bir þeyde ihtilâfa düþtünüz mü o hususta, Allah'a ve Peygamber'e müracaat edin" buyurmuþtur (Nisâ, 59). Allah'a baþ vurmak, onun Kitabýnýn muhkem emrine uymak, Rasûle baþvurmak da onun reyde aykýrýlýðý mucib olmayan apaçýk sünnetine tâbi olmaktýr.[8]
Halka hüküm verecek kiþileri, sence idâresine memur olduðun kiþilerin en üstünlerinden seç. Öyle ki iþler onlarý daraltmasýn, birbirlerine hasým olanlar, onlara üst gelmesin, ayaklarý sürçüp yanlýþ bir iþe düþmesinler; bilmezken sonra bilip, anlamazken sonra anlayýp hakký yerine getirmediklerine nâdim olmasýnlar; kendilerini zanna kaptýrmasýnlar, azacýk bir anlayýþla hükmün sonunu araþtýrmaktan kalmasýnlar; þüpheli iþlerde hüküm verirken düþünsünler, dayansýnlar; apaçýk delillere uysunlar; hasmýn mürâcaati onlarý sýkmasýn, gönüllerini daraltmasýn; iþleri iyice açýp yayýp anlayýþta en sabýrlý kiþiler, hak meydana çýkýnca da en kesin hükmü verenler olsunlar; övülmede ileri gidiþ onlarý kibre sevk etmesin; aldatýþa kapýlmasýnlar; bu çeþit kiþiler de pek azdýr.[9] Sonra onlarýn hükümlerinden de haberdâr olmaya fazlasýyla çalýþ; hâkimin geçimini fazlasýyla temin et; halka ihtiyâcýný azalt. Sana yakýn olanlara karþý küçük görünmemeleri, halkýn dedikodusundan emin olmalarý, hîleye kapýlmamalarý için onlara, katýnda yüksek bir mevki saðla. Bilhassa buna çok dikkat et; çünkü bu din, kötü kiþilerin ellerine tutsak düþtü; onunla hevâ ve havese uyuldu; onunla dünyâ dilenir oldu.
Sonra vergi ve zekât memurlarýna dikkat et. Onlarý sýnadýktan sonra tayin et; onlarý þahsî bir meyille ve rasgele tayin etme; çünkü bu iki þey cevir ve hýyânet kollarýnýn bir araya toplanmasýna sebep olur. Bunlarý temiz âilelerden, Ýslâm'a eskiden girmiþ olanlardan tecrübe ve utanç sahibi kiþilerden seç; çünkü onlar, ahlâkça en üstün namusça en doðru, garezlerden en kurtulmuþ, tamahlarý en az, iþlerin sonuçlarýný dikkatte en fazla gayretli kiþilerdir. Sonra da onlarýn rýzýklarýný bol bol ver. Çünkü bu nefislerini düzeltmeye kuvvet verir onlara. Müslümanlarýn elleri altýnda bulunan mallarý yemekten alýkor onlarý. Ayný zamanda, emrine uymazlar, emanetine hýyânette bulunurlarsa bu, onlarýn aleyhine de delil olur sana. Sonra iþlerini teftiþ et, onlara gerçek ve vefâlý gözcüler gönder; hâllerini, iþlerini görüp, anlayýp sana bildirsinler. Çünkü onlarýn haberleri olmadan senin onlardan haberdar olman, onlarýn emin bir sûrette iþ görmelerine, halka yumuþaklýkla muâmele etmelerine sebep olur. Onlarýn içinde zâlimlere yardým edenler varsa onlardan korun. Onlardan biri, vazifesinde hýyânet eder de gözcülerin verdikleri haber onun aleyhinde olur, hepsinin de verdiði haber ayný bulunursa bu tanýk olarak yeter sana. Artýk ona bedenî cezâyý verebilir, yaptýðýna karþýlýk onu suçlu tutar, onu aþaðýlýk bir derkeye düþürür, onu hýyânet daðýyla daðlar, töhmet zincirini boynuna takarsýn.
Vergi iþini de araþtýr, memurlarýný ahvâlini düzene koy, çünkü vergi iþinin ve vergi memurlarýnýn düzene girmesi, onlardan baþkalarýnýn da düzene girmesi demektir. Onlardan baþkalarý ancak onlarýn düzeniyle düzene girebilir. Çünkü insanlarýn hepsi de verginin ve vergi memurlarýnýn ehlidir, ayâlidir. Ancak vergi toplamaktan ziyâde memleketin kalkýnmasýna dikkat etmelisin; çünkü vergi memleket kalkýndýkça toplanabilir. Memleket kalkýnmadýkça mâmur bir hâle gelmedikçe vergi isteyen, þehirleri yýkar gider, kullarýysa helâk eder; öyle bir buyruk sâhibinin iþi, idâresi pek az bir müddet sürür. Vergi verenler, verginin aðýrlýðýndan, yahut vergi verecekleri þeylere bir âfet geldiðinden, yahut içecekleri, sulayacaklarý suyun kesildiðinden, yahut bir bendin yýkýlýp arâzîyi su bastýðýndan, topraðýn kaydýðýndan, yahut da mahsûlün mahvolduðundan þikâyet ederlerse hallerini düzene sokacak bir derecede vergilerini azaltman gerektir. Bu sana güç gelmeli. Çünkü bu yardýmla, bu kolaylýk göstermenle halk refâha kavuþur, ülke de mâmur olur; bu takdirde senin idâren bezenir; ayrýca da halký adaletle idâre ettiðin için onlarýn saygýsýný, sevgisini kazanmýþ olursun; refahlarýna hizmet ettiðin, adaletle muâmelede bulunduðun, onlarý kuvvetlendirdiðin için gerekince bu kuvvete de dayanabilirsin; onlarý esirgeyiþin, haklarýnda adaletle muâmele ediþin, onlara yumuþak davranýþýn da buna sebep olur. Öyle bir ân olur, öyle bir çað gelir çatar ki onlara baþ vurman gerekir; onlar da dileðini seve seve kabûl ederler; istediðini yerine getirirler; çünkü ülkede vücuda gelen mâmurluk ve servet, onlara yükleyeceðin yükü çekmelerine kuvvet verir.
Bir yarin harâp olmasý oradaki halkýn yoksul düþmesin-den ileri gelir; oradaki halkýn yoksulluðuysa vâlilerin, kendilerine mal yýðmalarýndan, vâlilikte kalacaklarýna emin olmamalarýndan, ibret alýnacak þeylerden az ibret almalarýndandýr.
Sonra kâtiplerini de teftiþ et; onlarýn da hallerine dikkat et; iþlerine, onlarýn hayýrlýlarýný tayin et. Düþmanlara karþý kullanacaðýn düzenleri, gizli tuttuðun þeyleri, kendini büyük gören, bu yüzden de topluluðun önünde sana karþý durmaya cür'et eden kiþilere deðil, temiz ve iyi huylu olanlarýna yazdýr. Memurlarýndan gelen mektuplarý sana sunmakta gaflet etmemeleri, senden aldýklarý emri, aldýklarý gibi bildirmeleri, bir ahde gireceðin vakit þartlarý gevþek, zayýf býrakmamalarý, gerekirse o ahdi bozmakta aciz göstermemeleri, þartlarý ona göre koþmalarý, iþleri baþarýrken de hadlerini bilmeleri gerektir. Kendi haddini bilmeyen kiþi baþkasýnýn haddini hiç bilmez.
Sonra onlarý, kendi anlayýþýna güvenerek, onlara meyline uyup haklarýnda iyi bir zan besleyerek tâyîn etme; çünkü insanlar, yapmacýklara baþ vurarak, güzel hizmetler göstererek kendilerini vâliye iyi tanýtýrlar; oysa ki yapmacýk hareketlerin ötesinde ne öðüt vermeyi bilirler, ne emanete riâyet etmeyi. Senden önceki temiz kiþilerin seçtikleri kiþilere bak, sen de onlarý seç, halka en güzel muâmelede bulunmalarýný, en fazla emanete riâyetle tanýnmýþ olanlarýný iþ baþýna getir; bu, Allah'a karþý özü doðru olduðunu, iþlerine memur olduðun kiþilere de hayýrlý bulunduðunu ispât eder.
Her iþin baþýna en büyüðü kendine üç gelmeyecek, iþlerin çokluðu, onu þaþýrtmayacak kiþileri geçir. Kâtiplerinden birinde bir ayýp görür de aldýrmazsan o ayýpla da sen ayýplanýrsýn, sonra cevap da veremezsin.
Bir de tâcirleri, sanat ve zanaat erbâbýný tavsiye ederim sana; onlara karþý hayýrlý ol. Onlarýn bir kýsmý oturduklarý yerlerde ticaretle meþgul olur. Bir kýsmýysa bir yerden bir yere gider, mal götürüp getirir; bir baþka bölüðü de halkýn muhtâç olduðu þeyleri ellerinin emekleriyle hazýrlar. bunlara hayýrla muâmelede bulun; çünkü onlar faydalý kiþilerdir. Gereken þeyleri uzun yollar aþarak, beller geçerek, ülkendeki karalarda, denizlerde, düzlüklerde, daðlýklarda gezerek alýrlar, getirirler; oysa halkýn o þeylerin bulunduðu yerlere gitmesine ne imkân vardýr, ne de gücü yeter. Onlar düzene baðlýdýrlar, isyanlarýndan korkulmaz; barýþ adamlarýdýr, gailelerinden ürkülmez. Bulunduðun yerde de onlarýn iþlerini gör gözet, uzak, yakýn þehirlerde de hâllerini izle, dikkat et, bir zulme uðratma onlarý. Ama þunu da bil ki, bütün bunlarla beraber, bunlarýn çoðunda aþýrý bir hýrs, kötü bir nekeslik, bencillik, faydalý þeyleri gizleyip, saklayýp azalýnca deðerinden fazla satma gayreti, menfaat düþkünlüðü vardýr; ellerinde bulunanlarý bildikleri gibi satmak isterler; buysa halkýn zararýna sebep olduðu gibi vâlilere de buna göz yummak ayýptýr, noksandýr. Ýhtikârý men et; çünkü Allah'ýn salâtý o'na ve soyuna olsun Rasûlullah da men etmiþtir. Alýþ veriþ, güzel sûrette, adalet terazilerine uygun olarak, bir narh konarak yapýlsýn; iki taraf da, satan da zarar etmesin, alan da. Sen ihtikârý nehyettikten sonra onu yapmaya kalkýþan olursa cezâlandýr, fakat cezada pek de ileri gitme.[10]
Sonra Allah için, Allah için aþaðý tabakayý gör gözet. Onlar baþvuracaklarý bir düzen bulamayan, yok yoksul, muhtaç, darlýkla bunalmýþ, dertlere karmýþ, kazançtan âciz kalmýþ kiþilerdir. Bu sýnýf içinde dilenenler olduðu gibi bir þey umup bekleyenler, fakat kimseden bir þey istemeyenler de vardýr,[11] Onlarýn hakkýna dâir Allah'ýn sana emrettiði þeyi Allah için olsun, koru. Onlara, memur olduðun beytülmâlden, her þehirde, Müslümanlarýn ganimet olarak elde ettikleri ve devlete ait olan arâzînin gelirinden, ekininden bir pay ayýr. Bulunduðun þehirde, o þehre yakýn yerlerde olanlarýyla uzaklarda bulunanlarý ayný hükme tâbidir; onlarýn her biri hakkýna riâyet etmeni ister. Nimetler içinde bulunuþun, ehemmiyetli iþlere dalýþýn, onlarý unutturmasýn sana; ehemmiyetli iþlere bakman, küçük sayýlan iþlere bakmayýþýna bir mâzeret olamaz; böyle bir özürde kabûl olunamaz. Unutturmasýn sana onlarý ehemmiyetli iþlere dalman; yüzünü çevirme onlardan. Onlarýn gözlere hor görünenlerini, insanlar tarafýndan aþaðý sayýlanlarýný, fakat sana gelip hâllerini anlatamayanlarýný sen ara, bul. Onlarý bulmak, hâllerini sorup anlamak için Allah'tan korkan, ona karþý ululanmayan güvendiðin kiþiler yolla; onlarýn hâllerini sana bildirsinler. Sonra haklarýnda öylesine harekette bulun ki Allah'a ulaþtýðýn gün onlar hakkýnda özürler getirmeye kalkýþmayasýn. Çünkü bunlar, halk içinde baþkalarýndan daha fazla insafa lâyýk kiþilerdir. Bütün bu sýnýflarýn haklarýný vermeye gayret et, bilmeyerek hakkýna riâyet etmediklerin için de Allah'tan baðýþlanmaný dile.
Yetimlerden, kocalmýþ kiþilerden bir düzene baþ vuramayanlarý, kimseden bir þey dilemeyenleri gör gözet. Bu, vâlilere aðýr bir yüktür. Fakat hakkýn hepsi de aðýrdýr. Ancak Allah, hayýrlý bir sonuca varmalarýný isteyip ona dayananlara, vaad ettiðini gerçek bilip inananlara o yükü hafifletir.
Zamanýn bir kýsmýný ihtiyaç sahiplerine hasret, onlarýn hepsini huzuruna al, otur, onlarla görüþ. O mecliste seni yaratan Allah'a karþý gönül alçaklýðýný takýn. Askerinden, yardýmcýlarýndan, koruyucularýndan, zaptiye erkânýndan hiç kimse onlarý korkutmasýn; onlara mâni olmasýn, onlar da seninle yüzyüze korkmadan, çekinmeden konuþsunlar. Allah'ýn salâtý o'na ve soyuna olsun, Rasûlullah'ýn bir yerde deðil, birçok yerde "Zayýfýn kokup çekinerek, dili dolaþarak söz söylemeye çalýþtýðý, fakat kuvvetliden hakkýný alamadýðý toplum ne temizliðe ulaþýr, ne kutluluða kavuþur" buyurduðunu duymuþumdur; onlarýn sert konuþmalarýna, söz söylerken aðýr lâflar edenlerine tahammül et; daralmayý, onlarla görüþmekten çekinip utanmayý býrak da Allah bu yüzden sana rahmetlerini yaysýn; ona itâatin yüzünden sevaplar versin. Ýhsanda bulunduðun zaman minnet yükleyerek verme ki, verdiðin, alana sinsin; vermediðin zaman da güzellikle özürler getirerek verme ki almayan, hiç olmazsa sevinsin.[12]
Bâzý iþler de vardýr ki bizzat senin yapman gerektir. Bunlarýn biri, kâtiplerinin yazmakta aciz gösterdikleri hususlarda memurlarýna senin cevap vermendir. Biri de halkýn ihtiyacý sana hangi gün arzedilirse hemen o gün o ihtiyaçlarý gidermendir ki bu, olabilir ki yardýmcýlarýný sýkar; vaktinde yapmazlar bu iþi. Her günün iþini o gün gör. Çünkü her gün yapýlacak bir iþ vardýr.
Vakitlerinin en üstününü, en fazlasýný seninle Allah arasýndaki kulluða hasret. Fakat halka sarf ettiðin vakitlerin de hepsi, iþlerde niyetin temiz oldu mu, halk bu yüzden esenliðe eriþti mi Allah'a ait olur, ona kulluk sayýlýr.[13]
Allah için dînini hâlis kýlan farzlara bilhassa dikkat et. Gecende gündüzünde bedenî ibâdetlerini onlarla Allah'a yaklaþmak kastýyla kusur etmeden, riyâya düþmeden nasýl gerekse o çeþit yerine getir. Halka namaz kýldýrdýðýn zaman namazý uzatýp onlarý usandýrmadan, tez, fakat erkânýný yitirmeden kýldýr; çünkü halk içinde hasta olan vardýr, iþi-gücü olan vardýr. Allah'ýn salâtý o'na ve soyuna olsun, bene Yemen'e gönderdiði zaman Rasûlullah'a, onlara nasýl namaz kýldýrayým diye sordum. En zayýfýnýn kýldýðý namaz gibi kýldýr, inananlara karþý merhametli davran buyurdular.[14]
Bütün bunlardan sonra derim ki: Buyruðunun altýnda bulunanlara uzun müddet görünmez olma; çünkü vâlilerin halka görünmemeleri darlýktan bir kýsýmdýr; halký sýkar; vâlilerin idâre iþlerinde az bilgili olduklarýna delâlet eder. Onlara görünmemek, onlarýn birçok þeyleri öðrenmelerine de engel olur; onlarca büyük þeyler küçük görünür, küçük þeylerse gözlerinde büyür; güzel ve iyi, çirkin görünür onlara; çirkinse güzelliðe bürünür; hakla batýl birbirine karýþýr gider. Vâli de bir insandýr ancak; halkla görüþmedikçe onlarýn hâllerini bilemez. Kendisinden gizli kalanlarý göremez. Gerçeðin apaçýk alâmetleri yoktur ki bunlarla doðru, yalandan ayrýlsýn. Sen iki kiþiden birisin ancak: Birisi mutlâka hakký yerine getirir, herkese hakkýný verir; gereken hakký verdikten, iyi iþ gördükten sonra neden gizleneceksin? Öbürü, vermemeyi, hakký edâ etmemeyi âdet edinmiþtir; halk senden ümit kestikten sonra hemencecik el çeker senden, ne diye onlara görünmeyeceksin? Oysa ki halkýn sana zahmet vermeyen þikâyetlerinin çoðu, ya bir zulme uðradýðýndandýr, yahut muâmelede insaf ve adalet isteðindendir.
Sonra vâlinin bâzý adamlarý da bulunabilir ki onlar, kendi reyleriyle hareket ederler; zulümde bulunurlar; insaflarý azdýr; muâmelelerinde adaleti gözetmezler; bütün bunlarýn sebeplerini kesip ortadan kaldýrarak þerlerini insanlardan gider. Yakýnlarýna, yanýnda bulunanlara arâzi verme ki bâzý yerleri, bâzý tarlalarý elde etmek tamahýna düþmesinler; aksi halde oradaki köye zarar gelir; bu iþin, bir ýrmaktan su almak ihtiyâcýnda bulunanlara zararý dokunur; o sudan faydalanmak, o yerden fayda saðlamak isteyenlere arâziye sâhip çýkanlar zulmederler; *bunun faydasý baþkasýna düþer, vebâliyse vâlinin boynuna yüklenir; oralardan, verdiðin kiþiler faydalanýrlar, ayýbýysa dünyâda da sana düþer, âhirette de sana.[15] Yakýn olsun, uzak olsun, kime gerekse hakkýný ver; bu hususta sabýrlý ol, ecrini Allah'tan iste; akraban ve yakýn adamlarýn bile olsa haktan ayrýlma; iþin sonunu düþün; isterse sana aðýr gelsin bu iþ, hayýrlý olduðu sence mâlûmsa yapmaktan çekinme; hakkýný yerine getir. Halk bir iþte zulüm var zannýna düþer, sana hayýflanýrsa aslýný anlatarak, özürler getirerek zanlarýný deðiþtir; bu sûretle sen adaletle iþ görmüþ olursun, buyruðun altýndakilere de yumuþaklýkla muâmele etmiþ bulunursun. Özür getirmekle sen hakka riâyet eder, murâdýna erersin, halk da doðruyu anlar, iþin aslýný bilir.
Düþmanýn, seninle barýþmak isterse reddetme. Barýþta Allah'ýn rýzasý var, orduna huzur ve istirahat ver, sen de sýkýntýlarýndan kurtulmuþ olursun; þehirlerinse eminliðe kavuþmuþ olur.[16] Ama barýþtýktan sonra düþmanýndan sakýn da sýkýn; çünkü çok kere düþman yaklaþýr, gafil olmaný bekler. Þu halde ihtiyatla hareket et, bu hususta iyi bir zanna düþmeyi töhmet altýna al. Seninle düþmanýnýn arasýný bir baðla baðladýn, onunla bir muâhedeye vardýn, yahut da ona aman elbisesini giydirdin mi ahdine vefâ et; verdiðin amana riâyet et; nefsini, ona verdiðin söze, ahde kalkan yap. Çünkü dilekleri birbirine aykýrý, reyleri darmadaðýn ve çeþit çeþit olduðu hâlde insanlarýn Allah'ýn farz ettiði þeylerde hepsi de ahde vefâ etmeyi ululadýklarý gibi ululadýklarý bir farz yoktur. Hattâ Müslümanlar þöyle dursun, müþrikler bile bunu gerekli saymýþlar, buna riâyet etmiþler, ahitte, amanda durmamanýn ne zararlar vereceðini bilmiþlerdir. Verdiðin amana gadretme; ahdini bozma, hýyânette bulunarak düþmanýný aldatma, çünkü Allah'a karþý böyle bir cür'ette bulunan, çok kötü, çok ziyankâr bir bilgisizdir ancak. Allah, ahdini, amanýný kullarý arasýnda bir rahmet olarak yaymýþtýr ki o, bir emniyettir, herkes orda esenleþir; bir haremdir, herkes ona sýðýnýr; bölük bölük herkes onun civârýna koþar gider. Onu bozmak, ona hýyânet etmek, ona hîle katmak olamaz. Bahânelerle bozulacak ahde girme, pekiþtirdikten sonra yorumlara güvenme; Allah adýna verdiðin ahdi bozmaya, haksýz olarak ondan dönmeye kalkýþma; geniþlemesi umulan, sonunda üstünlük bekleyen darlýða dayanman, günahýndan korkacaðýn gadirden hayýrlýdýr; bozarsan Allah'ýn gazabý gelip çatar sana; ne dünyada berhudar olursun, ne âhiretinde.
Sakýn haksýz olarak kan dökmekten, çünkü azâba sebep olan, suç bakýmýndan ondan daha büyük bulunan, nimetin zevâline, devletin yitmesine sebep teþkil eden hiçbir þey yoktur ki haksýz olarak kan dökmekle kýyaslanabilsin. Kan dökenlerin hesâbýný kýyâmet gününde bizzat noksan sýfatlardan münezzeh olan Allah görecek, azaplarýný o verecektir.[17] Harâm olarak kan dökmekle gücünü kuvvetini çoðaltmaya kalkýþma; çünkü bu gücü kuvveti zayýflatýr, hatta yok eder gider. Bilerek kan dökme husûsunda ne Allah katýnda bir özrün kabûl edilir, ne benim katýmda. Çünkü cezâsý kýsastýr bunun. Yanlýþlýkla kamçýn, yahut kýlýcýn, yahut da elin bir kötülüðe sebep olursa, kudretine güvenip ululanarak, öldürülen kiþinin velilerine, onun diyetini vermekten kaçýnma.
Kendini beðenmekten, seni ululuða sevk eden þeylere uyup güvenmekten, övülmeyi istemekten çekin; çünkü bunlar, ihsan sâhiplerinin ihsanlarýný yok etmek, ecirlerini mahveylemek için Þeytanýn göz attýðý fýrsata yol açan þeylerdir.
Ýdârene tâbi olanlara ihsanda bulununca da onlarý *minnet altýnda býrakmaya, ihsanýný baþlarýna kakmaya kalkýþma. Yaptýðýný çok görmekten de çekin. Vaadedince ve vaadinden dönme. Baþa kakmak, ihsaný yok eder; yapýlan iyiliði çok görmek, büyük saymak, gerçeðin ýþýðýný söndürür; vaatten dönüþ, Allah'ýn gazabýný, halkýn nefretini mucib olur; Yüce Allah, "Allah katýnda en beðenilmeyen þey yapmayacaðýnýz þeyi söylemenizdir" buyurur.(Saf, 3)
Zamâný gelmeden iþlerde aceleye düþme. Yapmak imkâný olunca da o iþte ihmâl etme; doðruluðu sence belli olmayan iþe giriþme, ama doðruluðu açýkça belli olan iþi de savsaklama. Her iþi yerinde yap, her iþi yerinde iþle.
Herkesle bir ve eþit olduðun þeylerde kendi payýný çoðaltmaya kalkýþma; herkesin gözettiði þeylerde gaflete düþme; çünkü sen, baþkalarýna da örneksin. Az bir zaman sonra iþleri örten perdeler açýlýr, mazlûmun hakký da senden alýnýr.[18]
Öfkeni yen, kendine sâhip ol. Elini, dilini gözet. Bütün bu hâllerde hemencecik cezâ vermekten çekin; cezâyý geriye at, öfken yatýþýncaya dek elini, dilini gözet. Bu söylediklerimi âhireti anarak, Rabbine ulaþacaðýna inanarak derdini, gussaný çoðaltmadýkça da yapamazsýn.
Sana, senden önce, adaletle hüküm sürenleri, yahut üstün yol yordamlarý, Allah'ýn salâtý o'na ve soyuna olsun, Peygamberimizin eserini, yahut da Allah Kitabýndaki farzlarý anmak, bizim bunlarý anýp düþünerek nasýl hareket ettiðimizi görmek, bu ahit-nâmemden sana verdiðim buyruklara uymaya kendini zorlamak gerektir; nefsine uymak husûsunda bir gevþeklik göstermemen için bu kadar delil gösterdim sana.
Ve ben, benim ve senin, kullarýn en güzel anýþlarýna iyi ve yerinde övüþlerine mazhar olmamýzý, þehirlerde iyi ve güzel eserler býrakmamýzý, nimetin,hakkýmýzda tam ve olgun olarak, lütuf ve ihsanýn kat kat fazlasýyla verilmesini, benim de, senin de ömrümüzün kutlulukla ve þehit olarak tamamlanmasýný Allah'ýn bol ve sayýsýz rahmetine, pek büyük kudretine, her dilenen þeyi lütfedip vermesine sýðýnarak niyâz etmekteyim ve biz, gerçekten Allah'ýn rýzasýný istemekteyiz. Selâm Rasûlullah'a; Allah'ýn salâtý ve selâmý o'na ve *tertemiz soyuna olsun.[19]
34

ÞÝA
19-06-2006, 20:24
Ali (a.s.), Peygamberin eli ile büyütülen, ömrü boyunca peygamberden ayrýlmayan, peygamberi yýkayan, defneden, peygamber için canýný satan, savaþlarýn en þiddetli hallerinde dahi peygamberin yanýndan bir an olsun ayrýlmayan, peygamberin kardeþi olarak nitelenen, Allah'ýn arslanýdýr. Ali þu manada der ki, ben bir *yavru *devenin, annesini takip ettiði gibi peygamberi takip ettim. Peygamberi Ali'den daha iyi kim tanýr? Turan Dursun'mu tanýr, yoksa bu sitede Peygamber adýna yazý yazan þahýslar mý? Peygamberi Ali'den baþka kim hakkýyla tanýr.Her insan bilir ki, bir kiþiyi en iyi, ailesi bilir.Evin içindekileri, evin dýþýndakiler deðil, evin içindekiler bilir.O halde Peygamberi, turan dursun'dan veya diðerlerinden deðil, Ali (a.s.)'dan tanýyýn.

Ali (a.s.) buyuruyor ki:

Sen de tertemiz olan Peygamberinin huylarýyla huylan; çünkü O'nda uyulacak huylar, yaslanacak kiþiye yaslanacak þeyler vardýr. Kullarýn Allah'a en sevgilisi, Peygamberine benzemeye çalýþan, O'nun izini izleyen kiþidir.

O, dünyada aðýz dolusu bir lokma yemedi, dünyaya gözünün ucuyla bile bakmadý. Dünya ehlinin en zayýfýydý bedence; karný en açýydý yemek bakýmýndan. Dünya ona arzedildi, O kabûl etmedi bile. Noksan sýfatlardan münezzeh olan Allah'ýn buðzettiði þeyi bildi, ona buðzetti; horladýðý þeyi bildi, horladý; küçük gördüðü þeyi küçük gördü, küçülttü. Bizde hiç bir ayýp olmasa da yalnýz Allah'ýn Rasûlünün buðzettiðini sevsek, Allah'ýn ve Râsûlünün küçülttüðünü büyültsek, Allah'a karþý durmak, Allah'ýn emrinden çýkmak için bu yeter bize.

Yeryüzünde yemek yerdi; kul gibi otururdu; ayakka-býsýný kendi tâmir ederdi; elbisesini kendi yamardý; eðersiz merkebe binerdi; biri daha varsa ardýna bindirirdi. Evinin kapýsýna, üstünde resimler bulunan bir perde asýlmýþtý; zevcelerinden birine, þunu kaldýr buyurmuþtu; baktýkça dünya ziynetlerini hatýrlýyorum. Dünyayý gönlünden çýkarmýþtý; onu anmayý hatýrýndan geçirmezdi; ziynetini gönlünden yitirmiþti; dünyayý o kadar gözden çýkarmýþtý ki ne gönül baðlayacaðý güzel bir elbisesi vardý, ne üstünde oturacaðý beðenilecek bir yaygýsý.

Dünyayý gönlünden sürüp atmýþ, gözünden yitirip gitmiþti. Bir þeyi sevmeyen kiþi böyledir; ne onu görmek ister, ne adýnýn anýlmasýný diler. Allah'ýn salâtý ona ve soyuna olsun, Allah katýnda bu kadar yüce mertebesi varken, dünya ve dünyadakiler, onun yüzü suyu hürmetine yaratýlmýþken; Rasûlullah, dostlarýyla beraber dünyada aç yaþardý; bu da dünyanýn kötülüklerine, ayýplarýna delâlet eder sence.

Bakýp görenin, aklýyla düþünmesi, can gözüyle görmesi gerek: Allah Muhammed'e (s.a.a) bu çekinmeyi vermekle onun kadrini mi yüceltti, yoksa onu alçalttý mý? Alçalttý diyen, andolsun ulular ulusu Allah'a; iftira eder, yalan söyler. Kadrini yüceltti denirse bilinmesi gerektir ki dünyayý O'nun için yayýp döþediði halde O'na ve O'na en yakýn olanlara, dünyayý hor hakir göstermiþtir. Þu halde Peygamberin yolunu tutan kiþinin de O'nun izini izlemesi, O'nun konduðu yere konmasý gerekir, yoksa helâk olmaktan kurtulamaz.

Gerçekten de Allah, Muhammed'i, Allah'ýn salâtý O'na ve soyuna olsun, kýyâmete bir delil, cennete müjdeci, azaptan korkutucu olarak gönderdi; O'ysa dünyadan karný boþ olarak çýkýp gitti; âhirete ayýplardan, suçlardan esen olarak vardý; bir taþý bir taþ üstüne koymadan yolunu tuttu, Rabbinin dâvetine icâbet etti. Allah bize ne büyük bir lütufta bulunmuþtur ki Onu bize muktedâ olarak gönder-miþtir; O'nun izini izlemekteyiz; yolunda gitmekteyiz.

Andolsun Allah'a ki þu yünden dokunmuþ abamý kendim yamadým; yamattýðým kiþiden utandým artýk; çünkü bana bu kadar yamadan sonra hâlâ mý giyeceksin, atmayacak mýsýn artýk bunu dedi. Ben de, uzaklaþ benden dedim ona; sabah olup gün ýþýyýnca halk, gece yol alanlarý över.[2]

hazretikömürcü
06-08-2006, 16:29
Tüketimi de artýrýr. Hacca giden hacýlarýmýz milyonlarca milyonlarý Arap kumlarýna gömdüklerinin ne kadar farkýndadýrlar. Onlarý götürüp getiren araçlarýn yýpranmasý, havayý kirletmesi, gürültüleri, oksijen gazý tüketmeleri, yolculuk yapanlarýn hiçbir þey yapmadan üretimsiz oluþlarý v.b..
Þuna emin olun ki, Araplar, Türkler’in çok az malýný tüketiyorlar. Türkler’in kalkýnmasýný istemiyorlar mý? Halbuki biz onlara, hacýlarýmýz aracýlýðýyla hatýrý sayýlýr paralar veriyoruz. Hiç olmazsa bunlarla alamazlar mý? Acaba Arabistan’da ve Türkiye’deki ‘din kardeþler’ bunun bilincinde midirler? Sanmýyorum.

Bir Anadolu köyü düþünün. Bu köyde bir çocuk düþüp yaralandý. Köyde hastane, ambulans, doktoru boþ verin, araç yok. Bir at arabasý ile baba çocuðunu kasabanýn doktoruna zor yetiþtirir. Kapýda, ‘NAMAZDAYIM BEKLEYÝN! yazýsý var. Çocuk kan kaybediyor. *Baba, hasat zamanýdýr ve iþini yarým býrakmýþtýr. *Bu iþ kaybýnýn ülke ekonomisine zararýný, aileye zararýný da boþ verelim. Nasýl olsa rýzký Allah veriyor. Çocuðun yerinde olmayý da boþ verin, *babanýn yerinde olunuz: Çocuk kucaðýnýzda, acý çekiyor. Kapýdaki yazýyý bir kez daha okuyunuz. * Yorumu size býrakýyorum.

Bu gün tüm dünyadaki tapýnaklarýn (tarihsel deðerleri olanlar dýþýnda) kapladýklarý alanlarý bir düþünün, bu alanlarda meyve, sebze yetiþtirildiðini düþünelim. Bunlara harcanan emekleri de boþ verelim. Bunlarýn içinde hiçbir üretimde bulunmayanlarýn kaybettikleri zamanýn hesabýný yapmýyorum.
hazretikömürcü

hazretikömürcü
06-08-2006, 18:20
KUTSAL KÝTAPLAR (KABÝLE ANAYASALARI)

Bir insan kutsal bilinin kitaplarý okurken; bunlar gerçekten Tanrý tarafýndan gönderilen, yazýlan, kalan ve korunmasý garanti altýna alýnmýþ olup, olmadýðýna inanmanýn yanýnda; bir de ya bu kitaplar bizim gibi insanlar tarafýndan yazýlmýþ, inanýlmýþ olabileceðini de hesaba katmamýz gerekir. Bu mutlaka böyle olmalýdýr. Yok, eðer biz, bu kitaplarý okurken bu kuþkularýmýz olmazsa; Tanrý bizden þu þekilde hesap soramaz mý; ‘ey kulum, ben kitap gönderseydim, bir kere bu benim kitabým; insanlarýn kitaplarý gibi olmazdý. Taþlara, derilere v.b gibi dünyada olan þeylere deðil; benim yarattýðým, dünyada olmayan, elmastan daha deðerli, daha sert ve sizin çözemeyeceðiniz bir madde üzerinde sürekli ýþýk verebilecek yazýlarým olurdu. Ve bu yazýlarda bizlere yol gösterecek birçok bilimsel yazýlar olduðu gibi, gelecekten de bilgiler içerir, hiçbir çeliþki ve tutarsýzlýk bulunmazdý. Ve bütün kullar benim olduðu için, kullarým arasýnda en küçük bir ayrým yapmadan, herkesin anlayabileceði bir dille, her kuluma da mutlaka bir kitap gönderirdim. “Ben size boþuna mý akýl verdim, siz bunlarý nasýl düþünemezsiniz?” dese biz ne yanýt verebiliriz?
Bizim konularýmýzýn neredeyse tamamý kutsal kitaplar, -daha doðrusu, kutsal bilinen kitaplar- ve yaþamýn –bilimsel yaþamýn- bize anlattýklarýnýn bir karþýlaþtýrmasý veya yorumudur.
Göreceksiniz ki bizim din profesörlerimizin en basit bir ayrýntýyý bile fark edemeyecek kadar akýllarý kördür. Bunu izleyen satýrlarda siz de fark edeceksiniz. Öylesine kördürler ki; býrakýn önünde okuduklarý kitabý, yarýný bile göremezler. Nedeni ise oldukça basit: Tüm ömürlerini kutsal kitaplarda mucize arayarak geçirmiþlerdir. Ne yazýk ki; en küçük ve iþe yarayacak bir þey bulamamýþlardýr. ‘Peki, neden profesörlük yapmaya devam ediyorlar?’ Diye sorarsanýz; onun da yanýtý basit: Para kazanýyorlar ve profesörlük unvanýyla yaþýyorlar. Ne yazýk ki onlarýn cennetlerinde para ve unvan geçmez.
Tanrý sözlerinin yazýldýðý kitaplar kutsaldýr. Tanrý sözlerinde tutarsýzlýk, çeliþki, hakaret ve benzeri gibi sözler bulunamaz. *Eðer, bunlardan bir tek tane bile olursa; böyle bir kitabýn hiçbir kutsallýðý kalmaz, kalamaz. Kuran Nisa “Hala Kuran’ý düþünüp anlamaya çalýþmýyorlar mý? Eðer o, Allah’tan baþkasý tarafýndan (indirilmiþ) olsaydý, mutlaka onda birçok çeliþki bulurlardý” Tanrý bu ayetinde, her þeyi bildiði halde soru sormasýndan baþka; kitabýnda çeliþkiler (tutarsýzlýklar) bulabileceðimizi bize açýkça bildiriyor. Demek ki geriye, bizim bu çeliþkileri bulmamýz kalýyor. Ayrýca Muhammed. 24. ayetinde de, “Onlar Kuran’ý düþünmüyorlar mý? Yoksa kalplerin üzerinde kilitleri mi var?” diye de bizim, beynimizle deðil de, kalplerimizle düþündüðümüzü anlatýyor. Demek ki; ayetlerini kesinlikle anlamamýzý istiyor. Bizler bu kitaplarý; tarafsýz, akýlcý gözle okumalýyýz. Eðer okumazsak, Tanrý bizlerden hesap sorar. Tanrý bu kitaplarýnda bizlere bir þeyler anlatsýn diye göndermiþtir. *Bu kutsal kitaplar gelecekle ilgili bilgiler de içermelidir. Baþka bir deyiþle; uzak veya yakýn gelecekteki olaylarý da bizlere bildirmiþ olmalýdýr. Bu böyle olunca da, mutlaka bizim anlayabileceðimi þekilde ve dilde olmalý. Yok, eðer, anlattýklarý bizim anlayamayacaðýmýz þekilde, yanlýþ anlayabileceðimiz biçimde veya bir bulmaca çözer gibi ise bunun hiçbir anlamý da olmaz, olamaz. Herhangi bir ayetini biz anlayamaz veya yanlýþ anlarsak; Tanrý bize anlatmak istediðin anlatamaz. Böyle bir ayetin de hiçbir anlamý yoktur.
Tanrý kitaplarý diye okuduðumuz ve saygý duyduðumuz kitaplar; o zamanlarýn kabile anayasalarýdýr. Kabileyi yönetenlerin yazýlý olarak kitaplaþtýrdýklarýdýr. Kendi sözlerini Tanrý sözleriymiþ gibi; yönettikleri (ve sömürdükleri) kabileleri, zamanla Allah kitaplarýymýþ gibi bu zaman kadar gelmiþtir. Bu nedenle hiçbir kutsal kitap bilimsel bir bilgi içermez. Ve içeremez; çünkü o zamanlarýn aristokratlarý tarafýndan kaleme alýnmýþtýr ve o zamanýn bilgileriyle ve yazým hatalarýyla doludur. Bunlarý izleyen sayfalarýmýzda örnekleriyle göreceðiz. Özellikle Tevrat ve Kuran; talan, ganimet, rüþvet, katliam, köle, kadýn, boþanma, kabile ve kabile aile iliþkileri, zekat altýnda vergiler, tapýnma v.b örneklerle doludur. Kabileyi yönetmek için o zamanýn þartlarýna göre neler yapýlmasý gerektiðine iliþkin yazýlar vardýr. Bütün bu olgular olurken, insanlarýn din deðiþtirmeleri için yeterli nedenleri vardý. Muhammed zamanýnda da halk yeni bir arayýþ içerisindedir. Baþlangýçta merak ve her þeyden daha da önemlisi; insanlar arasýndaki eþitlikten, haktan ve adaletten bahsederken taraftar toplamasý kolaydý. Sonra bu din ile birlikte eski geleneklerinin birçoðunu da sürdürüyorlardý. Zaten köklü deðiþiklikler içerseydi, daha ilk baþlardan yadsýnýrdý. Kabileyi yöneten aristokrat lider de bunlarý biliyordu. Çünkü kendisi de bu toplumun bir parçasýydý. Kendi toplumunu tanýyordu. Aristokrat liderler zenginleþtikçe, iyice dindar oldular. Gelirlerinin ana kaynaðý din olunca, kendilerini peygamber ilan ettiler. Çýkar yüzünden taraftarlar topladýlar ve anayasalarýný yazdýlar. Ýþte günümüze gelen bu kutsal kitaplar böyle yazýldý. Hatta kral peygamberler, firavunlar böyledir. Böylece bu yeni dinin kurallarý zamanla alýþkanlýk halini aldý. Kutsandý, eleþtirilmesi yasaklandý v.b. Günümüzdeyse biz, bütün bunlarý bilmeden; salt büyütenlerimiz ve yetiþtirenlerimiz inanýyorlar diye inanýyoruz.
Ýncil ise, aristokrat kesimin anayasasý olmadýðý için, ekonomiyle ilgilenmez ve bu nedenle þiddet içermez. Bu nedenle çok uzun zaman sonra devlet dini olarak resmileþmiþtir. Ýlk zamanlarda, ezilen tabakanýn negatif gereksinmelerini karþýladýðýndan taraftar edinmiþtir. Liderleri Ýsa, da nerdeyse topluma iyi bir örnek oluþturduðundan, zamanla çoðalmýþtýr. Zamanla bu dinin din adamlarý ekonomiye el atýnca ve ekonomik olarak güçlendikçe yaptýrýmlara da baþlar. Öyle ki, krallara borç verecek ve krallarý aforoz edecek, Engizisyon adýnda dinsel mahkemeler kurup, yargýlamalara kadar v.b. Ýlk ortaya çýktýðýnda siyasal olmayan bu din, daha sonra siyasallaþmýþ ve Haçlý Seferleri’ne baþlamýþtýr. Ekonomi, siyaseti doðurduðundan, bu dinin adamlarý da siyasallaþtýlar. Böylece Ýsevilik denen Hýristiyanlýk da bozulmuþ ve baþlangýcýndaki gerçek amacýndan çýkmýþtýr. Kýsacasý, yozlaþmayan din yoktur.
Tevrat ve Kuran’da ‘savaþ’ sözcüðü, ‘barýþ’tan daha fazla geçer. Anayasalar toplumu deðil, toplumlar anayasayý yönetir.
Bu kutsal bilinen kitaplarýn kabile anayasalarý olduðunu kanýtlayacaðým. Kaynak olarak da yine bu kutsal bilinen kitaplardan yararlanacaðým. Örnekler, kitap boyunca geçmekle birlikte birkaç örnek verelim

hazretikömürcü
06-08-2006, 19:12
Namaz, Araplar Müslüman olmadan önceki geleneklerinde, günde iki kez kýlarlardý.
Kuran’da kesin olarak zamaný saptanmayan namazýn öyküsü de oldukça ilginçtir. Güya; Allah, Muhammed’e namaz emrini vermek için, Cebrail’i göndererek huzuruna çaðýrýr. Muhammed, Burak adýnda at ile eþek arasý bir hayvana binerek Cebrail ile yola çýkar. Gök yedi kattýr ve her katta da kat bekçileri olan melekler vardýr. Göðün birinci katýna geldiklerinde kat bekçisi melek, Cebrail’e; “yanýndaki kimdir, nereye gidiyorsun?” diye sorar. Cebrail de; “Allah’ýn emri ile Muhammed’i yanýna götürüyorum” der. Melek; “niye?” diye sorar. Cebrail de; “Allah, namazý öðretecek”. Der. Böyle olunca melek ne yapsýn, Allah’ýn emri, üstelik Cebrail’in yanýnda, izin verir. Diðer katlarda da ayný olaylar tekrarlanýr.
Gerçekteyse bugün Amerikalýlar, Ruslar, Japonlar, Çinliler ve göreceksiniz ki, en son Müslümanlar olmak þartýyla dünyanýn bütün milletleri, Allah’ýn emri, Cebrail’in yol göstericiliði ve diðer dinlerden olanlar výn diye uzaya nasýl çýkýyor. Bunlara Allah’ýn izni ve gök bekçileri výz geliyor.
Her neyse, Allah, Muhammed’e; “günde 50 kez namaz kýldýracaksýn!” diye emir verir. Emri alan Muhammed geri gelir. Daha göðün yedinci ve en üst katýnda Musa ile karþýlaþýr. Musa; Muhammed’e sorar: “Hayrola Muhammed, Allah sana ne emir verdi?” Muhammed de; “halkýma namazý emretti” der. Musa; “günde kaç kez?” diye sorar. Muhammed de; “günde 50 kez” diye yanýtlar. Musa; “günde elli kez çok, senin halkýn (kabilen) bunu yerine getiremez. Git Allah ile pazarlýk yap, bu sayýyý düþürt” der. Muhammed, Musa’yý haklý görür ve Allah’ýn huzuruna gider. Pazarlýk ile 40’a indirir. Dönüþte tekrar Musa ile karþýlaþan Muhammed, Musa’dan “ bu da çok, senin halkýn bunu yapamaz. Git, tekrar Allah ile pazarlýk yap!” der. Bu böylece, pazarlýkla günde 5 kez namaza kadar indirilir. Dönüþte tekrar Musa; “bu da çok” der ama Muhammed; “artýk bir daha pazarlýk yapamam. Bu emri halkýma ileteceðim” der. Ýþte, Kuran’da sayýsý belirtilmeyen namazýn öyküsü bu…
Þimdi gelin hep birlikte bu olayý yorumlayalým. Bu olayý anlatan 7.yüzyýl Arap aklý bakýn ki Allah’ý ve Muhammed’i ne kadar zor durumda býrakýyor:
Allah’ýn geliþmiþ bir teknolojisi olmadýðý için; yularlarý zümrütten olan, at ile eþek arasý bir hayvana bindirerek, Cebrail’in yol göstermesi ile huzuruna çaðýrýyor. Günde 50 kez namazý halkýna emrediyor. Yolda Musa olmasa Araplar ve bu dine inananlar yanmýþ olacak. Bu arada bu süper akýllý Musa’ya her beþ kez namaz kýlarlarken dua etmeyi sakýn unutmasýnlar. Çünkü Musa (Moþe) sayesinde elliden beþe indirilmiþtir.
Sanki Tanrý ve Muhammed, günde elli kez namazý halkýnýn yapamayacaðýný Musa kadar bilememiþler. Ve böylece de onun aklýyla Allah ile pazarlýk yapýyorlar. Demek ki; Taný ile pazarlýk yapýlabiliyor.
Namaz yönü (kýble) önceleri Kudüs’e doðru iken, sonradan Kabe’ye döndürüldüðünü birçok namaz kýlanýmýz ne yazýk ki bilmemektedir. Ayrýca, namazýn Kuran’da ne þekilde kýlýnacaðýna iliþkin hiçbir kural da yoktur. Korku namazýný bilmezsek de olur.
Namazý; köpek, eþek, kadýn bozar. Yani; namaz kýlanýn önünden bu saydýklarýmýz geçerse, namaz bozulur.
Dikkat ediniz: Eþek bozuyor. At bozmaz. Peki, ya katýr geçerse ne olur? Bence; namazýn yarýsý bozulup, diðer yarýsýnýn da saðlam kalmasý gerekir. Namazý kadýnýn bozmasý da oldukça ilgi çekici… Neden bir erkek geçince bozulmamasýný da saymýyoruz.
3-Oruç tutmak. Bu madde de yine herkes tarafýndan yapýlabileceðini kabullenelim ancak; uzaya gidenler, Ýnuitler, kutuplarda yaþayanlar, bir de çok fakir olup, fitre veremeyenler hariç. Oruç bozulursa; onarýmcýsý da yoktur. Orucun bozulmasý; bir aletin bozulmasýndan veya bir yemeðin bozulmasý gibi de deðildir. Yani, bozulmanýn anlamý açýklanmýyor.
4-Zekat vermek.
Bunu yalnýzca zenginlik verilen kullarýmýz yapar. Garibanlar boynunu bükerek bu zengin kullarýn avuçlarýna bakarlar. Bu onur kýrýcý davranýþ karþýsýnda Tanrý’nýn bir bildiði vardýr herhalde.
Zekat genellikle kendi malvarlýðýnýn kýrkta birinin fakirlere verilmesi demektir. Baþlangýçta bu kýrkta bir oraný herkesi baðlasa da yine de toplumsal eþitsizliði gizlemeye yetmemektedir. Konuyu biraz açarsak, zenginin, orta halli bir zenginden ayný oranda zekat verse de ondan daha az zekat vermiþ olur. Kýrk bin koyunu olan orta halli bir zenginden bin adet koyun zekat verilse de, seksen bin koyunu olan diðer zengin iki bin koyunu zekat verse de ellerinde kendilerine kalan koyunlarýn oranlarý ayný deðildir...

hazretikömürcü
06-08-2006, 19:17
Ýki Hindu, biri biriyle konuþuyor: Birisi, diðerine, ‘bu Müslümanlar ne kadar akýlsýz, olmayan bir Tanrý’ya tapýyorlar. Bak bizim Tanrý’mýz inek, hiç olmazsa onu görüyoruz’. Þimdi de Türkiye’de ki iki kiþinin konuþmasýný dinleyelim: ‘Bu Hindular ne kadar akýlsýz, bir ineðe tapýyorlar. Ýnek, hayvan. Hayvana tapýlýr mý? Bak bizim Tanrý’mýzý biz göremiyoruz’.
Sizce bunlarýn hangisi haklý?
Fetiþizm denen toteme tapmalar. Ki, bence en az zararlý din budur.
Animizm denen canlýlarýn ruhlarýnýn asla ölmeyeceðini, fakat baþka canlýlarda yeniden yaþayacaðýna inanan dinler, bazý sorulara yanýt bulmaya mý çalýþmýþtýr?
Bir gün adamýn biri, bir köpeðe tekme atarken; bir adam: ‘Ola, ola yapma! O köpekte senin babanýn ruhu var’ diyor.
Bu dünya geçici ve yalan dünya diyenler, bir an önce gerçek dünyaya gitmek için daha ne bekliyorlar? Üstelik o gerçek dünyanýn nimetlerinden baþka orada, peygamberleri yok mu? Neden bir an önce O’na kavuþmuyorlar? Yoksa o gerçek diye bildikleri dünyalarýyla ilgili þüpheleri mi var? O gerçek dünyalarýna inananlar daha ne bekliyorlar?
Sayfalara daðýlmýþ olarak ve özellikle de Kuran’dan alýnan ayetlerde de görüleceði gibi; Araplar’ýn Tanrýsý da týpký Araplar gibidir. Onlar gibi olmadýk þeylere yeminler eder, talanlarý kutsar, kararsýz, çeliþkili ve özellikle de Muhammed’den sonra daha acýmasýzdýr. Bunlarýn nedeni de; Tanrý’yý insanlar yaratýrken, kendi toplumsal yapýlarýna göre þekillendirmelerindendir. Tavuklarýn Tanrýsý olsaydý, tavuk þeklinde olurdu. Neden insanlarýn Tanrýsý insan þeklinde olmasýn ki? Böylece, Araplar’ýn Tanrýsý da, Araplar, daha doðrusu Arap toplumu gibi olmalýydý…

Anti-Din
13-08-2006, 17:16
LÜTFEN ANKETÝ YANITLAMADAN ÖNCE OKUYUNUZ!!!

Ýbrahim rüyasýnda Allah'ýn oðlunu kendine kurban etmesi gerektiðini söylediðini görür. Çocuk büyüyünce açar konuyu. Oðlu "Kes!" der. Yatýrýr oðlaný yüzüstü KESECEK! Sonra þöyle diyor Allah Kur'an'da: "..ve biz ona seslendik..". Kesmemesini bunun bir deneme olduðunu söylemiþ sonra da. Sonra da bir kurbanlýk indirmiþ GÖKTEN, Ýbrahim bunu kesmiþ.

Soru 1) Allah buyruk vermek için baþka bir yol bulamamýþ mýdýr?
Soru 2) Rüyasýnda gördü diye bunu bir buyruk mu kabul etmiþtir?
Soru 3) Allah bir buyruk vermiþ sonra da buyruðunu geri almýþtýr. Bu nasýl TANRIlýktýr?
Soru 4) Allah'ýn bir þeyleri görmeye ihtiyacý mý vardýr? Neler olacaðýný bilmiyor mudur?
Soru 5) Allah "Biz" diyor. Allah ve kimler? Allah onlarsýz yapamaz mýydý?
Soru 6) Allah bir kuluyla mý konuþmuþ? Hani emirlerini Cebrail'le bildiriyordu?

Bunlarý da nurcu kesime sorunca 1 ve 2 numaralý sorulara kaçamak yanýtlar alýyorum ancak gerisi için hepsi "Ben hoca mýyým?" diyor. Hocalar da "Ben profesör müyüm?" daha bi profesörle konuþamadým. :D:D:D

ilge
18-08-2006, 15:38
"Dýþ dünyada gördüðün herhangi bir ihtilaf veya deneyim egonun yansýmasýdýr. Gerçekte dünya tamamen huzurludur. Sen dünyaya korkunu veya huzurunu yansýtýrsýn. Ýçsel çatýþmaný çözmek istemezsin, onu kendinden uzaklaþtýrmak istersin. Böylece onu baþka insanlara yansýtýrsýn ve senin rahatsýz olmana neden olanlarýn "ONLAR" olduðunu düþünürsün. Diðer insanlar nötral, boþ yazý tahtalarýdýr. Kendi *anlam ve tanýmlamalarýn ile sen onlarý renklendirirsin. Sonra onlara bu anlam ve tanýmlamalar gerçekmiþ gibi davranýrsýn. Ayný þekilde diðer insanlarda senin beklediðin þekilde sana davranýrlar kendisini gerçekleitiren kehanet ile." MELEKLER.
* * * Melekler bunu bana açýklarken kendim için nasýl sýk sýk periþan haller yaratmak için korkuya izin verdiðimi kavradým. Ama her zaman tüm durumlara yüklediðim düþünceleri ve hisleri seçme gücüm vardý.
* * * Size peki heber varmý meleklerden???

Kont
01-09-2006, 15:38
http://www2.vatanim.com.tr/root.vatan?exec...id=4&wid=31

Kuran Allah'ýn vahyi meleðin sözüdür

Soru: Kuran'daki yeminler neye, kimler tarafýndan ve neyi inandýrmak için edilmiþtir? Bu ifadeler gerçekten Allah'a mý aittir?

Cevap: Ayetlerin incelenmesinden Kuran'da aðýrlýðý olan, deðer verilen olaylara yemin edildiði anlaþýlýr. Bunlar kalem, yazý, yazý araçlarý, Hz. Muhammed, Kuran, karanlýk gece, aydýnlýk gündüz, akýp gidenler, dönüp saklananlar, sýrtýný dönmekte olan gece, soluyan sabah, erkek ve diþiyi yaratan güç, tan yeri aðarmasý, on gece, çift ve tek, koþup düþmanýn ortasýna dalan akýncý atlar, kayan yýldýz, güneþ, arz, arzý yuvarlatan güç, yükseltilen gök, kaynatýlan deniz, nefsi yaratan kudret, burçlu gök, haber verilen gün, o gün tanýklýk eden ve tanýklýk edilen, tin, zeytun, tür, tûr-i sina, beled-i emin, kýyamet günü, nefs-i levvame, birbiri ardýnca gönderilenler, estikçe esenler, yaydýkça yayanlar, ayýranlar, öðüt býrakanlar, esip bulutlan taþýyanlar, yaðmur yüklü bulutlar, süzülüp giden gemiler veya gezegenler, iþleri taksim edip düzenleyenler, dönüþlü gök, ince deri üzerine yazdýrýlan kitap, dalýp çekenler, soyup alanlar, iþleri düzenleyenler ve beyt-i mamur.

Arap edebiyat üslubu

Söze güç vermek için vurgulanmasý, dikkat çekilmesi istenen bir þeye, bir kavram üzerine ant içmek Arap edebiyat üslubunun gereðidir. Kuran, Arap edebiyatýnýn doruðu olan bir üslupla gelmiþtir. Bu üslubun gereklerini kullanmasý doðaldýr. Kuran, direkt olarak Allah'ýn sözü deðil, Allah'ýn vahyi, meleðin sözüdür. Allah'ýn sözü denmesi, asýl anlam itibariyledir. Allah, melek Cebrail'i, insan elçisi olan Hz. Muhammed'e birtakým buyruklarýný, birtakým gerçekleri duyurmakla görevlendirmiþtir. Melek, Hakk'tan aldýðý buyruklarý, duyurmakla görevli olduðu ilahi manalarý, insan konuþma kalýplarýna dökerek insan elçiye (Hz. Muhammed'e) vermiþtir.

Ýþte Kuran, mana itibariyle Allah'ýn kelamý, fakat söz kalýplarý (lafýz) itibariyle meleðin kavlidir (sözüdür). "O, deðerli bir elçinin (Cebrail'in) sözüdür" (Teakvîr Suresi: 19). Bu bakýmdan ilahi manalarý insan konuþma kalýplarýna dökerek veren melek elçi, Kuran'ý, Arap edebiyat üslubuna göre vermiþtir. Bu yemin kipleri de direkt olarak Allah'a ait deðil, meleðe aittir. Melek bazý sözlere güç vermek, dikkat çekmek için yemin üslubunu kullanmýþtýr. Üstüne yemin edilen tin, zeytun da sanýldýðý gibi bilinen meyveler deðil, vahye sahne olmuþ, peygamberlerin vahye mahzar olduðu bölgelerdir.



Yani olay þu:Allah birþeyler söylüyor,emirler veriyor ama edebi deðil!
Cebrail bunu Arap Edebiyatýna uygun hale getiriyor(Heralde Allah edebiyattan anlamýyor) ve insanlýðýn hizmetine sunuyor.Ýyi ki varsýn Cebrail!

Kaþ yapayým derken göz çýkarmaya devam,þu adamý artýk emekli etsinler.

DÝPNOT_S
26-09-2006, 18:24
Bugün;
Erkeðin dayatmalarý ile maalesef kadýnlarýmýz alabildiðine tutsaklaþtýrýlýyor... Yasa koyucular, din bilginleri susuyor. Siyasiler, gericiler at koþturuyor.. En korkuncu ise; Cumhuriyetle kazanýlmýþ olan eþitlik yitiriliyor...
Ve bu bir oyun deðil bir gerçek ve baskýyla kapanmaða karþý, aydýn kadýnlarýmýzýn sessiz kalmalarýný anlayamýyorum. Diðer taraftan bu sessizlik bu þekilde sürerse yarýn sizde kapanacaksýnýz, ayni Ýran'daki gibi. Dönüþü olmayan bir yola gireceðimizin farkýnda bile olamayacaksýnýz çünkü sistem iranda ki gibi almayacak zemin hazýr bulunacak..
Kýsaca;
*Gericilik; demokrasinin hoþgörüsünü kullanarak özgürlüðü kapanýna alýyor.*
Biz seyrediyoruz... :(
http://img221.imageshack.us/img221/1517/1lq7.jpg

NedimYilmaz
28-09-2006, 23:48
Ailemin bana müslüman aþýlamýþtý. Baþka bir þey araþtýrmanýn bile günah olduðunu düþünüyordum. Fakat doðrularý ancak kendim bulacaðýmý düþünüyordum.

Ýþte aþaðýdaki yazý günlüðümden inancýmýn ne olduðundan emin olmadýðým bir günde yazýlan ufak notlardýr..

30.06.2006

Dünya dinlerini cilt olarak elime geçirdim sonunda. Mayalardan tutunda, Eski Mýsýr'a, Eski Yunan'dan, ateizme, bir sürü akýmý inceledim. Ýlk baktýðým Eski yunan oldu. Fakat geniþ bilgilre yoktu ne yazýk ki. Ardýndan ateizme baktým, Tanrý'ya inanmamak üzerine kurulu bir akým. (din deðil) "Görmüyorum, öyle ise yok" mantýðý hakim.Materyalizmin etkin olduðu bir akým.

Benim esas düþündüðüm ölüm oldu sanýrým. Ölümden sonraki ruhsal umutlar acaba gerçek mi? Ya da hangisi gerçek? Cennet diye bir yer var mý? Cehennemde mi yanacaðým? "Ölünce anlayacaðým" diyeceðim, ama o zaman anlama kabiliyetim olmayacak ki. ne görebileceðim, ne iþitebileceðim, ne dokunabileceðim. Hayatýn kýsa bir masal olduðunu anlýyorum sanýrým yavaþ yavaþ. Hayattaki tek amacým bilgi, kültür olacak.

Esasýnda kendimi tam olarak tanýmlayamýyorum. "Ben þunu savunuyorum" diyemiyorum. Yaþadýðým çevrenin vermiþ olduðu bir korku yüzünden heralde. Tanrý inancýmý sorgulayamýyorum. Sanýrým sorgulamam için daha fazla okumam gerekiyor. Cesaretimi toplamam gerekiyor.

Dünkü sözümü hatýrlýyorum;

* Cesaret, tehlikenin üzerine gitmek deðil, tehlikenin karþýsýnda zarif davranabilmektir.

Yani daha zamaným var gibime geliyor. Ölmediðim sürece, hayata veda etmediðim sürece. Birazdan uyuyacaðým. Baktýðýmda hayata kýsa süreliðine veda edeceðim, ardýndan tekrar geleceðim. Acaba ölüm bu mu ? Uykudan kalkar gibi baþka bir dünya'ya geçiþ midir ölüm ? Bunu zaman gösterecek..

Týpký Aziz Nesin'in dediði gibi;

Anlayamadýðým bir sürü þey var.
En anlayamadýðým da ölüm...

----------

Ýnancýmý sorguladýðým günlerden bir kesit.

NedimYilmaz
29-09-2006, 00:10
02.02.2006

Komünizm, Marxizm ve Leninst düþüncelere baktým bu gece. Neyin amaçlandýðýný, nasýl bir toplum hedeflendiðini araþtýrdým.

Hedeflenen açýkça dindi. Hristiyanlýðýn sýnýfsal kriterlerini görmüþ, ezilen iþçilerin iktidara gelmesini hedeflemiþtir. Dini açýdan baktýðýmýzda komünizm (ya da marxizm), dini bir afyon ve uyuþturucu olarak görmüþ, ondan kurtulmak gerektiðini vurgulamýþtýr. Diniz, inançsýz bir toplum hayali kuran Marx, bunu yapmak için dinlere savaþ açmýþtýr.

Marx, Darwin'in "Türlerin Kökeni" adlý sansasyonel kitabý ilk çýktýðýnda "Kitabý yeni okumaya baþladým, bu kitap tüm gerçekleri anlatýyor!" dedi ve materyalist ve darwinist düþüncelerin savunucusu oldu.

Ayrýca Materyalizm hakkýnda bilgiler edindim bugðn. Ýlgimi çekti açýkçasý. Birkaç cümle yazayým okuduklarým arasýndan;

* Tanrý yoktur ama insanlýk geleceðin potansiyel tanrýsýdýr.

* Din, insanýn egemenlik alaný ile tanrýnýn egemenlik alaný arasýnda bir çizgi çekerek, insana haddini aþmamasýný öðütler. Oysa bu sýnýr çizgisi, tarih boyunca insan tarafýndan hep aþýlmýþtýr. Din ise, tükürdüðünü yalayarak bu sýnýrýn aþýlmasýný içine sindirmeye çalýþmýþ ama her defasýnda yeni sýnýrlar koymaktan geri durmamýþtýr.

* Ýnsan, üzerinde yaþama olanak veren koþullar bulundurmasý dýþýnda, hiçbir ayrýcalýklý konumu olmayan Dünya üzerinde ortaya çýkmýþtýr.

* Ýnsan, zekasý ve toplumsallýðý dýþýnda hiçbir silahý olmayan zayýf bir varlýktýr.

------

Dinden yavaþ yavaþ uzaklaþtýðýma dair günlüðümden bir yazý dizisi..

walla
05-10-2006, 12:57
Arkadaþlar
Þamanizm hakkýnda bilgisi olan varsa benimle paylaþýrmý, teþekkür ederim

ozgur_beyin
05-10-2006, 19:34
Bilimsel gerçektirki erkekler poligamiliðe kadýnlar monogamiliðe yatkýndýr.bu gerçekken kiþisel kendini tanýmlamalar havada kalýr.ben eþimin üstüne gül koklamam zaten burnum koku almýyor demenin bir faydasý yok.
* * *erkeklerin çok eþliliðe yatkýn olmasý nedeniyle bilinen tarihin her bölümünde bu duygularýný herhangi bir þekilde legalize etmeye çalýþmýþlardýr.islam öncesi araplarda kadýnýn paylaþýlmasý etik olarak daha rahattý.peygamber bu konu kendinin ve çevresinin etkinliðiyle kadýný bir zapturapt altýna almaya çalýþmýþtýr.kadýnýn þeytanlýðýnýda öne sürerek bu iþi daha etkinleþtrimeye çalýþmýþtýr.zaten arap geleneðinde olan çok eþlilik devam ettrilmiþtir.bu o kadar erkek zevklerine öncelik verebilmek için savaþta bile muta nikahýný koymuþtur.bu sitede olan herkes bu konularý az çok biliyor.
* * *osmanlýda bu sorun cariye almakla çözülmüþ cumhuriyet döneminde de insanlar özgür olarak bu eksikliklerini gidermye çalýþmýþlardýr.þu an iranda bu dinen yasak olan zinayý yine muta nikahýyla çözmüþlerdir.bu kadar basit biyolojik gerçeði dinciler bu duyguya akýl almaz mantýk dýþý savunmalarla dini dayanak bulmuþlardýr.kim ne anlatýrsa anlatsýn bütün olay erkeklerin poligamiliðinde kadýnlarýn monogamiliðinde düðümlenmiþtir.

06-10-2006, 15:31
merak ediyorum. abdullah abdulkabe(ebubekir) gibi kiþilerin adlarýnýn kabeyle ve kabede yer alna putlarla ilgili olmasý bana islamiyetin örgütsel bir davranýþtan kaynakladýðý hissini uyandýrýyor. kabe yani beytullahýn koruyucusu olan bir topluluðun üyesi oldauklarý alenen belli olan muhammed ve etrafýndaki kiþilerin ve sülalerinin islamiyeti yaratýp ayrýcalýk saðlamalarý büyük bir olasýlýktýr. týpký roma ve bizansta olduðu gibi kendi tanrýlarý olan lahý da yüceltmeleri de bunu göstermektedir.

Ruhselman
22-10-2006, 22:44
Haber Kaynak : http://www.hurriyet.com.tr/dunya/5300330.asp

Haber Özet :
Vatikanýn ruhani lideri papa 16. Benedikt, Selefi gibi kök hücre çalýþmalarýna karþý çýkarak; "Bu çalýþmalara devam edilmesi halinde, Mitolojide güneþe fazla yaklaþmasý sonucu kanatlarý eriyen Ýkarusun dramýnýn tekrarlanmasýna yol açabilir" dedi.

Vatikanýn kök hücre çalýþmalarýna karþý çýkmasýnýn nedeninin, Her bir çalýþmanýn bir hayatý yok edecek olmasý olduðuna inanýyormusunuz? ( Hayattan kastedilen Embriyonlardýr ki, Bu mantýkla zevk amaçlý boþalma ve cinsel iliþkiyede karþý olmalarý gerekir.)

Arkadaþým aramýza hoþ geldiniz. Sizi forum kurallarýmýzý okumaya davet ediyorum. Dolayýsýyla baþlýðýnýzý kilitliyorum. Mesaj sayýnýzý doldurduktan sonra baþlýðýnýz tekrar açýlacaktýr. Ezkamo.

tewderi
09-11-2006, 19:48
Sevgili Tewderi!
Derya içinde yaþayýpta denizi farketmeyen balýk misali kaynagýn tam göbeðindesin



Sana katýlýyorum kardeþim daha kaynaðýn baþýndayýz...

Özgür_beyin :Dediklerini yapacaðým Kardeþim

Feylezof
13-11-2006, 13:34
Ebu’l Hasan el-Eþ’ari ile Mutezili hocasý Ebu Ali el-Cubbai arasýndaki bir tartýþma

Eþ’ari :Þu üç kiþi hakkýnda ne dersin:mümin,kafir ve çocuk?


Cubbai :Mümin yüksek derecelere(cennete),kafir alçak derecelere(cehenneme) layýktýr;çocuk ise kurtuluþa erecektir.


Eþ’ari :Çocuk yüksek derecelere çýkmak istese mümkün müdür?


Cubbai :Hayýr,ona denir ki:”Mümin o dereceye iyi ameller iþleyerek ulaþtý.Seninse böyle amellerin yoktur.”

Eþ’ari :O da dese ki:”Eðer beni yaþatsaydýn ben de iyi ameller iþleyip yüksek derecelere ulaþýrdým.”


Cubbai :O zaman ona denir ki:”Ben senin dünyada kalýnca kötülük iþleyeceðini biliyordum
;o yüzden senin iyiliðini istedim ve seni öldürdüm ki kurtuluþa eresin.”

Eþ’ari :O zaman kafir de dese ki:”Allah’ým Sen benim de kötülük iþleyeceðimi biliyordun. Benim niye iyiliðimi istemedin?”

Cubbai sessiz kalýr.

Tartýþmanýn asýl metnini Prof. Muhammed Ebu Zehra’nýn “Ýslam’da Siyasi,Ýtidadi,Fýkhi Mezhepler Tarihi” adlý kitabýnýn Eþ’ariye bölümünün sonunda bulabilirsiniz.


Daha çok inanan arkadaþlardan bu konudaki yorumlarý bekliyorum.


Bilginin efendisi olmak için çalýþmanýn kölesi olmak gerekir.


Sevgili Feylozof:

* * * * Size dinlerden özgürlüðe hoþ geldiniz diyelim öncelikle.Ancak yeni üyelerimizin
baþlýk açmasý ile ilgili bazý kýstaslarýmýz var.Bu konuda forum kurallarýný okumanýzý öneririm.
Diðer yandan cafe bölümünde kendinizi site üyelerine anlatacaðýnýz bir baþlýk açmanýzda
sakýnca yok.

Dostça kalýn.

frodo

merakli
13-12-2006, 23:13
merhaba,

termodinamik'in 2. kanunu "entropi" (düzensizliðe olan eðilim) evrim teorisi ile çeliþiyor mu?

genel olarak evrim teorisinin ne olduðu hakkýnda bir bilginiz vardýr.

etropi hakkýnda çok detaylý ve saðlýklý bir bilgi bulamadým.
ama aþaðýdaki linkten baya bir iþinizi görür diye düþünüyorum.

entropi (http://www.entropi.net/entropi/entropi.php?id=10)

Kont
30-12-2006, 00:25
Diyanet Ýþleri Baþkaný'na göre "Kuran kesmek sünnettir."Diðer bazý dinadamlarýna göre ise "vaciptir."

Hanefiliðe mensup din adamlarý genelde vacip olduðunu söylüyorlar.Vacip Ýslam literatürüne göre "Terki günahtýr." manasýndadýr diyebiliriz.

Þafiilere bakarsanýz ise kurban kesmek sünnettir.Yani kesilmemesi günah getirmez.

Eðer Hanefi iseniz kesmezseniz günah oluyorsunuz yok efendim Þafii'seniz rahatsýnýz...

Böyle saçma birþeyin olmasý mümkün deðildir,çünkü eðer böyle olursa insan kendi kendine kurallar koymuþ ve bu kurallarýn günah/sevap olduðuna da kendisi karar vermiþ oluyor.Güya hepsi Ýslam alimi ama böyle temel bir konuda bile önemli zýtlýkta cevap veriyorlar.

Müslümanlar kime,neden inanmalý?

Kurban kesmek sünnet midir,vacip midir,farz mýdýr?

sagduyu
30-12-2006, 08:29
Adem'den beri yerlesik oldugu soylenen ve Ibrahim'in oglunun yerlestigi Mekke'den zamanin tarihi kitaplari asla bahsetmiyor.

Homeros'tan Strabo'ya kadar gecen zamandaki pek cok tarihci vakavunis bugun koy-kasaba kadar olan kentleri bile anlatiyor Ama Mekke'den eser yok. Ilk kez Diodorius ( o da 2.yuzyilda) "Tum Araplarca kutsal olan tapinak" adinda bir yerden bahsediyor ama bu hemen Akabe Korfezinin altinda. Kur'an'da Semud kavminin yasandigi Petra bolgesine yakin.

Araplarca Batlamyus diye bilinen Ptolemy ilk kez Macoraba diye bir kentten bahsediyor 2. yuzyilda. Ama burasi da buyuk ihtimalle Medina'ye 50 km uzakliktaki Maqarib kasabasi.

Donemin Koptik, Suryani ve Habes kaynaklari da bu yorede bir kentten bahsetmiyor. Halbuki ellerinde uzun bir liste var ve Hristiyanlastirmak icin misyonerler gonderiyorlar Arabistan'a.

Eldeki kaynaklar (Hadisler haric) Mekke'den ilk kez 4. yuzyil sonlarinda bahsediyor. 380'ler civarinda. Yani Mekke'nin binlerce yildir insanlari ceken bir Hac merkezi oldugu dogru degil. Muhammed'den 7-8 nesil once kurulmus olmasi daha akla yatkin.

Sizlerin fikirlerini bekliyorum

lenin
12-01-2007, 20:07
Kuranda Cevabý Olmayan Sorular...
,
1)Adem ve Havva hangi tarihte yaratýldýlar? Cennete hangi tarihte girdiler? Hangi tarihte cennetten kovuldular?
2) Önce Adem mi yaratýldý, Havva mý? Aralarýnda ne kadar yaþ farký vardý?

3) Doðmadýklarýna göre Havva ve Adem'in göbekleri varmýydý? (Hani, çamurdan mý, yoksa pýhtýdan mý yaratýldýðý tartýþma konusu olan ilk insan..)

4) Ya da hayali cennetten kovulmadan önce, cinsel organlari varmiydi?

5) Vardý ise ne için vardý? (madem ki cinsellik yasaktý?..)

6) Ya da Havva'nin göðüsleri varmýydý? (Çocuk emzirmeyecegine göre)? Yoksa bunlar cennetten kovulur kovulmaz mi olustular?

7)Ya da Adem ve Havva'nin hormonlari önceden var mýydý? Vardýysa, (testesteron, östrojen, prolaktin, oksitosin vs.) ne amaçla vardý?

8)Havva, adet görüyor muydu?

9) Adem ile Havva'nýn kýyafetleri nasýldý? Havva, baþörtülü müydü, çarþaflý mý? Yoksa ...?

10)Eðer bunlar yok idiyse, nasýl oldu da birbirlerine cinsel arzu duydular?.. Var idiyse, bu arzudan dolayý neden cezalandýrýldýlar?

Yani hem insanin beynine, ve bedenine cinsellikle ilgili her türlü mekanizmayi ve kimyasallýðý koy, hem de cinselligi yasadiklarinda cezalandir. Adalet bu mudur?

10)Cennette yasak olduðu söylenen meyvenin adý neydi? Bu yasak meyve bugün dünyada yasak mý deðil mi? Niye?

11)Ensest iliþki, günah mýdýr, deðil midir? (Adem ve Havva'nýn çocuklarý ensest iliþki ile çoðalmýþ olmalý.. Yoksa, dünya belli bir nüfusa ulaþýncaya kadar ana ve babalar Allah'ýn verdiði bir özel formülle seks yapmadan çocuklarýný çamurdan mý yapmaya devam ettiler?

12)Adem ile Havva ne kadar yaþadýlar? Kaç yýlýnda öldüler?

Ayrýca, Muhammed'in kendisinin Allah'ýn-varsa eðer- elçisi olduðunu iddia ederek Ýslamiyet dinini ortaya çýkarmasý üzerine de þu sorular akla geliyor:
Eger siz Allah-varsa eðer- olsa idiniz:

1) Dünyadaki tüm insanlara hitap edecek bir kitap gönderecek olsanýz, sadece Arapça dilini mi kullanýrdýnýz? Yoksa, ne kadar dil varsa o kadar dilde hazýrlamýþ olduðunuz kitaplarý mý gönderirdiniz?

2) Dünyadaki tüm insanlara zaman zaman mesajlar iletmek isteseniz, bir aracý (elçi/peygamber) mi kullanýrdýnýz yoksa doðrudan mý iletirdiniz?

3) Dünyadaki tüm insanlara en son dini göndermek isteseniz, sadece Arabistan'a bir elçi mi gönderirdiniz, yoksa dünyanýn herbir yerine ayný anda ayný þeyleri anlatmak için birden çok elçiler mi gönderirdiniz?

4) Dünyadaki tüm insanlarýn iyi olmasýný ve doðru yolu bulmasýný mý isterdiniz? Eðer bu sorunun cevabý "evet" ise, onlara kötülüðü veren þeytana karýþmadan, þeytanlýðýný yapmasýna müsaade eder miydiniz? (Tavþana kaç, tazýya tut mu derdiniz?) Þeytaný yok etmez miydiniz?

6) Elçinizi görevlendirirken, kimsenin þahit olarak bulunmadýðý bir maðarada mý görevi teblið ederdiniz? Sonra da herkesin bu elçiye inanmasýný bekler miydiniz?

totman
14-01-2007, 19:03
ÝSPANYADAN SÜRÜLÜP OSMANLININ KABUL ETTÝGÝ 2 MÝLYON YAHUDÝ VAR.SELANÝKTENTEN CIKIP OSMANLIDA SARAYA HATTA SEYHÜLÜSLAMLIGA CIKAN CUMHURÝYET TÜRKÝYESÝNDE SÝYASET SAHNESÝNDEN HÝC DUSMEYEN SEBATAÝZM HAKKINDA BÝSEYLER KONUSSAK DEDÝM.BUNU SUNUN ÝCÝN YAZIYORUM.BAZILARININ SU AN ÝNANIP BAGLANDIKLARA DÝNDE;TAKÝYE YAPARAK SUFÝ TARÝKATLARIN ÝCÝNDE GÝZLENEN SEBATAÝSTLERÝN KENDÝ ÝNANCLARINDAN NELER SOKTUGU ÝNANIN ARASTIRMAYA DEGER BÝR KONU...ÝLGÝ OLURSA DEVAM EDÝCEM.

Forum kurallarý gereði baþlýk açmak için en azýndan 10 mesaj kotasýný doldurmanýz gerekiyor. Bu nedenle topic'inizi kilitliyorum. 10 mesaj kotasýný doldurduktan sonra topicinizi tekrar açtýrmak için bir moderatöre bildirebilirsiniz. Bu arada forum kurallarýný lütfen bir kez daha okuyunuz..

sargon

FreeWill
26-01-2007, 01:14
HALKIMIZIN %99’u MUSLUMAN MI ?


Bu sorunun cevabini vermeden once ‘kime musluman denir’ sorusunun cevabini aramak daha dogru olur. Evet kime musluman denir? Muslumanim demek icin ne yapamamiz gerekir. Ayrica yapmamiz gereken seyler sart mi yoksa yapmasak da olurmu?

Bircogumuz hatirlayacaktir, ilkokulda Din Kulturu ve Ahlak Bilgisi dersinde bize ilk ogretilen konu genelde ‘Islam’in 5 sarti’ dir.

Islamin Sartlari :

1-Kelime-i sehadet
2-Namaz
3-Oruç
4-Zekat
5-Hac

Ancak bunlardan Zekat ve Hac musluman kisinin ekonomik durumuna bagli. Namaz dan bahsedilen Cuma’dan Cuma’ya, bayramdan bayrama veya Kadir gecesinde kilinan namaz degil ‘gunde bes vakit’ pratik edilmesi gereken namaz’dir. Oruc ise Ramazan ayi’nin bir basindan bir ortasindan yarim yamalak tutulan oruc degil, atladiginiz yada tutamadiginiz gunlerin de borcunu da daha sonra odeyerek, Namaziyla, Teravih’iyle uygulanan oructur.

Simdi hepimiz durustce soyleyelim. Halkimizin kacta kaci bunlari uyguluyor. Turkiye’nin %99’u bu kriterlere uyuyormu? Bu oran birakin % 99’u, acaba % 10’u bulurmu? Tabi sadece ‘muslumanim’ demekle veya kimliginde din hanesinde 'Islam’ yaziyor diye musluman olunuyorsa o baska ! Bu yaziyi yazanin da kimliginde ‘Islam’ yaziyor.

Sunu da belirtmeden gecemeyecegim; Herkesin bildigi gibi Islam dinine gore muslumanlarin herseyden ustun sydigi Allah Kuran'da 'Alkol'u yasaklamistir. Acaba Turkiyenin yuzde kaci Alkol kullaniyor? Veya en azindan ekonomik durumu musait olan 'musluman' larin yuzde kaci hac vazifesini yerine getiriyor? Yada Turk halkinin, 'muslumanim' diyen Turk halkinin yuzde kaci Kuran'i okumustur?

Fakat müslümanlik, nüfus kagidinda yazan "Islam" ibaresinden ibaret degildir. Elbette hic bir müslüman nüfus kagidinda islam yaziyor diye 5 vakit namaz kilmaz.

Türkiye'de egitim anlayisi ve kalitesi, düsünce ve ifade özgürlügü biraz gelissin, bir de kimliklerden din hanesi kaldirilsin, bakalim bu oran yuzda kac olur. Suphede olan yada namazla orucla hic alakasi olmayan ve hatta inanmayan bircok kisi bile sosyal tedirginlik sebebiyle müslüman oldugunu söylüyor, ben dahil! Televizyonda Televole’lerde, Paparazzi’lerde gordugumuz kisiler de ‘muslumanim’ diyor, bunlari izleyen de. Genelevdeki kadinlarin yada oraya gidenlerin kacta kaci ‘ben ateistim’ diyor?

Uzerinde dusunulmesi gereken sorun rakamlar degil elbette. Sorun Islamcilarin her firsatta oldugu gibi bu konu hakkinda da cifte standart uygulamalari. Yeri geldigi zaman yumrugunu masaya vurup “Bu ulkenin %99’u muslumandir” diyen bir Islamci, dogal olarak cezaevlerindeki insanlarin da %99’u musluman oldugunu itiraf etmelidir. Yoksa suc isleyenlerin hepsi gayri-muslim mi?

SAYGILAR

FreeWill

Kont
18-02-2007, 00:53
MÝTLERÝN KÖKENÝ

Dünyanýn nasýl oluþtuðu ve nasýl iþlediðinin az ya da çok özenli,ayrýntýlý öykülerinden oluþan mitoloji,dünyalara yaratan bugünkü insan aklýnýn bir ürünü olup dil aracýlýðýyla paylaþýlabilir.Dünyadaki dinleri de içermek üzere her inancýn özünde,bir halkýn nasýl oluþtuðunun bir öyküsü olan yaradýlýþ mitolojisi vardýr.Joseph Campbell,"Öyle görünüyor ki insanoðlu genel mitolojik kalýta bir biçimde inanmadan edemiyor.Her toplum,doðaüstü inançlarýnýn simgesinin kazýlý olduðu damgasýný öncellerinden teslim alýr;kendi içinden çýkan kahramanlarca taþýnan bu damganýn izleri halkýn yaþamýna,deneyimlerine yansýr." demektedir.Harvardlý biyolog Edward Wilson'da,daha analitik yaklaþýmla bu görüþe katýlýyor:"Dinsel inançlara eðilim,insan usunu yönlendiren en güçlü etken olup,olasýlýkla insan davranýþýnýn ayrýlmaz bir parçasýdýr...O,toplumsal davranýþýn evrensel yanlarýndan biri olarak,avcý toplayýcý topluluklardan sosyalist cumhuriyetlere dek her toplumda belirli bir kýlýða bürünür."

Bu etken bilinç kaynaðýndan nasýl doðar?New York Eyalet Üniversitesi psikologlarýndan Gordon Gallup bu soruyu þöyle yanýtlýyor:"Ýnsanlar bireyler olarak kendi varlýklarýnýn bilincine vardýklarýnda;duyulara,motivasyonlara sahip olduklarýný anlamaya baþladýklarýnda;benzer duygularýn diðer insanlarda ve hayvanlarda deðil,cansýz varlýklarda da bulunabileceðini düþündüler.Týpký diðer bireylerin davranýþlarýnýn *anlaþýlabileceði kimi zaman da yönlendirelebileceði gibi,genellikle çok etkili,anlaþýlmasý güç,gizemli olaylarla dolu olmasýna karþýn,dünyanýn da tüm olarak anlaþýlýp,kimi zaman da yönlendirilebileceði düþüncesi doðdu."

Burada kýsaca özetlenen bu tartýþma çizgisi,bilincin bugünkü insan aklýnda parýldamaya baþlamasýndan by yana dünyayý tümüyle açýklamaya -herþeyin nasýl yaratýldýðý-na,hangi þeylerin iyi,hangilerinin kötü olduðuna ve bunlarýn nasýl etkilenebileceðine iliþkin öyküler anlatmaya yönelik evrensel dürtünün nasýl gündeme geldiðinin görülebilmesini saðlar."Humphrey'e göre,baþlangýçta kiþiler arasý iliþkilerle baþ edebilmek için geliþen bilinç,zamanla,"barbar aklýn" yarattýðý akrabalýk,totemcilik,mit,din gibi,ilkel toplumlara özgü oldukça köklü kurumlarda yansýmasýný bulmuþtur.

Ýnsanýn kendi varlýðýnýn ayýrdýna varmasýyla,Theodosius Dobzhanski'nin,"Son kaygý" olarak nitelediði ölüm bilincinin doðmasý kaçýnýlmazdýr.Ölüm bilinci ve kimi zaman onunla birlikte geliþen ölü ölü gömme uygulamalarý,arkeologlara,atalarýmýzýn beyinlerinde bir ölçüde geliþmiþ bir bilincin varlýðýný saptama olanaðýný verir.Belki de çeþitli sunular eþliðinde mezara gömüldüðü açýkça belli olan bir bireyin taþlaþmýþ fosil kalýntýlarýnýn ele geçirilmesi,insanýn kendi varlýðý ve ölümü konusunda oldukça ileri bir bilinç düzeyine eriþmiþ olduklarýnýn kanýtlarýdýr.Onlarca yýl süreylearkeologlarca ýsrarla aranan ve de bulunan böylesine olaylara iliþkin kanýtlar,giriþ bölümündeki öyküden anýmsanacaðý gibi,Neandetallerin tam anlamýyla geliþmiþ bir insan bilincine sahip olduðu sonucuna götürmüþtür.Neandertallerden önce,törenle ölü gömme olaylarýna iliþkin hemen hemen hiç kanýt bulunmamasýna karþýn,bu uygulamanýn bu insanlarda ileri düzeyde olduðu geniþ ölçüde benimsenmektedir.Ancak son zamanlarda bu görüþ sorgulanýr olmuþ,törenle ölü gömmeler abartýlý olarak deðerlendirilmiþtir.

Modern Ýnsanýn Kökeni/Roger Lewin

antimuhammed
21-02-2007, 01:29
Daha hangi þekillere girecektir yerküre, insan düþüncesinde ?

* * * * Yer kürenin insan düþüncesinde ki tarihi yeri ile dinlerin tarihi bir paralellik arz eder. Yer küre hakkýnda bilimsel gerçekler aydýnlandýkça dinlerde deðiþime uðrar.

* * * * *Volkanlar patlamýþ yer yüzündeki patladýðý noktayý cehenneme çevirmiþ. O dönemde volkanlarýn niteliðini bilmeyen insan oðlu Vulcanus u yaratmýþ. Tanrýnýn cezasý olarak görmüþ, yada Tanrý nýn kýzgýnlýðý olarak. Yani insan düþüncesi toplumsal geliþmeye baðlý olarak ilerleme gösteriyor. Ona görede ilahi bir düzeni hayal edebiliyor.

* * Bir zamanlar *düþünürlerin hemfikir olduðu Claudius Ptolemy Alexandra’da yaþayan bir Mýsýrlý’ydý. Potelmy’e göre dünya; sabit, hareketsiz ve evrenin merkezine konumlandýrýlmýþ güneþ dahil herþey onun etrafýnda dönmekte idi.(Daha sonralarý bu inanýþ bir çok tek Tanrýlý dine geçmiþtir) Bu insan doðasýna çekici gelen bir teoriydi. Ýnsanýn günlük gözlemlerine ve egosuna uygun düþen birþeydi. Bilinene göre bir tanrýsal düzende yaratýlmýþtý. Öfekelenip ateþ püsküren bir tanrý, yýldýrýmlarýyla cezalandýran baþka bir tanrý. Tanrýlarýn öfkesi bilim ilerledikçe nedense hiç dinmemiþtir.

* * * * Þimdi inanan inanmayan herkesin bunlar salakmýþ dediði dönem gelip geçmiþtir. Ama bu dönem zamanýna göre sancýlý geçmiþtir. Kopernik bu sürecin baþlangýcý olmuþtur.

* * * * * *Ýlk bakýþta Kopernik, astronomik sistemi temelden sarsacak bir þey yapmýþ deðildi. Sadece Güneþ’i evrenin ortasýna yerleþtirmiþti. Ne var ki, öldüðü yýl basýlan eserinde ulaþtýðý sonuçlar, Ortaçað inanç ve düþünce sisteminin çöküþünü baþlattý. O dönemde hangi din bilimsel bulgularý desteklemiþtir? Tam tersi bilimsel bulgularým destekçilerini ortadan Turan Durun gibi yok etmiþtir. Tarihin hafýzasý zayýftýr. O dönemlerde yaþananlarý unuttuk bile.
Kopernik e geri dönelim..
* * * * * *Kopernik (1473-1543) geçmiþ çaðlarda birkaç örneði olan, ama bizim karmaþýk modern dünyamýzda eþine rastlamayý pek ummadýðýmýz evrensel dehalardan biridir. Din adamý, devlet adamý, bilgin, hukukçu, sanatkâr, þair, hekim, ekonomist, matematikçi, astronom -o, bunlarýn hepsiydi; ama onun asýl tutkusu- eðer “tutku” bu denli ýlýmlý ve ince bir düþünür için yerinde bir sözse- matematiksel astronomiydi.

* * * *Bilindiði gibi, Kopernik’in yaþadýðý dönemde insanlar, yerküreyi, çevresinde yýldýz ve gezegenlerin döndüðü, küresel evrenin tam ortasýnda sabit bir yer sayýyorlardý. Buna göre, göksel cisimler (Güneþ, Ay, tüm gezegen ve yýldýzlar) kürelerle baðlýydý ve hareketleriyle, dolaylý olarak, kürelerin nasýl hareket ettiðini gösteriyordu. (Zaten o zaman ki dinlerde bunu destekliyorlar dý, þimdi olduðu gibi derken insanlýðýn inandýðý deðerler doðrultusunda) Belli bir gezegenin (Örneðin Mars’ýn) hareketindeki düzensizlik, her birinin kendine özgü yarýçapý, ekseni ve dönme hýzý olan pek çok kürenin hareketinin sonucuydu. Kürelerin kendileri görünmediðinden onlarýn sayý ve özelliði görünen göksel cisimlerin hareketlerinden çýkartýlýyordu. Böylece astronominin baþta gelen sorunu, görünen hareketlerin, düzgün hareket eden kürelerin ne tür bir kombinezonundan oluþabileceðini bulmaktý. Gökteki tüm cisimlere iliþkin olan bu sorun, astronomlarý 1400 yýl boyunca uðraþtýran baþlýca sorundu.

* * * * * Þimdi, bu görüþ çok kez sanýldýðý gibi ne basit bir tahminin, ne de aptalca bir önyargýnýn ürünüydü. Antikçað’ýn ilk döneminde böyle herkesin kabul ettiði bir sistem yoktu; hatta sistemin özünü oluþturan nokta (yerkürenin evrenin merkezinde sabit konumu) bir araþtýrma ve tartýþma konusuydu.

Görünüþe bakýlýrsa, yerkürenin sabit olduðunu kabul etmek gerekiyordu. Ancak kimi düþünürler (en baþta MÖ 1. yüzyýlda yaþayan Sisamlý Aristarchus) yerkürenin kendi ekseni çevresinde dönmekle kalmadýðýný, ayný zamanda, Güneþ’in etrafýnda dolaþtýðýný, gökteki hareket görüntülerinin ise yerkürenin bu hareketinin bir sonucu olmaktan baþka bir þey olmadýðýný ileri sürmüþlerdi. Ne var ki, MS 2. yüzyýlda Ýskenderiyeli Batlamyus (Ptolemy) tüm sorunu inceler; özellikle yerkürenin döndüðü olasýlýðý üzerinde dikkatle durur; ama sonunda, kendisine kesin görünen, o zamanki bilgi düzeyi düþünülürse gerçekten akla yakýn gelen birtakým nedenlere dayanarak bu olasýlðý reddeder. Ýþte bundan sonradýr ki, yer-merkezli sistem herkesçe kabul edilir. Ancak sistemin göksel cisimlerin hareketlerinde gözlenen düzensizlikleri karþýlamak için durmadan eklenen yeni küreler nedeniyle giderek içinden çýkýlmaz bir karmaþýklýða büründüðünü görmekteyiz.

* * * *Kopernik’in duyarlý matematik kafasýný rahatsýz eden þey de iþte sistemin aldýðý bu karmaþýklýktý. 15. yüzyýla gelindiðinde, “görüntüleri karþýlamak için” eklenen kürelerin sayýsý sekseni aþmýþtý; ama gene de gözlenen düzensizliklerin tümünün açýklandýðý söylenemezdi. Tüm iþlerinde yetkin olan Tanrý’nýn böylesine çirkin bir evreni yaratabileceði Kopernik’e son derece aykýrý geliyordu. Bu nedenle o, çoktan saygýnlýðýný yitirmiþ yerkürenin döndüðü düþüncesine yönelir; bu teorinin gözlenen göksel hareketleri daha iyi açýklayýp açýklamadýðýný görmek ister.
Çok geçmeden bunun olanaklý olduðunu görünce, yaþamýnýn son otuz yýlý boyunca daha basit yeni bir sistem oluþturmak için çalýþmaya koyulur; bir an durmaksýzýn notlar alýr, düþüncelerini eline geçen kâðýt parçalarýna, kitap kenarlarýna, hatta duvarlara kaydederek, açýklama gücü Batlamyus (Ptolemy) sisteminden daha yüksek, üstelik küre sayýsýný otuza indiren daha basit sistemini kurmayý baþarýr. Çalýþmasýnýn tüm öyküsünü Latince kaleme aldýðý De Revolutionibus Orbium Caelestium (Göksel Kürelerin Dönüþleri Üzerine) adlý büyük yapýtýnda veren Kopernik’in kitabýnýn ilk nüshasýnýn yataðýnda ölümle pençeleþtiði son günlerinde eline geçtiði söylenir.

* * * * * Peki öyleyse, kurduðu sistem neden ölümünden yüz yýl geçtikten sonra dünyanýn tanýk olduðu en sert entelektüel çatýþmalardan birinin merkezi oldu? Nedenini hemen belirtelim: Görünüde basit ve zararsýz olmasýna karþýn, etkisi yönünden Ortaçað düþüncesine ölüm darbesi indirmiþti getirdiði sistem! Ortaçað anlayýþýnýn bir bütün oluþturduðu olgusunu bilimin deðiþik ve çok kez birbirinden kopuk sayýsýz kollara bölündüðü günümüzde anlamak son derece güçtür. Bizim astronomi, fizik, kimya, teoloji, psikoloji, fizyoloji vb. diyebildiðimiz konular o zaman bir tek sistem içinde kaynaþýk toplanmýþtý.

* * * * *Din sorgulanýyordu en basitinden. Dünya gerçek deðiþimin aklýn, bilimin ellerine teslim oluyordu......ilk bakýþta Kopernik, astronomik sistemi temelden sarsacak bir þey yapmýþ deðildi. Gerçi yerküreyi deðil, Güneþ’i evrenin ortasýna yerleþtirmiþti; ama, gezegen ve yýldýzlara egemen olan göksel küreler ve onlarýn oluþturduðu esas düzen yerli yerinde duruyor, deðiþmez, düzenli hareketlerini sürdürüyordu. Kaldý ki, Kopernik sisteminin daha basit yapýsýyla, tüm evreni Tanrý’ya özgü bilgeliðin bir anlatýmý sayan bir felsefeyi içermekle dinsel görüþe ters düþmediði söylenebilir. Ne var ki, sonuç hiç de öyle olmadý: Ortaçað inanç ve düþünce sistemi tümüyle çöktü.

Sonuç: Cep telefonu kullanýyorsak Kopernik e borçluyuz.

tewderi
27-02-2007, 11:26
Diðer dinlerden olan insanlarla konuþulmasý bile ayetlerle yasaklanmýþtýr... Ancak zincirlerini kýran ve özgürlüðü dinlerine tercih eden bazý modern müslümanlar, bu ayetleri dikkate almamakta ve birçok yabancý dost edinmektedirler.
Kýroðlu'nun yorumlarýnýn çoðunda büyük yanýlgýlar var, siyasi olanlarý þimdilik geçiyorum, ama buradaki derin bilgisizlik ve "bilgi sahibi olmaksýzýn argüman sahibi oluþ" problemine iþaret etmek gerek.
Yazýnýn devamý için týklayýn (http://www.mustafaakyol.org/archives/2006/07/kuran_hakknda_cehalet_sorunu.php)

sodomo--
26-03-2007, 08:09
Bu konu hakkýnda uzun uzadýya bir þeyler anlatacaðýmý zannediyorsanýz yanýlýyorsunuz.
Efendim, þimdi bizim þeriatçýlarýmýza Ýlhan Arsel'in yazýlarýný okutmaya çalýþmak ümitsiz bir çaba olur. Biz bütün Ýslami kaynaklarý okuruz da onlarýn daha býrakýn bir Ýlhan Arsel kitabýný Â*tek sayfalýk yazýsýný bile okumadýklarýndan adým gibi eminim. Ben de diyorum ki bari yazýlarýný okumuyorsunuz sadece bu kitabýn "ÝÇÝNDEKÝLER" sayfasýný okuyun. Â*Bu aþaðýdaki ÝÇÝNDEKÝLER sayfasýný okumanýz bile tek baþýna yeterli. Bence Ýlhan Arsel'in en mükemmel eseridir bu kitap.
Sadece bu ÝÇÝNDEKÝLER sayfasýný okuduðunuz da bile bayaðý Â*bilgilenmiþ olacaksýnýz.

Bu sayfa bir topic baþlýðý olarak burada durmalý bence. Sadece þeriatçýlara deðil herkese tavsiye ederim. Özellikle kendisini ulusalcý, milliyetçi vb. isimlerle adlandýrýp sadece "Batý emperyalizmi" deyip deyip de bir türlü ruhumuza kadar sinmiþ olan Ýslam ümmetçiliði adý altýnda bize bin yýldýr satýlan Arap milliyetçiliðini göremeyecek kadar hipermetrop olanlara ve konu Araplara geldiðinde de "Arap kardeþlerimiz" edebiyatý yapanlara tavsiye ederim. Sadece bu aþaðýdaki ÝÇÝNDEKÝLER sayfasýný okuyun yeterlidir.

--------------------------------


IÇINDEKILER

Dördüncü Baský Vesilesiyle


GIRIS


I. TÜRK, ARAP VE ÞERÝAT KONUSUNDA


II. ARAP MÝLLÝYETÇÝLÝÐÝNÝN MUHAMMED'E ÝNEN KÖKENLERÝ KONUSUNDA

A) Arap milliyetçiligi Türkçülük eðilimlerine tepki olmak üzere doðmamýþtýr

B) Arap milliyetçiliginin ilk kurucusu olarak Muhammed

III) YAKIN DÖNEMLERDE ARAP MÝLLÝYETÇÝLIÐÝ BATI MÝLLÝYETÇÝLIÐÝ YÖNTEMLERiNDEN YARARLANIRKEN TÜRK DÜÞMANLIÐI ÖGESINI DE KAPSAR

IV) Arap milliyetçiliðinin ... dayanagý : "Arap çýkarlarý"


BÖLÜM I

ARAP MÝLLÝYETÇÝLÝÐÝ DAVASINDA "TÜRK ALEYHTARLIÐI" ÖÐESI

Birinci Kesim :

Arap'ýn Türk düþmanlýklarýnýn geçmiþe inen ve günümüze gelen kaynaklarý


I - ARAP IRKININ TARÃŽHÃŽ TÜRK DÜÞMANLIÐININ MUHAMMED'E ÝNEN KÖKENÝ


A) Türk aleyhtarlýðý duygularýna malzeme iþini gören Kur'an hükümleri ve hadîs'ler


1- Türk'leri basýk burunlu, yayvan suratlý ve Araplara felaket getirici Ye'cüc ve Me'cüc ýrký" þeklinde tanýmlayan Kur'an ve hadis hükümleri


2- Muhammed'in Ye'cüc-Me'cüc olarak tanýmladýðý ýrk Türklerdir


B) Ye'cüc-Me'cüc sözcükleriyle Muhammed'in Türkleri kastetmiþ olduðu Ýslamî inanç niteliðindedir


C) Türk kuþaklarýný yetiþtirenler dahi bu inancý sürdürürler


D) Türkleri Arap'lar için felaket getirici ýrk olarak tanýmlamak üzere Ye'cüc efsanesini uygulama siyaseti


1- Neden Türk düþmanlýðý?

2-Ye'cüc-Me'cüc Efsanesi ile Türkler arasýndaki iliþkinin nasýl kurulmuþ olabileceði hakkýnda

E) Türk'ü felaket getirici ýrk gibi gösteren Muhammed Arap'larý "insanlýða ýþýk tutan ýrk' olarak yüceltir

1- Muhammed'e göre Müslüman olabilmek için Arap'larý sevmek ve yüceltmek þart'tir

2- Muhammed Arap'ýn Üstünlüðü görüþünü ýrkçýlýk açýsýndan da sürdürür

3- "Ben Arap'taným ama Arap benden deðildir" sözlerinin yarattýðý yanýlgý

4- Muhammed'in, sadece Araplarýn deðil bütün insanlarýn peygamberi olduðu iddiasý

F) Türk'ü küçülten ve Arap'ý yücelten hükümler karþýsýnda Türk þeriatçýsýnýn tutumu

1- Arap'la birlik olup, Türk aleyhtarý hükümleri savunanlar

2- Arap'ýn Türk aleyhtarlýðýný mazur görmeðe çalýþanlar

3- Muhammed'in Türk lehine konuþtuðunu sanan ve Türk aleyhtarý hükümleri cerhe çalýþanlar

II YÜZYILLAR GERÝSINDE BÝRÝKEN TÜRK DÜÞMANLIÐININ YARATTIÐI ÝLK EYLEMLER VE ARAP LEHÝNE SAÐLADIÐI ÝLK SONUÇLAR

A) Türk-Arap savaþlarýnýn ilk anýlarý ve Arap'ýn Türk'e karþý ilk nefretleri

1- Yezid II'ye gelinceye dek Türklere karþý "cihad" Araplar için kutsal görevdir

2- Türklere karþý elde edilen ilk Arap zaferlerinin sömürü aracý yapýlmasý

3- Türklere karþi "vahþi", "barbar" anlamýna gelecek deyimleri ilk kullananlar Araplardýr

4- Þeriat egitiminde Arap ve Türk, Türk düþmanlýðýnda birleþir

5- Türk'ün durüstlügünü "saflýk" ve Arap'ýn kurnazlýðýný "erdem" þekline sokan zihniyet

6- VII Yüzyýl: Ibn al-Mukaffa'ya göre Türkler "vahþi hayvan" niteliginde


B) IX. Yüzyýl: Türk'e karþý Arap düþmanlýklarýnýn geliþmeye baþladýðý yýllar


1- Mütevekkil ve Muntasir dönemlerinde Türk aleyhtarlýðýnýn geliþmesi

2- Türk'ün fiziki nitelikleri Arap'ýn kýskançlýðýnýn nedenleri olur

3- al-Cahiz'ýn deðerlemesinde Türk

4- "Binbir gece masallarý"nda ebedileþen Türk aleyhtarlýðý duygularý

C) X'uncu Yüzyýl: Tevhidî, Mes'üdi, Balhî, Istahrî vs. gibi kalemlerde Türk'ün tanýmý


D) XI'inci yüzyýl ünlülerinin (al-Andalusi, al-Utbi, Ibn Sina, al-Kirmani, al-Biruni, vs.) kaleminde Türk aleyhtarlýðýnýn geliþmesi

E) XII. yüzyil ünlülerinin (Idrisi, Yakut al-Hamavi, Gazzalî, Marvazî, vs. gibi) Türk hakkýndaki olumsuz görüþleri


F) XIII. yüzyýl ünlülerinin (Nasir al-Din Tusi, Sirazli Saadi, Cuveyni, Ibn al-Asir) kaleminde Türk'ün olumsuz tanýmý

G) Arap'ýn küçültmelerine karþýn Türk'ün IX-XIII yüzyýllarýndaký hoþgörürlüðü ve sanata meraký

H) XIV yüzyýlýn (Sirazh Hafiz, ibn Teymiyye, ibn Sasra gibi) bazý ünlü kiþilerinin deðerlemesinde Türk

I) XV-XVI. Yüzyýl

III - YAKIN DÖNEMLERDE TÜRK ALEYHTARLIÐI YOLU ILE ARAP MILLÝYETÇÝLÝÐINÝN BÝLÝNÇLENMESI


A) Vahhabilerle körüklenen Türk düþmanlýðý

B) M.Abduh'a göre "Barbar Türk"

C) Al-Kavakibi'ye göre Arap Türk'e üstün

D) Hilafeti almakla Türk'ün Ýslama ihanet ettiðini savunanlar

IV - XX'CI YÜZYILDA ARAP MÝLLÝYETÇÝLÝÐÝNÝ BESLEYEN TÜRK ALEYHTARLIÐI


A) XX. yüzyýl baþlarinda Araplarý birleþtiren Türk düþmanlýðý unsuru

1- Kral Abdullah Araplar için Türk'ün felaket getirici ýrk olduðu tezine sarýlýr

2- "Islam'ýn yýkýcýsý Türklerdir" görüþünü savunanlar

3- "Islam'a kötü kuruluþlarý sokan Türkler'dir" tezini benimseyenler


B) Müslüman Arap, Hiristiyan Arap ile yanyana Türk'ün karþýsýnda yer alýr

C) Geriliklerden kurtulma aracý olarak Türk aleyhtarlýðý siyaseti

D) XX. yüzyýlýn ikinci yarýsýnda geliþtirilen Türk aleyhtarlýðý tez'i


V ARAP'IN VE ISLAM'IN GERÝ KALMIÞLIÐININ SORUMLULUÐUNU TÜRK'E YÜKLEYEN ÝDDÝALARDAKÝ GEÇERSÝZLIK


A) "Islam uygarlýðýný yok eden Türklerdir" iddialarýna karþý

B) "Köleliði Islam'a sokan Türklerdir" iddialarýna karþý

C) "Islam'a ýrkçýlýðý sokan Türklerdir" iddialarina karsý

D) "Islam'ý savaþ ve saldýrganlýk dini haline getiren Türklerdir" iddialarýna karþý

E) "Vahþet ve gaddarlýk davranýþlarýný Ýslam'a sokan Türklerdir" iddialarýna karþý

F) "Islam'da kadýný hak ve özgürlükten yoksun kýlan Türklerdir" iddialarýna karþý

G) "Islam demokrasiyi öngördüðü halde Türkler despotik sistemler getirmiþtir" iddialarýna karþý

H) Arap ülkelerinin ekonomik geriliklerinin sorumlulugunun Türklere yüklenemeyeceði konusunda


VI - ÝSLAM TARÝHÝNÝN DEÐIÞMEZ KURALI: ÞERÝATTAN UZAK KALINDIKÇA UYGARLIK OLUÞUR

A) Arap'ýn ve Islam'ýn geri kalmýþlýðýnda Arap sorumluluðuna da yer veren Arap yazarlar

B) Arap'ýn geri kalmýþlýðýný Islam'da arayanlar

C) Arap geriliklerini Türk'e yükleyen görüþler karþýsýnda Türk aydýnýnin susmuþluðu

VII - GERÝ KALMIÞLIÐININ SORUMLULUÐUNU TÜRK'TE BULAN ARAP HER TÜRLÜ REFORM'U ISLAM'A AYKIRI SAYMIÞTIR

A) Türk yönetimin kötülüðünde Arap memurlarýn rolü

B) Türk'ün giriþmek istediði her reforma karþý Arap direnmesi

C) Batýlýlaþmayý selamet bilen Arap, Türk'ün Batý'ya yönelik davranýþlarýný engeller

Ikinci Kesim :

Arap'ýn Türk'e karþý giriþtiði eylemler ve sonuçlarý


I - VII'NCI YÜZYILDAN XX'NCI YÜZYILA KADAR, ARAP'IN TÜRK'E KARÞI EYLEMLÝ SALDIRI SÝYASETÝ



A) Fatimi'lerin ve Arap emirlerinin Ehl-i salib'e destek olmak suretiyle Türk'e ihaneti

B) Türk'e karþý Haçlý ordularýnýn giriþtiði vahþet Arap'ý sevindirir

C) Arap'ýn Türk'e karþý saldýrý ve ihaneti XIX'uncu yüzyýldan sonra canlanýr


II - HIRISTIYAN YÖNETIMINI OSMANLI YÖNETIMINE TERCIH EDERCESINE GELISEN TÜRK ALEYHTARLIGI



III - OSMANLI IMPARATORLUÐU'NU ÝÇÝNDEN VURANLAR


A) Arap ayaklanmasýný yabancý desteðiyle saðlama siyaseti

B) 2'nci Mesrutiyet Dönemi parlamentosundaki Arap meb'uslarýn Türk'e karþý ihanetleri

C) Arap milliyetçiliðinin coðrafi amacý

D) Arap milliyetçiligini eylemli þekilde sürdüren Arap din adamlarý

E) Araplýðý Osmanlýlýða tercih

F) "Osmanlýlýk" kavramýný "Araplýk" þeklinde anlayanlar

G) Osmanlýlýðý savunur görünüp, Araplýk davasýný yürüten Arap

H) Osmanlý ordusundaki Arap subaylarýn ihaneti

I) Türk'e dost görünüp Türk'ü arkadan vuran Arap


IV - ARAP'IN TÜRK DÜÞMANLIGI DUYGULARINI KENDI ÇIKARLARINA ARAÇ YAPAN YABANCI GÜÇLER NAPOLYON ÖRNEÐI

A) Arap'ýn Türk düþmanlýðýný sömürme açýsýndan Napolyon isgallerinin önemi

B) Mýsýr seferine girisirken (Napolyon) Türk'ü düþman ve kendisini Islam'ýn dostu gösterir

C) Kendini "Müslüman" olarak tanýtan Napolyon hiçbir dine inanmaz

D) Araplarý Türk'ten kopma bilincine eriþtirme açýsýndan Napolyon isgallerinin önemi

E) Napolyon'un Arap'a oynadigi oyunu, Arap Türk'e oynar

F) Türk siyasetçisi ve din adami, ayni oyunu kendi toplumlarýna oynamakla meþguldürler


BÖLÜM II

ARAP MÝLLÝYETÇÝLÝÐÝ DAVASINDA DÝL UNSURU


Birinci Kesim :

Arap ve Arapça

I - ARAPÇA'YI KUTSAL NITELIKTE KILMAKLA MUHAMMED'ÝN ARAP MÝLLÝYETÇÝLÝÐÝNE HIZMETÝ

A) Arapça'nýn Arap'a saðladýðý gurur

B) "Muhammed'i sevmek Arapça'yý sevmektir" formülü

C) Arap'ýn kültür ve düþün birligini yapan dil ögesi


II - ARAPLILIK DUYGULARININ DÝL ÖGESI ILE GÜÇLENMESI

A) Arapça'ya baðlýlýk sayesinde baðýmsýzlýk savaþý

B) Arapça'ya baðlýlýðýn azaldýðý yerde Islam'a baðlýlýk azalýr

C) Islam birliðini benimseyenler dahi Arapça'nýn ortak dil olmasý görüþündedirler


III - KUR'AN'IN ARAPÇA ÝNMIÞ OLDUÐU ÝNANCININ SONUÇLARI


A) Kur'an'ýn Arapça'dan gayri dile çevrilemeyeceði inancýnýn Arap çýkarlarýna destek yapýlmasý

B) Kur'an'ýn baþka dile çevrilemeyeceði iddialarýnýn altýnda yatan diðer gizli amaçlar

C) Kur'an'ýn Arapça'dan gayri deyim kapsamadýðý iddiasý

D) Kur'an'ýn baþka dillere çevrilebileceði


IV - "AKILCI MILLET" OLMAK YERINE "GÜZEL KONUÞAN MÝLLET" OLMA MERAKI

A) Arap'ýn dil unsuruna baðlýlýk nedeniyle akýlcýlýða deðer vermeyen yönü

B) Islam Arap'ý dil yönü ile etkiler

C) Gizli ve çesitli anlamlara yetkin dil olarak Arapça

D) Kur'an dilinin niteligi


V - Akli rehber edinmeyen Arap'in zihin yetersizligine yatkin sistem olarak Þeriat

VI - Arapça'nin ve Kur'an dilinin "mucizevî" nitelikte sayýlamayacagýný savunanlar

A) Arapça'nýn üstünlüðünü çürüten Ýranlý düþünürler

B) Arap yazýsýnýn yetersizliði hakkýnda

C) Arap aydýný Atatürk'ün dil reformuna özlem duyar


Ikinci Kesim :

Milliyetçiligini Dil unsuru ile pekistiren Arap ve kendi öz dilini yok eden Türk


I - TÜRK ÞERÃŽATÇISININ TÜRKÇE'YI ÝHMAL GELENEÐI

A) Türkçe'nin devlet dili olmaktan çýkarýlýþý

B) Türk dilini yaþatmaya azimli bilim adamý ve onu yok etmeye kararlý din adamý

C) Atatürk'e gelinceye kadar din adamý Kur'an'ý Türkçe'ye çevirtmez

D) Türk ve Türk dili konusunda Kasgarlý'nýn çabalarýný çürütmeye çalýþan þeriatçý

E) Türkçe'nin güzelliði ve bilimselliði konusunda Batýlý düþünürlerinin görüþleri hakkýnda

F) Türkçe'nin zeka geliþmesi bakýmýndan yararlý yönleri

TÜRK DÝLÝNÝ VE BU YOLDAN TÜRKLÜK BENLÝÐÝNÝ GELiÞTiRME ÇABALARINA KARSI DIRENMELERDEN ÖRNEKLER

A) Kur'an'ýn Arapça'dan baþka dile çevrilemeyeceði tezine saplanan Türk þeriatçýsý

B) Cumhuriyet'in 50'nci yýldönümünde din adamýnýn Türkçe'ye karþý olumsuz tutumu

C) Kendi diline yabancý ve ilgisiz Türk toplumu

D) Arap'ýn inanýþý: "Dilini unutan millet yok olur"; ayný inanýþtaki Türk din adamýnýn Türkçe'yi býrakýp Arapça'ya sarýlmasý

E) Türk þeriatçýsýnýn Arapça'ya baðlý olarak Kur'an'ý Türkçe'ye çevirtmemesi nedeni


BÖLÜM III

ARAP MÝLLIYETÇÝLÝÐÝ DAVASINDA DÝN UNSURU


Birinci Kesim :

Islam ve Milliyetçilik Kavramý

I - ISLAM'IN MÝLLÝYETÇÝLÝKLE BAGDAÞMADIÐI GÖRÜÞÜ : ÝSLAMCI GÖRÜÞ

A) Islam'cýlara göre "milliyetçilik", hatta "yurtseverlik" Islam'a baðlýlýk duygularýný sarsabilir

B) Milliyetçilik duygularýný silmeye matuf Islam'cýlýðýn Araplara uygulanamayacaðý

II - ARAP MiLLiYETÇILIGININ TEMEL ARACI OLARAK "ISLAM" VE "ARAPLILIK"


A) Islam'ýn Araptan gayrý toplumlar için Â*milliyetçilik kaynaðý olamayacaðý

B) Islam'ýn Arap'a özgü ve Arap çýkarlarýný ve üstünlüðünü saðlamaya matuf din oldugu

C) Islam'ýn Arap dini olarak yerleþmesinin kýsa hikayesi

D) Kur'an'da geçen "inananlar" "sözcügünü Muhammed ilk kez "Araplar" karþýlýðý olarak kullanýr

E) Kur'an'da geçen "ümmed", "millet" sözcüklerinin Araplar anlamýna alýnmasý ve Arap milliyetçiliginin temel unsuru yapýlmasý

F) Eski Arap geleneklerinin dini olarak Ýslam

G) Islam'ýn "evrensel din" kýlýðýna sokulduktan sonra dahi Arap milliyetçiligine ve çýkarlarýna araç yapýlmasý

H) Islam'ý evrensel nitelikte kýlar görünürken bile Muhammed Arap üstünlüðünü saðlamaktan geri kalmamýþtýr

I) Muhammed'in yerleþtirdiði "Arap üstünlüðü" fikrinin daha ilk anlardan itibaren Arap'lar lehine sömürü unsuru yapýlmasý

î) Çaðdaþ Arap milliyetçisinin elinde Islam "Arap üstünlüðü" siyasetine araç edilir


III - ÇAÐDAÞ ARAP MÝLLÝYETÇÝSÝ KUR'AN'I ARAP MÝLLÝYETÇÝLÝÐÝNÝN TEMEL KAYNAÐI YAPAR
A) Islam'ýn Araplýk davasýna destek olduðunu savunan çaðdaþ Arap yazarlar

B) Günümüzde Islam'ý Arap'ýn öz dini gösterip, Arap milliyetçiliðine güç kaynagý yapanlar


Ýkinci Kesim :

Arap milliyetçiliginin Ýslam unsuru dýþýndaki güçleri


I - ÝSLAM ÖNCESI ARAP TARÝHÝNÝ MÝLLÝ GURUR UNSURU YAPAN ARAP MÝLLÝYETÇÝSÝ

A) "Cahiliyye" diye gösterilen dönem, aslýnda "uygarlýk" dönemi

B) Arapça'yý ve "Arap tarihini" din unsurunun üstünde tutma eðilimi

C) Arap milliyetçiliðinin Islam Birligine(Pan-islamizme) götürecek yol olarak benimseyen zihniyet


II - "ÖNCE ARAP ÇIKARLARI SONRA MASLAHAT UYGULAMASI"



Üçüncü Kesim :

Araplýk Bilincini Egitim Yolu ile Güçlendirme Siyaseti


I - ÝSLAM'I ARAP'A ÖZGÜ DÝN NITELIÐÝNDE TUTARAK "ARAPLIK BÝLÝNCÝNÝ" GÜÇLENDIRME USULÜ


II - ISLAM TARÝHÝNÝ ARAPLIK TARÝHÝ ÞEKLINE SOKARAK ARAPLIK BÝLÝNCÝNÝ VE BENLÝÐÝNÝ YOÐURMAK


A) Arap tarihinin kitabý olarak Kur'an

B) Ýslam öncesi Arap tarihi, milliyetçilik eðitiminin temel konusudur


III - ARAP MÝLLÝYETÇÝLÝÐÝNÝN FÝKÝR MERKEZI AL-AZHAR'IN ARAP RUHU ILE YETiÞTÝRDÝÐÝ TÜRK ÞERÝATÇISI


IV - GÜNÜMÜZ ARAP MÝLLÝYETÇÝSÝNÝN AMACI, ARAP OLMAYAN MÜSLÜMAN UNSURLARI (TÜRK, ACEM VS.) KUR'AN EÐÝTÝMI ILE ARAPLAÞTIRMAKTIR



BÖLÜM IV

ÞERIAT ÜLKELERÝNDEN BAZILARININ TÜRK ÞERÝATÇISINA ÖRNEK OLMASI GEREKEN TUTUMU



Birinci Kesim :

Mýsýr Milliyetçiliði


I - MISIR MÝLLÝYETÇÝLÝÐÝNÝ ETKILEYEN EÐÝLÝMLER


II - MISIRLININ MILLÝ BENLIK ARAYIÞ ÞEKÝLLERÝ


A) Asyalý olmamakla övünerek Mýsýr milliyetçiligini yoðurmaya çalýþan Mýsýr

B) "Mýsýrlýlýk" duygusu "Araplýk" ve "Müslümanlýk" duygularýnýn önünde

C) Mýsýr milliyetçiliðini "Pan Arabizm" sloganý içerisinde gerçekleþtirme gayretleri

D) Türk düþmanlýðý duygularýný isleyerek Mýsýr milliyetçiligini geliþtirme geleneði

E) Mýsýr milliyetçisi, Mýsýrlý'yý Arap'a ve Türk'e üstün görür

F) Islamcýlýk siyasetine sarýlanlara Atatürk'ün akýlcýlýðýný ögüt verenler


Ikinci Kesim

Mýsýr'dan gayrý örnekler


A) Pakistan'da Ikbal, Cinnah ve Azad

B) Iran örnegi: Türk düþmanlýðý geleneði

C) Suriye, Türk aleyhtarligi yolu ile milliyetçilik

D) Sudan



BÖLÜM V

ARAP'IN MÝLLÝYETÇÝLÝK TUTUMUNA KARÞI TÜRK'ÜN MÝLLÝ BENLÝKTEN YOKSUNLUÐU


I - ARAP MÝLLÝYETÇÝSÝNÝN TÜRK DÜÞMANLIÐINA KARÞI


A) Türk'ün Arap'a karþý husumeti, Arap'ýn Türk'e karþý diþ bilemesinden daha zararsýz


II - ARAP'LA KARIÞMIÞLIK VE KAYNAÞMIÞLIK KONUSUNDA


A) Arap'ýn ilkel çöl þartlarýna uygun þeriat'in, bu þartlarla yabancý milletlere yararlý olmadýðý

B) "Eger Türk'ün yolu buradan deðil yukarýlardan geçmiþ olsaydý!"

C) Arap'la kaynaþtýkça akýlcýlýktan uzaklaþan Türk, ayný zamanda Arap'ýn kaderciliðine saplanmýþtýr


III - ARAP'IN MÝLLÝYETÇÝLÝÐÝNE SES ÇIKARMAYAN, FAKAT TÜRK'ÜN MÝLLÝYETÇÝLÝÐÝNÝ "KAFIRLIK" SAYAN ÇEVRELERIMIZ


A) Arap milliyetçisinin yalanlarýna kanan Türk þeriatçýsý

B) "Nerede ki islam yerleþmiþtir, orada Araplýk bilinci vardýr" görüþü hakkýnda

C) Türk'ü islamcýlýk inanýþlarýna saplayarak benliðinden ve geliþmeden yoksun kýlan Türk seriatçýsý

D) Türk'ün "Türklük" bilincine kavuþmasýný dinsizlik sayan ve Arap üstünlüðünü savunan Türk þeriatçýsý

E) Türk'ün islamiyet sayesinde Türklüðünü koruduðunu sanan þeriatçýmýz


IV - TÜRK'ÜN TARÝHÝNÝ ISLAM'A GIRIÞ ILE BAÞLATAN VE ISLAM ÖNCESI TÜRK UYGARLIÐINI HIÇE SAYAN ÞERÝATÇIMIZ

A) Türk'ün Ýslam öncesi uygarlýðý hakkýnda

B) Bilgisizlik yüzünden Türk þeriatçýsý, Türk'ün islam öncesi güzel niteliklerine ve geleneklerine düþmandýr

C) Ýslam'a girmeden önce Türklerin dogru dürüst dile ve alfabeye sahip olmadýðýný savunan þeriatçý

D) "Dil", "Tarih" vs. gibi unsurlari kendi toplumu bakýmýndan gereksiz gören þeriatçý

E) Þeriat'i ihmale gelemeyen zihniyet

F) Islam'a girmeden önce Türk'ün "devlet" anlayýþýndan yoksun bulunduðunu sanan zihniyet

G) Türk'ün Islam sayesinde hosgörülü olduðunu sanan seriatçýmýz, Ýslam'ýn hoþgörüye yer vermediðinden habersizdir

H) Ulusal çýkarlarýmýzý feda edercesine þeriata sarýlmýþlýðýmýz


V - "TÜRKLÜK", "ÝSLAMCILIK" ÝKÝLÝÐÝNÝN GÜNÜMÜZDEKÝ GELIÞMESI


A) Günümüz Türkiye'sinde millî benliði yok etme gayretleri

B) Kendisini Türk'ten ziyade Arap milliyetçisi sanan Türk siyasetçisi

C) Ve þeriatçi basýn...

D) Türk'e benlik saðlamak isteyenlerimizi düþman gören þeriatçý çevre


VI - TÜRK MÝLLÝYETÇÝLÝÐÝNÝN SAPLANDIÐI ÇIKMAZ


A) Þeriat'in tüm kötülüklerini ve Islam tarihinin tüm olumsuzluklarýný temsil durumunda kalan Türk

B) Ve bitmeyen tehlike

C) Ve gözlerimiz önünde islenen cinayet

30-03-2007, 03:17
Aþaðýdaki bölümü Hristiyanforum (http://www.hristiyanforum.com/forum/showthread.php?t=1451) dan aldým

Protestanlýðýn diðer Hristiyan mezhepler ile karþýlaþtýrýlmasý tablosunda 2 madde.

# Tüm öðretiþleri Kutsal Yazýlar süzgeci ile deðerlendirirler.
# Önyargýlýdýrlar, önyargýlarý Kutsal Kitap’týr.

Diyelim ki bir konuda bir sav var. Örnek olarak tarýmýn ortaya çýkýþý 12.000 yýl öncedir diyelim. Bu savýn sýnamasýný nasýl yaparýz?

a. Kutsal yazýlara göre uygun mu deðil mi? Deðilse zaten baþtan yanlýþtýr. Uygunsa, zaten doðrudur.
b. Bu sav ile ilgili herhangi bir dayanak oluþturabilecek bulgu var mý? Bu bulgular bu savý destekliyor mu yoksa yanlýþlýyor mu?

Ülkemizde çok anlaþýlamamýþ olsa da bilimin izlediði yol b þýkkýndakidir. Yani herhangi bir sav, kuram vs. herhangi bir inancýn öznel bir yorumuna uygunluðuna göre deðil, maddi bulgulara göre deðerlendirilir. Herhangi bir inancýn öznel yorumu bir savý, kuramý sýnamak için geçerli bir baþvuru deðildir.

Bazý arkadaþlar her ne kadar kabul etmeyecek olsa da, birinci yöntemi kullananlar ne kadar bilimsel kýlýða bürünmüþ olsalar da çalýþmalarý "bilim" tanýmýna uymamaktadýr. En bilinen örnek "Yaratýlýþ Teori(!)si".

Þimdi biraz protestan yaklaþýmý ile örneklediðimiz sava bakalým.
1. Kutsal yazýlara göre, insanlar 6000 yýl önce yaratýlmýþtýr. O halde tarýmýn 12.000 yýl önce baþladýðý savý yanlýþtýr.
2. Bu sav yanlýþ olduðuna göre, mutlaka maddi bulgular da buna uygun olmak zorundadýr. Eðer uygun deðilse:
- Maddi bulgularda sahtecilik yapýlmýþtýr.
- Bulgular yanlýþ tarihlenmiþ ya da yorumlanmýþtýr.
- Uygun olmayan bulgularý ortaya atan bilim adamlarý inancýma saldýrmak amacýndadýr.

Sanýrým oldukça tanýdýk gelen bir yaklaþým. Ülkemizde de bu yaklaþýmýn çok baþarýlý temsilcileri var.

Peki, baþtan "önyargýlý" olduðunu kabul eden insanlar, neden inançlarýný bilimsel çalýþmalar ile de "doðrulama" ihtiyacý duymaktadýrlar? Ýnancýn nedeni bilimsel bulgular deðil oysa, tam tersine inanç, bilimsel bulgularý yorumlarken kullanýlan birincil süzgeç.



ara sýra devam edecek ... :)

maddeoz
31-03-2007, 14:37
"AKP Ýstanbul Milletvekili Gülseren Topuz, tüp bebek gibi sünnetin de saðlýk güvencesi kapsamýna alýnmasý için “Bütçe Uygulama Talimatýna” konulmasý talebinde bulundu. Topuz’un talebi Saðlýk Bakanlýðý tarafýndan kabul edildi."

Dini tek amaçlarý edinen iktidar þimdi de sünneti saðlýk güvencesi içine dahil ederek ülke kaynaklarýný saðlýkla ilgisi olmayan dini bir geleneðe harcýyor.

http://www.hurriyet.com.tr/gundem/6241884.asp?m=1&gid=112&srid=3429&oid=5

Sünnetle ilgili ayrýntýlý bilgi (T.D. sitesinin "Linkler kýsmýnda da bulunan) aþaðýdaki adresten edinebilirsiniz: http://www.geocities.com/tabibler/

commandante
02-04-2007, 19:39
yüzyýllar boyunca insanlar inandýklarý doðmalar uðrana birçok katliamlar ve cinayetler iþlemiþlerdir.din nasýl bir itme gücüne sahiptir ki insanlarý birbirlerine düþman ediyor ve birbirlerine düþman olmasýný saðlýyor.insanlarý sadistleþtiren din kutsal olarak nitelenen bir terörizm faaliyetinden baþka birþey deðildir.

pante dostumuzun blogundan alýnmýþ bir yazýyý paylaþmak istedim *http://pante.blogcu.com/2054032/

BABEK'ÝN *ÝSYANI *VE *KATLEDÝLMESÝ
*
* Baþkaldýrý *Bilal *Abadh’da, *Ýran’da *kýtlýk *ve *otorite *boþluðu *olduðu, *Amenia *valisi *Hatim *b. *Khartama’nýn *bölgede *yarý *baðýmsýzlýk *ilan *edip, *yönetimi *sýkýntý *içine *soktuðu *bir *dönem *olan *816 *yýlýnda *baþladý. *Daðlýk *bölgelerdeki *boðaz *ve *geçitlerde *istihkam *kurmuþ *olan *Babekiler *uzun *süre *bütün *hücumlarý *püskürtmüþ *ve *kýsa *zamanda *Jibal, *Azerbaycan’dan *Horasan *ve *Tabaristan’dan *Kuhistan’a *kadar *birçok *bölgeleri *etki *alanýna *almýþtý. *Birçok *Abbasi *emirinin *ordusunu *yoketmiþ. *Kendilerini *de *esir *etmiþ *ya *da *öldürmüþ *bulunuyorlardý. *824’de *Baðdad’dan * gönderilen *Halife *ordusu *yenilerek *geri *döndü. *Muhammed *al-Tusi *829-30’da *yaptýðý *büyük *operasyonlar *sýrasýnda *öldürüldü. *Ordusunun *döküntüleri *geri *çekilirken *yokedildi. *Ýzleyen *yýllar *içinde *Horasan *valisi *Abdullah *b. *Tahir’in *Babek-Hurremi’ler *üzerine *hücumlarý *da *baþarýsýz *kaldý. *H. *Laoust *bu *baþarýsýzlýklarý, *Halife’nin *Mýsýr’da *karþýlaþtýðý *güçlükler *ve *Babekileri *destekleyen *Bizans *Ýmparatoru *Theophilos’la *yaptýðý *savaþlarda *aldýðý *yenilgilere *baðlýyor. * *
*
Ýsyaný *bastýran *halife *Mutasým *(833-844) *oldu. *Halife’nin *hizmetine *girmiþ *Ýslam *örtülü *Mani *inançlý *(Usrusana) *Türk *prensi *Afþin, *büyük *ve *günün *koþullarýnda *eksiksiz *donatýlmýþ *büyük *bir *ordunun *baþýna *geçirilerek *835’te *Babekilerin *üzerine *gönderildi. *Afþin *yetkin *bir *kumandan *olmasýna *raðmen *iki *yýl *boyunca *birçok *yenilgi *aldýktan *sonra, *çeþitli *savaþ *hileleriyle *Babek’i *ele *geçirmeyi *baþarabildi. *Önce *Babek’in *en *gözde *kumandaný, *kendisi *gibi *Türk *olan *Tarkan’ý *tuzaða *düþürüp *ortadan *kaldýrdý. *Böylece *biri *zalim *ve *baskýcý *yönetimin *yanýnda, *öbürü *mazlum *ve *ezilen *halklarýný *isyancý *temsilcisi *olarak *iki *Türk *kumandan *karþý *karþýya *gelmiþlerdi. *Afþin *Ortodoks *Ýslam *örtüsü *altýnda *ezen *egemen *sýnýfýn *yanýndaydý, *Tarkan *ise *heterodoks *Ýslam *örtüsüne *bürünüp *ezilen *sýnýflarýn *yanýnda *yer *almýþtý. *Çok *deðil *üç *yýl *sonra *Abbasi *halifesi, *Babek’i *tüm *azalarýný *kestirip *gövdesini *daraðacýna *astýrdýðý *kentte, *Samarra’da, *Afþin’in * ortodoks *Ýslam *örtüsünü *kaldýrýp, *altýndaki *Mani *inançsal *kimliðiyle *açlýða *mahküm *ederek *zindanda *öldürttü.

(H.Laoust, *Les *Schismes *dans *l’Islam, *Paris-1983, *s.95vd) *
*
Anlatýldýðýna *göre, *Babek * Mutasým’ýn *önünde *eðilip *af *dilememiþtir. *Elleri *ayaklarý *kesilirken, *saðlam *kalanýyla *fýþkýran *kanýný *yüzüne *sürermiþ. *Mutasým, *neden *öyle *yaptýðýný *sorduðunda: *“Kendi *kanýmla *boyuyorum *ki, *yüzümün *sararmaya *baþladýðý *görülmesin. *Zira *senden *korktuðumu *sanýrlar”diye *yanýtlamýþ.

(H.Hossein *Sadýghi,agy.s.275) *

Acaba *Afþin *de, *Halifeye *hizmetlerinin *karþýlýðý *olarak *açlýkla *ölüme *giderken, *sararan *yüzünü *kapatmayý *düþündü *mü, *dersiniz? *
*
“Ýslam *heresiografisi, *Babekileri *Ýslam *toplumu *dýþýnda *görme *eðilimi *göstermektedir” *diyor *H. *Laoust. *Doðrudur. *Çünkü *onlar *yönetimin *dini *olan *Ortodoks *Ýslam(Sünnilik) *dýþýnda *bir *Ýslamý, *ezilen *halk *çoðunluðunun *sýký *sýký *sarýldýðý *Heterodoks *Ýslamý *kabul *etmiyorlar. *Abu *Bakr *al-Khallal *Babekileri, *geniþ *anlamda *Hariciler *gibi *görmekte. *Yani *ona *göre, *ellerinde *silahlar *yasal *yönetime *karþý *baþkaldýran *ve *yeryüzüne *karýþýklýk *ve *fitne-fesat *tohumlarý *ekmiþ *isyancýlar *olarak *düþündüðü *Haricilere *benzetmektedir. *Öylesine *yönetimle *özdeþtir *ki *al-Khallal, *“Onlarla *savaþmak *devletin *görevidir, *demiþ; *onlara *karþý *herkim, *þahsýný, *ailesini *veya *malýný-mülkünü *savunurken *ölürse *þehit *olur.”

*(Kaynak: *Ýsmail *Kaygusuz, *Mazdekizm *kaynaklý *alevilik)

http://pante.blogcu.com/2054032/

02-04-2007, 22:16
Müslümanlarýn nedensiz dillerinden düþürmediði kalp temizli ve ahiretteki
yargýlama biçimi, muhammedin yalnýzca yahüdlikten deðil mýsýr tanrýlarýndan da
etkilendiðini göstermektedir.

mýsýr inanýþýnda *bütün günahlarý ve sevaplarý yöneten kalp idi, bir nevi kalp
beyin den daha önemli idi, ölen kiþinin burnundan sokulan bir iðne ile beyni
çýkarýlýr sonra kalp hariç tüm organlarý çýkarýlýr öyle mumyalanýrdý.

ölüler bu þekilde ölüm tanrýsý osiris in huzuruna gnderilirdi, eský mýsýrlýlarda
yaþamýn ölümle bittiðine inanmazlardý, ölümden sonraki diriliþe inanýrlardý,
þýmdi mýsýr tanrýsý osiris i biraz inceleyelim

* * * * * * * * osiris
geb ve nutun oðlu, isis in eþi set’in kardeþi, yeraltý dünyasýnýn hakimi, ölümsüz
yaþam için diriliþ tanrýsý, kural koyucu, ölülerin yargýcý. onlara göre ölen birinin
ruhu *öteki dünyada osiris in karþýsýna çýkýyordu, *çakal baþlý anibus tarafýndan
büyük hakimin karþýsýna çýkarýlýyordu, osirisin karþýsýna çýktýklarýnda anibus
elindeki terazi ye ölen kiþinin kalbini terazinin bir kefesine, diðer kefesine ise
adaleti doðruluðu dürüstlüðü ölçen bir tüy konurdu, eðer ölü dürüst bir yaþam
sürmüþse terazi dengelenirdi, yok eðer kötü bir yaþam sürmüþse kalp tartýda
hafif gelir, tüy aðýr gelirdi, bu durumda ölü horus ve anibus tarafýndan cezalandý-
rýlmak üzere ebedi mekanlarýna götürülürdü.

þimdi birazda islamda kalbin önemine bakalým

Kalb bozuk olunca, bedenin iþleri de hep bozuk olur.) [Beyheki]


Sual: Kalbi temizlemek için ne yapmalýdýr?
CEVAP
Kalbi karartan günahlardýr. Hadis-i þerifte buyuruldu ki:
(Bir kimse, günah iþlediði zaman kalbinde siyah bir nokta hasýl olur. Eðer tevbe ederse, o leke silinir. Tevbe etmeyip tekrar günah iþlerse, o leke büyür ve kalbin tamamýný kaplar, kalb, kapkara olur.) [Harâiti]


Üç þey kalbe kasvet verir: Yemeði, uykuyu ve rahat olmayý sevmek.) [Deylemi

Müminin kalbi temizdir, orada parlayan bir ýþýk vardýr. Kâfirin kalbi simsiyahtýr ve terstir.) [Taberani

Elini göðsüne koy, helal þeyde kalb sakin olur. Günah iþte çarpýntý olur. Þüpheye düþersen, din adamlarý fetva verseler de yapma!) [Ý. Ahmed, Hakim]

Günah olan iþ yapýlýrken kalbde çarpýntý olur.) [Beyheki

Nefse sükunet ve kalbe ferahlýk veren þey, iyi iþtir. Nefsi azdýran, kalbe heyecan veren iþ günahtýr.) [Beyheki, Ý.Ahmed, Taberani]

Kalbine danýþ; iyilik, kalbin mutmain olduðu, rahatladýðý þeydir. Günah ise, canýný sýkan, kalbinde tereddüt uyandýran þeydir. Aksine fetva verseler de.) [Taberani, Ýbni Asakir]

Yapacaðýn bir iþ için, yedi defa Rabbinden hayýrlý olaný iste, sonra kalbine bak, hangisi kalbine ferahlýk veriyorsa, hayýrlý olan odur.) [Deylemi]

Þüphelileri býrak, þüphe uyandýrmayana bak. Doðru iþlerde kalb sakin olur, yalan ise kalbde þüphe uyanýr.) [Tirmizi, Nesai] * * ,,,,vs ,,,vs,,,vs *böyle uzayýp gidiyor

eski mýsýr da *kalbin bu denli önemli olmasýndaki neden, bedenin beyin ile deðil, kalp
ile yönetildiðine inanýlmasýndan gelir, *büyük ihtimalle uçan kuþtan bile ilham alan
muhammed, bu ihtiþamlý mýsýr tanrýlarýndanda etkilendi ve markete dönen dinine mýsýr inanýþlarýný dahil etmeyi ihmal etmedi.

iþin ilginç tarafý kalbe beyin muamelesi yapan muslümanlarýn bunu sorgulamamalarý.

Aliminyum
23-04-2007, 15:04
Sosyal Darvinizm

Canlýlar âleminde insanýn maymun-benzeri yaratýklardan evrimleþtiði þeklindeki evrimci görüþ, iddiasýna, büyük ölçüde maymunla insan arasýndaki bazý anatomik ve fizyolojik benzerlikleri dayanak yapar. Bu benzerliklerin bir evrim münasebeti ortaya koyduðu konusunda ikna olmuþ gözüken bazý paleoantropologlar, bazý fosil maymunlarýn "insan-benzeri", dolayýsýyla insanýn atasý olduðunu, benzer þekilde, maymunlarla insanlar arasýndaki boþluðu doldurma çabasýyla, bazý insan fosillerinin de "maymun-benzeri", en azýndan "modern" insanýn atasý olduðunu iddia ederler.

Ýnsan fosilleri bugüne kadar nâdiren bulunmuþtur. Bu, kýsmen insanýn yaþadýðý ortamýn ona mahsus olmasýyla, kýsmen de fosilleþme için çok hususî þartlarýn, meselâ, ölen insanýn, kemikleri çürümeden, sertleþen tortullar içine âniden gömülmesinin gerekmesiyle açýklanabilir.

Evrimci Stephen Jay Gould, Darvin'in Türlerin Menþei kitabýnýn 1859'daki ilk neþrini takiben, kölelik, sömürgecilik, ýrk farklýlýklarý, sýnýf yapýlarý gibi konulara bilim kalkaný altýnda haklýlýk kazandýrma çabalarýnýn ön plana geçtiðini söylüyor (Gould, 1981). Bizzat Darvin, evrimci fikirlerinin ahlâkî ve sosyal konulara uygulanmasýný tasvip eder gözüküyor. H. Thiel'e yazdýðý 1896 tarihli bir mektupta Darvin þunlarý yazýyor: "Türlerin deðiþimi konusunda baþvurduðum görüþlere benzer düþünceleri ahlâkî ve toplumsal meselelere uyguladýðýnýzý görmek ne kadar ilgimi çekti, bir bilseniz! Görüþlerimin bu kadar farklý ve önemli konulara böylesine geniþ ölçüde teþmil edilebileceði daha önce asla aklýma gelmezdi." (Darvin, 1896).

Sosyal düþüncelerini "bilim" üzerinden haklý gösterme çabasýnda olanlarýn sýkça atýf yaptýðý Darvinizm, "en uygun olanýn hayatta kalmasý" kavramýný öne çýkarýr. Bu, Darvinci dogmanýn insan toplumlarýna ve davranýþlarýna uygulanmasý anlamýndaki Sosyal Darvinizm olarak bilinir.

Darvinci evrim spekülasyonunun en sinsi taraflarýndan birisi, insan ile hayvan arasýndaki temel farklýlýklarý silme çabasý içerisinde olmasýdýr. Bu durum, insan ile maymun arasýnda bir mukayeseye davetiye çýkarmakla kalmamýþ, insanlar arasýnda da "bilimsel" etiketli "en yüksek" ve "en düþük" tâbirleriyle tarif edilen ayýrýmlarý gündeme getirmiþtir. Siyahlar ve Kýzýlderililer, beyazlardan "daha düþük" olarak ayrýlan ilk gruplar arasýndadýr. The Mismeasure of Man kitabýnda Gould, bazý antropologlarýn beyaz ýrkýn "üstünlüðü"nü ispatlamak için verilerini tahrif ettiklerini belirtir. Meselâ, beyin hacminin zekâ ile ilgili olduðunu varsayan (aslýnda ilgili deðil) birçok antropolog beyazlarýn kafatasý hacmini kasýtlý olarak abartmýþ, buna karþýlýk Siyahlarýn ve kýzýlderililerin kafataslarýný gerçek boyutlarýnýn altýnda göstermiþtir. Böylece Sosyal Darvinizm, ýrkçýlýðý "bilim" yaftasýyla haklý göstermeye hizmet etmiþtir (Menton, 1997).

Darvin ise, teorisinin bu þekilde kullanýlmasýna göz yummakla kalmamýþ, bizzat yazýlarýnda ýrkçý düþünceler ima etmiþtir. Ýnsanýn Türemesi adlý kitabýnýn altýncý bölümünde Darvin, Goriller ve Siyahlar gibi "ara formlar"ýn ortadan kalkmasýyla, insanlarla alt sýnýf maymunlar arasýndaki boþluðun artacaðýný ileri sürmüþtür: "Bu kýrýlma giderek geniþleyecek, ve uygarlaþmýþ Beyazlar ile Babunlar gibi alt sýnýf maymunlar arasýnda cereyan edecektir." (Darvin, 1871).

Yüksek (!) insan formlarýnýn evrimini kabul ettirme çabasýndaki Darvin'in kuzeni Francis Galton ise Öjenik Hareketin temellerini atmýþtýr. Öjenizm insan türü içinde seçici üretim yoluyla güçlü fertler inþa etmeyi hedefleyen bir anlayýþtýr. Galton, evliliði ve ailenin büyüklüðünü ebeveynin genetik niteliðine göre düzenlemeyi savunmuþtur. Kontrollü üretimin, çiftlik hayvanlarýnda olduðu gibi, insanlara uygulanmasý durumunda mükemmel bir insan tipinin geliþebileceði tezini esas alan bu "ana ýrk" kavramý, yahudileri ve çingeneleri ortadan kaldýrýp, "saf Âri ýrký" oluþturma çabalarý þeklinde Hitler tarafýndan Almanya'da tatbik edilmiþtir. Dolayýsýyla, Darvinizmin öncesi ve sonrasýyla sosyal etkileþim aktörü olduðu görülmektedir.

Sosyal Darvinizmi ilk defa Alman siyaset ve bilim adamlarý yirminci yüzyýlýn baþýnda, Almanya'nýn artan saldýrgan militarizmini haklý çýkarmak için kullandýlar. Alman ordusundan Friederich von Bernhardi, Almanya ve Önümüzdeki Savaþ adlý kitabýnda evrim terimlerini kullanarak savaþýn faziletlerinden bahsetti. Bernhardi, savaþýn, Darvinci anlamda en uygun ferdin hayatta kalmasý gibi, biyolojik bir gereklilik olduðunu ileri sürdü. Ona göre, bitki ve hayvan âlemleri üzerinde yapýlacak bir inceleme, savaþýn evrensel bir tabiat kanunu olduðunu göstermeye yeterdi. Bernhardi'nin 1911'de yayýnlanan kitabý, Almanya'nýn resmî görüþü hâline geldi ve üç yýl sonra, Almanya Birinci Dünya Savaþý'na girdi.

Ýkinci Dünya Savaþý sýrasýnda da, Sosyal Darvinizm Almanya'yý Faþizm þeklinde tesiri altýna aldý. Hitler'in Faþizmi evrim teorisine dayandýrdýðý, gerek konuþmalarýndan gerekse Kavgam adlý kitabýndan anlaþýlmaktadýr. Faþizmi Ýtalya'ya getiren Benito Mussolini de Darvinizmden önemli ölçüde etkilenmiþti. Þiddet uygulamanýn yararlý bir sosyal dönüþüm için esas olduðunu düþünüyordu. Konuþmalarýnda Darvin'in sloganlarýna yerveriyor, tabiattaki evrim süreciyle çeliþtiðini düþündüðü barýþ çabalarýný gülünç buluyordu.

Sosyal Darvinizm, Marksizm ve Komünizm üzerinde güçlü bir tesirde bulunmasaydý, toplumlar üzerinde bu kadar yýkýcý sonuçlar doðurmazdý. Engels ve Marks, Darvin'in Türlerin Menþei kitabýný büyük bir coþkuyla karþýlamýþlardý. Marks Aralýk 1860'da Engels'e yazdýðý mektupta, "Bu kitap bizim görüþlerimizin tabiat tarihindeki karþýlýðýdýr" diyordu. Ocak 1861'deki mektubunda ise þunlarý yazýyordu: "Darvin'in kitabý çok önemli, ve bana tarihteki mücadelenin anlaþýlmasý açýsýndan bir temel saðlýyor...Teleolojinin tabiat bilimlerindeki rasyonel anlamý da ilk defa açýk þekilde izah ediliyor." (Zirkle, 1959).

Marks þu üç noktada Darvinizme çok þey borçludur: 1) Âlem'in menþeine dair ateistik izah; 2) Varolmak için mücadeleyi esas alma; ve 3) Ýnsanlarýn tedricî geliþimi (marksizm insanýn refahýnýn sýnýf mücadeleleri ve devrim sürecinde kaçýnýlmaz ve tedricî þekilde geldiði üzerinde ýsrar eder.) Aslýnda Marks Darvin'e öyle muhtaçtýr ki, Das Capital'i ona ithaf etmek istemiþtir, fakat Darvin bunu reddetmiþtir (Menton, 1997).

Marksizm ve Darvinizm arasýndaki yakýnlýk 1970'lerin baþýnda ortaya atýlan "sýçramalý evrim" teorisiyle bir kere daha görülmüþtür. (Tabiatta gözlenmesi mümkün olmayan ve bir spekülasyon olarak kalan bu görüþe göre, evrim, deðiþimin olmadýðý uzun periyodlarý kesen âni sýçramalarla olmuþtur.) Teoriyi ortaya atan Stephen Jay Gould ve Niles Eldredge þunlarý ileri sürmüþtür: "Sýçramalý evrim, insan toplumlarýna uygun düþen devrimci teoride olduðu gibi açýk þekilde kesiklidir. Sýçramalý türleþme teorisinin birçok Rus paleontologu tarafýndan destek bulmasýnda þaþýlacak bir yan yoktur. Ayný þekilde, bu bizim þahsî tercihlerimize de ters düþmemektedir; bizlerden biri (S.J. Gould) Marksizmi babasýnýn dizleri dibinde harfi harfine öðrenmiþtir." (Niles & Gould, 1977).

Jeremy Rifkin de, evrim teorisinin sosyal önyargýlar içerdiðini, tarým ekonomisinden kapitalist Endüstri Çaðý'na geçiþin gerçekleþtiði bir dönemde yaþayan Darvin'in kendi devrinin bir mahsulû olduðunu, Victorya Devri'ne rengini veren kanaat ve düþünceleri yansýttýðýný belirtir. Bunlar: sürekli geliþme, rekabet, güçlü ve uyumlu olanýn ayakta kalmasýdýr. Otto Rank, evrim teorisinin, tabiat aynasýna bakan ve burada kendi tavýrlarýnýn yansýmasýný gören zenginleþme yolundaki Ýngiliz toplumunun anlayýþýný temsil ettiðini söyler. Connecticut Üniversitesi'nden John Greene, "Her bilim adamý gibi Darvin'in de tabiata, insana ve topluma kendi kültüründen kaynaklanan fikirler eþliðinde yaklaþtýðý þüphe götürmez bir gerçektir" der. (Rifkin, 1984).

Netice itibariyle, dünden bugüne evrim lehinde ortaya konan düþünceler göstermektedir ki, Darvinizm daha baþlangýçta, canlýlar âlemine, delillerini tabiatta bulan bir izah getirme teþebbüsü olmaktan ziyade, belli bir tarihî dönemdeki büyük toplumsal deðiþikliklerin tesiriyle getirilen bir yorum hüviyeti taþýmýþtýr. Fakat zaman içinde bu noktada kalmamýþ, bir yandan ulûhiyyetin inkârýnda pozitivizm ve marksizme tabiat perdesi üzerinde payanda olmuþ, diðer yandan da ýrkçý mülâhazalara bilimsel kýlýf görevi görmüþtür. Dolayýsýyla meselenin, sözkonusu yanlarý ihmâl edilmeden ele alýnmasý, geniþ kitlelerde görülen kafa karýþýklýðýnýn giderilmesi açýsýndan hayatî önem arzetmektedir.

Kaynaklar
- Darvin, F., (1896) - The Life and Letters of Charles Darvin. Francis Darvin editor, D. Appleton and Co., p.294.
- Darvin, C., (1871) - The Descent of Man. p. 201.
- Gould, S.J., (1981) - The Mismeasure of Man. W.W. Norton and Company, New York, p.72.
- Menton, D.N., (1997) - The Religion of Nature: Social Darvinism. Missouri Association for Creation, Inc.
- Niles, E. & Gould, S.J., (1977) - -Paleobiology, Spring, Vol 3, p.145-146.
- Rifkin, J., (1984) - Algeny: A New Word, A New World. Penguin (Türkçe Terc.:Ali Köse, Darvinin Çöküþü. Ufuk Kitaplarý, Ýstanbul).
- Zirkle, C., (1959) - Evolution, Marxian Biology, and the Social Scene. Univers.ty of Pennsylvania Press, p.86.

walla
27-04-2007, 22:47
Daðýn baþýndayým, Ýnternet yok, Tv yok, telefon yok, gazete yok, hükümetten haberler yok, mankenlerden haberler yok, kim kimi þey etmiþ haberim yok. Ne kadar mutluyum bilemezsiniz. Sadece Radyomda yunan müziði. Anlasam onuda dinlemem. Ýþte mutluluðun sýrrý .
Þehre indiydim biraz bulgur biraz þeker alayým diye. tavuklarýn yemide bittiydi. giriverdim internete yav ne baðýmlýlýk yapýyomuþ bu illet. Selam olsun cümlenize.

tewderi
14-05-2007, 09:42
1- Mahalli Ýdareler Genel Müdürlüðü görevini yapmýyor

Mahalli ilanlarýn yayýmýný düzenleyen yönetmeliðe göre mahalli ilanlarýn söz konusu Genel Müdülüðe ait sitede yayýmlanmasý gerekmektedir. Ancak adý Genel Müdürlük bu görevini yerine getirememektedir.

Memurlar.net olarak ilanlarýn düzenli olarak sitemizde yer almasý için günlük olarak tüm gazeteler alýnmaya baþlanmýþtýr. Þuan itibariyle günlük 19 gazete alýnmaktadýr. Ýlanlara http://ilan.memurlar.net/kategori/17/ adresinden ulaþýlabilir.

2- Ýlanlarý kontrol eden bir kurum yoktur

Yayýmlanan ilanlardaki pek çok þart oldukça subjektif olup, neredeyse alýnacak adayý "önceden tarif eder" niteliktedir. Belediyede belirli süre çalýþmýþ olma þartý, o ilde ikamet etme þartý, yaþ þartý vb. bir çok husus bu nevidendir.

Yine ilanlarda çok vahim hukuki hatalar yapýlmaktadýr. Örneðin bazý ilanlarda tekniker kadrolarý için meslek lisesi mezunu olma þartý istenmektedir. Oysaki teknikerlik için 2 yýllýk yüksekokul mezunu olmak gerekmektedir.

Bu hatalarý düzenleyen ve denetleyen bir kurum olmadýðý için ortaya çaðdýþý bir manzara çýkmýþ olup, bu manzaraya acil olarak müdahele edilmesi gerekmektedir.

Mevcut süreç, Mahalli Ýdareler Genel Müdürlüðünün ve bu genel müdürlüðün baðlý olduðu Ýçiþleri Bakanlýðýnýn bu görevi yapamayacaðýný göstermekte olup, ivedi olarak Baþbakanlýðýn olaya el koymasý en uygun çözüm olacaktýr.

Bu ülkenin çocuklarýný ayrýma tabi tutan her uygulamaya dur demek ve bunun için giriþimlerde bulunmak herkesin vatandaþlýk görevidir. Bu görev, sadece muhalefetin deðil ayný zamanda iktidarýn da görevidir. Ortaya çýkan bu rezalete bir an önce el konulmasýný bekliyoruz.

21-05-2007, 22:02
zamanötesi iddasýndaki kuraný kerim ve onun sevgili yazarý muhammedin çuvalladýðý
bir baþka mesele gayb. kelime anlamý ile gayb, bilinmeyen, insanlar için asla bilinnem-
meyecek olaylar anlamýna geliyor, ilgili ayetler þöyle

De ki: Göklerde ve yerde gaybý Allah'tan baþka bilen yoktur. Ne zaman dirileceklerini de bilmezler. " (en-Neml, 27/65).

yerde ve göklerde, yani tüm evrende o dönemdeki tüm bilinmezlerin sadece tanrý
tarafýndan bilinebileceðini ilan ediyor muhammed bu ayette, peki nedir bilinmeyenler.

mesela yaðmurun zamanlamasý gayb dýr, muahammede göre yani yaðmurun ne zaman
yaðacaðýný ancak ve ancak allah bir, muhammed dinleyenlerine gayb ýn önemini anlatmak
için '' peygamberler ve cinler bile bilemez'' diyor. oysaki günümüz koþullarýnda yaðmurun
nereye ne derecede yaðacaðýný meteroloji bir hafta öncesinden biliyor.

yada çocuðun cinsiyeti, çocuðun doðmadan önceki cinsiyeti gayb dýr muhammede göre
yani cinsiyetini doðmadan önce yalnýzca ve yalnýzca allah bilir.ama gelin görünki elin
gavuru ulrason diye bir alet icad edip daha 4. ayýnda çocuðun cinsiyetini gösterip
muhammedi yalancý çýkarmaktadýr.

Gaybý bilen (Allah), kendisine ait gayba kimseyi muttali' kýlmaz. " (el-Cinn, 72/26).

elbetteki günün þartlarýnda muhammedin bu konularda bilgi sahibi olmasý imkansýzdý
yani birileri sorduðunda'' allah seninle konuþuyor herþeyi söylüyor yaðmurun ne zaman
yaðacaðýnýda söylüyordur '' yada '' allaha bi soruver þu bizim çocuðun cinsiyeti ne '' gibi
sorulardan yýrtmak için ell cinn 26 yý milletin gözüne sokmuþtur, ''e o zaman cinlere sor,
hani cinler senile konuþuyordu '' gibi kazýk sorularýn önüne geçmek için '' ben bilmem,cinlerde
bilmez, allah bilir '' demiþtir. ama görülüyorki muhammedin gayb dediði tüm gizemler artýk
biliniyor.

dolfen
01-06-2007, 20:59
Ýran’dan Suriye’ye giderken Bingöl’ün Genç ilçesinde bomba nedeniyle devrildiði ileri sürülen trenden çýkan askeri cephane, tartýþmalarý da beraberinde getirdi. Ýran’dan Hizbullah’a füze taþýndýðý iddiasý ilk olarak ortaya atýlýrken, Genç Cumhuriyet Savcýsý trende füze olmadýðýný açýklamýþtý. Dün gazetelerde “vagonlarda Kanas marka suikast tüfekleri bulundu” yönündeki haberleri ise Genelkurmay Baþkaný Yaþar Büyükanýt yalanladý.
Öte yandan trendeki mühimmatýn ABD malý olduðu iddiasý da dikkat çekiyor. Çünkü iddialara göre ne Ýran ne Suriye ne de Hizbullah ABD malzemesi kullanmýyor. Milletlerarasý anlaþmalar gerekçe gösterilerek soruþturmanýn “gizli” yürümesi de olayla ilgili soru iþareti oluþturan bir baþka nokta.
Ýran da reddetti
24 Mayýs’ta Bingöl’ün Genç ilçesi Suveren Bulgudere mevkiinde raylara döþenen bombanýn patlamasýyla devrildiði ileri sürülen trenden çýkan silahlarla ilgili soruþturma devam ediyor. Malzemeler savcýlýk tarafýndan tek tek kayýt altýna alýnýrken, trende 300 füze ya da Kanas gibi silahlarýn bulunduðu haberleri yalanlandý. Ýranlý yetkililer de Suriye üzerinden Hizbullah’a silah sevkýyatý yapýldýðý iddiasýný reddetti. Ýran Ulusal Yüksek Güvenlik Konseyi (UYGK) Genel Sekreteri Ali Laricani, “Bu iddialar, Ýran ve Türkiye arasýndaki dostane iliþkileri zedelemek için ortaya atýlmýþtýr” dedi.
Mahalli: Pis kokular yükseliyor
Yaþanan geliþmeleri gazetemize deðerlendiren Ortadoðu uzmaný Gazeteci-Yazar Hüsnü Mahalli ise çeliþkili resmi açýklamalardan “pis kokular yükseldiðini” belirterek Türkiye, Ýran, Suriye iliþkilerinin gölgelenmek istenmiþ olabileceðini dile getirdi. Trenden çýkan malzemenin ABD malý olmasýnýn da soru iþaretlerine neden olduðunu ifade eden Mahalli, “Çeliþkilerle dolu bir konu. Hürriyet manþet atýyor içinde böyle silahlar vardýr diye ancak Genelkurmay Baþkaný böyle bir þey yok diyor. Baþkalarý ise baþka þeyler söylüyor. Ýran da iddialarý yalanladý. Karmaþýk bir konu. Ben de þaþýrdým açýkçasý. Birileri bir þeyleri karýþtýrmak istiyor. Türkiye’nin Ýran ve Suriye ile iliþkileri gölgelenmek isteniyor” dedi.
‘Hizbullah ABD silahý kullanmaz’
Özellikle Kuzey Irak’a operasyonun tartýþýldýðý bugünlerde özellikle bu tür haberlerin çýkmasýnýn þüpheli olduðuna iþaret eden Mahalli, “Çünkü Kuzey Irak konusu yalnýz Türkiye ile Irak’ý ilgilendirmiyor, olasý bir operasyon Ýran ve Suriye’yi de ilgilendirir; Kürtleri ve Arap ülkelerini de ilgilendirir. Biliyorsunuz daha önce de Ýran’dan Suriye’ye giden bir uçak Diyarbakýr havaalanýna indirildi, tahmin ediyorum ki bu da CIA ve MOSSAD’ýn isteði ile oldu. Bütün bunlarý bir arada deðerlendirmek gerekiyor” diye konuþtu.
Resmi açýklamalardan “pis kokular yükseldiðini” söyleyen Mahalli, “Sonuçta Türkiye’nin Ýncirlik Üssü’nden kalkan ABD uçaklarý da Irak’a askeri malzeme taþýyor; Kuzey Irak’a giden bütün ABD konvoylarýnda askeri malzeme var. Devrilen trende yakalanan askeri malzeme de ABD malzemesi. Ýran’da neden ABD malzemesi olsun, Ýran da Suriye de Hizbullah da ABD malzemesi kullanmýyor. Dediðim gibi pis kokular yükseliyor” dedi.

sipahi43
07-06-2007, 21:19
Hayat her hangi bir doða dýþý etkenin müdahalesi olmaksýzýn dünya üzerinde doðal ve zorunlu bir kimyasal ve fiziksel olaylar dizisi sonucudur.Hayat sýcak,güneþli ve sýð bir bataklýkta baþladý.Oradan sahillere ve denizlere yayýldý;denizlerden tekrar karalara geçti.Ýlk hayvan denizlerde balýk ve karalarda muhtelif kemikli yaratýklar oldu;bunlar devirlerde þekilden þekile tekamül ettiler.Ýnsanlar sularda kaynaþýp çýrpýnan bir varlýktan bu günkü þekline geldi....

* * *

Tabiatýn,her þeyden büyük ve her þey olduðu anlaþýldýkça,tabiatýn çocuðu olan insan,kendinin de büyüklüðünü ve haysiyetini anlamaya baþladý.

Afet Ýnan Atatürk hakkýnda Hatýralar va Belgeler 1968

* * *
Ýnsanlar sularda kaynaþýp çýrpýnan bir mevcuttan bu günkü þekline geldi .Ýnsanýn bu günkü yüksek zeka ,idrak ve kudreti milyonlarca ve milyonlarca nesilden geçerek hazýrlandý.
Artýk insan bugün tabiatýn nihayetsiz büyüklüðüne ve tabiat içinde kendi nevinin mukederatýna gittikçe büyüyen bir irade ve þuur ile bakýyor.

Afet Ýnan Atatürk Hakkýnda H.B 1930

* * *
Yaradýlýþ felsefesi

Ýnsanlar ,sürfeler gibi sulardan çýktýlar ilk önce..Ýlk ceddimiz balýktýr.Ýþler daha ilerledikçe o insanlar,primat zümresinden türediler.Biz maymunlarýz; düþüncelerimiz insandýr.

Ruþen Eþref Ünaydýn Atatürk T. ve D.K.H

* * *
Hayatýn tarifi

Hayat,her hangi bir tabiat harici etkenin müdahalesi olmaksýzýn dünya üzerinde tabii ve zaruri bir kimya ve fizik seyri neticesidir.

Afet Ýnan Atatürk Hakkýnda 1930

* * *

insan ve tabiat

Tabiat insanlarý türetti;onlarý kendine taptýrdý da.Ancak,insanlarýn dünyada yaþayabilmeleri için,onlarýn tabiata egemenliðinide þart kýldý.Tabiata egemen olmasýný bilemeyen yaratýklar,varlýklarýný koruyamamýþlardýr.Tabiat onlarý,kendi unsurlarý içinde ezmekten,bpðmaktan,yoketmekten ve ettirmekten çekinmemiþtir.

Atatürk'ün S.D 1935

* * *

Zeka

Fakat þunu söyleyelim ki,insanlarýn bütün bilgileri ve inanýþlarý,insan zekasý eseridir.Zeka tabii olan dimaðdan çýkar.Bundan,tabiatý anlamakta zekanýn,en büyük cevher ve müessir olduðu anlaþýldýðý gibi tabiatýn fevkinde ve haricindeki bütün mefhumlarýn,insan dimaðý için kendi tarafýndan uydurma þeylerden baþka bir þey olmayacaðý meydana çýkar.

Natür, Ýnsanlarý türetti,onlarý kendine taptýrdý da.

Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri

rotorcli
09-06-2007, 19:02
Merhaba arkadaþlar
Sizin sitenizde de ana sayfada bu konunun baþlýðý var.
Ýddia: http://www.turandursun.com/modules.php?name=Content&pa=showpage&pid=55
Bazý hocalarýn bulunduðu bir sitede sorulmuþ ayrýntýlý bir cevap gelmiþ. Onu buraya aktarmak istiyorum

Burada önümüze çýkan ilk mesele bu kelimenin (Allah) nasýl bir kelime olduðudur. "Lafza-i Celal" etrafýnda, manasý ve orijini açýsýndan, Ýslam düþünürleri ve dil bilginlerince birçok tartýþma yapýlmýþtýr. Acaba bu kelime Tek Tanrý'yý ifade eden mevzu' bir (âlem-i mürtecel) isim midir, yoksa baþka bir asýldan türetilmiþ müþtak bir kelime midir? Eðer Öyleyse bu kaynak nerede aranmalýdýr?

1. Allah Lafzýnýn Kaynaðý Problemi

Bildiðimiz kadarýyla, bu hususta Ýslam düþünürleri iki ana gruba ayrýlmaktadýr. Kelamacýlar ve müfessirlerin çoðunluðu Allah lafzýnýn müþtak olduðu fikrini reddederler. Onlara göre bu lafýz tek olan ilaha özel isimdir ve "âlem-i mürtecel’dir. Bu görüþü destekleyen bazý Arap gramercileri25 de mevcuttur.

Öte yandan gramercilerin büyük bir kýsmý ile çoðu müfessirler Allah lafzýnýn müþtak bir kelime olduðunu ve bir kökten türemiþ bulunduðunu iddia etmiþlerdir. Ancak bu kelimenin hangi kökten geldiði hususunda birçok deðiþik fikir ileri sürülmüþtür.26

ÞU halde, Allah lafzýnýn orijini ile ilgili fikirleri iki ana grupta toplayabiliriz:

Birincisi: Allah lafzýnýn "müþtak" bir kelime mu kabul edenler.

Ýkincisi ise, Allah lafzýnýn mücerred, “mevzu bir âlem-i mürtecel" olduðunu benimseyenler.

Birinci grup düþünürler de kelimenin nasýl bir kökten geldiði hususunda Ýki farklý görüþü savunmuþlardýr:

Bazýlarýna göre Allah lafzý Arapça bir kelimeden türetilmiþtir.

BÝr kýsým alimlere göre ise, Bu kelime "müsta’reb”_ bir kelimedir. Aslý îbranice veya Süryanice’den gelmiþ olan bir kelimeden türetilmiþtir. Burada tüm bu görüþlere ve bu görüþleri isbat için ortaya konulmuþ delillere kýsaca deðinmek istiyoruz.

a. Allah Lafzýnýn Müþtak Oluþu
1. Allah lafzý Arapça bir kelimeden türetilmiþtir.

Bu kelimenin etimolojisi ve geçirdiði tarihi deðiþiklikler hakkýnda çok farklý görüþler vardýr27 Bunlardan herhangi birinin kesin addedil mesi için elimizde yeterli veri bulunmamaktadýr. Her âlim kendi kanaatine göre bir fikir ileri sürmüþtür ve bu fikri deðiþik yollarla isbatlama yoluna gitmiþtir. -8

l-a. Bu lafzýn Arapça bir kelimeden türemiþ olduðunu kabul edenler içinde, lafzýn türediði kök hususunda en güçlü olan, Allah kelimesinin "el-îlah" dan türemiþ olduðu görüþüdür. Ancak burada da "ilah" kelimesinin hangi sülasîden türediði hakkýnda fikir birliði yoktur. Fakat bu kelime için öne sürülen farklý bütün sülasilerin, mana itibariyle, ilah fikrinin bir yönünü ifade etmekte olduðunu söyleyebiliriz. Bunlarý þu þekilde sýralayabiliriz:

1) Ýlah kelimesi "elehe- ye'lehu" sülasisinden gelme ism-i meful manasýnda "fiâl" vezninde bir isimdir.29 Bu fiil "abede" ile eþ anlamlý olarak ibadet etmek manasina gelmektedir. Þu halde "ilah" isim olarak kendisine ibadet edilen "ma'-bud" demektir. Allah lafzýnýn bu kökten türetildiðini kabul edersek bu kavram "belirli olan gerçekten ibadet edilmeye layik tek varlýk"ý ifade eden bir isim manasýna gelmektedir. Tefsir alimlerinin cogunlugu bu gorüþtedirler.30 Aynca Taberi, Ibn Abbas'ýn da bu görüþte olduðunu zikreder.31
Ýlah'dan Allah kelimesine geliþin nasýl oldugu hususunda vine farklý kanaatlerle karþýlaþýyoruz. Bir görüþe göre, ilah kelimesine azamet ve büyüklük ifade etmesi için harf-i ta'rif olan "el" eklendi. Çünkü bu isimle sadece tek ilah olan Vacibu'l-Vucud ifade edilmek istendi. "Elif-Lam"dahil olunca, bir kelimede birden fazla kullanýlmýþ olduðundan dolayý hemze düþürüldü. Buradaki maksad "el" öntakýsýný hemzeye bedel yapmak deðil, bilakis tahfif idi. Nida "ya" sý geldiðinde hemzenin neden düþmediðine gelince: Eðer hemze hazf olunsaydý kelimenin manasý anlaþýlmaz olacaktý.32

Fakat Ebû Ali el-Fârisî bu izahý kabul etmemektedir. Ona göre "el" Öntakýsý hemzeden bedel olarak gelmiþtir. Eðer aksi olsaydý "el-îlah" þeklinde kullanýlmasý mümkün olurdu. Halbuki bu kelime Allah hakkýnda hemze hazf edilmeksizin kullanýlamaz. Aksini kabul etmek Allah'ýn âlemi olan özel isimde iþtiraki gerektirir.

Ebu'l-Heysem ise bu süreci þöyle açýklamaktadýr: "elif-lam" Harf-i ta'rif olarak kelimeye dahil oldu, böylece kelime "el-îlah" þeklini aldý. okunmasýndaki güçlükten (istiskal) dolayý Arap hemzeyi düþürdü, hemzeden kalan kesreyi ise harf-i ta'rifin lam'ýna verdi. Böylece hemzeden bedel olan kesre lam'da yerini almýþ oldu. Bu þekilde kelime "elîlah" þeklini aldý. Ancak yalnýzca sakin olarak bulunabilen ta'rif lam'ý harekelendi ve iki harekeli lam yanyana geldiðinden birincisi ikincide idðam olundu, böylece Allah kelimesi türetilmiþ oldu".33

Ýlah kelimesinin türetildiði kök olarak kabul edilen bu fiilin deðiþik harf-i çerlerle farklý manalara geldiði zikredilmektedir. Mesela; Râzî'nin anlattýðýna göre ayný fiil, "elehe'r-raculü" þeklindeki kullanýþýnda "sýðýnmak, iltica etmek" manasýna gelmektedir.34 Allah insanlarýn, ve bütün mevcudatýn melceidir. Çünkü O Vâcibü'l-Vücûd olduðundan bütün mümkünat hem varlýklarý hem de sýfatlarý açýsýndan O'na muhtaçtýr,35

Ayný fiil, bir vakýa karþýsýnda hayret ve dehþete düþmek manalarýna da gelmektedir. Buradan hareketle Allah varlýðý ve azameti karþýsýnda akýllarýn dehþet ve kalblerin hayrete düþtüðü varlýk olarak anlaþýlabilir.36

Son olarak ise, bu fiil "ba" harfi ile kullanýldýðýnda "Bir yerde sabit olmak" manasýna gelmektedir. Bu manadan hareketle Allah'ýn sabit ve deðiþmelerden münezzeh bir Vacibü'l-Vücûd olduðu söylenilebilir.37

2) Ýlah lafzý "Velehe" sülasisinden türetilmiþtir. Bu görüþe göre kelime aslýnda "Vilâh" þeklindeydi. Bu, manasý ism-i meful olan "fiâl" vezninde bir kelime idi. Vav'dan bedel olarak hemze geldi ve kelime "ilâh" þeklini aldý.38

Kelimenin manasý hakkýnda farklý iki görüþ vardýr: Birincisine göre "velh" "aþýrý muhabbet ve aþýrý merhamet" manasýna gelmektedir. Ancak Fahrüddin Râzî'ye göre bu sevgi-Allah kelimesi gözönüne alýndýðýnda- acaba Allah'ýn kullarýna karþý olan sevgisi mi, yoksa kullarýn O'na karþý olan sevgisi midir? Çünkü, "Allah kullarýný sever, onlar da O'nu severler".39

Allah lafzýnýn bu iki manadan da türetilmiþ olmasý, mümkündür. Ancak bunun ezeli bir isim olduðunu kabul edersek O'nun ezeli muhabbetinden hareket daha ma'kuldür. Çünkü mahlukat yok iken onlardan sadýr olacak bir fiilden dolayý Ýlah'ýn isimlendirilmesi bazý problemler ortaya çýkaracaktýr. Burada ya Tanrý fikrinin insanlarýn kendi ruh haletlerinin bir neticesi olduðunu söylemek veya varlýðýn ezelî olduðunu kabul etmek gerekecektir.40

Ýkinci görüþe göre ise; bu kelime, "Hayret etmek, korkunun ya da sevincin þiddetinden dolayý aklýn kaybolmasý, hüzün ve kederin artmasý" gibi manalara gelmektedir. Bu tarifle Râzî'nin verdiði tarifi birleþtirerek deðerlendirmek mümkün görünmektedir. Zira insan sevdiði bir varlýða olan uzaklýðýndan ya da onu kaybetmesinden doðan endiþe ve korkudan dolayý hüzünlenir. Sevginin þiddetine göre bu yüzden aklýný kaybedebilir.

Ayný þekilde ona olan visalden, onunla buluþmadan dolayý sevinir.Ýlâh kelimesinin bu kökten gelmiþ olmasý lafýz cihetinden hayretin Allah'a izafeti mümkün olmadýðýndan dolayý problemli olmasýna raðmen, mana itibariyle ilahi fiilleri tefekkür edenlerin hayretlerinin sebebi olduðundan dolayý kabul edilebilir.41 Ayrýca, "velh" kelimesi Muhyiddin Ýbn Arabi'ye göre "aþýrý vecd" manasýna gelmektedir.42 Bu tarife göre de kelimenin beþeri yaný aðýr bastýðý görülmektedir.

Buraya kadar Ýlah kelimesinin türetilmiþ olmasý muhtemel olan iki kökün manalarý üzerinde durduk. Daha önce de söylediðimiz gibi, çoðu müfessirler, Allah lafzýnýn Ýlah kelimesinden - ki bir cins isim olarak kabul edilir; meselâ: insan veya at gibi43 - müþtak olduðu kanaatindedirler. Bu görüþe destek veren bir husus da bu iki kelimenin Kur'an'da kullanýlýþ þeklidir. îlah kelimesi Kur'an-ý Kerim'de hiçbir ayette "el" öntakýsý ile beraber kullanýlmamýþtýr. Daima nekre yada herhangi bir kelime veya zamire muzaaf olarak kullanýlmýþtýr, "ilâhukum ilâhun vahid" de olduðu gibi. Buna karþýlýk ; Allah kelimesihiçbir yerde baþka bir kelimeye muzaaf olarak geçmemektedir, normal isimler gibi tenvin aldýðýna da hiçbir yerde rastlanmamaktadýr. Bu lafzýn tesniye ve cem'i þekli mevcud deðildir. Bütün isimler bazý hallerde tenvinli olarak nekre durumunda bulunduklarýnda baþlarýnda bulunan harf-i tar'rif düþtüðü halde bu kelime hiçbir deðiþikliðe uðramamaktadýr. Birinci harfi olan hemze ise, bazen vasi hemzesi, bazen de kat' hemzesi durumundadýr.44 Bu ve benzeri hususlarýn, Allah kelimesinin Ýlah'ýn marife hali olduðunu söyleyen âlimlere destek verdiði kabul edilebilir. Fakat bu kullanýmlardan hareketle yine de kesin bir sonuca ulaþmak mümkün deðildir.

l-b. Allah lafzý "lâhe" den türetilmiþtir.

Bu görüþü kabul edenler arasýnda meþhur dil âlimi Sibeveyh de zikredilmektedir.45

Bu kelime için deðiþik iki kök mümkün görülmektedir. Bunlardan birincisi "leyehe"; ikincisi ise, "leuehe" dir.

"Lâhe" nin birinci kökten geldiði farzedilirse; kelime "gizlendi" (ihtecebe) manasýna gelmektedir. Buna "el" ilave edilerek Tanrý'ya âlem olan isme ulaþýlmýþ olmaktadýr. Bu manaya göre "Allah, mutlak gizli ve beþerî kabiliyetlerin ihata sahasýnýn dýþýnda olan" demektir. Ayrýca ayný fiil "yükseldi", "yüce oldu" (irtefe'a, 'alâ) manalarýna da gelmektedir.46 Bu manada güneþ semada yükseldiðinden dolayý ona "el-ilâhe" denilmiþtir.47 Fakat bu yüksekliði mekan açýsýndan deðerlendirmek Allah hakkýnda mümkün deðildir. Çünkü O mekan ve zamanýn yaratýcýsý olduðundan, zaman ve mekanla sýnýrlanmasý mümkün olmayan müteal bir varlýktýr. O'nun yüceliði varlýklara benzemekten, sonradan yaratýlmýþlara mahal olmaktan yücelik manasýndadýr.48

Ýkinci kökten geldiði kabul edildiðinde ise "parlak oldu ve aþikar oldu" manalarý vardýr. Bu durumda Allah'ýn varlýðýnýn vacip olduðundan dolayý beþeri duyumlar sahasýna giremeyecek kadar apaçýk olduðu manasý çýkarýlabilir.

Ayrýca Tâif kabilesinin meþhur putu olan Lâfýn da ismini ayný kökten aldýðý söylenmektedir49

lc. Allah lafzý "huve" den türetilmiþtir.

Bazý gramerciler Allah lafzýnýn Arapçadaki üçüncü tekil þahýsý ifade eden bir zamir olan "hüve" den geldiðini iddia etmiþlerdir. Çünkü bu zamir sadece "gâib ve müfred" olan bir varlýk hakkýnda kullanýlabilir. Allah da mahlukatýn idrakinden gaib olduðu gibi; hem zatý ve hem de sýfatlarý açýsýndan tekdir.

Bu görüþe göre Ýnsanlar Allah'tan sadece "O" diye bahsetmekte idiler. Daha sonralarý bu harfe malikiyyet bildiren "lam" harfi eklendi. Çünkü Allah kainattaki herþeyin tek ve þeriksiz sahibidir ve herþeyin yaratýcýsý da sadece "O"dur. Vahdaniyyet ve azametini ifade için de ismin baþýna "el" harf-i tarifi getirildi. Böylece kelime herþeyin yaratýcýsý ve sahibi olan yüce varlýk manasýnda "Allah" þeklini aldý.

2. Allah lafzý müþtak bir kelimedir. Fakat türetildiði kök Arabca bir kelime deðil, muarreb bir kelimedir.

Arablarýn Tanrý için kullandýðý sýfat ifade etmeyen isimlerin içinde bulunan "E.L.H." harfleri, kendileri gibi Sâmî ýrka mensub olan diðer milletlerde de aynýyla vardýr. Meselâ; Ýsrail oðullarý Tanrý fikrini ifade için "El" ismini kullanýrlar. Bu isim hem tanrý fikrini bir cins isim olarak ifade eder, hem de tek tanrý fikrini anlatýr. "Elo-him" ise sadece çoðul olarak tanrýlar demektir.50

Sibeveyh'in de kabul ettiði görüþ olarak öne sürülen Allah lafzýnýn "lâh" teriminin basma belirleyici olan "el" takýsý getirilerek meydana geldiði fikri de bu görüþü destekler mahiyettedir.

Buna göre Arablarm Tanrý hakkýnda kullandýklarý "lah" isminin Süryanice olduðu söylenen "Lâha" veya Aramîce "alaha" kelimesiyle, "lâ hümme" nin ise Ýbranicede tanrýlar anlamýna gelen "Elohîm" 51 ile iliþkisi kurularak; Allah kelimesinin bu köklerden türemiþ olabileceði üzerinde durulmuþtur.

Bize göre Sâmî ýrka mensub olan kavimlerin Tanrý'ya verdikleri isimler arasýnda bir benzerlik bulunmasý hatta bazýlarýnýn ayný kökten gelmiþ olmalarý -bildiðimiz peygamberlerin hemen tamamýnýn da bu ýrka mensub olan kavimlere gönderilmiþ olduðunu gözönüne alýrsak- bütün bu dinlerin inandýðý Tanrý'nýn aslýnda ayný Tanrý olduðu ve O'na verilen isimlerin iþtikaka dayalý olmayýp ilk konumu itibariyle Gerçek Ma'bud'a isim olduklarýný göstermektedir.

Öte taraftan müþrik arablarýn taptýklarý putlara verdikleri isimler ile Allah'ýn isimler arasýndaki ses benzerliðine gelince; onlarýn put lâfýnýn isimlerini, Mutlak Mücerred Ýlah anlayýþý idrak edememiþ olduklarýndan dolayý, Hak ilâh'ýn isimlerinden almýþ olmalarý muhtemeldir Onlar'ýn Allah'a inanan ceddlerinin bu inancýndan bazý kalýntýlarý devam ettirdikleri bir gerçektir.


25- Beyhâkî bunlar arasýnda Halîl ve Hattâbî gibi gramercileri zikreder. Ebû Bekr el-Beyhakî, Kitâ-bü'l-Esmâ ve's-Sýfât, Beyrut 1985, el, s.47vd.
26- Ebû Bekr el-Beyhakî, Kitâbü'l-Esmâ ve's-Sýfât,Beyrut,l985, c.l, s.47; Ebu'I-Kâsým er-Raðýb el-Is-fahani, el-Müfredât Fi Garîbi'l-Kur'ân, Beyrut, tarihsiz, s. 21-22; Muhammed Reþid Rýza, Tefsirü’l-Menar, Mýsýr 1990, c.1, s.37-38
27- mesala bkz.: Muhammded Murtaza el-Huseyni el-Vasiti ez-Zebidi, Tacü’l-Arus, I-X, Beyrut, tarihsiz. (Mýsýr 1306 ,l.baskýdan ofset), Ýlah maddesi, c.9, s.374-475.
28- Bkz.: Ebû Saîd el-Enbârî en-Nahvî, el-Ýnsâffî Me-sâili'l-HýlâfBeyýýe'n'Ncthviyyîn el-Basriyyîn ve'l-Kufiyyîn, I-II, 2.baský , Mýsýr 1961, c.2, s.337-338; ez-Zemahþerî, Ebul-Kâsým Cârullâlý b. Ömer, el-Keþþâfan Hakâiki Gavâmizi't-Tenzîl ve Uyünu'l-Ekâvîl fi Vucûhi't-Te'vîl, I-IV, Beyrut, trs., el, s.6; Ebu'l-Kâsým ez-Zeccâc, Kitâbu Ýþtikaký Esmâi'l-lâh, 2.baský, Beyrut 1986, s.23 vd.; Ebû Hâmid Muhammed el-Gazâlî, Kitâbýý'l-Maksadý'l-Esnâ Þerhu Esmâillâhi'l-Husnâ, Mýsýr 1324, s.25; er-Râgýb el-Isfahânî, el-Müfredât, s.21.
29- Muhammed Murtaza el-Huseyni el-Vasiti ez-Zeb-idT; Tdcu'l-Arus, I-X, Beyrut, tarihsiz ( Misir, 1306, l.baskidan ofset), Ilah maddesi, c.9, s.374; Ebu Ca'fer Muhammed b.Cerir et-Taberi, Camiu'l-Beyan an Te'vili Ayi'l-Kur'an, I-XXX, 2.baski, Misir, 1373/1954, c.l, s.22; e]-Beyhaki, Kitabu'l-Esma ve's-Sifat, s.47-48; Ebu'1-Fadl §ihabuddin Seyyid Mahmud el-Alusi, Ruhu'l-Meant, I-XVI, Beyrut 1414/1994, c.l, s.94; Muhammed Re§Td Riza, Tefsirii'l-Menar, c.l, s.37.
30-et-Taberi, Camiu'l-Beyan, c.l,s.22; ez-Zemahþeri, el~Keþþaf, c.l, s.6; Muhammed Reþid Rýza, Tefsi-rul-Mendr, c.l, s.37; Elmalýlý Muhammed Hamdi Yazýr, Hak Dini Kur'an Dili, Yeni Mealli Tiirkge Tefsir, MX, Istanbul 1979, c.l, s.23 vd.
31- et-Taberi, Camiu'l-Beyan, c.l5s.22.
32. Beyhaki KÝtâbüfl-Esma&&. Sibeveyh'in de bu görüþte olduðunu zikretmektedir. Nida ya'sý ile hemzenin neden düþmediðinin söz konusu edilmesinin sebebine gelince; daha ilerde de göreceðimiz gibi bu husus Allah lafzýnýn türetilmemiþ bir kelime (alem-i mürtecel) olduðunu iddia edenlerin en önemli delillerinden biridir.(Ayrýca bu husus için bkz.: îsmâîl b.Hammâd el-Cevherî, es-Sý-hdh Tâcu'l-Luða ve Sýhâhu'l-Arabiyye, I-VI, 2.baský, Beyrut 1979/1399, c.6, s.2223; ez-Zebîdî, Tâcu'l-Ârûs, Ýlah maddesi, c.9, s.375; Fahruddin er-Râzî, Levâmi'u'l-Beyyinât Þerhu Esmâi'llcüýi ve's-Sýfât, Beyrut 1984, s.118.
33. Ebu'1-Fadl Cemâlüddîn Muhamnýed b.Mükerrem Ýbn Manzûr, Lisânü'-Arab, I-XV, Beyrut,1375-1376/1955-Î956, Ýlâh maddesi, c.13, s.467.
34- Fahmddin er-Râzi, Þerhu Esma, s.118 ( Râzî, laf-zatullah'm müþtak olduðu fikrini reddetmesine raðmen Allah lafzýnýn böyle bir kelimeden türediði görüþüne karþý Öne sürülmesi muhtemel sorularý kendisi sorarak teker teker cevaplamaktadýr.)
Fahruddin er-Râzî, Þerhu Esma, s.118.
36_ Ýbn Manzûr, Lisânü'l-Arab, Ýlah maddesi, c.13, s.467-470; Muhammed Reþîd Rýzâ, Tefsîrü'l-Me-nâr, c.l, s,37.
3'- Ýbn Manzûr, Lisânü'1-Arab, Ýlah maddesi, c.13,
s.467-470.
38- Beyhakî, Kitâbü'l-Esmâ, s.47; ez- Zebîdî, Tâcü'l-Arûs, ilâh mad., c.9, s.375.
39- Maide, 5/54. M
40- Fahruddin er-Râzî, Þerhu Esma, s.120. Burada Fahruddin er-Râzî'nin de iþaret ettiði bir problem vardýr: Allah lafzýna menþe' ararken hareket noktasý ne olacaktýr? Eðer biz kullarýn veya daha genel bir ifade ile varlýklarýn durumlarýndan hareketle Tanrý'yý isimlendirecek olursak bu bazý mahzurlarý beraberinde taþýyacaktýr. Çünkü mahlukat bu hal üzere yaratýlmadan Önce de Ýlah , Allah ismine sahipti. Ýþte Ýlah kelimesinin farklý köklerden türemiþ olmakla beraber Allah lafzýnýn menþei olduðu kabul edilirse Tanrý fikrinin beþeri zaaf ve özelliklerden doðduðu fikrine kuvvet kazandýrmýþ olabiliriz
41-Muhammed Reþîd Rýzâ, Tefþîrü't-Menâr, c.l, þ.37.
42- Zebîdî, Tacu'l-Ârûs, ilah maddesi, c.9, s.375; Ýbn Manzûr, Lisânu'l-Arab, ilah maddesi, c.13, S.4G9; Muhammed Reþîd Rizâ, Tefsîrü'l-Menâr ,c.l, s.37.
43. Muhyiddin Ýbn Arabî, Mu'cemu Ýstýlâhâtý'sSû-fýyye, Beyrut 1990/1411, s.62
'44- Mesela, " bismillahi ve vallahi"de vasýl hemzesi olarak, "ya Allah" deyiminde kat' hemzesi olarak okunmaktadýr.
45. Cevheri, es-Sýhâh, Lâhe nýad.; Zebîdî, TCýcu'l-Ârûs, Lâhe mad.
46- Fahruddin er-Râzî, Mefâihu'l-Gayb, c.l, s.160.
47- Ýbn Manzûr, Lisânu'1-Arab, Lâhe maddesi.
48- Fahruddin er-Râzî, Mefâihu'l-Gayb,c.l, s.160.
49Ýbn Manzûr, Lisânu'l-Arab, Lâhe maddesi. Eðer Lafza-ý Celâl ile Lât m ayný kökten geldiði gibi bir iddiada bulunursak, Lât ismi ile ilgili ortaya atýlan iddialardan dolayý Allah isminin Ýbraniceden veya Süryaniceden gelmiþ olabileceði fikri kuvvet kazanacaktýr.
50- Xavier Leon-Dufour, Vocabulaire de Theologie Bib-lique, 6. baský, Paris 1988, s.279.
51- Suat Yýldýrým, Kur'an'da Ulûhiyyet, îstanb 1987, s.106.


Yukarýdaki metnin alýndýðý eser:
Ýslam Düþüncesinde Allah-Alem Ýliþkisi, Dr. Halife Keskin, Beyan Yayýnlarý, Ýstanbul 1996

Alýntý : Allah isminin kökeni (http://www.misakonline.com/forum/viewtopic.php?t=8583-allah-isminin-kokeni.html)

degisim
14-06-2007, 17:02
Ýste acý gerçek, insanlar öldükten sonra adaletin yerini bulmuþ olmasý neye yarar ?

‘Türklüðü aþaðýlamak’ davasýndan beraat etti
Hrant Dink, öldürüldüðü gün Agos gazetesinde yayýnlanan “Ruh halimin güvercin tedirginliði” baþlýklý son yazýsýnda “Türklüðü aþaðýlamak” suçlamasý nedeniyle yaþadýklarýný anlatmýþtý. Öldürüldükten 6 ay sonra iki davadan beraat etti.


ÝSTANBUL - Þiþli 2. Asliye Ceza Mahkemesi bugün, Hrant Dink’e yöneltilen “Türklüðü aþaðýlamak” ve “Yargýyý etkilemeye teþebbüs” suçlamasýyla açýlan iki davayý sonuçlandýrdý. Mahkeme, iki davada da Dink’in beraatine karar verdi. “Türklüðü aþaðýlamak” suçlamasýyla açýlan bir baþka davada ise, Dink’in avukatlarýna savunma hazýrlamalarý için süre verilmesi amacýyla duruþma ertelendi. Yoðun güvenlik önlemleri alýnan Þiþli Adliyesi’ndeki duruþmaya Dink’in oðlu Arat Dink ile avukatlarý Ergin Cinmen, Fethiye Çetin ve Yücel Sayman’ýn da bulunduðu çok sayýda avukat katýldý. *
Haberin devamý *

Hrant Dink’e, Agos gazetesinde yazdýðý yazýlar nedeniyle “Türklüðü aþaðýlamak” suçlamasýndan dava açýlmýþ, bu suçlamalara karþý kendisini savunma yazýlarý nedeniyle de “Adli yargýyý etkilemeye teþebbüs” suçlamasýyla dava açýlmýþtý.
19 Ocak 2007’de öldürülen Dink, ayný gün Agos gazetesinde yayýnlanan “Ruh halimin güvercin tedirginliði” baþlýklý son yazýsýnda, “Türklüðü aþaðýlamak” suçlamasýna itirazlarýný tekrarlamýþ, yaþadýklarýný anlatmýþ, aldýðý tehditleri duyurmuþ ve yazýsýný þöyle bitirmiþti:

BU ÜLKEDE ÝNSANLAR GÜVERCÝNE DOKUNMAZ
“... Dilerim böylesi bir terk ediþi hiç ama hiç yaþamak mecburiyetinde kalmayýz. Yaþamamak için fazlasýyla umudumuz, fazlasýyla da nedenimiz var zaten. Þimdi artýk Avrupa Ýnsan Haklarý Mahkemesi’ne baþvuruyorum. Bu dava kaç yýl sürer, bilemem. Bildiðim ve beni bir miktar rahatlatan gerçek þu ki, hiç olmazsa dava bitene kadar Türkiye’de yaþamaya devam edeceðim. Mahkemeden lehime bir karar çýkarsa kuþkusuz çok daha sevineceðim ve bu da demektir ki artýk ülkemi hiç terk etmek zorunda kalmayacaðým. Muhtemelen 2007 benim açýmdan daha da zor bir yýl olacak. Yargýlanmalar sürecek, yeniler baþlayacak. Kimbilir daha ne gibi haksýzlýklarla karþý karþýya kalacaðým? Ama tüm bunlar olurken þu gerçeði de tek güvencem sayacaðým. Evet kendimi bir güvercinin ruh tedirginliði içinde görebilirim, ama biliyorum ki bu ülkede insanlar güvercinlere dokunmaz. Güvercinler kentin ta içlerinde, insan kalabalýklarýnda dahi yaþamlarýný sürdürürler. Evet biraz ürkekçe ama bir o kadar da özgürce.”

http://www.ntvmsnbc.com/news/411120.asp

dilaver
27-06-2007, 13:48
Rasûlüllah’ýn Zeyd b. Amr b. Nufeyl’den bahsederken þöyle dediði bana rivayet edildi: O putlara ibadet nedeniyle beni ayýplayan ve böyle yapmaktan nehyeden ilk insandý. Mekke’nin yukarýsýndaki yüksek alanda Zeyd b. Amr’a uðradýðýmda Zeyd b. Hârise ile birlikte Taif’ten gelmiþtim. Dinlerini terk etmesi onu Kureyþliler arasýnda meþhur etmiþti (þeharathu). O da aralarýndan çýkýp Mekke’nin yüksek bölgesine yerleþmiþti. Gidip yanýna oturdum. Beraberimde putlarýmýza kurbanlarýmýzdan bir torba et vardý. Eti Zeyd b. Hârise taþýyordu. Eti
kendisine takdim ettim. O vakit ben genç bir delikanlýydým. ‘Amcacýðým, bu yemekten yiyiniz’ dedim. O ‘yeðenim, bu putlarýnýza sunduðunuz kurbanlarýnýzdandýr deðil mi’ diyerek mukabelede bulundu. Ben öyle olduðunu söyleyince, ‘Abdulmuttalib’in kýzlarýna sormuþ olsaydýn, benim bu kurbanlarýn etlerinden asla yemediðimi sana söylerlerdi, benim onlara hiç ihtiyacým yok’ dedi. Ardýndan ‘onlar iyilik veya *kötülük yapamayan batýl þeylerdir’ diyerek veya bu anlamda ifadeler sarf ederek, beni ve putlara ibadet edip onlara kurban kesenleri ayýpladý. Rasûlüllah ekledi: ‘Bu bilgiden sonra, Allah beni risaletiyle þereflendirinceye kadar onlarýn bir putuna asla el sürmedim ve onlara kurban kesmedim.


* * * Bu bilgi degiþik raviler tarafýndan degiþik hadis toplayýcýlarýnca farklý olarak anlatýlmýþtýr. Et olayý dogru olmakla beraber peygamberin konumu yer yer degiþik olarak aktarýlmýþtýr. Çogu rivayetlerde peygamberin de eti yemedigi, karþý çýktýgý , yaþamýnda hiç putlara adanan kurbandan yemedigi savunulmaya çalýþýlýr. Suheyli nin yorumu þöyledir :

‘Rasûlüllah böylesi bir ayrýcalýða daha layýkken, Zeyd’in putlara sunulmuþ eti terk etmesine Allah’ýn izin verdiði nasýl düþünülebilir?’

es-Suheylî þöyle demektedir: “Hadis Rasûlüllah’ýn bilfiil etten yediðini belirtmemektedir, sadece Zeyd’in böyle birþeyi reddettiðini ifade etmektedir. Ýkinci olarak, Zeyd sadece kendi aklýna uyuyordu yoksa daha önceki bir þeriata tabi olmuyordu. Çünkü Ýbrahim’in þeriatý putlara kurban edilmiþ hayvanlarýn etinden deðil de ölmüþ hayvanlarýn etinden yemeyi yasaklýyordu. Ýslam gelip böyle bir adeti yasaklamadan önce bunun karþýsýnda bir þey yoktu. Dolayýsýyla Rasûlüllah böyle bir etten yemiþse mübah olan birþeyi yapmýþtýr, yok eðer yememiþse burada bir problem yoktur. Gerçek þudur: Bu sarahaten mübah kýlýnmadýðý gibi yasaklanmamýþtý da.” *es-Suheylî’nin kullandýðý argumanlar bilginlerce ittifakla kabul edilmemiþtir. ‘Ýbrahim’in þeriatý (þer’u Ýbrahim) ölmüþ hayvanlarýn etinden yemeye yasaklamýþtý, putlara kurban edilmiþ hayvanlarýn etinden yemeyi deðil’ düþüncesi, Ýbrahim’in þeriatýnýn Allah dýþýnda bir ilaha (putlara) kurban edilmiþ hayvanlarýn etlerinden yemeyi yasakladýðýný, onun da putlarýn düþmaný olduðunu delil gösteren bazý bilginlerce reddedilmiþtir.

* * *Elbette Ýslam bilginleri bunu tartýþýrken , herzamanki sorun karþýmýza çýkar, rivayetler muhteliftir, kiminde Harisi eti getirir ve peygamber de yemez, kiminde yer. Yani iþ çýkmaz dönüþür. Bu olayýn önemi peygamberin dogumundan itibaren kutsanýp kutsanmamasýnda yatar. Allah þayet kainatý Muhammedin yüzü suyu hürmetine yaratmýþsa elbetteki ona kötülükten ve kutsal olmayandan uzak durmayý da ögretecekti. Burada peygamberin ismet olup olmadýgý ( dogumdan itibaren günahtan arýnmýþ ) meselesi ortaya çýkmaktadýr. Bu konuda da bir kýsým alimler ki ehli sünnet erbabý, peygamberin ismet oldugunu savunurken, bir kýsmý da olmak zorunda olmadýgýn iddia etmiþlerdir.

* * * Bu rivayetin bizi ilgilendiren yaný ise iki türlüdür :

* * * Birincisi Zeyd b. Amr b. Nufeyl' in peygamberin ögretisini oluþturmasýnda son derece etkili oldugu ve onun ögretmenlerinden biri oldugu.

* * * *Ýkincisi peygamberin inzivasýnda yanlýz olmadýgý. Bunu da gene konuyla ilgili rivayetlerden birinde rastlýyoruz.

* * * * “Vahiy almadan önce Peygambere yalnýzlýk sevdirildi ve Mekke daðlarý oyuklarýnda ikamet etti. O (Peygamber) dedi ki: ‘O da kendisini dünyadan tecrid ettiðinde Zeyd b. Amr’ý oyuklardan birisinde gördüm

* * * * * Ýbn Dureyd tarafýndan ayný konuda nakledilen *bu rivayette peygamberin inzivasýnda yanlýz olmadýgýný ve ögretmenlerinin de yer yer onunla birlikte bu inzivaya katýldýgýný görüyoruz.

* * * * * saygýlarýmla

gameover
12-07-2007, 00:58
sevgili arkadaþlar,

artýk direkt hasan mezarcýoðlu hesabý uzun sarý saç modeli yapýp, parlak sarý elbise giyiyorum en kýsa zamanda *:lol:

gerçek namýna kendilerini zorlayan ve bir sürü beyinsel, zihinsel güç sarfeden arkadaþlarým.

lütfen kendinizi harcamayýn bu kadar.

sandýðýnýz kadar zor deðil. aslýnda biraz zor.

hakikati bulduðumu söylemiyorum, zaten bulduðunu söyleyen yalan söylüyor. öyle biþey yok. bunu sizde biliyorsunuz.

bu hakikat olgusuyla bu kadar uðraþmayýn. tanrý var mý yok mu konularýyla yani. bunlara gerenk yok *:D

eðer ileride þu andaki kendiniz olamayabileceðiniz korkusu yüzünden geri dönmeyecekseniz -ki belli bi noktadan sonra bunu istesenizde yapamayabilirsiniz- farkýndalýk yani kendi bedensel hareketleriniz, düþünceleriniz ve duygulanýmlarýnýz üzerinde tarafsýz bir gözcü olmanýz yeterli.

tanrýymýþ, allahü teala falanmýþ, bunlarý sonra bi daha deðerlendirmenizi reca ederim.

ve iþte büyük sýrrý sona sakladým ve iþte söylüyorum;

HAYAT BÝR DÜDÜKTÜR, VAR SEN NASIL ÖTTÜRÜYOSAN ÖTTÜR *:lol:

bu arada bunlarý söylerken zihnin dýþýna hiç çýkmadým. belki de yanlýþtýr. deneyim olmadan kim ne bilebilir.

ohhh be serbest serbest yazdým. ne de olsa serbest forum *:D

Aphrasijab
12-07-2007, 23:50
ÞEYTAN'A, TÜRKLER'E, ATHEISM'E DAÝR...

seytanin mahiyeti hakkinda yazacak cok sey var.

oncelikle sunu belirtmeliyiz:

seytan denilen sey aslinda tum ilahi dinlerde var olan ve genelllikle de karanlik tarafla alakali olarak tanimlanan bi simgedir.

yani sonucta bi simgedir...

kuranda veya incilde seytan hakkinda tanrinin karsiti olan guc diye bahsedilir yani seytan tanri karsiti olarak gosterilir ve buna bagli olarak da cesitli fanteziler yapilir.

ben daha cok turklerin tarihindeki seytandan bahsedecegim:

turkler antik tarihten beri seytanla icice gorulen bi halktir.

mesela farslar tarafindan.

iran-turan savaslarinin anlatildigi bi kitap olan sahnamede turklerin kokeninin aslinda farslarla ayni oldugu anlatildiktan sonra turklerin farslardan farkinin ne oldugu da soylenir.

bu fark sudur:

turkler karanlik tarafa aittir farslar ise aydinlik tarafa.

yani boylece bi dualiteden bahseder firdevsi...

aslinda bu olayin tanimlayicisi firdevsiden daha once, cok daha once yasamis bi zattir.

bu zatin adi zerdusttur...

zerdust turklerin kokenini binlerce yil once yasamis olan tur adli krala bagladiktan sonra devam eder ve tur adli kralin farsistan yani iran adli bolgeden kuzeye goc edisini anlatir.

iste bu tur adli kral aslinda pharidun adli kralin ogludur...

pharidun ise o zamanki aryen imparatorlugunun kralidir.

iste bu pharidun'un ir ve tur adli ogullarindan biri olan tur; ir adli kardesiyle yasadigi bazi problemler sebebiyle kuzeye goc etmek zorunda kalir...

bu sebeplerden tabii ki en onemlisi hakimiyet kavgasidir...

iranda kral olarak secilen ir ise halinden memnun olarak abisinin kuzeye gidisini sevincle karsilar...

ancak bu ayrilis daha sonra binlerce yil boyunca devam edecek olan kardes kavgasinin da baslangici olur...

tur kuzeye gidince neyle mi karsilasir?

sogukla, olumle ve karanlikla...

karanligin rengi olan siyah artik tur'un kralliginin simgesidir...

ve kuzey topraklarinin vahsi hayvanlarinin krali olan kurt artik tur'un imparatorlugunun simgesidir...

bi bakima bugun hala devam eden bi efsane olan kurtadam efsanesinin baslangic tarihi o zamana denk gelir...

zamanla tur'un imparatorlugu guclenir ve nufusu artar...

ve her canli gibi kral tur da vefat eder...

ve yuzyillar boyunca krallar krallari kovalar tur'un ulkesinde yani turan'da...

iran'da da bayragi beyaz renkte olan hanedanlar birbirini kovalar...

ve bir gun turan'da bi cocuk dogar adi aphrasijab olan...

daha sonra bu aphrasijab adi verilen cocuk turana imparator olacaktir...

ve adi turkler tarafindan binlerce yil boyunca saygiyla anilacaktir...

hatta aphrasijab'a lakap olarak "fil bogazlayan kaplan" anlamina gelen tonga lakabi takilacaktir...

tonga alp er...

...

aphrasijab buyudugunde artik ismi butun turanin karanlik topraklarinda bilinir hale gelmistir bile...

cunku onun kadar cengaveri daha onca gorulmemistir...

aphrasijab tahta gectiginde ilk is olarak atasi tur'un intikamini olmak icin iran'a sefer duzenlenmesini emreder...

iran'la yillarca mucadele eder ve bu olay zerdust'un *zend-avesta adindaki kitabinda detayiyla anlatilir...

aphrasijab artik iran tarafindan en buyuk kotuluk olarak adlandirilir...

aphrasijabin adi karanliklar ilahina es tutulur...

aphrasijab ise bu esnada irana son darbeyi indirecek olan orduyu hazirlamakla mesguldur...

...

aphrasijab ordusunu toplar ve guneye dogru ilerlemeye baslar...

amaci iran ve turan halklarini yeniden tek bir cati altinda toplamak ve yaklasan babil tehlikesine karsi saflarini guclendirmektir...

ancak iran aphrasijaba karsi esi benzer gorulmemis bi savunma savasi verir...

o esnada iranin kralinin adi rostem'dir...

aphrasijab tam saflari yarip rostemi oldurecegi esnada ordusunun kusatildigin ogrenir...

ve yanina aldigi ihtiyat kuvvetleriyle turana cekilmeye karar verir...

ancak rostem, aphrasijab'i oldurmeye ant icmistir...

aphrasijab turan'a cekildikten sonra da onu rahat birakmaz...

aphrasijab artik ordusu tukenmis halde oldugu icin careyi kuzeydeki bilinmeyen bolgeye kacmakta bulur...

kuzeydeki buyuk denize ulasir ve orada bir gemi yaptirir kendine...

daha sonra da o gemiyle denizi asip karanligin bagrindaki adaya ulasir...

bu esnada rostemin ajanlari turanin her yerinde aphrasijabi aramaktadirlar...

aphrasijabin denizi astigi haberini alir almaz ardindan denize acilirlar...

aphrasijab ise bu esnada adadaki magaralarin icindedir...

adadaki magaralar yerin dibine kadar inmektedir...

ancak gunler gectikce aphrasijab yalnizliktan delirmeye ve kendi kendine konusmaya baslar...

bir gun yine kendi kendine konusurken rostemin ajanlari tarafindan yeri tespit edilir...

ve aphrasijabi orada katlederler...

...

aphrasijab kendini tarihin karanlik sayfalarina yazdirabilen en onemli sahsiyettir...

daha sonra onun kanindan gelen attila avrupanin ve hristiyan dunyanin altini ustune getirecek ve bin yil sonra da tarihte adi "kaziklu bey" olarak hatirlanacak olan kont drakula adli sahsiyet kendi kaninin attila'ya dayandigini iddia edecekti...

ilginç ve etkileyici...

...

bu aphrasijab efsanesini anlatmamin nedeni sudur:

aphrasijab denilen sahsiyet --ki tam adi "tonga alp er khan aphrasijab"dir-- kendi zamaninda seytan olarak atfedilen bir kisilikti ve bugun seytan denilen simgenin de ilk formuydu...

yani aphrasijab seytanin kendisiydi, canli ve üstinsan haliydi...

eger bugun satanizmi anlamak istiyorsak oncelikle aphrasijabi anlamaliyiz...

aslinda savundugum sey satanizm degil, daha genel anlamiyla antithesism...

yani ilahi dinlerin yokedilmesi icin gerekli olan dusunce sekli...

ancak antitheism vasitasiyla atheism'e yani gercek olana ulasilabilir...

ve bence antitheism bugun ulkemizde uygulanmasi gereken en onemli sey...

cunku dindar insanlar cogunlukta ve yonetimde...

atheistlerin sayisi dindarladin binde biri kadar bile degil...

ve sonuc olarak dindarlar her yerde...

örnek:

eger simdi cikip da herhangi bi yerde atheimi savunmaya kalkarsaniz karsiniza hemen dindarlar cikiyor ve saldirmaya basliyorlar size...

kufrediyorlar, olumle tehdit ediyorlar vs...

bence bu ulkede gercek anlamda aklin ve bilimin uygulanmasi icin oncelikle dindarlarin sayisinin azaltilmasi lazim...

yani antitheism'i yaymak lazim...

cunku demokrasi denilen olay cogunlugun hakimiyetidir, gercegin ve dogru olanin hakimiyeti degil...

bu nedenle biz atheistlerin cogunluk olabilmesi icin antitheismin uygulanmasi lazim...

cunku atheism notrdur, yani yansiz ve tarafsizdir, salirgan degildir...

eger guc istiyorsak bizim de saflarimizi olusturmamiz lazim ve kendimizi koruyacak gucumuzun olmasi lazim...

iste bu guce ancak antitheismle ulasabiliriz...

satanism de diyebilirsiniz bu guce ancak tam dogru olmaz...

cunku biz herhangi bi tanriya tapmiyoruz...

seytan bizim sadece bi simgemiz...

ve atheism butun dunyaya egemen oldugunda da antitheism sona erecek...

cunku herhangi bi tanri kalmayacagi icin, tanri karsitligi da olmayacak...

bu istedigimiz sey...

yani hedef atheisme ulasmak...

peki neden atheism'i istiyoruz?

cunku ancak atheist bakis acisini kazanan insanlarin gercegi bulduklarini biliyoruz...

yani gercegi bulmak icin once bizim hicbirseyin onunde egilmememiz lazim...

eger biseyin onunde egilirsek bu bizim tarafsiz dusunmemizi engeller...

hani bi sair demis ya:

"alni kizil yildizli alin secdeye varmaz" diye...

gerci bunu soyleyen komunist...

ama dogru soylemis...

cunku bu ulkede gercekten atheist olanlarin icinde komunistler cogunlukta...

sunu da belirteyim ben su an hicbir siyasi gorusu savunmuyorum...

ben ataturk'u gercekten anlayanlara hitap ediyorum...

...

aphrasijab'i unutmayin...

cunku o, bizim gercegin ne oldugunu anlamamiz icin cok gerekli...

selam... khan aphrasijab!!!

28-07-2007, 17:07
Bu yazarýn fikirleri ve kendisi hakkýnda ne düþünüyorsunuz.
Aþaðýda yaratýcý konusundaki görüþlerini ifade eden ve arayýþýný betimleyen ,kendi kaleminden bir yazý sunuyorum.

-----


" O,benim arayýþýmý biliyor,çaresizliðimi ve savaþýmý da görüyordu." O var!" dedim kendi kendime ve bunu kabul etmem yetti.O anda yaþam içimde kýpýrdandý ve ben varlýðýn imkanýný,sevincini hissettim.Ancak kýsa bir an sonra,Allah ýn varlýðýný kabullenmek düþüncesinden ona olan ilgiyi aramaya geçtim.Karþýmda yine üç deðiþik kýlýkta kurtarýcý oðlunu bize gönderen yaratýcýmýz,Allah vardý.Bu dünyadan ve bende kopmuþ olan Allah,bir buz parçasý gibi gözlerimin önünde eriyip gitti ve sonunda yine bir hiçlik kaldý.Beni yine bir kuþku ve o kötülük sardý:Kendimi öldürmekten baþka çýkar yol olmadýðý duygusu.Fakat en kötüsü,bunu becerecek durumda olmadýðýmý hissediyor olmamdý.
Çok iyi hatýrlýyorum,bahardý ve ormanda yalnýzdým.Ormanýn sesine kulak vermiþtim.Dinliyor ve tek bir þeyi düþünüyordum.Zaten son üç yýlda hep o tek ve ayný þeyi düþünmüþtüm.Yine Allah ý arýyordum.
"Pekala Allah yok" dedim kendi kendime.Benim hayal gücümün ürünü olmayýp da gerçek olan,yani hayatým gibi gerçek biri yok.Yok böyle biri ve hiçbirþey,hiçbir mucize böyle birþeyi ispatlayamaz.Çünkü mucizeler benim hayal gücümün ürünleri ve üstelikte mantýða aykýrý." Ya benim aradýðým yaratýcý kavramý?Peki bu kavram nereden geliyor?diye sordum kendi kendime.Bu düþüncemle içimde yaþama sevinci dalgalanmaya baþladý.Çevremdeki herþey yaþam gücü ve anlam kazandý.Fakat sevincim yine uzun sürmedi.Akýl iþlemeye devam ediyordu.Bir yandan Allah tasavvuru Allah deðildir diyordum kendi kendime. Sonrada "T asavvur benim içimde ceryan eden birþeydir.Yaratýcý tasavvuru benim içimde uyandýrýp uyandýrmadýðým birþey.Ben onsuz hayatýn olmayacaðý birþeyi arýyorum,diyordum.Þimdi içimdeki ve çevremdeki herþey yine ölüyordu ve ben yine kendimi öldürmek istiyordum.
Sonunda kendimi inceledim ve kendimde neler oluyor diye kendime baktým.Ölmeye ve dirilmeye dair yüzlerce þey hatýrladým.Gördüm ki,ben yalnýzca Allah a inandýðýmda yaþýyordum.O nu düþünmem yetiyordu,o zaman hemen diriliyordum.Onu unuttuðum ve Ona inanmadýðým zaman ise yaþam da yok oluyordu.Yaþamýn bu diriliþ ve ölümleri neydi?Onun varlýðýna inancý kaybettiðimde,sanki yaþamla ilgili baðlarýmda kopuyordu.Onu bunlmak konusunda az da olsa umudum olmasa,yaþamýma çoktan son verirdim.Fakat yaþýyordum.Onu hissettiðim ve Onu aradýðým zaman yaþýyordum.Öyleyse O vardýr.O,Onsuz yaþanmayan þeydir.O nu bilmek ve yaþamak,bir ve ayný þeydir.Allah yaþamdýr.Onu arayarak yaþadýðýn takdirde,yaþam Allah sýz olmaz...

Ne zamandý bilmiyorum;neresi olduðunu bilmediðim bir sahilde beni bir kayýða oturttular sonra kayýðý karþý kýyýya yönelttiler.Kürekleri elime verip beni yalnýz býraktýlar.Küreklerle elimden geldiði kadar uðraþtým ve ilerledim.Ancak ben açýldýkça beni o bilmediðim yere götüren akýntýda þiddetleniyordu.Ulaþmam gereken hedeften farkýnda olmadan uzaklaþýyordum.Etrafýmda benim gibi akýntýya kapýlan birçok kürekçinin olduðunu gördüm.Bazýlarý durmadan kürek çekmeye devam ederken,bazýlarý küreklerini çoktan fýrlatýp atmýþtý.Koca kayýklar,dev gibi gemiler insanlarla doluydu.Bir kýsmý akýntýya karþý çabalamaya devam ederken,bir kýsmý kendini akýntýya býrakmýþtý.Bende bir yandan ilerleyip bir yandan da akýntýnýn aþaðýlarýnda kalan yolcularýn ardýndan bakarken,bana gösterilen yönü unuttum.Tam da akýntýnýn ortasýnda,aþaðý doðru giden kayýk ve gemilerin kalabalýðýnda yönümü iyice kaybettim.Her yanýmda tayfalarýnýn neþeli zafer çýðlýklarý attýðý yelkenliler,gemiler ve kürekli kayýklar geçiyor,akýntýnýn aþaðýlarýna doðru giderlerken bana, "Baþka bir yön yok" diye sesleniyorlardý.Ben de onlara inanýyordum ve onlarla beraber ilerliyordum.Böylece çok uzaklara yol aldým.Öyle uzaklara gittim ki,ortasýnda yolumu þaþýrdýðým hýzlý akýntýlarýn gürültüsünden baþka ses duyamaz oldum ve kayýklarýn orda nasýl parçalandýðýný gördüm.Ve bütün bu gördüðüm yaþadýðým þeylerin dehþetinden olsa gerek,kendime geldim.Uzun süre bana ne olduðunu anlayamadým.Önümde yalnýzca koþar adým yaklaþtýðým ve korktuðum yokoluþu görüyor,hiçbir yerde kurtuluþ göremiyordum.Ne yapmam gerektiðini biliyordum.O zaman geriye doðru baktým ve sayýsýz kayýk gördüm.Ýnatla,büyük bir savaþ vererek akýntýyý geçiyorlardý.O anda kýyýyý,kürekleri ve yönümü hatýrladým.Geriye döndüm ve akýntýya ters yönde,kýyýya doðru kürek çekmeye baþladým.
Kýyý Allah tý;yön gelenek,kürekler ise bana verilen özgürlüktü.Ve bunlar bana kýyýya ulaþmaya çabalayayým diye,Allah la birleþeyim diye verilmiþti...

Nebenbuhler
04-08-2007, 23:34
Arkadaslar her canli gibi insanlarda neslini sürdürmek icin evrim gecirmistir ve halen evrim halindedir.Disinin ve erkegin kendilerine has karsi cinsin merakini uyandiracak bazi özellikleri vardir.Bence cirkin(!)bir kizin ev islerinde güzel bir kizdan daha maharetli olacagindan eminim(genelleme en azindan türkiye icin gecerli).Cirkin bir delikanlininda daha caliskan dindar yada kozmetik ürünlerine fazla para harciyacagi pahali arabaya binecegini vs..vs.. söyleyebiliriz,bence bunlar bir kabahat degildir kabahat onlara o firsati vermeyip vücuthatlari belli olmayacak sekilde örttürüp baslarini kapattirip *niyet cekmeye benzer bir evlilik yapmak zorunda birakilmalaridir.Davulcunun *zurnacinin o meslegi niye yaptiklari hic sorulmusmudur ;-)(kizin kendi haline birakildiginda bunlardan birini tercih edecegi kaygisi)

pervane
13-08-2007, 22:25
Neden tanrý var olsun istedim.! Karmaþýk bir ruh haliyle baþ baþa kalmýþtým. Ýnanmak için deðil, var olduðuna ikna edilmeye çalýþýlan (rahman, rahim, ulu, baðýþlayýcý, yol gösterici vs.) þekliyle o karede olmasýný istedim. Bir günlüðüne her þeyin sorunlusu olarak görülen utansýn istedim. Tabi ki yüzü olmayanýn utanmasý olurmuydu? epeyce bir saçmalamýþtým yani, yeni kapatýlmýþ bir mezar etrafta elin parmaklarýndan daha az sayýda cenazeye katýlanlar, (büyük ihtimalle onlarda defin iþlerinde çalýþan görevliler olmalýydý) yöresel kýyafetleriyle incecik uzun bir kadýn, mezara kapanacak sandým vazgeçti acýsýný koyacak yer bulamadý. Bir anneyi acýrken ilk defa bu suskunlukta gözlemlemiþtim. O günlerde ülkede milyonlarca kiþi konuþmuþ; ama acý iki kiþilik yaþanmýþtý. Ýkinci kiþi ise baba olmalýydý. Kadýnýn koluna girip eve doðru yol alan. Üzerinden bir seneye yakýn bir zaman geçti kendi çapýmda baþka bir konu için araþtýrma yapýyordum ve bu kareler gelip bir yerlerde zihnimi meþgul etmeye baþladý.
*

Bir anne fýsýltý halinde laoou!! diye aðlýyordu.
Evet bir anne evladýnýn arkasýndan ancak bu suskunlukla aðlayabilmiþti.
Bir anne oðluna aðlýyordu, aman kimseler duymasýn dý.!!
Bacýsýnýn namusunu temizlemek için elini kana bulamamýþtý, kanlýsýný devirmemiþti, dini bir cinayet iþlemiþti. Ne Hitler nede Saddam ve benzerleri bu kadar alçalmamýþtý. Bir imam öldürülmüþtü, cemaat imamýna aðlamýþtý ama anne öldüren ve ölen evladýna aðlatýlmamýþtý.
Bir anne acýsýna utandýrýlmýþtý.

Ýþin içinde utanmasý gereken bir tanrý, onun dini, tarikatý, cemaati, imamý, birde iman etmiþ bir katil vardý. Bunlarýn hepsi bir yalan tenceresinde kaynýyordu. Bir tek ana yüreði acýrken yalana bulaþmamýþtý. Ama o anne de *acýsýna utandýrýlmýþtý.

pardus
18-08-2007, 10:46
Tufan'a iliþkin, yalnýzca MS. 7. asýrdaki Kuran ve MÖ. 12. asýrda Eski Ahit'te yazýlanlara deðil, önceki Babil ve Sümer Tufan anlatým biçimlerine de sahibiz.



Ýlk Sümer yerleþimleri insana ve tanrýlara ad verip ayrýþtýrarak ‘yaratýlýþ’ý gerçekleþtirdikten daha sonra “beþ kutsal kent”i; Eridu (Babil, ki-enki, ki-dingir), Bad-tabira (=Pantibibla), Larak (=Erek-Uruk-Varaka), Sippar (=Nippur-Niffer), Þuruppak (=Fara-Uruffak)’ý oluþturarak yeni bir iliþkiler düzeni kurdular.



Bu ‘beþli’ Sümer düzeni içinde yeni bir akit, yeni bir toplumsal düzenleniþ olarak Tufan ile karþýlaþýyoruz: Sümer tanrýlarý, Uruffak’ta toplanarak 6 (veya 7) gün sürecek bir Tufan yapmaya; Nuh kavmini baþka bir coðrafik bölgeye sürgün etmeye ve artýk bir daha da Tufan yapmamaya karar vermiþlerdi. Tufan önce “ibadet merkezlerini, tapýnaklarý silip süpürerek’’ baþlayacaktý.

Bilge ve sabýrlý tanrý EA, Tanrýlar Meclisi’nin Tufan’la ilgili gizli kararýna raðmen, Þuruppak'da, Eski Ahit'e göre o sýrada 600 yaþýnda olan kýral Ziusuddu (Nuh)’yu rüyasýnda uyarmýþ; "insanlýðýn" bütünüyle yok edilmesini önlemeye çalýþmýþtý. Siuzudra-Ziusuddu, ölçüleri EA tanrý tarafýndan kendisine sýkýca tembih edilen üç katlý bir “gemi” yapacak; ailesi, aðýl ve yabandaki hayvanlarýyla ‘gemi’ye binip Tufan’ý bekleyecekti. Kendisine verilen bu "tanrýsal ölümsüzlük" mükafatýna karþýlýk da Sümer Nuh’u, ailesi ile birlikte, en Batýya, Maþ daðýnýn ardýna, Dicle ve Fýrat nehirlerinin "aðzýna" yerleþecek, bir bakýma orada sürgün yaþayacaktý.



Bu Tufan anlatýmýnda, Sümer yöneticileri, ‘kutsal beþ kent’ arasýnda yeni bir yerleþim düzeni oluþturma ve bunun için bir kavmi, Dummuzi-Adam-Adem, “insan” soyunu sürgün etme, öteki kavimlerle yeni bir iliþki düzeni oluþturma kararý almýþ gibidirler.



6 (veya 7) gün sürecek Tufan seremonisi baþladýðýnda, Nuh ve ailesi ‘gemiye’ binmiþ; Tanrýlar, tanrýçalarla çiftleþmeye baþlamýþ; kardeþ kardeþi, insan kendini tanýyamaz hale gelmiþti. Nuh ‘kurtulunca’ ilk iþ olarak tanrýlara bir sunak yapýp kurban kesmiþ, tanrýlar da kendi aralarýnda bir daha Tufan yapmama sözü vermiþler; Nuh’u ‘ölümsüzlüðe kavusturup’ uzaklara, Batý’ya, nehirlerin doðduðu topraklara yerleþtirmiþlerdir.



‘Tanrýlarýn köpekler gibi çiftleþtiði’ eski Tufan anlatýmlarýnda, insan kurbaný dahil en eski gelenekler temelindeki bu törensel düzenleniþ o kadar belirgindir ki, bu durum, bay Woolley’in adeta iðrenerek:”Sümer Tufan’ýnda özel bir ahlaki deðer olmadýðý gibi, Yaratýlýþ yalnýzca doðrudan doðruya barbarlýktý” diye haykýrmasýna yol açar.



“Nuh Gemi”si Tufan'dan sonra, Kuran'a göre Cudi; Eski Ahit'e göre Ararat; Babil kayýtlarýna göre Þadu- u Ni-þir-Ninzir Daðý üzerine oturacak; 'insanlýk' da bu noktadan itibaren yeniden çoðalmaya baþlayacaktýr.



Eski Ahit, Tufan sýrasýnda Nuh ve ailesi dýþýnda ‘insanlýðýn’ yok edildiðini düþünse de, Tufan’ýn tarihte herhangi bir kopukluk yarattýðý Sümerlerin akýllarýna bile gelmez. Ama, hiç olmazsa, 4000 yýl kadar önce, Sümer takvim deðerlerinde Tufan’ýn bir bitiþ ve baþlangýç yani Milat olarak kullanýldýðýný biliyoruz. Sümer Kiraliyet Listesi bu yüzden, “Lam Abubi-Arki Abubi’’, “Tufandan Önce, Tufandan Sonra” diye ikiye ayrýlarak aktarýlýr. Sümerler, Tufan’ý ‘insanlýðýn toplu yokedilmesi’ olarak deðil fakat, eski iliþkilerin bir bitiþ ve bir yeniden baþlangýcý, milat olarak kabul etmekte, tarih seceresini de buna göre düzenlemektedirler.



Eski Ahit yazýcýlarý da Tufan miladýný, "Nuh'un 600. yýlýnýn 2. ayýnýn 17. gününde" gerçekleþti kaydý ile sýký bir biçimde izlemiþlerdi; çünkü onlar Nuh soyu olarak Tufan’ýn aktif bir tarafý’ydýlar. Bu nedenle, Eski Ahit, Tufan’dan sonraki tarihi, Nuh soyundan Ab-ram’ý, Urfa’nýn Harran ovasýndan yola çýkararak sürdürür:Ýsmi tarih içinde deðiþen Nuh’un tanrýsý EA, YHWH-Yahve-Elohim, çöl yollarýnda Ab-ram'a baþka bir isimle görünür ve þöyle der:“Ben El Þadday-Daðlar Tanrýsý’yým; bana baðlýlýkla hareket et. Senin ile aramda bir akit yapacaðým ve seni büyük bir halk kýlacaðým.

Ab-ram, alnýný topraða deðirdi ve Tanrý ona þöyle dedi:

‘Seninle aktim þöyle: sen çok sayýda halkýn babasý olacaksýn. Ve onlar sana artýk Ab-ram demeyecekler, adýn artýk Ab-ra-ham’dýr, çünkü seni sayýsýz halka baba kýldým. Sana ve soyuna, Kenan ülkesini veriyorum ve ben de sizin tanrýnýz olacaðým’. ”



Mertebe yükselterek Ab-ra-ham olan Ab-ram’ýn soyu Ýbraniler için, ayný zamanda, ‘Batýdakiler-Batýlýlar’ anlamýnda, ebrö, ébreu, yevrey gibi sýfatlar da kullanýlmýþtýr. Europe’un da isim kaynaðý gibi görünen bu coðrafi ayraç, Tufan’la ortaya çýkan yeni düzenlemeye baðlýydý.



Sümer Tufaný'nýn yapýlma gerekçesi, gerçekleþtirilme biçimi ve yeni bir iliþkiler düzeni kurulmasýyla sonuçlanmasý kadar; hatta onlardan daha önem taþýyan yaný, Tufan ile birlikte, tanrýlarýn aralarýnda gerçekleþen ‘bir kez daha Tufan yapmama kararý’dýr. Daha sonra bu antlaþma Kutsal kitaplara, tanrý ile insan arasýndaki bir yeni akit, akt, alliance, ittifak olarak yansýmýþtýr.

Eski Ahit'in tanrýsý Yahve-Yehova-YHWH-Elohim, bir daha Tufan yapmama þartýný çok kesin sözlerle ifade eder:

''Canlýlarý; ruhlarý yani kanlarý ile yemeyin!
Bu sözlerle sizin her birinizin kanýný da kastediyorum.
Bununla, tüm hayvan ve insanlarý kastediyorum.
Ve insanlar arasýnda insan ruhu yani kanýný kastediyorum.
Ýnsan kaný akýtan adamýn kaný akacaktýr!''

Tanrý Yahve'nin aðzýndan aktarýlan bu sözler, toplum birimler arasýndaki Tufan sonrasý dönemin yeni 'ittifak þartý'ydý. Ea-Yahve, eðer insanlar bu kesin emre uyarlarsa, bir daha Tufan yapmayacaðýnýn sözünü vermiþtir:Burada Sümer Tufan’ý doðrudan doðruya, barbarlýkla ilgili bir sayfa kapama anlaþmasýna iliþkin görünmektedir ki, bu da Sümerlerin, Tufan’ý tarihte milat olarak kullanmalarýný anlamlý kýlmaktadýr.



Eski toplumun günümüze devrettiði iliþki temellerini kavramada yol temizliði bakýmýndan açýklanmasý gereken Tufan olayýný bütün ana yönleriyle kavrama çalýþmasý, kuþkusuz, üzerinde 5-6 bin yýlýn tarih yükünü taþýyan zor bir çalýþma. Fakat bir yanýyla da insanlýk serüveninin bu izlerini sürmek, Aðrý veya Cudi daðý tepesinde Nuh gemisi kalýntýlarý aramaktan daha ilginç, daha heyecanlý ve daha bilimsel.

Belli baþlý Tufan metinlerini burada yanyana yayýnlama amacým hiçbir þekilde, Eski Ahit veya Kuran'ýn bir çok temel anlatýmda ‘Sümer söylenceleri’ ve ‘hurafelerine’ dayandýðýný göstererek ‘din yanlýþýna’ karþý çýkmak isteyen dar-aydýn arzusu deðildir; Türkiye bu tarzý T. Dursun’la tanýmýþtý. Benim çalýþma hedefim, tersine, birey ile toplum birim arasýnda en 'ilkel' topluluklarda da kesin yasalara oturan geçmiþ iliþkilerin din olarak evrimini, ’Sümer söylence ve hurafeleri’ diye aþaðýlanan kaynaklardaki asýl anlamlarýyla birlikte anlamak ve anlaþýlabilmesini saðlamaktýr. Ruhani dünyanýn gerçek dünyadan ayrýlma sürecini insanýn bizzat kendisinin, neden ve nasýl örgütlediðini anlayabildiðimiz ölçüde, 'hayal' ve 'giz' gibi kelimelere baþvurmadan eski toplumu, dolayýsýyla yeni toplumu açýklayabilen bir insanbilime sahip olacaðýz; zor ama gerekli olan buydu.



Tarihçi, sümerolog, kazýt ve toplum bilimcilerimiz, genel olarak, ne yazýk ki, Tufan konusunda, týpký din bilginleri gibi, üç kutsal kitabýn çerçevesi dýþýna çýkmazlar. Sümer Tufan anlatýmlarýný bile “gemi” ve “sel” baðdaþýklýðý içinde yorumlayan kazýt ve toplum bilimcilerimiz Nuh’un o tarihler için olaðanüstü ölçülere sahip üç katlý "gemisini" bulmaktan artýk büyük ölçüde ümit kesmiþ olsalar da, bütün Sümer topraklarýnda ‘Tufan’ izi aramaktan pek vazgeçmediler. Onlarýn en ilerileri bile Tufan'ý, Fýrat ve Dicle'nin eksilmeyen sel afetleriyle-"explications naturelles"- açýklamaya çabalamýþtýr. Böylece, bahar ve güz aylarýnda Sümer topraklarýnda ortaya çýkmýþ sayýsýz ‘Tufan’ izi bulunmuþ, kayýtlara geçirilmiþ ve dünyaya bu keþiflerle ilgili, ilan üstüne ilan verilmeye devam edilmiþtir. Eski Ahit’e göre, «uzunluðu 150; geniþliði 25; yüksekliði 15 metre» olan « üç katlý » ve «üstünde çatýsý bulunan ‘gemi’»nin, 5500-6000 yýl kadar önce inþa edilen ilk Sümer tapýnak ölçüleri olabileceðini akýllarýna bile getirmemiþler; ‘gemi’yi gemi olarak algýlamayý sürdürmüþlerdir. Oysa kazýtlar, Sümer topraklarýnda bu ‘gemi’ ölçülerine çok uyan, en eski tapýnak bulgularýný çoktan ortaya çýkarmýþ durumdaydý.



Çeþitli yanlarýyla ele almadan önce, yeniden düzenleyip çevirdiðim Babil ve Sümer ilahisiyle birlikte, Tufan’a iliþkin en temel belgeleri topluca aktarmak yararlý olacaktýr.



TUFAN ANLATIMLARI



1- KURAN:

Haberiniz olsun ki, Biz Nuh'u: ‘Kendilerine elim bir azap gelmeden önce uyar!’ diye kavmine gönderdik.

Nuh'u kavmine gönderdik de içlerinde, elli eksik bin (Dokuz yüz elli) yýl kaldý.

Nuh dedi ki: "Ey kavmim, Allah'a kulluk edin. O'ndan baþka bir tanrýnýz yoktur. Hala sakýnmayacak mýsýnýz?

Dedi ki: "Ey kavmim, haberiniz olsun, ben size açýk bir uyarýcýyým!

Allah'a kulluk edin, O'ndan korkun ve bana itaat edin!

Nuh kavmi, gönderilen peygamberleri yalanladý:

"A! Senin ardýna hep o reziller düþmüþken, biz sana hiç inanýr mýyýz?" dediler.

(Nuh) "Benim onlarýn yaptýklarýna dair ne bilgim olabilir?

Sizin þuurunuz olsa onlarýn hesabýnýn ancak Rabbime ait olduðunu bilirdiniz.

Hem ben iman edenleri kovmaya me'mur deðilim.

Ben ancak apaçýk bir uyarýcýyým" dedi.

Dediler ki: "Ey Nuh, eðer vazgeçmezsen, kesinlikle taþlanmýþlardan olacaksýn!"

Bunun üzerine kavminden küfreden kodaman güruh: "Bu, sizin gibi bir insandan baþka bir þey deðildir, üstünüze geçmek istiyor. Eðer Allah dileseydi, elbette bir takým melekler gönderirdi. Biz eski atalarýmýz içinde bunu iþitmedik.

Bu, yalnýzca kendisinde delilik bulunan bir adamdýr; Onun için bunu bir süreye kadar gözetleyin!" dediler.

Nuh: "Ey Rabbim, bana yalancý demelerine karþý yardým et bana!" dedi.

Dedi ki: "Ey Rabbim, ben kavmimi gece gündüz davet ettim.

Sonra ben onlarý yüksek sesle çaðýrdým.

Sonra hem ilan ederek söyledim onlara, hem gizli gizli söyledim.

"Gelin, Rabbinizin baðýþlamasýný isteyin, çünkü O, baðýþlamasý çok bir baðýþlayandýr!" dedim.



Nuh dedi ki: "Ey Rabbim! Biliyorsun onlar, bana isyan ettiler, malý ve çocuðu kendisine hasardan baþka bir þey arttýrmayan kimsenin ardýnca gittiler.

Büyük büyük hilelere giriþtiler.

"Sakýn ilahlarýnýzý býrakmayýn; ne Vedd'i ne Suva'ý, ne Yaðus'u, ne Yeuk'u ve ne de Nesr'i" dediler.

Çoklarýný þaþýrttýlar. Sen de zalimlerin ancak þaþkýnlýklarýný artýr!"

(Nuh): "Ey Rabbim, anlaþýldý ki, kavmim beni yalanladý.

Artýk benimle onlarýn arasýný nasýl ayýrt edeceksen et de, beni ve beraberimdeki müminleri kurtar!" dedi.

"Ben yenik düþtüm, bana yardým et!" dedi.

"Ey Rabbim, yeryüzünde (yurt sahibi) hiç bir kimse býrakma!"

Çünkü Sen, onlarý býrakýrsan, kullarýný yoldan çýkarýyorlar ve nankör facirden baþkasýný doðurmuyorlar.

Ey Rabbim, beni, babamý, annemi, mümin olarak evime gireni, bütün inanan erkekleri ve inanan kadýnlarý baðýþla! Zalimlerin ise ancak helakýný artýr!"

Biz de Nuh'a þöyle vahyettik: "Bizim gözetimimiz altýnda ve vahyimizle gemiyi yap sonra emrimiz gelip de tandýr (kazan) kaynayýnca hemen ona topundan bir iki çifti ve aleyhinde önceden hüküm verilmiþ olanlarýn dýþýnda aileni bindir ve o zulmedenler hakkýnda bana yakarýþta bulunma; çünkü onlar kesinlikle boðulacaklardýr!

Sen yanýndakilerle birlikte geminin üzerine çýktýðýnda: "Hamd o Allah'a ki, bizi o zalim topluluktan kurtardý" de.

Ve de ki: "Ey Rabbim, beni mübarek bir yere kondur; Sen konuklayanlarýn en hayýrlýsýsýn."

Denildi ki: "Ey Nuh, sana ve beraberindeki kimselerden birçok ümmetlere tarafýmýzdan bir selam ve birçok bereketlerle in! Daha birçok ümmetleri de ileride faydalandýracaðýz. Sonra Bizden onlara acý bir azap dokunacaktýr.

O, gemiyi yapýyordu ve kavminden herhangi bir güruh da yanýndan geçtikçe onunla eðleniyorlardý. Nuh: " Eðer bizimle eðleniyorsanýz, biz de sizin eðlendiðiniz gibi eðleneceðiz sizinle!

Ýleride rüsvay edecek azabýn kime geleceðini ve kalýcý ahiret azabýnýn da kimin baþýna ineceðini bileceksiniz!" dedi.

Nihayet emrimiz gelip de tennür (geminin kazaný) kaynayýnca Nuh'a: " Her birinden ikiþer çift alýp, aleyhinde hüküm geçmiþ olanlarýn dýþýnda aileni ve iman edenleri gemiye yükle!" dedik. Zaten onunla birlikte pek azý dýþýnda kimse iman etmemiþti.

Nuh: " Binin içine, yürümesi de durmasý da Allah' ýn adýyladýr. þüphe yok ki, Allah çok baðýþlayýcý, çok merhamet edicidir." dedi.

Bunun üzerine göðün kapýlarýný þakýr þakýr dökülen bir su ile açtýk.

Yeri de kaynaklar halinde fýþkýrttýk, derken sular önceden takdir edilmiþ bir iþ için birleþti.

Ve onu elvahlý ve kenetli (tahta ve çivilerden yapýlý) bir gemi üzerinde taþýdýk, gözetimimiz altýnda yürüyüp yol alýyordu, inkar ve nankörlüðe uðramýþ kimseye mükafat olmak üzere.

Gemi, içindekilerle birlikte daðlar gibi dalgalar içinde akýp gidiyordu ve Nuh ayrý bir yere çekilmiþ olan oðluna: " Ay oðlum, gel bizimle beraber bin, kafirlerle beraber olma!" diye seslendi.

O: " Ben, beni sudan koruyacak bir daða sýðýnacaðým." dedi. Nuh: " Bugün Allah'ýn emrinden koruyacak yok; meðer ki O rahmet ede!" dedi, derken dalga aralarýna giriverdi ve o da boðulanlardan oldu."


Nuh Rabbine seslenip: "Ey Rabbim, " elbette oðlum benim ailemdendir, Senin va'din de kesinlikle haktýr ve Sen hakimlerin en iyi hükmedenisin!" dedi.

Allah: "Ey Nuh, O, asla senin ailenden deðildir. O, doðru olmayan bir iþtir. O halde bilmediðin bir þeyi benden isteme! Ben, seni cahillerden olmaktan men ederim." buyurdu.

Nuh: " Ey Rabbim, senden bilmediðim þeyi istemekten sana sýðýnýrým. Eðer sen, beni baðýþlamaz ve bana merhamet etmezsen hüsrana düþenlerden olurum!" dedi.

Bir de: "Ey yer, suyunu yut ve ey gök, sen de suyunu tut!" denildi ; su çekildi, iþ bitirildi, gemi Cudi üzerinde durdu ve bu zalim topluluða: "Defolun!" denilmiþti.

Biz de onu, gemide kendisiyle beraber olanlarý kurtarýp, yeryüzünün halifeleri yaptýk; ayetlerimizi inkar edenleri ise suda boðduk. Bak iþte uyarýlanlarýn akibeti nasýl oldu?

Bir çok günahlarý yüzünden suda boðuldular da ateþe atýldýlar ve kendilerine Allah'tan baþka yardýmcýlar bulamadýlar.


--------------------------------------------------------------------------------

2- ESKÝ AHÝT:

Noé (Nuh), birlikte yaþadýklarýyla uyumlu, temiz birisiydi ve Tanrý yolunda yürüyordu.

Beþyüz yaþýna geldiðinde Nuh'un üç oðlu oldu: Sem, Þam, Cafet.

Yeryüzü Tanrý nezdinde hilebazlýkla, cinayetle dolmuþtu.

Ve Tanrý, Nuh'a dedi:

"Bütün yaratýlmýþlarýn sonlarý yaklaþmýþtýr,..þimdi artýk yeryüzünden hepsini yokedeceðim.

Kendine aðaçtan bir Gemi (‘Arche’) yap.Onu bölmelere ayýracaksýn ve içini-dýþýný ziftle kaplayacaksýn.

Gemi’nin uzunluðu 300 (150 m.) geniþliði 50 (25m), yüksekliði de 30 (15 m) dirsek olacak.

Gemi'de (Arche) 0,5 m. yüksekliðinde bir baca yapacaksýn.Ýki yanýna kapýlar koyacaksýn, bunu birinci, ikinci ve üçüncü katlarda yapacaksýn.

Bana gelince, göðün altýnda yaþam soluyan bütün canlýlarýn sonunu getirmek için, yeryüzünü sularla kaplayan bir Tufan yapacaðým.

Yeryüzünde ne varsa yok olacak. Fakat seninle bir ittifak (akit-aht) yapmak istiyorum, karýn, oðullarýn, gelinlerinle birlikte Gemi'ye bineceksin.

Seninle birlikte yaþatmak için,bütün canlý ve hayvanlarýn her cinsinden birer çifti Gemi'ye bindireceksin.

Nuh, Tanrýnýn dediði her þeye uydu ve ayný þekilde yaptý.

Ve Yahve kapýyý Nuh'un üstüne kapattý.

Tufan yeryüzünü kapladýðýnda Nuh 600 Yaþýndaydý.

Nuh'un 600.yaþýnýn ikinci ayýnýn onyedinci günü, iþte o gün, bütün su kaynaklarý büyük deliklerden fýþkýrdý ve göklerin tüm pencereleri açýldý.

Sonra 40 gün boyunca Tufan yeryüzünü kapladý.

Sular her geçen gün yükseldi ve göklerin altýndaki en yüksek daðlar suyla kaplandý.

Sular,yeryüzünde,150 gün yükselmeye devam etti.

Tanrý Nuh'u ve Nuh'la birlikte gemide bulunan evcil ve yabanýl canlýlarý anýmsadý. Tanrý yeryüzüne rüzgarlarý üfledi ve sularý indirdi.

Kaynak delikleri ve göklerin pencereleri kapandý.


150 gün boyunca sular çekilmeye baþladý.

Ve Gemi,7.ayýn 17.de Ararat daðýnýn üzerinde durdu.

Sular 10.aya kadar çekilmeye devam etti. 10.ayýn birinci gününde daðlarýn tepeleri görünmeye baþladý.

Nuh'un hayatýnýn 601.yýlýnda, birinci ayýn birinci gününde, toprak kurumaya baþladý.

Ýkinci ayýn 21. günü toprak kurudu.

Tanrý Nuh'la konuþtu ve dedi:

Karýn, oðullarýn ve oðullarýnýn karýlarýyla birlikte gemiden çýk.

Nuh, Yahve için bir sunak yaptý ve helal hayvan ve kuþlarý ona kurban etti.

Yahve bu nefis kokuyu içine çekti ve kendi kendine þöyle dedi:

Artýk, insandan dolayý dünyayý bir daha lanetlemeyeceðim, yaptýðým gibi bir daha canlýlarý yoketmeyeceðim, çünkü insanýn kalbi doðuþtan kötüdür.

Tanrý, Nuh ve oðullarýný kutsadý ve dedi :

-..Fakat, canlýlarý, ruhlarý yani kanlarý ile yemeyiniz!

Bu sözlerle sizin her birinizin kanýný da kastediyorum.

Bununla, tüm hayvan ve insanlarý kastediyorum ve insanlar arasýnda insan ruhunu (yani kanýný) kast ediyorum.

Ýnsan kaný akýtan adamýn kaný akacaktýr!

Size ahdediyorm; artýk hiçbir canlý Tufan ile yokedilmeyecek ve yeryüzünü silen Tufan bir daha olmayacak!'

Nuh ve üç oðulu, Sem, Kenan'ýn babasý Þam ve Cafet Gemi'den çýkmýþlar ve çalýþmaya ve çoðalmaya baþlamýþlardý.

Nuh, üzüm yetiþtirmeye baþladý. Þarap içince sarhoþ oldu ve çadýrýnda soyundu.

Kenan'nýn babasý Þam, babasý Nuh'un çýplak olduðunu gördü ve dýþarýdaki iki kardeþini uyardý.Fakat, Sem ile Cafet (Nuh'un) mantosunu-pelerinini aldýlar, kendi omuzlarýna geçirdiler ve geri geri yürüyerek babalarýný örttüler; baþlarý arkaya dönüktü ve babalarýnýn çýplaklýðýný görmediler. Nuh sarhoþluðundan ayýlýnca kendine bu iþi yapanýn, en küçük oðulu olduðunu öðrendi.Ve dedi ki;

'Lanetlensin Kenan!
Köle olsun kardeþlerine!'

Ve yine dedi ki;

'Yahve, Sem'in tanrýsý, kutsansýn, ve Kenan kölesi olsun onun!

Tanrý, Yafet'i dýþarýda koysun,

Sem'in çadýrlarýnda yaþasýn Tanrý,

ve Kenan kölesi olsun Onun!

Tufandan sonra Nuh 350 yýl yaþadý. Nuh'un toplam hayatý 950 yýl oldu, sonra öldü.


--------------------------------------------------------------------------------

3 - BABÝL–GILGAMIÞ DESTANI:


Gýlgamýþ uzaktan Utnapiþtim'e (Nuh) seslenip dedi ki:

"Sana bakýyorum da Ut-Napiþtim,
kendimden farklý bir þey görmüyorum sende.
Savaþa atýlmak için güçlü bir yürek var sende de benim yüreðim gibi,
ve sýrt üstü yatýp dinleniyorsun sen de benim gibi!
Öyleyse,nasýl çýkabildin Tanrýlar Meclisi huzuruna,
ölümsüzlük dilemeye?"

Ut-napiþtim, dedi ki Gýlgamýþ'a:

"- Bu sýrrý açýklayacaðým sana Gýlgamýþ,
Aktaracaðým sana Tanrýlar Meclisi Kararýný;
Þuruppak'ý bilirsin,
bilirsin Fýrat üstünde kurulu bu þehri,
Eski bir þehirdir bu;
orada yaþýyorlardý tanrýlarýn hepsi.
Yürekleri, Tufan yapmaya zorladý Ulu Tanrýlarý ,
orada ulu tanrýlarýn babalarý Anu
þevkatli bilge Bel (Enlil)
Taht taþýyýcýsý Ninib(Ninurta)
Savaþ yöneticileri Ennugi,Ninigiazag,
EA birlikte oturuyorlardý.

Hem de bilge olan parlak gözlü EA, onlarýn kararlarýný tekrarladý tapýnak duvarýna:

-"Duvar,duvar!
Kamýþ çit!
Kamýþ çit!
Dinle kamýþ çit!
Ey duvar anla!
Þuruppak'lý adam
Ubar-Tutu'nun oðlu,
deðiþtir yurdunu!

Bir gemi yap!
Zenginlikleri býrak,
kurtar yaþamýný!
Ýnþa edeceðin bir gemiye
yükle tüm yaþam tohumlarýný!

- Geminin ölçüleri ne olsun?

- Ýnþa edeceðin geminin tam olsun ölçüleri!
Denk olsun geniþliði uzunluðuna!
Ört üstünü de bir çatýyla!
Okyanus üzerine yerleþtir onu!
Bu gemi bir yarýþ gemisi,
Adý da 'Hayat kurtaran!' olacak!
Öyle olsun ki…

(kýrýk)

Alt kýsmý da üst kýsmý da kuvvetli olsun.

…zamaný sana bildirdiðimde,
….gireceksin gemiye,
örteceksin kapýsýný,
Yerleþtir içine tohumlarýný, eþyalarýný,
zenginliklerini,
karýný, çocuklarýný, akrabalarýný, zanaatkarlarý,
hayvanlarý,yabani yaratýklarý ve ova bitkilerini"

Açtý aðzýný bilge Um-napiþti
Tanrýsý EA’ya dedi ki;
'Ben hiç gemi yapmadým ki,
Bilmem nasýl inþa edileceðini..
Topraða çiz de þeklini,
þekile bakarak yapayým gemiyi..'

(kýrýk)

'Baktým o þekile ve
Tanrým, sahibim EA'ya dedim ki:

-….sahibim,sözlerini yerine getireceðim, yapacaðým ben,onu

(kýrýk)

Fakat bana sorarlarsa ne diyeyim þehirdekilere, zanaatkarlara, yaþlýlara?"

EA, açýp aðzýný, hizmetkarý olan bana dedi ki:

"… þöyle söyleyeceksin sen onlara:
- Biliyorum ki, Bel(Enlil) kötü gözle baktý bana,
nefret etti benden,
barýnamam artýk þehrinizde,
Alnýmý sürmeyeceðim artýk Bel (Enlil)'in topraklarýna Okyanus'a (APSU'ya) doðru gideceðim
Benim tanrým EA ile yaþayacaðým orada
O, sizin üstünüze seller salacak;
Kuþlarýn, balýklarýn, hasadýn üstüne..
Üstünüze Kuk-ku yaðdýracak,
Kib-tu yaðdýracak üstünüze
…karanlýklar þefi,
….karayaðmurlar yaðdýracak size!"

(kýrýk)

Güneþ þafakta çýkýnca ortaya

(7 satýr kýrýk)……

Zayýf insanlar zift taþýmaya baþladý,
Güçlüler de ne lazýmsa onu..
Beþinci gün,
Onun þeklini-pilanýný çizdim,
Çevre duvarlarý 60 metreden(120 dirsek) daha yüksekti
Çatýsýnýn etrafý da 60 metreydi.
Çevresini belirledim, þeklini çizdim
Çizdim þeklini,
biçimlendirdim
6 kere yeniden ölçtüm(çaktým) onu
7 bölüme ayýrdým,
9 parçaya ayýrdým içini,
Altlarýný saðlamlaþtýrdým,
gözden geçirdim bölümlerini,
koydum oralara gerekli her þeyi,
6 Sar'lýk zifti içeriye döktüm
3 Sar'lýk asfaltý içerisine yaydým.
3 Sar'lýk yaðý seleciler götürdüler,
1 Sar'lýk yað kurbanlara gitti,
2 Sarlýk yaðý Yapýmcý koydu bir yana.
Ýnekler kesiyordum yenilsin diye,
Koyunlar kestim her gün,
Küplere nehirler gibi
Bira, hurmaþarabý, yað dolduruyordum.

Bir günü Bayram ilan ettim
Yeni yýlýn ilk günü gibi
Ellerimle taþýyordum ot ilaçlarý,dermanlarý
(…) günü ,güneþ batmadan
Gemi hazýrlanmýþtý.
….zordu.

Yapýmcýlar geminin giru’ sunu taþýyorlardý
Aþaðýdan yukarý kadar.
…..üçte ikisi,..

Neyim varsa yükledim ona
Yükledim tüm gümüþleri
Tüm altýnlarý yükledim
Neyim varsa yükledim,
tüm yaþam tohumlarýný,
Bindirdim tüm ailemi, yakýnlarýmý
Evcil ve yabanýl hayvanlarý, zanaatkarlarý.
Bindirdim hepsini gemiye,



Þamaþ(Güneþ) zamaný saptamýþtý:
"-Sabah Kukku yaðacak..
Akþam Kibtu yaðacak..
Karanlýklar sahibi, akþam, karayaðmurlar yaðdýracak.
Gir gemiye
kapa kapýsýný!"

Vakit gelmiþti.
Karanlýklar sahibi, akþam,
karayaðmurlar yaðdýrdý,
Gündüz göðe bakýyordum,
Görünce havanýn halini
Bir korku sardý beni.
Girdim gemiye ve kapadým kapýsýný.
Gemiyi Puzur-Kurgal'a doðru götürmek için
Ýçindeki tüm eþyalarla evi Yapýmcýya teslim ettim.
þafak vurunca
Kara bir bulut çýktý göðün sonunda
Tanrý Adad parlamaya baþlýyordu orada
Nabu ile Sarru eþlik ediyorlardý ona.

Kahramanlar daðlardan, ovadan tahtlarýyla geliyorlardý.
Nergal (Ýrra) sabahý parçaladý
Ninip (Ninurta) saldýrýya geçti
Annunaki'ler meþaleler taþýyorlardý
Her taraf aydýnlanýyordu onlarýn ýþýðýyla,
doldurdu Adad'ýn hýþmý, gökyüzünü
Görünmez oldu hiçbir þey
...ülke sanki…
Birinci gün …
Zincirinden boþanýr gibi…ülke..
Sanki bir ani saldýrý gibi,… getirdiler insanlarýn üzerine
Kardeþ görmüyordu artýk kardeþini,
Kendini tanýyamýyordu artýk kiþi.

Tufan'ýn korkusu
Kapladý gökteki tanrýlarý
Tanrýlar çekindiler Tufan'dan.
Anu'nun göklerine kaçýþtýlar,
Köpekler gibi çiftleþiyorlardý Tanrýlar,
Duvarlarýn üstünde yatýyorlardý.

Ýþtar(Inanna) baþladý sýzlanýp baðýrmaya ,
- Herþey çamura-hamura dönüþüyor bugün,
O vakit,Tanrýlar Toplantýsýnda kem sözler mi etmiþtim,
Niye söyledim ki Tanrýlar Toplantýsýnda o kem sözleri?
Niye kullarýmý yok etme kararý aldým ki?
Denizleri dolduran küçük balýklar gibi bu
Ýnsanlarý ben doðurmadým mý sanki?
Annunaki'ler, Tanrýlar baþladýlar onunla birlikte aðlaþmaya.
Aðlaþýp durdu Tanrýlar dudaklarý kapalý,titrediler(?)
6 gün, 6 gece
Ülkeyi yokeden Tufan'ýn kasýrgalarý, rüzgarlarý esip durdu.
7.günün baþýnda kesildi Tufan'ýn kasýrgasý.
Denizler duraldý, fýrtýna dindi, Tufan sona erdi.

Havaya (Denize?) baktým, gürültü dinmiþti,
Fakat tüm insanlýk çamura dönmüþtü,
Sel artýklarý evleri çatýsýna kadar örtmüþtü.

Açtým pencereyi
Iþýk düþtü yanaðýma
Aðlayarak durup kaldým
Yaþlar akýyordu yanaklarýma

Baktým her yana
dünyaya denizden,
12 x? yüksekliðinde bir ada yükseliyordu.
Gemi Nizir Daðý'na ulaþmýþtý,
Nizir Daðý yapýþtý gemiye
Býrakmýyordu baþka yere gitmeye
Birinci gün
Ýkinci gün ….
Nizir Daðý yapýþtý gemiye,
Býrakmýyordu baþka yere gitmeye
Üçüncü gün
Dördüncü gün….
Nizir Daðý yapýþtý gemiye,
Býrakmýyordu baþka yere gitmeye
Beþinci gün
Altýcý gün….
Nizir Daðý yapýþtý gemiye
Býrakmýyordu baþka yere gitmeye

Yedinci günün baþýnda
Çýkardým bir güvercini uçurdum,
Güvercin gitti, döndü geldi geriye,
Konacak yer bulamamýþtý kendine
Çýkardým bir kýrlangýcý uçurdum,
Kýrlangýç gitti, döndü geldi geriye,
Konacak yer bulamamýþtý kendine
Çýkardým bir kargayý uçurdum,
Karga gitti,gördü sularýn çekiliþini,
Yedi, eþindi, dönüp gelmedi geriye.
Çýkardým Dört Rüzgarý,
sundum bir kurban,
bir sunak hazýrladým daðýn tepesine.
7+7 kazan adaguru yerleþtirdim oraya,
Daðýn eteðine kamýþ ektim,aðaçlar diktim.
Kokular ulaþtý tanrýlara
Toplandý Tanrýlar sinekler gibi sunaklara,
Ama ulaþýnca Tanrýlarýn yaratýcýsý oraya,
Nasýl istiyorsa öyle yaratmýþtý öteki tanrýlarý Anu,
Bir neþe kapladý ortalýðý.

Tanrýlarýn yöneticisi Anu dedi ki,
- Ey burada toplanmýþ Tanrýlar,
Geçti artýk Tufan günleri,
Nasýl hiç unutmayacaksam
Boynumda taþýdýðým Lapis Lazuli (Mavi taþ) kolyemi Unutmayacaðým hiç o günleri de!,

Paylaþýn Tanrýlar Kurban paylarýnýzý!
Fakat Bel (Enlil) kurbanlara doðru gelmesin!
Çünkü düþüncesizce bir Tufan yaptý O!
Yoketti Ýnsanlarýmý!"

Çýkýp geldiðinde Bel,
Gördü gemiyi ve sinirlendi,
Ýgigi'lere karþý kýzgýnlýkla doldu:

"- Kurtulmuþ demek bazýlarý?
Tufan'dan bir teki bile kurtulmamalýydý oysa!"
Ninip (Ninurta) açtý aðzýný,
Kahraman Bel(Enlil)'e seslendi:

" - EA'dan baþka kim yapabilir ki bunu?
Herþeyi bilen bir o!"

EA açtý aðzýný,
Seslendi kahraman Bel (Enlil)'e:

-" Sen,tüm tanrýlarýn en akýllýsý, en kahramaný!
Nasýl düþüncesizce yol açtýn Tufan'a?
Günahý olana yükle günahýný!
Suçu olana suçunu yükle !
Fakat yokolmadan hepsi, serbest býrak kurtulanlarý!
Çek elini yokolmadan hepsi!
Niye Tufan yaptýn ki?

(Am-ma-ki taþ-ku-nu a-bu-bi)

Gönderseydin bir aslan, azaltýrdý insan sayýsýný,
Niye Tufan yaptýn ki?
Gönderseydin bir panter azaltýrdý insan sayýsýný,
Niye Tufan yaptýn ki?
Gönderseydin bir açlýk kýrýp geçirirdi ülkeyi!
Niye Tufan yaptýn ki?
Gönderseydin bir salgýn siler süpürürdü ülkeyi!
Bana gelince, ulu tanrýlarýn kararýný ifþa etmedim ben,

Ey bilgeler bilgesi,
Ben sadece bir düþ gönderdim Utna-Piþtim'e,
Anladý o da böylece ulu tanrýlarýn kararlarýný !"

Enlil (Bel) gelip çýktý gemiye,
Elimi tutu ve kaldýrdý beni havaya,
Karýmý çýkarttý sonra, getirip diz çökertti yanýma,

Dokundu alýnlarýmýza,
Tam ortamýzda duruyordu ayakta,
Kutsadý bizi þu sözlerle sonra:

-"Eskiden Utnapiþtim bir insandý,
þimdi Utnapiþtim ve karýsý,bizlere,tanrýlara benzeyecekler,
Utnapiþtim çok uzaklarda,nehirlerin aðzýndaki topraklara
yerleþecek, yaþayacak artýk orada!"

Ve getirdiler Tanrýlar beni bu uzaklara,
yerleþtirdiler nehirlerin aðzýna.


--------------------------------------------------------------------------------

4- SÜMER ÝLAHÝSÝ


(Kolon III)


Tanrýlar Toplantýsýnda
Nintu aðlayýp sýzlanýyordu,
Ýnliyordu doðuran kadýnlar gibi.
Parlak Ýþtar(Ýnanna) dualar
okuyordu yarattýklarýna.


EA-Enki düþüncedeydi kendi kendine.
Anu, Enlil, Ea ve Ninhurþag
Yer’in ve Göð’ün tanrýlarý
Tekbir getiriyorlardý
Anu ve Enlil adýna

Ziusuddu(Nuh),
Þuruppak’ýn Rahibi,
kýralý,
eðiliyordu acýyla yerlere,
tapýnýyordu.
Hazýrdý her an uymaya Tanrýlarýn emrine.


Daha önce hiç görmediði bir rüya girdi Ziusuddu'nun düþüne,
Açýklanýyordu Yer’in ve Göð’ün yargýlarý.



(Kolon IV)

Ziusuddu iþitti yanýbaþýnda duran EA'nýn sesini ;

"Solumda,
duvarýn orada dur,
Ey duvar,
sana, senin için bir lafým var.
Önem ver sözlerime.
Bir Tufan olacak emrimiz üzre,
Silip süpürecek Tufan tapýnaklarý,
kurutacak insanýn tohumunu,

Karar böyle,
Tanrýlar Toplantýsý’nýn kararý bu.
An ve Enlil'in arzusuyla…
..kýrallýðý,
sona erdirilecek kanunlarý.

(KIRIK)

Güçlü kasýrgalar esti birlikte,
bir olup saldýrdýlar,
kapladý Tufan ayný anda tüm Tapýnaklarý.
Baþladý kasýp kavurmaya Tufan.

6 gün, 6 gece boyunca,
kapladýðýnda Tufan her yaný,
Azgýn sular üzerinde yüzdürüyordu Yarýþ Gemisini (?)Tufan.

Þamaþ göründü,
ýþýklarýyla Yer’i ve Göð’ü aydýnlatan.
Ziusuddu açtý penceresini (Yarýþ?) Gemisinin,
Þamaþ'ýn ýþýklarý girdi Gemiye,
Ziusuddu, kýral,
eðildi Þamaþ'ýn önünde,
Kurban etti bir ineði ona kýral Ziusuddu,
bir kuzu kurban etti ona.

(KIRIK)

KOLON VI

Ziusuddu onlara tapsýn diye,
Gök (Anu) tarafýndan
Yer (Enlil) tarafýndan
lanet vardý, ceza vardý ortada.

Ey Anu,
Ey Enlil,
Göð’ün hükmü,
Yer’in hükmü tarafýndan
lanet vardý, ceza vardý ortada,
Ziusuddu yanýnýzda yer alsýn, size tapsýn diye lanet vardý, ceza vardý ortada.

Topraðýn kaderi NIG-GIL-MA,
kader olmuþtu Ziusuddu'ya.

An ile Enlil'in,
'göðün soluðu',
'yerin soluðu' yayýldý her yana.
Bitkiler boy attýlar toprakta.

Kýral Ziusudra,
kapandý An ve Enlil'in önünde yerlere,
An ile Enlil bastýlar baðýrlarýna
Ziusudra'yý.

An ile Enlil Tanrý yaþamý gibi bir yaþam verdiler ona.
An ile Enlil,tanrý yaþamý gibi sonsuz bir yaþam
bahþettiler ona.

Ziusudra,kýral, böylece
NIG-GIL-MA adýný aldý,
Adý da oldu "bitkiler ve insanlýðýn tohumu".

(KIRIK)

***

Þimdi artýk Tufan anlatýmlarýný deðerlendirmeye geçebiliriz...
(Sürecek)

Paris
18.11.2003

safakacmaz@yahoo. com

http://toplumvetarih.blogcu.com/554532/

pardus
18-08-2007, 11:22
KURAN'DA ‘ SAG’ *VE ‘SOL’ KAVRAMLARI *ILE TANRININ 99 TANIMI UZERINE







‘Sag’ ve ‘sol’ yon *kavramlarindan ‘sag yon’un Sumer’ler için,’sol yonun’ ise,Sami-Akadlar için *bir ayrim,belirleme,rituel duzenlenis tarzi olarak kullanildigini gormustuk.’Sag ve sol’ yon ayrimi Hititlerde de kullanilmisti.Eski Ahit’te Tanrinin ‘sag el’inin guçlu olusu uzerine sayisiz yineleme de vardir.Kuran’da ‘sag ve sol’ yonun ‘olumlu’ ve ‘olumsuz’ içerik kazandirilmis olarak kullanilmasini,bu notayi Kuran’la sinirlayarak elestiren bay I.Arsel gibi arastiricilarimiz yuzeysel bir yaklasim gostermektedirler.



Sumerlerden bu yana var olan,gunumuzde modern toplumun siyaset bilimcilerinin de *kullanmaya devam ettigi *‘sag’ ve ‘sol’ kavramlarinin ayrintili *baglantilarina;bu kavramlarin islami toplumlarda ‘sol siyaset’ bakimindan islevsel *rollerine vb.,belki *ilerde degerlendirme olanagi bulacagiz.



Kuran’da Vakia suresi,tam bir siir-ilahi halinde,’kiyamet anini’ ve *orada ‘sag’in ‘cennet’,’sol’un ise cehennem ile baglantilarini kurmaktadir.Bu sure’nin farkli tarzda yapilan,’modernlestirilen’ yorumlar temelindeki tercumelerine,isteyenler ulasabilirler.Fakat simdiden surasi açiktir ki,kutsal yazilarin kavramlari,zaman içinde oylesine bozulmustur ki,asagida Turkçesini okuyacagimiz metin,bir çok noktada garip,soyut,dolayisiyla ‘tanrisal derinlik’ kazanmistir.



Vakia suresinin *sonunda ,farkli tercumelerden birisini yapan MUHAMMED ESED’e *ait ‘açiklamalar’ yer aliyor..Bu açiklamalar *sadece ‘kelime kokenleri’ni tanimaya çalismak *bakimindan dikkate alinabilir.M.Esed’in *açiklamalarinda,içeriklerini,dogru kabul edemeyecegimiz noktalar var.Mesela ’ates’,’agaç’ uzerine açiklamalari son derece ‘hayali’ yorumlara dayanmaktadir.



Kuran’in,kendinden çok onceki *kaynaklara *bagli olarak,degismis,donusmus haliyle aktarildigi belirgin olan bu *‘cehennem’ mizanseni anlatimini, Sumer-Akkad ilahileriyle *karsilastirma içinde degerlendirmeye çalisacagiz.



Asagida daha sonra ise,’allahin 99 adi’ ile ilgili olan ESMA-ÜL HÜSNA yer aliyor.Enuma Elis’te “Marduk’un isimleri” bolumu bu nokta ile iliskilidir.







Enuma Elis’in kavram ve anlatimlarinin kavranmasi bakimindan, bu noktalarin *dikkate alinmasi,çozumlenmeye çalisilmasi gerekecektir.



***


Vakia Suresi

(Kýyamet) bir koptu mu,

onun oluþuna yalan diyen dil olmaz.

Ýndirir, bindirir.

([bazýlarýný] alçaltir, [diðerlerini] yüceltir]!

yer þiddetle sarsýldýðý,

daðlar serpildikçe serpildiði,

hepsi daðýlýp toz duman haline geldiði,

siz de üç sýnýf olduðunuz zaman,

Saðda(1) saðýn adamlarý, ne mutludur onlar!

Solda solun adamlarý, ne mutsuzdur onlar!

Önde, en öne geçenler, iþte o ileride olanlar!

Naim cennetlerinde (Allah'a) yakýn olanlardýr.

Çoðu öncekilerden,

biraz da sonrakilerden,

cevherlerle iþlenmiþ tahtlar üstünde,

karþý karþýya kurulmuþlar.

Etraflarýnda taze kalan küpeli genç hizmetçiler dolaþýrlar.

Main'den doldurulmuþ küpler, ibrikler ve kadehlere,

(tertemiz kaynaklarýn suyundan doldurulmuþ kâseler, ibrikler ve fincanlara,) *

bu içkiden ne baþlarý aðrýtýlýr ne de içtiklerini tüketirler.

Meyve beðendiklerinden,

kuþ eti istediklerinden,

iri gözlü huriler,

saklý inciler gibi,

iþledikleri amellere mükafat için. (2)

Orada ne boþ bir laf iþitirler, ne de günaha sokan bir söz.

Tek iþittikleri söz: "Selam, selam!"

Saðýn adamlarý ise, ne saðýn adamlarý!

Dalbastý kirazlar,

salkým muzlar içinde,

uzamýþ bir gölge,

uzamýþ bir gölge,

bir çok meyve,

(ki) bunlar ne eksilir, ne de yasaklanýrlar,

yüksek döþekler (üstündedirler).

Biz onlarý yeniden inþa etmiþizdir,

onlarý bakire kýlmýþýzdýr,

kocalarýný çok seven ayný yaþta,

saðýn adamlarý için.

Bir çoðu önceki (ümmet)lerden,

bir çoðu da sonrakilerdendir.

Solun adamlarý ise, ne solun adamlarý!

Ýçlerine iþleyen bir ateþ ve kaynar su içinde,

kapkara boðucu dumandan bir gölge,

ne serin, ne de rahatlatýcý!

Çünkü onlar bundan önce varlýk içinde keyiflerine düþkün þýmarýk müsriflerdi.

Büyük günahda ýsrar ediyorlardý;

ve diyorlardý ki:

"Biz ölüp, toprak ve kemik yýðýný

olduktan sonra,

gerçekten biz mi bir daha diriltileceðiz?

önceki atalarýmýz da mý?

De ki: "Muhakkak. öncekilerin ve sonrakilerin tümü,

belli bir günün belli bir vaktinde mutlaka toplanacaklardýr!

Sonra siz, ey sapýk inkarcýlar,

mutlaka bir aðaçtan, zakkumdan yersiniz,

karýnlarýnýzý onunla doldurursunuz,

üstüne de kaynar su içersiniz,

susuzluk illetine tutulmuþ kanmak

bilmeyen develerin içiþi gibi içersiniz.

Ýþte ceza gününde onlarýn konukluklarý (aðýrlanýþlarý) böyledir!

Sizi Biz yarattýk, hala tasdik etmeyecek misiniz?

Þimdi gördünüz mü o döktüðünüz maniyi?

Onu siz mi yaratýyorsunuz, yoksa yaratan Biz miyiz?

Aranýzda ölümü Biz takdir ettik ve Bizim önümüze geçilmez.

Kýlýklarýnýzý deðiþtirmek ve sizi bilemeyeceðiniz bir yaratýlýþta var etmek üzereyiz.

Muhakkak ilk yaratýlýþý biliyorsunuz. O halde düþünsenize!

Þimdi gördünüz mü o ektiðiniz tohumu?

Onu siz mi bitiriyorsunuz, yoksa bitiren Biz miyiz?

Dilesek onlarý elbette bir çöpe çevirirdik de aðzýnýzda þöyle geveler dururdunuz:

"Muhakkak biz çok ziyandayýz.

doðrusu büsbütün mahrum olduk!"

þimdi gördünüz mü o içtiðiniz suyu?

Buluttan onu siz mi indiriyordunuz. yoksa Biz miyiz indiren?

Dileseydik onu acý bir çorak yapardýk.

O halde þükretseniz ya!

Bir de o çaktýðýnýz ateþi gördünüz mü?

Onun aðacýný siz mi inþa ettiniz, yoksa Biz miyiz inþa eden?(3)

Biz onu hem bir ihtar, hem de alandaki muhtaçlara (çöl yolcularýna) faydalý kýldýk

O halde Rabbini o büyük adýyla tesbih et!

Artýk yok, yýldýzlarýn yerlerine yemin ederim;

bilseniz o, gerçekten çok büyük bir yemindir.

Ki bu, hakikaten çok deðerli bir Kur'an'dýr.

Korunan bir Kitapta;

ona tertemiz temizlenmiþ olanlardan baþkasý el süremez;

Alemlerin Rabbi tarafýndan indirilmedir!

Þimdi bu kelama siz yað mý süreceksiniz?

Ve rýzkýnýzý tekzibiniz ( nasibinizi yalanlamanýzdan ibaret) mi kýlacaksýnýz?

O halde can boðaza geldiði vakit, ki o zaman bakar durursunuz,

Biz ise ona sizden daha yakýnýzdýr, fakat siz göremezsiniz!

Haydi, eðer dine boyun eðmeyecek, ceza çekmeyecek iseniz,

çevirsenize o caný geri, iddianýzda doðru iseniz!

Ama o (can çekiþen kiþi) Allah'a yakýn olanlardan ise,

(ona) ravh (rahmet, ferahlýk, daimi bir hayat), güzel bir rýzýk ve Naim cennet vardýr.

Eðer saðýn adamlarýndan ise,

artýk selam sana, saðýn adamlarýndan.

Ama o yalanlayan sapýklardan(‘solun adamlarýndan’) *ise,

muhakkak konukluðu kaynar su

ve yaslanacaðý cehennemdir!

Kesin gerçek budur iþte!

Haydi Rabbini büyük ismiyle tesbih et!

[KURAN (E.HAMDÝ YAZIR) (56 – Vakia Suresi)]





*



(1) ‘Kötülüðe batmýþlardan’

Lafzen, ‘soldakilerden’ [yahut “soldaki insanlardan”]: meymenet ifadesinin “doðruyu bulmuþ olanlar” manasýnda mecaz olarak kullanýlmasý gibi meþ’emet terimi de “kötülüðe batmayý” (mesela, 90:19'da) göstermek için kullanýlýr. Bu her iki mecazýn kökeni, gelecekteki bazý olaylarýn, kuþlarýn belli dönemlerdeki uçuþ yönlerine bakýlarak tahmin edilebileceði inancýna dayanýr: eðer sað yöne doðru uçmuþlarsa uðurlu gelecek, uçuþ sola doðru ise tersi. Bu eski inanýþ zamanla dilin kullanýmýna yansýmýþ, böylece “sað” ve “sol” kavramlarý, az veya çok “uðurlu” veya “uðursuz” ile eþ anlamlý hale gelmiþtir. Kur’an'ýn deyimsel kullanýmýnda bu iki kavram, sýrasýyla, “doðruluk/dürüstlük” ve “eðrilik/kötülük”e dönüþmüþtür.

(2) Bu, “cennet” olarak adlandýrýlan yerdeki yaþayýþýn bozulmazlýðýna -yani ebedî gençliðe- sembolik bir iþarettir. (Ayrýca bkz. müteakip iki not.)

- Bu ve cennetin güzellikleri ile ilgili öteki Kur’ânî tanýmlamalar konusunda bkz. 32:17 ve özellikle ilgili dipnot 15. Sözkonusu notta zikredilen meþhur hadîs, öteki dünyadaki insan hayatýnýn durumu yahut niteliði konusundaki her Kur’ânî atýf için gözönünde bulundurulmalýdýr.

*- Hûr ismi -ki ben onu “saf ve temiz eþler” olarak çevirdim- hem müzekker ahver'in hem de müennes havrâ’ýn çoðuludur. Bu her iki terim de, “havar sayesinde ayýrd edilen bir kiþi”yi tanýmlar. Havar, “göz küresinin yoðun beyazlýðý ile ‘iris’in parlayan siyahlýðýnýn kontrastý”ný gösterir (Kâmûs). Daha genel anlamda havar, “beyazlýk” (Esâs) yahut moral bir vasýf olarak “saðlýk” anlamýna gelir (karþ. Taberî, Râzî ve Ýbni Kesîr'in 3:52'deki havâriyyûn terimi ile ilgili açýklamalarý). Bu sebeple (ikinci kýsmýndaki ‘în kelimesi a‘yan kelimesinin çoðulu olan) hûrin ‘în bileþik ifadesi aþaðý yukarý “en güzel gözlere sahip saf ve temiz varlýklar [ya da, daha spesifik olarak “saf ve temiz eþler”]i gösterir. Râzî 52:20'deki ayný ifade ile ilgili yorumunda, insanýn gözleri onun ruhunu bedenin baþka herhangi bir uzvundan daha çok yansýttýðý için, ‘în, “zengin ruhlu” yahut “engin ruhlu” olarak anlaþýlabilir. Ýlk Kur’an müfessirlerinin büyük bir kýsmý -Hasan Basrî de aralarýndadýr- hûr terimini daha ziyade diþi karakterde algýlamýþlar ve bu terimi “kadýn cinsi arasýndaki dürüst ve erdemli kimseler” þeklinden baþka türlü anlamamýþlardýr (Taberî) -“diþleri dökülmüþ bu yaþlý kadýnlarýnýzý [bile] Allah yeni varlýklar olarak diriltecektir” (Hasan Basrî, Râzî'nin 44:54 ile ilgili yorumunda nakledilmiþtir). Bu baðlamda bkz. ayrýca 38:52 ile ilgili not 46.onun aðacýný”: taþlaþmýþ odundan baþka bir þey olmayan kömür veya milyonlarca yýl toprak altýnda gömülü kalan bitki esaslý organizmalarýn sývýlaþmýþ artýklarý olan petrol gibi mineral yakýtlarý da içeren hemen hemen bilinen bütün yakýt türlerinin doðrudan ya da dolaylý olarak bitki kökenli oluþlarýna iþaret.



- “Ateþ” (kelimenin en geniþ anlamýnda) insanýn bildiði bütün ýþýk türlerinin kaynaðý olduðundan, insana “Allah'ýn göklerin ve yerin nûru olduðu”nun hatýrlatýlmasý yerindedir (bkz. 24:35 ve ilgili notlar



***




ESMA-ÜL HÜSNA

1-ALLAH Her þeyin gerçek mabudu

2-RAHMAN Dünyada bütün mahlukatý rýzýklandýran

3-RAHÝM Ahirette yalnýz dostlarýna rahmet edecek

4-MELÝK Bütün mevcudatýn gerçek sahibi ve hükümdarý

5-KUDDÜS C.C. Bütün mahlukatý maddi ve manevi kirlerden arýndýran

6-SELAM Her türlü tehlikeden kullarýný selamette kýlan

7-MÜMÝN Kalplerde iman nurunu yakan ve kullarýna güven veren

8-MÜHEYMÝN Bütün varlýklarý ilim ve kontrolu altýnda tutan

9-AZÝZ Sonsuz izzet sahibi olan

10-CEBBAR C.C. Ýstediðini zorla yaptýran

11-MÜTEKEBBÝR Sonsuz büyüklük ve azamet sahibi

12-HALÝK Her þeyi yoktan yaratan

13-BARÝ Eþyayý ve herþeyin aza, cihazatýný birbirine uygun yaratan

14-MUSAVVÝR Her varlýða münasip þekil giydiren

15-GAFFAR C.C. Çok affeden

16-KAHHAR Her þeye galip gelen ve bütün düþmanlarýný kahreden

17-VEHHAP Bol bol hediyeler veren

18-REZZAK Bütün rýzka muhtaç olanlarý rýzýklandýran

19-FETTAH Her þeyi hikmetle açan

20-ALÝM C.C. Her þeyi hakkýyla bilen

21-KABÝD Ýstediðinin maddi ve manevi rýzkýný daraltan

22-BASÝT Ýstediðinin maddi ve manevi rýzkýný geniþleten

23-RAFÝD Ýstediði kulunu þeref sahibi iken rezil rüsvay eden

24-RAFÝ Dilediklerinin mertebesini yükselten

25-MUÝZZ C.C. Ýstediðine izzet veren ve þereflendiren

26-MÜZÝLL Ýstediðini zelil kýlan

27-SEMÝ Gizli açýk her sesi iþiten

28-BASÝR Her þeyi bütün incelikleriyle gören

29-HAKEM Hükmeden hakký yerine getiren

30-ADL C.C. Tam adaletli, Allah adildir zalimleri sevmez

31-LATÝF Lutfu keremi bol olan

32-HABÝR Her þeyden haberdar olan

33-HALÝM Yaratýklarýna son derece yumuþak muamele eden

34-AZÝM Kendisine büyük ümitler beslenen

35-GAFUR C.C. Kullarýnýn günahlarýný baðýþlayan

36-ÞEKUR Rýzasý için yapýlan iþleri bol sevapla karþýlayan

37-ALÝYY Her þeyiyle yüce olan

38-KEBÝR Varlýðýnýn kemaline hudut yoktur

39-HAFIZ Her þeyi muhafaza eden

40-MUKÝT C.C. Her türlü mahlukata münasip rýzýk veren

41-HASÝB Kullarýnýn bütün fiillerinin hesabýný gören

42-CELÝL Yücelik ve ululuk sahibi

43-KERÝM Ýyilik ve ikramý bol olan

44-RAKÝB Bütün varlýklar üzerinde gözcü

45-MUCÝB C.C. Kullarýnýn dualarýna cevap veren

46-VASÝ Ýlim ve insaný her þeyi içine alan

47-HAKÝM Her þeyi yerli yerinde yapan

48-VEDÜD Ýtaatkar kullarýný çok seven

49-MECÝD Azamet þeref ve hakimiyeti sonsuz

50-BAÝS C.C. Peygamberler gönderen ve ölüleri dirilten

51-ÞEHÝD Kullarýnýn her yaptýðýný gören

52-HAKK Varlýðý hiç deðiþmeden duran, daima sabit

53-VEKÝL Kendine güvenen kullarýnýn iþini en iyi yoluna koyan

54-KAVÝY Güç ve kuvveti sonsuz olan

55-METÝN C.C. Hiçbirþey hükmünü sarsmayan ve kendisine güvenilen

56-VELÝY Müminlerin dostu olan

57-HAMÝD En çok övülen ve en çok övgüye layýk olan

58-MUHSÝ Her þeyin sayýsýný bir bir bilen

59-MÜBDÝ Mahlukatý örneksiz ve yoktan yaratan

60-MÜÝD C.C. Mahlukatý öldükten sonra yeniden dirilten

61-MUHYÝ Canlýlara hayat veren

62-MÜMÝT Canlý bir mahlukun ölümünü yaratan

63-HAYY Gerçek hayat sahibi olan

64-KAYYUM Gökleri yeri ve bütün mahlukatý ayakta tutan

65-VACÝD C.C. Ýstediðini bulan

66-MACÝD Sonsuz þan ve yücelik sahibi

67-VAHÝD Ýsimlerinde sýfatlarýnda ve fiillerinde ortaðý olmayan

68-SAMED Her þey kendisine muhtaç, O kimseye muhtaç deðil

69-KADÝR Sonsuz kudret sahibi olan

70-MUKTEDÝR C.C. Her þeye gücü yeten

71-MUKADDÝM Dilediðini öne geçiren

72-MUAHHÝR Ýstediðini arkaya býrakan

73-EVVEL Herþeyden önce olan

74-AHÝR Herþeyden sonra olan

75-ZAHÝR C.C. Varlýðý apaçýk görünen

76-BATIN Herþeyin iç yüzünden haberdar olan

77-VALÝ Mahlukatýn iþlerini yoluna koyan

78-MÜTEALÝ Ali, büyük

79-BERR Herkesten fazla iyilik yapan

80-TEVVAB C.C. Bütün tevbeleri kabul eden

81-MÜNTEKÝN Suçlularý müstehak olduklarý cezaya çarptýran

82-AFÜVY Kullarýný çok çok affeden

83-RAUF Kullarýna çok þefkat edip esirgeyen<br

http://toplumvetarih.blogcu.com/658699/

spartan-troy
21-08-2007, 12:38
Þimdi arkadaþlar þöyle bir tartýþma platformu deniyelim.Bakalým sonucu demokrat usulu çözümleyebilecek miyiz?

Ben her zaman evrenin bir programlama olduðunu söylemiþimdir.Bu görüþüm bir çok bilim adamýnca da söylenmektedir.( yanýlmýyorsam paul dirac "tanrý bu evreni müthiþ bir geometriyle programlamýþtýr" demiþtir.)

þimdi iþim gereði (webmaster) kodlamalarla haþýr neþirim.Þöyle basit bir kodlama kesitinle yazýma baþlamak istiyorum.

<html><head><title>kayit formu</title>
</head>
<body>
<div>
<php>
<h2>Kayýt Formu</h2>
<form>
adýnýz:<input>

soyadýnýz:<input>

e-postanýz:<input>

<input>
</form>


programlama bilenler anlar.(ancak büyük ihtimal bazý kodlar silinecektir.)bu kodun devamý cok uzun olduðu için burda kesmek istiyorum.Þimdi bazý veritabanlarýna baðlanmak için mysql kullanýlýr.ve bu kodlamada secilen veri tabanýnda ki komutu noktalý virgülle sonlandýrmassak istediðimiz kadar diðer kodlamalar doðru olsun.Program ufacýk bir hata yüzünden çökecektir.


Þimdi ben suna getiricem olayý,örneðin: www.turandursun.com sitesine girdiðiniz an,bir anasayfa indexiyle görsel olarak karþýlaþmaktayýz,Þimdi burada bir ayrýntýya dikkatinizi çekmek istiyorum.Bu site bir script diliyle programlama eseridir.scriptin minimum bayt ürünleri eksiksiz bir þekilde kendisine verilen görevi yerine getirirler.Ancak bu scriptler kesinlikle birisi tarafýndan yazýlmýþtýr script asla kendi kendine oluþamaz.ve asla ve asla siteye bakarak programcýyý göremezsiniz


Evrende böyle bir programlama ve programlamayý yapan biri kesinlikle var,ancak evren bir sonuc olduguna göre evrene bakarak asla programcýyý göremeyiz.

Þöyle bir örnek vereyim; bir alýsveriþ sitesinde cokca urun alana hediyeler verilecektir.Bunu site sahibi siteye yazar ve insanlara sunar.ve insanlarda talepleri doðrultusunda en cok urun alanlara hediye verileceklerini anlarlar.


Þimdi eleþtirmek gerekirse bu yazýyý; denile bilir ki; O zaman programcýda programlama eseridir.ve bunun sonu olmaz. evet denilebilir ama hatalý bir suzgec mantýgýdýr bu.

Þimdi size ben teorik olarak evrende en küçük birim nokta örneðini veriyorum.Nokta evren modelinde (ve evren modelinde her þey güçten ibarettir.) *en küçük birimdir.Peki size bir soru sorsam NOKTA nedir arkadaþlar.


cevabý sudur bakýn : (tanýmsýz terim) düþünebildiðiniz en küçük iz.


Þimdi ben bir nokta tarifi yaparým ama net olarak taným bu mudur yani.hayýr tabi ki deðil.
O halde size bir soru:

EN BUYUK GÜÇ NEDÝR?



saygýlarýmla-troyya

NedimYilmaz
20-09-2007, 21:11
Kadýnlara bakmak ve Tokalaþmak

Sual: Yabancý kadýnlara bakmak günah mýdýr?

CEVAP: Kadýnlara da erkeklere de lüzumsuz veya þehvetle bakmak günahtýr. Âyet-i kerimede mealen buyuruldu ki:
(Ey Resulüm, müminlere söyle, harama bakmasýnlar ve avret yerlerini haramlardan korusunlar! Ýmaný olan kadýnlara da söyle, harama bakmasýnlar ve avret yerlerini haramdan korusunlar!) [Nur 30]
Hadis-i þeriflerde de buyuruldu ki:
(Erkeðin kadýna, kadýnýn da erkeðe [þehvetle] bakmasý haramdýr.) [Taberani]
(Harama bakmak, þeytanýn zehirli okudur. Allahü teâlâdan korkup yabancý kadýna bakmayana, zevkli bir iman nasip olur.) [Ramuz]
(Yabancý kadýna þehvetle bakanýn gözleri ateþle doldurulup, Cehenneme atýlýr, onunla toka edenin kollarý ensesinden baðlanýp, Cehenneme sokulur, lüzumsuz ve þehvetle konuþan, her kelimesi için, bin yýl Cehennemde kalýr.) [R.Nasýhin]
(Komþu ve arkadaþ hanýmýna þehvetle bakmak yabancý kadýna bakmaktan ve evli kadýna bakmak, kýza bakmaktan daha çok günahtýr. Zina da böyledir.) [R.Nasýhin]
Bir erkeðin bir kadýnla tokalaþmasý, zaruretsiz konuþmasý, görünmeyen bir yerde yalnýz kalmalarý haramdýr. Peygamber efendimiz bile hiçbir kadýnla tokalaþmamýþtýr. Bir hadis-i þerifte buyuruyor ki:
(Elbette ben kadýnlarla tokalaþmam.) [Nesai, Ýbni Mace, Taberani]
Hz. Âiþe validemiz de buyurdu ki:
(Resulullah, kendisine helal olan kadýnlardan baþka, hiçbir kadýnla tokalaþmadý.) [Buhari, Müslim]
Yine hadis-i þeriflerde buyuruluyor ki:
(Kiþinin baþýna demirden bir þiþin batýrýlmasý, nikah düþen bir kadýna dokunmasýndan daha hafif kalýr.) [Taberani, Beyheki]
(Yabancý kadýnla kucaklaþan, þeytanla beraber zincire vurulup ateþe atýlýr.) [Þir’a]
(Kadýnlarla bir arada yalnýz kalmaktan sakýnýn. Allah’a yemin ederim ki, bir kiþi bir kadýnla yalnýz kalýnca, aralarýna þeytan girer. Bir kimsenin çamurlu bir domuzla sýkýþmýþ durumda olmasý, o kimse için kendine helal olmayan bir kadýna dokunmasýndan daha hafiftir.) [Taberani]

Kadýnlar zaruret olmadýkça namahrem erkeklerle konuþamaz. Ramuz’un 469. sayfasýnda yazýlý ilk hadis-i þerif þöyle:
(Ey kadýnlar, ancak mahreminiz olan erkeklerle konuþun, mahreminiz olmayanlarla konuþmayýn!) [Ýbni Said]

Erkekler, iffetsiz [yani namussuz] olursa, geneleve falan giderse, karýlarý, kýzlarý da kötü yola düþebilir. Hadis-i þeriflerde buyuruldu ki:
(Siz iffetli olursanýz, kadýnlarýnýz da iffetli olur.) [Hakim]
(Ey gençler, namusunuzu koruyun, zina etmeyin! Ýyi bilin ki, namusunu koruyana Cennet vardýr.) [Hakim]
(Kötülükten korunmak için, nikahlý yaþayýn ve iffetli olun!) [Ýbni Asakir]
(Onun bunun karýsýný, kýzýný ayartan bizden deðildir.) [Ý.Ahmed]
(Zina eden, ayný þeye maruz kalýr.) [Ý.Neccar]
["Çalma elin kapýsýný, çalarlar kapýný", "Eden bulur" denmiþtir.]
Kur'an-ý kerimde mealen, (Fuhþun açýðýna da, gizlisine de yaklaþmayýn) buyuruluyor. (Enam 151)


Buradaki yaklaþmayýn demek, zinaya götürecek sebeplerden, hareket ve iþlerden sakýnýn, yabancý kadýnlarý düþünmeyin, onlarla konuþmayýn, onlarýn seslerini dinlemeyin, onlara bakmayýn demektir. Yabancý kadýnlara bakmak gözü zayýflatýr, kalbi karartýr. Peygamber efendimiz de, "göz zinasý" hakkýnda buyuruyor ki:
(Yabancý kadýna þehvetle bakmak göz zinasýdýr, onu tutmak el zinasýdýr, ona gitmek ise ayaklarýn zinasýdýr.) [R.Nasýhin]
(Bir yabancý kadýn görüp de, Allah’tan korkarak, baþýný ondan çevirene, Allahü teâlâ, ibadetlerin tadýný duyurur.) [Ebu Davud, Ý.Ahmed, Hakim]
(Avret yerini açana, baþkasýnýn avret yerine bakana Allah lanet etsin!) [Beyheki]
(Kadýnýn yüzünden ve iki eli ayasýndan baþka bütün bedeni avrettir.) [M.Enhür]
Kadýnlarýn, Kur'an-ý kerim, mevlid, ilahi okuyarak seslerini erkeklere duyurmalarý haramdýr. [Hoparlör, radyo ve TV ile duyurmalarý ise mekruh olur.] (Tergib-üs-salat, Hadika)

----------------------------

Sual: Aþaðýdaki iddialar reformcu bir yazara ait. Cevap verir misiniz?
(Karþýlaþan iki arkadaþýn birbirinin elini öpmesi sünnettir.)

CEVAP: Haram olduðu Redd-ül Muhtar’da yazýlýdýr.

----------------------------

Sual: (Peygamberimiz kadýnlara el öptürmemiþse de, onlarla müsafeha ederdi. Çünkü müsafeha etmek sünnettir. Eðer Peygamberimiz þimdi olsaydý kadýnlara mutlaka el öptürürdü. Çünkü âlimlerin elini öpmek caizdir.)
CEVAP: Peygamber efendimizin kadýnlarla müsafeha ettiði yalandýr.Âlimin, ana-babanýn eli öpülür. Fakat namahrem kadýn, bir âlimin elini öpemez. Ýmam-ý Rabbanihazretleri buyuruyor ki:
(Peygamber efendimiz erkeklerle müsafeha ederek sözleþtikten sonra, kadýnlarla da sözleþme yaptý. Kadýnlarýn biati yalnýz söz ile oldu. Mübarek eli kadýnlarýn eline dokunmadý.) [3/.41]
Tibyan’da Mümtehine suresinin 12. âyetinin açýklamasýnda deniyor ki:
Peygamber efendimiz, kendisi ile biat edilirken hiçbir yabancý [namahrem] kadýnla müsafeha yapmamýþtýr. Hz.Âiþe dedi ki:
(Peygamber efendimizin kadýnlarla biati söz ile idi. Onun eli, hiçbir yabancý kadýnýn eline deðmemiþtir.) [Müslim]

----------------------------

Sual: (Doktor, kadýna dokunuyor, günah olmuyor da, benim elimi öpünce niçin günah olsun?)

CEVAP: Doktor, zaruret olunca, ihtiyaç miktarý kadýna dokunmasý caizdir. Ýhtiyaçtan fazla yerini açmasý haramdýr. El öpmekte bir zaruret yok ki doktorla mukayese edilsin.

(Âlim evlat, cahil babasýna imam olamaz.)
CEVAP:

Bunu kölenin imamlýðýna benzetmiþ. Kölenin imamlýðý mekruhtur. Sebebi, köle hizmetle meþgul olduðu için ilim tahsiline vakit bulamaz. Eðer âlim olursa imamlýðý mekruh olmaz. A’manýn [körün] imamlýðý da mekruhtur. Bunun sebebi de, elbisesini temizleyememesidir. Fakat temiz olan a’manýn da imam olmasý mekruh deðildir. Çünkü Peygamber efendimiz, a’ma olan Ýbni Mektum hazretlerini defalarca kendi yerine imamlýða seçmiþti. (Nimet-i Ýslam)

Namahreme bakmak günahtýr.

Sual: Bazý ateistler, “Peygamber zamanýnda kadýnlar örtünmezdi. Umacý gibi örtünmek o zaman yoktu. Hz. Âiþe ba­þý açýk gezerdi. Þimdiki örtünmeyi, sonradan, yobazlar uydur­du) diyorlar. Bu durum hicab âyeti gelmeden önce deðil miydi?
Bir de ateistlerin etkisi altýnda kalan, bir arkadaþ, “Kadýnlara bakmak, onlarla konuþmak, hatta onlarla beraber oturmak da günah deðildir. Kadýnlarýn erkeklerle namaz kýlmasýnýn da mahzuru olmaz. Resulullah kadýnlarýn arka safta kýlmasýný söylemesi huþu açýsýndandýr. Yoksa beraber kýlmalarýnda mahzur olmaz. Tesettür detaydandýr” diyor. Kadýnlarýn açýk gezmesi, onlara bakmak ve konuþmak günah deðil mi?

CEVAP: Elbette günahtýr. Ýçkiyi yasaklayan âyet-i kerime gelmeden önce müslümanlardan içki içenler vardý. Bunu örnek gösterip de içki yasak deðildi demek yanlýþ olduðu gibi, hicab âyetinden önceki durumu bildirip kadýnlarla konuþmanýn, onlara bakmanýn, onlarla oturmanýn günah olmadýðýný söylemek de böyle yanlýþtýr.
Hicab [tesettür = örtünme] âyeti gelmeden önce, kadýnlar ör­tünmezler, Resulullaha gelip, bilmediklerini sorup öðrenirlerdi. Resulullah efendimiz birinin evine gitse, kadýnlar da gelir, oturur, dinler, istifade ederlerdi. Beydavi’de ve Buhari’nin tefsir kýsmýnda bildirildiði gibi, hicretten üç yýl sonra, Ahzab ve beþ yýl sonra Nur surelerindeki hicab âyetleri gelip, kadýnlarýn yabancý erkekler yanýnda, otur­malarý, bunlarla konuþmalarý yasak edildi. Bundan sonra, Resulullah efendimiz, kadýnlarýn bilmediklerini, mübarek hanýmlarýndan sormalarýný emreyledi.
Hicab âyetinden önceki durumu bildirip kadýnlarýn açýlmasýnýn mahzuru olmadýðýný söylemek, Müslümanlarý aldatmak olur. Resulullah efendimizin mübarek hanýmý Ümm-i Seleme validemiz anlatýr:
Meymune ile birlikte Resulullahýn yanýnda idik. Ýki gözü de görmeyen Ýbni Ümmi Mektum izin isteyip içeri girdi. Resulullah bunu görünce, bize (Ýçeri geçin) buyurdu. (O a'mâ deðil mi, bizi görmez) dedim. (O sizi görmüyorsa, siz onu görmüyor musunuz?) Yani, o kör ise, siz kör deðilsiniz ya, buyurdu. (Tirmizi, Ebu Davud, Ý. Ahmed)
Hadis-i þeriflerde buyuruluyor ki:
(Yabancý kadýný görünce, yüzünüzü ondan ayýrýn! Ansýzýn görmek günah olmaz ise de, tekrar bakmak günah olur.) [Ebu Davud, Darimi]
(Buluða eren kýz, yüz ve elinden baþka yerini namahreme gösteremez.) [Ebu Davud]
(Þarkýcý kadýnýn aldýðý para haram olduðu gibi, onu dinlemek ve yüzüne bakmak da haramdýr. Haramla beslenen vücuda Cehennem ateþi layýktýr.) [Taberani]
(Bir kadýn koku sürünüp dýþarý çýkar ve kokusunu duyurmak için bir topluluðun yanýndan geçerse, ona bakana da, kendisine de zina günahý [göz zinasý] yüklenir.) [Nesai]
(Gözler zina eder, eller zina eder, ayaklar zina eder, ferc zina eder.) [Ahmed, Taberani]
(Gözün zinasý harama [namahreme] bakmak, dilin zinasý fuhuþ konuþmaktýr.) [Buhari, Müslim, Ebu Davud]
(Bir kadýn, cezbedici koku sürer ve erkekler de ona bakarsa evine gelene kadar Allahü teâlânýn gazabýnda olur.) [Taberani]
(Bir kadýn, güzel kokular sürünüp, göz alýcý güzel elbiseler giyerek, bir topluluðun yanýndan geçerse, zina iþlemiþ gibi günaha girer.) [Ýbni Hibban]
(Harama bakmayan gözler, Cehennem ateþi görmez.) [Ýsfehani]
(Kadýna, þehvetle bakanýn, gözlerine erimiþ kurþun dökülüp Cehenneme atýlýr.) [M. Enhür]
(Komþu kadýna, arkadaþ hanýmýna þehvet ile bakmak, yabancý kadýna bakmaktan on kat daha günahtýr. Evli kadýnlara bakmak, kýzlara bakmaktan daha günahtýr.) [Taberani]
Kadýnlarýn, erkeklerin baþ ve saçlarýna bakmalarý mekruhtur. Kadýnlarýn saçlarý da avrettir. Avret yerine bir zaruret olmadan þehvetsiz de bakmak haramdýr.
Ýmam-ý Gazali hazretleri buyuruyor ki:
Kadýnlarýn, kýzlarýn, baþý, saçý, kol­larý, bacaklarý açýk olarak sokaða çýkmalarý haram olduðu gibi, ince, süs­lü, dar, hoþ kokulu elbise ile çýkmalarý da haramdýr. Böyle çýkmalarý­na izin veren, razý olan ana babasý, kocasý veya kardeþi de, onun günahýna ve azabýna ortak olurlar. (Kimya-yý saadet)
Ýmam-ý Zehebi de buyuruyor ki:
Erkeklere ziynetini gösteren kadýnlara, mesela altýn, inci gibi þeyleri örtüsünün üstüne takan, koku süren, renkli ve ipek kumaþ örtünmüþ olan, kol aðýzlarý geniþ olup kollarý görünen ve bunlar gibi kendilerini erkeklere gösteren kadýnlara Allahü teâlâ dünyada ve ahirette azap edecektir. (Zevacir-Ýbni Hacer-i Mekki)
Tesettüre riayet etmemek ve ziynetlerini göstermek gibi günahlar, kadýnlarda çok olduðu için, Resulullah efendimiz, (Mirac gecesi Cehennemi gösterdiler, çoðunun kadýn olduðunu gördüm) buyurdu. (Tirmizi)

----------------------------

Harama bakmamak için

Sual: Sokaða açýk-saçýk çýkmýþ bayanlara bakmamaya çalýþsak da bazen de bakabiliyoruz. Bu gibi durumlarda günah iþlememek için ne yapmalýyýz?

CEVAP: Harama bakmamak için þunlarý bilmeli:
a- Yabancý kadýnlara bakmak gözü zayýflatýr, kalbi karartýr. Gözümüzün zayýflamamasý, kalbimizin kararmamasý için bakmamaya çalýþmalýyýz. Ýmam-ý Rabbani hazretleri, (Haramlar, yaldýzlanmýþ necaset gibidir) buyuruyor. Dýþý süslü ama, içi berbat. Bunu düþünebilen bakmaz.
b- (Avret yerini açana ve ona bakana Allah lanet etsin) hadis-i þerifini düþünerek lanetlik olmamak için hep bu hadis-i þerifi hatýrlamalýdýr.
c- (Allah’ýn azabýndan korkarak, baþýný yabancý kadýndan çevirene, Allahü teâlâ ibadetin tadýný duyurur) hadis-i þerifini düþünerek ibadetlerin zevkine varabilmek için bayanlara bakmamalýyýz.
d- (Kadýna, þehvetle bakanýn, gözlerine erimiþ kurþun dökülüp, Cehenneme atýlýr) hadis-i þerifini düþünerek, gözümüze erimiþ kurþun dökülerek Cehenneme atýlmaktan korkmalýyýz.
e- Yabancý kadýna bakmak iffetsizlik, yani namussuzluktur. Durup dururken niye namussuz olalým?
f- Baktýðýmýz kadýnlar, birisinin anasý, bacýsý, kýzý veya karýsýdýr. Birisi bizim anamýza, bacýmýza, kýzýmýza ve karýmýza baksa razý olur muyuz? Ýffetli insan razý olmaz. Bizim baktýðýmýz bayan da mutlaka birisinin anasý, bacýsý, kýzý veya karýsýdýr. Namussuzluk olan bu iþi nasýl yaparýz? Bir hadis-i þerifte, (Erkekler, namuslu olun ki, karýlarýnýz kýzlarýnýz da namuslu olsun) buyuruluyor. Karýmýzýn kýzýmýn namussuz olmasýna sebep olmamýz kadar ahmaklýk var mýdýr?
g- Atalarýmýz da çalma elin kapýsýný çalarlar kapýný buyuruyorlar. Kapýmýzýn baþkalarý tarafýndan çalýnmamasý için kimseye kötü gözle bakmamamýz gerekir.

----------------------------

KADINLARIN SESLERÝ HARAM MI?

Sual: Bazýlarý, kadýnlarýn erkeklerle konuþmasýna helal diyorlar. Haram deðil mi?

CEVAP: Ýslamiyet’in hükümleri, 23 yýlda geldi. Tesettür âyeti gelmeden önceki olaylarý ele alýp yabancý erkeklerle konuþmayý mubah saymak yanlýþtýr. Ýçki de haram edilmeden önce günah deðildi. Daha önceki olaylarý örnek gösterip, asr-ý saadette içki içiliyordu diyerek içkiye mubah denir mi? Eski Peygamberlerin dinlerindeki olaylarý örnek gösterip bak kadýnlarla konuþmak caiz denir mi? Hz. Âdem zamanýnda þimdi evlenilmesi haram olan bazý kimselerle evlenmek caizdi. Daha sonra haram edildi. Þimdiki olaylar için o zamanki hükümler örnek verilir mi hiç?
Cariyelerin þarký söylemeleri, hür kadýnlar için örnek gösterilemez.
Hz. Ömer, mehrin azaltýlmasýný tavsiye edince, perde arkasýndan yaþlý bir kadýn, itiraz mahiyetinde, Nisâ suresinin (Býraktýðýnýz eþinize, yüklerle [altýn mehir] vermiþ de olsanýz, ondan bir þey geri almayýn) mealindeki 20. âyetini okuyor. Hz. Ömer bu kadýna itiraz etmiyor.
Bazý sapýklar, (Bu olay, kadýnýn sesinin haram olmadýðýný gösterir) diyorlar. Perde arkasýndaki kadýnýn ihtiyar olduðunu açýklamýyorlar. Ýhtiyar kadýnýn sesi haram deðildir. Ýhtiyar kadýna caiz olan þey, genç kadýna caiz olmaz.
Sapýklar yine diyor ki:
(Hz. Âiþe anlatýr: "Bayram günü iki cariye, kahramanlýk þiirlerini def çalarak terennüm ediyordu. Resulullah yataðýna yatýp yüzünü öbür tarafa çevirdi, sonra babam [Hz. Ebu Bekir] içeri girdi. (Bu ne hâl, Resulullahýn huzurunda þeytanýn düdüðü ve sesi ne arýyor?) diye beni azarlayýnca, Resulullah (Býrak onlarý, her milletin bir bayramý vardýr, bu da bizim bayramýmýzdýr) buyurdu. Babam baþka þeyle meþgul olunca cariyelere iþaret ettim, dýþarý çýktýlar.)
Sapýk kimseler, bu olayý delil göstererek, kadýnlarýn erkeklerle beraber oturmasýnýn, çalgý çalmasýnýn, þarký söylemesinin ve seslerini erkeklere duyurmasýnýn helal olduðunu söylüyorlar.
Þimdi yukarýdaki ifadeleri inceleyelim:
1- Þiir okuyan veya þarký söyleyenler, hür kadýn deðil cariyedir. Cariyelerin saçlarýný, kollarýný açmalarý seslerini erkeklere duyurmalarý günah deðildir. Cariyeyi örnek gösterip, hür kadýnlara da bunlarýn mubah olacaðýný söylemek Müslümana yakýþmaz.
2- Kahramanlýk þiirleri veya þarkýlarý da, mehter marþlarý da caizdir. Bunlarýn caiz olmasý, diðer þarký ve türkülerin de caiz olmasýný gerektirmez. Def ile þarký türkü söylenir, ilahi söylenmez. Çünkü ilahi ibadettir. Ýbadete çalgý karýþtýrýlmaz. Tasavvuf müziðinin dinde yeri yoktur. Resulullah efendimizin geldiði bir evde, küçük zenci kýzlarý [cariyeler] def çalýp þarký söylüyorlardý. Þarkýyý býrakýp, Resulullahý övmeye baþladýlar. Resulullah efendimiz, (Onu býrakýn, oyun arasýnda beni övmeyin. Beni övmek [ilahi söylemek] ibadettir. Eðlence, oyun arasýnda ibadet caiz deðildir) buyurdu. (K. Saadet)
3- Hz. Ebu Bekrin, def için þeytanýn düdüðü demesi, çalgýnýn mubah olmadýðýný gösterir. Ulema sadece düðünlerde, bayramlarda kadýnlarýn def çalmasýnýn caiz olduðunu bildirmiþtir. Yani def çalmanýn kadýnlara caiz olmasý, düðün ve bayram içindir. Baþka zaman caiz deðildir.

Kadýn sesinin haram olduðunu bildiren vesikalardan bazýlarý:
Resulullahýn hanýmlarý müminlerin anneleri olduðu için, onun hanýmlarý ile yani annelerimizle evlenmek de haramdýr. Üç âyet meali:
(Ey iman edenler, Resulullahýn eþleri ile evlenmeniz caiz deðildir.) [Ahzab 53]
(Resulullahýn eþleri, müminlerin anneleridir.) [Ahzab 6]
(Ey nebi hanýmlarý, siz diðer kadýnlar gibi deðilsiniz. Allah'tan sakýnýn, edalý, yumuþak konuþmayýn, kalbi bozuk olan, ümide kapýlýr; hep ciddi konuþun.) [Ahzab 32]
Âyette, Peygamber hanýmlarýnýn yani annelerimizin yumuþak konuþmalarý caiz olmayýnca, baþka kadýnlarýn yumuþak konuþmalarý nasýl caiz olabilir. Annelerimize kötü gözle bakan çýkabileceðine göre, diðer kadýnlara kötü gözle bakan çýkmaz mý?
Kadýnýn ihtiyaçsýz sesini erkeklere duyurmasý caiz olmadýðý gibi, bakmasý da caiz deðildir. Bir âyet meali:
(Mümin kadýnlara da söyle, gözlerini [yabancý erkeklere bakmaktan] sakýnsýnlar.) [Nur31]
Birkaç hadis-i þerif meali de þöyledir:
(Erkeðin kadýna, kadýnýn da erkeðe [þehvetle] bakmasý haramdýr.) [Taberani]
(Yabancý kadýný görünce, yüzünüzü çevirin!) [Ebu Davud]
(Þarký söyleyen kadýný dinlemek ve yüzüne bakmak haramdýr.) [Taberani]
(Namahreme bakmak göz zinasýdýr.) [Buhari]
Ümm-i Seleme vâlidemiz anlatýr:
Resulullahýn yanýnda iken, iki gözü de görmeyen Ýbni Ümmi Mektûm, izin isteyip içeri girdi. Resulullah bize, (Ýçeri girin) buyurdu. (Ya Resulallah o a’ma deðil mi, bizi görmez) dedim. (O sizi görmüyorsa, siz onu görmüyor musunuz?) Yani, o kör ise, siz kör deðilsiniz ya, buyurdu. (Tirmizi, Ebu Davud)
Bir âyet meali de þöyle:
(Resulullahýn eþlerinden ihtiyacýnýzý perde arkasýndan isteyin.) [Ahzab 53]
Namahreme bakmak günah olduðu gibi onunla konuþmak da günahtýr. Ýki hadis-i þerif meali:
(Ey kadýnlar, mahreminizle konuþun, namahremle konuþmayýn!) [Ramuz, Ýbni Said]
(Yabancý kadýnla þehvetle konuþana, her kelimesi için, Cehennemde azap vardýr.) [R.Nasýhin]
Kadýnlarýn yüksek sesle veya yumuþak konuþmalarý ve seslerini namahreme duyurmalarý caiz olmadýðý için, ezan ve ikamet okumalarý da caiz deðildir. (Redd-ül- Muhtar)
Genç kadýn, yabancý erkeðe selam veremez ve aksýran erkeðe bir þey söylemez ve kendine söylenince de cevap vermez. (Hamevi Eþbah þerhi)
Kadýnlarýn seslerini erkeklere duyurmasý haramdýr. Bazý âlimler, ihtiyaç zamanýnda, ihtiyaç kadar ve sert, ciddi konuþmalarý caiz olup fazlasý yine caiz olmaz buyurmuþlardýr. (Tezkiye-i ehli beyt)
Çalgý ve kadýn sesi, sima deðil gýnadýr, haramdýr. (Dürr-ül-mearif)
Allahü teâlâ, kadýnýn namahremle yumuþak sesle konuþmasýný men ediyor. (M. Rabbani 3/41)
Kadýnlarýn, saçý, baþý ve kollarý açýk sokaða çýkmalarý ve yabancý erkeklerle lüzumsuz yere, konuþmalarý, þarký söyleyerek, hatta Kur'an, mevlit, ezan okuyarak seslerini erkeklere duyurmalarý büyük günahtýr. Ancak yabancý erkeklerle, alýþ veriþ gibi, ihtiyaç olduðu zaman, fitneye sebep olmayacak þekilde, sert ve ciddi konuþmalarý caizdir. (Tergib-üs-salat, Hadika, S.Ebediyye)

----------------------------

Sual: Kadýn resmine bakmak caiz midir? Açýkken, arkadaþlarla çektirdiðim resimlerden onlarda da vardýr. Geri alma imkaný da yoktur. O resimlerin bana da günahý olur mu?

CEVAP: Kadýn resmine ihtiyaçsýz ve þehvetsiz bakmak mekruh, þehvetle bakmak haramdýr. Bir ihtiyaçtan dolayý þehvetsiz bakmak caizdir.


Resim, hoparlörden çýkan sese benzetilemez. Resim, o kimsenin bizzat kendisi deðil ise de, neticede bir kadýn resmidir. Hangi kadýn olursa olsun, resme de þehvetle bakmak caiz deðildir.
Kadýnýn erkeðin, erkeðin de kadýnýn yüzüne ihtiyaçsýz bakmasý tenzihen mekruhtur. Bir ihtiyaç varsa, ihtiyaç kadar bakýlýr. Açýk gezmeye tevbe edip, resimleri de, geri alamadýðýnýza göre, size günah olmaz.

-----------------------------

Sual: TV’lerdeki bayanlarýn resimlerine bakmak ve seslerini dinlemek caiz mi?

CEVAP: Kadýnlarýn saç, kol gibi bakýlmasý haram olan yerlerinin aynadaki görüntülerine þehvetsiz bakmak haram deðildir. Resimlerine, televizyondaki görüntülerine bakmak, aynadaki hayallerine bakmak gibidir. Þehvetsiz bakmak caiz, þehvet ile bakmak veya þehvete sebep olacak görüntülerine bakmak, böyle sesleri dinlemek haramdýr.

-----------------------------

Sual: Kadýnlarýn, Kur'an, mevlid, ilahi okuyarak seslerini erkeklere duyurmalarý haram mýdýr?

CEVAP: Evet haramdýr. [Hoparlör, radyo ve TV ile duyurmalarý mekruh olur.] (Tergibüssalat, Hadika)

Not: Kaynaklar cümlenin sonunda [xxx] ya da (xxx) þeklindeki alim isimleri ve kaynaklarýdý. [Tirmizi] , (Hadika) gibi.

zafir
27-09-2007, 17:24
bir sual...
ben müslümanýn ve ebedi hayata inanýyorum.dolayýsýyla rabbimin emrettiði ibadetleri yapmaya çalýþýyorum.
sualim þu,
diyelimki ebedi hayat yok...hesap günü yok...ben inandýðým için,ibadetlerimi yapmaya çalýþtýðým için bir þey kaybedermiyim?
ya ebedi hayat varsa ...
ateistler ne kaybettiklerini hesapladýlar mý?
* Forum kurallarini okumadan baslik acmissiniz, kotanizi doldurana kadar basligi kitliyorum vartor

frodo
09-10-2007, 18:50
Zorunlu din dersi özgürlük ihlali
Avrupa Ýnsan Haklarý Mahkemesi, bir Alevi vatandaþýn zorunlu 'din kültürü ve ahlak bilgisi' dersiyle ilgili baþvurusunda Türkiye'yi haksýz buldu. Mahkeme zorunlu din dersi eðitiminin 'özgürlük ihlali' olduðuna hükmetti.

Mahkeme, 1'inci ek protokolün 2'nci maddesinin ihlal edildiði görüþüne vararak, baþvuruyu yapan Hasan Zengin'e Türkiye'nin mahkeme masrafý olarak 3 bin 726 euro ödemesini kararlaþtýrdý. Gerekçeli kararda, eðitim sýrasýnda, devletin, ebeveynlerin dini inançlarýna saygý göstermesi gerektiði belirtildi.

AÝHM'nin ilgili dairesi, geçen yýl ekim ayýnda konu ile ilgili bir duruþma yapmýþ ve baþvuruyla ilgili taraflarýn görüþlerini dinlemiþti.

Yaklaþýk iki saat süren duruþmada, Türk hükümetinin avukatý, "zorunlu derslerin AÝHM içtihadýna uygun olduðunu" belirtmiþ, baþvuru sahibinin avukatý, "zorunlu derslerin laiklik ilkesine aykýrý olduðu görüþünü" dile getirmiþti.

Türk hükümeti adýna savunma yapan avukat Münci Özmen, AÝHM içtihadýna göre eðitimi düzenlemenin devletin yetki ve sorumluluðu altýnda olduðunu ifade etmiþ ve "yasalarýn ailelere, kurumsal eðitimi çökertme hakký tanýmadýðýný" söylemiþti.

Baþvuru sahibinin avukatý Kazým Genç, "Türkiye'deki uygulamanýn laiklik ilkesine tamamen aykýrý olduðunu, laiklik ilkesi gereði devletin din dersi veremeyeceðini, sadece din derslerini gözetim ve denetim altýnda tutabileceðini" ifade etmiþti.

Davanýn geçmiþi
Hasan Zengin isimli Alevi bir vatandaþ, AÝHM'ne 2004 yýlýnda yaptýðý baþvuruda, "Türkiye'nin, Avrupa Ýnsan Haklarý Sözleþmesi'nin din ve vicdan özgürlüðüyle ilgili 9'uncu maddesini ve eðitim hakkýyla ilgili 1'inci protokolün 2'nci maddesini ihlal ettiði" görüþünü savunmuþtu.

Hasan Zengin, Türkiye'deki mahkemelere yaptýðý baþvuruda, 7'nci sýnýfta okuyan kýzý Eylem Zengin'in, din ve ahlak derslerinden muaf olmasýný talep etmiþ, ancak
bir sonuç alamamýþtý.

Zengin, Türk mahkemelerine yaptýðý baþvuruda, Türkiye'de verilen zorunlu din ve ahlak derslerinin, laiklik ilkesine aykýrý olduðunu savunmuþ ve derslerde öðretilen Sünni Ýslam eðitiminin tarafsýz olmadýðý görüþünü dile getirmiþti.

Türkiye'de Anayasa'nýn 24'üncü maddesinin 21'inci bölümü uyarýnca ilköðretimdeki çocuklarýn, din ve ahlak derslerine girmesinin zorunlu kýlýndýðýný belirten Zengin, AÝHM'ne yaptýðý baþvuruda, "Türkiye'de din ve ahlak dersi öðretim biçiminin, kýzýnýn din özgürlüðüne ve ebeveyn olarak çocuðuna kendi inançlarýna göre din dersi öðretilmesi güvencesine aykýrý olduðu" görüþünü savunmuþtu.

http://www.ekolay.net/haber/Haber.asp?PID=64&HaberID=506830

nil
12-10-2007, 20:39
Sevgili arkadaþlar,

Okumanýn önemiyle ilgili, yayýmlanmýþ bir yazýmý belki birilerine bir faydasý olabilir düþüncesiyle buraya aktarma gereði duydum.

* * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * *NEDEN OKUNMUYOR
* * * * *
* * * * * * * * * * * * * * *Ne Okumalý, Neden Okumalý, Nasýl Okumalý

* * Yüzde 86 kadarýmýz ‘okur-yazar’ ýz ama yüzde 1’imiz bile okuyup yazmýyoruz.Dünya okuma anketlerinde, Türkiye en geride, müslüman ülkelerle birlikte.-Çoðu insan,doðduðunda hazýr bulduðu (çoðu da bilime aykýrý ve korkutmaya dayalý) bilgi ve deðerleri, (bunlara sýký sýkýya sarýlarak ahlaklý olunacaðýný sanýp) sorgulamadan,bir kez bile okuyup anlamadan, ömür boyu bunlara göre yaþayarak doðaya karýþýr gider.
* *Araþtýrmayý,düþünmeyi ve sorgulamayý gerektiren kitaplarý okuyabilmek için *insanýn ,temel ihtiyaçlar ve sorunlar yüzünden kendisinin ve zihninin kitap okuyamayacak kadar meþgul olmamasý, okumayý para etmeyen boþ bir uðraþ olarak görmemesi, yeterli düzeyde bir kapasite,bilimsel bilgi birikimi,sabýr,merak, özgür bir zihne sahip olmasý ,gerçeklerle ve kendisiyle yüzleþmekten ve *deðiþmekten korkmamasý gerekir.
*Okumak sadece aþk ve macera romanlarý okumak deðildir.Bunun yerine film izlemek daha iyidir.Piyasada yýðýnla kitabýn bulunduðu ,ilerlemenin ýþýk hýzýyla gerçekleþtiði ve görsel kültüre geçtiðimiz çaðýmýzda, insaný düþündürmeyen,sarsmayan, suya sabuna dokunmayan ve bir þeyler katýp daha fazla insan yapmayan kitaplarý okumak, vakit kaybý gerçekten.En etkin eðitim araçlarýndan TV Gerçekleri bildirmekten ve *bilimsel olarak eðitmekten çok uzak henüz ama biz görmesek de geliþecektir ve bilim-teknik kanallarý olacaktýr. Deðerli kitaplar da her zaman ayrý bir yeri olarak okunmaya devam edilecektir. Bu yüzden kitap alýrken eskiye göre çok daha seçici olmak,bilimsel olup olmadýklarýna dikkat etmek gerekiyor.Bilimsel olmayanlarý da bir fikir edinmek ve *karþýlaþtýrmak için az sayýda da olsa alýp okumak gerekir.
* * Okunmasý gereken kitaplar kabaca þöyle gruplandýrýlabilir:
Dinlerin kutsal kitaplarý,Dinler tarihi(evrimi),Bilim tarihi,Felsefe(Düþünce) tarihi,Etnik ve siyasi tarih
Ülkemizin dinsel,etnik ve siyasi tarihi,Nutuk,Evrenin,yaþamýn ve insanýn oluþumunu bilimsel olarak açýklayan kitaplar, Fizik(Astronomi ve kozmoloji) kavramlarý,yasalarý ve *Görelilik,Kuantum, Büyük Patlama ve Evrim teorisi gibi en önemli ve en son teoriler,Kiþilik ve davranýþ bozukluklarý ,psikolojik rahatsýzlýklar ve nedenleri,Önemli keþifler yapmýþ bilim insanlarýný ve keþiflerini tanýtan kitaplar,Bilimi güncel olarak izleyen dergiler,Bu konularda yorum yapan,görüþ bildiren karþýt görüþteki kitaplar(,Klasikler) * *
* * Uygar olmanýn yolu kitaplardan geçer.Bilgi sahibi olmayan düþünce sahibi de olamaz. Kitaplar zihnin gýdasýdýr.Okunmasý gerektiðinin farkýna varabilen fýrsatlarý deðerlendirerek okur.Okudukça da zihni zinde kalýr,geliþir ve *özgürleþir.Daha mantýklý ve daha doðru düþünerek olgularý ve sorunlarý * daha iyi anlayýp kolay ve doðru çözebilir.Daha bilinçli, anlamlý,huzurlu ve mutlu yaþayýp çok daha iyi deðerlendirebilir *kýsacýk ve biricik ömrünü.
* * Atatürk’ün ”Hayatta en hakiki mürþit ilimdir”dediði gibi, kendine en doðru,en *güvenilir yol gösterici metafizik güçleri deðil bilimi esas alarak; geriye deðil ileriye bakan, baþka dünyalar hayaliyle deðil bu dünyaya göre yaþayarak hýzla deðiþen dünyaya ayak uydurabilen,“fikri hür,irfaný hür,vicdaný hür” bireyler olarak,aydýnlanma hareketimiz doðrultusunda karanlýða küfredeceðine bir mum yakýp biþey yaparak baðýmsýz,demokratik ve laik toplumun yaratýlmasýna ve kalkýnmasýna katkýda bulunmak için, * *
* * *Sokrates’ in “Kendini bil”,(Yunus’un”Ýlim ilim bilmiktir,ilim kendin bilmektir,sen kendini bilmezsen,bu nice okumaktýr.”) dediði gibi insaný hayvandan ayýran en büyük özellik olan kendini tanýmak,geliþtirmek ve hakim olmak,eskilerin “insan-ý kamil”dedikleri,Nietzsche’nin de *kastettiði “üstün insan” olabilmek ve *sürüden biri olmak yerine kendinin çobaný olabilmek için,
* * *Nazým’ýn dediði gibi “Bir aðaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeþçesine”,yani,baþkalarýnýn hak ve özgürlüklerine ve doðaya zarar vermeden,elinden geldiðince de faydalý olarak, farklý düþünüp davranabilen,üreten,yaratan, hak ve söz sahibi bir “birey” olabilmek için,
* * *Konfüçyüs’ün dediði gibi”Kendine(ve sevdiklerine)yapýlmasýný istemediðini baþkasýna yapma”mak ve kendine nasýl davranýlmasýný istiyorsan baþkalarýn öyle davranmak için,
* * *Mevlana’nýn “Kim olursan ol, gel” dediði gibi yanlýþlarýmýzý düzeltip,doðru ve iyi yönlerimizi geliþtirmek ve Ýnsanlarý,dinlerine,milliyetlerine,cinsiyetlerine göre deðil,insanlýklarýna göre deðerlendirmek için,
* * Ýslamiyet’in kutsal kitabýnýn dediði gibi “Oku!”, beþikten mezara, bir ömür boyu.
* * Oku,ama sorgulayarak oku!Kendini sorgulatmayandan þüphe etmek gerek, bir eksiði,bir yanlýþý,bir çýkarý ya da bir suçu var demektir çünkü.Zoraki *ya da endiþeyle okuyup,anlamadan,düþünmeden, sorgulamadan, ezberlemekle; meraktan *isteyerek,anlayarak, sorgulayarak,benzer ve karþýtlarýyla karþýlaþtýrarak,baðlantýlar kurup bu bilgilerden yeni bilgiler üreterek okumak arasýnda çok fark var çünkü.
* * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * Nil

ozgur_beyin
19-12-2007, 15:06
“Kýral tapýnaðýna girince,

7 gün boyunca,

Esire sahibesiyle eþitti,

Köle,kendi sahibiyle yürürdü yan yana,

Þehirde kötülük olmazdý,

Kötü konuþma olmazdý aralarýnda.”

(Kutsal Evliliðin Kaynaklarý )







Günümüzde ‘Bayram’ kavramý,geniþlemiþ bir içerikle,bir dizi ulusal etkinliði de içeriyor olarak kullanýlýyorsa da,burada kendimizi ,dinsel içerikli *‘bayram’larýn kökeni ve anlamý ile sýnýrlayalým.



Dinsel *özellikteki *‘bayram’lar, genel olarak,eski toplumda ‘yeme-içme’ ve ‘cinsel iliþki’ alanlarýnda gerçekleþen kutlama edimleri; karþýlýklý kardeþlik ittifaký dönemleriydi.Bu yönüyle ‘kardeþleþme’ toplantýlarýydý. Geçtiðimiz Ýslami þeker bayramýnda daðýtýlan ‘Akide þekeri’nin *‘Akide’si de bu yüzden, muhtemelen, eski toplumun karþýlýklý ‘Akid’ine dayanýyor olmalýdýr. Gerek Eski Ahit, gerekse Yeni Ahit-Ýncil’ler,bu kitaplar temelinde örgütlenen ve hareket eden topluluklarýn tanrýsýnýn,bu topluluklarla yaptýðý ‘anlaþma’larý anlatýr.Onlar *soyut bir þekilde kendi tanrýlarýyla ‘anlaþma’, ‘ittifak’ yapmadan daha önceki dönemde ,bu anlaþmalarý *somut olarak baþka topluluklarla yapýyorlardý.



Bu tür ‘anlaþma’ toplantýlarýnýn tarihteki en eski biçimlerinde, daima bir takým varlýklarýn ‘yaratýlmasý’ edimleri bulunduðunu belli ölçülerde incelemiþtik. Bunlarda, tanrýlarýn bazýlarý kurban edilir, öldürülür ve onun eti ile kaný farklý hazýrlýk biçimleriyle kutsal sofraya sunulur; böylece ‘insan’, ‘kiþi’, Lulu, Dumu’lar ile baþka tür varlýklar; ‘Yer’, ‘Gök’, ‘Yaðmur’ vb. “yaratýlmýþ” olurdu.



“Yer ile *Gök arasýnda saðlanan *birlik ve *ayrýþma”, yani *daha sonra “Yer tapýmcýsý ve Gök tapýmcýsý” halini alacak olan “iki temel toplum birimin” baþlangýçtaki ittifak biçimleri bile, insan-tanrý kurban sunum aracýlýðýyla; onlarýn *“et ve kaný”nýn ifade biçimi olan ‘yaþam yiyeceði’ ve *‘yaþam içeceði’ ile ,”kutsal ekmek” ve *“kutsal tuz”, “kutsal su” vb. ile gerçekleþiyordu.



Bir toplum birimin üyelerinin ‘yaþama’larýný saðladýðý için ‘yaþam yiyecek ve içeceði’ olan “et ve kan”, bunu sunan toplum birimlerden bazýlarý için, iç yamyamlýðý yasaklama yolundaki toplum birimler için, ‘ölüm yiyecek ve içeceði’ olarak kavranmýþtý ama, bunlarýn içinde kendi kurtarýcýlarýnýn et’ini yeme ve kanýný içme edimini sürdüren bazý ön-Hýristiyan topluluklarda bu uygulama *hala ‘þükran yemeði’ olmaya devam eder. Hýristiyan sofra duasýnda ‘özür-pardon duasý’ *ayný zamanda ‘teþekkür’ duasýdýr da. Çok basit haliyle burada,Ýsa’larýn “et ve kaný yenilip içildiði” için *kurbandan hem özür dilenmiþ ve fakat *hem de,kendilerine Rýzk olduðu ve kendi namlarýna kurban edildiði için,ona teþekkür edilmiþ olur.



Tahlilci bir þekilde bu ayinler ayrýþtýrýldýðýnda, gerçekte karþýmýzda bir tek Ýsa bulunmadýðýný da *anlarýz.Burada da,bir topluluðun Ýsa’sý ölürken,karþýlýklý anlaþmanýn öteki tarafýnýn Ýsa’sý da *doðmaktaydý.



Çiftçi ve Çoban toplum birimlerin ittifak edimlerinin somut olarak nasýl gerçekleþmiþ olduðunu saptamaya çalýþmak gereklidir: Çiftçi toplum birimin elindeki ürünleri ötekine sunabilmesi için Hasat yapmasý gerekli idi. Dolayýsýyla *onlar bakýmýndan *diðerlerine yönelik sunum, o dönemin rekoltelerine, hasadýna baðlý olmalýydý. Elinde meyve ve tahýl ürünü olmayan bir topluluðun, bunlarý ötekilerle paylaþmasý, ötekilere bunlardan sunmasý mümkün olamaz.



Çoban toplum birimin *elinde ise, benzer biçimde, hayvanlarýnýn doðurmasý, süt,yað ve peynirin bulunmasý *gerekliydi.



Doðal olarak burada, baþlangýçta, karþýlýklý olarak *sadece insan kurban sunan topluluklarýn giderek ‘hayvan’ ve ‘bitki-tahýl’ sunumuna geçtikleri bir andan bahsettiðimiz anlaþýlmaktadýr. Bu anlamdaki ‘bayramlar’, artýk, topluluklarýn kendilerini ‘bitki’ ve ‘hayvan’larla eþitledikleri Totem dönemine hastý.



Rotasyonel yönetim tarzý, herhalde baþlangýçta, doðrudan doðruya, Mart-Nisan’la baþlayan *‘Bahar’ ve *Aðustos-Eylül-Ekim’le son bulacak ‘Güz’ bayramlarý haliyle ele alýnýyor olmalýydý. Enuma Eliþ’te, ‘Yaz’ ve ‘Kýþ’ýn, tanrýlarýn ilk baþta yarattýklarý mevsimler olmasý, bu bakýmdan nedensiz görünmüyor.O yaratýlýþ anlatýmlarýnda, her iki topluluk, anlaþmalý bir tarzda ‘zaman’ olgusunu da somutlaþtýrmýþ ; Yazýn nerede baþlayýp son bulduðunu ; Kýþ’ýn nerede baþlayýp son bulduðunu tanýmlamýþ olmalýydýlar. Buradaki yola çýkýþ noktalarýnýn doða’nýn ciddi bir gözlemine dayanmýþ olmasý gereklidir.



Baþlangýçtaki her iki toplum birim için, birinin temsilcisi öldüðünde,ötekinin temsilcisi doðuyor olarak algýlanýyor olmalýydý. Zaten, dikkatle incelendiðinde, Dumuzi öldüðünde Gýlgameþ (Giþ-bilga-meþ) veya Enkidum’un doðmasý veya Gýlgameþ veya Enkidum öldüðünde Dumuzi’nin doðmasý veya egemenliði ele almasýna yönelik bütün *eski anlatýmlar, böyle bir devr-i daim düzeninin, “felek’in çarký”nýn þaþmaz devranýnýn *sistematik düzenini yansýtýrlar.



Dikkatli bir þekilde incelendiðinde, Dumuzi’nin *veya Enkidum’un tek bir biçiminin bulunmadýðýný görürüz. Onlarýn farklý özelliklerini incelemek yerine onlardan *bir tür ‘bilim kurgu’ yaratan sayýn M.Ýlmiye Çýð’ýn, insanbilimle uyuþmayan yorumlarý bir yana kaldýrýlýp atýlýr, onun bin bir surat Dumuzi’lerinin ‘avcý’, ‘çiftçi’, ‘balýkçý’, ‘çoban’ *yüzleri ortaya çýkarýlýrsa, söz konusu olan noktanýn, farklý toplum birimlerdeki halleriyle Dumuzi’ler veya Enkidum’lar olduðu anlaþýlýr. Dumuzi ve Enkidum birer özel isim deðil, çiftçi, avcý, çoban, balýkçý özellikli toplum birimlerin oðul’larýnýn, erkek bireylerinin sýnýflayýcý bir sýfatý idi.T ýpký Ýnanna veya Ýþtar’larýn da, çiftçi, avcý, çoban, balýkçý toplum birimlere ait farklý Ýnanna veya Ýþtar’lar olmasý gibi.



***





"....Meryem oðlu Ýsa;

'Allahým, Rabbimiz! Bize ve bizden sonra

geleceklere bayram ve senden bir delil olarak

Gök’ten bir sofra indir, bizi rýzýklandýr.

Sen, rýzýk verenlerin en hayýrlýsýsýn', dedi. "
(Kuran,Mâide-114)









Dinsel özelliðiyle *erken Bayram’larýn *gel-git’li rotasyonel yönetim tarzý ile olan iliþkisini, Arapça kelime kökeni yönüyle de görebiliyoruz. Kuran’da geçen ve Bayram karþýlýðýnda, (herhalde) bir tek kez *kullanýlan kavram ‘Ýyd’, bu nedenle ilahiyatçýlar arasýnda, ‘dönüp gelen’ devrevi bir anlam içermekteydi.



Ýslam ilahiyatçýlarý, Bayram kavramýnýn *Arapça karþýlýðý olan *‘ýyd’ kelimesinin,“a’vd (avd)” kökenine *baðlamaktdýrlar. “A’vd (avd)” *kelimesi ise , “belirli aralýklarla *‘geri dönen’…” *anlamýna gelmekteydi. Dolayýsýyla * ‘Ýyd’ kelimesi * ‘geri dönüp gelen’ anlamý kazanmaktadýr ki, bu da zaten, devrevi, periyodik, zamana baðlý, takvimsel düzende iþleyen eski rotasyonel yönetim tarzý ile Bayram arasýndaki *baðlantýlarý biraz daha anlaþýlýr kýlmaktadýr.



Bayram Kelimesinin ‘Anlamý Ve Kökeni’ *üzerine ,Gaffar Tetik, Türkiye’de * ‘Bayram’ kelimesinin kullanýmýyla ilgili olarak þöyle demektedir:



“(…)Kaþgarlý Mahmut, XI. asýrda Oðuzlarýn ‘Ýd Günü’ne *‘Bayram’ dediklerini ve bugünün *‘sevinç ve eðlence günü’ olduðunu kaydettiði gibi, bayramýn aslý olarak gösterdiði *‘Bazram’ kelimesinin, ayný manaya geldiðini de söylüyor.

(...)
Fakat Müslüman Türklere mahsus olan diðer bayramlar hakkýndaki açýk bilgilerimiz, ancak Osmanlý Devleti zamanýna aittir. Yapýlan bayram ve merasim þenliklerinin, ilk kez ortaya konmasýný olmasa bile, bir kanun ile düzenlenmesini, eldeki vesikalara göre, Fatih Sultan Mehmed’in eseri olarak telâkki etmek gerekir. Ona dayandýrýlan Kanunname ile Fatih’in bayram günleri, divan meydanýna taht kurulup çýkýlmasý ve yüksek rütbeli memurlarýna el öptürmeyi emrettiði kaydedilmektedir.”(http://www.kubacami.com/konular/kitaplar/ramazan/bayramlar.htm)

Öte yandan Kuran’da geçen *‘Bayram’ kavramýnýn, Sofra ve Rýzk ile doðrudan iliþkilendirilmiþ olarak *kullaným baðýntýsý da oldukça önemlidir. Kuran, Bayram, Ýyd’i açýkça * “Gök’ten gelen Sofra” *ile baðlantý halinde ele alarak, þöyle demekteydi:


“(...)Meryem oðlu Ýsa; *‘Allahým, Rabbimiz! Bize ve bizden sonra geleceklere Bayram ve senden bir delil olarak Gök’ten bir sofra indir, bizi rýzýklandýr.

Sen, rýzýk verenlerin en hayýrlýsýsýn’(dedi)..”



Ýsacý Ýncil’lerin *“Gök’ten inen”, “Göksel Baba’nýn verdiði” kutsal ‘yaþam yiyeceði’nin bizzat Ýsa’nýn bedeni olduðunu daha önce incelemiþtik. Erken Akado-sammaru ilahilerinden beri tanýdýðýmýz ‘yaþam yiyeceði’, Gök ve-ya Ateþ tapýmcýsý topluluklarda ve onlarýn ‘insan kurban’ eden ve ‘insan kurban yiyen’ kesimlerinde açýkca, Ýsa’nýn bedeni ile eþitlenerek *kullanýlmaktaydý:



“Yukarý’dan gelen, herkesten üstündür.

Dünya’dan olan dünya’ya aittir ve dünya’dan söz eder.

Gök’ten gelen ise, herkesten üstündür.


Atalarýmýz çölde man* yediler.

Yazýlmýþ olduðu gibi,

Yemeleri için onlara gök’ten ekmek verdi.`


Ýsa onlara dedi ki, “Size doðrusunu söyleyeyim,

Gök’ten ekmeði size Musa vermedi,

Gök’ten size gerçek ekmeði Babam verir.



Çünkü Tanrý’nýn ekmeði, Gök’ten inen ve Dünya’ya yaþam verendir.”





Gök’ten inen öyle bir ekmek var ki, ondan yiyen ölmeyecek.


Gök’ten inmiþ olan diri ekmek Ben’im.

Bu ekmekten yiyen sonsuza dek yaþayacak.

Dünyanýn yaþamý uðruna vereceðim ekmek de benim bedenimdir.”


Ýþte gökten inmiþ olan ekmek budur.

Atalarýnýzýn yedikleri man gibi deðildir.

Atalarýnýz öldüler.

Oysa bu ekmeði yiyen sonsuza dek yaþar.”




“Gök’ten inmiþ olan ekmek Ben’im” dediði için

Yahudiler O’na karþý söylenmeye baþladýlar.


Yusuf oðlu Ýsa deðil mi bu? diyorlardý.

“Annesini de, babasýný da tanýyoruz.

Þimdi nasýl oluyor da, “Gök’ten indim” diyor?”

(Ýncil)



Bu ifadelerde, ‘Yukarý’ kavramýnýn Gök ile eþitlenmesi; ‘Dünya’nýn þimdi anlaþýlan anlamýyla olmayan bir tanýtým kavramý olarak ‘Yukarý’nýn karþýtý haliyle kullanýlmýþ olmasý dikkatimizi çekmektedir. Bu kullaným tarzý,erken Akado-sammaru ilahilerine aitti.



Öte yandan, Eski Ahit’te, tanrý, söz dinlemeyip ‘yaþam ve bilgelik kazanma aðacýnýn ürününden yiyen’ Adem’i cezalandýrmak istediðinde, ona “Yaban otu yiyeceksin” veya “Toprak sana (sadece) *çalý ve diken verecek” gibi yaptýrýmlar uygulamýþtý.



Bütün bunlar, ‘yaþam yiyeceði’, Rýzýk konularýyla çok ilgiliydi. Tanrý da zaten, Adem ve Havva, ‘Gözleri kapalý’ yani “Cahil” kalmak istemeyip “Bilgelik” kazanma ritüelinin parçasý olmayý tercih ettiklerinde, Tanrý, bu nedenle,onlara bir baþka ceza alaný düþünmez, doðrudan doðruya, artýk onlarýn hangi ‘rýzýk’la geçindirileceði ile ilgilenir. Oysa, anlatýmlara göre, kocaman ‘dünya’da, ortalýkta gezinen bir Adem, bir de onun kaburga kemiðinden yaratýlmýþ Havva olmalýydý ve ‘Yeryüzünün’ tükenmez nimetleri bulunuyordu. Tanrý’nýn bütün bu nimetler arasýnda, aklýna sadece ‘yaban otu’ veya ‘çalý ve diken’in gelmesi, bizim þimdi bu kavramlardan anladýklarýmýzý anlatmadýðýnýn iþaretleri olarak kabul edilmelidir. Musevi atalarýna *“gök’ten gelen ekmek” de *küncü,kiþmiþ türü bir “yiyecek”ti. Ýslami inançda Hurma, imanlýlarýn “hala”sý olarak, yani baba’larýnýn kýz kardeþi olarak ele alýnýyorsa, bu nedensiz deðildir.Ýþtar’ýn erken Arap topluluklarýndaki karþýlýklarýndan birisi, “Hurma salkýmýnýn Hanýmý” idi. Eski *Yezidilik ve Hýristiyan ön topluluklarda “Fasulye, Mercimek, Marul, Üzüm, küncü” türü yiyeceklerin kutsal veya mekruh olduðunu hesaba kattýðýmýzda “Çalý ve Diken”in hangi tarýmsal ürüne denk düþtüðünü ve hangi topluluðun taným türü olduðunu anlayacaðýz.



Bu nedenle, Eski Ahit’te Musevilerin ‘Gökten gelen, kiþmiþ benzeri bir ‘ürün’ olarak tanýttýklarý ‘Man Ekmeði’ de, muhtemelen bir toplum birimin insan kurbanlarý ile ilgiliydi. Ýlerde göreceðiz ki, tam da bu nedenle, tanrý, birden bire onlara ‘man ekmeði’ verir ve 40 yýl kadar sonra da, yine birden bire bu ‘man ekmeðini’ keser!

Bu bakýmdan ‘Yaban Otu’ da, ‘kiþmiþ benzeri Man ekmeði’ de * doðadaki meralarýn ürünü haline gelmeden önce,basbayaðý farklý toplum birimlerin tanýmý ve daha sonra da onlarýn totemi idi !



Ýncil’lerde, ‘Man Ekmeði’ açýkca, *Ýsa’nýn Bedensel varlýðý ile eþitlenir ve Ýsa’nýn bedensel varlýðý ‘Gökten gönderilmiþ kutsal yiyecek’ *olarak tanýmlanýr; *‘Man ekmeði’nin alternatifi olarak, “gerçekten Gök’ten gönderilmiþ ekmek” haliyle *tanýmlanýr.

http://toplumvetarih.blogcu.com/4791678/
XXXXXXXX

yarýnki mübarek günün arefesinde '' baþka kurbanlarý''' tanýyalým istedim

totman
25-01-2008, 05:05
http://onpunto.com/ShowBlog.aspx?BlogId=13359&Web=totman


*arkadaþlar bu bloðumdaki yazýmýn baþllýðý.ziyaret ederseniz sevinirim.yorumlarýnýzý bekliyorum.(bloðumda:) )

16-03-2008, 20:39
Hani senin herþeyindim, hani yaþama sevincindim, hani kýrlarda açan çiçektim, hani umutsuz ve yoksul gecelerin sabahýna güneþtim.

Demek ki hepsi yalanmýþ. Demek ki hepsi dolanmýþ. Beni ve öteki çocuklarý kandýrmýþsýnýz günler geceler boyunca.

Oysa nasýl güvenmiþtim sana. O yedi baþlý korkunç ejderhayý bile yeneceðimi düþünmüþtüm sen tutunca ellerimden.

Oysa sen ellerini kirletmeyi seçtin. Bana bile "bana dokunmayan yýlan bin yaþasýn" dedin.

Ne yazýk ki sen türünün tek örneði deðilsin. Bugünlerde birçok ana baba çocuklarýna sýkça söyledikleri "senin için canýmý bile veririm" sözü yerine "bana dokunmayan yýlan bin yýl yaþasýn" demekte.

Biliyorum buraya kadar söylediklerimi anlamamazlýktan geldi. Bu çocuk ne saçmalýyor böyle dedin.

Öyleyse daha açýk anlatayým Baba!

Adýna sosyal güvenlik reformu diyorlar.

Dönen o kadar üçkaðýdýn, soygunun, talanýn, namussuzluðun bütçede yeri varken benim saðlýklý kalabilmem için ödenecek üç kuruþu yük olarak görüp, bu yükten kurtulmak siz büyüklerin yapmak zorunda olduðu reform.

Þimdi o reformun içinde senin sesini kýsmak için sana "Bu reform seni çok etkilemiyor, asýl çocuklarýný etkiliyor" diyorlar ve sen de bundan memnun kalýp sesini çýkartmýyorsun.

Bu ne biçim babalýk? Bana býrakmak istediðin gelecek bu mu?

O televizyonda baðýrarak küfreden amca sana sýrf "bu daha çok gelecek kuþaklarý ilgilendiriyor" dediði için kendin için beldan bir miktar sýyýrdýðýný düþünüp ne çabuk sattýn beni!


Demek sana deðil bana "mezarda emeklilik" vaat ettiklerinde sessiz kalýp sonra bana dönüp "canýmýn içi" diyebiliyorsun.
Demek sana deðil bana daha kýsýtlanmýþ içi boþaltýlmýþ bir sosyal güvenlik vaat ettiklerinde "oðlum/kýzým" diyebiliyorsun.

Vicdanýn böyle bir rüþveti nasýl böyle kabul edebildin.
Benim geleceðim karartýlýrken nasýl böyle sessiz kalabildin!
Çek elini baba benden.


Al sana baba bana hediye ettiðin gelecek! Sesini çýkarmadýðýn gelecek!




Aylýk baðlama oraný düþüyor: Mevcut sistemde 25 yýl çalýþan iþçi ve esnaf statüsündekiler, çalýþtýklarý her yýla karþýlýk yüzde 2.6 üzerinden (25 yýl X 2.6) prime esas kazançlarýnýn yüzde 65'i oranýnda; memurlar ise yýllýk yüzde 3 üzerinden (25 yýl X 3) yüzde 75 oranýnda emekli aylýðýna hak kazanýyor. Yeni sistemde ise çalýþýlan her yýl için, prime esas kazancýn yüzde 2'si oranýnda aylýk baðlanacak. Bu düzenleme, mevcut çalýþanlarýn bundan sonraki süreleri ile yeni çalýþanlarýn emekli aylýklarýnda yüzde 23 ile 30 arasýnda düþüþe yolaçacak.

Ekonomik büyümenin çalýþana faydasý yok: Mevcut sistemde geçmiþ dönem kazançlarý, kazancýn ait olduðu yýldan itibaren aylýk tahsis talep tarihine dek yaþanan tüketici fiyat endeksi (TÜFE) artýþý ile GSYH artýþýnýn toplamý kadar artýrýlýyor. Yeni sistemde ise iþçi ve esnaf ile 'yeni' memurlarýn geçmiþ dönem kazançlarý, tüketici enflasyonu artýþý ile GSYH'daki artýþýn yüzde 30'unun toplamý kadar artýrýlarak güncellenecek.

Prim ödeme gün sayýsý 9 bine çýkýyor: Mevcut sistemde esnaf ve memur statüsündekilerin emekli olabilmesi için en az 25 yýl prim ödemeleri gerekiyor. Ýþçiler ise 7 bin gün prim ödüyor. Yeni sistemde, memur ve esnafýn prim gün süresi deðiþmezken, iþçilerin prim gün sayýsý 2008 yýlýndan baþlayarak her yýl 100 gün artýrýlarak, 2028 yýlýnda 9 bin güne çýkarýlacak.

Emeklilik yaþý artýyor: Mevcut sistemde kadýnlar 44-58, erkekler ise 48-60 yaþlarý arasýnda emekli olabiliyorlar. Yeni sistemde emeklilik yaþý 2036 yýlýna kadar kadýnda 58, erkeklerde 60 yaþ olarak uygulanacak. 2036-2048 yýllarý arasýnda ise müracaat tarihine baðlý olarak kadýnlar 59-65, erkekler ise 61-65 yaþlarý arasýnda emekliliðe hak kazanabilecekler.

Mevsimlik iþçilerin emekliliði zorlaþtý: Bir yýl içinde 5-6 ay çalýþýp, kalan günlerde iþsiz kalan mevsimlik ve geçici iþçiler, emeklilik yaþýný doldurduklarý takdirde mevcut sistemde 4 bin 500 gün prim ödeyerek 'eksik aylýkla' emekli olabiliyorlar. Yeni sistemde ise mevsimlik ve geçici iþçilerin 5 bin 400 gün çalýþýp, yaþ haddini de üç yýl aþmýþ olmalarý gerekecek.

Prim oranlarý: Sigorta prim oranlarý iþçiler için deðiþmezken, esnaf ve memurlar açýsýndan artacak.

Sosyal güvenlik destek primi: Yasa yürürlüðe girmeden önce çalýþmakta olan iþçiler emekli olduktan sonra çalýþmaya devam ettikleri takdirde, þu an yüzde 30 seviyesinde bulunan sosyal güvenlik destek primi (SGDP) yerine prime esas kazançlarýnýn yüzde 31'i ila yüzde 36.5'i oranýnda destek primi ödeyecekler. Esnafta emekli aylýðýnýn yüzde 10'u oranýndaki destek primi ilk etapta yüzde 12'ye, kademeli olarak dördüncü yýlda yüzde 15'e çýkarýlacak.

Emekli aylýðý alt sýnýrý düþüyor: Mevcut sistemde emekli aylýklarýnýn aþýrý düþük düzeyde kalmasýný önlemek amacýyla iþçilerde 540 YTL, esnafta 420 YTL, kamu çalýþanlarýnda ise 750 YTL seviyesinde alt sýnýr uygulanýyor. Yeni sistemde alt sýnýr asgari ücretin yüzde 35'i (213 YTL) seviyesine çekildi.

Ölüm aylýðýnda adaletsizlik: Ölüm aylýðý esnafla eþitlenerek, iþçiler için 900 günden 1800 güne, memurlar için 3 bin 600 günden 1800 güne getirildi. Yasanýn yürürlüðe girdiði tarih itibarýyla 900 gün ila 1800 gün arasýnda prim ödemesi bulunup da, yasa yürürlüðe girdikten sonra yaþamýný yitirecek iþçiler açýsýndan bir geçiþ hükmü konulmadýðý için hak kaybý doðacak.

Ýþsizsen tedavin zor: Mevcut sistemde 90 gün prim ödeyen iþçi, iþten ayrýldýktan sonra altý ay süreyle saðlýk hizmetinden yararlanabiliyor. Böylece mevsimlik ve geçici iþçiler yýl boyu saðlýk hizmeti alabiliyor. Yeni sistemde, saðlýk hizmetinden yararlanma koþulu 30 güne çekildi ama iþsiz kalanlar, iþsiz kaldýktan sonra tedavi hizmetinden 10 gün yararlanabilecek.

Yaþ haddini bekleyen GSS primi ödeyecek: Emekli olmak için gerekli prim gün sayýsýný 45 yaþýnda dolduran ancak 60 yaþýnda emekliliði bekleyen kiþiler herhangi bir iþte çalýþmýyorlarsa bu süre boyunca saðlýk hizmetinden yararlanabilmek için genel saðlýk sigortasý (GSS) primi ödemek zorunda kalacaklar.

Çeyiz yardýmý azalýyor: Yetim kýz çocuklarý için ödenmekte olan evlenme yardýmý, yetim aylýðýnýn 24 katý tutarýndan, yeni tasarýyla 12 katýna düþürülüyor.

Dul aylýðý düþürülüyor: Çalýþan ve ölüm aylýðý alan çocuksuz dul eþin aylýðý yüzde 75'ten yüzde 50'ye düþürülecek.

Diþ için devlete güvenmeyin: Halen ücretsiz karþýlanan diþ tedavilerine sýnýr getiriliyor. Sosyal Güvenlik Kurumu, 18-45 yaþ arasýndakilerin diþ protez tedavilerini karþýlamayacak, bu yaþ dýþýndakilerin ise sadece yarýsýný karþýlayacak.

Yatarak katký payý sürüyor: Yatarak tedavide yüzde 1'lik katký payý getirilmesinden vazgeçilmekle birlikte, kamu hastanelerinde otelcilik ve öðretim üyesi farký; özel hastanelerde ise yüzde 20 fark ödemesi getiriliyor.


baran deniz

17-03-2008, 19:38
Yaþam nedir? Yaþam, insanlarýn tek tek, doðayla ve birbirleriyle toplumsal etkileþimleri sonucu ortaya çýkan olaylar ve duygular bütünüdür diyebiliriz. Ýnsanlar, yaþamý kendileri dýþýnda yer alan ve onlarý yöneten bir varlýk olarak görürler. Bu konuda hem haklý hem haksýz durumdadýrlar. Neden haklýlar? Yaþam, insanýn dýþsal faktörlerin etkisiyle kendi kendini yönlendirmek zorunda kaldýðý ve/veya öyle hissettiði bir olgudur. Neden haksýzlar? Yaþamý aslýnda kendileri dýþýnda onlarý yöneten bir varlýk olarak görmeleri ve yaþamýn kendi yaratýklarýnýn yaþattýklarýnýn olduðunun farkýnda olmamalarý onlar haksýz olduklarý durumdur. Yaþamý karma karýþýk bir kavram olarak görürler. Ancak yaþamý karmaþýklaþtýran kendileri, diðer insanlarla olan iliþkileri ve doðayla olan iliþkileridir.

anti-dindar
04-04-2008, 15:06
HADÝSLER ÜZERÝNE

Kur'an ve Hadis Ýslamýn ana kaynalarý ise de arzettikleri içiçelik ve hatta çeliþkiler yýðýnla
anlam bulanýklýðýa yer verdiðinden Hadis kavramýný iyi tanýtlamak icab gerekiyor.
Hadis, Ýslam peygamberine ait olduðu düþünülen (veya ona maledilen) söz ve davranýþ,
tutumlarýn geneline verilen addýr.3 tür hadis ve bu doðrultuda *piyasada yýðýnla hadis kitaplarý vardýr. Hadislerin türlerine geçmeden önce bu hadislerin türlü nedenlerden güvenirliliðinin kuþku arzettiðini söylemekte yarar buluyorum.Önce bir kere herhangi
bir konuyla alakalý Kur'an ayeti, o konuya deðgin ayetin tefsiri ve varsa hadisi çoðu
defa çeliþebiliyor.Nakli mantýk bunu sorgulamaz ancak akli mantýk sorgular haliyle.
Eðer elinizde üç kaynak varsa bunu görebilrisiniz.

Önce Luttilik mevzusuna bakabiliriz.
Ankebut suresinin 29uncu ayeti diyor ki "erkeklere yaklaþarak edepsizlik mi yapacaksýnýz?"
Bu ayetin hadisinde Ýslam peygamerinin demesine göre "eðer tevbe etmezlerse kýyamet
gününde ateþten tabutlara girecekler ve tabutun kapaðý da ateþten çivilerle çivilenecektir"

Ayet-i kerime (!) nin tefsiri de yine böyle tehdit ve ayný zamanda "tevbe etmezlerse,
avf olunmazlar" demekle ayný açýk kapýyý býrakýr. Bu bir çok mevzuda böyledir.

Ýslam peygamberinin demesine göre yine cehennem sýcaðý denilen þey cehhenemdeki
ateþlerin çok kýzýþmasý ile dünyaya yansýyan ýsýdýr. Kýþýn ise cehennem biraz daha soðurmuþ
ancak yine o kadar sýcakmýþ derken cehennemin korkunçluðuna vurgu yapar. (Anlaþýlan
kýþýn cehennemdeki ocakçýlar tatile çýkýyor!)

Devam edersek Lutilik ile ilgili bir baþka hadiste diyor ki Muhammed , "Lut Kavminin
amelini yapanlarý bulduðunuz zaman, livata yapaný da kendisine livata yapýlaný da
(yani zorla tacize uðramýþ maðdur bir biçare de dahil buna!) kýlýçla öldürünüz"

(Sahihu'l Cami, cilt 3 , sayfa 6565 md.1/300 Livata konusu-Ahmed Müsned (Atatürk Kütüphanesi)
Ali Rýza Demircan'ýn Ýslama Göre Cinselyaþam adlý aydýnlatýcý(?) kitabý cilt-2)


Þimdi neden Livataya deðgin cezayý Tanrý-varsa eðer- vermez de insan verir? Bunun
gibi daha yýðýnla bulanýk anlaþýma sebebiyet ve çýkýn çýkabilirseniz içinden.
Geçelim bunu gelelim hadis türlerine:

Hadis'in Arapça'daki karþýlýðý "uydurma" olup "uydurmanýn" da Türkçe'deki anlamý
yalan olarak düzmektir. Yani Ýslam peygamberinin çeþitli vukuatlar karþýsýnda
takýndýðý her tarz uydurma eylemliliði Hadis'tir.

SAHÝH HADÝS: Ýsnadý(kabulü) geçerli ve hiçbir fikirle çatýþmayan saðlam hadislerdir.
Ki zaten sahihin manasý da "saðlam" dýr Arap dilinde.Örneðin Ýslam peygemberinin
hayatýnýn bekçisi olan Ebu Hureyre'den nakledilmiþ olan Ýmam'ý Buhari'nin
"Sahih-i Buhari" adlý ciltler dolusu hadis kitabý buna örnektir. Yine þu anda elimin
altýnda bulunan Sahihu'l Camii adlý 8 ciltlik hadis kitabý da Sahih hadislere örnektir.
Buradaki Sahih hadislerin çoðu Muhammein en yakýnlarýnca aktarýlmýþtýr.
Ebu Hüreyreden , Kab b. malik Eþref ya da Muhammed'in en yetkin eþi (Müslümanlarýn annemiz dedikleri) Aiþe'ye kadar yýðýnla kiþiden hadisler nakledilmiþtir , çeþitli
sahih olan hadis kitaplarýnda.

HASAN(Güzel) HADÝS: Ýsnadý eksik ve dinbilginlerinin görüþbirliðine dayanmayan; yani
mutlak þekilde sahih(saðlam) olmayan hadislerdir. Yakýþtýrma eðilimine dayanýr.

RAVÝ HADÝS: Kaynaklarý þüpheli olan ve her önüne gelenin "Hz. Muhammed (sav) þu
olay karþsýnda þöyle demiþtir" þeklindeki tenkide konu olan ama yine de Ýslam fýkýhýna ,
akadine kadar giren irili ufaklý milyonlara kadar çýkan hadislerdir.
Bakýnýz misal , ben bile bugün kalkýp kafadan uydurup diyeyim ki "Cuma geceleri
týrnak kesmek günahtýr, çünkü þöyle olmuþ ta peygamber efendimiz þöyle demiþtir" deyip
altýna da 75.Yýl mah. Merkez Camii müezzini Ali Mutlu H diyekitabý neþredersem(!)
iþte dediðim göreceli kaynaklar ortaya çýkmýþo lur. Bakýnýz yukarýda adý geçen Ali Rýza
Demircan Piyale Paþa Camii müezzinidir ve 19842te olay yartan Ýslama Göre Cinsel
yaþam adlý iki ciltlik kitabýylaartýk Ýslamcýlarýn bile "yok caným böyle þey" diye tepkilerini
çekmiþtir.

Bir sonraki sohbet Asým Bezirci ve yanmak üzerine olacaktýr. Din konusu da ileriki
haftalarda DÝN VE ÇOCUK *dünyasý adlý bir yazýyla sürecektir. Sevgiyle, yürekle, ateþ ile
aþk ile...

thunderpoint
12-04-2008, 15:32
Aslýnda hem gözleri aydýn hem de yallah uçurumun dibine!...


(Alýntý: Akþam Gazetesi)

Kýz çocuklarý dikkat! *

Türkiye’de yaklaþýk 12 olan âdet görme yaþýnda korkutan düþüþ var. Hormonlu yiyecekler, Türkiye’de kýz çocuklarýnda adet yaþýný 3’e indirdi

Katký maddeli yiyecek tüketimi, tarým ilaçlarý, kýzlarda erken regle, erkeklerde de meme büyümesine sebep oluyor. 5-6 yaþýnda ergen olan kýzlar en fazla 6 cm daha uzuyor

Türkiye’de yaklaþýk 12 olan âdet görme yaþýnda korkutan düþüþ... Okula bile baþlamayan ya da yeni baþlamýþ kýzlarýnýn âdet görmesi, göðüslerinin büyümesi üzerine anne babalar doktor kapýsý aþýndýrýyor. Oyun dünyasýnda olan 3 yaþýnda kýzlarýn bile regl olduðu vakalar yaþanýrken, erkeklerde de meme büyümesi görülebiliyor. Hazýr, katký maddeli ve hormonlu yiyeceklerin tüketiminin hýzlý artmasý, kontrolsüz tarým ilacý kullanýmý sebebiyle erken ergen olan kýzlar, 5-6 cm boy atabildikleri için ciddi bir boy kýsalýðý sorunuyla da karþý karþýya kalýyor.

Ancak, doktorlar, erken tedaviye baþlandýðýnda bu durumun olumsuz sonuçlarýndan sakýnýlabileceðine dikkat çekti.

KÝLOLARCA MEYVE YEMEYÝN

Prof. Dr. Atilla Büyükgebiz (Acýbadem Hastanesi):

Erken ergenlik yaþý 6 da, 2-3 de olabilir. Kilolarca sebze-meyve tüketen çocuklarda görülebilir. Bu bir hastalýk, erken âdet gören çocuklarýn boy uzamalarý azalýyor. Üretim aþamasýnda devletin kontrolü saðlanmalý, çocuklar deðiþik miktarlarda sebze ve meyveyi tüketmeli. Taný konulunca, tedavisi kolaylýkla yapýlabilir.

TV’DEKÝ SEKSÝ REKLAM DA ETKÝN

Yard. Doç. Dr. E. Mahir Gülcan (Yeditepe Üniversitesi Hastanesi)

Araþtýrmalarda bazý tarým ilaçlarýnýn, vücutta östrojen hormonunu artýrarak kýz çocuklarda erken âdet, erkek çocuklarda meme büyümesi yaptýðý gösterilmiþtir. Bilimsel olarak yüzde 1 civarýnda olmasý gereken erken ergenlik oraný, bazý araþtýrmalarda yüzde 14’e yükseldi. Televizyon ve reklam yoluyla seksi çaðrýþýmlarýn yapýlmasý da sebepler arasýndadýr.

PSÝKOLOÐA GÝDÝLMELÝ

Psikolog Þebnem Turhan (Medical Park Bahçelievler Hastanesi):

Çok fazla içe kapanma, kimseyle konuþmama, aile bireylerinden uzaklaþma, baþarýda ani düþüþ, uyku ve iþtahla ilgili sorunlar, öfkeyi kontrol etmede güçlükler görülebilir. Bu durumda psikoloða gidilmeli.

Çocuðunuzu izleyin

8 yaþýndan önce kýzlarda meme geliþimi, aþýrý kýllanma, hýzlý boy artýþý; erkeklerde 9 yaþýndan önce genital geliþme, aþýrý kýllanma, hýzlý boy artýþý; her iki cinsin de erken yaþlarda cinsel eðiliminin artmasý gibi durumlarda aileler doktora baþvurmalý.

anti-dindar
26-04-2008, 15:19
MUHAMMED’ÝN KÝÞÝSEL HUSUMETLERÝ YÖNÜNDE CÝNAYET AZMETTÝRÝCÝLÝÐÝNE DEÐGÝN BÝR HÝKAYE


“ Ne zulmediniz ne de zulme uðrayýnýz “ (Veda Hutbesi) diyen Muhammed’in kendisini hicvettiði için ters gittiði Musevi Arap þairi Ka’b bin Eþref’i öldürtmesinin hikayesi þöyledir:



Medine’deki müþrikler ve Yahudiler Muhammed’in en rahatsýzlýk duyduðu sosyal ögelerin

Baþýnda geliyordu. Ve Allah ile arasýnda su sýzmayan Muhammed’e -tarihi bilinmez- birgün

Uzaydan Allah þu ayeti kerimeyi gönderir :



Sizden önce kendilerine kitap verilenlerden ve müþriklerden bir çok üzücü sözler iþiteceksiniz.Eðer sabreder ve takva gösterirseniz , bilmiþ olun ki bu, üzerinde sebat edilecek iþlerdendir.” (Al-i Ýmran suresi : 186.ayet)


Bu sözleri Tanrý-varsa eðer- söylemiþse ve varsayarsak bu sözlerin bir hüküm içerdiðini, þunu sormadan edemeyeceðim (konu dýþý ama) ;

Evrensel bir buyruk ol(arak anýl)an bir kitabýn içindeki bu hüküm tüm insanlýða, tarihe, gelecek nesillere ve hatta o dönemin konjoktürüne dahi nasýl aktarýlmalý? Ne diye sunulmalý?

Yerine getirmeleri gereken bir emir, rica, istirham ya da örnek almalarý gereken bir ahlak öðretisi mi;

Yoksa tarih derslerine konu teþkil edecek bir olay mý?

Yoksa bir masal mý?

Bir kere birincisine evet dersek (ki 1500 yýl öncesini günümüzde yaþayanlar evet diyor) bir defa güncel bir yaný yoktur. Artý husus burada sözü/hükmü *söyleyen de kendisine söz söylenen *de *belli deðil gibi görünse de esasýnda güya *Allah-varsa eðer- * Muhammed’i -var tabii- muhatab alýyor. Oysa gerçek bu da deðil. Gerçek Muhammed’in kendi kendisine böyle bir vaazda bulunup bunu(n) görünmeyen bir varlýktan (Yani Allah ) geldiðini ileri sürmesinden baþka bir þey deðildir.

Nitekim zaten bu ayet ve daha nicelerinin tarihsel pratðini yine bir tarih olmaktan öteye gidemeyen Ýslamiyet anlatýyor.

Bu ayete göre Ka’b b. Eþref ve dahalarýnýn (mesela yakýnçaðda Turan Dursun, Bahriye Üçok’larýn ve benzerlerinin) çýkacaðý haberdar edilmiþtir. (Ýleride “vur emri” denilecek ayetler de var merak etmeyin!)



Ve nitekim her þeyin kitaba göre geliþtiði de , geliþmelerin kitaba göre uydurulmaya çalýþýdýðý bu içi gerçeklikle lekelendirilmiþ masal deryasýnda bir gün Ka’b b. Eþref adýnda Yahudi zengini ve Beni Nadir kabilesi reislerinden bir þair ortaya çýkar ya da çýkartýlýr. Hitabeti ve edebi yönü çok kuvvetli olan bu þair þiirleriyle Ýslam’ý ve Muhammed’in seferlerini hicvediyordu ve Muhammed’e göre “çenesi düþük” bir þairdi.

Bedir Savaþý’ndan sonra öldürülen Yahudi ve müþriklerden dolayý Kureyþ’e baþsaðlýðý dilemek için *Mekke’ye gider. Öldürülen müþrikler için yaktýðý mersiyelerle Kureyþ’i Müslümanlara karþý kýlmýþtýr. Medine’den döndükten sonra adamýn öfkesi dahada büyümüþ

Ve Muhammed’i iyice teþhir etmeye baþlamýþ doðal olarak. Buhari’nin Ebu Hureyreden naklettiði hadise göre Muhammed þöyle demiþtir “Ka’b b.Eþref’in hakkýndan kim gelecek? Zira bu Allah’a ve resulüne eza eriyor” (Sahih-i Buhari Muhtasarý 10.cilt Hadis no:1578 ve Yine Ýbn Ýshak Siyer s.371 vd. sayfalar /Akabe Yayýnlarý)

Ve cemaatin içinden Ýlyas Salman’a benzeyen Ýbn-i Mesleme adýnda sýradan birisi “Ya Resulullah ben öldürmeye hazýrým” der. Ve Muhammed’de Þener Þen gibi adamý yanýna çaðýrýr ve öldüreceði Kab’ý öldüreceði takdirde kendisine *mükafat vereceðini (deve,altýn , arzýk,hurma gibi) vaad eder. Ve O’na dönüp *“eðer bu iþi yapacaksan Sa’d bin Muaz ile bir plan hazýrla” der. (Ömer Öngüt Kalplerin Anahtarý/Siyer/ s.347. Hakikat Neþriyat ve Ýlhan Arsel Þeriattan Kýssalar Kitap-2 s.65 )

Mesleme’de (severek) kabul eder ve Sa’d bin Muaz ile birlikte bir entrika düzenlerler. Zaten

Mesleme Müslüman ölmeden önce Kab ile dostmuþ ve gidip Kab’a eski dostluklarýný anlatýr ve onunla muhabbet etmeye baþlarlar. *Hadis kaynaklarýna göre aralarýnda þu inanýlmasý güç konuþma geçer :



Ýbn-i Mesleme : Þu adam var ya, bizden sadaka(rüþvet) istiyor durmadan ve bize büyük sýkýntý oluyor (Muhammed’den sözediyor Mesleme)

Ka’b b. Eþref * : Hah þöyle…Vallahi ondan (daha çok) çekeceðiniz var.(Yahudi bir adam “vallahi” diyor yanlýþ okumuyorsunuz!)

-Biz ona gerçekten tabi olduk. Onu büsbütün terk edip sonunun ne olacaðýndan korkuyoruz.

-Söyle bakalým bana içinde ne geçiyor , ne yapmak istiyorsunuz?

-Onu yalnýz býrakmak, ondan ayrýlmak istiyoruz.

-Þimdi beni sevindirdin.

-Bana biraz ödünç verir misin?

-Bana rehin (kefaret) olarak ne býrakacaksýn peki?

-Ne istersin ?

-Kadýnlarýnýzý bana býrakmanýzý…

-Ama sen Araplarýn en yakýþýklsýsýn. Sana kadýnlarýmýzý nasýl rehin býrakalým? En iyisi zýrhlarýmýzý (silahlarý) býrakalým.

-Pekala bu olur.

Ve gece buluþmak üzere randevulaþýrlar. Geceleyin de Haris b. Evs , Ebu Naile ,Abdad b. Biþr ve Ebu Abs b. Cebr ile öldürme planýný hazýrlarlar. (Ömer Öngür ayný eser s.350)



Ve dört kafadar gece karanlýðýnda yola koyulup Kab’ýn evine giderler. Kapýsýný çalarlar *ve

Önce Mesleme veyansýnlarda bulunur Muhammed ile ilgili. Ve Kab’ýn süt kardeþi Ebu Naile’de ekler : “Vah sana ibnül Eþref saa bir meseleyi söylemek üsere geldim onu gizli tut

Kimseye söyleme” (Ýbn-i Ýshak Siyer s.373 ve Ýlhan Arsel Þeriattan Kýssalar 2.kitap s.66)

Kab’ýn karýsýnýn içine kurt düþer ve Kab’ a dönüp “bu saatte nereye çýkýyorsun?Emin ol ki ben bir ses iþittim ki ondan kan damlýyor sanki” Kab karýsýný tersleyerek “O benim kardeþim

Ýbn-i Mesleme ile süt kardeþim Ebu Naile’dir. Beni bu uyku saatinde boþ yere çaðýrmazlar.

Hem yiðit bir kiþi süngülenmek üzere çaðrýlsa bile daveti red’etmez” der. (Sahih-i Buhari

Hadis no 1581)

Aþaðýya iner ve kapýyý açar. Mesleme ile arkadaþlarý büyük bir dostluk görüntüsü içinde karþýlarlar ve havanýn güzel olduðunu çýkýp Þi’bu’l-Acuz mevkiinde mehtabý seyredip sohbet

Etmeyi teklif ederler Kab’caðýza. (Ýbn-i Ýshak ayný eseri s.374 ve Ömer Öngüt ayný eser s.350) Ve teklifi cazip bulan Kab yol alýrlar. Ka’b hoþ giyimli ve güzel kokulu yanlarýnda yürürken

Mesleme

-Aman ne güzel koku bu ömrümde duymadým hiç böyle koku

(Kab’a yaklaþýr ve baþýna uzanarak)

-Saçýný koklayabilir miyim (der Kab’a)

-Tabii (der Kab)

-(arkadaþlarýna dönüp) gel sen de koklar mýsýn? Bir daha koklamama müsaade eder misin Ka’b?

-Evet (dedi Ka’b)

Bunun üzerine Mesleme Ka’b ýn saçýný sýkýca tutup arkadaþlarýna dönüp “haydi göreyim sizi” der hep birlikte orada Kab’ýn vücunu delik deþik ederler. Ve sakarlar orada yanlýþlýkla Havs ibn-i Evs’i de yaralayýp sývýþýrlar.

Öykü böyle özetle. Yukarýdaki gibi adamý orada “xýþt” edip býrakýrlar.

Yalnýz bir soru /sorum /sorun *var : siz böyle komik bir öldürme hikayesi duydunuz mu?

Sanki Ezop ya da La Fonteyn masalý gibi bir þey. O kadar ki herhalde Kab’ýn kendisi bile belki gülmüþtür de Ýslam tarihi yazmamýþ.

Bütün bu kýssalardan hisse þudur ki ,Tanrý’nýn varlýðý ya da yokluðu tartýþmasýnýn artýk insanlýða getireceði çok somut bir fayda yoktur. Eveti de hayýrý da! Ancak önemli olan þu ki

Hala yönetimlere vakýf ve talip olan böylesine gerçekdýþý öykülerle dolu öðretilerin toplumlarca çok ciddiye alýndýðý ve bunun da tehlikeli sonuçlarýnýn tarihten yýðýnla örneklerinin bulunduðudur. *Onun içindir ki bu kýssalarý gayriciddi bir biçemle ele almak aslýnda kavramýn gerçek yüzünü ortaya koyduðundan bence yadýrganmamalýdýr,yadýrganmamalýyým.

Kaldý ki Tanrý gibi yüce olduðuna inanýlan bir kavramý var kabul sayarsak bile Tanrý’nýn böyle beþeri eylemlerin içinde adýnýn , hatta rolünün geçmesinin Tanrý yüceliði kavramý ile

sizce baðdaþabilir mi? Hele hele peygamberin yatak odasýna kadar müdaheleye kalkýþmasý

büsbütün insan kaynaklý bir düþünce deðil de nedir? O nedenledir bu Kab’ýn öldürülmesi

kýssasýndan çýkarýlabilecek erdem adýna tek þey belki de Kab’ýn kiþiliðindeki cesaret ve mertliktir. Sevgiyle…



anti-dindar */ 21-24 .12.2007

atheist87
19-05-2008, 11:55
Tevilsiz yanlýþ anlaþýlacak bazý hadisler:
(Allah, gölgesinden baþka hiçbir gölgenin bulunmadýðý kýyamette, yedi sýnýf insaný kendi gölgesinde gölgelendirir.) [Buhari] (Burada gölge himaye demektir.)

(Sultan, yerde Allah’ýn gölgesidir.) [Taberani] (Müslüman sultan yetkilidir.)

(Allah gece sabaha doðru yer semasýna iner.) [Buhari] (Rahmeti iner.)

(Üç sýnýf kimseye, Allah güler.) [Taberani] (Gülmek razý olmaktýr.)

(Cennet kýlýçlarýn gölgesi altýndadýr.) [Müslim] (Cihad eden mümin Cennete gider.)

(Din, kýlýçlarýn gölgesi altýndadýr) hadis-i þerifi ise, (Din, devletin himayesi ile yayýlýr) demektir. Nasýl ki, Beytullah [Allah’ýn evi] kelimesini, hâþâ Allah’ýn barýndýðý ev olarak anlamýyorsak, gölge, el, yüz, istiva gibi kelimeleri de böyle anlamak gerekir.

(Cennet analarýn ayaklarý altýndadýr.) [Müslim] (Cennet müslüman ana babanýn rýzasýndadýr.)

(Namazý kasten terk eden kâfirdir.) [Taberani] (Namazýn farz olduðuna inanýp, tembellikle kýlmayana kâfir denmez.)

(Mümin, zina ederken, þarap içerken ve hýrsýzlýk ederken mümin deðildir.) [Müslim] (Bunlar bu halde iken kâmil mümin deðildir.)

atheist87
25-05-2008, 09:45
fethullah gülen'in zaman'da yayýmlanan ropörtajý ile geldi gündeme. burada benim için önemli olan kimin kiminle eþdeðer, kimin kimden daha kötü olduðuna dair düþünceleri deðil. bir düþünce sistemi olan ateizmle eylemsellik içeren katilliði kýyaslayýp birinin vahimliði açýsýndan öbürünü örnek veren zihniyettir dikkatimi çeken.

efendim bu kafa yapýsýna göre genel kriter bir insanýn ateist mi yoksa inançlý mý olduðu kriteridir. tabi bununla da kalmaz. yurdum ortalamasý üzerinden devam edersek inançlý kiþi müslüman olmalýdýr. çünkü diðer din mensuplarý da artýk katille olmasa bile sapýkla kýyaslanabilir bu mantýk kurgusunda. müslüman olmak da yetmiyor mezhebiniz de kabul gören bir mezhep, olmalýdýr. örneðin islamý baþka türlü yorumlayan aleviler sapýktýr(!) gerçi sapýk kontenjanýna diðer din mensuplarýný yerleþtirmiþtik ya neyse. hatta kantarýn topuzu bir kere kaçmaya baþladý mý nerede duracaðý belli olmaz. bu defa da mezhep içindeki ayrýmlarda herkesin kendi yolu en doðrusu, diðerlerininki sapkýndýr; en azýndan kendilerininki kadar iyi deðildir.

bu mentalitedeki bir organizma istediði kadar demokrat olduðunu iddia etsin, olamaz. sosyal hayatta þartlar gerektirdiði için uzlaþmacý ve demokrat takýlsa da için için ayrýmcýlýk yapar ve ilk fýrsatta bunu belli eder. örneðin bunu geçtiðimiz günlerde bir hýristiyan kadýnýn spor salonundan kovulmasý hadisesinin sözlüðe yansýmasý vakasýnda açýkça gördük. ki o kadýn ateist bile deðildi. böyle düþünen bir kiþinin gözünde bir ateist en büyük günahý iþlemektedir. çünkü allah'ý inkar etmektedir. eninde sonunda cayýr cayýr yanacaktýr. hem nefret eder, hem de acýr. çok sevdiði biri var diyelim. nefret edemez, bu sefer de kendi, inancý baðlamýnda suçluluk duyar. çünkü dostu, en deðerli varlýðý inkar etmekte o da ona karþý nefret duyamamaktadýr.

aklýselimle düþündüðümüz zaman, bütün bunlarýn dinin bir inanç iþi olduðunu tam algýlayamamaktan ve hayata skolastik bir bakýþ açýsý ile ortaçað zihniyetiyle bakmaktan kaynaklandýðýný anlayabiliriz. bir kere bir insanýn ateist olup olmamasý allah'la kendi sorunudur (bunu allah'a inanan biri olarak söylüyorum) baþka hiç kimseyi ilgilendirmez. kimse allah'la kul arasýna giremez. hele hele allah'la kul arasýnda olan felsefik-teolojik birþeyi pozitif hukukça açýkça belli yaptýrýmlara baðlanmýþ katillikle kýyaslamak akýllýca birþey deðildir. bu bakýþ açýsý bizi baþka yerlere de götürebilir. "madem katilliðe bu kadar ceza veriliyor, en az onun kadar kötü olan ateizme de þu kadar ceza verilsin" diyen bir aklýevvel de çýkabilir.

demokratik bir toplumda bir insanýn ateist olup olmamasý ya da þu veya bu inançtan olmasý insanlar arasý iliþkileri olumsuz etkilememelidir. kimse de allah'ýn yerine geçip inançlarý ya da inançsýzlýklarý baðlamýnda insanlarý kategorilere ayýrmamalýdýr. iþte zaten bu sakýncalardan dolayý din ve dünya iþleri ayrýlmýþtýr. din insanýn vicdanýnda ve tanrýsýyla kendisi arasýndadýr. þimdi tatlýsu islamcýlarýndan biri çýkýp "ben allah'ýn sevdiklerini severim, sevmediklerine de buðz ederim" diyebilir. sanki allah'ýn kimi sevdiðini kimi sevmediðini biliyormuþ gibi. bu onun görüþüdür ama bu görüþteki kiþinin demokratlýðý bir maskeden ibarettir. zaten somut vakalarda da paçalardan výcýk výcýk riya akmaktadýr. kendilerinin de iyi bildikleri bir örnekle kapatmak istiyorum bahsi. hz. muhammed'i her zaman koruyan ve onu çok seven amcasý ebu talip bilindiði gibi hz. muhammed'e iman etmeden ölmüþtür. rivayet edildiðine göre haniflik dinine mensuptu ama siyer bilenler atalarýnýn ilahlarýndan bahsettiðini de bilirler. ve yine çok iyi bilinir ki peygamber çok sevmekte idi amcasýný. bu sevgisi de her zaman devam etmiþtir. þimdi bu kiþinin durumu allah'la kendi meselesidir. peygamber bile sadece tebliðle yetinmiþ, o kabul etmeyince de üzülmüþtür o kadar. imdiii allah adýna kendilerinde ona buna nefret besleme yükümlülüðü görenler bazý þeyleri dinin peygamberinden daha iyi mi biliyorlar?

atheist87
29-05-2008, 11:18
En’âm Sûresi http://www.diyanet.gov.tr/kuran/ayet.asp?Kuran_id=6&Ayet_No=163&I3.x=6&I3.y=8

163 - “O’nun hiçbir ortaðý yoktur. Ýþte ben bununla emrolundum. Ben müslümanlarýn ilkiyim.”

Ayetin Elmalýlý Tefsiri http://www.kuranikerim.com/telmalili/enam.htm
163- O'nun hiç ortaðý yoktur. Yani her ibadet, her iþ bu inanç, bu niyet ve ihlas ile yapýlmalýdýr. Ve bana ancak bu, bu tevhid ve ihlas emredildi. Ben ise müslümanlarýn ilkiyim, yani Allah'ýn emrine teslim olanlarýn birincisiyim, en önündeyim. Bu cümle Hz. Peygamberin, kendisine emredilen Ýlâhî emirlere süratle uyup yerine getirmesini ve o emirlerin kendine mahsus olmayýp, herkese bunlarýn emredildiðini ve bütün müslüman olanlarýn ona uymasý gerektiðini açýklamaktadýr.


Âl-i Ýmrân(*) Sûresi http://www.diyanet.gov.tr/kuran/ayet.asp?Kuran_id=3&Ayet_No=52&I3.x=9&I3.y=9
52 - Ýsa onlarýn inkarlarýný sezince, “Allah yolunda yardýmcýlarým kim?” dedi. Havariler, “Biziz Allah yolunun yardýmcýlarý. Allah’a iman ettik. Þahit ol, biz müslümanlarýz” dediler.

Ayetin Elmalýlý Tefsiri http://www.kuranikerim.com/telmalili/imran.htm
52- Ýsa'nýn tevhide daveti üzerine Ýsrailoðullarýnýn az bir kýsmý iman etmiþ, çoðunluðu etmemiþti. Ýman etmiyenler bilinen küfürlerini, kötü niyetlerini Ýs'ya hissettirdiler. Ýsa da bunlardan bu küfrü hissedince dedi. Kendine, özü Allah'a doðru yardýmcýlar aradý. Bu cümlede, "ilallah" kaydýnýn, "Ensar"dan veya "yâ"dan hâl olmasýna ve nýn mânâsýna göre, çeþitli mânâlara ihtimali vardýr.

1- Ben Allah'a giderken yardýmcýlarým kimler?

2- Allah'a teslim ve uymuþ olarak bana yardým edecekler kimler?

3- Benim, Allah için yardýmcýlarým kimler?

4- Allah ile beraber olup, yardýmcým olacak yardýmcýlarým kimler?

5- "Allah'a iman etmiþ ve müslüman olmuþ, nefsini Allah'a teslim etmiþ olup da, yardýmýný Allah'a baðlayarak ve Allah rýzasýndan baþka bir þey düþünmeyerek bana Allah yardýmý yapacak, özetle özü Allah'a baðlý, Allah'a doðru yardýmcýlarým, dostlarým kimler?"

Bu mânâ hepsini toplayýcýdýr. Cevap da buna daha uygundur. Hz. Ýsa'nýn bu isteði ilk olarak bir sosyal tesir yapýyordu. Kelime baþlangýçta Meryem'in rahminde ilâhî seçim ile cisimlendiði gibi, þimdi de dýþarda belirlemeye baþlýyordu ki, Ýsa'nýn dünyada itibarý bununla olacaktý. Bu andan itibaren tevhid dini maneviyatta kalmayacak, maddiyata da geçecekti. Bu isteðe, Ýsa'nýn ölüyü diriltme mucizesinin kazanç meyvesi olan en güzide ashabý (arkadaþlarý) havarîler cevap verdiler:

Havariler bir aðýzdan dediler ki: O Allah yardýmcýlarý, Allah dostlarý biziz. Yani biz, Allah için sana yardýmcýyýz. Zira sana yardým, Allah'a dostluktur, Allah rýzasýna uygundur. Çünkü sen O'nun peygamberisin. Bundan, "Sen Allah deðilsen, biz sana yardým etmeyiz." gibi veya "Sen Allah'sýn, þu halde biz de senin yardýmcýlarýnýz." gibi bir kötü anlam çýkmamasý için sözlerini açýklýða kavuþturdular. Yani biz Allah'a iman ettik ve sen þahit ol ki biz þüphesiz müslümanýz, Allah ve Resulüne itaat ediciyiz. Ýþte nasaraya (hýristiyanlara), nasârâ (hýristiyan) denmesinin sebeplerinden birisi, Ýsa ile havarîler arasýndaki bu yardým anlaþmasýdýr. Onlar o zaman böyle müslüman ve Allah'ýn birliðine inanmýþ idiler. Bununla Ýslâm dinine ve Muhammed aleyhisselâma ait davete de manevi bakýmdan ikrar vermiþlerdi.

atheist87
30-05-2008, 06:21
BAKARA SURESÝ: 65 Yemin olsun, içinizden Cumartesi gününde azgýnlýk yapanlarý siz bilirsiniz. Onlara þöyle dedik: "Aþaðýlýk maymunlar oluverin."

A'RAF SURESI: 166 Ne zaman ki, yasaklandýklarý þeylerden ötürü öfkelendiler, onlara þöyle dedik: "Aþaðýlýk, maskara maymunlar olun!"

A'RAF SURESI: 168 Ve onlarý yeryüzünde birçok ümmetlere böldük. Ýçlerinde barýþsever iyiler vardý ama böyle olmayan aþaðýlýklar dý vardý. Belki dönerler ümidiyle onlarý güzeliklerle de kötülüklerle de imtihana çektik.

MÜCADÝLE SURESÝ : 20 Allah'a ve resulüne kafa tutanlar en aþaðýlýk kiþiler arasýndadýrlar.

AKHENATON
07-06-2008, 09:46
Sonra, "Adem'in yalnýz kalmasý iyi deðil" dedi, "Ona uygun bir Yardýmcý Yaratacaðým. Tekvin 1:18

Tanrýnýn ademe yardýmcý olsun diye yarattýðý eþin, onun cennetten kovuluþuna neden olacak bir “þanssýzlýk” getireceðini bilmemesi mümkünmüdür. ?

Yýlan Havva ile konuþurken hangi dili konuþmuþtur.Ýnsan dilinimi. ?

Çünkü Tanrý biliyor ki, o aðacýn meyvesini yediðinizde gözleriniz açýlacak, iyiyle kötüyü bilerek Tanrý gibi olacaksýnýz. Tekvin 3:5

Dahasý Tanrýnýn insanlarý iyiyi ve kötüyü ayýrt etme yetisinden yoksun býrakmak istemesi aþýrý derecede garip deðimli. ? Ýyi ve kötüyü kötüyü ayýrt etmesininden yoksun býrakmak istemesi aþýrý derecede garip deðimlidir.?

Ýyiyi ve kötüyü birbirinden ayýramamaktan daha büyük bir aptallýk olabilirmi. ? Çünkü kötüden kaçýp uzak durmayý bilmediði sürece , iyiyi kavrayýp ona ulaþmak için çabalamayýda bilmeyecektir.

Kýsaca , Tanrý insanýn , kendisi için en deðerli unsur olan bilgeliði tatmasýný istememektedir. Dolayýsýyla iyi veya daha az iyi arasýndaki farký anlamanýn bilgelik iþi olduðunu aptallar bile biliyorsa, bu durumda yýlan insan soyunun düþmaný deðil , tersine yardýmcýsýdýr.

milomanara
20-06-2008, 00:53
Sayýn dilaver benzeri konuyu yaklaþýk bir yýl önce tartýþmýþ (http://www.turandursun.com/forumlar/showthread.php?t=5508&highlight=laik)

Ben baþka bir tarafýndan tutayým dedim;

Laik ülkede yaþayan müslüman kuran'a göre yaþamýyorudur. Ne miras allahýn emrettiði gibi paylaþýlýyordur, ne evlilik hayatý kuran'daki gibidir, ne bir takým þuçlara verilen cezalar allahýn istediði gibidir, ne kýlýk kýyafet farz ve sünnetlere göredir(en azýndan kamuda), vs. Gelelim þeriata:

"Þeriat, Arapça (http://tr.wikipedia.org/wiki/Arap%C3%A7a) kökenli bir sözcük olup; "yol; mezhep; metod; âdet; insaný bir ýrmaða, su içilecek bir kaynaða ulaþtýran yol" anlamýna gelir. Ýslam dinindeki terimsel anlamý ise "ilâhî emir ve yasaklar toplamý", "Ýslam'ýn kutsal kitabý Kur'an (http://tr.wikipedia.org/wiki/Kur%27an)'ýn âyetleri (http://tr.wikipedia.org/wiki/%C3%82yet), Ýslam'ýn son peygamberi olan Muhammed (http://tr.wikipedia.org/wiki/Muhammed_bin_Abdullah)'in söz ve fiilleri (sünnet (http://tr.wikipedia.org/wiki/S%C3%BCnnet_%28din%29)/hadis (http://tr.wikipedia.org/wiki/Hadis)) ve Ýslâm bilginlerinin görüþ birliði içinde bulunduklarý hususlara dayanan ilâhî kanun"dur. Bu açýdan anlam olarak din terimine benzeyen þeriat teriminin din teriminden farklýlýðý kullaným þeklindedir. Zira þeriat, "dinin insan eylemlerine (amel) iliþkin hükümlerinin bütünü", "dinin dýþa yansýyan görüntüsü ve dünya ile ilgili hükümlerinin tamamý", "Ýslam Hukuku" gibi anlamlar için kullanýlmaktadýr. Kýsaca dini hükümlerin bütünü ve dinin dünyevi ve maddi yönü olarak tanýmlanabilir."(http://tr.wikipedia.org/wiki/%C5%9Eeriat)

Ben tanrýtanýmazým, beni baðlayan bir þey yok. Ama müslümanlarý baðlayan bir çok þey var. "Dinin dünyevi ve maddi yönü"nü inandýklarý allahýn emrettiði gibi yapamýyorlar. Bu yüzden ben ve benim gibiler zalim olarak adlandýrýlýyoruz çünkü onun dinin dünyevi kýsmý benim hayatýmýda etkiliyor ve ben buna izin vermek istemiyorum. Ama adam kendince haklý. Öbür tarafda ne diyecek? Benim ülkem laikdi onun için baþýmý örtmedim mi? Cevap belli, biz sana teblið ettik mi? Ettik.

Ortada içinden çýklmaz bir durum var. Kendini müslüman sanan bir sürü insan, müslüman gibi yaþamýyor. Farkýnda olanlar marjinalleþiyor ve müslüman gibi yaþama hakklarýný, müslüman yasalarýný istiyorlar. Bu insanlarý dinden özgürleþtirmek mümkün mü? Bana kalýrsa hayýr. Biz daha gerçek adýmýzla yazmaya týrsýyoruz nasýl aktivist olacaðýz. Kudüsü paylaþamadýklarý gibi benimle hayatý da paylaþamazlar. Ben içerim onlar günaha girer, gider meyhaneyi bombalarlar.

Bu konu canýmý sýkýyor. Nereye gittiðine dair her hangi bir öngörüm de yok. Paylaþmak istedim.

Sevgiler,

ozgur_beyin
28-06-2008, 23:36
Þimdi bu baþlýk bazýlarýnýza saçma veya tuhaf gelebilir. Önce kuranýn ''yazýlma'' evrelerine bir bakalým
Arap yazýsýnýn menþei konusundaki yapýlan araþtýrmalarda ,arap yarým adasýnýn güneyindeki Himyer'lilerin veya kuzeydeki Nabat'lýlarýn yazýsýndan *teþekkül ettiði anlaþýlmaktadýr.
Ýslamýn çýkýþýnda bu yazýnýn dik ve köþeli olanýyla yuvarlak olaný kullanýlmaktadý. *Bu yazýlar Ma'kýli-Hicazi ve Þami *,isimleri olarak bilinirlerdi.
Kuran ayetlerideriye kemiðe v.s. bu ma'kýli yazýsýyla yazýlýyordu. Malumatfuruþluk yapmadan,þunu söyleyeyim, Kuran'ýn bu günkü bilinen haline gelmesi yazýlýþýndan yaklaþýk iki yüz yýl sonra olmuþtur.Bunun iki temel nedeni var.

1-Kuran'nýn yazýldýðý hicazi stilinde,sesli harf hiç yoktur.Sesli harflerin olmamasý,okuyanlarý sürekli hata yapmasýna yol açýyordu. Bu hatalar önce bazý nokta koymalarla aþýlmaya çalýþýldý, tam sonuç alýnamayýnca sesli harflrin yerine geçebilecek '' harekeleme'' yapýlmýþtýr.
2-Ýslamýn, resmi ve heykeli yasaklamasý, bu yönde kabiliyeti olanlarý ,güzel yazý yazmaya *(HAT) yönlendirdi. Dimdik ve þekilsiz olan bu yazýya *ÝBNÝ-MUKLE ( Ö. 940)
KUTBETUL-MUHARRÝR (Ö.771) *gibi insanlar harflere bir estetik ve güzellik verdiler.

Kuranýn zor okunmasýnýn nedeni ,baþlangýçta bu argümanlarýn olmamasýydý.Bunu , bu yazýyý bilmeyenler için þöyle anlatabilirim.Bir cümle kuralým,içinde hiç sesli harf olmasýn.
Trn drsn ,stsn yym. *Açýlýmý, Turan Dursun sitesine üyeyim.

Þimdide, kurandan bir ayet görelim, sesli harfleri olmayan.

وقال الملك إني أرى سبع بقرات سمان يأكلهن سبع عجاف وسبع سنبلات خضر وأخر يابسات ياأيها الملأ أفتوني في رؤياي إن كنتم للرؤيا تعبرون yusuf43
Türkçe harflerle (pek olmasada) þöyle yazabiliriz'' Ve kalelmelikü inni eraseb'e *bekaretin......devam eder.
* Ama bu okuyuþta, hata yapma olasýlýðý kiþnin ''dile hakim olma'' oranýyla deðiþir. Çünkü bu yazý türü, ancak
''benzetme yoluyla'' okunur. Hiç bilmediðin bir kelimeye denk geldiðinde ya bildiðin bir kelime gib okuyacaksýn,
yada merama bakýp ,anlamaya çalýþacaksýn.Baþka yolu yok.

Bunlarý anlatmamda gaye, bir kere bu harekelendirmeden, 200 yýl boyunca yazýlan ve okunan(irticalen) kuranlar nasýl ,vahyin indiði, orjinal haliyle kaldý?
Kalbin imanla doluysa '' onu biz indirdik biz koruyacaðýz'' fenomenine inanýrsýn. Sorgulayan bir mantýðýn ve aklýn varsa,iki yüzyýl içinde ''kim öle ,kim kala'' diye düþünürsün.''


yukarda anlatýlan harekelendirmeden önce kuran ''zor okunuyordu'' çünkü muhammedin yaþadýðý dönemde ,etrafýndaki insanlarda okuma yazma oraný yok denecek kadar azdý.
azlýðý bir kenara , kuran ortak bir lehçede (veya dil)yoktu bu yüzden bazý kelimeler kuranda yazdýðý gibi okunmuyordu. iþte bu kurandaki yazýldýðý
gibi okunmayýp deðiþik þekillerde okunmasýný ''yedi kurra'' olarak adlandýrýlmýþtýr.
hatta bu ''okuyuþu '' 14 e çýkaranlar vardýr.
bu okuyuþlarý da müzemmil suresindeki (41)ayetle savunurlar.

“Kur'an’dan kolayýnýza geleni okuyunuz!''
bu ayeti allah kelamý olarak kabul edersek ''kuran'ý bildiðimiz gibi ukuma ruhsatý'
vermiþ olmuyormu? yani harfleri veya kelimeyi deðiþtirebiliriz (mi).
iþte size bir iki (tevatür) örnek.

Ebu’l-Velîd et-Tayâlesî − Hemmam b. Yahya − Katâde − Yahya b. Ya’mer −
Süleyman b. Sard el-Huzâî − Übeyy b. Ka’b: −“Nebî (s.a.v.) þöyle buyurdu: ‘Ey
Übeyy, bana Kur’an okutuldu’ ve denildi ki; ‘bir harf üzerine mi, yoksa iki harf üzerine
mi (okumak istersin)?’ Yanýmda bulunan melek; ‘iki harf üzerine de!’ deyince, ben de;
‘iki harf üzerine (olsun)’ dedim. Tekrar bana soruldu: ‘Ýki harf üzerine mi, yoksa üç
harf üzerine mi (okumak istersin)?’ Bu sefer birlikte olduðumuz melek; ‘üç harf
üzerine de!’ deyince, ben de; ‘üç harf üzerine (olsun)’ dedim. Bu hal, yedi harfe
ulaþýncaya dek sürdü ve sonunda; ‘o harflerin her biri yeterli olur. Ýster Semîan Alîmâ,
istersen Azîzen Hakîmâ de (fark etmez); azap âyetini rahmetle, rahmeti de azapla
(karýþtýrarak) bitirmediðin takdirde bunda bir sakýnca yoktur’.”



Muhammed b. Abdillah b. Nümeyr − Babasý − Ýsmail b. Ebî Halid − Abdullah
b. Ýsa b. Abdirrahman b. Ebî Leyla − Dedesi − Übeyy b. Ka’b: −“Mescid’de idim; birisi
içeri girdi ve namaza durdu. Bilmediðim bir þekilde Kur’an okumaya baþladý. Sonra
bir baþkasý daha geldi ve o da diðerinden baþka biçimde Kur’an okudu. Namazlarýný
bitirdiklerinde, onlarý yanýma alarak hep beraber Resûlüllah’ýn huzuruna vardýk. O’na
dedim ki; ‘Yâ Resûlellah, bu adam benim bilmediðim bir tarzda kýratta bulundu.
Ardýndan þu zat geldi ve o da baþka türlü bir Kur’an okudu.’ Allah Resûlü onlara
okumalarýný emretti; onlar da bir miktar Kur’an tilâvet ettiler ve Peygamber onlarýn
okuyuþlarýný doðruladý. O zaman benim içime cahiliyye devrinde bile duymadýðým bir
þüphe düþtü. Peygamber benim bu durumumu anlayýnca, göðsüme þöyle bir vurdu
ve ben, baþtan aþaðýya bedenimden bir ter boþandýðýný hissettim. O an sanki Allah’ý
karþýmda görüyormuþcasýna içimi bir endiþe kaplamýþtý. Derken Resûlüllah buyurdu
ki; ‘Ey Übeyy, Kur’an’ý bir harf üzere okumam için Cibrîl bana gönderildi. Ben ise
bunun ümmetime kolaylaþtýrýlmasýný istedim. Ýkinci kez geldiðinde onu iki harf üzere
okuyabileceðimi söyledi. Bu defa ben de bu iþin ümmetime kolaylaþtýrýlmasý talebimi
yineledim. Üçüncü geliþinde; ‘onu yedi harf üzere oku! Bir de senin adýna her
kolaylaþtýrma isteðine karþýlýk (yerine getirilmek üzere) sana bir dilek hakký verilmiþtir’
diye bildirdi. Ben de; ‘Allahým, ümmetimi baðýþla! Allahým, ümmetimi baðýþla!’ dedim.
Üçüncü arzumu ise, Ýbrahim (a.s.) de dahil olmak üzere hemen herkesin bana ihtiyaç
duyacaðý kýyamet gününe erteledim.”

çünkü''Arapça’nýn iptidâîliði; yani henüz bütün unsurlarýyla geliþmemiþ ve
olgunlaþmamýþ olmasý. Bundan kastedilen þey, o devrin þartlarýnda Arap yazý
sisteminin tam manasýyla istikrara kavuþmamýþ olmasý ve bu yüzden onun hattýnda
yer yer meydana gelen deðiþkenliklerdir.''
''Böylece “yedi harf” ve beraberinde ya da hemen ardýndan “yedi kýraat”,
Kur’an Ýlimleri veya Tefsir Usûlü’nün en çok tartýþýlan konularý arasýnda yerlerini
almýþtýr. Þimdi burada güdülen amaç, bunlarý yeniden münakaþa mevzûu haline
getirmek yerine (ki bu, -deðinildiði gibi- þu ana dek yeterince yapýlmýþtýr); bunlara
bakýþta, yaklaþýmda ve yorumda yeni ipuçlarý ortaya koymaktýr.
Bugün gelinen noktada aðýrlýk kazanan görüþe nazaran, “yedi harf”ten
maksat; “Kur’ân-ý Kerîm hattý/yazýsýnýn, onun indi(rildi)ði dönemde yaygýn olarak
kullanýlan Arapça’nýn önde gelen lehçe ve þîvelerine göre okunmaya uygun olmasý
hali” iken; “yedi kýraat” de, “Kur’an’ýn yedi harf’le inzâline yönelik Hz. Peygamber’den
sâdýr olduðu söylenen hadis(ler)in çaðrýþtýrdýðý anlama benzetilerek (biraz da
uydurularak) ihdâs edilen Kur’an(’ý) okuma biçimleri”dir.''

bu açýdan bakýldýðýnda, þu anki buraya gelen arkadaþlarýn savunduðu
lügati- istilahi kullanmasý kuran gerçeði ve o zamanýn þarlarýna uymuyor.
ayrýca ''siyaký'na sibakýna'' bakýp kuraný savunmakta zordur. çünkü bugün
okutulan ''KIRAAT ÝLMÝ'' de bu zorluklara bir çözüm getrilmek için kurulmuþtur.
ayrýca okuyanlar bilir (buna arapça metin ve mealler dahildir) kuran metinlerinde
bir devamlýlýk sorunu vardýr.
kuran , davuldan bavula geçer konularda bir bütünlükte yoktur ve býktýrýcý tekrarlar vardýr.
bu tekrarlarý ''konunun ehemmeyetine binaen'' savunur kuran dai'leri

uzzunlafýn kýsasý ilk zamanlarda kuranýnbitokumabirliði yoktu hekrs
kuraný benzetiði þekilde okuyordu
çünkü arapça benzetilerek okunan biryazý türüdür
buyüzdenkuran yadikurraolarakokunmutur ve buyedikurra hala geçerliliðini
korumaktadýr.

siyah yazýlaaralýntýdýr
bukonudadaha kapsamlý bilgileralmak isteyenlerþuraya bakabilirler


http://www.cumhuriyet.edu.tr/akademik/fak_ilahiyat/der82/alemdar.htm

kaancan
27-07-2008, 06:07
allah pazarlama ltd ve satýlýk islam a.þ den nefret ediyorum!
islamý peygamberi dönemine göre deðilde 2008 koþul ve 1400 sene öncesi bilinmezliðinde yargýlayanlara hatta kendine göre kullananlardanda nefret ediyorum!
bana sorarsan muhammed çokileri görüþlü zeki biriydi din adamlýðýndan daha önemlisi bir düþünce ve devlet adamýydý ki söyledikleri daha önceki dinlerden çokta farklý þeyler olmamasýna karþýn büyük ekonomik ve siyasal bir güç oluþturdu.
dahada önemlisi onun bize aktarýlan muhammed deðil kiþiye uygun yontulmuþ ifadelerle aktarýlan bir þahýs olduðuna inanýyorum!
asla bu kadar zeki bir adamýn bilim ve özgürlük düþmaný olacaðýna inanmýyorum asla abuk sabuk hurafelere aldýracaðýnada hatta sýnýrsýz özgürlükten yana olduðunada inanýyorum...
ama hayýr diyenlere bakarmýsýn: sadece bana hadis ve rivayet anlatýyorlar anlattýklarýna o kadar kapýlmýþlarki sanki muhammedin yanýnda muhalif cephe gibi yasamýþ sanýrsýn hepsini!
kuraný bizzat tanrýnýn el yazýsý sananlar var ki peygamberin ölümünden yýllar sonra yazýlmasýna ve çoðu absürt yazýlýmlarýnýn yaktýrýlmasýna raðmen!
elbetteki içinde insan sözüde peygamber sözüde olacak hatta peygamberin ben sizin elçinizim sözü bile ayet olarak yerini alacak...ve buraya kadar sanýrým sorun yok?
sen cinsel faliyeti hiperaktif bir insanýn kadýnlarý ölümüne kapatýn diyebileceðine ne kadar inanýyorsan benden onun hakkýnda anlatýlanlara o kadar inanýyorum(!)
türbanýn nerden geldiðini türkiydeki türbanýn hangi düþman ideolojiler tarafýndan getirildiðini ve türban takma þeklinin hangi akýl hastasý türk bayan yazarýmýz tarafýndan ortaya konduðunu soner yalçýn vb yazlardan öðrenebilirsin...
neticede anlamýný merak etmeyen ve sadece meditasyon tarafýyla ilgilenen yada psikolojik tatmin ve doða üstü güclerin verdiði dayanýlmaz hafiflik ile müslümanlýðý yaþayan halkýmýz için açýkçasý kitaplarýn ister kuran ister turan dursun isterse aziz nesin pekte önemi yok!
abartmak gerekirse bana göre peygamber yasasa atatürk tarzý hatta ondan biraz daha radikal biraz daha acýmasýz ;gericiliðe ve yobazlýða ondan daha keskin bir düþman olarak yaþardý... bilimde olmayaný kuranla yada tanrý inancýyla asla baðdaþtýrmaz bunu yapmaya kalkaný ise ne yapardý kimbilir?
peygamberin arkasýndan gelenler hatta ve hatta ateistler kadar geri kafalý olmayacaðýna hep belirli kurallar etrafýnda at gözlüðü ile dolaþmayacaðýna gönülden inanýyorum tekrar zorluyorum!....lut kavmi hikayesi vardýr bilirsiniz ordaki kavim dikkat ederseniz gay olduðu için deðil tanrýya þirk koþtuklarý ve hatta sýnanmalarý için gönderilen melekleri s.kmeye kalktýklarý için yok edilirler...
hikayenin özü bu ,ama hikayede eksik parça i.neler bakýn ben size napacam deðil! kadýnlar sizin için daha hayýrlýdýr kýsmý olsa gerek!!!
nerden nereye peygamberin hiç bir yaþam tarzýna düþman olacaðýna inanmadým inanmýyorumda!
herseyi ittir et 5 vakit yada üç yada bir... (abdest) her neyse temizlenin diyen birinin pislik içinde saç sakal içinde dolaþýn diyeceðine hiç ama hiç inanmýyorum!
soru islamda reform yapýlmalýmý ?elbette mutlaka ; sonradan eklemeler ahmedin mehmedin yazdýklarý kurandan çýkarýlmalý kuran öz türkçe olmalý elbette!
kýsas ise basit ;diðer dinler ve akla mantýða uymayan abeslikler;tanrýnýn söylemediði ve söyleyemeyeceði belli olan(insan sözü olduðu aþikar olan) absürt ayet ve sureler!
eðer imansa böyle olmalý yürekten ve akýlla mantýkla!
islama bulaþan virüs add ve spy lar temizlenmeli;)
radikal arkadaþlar bana kýzacak hatta içlerinden milyonlarca kez küfür edecekler ama olsun ben 9 deðil 10. köydede bildiðimi söylerim!
bu arada dna larda kodlanan tanrý bilincini kimse yok edemez ölüm asla bir fiþi takýp çýkartmak kadar basit deðildir!
ben bir doktor olarak; rüyanýn, beyinin ve ölümün tarifini veremiyorsam ,kalkýp kimse bana remlerden,Na_K_Cl pompalarýndan ,elektriksel iletimin durmasý ,hormanal iletim bozukluðundan ötürü mitakondrilerde yükseltgenme ve indirgenmelerin oluþmamasý ve enerji difransiyelinin tamamlanamamasýndan bahsetmesin!
ben bunlarý biliyorum bana tarif yapýn! canlý bu,ölü bu þeklinde:tahta ;atomik yapýda,ölü ;atomik yapýda ama ölüde bu yok yada bu eksik þeklinde!!!
kýsacasý ölü niye ölü?
abarttýðýmý düþünmeyin soruyorum çünkü bildiklerimi bilin ve bilimin bilgisizliðini fark edin diye!
neyse konu saptý toparlayalým;sanýrým muhammed yaþasaydý çok fazla þey anlatmak ve açýklamak zorunda kalacaktý ve sanýrým ideasýný açýklamak için bilimin ýþýðýnda insan üstü yetilerle bizi çok daha fazla aydýnlatacaktý...
sevgilerimle

_son_darbe_
21-08-2008, 15:15
1- Kur'an'ýn Allah Rasûlü zamanýnda yazýmý:
Allah Rasûlünün (s.a.v) emri ile vahiy katipleri Kur'an'ý parça parça olarak iþlenmiþ ince deriler, kürek kemikleri, aðaç kabuklarý ve düzgün taþ gibi maddelerin üzerine yazmakta idiler. Yazýlan bu âyetler, vahiy henüz tamamlanmadýðý için, tek bir mushafta toplanmamýþtý. Bu dönem içersinde Ashab ezberledikleri âyetleri Allah Rasûlünün (s.a.v) gösterdiði sûrelerin altýna yazýyorlardý. 2- Kur'an'ýn Hz. Ebu Bekr (r.a) döneminde yazýlýþý:
Zeyd b. Sabit (r.a), Hz. Ebu Bekr (r.a)'in emri ve Hz. Ömer (r.a)'in uygun bulmasýyla Kur'an âyetlerini biraraya toplamýþtýr. Zeyd Ýbn Sabit Kur'an'ý toplarken, vahiy katiplerinin yazdýklarýný dikkate almýþ ve âyetleri ilk defa bir mushafta toplamýþtýr. 3- Kur'an'ýn Hz. Osman (r.a) döneminde yazýlýþý: ilk Mushaf Kur'an'ýn okunþundaki tartýþmalara son vermek amacýyla, farklý kýraatleri yansýtacak þekilde Hz. Ebu Bekr'in topladýðý ve Hz Ömer'in kýzý Hafsa'nýn koruduðu nüshaya baðlý kalýnarak yazýldý. Bununla ilgili olarak Hz. Osman, Zeyd b. Sâbit (r.a), Abdullah b. ez-Zübeyr (r.a), Sad b. el-Âs (r.a) ve Abdurrahman b. el-Haris b. Hiþam (r.a)'ý görevlendirdi. Bu Mushaf üzerinde noktalama iþaretleri ve harekeleri bulunmamaktaydý. Hz. Osman (r.a) yazýlan Kur'an'ýn bir nüshasýný saklamýþ diðer nüshalarý ise çeþitli Ýslam þehirlerine göndermiþtir. 4- Kur'an'ýn harekelenmesi ve noktalanmasý üç merhalede tamamlanmýþtýr. Birincisi: Muaviye b. Ebu Süfyan döneminde, Muaviye, Ebu'l-Esved'i görevlendirmiþ, O da Kur'an okurken meydana gelebilecek okuma hatalarýný ortadan kaldýrmak amacýyla nokta þeklinde hareke iþaretleri koymuþtur. Ýkincisi: Abdülmelik b. Mervan döneminde Kur'an'daki bazý harfleri birbirinden ayýrmak için noktalar konulmuþtur. Mervan bu iþte el-Haccac b. Yusuf'u görevlendirmiþ; o da bu iþi Nasr b. Âsým ve Hayy b. Yasmur'a havale etmiþtir. Üçüncüsü: Bu dönemde i'rab alametleri olan Fetha, Damme, Kesre ve Sükûn konulmuþtur. Bu harekelendirmede Halil b. Ahmed el-Ferahîdî'nin yolu izlenmiþtir.

ozedonus
22-08-2008, 08:57
Forumda diðer inançlarda olanlar, Kuranýn Müslüman olmayanlar hakkýnda aþaðýlayýcý ve hakarete varan üslub kullandýðýný söylemektedirler.Bunlardan bir kýsmý bu ifaseleri bir Tanrýya yakýiþtýramadýðý için soru olarak öðrenmek istiyorlar.Geri kalan bir kýsmý ise bunu bahane ederek inançlar hakkýnda bilinçli olarak sert uslub kullanacaklarýný ifade etmektedirler.Ama böyle deðildir.Çünkü

1. Ýslam gibi herkesi inanmaya davet eden ve evrensel iddiasýnda olan bir dinin diðer inançlarý aþaðýlayarak(eleþtirerek demiyorum aþaðýlayarak)yola baþlamasý mantýken ve sosyal bir gayeyi gerçekleþtirme baðlamýnda düþünsek mümkün deðildir. Kendisine inanmayanlara bol bol hakaret eden bir inanç, yeni taraftar bulamaz. Belli bir süre sonra toplum içinde yok olup gider. Bu tavrýyla peþinen insanlarý kendisinden soðutmuþ ve inancýný anlatacak yol býrakmamýþtýr. Ý

nanmayanlara hakaretler içerdiði söylenen ayetlerin indiði ortamda Müslümanlarla beraber olan ve antlaþmalý bir müttefik durumunda olan çok kabile vardý.(Huzaa kabilesi,Müzeyne kabilesi,Gýfar kabilesi v.s..) Bu kabileler dýþýnda kalan ve diðer inançta olan kabilelerin de Müslümanlarla savaþ halinde olmadýðý bilinmektedir.Yani, bu ayetler indiðinde Mekkeli Putperestler ve Medineli Yahudiler dýþýnda Müslümanlarla savaþ halinde olan kimse yoktur. Bundan dolayý bu ayetlerin kendi üzerine alan insanlara ve kabilelere rastlamýyoruz. Bu getirilen ayetlere raðmen Müslüman komþusuyla son derece dostane iliþkiler içinde olanlar vardýr. Müslümanlardan Müslüman olmayanlarla arkadaþlýðý ve dostluðu olanlar vardýr.

Mekkeli putperestler ile Medineli Yahudilerin durumu ise salt bir inancý taþýma sýnýrýný aþmýþtý.Çünkü, Ýslam’ýn insanlara hukuki çevre içerisinde anlatýlmasýna dahi izin vermeyen Mekke oligarþisi ve Yahudi teokrasisi yeni dine karþý akla hayale gelmeyecek saldýrýlarda ve hakaretlerde bulunmuþlardý. Ayetlerin tamamý bu iki grubun elit tabakasýnnýn içine düþtüðü hali ifade eder. Dönemin hâkim güçleri ve çeteleri için anlatýlan vasýflardýr çoðu ve onlarýn þahsýnda her zaman bu zihniyete sahip olacak insanlardýr.

2. Kuran inanmayanlarla hukuki yollarla bir arada bulunup kimin doðru kimin yanlýþ olduðunu tartýþmasýný açmýþtýr.De ki: þüphe yok ki biz, yahut siz elbette doðru yoldayýz, yahut da apaçýk sapýklýk içindeyiz.(Sebe süresi24) Yani Müslümanlardan illa da ben haklýyým diye bir öneride bulunulmamýþtýr. Kendi davasýný ve öðretisini tartýþmaya açan bir hareket asla ve asla baþka fikirlere hakaret etmez.

Nitekim tartýþma ortamýný geniþletmek için ortak yanlarýn ne olduðunun yolunu göstermiþ ve kitap verilen dinlerle, bu baðlamda ortak hareket etmenin gerekliliðine vurgu yapmýþtýr.(De ki: Ey Kendilerine kitap verilenler! Sizinle bizim aramýzda ortakk olan bir söze geliniz: Allah'tan baþkasýna tapmayalým. O'na hiçbir þeyi eþ tutmayalým ve Allah'ý býrakýp da kimimiz kimimizi ilâhlaþtýrmasýn. Eðer onlar yine yüz çevirirlerse, iþte o zaman: Þahit olun ki biz müslümanlarýz! deyiniz.(Ali Ýmran Süresi:64)

Ancak özellikle vurgulanan bir durum var. Dileyen inansýn dileyen inanmasýn ve hukuki yollarla dininizi anlatýrken en güzel yolu seçin denilmiþtir. Bazýlarý bu ayetlerin Müslümanlar Mekke’de zayýf iken geldiðini söylerler. Ancak gerek diðer ayetlerde gerekse de Müslümanlarla savaþ halinde olmayan diðer inançlara karþý toleransý ifade eden ve fetihlerden sonra gelen örnek uygulamalara baktýðýmýzda bu durumun devamlýlýk arz ettiðini görüyoruz.

3. Kâfir kelimesinin dahi hakaret içerdiði söylentilerine vardýr. Ancak bunu arkadaþlara cevap verirken de anlattýðým gibi kafir,Ýslama inanmayan herkesi kapsamaz. Aksine islamýn gerçek bir inanç biçimi olduðunu bildiði halde sýrf haksýz çýkarlarý ellerinden gitmesin diye yeni dine karþý koyanlarý nitelemiþtir. Kâfirin gerçeði örten anlamýnda olmasý ile bunlarýn gerçeði bildiði halde uymamalarý kâfir nitelemesini gerektirmiþtir. Gerçeði görmediðinden iman etmemiþ olanlar Ýslam inancýnda kâfir sayýlmaz. Bunlar fetret ehli sayýlýrlar(yani Ýslam dinine davetli) ve iman konusunda sorumlu da olmazlar.

4. Cehennem ayetlerinin tehdit ve inanmaya yönelik bir zorlama olduðu söylemleri de vardýr ki belki en elle tutulur eleþtiri budur. Bir nevi insanlarý korkutarak iman etmeye zorladýklarý anlamýný cehennem ile ilgi ayetlerden getirmektedirler. Bunlar doðru bir eleþtiri olmakla beraber yetersiz tespitlerdir. Çünkü

Kuran cehennemle korkuttuðu gibi cennetle de müjdelemiþtir. Her bir cehennem ayetinden hemen sonra cennet ayeti de gelmiþtir.

Ýkinci olarak cehennem bir tehdit aracý olarak deðil evrensel suçlarýn evrendeki etki-tepki yasasý gereðince bir sonuca ulaþmalarý ile ilgili tespitlerdir. Ýnanan ve inanmayan herkese doðru bir hayat yaþamalarý için kurallar bildirir ve kurallar yerine getirilmezse sonuçlarýnýn evrendeki yasa gereði kötü olacaðýný haber vermiþtir. Ancak bunu anlatýrken kullandýðý dil tehdide benzemektedir. Hâlbuki evrensel sistem olan dine göre yaþamayanlarýn sadece kendilerine zulmettiklerini ifade eden çok ayet vardýr. Ýnanmayanlarýn kendilerine zulmedeceðini anlatýyor ve bunun sonucunda neler olacaðýný belirtmezse insaný boþluk içinde býrakýyor demektir

serüvenci
09-09-2008, 19:25
öncelikle bu alýntýyý baþka bir siteden aldýðýmý ve üstünkörü incelediðimde dilenme konusu ile ilgili kuranda bir husus görmediðimi belirtmeliyim.

Beni Hilâl Heyeti


Muhammede, bîat etmek üzere Medine'ye gelen heyetler arasýnda Benî Hilâl Kabilesi temsilcileri de bulunuyordu. Bunlar, Abd-i Avf bin Asram ve Kabîsa bin Muhârýk adýnda iki kiþi idi.(Ýbni Sa'd, Tabakât, 1:309)
Abd-i Avf, arkadaþlarýyla gelip Peygamberimizin huzurunda Müslüman olunca, Muhammed, "Ýsmin nedir?" diye sordu.
"Abdi Avf'týr" dedi.
Muhammed, "Sen, Abdullah'sýn" buyurarak ismini deðiþtirdi (Ýbni Sa'd Tabakât, 1:309)
Hilâloðullarý temsilcilerinden Kabîsa bin Muhârýk, bir ara Muhammede, "Yâ Resûlallah, ben, kavmimden birisine kefil olup borçlandým. Bu hususta bana yardým et!"(Müsned, 3:477) diyerek yardým talebinde bulundu.
Muhammed, Kabîsa'nýn isteðine, "Olur! Biraz bekle! Bir yerden zekât mallarýndan gelirse borcunu öderim" diye cevap verdi.
Sonra da, "Ey Kabîsa! Bilesin ki, halktan bir þey istemek þu üç durumdan birinde bulunan kimseden baþkasýna doðru deðildir:
1) Ýki kiþinin (veya iki kavim ve kabilenin) arasýný bulmak için borçlanan,
2) Mali bir âfet sebebiyle mahvolan,
3) Kavim ve kabilesinden aklý baþýnda üç adamýn þehâdetiyle fakir olduðu tebeyyün eden.
"Ey Kabîsa, dilenmenin bundan ötesi haramdýr"(Müslim, 2:722.) buyurdu. Böylece Kabîsa'nýn bu isteði, içtimaî hayatta mühim bir esas ve ölçünün ortaya konmasýna vesile oldu.
Ýslâm nazarýnda dilencilik, ihtiyacý olmadan bir kimseden bir þey istemek, en kötü ahlâktan biri sayýlmýþtýr. Bu hususta Muhammedin bir çok hadisleri mevcuttur.

saygýlarýmla

mehmetsalih
12-09-2008, 21:49
Ýnkarcýlýktan Dinin Özgürlük Sesi

Özgürlük, Din, Bilim ve Ýlim kavramlarý bazen çarpýk bir anlayýþla ayrýlmaya çalýþýlýyor. Din Kural býrakýyorsa demek ki: tutar býrakmaz anlayýþý tamamýyla ezber bir mantýða dayalý olup hiçbir gerçeði ifade edemeðini bir kaç cümleyle rahatlýkla anlaþýlabilir. Konuyu ne kadar detaylý bir þekilde anlatmýþsakta yinede doyurucu bulamayan Ateistler aslýnda çevreden býkmýþ yeni bir arayýþ içinde karanlýða doðru yürüdüklerini bir anlasalar ne kadar yanlýþ olduklarýný fark edecekler ama onlarýn körü körüne baðlanmýþ olduklarý Din Düþmanlýðý dini ne yazýk ki onlara özgürce düþünce fýrsatý veremiyor.
Din tanýmý birçok defa yapýldý buna raðmen sapmýþ halk kitlelerine olan düþmanlýk bir türlü Dinin güzel görümünü sergiletemedi.
Var olan aklýmýzdaki tanýmý sizlere aktarmak için KIYAS metoduna baþvurmamýzý gerektirecektir.
: Karýþýk bir þehir görümünü düþünün cadde ortasýnda dört þeritli yollar ve arka arkaya sýralanan arabalar. Her arabanýn baþýnda Akýl sahibi, Düþünce ve her insanda bulunan azalara sahip birer þöförün bulunmasýna raðmen birileri tarafýndan yönetilmesine veya engellenmesine ne gerek var? Bütün þöförler özgür iradeye ve mükemmel bir yapýya sahip deðiller mi? Ama buna raðmen yol kavþaklarýnda Trafik lambalarý ve biraer Polisin durmasý neyi andýrýr? Elbette ki þehrin güveni için durduklarý hemen akla gelir.

Acaba yollardaki lambalar ve Polisler þöförlerin rahat harekât etmesine engel mi oluyorlar? Birçok insan gördük Polislere kapý arkasýnda küfür ediyorlar her fýrsata kuralarý çiðnemeye çalýþýyorlar. Bu insanlara CAHÝL veya VAHÞÝ isminin verilmesi en uygunu olsa gerek.
Karýþýk bir kavþakta Trafik lambalarýnýn olmadýðýný düþünün? Bir an lambalar çalýþmasa ne gibi kazalara neden olacaðýný her kes tahmin edebilir?

Deðerli dostlar,
Dinler insanlarýn bir uyum içinde yaþamalarýna neden olan Ahlaki, Siyasi, Ýlmi Kurallar içeren geliþtirilmeye müsait semavi eksenli buyruklardýr. Ýnsan ne kadar Akýl sahibide olsa genel kurallarýn bulunmasý düzenin bulunmasýný saðlar. Ýslam dini ise insanlarýn Hayatlarýna sadece genel Kurallar býrakýr gerisini ise insana ve hür iradesine devr eder.

Ýlk ayete ikra yani 'Oku' denmektedir (Allak -1) Ankebut -20'de ise 'yeryüzünü gezinde yeryüzü nasýl yaratýlmýþ' görün ayetleri insaný hep arayýþa, ilme, keþif ve mükkemel bir hayatý kumayý amaçlar.

Ateist, inkarcý anlayýþ 'DÝN TUTAR' karþý insanýn cansýz bir madde'den veya maymunsu bir görünümde olduðunu hatýrlatmaktadýr. Ýslam ve semavi dinler ise Allah'ýn þu ayetleri ile 'biz insaný þerefli kýldýk', 'Ýnsaný en güzel þekilde yarattýk', 'yeryüzünü insanýn emrine verdik' Ateistlerin hakaretlerine cephe etmektedir.

Asýl özgürlük bir insanýn Mutlu olup diðerlerinin Rahatsýz olmasý deðil, Ýslam’ýn eksiksiz býraktýðý KULHAKKI müessesidir. Asýl özgürlük kuþun kafesten çýktýðý gibi, RUHUN KALIPTAN CÜDA OLMASIDIR.

Alýntý: http://www.ilahimesaj.com/yazarlar/inkar.htm

isar86
19-09-2008, 00:01
Sevgili arkadaþalr be biþeyi merak ediyom neden hiçbir dinde,iþle alakli iþçiyle alakli hiçbir düzenlem vs yok. Bu dünyad üreten yaratan onlar deðilmidir.

pervane
29-09-2008, 19:53
Sevgili okinono;


Sohbet odasýnda sorduðum soru, Kur’an da bahsi geçen konularý bir inanýr olarak, hangisinin doðru hangisinin ekleme olduðu ile ilgili ayrýmý neye göre belirlediðinizi merak etmiþtim.
Oku! Emrinden sonra Kalem Suresi ile baþlamaya ne dersiniz?

Kolay gelsin!


Baþlýk sizin, dinliyorum....

prometheus4517
29-10-2008, 16:54
Richard Dawkins'in çok sevdiðim kitabý "Tanrý Yanýlgýsý"ndan bazý alýntýlar yapmak istiyorum. Yalnýz baþtan söyleyeyim moderatör arkadaþlar da biraz daha eleyici olsunlar. Yazdýðým alýntýlar, açýkçasý cümle kurulumlarý ve içerdiði felsefe açýsýndan biraz mürekkep yalamýþ yutmuþ olmayý gerektiriyor. Arkadaþlardan ricam sýrf cevabým olsun diye bu konuya cevap vermeyelim. Kahve muhabbetine dönmesin. Herkesin ne dediði belli olsun. Güzel cümleler kuralým ve fikirlerimizin temelleri olsun. Dýþarýdan bir þeyler katmayalým, üzerinde tartýþacaðýmýz metin aþaðýda. Özellikle dinci arkadaþlardan bu konuda biraz daha estetik düþünmelerini rica ediyorum. Alýntým baþladý:

Tanrýnýn varlýðý sorusunun pratikte cevaplanamaz olmasý önermesinden Tanrýnýn varlýðý ya da yokluðunun eþit olduðu sonucuna atlamak, tekrar yüzleþmemiz gereken yaygýn bir hatadýr.

Bu hatayý açýklamanýn bir diðer yolu kanýtlama zorunluluðu ile ilgilidir ve Bertrand Russell’ýn kutsal demlik hikâyesinde, hata bu yolla hoþ bir þekilde gösterilmiþtir.

“Birçok Ortodoks kiþi, kendilerinin dogmalarý ispat etmeleri gerektiðini deðil, þüphe edenlerin kabul edilmiþ dogmalarý çürütmesi gerektiðini söyler. Bu elbette bir hatadýr. Eðer ben, Dünya ve Mars arasýnda, eliptik bir yörüngede dönen bir Çin Demliði bulunduðunu öne sürseydim ve bu demliðin en güçlü teleskoplarýmýzla bile ortaya çýkarýlamayacak kadar küçük olduðunu da iddiama ekleseydim hiç kimse bunun aksini ispatlayamazdý. Fakat konuþmama, iddiamýn aksi ispatlanamayacaðý için insan mantýðýnýn iddiamdan þüphelenmesinin tahammül edilemez bir küstahlýk olduðunu söyleyerek devam etseydim, kesinlikle saçmaladýðým düþünülecekti. Oysaki eðer böyle bir demliðin varlýðý eski kitaplarda bildirilse, her Pazar kutsal bir gerçek olarak aktarýlsa ve okul çaðýndaki çocuklarýn zihnine yavaþ yavaþ aþýlansaydý, varlýðýna inanmakta çekimser davranmak elbette bir tuhaflýk belirtisi halini alýrdý. Ve bu þüpheci kimse, aydýnlýk bir çaðda psikiyatristlerin, daha önceki çaðlarda ise Engizisyon Mahkemesi’nin ilgisini hak ederdi.”

Bu konuyu tekrarlayarak vakit kaybetmemeliyiz çünkü bildiðim kadarýyla hiç kimse bir demliðe tapmaz(http://news.bbc.co.uk/2/hi/asia-pacific/4692039.stm) ancak eðer üstelenirse þu saðlam inancýmýzý bildirmekte tereddüt etmeyecektik; yörünge izleyen bir demlik kesinlikle yoktur. Hatta hepimiz katý bir biçimde demlik bilinemezcileri olduðumuzu ileri sürebiliriz: kutsal bir demlik olmadýðýný gerçekten de ispatlayamayýz. Uygulamada demlik bilinemezciliðinden uzaklaþarak a-demlikçiliðe yöneliriz.



Bu alýþýlmýþýn dýþýndaki örneklerin tümünün ana fikri, çürütülemez olduklarýdýr, ancak yine de hiç kimse bu örneklerin var olma hipotezlerinin var olmama hipotezleriyle eþit bir durumda olduðunu düþünmez. Russell’ýn belirtmek istediði, ispatýn yükünün inançsýzlarýn deðil inançlýlarýn sýrtýnda olduðudur. Ben ise demliðin var olmasý lehindeki olasýlýklarýn karþýt olasýlýklarla baþ baþa olmadýðýný düþünürüm.



Hiçbirimiz kendimizi yaratýcý ya da alaycý bir hayal gücünün uydurabileceði milyonlarca zoraki nesneyi çürütmek zorunda hissetmeyiz. Bir ateist olup olmadýðým sorulduðunda, Zeus, Apollo, Amon Ra, Mithras, Baal, Thor, Wotan, The Golden Calf, ve Uçan Spagetti Canavarý’ný hesaba katarak, soruyu soran kiþinin de bir ateist olduðuna dikkati çekmeyi eðlendirici bir strateji olarak düþünürüm. Çünkü ben bu kiþiye göre yalnýzca bir tanrý öndeyimdir.



“Bu üstün gizem varoluþun sebebidir, neden var olduk? Hayatý denklemlerle ifade eden ve onlarý gerçek bir kozmos içerisinde var eden nedir? Bu gibi sorgulamalar bilimin ötesine uzanýrlar, ancak: bunlar felsefecilerin ve ilahiyatçýlarýn iþidir.” Ben þöyle söylemeyi seçerdim, eðer bu sorular gerçekten bilimin ötesine uzanýyorlarsa, o halde kesinlikle ilahiyatçýlarýn da ötesine uzanmalýdýrlar. Buna meydan okumak için bir adým daha atar, ilahiyatçýlarýn hangi olasý yönleri sayesinde bir uzmanlýk sahasý hak ettiklerini sorardým. Oxford Üniversitesi’ndeki kurucu Rektörüm’ün yorumunu hatýrladýðým anlarda hala gülerim. Genç bir ilahiyatçý üniversite bursuyla ilgili bir araþtýrma yapmak için baþvurur ve Hýristiyan ilahiyatý hakkýndaki doktora tezini teslim etmesinin ardýndan Rektör’ün þöyle bir yorumuyla karþýlaþýr, “Bunun bir konu olup olmadýðý konusunda mühim þüphelerim var”.

Ýlahiyatçýlar derin kozmolojik sorgular için bilim adamlarýnýn sunamadýðý hangi uzmanlýklarý sunabilirler? … Neden bilim adamlarý aþýrý korkak bir tavýr sergileyerek ilahiyatçýlarýn tutkularýna saygý duymalýdýr? Kendilerinin bile cevaplayamayacaðý ve ilahiyatçýlarýn apaçýk yetersiz kaldýðý sorular karþýsýnda neden geri adým atmalýdýr?

“Bilim nasýl sorularýyla ilgilidir ve yalnýzca ilahiyat neden sorularýný yanýtlayabilecek donanýmdadýr” sözü can sýkýcý bir beylik sözüdür. Dünyada ne olup bittiði neden sorularýyla mý alakalýdýr? … Neden sözcüðü ile baþlayan her tümce haklý deðildir. Tek boynuzlu atlar neden eþelenirler? Bazý sorular yalýn bir biçimde yanýtý hak etmez. Soyutlama ne renktir? Umut nasýl kokar? Bir sorunun dilbilimsel açýdan doðru bir tümceyle ifade edilebilmesi o soruyu anlamlý kýlmaz ya da pür dikkat kesilmemizi gerektirmez. Hatta soru gerçek olsa bile bu, bilim cevaplayamazken din cevaplayabilir anlamýna gelmez.

… Ancak eðer bilim bazý karmaþýk sorularý karþýlayamýyorsa, insanlarý bunu dinin yapabileceðini düþünmeye iten nedir? … Bilakis ilahiyatý (Ýncil tarihi, edebiyatý, vs hariç) gerçek bir konu olarak kabul etmem için saðlam bir sebep görmem gerekir.

… Dinin, insan bilgeliðine sunacak baþka hiçbir niteliðinin olmamasý gerçeði, bize neyin nasýl yapýlacaðýný anlatma yetkisinin verilmesini akýlcý kýlmaz. Bir kere, bu hangi din olmalýdýr? Yetiþtirildiðimiz din mi? Hangi konuya göre ve Ýncil’in hangi kitabýna yönelmeliyiz. … Eðer Deuteronomy (On Emir kitaplarýnýn beþincisi) ve Leviticus’u kabul etmezsek akabinde hangi kýstasla, dinin hangi ahlaki deðerlerini onaylamayý düþünmeliyiz? Veya ahlaki öðretileri bize uyan bir tanesini bulana kadar dünyadaki tüm dinleri didikleyip, ardýndan bir seçim mi yapmalýyýz? Eðer öyleyse bir kez daha sormalýyýz, hangi kýstaslarla bu seçimi yaptýk?

Ratiönalism
24-12-2008, 21:22
Öncelikle bilmeyenler için Brahmanlýðýn ne olduðunu anlatalým:
Brahmanýn kelime anlamý dünyanýn özü, evrensel ruh, mutlak olan demektir.. Kutsal kitaplardaki tanýmlara göre ise Brahman :
-En Yüce olan ve En Derin olan O
-O, herþeyin yapandýr, herþeyi yaratandýr
-Yüce ve yok edilmezdir, ne doðmuþtur ne de doðurmuþtur.
-Brahman herþey'dir. Mekansýz ve zamansýzdýr. Brahman Anadi ve Ananta'dýr, yani zamansýzlýk olan sonsuz devamdadýr.
-Yüce Brahman'dýr,evreni ayakta tutan ve çözendir. O, evrenin Yaratýcýsýdýr, koruyucusudur ve yok edicisidir ve tüm dünya ve öte aleme hükmeden, daha üstün olunamayan görkem, güneþi, ayý ve yýldýzlarý yapan, sýnýrsýz uzayýn çok ötesine geniþleyendir.O, en üstün mükemmeliyettir ve sýnýrlý bireyin tam tersine kadirdir.

Öz’ün kendi Brahman’ý gibidir. O, kiþisel Öz’ü Yüce Öz veya Brahman’la tanýr. O, vücudun içindeki beþ kýlýfla gizlenen Öz’ü çekip almaya çalýþýr. Bu nedenle önemli isim ‘Ahamgraha’ Upasana’dýr. ‘Yemek Brahman’dýr’ ‘Akasa Brahman’dýr’. ‘Surya (Güneþ) Brahman’dýr’. ‘Zihin Brahman’dýr’. ‘Prana Brahman’dýr.’ Pratika (Brahmanýn yarattýðý her þey) Brahman’ýn bir sembolüdür. Pratika ibadetleri sayesinde Brahman’ýn farkýna varabilirsiniz. Brahman’ýn tüm bu Pratikalarda gizli olduðunu hissetmelisiniz. Tüm bu Pratikalarýn Adhishthana veya bir þeylerin içinde gizli olan Brahman olduðunu düþünmelisiniz. Bunlar Brahman’ýn Upasanalar’ýný yapmanýn bazý yollarýdýr. Bu praktikalardan en yaygýn olaný Suryacýlýktaki güneþtir..

Brahman ý Tanrý Brahma ile karýþtýrmamak lazým.. Hindulara göre bütün bunlar tek olan Brahman'ýn tezahürleridir). "brahman" a inanmak yani kainatý zatýndan ve zatýnýn içinde vareden; var ettikleri ile hem ayný hem de ayrý olan; hem herþey hem de hiçbirþey olan; ikincisi olmayan bir ve tek; akýlla kavranamayacak mutlak gerçekliðe inanmak demektir.

Þimdi bu inanýþýn bir ekolüde Suryacýlardýr. Suryacýlarýn asýl ilahlarý güneþtir.. Bakýn suryacý da, þivacý da olsa öz olan Brahmandýr lütfen bunu unutmayýnýz.. Evet aslý salat olan yani namaz kelimesinin kaynaðýda bu Suryacýlardýr..

"Sanskritçe Surya ‘güneþ’ Namaskara ise ’selamlama’ veya ‘baðlantý’ demektir. Böylece Surya Namaskara ‘güneþle baðlantý’ anlamýna gelmektedir. Surya Namaskara bedende akan güneþ enerjisinin canlandýrma tekniðidir. Güneþ "ruhi bilinç" simgesidir. Ayný zamanda kiþiyi tinsel uyanýþa ve bunun sonucunda gelen þuur açýlmasýna hazýrlar. ". Genelde güneþin hareketleri ile bildiðimiz türde namaz kýlarlar..

http://islamiyetgercekleri.wordpress.com/n...uz-hindulardan/ (http://islamiyetgercekleri.wordpress.com/namaz-ogreniyoruz-hindulardan/)

Evet kýsa tutmaya çalýþtým.. Þimdi asýl meseleye gelelim :

Daha önce formumuzda Brahma, Brahman kelimelerinin orta doðuya geçtiðinde Abraham, Rahman gibi isimlere dönüþmüþ olabileceði yazýlmýþtý.. Zaten Ýbranilerin Hindistan ile baðlantýsý olduðunu gösteren bir sürü bilgi vardýr.. http://www.hermetics.org/ibranice.html (http://www.hermetics.org/ibranice.html)

Bana göre Muhammed Brahmancý bir Suryacýydý.. Elbette bu inanýþýn doðum yeri olan Hindistanda oldukça uzaktý ve diller, kültürler gibi inançlarda zaman içinde erezyona uðrayýp yerel inançlarla karýþarak deðiþiyorlardý.. Elbette eski Mýsýr inançlarýnda tutun, mecusilikten, Mitraizmden bir sürü inanýþ Brahmanizmle ortadoðuda kaynaþmýþtýr.. Ýþte böyle bir ortamda yaþayan Muhammed yüzyýllarýn arasýndan uzaklardan gelen ve ortadoðuda diðer inançlarla karýþmýþ Brahman ve Surya inancýna inanýyordu..

Muhammed'in yaptýðý ise, gerçekten Hindistan kültür göçleri-iþgali evveli ata tanrý El-Ýlah yerine Rahman'ý kabullendirmek... Elbette ilk dönemlerde etrafýndakiler yadýrgamasýn diye Al ya da El Ýlahý öne sürdü.. Ne zaman taraftarý oldu, o zaman aklýnda ki öze döndü.. Brahman a ya ni Rahman a..

Muhammed in Rahman isimli bir tanrýya inandýðýný, bu tanrý düþüncesini Suryacýlýðýn merkezlerinden biri olan Güney Arabistan'dan aldýðýný düþünmememiz için hiç bir sebep yoktur. Nitekim Rahman Allah'tan baðýmsýz olarak çok sýk olarak kullanýlmakta ve insanlar Rahman'a ibadete çaðrýlmaktadýr.

Ama Muhammed in düþündüðü gibi gitmemiþtir olay.. Eskiden benri tanýdýklarý Al lah ismini kabul eden Müslümanlar bir müddet sonra Muhammed din Rahman dan bahsetmesi üzerine isyan etmiþler ve kurtarýcý ayet inivermiþtir.. (Bakýnýz Kuran da eEl ilah olarak geçer genellikle: http://www.kuranoku.com/sureler/nur-isik/ (http://www.kuranoku.com/sureler/nur-isik/))

Ýsra 110 110. De ki; Ýster El Ýlah deyin ister Rahman! Ne derseniz deyin, en güzel isimler Onundur. Onu anarken sesini yükseltme, fazla da kýsma, ikisinin arasý bir yol tut.

111. Doðurmayan, eþi benzeri olmayan ve hiçbir þeye muhtaç olmayan El Ýlah’ý bil ve Onu Ona yakýþtýðý gibi an.

Ratiönalism
06-01-2009, 21:46
Muhammed zamanýnda hem Matta, Markos, Luka, Yuhanna Ýncilleri; hem de þu anda var olan Tevrat mevcuttu, bunlar yeni bir oluþum için kaynak olarak vardý.

Zaten, Kuran'da var olan sosyal içerikli temalarýn hemen hemen hepsi, Tevrat'ta da vardýr. Özellikle Tevrat'ýn Kuran'ýn oluþturulmasý üzerindeki etkisinin oldukça büyük olduðu gözlenmektedir. bu konuda somut birkaç örnek vermek gerekirse, ebu Hüreyre þöyle demektedir:
"Ehl-i kitap (Yahudiler), Tevrat'ý Ýbranice olarak okur, bize de Arapça olarak açýklamasýný yaparlardý. buna karþý Muhammed bize, 'siz onlarý ne doðrulayýn, ne de yalanlayýn' diyordu." (tecrid-i sarih, diyanet tercemesi, no: 1679).

Bir diðer örneði de halife Ömer'den dinleyelim:

"Ehl-i kitap kendi aralarýnda Tevrat okurken, ben de onlarý dinlerdim. gerçekten Kuran ile Tevrat arasýnda herhangi bir fark görmezdim" (vahidi, eshab-ý nüzul, bakara suresi, 98.ayet)

Gerek bu ifadeler, gerekse Kuran ile Tevrat'ýn birlikte incelenmesi halinde ortaya çýkacak olan týpatýp ortak noktalar-benzerlikler gösteriyor ki; gerçekten Kuran'ýn oluþturulmasý sýrasýnda Tevrat kültürü fevkalade ekili olmuþtur.

Söz, Tevrat ile Kuran arasýndaki benzerliklerden açýlmýþken, bu benzerlikleri, bazý somut örneklerle açýklamakta yarar var. örneðin;

1. Boy abdesti. Ýslamiyet'ten önce hem Araplarýn inançlarýnda, hem de Tevrat'ta (Yahudilikte) mevcuttu. (ibn-i habib, muhabber, s.319; halebi, insanü'l uyun, 1/425 ve Tevrat, "Levililer" bölümü, 15/16-18).

2. Namaz da Ýslamiyet'ten önce vardý. hatta, bugünkü gibi günde beþ vakit kýlýnýyordu. isimleri, Þaharit (sabah namazý), Musaf (öðle namazý), Minha (ikindi namazý), Neilat þerarim (akþam üstü) ve Maarib (akþam namazý) olarak halk arasýnda kullanýlýyordu. (Hayrullah örs, Musa ve Yahudilik, s.399-405; doç.dr. ali osman ateþ, asr-ý saadette Ýslam; þaban kuzgun, Hz. Ýbrahim ve Hanifilik, s.117; Epstein, Judaism, s.162.)

3. Ýslamiyet'ten önce cuma namazý var olup, "Arube" adýyla bilinirdi. bunu, Muhammed'den önce Kab Bin Lüey oluþturmuþtu. ayrýca, namazýn daha önce var olduðu Kuran'ýn birçok ayetinde de bulunuyor. (Al-i imran suresi-39, Ýbrahim suresi-40, Meryem suresi-31 vb.)

Ýslamiyet'te varlýðý en baþta Kuran ile (nisa-43) sabit olan teyemmüm (toprakla temizleme usulü), bile daha önceden gelen bir uygulamadýr. (islam ansiklopedisi, wensinck, m.e.b. tercemesi, "teyemmüm" madesi, 12/1-223).

4. Muhammed'den önceki dönemlerde Araplar tarafýndan kutlanan iki önemli bayram geleneði vardý. 21 mart'ta Nevroz, 22 eylül'de Mihriban bayramlarý kutlanýyordu. Muhammed döneminde, bu bayramlar Müslümanlara yasaklanarak, bunlarýn yerine ramazan ve kurban bayramlarý getirildi. böylece, iklim deðiþikliklerini haber vermesi nedeniyle, tarýmsal faaliyetler açýsýndan da rasyonel bir yarar saðlayan Nevroz ve Mihriban bayramlarý, sadece dinsel içeriði olan bayramlar ile deðiþtirildi. böylece, bayramlarýn da Ýslamiyet'in getirdiði yeni bir geliþim olduðundan söz edilemez.

5. Ýslam'i bir gelenek olduðu sanýlan "yaðmur duasý" da daha önceden vardý. bakara suresi'nin 60.ayetinde bu konuya deðinilmiþtir.

6. Ýslamiyet'te kadýnlarýn kullandýðý baþörtüsü, Yahudilik ve Hýristiyan kültüründen gelen bir adettir. Yahudi kadýnlarýn, özellikle bir ibadeti izlerken, baþlarýný mutlaka örtmesi gerekiyordu. bu onlar için bir zorunluluktu. kadýnlarýn baþörtüsü takmasý, Hýristiyanlýk'ta da önemliydi. (Abdurrakman küçük-Günay Tümer, dinler tarihi, s.227; örneðin; pavlus'un 1.korintoslulara mektuplarý, 11/3-8).

8. Ýslamiyet'ten önceki gelenekler ile, kiþinin kendi annesi, kardeþi, teyzesi, halasý, üvey annesi ve eþi henüz hayatta iken baldýzý ile evlenmesi yasaktý. Tevrat'a göre, bunlara uymayan kiþi idam ile cezalandýrýlýrdý. bunlar da Kuran'da aynen kabul edildi. (örneðin, nisa suresi 23.ayet). (Tevrat, "Levililer" bölümü, 18/6-24 ile 20/11; Ýbn-i Habib, Mubber, s.325-327 ve Munammak, s.21; Yakubi tarihi, 2/15; ibn-i kuteybe, el-maarif, s.50; belazuri, ensaül eþraf, 1/87; isfehani, el-aðani, 3/152).

9. Ýçkinin verdiði zarar göz önüne alýnarak, konuyla ilgili yasak Muhammed'den önce de uygulanýyordu. bu yasaktan Tevrat ve Ýncil'de de söz edilir. ayrýca, Muhammed'den önce Osman bin Maz'un, kus bin saide, Hz. Ali, varaka, ebu zer ve zeyd bin amr yasak koymuþlardý.

10. Oruç ibadetinin Muhammed'den asýrlar önce var olan bir adet olduðunu Kuran zaten yazýyor. (bakara 183.ayet). hatta, o zaman orucun baþlangýcý bile Ýslamiyet'teki gibi aya göre tespit ediliyordu. týpký, bugünkü Müslümanlar gibi, ay'ý görmek için gözetleme heyetleri bile kuruluyordu. (Hayrullah örs, Musa ve Yahudilik, s.409

11. Ýslamiyet'teki "Kuran'ý hatmetme, hatim indirme" adeti de Yahudilikten alýnmadýr. Yahudilikte, "Simra tora" adýyla anýlan bu gelenekte Tevrat her yýl bir kez hatmedilir ve bunun sonunda da bayram yapýlýrdý. (Abdurrahman küçük-Günay Tümer, dinler tarihi, s.231.)

12. Ýslamiyet'te her ayýn 13, 14 ve 15.günlerinde oruç tutulmasýnýn sevap olduðuna inanýlýr. bu günlere "eyyam-ý biz" denir. bu adet de Yahudilikten alýnma bir adettir. Muhammed, "kim ayýn bu üç gününde oruç tutarsa, sanki senenin tüm günlerinde oruç tutmuþ gibidir" demiþtir. (Tevrat, "Levililer", 23/4-6; tecrid-i sarih, diyanet tercümesi, 601 numaralý hadisin þerhi, 4/152; sünen-i ebu Davut, Savm-68, no:2449; sünen-i nesai, savm-84, no:2419-2425; ibn-i mace, savm-29, no:1707

13. Ýslamiyet'ten önceki dönemlerde de, bir kadýn kocasý tarafýndan üç kez boþanýrsa, artýk birbirlerinden ayrýlmalarý zorunlu olurdu. Ýslamiyet, bu geleneði de almýþtýr. (bakara suresi 229 ve 230.ayetler). ayrýca, hac'da kurban kesmek, þeytan taþlamak, senenin 12 ayýndan dördünün "hürmetli aylar" olarak kabul edilmesi, ölen birisinin yýkanmasý, kefenlenmesi, cenaze namazýnýn kýlýnmasý, verasette kýz çocuklara erkeklerin aldýðý payýn yarýsýnýn verilmesi vb. gibi adetler, Ýslam'dan önce de geçerliydi. (örneðin ibn-i habib, muhabber, s.309-324; halebi, insanü'l uyun, "batn-ý nahle" bölümü, 3/156).

14. Ýslam'a göre hýrsýzlýk yapan birinin cezalandýrýlmasýndaki yöntem ve hukuki düzenlemeler de Kuran'ýn ortaya attýðý yeni bir olay deðildir. bunlar, eskiden beri var olan düzenlemelerdi. erkeklerin sünnet olmalarý, yeni doðan çocuklar için "Akika" denilen kurban kesilmesi, kadýnlarla ilgili "iddet" (kadýnýn eþinin ölmesi durumunda yeniden evlenmesi için belirli bir süre beklenmesi zorunluluðu) ve erkekle kadýn arasýndaki özel iliþkilerin belli bir düzlemdeki yasalarýný ifade eden "zihar", "ila" gibi adetler daha önce de vardý. (Tevrat, "tekvin" bölümü, 17/11-14; Kuran, maide suresi 38.ayet; ibn-i habib, muhabber, 329; ibn-i esir, üsd-ül gabe, no.7527-7530; alusi, büluðü'l ereb, 2/50; taberi tefsiri, 23/76).

15. Çalýþanýn alýn terinin kurumadan ücretinin ödenmesi prensibi, Muhammed'in hadislerinde vazedilen bir düzenleme olarak sanýlýrsa da, bu düzenleme Tevrat'tan alýnmadýr. (Tevrat, "Tesniye" bölümü, 24/14-15).

16. Kuran'da var olan bütün Ýsrailoðullarý peygamberlerinin tüm efsaneleri, Tevrat'ta kapsamlý biçimde anlatýlmaktadýr. (örneðin, Hz. Ýbrahim, Hz.Musa, Hz.Eyüp, Hz.Davut, Hz.Süleyman gibi).

17. Kesilmeyen bir hayvanýn (leþ) etini yemek, Ýslamiyet'ten önce de haram idi. (Tevrat, "Levililer", 22/8).

18. Mekke'nin harem bölgesi (hürmetli þehir) sayýlmasý, Hz.Ýbrahim'den beri gelen bir gelenekti.

19. Ýslamiyet'teki köleyi azat etmek geleneði, Ýslamiyet öncesinde de vardý. (tecrid-i sarih, diyanet tercümesi, no:705-709).

20. Zekat verilmesi de Ýslamiyet öncesinde var olan bir adetti. bu durum, Kuran'ýn kendisinde bile yazýyor. (Hz. Ýsa ile ilgili Meryem suresi 31.ayet, ismail peygamber ile ilgili Meryem suresi 55.ayet, Hz.Ýbrahim ile ilgili enbiya suresi 73.ayet).

21. Kabe'yi örtme geleneði Ýslamiyet'ten önce de vardý (moðultay, el-iþare, s.49; moðultay, bu kaynaðýnda þu eserlerden alýntý yapmýþtýr: askeri, el-evail, 16; süheyli, revdü'l unuf, 1/146; ibn-i kuteybe, el-maarif, 551; ibn'il cevzi, telkih, 446; suyuti, el-vesail, s.84; ibn hazm, cemheretü'l ensab, s.189).

22. Yanlýþlýkla öldürülen bir insanýn kan bedelinin 100 deve olmasý, Ýslamiyet'ten önce de var olan bir gelenekti.

23. Farklý inançlarda olan insanlarýn evlenmesine getirilen kýsýtlamalar, Ýslamiyet'e Yahudilikten alýnmýþtýr. (Tevrat, "Tekvin", 34/1-26; "Tesniye", 7/3; Kuran bakara suresi 221.ayet).

24. erkeðin birden çok kadýnla evlenebilmesi de Ýslamiyet'e, Yahudilikten alýnmýþ bir adettir. (Tevrat, "Tekvin", 16/1...,29/17, 32/22; "2. Samuel", 25/40; "1.krallar", 11/1; Kuran, nisa-54, ra'd-38, ahzab-38, sad-23, 24, vb.)

25. Ýslamiyet'te herhangi bir davanýn ispatý için gereken iki erkeðin þahitliði adeti de Ýslamiyet öncesinden gelmektedir. (Tevrat, "Tesniye", 17/16, 19/15; Kuran, bakara-282; Yuhanna incili, 8/17; Matta incili, 18/16).

26. Kuran'daki cana can, göze göz, buruna burun, kulaða kulak, yaraya yara.. þeklinde ifade edilen ceza biçimleri de Tevrat'tan alýnmýþtýr. (Tevrat, "çýkýþ", 2/23-25, "Levililer", 24/17-20, "Tesniye", 19/21; Kuran, Maide-45).

27. Ýslamiyet'te yemin, ancak Allah'ýn adý ve sýfatlarý ile geçerlik kazanýr. bu gelenek de Tevrat'tan alýntýdýr. (Tevrat, "Tesniye", 20/20).

28. Kuran'a göre, Allah'a þirk koþmanýn cezasý çok aðýrdýr. (nisa suresi 48 ve 116.ayetler). bu inanç, Tevrat'ta da bulunmaktadýr. (Tevrat, "çýkýþ", 22/20, "Tesniye", 17/2-7).

29. Yol kesenlere ve dine göre terör sayýlan hareketlere katýlanlara ve yer yüzünde fesat çýkaranlara Ýslamiyet'ten önce de aðýr cezalar verilirdi. Kuran'a da bu adetlerden alýntý yapýlmýþtýr. (Kuran, Maide suresi, 33,ayet; Ýbn-i Habib, Muhabber, 327).

30. Dicle ie Fýrat'ýn çok önemli iki nehir olduklarý da Kuran'a Tevrat'tan yapýlmýþ bir alýntýdýr. (Dicle ve Fýrat hikayesi için kaynakça: Tevrat, "Tekvin" bölümü, 2/13-14; tecrid-i sarih, diyanet tercümesi, no:1551; Buhari-Müslim, el-lü'lüü ve'l mercan, no: 103; buhari, bed'ü'l halk, 6; Menakýb-ý Ansar, 42; Eþribe, 12; Müslim, iman, no:164, cennet, no:2839 ve diðer hadis kaynaklarý).

31. Nuh tufaný efsanesi de Kuran'ýn birçok ayetine Tevrat'tan alýnmýþtýr.

32.Zekat Musevilik'te de vardýr.

33.Sünnet Musevilik'te de vardýr

34.Hazan ve Müezzin ayný görevi yapar

35.Kippa ve takke nerdeyse birbirine benzer

Alýntýdýr

mücerred
15-02-2009, 00:26
Cagdas hukuk sistemi iskenceyi yasaklar ve onu insanlik sucu olarak saptar.Sucluya ceza verirken suca göre ceza verir günümüzün moda deyimiyle orantili güc kullanir.Günümüz adalet anlayisinda sucluya ceza verirken onu islah edip topluma kazandirmayi hedefler.
Tanrinin adaleti,yani mükemmel ilahi adalet ne yapiyor.Eger siz Tanriya inanmak icin kendinizce yeterince kanit bulamayip dinden ciktiysaniz vay halinize.KAbir azabiyla (mahkeme öncesi)baslayan cehennemde sonsuza kadar devam eden ISKENCE.
Bunun adil olmadigini düsünüyorum.
Suc isleyeni.size inanmayani öbür dünyada islah eder etmezsiniz veya BEDENIYLE BERABER RUHUNUDA YOK EDERSINIZ.O sizin tasarrufunuzdadir
Cagimizin en önemli degerlerinden biridir iskenceye karsi durmak.
Iskencecileri bu dünyada öbür dünyada da protesto ediyorum.

belki
21-04-2009, 01:12
Hz. Musa, artýk boða burcundan çýkýldýðý için eskinin adetlerini yýkmak adýna buzaðýnýn kesilmesini saðladý.

Hz. Muhammed ise "Ýbrahim'e inen koçtur" diyerek koçun kurban edilmesini...

Tüm bunlar dünyanýn göðündeki burçlarýn deðiþmesi ile mi ilgilidir?


Böyle bir konunun burda bulunmasýnýn gerekli olduðunu düþünerek baþlýðý açýyorum.



.................................................. ......................................
Bulabilsem bilgi de ekleyecektim ama nasýl arama yaparsam yapayým. Astroloji ve bir kaç hadisten baþka bir þeye rastlayamadým. Bulan ekleyen olursa þimdiden teþekkürler.
.................................................. .......................................

Uzun süre gökyüzünü izleyebilirsek, sonunda görürüz ki Ekliptik çemberi ile Gök Ekvatoru çemberinin kesiþtiði noktalar, arka plandaki yýldýzlara göre deðerlendirildiðinde, yavaþ yavaþ ve Ekliptik çemberi üzerinde geriye doðru kaymaktadýr. Bu geriye kayma durumunda da, yýldýzlarý sanki Ekliptik çemberine paralel olarak ileriye doðru gidiyormuþ gibi görürüz. Ancak, bunu görebilmek için birkaç yüzyýl boyunca göðe bakmak gerekiyor. Zira, bu kayma hareketi yýlda yaklaþýk 50 yay saniyesi kadardýr. Diðer bir deyiþle, 72 sene sonra sadece bir derecelik bir kayma olduðu farkedilebilir. Ama, yine yaklaþýk olarak 2160 sene sonra baktýðýmýzda, 30°lik bir kayma ile karþýlaþýrýz.

Ekliptik çemberi üzerinde geriye kayan Ýlkbahar noktasýnýn tekrar ayný yere gelebilmesi için yaklaþýk 26000 sene geçtiði varsayýlmaktadýr.

,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,
Dünya, her 2,160 yýlýný bir burçta geçirir ve bu geçiþ geriye doðrudur, aþaðý yukarý kitabý olan dinlerin doðusu ile baþladýðý düþünülen Balýk Çaðý þimdi yerini Kova Çaðýna býrakacak ve bir 2,160 yýl sonra da Oðlak Çaðýna girecek, yani geriye doðru ilerleyecek.
,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,

gematria
05-05-2009, 17:32
Bu çalýþmamýn amacý evrimin bugünkü hale getirdiði sistemin kusursuz olmadýðýný göstermek kanýtlamaktýr ayrýca bu sistemin bilinçli bir yaratýcý tarafýndan yoktan var edilemeyeceðini de anlatmaktýr .... bugünkü doðal sistem kusursuz deðildir dolayýsýyla bugünkü sistemin bir zeka ürünü olmadýðý bu þekilde kanýtlanmýþ olacaktýr çünkü sonsuz ilim sahibi denen bir tanrýnýn yaratacaðý bir sistemin pek tabi kendisi gibi hatasýz olmasý beklenirdi ...ayrýca bir cevapta her fýrsatta bu kusursuz sistemi yaratan tanrýyý nasýl olurda hissedemezsiniz diyen daha hatalarýn kusurlarýn farkýna varamamýþ insanlara vermiþ olmak istiyorum …


Ele almak istediðim konu düþük olayý ...biliyorsunuz ki düþük gebeliðin ilk yarýsýnda yani yirminci gebelik haftasýndan önce veya bebek 500 gram aðýrlýða ulaþmadan önce gebeliðin deðiþik nedenlerle sonlanmasýdýr ve fetusun (o dönemdeki bebek ) ölü bir þekilde dýþarý atýlmasýdýr ...
Sperm ile yumurta birbiri ile kaynaþtýktan sonra oluþan zigot rahim duvarýna yerleþmelidir ki gebelik kalýcý olabilsin zigot atýlmadan kalsýn ... oysa bu aþamalarda bazen oluþan HATALAR yüzünden her iki zigottan 1 i (evet yani %50 si ) kaybedilmekte adet kanamasý ile birlikte atýlmakta ... buna kimyasal gebelik düþüðü denmektedir ...bu durum tamamen sistemin bir yerinde hata oluþmasýna baðlýdýr .. yani sisteme dýþarýdan müdahale yoktur sistemin kendi iþleyiþinden kaynaklanan bir hatadýr ...
hadi bunu geçelim ve sistem iþleyip %50 ihtimali geçip düzgün bir þekilde zigot rahim duvarýna yerleþsin .... bu seferde aksaklýklar bitmiyor .. ama olasýlýk daha aza iniyor ... bu seferde her 5 fetustan (zigot demiyorum çünkü yerleþti ve büyüdü ) 1 tanesi (%20 ) yine sistemdeki aksaklýklar yüzünden ölmektedir ...
peki diyeceksin nedir bu hata neden düþük oluyor...

Bunlar arasýnda en önemli neden o bebeðe ait “kromozomal bozukluklar”dýr.Düþüklerin en önemli nedeni olan kromozom bozukluklarý ailevi geçiþ göstermezler ve tamamen bir þans eseri rastlantýsal olarak ortaya çýkarlar. Yani hatalý bir üretim sonucunda oluþurlar....insanlar yaþlandýkça zaten kusursuz çalýþamayan(burasý önemli ) sistem daha da bozulmaktadýr ...hata olasýlýðý artmaktadýr ....Örneðin 20 yaþýnda bir kadýn hamile kaldýðýnda bunun düþükle sonuçlanma olasýlýðý %13 iken 42 yaþýndan sonra bu oran %50 dir. Bunun nedeni annenin yumurtalýklarýndaki yaþlanmadýr....

Ýnsanlar daha çok düþük olayýný iþte filmlerde gördüðümüz gibi bir darbe yüksekten düþmee veyaa zararlý maddeler kullanmaa sonucu sanarlar oysa bunlar sadece düþük olaylarýnýn %10 luk bir kýsmýný açýklamaktadýr ... geriye kalan %90 düþük ise tamamen sistemin yanlýþ iþleyiþiyle alakalýdýr ...çünkü sistem bir zeka tarafýndan dizayn edilmemiþtir ... evet bir sistem var ama hatalarýyla var …

hak-dostu
19-06-2009, 01:02
hepinize selam arkadaþlar...ben de sizler gibi bir insaným...sizler gibi bir hayatým var...benim yaþantým yemek-içmek-uyumak-çiftleþmek-çalýþmak ve düþünmekle geçiyor...evet yanlýþ okumadýnýz vakit buldukça düþünüyorum çünkü ancak düþünerek aydýnlanabiliriz öyle deðil mi?ve bu düþündüklerimi sizlerle bu baþlýkta paylaþacaðým...
Efendim tabi düþününce ilk akla gelen hayatýn anlamý oluýyor haliyle...ben nasýl dünyaya geldim diye kafa yoruyorum...hayatýmdan tanrýyý çok önceleri çýkardýðým için aydýnlandýðýmdan dolayý birçok cevaplarým mevcut bu konuda...aptal dindarlar bu soruya tek cevap verebiliyorlar..bizi tanrý yarattý...ne kadar basit bir cevap öyle deðil mi....bense daha geniþ düþünebiliyoýrum...ve düþüncelerimin sonunda dünyaya geliþimi þöyle anlamlandýrdým...efenim babam annemi okulda tanýmýþ aþýk olmuþlar olmasýna da evlenmeyi bekleyememiþler...bir sömestr tatilinin güzel bir akþamýnýn ürünüyüm anlayacaðýnýz...ben aslýnda bir sipermim arkadaþlar ya hepimiz öyleyiz hem de...annemin rahmine giren o siperm iþte o benim...ilk zamanlar pek problem olmadý ama zamanla o kesede yaþamanýn zorluklarý da oldu tabii..9 aylýk sürede düþünmek için de çok vaktim oldu...siperm düþünebilir mi deyip gülmeyin yoksa tanrýya inananlarýn ekmeðine yað sürersiniz haaa....neyse efenim bu sürede nasýl bir þekle sahip olmam gerektiðine karar vernem gerekiyýordu...ben de 1.70 boyunda hafif esmer yeþil gözlü bir erkek olmaya karar verdim...kendi anne-babamý seçememiþtim ama tabiat ana saðolsun kendi özelliklerimi kataloða bakarak seçebildim...henüz dünyaya gelmediðim için boy nedir saç nedir göz nedir bilmiyordum tabii mecburen kataloða baktým....neyse annemin rahminde beslenme ve su problemim yoktu..nasýl oldu bilmem ama annemle benim kesemin arasýna bir boru gibi bir hat çekildi o hattan gelen besinle ve suyla idare ettim...iþin ilginci tuvalet derdi de yoktu...ah ah annemim karnýnda ne kadar rahattým...ekmek elden su gölden yaþayýp gidiyordum...derken birgün bir kuvvet beni çýkmaya zorladý...çýkmamak için çok çaba harcadým ama direnemedim dostlar...o kadar zorlandým ki annemin karnýndan çýkarken çok aðladým...ne var ki dostlar keþke diyorum kendi þeklimi daha iyi seçseydim..ne bileyim þöyle kývanç tatlýtuð veya tarkan gibi yakýþýklý birine niye benzetmedim ki kendimi...neyse artýk bidahaki dünyaya geliþimde onu da denerim...hepiniz kalýn saðlýcakla....

AYATA
25-06-2009, 13:06
Bazý müslümanlarýn söylemidir...Hepimiz ayný Tanrýya inanýyoruz, acaba öylemi...Hýristiyanlýðýn Tanrýsý Ýle Ýslamýn anlattýðý Tanrý birbirine benziyormu?...elbette hayýr, Ýnanýrlarýna vaad ettikleri Cennet ve Cehennemler bile farklý, Yahudilikte Cehennem kavramý bile yoktu, sonradan bir takým mezhepler aracýlýðý ile girmiþtir dine.. Ýlk hýristiyanlar adam öldürmeye karþýydýlar Askerlik kötü bir meslekti, þehadet kavramýda elbette yoktu Sonra Ýslam ile baþedebilmek için dine þehadet kavramý sokuldu buda Selçuklularýn Anadoluya girdiði 1071 li yýllarda olmuþtur....
Hýristiyanlýðýn cennetinde cinsellik yoktur...Müslümanlarda huriler, gýlmanlar kýrla gider baþtan aþaðý cinsellik kokar cennet...Hýristiyanlar ve yahudiler Muhammet'i Sahte peygamber görürler.... Çünkü bilirler ki Ýsaya kutsal kitap inmemiþtir, kutsal kitap tanrý olan Ýsanýn gökyüzüne çekilmesinden sonra havarilerine esin olarak inmiþtir. Yine bilirlerki zebur diye bir kutsal kitap yoktur, o sadece tevratta mezmurlar diye bir bölümdür... yine muhammet in aksine bilirlerki Musaya tevrat diye bir kutsal kitap gelmemiþtir Tavrat yahudilerin tarihçesidir musa ya gelen on emirdir.
Heleki Bazýlarý Hindularýn Brahman ý ile Allahý aynileþtirirlerki...buda komiktir. Brahman Tanrý deðil farkýndasýz bir asli varlýktýr...ondan oluþan avatarlar binlerce onbinlerce farklý güç evreni yönetir...Zaten hindulara göre Allah kötü niyetli bir Cin dir. Muhammeti kullanmýþtýr...

görüldüðü gibi Aslýnda inanýlan Tanrý ayný tanrý deðil......yani bu söylemde masal...

niveru
27-06-2009, 23:32
Bir kac gundur aklimda bir konu vardi. Kurandaki mekke ve medine ayetleri .

Ayetleri nuzul sirasina gore degerlendirmeler yapilmisdi , tam kesinlik ifade etmesede , surelerin tam kesin olarak ayet ayet degerlendirilmesi de belki

Ben baska bir sey yapmak istiyorum , sureler icindeki azinlik ayetlerini degerlendirmek , yani cogunlugu medinede inen bir surenin icindeki mekke ayetlerini , yada tersini .

Bir anlam butunlugu sagliyor mu , yoksa neden o ayetler orda gibi sorulari incelemeye calisacagim

Konuyu online seklinde yazmayi dusunuyorum , yani bende ne oldugunu yada neye varacagimi bilmiyorum , ilerledikce ,ilerleyebilirsem bir fikir yurutmeye calisacagim kendi mantigimca ,., bakalim ne olacak ...

AYATA
21-07-2009, 17:11
o çaðýnýn çok ötesinde, farklý bir çizgide, sýra dýþý bir din adamý idi................... Simavnalý Þeyh Bedrettin.......

“ Hep bir aðýzdan Türkü söyleyip
Hep beraber sulardan çekmek aðý,
Demiri oya gibi iþleyip hep beraber
Hep beraber sürebilmek topraðý,
Ballý incirleri yiyebilmek hep beraber
Yarin yanaðýndan gayri her þeyde
Her yerde
Hep beraber
Diyebilmek için
On binler verdi sekiz binini…”

diye anýyor onun adýna yazdýðý destanda Nazým Hikmet.

Sünni bir ailedendi ve eðitimini de Sünni Ýslam’a göre almýþtý. Ancak sonuçta vardýðý nokta Alevi/ Kýzýlbaþ ( Batýni / Hurufi / Kalenderi ) öðretisi olmuþ ve o, Kýzýlbaþ Türkmenlerin zulme karþý savaþýnda yolbaþçýlýk görevi üstlenmiþtir.

onun görüþlerinin bir bölümü þöyledir..



Hayatý ve dünyayý kendi küçük dünyalarý ile sýnýrlý tutanlar bizi anlamazlar.

Ýnsanlarýn pek çoðu birbirlerine yahut haksýz mala, meþru olmayan paraya veya rütbe ve mevkilere, yiyecek ve içeceklere ibadet ediyorlar da, Allah’a ibadet ediyoruz sanýyorlar.

Bütün namazlar ve niyazlar ahlâkýn düzeltilmesi için, iç yüzün arýndýrýlmasý için birer vasýtadan ibarettir. Hakiki ibadetin hiçbir vakit kayýt ve þartý yoktur. Hangi tarzda yapýlýrsa yapýlsýn, Tanrýnýn dileðine uygun olur. Ýbadetin temeli maksudun Hak olmasýdýr. Bir cemaatte bu temel bulunmayýnca yaptýklarý ibadetler de kaybolur. Yalnýz kötü toplantýlar kalýr. Fenalýk üzerinde toplananlardan sen hemen uzaklaþ.

Kötü ve Çirkin iþlerle uðraþan insanlar Hak’tan uzaklaþmýþlardýr. Cehennem iþte budur. Cennetle cehennemi baþka yerde aramak saçmalýktýr.

Ýnsanlar eylemleriyle, düþünce ve fikirleriyle güzeli ve iyiyi bulabildikleri oranda Hak’la buluþmuþlardýr.

Ýnsanlar Müslümanlýktan önce somut bir puta taparlardý, çaðýmýzda ise hayali bir puta tapýyorlar. Belki bir gün Hak kendisini gösterir de Hak olarak ona taparlar.

Gerçek tasavvufçu, hiçbir insan gözünün görmediði, kulaðýnýn iþitmediði, gönlünün sezmediði þeyleri bilir. Onlarý halka, kafalarýnýn alabileceði þekilde anlatýr. Ama aslýný içinde gizler.

Tanrý dünyayý yarattý ve insanlara verdi. Demek ki dünyanýn topraðý ve bu topraðýn bütün ürünleri insanlarýn ortak malýdýr. Ben senin evinde kendi evim gibi oturabilmeliyim, sen benim eþyamý kendi eþyan gibi kullanabilmelisin. Çünkü bütün bunlar hepimiz içindir ve hepimizin malýdýr.

Tarih, gelecek için kavga verip, yitmiþ bile olsa, insanlýk için vuruþanlarý hiç unutmaz.

Ýbadet etmekten amaç ezeli ve büyük varlýða gönüllerin yönelmesi ve kapýlmasýdýr. Yoksa dünya umuruna dalmýþ bir kalp ile bin sene namaz kýlmýþ, oruç tutmuþ olsan, bundan dolayý hiçbir sevap ve mükâfat kazanamazsýn.

Ölmeden önce ölmek, dünyanýn zevklerinden ve hayvani hýrs ve þehvetlerinden sakýnmaktýr. Onu yapabilen insan, þüphesiz ki hakiki varlýk ile birleþir. Ve sonsuz yaþam ile diri olur. Ancak insanlar dünyanýn bin bir türlü çekici ve aldatýcý zevkinden, çeþit çeþit yakýcý hýrslarýndan ayrýlamadýklarý için buna gönül vermezler.



Ve Serezin Esnaf çarþýsýnda asýldý...yaðmur çiseliyordu, bir ihanet türküsü gibi...

Refik Engin'in toplumsal barýþ dergisinde yayýnlanan bir þiiri ile sonlandýralým..

“Bize de diyorlar Gülþeni,
Gülþeni deðil, BEDREDDÝNÝ.
Tutmayýz gönülde kini,
Bedreddiniyiz, BEDREDDÝNÝ.

Aþk ile döner BEDREDDÝNÝ,
Severler Ehlibeyt seveni,
Semah eder, içerler demi,
Bedreddiniyiz, BEDREDDÝNÝ.

Ayýrt etmeyiz hiçbir dini,
Sever canlar hep birbirini,
Kabul eyleyin bu ENGÝN’Ý,
Bedreddiniyiz, BEDREDDÝNÝ.”

(yararlanýlan kaynak...http://www.habercem.com/Seyh-Bedrettin-Hazretlerine-Iliskin_72659.html )

Ovidius
16-08-2009, 19:22
evren 15 mÝlyar yaÞinda.dÜnya 4,5mÝlyar yaÞinda,Ýnsan oÐlu tahmÝnlere gÖre 5 mÝlyon yaÞinda.dÝyelÝm kÝ adem babamizda yaÞasaydi 5 mÝlyon yaÞinda olacakti.bÝz daha ÝbrahÝmÝn yaÞayip yaÞamadiÐini,yaÞadiysa kaÇ ÝbrahÝm olduÐunu(kaÇ karacoÐlan var onuda bÝlemÝyorken) bunca sene ne yaptik.dÝyelÝm kÝ ben bundan 10,000 sene Önce yaÞayan bÝr adamim gÜnahim sevabim nme olabÝlÝr.neyle yargilanacaÐim.namaz kilmamaklami? Ava Çikmamakla mi?ulan buzul ÇaÐindan ÇikmiÞim seneee mÖ.500000 ÐÜneÞÝ ateÞÝ yakalamiÞim tapmayip ne yapayim.askerde Çakmakla isinmaya kalkinca bÝle ateÞe tapasim geldÝ.yapacak ÝÞÝ olmayan Ýbadet edebÝlÝr.kolay gelsÝn.aslinda tanri Çoktan ÖlÜrdÜ ama bÝzler yanÝ ateÝstler yaÞatiyoruz. Muhataba almasak unutulacak.esas cennetlÝk bÝz mÝyÝz ne?bÝrde ÝbrahÝm peygamberÝn kabeyÝ yapip yapmamasi var.
ÝsmaÝl oÐlum Þu daÐin dÖÞÜndekÝ gara daÞi getÝrde Þu kÖÞeye goyalim baya bÖyÜk duruyor.yuvarla gelsÝn de bÝ gÖz oda yapalim Þuaraya demÝÞ se ne olmuÞ.sankÝ bana misir pÝramÝdÝ mÝ?taÞ meselesÝne gelÝnce kutsalliÐi ne ?gene taÞin yontulmasiyla yapilmiÞ bÝr roma heykelÝnden nesÝ fazla.yontulmamiÞ halÝyle.sÝze Ýsmet zekÝ eyÜboÐlunun '' tanri yaratan toprak anadolu '' kÝtabini ÞÝddetle tavsÝye ederÝmokuyun ve adem kaÇ yaÞindaymiÞ gÖrÜn.dÜn kÜ bebe mÝ? Babalarin babasimi?.

Ovidius
02-09-2009, 13:27
bu sorum herkese ben bilmiyorum. sadece öðrenmek istiyorum.
saygýlar.

theatre
05-09-2009, 16:43
Sevgili Turan Dursun Sitesi Takipçileri,

Bildiðiniz gibi..

Üniversitelerde..

Alanýnda uzman olan bilim adamlarý için..

Armaðanlar yayýnlanýr.


Bunlar;

Çeþitli vesilelerle yapýlmýþ bilimsel çalýþmalar ki tamamýna yakýný makalelerdir..


Bir kitap haline getirilip..

O bilim adamý adýna yayýnlanýr..


Ben de,

Turan Dursun'a Armaðan isimli bir proje öneriyorum..


Bu baþlýk sabitlenip..

Bu baþlýða..

Alnýnda uzman olan kiþiler..

Ya da bir konuda kendine en güvenen araþtýrmacýlar..

Bilimsel hassasiyete uygun..

Makaleler ekleyebilir..


Daha sonra..

Site meclisi..

Bunlar arasýndan en iyilerini seçerek..

Bir kitap haline getirilmesini de saðlayabilir..

theatre
05-09-2009, 16:55
Turan Dursun Sitesi'nde bir kitap armaðaný da..

Muazzez Ýlmiye Çýð Haným için hazýrlanmasýný tavsiye ediyorum.

Bir deðil..

Binlerce armaðaný hak eden gerçek ve yürekli bir bilim insaný.


Bu baþlýkta sabitlenir..

Bir konu hakkýnda makale yazabilecek insanlarýn hazýrladýklarý çalýþmalar biriktirilir..


Yine site meclisi..

Yayýnlanan makaleler içinde en iyilerini seçip..

Bir kitap haline getirebilir..


Ben þunu da ekleyeyim..

Böyle bir baþlýk açýlmasý..

Muazzez Ýlmiye Çýð Hanýma..

Büyük bir kadirþinaslýk olur..

high_iq
14-09-2009, 12:50
Vali gitti, pisuvarlar geldi
Pisuvarlarý yasaklayan Ali Kaban, Merkez Valiliði'ne atanmýþtý

14.09.2009 11:45
Ali ÖZTÜRK/ Hacer COÞKUN / ORDU/ ÜNYE (AHT)

Ordu eski Valisi Ali Kaban'ýn isteði üzerine, müftülüklerin emirleriyle 'hijyen ve dinen uygun olmadýðý' gerekçesiyle kaldýrýlan camilerin tuvaletlerindeki pisuvarlar, Vali Kaban'ýn merkeze çekilmesinin ardýndan Ünye'de Merkez Büyük Cami'nin tuvaletinin sökülen pisuvarlarý da yerine takýldý.

Kaban'ýn "Bu bizim itikadýmýza ters" diyerek söktürdüðü pisuvarlar, "Ne hijyeni, temizliði, bunlar kaldýrýlýnca tuvalet kabinleri ayakta ihtiyaç giderenler tarafýndan rezil hale getirildi. Bu ne akýl ki pisuvarlarý söktürdü" diye vatandaþlarýn tepkisine yol açmýþtý. Olayýn ulusal basýnda da yanký yapmasý üzerine zor durumda kalan Kaban, izin alarak Ordu'dan ayrýlmýþ, ardýndan da çýkarýlan kararname uyarýnca Merkez Valiliði'ne alýnmýþtý.

Vali Kaban'ýn Ordu'dan ayrýlmasý üzerine pisuvarý sökülen cami tuvaletlerinin pisuvarlarý yeniden yerlerine takýlmaya baþlandý. Ordu'nun Ünye Ýlçesi Merkez Büyük Camii tuvaletinin sökülen pisuvarlarý da yerlerine takýlarak Ordu'da cami tuvaletleri pisuvara dönüþ yapmaya baþladý.

ugurce82
14-09-2009, 19:14
Naziat Suresi

27. Sizi yaratmak mý daha güç, yoksa gökyüzünü yaratmak mý, ki onu Allah bina etti,

28. Onu yükseltti, düzene koydu ,

29. Gecesini kararttý, gündüzünü aðarttý.

30. Ondan sonra da yerküreyi döþedi,

31. Yerden suyunu ve otlaðýný çýkardý,

32. Daðlarý saðlam bir þekilde yerleþtirdi.

33. Kendiniz ve hayvanlarýnýz için bir faydalanma olmak üzere.

Görüldüðü gibi kurana göre daðlar yeryüzü yaratýldýktan sonra allah tarafýndan yeryüzüne yerleþtirilmiþtir.

Peki bilim ne diyor.

Dað Oluþumu
Enerjisini magmadan alarak yer kabuðunda deðiþiklik oluþturan iç kuvvetlerden biri orojenezdir. Yer kabuðundaki hareketler devam ederken, karalar üzerinde akarsular, buzullar rüzgarlar ve (http://www.diyadinnet.com/YararliBilgiler-1378&Bilgi=ve) dalgalarla aþýnan ve taþýnan Madde (http://www.diyadinnet.com/YararliBilgiler-714&Bilgi=madde-nedir-ve-maddenin-%C3%B6zellikleri)ler zaman (http://www.diyadinnet.com/YararliBilgiler-1347&Bilgi=zaman) içerisinde binlerce metre kalýnlýða ulaþýr. Bu tortul tabakalarýn biriktiði büyük ve derin çukurluða jeosenklinal veya dað beþiði adý verilir.Dað beþiðinde biriken tortullar, levhalarýn birbirlerine doðru ilerlemesiyle sýkýþýrlar.
Sýkýþma sonucunda kývrýlma ve yükselmeler olur ve bu hareketler kývrýmlý dað sýralarýný oluþtururlar. Kývrýlma ile (http://www.diyadinnet.com/YararliBilgiler-1379&Bilgi=ile) yükselen yere Antiklinal, çukurlaþan yere de Senklinal denir.Yer hareketleri sýrasýnda orojenezle kývrýlma özelliði taþýmayan sert tabakalar kýrýlmaya uðrarlar. Kýrýlan tabakalar yatay ve düþey doðrultuda yer deðiþtirir. Yerde oluþan kýrýða fay kýrýk hattý)denir. Faylar boyunca blok halinde bir kütlenin çökmesi diðer kütlelerin yükselmesiyle horst-graben sistemi oluþur. Çöken kütlenin oluþturduðu çukurluða graben, yüksekte kalan bloða horst denir.Dünyanýn en uzun graben çukurluðu Doðu Afrika Grabeni, Mozambik sýnýrlarýndan baþlar,Karadeniz ve Lut Gölü (http://www.diyadinnet.com/YararliBilgiler-1359&Bilgi=g%C3%B6l) üzerinden yurdumuzda Hatay çukurluðuna kadar uzanýr (5000 km).
Türkiye’de Horst ve Graben oluþumu en fazla Ege Bölgesinde görülür. Ege Bölgesi'ndeki Aydýn Daðlarý ve Bozdaðlar birer horst iken, Küçük Menderes, Büyük Menderes ve Gediz ovalarý birer grabendir. Amik Ovasý da Dünya'nýn en uzun graben sisteminin kuzey ucunu oluþturmaktadýr.Dünya üzerindeki baþlýca kývrým daðlarý III. zamanda (http://www.diyadinnet.com/YararliBilgiler-1347&Bilgi=zaman) oluþmuþ Alp-Himalaya kývrýmlarý ile Amerika kýtasýnýn batýsýndaki Kayalýk ve And daðlarýdýr.Türkiye’deki daðlarýn büyük bir kýsmý III. zamanda Alp-Himalaya kývrýmlarý ile oluþmuþtur. Bunlar kuzeyde Kuzey Anadolu Daðlarý ve güneyde Toros Daðlarýdýr.

Yani bilime göre daðlar yerleþtirilmez yeryüzü hareketleri ile uzun bir süreç içinde oluþur.

Muhammed yaþadýðý çevrede bolca olan daðlarý büyük bir hikmet gibi görmüþ ve evrenin yaratýlýþýný anlattýðý ayetler arasýna sýkýþtýrmýþtýr ama yine çuvallamýþtýr. Zaten bir sonraki ayette diyor ki kendiniz ve hayvanlarýnýz için faydalanmak üzere. Normal tabii kendisi devamlý hira daðýnda istivaya çekildiðine göre daðlarý pek seviyor olmalý.

hayko
18-09-2009, 13:42
Russell'ýn Çaydanlýðý, diðer bir adýyla Göksel Çaydanlýk, filozof Bertrand Russell tarafýndan dinlerin yanlýþlanamaz savlarýnýn yanlýþlanmasý görevinin kuþkuculara düþtüðü görüþünü çürütmek amacýyla ileri sürülen bir benzeþim. Illustrated dergisinin 1952'de içeriðine kattýðý (ama hiç yayýmlamadýðý) "Bir Tanrý var mý?" isimli makalesinde, Russell aþaðýdakileri söyler:

“ Eðer ben Dünya ve Mars arasýnda eliptik bir yörüngede güneþin etrafýnda dönen Çin seramiði bir çaydanlýk olduðunu öne sürseydim ve bu çaydanlýðýn en güçlü teleskoplarýmýzla bile tespit edilemeyecek kadar küçük olduðunu ekleyecek kadar da dikkatli olsaydým, kimse bu görüþümün tersini kanýtlayamazdý. Ama devam edip de bu savýmýn yanlýþlanamaz nitelikte oluþundan dolayý insan aklýnýn ondan kuþku duymasýnýn kabul edilemez bir küstahlýk olacaðýný söyleseydim, herkes haklý olarak saçmaladýðýmý düþünürdü. Ancak, eðer böyle bir çaydanlýðýn varlýðý eski kitaplarca onaylansaydý, her Pazar günü kilisede kutsal gerçeklik olarak öðretilseydi ve okullarda çocuklarýn beynine kazýnsaydý, onun varlýðýndan kuþku duymak bir gariplik belirtisi olarak görülür ve o kuþkuyu duyan kiþiye yakýnçaðda bir ruh doktoruyla ya da daha önceki çaðlarda bir Engizisyon yargýcýyla bir randevu alýnýrdý. ”


Bir Þeytan'ýn Papazý isimli kitabýnda, Richard Dawkins çaydanlýk fikrini biraz daha ileri götürür:

“ Organize dinlerin, açýk düþmanlýðýmýzý haketmesinin nedeni þudur ki, Russell'ýn çaydanlýðýna olan bir inancýn aksine, din güçlüdür, etkilidir, vergiden muaftýr ve kendini korumaktan aciz küçük çocuklara sistematik biçimde aþýlanýr. Çocuklar geliþim yýllarýný çaydanlýklar hakkýnda manyakça kitaplar ezberleyerek harcamaya zorlanmazlar. Devletin okullarý, anababalarý yanlýþ biçimdeki çaydanlýklara inanmayý tercih eden çocuklarý okul sisteminin dýþýnda tutmaz. Çaydanlýða inananlar, çaydanlýða inanmayanlarý ya da çaydanlýk kâfirlerini veya çaydanlýk sapkýnlarýný hatta çaydanlýðý inkar edenleri ölümüne taþlamaz. Anneler çocuklarýný, bir deðil de üç çaydanlýða inanan çaydanlýk-gâvuru eþlerle evlenmemeleri için uyarmaz. Önce sütü koyanlar, önce çayý koyanlarýn dizlerini parçalamaz. "

theatre
18-09-2009, 20:45
Ýslam dini..

Yepyeni,son ve mütekamil bir dinmiþ gibi algýlatýlmasýna raðmen..

Yahudilik ve Hristiyanlýðýn sorunlarýný da..

Ýslamileþtirmiþtir.

Örneðin..

Ýslamýn Ve Kuran'ýn Yahudilere bakýþý..

Gerçi..

Kuran'da ne görmek istiyorsan onu bulursun..

O ayrý bir mevzu..

Yahudiler övülürken..

Ayný zaman da..

Yerilir de..

Tuhaftýr kýsaca..

Kuran'da Yahudilerle ilgili o kadar atýlýp tutulmasýna raðmen..

Hiç biri tutmamýþtýr.

Örneðin..

Yahudiler dünyanýn en varlýklý insanlarýdýr..

Yahudiler dünyanýn en zeki insanlarýdýr..

Dünyayý Yahudilerin yönettiðne dair efsaneler emzikli bebelerin bile vakýf olduðu bilgilerdendir.

Yani Kuran'da Yahudiler hakkýnda o kadar ileri geri söz edilmesine raðmen..

Yazýlanlarýn hiç bir kýymeti harbiyesi yok.

O halde..

Kuran'da Yahudilere olan olumsuz tavýrlarýn nedeni ne?

Kýsaca þu:

Yahudilerin dindarlýðý dillerde olmasýna raðmen..

Dinlere karþý en büyük mücadele yine aslen Yahudi olanlar tarafýndan verilmiþtir.

Yahudi din tarihi bunun örnekleri ile doludur..

Altýn buzaðýya tapma hikayesini bilmeyen yoktur..

Bana göre;

Kuraný yazanlarýn kötüledikleri Yahudiler iþte bu Yahudilerdir.

"Din Afyondur" diyen Karl Marks gibi ya da Wood Elen gibi Yahudiler..

Ama onlarý Kuran'da ne kadar kötülerseler de kötülesinler..

Çok büyük adamlar..

Ýnsanlýk onlarsýz olamýyor.

Kuraný yazanlar kendi iç meselelerinden..

Böyle ulu orta söz etmeselerdi..

Keþke..

Þimdi ki insanlar eskisiler gibi deðil.

bilirkisi
02-10-2009, 03:11
Lokman 34: "Kýyamet vakti hakkýndaki bilgi, ancak Allah'ýn katýndadýr. Yaðmuru O yaðdýrýr, rahimlerde olaný O bilir. Hiç kimse yarýn ne kazanacaðýný bilemez. Yine hiç kimse nerede öleceðini bilemez. Þüphesiz Allah, her þeyi bilendir, her þeyden haberdardýr."

Yuzyillar boyu mufessirler, bilimin ilerlemesine paralel olarak bu ayeti degisik sekillerde yorumlamislardir. Ozellikle anne karnindaki bebegin cinsiyeti miydi, yoksa "said/saki" oldugu muydu, ya da yagmurun belirtileri hasil olduktan sonra tahmin etmek, bilmek sayilmaz, bunlardan bazilari.

E tabii Allah yalan soyleyecek hali yok ya, bizim zavalli mufessirler de kivir babam kivir isi bu minvalde surdurup gidecek. Ne de olsa herseyin mantikli bir aciklamasi vardir!

saroz
03-10-2009, 12:52
EVREN SONSUZDUR

Ýnsanlar doðar yaþar ve ölür; bütün biyolojik canlýlar gibi. Bir çocuk doðduðunda yaþama kendi gözleriyle bakar. Sanki o, yaþam için deðil de; yaþam onun için yaratýlmýþtýr. Kendini merkeze koyan insanoðlu, her þeyin kendi için yaratýldýðýna inanmýþ ve inanmak istemiþtir.

Örneðin Hýristiyanlýðýn evren anlayýþý insan merkezlidir. Onlar, yaþadýðýmýz yer yuvarlaðýný evrenin merkezine koymuþlardýr ve bütün yýldýzlar, bu yeryuvarlaðýnýn çevresinde dönüyor düþüne kapýlmýþlardýr. Oysa yeryuvarlaðýmýz sýradan bir galaksinin, sýradan bir yýldýzýnýn, sýradan bir gezegenidir. Kopernik bunu biliyordu ve söylemeye çekiniyordu. Çünkü çoðunluðun düþü doðruyu benimseyecek bir yapýda deðildi. Bundan 500 yýl önce çoðunluða karþý bir kiþinin tespiti doðru çýkmýþtý. Ne yeryuvarlaðýmýz evrenin merkezindeydi ne de evrenin merkezi diye bir yer vardý. Sonuç olarak bir kiþinin görüþü doðru çýkmýþtý ve çoðunluðun pek de önemi yoktu.
Bilim insanlarý bilim yaparken evreni sonsuz kabul eder. Sonsuzluk yoksa bilimin de anlamý yoktur. Çünkü bilim, sonluluðun içinde yok olur. Örneðin bir tanrý varsa, “evren sonludur” diyebiliriz ve öyle de derler. Çünkü sonsuzluðun içine tanrýyý yerleþtiremezsiniz. Bilim bir yerden sonra tanrýya ulaþýyorsa karþýmýza bir soru çýkar: “tanrýnýn ötesinde ne var?”


Bilim hiçbir zaman tanrýnýn varlýðý veya yokluðuyla uðraþmaz. Çünkü bilim yapýlýrken doðal koþullarýn haricinde hiçbir güç bilime etkide bulunmamaktadýr. Bulunsa idi zaten bilim, bilim olmaktan çýkardý. Bilim tanrýyý aðzýna dahi almaz; ancak baþkalarýnýn dayatmalarý bilim insanýný -doðal koþullarýn etkilerini anlatmak için- birkaç açýklamaya itmektedir.
Ýnsan beyni sonsuz evreni algýlamayabilir. Çünkü bütünün parçasý bütünü göremediðinde kiþi huzursuzlaþýr ve kendince bir baþlangýç belirler ve bütünü, düþ yolu ile görmeye çalýþýr. Oysa bizim sonsuzluðu algýlamamamýz demek sonsuzluðun olmadýðýnýn kanýtý deðildir. Eðer evren sonlu ise ve bir yerde bitiyorsa bitiþten sonra ne var?

Evrenin sonsuzluðu ayný sürede zamanýn da sonsuzluðudur. Aslýnda zaman diye bir kavram yoktur. Zaman insana göre vardýr. Örneðin hiç doðmamýþ bir bebek için zaman yoktur. Biz doðduðumuzda geçmiþ zamaný bilmeyiz. Zaman doðumumuzla baþlar ve yok oluþumuzla biter. Gerisi boþluktur…
Kýsacasý sonsuzluðun içinde var olan evrimin ürünü olan beynimiz henüz sonsuzluðun ayýrdýnda deðildir…

Düþünbil Dergisi
Olcay Yýlmaz

Bu güzel yazý çerçevesinde, sonsuzluk ve tanrý hakkýndaki düþüncelerini almak isterim müslüman arkadaþlarýn.

mehmetsalih
07-10-2009, 23:13
Selam,

Deðerli arkadaþlar Bilimsel/Modern Tefsir hareketi Mu'tezile ile baþladý diyebiliriz. Abduh, Afgani ve Fazlu rahman gibi kiþilerle tekrardirildiðini varsayabiliriz. Sitede ve Ýnternette hatta ilimDünya'sýnda bir çokgörüþsavunulur. Sizlere Allah, Melek gibi kavramlarý bu gözlükle bakmanýzý saðlayacak bir kýsa tez sunmak istiyorum. Burada Modern Tefsir Hareketini anlamýz açýsýndan hemde Sitede ve Dünya'da oluþan farklý yorumlarý anlamýnýz açýsýnda kýsa ve öz bir yazý sunmak istiyorum.

Ýblis; insanýn kendisine itaatetmneyen duygularýdýr. Engelenebilir ama Ýnsana itaat etmez.

Þeytan; Kötülenen ve Ýnsanlardada olabilen kötülenen herþey.

Melek; Ýnsanýn hizmetine sunulan ve Ýnsanýn her dediðini yapan güçlerdir. Allah bunlara rahmanýn güçleri der.

Cin; Yabancý demektir. Bu yabancý sözlük anlamýndadýr Cin suresindekiler yabancý bir halktan söz edilir. Ama Cin kavram olarakta Ýnsandan önceki varlýk/arageçiþte olabilir.

Cebrail; Üstün Akýl demek arapçada... Kuran'da bir yerde geçer.

Peygamber; Üstün ve kavrayýþ bakýmýnda üstün Akýla eren kiþidir. Üstün bilgiye sahip.

Ruh; Vahiy, Ruhul Küdüs demektir.
Yaþam Kaynaðý anlamýnda Kuran'ýn hiçbir yerinde geçmez.

Allah; Herþeyi harekete geçiren, tutan, yöneten, tek, olmasa olmaz ve güç demektir.

Kur'an; Yaratýlmýþ ve Ýnsanlarýn isteklerine göre oluþmuþ Cebrail(üstün akýl) tarafýndan indirilen ilahi(üstün güçten esinlenen) vahiydir.

Melek ve Þeytan-Ýblis konusunda daha önce hazýrlamýþ olduðumbu makaleye göz atmanýzý tavsiye ederim; http://www.turandursun.com/forumlar/showthread.php?t=11345 (http://www.turandursun.com/forumlar/showthread.php?t=11345)

Bu sýraladýklarým Kuran'da geçen þekliyledir. Burada tevil veya baþka birþey yok...

Enerji Allah'týr diye bir baþlýk vardý bunu orada deðil burada vermek istedim.

Enerji; Enerji Allah mýdýr?

1- Allah her yerde
a- Enerji Her yerde (uzay boþluðuna birþey giderse o þeyin içindede enerji vardýr)

2- Allah yaratýr, yönetir
b- Enerji olmasa madde olmaz ve hareket etmez

3- Allah diriltir
c- Enerji Harekette var/diriltir
AMA burada bir sýkýntý var Enerji zeka ve plan kurma sahibi midir? Yani Ateizm ile aramýzdaki fark nedir?

Ateizme göre Enerji-Madde raslantýlar sonucu hareket eder ve birleþir-bölünür mümkün haloluþunca evrilerek birþeyler oluþur.

Eðer biz Enerji Allah'ýr dersek kýsaca Enerji Dünya2ý ve bizi var etti deyip Ateist mantýkla hareket edebilirmiyiz?

1- Vahiy - Burada Allah'ýn Enerji olduðunu söylersek o zaman Kuran'daki biz kelimesini ilim,madde,,irade, hayat ve semi gibi þeylerinde BÝZ kavramýnýn içinde olup Allah'ýn güçleri/melekleri olduðunu kabul etmemeiz gerekirki biliçli bir oluþum kabul edebilellim.

2- Ahiret ve Kýyametinde zaten kabul etiðimiz þekliyle Madde aleminde olacaðý ve diriliþin olacaðýný tabi bir doðal yasa olacaðýný kavramamýz lazým.

3- Kuran'da geçen kavimlerin helakýný doðal afet, Musa'nýn asasýný sihir, Yunusun balýðýný Asur, Süleymanýn konuþtuðu kuþun bir kavmin/Hitit olduðu, Ýbrahimin ateþe atýlmadýðý gerçeði ve bir sürü kavramý yeniden inþa edip geleneksel tabuyu kýrmamýz lazým. Aksi halde ya tipik bir Ateist yada gelenekçi bir Müslüman oluruz.

m.salih
kývançla...

bayraktaro1
16-10-2009, 10:27
Þirketimizin ana misyonu Çevre faaliyetleridir. Çevre ve Orman Bakanlýðý'ndan Çevreye verdiðimiz katkýlardan ötürü "Çevre Beraatý" almýþ bir þirketiz. Ana konumuz Çevre üzerine rapor ve planlar hazýrlamanýn yanýnda, iki bölgede bulunan tesisimizle firmalarýn atýklarýnýn geri dönüþüm aþamalarýnda da bulunmaktayýz. Bünyemizde de en fazla Çevre Mühendisi çalýþmaktadýr. Bu þekilde þirketimi övmüþ gibi bir hava vermeme raðmen, içinde olan birisi olarak gerçekler acaba öyle mi???.....

Yapýlan bütün faaliyetler (projeler), az ya da çok çevreye zarar vermektedir. Bu hiçbir zaman yadsýnamaz. En basit yöntemi ile topoðrafyanýn doðal þeklinin bozulmasýna sebep olmaktadýr. Bu konuda bütün dünyada ve bizde de olduðu gibi Madencilik Faaliyetleri 1. sýradadýr. Madencilik faaliyetleri kapsamlý bir alaný kaplayan bir çalýþma olmasý, onu 1. sýrada yapmaktadýr. Türkiye'de ve dünyada bu konuda açýlan çevre davalarý incelendiðinde açýk ara ile Madencilik faaliyetleri 1. sýradadýr. Bizim de faaliyetlerimizde en fazla yaptýðýmýz Çevre Projeleri, Madencilik faaliyetleri olmaktadýr.

Maden Yüksek Mühendisi olarak, Çevre bilincinin en fazla geliþmesi gereken mesleðin olmasý gerektiði inancýndayýmdýr. Ama gerçekler bu þekilde mi? Tabiki hayýr!!!

Projelerin asýl amacýný "Fizibilite Raporlarý" oluþturmaktadýr. Fizibilite (uygulanabilirlik); ciddi araþtýrma gerektiren ve her þeyi kapsamlý olarak incelenmesi gereken rapordur. Ýþin komik tarafý, çalýþtýðýmýz firmalarýn çoðunun ya fizibilite raporlarý hiç yoktur ya da çok yüzeysel hazýrlanmýþ bir fizibilite raporlarý oluþturmaktadýr.

Madencilik faaiyeti yapacak bir firma önce; Maden Ýþleri Genel Müdürlüðü'nden ruhsatýný alýr. Bize baþvurmalarda sadece ruhsatýný getirerek herþeyin biteceði inancýndadýr. Ama o bölgede özellikle çevreyi konu alan bir çalýþmanýn gerçekten çok ciddi olmasý gerekmektedir.

Öncelikle çalýþma yapacaðý alanýn jeoloji çalýþmasýný yapmasý gerekmektedir. Hangi tür kayaçlardan oluþtuðunu, bu kayaçlarý oluþturan ne tür mineraller olduðunu, minerallerin daðýlým modellemesini çýkarmalýdýr. Daha sonra, bu minerallerden hangilerinin ekonomik olduðunu çýkarmalý, kýsacasý hangi maden varlýklarýnýn olduðunu belirlemelidir. Madenlerin rezerv ve tenörlerini belirlenmesi için maden modellemeleri çýkarmalýdýr. Bu bölgede yapacaðý, hidrojeolojik çalýþmalarla yeraltý sularýnýn varlýðýný saptamalý ve hidrolojik çalýþmalarla da yüzey sularýnýn varlýðýný saptamalýdýr. Tahmini 3 km'lik alaný etkileyeceði varsayýlarak, 3 km'lik alanýn çevre yapýlarý belirlenmelidir.

Bölgenin; 1/5.000 ve 1/1.000 hali hazýr haritalarý hazýrlanmalý, çevre yapýlarýna uzaklýklarý tespit edilmelidir. Çevre yapýlarý ayrýntýlý ortaya çýkarýlmalýdýr. Madenin yapýsýna göre tespit ettiði maden iþletme yöntemine göre, eðer hazýrlýk faaliyeti yapacaksa ve hazýrlýk faaliyeti de patlatma gibi ciddi bir konuyu kapsýyorsa; patlatma vibrasyon hesaplarýný yapmalý, hassas bölgelerde deneme atýmlarý yaparak, sismik daðýlýmlarýný ölçmelidir.

faaliyete baþlamadan önce; arazide ve hassas noktalarda gürültü ölçümleri yaptýrmalý, akustik raporlarla gürültü modellemelerini belirlemelidir. Faaliyetin havaya vereceði; gaz, toz gibi emisyonlarýn varlýðýný belirlemeli ve bunlarýn gerekli modellemelerini yapmalýdýr.

Çalýþma yapacaðý alanýn mülkiyet durumu, alt yapý durumunu araþtýrmalýdýr. Flora (bitki), faunasýný (hayvan) ve endemik türlerini (o bölgeye ait özel türler) belirlemelidir.

Faaliyete geçtiðinde; ne tür girdi ve çýktýlarýnýn oluþacaðýný, oluþacak çýktýlarýný nasýl bertaraf edeceðini belirlemelidir.

Faaliyet bitiminden sonra; katlettiði araziyi nasýl tekrar doðaya kazandýrmak için çalýþmalar yapacaðý, yapacaðý yapay doða faaliyetlerini belirlemelidir.

Sonuç olarak; bölgenin havasýnýn, yerinin ve yeraltýnýn modellemesini çýkarmalý, faaliyetle birlikte girdi ve çýktýlarýný belirlemeli, yaptýðý tahribatý en aza indirmek için neler yapacaðýný belirlemelidir.

Ama; bize gelen çoðu firma býrakýn fizibilite raporu hazýrlamayý, cevher varlýðý ile ilgili hiçbir çalýþma yapmadýðý, sadece yüzeyde gördüðü kayaçtan tahminlerle iþe baþladýðýný, iþte parasý olunca herþeyi çözebileceði inancýndadýr. Çevreci bir firma olarak, aslýnda bizim firmalarla beraber bu çalýþmalarý birlikte yürütmemiz gerekirken, bizi sadece Bakanlýktan alýnmasý gereken bir belge gibi görüp, o þekilde ilermesinin... Patronumuzun da maalesef bu zihiniyette olmadýðýndan (Kendisi mühendis deðildir, iþletme mezunudur; Bir mühendislik firmasýnýn nasýl patronluðunu yaptýðý o ayrý bir soru iþaretidir.) ve Bakanlýk bu tür mühendislik çevre projelerinde en fazla imzasý olduðu ve bu iþin içinde en fazla olan kiþi olduðu için, projelerde en yetkili kiþi ve projenin asýl sorumlusu olarak belirlemesi;

bizimde iþi uydur kaydýr yapmamýza, araziye bile gitmeden projeler hazýrlamamýza, ölçümler yapma yetkimizin olmadýðý konularda yalan beyanlarda bulunmamýza ve projelerin geçmesi için her türlü iþleri yapmamýza sebep olmaktadýr. Ýþte Çevre Beraatý alan þirket olan bizler...

Ýþte gerçekler; Gerçekler her zaman çoðunluðun bildiði deðildir. Bu iþte emek veren ve iþi ayrýntýlý olarak inceleyenindir. Bu konuda öz eleþtirisini yapabilenindir.

Yukarýdaki bilgilerin biraz teknik içerikli olmasý nedeniyle sizlerden affýmý diliyorum. Ama; hayatta da herþeyi bu þekilde yapmýyor muyuz ? Din konusunun bundan ne farký var ? Kaç kiþi ciddi bir araþtýrma yaparak hakkýný vermiþ. O zaman; Turan DURSUN'un hakkýný vermeli ve incelemelerinin, basit yüzeysel fikirlerle çamur atmadan acaba neden böyle bir þey söylediðini düþünmeliyiz..

Hiçbirþey göründüðü gibi deðildir. Bir çok þey doðruymuþ gibi görünebilir. Birçok kiþi buna inanmasýna raðmen... Ama gerçekler; çoðunluðun deðil, bu konuda samimi emek verenindir.

Saygýlarýmla....

mitch
18-10-2009, 15:05
Üzeyr - Ezrâ
Hârûn -aleyhisselâm-’ýn neslindendir.
Tevrât’ý ezberleyen sayýlý kimselerdendi. Yahûdîlerce “Ezrâ” olarak bilinir.
Hazret-i Üzeyr’in peygamber olup olmadýðý husûsunda Kur’ân-ý Kerîm’de kesin bir bilgi yoktur. Nitekim Allâh Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- de:
“Üzeyr’in peygamber olup olmadýðýný bilemiyorum!..” (Ali el-Müttakî, XII, 81/34087) buyurmuþtur.
Kur’ân-ý Kerîm’de, sadece Allâh Teâlâ tarafýndan öldürülüp yüz sene sonra tekrar diriltildiðinden bahsedilir.

http://nebilersilsilesi3.darulerkam.altinoluk.com/hazret-i-uzeyr-aleyhisselam/

Þureyha - SERAIAH - Seraya'nýn Oðlu.

http://www.behindthename.com/

"Yahudiler: -Uzeyr Allah'in ogludur- dediler. Hiristiyanlar da: -Mesih (Isa) Allah'in ogludur- dediler. Bu onlarin agizlariyle geveledikleri sozlerdir... Allah onlari (Yahudileri ve Hiristiyanlari) kahretsin! Nsil da (hak'tan bâtila) döndürülüyorlar ..." (Kur'ân: 9, Tevbe 30)


Saklý kitaplarda (Orijinal metin Grekçe yazýlmýþtýr Bu kitaplar Ý.Ö. 3. yüzyýlda 70 kiþilik bir ekip tarafýndan çevirisi yapýlan Septuaginta'da bu*lunmaktadýr.) Ezra

Levi oymaðýndan Harun oðlu Elazar oðlu Pinehas oðlu Aviþua oð*lu Borit oðlu Uzzi oðlu Ama oðlu Marimot oðlu Aziya oðlu
2Amarya oðlu Eli oðlu Pinehas oðlu Ahiya oðlu Ahituv oðlu Sadok oðlu Þallum oðlu Hilkiya oðlu Azarya oðlu Seraya oðlu Peygamber
3Ezra'nýn ikinci kitabý.Ben Ezra, Pers Kralý Artahþasta'nýn krallýðýndaki Medya'da tutsaktým. Rab bana þöyle seslendi:
4"HaIkýna git, onlarýn suçlarýný açýkla. Çocukla*rýna bana karþý nasýl günah iþledikleri*ni anlat.
5Onlar da çocuklarýnýn ço*cuklarýna anlatsýnlar.
6Onlar atalarýn*dan daha çok günah iþlediler, beni unu*tup yabancý tanrýlara kurbanlar kestiler.
7Köle olduklarý Mýsýr'dan onlarý kurtaran ben deðil miydim? Ancak onlar beni öfkelendirmeye devam edip uyarýlarýmý önemsemiyorlar.

http://kutsal-kitap.net/bible/tr/index.php?mc=3&sc=1438

Tevrat'ýn Yeniden Yazýlmasý

Tapýnaðý yapan Yahudi halkýnýn bir lideri yoktu. Bu boþluðu, Pers Ýmparatorluðu'nda yaþayan Yahudilerden Tevrat bilgini ve kahin Ezra (Uzeyir) doldurdu. 1500 kiþilik bir gurubuyla Yeruþalim'e geldi. Ýsrailoðullarý'ný çevresinde toplayarak, onlara yeni bir manevi güç kazandýrdý. Nehemya 8/6,8 : « Ezra yüce Tanrý'ya övgüler sundu. Bütün halk ellerini kaldýrarak, Amin! Amin! diye karþýlýk verdi. Hep birlikte eðilip yere kapanarak RAB'be tapýndýlar... Tanrý'nýn yasa kitabýný okuyup açýkladýlar, herkesin anlamasýný saðlayarak yorumladýlar.» Bu ayinler devam etti. Ýsrail halký, günahlarýný ve yaptýklarý kötülükleri itiraf ederek, affedilmeleri için Tanrý'ya yakardýlar ve O'na sýðýndýlar.

Ýsrailoðullarý'nýn liderliðini M.Ö.410 ve 310 yýllarýnda, toplumun önde gelenlerinin oluþturduðu Büyük Meclis (San Hedrin)yapmaktaydý. Meclis Baþkanlýðýný üstlenen Ezra, halký ile Kutsal Yasalar'ý tekrar gözden geçirdi. Tevrat, Ezra ile bilge Yahudilerin sözlü ve yazýlý aktarýmýyla yeniden kaleme alýndý. Babil'e ait sözlerin çokluðu da Tevrat'ýn, Babil esaretinden sonra yazýlmýþ olduðunu kanýtlamaktadýr. Böylece fiziksel olarak bozulmuþ olan Ýsrailoðullarý, ilâhî ilham ve çalýþmalar ile tekrar manevî bir güce kavuþtu.

Kur'an'ý Kerim; bazý Yahudilerin kahin Ezra (Uzeyir) için «Allah'ýn Oðlu'dur.» demelerini tenkit etmiþ, bu ancak Hýristiyanlar'da olduðu gibi, onlarýn kendi uydurulmuþ sözü olduðunu açýklamýþtýr. Tevbe 9/30: « Yahudiler Uzeyir, «Allah'ýn oðludur.» dediler; Hristiyanlar da: Mesih, «Allah'ýn oðludur.» dediler. Kendi aðýzlarýnýn sözüdür bu... Oysa kendilerine, tek olan Allah'tan baþkasýna ibadet etmemeleri emredilmiþti...»

http://www.kurandasevgi.gen.tr/kkitaplar/bolum18/baslik5.htm

Þimdi; birincisi, Ezra için Kahin deniyor. Ýkincisi ise yukarda gördüðünüz gibi: Seraya oðlu Peygamber Ezra' olduðu yazýyor.

Kur'an içinde yazýlan kendinden önceki geçmiþe ait tüm bilgileri eski kitaplardan; Tevrat ve Ýncilden aldýðýna göre... Ve üstelik orada Peygamber olduðu belirtildiði halde; neden Peygamber olduðu yazmýyor?

Ýbn Kesir'in ifadesiyle de, onun Benî Ýsrail peygamberlerinden olduðu yazýlýdýr.

Ezra' adý "yardým, Tanrý'nýn yardýmý" anlamýna gelmektedir. Kitab-ý Mukaddes'te, adýný taþýyan bir bölüm bulunan Üzeyir, kâhin yazýcý, Rabbin emirlerinin ve sözlerinin yazýcýsý olarak tanýtýlmaktadýr.

Eðer gerçekten Kahin olarak tanýnýyor sa idi... O, zaman Kur'an neden deðer verip ona yer verdi?

Bildiðimize göre Kahinlik demek; Gaipten haber veren anlamýna gelmektedir. ve Kur'an bunu hiç tasvip etmemektedir.

"Ey iman edenler! þarap, kumar, putlar, fal ve þans oklarý birer þeytan iþi pisliktir. Bunlardan uzak durun ki felaha eriþesiniz" (Maide Sûresi, Ayet: 90).

Konuya iliþkin olarak Peygamber þöyle söylemiþtir: "Kuþun ötmesinden, uçmasýndan uðursuzluk kabul etmek, ufak taþlar (nohut, bakla, fasulye, iskanbil kaðýdý, kahve telvesi vs.) ile fal açmak, kum üzerine hatlar çizmek, bunlardan geleceðe dair hükümler çýkarmak SÎHÝR ve KEHANET nevindendir"

Bu söz Peygamberler'i baðlamaz derseniz... Kur'anda Üzeyr'in Peygamber olduðu yazmýyor.

Yorumlarýnýzý bekliyorum.
Sevgiler.

proximo
23-10-2009, 22:24
1. Hacca gitmek. Ýhrama bürünmek. Haccýn tüm gereklerini yerine getirmek. Amaç; haccý baþýndan sonuna, bütün aþamalarýný ve hac yapan insanlarýn davranýþlarýný tarafsýz, hakkaniyetle tespit etmek, gözlemek ve yorumlamaktýr.
2. Orucun insan metabolizmasýna, psikolojisine vs. yaptýðý etkileri saptayýp oruç kaynaklý ölümleri, hastalýklarý, kavgalarý, trafik kazalarýný belirlemek.
3. Yüksek sesine sabahlarý köpeklerin bile isyan ettiði ezan sesini, ses dalgasý söndürücü cihazla söndürmek veya en aza indirmek… Merkezi ise merkezdeki, deðilse yerindeki ses sistemine, ezaný baþlatma komutu verildiðinde güzel bir þarký veya türkü okunmasýný saðlayacak düzenek yerleþtirmek… Bas tenor sesine sahip olup, “hoparlörcü ezancýlarýn” evlerinin önünde her vakit arasýnda, günde 5 kez ezan okumak.*,**
4. Ýnsanlarýn, namaz kýlarken, kafalarýndan neler geçtiðini tespit etmek. Namazýn, insanlarýn, mesela temel ahlaki davranýþlarýna müspet mi etki ettiðini, yoksa hiç mi rol oynamadýðýný belirlemek.
5.Pakistan’daki Ýslamcýlarýn gösterilerine, sakal býrakýp yerel kýyafetler giyerek katýlmak ve kelimeyi tevhid sloganý ile yürümek.
6. Üç dinin “kutsal yeri” Kudüs’teki bütün kutsal yerleri müze yapmak.
7. Camileri (elbette kilise, havra ve baþka tarihsel, modern ne kadar tapýnak varsa) dinlerden*** kurtulma merkezleri (DKM)**** haline getirmek (Ýsteyen mahalle, cemaat; tüm masraflarýný karþýlamayý kabul ederlerse camileri ibadet yeri olarak kullanabileceklerdir.). Cami görevlileri, hitabet yetenekleri nedeniyle din (bunu kabul etmezlerse) astroloji, büyü gibi palavralarýn halka anlatýlmasý, ve caminin iþletilmesi, bakýmý ve korunmasý görevleriyle emekliliklerine kadar iþlerine devam edeceklerdir.8. “Kutsal” emanetleri ziyaret edip, sahtekarlýða buðz etmek ve insanlarýn haline aðlamak!
9. Türkistan’lý Ebu Korkut El Türki isminde, 9. yüzyýlda yaþamýþ bir Türk alimin yeni ortaya çýkarýlan kitabýnda, sahihliðine þüphe duyulmayacak kadar saðlam kaynaklara dayalý hadislerin bulunduðunu, Muhammed’in onlarda, modern çaðlara iliþkin pek çok, mucize kabilinden sözleri olduðunu yaymak… Filanca galaksi gözlemi sonucu alýnan, yýldýzlarýn “Allah” yazýsýný teþkil edecek þekilde yerleþtiklerini gösteren bir fotoðrafý yayýnlamak.*****
* Trafik, alarm, iþ araçlarý vb. gürültülerinden yola çýkýlarak çekilmiþ, Hollywood yapýmý “Gürültü” filmi öðretici, izlemeye deðer
** Ýsrail’in Filistinlilere saldýrýsýnýn sürdüðü veya yeniden baþladýðý sýrada, saat gece yarýsýný geçmiþti, merkezi ezan sisteminden, alçak sesle Itri’nin “bayram tekbiri” okundu. Bu, ismi ile o gece ne için okunduðunun çeliþkisi bir yana, bir dayanýþma, destek anlamýnda anlamlý ve etkileyiciydi.
*** Ve bütün yalanlardan, safsatalardan, palavralardan… O nedenle ÝKM (Ýmancýlýktan/imanlardan Kurtulma Merkezi) ismi belki daha uygundur.
**** DKM’de bütün inançlarýn kökenleri, inanmanýn psikolojisi ve sonuçlarý gibi konularýn yaný sýra, ki bunlarýn bilinmesi insanlarýn kurtuluþlarý için önemli bir aþamadýr, halkýn çoðunun duygusal bir boþluk, travma yaþamamalarý için, inançlarýnýn yerine ikame edilecek ve ama tek bir palavra, sahtekarlýk içermeyen, insanlarýn kimse tarafýndan kandýrýlmayacaðý, o topraklarýn tarihine, kültürüne, birikimine dayanan, ama küresel nitelikleri daha çok olan, dolayýsýyla tüm insanlýða hitap edecek deðerler, insanlar arasýnda baðlýlýk duygusu, adalet vs. geliþtirilmelidir.
***** Diðerlerini gerçekten yapmak isterim ama bu iki fanteziyi hayata geçirmek ahlaki deðil, yapamam. Bu “fikirler” dindarlarýn kulaklarýna küpe olsun da, tekrar tekrar aldatýlmaktan sakýnsýnlar!(mete tunç)

saroz
14-11-2009, 11:08
DüþünBil Dergi (http://www.facebook.com/profile.php?id=100000161062063)
Neden Maymunlardan Geldik?

Richard Dawkins Atalarýn Hikayesi adlý yapýtýnda evrimi sonda baþa doðru iþlemiþti. Biz de evrimi günümüzden geriye doðru giderek irdeleyeceðiz. Çünkü geçmiþin kalýntýlarý -özellikle genler- bize evrimin nasýl bir yol izlediðini net olarak gösterebilmektedir.

Bir soru soruldu: Neden primatlardan yani maymunsulardan geldik de bir kelebekten bir ya da bir kuþtan gelmedik. Þunu iyi biliyoruz. Moleküler biyolojiye göre en yakýn ortak atamýz -þempanze ile- 6 milyon yýl öncesine tarihlenmektedir. Belki günümüz maymunlarýndan gelmedik ama 6 milyon yýl önceki maymunlardan geldiðimiz kesin gibi…

Ýnsaný insan yapan en büyük özelliði beyin yapýsýdýr. Beyin düþünmenin bir organýdýr. Beyin yoksa kiþi de yoktur. Öteki insan türlerine baktýðýmýzda beyin geçmiþe gittikçe küçülmektedir. Örneðin sýrasýyla, günümüz insanýn beyin hacmi 1450, Homo erectus'un 1100, Homo habilis'in 650, Austropithecus’un beynini hacmi ise 450 cm3’tür. Demek ki insan beyni 3 milyon yýl içinde ortalama üç kat artmýþtýr.

Peki, insan neden kelebekten gelmedi de maymunlara benzer canlýlardan geldi? Ýlk baþta þunu diyelim. Ýnsana en benzeyen hayvan þempanzedir. Birini kötülemek istediðimizde onu maymuna benzetiriz. Çünkü þempanze, kötü bir insan tipini temsil etmektedir.

Beyin dedik, beyini büyüten neydi? Beyine bir baský var; bu baský doðal ve eþeysel seçilimle daha da artmýþtýr. Peki, beyni büyüten neden nedir? Beyni büyüten neden ‘el’dir. Ellerimiz serbest olduðu için beynimiz geliþebilmiþtir. “El dýþarý doðru uzanmýþ bir beyindir” demiþ bir bilim adamý.

Peki, el neden serbest kaldý? Hemen hemen tüm memelilerde 5 parmaklý el vardýr. Bu eller sonradan toynaða, yüzgece ve kanatsý yapýlara dönüþmüþtür. Yalnýz insan eli öteki hayvanlara göre daha çok özelleþmiþ ve belirli becerileri yapacak biçime dönüþmüþtür. Bizim el yapýmýzýn kaynaðý aðaçlardýr. Aðaçlarý kavrayan bir el yapýsý ancak bugünkü geliþmiþ bir el yapýsýna dönüþebilir.

Kýsacasý biz maymunsulardan geliyoruz. Bunun nedeni aðaçlarda yaþamak ve bu biçimde oluþan el yapýsýnýn serbest kalmasýyla beynin geliþmesidir. Baþka da ilahi bir olguya baðlamak doðru deðildir.

Not:

*Eski yazýlar için bakýnýz: http://evrimdersleri.blogspot.com/ (http://evrimdersleri.blogspot.com/)

Sevgiler...

Olcay Yýlmaz

Günümüzden geriye kýsa özet, güzel yorum:)

simply a good person
20-11-2009, 18:51
Bildigimiz kadari ile yalan dolan, iftira dinde yasak ama!

Gerek kutsal kitaplar olsun, gerekse dine inananlarin kendilerinden olmayanlara karsi sürekli küfür, iftira, kara calma hatta yalan ya da yanlis beyanda bulunma eylemlerini zaman zaman görüyoruz.

Kutsal kitaplarda din disindakiler ya da diger din mensuplari pislikler, maymunlar domuzlar, escinseller, iffetsizler, köleler diye sürekli asagilanir. Okudugumuz hikayelerin ne kadar dogru oldugunu bilmiyoruz. Karsi taraf iyi bir insan olsa da, kimseye zarari olmayan kendi halinde bir insan olsa da, din tarafindan kafir olarak nitelenir ve sözlü ve fiili saldiraya ugrar.Din asla sahisla ve insan olmanin erdemi ile ilgilenmez, agzindan cikacak tek bir laf ile ilgilenir.

Forumlarda gördügüm kadari ile de inanan kisiler tarafindan inanmayanlara insan disi tavirlar takinilmakta, küfürler edilmekte hatta örneklerini bildigimiz fiili saldirilar gerceklesmektedir. Kendi dinlerinden olmayan kisiler olmadik saldirilara maruz kalmaktadir. Forumlari dolasanlar ne kasteddigimi anlar.

Sonucta ben de böyle bir düsünce olustu. Acaba gecmiste de helak edildigi söylenen halklara sadece kendilerine(dinine) inanilmadigi icin, türlü türlü kötülükler yakistirildimi(iftira mi atildi)?

K.C.
09-12-2009, 16:31
Nümayiþ'in þu iletisini (http://www.turandursun.com/forumlar/showthread.php?p=268259#post268259)okuyunca bu konudaki görüþleri merak ettim.

Ruhlar ölümsüzse... Diðer canlýlar (hayvanlar) da dirilecek mi?

andora
24-12-2009, 18:08
Bakara 26 Kuran
Allah, bir sivrisineði, ondan daha da ötesi bir varlýðý örnek olarak vermekten çekinmez. Ýman edenler onun, Rablerinden gelen bir gerçek olduðunu bilirler. Küfre saplananlar ise, “Allah, örnek olarak bununla neyi kastetmiþtir?” derler. Allah onunla birçoklarýný saptýrýr, birçoklarýný da doðru yola iletir. Onunla ancak fasýklarý saptýrýr.


Hac 73 Kuran
Ey insanlar! Size bir örnek verildi. Þimdi ona iyi kulak verin. Sizin Allah’tan baþka taptýklarýnýz bir sinek dahi yaratamazlar, hepsi bunun için toplansalar bile. Eðer sinek onlardan bir þey kapsa bunu ondan kurtaramazlar. Ýsteyen de âciz, istenen de.


Ýnancýmýz gereði ve aþaðýdaki ayette de açýkça ifade edildiði gibi, Allah bir sinek bile yaratamaz. Yaþam Tanrýsýmýz ayetinde bunu açýkça belirtmiþtir.


Fukara 26
Yaþam tanrýsý, bir sivrisineði, ondan daha da ötesi bir varlýðý örnek olarak vermekten çekinmez. Yaþam tanrýsýna iman edenler onun, Rablerinden gelen bir gerçek olduðunu bilirler. Küfre saplananlar ise, “yaþam tanrýsý, örnek olarak bununla neyi kastetmiþtir?” derler. yaþam tanrýsý onunla birçoklarýný saptýrýr, birçoklarýný da doðru yola iletir. Onunla ancak yoldan çýkmýþlarý saptýrýr.


Baraka 73
Sizin Yaþam Tanrýsý’ndan baþka taptýðýnýz Allah bir sinek dahi yaratamaz, Allah ve melekleri bunun için toplansalar bile. Eðer sinek onlardan bir þey kapsa bunu ondan kurtaramazlar. Sinek kendiliðinden ölse "bak biz öldürdük" derler. O ne zalimdir.

Hangisine inansam?

faran
01-01-2010, 14:19
http://flv.40ambar.net/53300_ResulallahinSon13GunuNihatHatipoglu_.html

andora
16-01-2010, 20:47
Büyüklüðüne göre yýldýzlar ve Allahýn evi

video
http://www.facebook.com/video/video.php?v=102937826401114&ref=mf

Dünyamýzý 1 cm çapýnda düþünürsek, Bilinen en büyük yýldýz, VY Canis Majoris 2.8 km çapýnda


Kabeye Allahýn evi denmesinin sebebi nedir?

"Bir zamanlar Kâbe'nin yerini Ýbrahim'e þu þekilde hazýrlamýþtýk: Sakýn bana hiçbir þeyi ortak koþma; tavaf edenler, orada (kýyama) duranlar, ruku edenler ve secdeye varanlar için EVÝMÝ tertemiz et." (Hac Suresi 26)

Kainatýn efendisi sevgili peygamberimiz!

egmont
16-01-2010, 23:32
67.hani bir zamanlar musa kavmine demiþti ki allah, size bir bakara (sýðýr) boðazlamanýzý emrediyor. Onlar da "ayol sen bizimle eðleniyor, alay mý ediyorsun?" dediler. Musa da: "böyle cahillerden biri olmaktan allah'a sýðýnýrým." dedi.

68.onlar, "bizim için rabbine dua et, her ne ise onu bize açýklasýn." dediler. Musa, "rabbim buyuruyor ki, o ne pek yaþlý, ne de pek taze, ikisi arasý dinç bir sýðýrdýr, haydi emrolunduðunuz iþi yapýnýz." dedi.

69.onlar, "bizim için rabbine dua et, rengi ne ise onu bize açýklasýn." dediler. Musa, "rabbim buyuruyor ki, o, bakanlara sürur veren, sapsarý bir sýðýrdýr." dedi.

70.onlar, "bizim için rabbine dua et, o nedir bize iyice açýklasýn, çünkü o bize biraz karýþýk geldi, bununla beraber allah dilerse onu elbette buluruz." dediler.

71.musa, "rabbim buyuruyor ki o, ne çifte koþulup tarla süren, ne de ekin sulayan, ne de salma gezen ve hiç alacasý olmayan bir sýðýrdýr". Onlar da: "Ýþte tam þimdi gerçeði ortaya koydun." dediler. Nihayet onu bulup boðazladýlar. Az kaldý yapmayacaklardý.


72.hani bir zamanlar siz bir adam öldürmüþtünüz de onun hakkýnda birbirinizle atýþmýþ ve onu üstünüzden atmýþtýnýz, halbuki allah, saklamýþ olduðunuzu açýða çýkaracaktý.


73.Ýþte bundan dolayý, o sýðýrýn bir parçasý ile o ölüye vurun, dedik. Allah ölüleri iþte böyle diriltir ve size âyetlerini gösterir, belki aklýnýzý baþýnýza toplarsýnýz.

yorumsuz.........

tyd13
17-01-2010, 23:14
Ýslam inancýna sahip üyelerimiz tartýþmalar esnasýnde Kur'an mealleri ve Kur'an mealleri dýþýndaki hadis gibi kaynaklar konusunda farklý görüþler öne sürmektedirler. Hadisler arasýnda sahih-sarih hadislerin gerçeði yansýttýðýný ifade ediyorlar. Sahih-Sarih olarak ifade edilen hadisler arasýnda Kur'an ayetlerini açýklamayan ve/veya Kur'an ayetlerine dayanmayan hadislerin kanýtlamaya yönelik davranýþlarda geçerli olup olmadýðýna eminler midirler? Ayriyeten teist ve nonteist üyelerimiz Kaynak olarak kullandýklarý mealleri, kitaplarý ve yazarlarý yazabilirler mi?

Örnek:
Elmalý Hamdi Yazýr - Kur'an Meali
Aldulbaki Gölpýnarlý - Kur'an Meali
Buhari Hadisleri

cin
24-01-2010, 20:36
Allahýn ne olduðunu bilmiyorum ancak Allahýn bu olmadýðýný biliyorum. Ve Allahýn nasýl gösterilmek istendiðini biliyorum,
Allah Acýmasýzdýr ve Allah taraflýdýr, Çünkü Allah diye insanlara öðretilen güç, aslýnda bir Ýlah deðil, Tevrat'tada , Ýncil'dede Kur'an dada Tanrý Sadece bir insandýr.
Sonuç olarak kendi kiþiþel fikrim gereðince yaratýcýnýn vasýflarýný, isteklerini, insanoðlunu yada evrendeki bütün canlý türlerini neden ve niçin yarattýðý hakkýnda bir bilginin canlýlarýn anlama ve hayal güçlerinin yetersiz ve eksik kalacaðýný düþünüyorum. Öncelikle Yaratýcý, ve yarattýklarý arasýndaki farký bilmemiz ve anlamamýz gerek yaratýcý ile insan yanyana getirilmesi gereken 2 unsurdur. Yaratýcý ile insan ortaklýðý ayný zamanda yaratýcýya eþ koþup sanki yaratýcýnýn kendisiymiþ gibi ona ibadet ve secde etmekle ayný orantýda yanlýþ ve yanýlgý olduðunu anlamamýz gerek, Ruhu özgürleþtirmenin ilk kaidesi Yaratýcý yada Yaratýcýlarýmýzý öncelikle kabullenmek bununla beraber onu anlamaya çalýþmaktan kaçýnmamýz gerekir , yaratýcý belki ister diye oruç tutmak, yaratýcý belki bekler diye namaz kýlmak yaratýcý affeder diye onun adýna can almak insan katletmek ten kaçýnmayý öðrendiðimiz an Yaratýcý-Yaratýlarýn bizi yaratma amacýnýn öncelikle kendi halimizde yaþamaya devam etmemiz yada neslimizi devam ettirebilmek olabileceðinide anlayabiliriz. Muhakkak ki Yaratýcý- Yaratýcýlarýn yarattýklarýndanda görebiliyoruz ki,yaratýlan o kadar ince ve hassas ve eksiksiz yaratýlmýþtýrki bana göre yaratýlýþta eksiði olmayan bir varlýkta eksikler aramak insanoðlunun en büyük yanýlgýlarýndan sadece biridir.
Aynada yansýyan insan temasý mukemmelliðini ve eksiksizliðini de göstermektedir ayný zamanda muhakkak ki ihtiyacý olan herþey kodlanmýþ bütün bilgiler yüklenmiþ olarak hayata geliriz. Ýhtiyacýmýz olan elimizde dir zaten fazlasýna da ihtiyaç yoktur ki olsaydý bunun Yaratýcýnýn sorunu olmasý gerekirdi mutlak güç ve hakimiyet sahibi olan Yaratýcý-yaratýcýlar a yakýþan da bu olurdu. Kendilerimize sahte ilahlar bulmamýz, güya onun dilinden konuþup emirler ve yasaklar vermemiz insanoðlunun Yaratýcýlarý tarafýndan unutulmuþ bir eksikliði deðil aksine içgüdü ve hayatta kalma içgüdüsünün hatta hayatýný devam ettirebilmek adýna sarýldýðý bir savunma biçimi olduðunuda görebiliriz. Yani ,Kendi çýkarýný düþünme, Yalan söyleme , Ýnsanlarý kandýrma , dolandýrma , Önceliði hep kendi menfaatine kullanma adýna sahte ilahlar yaratma arayýþý asla Yaratýcýlar tarafýndan insan DNA sýnýn bir eksikliði deðil aksine Hayatta kalabilmek için mücadele ve çabalama kodlamasýnýn bir yansýmasýdýr sadece,
Yaratýcý & yaratýcýlar bizleri umursuyormu tabiki bilemiyorum ancak tüm kaynaklar gösteriyorki insanoðluna yaratýlýþtan sonra bir müdahalesi görünmüyor, aksine sanki bizleri kendi halimize býrakmýþ bir izlenim sezilmekte, tabi bu bizleri unutup terk ettiði anlamýnada gelmiyor bizlerin anlayamadýðý,algýlayamadýðý,sezemediðimiz bir þekilde müdahaleleri ve yardýmlarý da olmuþ olabilir, ancak açýk ve net bir þekilde diyebilirimki herhangi bir müdehaleleri olmuþsa bile bunu sessiz sakin bir þekilde yapmayý seçmiþtir. Resmi olarak bir temas bir müdahale bahsedildiði gibi Güya kendilerine elçi, ve insanlara görev vermesi gibi saçmalýklarý tabiki yapmamýþtýr, hiç bir Mutlak Güç kendi iþini kendine göre aþaðýlýk bir canlýya yaptýrmaz, yapýlacak biþi varsa yapmasý gereken gene kendisidir, sorumlu olduðu iþin sorumluluðu elçinin omuzlarýnda olmadýðý gibi yükümlülüðüde elçiye ait olmayýp elçinin sahibinindir. Yaratýcý ile insan arasýndaki fark, okyanusun içindeki minnacýk bir balýk lavrasý gibi düþünürsek ne insanýn Yaratýcýsý nede yaratýcýnýn yarattýðýný tam olarak anlayabilmesi mümkün deðil gibidir, Yaratýcýnýn büyüklüðü ve ilmi göz önüne alýnsa bile onun bizi bir nebze de olsa anlayabileceðini ancak kati suretle bizim onu anlayabilmemizin mümkün olmadýðýný düþünebiliriz, Peki yaratýcýnýn bizleri kendi haline býrakmýþ olabileceðini neden ihtimaller dahilinde düþünemiyoruz, Fiziksel ve bedensel olarak mükemmel bir DNA yapýmýzýn olduðunu bununla beraber bulunduðumuz ortam ve durumlara göre mutasyonik olarak istekdýþý bir biçimde deðiþebildiðimiz de hesaba katarsak yaratýcýnýn bizleri eksiksiz ve durum ve þartlara uyumlu olarak programlayýp kendi baþýmýzýn çaresine bakabileceðimize inanarak kendi halimize býrakýlma ihtimalimiz olabilirmi ?

cin
29-01-2010, 18:30
Sevgili Forum üstatlarý,

Bir yer düþünün, Yönetimi Tek olan yaratýcýya ait ve onun kontrolünde,

"Þeytan, kendilerinden 'örtülüp gizlenen çirkin yerlerini' açýða çýkarmak için onlara vesvese verdi ve dedi ki: "Rabbinizin size bu aðacý yasaklamasý, yalnýzca, sizin iki melek olmamanýz veya ebedi yaþayanlardan kýlýnmamanýz içindir." ( araf 20)

"Böylece onlarý aldatarak düþürdü. Aðacý tattýklarý anda ise, ayýp yerleri kendilerine beliriverdi ve üzerlerini cennet yapraklarýndan örtmeye baþladýlar. (O zaman) Rableri kendilerine seslendi: "Ben sizi bu aðaçtan menetmemiþ miydim? Ve þeytanýn sizin gerçekten apaçýk bir düþmanýnýz olduðunu söylememiþ miydim?" (araf 22)

"Ey Ademoðullarý, Biz sizin çirkin yerlerinizi örtecek bir elbise ve size 'süs kazandýracak bir giyim' indirdik (var ettik). Takva ile kuþanýp-donanmak ise, bu daha hayýrlýdýr. Bu, Allah'ýn ayetlerindendir. Umulur ki öðüt alýp-düþünürler." (araf 26)

Yeryüzüne sürülen insanoðlu için " Biz sizin çirkin yerlerinizi örtecek bir elbise ve size 'süs kazandýracak bir giyim' indirdik " denmesi insaný insandan korumak ve azdýrmamak için doðru görünmesiyle beraber ,,


Tanrý Katýnda ve Ýlahi bir ortamda Adem ve Havva'nýn Ayýp yerleri kime göre ayýptý ?

Allaha'mý ,

Melekleremi,

Cinlere mi ,

Adem ve Havva'nýn Ayýp yerleri, Tanrý Katýnda birilerini azdýracak yada yoldan çýkaracak bir güçmüydüki gizlenme gereði duyulmuþtu, ?

ALKA
26-02-2010, 20:16
Kandil geceleri de denilen Mevlid , Regaib, Mirac, Beraat ve Kadir Geceleri'nin ismi, Nebi Bozkurt'a göre;

"Bu gecelere Kandil denmesinin sebebi Osmanlý padiþahý 2. Selim (1566-1574) zamanýnda baþlayarak, minarelerde kandiller yakýlarak duyurulup kutlandýðý için "Kandil" olarak anýlmaya baþlamýþtýr".

[“Kandil”; Halit Ünal , Berat Gecesi maddesi. Diyanet Ýslam Ansiklopedisi (DÝA), Ýstanbul, 2001, c. 24, s. 300]

Mevlid, Islam'in cikis tarihlerinde degil, hicretten 300 yil sonra ilk kez Misir'da, Fatimiler döneminde,

Mirac, Regaib ve Berat geceleri de 400 yil sonra Kudüs'te kutlanmaya baslamistir.

Iilahiyatcilara göre Kadir gecesi disinda ne Kuran'da ne de hadislerde sahih bir bilgi vardir. Üstelik Nesâi'ye göre, [Îdeyn, 22; Ýbn Mâce, Mukaddime, 7] “Her bidat dalalettir, her dalalet de ateþtedir.” ve “Sonradan ihdas edilen her þey (gibi bunlar da) bid’attir” [ Nesâi, Îdeyn, 22; Ýbn Mâce, Mukaddime, 7]

Sonra Gazali’nin “Bu gece her rekatta Fatiha’dan sonra 11 Ýhlas okunmak suretiyle kýlýnacak yüz rekat veya her rekatinde Fatiha’dan sonra 100 Ýhlas okunan 10 rekat namazýn çok sevap olduðuna dair naklettiði rivayet” (Ýhya, I, 555 vd.) Zeynuddin el Iraki ve Ýmam Nevevi gibi âlimler tarafýndan uydurma olarak nitelendirilmiþtir.

Yine baska bir hadis alimi Aliyyu’l-Kari de, bu rivayetin uydurma olduðunu belirtir ve "Berat Gecesi namazýnýn miladi 1010 (H. 400) yýlýndan sonra Kudüs’te ortaya çýktýðýný" söylemektedir.

Ona göre; "Miladi 9. (Hicri 3). yüzyýlda yaþayan Fakihi, Mekke’de halkýn Berat Gecesi’ni Mescid-i Haram’da namaz kýlmak, Ka’be’yi tavaf etmek ve Kur’an okumak suretiyle ihya ettiðini söyler. XI. yüzyýldan itibaren Þam’da Emeviler Camii’nde Berat Gecesi’nde kandiller yakýlmýþ, bid’at nitelendirilmesine raðmen bu âdet devam ettirilmiþtir. Ýbn Kesir, “Halka Berat Gecesi’nde ilk tatlý daðýtan kiþi Selçuklu veziri Fahrulmülk’tür.”

"Kandil Geceleri Bid'at'çi Niceleri" isimli kitapta ise sonradan acikca dine eklenen bu kandil gecelerinin buna ragmen neden kutlandigi söyle aciklamaya calisiliyor;

Devletin resmi din kurumu Diyanet’in hazýrladýðý ansiklopedide “kandil” maddesinde bunlar yazýyor.
Fakat kandil gecelerini bizzat organize eden, camilerde mevlid ve dua merasimleri düzenleyen, bu geceler münasebetiyle kutlama mesajlarý yayýnlayan ve halkýn kendilini kutlayan da yine Diyanet’in kendisi…
Peki bu nasýl oluyor?
Çünkü bu gecelerin kutlanmasý bir halk geleneði deðil; devlet politikasý da ondan.
Nedir devlet politikasý?
Ýslam’ý doðuþ tabiatýna uygun olarak bir “pratiði olan hayat dini” olmaktan çýkarýp, “mübarek gün ve geceler dini” haline getirmek…
Gündüzün ortasýnda, hayatýn kalbinde atan bir din olmaktan çýkarýp, el ayak çekilince, hayatýn tümüyle uykuya çekildiði gece vakitlerinde hatýrlanan bir “tapýnak ve ayin” dini haline sokmak…
Çünkü Fransýz laiklerin Hristýyanlýða layýk gördüðü muamele buydu. Türk laiklerin de Ýslamiyete layýk göreceði muamele de bundan baþkasý olamazdý…

Fakat hicretten 300 ve 400 yil sonra dine eklenmis ve de kutlanmaya baslanmis bir seyin nasil Fransa'ya ve T.C.'ne baglanabilecegine bir aciklama getiremiyor ve bidat sucunu ve günahini laiklerin üstüne atiyor.

Cogu samimi dindar ve müslüman inanclilarin bu günleri hayirli islerle , namaz ve Kuran okumakla degerlendirmeleri ve kutlamalari yine bazi ilahiyatcilara göre bir sorun teskil ediyor ve yanilgi oluyor.

Onlar da durumu söyle izah ediyor;

1. yanýlgý; din adýna yaparken “kuran okuyor , namaz kýlýyor , dua ediyorum , kötü bir þey yapmýyorum” yanýlgýsýdýr. "Yaparsam ne olur , ne kaybederim " savunmasýyla cahil cesur olur tavrýyla hareket edilmesidir. Halbuki bidat zaten kötü niyetle dinden uzaklaþmak , göze çirkin gelen amellerle yapýlmaz.


2. yanýlgý; ise Bidat-ý hasene (güzel bidat) yanýlgýsýdýr. Delil aldýklarý ise ; Rasûlullah (s.a.v.) döneminde sekiz rekât olarak münferiden kýlýnan teravih namazýn yirmi rekat olarak bir imamýn arkasýndan kýlýnmasýdýr :


Abdurrahman bin Abdi'l-Kâri (r.a.)'dan:
Bir gece Ömer'le (bir Ramazan gecesinde) mescide birlikte çýktýk. Ýnsanlar daðýnýk bir þekilde namaz kýlýyolardý kimisi kendi baþýna , kimisi de durmuþ, bir grup da toplanmýþ onun arkasýnda namaz kýlýyordu.
Bunun üzerine Ömer dedi ki:
"Bunlarý bir okuyucunun arkasýnda toplasam da onun arkasýnda toplu halde namaz kýlsalar."
Bu iþin üzerine durdu ve nihayet onlarý Ubeyy bin Kâ'b'ýn arkasýnda onun imamlýðýnda topladý. Sonra baþka bir gece yine namaza çýktýk, onlarý toplu halde adý geçen sahabinin arkasýnda namaz kýlarken görünce :
"Ne güzel bid'attýr bu ! Ne var ki bunu kýlýp da sonra gecenin son kýsmýnda kalkýp bunu kýlanlarýn davranýþlarý bundan daha iyidir. (Zira) cemaat (bu namazý) gecenin baþýnda kýlýyorlardý"

Simdi bu iki farkli görüs yüzünden iki arada bir derede kalan müslümanlar ne düsünüyorlar ve onlara göre dogrusu nedir veya nasil olmalidir? Her bidat denilen seyin dine zarar verdigi düsünülmeli mi? Bu anlamda Mekke'nin Fethi kutlamalari ile kutlu dogum haftalari nasil degerlendirilmelidir?

ozgur_beyin
11-03-2010, 23:37
ayný kuran mucizeleri gibi bazý ayetlerde hem anlamýný hemde gayesini saptýrarak baþka yöne çekip anlam verir ve saf müslümanlarý kendi fikirleri doðrultusunda yönlendirir ve kurandan daha önemli hale getirirler bunlarda en
önemli ayetvakýa 79 dur

anlamý
Ona, temiz olanlardan baþkalarý dokunamaz.
bu ayete yüklenen görev kurana temiz olanlardan baþkasý (abdestili olmayan)
dokunamaz ilkesidir. bu külliye nyalan ve uydurmadýr çünkü bu ayet indiðinde!!
ortada abdest ayeti yoktur(maide 6) olmayan vakýaya yasak getirmek mümkünmüdür?
yani kanun ortada yok ama uygulamasý olmasý gibi.
bu ayetle genel kabul bu olmasýna raðmen tefsircilerde böyle bir tefsir yapmamýþ ve þöylede demiþlerdir

Bu ayet, kafirlerin, "Kur'an'ý Muhammed'e Allah vahyetmiyor. O'na cinler ve þeytanlar ilka ediyorlar" þeklindeki iddialarýna bir reddiyedir. Nitekim bu iddialanýn cevabý Kur'an'ýn muhtelif yerlerinde verilmiþtir. Örneðin, Þuara Suresi'nde (210-212) þöyle buyurulmuþtur:

"O Kur'an'ý þeytanlar indirmedi. Bu onlara yaraþmaz ve zaten yapamazlar da, çünkü onlar iþitmekten uzaklaþtýrýlmýþlardýr."

Ayný konu bu ayette de ele alýnmýþtýr. "Ýlla'l-Mutahharun" (Temiz olanlar hariç) Yani Kur'an'ýn vahyolunmasýna, nüzulüne, deðil þeytanlarýn müdahale etmesi, tahir (temiz) olan meleklerden baþkasý onun yanýna dahi yaklaþamaz. Melekler için "mutahharûn" ifadesinin kullanýlmasýnýn nedeni, Allah'ýn onlarý her türlü kötülükten arýnmýþ varlýk kýlmýþ olmasýdýr.

Bu ayeti, Enes bin Malik, Ýbn Abbas, Said bin Cübeyr, Ýkrime, Mücahid, Katade, Ebu-l Aliye, Süddî, Dahhak ve Ýbn Zeyd yukarýda açýkladýðýmýz þekilde yorumlamýþlardýr. Nitekim ayetin siyak ve sibakýndan da ayný anlam çýkmaktadýr. Zira bu ayet, kafirlerin Tevhid ve Ahiret akidesi hakkýnda yanlýþ düþünceleri beyan edilirken onlarýn bu yanlýþlarýnýn vurgulanmasý sadedinde zikredilmiþtir

yani kuranla abdest ayetten önce gelen bu ayetle bir çok tahir(temiz) le ilgili bir sürü hüküm eklemiþlerdir
tahir (temiz ) olmadýðý için (islama göre) hayýzlý kadýnda kadýna kuraný elletmemiþlerdir

insan_olmak
21-04-2010, 20:38
Bu yazý hristiyanforum sitesinden sayýn Theophilos tarafýndan yazýlmýþtýr.

YAHUDÝLER ve KUR'AN ve ÜZEYR

Kur'an okumaya baþlayan bir Yahudi'nin en fazla karþý çýkacaðý ve sert tepki göstereceði iddia aþaðýdaki ayette verilmiþtir:
Yahudiler, “Üzeyr Allah’ýn oðludur” dediler. Hýrýstiyanlar ise, “Ýsa Mesih Allah’ýn oðludur” dediler. Bu onlarýn aðýzlarýyla söyledikleri (gerçeði yansýtmayan) sözleridir. Onlarýn bu sözleri daha önce inkar etmiþ kimselerin söylediklerine benziyor. Allah onlarý kahretsin. Nasýl da haktan çevriliyorlar!" (Sure 9:30, Diyanet)
Bu iddia ve aðýr itham karþýsýnda þok geçiren Yahudiler, önce "Üzeyr" denen bir kimseyi tanýmadýklarýný ve hatta böyle bir ismi bile hiç duymadýklarýný söylerler. Bu noktada Ýslam ilahiyatçýlarý araya girip "Üzeyr" kelimesinin hangi ismin çeþitlemesi olduðunu söyleyerek Kur'an'ý eleþtirilerden korumak için ilk adýmý atarlar:

Üzeyr, Yahudi dininde kendi adýnda bir kitabý bulunan ünlü din alimi Ezra'dýr.

Üzeyr'in, Ezra ile ayný kiþi olduðunun söylenmesi ise yukarýdaki ayette geçen iddia ve ithamlarý yanýtsýz ve kanýtsýz býraktýðý için önemsizdir. Yahudilik inancýnda Ezra'nýn büyük bir din alimi olduðuna ve Tanrý tarafýndan seçildiðine inanýlýr. Ezra, sürgün sonrasý baþlayan yeni Tapýnak döneminde halkýn, Musa Yasasý'na dönmesini saðlamýþtýr:
Bu olaylardan sonra, Pers Kralý Artahþasta'nýn krallýðý döneminde, Baþkâhin Harun oðlu Elazar oðlu Pinehas oðlu Aviþua oðlu Bukki oðlu Uzzi oðlu Zerahya oðlu Merayot oðlu Azarya oðlu Amarya oðlu Ahituv oðlu Sadok oðlu Þallum oðlu Hilkiya oðlu Azarya oðlu Seraya oðlu Ezra adýnda biri Babil'den geldi. Ezra Ýsrail'in Tanrýsý RAB'bin Musa'ya verdiði yasayý iyi bilen bir bilgindi. Tanrýsý RAB'bin yardýmýyla kral ona her istediðini verdi. (Ezra 7:1-2)

.........

Devamý için týkla! (http://www.hristiyanforum.com/forum/islamiyet-f176/yahudiler-ve-kuran-t321238.html)

Deep Impact
30-05-2010, 15:04
Turan Dursun, Din Bu-1 kitabýnda Allah katýndaki dinin ne olduðu konusundaki ayetlerin çeliþkisini ortaya koymuþtu. Bunlarla baðlantýlý olarak Gayri-Müslimlerin ve Allah'ýn dinini kabul etmeyenlerin cennete girip giremeyeceðini açýklayan ayetlerde de çeliþki var.

1. Giremezler

Ali Ýmran suresi 85: "Kim Ýslam'dan gayrý bir din ararsa artýk o, ondan asla kabul edilmeyecektir. Ve o, ahirette hüsrana düþenlerdendir."
-Allah katýnda kabul edilecek dinin Ýslam olduðu ve açýkça diðerlerinin ahirette "hüsrana uðrayacaðý" belirtiliyor. Yoruma bile mahal vermeyecek denli açýk bir ayet.

Ali Ýmran suresi 19: Allah katýnda din Ýslam'dýr. Kitap verilmiþ olanlar, kendilerine ilim geldikten sonra, aralarýndaki kýskançlýk/doymazlýk/azgýnlýk/denge noktasýndan sapma/yalancýlýk/zulüm/kibir/zinakarlýk yüzünden ihtilafa düþtü. Kim Allah'ýn ayetlerini inkar ederse, Allah, hesabý çabucak görecektir.
-Yine öncelikle dinin Ýslam olduðu vurgulanýyor. Daha sonra, Hristiyan ve Museviler kastedilerek kitap verilmiþ olanlarýn bir þekilde ihtilafa düþtükleri söyleniyor. Allah'ýn ayetlerini inkar edenler, tehdit ediliyor. Museviler hem Ýncil'i hem Kuran'ý, Hristiyanlar ise Kuran'ý inkar ettiðine göre, Allah'ýn parmaðýný salladýðý kimselerdir.

2. Girebilirler

Bakara suresi 62: Þu bir gerçek ki, iman edenlerden, Yahudilerden, Hristiyanlardan, Sabiilerden Allah'a ve ahiret gününe inanýp, barýþa/hayra yönelik iþ yapanlarýn, Rableri katýnda kendilerine has ödülleri olacaktýr. Korku yoktur onlar için, tasalanmayacaklardýr onlar.
-Ýlk baþta bakýldýðýnda, kendilerine has ödül, (merhametli tanrýnýn) cehennem derecesini azaltmasý þeklinde yorumlanabilir ki Ýslam'da bu da bir ödül sayýlmaktadýr. Ancak hemen ardýndan gelen cümlede "Korku yoktur onlar için, tasalanmayacaktýr onlar." denmesiyle ödülün cennet olduðu anlaþýlýyor. "Amaan çok acýmayacak, serin cehenneme düþtük olum!" diye tasalanmamak olmaz herhalde, belli ki burda kasýt, cennet müjdesidir.

Bakara suresi 111-112: "Yahudiler yahut Hristiyanlar oluverenlerden baþkasý cennete giremeyecek!" dediler. Bu onlarýn hurafeleri/anlamýný bilmeden okuyuþlarý/kuruntularýdýr. De ki, "Eðer doðru sözlü iseniz hadi, getirin susturucu kanýtýnýzý!" Ýþ onlarýn sandýðý gibi deðil! Kim güzel düþünüp güzel davranýþlar sergileyerek yüzünü Allah'a teslim ederse, Rabbi katýnda ödülü vardýr onun. Korku yoktur böyleleri için; tasalanmayacaklardýr onlar.
-Yahudi ve Hristiyanlar, kendi dinleri için, kendi dinlerine mensup kiþilerden baþkasýnýn cennete giremeyeceðini iddia ediyorlar. Ancak Kuran bunu düzeltiyor ve bir meydan okumanýn ardýndan, güzel düþünüp güzel davranýþ sergileyenlerin, yüzünü Allah'a teslim edenlerin korkuya kapýlmamasý gerektiðini söylüyor.

Halit ÞENER
06-06-2010, 16:36
Medine.Bir Mescid önü.

ELÇÝ HALKA HÝTAP EDÝYOR…

Medine'de bir Cuma namazý çýkýþýnda bir mescit önünde elçi halka hitap etmek için yüksek bir tepeye doðru ilerledi.Halk tepenin yamacýnda birikmiþ, Ýslam Peygamberini dinlemek için pür dikkat kesilmiþti.Elçi:Allah'a karþý nasýl yalan uyduruyorlar bir bak!"diye söze baþladý."Bu apaçýk bir günah olarak yeter!"diyerek sözlerini sürdürdü.Tiz,sert ve etkileyici,insaný ürperten bir anlam ve ses tonuyla konuþmasýna kaldýðý yerden devam etti:

"Onlar,Allah'tan baþka Allah olmadýðýna,Muhammed'in onun kulu ve elçisi olduðuna inanýncaya,bizim kýblemize dönünceye,kestiklerimizi yiyinceye ve namazýmýzý kýlýncaya ve zekatlarýný verinceye kadar,insanlarla öldür üþmem emroldu! Ýnsanlar,bunlarý yerine getirdikleri zaman,benden kanlarýný ve mallarýný kurtarmýþ olurlar.Ýnkar edenler,ayetlerimizi yalanlayanlar ise,alevli ateþin halkýdýrlar!Orada süresiz kalacaklardýr!Onlar çýlgýn ateþin arkadaþýdýrlar!Eðer sizde gerçekten inanýyorsanýz ,çocuklarýnýza yedi yaþýna bastýklarýnda namazý emredin,on yaþýna geldiklerinde namaz kýlmayacak olurlarsa onlarý dövün ve yataklarýný ayrý serin.Erginlik çaðýna geldikten sonra namaz kýlmayanýn cezasý daha aðýrdýr.Dayaktan daha þiddetlisi de öldürmektir.Þüphesiz namazý terk eden kaný helal bir kafirdir!Kýyamet günü ilk yüzleri kararacak olanlar namazý terk edenlerdir.Cehennemde lemlem adýnda bir vadi vardýr,burasý yýlanlarla doludur.Her yýlanýn ensesinin kalýnlýðý devenin boynu gibidir,uzunluðu ise bir aylýk yol kadardýr.Bu yýlan namaz kýlmayaný sokup zehirler,zehiri yetmiþ yýl insan vücudunda kaynar durur.Sonra eti piþer ve birbirinden ayrýlýr."Cemaatten bir adamýn sesi duyuldu:

" Allah birdir,Muhammed Allah'ýn Elçisidir." Ve bütün halk hep birden bu sözü yüksek sesle yinelediler:

"Allah birdir,Muhammed Allah'ýn Elçisidir."

Cemaatten bir baþka adam yüksek sesle baðýrdý:

"Ey Cemaat!Muhammed bize namazý dosdoðru kýlmamýzý emrediyor."

Bir baþka adamýn Cemaati azarlar gibi sesi duyuldu:"Namazý dosdoðru kýlalým,çocuklarýmýza da öðretelim namaz kýlmasýný!"Ve ardýndan kalabalýðýn içinde bir feryat iþitildi:

"Affet bizi Ya Rab!"

Bir ordu komutaný ön saflardan yürüyerek yükseðe çýktý ve halka bir duyuruda bulundu:

"Susun!Elçi yeniden konuþmaya baþlayacak!"

Elçi,konuþmasýna devam etti:

"Namazýnýzý dosdoðru ve eksiksiz kýldýktan baþka,sizinle savaþanlara karþý Allah yolunda savaþýn;güçleninceye kadar onlarla savaþmayýn,yeterli güce kavuþtuktan sonra onlarý bulduðunuz yerde öldürün ve sizi çýkardýklarý yerde sizde onlarý çýkarýn!Fitne öldürmekten beterdir.Allah'ýn ipine sýmsýký sarýlýn.Sizden olmayanlarý sýrdaþ edinmeyin.Onlarý veliler ve dostlar edinmeyin.Onlar sizin apaçýk düþmanlarýnýzdýr.Allah Müslümanlardan zayýf býrakýlmýþ Müslümanlar uðrunda savaþmalarýný ister.Eðer Müslümanlar savaþý göze alýrlarsa,velisi,koruyucularý,dost ve müttefikleri olacak;böylelikle Ýslam,dünya ölçüsünde güç ve kudret kazanacaktýr."

Halktan yine bir adamýn baðýrtýsý duyuldu:

"Allah yolunda savaþalým,kan dökmek helal bize!"Ve bu tepkiyi baþka tepkiler takip etti:

"Malýmýzla,canýmýzla Allah yolunda savaþalým!"

"Korksun kafirler bizden!"

"Herkes Müslüman olana kadar savaþalým!"

Cemaatin içinden yine bir adamýn sesi yükseldi:

"Susun!Muhammed yeniden konuþuyor,dinleyin."

Elçi,konuþmasýna yeniden devam etti:

"Kafirlerin yalnýz kanlarý deðil,mallarý,mülkleri de helaldir.Eli silah tutan erkekleri öldürülür,kadýnlarý ve çocuklarý cariye ve köle yapýlýr.Ganimetten beþte biri benim ve Allah'ýn,diðer kalaný da savaþa katýlan Müslümanlarýndýr.Sakýn Allah'ýn peygamberlerine verdiði sözden cayacaðýný sanmayýn,doðrusu Allah güçlüdür,öç alandýr!Rabbinin ayetleri kendisine hatýrlatýlýp da onlardan yüz çeviren kimseden daha zalim var mýdýr?Þüphesiz suçlulardan öç alacaðýz!Ýþlerin en üstünü Allah için sevmek,Allah için kin beslemektir.Ýçinizde kim bir münker görürse,eliyle onu deðiþtirsin.Buna da gücü yetmiyorsa kalbiyle kinlensin.Allah ve peygamberiyle savaþanlarýn ve yeryüzünde bozgunculuða uðraþanlarýn cezasý;öldürülmek veya asýlmak,yahut çapraz olarak el ve ayaklarýnýn kesilmesi yada yerlerinden sürülmektir.Bu onlara dünya da rezilliktir.Onlara ahrette de büyük bir azap vardýr,orada ölüm yok,sürekli kemikleri çatýrdatan iþkence vardýr!"


"Allah yolunda malýmýzla,canýmýzla savaþalým!"

"Kafirleri öldürelim!"

"Allah'a karþý olanlarý öldürelim!"

"Þehit olursak sorgusuz cennete gideriz."

"Müslüman olmayanlarýn kanlarý da mallarý da bize helaldir!"

"Ganimet bize helal!"

"Ben de cariye isterim."

"Öyleyse kafirlerle savaþalým!"

"Tekbir getirelim ey cemaat."

Ve Elçi konuþmasýný tamamlamýþ olarak tepeden aþaðýlara doðru her iki yanýnda yürüyen komutanlarý ve muhafýzlarýyla yürümeye baþladý.Medine Þehrinin merkezine doðru yürüyen Elçi'yi cemaatte takip ediyordu.

.................................................. .........

ELÇÝ,kendisine inananlarý azgýn cehennem ateþleriyle korkuturken,kendisine inanmayan kiþilerde vardý;Elçi için büyük yalancýdýr ve insanlarý etkileyen,peþinden sürükleyen bir sihirbazdýr diyenler vardý.Ama Elçi'yi en çok müteessir eden Eþref oðlu Ka'b'tý.Ka'b,þairdi,nüktedan þiirler yazardý ve Elçi'yi alaya alan þiirlerini okurken,onu dinleyenler gözlerinden yaþlar akarcasýna gülmekten kendilerini alamazlardý;Ka'b,Elçi'yi alaya alan güçlü þiirlerin bir büyük þairiydi.Ýþte bu büyük þair,kendisini Allah'ýn peygamberi ilan eden Muhammed'i müteessir ediyordu.Mesleme oðlu Muhammed,Elçi'yi yazdýklarý þiirlerle müteessir eden Ka'b'ýn peþine düþtü.Bir gurup silahlý kiþiyle Ka'b'ýn kalesine gizlice girerek türlü iþkenceler yaparak Ka'b'ý öldürdüler,kafasýný kestiler ve onu Elçi'ye götürdüler.

"Ya Muhammed,seni eleþtiren þair Eþref oðlu Ka'b'ýn baþýný getirdik sana,kalesine girerek baþýný kestik,iþte!"dedi ve kesik kafatasýný Elçi'nin önünde sergiledi.Elçi,memnun olmuþtu."Saðol,Ya Mesleme Oðlu Muhammed."dedi."Hayýrlý bir iþ yaptýn,iyi bir ticaret yaptýn böylece,bir kafiri öldürerek cenneti hak kazandýn.Bir kafiri öldüren bir Müslüman,sorgusuz sualsiz cennete gider."dedi.

Mesleme Oðlu Muhammed ve silah arkadaþlarýnýn bizzat Elçi tarafýndan cennetle müjdelenmiþ olmalarý onlar için duyulmasý gereken en büyük mükafat ve sevinçti.Elçi'yi yaptýklarý iþle memnun etmiþ olmanýn verdiði gurur ve rahatlýkla Peygamberin huzurundan ayrýldýlar.Ama Elçi'nin huzuruna alýnmak için sýrasýný bekleyenlerde vardý.

Bir gurup Elçi'nin huzuruna alýndýlar,bu kiþiler savaþta yapýlan bazý uygulamalarý Elçi'ye sormak için gelmiþ bulunuyordu.

Gurup Baþkaný:"Ya Resulullah!"dedi,"Evlere yaptýðýmýz gece baskýnlarýnda müþriklerin kadýnlarý,çocuklarý da öldürülüyor,ne dersin?"diye sordu.

"Onlarda öbürlerindendir!"diye cevap verdi elçi.En ufak bir merhamet ve acýma hissine sahip deðildi.Ýkinci adam,bir adým öne çýktý ve kendisini rahatsýz eden bir olayý anlattý:

"Ya Elçi,Halid Ýbnü'l -Velid,savaþ sýrasýnda ateþ çukurlarý açtýrdý.Yaktýrdýðý ateþ içine bir çok kimseyi diri diri atarak yaktýrdý.Bu arada bir tutsak kadýna Müslüman olmasý önerildi,kadýn kabul etmedi,ateþe atýlacaðý söylenince kadýn: 'Hoþ geldin ölüm,yazýk ki baþka kurtuluþum yok,o yüzden kendimi atýyorum ateþe!'anlamýnda þiirini okudu ve kendini ateþe attý.Ebubekir,ateþte diri diri yakma emrini sizin verdiðinizi söylüyor,bu doðru mu?" diye sordu.

Elçi,sakin bir þekilde cevap verdi:"Yakýlsýn demiþtim ama sonradan öldürdükten sonra yakýlmalarý daha iyidir demiþtim.Çünkü,yakma cezasýný yalnýzca Allah verir."

Üçüncü bir adam daha bir adým öne çýkarak:"Ali'de bir topluluðu ateþe attýrýp yaktýrdý,inançlarýný býrakmýyorlar diye!"

Elçi,caný sýkýlmýþ bir þekilde adamý azarladý:

"Müþriklerin kaný da,caný da helaldir!"


…………………………………………………………………………







ELÇÝ,empoze ettiði yeni dinin maddi alt yapýsýnýn saðlam olmasý gerektiðini çok iyi biliyordu..Müslüman olmayan kabilelere önce Müslüman olmalarý yönünde çaðrýlar yapýyor,eðer bu çaðrýlara uymayan kabileler olursa onlara karþý savaþ ilanýnda bulunuyordu.Bu doðrultuda komutanlarýný topladý müþriklere ait bir kervaný vurmak için sefere çýkýlacaðýný bildirdi.Ve kervanýn taþýdýðý zengin yükler böylece kendisine ganimet olarak getirilmiþ olacaktý.


Kabilelerin birbirleriyle özgürce ve güven içinde ticaret yapmalarý ortadan kalkmýþtý,yola çýkan kervanlarýn taþýdýklarý mallara el koymanýn bir bahanesi de dine çaðrýya ret kararý verilmesiydi.Müslüman olmayý reddeden kabileler Elçi'nin ordusunun hýþmýna uðruyor ve talan ediliyordu.

Elçi'ye baðlý ordu,bir kervaný ve kervanýn taþýdýðý mallarý Elçi'nin bulunduðu karargaha doðru getirdi,komutanlar Elçi'nin huzuruna alýndýlar.Elçi,komutanlarýný mesut bir yüzle ve takdir edici bakýþlarla karþýladý.Komutanlardan biri Elçi'ye rapor sundu:"Sizin emrinizle Hayber kasabasýnýn bütün hurma aðaçlarýný kestik ve yaktýk!"Dedi."Hayber'de ki Yahudi kaleleri bir bir düþürüldü,biz Müslümanlar savaþý kazandýk.Savaþ ganimetleri yola çýkarýldý.Eli silah tutan bütün erkekleri öldürülenlerin yakýnlarý aðlaþan kadýnlar ve çocuklar da buraya getiriliyor." Bu sözlerin açýlýmýný bir baþka komutan yaptý:"Size Safiye isminde güzel bir cariye getiriyoruz,"dedi."Yakýnlarýnýn kelleleri gitti bu savaþta,babasý kafasý kesilenler arasýnda.Kocasý ve kocasýnýn kardeþi sorgulanýyor.Safiyye'nin kýsa bir süre önce evlendiði Kinane ve kardeþi hazinenin yerini söylemiyorlar.Yanan odunlarla göðsünü deldiðimiz halde konuþmuyor,iþkenceye dayanamayýp öldüler."

ELÇÝ,"Safiye güzel bir kadýn demek,onu getirin,eðer güzelliði hoþuma giderse onu kendime alýrým,"dedi.Ve Safiye, Elçi'nin huzuruna getirildi.Elçi,kadýný arzu dolu ve alýcý bakýþlarla süzdü."Ýbn Ahtab'ýn kýzý gerçekten de çok güzel,"dedi."Ümmü Süleym,Safiyye'yi hazýrla,bu gece bununla gerdeðe gireceðim,"diye emir verdi.Ümmü Seleym,Safiyye'yi gerdeðe hazýrlamak üzere Elçi'nin huzurundan dýþarý çýkardý.Bu olaya þahit olan bir adam:"Bu kadýn acýlý,yakýnlarý hep öldüler, bu kadýnýn acýsý dinmeden onunla bu gece gerdeðe girmeniz uygun olur mu?"Diye sordu.Elçi:"Bu adamý susturun!"Dedi.Silahlý bir gurup adamý dýþarý çýkardýlar.Ýslam Peygamberi için insanlarýn acý çekmesi önemli deðildi,asýl gayesi Allah'ýn kýlýcýný insanlarýn boyunlarý üzerinde tutmaktý."Ben kadýnlara acýdýðým için onlarý kendime alýyorum,"dedi.Ama o kadýnlarý acýnacak duruma kendisinin düþürdüðünü idrak etmiyordu.Safiyye varsýldý,onun bütün varsýllýðý,babasý ve kocasý Elçi'nin ayaklarý altýna serilmiþti.Elçi'nin sert ve acýmasýz tutkularý dünyada yaþayan insanlarýn hayatlarýndan daha önemli deðildi,kendi icat ettiði dine inanmayanlar kimler olurlarsa olsunlar onun en amansýz düþmanlarýydýlar ve hem bu dünyada,hem de öteki dünyada þiddetle cezalandýrýlmalarý gerekirdi.


MEDÝNE SOKAKLARINDA geceye doðru üç adam evlerine daðýlmak üzere birbirleriyle sohbet ediyorlardý.Birinci adam:"Peygamber 9 yada 11 karýsý varken,gecenin yada gündüzün belli saatlerinde tümünü dolaþýyor ve hepsiyle cinsel iliþkide bulunuyormuþ,"dedi.Ýkinci adam:"Ýyi ama peygamber buna nasýl güç yetirebiliyor?"diye sordu.Birinci adam:"Peygambere otuz erkek gücü verilmiþtir,"diye kendisine sorulan soruyu cevapladý.Üçüncü adam:"Aiþe,bir gün azarlamýþ Elçi'yi,"dedi,"Bakýyorum da senin efendi tanrýn,senin þeyinin keyfi için koþuyor yalnýzca!"diyerek.Üç ahbap kendi aralarýnda gülüþürler ve bir yandan da saðlarýna,sollarýna,arkalarýna bakarak bu konuþtuklarýnýn baþkalarý tarafýndan duyulmamasýna dikkat ederek evlerine daðýldýlar.Elçi'nin sertliðinin þiddetine uðramak istemiyorlardý.



…………………………………………………………………………..



Din,insan üzerinde her alanda baský kurmaya baþlayýnca en merhametsiz cezalarýn meþru sayýldýðýný ve hiç yadýrganmadýðýný,söz konusu Allah olunca,hayrýn ve þerrinde Allah'tan geldiðine iman edilmesi gerektiðini görmek,artýk olaðanüstü bir durum olmaktan çýkýyordu.

Yine kýzgýn bir Arabistan günüydü.Bir gurup,aralarýnda bir kadýn ve bir erkeði tutarak Elçi'nin huzuruna çýkarmak için yürüyüþe geçmiþlerdi.Kadýn ve erkek zina yaparken suçüstü yakalanmýþlardý ve epeyi dövüldükleri de yaralý hallerinden belli oluyordu.

"Bu kadýn ve erkeði zina yaparken yakaladýk,bunlara ne gibi bir ceza verelim?"Diye sordu gurup baþkaný Elçi'ye.

Elçi:"Aleyhlerinde olmak üzere dört þahidiniz var mý?"Dedi.Bunun üzerine kalabalýktan dört kiþi bir adým öne çýktýlar.Elçi bu þahitlere sordu:

"Kýlýcýn kýnýna girdiði gibi gördünüz mü?"

"Gördük Ya Resulullah."

"O halde bunlar recm edilecekler!"

Bir adam Elçiye sordu:

"Recm nedir Ya Peygamber?"


"Ayaklarýndan boyunlarýna kadar topraða gömerek ve taþlayarak öldürmektir!Ýnfazý yapýn!"




Gurup suçlularý infaz alanýna doðru sürüklerken,Elçi'nin huzuruna çýkmak isteyen ikinci bir gurup Elçi'nin huzuruna alýndýlar.Gurup Baþkaný:"Bu genç hýrsýzlýk yaparken yakalandý!"Dedi.Elçi:"Aleyhinde olmak üzere dört þahidiniz var mý?"Diye sordu.Dört kiþi bir adým öne çýktýlar.Elçi,korkudan beti benzi atmýþ olan gence baktý."Hangi elinle hýrsýzlýk yaptýn?"Diye sordu.

Genç:"Sað elimle,"diye cevap verdi.

Elçi:"Bu hýrsýzýn sað elini kesin!"Diye emir verdi.Gurup infazý yapmak için dýþarýya çýkarken genç yalvarýyordu:"Merhamet!Merhamet edin,yapmayýn!"Ama gencin bu direniþi boþunaydý çünkü emir büyük yerden geliyordu.




ELÇÝ,çevresindekilere:"Ali nerede?"Diye sordu.Sahabelerden birisi:"Gözleri aðrýyor,hasta,"diye cevap verdi.

Elçi:"Bana gelsin."Sahabe çýkarken,bir kadýn küçük kýzýyla girdi.Sahabelerden birisi Elçi'nin kulaðýna bir þeyler söyledi.Elçi,küçük kýza bir süre baktý ve annesine:

"Bu küçük kýzýn neyi var?"Diye sordu.

Kadýn:"Arada bir bayýlýp düþüyor,"diye cevap verdi.

Elçi:

"Bu kýzcaðýzý okutup üfletin,çünkü buna göz deðmiþtir."

Anne ve çocuk çýkarlar ve Ali gelir.

Ali:"Beni çaðýrmýþsýnýz Ya Resulullah."

"Gel Ali,gözlerinin aðrýdýðýný söylediler.Dur þöyle tükürüðümü süreyim gözlerine,iyileþir iþte o zaman.Tamam."

Ali:"Gerçekten þimdi iyi hissediyorum kendimi,"diye cevap verdi.

Elçi:"Ben bu yöntemle kýrýklarý,kýlýç yaralarýný bile tedavi ederim,okurum,üflerim.Ekva'Oðlu Seleme Hayber'de bacaðýndan vurulmuþ bana getirilmiþti.Üç nefes ettim,üç kez üfürdüm ona,Seleme'nin aðrýsý,acýsý kalmadý."xxx



Meleklerini Bir gurup,beþ kiþi olan suçlularý yakalamýþ bir þekilde girdiler.Gurup Baþý:"Ya Muhammed,çobaný öldüren ve deve sürüsünü alýp götürenleri yakaladýk.Bunlara ne gibi bir ceza verelim?"Diye sordu.

Elçi:"Bunlarýn her birinin elleri ve ayaklarý çapraz olarak kesilsin,gözleri oyulup çýkarýlsýn.Medine dýþýnda Güneþ'in altýnda ateþ gibi yanan Harre'ye götürülsünler,su isterlerse verilmesin,taþlarý kemirsinler,aðýzlarýyla,diþleriyle topraðý kazýsýnlar,ölünceye kadar öyle býrakýlsýnlar!"

"Emriniz aynen yerine getirilecektir Ya Muhammed."Diye cevap verdi gurup baþkaný.Ve dehþete kapýlan suçlularý infaz yerine doðru götürmek üzere çýktýlar.Elçi,yanýndakilere:

"Ey inananlar!Öldürme de kýsas size farz kýlýndý.Hüre hür,köleye köle,kadýna kadýn!Eðer bir Müslüman erkek,kafir erkeði öldürürse,kýsas uygulanmaz.Kadýn Müslüman'ýn deðeri de,erkeðin yarýsý kadardýr.Allah hak ve merhamet sahibidir!"

Baþka bir gurup huzura alýndý:Gurup Baþý:"Ya Muhammed,Asya'da savaþçý,teþkilatçý ve devlet kurucu bir millet,Çin Seddini aþarakAsya'dan dünyanýn her yönüne doðru akýnlar baþlattý.Bir kafilenin de Ýran ve Arabistan'a doðru geldiðini haber aldýk.Bunlarýn Hun Türkleri olduðunu sanýyoruz.Ne gibi tedbirler almamýzý önerirsiniz?"Diye sordu.

Elçi:"Ey Müslümanlar!Þunu iyi biliniz ki,bizler yakýn tehlikeleri bertaraf ederken,uzak ihtimalli tehditleri de bertaraf etmek ve Allah'ýn rýzasýný kazanmak durumundayýz.Küçük gözlü,kýrmýzý yüzlü,basýk burunlu,yüzleri deriden yapýlmýþ kalkanlar gibi kalýn etli,ayaklarýnda yün keçe ve çarýklarý olan Türklere karþý savaþmadýkça kýyamet kopmayacaktýr! Yecuc ve Mecuc'ler sedler açýldýðýnda ,onlar her bir tepeden akýn ederler.Yahudiler iç ve yakýn tehdidimiz,Türkler dýþ ama uzak tehditimizdir.Bu nedenle Yahudilere ve Türklere karþý zaferler kazanýlmadýkça hüküm günü gelmeyecektir!Ayný zamanda Orta Asya Ülkeleri ve ticaret merkezleri de ele geçirilmelidir.Bizim için orada da hayýrlý ganimetler vardýr."

Gurup Baþý:"Orta Asya'da bazý Türk Ýllerinde kadýnlar da hakanlýk yapýyorlar!Ellerinin hamuruna bakmadan!"

Bir baþka kiþi de: "Þaman Türkler,kadýnlý erkekli dini toplantýlar tertip ediyorlar,raks edip kýmýz içiyorlar!Ozanlarý kopuz çalýyor,kadýnlar ve erkekler el ele tutuþuyorlar,ateþle barut ayný yerde bulunuyorlar!"

Elçi,caný sýktýn bir þekilde yanýndaki komutanlarýna:"Zeyyad bin Ebihi'nin oðlundan haber var mý,Buhara'yý alsýn diye gönderilmiþti.?"Diye sordu.Bu konuda bilgi sahibi olan bir kiþi bu soruya cevap verdi:

"Buhara'yý yöneten Türk Kadýn Komutan Hatun Sultan,ordularýmýza karþý inatla direniyor!Bir baþka Türk Ýli hükümdarý olan Terkan'dan yardým istediði haberini aldýk.Çok zorlu bir kadýn.Ordularýmýz Buhara kuþatmasýndan henüz netice alamadýlar!"

Bir baþka adam:"Türk Melikesi Hýnýk Hatun'da bize geçit vermiyor!"

Bir baþkasý da:"Bilge Hatun'da!"Diye ilave etti.

Elçi:"Dinen ve alken eksik kadýnlar mý yönetiyor Orta Asya Türk Ülkelerini?Kadýn dediðin çocuk yetiþtirir,neslin üremesini saðlar,evinin ve erkeðinin hizmetlerini yapar.Kadýn yönetici olamaz.Türkler de eski Araplar gibi kadýna gereðinden fazla deðer veriyorlar demek ki!Kadýn aklý kýsa ve erkeðe muhtaç bir varlýk olarak yaratýlmýþtýr.Tanrýnýn diþi kabul eden Cahiliye Araplarý da kadýný kutsallaþtýrýrlardý!"Dedi.Ýslam Peygamberi kadýnýn sadece erkeðinin bir tarlasý olduðunu ve Müslüman erkeklerin o tarlaya diledikleri gibi girmelerini de zaten rivayet etmiþ olan bir kiþiydi.




………………………………………………………………….



HERA'NIN ÝHANETÝ


OLYMPOS Zeus Sarayýnýn taht odasýna açýlan kapýsýndan Tanrýlarýn Habercisi Hermes,elinde bir kalkan olduðu halde içeriye girdi.Zeus'un oturduðu tahtýn arkasýndaki panoya asýlmýþ olan Zeus'un karþý konulmaz kalkanýný indirdi ve yerine yanýnda getirdiði sahtesini astý ve kalkaný alarak dýþarý çýktý.Hermes'in hemen ardýndan Hera taht odasýna girdi,Hera'nýnda elinde bir kalkan vardý,bu kalkanda panoda asýlý bulunan kalkanýn aynýsýydý.Hera,panodaki kalkaný indirdi,yerine sahtesini astý ve saðýna soluna bakarak taht odasýndan çýktý.

Hera,gizli bir bölmeden Zeus ve Hermes tarafýndan gözetlendiðinin farkýnda deðildi.Zeus:"Haberi bana tam zamanýnda ulaþtýrdýn Hermes,"dedi,"Eðer biraz geç kalýnsaydý evrenin en güçlü silahýný kendime en yakýn bildiðim bir haine kaptýracaktým!"

Hermes:"Ýhanetleri yalnýzca kalkanýnýzý almaktan ibaret deðil Zeus Baba."Diye karþýlýk verdi Hermes.Zeus,merakla hermes'e baktý,ihanetin bütün boyutunu öðrenmek istiyordu.Hermes,açýklamalarýný sürdürdü:"Tanrýlar Baþkanlýðý ünvanýný da sizden alarak size boyun eðdirmek istiyorlar;utanýp arlanmadan ve arkadan düzenler kurarak!Ama huzurlu ol Zeus Baba,kazdýklarý kuyulara kendileri düþecekler!"

Hermes,gizli bölmeye sakladýðý Zeus'un gerçek kalkanýný getirdi,sahte kalkaný panodan indirdi ve panoya yine hakikisini astý.Bu sýrada Ganymedes elinde bir altýn tepsiyle taht odasýna girdi,ambroisa ve nektarlarý Zeus'a ve Hermes'e sundu ve çýktý.Zeus ve Hermes mermer masanýn etrafýna karþýlýklý oturdular.Zeus,Hermes'e bir eski anýsýný anlatmaya baþladý;

"Ýthake Kralý Odysseus,yurdundan ayrý kalmýþtý,dokuz yýl süren Troya Savaþý biteli yýllar olduðu halde bir türlü yurduna dönemiyordu.Odysseus'u yýllarca maðarasýnda alýkoyan Kalypso'ya seninle bir haber ulaþtýrdým;Odysseus'a bir sal yapsýn da onu yurduna göndersin diye. Kralý yirmi yýldýr umutla bekleyen karýsý Penolope ve oðlu Telamakhos özlem gidersinler sevinsinler diye.Bir baþka zamanda bir baþka bir görev daha vermiþtim sana,Ýhtiyar Kral Priamos'u

fevziyapak
29-06-2010, 11:20
Benim din sahiplerine sormak istediðim ve gerçekten anlamadýðým konu cariye ve kölelik konusudur.
Kuranda cariyelerden bolca söz edilir ve bu kadýnlar mal gibidir alýnýr satýlýr þey edilir vs. Kölelerde vardýr yine ayný muameleye tabidirler.

Sadece bir örnek,

Nisa (http://www.turandursun.com/forumlar/)
(92) Bir müminin bir mümini öldürmesi olacak þey deðildir. Ancak yanlýþlýkla olmasý baþka. Kim bir mümini yanlýþlýkla öldürürse bir mü'min köleyi azad etmesi ve baðýþlamadýklarý sürece ailesine diyet ödemesi gerekir. (Öldürülen kimse) mü'min olur ve düþmanýnýz olan bir topluluktan bulunursa, mü'min bir köle azad etmek gerekir. Eðer sizinle kendileri arasýnda antlaþma bulunan bir topluluktan ise ailesine verilecek bir diyet ve mü'min bir köle azad etmek gerekir. Bunlara imkan bulamayanýn, Allah tarafýndan tövbesinin kabulü için iki ay ardarda oruç tutmasý gerekir. Allah hakkýyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir. (http://www.turandursun.com/forumlar/)
 

Benzer konu Kutsal Kitaptada vardýr.

Koloseliler 3:22
22 Ey köleler, dünyadaki efendilerinizin her sözünü dinleyin. Bunu, yalnýz insanlarý hoþnut etmek isteyenler gibi göze hoþ görünen hizmetle deðil, saf yürekle, Rab korkusuyla yapýn.


Oysa Ýsa tek efendiniz benim diyordu.

Sorun þurda, düþünün siz tanrýsýnýz ve vahiy veriyorsunuz vahiylerde yazýya dökülüyor. Yani sözleriniz evrensel kanunlar, kabuller olacak fakat siz (tanrý) bir türlü zamanýn yada yerel kültürün çemberini kýramýyorsunuzda "cariyelik ve kölelik bitmiþtir, uygulayaný yakarým" diyemiyorsunuz.
Bunu düþünen varmý ve paylaþýrmý bizimle.
 
 
 

n4n0_s3c0nD
11-07-2010, 22:09
Müslümanlar bunu inkar etmesin !

Sagliga zararli hersey HARAM dir diyen sizler degilmisiniz !

Icki icmek haramdir sagliga zararlidir !

Domuz Eti haramdir oda sagliga zararlidir !

O halde bizde kapanmanin sagliga zararlarina gelelim !!!



Boynumuzda Karotid sinüs komleksi dedigimiz bir damar ve sinir agindan meydana gelmis bir olusum bulunmaktadir.Bu komlekste, beynimize giden Karotis ana damar (Sah damari) ve bunu çevreleyen bir sinir paketi vardir.Karotis damar kalpten çikip beyni besleyen çok önemli bir atar damardir.


Siki yaka kravat veya sikma bas da denilen türban gibi giyimlerle boyuna yapilan baski, beyne giden damarin kan akisinda azalmaya sebep olarak çesitli rahatsizliklar yaratir.

Beyine az kan gitmesiyle bütün vücut fonksiyonlarini tanzim eden beyindeki merkezler ve hormona! sistemin etkilenmemesi mümkün müdür?

Karotis damarinin etrafindaki sinir paketi ise boyuna yapilan bir baskidan çok daha fazla etkilenmektedir.

Böyle durumlarda bas dönmesi,bas agrisi,mide bulantisi,kalp atimlarinin azalmasi,sikinti hissi,tansiyon düsmesi ve hatta bayilma nöbetleri bile görülebilir..

Boyunda Karotis sinir paketinden baska hayati önemi olan üç hormon dokusu vardir.

Bunlar,Tiroid ve paratiroidlerle, timus bezleridir.

Tiroit bezine disaridan olan bir baski,çogu zaman laboratuar tetkikleriyle ortaya çikarilamayacak saglik sorunlari yaratabilir.

Kuru ve soguk bir cilt,hafiza bozukluklari,sikinti hissi,terleme,kolesterol yükselmesi,kemik gelisiminin etkilenmesi,saç kirilmasi ve adet bozukluklarina kadar gidebilen durumlara yol açabilir.

Paratiroitlere olan harici bir baski ise,halsizlik,huzursuzluk,kuru cilt ve deri çatlamasi,saç dökülmesi,kramplar ve mantar enfeksiyonlarina sebep olabilir.Timus bezi dös tahtasi önünde oldugu için boyundaki baskidan pek etkilenmez.


Bastan ayak bilegine kadar olan kapanik (tesettürlü ) bir giyim tarzi ise yine vücut sagligini ciddi sekilde bozacak bir giyimdir.

Vücudun dis yüzü yani cildimiz günes isigindan aldigi ultraviyole ile D vitamini olusumunu saglayan önemli bir dokudur.

Ancak cildin bu islevini yapabilmesi için günes isigi ile direkt temasi gerekir.

Ayni zamanda cildin temiz havaya da çok ihtiyaci vardir.

D vitamini eksikliklerinde insanlarda bilhassa çocuk ve gençlerde kemik gelisimi duraklar,bacaklar egrilir,boy uzamasi durur ve bol terleme görülür.

Kemik gelisiminin duraklamasi kemiklerin çabuk kirilmasina yol açar. Türbanla siki sikiya kapanan saçli deriye gelecek olursak,burada da saglik sorunlarinin oldugunu görürüz.

Zira saçli deri damardan çok zengindir.Kapanik kalan saçlar matlasir,çabuk yaglanir ve kirlenir.

Yaglanan saçli deride enfeksiyon riski artar.Sivilceler olusur.saç dökülmesi,kepeklenme gibi durumlar meydana gelir.Bunun için cilt gibi saçli derinin de havalanmasi ve güneslenmesi gereklidir.


Masallah domuz etinin tek bir zarari varken türbaninkini saymakla bitmiyor.

OZAMAN BU NEDEN HARAM DEGIL SAGLIGA APACIK ZARARLI ?

Artik Kabullenin ya sagliga zararli olan / olmayan hic birsey haram degil !

Yada sagliga zararli olan hersey haramdir !

O halde türban ve kapanmak apacik haramdir !

Eger Degil Diyorsaniz o halde ickide domuz etide haram degildir !!!

Sorgulayýcý
01-08-2010, 11:15
Bu iliþimden (http://turkcesivarken.com/yazismalik/index.php?topic=3436.0) alýntýlayarak aþaðýda Karahanlýlar döneminde yapýlmýþ ilk Türkçe Kur'an çevirisindeki bir takým terimleri sunacaðým.

http://i1007.hizliresim.com/2010/7/23/1179.jpg
http://i1007.hizliresim.com/2010/7/23/1181.jpg
http://i1007.hizliresim.com/2010/7/23/1186.jpg

Soracaðým o ki bundan sonraki yüzyýllarda da bu çeviride olduðu gibi Kur'an'ýn kavram kavram Türkçe çevirisi yapýlsaydý neler deðiþirdi? Aydýnlanmamýz ne zaman gerçekleþirdi?

fantomas
05-08-2010, 13:11
Yahudiliðin de Hristiyanlýðýn da kaynaðý birdir.Tarihi Babil Krallýðýna kadar uzanan bir yapýlanmanýn ürünüdür.Hristiyanlýk ortaya çýkarýldýktan sonra istenilen amaçlar doðrultusunun aksine bir geliþim sürecine girince ayný yapýlanma Ýslam'ý da üretmiþtir.


Çünkü Hristiyanlýk artýk her anlamda kontrolden çýkmýþtý.


Bu baþlýkta Hristiyan teolojisinin Ýslam teolojisi ile olan doku uyuþmazlýð üzerinde duracaðým.


Hristiyanlýkla Ýslam teolojik anlamda birbiri ile uyuþmaz.

Hristiyanlýk ta da tek Tanrý inancý olmasýna raðmen daha bir "din" dir.

Neden?

Ýlk insandan günümüze tarihi seyrin de doðrulandýðý gibi insanlýk Tanrý kavramýný bu gün Ýslam'da ki "her derde deva" bir konuma düþürmemiþtir.

Tanrý insanlarýn arzu ve ihtiyaçlarýna bakan sýradan her hangi bir "kral" ya da "kraliçe" deðildir.Ýþte bu nedenle insanlýk tek Tanrý kavramýný yüce tutmuþ ancak insanlýðýn ihtiyaçlarý için yeni yeni ilahlar üretmiþtir.

Ýnsanlarýn bitmez tükenmez ihtiyaçlarýnýn giderilmesini Tanrý'dan beklemek Tanrý'ya saygýsýzlýk ve haksýzlýktýr.

Sýradan bir kralýn bile yüzlerce yardýmcýsý varken Tanrýya her iþi gördürmek insan aklýnýn sýnýrlarýný zorlar.

Ýþte Hristiyan teolojisi bu mantýðýn sonucudur.

Tek Tanrý vardýr.Ancak Meryem ve Ýsa figürleri insanlarýn dinsel ihtiyaçlarýný gidermektedir.

Ben sýradan bir kul olarak gidip Tanrýdan rahmetli Marliyn Monroe'yi istesem çok ayýp ederim.Ancak Ýsa figürü bana daha yakýn onunla konuþabilirim ve Tanrýya ulaþtýrmaya çekindiðim isteðimi ona açarým.

Ya da illa bir çocuk isteyen bir kadýn için Meryem figürü ne kadar doðal,insanca ve din anlayýþýna uygundur.

Oysa Ýslam'da insanlarýn muhatabý daima Tanrý'dýr.

Ýlk ve günümüzden daha medeni uygarlýklar için bu sadece ve sadece küstahlýktýr.

Ýþte bu nedenle Hristiyanlýkla Ýslam arasýnda doku uyuþmazlýðý yaþanmaktadýr.

Dinler arasý diyaloð masallarýnýn bitirilip Ýslam ülkerine "buyrun burdan yakýn" a dönen baþarýsýz tek din yaratma projelerinin de rafa kaldýrýlma sebebi budur.

Hristiyanlýk ve Ýslam teolojik anlamda bir birine en uzak dinlerdir.

Dark_Prince
29-08-2010, 14:00
Kur'an'a Göre Putperestlik
Ben putperestler putlara tapmýyorlardý,putlarý Allah'a yaklaþtýran aracýlar görüyor ve onlardan þefaat umuyorlardý dediðim zaman Müslümanlar benim putperestliði bilmediðimi söylediler.Müslümanlarýn þefaat ummuyorlardý veya aracý olarak görmüyorlardý demeleri çok yanlýþ.Çünkü durum öyle deðil,verceðim kaynaklarý yalanyacaklardýr büyük ihtimal ben de kaynak olarak Kur'an'ý yeterli görüyorum.Sanýrým Kur'an'da yazaný inkar etmezler.Þimdi bu konuda bulduðum ayetleri inceleyelim ve putperestliðin ne olduðunu bir de Kur'an'dan duyalým:

Putlarý Þefaatçi Olarak Görüyorlardý

Rum=13:- Onlarýn, Allah’a koþtuklarý ortaklardan kendileri için þefaatçýlar da olmayacaktýr. Artýk onlar ortak koþtuklarý þeyleri de inkar ederler.

Demekki putlarý þefaatçi olarak görüyorlardý ki,Allah onlarýn þefaatçi olmayacaklarýný söylüyor.

Yunus=18:- Allah’ý býrakýp, kendilerine ne zarar, ne de fayda verebilecek þeylere tapýyorlar ve “Ýþte bunlar Allah katýnda bizim þefaatçýlarýmýzdýr” diyorlar. De ki: “Siz, Allah’a göklerde ve yerde onun bilmediði bir þeyi mi haber veriyorsunuz!? O, onlarýn ortak koþtuklarý þeylerden uzaktýr, yücedir.”

Bu ayet tartýþmaya yer býrakmayacak þekilde,putperestlerin putlarýndan þefaat umduklarý gerçeðini ortaya koyuyor.

Yasin=23:- “Onu býrakýp da baþka ilahlar mý edineyim? Eðer Rahmân bana bir zarar vermek istese, onlarýn þefaati bana hiçbir fayda saðlamaz ve beni kurtaramazlar.”

Zümer=43:- Yoksa Allah’tan baþka þefaatçiler mi edindiler? De ki: “Hiçbir þeye güçleri yetmese ve düþünemiyor olsalar da mý?”

Zuhruf=86:- Onu býrakýp taptýklarý þeyler þefaat edemezler. Ancak bilerek hakka þâhitlik edenler þefaat edebilirler.


Bu ayetler yine þfaat umduklarýný söylüyor ve bunun yanlýþ olduðunu dile getiriyor.Demekki putperestler putlarýn þefaatine inanýyorlarki,Allah bunu yanlýþlýyor.

Putlarý Allah'a Yakýnlaþmak Ýçin Aracý Olarak Görüyorlardý

Ahkaf=28:- Allah’ý býrakýp ona yakýnlýk saðlamalarý için edindikleri ilahlar kendilerine yardým etseydi ya!? Aksine onlarý yüzüstü býrakarak uzaklaþýp kayboldular. Bu onlarýn yalaný ve uydurmakta olduklarý þeydir.

Bu ayetde açýkça görebildiðimiz gibi,putperestler Allah'ý býrakýp ona yakýnlaþmak için ilahlar(putlar) edinmiþler.

Kur'an'a göre putperestliði kýsaca tanýmladýk.Putlara taptýklarý gibi onlarý Tanrý'ya yakýnlaþmak için aracý ve þefaatçi olarak görüyorlardý.Bugün aynýný Müslümanlarda yapar.

axzel
05-10-2010, 11:19
http://www.youtube.com/watch?v=logJMEvT1IE

YOUTUBE izlemek için : http://www.turandursun.com/forumlar/showthread.php?p=344015#post344015 (http://www.turandursun.com/forumlar/showthread.php?p=344015#post344015)


Saygýlar......


Not: sayýn moderator ve admin, youtube embed edilince küçük oluyor width olayýný biraz artýrýrsak daha iyi olur kanýsýndayým...

Keep Away
17-10-2010, 20:21
Ruh halim el vermediðinden kendi yorumumu katmaksýzýn Arif Tekin'in yazdýðý önemli bir yazýyý direkt olarak buraya alýntýlayacaðým, özür dilerim.

Muhammed bir ara çocuk emziren kadýnla münasebette bulunmayý yasaklýyor ve bu iþin günah olduðunu söylüyor. Daha önce de Arap toplumunda böyle bir inanç zaten vardý. Bu tür bir iliþkinin týbben doðru olup olmadýðýna girmiyoruz; itirazýmýz, Muhammed'in bu konuda ifade deðiþtirirken, öne sürdüðü gerekçeye yöneliktir.[1]

Muhammed, zaman içinde, az önceki olayla ilgili fikir deðiþtiriyor; hem de çok ilginç bir gerekçeyle! Þöyle diyor: "Aslýnda çocuk emziren kadýnla cinsi iliþkide bulunmayý yasaklamak isterdim; fakat bakýyorum ki, Ýranlýlarla Rumlar bu iþi yapýyorlar ve hiçbir þey de olmuyor. Dolayýsýyla, ben de bu yasaktan vazgeçiyorum."

Bu hadis üzerinde fazla yorum yapma gereði duymuyoruz. Çünkü, her þey çok açýk ve nettir. Bu olayý aktarmamýzýn sebebi, þu kýsa soru ile ifade edilebilir; Acaba Muhammed'in ilham kaynaðý Allah mý, yoksa Ýran'la Rum gelenekleri ve eski kültürler mi?[2]

Muhammed, acaba neden böyle bir ifade deðiþikliðine baþvurdu? Bu sorunun yanýtý da olayýn kendisi kadar ilginç! Aslýnda, ne zaman ifade deðiþtirdiði kesin olarak bilinmiyor. Ancak, az sonra anlatacaðýmýz olayla birlikte mütalaa edilir ve Muhammed'in kadýna bakýþý da göz önüne alýnýrsa, yapýlan deðiþikliðin sebebi büyük bir olasýlýkla ortaya çýkar. Hadise þudur: Muhammed "Ümmü Seleme" ile evlenirken, kadýnýn eski kocasýndan emzirdiði bir kýz çocuðu vardý. Gerdeðe girmek için sýk sýk kadýnýn yanýna varýyor; fakat onun kucaðýnda çocuk görünce tekrar geri gidiyordu. Bu durum epey sürüyor. Bir gün Ammar b. Yaser bunu seziyor ve gidip kadýndan o çocuðu alýp kendi evine götürüyor. Muhammed bunu anlayýnca seviniyor ve gidip kadýnla iliþkiye giriyor. Ýþte, çocuk emziren kadýnla ilgili çeliþkili beyanatýnýn nedenini, bu olayla iliþkilendirmek mümkündür. Baþka bir deyiþle, fetva niteliðindeki bu sözü, bu kadýnla yatabilmek için söylemiþ olabilir diyoruz.[3]

Kaynakça:
[1]
-Ebu Davud, Týp, 16, No: 3881
-Ýbn-i Mace, Nikah, 61, No: 2012
-Ahmet b. Hanbel, Müsned, 6/453
-Kütüb-i Sitte, Ý. Canan terc., 7/541-16/72
[2]
-Ebu Davud, Týp, No: 3882
-Müslim, Nikah, No: 1448
-Kütüb-i Sitte, Ý. Canan terc., 11/392-16/42
-Tirmizi, Týp, No: 2072
-Ahmet b. Hanbel, Müsned, 6/361-434
-Nesai, Nikah, 54
-Askalani, Ýsabe, No: 10969
-Ýmam Malik, Muvatta-Buyu'-2/211
[3]
-Askalani, el-Ýsabe, No: 11645
-Ýbni Esir, Üsd-ül Gabe, No: 7464
-Kütüb-i Sitte, Ý. Canan terc., 15/492
-Ýbni Sad, Tabakat, No: 4118-8/289
-Ahmet b. Hanbel, Müsned, 6/295
-Hindi, Kenz'ül Ummal, No: 37790
-Hayat-i Sahabe, Ahmet Meylani terc., 3/296

Lynx
19-10-2010, 04:49
Arkadaslar bakiyoruz ! Müslümanlar kabullenemedigi ayetlere mecaz anlam yada baska sekil anlasilmalidir diye savunmakdalardir !

Simdi acik ve net bir soru sormak istiyorum !

Hirsizlik yapanin ellerini kesin diyen ayeti dogrudan anliyorlarda ( Evet dogrudan anlamasalar seriatta böyle bir olay olmaz ! )

Zina yapani kirbaclayin , taslayarak öldürün denen ayeti dogrudan anliyorlarda !

Lut kavminde escinsellik yasaklanmasini ( aslina böyle birsey yokda ) o ayeti evirip cevirip GAYLERE mahal etmekle kendi dogasina göre yasaklayabiliyorlarda !

Cenette gitmeyi , tomurcuklasmis hurileri , sonsuz hayati , yemeyi icmeyi dogrudan anliyorlarda

Kafirleri linc edenler ayetleri RESMEN DOGRUDAN anliyorlarda !

Cennete gitmek icin her haltida yiyorlar

Domuz icki yasak denildiginde dogrudan anlayipda BUNLARI agizlarini sürmüyorlar


AMA


Muhammedin Ahzabina gelince bu mecaz anlasilmalidir diyorlar !

Fatihaya gelince orda gizli deki vardir diyorlar !

Metametik hatasina gelince yanlis hesapladin diyorlar

Diyorlar da diyorlar

SiMDI KARAR VERIN MECAZ MI YOKSA DOGRUDAN MI ?

Dark_Prince
03-11-2010, 04:40
Diðer konuya birleþtirildi.

ANTHEMÝUS



D.: ?

Ö.:MS 534



Tralleis'li (Aydýn) Anthemius olarak tanýnýr. Konik kesitlerin iple çizimini gösterdi. Ýstanbul'daki Ayasofya (Hagia Sophia) nýn yapýlýþýnda katkýsý oldu.



APOLLONÝUS



D.:MÖ 262 Pamphylien (Perge)

Ö.:MÖ 190 Bergama



Yunan geometricisi

Ýskenderiye'de yetiþti. Konika isimli sekiz ciltlik yapýtý ile analitik geometri fikrini verdi. Bu suretle koninin çeþitli düzlemlerle arakesitinde oluþan daire, elips, parabol ve hiperbolun matematik ifadelerini buldu. Gezegenlerin Dünya etrafýnda dönmesi düþüncesinden bazý gezegenlerin görünen halkalý hareketleri için episikloid teorisini ileri sürdü.
Kaynak: Asimov: Biograph. Enzyklop. der Naturwiss. und der Technik /40


ARÝSTARH



D.:MÖ 310 Sisam (Samos)

Ö.:MÖ 230 Ýskenderiye



Yunan astronomu

Dünya'nýn Güneþ etrafýnda döndüðünü ve kendi ekseni etrafýnda dönüþünü 24 saatte tamamladýðýný, Ay çapýnýn Dünya'nýn 0.36 sý olduðunu ve Güneþ çapýnýn 6.75 Dünya çapý olduðunu iddia etmiþtir. Ýlginç bir yöntemle Güneþ'in uzaklýðýný hesaplamýþtýr. Ay'ýn tam yarým daire biçiminde göründüðü an Dünya, Ay ve Güneþ'ten oluþan üçgenin Ay'daki açýsýnýn dik olmasý gerektiðini, Dünya'dan Ay ve Güneþ arasýndaki açýnýn ölçümü ve Dünya-Ay uzaklýðýnýn bilinmesi ile bu üçgenden Dünya-Güneþ uzaklýðýný hesaplamýþtýr. Açý ölçümünde 2 dereceden az bir hata yaptýðýndan Dünya-Güneþ arasýndaki uzaklýðý Dünya-Ay arasýndaki uzaklýðýn 19 katý (doðrusu 389 katý) bulmuþtur.
Kaynak: Asimov: Biograph. Enzyklop. der Naturwiss. und der Technik /35



ARÝSTOTELES



D.:MÖ 384 Stagira

Ö.:MÖ 322 ChalkiþEuböa adasý



Yunan filozofu

17 yaþýnda Atina'ya gitti, PLATON (Eflatun)un öðrencisi oldu. Eflatun ölünce akademinin müdürü oldu. BÜYÜK ÝSKENDER'e hocalýk yaptý. Atina'da ve Ýskenderiye'de kitaplýk kurdu. Yapýtlarý 150 ciltlik bir ansiklopedi oluþturdu. Mantýk isimli yapýtýnda sistematik mantýkla ilk uðraþan ve isbata adým adým yaklaþmayý gösteren kiþidir. Matematik mantýðýn temellerini attý. Dünya'yý yuvarlak kabul etti. Ekvatorla yörünge düzlemi arasýndaki eðim açýyý ilk hesaplayandýr. Kuzeye doðru seyahatlarda yeni yýldýzlarýn göründüðünü ve güneydekilerin kaybolduðunu söyledi. Dünya düz olsaydý bütün yýldýzlar ayný anda Dünya'nýn her tarafýndan görülebileceðini söyledi. Ölümünden sonra eserleri yayýnlanmadýðý için Eflatun kadar ün kazanamadý. Avrupa'da eserleri 12. ve 13. yüzyýlda Arapçadan Latinceye çevrildi. "Analitik" isimli yapýtý ünlüdür. Atina'da Lise isimli okul kurmuþtur.
Kaynak: Asimov: Biograph. Enzyklop. der Naturwiss. und der Technik /29


ARÞÝMED



D.:MÖ 287 Sirakuza/Sicilya

Ö.:MÖ 212 Sirakuza



Yunan matematikçi ve mühendisi

Sonsuz vida, diþli çark, palanga, hareketli makarayý icat etti. Kaldýracý bularak bununla Dünya'yý yerinden oynatabileceðini iddia etti. Harp tekniðindeki silahlardan taþ atan mancýnýklar, Romalý gemileri yakan aynasý vardý. Kendi adý ile anýlan yasada suyun kaldýrma kuvvetini buldu ve bununla Sirakuza kralýnýn tacýndaki altýn miktarýný hesapladý. π için çevrenin çapa bölümü olduðunu söyleyerek 22/7 aldý. Daire alaný için çevre ile yarýçapýn yarýsýnýn çarpýmý olduðunu söyledi. Parabol sektörü alaný, sonsuz küçükler, Arþimed spirali, Arþimed aksiyomu uðraþý alanlarýdýr. Çapý yüksekliðine eþit bir silindir içine çizilen küre ve koni hacýmlarý arasýnda 3:2:1 oraný olduðunu söyledi. Yaklaþýk karekök hesabý yaptý.
Kaynak: Asimov:Biographische Enzyklopaedia//37;Gellert ve diðerl. Grosses Handb. D. Math.; Möbius,P.J.: Über die Anlage zur Mathematik. Leipzig 1900, s. 173; Smith,D.E.: History of Mathematik vol. I, s.112

ARYABHATTA



D.:MS 476 Patha

Ö.:MS 550



Hint bilim adamý

Sanskrit dilinde manzum olarak "Aryastasaba" adlý bir kitabý 499 da yazdý. Bu yapýtta geometri, basit cebir, trigonometri ve astronomi konularý geçmektedir. π için 628320/20000 = 3.1416 almýþtýr. Küre hacmi için yaklaþýk bir formül kullanmýþtýr. Gök cisimlerinin dönüyormuþ gibi görünmesinin, yerin kendi ekseni çevresindeki dönüþüyle açýklanacaðýný öne sürmüþtür.



CASSÝODORUS, Flavius Magnus Aurelius



D.:480 Scylletiun

Ö.:575 Scylletiun



Romalý devlet adamý ve yazar

BOETÝS'un öðrencisi olup 562 yýlýnda "Paskalya hesabýnýn ilkeleri" kitabýný yazdý. Zengin bir kitaplýk kurdu. Eski yunan yapýtlarýný Latinceye çevirdi. Sarayýn tarih yazarlýðýna atandý.



CATO, Marcus Porcius



D.:MÖ 234 Tusculum

Ö.:MÖ 149



Romalý politikacý ve yazar

Asýl adý Marcus Porcius Licinianus Cato dur. Ayný isimdeki diðerlerinden ayýrdetmek için yaþlý lakabý vardýr. Ayrýca "Censorius" lakabý vardýr. Siyaset adamlýðý yaný sýra Roma tarihi üzerine "Origines" (Kökenler) adlý bir tarih kitabý ve "De agri Cultura" (Tarým üstüne) kitabýný yazdý.




DÝKAEARCHUS



D.:MÖ 350

Ö.:MÖ 290



Yunan haritacýsý

Messina'lý olup ARÝSTOTELES'in öðrencisidir. Dioptra aletini kullanarak Rodos adasýnýn enlemini belirledi. Yaptýðý Dünya haritasýnda ekvator ve orta meridyeni birbirini dik kesen iki eksen olarak gösterdi. Batý-doðu yönünde yönelme doðrusunu çizdi. BÜYÜK ÝSKENDER'in zaptettiði ülkelerin bir haritasýný yaptý.



DÝOPHANTUS



D.:MS 210

Ö.:MS 290



Yunan matematikçisi

Kendi adý ile anýlan ve çözümleri tam sayý olan denklemlerle uðraþtý. Çalýþmalarý Araplar sayesinde günümüze ulaþtý ve 16. yüzyýlda Latinceye çevrildi. Matematik isimli bir kitabý vardýr. Bu kitabýnda 1. ve 2. derece denklemlerine dönüþen soyut problemler bulunmaktadýr.
Kaynak: Asimov: Biograph. Enzyklop. der Naturwiss. und der Technik /47


ERATOSTHENES



D.:MÖ 276 Kyrene (Libya)

Ö.:MÖ 195 Ýskenderiye



Yunan bilim adamý

Ýskenderiye kitaplýðýnda görevli, þair, filozof ve geometricidir. Atina'da ün sahibi oldu. Asal sayýlarla ilgili kendi ismi ile anýlan "Eratosten kalburu" vardýr. Çizdiði Dünya haritasýnda Avrupa, Afrika ve Asya'nýn bir kýsmýný göstermiþtir. MÖ 240 yýlýnda Syene (þimdiki Assuan) ve Ýskenderiye arasýndaki yerin merkez açýsýný, Güneþ ýþýnlarýnýn bu yerlere geliþ açýlarý farkýndan 7.2 derece olarak ölçmüþ ve bu iki kentin arasýný 5000 stadya (830 km) tahmin ederek Dünya çevresini 250 000 stadya (41 500 km) olarak bulmuþtur.
Kaynak: VT:1975/423, AVN:1975/1: Asimov: Biograph. Enzyklop. der Naturwiss. und der Technik /39




EUDOKSUS



D.:MÖ 408 KnidoþTürkiye

Ö.:MÖ 347 Knidos



Yunan matematikçisi coðrafyacý ve astronomu

PLATON (Eflatun)'un öðrencisi idi. Güç koþullarda Atina Akademisinde okudu. Öðreniminden sonra Mýsýr'a gitti. Daha sonra Atina'ya dönerek uzun süre hocalýk yaptý. Eflatun'un gezegenler konusundaki düþüncelerine katýldý. Direkt olarak hesaplanamayan bazý alan ve büyüklüklerin iterasyonla hesabýný yaptý. Alan hesabý ile uðraþtý. Gök ve Dünya haritalarý yaptý. Yýlýn 365 günden 6 saat fazla olduðunu ilk farkeden yunanlýdýr..
Kaynak: Asimov: Biograph. Enzyklop. der Naturwiss. und der Technik /28


EUKLID



D.:MÖ 320

Ö.:MÖ 275



Yunan Geometricisi

Ýskenderiye'de yaþadý. Geometri bilimini geliþtirdi. 13 ciltlik elementler isimli kitabýnda daire, paralel doðrular, üçgenler, uzay geometrisi, asal sayýlar, maksimum ve minimum problemleri yer almaktadýr. Okullarda hala Öklid geometrisi öðretilmektedir. Elementler kitabý 8. yüzyýlda Arapçaya, 11. yüzyýlda Latinceye ve 18. yüzyýlda Ýngilizceye çevrildi. Asal sayýlarýnýn sonsuz olduðunu söyledi.
Kaynak: Asimov: Biograph. Enzyklop. der Naturwiss. und der Technik /34



EUPALÝNOS



Yunan mimarý

MÖ 530 yýlýnda yaþadýðý ****ra'da su kanallarý yapmakla ün kazanmýþtý. Daha sonra Samos (Sisam) adasýnda bir su kanalý yapmakla görevlendirildi. Bu kanalýn 1 km lik bir kýsmý yer altýndan geçmektedir. Tünel iki taraftan delinerek ortada bir kaç metrelik hata ile birleþtirildi.
Kaynak: Asimov: Biograph. Enzyklop. der Naturwiss. und der Technik /20


FRONTÝNUS, Sextus Julius



D.:MS 30

Ö.:MS 104



Romalý haritacý

Ülke ölçmeleri isimli bir kitabý var ancak kayýp. Roma'nýn su gereksiniminin temini için çalýþtý. Bu konudaki kitabý günümüze kadar geldi.


HEKATEUS



D.:MÖ 550 Milet

Ö.:MÖ 480



Yunan tarih ve coðrafyacýsý

MÖ 510 yýllarýnda ANAKSÝMANDER'in haritasýnda yeni düzenlemeler yaptý. Dünyayý iki kýsýmda gösterdi. Yarý daire þeklinde Avrupa ve Asya'yý okyanuslar çevirmekte, Kafkaslar ve Akdeniz ile bölünmektedir. Tarih yazarlarýnýn babasý sayýlýr. HEREDOT bundan etkilenmiþtir.
Kaynak: Asimov: Biograph. Enzyklop. der Naturwiss. und der Technik /21


HERAKLEÝDES



D.:MÖ 388 Herakleia (Kdz Ereðlisi)

Ö.:MÖ 315 Atina



Yunan astronomu ve filozofu

Genç yaþýnda Atina'ya gitti. PLATON (Eflatun)'un akademisinde öðrenim gördü. Astronomi ve geometri konularýnda çalýþtý. Dünya'nýn kendi ekseni etrafýnda batýdan doðuya doðru, Merih ve Venüs gezegenleri gibi Güneþ etrafýnda döndüðünü ilk söyleyen kiþidir.
Kaynak: Asimov: Biograph. Enzyklop. der Naturwiss. und der Technik /28



HEREDOT



D.:MÖ 500

Ö.:MÖ 424



Yunanlý tarihçi

Yunanlýlar ve Mýsýrlýlara ait bilgilerin çoðu onun sayesinde günümüze kadar gelmiþtir. Mýsýrlýlarýn Nil vadisi dýþýnda daha geniþ bir çevreyi tanýdýklarýný doðrulamaktadýr.
Kaynak: Döðen,Þ.: Müslüman ilim öncüleri ansiklopedisi/233


HERON



D.:MS 20

Ö.: ?



Yunan fizik ve matematikçisi

Ýskenderiye'de yaþadý. 3 ciltlik ölçme bilgisi kitabý vardýr. 1.cilt: Düz ve eðri yüzeylerin ölçümüne ait ilkeler; 2.cilt:Cisimlerin ölçülmesi ve hesabý; 3.cilt:Alan ve cisimlerin bölünmesidir. Bu yapýtý XI.yüzyýlda Ýstanbul'da bulundu. Kendi ismi ile anýlan üç kenarý bilinen üçgenin alanýný veren formülü 62 de buldu. Iþýkla ilgili "Katoprikos" isimli bir yayýný vardýr. Bu yayýnda optikle ilgili içbükey, dýþbükey ve düzlem aynalarda ýþýðýn kýrýlmasýný gösterdi. Dioptra isimli eserinde teodolitin atasý olan ve açý ölçmek için düþünülen bir aletin tanýtýmý ve kullanma alanlarý açýklandý. MS 62 de olan Ay tutulmasýný anlatmaktadýr.
Kaynak:Peters,K.: Die Dioptra des Heron. Fluchstab 1960/21; Asimov: Biograph. Enzyklop. der Naturwiss. und der Technik /44


HÝPPARCHUS



D.:MÖ 190 Nicaea (Ýznik)

Ö.:MÖ 120 Ýskenderiye



Yunan astronomu ve matematikçisi

Dünya ekseninin yönünün deðiþtiðini farketti ve 26 000 yýlda bir tur yaptýðýný (prezession) hesapladý. Ortografik projeksiyonu ilk ortaya atan kiþidir. Gök haritalarý için kürenin stereografik projeksiyonunu yaptý. Ay paralaksý yardýmý ile Ay uzaklýðýnýn yeryuvarý yarýçapýnýn 60 katý olduðunu hesapladý. Yaptýðý 1080 yýldýzlýk kataloðu EUDOKSUS ve ERATOSTHENES'inkinden doðrudur. Enlem ve boylamýn mucidi olduðu söylenir. Ekvatoru 60 yerine 360 a bölmeyi önerdi. Hastalýk derecesinde cimri idi.
Kaynak: Asimov: Biograph. Enzyklop. der Naturwiss. und der Technik /40


HÝPPOKRATES



D.: ?

Ö.: ?



Yunan bilgini

MÖ 400 yýllarýnda Chios'da yaþadý. Bir dik üçgende çizilen çemberlerle oluþan Ay þeklindeki alanlarýn toplamýnýn üçgen alanýna denk olduðunu söyleyerek ilk defa çember ile sýnýrlanmýþ alanlarý hesaplamýþtýr. (Hekimlerin piri ile ayný ismi taþýmaktadýr).
Kaynak: Asimov: Biograph. Enzyklop. der Naturwiss. und der Technik /26


ÝMHOTEP



D.: MÖ 30 yüzyýl



Mýsýrlý mimar

MÖ 2700 yýllarýnda yaþamýþ olup bilinen ilk bilim adamýdýr. Memfis civarýndaki basamaklý piramidin mimarlýðýný yaptý. Eski papirüslarda Farao Diyozer'e danýþmanlýk yaptý.
Kaynak: Asimov: Biograph. Enzyklopaedie der Naturw. u. Techn. /17


MARÝNUS



D.: ?

Ö.: ?



Romalý kartograf

Yaþadýðý doðu Akdeniz'de (Lübnan) bir liman kenti olan Tyros'tan dolayý "Tyroslu Marinos" olarak ta tanýnýr. MS 100 dolaylarýnda düz kareli, ara uzaklýklarý koruyan dik açýlý (dikdörtgen aðlý) silindirik projeksiyonlu bir Dünya haritasý yaparak boylam baþlangýcýný Kanarya adalarýna aldý. Tyros (Lübnan) ile Lançov (Çin) arasýný 6100 km yerine 12 000 km tahmin etmiþtir.




MENELAOS



Yunan matematikçisi



MS 1. yüzyýl sonlarýnda Ýskenderiye'de yaþadý. "Sferika" (Küre üstüne) isimli incelemesinde küresel trigonometrinin temellerini inceledi. Bu kitabýn Tabit (Sabit) bin Kurra tarafýndan Arapçaya çevirisi yapýldý. Kendi adý ile anýlan üçgenlerin kesenleri ile ilgili teoremi vardýr. Yarým derecelik adýmlarla eskiden sinüs cetvelleri yerine geçerli kiriþ cetveli hazýrladý.


METON



D.:MÖ 460 Atina

Ö.: ?



Yunan astronomu

MÖ 432 yýlýnda zaman hesabýnda kendi adý ile anýlan Meton siklusunu buldu. Buna göre 235 Ay ayý=19 tropik yýla denk geliyordu. Bu bilgi daha önce Babiller tarafýndan bilinmekteydi. Bu bilgi takvim yapýmýnda önemlidir. Yunan takvimi bu bilgilerle MÖ 46 da Jül Sezar'ýn yaptýrdýðý takvime kadar yürürlükte kaldý. Dini yönden Meton peryodu yahudiler tarafýndan hala kullanýlmaktadýr. Hiristiyanlar paskalyalarýný buna göre hesaplarlar.
Kaynak: Asimov: Biograph. Enzyklop. der Naturwiss. und der Technik /26



PLÝNÝUS



D.:MS 23 Como

Ö.:MS 24.08.79 Vezüv



Romalý kumandan

Germania'da coðrafik gözlemlerde bulundu. MS 52 de Como'ya döndü. Hukuk öðrendi ve yazar olarak yaþamýný sürdürdü. 37 ciltlik yazdýðý doða tarihinde tüm antik zamanýn bilimi verilmektedir. Vezüv yanardaðýnýn külleri arasýnda öldü.
Kaynak: Asimov: Biograph. Enzyklop. der Naturwiss. und der Technik /45; Döðen,Þ.: Müslüman ilim öncüleri ansiklopedisi/2336


POSEÝDONÝUS,



D.:MÖ 134 Apamea/Suriye

Ö.:MÖ 50 Rodos



Yunan filozof, tarihçi ve doða araþtýrmacýsý

MÖ 85 de Canopus yýldýzýnýn Rodos'ta tam ufukta göründüðü an Ýskenderiye'de 7.5 derece yükseklikte görünmesinden esinlenerek yeryuvarý çevresini hesaplamaða kalkmýþtýr. Bu iki kentin arasýný tam bilemediðinden çevrenin 180 000-240 000 Stadya (l stadya = 185 m) arasýnda olduðunu söylemiþtir. Ayrýca gökyüzü görünümleri, okyanuslardaki gel-git olaylarý, Güneþ'in büyüklüðü konusunda da çalýþmalarý vardýr. Astrolojiyi popularize etmiþtir.
Kaynak: Asimov: Biograph. Enzyklop. der Naturwiss. und der Technik /42

PTOLEMÝUS , Claudius (BATLAMYUS)



D.:MS 87

Ö.:MS 151



Yunan astronom ve coðrafyacýsý

Ýskenderiye'de çalýþtý. Dünya'nýn Güneþ sisteminin merkezinde olduðunu, gezegenlerle Güneþ'in Dünya etrafýnda döndüðünü söyledi. Bu kaný Kopernik'e kadar devam etti. 13 ciltlik Almagest (Al-Majisti) ölümünden sonra da çok uzun süre astronomlara el kitabý oldu. 827 de Arapçaya, 12. yüzyýlda Latinceye çevrildi. Eski çað dünyasýnýn ilk haritasýný yaptý. MS 130 da coðrafya atlaslarýnýn yapýmýna yarayan projeksiyon sistemleri hakkýnda çalýþmalar yaptý. Coðrafya kitabýnda harita yapým tekniði, Kent ve ülkelerin listesi veriliyordu. Bu alýþkanlýk 15. yüzyýla kadar sürdü. π için 377/120 deðerini kullandý. Optik ile ilgili eseri vardýr.

Kaynak: Verm. Ing. 1987/198, 1993/82; Kaynak: Asimov: Biograph. Enzyklop. der Naturwiss. und der Technik /46; Döðen,Þ.: Müslüman ilim öncüleri ansiklopedisi/41



PYTAGORAS (Pisagor)



D.:MÖ 570 Samos (Sisam) ad.

Ö.:MÖ 480 Kroton



Yunan bilgini

Cisimlerin en idealinin küre olmasýndan esinlenerek yerin biçiminin de küre olmasý gerektiðini ileri sürdü. Ömrünün büyük bir kýsmýný Babil'de tutsak olarak geçirdi. Mýsýr'da Ýzis ve Bel tapýnaklarýnda öðrencilik yaparak ihtiyar halinde Yunanistan'a döndü. Kroton'da ünlü ilim ve felsefe ekolünü kurarak o zaman için gizli bir din sayýlan pozitif ilmi üyelerine telkine baþladý. Görüþleri çaðýn inançlarýna ters düþtüðünden çalýþmalarýný gizli yürütüyorlardý. Matematik ile müzik arasýndaki baðýntýyý ilk keþfedenlerden olup müziði sayýlarla ifade etti. Dünya'nýn ortada duran bir merkezi ateþ (Güneþ) etrafýnda döndüðünü ve bu dönüþün çýkardýðý seslerin akorduna kulaðýn alýþýk olduðundan duyulmadýðýný söyledi. Bu yüzden dini kutlamalarda müzik baþta gelirdi. Mistik sayý oyunlarýna önem verirdi. Ýlk dört sayýnýn toplamý 10 olduðundan ve Dünya, Ay, Güneþ, beþ gezegen ve gök küresinin toplamý 10 olmasý için Dünya'nýn bir karþý dünyasý olmasý gerektiðini savundu. Ölen kiþilerin ruhlarýnýn hayvanlara geçtiðine inandýklarýndan et, fasulyeyi de insaný aptallaþtýrdýðýný zannederek yemezlerdi. EFLATUN ve ARÝSTO'yu felsefik düþüncelerinde etkilemiþti. Kendi adý ile anýlan kuralý ortaya attý. Gerçi bu kuralý MÖ 1100 yýllarýnda Çinliler ve 2000 yýllarýnda 3-4-5 üçgeni ile Mýsýrlýlar biliyorlardý Ancak Pisagor bu kuralý kuramsal olarak gösterip ispatlamýþtýr. Aristokrat-tutucu politik görüþleri yüzünden çok düþmanlarý vardý. Bir ayin esnasýnda öðrencileri ile birlikte yakýldý. MS 275 yýlýnda filozofi tarihi yazarlarý, Pisagor'un ünlü kuralýndan duyduðu sevinç yüzünden tanrýlara 100 manda kurban ettiðini, bu yüzden o tarihten beri tüm büyük baþ hayvanlarýn bir gerçeðin keþfi söz konusu olduðu zaman titrediklerini yazmýþtýr. Pisagorcularýn sembolu beþ köþeli düzgün bir yýldýzdýr.
Kaynak: Asimov: Biograph. Enzyklop. der Naturwiss. und der Technik /19; Kracke,H.: Aus eins mach zehn und zehn ist keins. Rr6680-6682, s. 53



SEZAR, Julius



D.:MÖ 100

Ö.:MÖ 15.03. 44

Romalý devlet adamý

Kendi adýný verdiði (Jülyen=rumi) takvimini Sossigeanes adýnda Ýskenderiyeli bir astronoma yaptýrdý. Temmuz ayý için kendi adý July dendi.





STRABON



D.:MÖ 63 Amasya

Ö.:MS 20 Roma



Yunan coðrafyacýsý

Pontus krallýðýna baðlý Amasya'lý olarak Karadeniz kýyýlarýný çok iyi bilmektedir. Ancak daha kuzeye çýkýldýðýnda soðuk bir iklimle karþýlaþýldýðýný, daha da kuzeyde denizlerin donduðunu, yani kuzeye doðru gidildiðinde "Dünya'nýn sonuna" çabuk varýldýðýný halbuki ipek yoluna giden tüccarlardan doðuya doðru böyle bir durumla karþýlaþmadýklarýný öðrenince Dünya'nýn eninin boyundan dar olduðunu söyledi. Bu görüþ daha önce tarihçi HEREDOT tarafýndan da iddia edilmiþti. Enlem ve boylamlarýn bu tanýmlamadan doðduðu da söylenmektedir. 17 ciltlik bir coðrafya kitabý vardýr. Bu kitaplarda dünyanýn yaþanan kýsýmlarýný tanýttý. Bunun için ERATOSTHENES'in haritasýný kullandý.





THALES



D.:MÖ 624 Milet

Ö.:MÖ 546 Milet



Yunan bilim adamý

Miletli bir tüccar olup orantýlarla ilgili kurallar geliþtirdi. Dik üçgenlerde bazý kurallar ortaya koydu. MÖ 6. yüzyýlda Mýsýr'a yaptýðý gezide Mýsýrlýlarla bilgi alýþ veriþinde bulundu. Onlara piramid yüksekliklerinin gölge uzunluklarýndan yararlanarak nasýl hesaplanabileceðini öðretti. Ayrýca su miktarlarý oranlarýndan Güneþ'in açýsal çapýný buldu. Bunun için bir kaba düzgün akan bir musluktan 24 saat boyunca su akýttý. Bir baþka kaba da Güneþ'in doðarken üst kenarýnýn göründüðü andan alt kenarýnýn tam çýkmasý süresince su akýtarak bunlarýn aðýrlýklarýnýn birbirlerine oranýnýnýn 700 olduðunu bularak buradan basit bir orantýyla Güneþ'in açýsal çapý için 360x60/700=31' (gerçekte 31'5-32'5) buldu. Dünya'yý geniþ bir su yüzeyi üzerinde yüzen gemiye benzetti. Depremlerin bu suyun hareketinden kaynaklandýðýný söyledi. MÖ 585 yýlýnda (28 Mayýs) güneþ tutulmasýný önceden haber verdi.

Kaynak: VR 1932/33; Meydan Larousse; Asimov: Biograph. Enzyklop.; Kracke,H.: Aus eins mach zehn und zehn ist keins. Roro 6680-6682, s. 46





VÝTRUVÝUS, Marcus



D.:MÖ 88

Ö.:MÖ 26



Romalý mimar ve mühendis

10 ciltlik mimarlýk üstüne adlý bir inceleme eser yazdý. Bu kitapta yapý bilgisi, hidrolik, güneþ saati çizimi, su çarký, mekanik ve mekaniðin sivil mimari ve istihkam uygulamasý üstünde durdu.
Kaynak: Asimov: Biograph. Enzyklop. der Naturwiss. und der Technik /43


Özellikle Ýslam öncesi bilim adamlarýný yazdým,ki müslümanlar tarih kuranla baþladý iddialarýndan vazgeçerler belki diye.Bi Kur'an'da mucize denilenlere bakýn,bir de eski bilim adamlarýnýn ne keþifler yaptýklarýna.Dediðim gibi araþtýrmadan ve düþünmeden yoksun müslümanlar Kur'an'dan önce hiçbir bilgi bilinmiyor sanýyorlar.Fakat tarih tam tersini söylüyor.Umarým bunlarý gördükten sonra artýk,iddialarýndan ve Kur'an'a bilimsel demekten vazgeçerler.

ANA
KAYNAK:http://www.angelfire.com/rnb/haritatarihi0/harita_tarihinde_biyografiler.htm

Bir de þu siteye bir gözatýn:

http://www.sonboyut.net/kronoloji/koronoloj585-1630.htm

Farklý Kaynaklar:

http://derman.science.ankara.edu.tr/kitap/16.html
http://www.metu.edu.tr/~sahin/spaceindex/1.htm
http://zamandayolculuk.com/cetinbal/HTMLdosya1/AstronomiTarihi.htm

flipper
09-11-2010, 02:19
evet þuan televizyon karþýýnda olan varsa kanaltürk kanalýný açsýn..adamýn biri ruhlarýn resmini çizdiðini anlatýyor..Ayrýca iki müslüman her zamanki gibi aný konuda hem fikir olamýyorlar.. Ýyi seyirler..

ahmetsln
12-12-2010, 04:29
Ýslam’ýn Hoþgörü ve Savaþ Karþýtlýðý Hakkýnda.

Ýslam’ýn beklide en güçlü silahlarýndan biridir.Sürekli söylerler Müslümanlar hoþgörülü, ahlaklý ve savaþ karþýtý yani barýþçýdýr diye.Onlara Kuran’dan ayetler verildiðinde ise çok garip karþý çýkma prensipleri vardýr.Ben bazen bunlara gerçekten gülerim.Çünkü kendi ayetleri hakkýnda hiçbir fikri olmayan insanlarla tartýþýyorsunuz ve sizin verdiðiniz ayetleri reddediyorlar.Aslýnda bunun temel sebebi Ýslam hakkýnda bilgisizlikleri ve ayetlerin doðruluðundaki kuþkularýdýr.Çünkü bir ayetin yorumlanmasý cemaatlere göre dahi deðiþiyor.Hatta ülkelere göre dahi deðiþiyorken Müslümanlarýn da bu kuþkularýný hoþ görmek lazým.Bir çok ateist aslýnda bu ayetlerin Arap Ýslam bilginlerinin çevirilerine veya yorumlamalarýna göre konuþur.Bundan dolayý ateistlerin sunduðu bir çok ayet doðrudur.Bunu da zaten göreceksiniz.Çünkü kaynaklar hep Arap Bilgin’lerinden ve direk Kuran’ý gerçekten bilen insanlarýn çevirilerindendir.Ve Türk Müslümanlar bilmiyorlar ki bir çok Arap Ýslam’ý hoþgörü dini olarak asla görmüyor.

Þimdi öncelikle Kuran’dan birkaç ayet verelim.Daha sonra bu ayetleri açýklayýp sosyal hayatta Ýslamýn hoþgörüsünü eleþtirelim.


Altta vereceðim ayetler Ýslam’da gerçekten hoþgörü dini olduðunu söylemektedir.Ancak bundan sonrasý da vardýr.

"Sizin dininiz size,benim dinim bana" (Kafirun Suresi,6.ayet)
"Öðüt ver,çünkü sen,yalnýzca bir öðütçüsün;onlarýn üzerinde bir zorba deðilsin." (Gaþiye Suresi,22-23.ayetler)
"Dinde zorlama yoktur." (Bakara Suresi,256.ayet)


Görüldüðü gibi gerçekten Ýslam hoþgörü ve barýþ diniymiþ gibi geliyor.Ancak gerçekleri birazdan göreceðiz.Aslýnda burada bile çeliþki var.Allah kendi sözleriyle çeliþen çok þey söylemiþ.Gerçekten bu kadar kudretli biri hata yapar mý? “Hatasýz Kul Olmaz” derler ama Allah kul mudur? –Ama Muhammed kuldur- anladýnýz.

Evet yukarýda gördüðünüz ayetler aslýnda “mensuh” yani “hükmü yürürlükten kaldýrýlmýþ” ayetlerdirBunlar,Kýlýç Ayeti(Ayetü'l-Kýtal) diye adlandýrýlan ayetle(Tevbe Suresi,29.ayet) ve cihad ayetleriyle yürürlükten kaldýrýlmýþ sayýlmýþlardýr.

· Kýlýç Ayeti ile mensuh olan ayet sayýsý : 114
· Öldürüþme (kýtal) Ayeti ile mensuh olan ayet sayýsý: 8’dir.

Aslýnda buradan sonra sosyal hayatý eleþtirip size asýl ayetleri vermem gerekiyor ama bunu en son yapacaðým için bu ayetlerin deðiþmesi ve deðiþmiþ þeklinde kullanýlmasýný Ýslam ülkelerinin sosyal yaþantýsýna bakarak anlayabiliyoruz.Çünkü Ýslam’ýn yönetim biçimi olan “þeriat”’da bunu rahatça görebiliyoruz.Birazdan vereceðim ayetler ise yukarýda verilen ayetlerin tam tersi olarak çok gaddar ve katýdýr.Yani hoþgörünün yerine yeller eser.Ýslam propagandacýlarý iþlerine geldiði zaman mensuh olan ve geçerliliði bulunmayan ayetleri kullanýrken, kendi yönetimlerinde ise gerçek ayetlerin yani hükmü geçen ayetleri gaddarca ve hiç taviz vermeden kullanmaktadýr.

· "Hürmetli aylar çýkýnca, puta tapanlarý, bulduðunuz yerde öldürün.Onlarý yakalayýp hapsedin.Her gözetleme yerinde onlarý bekleyin.Eðer tövbe eder,namaz kýlar ve zekat verirlerse peþlerini býrakýn. (Tevbe Suresi,5.ayet)
· Onlar, kendileri gibi inkâr etmenizi (kâfir olmanýzý) ve böylece onlarla bir (ayný seviyede) olmanýzý istediler. Artýk Allah'ýn yolunda hicret edinceye kadar onlardan dost edinmeyin. Bundan sonra eðer yüz çevirirlerse o taktir de onlarý nerede bulursanýz yakalayýn ve onlarý öldürün. Ve onlardan dost ve yardýmcý edinmeyin. (Nisa Suresi,89.ayet)
· "(...)Onlarý nerede bulursanýz yakalayýn ve öldürün. Ve iþte size, onlarýn üzerine (saldýrmanýz için) apaçýk yetki verdik." (Nisa Suresi,91.ayet)
· "Ey peygamber! Kafirlerle ve münafýklarla savaþ.Ve onlara sert davran! Varacaklarý yer, cehennemdir.Orasý ne kötü bir varýþ yeridir." (Tevbe Suresi,73.ayet)
· Artýk kâfirlere itaat etme ve O'nunla (Bu Kur'ân ile), onlarla büyük cihadla savaþ! (Furkan Suresi,52.ayet)

Bu ayetler dýþýnda daha bir çok ayet var bu tarzda ve cihadla ilgili… (Bir kesimi için bkz.Maide Suresi,35.ayet;Tevbe Suresi,41.ayet;Hacc Suresi,78.ayet)

· "Kitap verilenlerden Allah'a, ahiret gününe inanmayan,Allah'ýn ve Peygamberinin haram kýldýðýný haram saymayan,Hak dinini din edinmeyenlerle,boyunlarýný büküp kendi elleriyle cizye verene kadar savaþýn!" (Tevbe Suresi,29.ayet)
· "Ey Peygamber! Ýnanýrlarý, öldürüþmeye (savaþa) kýþkýrt."(Enfal suresi,65.ayet)


Ýslam'da geçerli olan bir þey var: Mümaþat anlamý "Birlikte yürüme". Ýslam, güçleninceye kadar barýþ içinde yürümeyi ilke edinmiþtir.Biraz hoþgörü yansýtan ayetler mümaþat dönemi ürünüdür."Mümaþat" ilkesi Muhammed'in "savaþ hiledir" sözünden kaynaðýný alýr.
Ýslam, tüm insanlar Müslüman olana dek, yeryüzünü bir savaþ alaný sayar.Barýþ ve hoþgörü gerekiyorsa o savaþ gereði hile içindir.

Görüldüðü gibi savaþ karþýtlýðý, barýþ taraftarlýðý ve hoþgörü olayý tamamen bitmiþtir.Yani bunu görmek içinde aslýnda biraz Ýslam daha çok Araplara bakmak gerekir.Zaten onlarýn sosyal hayatýný ve aslýnda yaptýklarý zulümleri gördükçe insan bu ayetlere çok hak veriyor.Neyse size birazda Ýslami terör örgütlerinden bahsetmek gerekiyor.Bunlarýnda bir eli Kuran bir elinde silahla cihad için savaþýrlar.

Þu baðlantýda terör ve din terörü yer almaktadýr.Ben sizi direk Ýslami terör örgütlerine yönlendirdim.Ýsterseniz diðerlerini de bakabilirsiniz…

Ýslam terörünün halka ne kadar zulüm çektirdiðini görmemek aptallýk olur.Þimdi bu yazýyý okuyan bir çok insan özellikle Müslümanlar siz ABD’nin veya Ýsrail’in terörünü destekliyorsunuz veya görmezden geliyorsunuz diyeceksiniz.Ýleri ki zamanlarda o konulara da gireceðim.Ve kesinlikle terörün, savaþýn karþýsýndayým þahsým olarak.

Ýslamiyetin Araplardaki günlük hayatýna baktýðýmýz ve aslýnda kendi ülkemize baktýðýmýzda malasef dini hoþgörüyü asla göremeyiz.

Bunu þöyle açýklamak isterim.Öncelikle okullarda okutulan zorunlu din derslerinin, bir çok Ýslam dini eleþtirici insanýn suikaste kurban gitmesi.Oruç tutmayanlarý, Cuma namazýna gitmeyenleri, iþ yerlerinde zorla camiye gönderilenleri vb. çoðalatabiliriz.Bunlarý inkar etmek sadece kendimizi kandýrmýþ oluruz.
Ýslam o kadar da hoþgörü veya barýþ dini deðildir.Aslýnda hiçbir din öyle deðildir.Dinler insanýn içindeki var olan sevgi ve hoþgörüyü kendi dinlerine göre uyarlayýp onlarý kullanmaktadýr..

Ýyi Geceler.

Orijinal yazý (http://ateistsol.blogspot.com/2010/12/islamn-hosgorusu-ve-bars.html)

Dark_Prince
12-12-2010, 22:20
Ad Kavmini Baþkasýndan Öðreniyor

Ebu Vail, Rebi'a kabilesinden el-Haris Ýbnu Yezid el-Bekri adýnda bir adamdan naklen anlatýyor:

"Medine'ye gelmiþtim, Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ýn yanýna gittim. Mescid, cemaatle dolu idi. Orada dalgalanan siyah bayraklar vardý. Hz. Bilal radýyallahu anh kýlýcýný kuþanmýþ, Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ýn yanýnda duruyordu. Ben: "Bu insanlarýn derdi ne, (ne oluyor)? diye sordum.

"Resûlullah aleyhissalatu vesselam Amr Ýbnu'l-As'ý, Rebi'a'ya doðru göndermek istiyor, (onun hazýrlýðý var)!" dediler. Ben:

"Ad elçisi gibi olmaktan Allah'a sýðýnýrým" dedim. Aleyhissalatu vesselam: "Ad elçisi de nedir?" buyurdular. Ben:

"Bunu çok iyi bilen kimseye düþtünüz. Ad (kavmi) kýtlýða uðrayýnca Kayl'ý kendileri için su aramaya gönderdi. Kayl da, Bekr Ýbnu Muaviye'ye uðradý. O, buna þarap içirdi ve Mekke'de o sýralarda seslerinin ve tegannisinin güzelliðiyle meþhur Cerade isminde iki cariye de þarkýlar söyledi. (Bu suretle bir ay kadar kaldýktan) sonra, Mühre (Ýbnu Haydan Kabilesi'nin) daðýna müteveccihen oradan ayrýldý. Dedi ki:

"Ey Allahým! Ben sana ne tedavi edeceðim bir hasta, ne de fiyesini ödeyeceðim bir esir için gelmedim. Sen kulunu, sulayýcý olduðun müddetçe sula. Onunla birlikte Bekr Ýbnu Muaviye'yi de sula. -Böylece kendisine içirdiði þarap için ona teþekkür eder.-

Bunun üzerine onun için üç parça bulut yükseltildi. Biri kýzýl, biri beyaz, biri de siyah. Ona: "bunlardan birini seç!" denildi. O, bunlardan siyah olanýný seçti. Ona:

"Ad kavminden tek kiþiyi býrakmayýp helak edecek bu bulutu toz duman olarak al!" denildi."

Bunu söyleyince Aleyhissalatu vesselam:

"(Onlara) sadece þu -yüzük halkasý- miktarýnda rüzgar gönderildi" buyurdular ve arkasýndan þu mealdeki ayet-i kerimeyi tilavet ettiler: "Ad (kavminin helak edilmesinde) de (ibret vardýr). hani onlarýn üzerine o kýsýr rüzgarý göndermiþtik. Öyle bir rüzgar ki, her uðradýðý þeyi (yerinde) býrakmýyor, mutlaka onu kül gibi savuruyordu" (Zariyat 41-42).

Tirmizi, Tefsir, Zariyat, (3269, 3270).

Yine Muhammed’in Kur’an’a çeþitli kimselerden alýntý yaptýðýna kanýt.Adam Ad kavmini anlatýyor yani Muhammed Ad kavmini Allah’tan deðil adamdan öðreniyor ve ona göre ayet iniyor.

KAYNAK:http://dinsizdeist.blogspot.com/2010/11/baz-celiskiler.html

huzurcan
30-12-2010, 16:33
Kurana göre , tüm peygamberler Ýslamý bildirmiþtir.
Tüm peygamberlerin esaslý birer müslüman olduklarý kuþkusuzdur.
Ancak Kabeyi ilk inþa eden Hz.Ýbrahimi saymazsak diðer peygamberlerin Kabeyi ziyaret ettikleri yönünde bir bilgiye ben rastlamadým.
Söz gelimi Hz. Ýsa hac farizasýný ne zaman yerine getirmiþtir ?

Dark_Prince
31-12-2010, 19:58
Müslümanlar iyi okuyun,sizlere namazýn kaç vakit olduðunu öðretmek isterim.

En çok tartýþýlan konulardan biridir namazýn kaç vakit olduðu.Ben yine kafa karýþtýrmadan basitce anlatmaya çalýþacam.

Ayet ayet ilerleryim;

Birinci Ayet Hud suresi 114:

Gündüzün iki tarafýnda ve gecenin de ilk saatlerinde namaz kýl.. Çünkü iyilikler kötülükleri giderir. Bu, öðüt alanlar için bir öðüttür.

Gündüzün iki tarafý "sabah ve ikindi" gecenin ilk saatleri ise "yatsý"dýr.Bu ayet bize 3 vakti verir.

SABAH-ÝKÝNDÝ-YATSI

Ýkinci Ayet Ýsra suresi 78:

Güneþin sarkmasýndan, gecenin kararmasýna kadar namaz kýl. Fecir(sabah) vakti Kuran’ý, fecir(sabah) vakti Kuran’ýna tanýk olunur.

Gecenin kararmasý, akþamýn bitiþ vaktini vermektedir. Iþýðýn alametlerinin tamamen yok olmasýyla akþam namazýnýn vakti biter. Bu durumda da “güneþin sarkmasý” ifadesi güneþin ufukta batýþýný belirler. Böylece güneþin batýmý ve gecenin kararmasýnýn arasýndaki vakit, namaz vakti olarak belirtilir.

Bu ayetle yine yatsý namazý desteklenmiþtir.

Üçüncü Ayet Bakara 238:

Namazlarý koruyun. Ve vusta (orta, en iyi) namazý da.


Bu ayet en çok tartýþýlan ayetlerden biridir.Aslýnda ayrý baþlýk altýnda incelemem gerek ama ben kýsaca burada deðinmeyi düþünüyorum.


Ýlk Ýddia:


Arapça;da çoðul en az üçten baþlar,iki için ayrý bir form vardýr.Buda demektirki buradaki "namazlar" çoðul kelimesi en az 3 vakit olmalýdýr.Ve birde orta namaz vardýr etti mi sana 4.Bu ayetten 4 vakit namaz çýkartýrlar birde üstüne 4ün ortasý yoktur otomatikmen 5e çýkar derler.


Kendimce bu iddianýn tutarsýzlýðýný anlatayým sizlere;


Çoðul kuralý doðrudur,en az 3ten baþlar ama bu demek deðildirki 3 vakit namazý vermektedir.Burada bir günlük namaz vakti deðil bir ömür boyuncaki namazlardan bahsetmektedir.Türkçede okuduðumuzda ne anlýyorsak aynen anlayabiliriz.Türkçede ben kýldýðýmýz her namazý korumamýzý anlýyordum bu iddiayý duymadan önce.Buradada deðiþen birþey yok.Namaz 1 vakit olsa bile bu çoðul kuralý kullanýlabilir.Biri 5 gün boyunca 1 vakit namaz kýlsa 3ü geçer 5 kere namaz kýlmýþ olur.Çoðul olarak 3+ yý ifade eder,yani hayat boyunca kýlýnacak tüm namazlardan bahsetmektedir.Umarým anlatabilmiþimdir.


Örneðin þu ayetleri incelersek daha net görebiliriz:


Hud:114= Gündüzün iki tarafýnda ve gecenin (gündüze) yakýn saatlerinde namazý kýl. Þüphesiz iyilikler, kötülükleri giderir. Bu, öðüt alanlara bir öðüttür.


Burada gündüzün iki tarafý(bildiðimiz çoðul,en az iki) 2 namazdan bahsetmektedir.


Taha:130=O hâlde, onlarýn söylediklerine sabret ve güneþin doðuþundan ve batýþýndan önce Rabbini hamd ile tespih et. Gece vakitlerinde ve gündüzün uçlarýnda da tespih et ki hoþnut olasýn.

Bu ayette ise gündüzün uçlarý,taraflarý çoðul olarak kullanýlmýþtýr ve en az 3tür.Bu mantýða göre hangisi doðru 2 tarafmý,3 tarafmý?


Hud 114e geri dönersek bu mantýða göre "gecenin (gündüze) yakýn saatleri"de çoðuldur ve en az 3 vakti vermektedir.Taha 130. ayette de gündüzün taraflarý en az 3.Bu demek oluyorki günde 6 vakit namaz var.Mantýksýzlýðý görüyorsunuz deðil mi?


Demekki þu sonuç çýkýyor:O ayetlerdeki çoðul bir günlük vakti deðil kiþinin bir ömür boyu kýlacaðý vakitleri bildirir.Fazla söze ne hacet?Umarým anlatabilmiþimdir.


Salat-ý Vusta(Orta,En Ýyi Namaz) Nedir?


Bu konudaki uzunca araþtýrmalarým sonucu elde ettiðim bana en mantýklý gelen görüþleri sizlerle paylaþacam.


Bu namazýn ayrý bir namazý belirttiðini söylüyorlar.Bu nedenle hanifler yatsý namazýný görmezden gelip orta namazý öðle namazý olarak alýyorlar(ya da bildikleri baþka birþey var).5 vakit namazý çýkarmak için binbir takla atan gelenksel Ýslamcýlar Hud 114. ayetten çýkan 3 vakit namaza Orta namazýn ayrý bir vakti belirttiðini söyleyerek,birlikte 4 vakit namazý verdiði görüþündeler.


Ama öyle deðildir,alimlerin çoðunluðu bunun ikindi namazý olduðu görüþündeler.Yani ayrý bir vakit eklemez zaten olan namazlarýn ortasýnda kalanlarý ifade ediyor.Yeni bir namaz eklese bile 5 vakit olmaz diðer vakit namazlarýnda 3 vakit hesaplamýþtýk,buna göre bu ayetle birlikte 4 vakit olur 5 deðil.Bunada taklalarý var,4ün ortasý yoktur 4 vakit olunca otomatikmen 5e çýkar diyorlar.Bu da bence çok saçmadýr.Orta namazý herkes farklý anlamýþtýr kimisi sabah namazý demiþtir,kimisi öðle,kimisi ikindi.5 vakte göre ilk namaz "imsak" son namaz "akþam" olduðuna göre ortasýda sabah,öðle,ikindi namazlarýndan biri olmalýdýr(imsak ile akþam vakitleri ortasýnda bu vardýr).Tabi alimler ortak bir fikirde birleþememiþlerdir.Dediðim gibi ikindi namazý populer olmakla birlikte sabah ve öðle namazý diyenlerde vardýr.


Bu bilgilere göre namaz 4 vakit olursa ortasý yok demek çok saçmadýr.Çünkü yine sabah ve akþam namazý arasýndaki 2 namazdan biri olabilir.Yani 5 vakitle ayný pozisyonda.Birtek 3 vakit namazýn ortasý tam olabilir.4 vakit ve 5 vakit aynýdýr.4 vakit namaz ise kabul edilemeyeceðine bu iddianýn desteklenebilir bir yaný olmadýðýný düþünüyorum.


Peki Ayrý Bir Namaz Ekler mi?


Bence hayýr."Ve" baðlacýnýn ne anlama geldiðini bilirsek bu sorun çözülür diye düþünüyorum.Neden mi;


Bakara:238= Namazlarý koruyun. Ve vusta (orta, en iyi) namazý da.


Türkçedeki gibi kullanýþ yeni bir namaz eklenmesine çok müsaittir.Bence arapçadaký "ve" türkçedeki "ve" baðlacýndan farklý anlamlarada gelebilir.Örneðin;orta namaza ayrý bir dikkat çekmek için kullanýlmýþ olabilir."Ve" baðlacýnýn noktalama iþaretleri yerine geçebileceðini söyleyenlerde vardýr.Bilindiði gibi arapçada noktalama iþaretleri yoktur.Ne yazýkki arapça öyle anlaþýlýr bir dilki "ve" baðlacýnýn anlamlarýný bulamadým.Örneðin Hud 114deki "Gündüzün iki tarafýnda ve gecenin de ilk saatlerinde namaz kýl" buradaki "ve" baðlacýnýn "yani" anlamýna gelebilceðini okumuþtum.Buna göre "Gündüzün iki tarafýnda yani gecenin de ilk saatlerinde namaz kýl" gündüzün 2 tarafý sabah ve akþam,gecenin ilk saatleri ise akþam namazýný tekrar vurguluyor olur.


Bu baðlamda bakarsak Bakara 238 ayrý bir namazý deðil bilinen namazlar içerisindeki orta namazý emrediyor.Zaten alimlerde bu görüþte olacaklarki 5 vakte yeni namaz eklemiyorlar o vakitlerin ortasýndaki vakitlerden birinin olduðunu söylüyorlar(yine belirtiyimki 5 vakit namaz Kur'an'ýn hiçbir ayetinde çýkmaz,en fazla 4 vakit çýkýyor).Birçok mealci ayeti;


Bakara:238= Namazlara, özellikle orta namaza özen gösterin ve Allah huzurunda tam bir saygý ile kýyama durun.


Bu þekilde çevirmektedirler.Yanýlýyor olamazlar ya,vardýr bir bildikleri.Yine bu çevirilere göre ayrý bir namaz eklemez,var olan namazlardan özellikle orta namazý koruyun der.


Bir Namazýn Farz Olabilmesi Ýçin Vaktinin Belli Olmasý Gerekmektedir


Nisa:103= Namazý bitirince de ayakta, otururken ve yanýnýz üzerinde yatarken (daima) Allah'ý anýn. Huzura kavuþunca da namazý dosdoðru kýlýn; çünkü namaz müminler üzerine vakitleri belli bir farzdýr.


Ayet çok açýktýr.Namaz vakitleriyle belirli bir farzmýþ.Yani sadece vakitlerini bildiðimiz namazlar farz.Vaktini bilmiyorsak farz olmaz.Ayet açýkça söylüyor.Orta namazýn vakti bilinmiyor bu da orta namazýn farz olmadýðý anlamýndadýr.Daha öncede dediðim gibi kimisi Orta namaza ikindi diyor,kimisi sabah,kimisi öðle.Akþam namazý diyenler bile var.O kadar görüþ farklýlýklarý ortadayken,Nisa 103. ayet bu namazýn farziyetini bozuyor.Nisa 103 çok açýk.Daha fazla söze gerek duymuyorum.


Vusta (En Ýyi) Anlamýna da Gelmektedir


Orta namazý yerine "en iyi namaz" olarakda çevrilebilir.
Namazlarý koruyun. Ve vusta (en iyi) namazý da.


En iyi namaz olarak çevirdiðimizde çýkan sorun ise bu namazýn hangisi olduðudur.Cuma namazý diyenlerde vardýr.Zaten geleneksel Ýslam'a görede en iyi namaz Cuma namazý deðil midir?Bu görüþde mantýklý geliyor bana.Ama bana göre sabah namazýda olabilir:


Ýsra:78=Ve namaz kýl güneþin zevâl vaktinde, geceleyin karanlýk basýnca ve fecir çaðýnda; þüphe yok ki sabah namazý, meleklerin tanýk olduðu bir namazdýr.


Sabah namazýna meleklerin þahit olduðu söyleniyor.Diðer namazlara göre bir artýsý var ve bence bu durum sabah namazýný "en iyi" namaz yapmaya yeterlidir.Özellikle sabah namazý vurgulanýyor,týpký vusta namazýn vurgulanmasý gibi.Sabah namazýnda herkes uykudayken siz uykunuzu bölüp Allah'ý anýyorsunuz,gözlerden uzak olduðu için de en gösteriþsiz namaz.Bence bu durumdan dolayý en iyi namaz sabah namazýdýr.

KAYNAK:http://dinsizdeist.blogspot.com/2010/12/en-cok-tartslan-konulardan-biridir.html

Dark_Prince
02-01-2011, 14:13
Ayet ayet inceleyelim;

Ýlk ayetimiz Nur suresi 331. ayet:

Nûr 24/31 : Ýnanan kadýnlara da söyle : Bakýþlarýný kontrol altýna alsýnlar, ýrzlarýný korusunlar. Süslerini (zinetlerini) açýkta kalanlar dýþýnda göstermesinler. Örtülerini (hýmar) göðüs yýrtmaçlarýnýn üstüne kapatsýnlar...

Buradaki altýn kelime örtü manasýna gelen "hýmar" kelimesidir.Bu kelime gelenekksel Ýslam tarafýndan çarpýtýlýp "baþörtüsü" manasýna sokulmaktadýr.

1.(Bkz.Prof.Dr. Zekeriya Beyaz-Ýslâm ve Giyim Kuþam-Say:280-283


2.Arapça sözlükler El Mucem ul Vasýf, El Müncid, Lisaný Arap, Tacul Arus’dan “hýmar”ýn temel manasýnýn “örtmek” olduðunu göstermektedir.

Anlaþýlýyor ki mezheplerin yorumundan sonra “hýmar” kelimesi ile sýrf baþörtüsünün anlaþýlmaya çalýþýlmasý, bu sözlüklerde bu kelimenin bir manasýnýn “baþörtüsü” olmasýný saðlamýþtýr.

3.Yine eski arap yazýlarýna göre "hýmar" kelimesinin yere konulan, masaya örtülen veya herhangi bir örtüyü tarif edebileceðini görürüz. Hýmar, baþý örterse baþörtüsü olur, masaya konursa masa örtüsü olur. )

Birçok mealde baþörtüsü diye çevrilir ama bu geleneksel Ýslamýn sonucudur.Lugatlarda "örtü" anlamýna geldiði görülür.

Buna göre baþörtüsü farz olmaz.

Eðer baþörtüsü anlamýna gelseydi?

Yine baþý örtmek farz olmazdý ayette vurgu yakalaradýr.

"Baþörtülerini yakalarýnýn üzerine örtsünler" hükmü baþýn deðil yakalarýn örtülmesini emreder.Örneðin "masa örtüsünü yere örtün" cümlesinden ne anlýyorsak ayettende onu anlarýz.Baþörtülmesi önemli deðil yakalarý örtün diyor.Zaten sýcaktan dolayý erkekler bile baþlarýný örtüyorlar.O devrin kadýnlarý çok seksi gezdikleri için Allah hüküm indirmiþ.Ben bu hükümden baþlarda örtü varsa bile o örtüyü baþýndan çýkarýp yakalarýna örtmeleri gerektiðini anlarým,zaten öyle deðil midir?

Ýkinci Ayet Ahzab 59:

33/59 : Ey Peygamber! Eþlerine, kýzlarýna ve mü'minlerin kadýnlarýna söyle, dýþ giysilerini (cilbâb) üzerlerine alsýnlar. Tanýnýp incitilmemeleri için bu çok daha uygun bir yoldur...

Buradaki kelimemiz "cilbab".

Cilbâb, vücudun bütün bölümünü kaplayan geniþ bir örtüdür. Baþ kapanacak veya saçýn bir teli bile görünmeyecek diye bir kayýt yoktur.

Yani bu ayettende baþörtüsü veya çarþaf çýkmaz.

Bir diðer önemli husus "tanýnma" meselesidir.Onun hikayesi kýsaca þöyledir:

Ayetin indiði dönemlerde Arap evlerinin içinde tuvalet yoktu. Bu ihtiyacý gidermek için hür kadýnlar dýþarýya çýktýklarýnda, o devirde devlet korumasý ve otoritesi olmadýðýndan, bazý ahlâksýz serserilerin saldýrýsýna ve cinsel tacizine uðramaktaydýlar. Sarkýntýlýk edenler, cariye sanmýþtýk diye kendilerini savunuyorlardý. Olay Muhammed'e anlatýlmýþ, ayet de bunun üzerine inmiþtir. Hür müslüman kadýnlarýn cariyelerden ayýrt edilebilmesi için, dýþ elbise (cilbâb) giymeleri önerilmektedir. Cilbâb, vücudun bütün bölümünü kaplayan geniþ bir örtüdür. Baþ kapanacak veya saçýn bir teli bile görünmeyecek diye bir kayýt yoktur.

Olay kýsaca budur.Ýslam'ýn cariyelere mal gibi davrandýðýnýn,onlarý aþaðýlýk olarak gördüklerinin bir kanýtýda budur.Cariyelerin baþýna gelebilecekler önemli deðildir,hür kadýnlar için ayet iner.Allah cariyeleri koruma gereði duymamýþtýr nedense.Neyse bu ayrý konu,asýl konumuza geri dönersek:

Cilbab çarþaf anlamýna gelse bile o zamanýn þartlarýna göre inmiþ bu ayetin hükmü günümüzde geçersizdir.Zira bugün tuvaletler dýþarýda deðildir,o devirdeki gibi tanýnýp incitilme meseleside söz konusu deðildir.Bugünkü kanunlar çarþaflý ya da çarþafsýz olsun tüm kadýnlarý korumaktadýr.Cariyelik-kölelik ise tarih olmuþtur her insan hürdür.Dolayýsýyla cariye-hür kadýn ayýrýmý olamaz.Bu ayet günümüzde hükümsüzdür.

Üçüncü Ayet Nur 60:

24/60 : Artýk nikâh arzularý kalmamýþ, hayýzdan ve evlâttan kesilen kadýnlarýn, kasden süslerini (zinetlerini) göstermeye çalýþmadan, örtülerini býrakmalarýnda kendileri için bir günah yoktur. Ama sakýnmak için titiz davranmalarý, kendileri için daha hayýrlýdýr...

Kur'an; çocuk yapma ümidi kalmayan yaþlý hanýmlarý, örtünmenin dýþýnda tutmaktadýr. Ancak iffetlerini korumalarý, dikkat çekici, tahrik edici giyinmemeleri, vücut teþhirciliði yapmamakta titiz davranmalarý, kendileri için daha hayýrlý olacaðý vurgulanmaktadýr.

Hacca giden bazý yaþlý hanýmlarýmýz; daha önceleri normal giyindikleri halde, hac dönüþlerindeki aþýrý örtünmelerinin nedeninin, bu ayeti bilmediklerinden kaynaklandýðý kabul edilmektedir. Ayette görüldüðü gibi, çocuk yapma ümidi kalmayan hanýmlarýn örtünme yükümlülükleri kalmamaktadýr.


Görüldüðü gibi baþörtüsü farz deðilmiþ.Binbir türlü taklayla farzlaþtýrmaya çalýþýyorlarmýþ.

Daha ayrýntýlý bilgiler için;

http://www.kurandasevgi.gen.tr/kkadin/bolum6/baslik6.htm
http://www.kurandakidin.net/bolumler/22-basortusu-ve-kapanma.asp

Linklerini týklayabilirsiniz.

KAYNAK:http://dinsizdeist.blogspot.com/2010/12/bu-yazmda-sizleri-kurandaki-ilgili_23.html

Firestorm
07-01-2011, 05:30
AKP, laiklik konusunda "radikal" adýmlarýný seçim sonrasýna sakladýðý mesajlarýný veriyor. Ancak özellikle son birkaç yýlda atýlan adýmlar, yeni anayasa tartýþmalarý baþlayýncaya kadar din ve devlet iþlerinin birbirinden ayrýlmasýný düzenleyen laiklik ilkesinden geriye çok az þey kalacaðýný gösteriyor.
Önümüzdeki genel seçimlerden sonra yeni bir anayasa yapmaya hazýrlanan AKP’nin laiklikle ilgili bazý baþlýklarý da tartýþmaya açak. Hükümet 2002 yýlýndan bu yana laikliðin sadece bir anayasa maddesi olarak kalmasý yolunda büyük mesafe kaydetti. Özellikle 2008 yýlýndaki kapatma davasýnýn sonuçlanmasýnýn ardýndan çoðunlukla fiili durum yaratarak yasal düzenlemeleri yok sayan AKP hükümetinin, zaman içinde toplumu bu baþlýklardaki tartýþmalardan býktýrdýðý ve özellikle günlük hayatý kuþatma altýna aldýðý görülüyor.
AKP’nin ikinci kez iktidara gelmesiyle birlikte temel baþlýklarda attýðý adýmlar, laikliðin yasalarda tanýmlanmakla birlikte kamusal ve toplumsal hayatta hýzla aþýndýrýldýðýný ortaya koyuyor.
TÜRBAN
Türkiye AKP iktidarýnýn ilk yýllarýnda türbanlý eþlerin Cumhurbaþkanlýðý köþkünde, Baþbakanlýk konutunda ikamet etmesini tartýþýrken bugün ilköðretimde türban takýlmasý, hizmet verenlerin ve milletvekillerinin türbanlý olup olmayacaðýný tartýþýyor. Türbaný baþta yükseköðretim kurumlarý olmak üzere eðitimde yaygýnlaþtýrmaya çalýþan AKP, ilk günden beri verdiði mücadelenin ürününü yakýn zamanda almaya baþladý:
- Üniversitede türbana serbestiyet getirilmesinde kritik geliþme 2007 yýlýnda Yükseköðretim Kurulu (YÖK) baþkanlýðýna Yusuf Ziya Özcan’ýn getirilmesi oldu. YÖK ve Cumhurbaþkanlýðý eliyle üniversitelere AKP’ye yakýn isimler rektör olarak atandý. Bu rektörler göreve geldikleri üniversitelerde, kampüs giriþlerinde türban denetimine son vererek fiili olarak türbanýn üniversitelere girmesini saðladýlar.
- YÖK Ekim ayýnda Ýstanbul Üniversitesi’ne gönderdiði bir talimatla, türbanla derse giren öðrencilerin dersten atýlmamasýný, sadece haklarýnda tutanak tutulmasýný istedi. Türban böylece kampüslerden sonra dersliklere de girdi.
- YÖK, üniversitelerde türbanýn büyük dirençle karþýlaþmamasý üzerine ikinci bir adým atarak, sýnav giriþlerinde “baþý açýk olma" þartýný kaldýrarak tüm sýnavlara türbanla girilmesinin önünü açtý. Son olarak Yükseköðretime Giriþ Sýnavý baþvurularýnda da bu þart aranmadý.
- Yükseköðretimde türbanýn serbestleþmesiyle birlikte, Türkiye kendisini yeni bir tartýþmanýn içerisinde buldu. Bazý ilköðretim okulu öðrencilerinin velileri tarafýndan okula türbanlý gönderilmeleri önce bir provokasyon olarak deðerlendirildi. Konu 10 Kasým’da Recep Tayyip Erdoðan’a sorulduðunda ise Erdoðan, “ilköðretimde türbana” karþý çýkmadý, “seçimden sonra yeni anayasanýn yapýlmasýný bekleyin” mesajý verdi.
- Türbanda hizmet veren-hizmet alan ayrýmýna dair tartýþmalar sürerken, hizmet verenlerin de türban takmasýnýn önünü açmaya dönük ilk giriþim Türk Havayollarý'ndan geldi. Kurumun kýyafet genelgesinde üniforma giyen personel haricindekiler için “saçlar daima açýk olacaktýr” þartý kaldýrýldý.
KARMA EÐÝTÝM
Ýslamcýlarýn uzun süredir karma eðitim modeline karþý çýktýklarý biliniyor. Son zamanlarda Batý'da da karma eðitimin "sakýncalarýný" ortaya koyan araþtýrmalar yapýldýðýný ileri süren bu kesime, liberaller de okullar karma olduðu için kýz çocuklarý okullara gönderilmiyor iddiasýyla destek veriyorlar.
- Karma eðitim karþýtý açýklamalardan biri bizzat Milli Eðitim Bakanlýðý'nýn (MEB) baþýndaki kiþiden geldi. Milli Eðitim Bakaný Nimet Çubukçu göreve gelmesinden kýsa süre sonra yaptýðý açýklamalardan birinde, kýz ve erkek çocuklarýnýn ayrý okutulmasýný savundu. Çubukçu, Cumhuriyet döneminde de benzer uygulamalarýn olmasýný bu iddiasýna gerekçe olarak sundu.
- Devlet Planlama Teþkilatý (DPT) da bu baþlýkta AKP'ye destek veren kurumlar arasýna katýldý. DPT, "Türkiye’de Eðitim Politikalarýnýn Fýrsat Eþitsizliði Üzerindeki Etkileri" baþlýklý kýz öðrencilerin Ýmam Hatip ve kýz-teknik okullarýnda okumasýný önerdi. DPT raporunda “bazý okullar yalnýzca kýz veya yalnýzca erkek öðrencilere ayrýlabilmeli” denildi.
- Bir sure önce Recep Tayyip Erdoðan’ýn da katýlýmýyla gerçekleþen Hatip Liseleri Mezunlarý ve Mensuplarý Derneði (ÖNDER) 6. Ýmam Hatipliler Kurultayý’nýn sonuç bildirgesinde “karma eðitime son verilmesi” ve “kýzlar ve erkekler için ayrý okullar açýlmasý” talebi yer aldý.
ZORUNLU DÝN DERSÝ
- Anayasayý deðiþtirmeye hazýrlanan AKP hükümeti zorunlu din derslerini kaldýrmayý gündemine almýyor. 2007 yýlýnda Avrupa Ýnsan Haklarý Mahkemesi (AÝHM) zorunlu din dersini insan haklarý sözleþmesine aykýrý bulmuþtu. 2010 yýlý boyunca Alevilerin baþýný çektiði demokratik kitle örgütleri, zorunlu din dersinin kaldýrýlmasý yönündeki taleplerini, mitingler ve oturma eylemleri ile gündeme getirdi. Geçtiðimiz yýl, çocuklarýnýn zorunlu din eðitimi almasýný istemeyen velilerin mahkemelere yaptýklarý baþvurular olumlu sonuçlandý ve dava açan ailelerin çocuklarý din dersinden muaf tutuldu. Ancak hükümet bu baþlýkta toplumsal talepleri ve mahkeme kararlarýný hiçe sayarak genel bir düzenleme yapmaya yanaþmadý.
- AKP’nin zorunlu din dersini kaldýrmak bir yana yaygýnlaþtýrmayý amaçladýðýný gösteren geliþmeler de yaþandý. Milli Eðitim Bakanlýðý Talim ve Terbiye Kurulu, otistik çocuklarýn eðitimi için kurulan özel eðitim merkezlerinin ders programlarýnda da din dersini zorunlu hala getirdi. Kurul, beden eðitimi dersinin saatini de azalttý.
- 2010 yýlýnda toplanan 18. Milli Eðitim Þurasý'nda din dersinin “tüm okullarda etkin þekilde” verilmesi yönündeki tavsiye kararý alýndý. Eðitim Sen kararýn okullarda mescit açýlmasýna neden olabileceði uyarýsýnda bulundu.
DÝN HANESÝ
- Avrupa Ýnsan Haklarý Mahkemesi, Alevi bir yurttaþýn baþvurusu üzerine nüfus cüzdanlarýnda din hanesinin bulunmasýný “düþünce, vicdan ve din özgürlüðü”ne aykýrý buldu. Karar Mayýs 2010’da kesinleþti. Hükümetin üç ay içinde düzenleme yapmasý gerekirken bu konuda herhangi bir adým atýlmadý.
SEKÝZ YILLIK KESÝNTÝSÝZ EÐÝTÝM
- Gericilerin Ýmam Hatip liselerinin önünü kapattýðý gerekçesiyle sekiz yýllýk kesintisiz zorunlu eðitime karþý çýktýklarý biliniyor. 18. Milli Eðitim Þurasý'nda zorunlu eðitimin 13 yýla çýkarýlmasýný öngören karar, Ýmam Hatipler için alýndýðý gerekçesiyle eleþtirildi.
ÝMAM HATÝPLER VE KATSAYI UYGULAMASI
AKP’nin peþini býrakmadýðý bir konu da hükümet üyeleri tarafýndan “meslek lisesi” olarak nitelenen Ýmam Hatip liselerinin durumu oldu. Ýmam Hatip Lisesi mezunlarýnýn üniversiteye giriþte kendi alanlarý dýþýnda tercih yaptýklarýnda puanlarýnýn düþük katsayý ile çarpýlmasý uygulamasýnýn son bulmasý için sayýsýz giriþimde bulunuldu.
- 2009 yýlýnda YÖK’ün katsayýyý tüm adaylar için eþitleme ve katsayýyý “sembolik” bir rakama indirme giriþimlerine Danýþtay iki kez dur dedi. Bunun üzerine YÖK yeni bir düzenleme yaparak adaylarýn katsayýlarýný birbirine yaklaþtýrdý. Böylece Ýmam Hatipliler üniversite sýnavýnda diðer okul mezunlarýyla neredeyse ayný koþullara kavuþturuldu.
- YÖK’le birlikte Milli Eðitim Bakanlýðý da bir adým atarak, Ýmam Hatiplilerin üniversiteye giriþte baþarýsýnýn yükseltilmesi için meslek lisesi ders programlarýný deðiþtirdi. Yeni düzenleme ile örneðin geometri dersinin ders saati fen liseleri ile eþit düzeye getirildi.
Ýmam Hatiplileri yüksek bürokraside istihdamý
2003-2004 öðrenim yýlýnda imam hatip lisesi öðrencilerinin orta öðretimdeki oraný 2.3'e düþtü. AKP’nin bu okullarýn önünü açmasýyla birlikte bu okullara baþvurusu sayýsý 2009 yýlýnda 160 binin üzerinde gerçekleþti. Bu okullarda mezun olanlarýn istihdamý yönünde de önemli adýmlar adýmlar atýldý. AKP hükümeti döneminde özellikle yüksek bürokrasiye çok sayýda Ýmam Hatipli yerleþtirildi.
– Ýçiþleri Bakanlýðý’nýn verdiði bilgiye göre, 81 valinin 12'sinin imam hatip mezunu olduðunu açýklamýþtý. Bu sayý yaklaþýk olarak her 7 validen birinin imamlýk eðitimi aldýðýný gösteriyor. Emniyet müdürleri ve kaymakamlar arasýnda da sayýnýn yüksek olduðu tahmin ediliyor.
- Aðustos 2010’da Dýþiþleri Bakanlýðý, teþkilat kanununda yapýlan deðiþiklik doðrultusunda ilahiyatçý diplomatlar ýn(meslek memuru) alýnmasýnýn yolu açýldý.
Ýmam Hatiplilere daha fazla harcama
- Eðitim-Sen'in yaptýðý bir araþtýrma, 3 sene önceki eðitim-öðretim yýlýnda liselerde öðrenci baþýna ortalama 1259 lira harcama yapýlýrken, bu rakamýn imam hatip liselerinde 3037 lira olduðunu ortaya koydu.
ÝMAMLARIN ARTAN ETKÝNLÝÐÝ
Ýmamlarýn istihdam olanaklarý bürokrasinin her kademesinde geniþletildi. Ýmamlarýn kendileriyle ilgili olmayan kurumlara alýnmalarý için gerekli düzenlemeler yapýldý. Böylece söz konusu kurumlarda verilen hizmetlerin dinselleþtirilmesinin de önü açýlmýþ oldu.
- Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu’nun (SHÇEK) yürürlüðe koyduðu “Ünvan Deðiþikliði Sýnavý” imamlarýn yönetici olmalarýnýn önünü açtý. Sýnavla birlikte din görevlisi adý altýnda imamlar, SHÇEK kuruluþlarýnda il müdür yardýmcýsý, ilçe sosyal hizmetler müdürü, þube müdürü ve kuruluþ müdürü olabilecek.
- Saðlýk Bakanlýðý da 2010 yýlýnýn Mart ayýnda yayýmladýðý yeni "Klinik Araþtýrmalar Hakkýnda Yönetmelik" ile etik kurullara ilaç araþtýrmalarýný dine uygunluk yönünden incelemek üzere ilahiyat fakültesi mezunlarýnýn atanmasýna karar verdi.
- 2009 yýlýnda mecliste kendisine yöneltilen bir soruyu yanýtlayan eski Milli Eðitim Bakaný Hüseyin Çelik, AKP hükümetinin iktidarda olduðu 3 dönemde atanan 529 yöneticiden 5 il 55 de ilçe milli eðitim müdürünün din kültürü ve ahlak bilgisi öðretmeni olduðunu açýkladý. Çiçek’in verdiði rakamlar AKP’nin atadýðý her 10 il ve ilçe milli eðitim müdürünün birinin din kültürü ve ahlak bilgisi öðretmeni olduðunu ortaya koydu.
Ýmam öðretmen
- MEB, Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi öðretmeni açýðýný da müezzin ve imamlarý öðretmen yaparak kapatmayý seçti. “Ýmam öðretmen projesi” kapsamýnda bazý ilköðretim okullarýnda din derslerine imamlarýn getirilmesi tepki yarattý.
Aile imamlýðý
- Diyanet’in “Aile imamlýðý” projesiyle mahalle imamýnýn, camideki görevleri dýþýnda esnaf ve ev ziyaretleri gerçekleþtireceði, hatta okula gönderilmeyen çocuklarýn takibini yaparak onlarýn, özellikle kýz çocuklarýnýn eðitimlerine devam etmesine katkýda bulunacaðý duyuruldu.
Devam edecek...
(soL-Haber Merkezi)


Seçimlere kadar laiklikten geriye ne kalacak?

AKP laiklik ilkesinin altýný boþaltýrken Diyanet'i güçlendiriyor. Gündelik hayata yapýlan müdahalaler ise "mahalle baskýsý" ile sýnýrlandýrýlamayacak kadar sistemli. Kürt sorunu gibi ülkenin temel baþlýklarýnda ise ümmetleþtirme bir çözüm yöntemi olarak uygulanýyor.
AKP önümüzdeki genel seçimlerden sonra gerekirse laikliði referanduma götürebileceði açýklamalarý yapýyor. Bu kadar cürretli açýklamalar yapýlabilmesinin arkasýnda laikliðin hýzla aþýndýrýlmasý ve buna karþý toplumsal direncin zayýflamasý yatýyor.
DÝYANET ÝÞLERÝ BAÞKANLIÐI
- 2010 yýlýnda deðiþtirilen teþkilat yasasýyla Diyanet’in yetki alaný geniþletildi, kadro ve bütçe olanaklarý artýrýldý.


- Teþkilat yasasýnýn deðiþtirilmesinden sonra Ahmet Necdet Sezer döneminde atanan baþkan Ali Bardakoðlu da deðiþtirildi. Bardakoðlu’nun yerine Mehmet Görmez getirildi. Görmez’in ilk icraatlarýndan biri Diyanet Vakfý Kadýn Merkezi Baþkaný Ayþe Sucu'yu görevden almak oldu. Sucu’nun baþýný tam örtmeyen türban modeli nedeniyle görevden alýndýðý ileri sürüldü.
- Görmez’in göreve gelmesiyle birlikte yandaþ medaya Diyanet’in AKP’nin Ortadoðu açýlýmýnda doðrudan rol oynayacaðýný yazýlmaya baþlandý.
- Diyanet Ýþleri Baþkanlýðý, 2010 yýlý sonuna kadar 10 bin 122 yeni personel alacaðýný açýkladý. Bunlarýn 8 bininin kadrolu olacaðýný duyuruldu. Yeni alýmlarla birlikte Diyanet’in kadro sayýsýnýn 130 bine yükseleceði belirtildi. AKP hükümeti döneminde Diyanet’teki kadro sayýsý 60 bin arttý.
- Diyanet, kurumlar arasý geçiþ için de kullanýlýyor. Birçoðu sýnavsýz alýnan Diyanet personeli hýzla diðer kurumlara geçiyor. Diyanet Ýþleri Baþkan Yardýmcýsý Mehmet Emin Özafþar tarafýndan yapýlan bir açýklamada “Son 7 yýlda Baþkanlýk'ta çalýþýp da baþka kuruma geçmek isteyenlerin sayýsýnýn yaklaþýk 17 bin” olduðu belirtildi.
- Diyanet yükseköðretime de el attý. Diyanet Vakfý “Ýstanbul 29 Mayýs Üniversitesi” adýyla bir özel üniversite açtý. Bu üniversiteye Balkanlar ve Kafkaslar’dan öðrenci kabul edilerek, "Türkiye tipi Müslümanlýk" anlayýþýnýn tanýtýlacaðý belirtildi.
- Baþkanlýk Uzmaný Dr. Mehmet Bulut tarafýndan, Diyanet’in aylýk dergisinde “Din Hizmetlisi Yetiþtiren Eðitim Kurumlarýnýn Ýdaresinin Diyanet Ýþleri Baþkanlýðý’nda Olmasý Teklifleri” baþlýðý altýnda kaleme alýnan yazýda, Tevhid-i Tedrisat’a aykýrý olduðu halde dini eðitim kurumlarýnýn Diyanet Ýþleri Baþkanlýðý’na baðlanmasý önerildi.
Kuran kurslarý
- Diyanet Ýþleri Baþkanlýðý, camilerin sadece yaz tatilinde deðil 12 ay, sadece çocuklara deðil herkese Kuran kursu hizmeti vermesi için tasarý hazýrladý.
ÞERÝAT ÜNÝVERSÝTELERÝNE DENKLÝK
6 Kasým 2010 tarihinde yürürlüðe giren “Yurtdýþý Yükseköðretim Diplomalarý Denklik Yönetmeliði”nde yapýlan deðiþiklikle El Ezher gibi þeriat eðitimi veren kurumlardan alýnan diplomalara denklik verilmesinin önü açýldý.
TRT’NÝN DÖNÜÞÜMÜ
- AKP döneminde en çok deðiþen kurumlardan biri TRT oldu. TRT'nin dönüþüm sürecinde yayýnlarýndaki dini aðýrlýk arttý. Bir çizgi filmdeki "domuzcuk" karakterini bile sansürleyen yeni zihniyet, TRT'nin farklý kanallarýnda çok sayýda dini içerikli programý yayýna soktu.
TRT'de önemli görevlere Samanyolu, Kanal 7 gibi gerici medya organlarýndan kiþiler atandý.
KUTLU DOÐUM HAFTASI VE RAMAZAN GÖSTERÝÞÝ
- AKP iktidarý döneminde Kutlu Doðum Haftasý etkinlikleri daha fazla ses getirecek biçimde düzenlendi. Geçtiðimiz yýl Milli Eðitim müdürlükleri, bazý ilçelerdeki okullara resmi yazý göndererek, her okuldan üç öðrencinin ilçede düzenlenecek “Kutlu Doðum Haftasý” etkinliklerine katýlmasýný zorunlu tuttu.
- Ramazan ayýnda kent meydanlarýnda kurulan büyük iftar çadýrlarý AKP'li siyasetçilerin de gözdesi oldu. Ýftarlara katýlan siyasetçiler, siyasi propaganda yaptý, dini duygularý sömürdü.
ÝÇKÝ YASAÐI
- AKP hükümeti içki ile mücadelesi çerçevesinde öncelikle ÖTV oranlarýný sürekli olarak yükseltti. 2010 yýlýnýn sonunda ÖTV oraný yüzde 30 artýrýldý.
- Yine son zamanlardaki geliþmelerden biri torba kanunda internet üzerinden alkollü içki satýþýnýn yasaklanmasýna yönelik bir düzenlemeye yer verilmesi oldu. AKP’liler, yasaðý “18 yaþýndan küçükleri koruyoruz” diyerek savundu.
- Pek çok yerellikte içki satýþlarý doðrudan ya da dolaylý yollarla engellendi. Ýçki içilebilecek “kýrmýzý noktalý” mekanlar yaratýlarak içki içenlerin tecrit edilmesi önerildi.
- Ankara Çayyolu ve Aydýn’daki bir alýþveriþ merkezindeki içkili restoranlara, ailelerinin yanýnda giden çocuklarýn kimliklerinin alýnarak, ailelerin yanýndaki çocuklar için “ailesine teslim edilmiþtir” þeklinde tutanak düzenlendi.
HELAL GIDA
- TSE, DPT’nin kontrolünde "Helal Gýda Standardý" belirledi. "Helal Gýda Standardý", 2005 yýlýnda Ýstanbul'da gerçekleþtirilen Ýslam Konferansý Teþkilatý toplantýsýnda, bu konuda baþý çeken Malezya'nýn önermesi üzerine, Dýþiþleri Bakanlýðý'nýn da gündemine alýnmýþ ve dönemin Dýþiþleri Bakaný Abdullah Gül, "Helal Gýda Standardý" oluþturma iþiyle TSE'yi görevlendirmiþti. Yükselen et fiyatlarýný frenlemek için yurtdýþýndan et ithalatý izni verildiðinde, tartýþma yaratan konulardan biri gelen etlerin “helal”liði oldu.
CEMAAT VE TARÝKATLAR
- AKP döneminde baþta Fethullah Gülen Cemaati olmak üzere tarikat ve cemaatlerin etkinlikleri arttý ve özellikle siyasi etkileri “meþrulaþtýrýlmaya” çalýþýldý. Erdoðan, 12 Eylül referandumu sürecinde “evet” oyu için çalýþan Fethullah Gülen’e teþekkür etti.
- Gülen Cemaati’nin devlet içinde kadrolaþmasý son hýz devam etti. Özellikle polis teþkilatýndaki Cemaat etkisi herkes tarafýndan bilinen bir gerçek haline geldi. Eski Emniyet Müdürü Hanefi Avcý, tutuklanmasýna yol açan "Haliç'teki Simonlar" kitabýnda bu örgütlenmeyi açýkca anlattý.
Türkçe Olimpiyatlarý
- Farklý illerde büyük kongre merkezlerinde ya da stadyumlarda düzenlenen Gülen Cemaati’nin Türkçe Olimpiyatlarý geçtiðimiz yýl “devlet törenine” dönüþtürüldü. Hükümet üyelerinin boy göstererek, konuþma yaptýðý Olimpiyatlar’da Fethullah Gülen’e övgü ve teþekkürler iletildi. TRT, bazý illerde düzenlenen Türkçe Olimpiyatlarý’ný naklen yayýnladý.
Deniz Feneri Davasý
- Almanya baðlantýlý Deniz Feneri e.V. davasý 2008 yýlýnda tamamlandý. Mahkeme derneðin Türkiye’den yönlendirildiðini belirtti. Bunun üzerine Türkiye’de baþlatýlan soruþturma uzun süre yol alamadý. Dava dosyasýnýn Türkiye’ye gönderilmesi sürüncemede kalýnca, dosyanýn kalýn olduðu, fotokopi masrafýnýn fazla olacaðý söylenerek savcýlarýn Almanya’ya gönderilmesine karar verildi. 2011 yýlýnýn lik günlerinde Cumhuriyet savcýlarý Almanya’ya gitti.
- Uzun yýllardýr sað hükümetler tarafýndan tarikatlara saðlanan dokunulmazlýk AKP döneminde de güçlü bir þekilde korundu. Erzincan Cumhuriyet Baþsavcýsý Ýlhan Cihaner, ilde Ýsmailaða Tarikatý’nýn ve Fethullah Gülen Cemaati’nin yasadýþý faaliyetlerini incelemeye baþlayýnca, Ergenekon üyesi olmak iddiasýyla gözaltýna alýndý. Serbest býrakýlan Cihaner, AKP’nin oluþturduðu yeni HSYK tarafýndan “düz savcý” olarak Adana’ya tayin edildi.
- Bakanlýklarýn tarikatlar arasýnda paylaþýldýðý yönünde ortaya önemli bilgiler döküldü. Bu bilgilerden biri Saðlýk Bakanlýðý’nýn Bakan Recep Akdað’ýn tarikatý tarafýndan ele geçirilmiþ olduðu yönündeydi.
SOSYAL HÝZMETLERÝN DÝNSELLEÞTÝRÝLMESÝ
- AKP döneminde devletin sosyal yardým fonksiyonu hýzla siyasallaþtýrýldý ve dinselleþtirildi. Yoksul halka yapýlan yardýmlar sadaka kültürlürünün yaygýnlaþtýrýlmasý için kullanýldý.
- Özellikle seçim dönemlerinde beyaz eþya ve kömür daðýtýmlarý yoðunlaþtý. Eski Tunceli Valisi Mustafa Yaman, seçimlerden birkaç ay önce halka yaptýðý beyaz eþya yardýmlarý nedeniyle Yargýtay tarafýndan hapis cezasýna çarptýrýldý.
- Sosyal yardým alanýnda kurulan pek çok gerici dernek ve vakýf, büyük fonlarla yurtiçinde ve yurtdýþýnda yardým faaliyetleri organizasyonuna baþladý. Bu örgütlenmelerin pek çoðu “kamuya yararlý dernek” statüsüne kavuþturularak, devlet tarafýndan desteklendi.
KÜRT SORUNUNA “ÜMMETÇÝ ÇÖZÜM”
- 2010 yýlýnda AKP’nin Kýzýlcahamam’daki toplantýsýnda milletvekillerinin sorularýný yanýtlayan Ýçiþleri Bakaný Beþir Atalay, Kürt sorununa AKP çözümü olarak bölgeye çok sayýda imam hatip lisesi açýldýðýný söyledi.
- Diyanet, Türkiye genelinde “il özel irþat ekipleri” kurma projesini gündeme getirdi. Tasarýya göre irþat ekiplerinin, ülkenin birlik ve beraberliðini korumak amacýyla bölücü ve yýkýcý faaliyetlere karþý görev yapacaðý vatandaþlarla camide ve cami dýþýnda bir araya gelip teröre karþý da uyarýda bulunacaðý açýklandý.
- Diyanet Ýþleri Baþkanlýðý’nýn Kürt sorunu ile ilgili olarak vaazlar üzerinde inceleme yaptýðý, vaazlarda birlik ve kardeþliðe vurgu yapýlarak PKK’ye karþý mücadele edileceði, din kardeþliðinin birleþtirici öðe olarak kullanýlmasý gerektiði ifade edilmiþti.
- Diyanet, Kürt illerindeki vatandaþlarý imamlýða teþvik etmek için “imam evleri” projesi hazýrlanacaðýný duyurdu.
(soL-Haber Merkezi)



Türkiyede Laikligin hiç bir dönem uygulandýgýný düþünmüyorum her zaman tek millet tek din tek meshep uygulamalarý hakim olmuþ bir þekilde günümüze kadar hakim olmuþtur ama tabi þu anki durumlara baktýgýmýzda bunun daha da etkili bir þekilde yapýlmaya calýþýldýgýný açýk bir þekilde görüyoruz özellikle gözümüze sokulan müslümanlýk ve buna hitaben yapýlan yasaklar ise bunun çok büyük bir örnegidir daha gecenlerde ankarada içkili mekanlar basýlmýþ ve ailelerinin yanlarýnda olmalarýna ragmen cocuklar oldugu için cezalar yazýlmýþtýr ve en son ankara bürosunun baþkanýna denk geldiklerinde olay gün yüzüne cýkmýþtýr....


Eskiden mahalle baskýsý denirdi þimdi ise devlet top yekün bir þekilde baský yapmaya baþladý bakalým daha neler yapýcaklar...

Firestorm
07-01-2011, 23:44
Üsküdar Cumhuriyet Lisesi okul yönetimi, okul mevcudunun kalabalýk olmasýný bahane ederek kýz ve erkek öðrencileri ayrý çýkarmaya baþladý.
Milli Eðitim Bakanlýðý'ndan karma eðitime karþý açýklamalar devam ederken bazý okullar fiili olarak haremlik-selamlýk uygulamasýna geçiyor. Üsküdar Cumhuriyet Lisesi son bir haftadýr okul çýkýþlarý esnasýnda kýz öðrencileri erkek öðrencilerden ayrý çýkarma kararý aldý. Kararýn nedeni olarak okul mevcudunun kalabalýk olmasý gösteriliyor. soL'a konuþan öðrenciler uygulama ile ilgili tepkilerine okul müdür yardýmcýsýnýn “Harem-selamlýk uyguluyoruz daha ne istiyorsunuz” karþýlýk verdiðini belirttiler. Yine bir öðrencinin “Hocam, okulu camiye mi benzetmeye çalýþýyorsunuz” demesi üzerine bir baþka müdür yardýmcýsýnýn “Az kaldý, çarþafý da getireceðiz” ifadelerini kullandýðý iddia edildi.
Konu hakkýnda görüþünü aldýðýmýz bir öðrenci “Bu öðretim yýlýnýn baþýnda okul müdürümüzün deðiþtirilmesi ve yerine AKP yandaþý olan, bunun propagandasýný yapan, Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi öðretmeninin atanmasýndan sonra okulda devamlý bir gerici baskýyý hissediyorduk. Öðrencilerin devamlý kýyafetine karýþan, Facebook üzerinden öðrencileri takip ederek, yazdýklarýmýz üzerinden bizleri sorguya çeken, özel hayatýmýza karýþan ve elinde tesbihle sýnýfa girip öðrencilere psikolojik baský uygulayan okul yönetimi bu son yaptýklarý ile niyetlerini gayet iyi belirtmiþ oldular” dedi.
Okulda bir çok öðrencinin tepkisini çeken uygulamaya karþý olacaklarýný belirten öðrenciler haremlik selamlýk eðitime boyun eðmeyeceklerini ailelerine de durumu anlatarak okul yönetimine kararý geri aldýracaklarýný ifade ettiler.
(soL-Haber Merkezi)



Akp'nin bahanesi çok okul mevcudu cok fazla ise yeni okul niye yapmýyorsunuz üsküdarýn her metre karesini cami doldurdunuz ama hiç unutmam üsküdar sahildeydim o günde kandilmiydi neydi 45 dk sürmüþtü ezan ki ezan anlarýnda üsküdar sahilde denk gelmiþ olan varsa bilir ezaný duymazsýnýz resmen ses dalgalarýný vucudunuzda hisedersiniz....

Jolly Jocker
08-01-2011, 14:03
Semavi dinlerin Tanrýsýna iman etmenin pek çok zararý vardýr;
1) Ýman, sorgulamadan inanmak, tüm kalple baðlanmak, iradeyi inanca teslim etmek gibi anlamlara geldiðinden, bu denli kuvvetli bir inanç körü körünelik özelliðini de içinde az veya çok barýndýrýr. Sonuç, aklýn olduðu kadar vicdanýn ve insanlýk duygularýnýn da uyuþmasýdýr. Tanrýnýn emri ve insanlarýn mutluluðu çeliþtiðinde, iman sahipleri daima Tanrýyý tercih etmek durumundadýr. Tanrýnýn istenci ile insan özgürlüðü çoðu kere çeliþir. Tanrý inancý, özgürlüðün ve insan merkezli düþüncenin önünde her zaman büyük bir tehdit oluþturur.

2) Tanrý merkeze alýndýkça insan geri plana itilir dedik. Benzer biçimde, cennete önem verildikçe bu dünya önemsizleþtirilir ve doðaüstüne yönelindikçe doðal olanla çeliþilir. Dinlerin, sabýr ve tevekkülü vaaz eden, ezilmiþliði yücelten, þükürcü ''uygarlýðý'' çoðu kere onun afyon özelliðini ortaya serer. Doðaüstü(ruhsal) amaçlar uðruna doðal olanýn bastýrýlmasý ise insaný çoðu kere mutsuzlaþtýrýr ve saðlýðýný bozar. Dinlerin sapkýn ahlak anlayýþlarý ve özellikle kadýn haklarý konusundaki acziyetlerinin temelinde doðal olanla(bilhassa cinsellikle) çatýþan hastalýklý düþünce tarzlarý yatar.

3) Tanrý inancýndan, Tanrýnýn alabildiðine anlaþýlmaz olmasý ve alabildiðine deðerli olmasý gibi temel noktalarý çýkarma olanaðý yoktur. Bu durum, yobazlýk dediðimiz þeyin dine içkinliðini ortaya koyar. Birþeyi(yobazlýðý) o þeyin kendisinden(dinden) ayýrma olanaðý yoksa, bu o þeyin esasý demektir. Tanrý'nýn anlaþýlmazlýðýnýn yoruma açýklýðý birçok din ve mezhep, hatta cemaat ortaya çýkarmýþ ve tek bir görüþte uzlaþmak olanaksýzlaþmýþtýr. Tanrýnýn insan yaþamýndan daha deðerli olmasý ise, onun hakkýndaki farklý görüþlerin ve anlaþmazlýklarýn kan dökülmeksizin giderilememesine, Tanrý'yý hoþnut etmek için insaný hoþnutsuz eden, ezen, hatta mahveden uygulamara giriþilmesine sebep olmuþtur ve olmak zorundadýr. Yobazlýk olgusunu Tanrý inancýndan soyutlayabilmeye olanak yoktur.

4) Tanrý inancý, insana, evrene ve genel olarak yaþamýn bilinmezlerine iliþkin her soruya Tanrý cevabý verilmesini, baþka bir ihtimal olabileceðinin imansýzlýk sayýlmasýný beraberinde getirir. Bu da bilimin ve genel olarak geliþimin önünü týkar. Nitekim tarih de bize bunun böyle olduðunu göstermektedir.

5) Semavi dinlerin Tanrýsý, evrenin ötesinde ve insanlarýn üzerinde, aþkýn, ''yüce'' bir Rabdir, efendidir. Tanrý buyurur, insan uyar. Ýnsanýn kendi buyrultusu ve iradesinin Tanrý emirleri karþýsýnda önemi yoktur. Hal böyle olunca, yani göklerdeki ulaþýlmaz efendimiz hem bir kral hem bir yargýç hem de bir polis olarak her daim nefesini ensemizde hissettirdiðinde insan özgürlüðünden bahsedebilme olanaðý da kalmaz.

6) Ýnanmak veya inanmamak tam olarak insanýn elinde deðildir. Ýnsandan beklenebilecek tek þey samimiyetle düþünmesi ve bir karara varmasý, en baþta da kendine karþý dürüst olmasýdýr. Dürüst ve samimi bir sorgulama-araþtýrma sürecinden sonra içinde inanç hissedemeyen insanlarýn ''öte dünya'' tehditleriyle sindirilmeye çalýþýlmasý haksýzlýk ve saçmalýk olduðu kadar, mide bulandýrýcý ve ilkeldir de.

7) Semavi dinlerin Tanrýsýnýn tek istediði kendisine inanýlmasý, tapýlýp övülmesi ve emirlerine harfiyen uyulmasýdýr. Hür düþünceye, demokrasiye, özgürlüðe, vicdana önem vermemektedir. Vicdana önem vermemesi, vicdanlý ama imansýz insanlarý da cehenneme göndermesinden bellidir. Ýman, hür düþünceye engeldir. Tanrýsal buyruklar da demokrasinin, insanlarýn kendi kendilerini yönetmesinin önünde barikattýr. Eðer Tanrý ''iyi biri'' olsaydý, onu hiç düþünmeden, sýrf o çevrede yetiþtiði için iman eden biri yerine; kendisini bol bol düþünüp ilgilenen ama inanmayan birini tercih ederdi. Ama karþýmýzdaki böyle bir Tanrý deðil, megaloman ve hükmetme arzusundaki bir Tanrýdýr.

8) Tanrýnýn var olmasý, onun dünyamýzdaki onca kötülüðe ve haksýzlýða çeþitli ''kutsal'' bahanelerle seyirci kalarak suça ortak olduðu gerçeðiyle yüzleþmemizi gerektirir. Çünkü engelleme olanaðý varken seyirci kalan da suça ortaktýr. Suçlu bir Tanrýnýn da insanlara 'hayrý' yoktur.

9) Tanrý inancý bir büyük ikilemi de beraberinde getirir. Eðer inananlar, Tanrýnýn varlýðýna iliþkin kuvvetli delilleri doðada görüyorlar ise o halde Tanrýnýn insanlarý tabi tuttuðu bu dünyadaki sýnavýn bir anlamý kalmaz ve varlýðýný gizlemeye ihtiyaç duymayan bir Tanrýnýn neden dünyadaki kötülüklere engel olmadýðý sorusu güç kazanýr. Yok eðer Tanrý, kendi varlýðýna iliþkin göstergeleri bizlerden titizlikle gizliyorsa, o halde müminler onun varlýðýna iliþkin delillere sahip deðiller demektir ki bu durum onlarýn imanýnýn neye dayandýðýný sorgulamamýzý gerektirir. Tanrýya inanmak ile Noel Babaya inanmak arasýndaki fark silikleþir. Ýki spekülatif iddia da ayný kanýttan yoksunluk seviyesine düþer.

10) Tanrý inancý gerçekten kuvvetli bir olgu ise, inanmayanlar aptalca hareket ediyor demektir. Fakat aptal olmak suç deðildir. Zira bu aptallarý böyle yaratan da Tanrýnýn kendisidir. Yok eðer Tanrý inancý kuvvetli dayanaklardan yoksun ise, o halde inananlarýn eli bir hayli güçsüz demektir.

11) Tanrýnýn yarattýðý ilk iki insanýn ilk deneme fýrsatýnda ona sýrtlarýný dönmesi ve baþ meleðinin de onun onca gücü ve hikmetinin bir numaralý tanýðý olmasýna karþýn ona karþý gelebilmesi bu Tanrý'nýn inandýrýcýlýðýný ve ciddiye alýnýrlýðýný fazlaca etkilemektedir. Dinde bir ''Þeytan Paradoksu'' söz konusudur. Eðer Þeytan, sadece kendini düþünen kibirli bir varlýk ise Tanrýyý hiç sevmese bile itaat etmesi gerekirdi. Baþ kaldýrmýþ ise demek ki kendisinin de bir þansý olduðunu düþünmüþ olmalýdýr. Yok eðer Tanrý karþýsýnda Þeytan'ýn hiçbir þansý olamaz ise, o halde Þeytan kendi doðrularý uðruna kendini feda edecek ve büyük güce karþý yine de sesini çýkarabilecek denli cesur ve 'asil ruhlu' biri demektir. Ýki ihtimal de dinlerin bize çizdiði Þeytan portresiyle çeliþir.

12) Tanrýnýn, bizim için varlýðýndan þüphe edilecek denli bilinmez olmasý onu sevmemiz önünde büyük bir engeldir. Zira insan tanýmadýðý birini sevemez. Onu sevemiyorken kendisine tapmamýzý beklemesi ise hem kendisini kibirli bir megaloman hem de tapýnanlarýný karaktersiz bir sürü haline getirir. Tanrý, kendine karþý en ufak bir yanlýþý dahi akýl almaz iþkence cezalarýyla karþýlayabilmektedir. Kibirden gözü dönmüþ faþist bir hükümdarý andýrmaktadýr. Tarihteki faþist liderler bile Tanrý kadar hükmedici, kibirli ve cezalandýrýcý deðildirler. Tanrý otoriter, totaliter ve faþist bir karaktere sahiptir. Böyle bir varlýk varsa bile insanýn ona boyun eðmesi için kendine saygýsýný yitirmesi gerekir.

13) Tanrý insana hür irade verip, bu iradeyi tümüyle ve kendi isteðimizle onun emirlerine uymaya kurban etmemizi isteyerek, aslýnda bizden, verdiði hür iradeyi hür irademizle dýþlamamýzý istemektedir. Bu durum, Tanrýnýn hür iradeye aslýnda hiç de deðer vermediðini gösterir. O, kendine gönüllü köle arayan bir efendiyi andýrmaktadýr.

14) Kendine boyun eðdirmek için bireyin nefsine türlü türlü olanak sunan ve dünyada günah kabulen herþeyi serbest býrakarak, insanýn günah konusundaki açlýðýný belli etmekten baþka birþey yapmayan cennet inancý dinlerin utanç kaynaklarýndan biridir. Cennet olmasaydý, Tanrýnýn kendine kul bulmakta fazlaca zorlanacaðý da açýktýr. O halde insan Tanrýya deðil cenete, kendi arzularýna tapýnmaktadýr. Tanrý ise sadece bunlarý saðlayan bir aracýdýr. O halde dinler ikiyüzlülük ve insanýn kendi kendini kandýrmasý üzerine kurulmuþtur.

15) Cehennem kavramý, Tanrýnýn vicdansýz, merhametsiz ve acýmasýz yönünü ortaya koymaktadýr. Adalet arayýþý maðduriyetten doðar. Tanrý hiçbir zaman maðdur edilemeyeceði için, ahirette vereceði cezalar adil deðil keyfidir. Bunun adý zorbalýktýr, faþizmdir. Öte yandan, en büyük yanlýþ bile, hak ettiðinden büyük bir cezayla karþýlanýrsa artýk o yanlýþý yapan maðdur olur ve onun hakký aranýr. Cehennem cezasýnýnýn aþýrýlýðý, Þeytan'ý bile temize çekip Tanrýyý zalim pozisyonuna düþüren bir yapýdadýr. Hangi ''yüce güç'', kendine karþý yapýlan hatalarýn telafisini iþkence yöntemlerinde arar? Yakarak affetmek diye birþey olabilir mi? Sonrasýnda, yaktýklarý onu affedebilecek midir?

16) Dünyada kötülük kadar iyilik, güzellik kadar çirkinlik vardýr. Hal böyle iken tümünün yaratýcýsý olan bir varlýðýn sadece iyi ve güzel olarak görülmesi saçmalýktýr. Tanrý varsa kötü ve çirkin de olmalýdýr. Böyle bir Tanrýdan da insanlýða 'hayýr' gelmez.

Din, iman, 'Rab Tanrý' ve kulluðun olduðu yerde özgürlük, demokrasi, akýl, vicdan, etik ilkeleri ve insanlýk sakatlanýr. Bu deðerler bizlere aittir.

Freddie

Engse Hohol
23-01-2011, 11:54
Kuranda Dilbilgisi Yanlýþlýklarý azu(veya) Kur'an'da Gramer Hatalarý yörebinde (hakkýnda) hiç bilgisi olmayanlar, þuraya bakabilirler > Y.Y. (http://www.yaziyaz.net/forum/showthread.php/2315-Kur-an-da-Gramer-Hatalar%C4%B1) - A.F. (http://www.ateistforum.org/index.php?showtopic=18506&st=0)

O ayetlerin dýþýnda ben de Neml (http://www.kuranmeali.org/kuran_meali.aspx?suresi=neml&ayet=88) 88 (http://www.diyanet.gov.tr/kuran/meal.asp?page_id=383) ayetinde, çekimleme yanlýþlýðýna denk geldim. Neml 88 de dað (cebel) sözcüðü, çoðul olarak daðlar (cibâl) durumda iken, çekimlenen Bileþen (Muttasýl) Adýl ulayu(ve) Bileþmeyen (Munfasýl) Adýl, tekil durumdadýr. Çoðul kullanma yordamý Arapçada, ikil olanlarýn aþýrýsýnda kullanýlýr. Neml 88 de cibal, tekil durumdaki cebel sözcüðünün çoðulu olduðuna göre, ikil (tesniye) olasýlýðý cibale sözcüðünde yoktur. iþte bu durumda neml 88 ayetinde çekim yanlýþlýðý ortaya çýkýyor.

Önce Bileþen (Muttasýl) adýl ulayu Bileþmeyen (Munfasýl) adýl yordamýna bakalým;

Arapçada, Sözcüklere bileþik yazýlan, sözcükle birleþerek yazýlan adýllara Muttasýl Zamir/Adýl denir.
Arapçada, Sözcüklere bileþik yazýlmayan, sözcükten ayrýk yazýlan adýllara Munfasýl Zamir/Adýl denir.

Türkçemizde bileþen (muttasýl) adýl yoktur ulayu Türkçede adýllarýn her iki çeþiti de ayrýk yazýlýyor. Neml 88 ayetindeki çekim yanlýþlýðýný anlamak için dilin yordamýný bilmek yeterlidir, arapça konuþma alýþkanlýðý gerekmez.

Bileþen (Muttasýl) adýllar þunlardýr;

Erkil = Hü (O). Hüma (O ikisi). Hüm (Onlar).
Diþil = Hi/Ha (O). Hüma (O ikisi). Hünne (Onlar).

Bileþmeyen (Munfasýl) adýllar þunlardýr;

Erkil = Hüve (O). Hüma (O ikisi). Hüm (Onlar).
Diþil = Hiye (O) . Hüma (O ikisi). Hünne (Onlar).

Bu çekimleme yordamýyla Neml 88 nci ayete bakalým þimdi;

tera el cibâle tahsebu-ha camideten ve hiye temerru...
تَرَى الْجِبَالَ تَحْسَبُهَا جَامِدَةً وَهِيَ تَمُرُّ
görürsün o daðlarý sanýrsýn-onu devinmesiz ve o devinik...

Diyanet (http://www.kuranmeali.com/ayetkarsilastirma.asp?sure=27&ayet=88): Daðlarý görürsün, on(lar)u hareketsiz sanýrsýn. Oysaki o(nlar) bulutlarýn geçiþi gibi hareket ederler.

TahsebuHa sözcüðündeki ''ha (هَا)" adýlý, bileþen (muttasýl) adýldýr ulayu diþiliði savlar. Sonra da bileþmeyen (munfasýl) adýldan, yine tekil olarak diþil çekimli "hiye (هِيَ) " adýlý gelir ançýp(fakat) daðlar sözcüðü ile sözkonusu iki çeþit adýl, tümce içerisinde çeliþiyor. Çünkü dað adý, daðlar biçiminde çoðul gelmiþken, daðlarýn adýllarý tekil gelmiþtir. Bileþen ulayu bileþmeyen iki çeþit adýlýn da çoðul gelmeleri gerekirdi ya da dað adýnýn tekil gelmesi gerekirdi.

Uðrola

istatistik
01-02-2011, 14:49
Bir kiþinin muhtelif yerlere yazdýðý ve ölüme çare bulduðunu da iddia ettiði bir yazýyý sizlerle paylaþmak ve görüþlerinizi almak istiyorum. Yazý biraz uzun. Sayfanýn sonuna kendi düþünce ve görüþlerimi de ekleyeceðim. Sizlerden ricam özellikle kalýn ve rekli olarak yazýlmýþ olan bölümlere dikkat etmeniz.

NOT: Yazým yanlýþlarý ve cümledeki dizilim hatalarý yazarýn kendisine aittir.

Ölü, Ölü Deðilse?
Daha da ötesi, þeker ve oksijen yetersizliðinden dolayý sinirlerin, dakikalar içinde çabucak ve geri dönüþü olmayan bir þekilde öldükleri fikrine meydan okundu.
Amsterdam Hollanda Beyin Araþtýrma Enstitüsü'nde yapýlan araþtýrmalar neticesinde, araþtýrmacýlar, insan beyninden alýnan sekiz saatten daha uzun süre ölü olan sinir hücrelerini diriltmeyi baþardýlar.
30 ölü insan beyninden alýnmýþ ölü olduðu varsayýlan sinir hücrelerinin, yapay serebrospinal sývý ile yýkandýklarýnda, tekrar yaþama döndürdüklerini ve oksijen yakma ve aksonlar boyunca sinir sinyallerini taþýma yeteneklerini yeniden kazandýklarýný buldular.
Araþtýrmacýlar, bazý bilinmeyen mekanizmalarýn sinirleri ölümden koruduðunu iddia ediyorlar. Sinirlerin þaþýrtýcý bir þekilde yeniden hayata dönebilmeleri, beynin uðradýðý zararýn önceden düþünülenden çok daha geriye döndürülebileceði iddiasýný ortaya çýkarýyor. Lazarus'un ruhu beyin hücrelerinin içinde yaþýyor.
Amsterdam Hollanda Beyin Araþtýrma Enstitüsü Araþtýrmacý: Jean Carper
Kitabý: Mucize Beyniniz
Okuyucum bu sývýnýn nereye ve ne miktarda verilmesi gerektiðini bildiðini iddaa ediyor.


BAKARA TEORÝSÝ
ÖLÜM HAKKINDA NE BÝLÝYORUZ?
Ölüm hakkýnda ne biliyoruz? Yaþam hakkýnda, milyonlarca þey bilmemize raðmen, ölüm hakkýnda çok az þey bildiðimiz kesin. Beynimiz mi duruyor ilk önce? Yoksa kalbimiz mi?

....
....
....(Kýsaltýlmýþtýr [Ýstatistik])



ÝNSAN BEYNÝ YENÝDEN ÇALIÞTIRILABÝLÝR MÝ?
Bu gibi durumlarda, Tabiî ki beyindeki hücre ölümleri tamamen gerçekleþmeden
Ben: Ýnsan beyni bu gibi durumlarda yeniden çalýþtýrýlabilir diyorum. Neden böyle Bir iddiada bulunuyorum biliyor musunuz ? Kuraný-ý Kerim’deki Bakara suresinin yedi ayetinden yola çýkarak insan beynine kadar uzanan bir yolculuk yaptýðým için.
Bu yedi ayetin içinde anlatýlan “SEMBOL”ü, anlatýlmak istenen asýl “ÖZ”ü, iki ayette de anlam deðiþikliðinin olduðu ve bu yedi ayetin tevsirini dinleyince sizde bana hak verecek ve destekte bulunacaðýnýza eminim.
Önce Türkiye Diyanet Vakfý Yayýnlarýnca yayýnlanan bu yedi ayeti okuyarak baþlamak istiyorum:
Bismillahirrahmanirrahim : Bakara 67. Musa kavmine: Allah bir sýðýr kesmenizi emrediyor demiþti de, bizimle alay mý ediyorsun? Demiþlerdi. O’da: Cahillerden olmaktan Allah’a sýðýnýrým, demiþti.
Bakara 68: Bizim adýmýza Rabbine dua et, bize onun ne olduðunu açýklasýn dediler.
Musa : Allah diyorki: O, ne yaþlý nede körpe, ikisi arasýnda bir inek. Size emredileni hemen yapýn dedi.
Bakara 69 Bu defa : Bizim için rabbine dua et, bize onun ne renkte olduðunu açýklasýn, dediler.
O’ diyorki : Sarý renkli, parlak tüylü, bakanlarýn içini açan bir inektir dedi.
Bakara70 ( Ey Musa! ) Bizim için Rabbine dua et de onun nasýl bir sýðýr olduðunu bize açýklasýn, nasýl bir inek keseceðimizi anlayamadýk. Biz Ýnþallah emredileni yapma yolunu buluruz dediler.
Bakara 71 (Musa) dediki: Allah þöyle buyuruyor: O henüz boyunduruk altýna alýnmayan, yer sürmeyen, ekin sulamayan, serbest dolaþan (salma) renginde hiç alacasý olmayan bir inektir. iþte þimdi gerçeði anlattýn dediler ve bunun üzerine (onu bulup) kestiler, ama az kalsýn bunu yapmayacaklardý.
Bakara 72 : Hani siz bir adam öldürmüþtünüz de onun hakkýnda birbirinizle atýþmýþtýnýz. Halbuki Allah, gizlemekte olduðunuzu ortaya çýkaracaktýr.
Bakara 73: Haydi, “þimdi (öldürülen) adama, (kesilen ineðin) bir parçasýyla vurun” dedik. Böylece Allah ölüleri diriltir ve düþünesiniz diye size ayetlerini (peygambere verdiði mucizelerini ) gösterir.
Bu ayetlerin hemen ardýndan , gerekli açýklamalar yapýlmýþtýr.
Þöyleki: Bu ayetlerde geçen inek kesme kýssasý, daha ziyade Ýsrailoðullarý’ndan iki gencin, mirasýna konmalarý için amcalarýný öldürmelerine baðlanýr. Olay Hz. Musa’ya arz edilir. Hz. Musa’da bir türlü katilleri bulamaz ve Allah sýðýnýr. O’da bir inek kesilmesini. O’nun bir parçasýyla ölüye vurulmasýný, ölünün dirilip katili haber vereceðini bildirir.
Neticede böyle olur. Ayetlerin zahiri de buna iþaret eder. Ancak eski Mýsýr’lýlarýn ineðe tapmalarý, bir ara Yahudi’lerinde buzaðýya tapmýþ olmalarý, sýðýr kesilmesi hadisesinde baþka hikmetlerinde bulunduðunu gösterir. Bir parçasýyla o’na vurun buyurulup, arkasýndanda Allah’ýn ölüleri diriltmesinden bahsedilince, müfessirlerin çoðu, bunu: kesilen ineðin bir parçasý ile ölüye vurulmak sureti ile onun dirilmesi þeklinde anlamýþlardýr. Bu taktirde Olay bir mucizedir. Allah’ýn kudreti ile böyle bir sebep olmadan da dirilebilir. Dikkatleri daha ziyade çekmek için böyle bir merasim tertip edilmiþ ve akabinde “mucize gerçekleþmiþtir”


BENÝM YORUMUM VE TEVSÝRÝM :
Bakara suresindeki 67—73 ayetleri arasýnda anlatýlan Hz. Musa zamanýnda yaþanmýþ bir olayýn anlatýldýðý bu 7 ayetin müteþabih ayetler yani: Ýç içe anlam taþýyan ayetler olduðu bir çok müfessir tarafýndan dile getirilmiþ ve böyle müteþabih ayetlerde, Allah’ýn bazý anlamlarý “SEMBOL”lerle ifade ettiði birçok alim tarafýndan açýklanmýþtýr..
Ben bu ayetlerle ilgili araþtýrmaya Bakara 71- deki ayetleri yorumlayarak baþladým. Onlarca meal ve tevsirler de bakara kelimesinin anlamý : Diþi sýðýr yani inek olarak açýklanmýþ ve kabul edilmiþtir…
Onlarca meal ve tevsirlerin hiç birinde öküz yada tosun olarak anlatýldýðýna rast gelmedim. 71. ayeti okurken de sanki bir çeliþki olabilecek bir þey dikkatimi çekti.
Bakýn. 71. ayette : Boyunduruk altýna alýnmayan ve yeri sürmeyen, ekin sulamayan bir “ÝNEK” tarif edilmiþ. Oysa yüzlerce yýldýr, bütün toplumlarda koca memeleri ile kilolarca süt veren inekler, sütten kesilmesin diye bu iþ öküzler tarafýndan yapýlýr. Eðer öküz yoksa at tarafýndan çifte sürülür. Atýn diþi olaný da çifte sürülebilir hatta bazý yerlerde eþekler develer ve insanlar bile çift sürmüþtür. Ama inekler çifte sürülmez. Peki bu bakýþ açýsý ile baktýðýmýz zaman niye Allah böyle bir ayet göndermiþ olabilir?
Ýneklerin çift sürmediðini bilmediði için mi? Yoksa bu ayetlerde anlatýlan ÝNEK’in bir SEMBOL olduðunu anlamamýz ve düþünmemiz için mi? Özellikle böyle bir þey istemiþ olabilirdi? Hakkýyla Alim olan Allah’ýn her þeyi bildiðine göre demek ki ikinci þýkký düþünmemiz gerekiyor. Yani bu ayetlerde anlatýlan BAKARA’nýn bir SEMBOL Olma olasýlýðýný..
Bu ayetlerde Allah öküz isteyebilirdi. Özellikle ÝNEK istediðine göre ineðin vasýflarýný taþýyan bir SEMBOL olmalýydý. Bu ayetlerde istenen, inekle öküzü birbirinden ayýran belirgin özellik ne idi? Her iki Cinste de boynuz olabilir, derileri ve renkleri ayný olabilir ama ilk bakýþta göze çarpan belirgin özellik Ýneðin MEMELÝ olmasýdýr.
Aramamýz istenen SEMBOL öncelikle MEMELÝ olmalýydý. Ayrýca yeri sürmeyen bu “SEMBOL MEMELÝ yi denizde yada gökte aramamýz gerektiðini düþündüm. Ayette açýkça yeri sürmeyen ve boyunduruk altýna alýnmayan bir inek istenmiþti. Denizde ve gökyüzündeki bütün hayvanlar ne yeri sürüyor nede boyunduruk altýna alýnýyorlardý çünkü. Denizdeki balýklar yumurtlar bildiðiniz gibi ama, balinalar, yunuslar ve foklar MEMELÝ dirler.
Þimdi yalnýz 69. ayette renginin sarý olmasý gerekiyordu. Fakat ne balinalar ne yunuslar ne de foklarda böyle sarý bir renge rastlamadým. Demek ki yüzümü gökyüzüne çevirip orda aramalýydým Bu SEMBOL MEMELÝ yi..Gökyüzünde de yüzlerce kuþ türü vardý ve hepsi Yumurtlama özelliðine sahipti. Fakat Yüce Allah sadece bir türü evet evet sadece tek bir türü MEMELÝ yaratmýþtý. YARASALAR………….
Peki 69. ayette belirttiði gibi sarý renkli ve hiç alacasý olmayan bir Tür var mýydý? Tabiiki vardý vampir YARASA….. týpký 1.sayfadaki resim gibi. Bu ayetlerde anlatýlmak istenen SEMBOL MEMELÝ vampir yarasa ise gerçekten, ölüyü diriltmekle ilgili olan bu ayetlerle ne ilgisi vardý? Bu sorunun cevabý ise 67. ayette ve 73. ayette gizliydi…
Diyanet Vakfýnýn 73.ayetin ardýndan yapmýþ olduðu açýklamayý hatýrlayalým bir parçasý ile ona vurun buyurulup arkasýndanda Allah’ýn ölüleri diriltmesinden bahsedilince, müfessirlerin çoðu bunu kesilen ineðin bir parçasý ile ölüye vurulmak suretiyle onun dirilmesi þeklinde anlamýþlardýr. 67. ayetten baþlayarak bir inek istenmesi ve bu ineðin tarif edilmesinden sonra 73. ayette o’nun bir parçasýyla maktüle (ölüye) vurun denince, müfessirler, þöyle düþünmüþler;
Ýnek isteniyor ve bir parçasý ile vurun dendiðine göre demek ki inek boðazlanmýþ ve bir parçasý ile vurarak adama vurulmuþ ve adam dirilmiþ. Öyleyse 67. ayetteki zebd kelimesi (boðazýn yarýlmasý) olarak tevsir edilmeliydi. Ve bu boðazýn yarýlmasýndan yola çýkýlarak ineðin boðazlandýðý ve boðazlanmaktan da ineðin kesilmesi anlamý çeviriden çeviriye deðiþmiþtir.
Araþtýrmalarým beni bu yolu düþünmeye itti. Yoksa ineðin kesilmesi deðil de sembol memelinin yani YARASA nýn kesilmesi ile ne alakasý olabilirdi? Bu ayetlerde bilimsel bir açýklama olmalýydý. Çünkü ayetlerin sonunda bir öldürülen adam hayata dönüyordu. Öldürülen adamýn sadece BEYNÝ durmuþ olup beyninin yeniden çalýþtýrýlabilmesi için bir FORMÜL anlatýlýyor olabilirdi.
Özellikle 67. ayette (boðazý yarýn) dan sonra gelen cümle þu;
Bizimle alay mý ediyorsun? Alay edilecek bir þey yoktu ki. Demek ki burada alay edildiðini zannedecekleri bir kelime kullanýlmýþtý. Hz. Musa’ya gidipte Allahtan yardým istemeleri ise bu insanlarýn Allah’a inançlý olduklarýný gösterir… Eðer ki ayetlerde ineði kesin” denmiþ olsaydý hemen bu iþlemi yaparlardý. Bazý müfessirlerin dediði gibi. Samiri’nin buzaðýdan heykel yapýp ona tapmalarýný örnek göstermeleri bence yanlýþ. Çünkü Kuranda. Bu iki olayýn hangisinin daha önce olduðuna dair hiç bir kanýt yok. Demek ki burada alay edildiðini zannedecekleri bir ANLAM var.. Þimdi o anlamý bulmaya çalýþacaðýz.
Boðazla ilgili çok araþtýrma yaptým…
Zebd kelimesinden yani (boðazý yarmak) kelimesinden yola çýkarak… boðazýn kesilmesi deðil esnetilmes olduðunun farkýna vardým. Ve diðer sayfada göreceðiniz gibi esneyen insan ve hayvanlarýn resmini görüp anlayacaðýnýzý umuyorum..
Þimdi bu anlamý ile Ayetleri okumaya baþladýðýmýz anda, neden bizimle alay ediyorsun? dediklerini daha iyi anlayacaðýz:
Bakara 67. Musa kavmine: Allah bir sýðýr (esnetmenizi) emrediyor demiþti de :
Bizimle alay mý ediyorsun? Demiþlerdi. O’da : Cahillerden olmaktan Allah’a sýðýnýrým, demiþti. Bizimle alay mý ediyorsun diyorlar çünkü: inekler esnemez.
Resimlerde Göreceðiniz gibi bir çok hayvan türü esner hatta bazý balýk türleri bile esner Ama ÝNEK esnemez… Hz. Musa Ýneði esnetin deyince o’nun alay yada eðlence yaptýðýný sandýlar. Ama Musa : Allah’tan vahiy geldiðini ve doðru söylediðini ýsrar edince bu esneyen ineði bulmak için sorular sordular.
Ne genç ne yaþlý dendi. Renginin sarý olduðu söylendi ama böyle bir inek yoktu. Ancak ne zamanki 71.ayette : Boyunduruk altýna alýnmayan, yeri sürmeyen, ekin sulamayan bir inek istenince bunun inek olmadýðýný çünkü; ineklerin zaten bu iþlemi yapmadýðýný düþündüler ve bizim gittiðimiz yoldan giderek SEMBOL MEMELÝ ye yani yarasaya ulaþtýlar.
Esnetilmesi gereken sembol memeli yarasa idi ve onu bulup esnettiler..
Þimdide 73. ayette: O’nun bir parçasý ile maktule vurun denince Neyin bir parçasý ile maktule vurulduðunu bulacaðýz. Bunun için önce yarasayý esnetmemiz gerekiyor tabii ki…


YARASAYI nasýl ESNETÝRÝZ ? Günümüz þartlarýnda ve týbbi olarak düþünelim lütfen.. Eðer uyutun denseydi uyku ilacý vururduk deðil mi? Ama yarasayý esnetin dendiðine göre yarasayý esnetecek ilacý bulur ve þýrýngaya koyar ve yarasaya enjekte ederdik deðil mi? Eðer yarasa esnemeye baþladý ise aradýðýmýz ÝLAÇ doðru demekti.
Þimdi elimizde bir þýrýnga ve içinde yarasayý esnetecek ilaç var ve yarasaya vuruyoruz. Evet esnemeye baþlýyor demek ki ilaç doðru. Þimdi de ayný þýrýngayý öldürülen adama doðrultun ve o’nun bir parçasý ile maktule vurun. Ýþte Allah böyle diriltir ölüleri demiyor mu?
73. ayet. ( kesilen ineðin) bir parçasý ile deðil de (þýrýngadaki ilacýn) bir parçasý ile olmasý gerekiyor. Eðer ki bu memeliyi yarasa olara düþündüðümüz andan itibaren aslýnda ölen adamý yeniden hayata döndürecek ilaç ayný zamanda da yarasayý esnetiyor… Bu bir formülün tarifi..
Þýrýngadaki ilacýda merak ettiðinize eminim


OKSÝTOSÝN HORMONU: Ýnsan beyninin HÝPOFÝZ BEZ’inde yer alan bir hormon. Gökyüzünün tek memeli hayvaný olan yarasayý esneten ilaç insan beynindeki bir HORMON! Bu Sizce sadece tesadüf mü? Yoksa Allah’ýn gizemli yollarýndan biri mi?


BU ARAÞTIRMAYA BAÞLAYABÝLÝRMÝYDÝM?
Bu surede anlatýlan bakara, inek olmasaydý, eðer öküz istenilseydi. Memeli aramýyacaktým… Bu yaþýma kadar çift süren inek görmemiþtim, eðer ki ineklerde çift süreydi……..
3. gökyüzünde milyonlarca kuþ yumurtluyordu ve sadece bir tür memeli idi. Yarasalarda yumurtluyor olsa idi………
4. denizde de balinalar, yunuslar ve foklar memeli idi ama sarý renkli olan yoktu..
5. yarasa türlerinde de sarý renkli yarasa olmasa idi ……….
6. Bir çok hayvan türü gibi ineklerde esniyor olabilseydi…….
7. Ýnek örneðinde olduðu gibi yarasalarda esnemiyor olaydý…..
8. 73. ayette gerçekten (kesilen ineðin bir parçasýyla vurun) yazýyor olsaydý. (o’nun bir parçasýyla vurun) diyerek yoruma açýk olmasaydý
9.Yarasayý esneten ilaç doðada olabilirdi ama insan beyninde.. Bir insaný hayata Döndüren ayetlerin anlatýldýðý bir surede insan beynindeki bir hormon tarif edilmeseydi.

HÝPOFÝZ BEZÝ HÝPOTALAMUS
Hipofiz bezinin beyindeki görevi Hipatolomustan aldýðý sinyalle gerekli olan hormonu kana býrakmak ve bu hormonlarýnda kan dolaþýmý ile vücudun her yönüne gitmesi ve gerekli bezler tarafýndan alýnmasýdýr genel olarak. Ama doðal olmayan ölüm þekillerinde insan beyni durduðu için hipofiz bezindeki bu hormon salgýlanýp baþka bir beze gidememekte ve görevini yapamamaktadýr. Çünkü kan dolaþýmý yoktur. Bunun için bu hormonun, týbbi müdahale edilerek gerekli beze verilmesi gerekmektedir. Beyinde böyle bir bez mevcut mu peki?
Evet. Beynin arkasýnda bulunan ve bütün sinir hücrelerinin baðlantýsý bulunan bu bez (epifiz) yada (pineal) olarak anýlmaktadýr. Araþtýrmamýn ilk baþlarýnda birkaç profesörle görüþtüðümde þunu söylediler. “Beyne 3- 5 dakika oksijen gitmese beyin hücreleri onarýlmaz þekilde ölür”. Ama, 2000 yýlýnda hürriyet gazetesinde ki bir makale bana daha çok azim verdi. Ertuðrul Özkök’ün bir makalesi idi ve “Jean Carper” adlý bir araþtýrmacýnýn kitabýndan alýntýlar vardý.


Mucize Beyniniz adlý bu kitapta þunu yazýyor:
Bu kitap daha sonralarý Türkçe olarak elime geçti. Amsterdam’da bulunan Hollanda Beyin Araþtýrma Enstitüsü yaklaþýk 8 saat önce ölmüþ 30 insan beynindeki öldü olarak kabul edilen sinir hücrelerini hayata döndürmeyi baþarmýþlar. Mucizevi olarak beyin sinir hücrelerinin ölmediðini iddia ediyorlar. Bu çok güzel bir geliþme idi ve öyle olaylar oluyordu ki, ölüpte 3-4 saat sonra hayata dönen insanlar vardý. Bunlarý ya gündelik hayatta görüyor yada gazete sayfalarýnda okuyorduk. 3-5 dakika oksijen gelmeyince beyin ölüyor ise gerçekten? bu insanlar nasýl hayata dönüyordu?.. Þimdi þunu açýklama gereði duydum ki. Ben Kuran ayetlerini yalanlamýyorum, tam aksine bunun müteþabih yani baþka anlamýnýn böyle olabileceðini iddia ediyorum.
Yanýlmýþ olabilir miyim? Diye çok defa kendime sordum. Evet yanýlabiliyor olabilirdim, bunu kabul ediyorum ama yanýldýðýmýn ispatý içinde bu bilimsel bir insan beynindeki deney yapýlmýþ olmasý gerekirdi.


Birde þöyle düþünüyorum: YA YANILMADIYSAM ?


Ya anladýklarým ve anlattýklarým gerçekten doðru ise? Bunun için doðal olmayan bir þekilde öldü kabul edilen bir insana bir deney yapýlmasý gerektiðine inanýyorum ve bunun için mücadele ediyorum. Çalýþmalarým ve yorumlarým Ýzmir'de bulunan bir bölgesel gazete olan YENÝ ASIR gazetesinin 1 haziran 2003 Pazar günü 12. sayfasýnda yayýnlanmýþtýr…

Link:http://www.sonsuz.us/node/2659

Burada da yine baþka bir sirede geçen devam niteliðindeki baþka bir yazýdan alýnan bir bölüm:

Bakara 73. ayette Onun bir kýsmý ile Ona yazýyor. NEyin bir kýmýyla NEye vurulacaðýný bilmeyen tevsirciler ve yukarýdada inek tarif edilince ZBH fiiline Kesme- Boðazlama – Kurban etme anlamýný koymuþlar. ZEBH = boðazýn yarýlmasý manasýnadýr ve hep dýþ boðazý düþünmüþler iç boðazý düþünürseniz boðazýn yarýlmasý = esnetilmesi manasýný çýkar. Ýneði esnetin deyince 67. ayette bizimle alaymý ediyorsun diyorlar. ÇÜNKÝ ÝNEKLER ESNEMEZ … Bilimsel olarak inceleyin bazý balýklar bile esner binlerce hayvan esner ama inek esnemez

Link: http://www.bilimfelsefedin.org/?p=1294

Dediðim gibi uzun bir yazý. Kýsaltabildiðim kadarýný kýsalttým. Özetlersek:

Yazar Bakara 67-73 ayetlerinde geçen ineðin boðazlanmasý ifadesinin aslýnda ineðin esnetilmesi olduðunu iddia ediyor. Burada benzetme yapýldýðýný ve aslýnda Ýneklerin Esnemesiðini söylüyor. Böylece beyin ölümü gerçekleþmiþ bir insanýn beynini yeniden çalýþtýracak bir yöntemi yarasa, oksiyosin hormonu ve beyin üçgeni içerisinde bir yorumlamayla kanýtlamaya çalýþýp dahasý bunun Kuranda yazdýðýna yönelik iddialarýný sýralýyor.

Þimdi benim bu yazýya yönelik iddialara tek bir yanýtým var. Bu da Ýnekten yarasaya geçiþe yönelik kullanýlan Ýneðin Esnememesinin YALAN olduðudur. Buna yönelik kanýtým ise:
http://www.helsinki.fi/uh/2-2003/juttu5.shtml
Yukarýdaki linkteki yazý. Buna göre Helsinki Üniversitesi'ne ait Viikki Research Farm ineklere yönelik araþtýrmalarda bulunuyor. Burada ineklere yönelik gelen sorular da yanýtlanmýþ. Ýneðin esnemesine iliþkin gelen bir soru ise þu þekilde:

"Many other phone calls also come to the barn, people inquiring about different things related to the animals. One lady wanted to know whether cows yawn. They do."

Burada ineklerin esnediði söyleniyor. Aramama karþýn ineklerin esnemediðine iliþkin bir kanýt ise bulamadým.

Bu durumda yazarýn inekten yarasaya geçiþ için kullandýðý iddia çürütülmüþ oluyor. Diðer tüm söylediklerinin gerçek olduðu bile var sayýlsa (Ki ben doðru olduklarýný sanmýyorum) olayýn Kuran ile hiç bir ilgisi yoktur. Yani bir mucize söz konusu deðildir.

upuaut
05-02-2011, 09:08
Tartýþmanýn baþlýðýný "Çift Pay Mirasý (Double Portion Inheritance (http://www.doubleportioninheritance.com/fr_podcast.cfm))" adlý siteden aldým. Aslýnda bu baþlýk "The Origin of The Inheritance Culture in Mesopotamia: From Babylonia to Arabia (http://www.turandursun.com/forumlar/showthread.php?t=22745)" tartýþmamýzda da var. Oradaki son güncellenmiþ makalemizde bunun ne anlama geldiðini, hem de ayrýntýlarýyla birlikte, bulabilirsiniz.

Konu þu: Babil'deki miras kültürünün kökeni olan bu gelenek Yahudiler'in Kutsal Kitap olarak kabul ettikleri ve en erken yazýmý M.Ö. 8.-7. yüzyýl olan "Tesniye (Yasa Kitabý)"na ve buradan da Kuran-ý Kerim'e (Nisa suresi, Ayet 11) geçmiþtir. Her ikisi de (Yahudiler ve Araplar) bu geleneðin peygamberler aracýlýðýyla Tanrý tarafýndan gönderildiðini iddia eder. Fakat biz gördük ki; makemizdeki kronolojik sýraya göre verilen bilgilere göre bu gelenek Sümer-Babil'den geliyor. Bu, makalemizdeki bilimsel bulgulara göre böyle ne yazýk ki!

Peki Mýsýr'da 30 yýldýr Hüsnü Mübarek'in diktatörlüðü altýnda inim inim inleyen Mýsýrlýlar demiyorum; nüfusun 80'de 1'i olan bir grup Mýsýrlý (ki bunlar kendilere "Müslüman Kardeþler" diyor) Tahrir meydanýnda gösteri yaparken hakkýný arýyor da, neden bu rezilliðe ses çýkartmýyorlar? Yani oradaki yönetim rezilliðine baþkaldýrmak bir hak ise, Kuran'daki "Çift Pay Mirasý" ve genel olarak da Nisa suresindeki Ayet 11, 12 ve 176'nýn bir insan ürünü olduðuna dair rezilliðe neden ses çýkarýlmaz; bu da bir hak deðil mi?

Ben Turan Dursun.Com sitesini düzenleyenlerin yerinde olsam; hemen bilimsel bulgularla kanýtlanmýþ bu gerçeði bir haber olarak sitenin giriþ sayfasýna koyar, sesimi yükseltirdim. Aksi takdirde, karþý taraf Tahrir meydanýndaki gibi sesini yükseltir ve haksýz da olsa sizi boðar!

Bu arada siz de böyle bir gelenek var mý, yok mu diye kendi aranýzda tartýþabilirsiniz. Mesela, çift pay ile ilgili Yeþeya'daki "Rab'bin Lütuf Yýlý"nda,

"7 Utanç yerine iki kat onur bulacaksýnýz,Aþaðýlanma yerine payýnýzla sevineceksiniz,
Böylece ülkenizde iki kat mülk edineceksiniz;
Sevinciniz sonsuz olacak."

geçen "iki kat" nereden geliyor? Diðer örnekler için Arama Sonucu (http://kutsal-kitap.net/bible/tr/search.php?dbase=meryemana&search_text=%C3%A7ift+kat)'na bakýnýz.

Gördüðünüz gibi mesele tartýþmak ise, örnek çok!

frodo
25-02-2011, 10:26
Forum sadeleþtirme çabalarý çerçevesinde hiç geri dönüþ almamýþ ve içeriði/üslubu bakýmýndan bilgilenme veya verimli tartýþma potansiyeli taþýmayan baþlýklar (200 baþlýk) bir araya getirilmiþtir.