sodomo--
12-05-2007, 23:27
"Bozuk bir saat bile günde iki kere doğruyu gösterir" derler ya, işte öyle bir durum. Yani Diyanet oturmuş Ö.Çelakıl eleştirisi yapmış. Aferin onlara, bize de okumak düşer netekim...
-----------
Ömer ÇELAKIL’ın kaleme aldığı, Sınır Ötesi Yayınları’nın İstanbul’da 2002 yılı Ekim ayında neşrettiği, giriş ile beş bölüm ve 339 sayfadan oluşan eser; "Kur’an" ve "şifre" kelimelerinin cazibesi ile büyük yankı yaptı, görsel ve yazılı medyaya konu oldu. Hakkında yazılar yazıldı, değerlendirmeler yapıldı. İlâhiyat tahsili almayan bir tıp öğrencisinin eserde belirttiği hususlar ne kadar gerçeği yansıtıyor? Gerçekten Kur’an’ın şifresi var mı? Bu husus, bir çok insanımızın merakını mucip oldu. Kitap ile ilgili çok sayıda soruya muhatap olduk. Bu yüzden Eseri okuyup değerlendirmek, söylenenlerin ne kadar doğru olduğunu ortaya koymak gerekli hale geldi.
Yazar’ın Kur’an’a yönelip kafa yorucu bir çalışma içine girdiğini teslim etmekle birlikte maalesef eserin, insanımıza Kur’an adına bir şey kazandırdığını söyleyemiyoruz.
1) Kur’an’da Müslümanların Mekke’yi feth edecekleri müjdesinin verilmesini (s. 44); Rum Suresinin 1-3. ayetlerinde Bizanslıların galip geleceğinin Allah tarafından önceden bildirilmesini "kehanet" olarak nitelemesi (s. 45) ve dördüncü bölüme "Kur’an’ın kehanetleri" (s.71) başlığını vermesi, hoş olmadığı gibi Kur’an ile de asla bağdaşmamaktadır. Kur’an, şiir, sihir, büyü, fal ve şifre kitabı olmadığı gibi bir kehanet kitabı da değildir. "...Çeşitli ezoterik bilgiler ve kâhinlerin söyledikleriyle, bizim Kur’an-ı Kerîm’in içinden çıkarttığımız yakın geleceğimiz ile ilgili bilgiler arasında büyük bir paralellik bulunmaktadır" şeklindeki ifade (s.281), Kur’an’ı bir kehanet kitabı düzeyine indirgemektedir ki bu, Kur’an’a ters, kabul edilemez bir husustur. Çünkü Kur’an, âlemlerin Rabbi’nden indirilmiştir ve asla kâhin sözü değildir (Hâkk, 69/42-43).
2) "Muhammed Peygamber" ifadesi sıkça kullanılmaktadır (mesela 142, 160, 247, 271, 293). Bu, dînî eser yazanların pek kullanmadıkları bir ifadedir. Bunun yerine Hz. Peygamber (a.s.) veya Hz. Muhammed (s.a.s.) veya Peygamberimiz (s.a.s.) ifadeleri kullanılır.
3) Esere "Kur’an-ı Kerîm’in şifresi" ismi verilmesi, "Kur’an’ın şifresi var, bu şifreyi bilmeyen ve çözemeyen onu anlayamaz" gibi bir anlayışa sebep olabilir. Halbuki Kur’an apaçıktır (Maide, 5/15), anlaşılmak için vardır ve öğüt almak isteyenler için de kolaylaştırılmıştır (Kamer, 54/17).
4) Yazar’ın ilahiyat tahsili almamış olması bazı yanlış bilgiler vermesine sebep olmuştur. Mesela Mekke’nin fethi Yazar’ın eserine kaydettiği gibi Hicretin 13. yılında (s. 120-124) değil, 8. yılda gerçekleşmiştir. Hz. Yusuf, Mısır’ın hükümdarı değil (s.161) hazine bakanıdır. "Fürkan" kelimesi ölçü anlamında değil (s. 200), "hakkı batıldan, doğruyu yanlıştan ayıran" anlamındadır. "Ahzab" kelimesi "toplumlar savaşı" anlamında (s.132) değil, "gruplar, fırkalar" anlamındadır.
5) İşlenen konuların özü ile kitabın hacmi birlikte değerlendirildiğinde, ticâri kaygılarla sayfa adedinin arttırıldığı, bu amaçla sadece ilgili âyet mealleri verilmesi yeterli olduğu halde, surenin bazen tamamının veya büyük bir kısmının mealinin verildiği görülmektedir. 339 sayfalık eserin 100 küsur sayfası mealdir. Eseri, özü itibariyle usta bir yazar, en fazla 60-70 sayfada kaleme alabilir.
6) Eserde Kur’an, Tevrat ve İncil’in ilâhîlik ve otantikliğine birlikte vurgu yapılarak, Tevrat ve İncil’in de, Kur’an gibi aslının aynen korunduğu imajı verilmek istendiği anlaşılmaktadır. Kabalistlerin İbrani Alfabesinin 22 harfini, 3+7+12 olarak gruplayıp harfler, sesler ve sayılarla ilgili kâhinlik ve gizli yasaları keşfetme çalışmaları yapıldığı beyan edildikten sonra (s.21, 22 sayısına 1’in eklenerek 23 sayısının elde edilmesi ve bu 23’ün Kur’an’ın 23 yılda indirilmesi ile ilintilenmesi (s.22) Yazarın, Tevrat ile Kur’an’a birlikte bakışını ifade eder gibi görünmektedir.
Kur’an’da 19 kodlamasının varlığını kabul eden Yazar, 1997’de ABD’de "The Bible Code" (Tevratın şifresi) ismiyle yayınlanan Michael Drosnin’in eserinden; bu eserin satış rekorları kırdığından (s. 29), üç ayda 500 milyon sattığından (s. 319), Tevrat’ta İzak Rabin, Kennedy ve Enver Sedat cinayetleri, İkinci Dünya Savaşı, Hiroşima kentine bomba atılması, Ay’a ayak basılmasına varıncaya kadar Tevrat’ta şifrelendiğinden (s. 32), ünlü fizik bilimcisi Yahudi asıllı Sir İsaac Newton’un da, Tevrat’ta geleceğe dair bilgilerin gizlendiği bir şifrenin bulunduğuna inandığından bahsederek (s.29, 33), Tevrat’ın da Kur’an gibi şifreli olduğu imajını vermeğe çalıştığı anlaşılmaktadır.
Hicrî 1433, milâdî 20122013 tarihlerinde Dünya’ya kuyruklu bir yıldızın çarpacağı iddiasını, "Tevrat, İncil ve Kur’an benzer açıklamalarla dolu" başlığı altında bu kitaplardan pasajlar aktarmak suretiyle (s. 319-320), Tevrat ve İncil’in de Kur’an gibi orjinal olduğunu ifade etmek istediği anlaşılmaktadır. Yazar, bu niyetini sayfa 36’da, "Kur’an’da tespit edilen gizli bilgilerle, Tevrat ve İncil’de gizlenmiş bazı bilgilerin birbirleriyle paralellik göstermesiydi" cümleleriyle açığa vurmaktadır (s. 36). Kur’an’da 23. kromozomu bulduğunu iddia ettikten sonra, "23 sayısı Tevrat’ta da karşımıza çıkıyor" başlığı altında, "Kur’an-ı Kerim’de olduğu gibi Tevrat’ta da kadının erkekten alındığı ifade edilmektedir. Bunun anlamı erkekte bulunan ve baskın olmayan x kromozomunun kadında aktifleştiğidir.
Bu konu Tevrat’ın Tekvin bölümünün 2. bab 22. âyetinde anlatılmaya başlanmıfl ve 23. âyetinde bitirilmiştir. Hem de Kur’an’daki aynı sözcüğü (Nisa) kullanarak" deyip, Tevrat’ın ilgili ayetlerinin Türkçe anlamını verdikten sonra, "Tevrat’taki bu konuyla ilgili sayısal mesaj, sanırım yukarıda sizin de fark etmiş olduğunuz gibi, Tevrat’ın âyetinin numarasında kendisini gizlemişl olmasıdır. Çünkü Tevrat’ın bu konuyu anlattığı ve Nisa sözcüğünün geçtiği bu ayetin numarası 23’dür" (s. 232) sözleriyle açığa çıkarmaktadır. Halbuki Tevrat ve İncil, Kur’an’ın beyanına göre orijinalliği korunamamış, tahrife uğramıştır (Bakara, 2/75, 79; Nisa, 4/46, Maide, 5/13,41).
7) Eserde, Müddessir Suresinin 30. ayetine dayanılarak Kur’an’ın 19 ve katlarına göre kodlandığı iddiasını ileri süren Reşat Halife’nin verilerine yer verilmiştir (s.27-28 ). Bu iddianın tamamen temelsiz olduğu daha önce ispat edilmiştir.
8 ) Kur’an, Tevrat ve İncil’de gizlenmiş bilgilerden örnekler verilmektedir (36-48 ). Ancak verilen bilgiler sağlıklı değildir. İlk gizli bilgi Hz.İsa’nın göreve başlama yaşı ile ilgilidir. Bu konu ile ilgili olarak İncil’den, "İsa hizmetine başladığı zaman 30 yaşlarında idi" (Luka, bab III, 23) alıntısı yapılmaktadır. Meryem Suresinin 30. ayetinde Hz. İsa’nın konuşması aktarıldıktan sonra, İncil’in yukarıdaki Hz. İsa’nın hizmet yaşının 30 olması ile ayet numarasının 30 olması gizli bilgi olarak sunulmakta ve "İsa Peygamber vazifesine ve ilk konuşmalarına 30 yaşında başlamıştır" denilmektedir (s.37). Halbuki 29. ayet, Hz.İsa’nın 30 yaşında iken değil, beşikte iken konuştuğunu bildirmektedir. Ayet şöyledir: "Meryem, konuşmaları için, Harun’a) çocuğu gösterdi. Beşikteki çocukla nasıl konuşuruz dediler" (Meryem, 19/29).
9 ) Nuh tufanından sonra Nuh’un gemisinin "Ararat dağları üzerine oturdu" (Tevrat, Tekvin, 8/4) şeklindeki bilgi ile, Kur’an’da Nuh’un gemisinin "el-cûdî" üzerine oturduğu bilgisinden hareketle el-cûdi’nin Ararat/Ağrı dağları olduğunu varsayarak, el-cûdi kelimesinin geçtiği ayet numarası olan 44 ile Ağrı dağının bulunduğu bölgenin 44. boylam üzerinde bulunmasını, gizli bilginin deşifresi olarak görmek (s.42-43) sübjektif bir yorumdur. Tevrat’taki bilginin doğruluğundan emin değiliz. Bu bilgi ilahî mi, tahrif edilmiş bilgi mi bilemiyoruz. Kur’an’da geçen "el-cûdiyyi" kelimesinin Ağrı dağı olduğu da kesin değildir. Hamdi YAZIR, "Cûdî; engince bir dağ ki Musul’da denilmş, elCezire’de denilmiş, Amid’ (Diyarbakır)’da denilmiş, şam’da denilmiş, bir de denilmiş ki Cûdî her dağa ıtlak edilir bir ism-i cinstir" demektedir (Yazır, IV, 2784).
10 ) Eserde yanlış bilgiler bir yana, Yazar’ın bulduğunu iddia ettiği sayı ve tarihler ve bunların dayandırıldığı kurallar birbirleriyle uyumlu olmadığı gibi, şifreler de bir çok yerde tutmamaktadır. Bazen bir surede tekrar edilen ayet numaraları, bazen surelerin Mushaf tertibindeki numaraları, bazen nüzul sırasına göre numaraları, bazen surenin âyet sayısı esas alınmaktadır. Bazen istenilen tarih, 19 ile sure numarasının yan yana getirilmesi ile elde edilmektedir. Bir tutarlılık yoktur. Önceden bilinen tarih ve sayılara, matematik eksersizleri yapılarak ulaşılmaktadır. Şimdi yanlışlık, tutarsızlık, çelişki ve sübjektif değerlendirmelerini örneklerle göstermek istiyoruz. Örnekleri anlayabilmek için şifrenin çalışma prensibinin bilinmesi gerekmektedir.
Önce şifrenin çalışma prensibini verelim. ŞİFRENİN ÇALIŞMA PRENSİBİ
1. şifrenin Temeli; sureler içinde tekrarlanan ifadelerin geçtiği âyet numaralarının oluşturduğu "simetrik sayı dizisi"ne dayanmaktadır (s. 62). Surelerdeki tekrarlanan kelime veya âyetlerin alınması esasını, Hicr, 15/87. âyetinde geçen "tekrarlanan yedi" anlamındaki "seb’an mine’lmesânî" kelimesine dayanarak almaktadır (s. 292-293).
2. Birinci Kademe İşlem; "simetrik sayı dizisi"ndeki "merkezî sayı" ile "eksik sayı"yı bulmaktır.
3. Merkezî Sayının Bulunması; "merkezî sayı", simetrik sayı dizisi’ndeki ilk sayı ile son sayının toplanıp ikiye bölünmesi ile bulunur. Mesela simetrik sayı dizisi "6, 12, 48" olsun. Birinci sayı 6 + son sayı 48 = 54:2= 27. "merkezî sayı" 27’dir. Merkezî sayı, simetrik sayı dizisinin ortasına konur. Örnekteki sayı dizisinin ortası 12’den sonradır. 6, 12, 27, ..?.. 48.
4. Eksik Sayının Bulunması; eksik sayı, merkezî sayıya olan uzaklığına göre bulunur. Örnekteki eksik sayıyı bulmak için şu işlemler yapılır: Önce "merkezî sayı" olan 27’nin solundaki 12’ye olan uzaklığı, 27’den 12 çıkarılarak; 27-12=15 şeklinde fark bulunur. Merkezî sayının sağındaki eksik sayıyı bulmak için bu fark 27 ile toplanır: 27+15= 42. Bulunan 42 simetrik sayı dizisindeki aranan "eksik sayı"dır. Böylece simetrik sayı dizi; 6, 12, 27, 42, 48 olarak bulunur (s. 62-63).
5. Eksik olan sayıları bulmak için "ilk sayı+ son sayı = tek sayı" olursa, ikiye tam sayı olarak bölünemeyeceği için simetrik sayı dizisi "0" ile başlıyormuş kabul edilir. Mesela simetrik sayı dizisi 5, 24 olsun. 5 ve 24’ün toplamı tam olarak ikiye bölünemeyeceği için sayı dizisi 0, 5, 24 kabul edilir. Merkezi sayı, 0+24:2= 12 olur. 0, 5, 12 ..?.. 24. Eksik sayıyı bulmak için 12’den 5 ve sıfır çıkarılır; 12-5=7; 12-0= 12 bulunur. 12+12= 24 sayı dizisinde zaten vardır. Eksik sayı, 12+5= 19 kabul edilir. Böylece 0, 5, 12, 19, 24 simetrik sayı dizisi bulunmuş olur (s. 64).
6. İkinci Kademe İşlem: simetrik sayı dizisinde bulunan sayıların sadece iki basamaklı olanlarının birler basamağı alınarak bulunur. Yukarıdaki birinci örnekte bulunan "eksik sayı"42’inin birler basamağındaki sayı olan 2; ikinci örnekte bulunan "eksik sayı"19’un birler basamağı olan 9 alınır. Böylece birinci örnekte 2; ikinci örnekte 9, şifreden elde edilen sayıdır (s. 65).
7. Elde edilen "eksik sayı" bir tane olabileceği gibi 2, 3, 4, ve daha fazla da olabilir (s. 66). Kur’an’dan elde edilecek kehanetler (!), bulunan bu dört sayının oluşturduğu tarihlerde gizlidir. Dört adet elde edilen sayılar yan yana getirildiğinde çoğunlukla "hicrî" yada "milâdî" tarih olur. Mesela birinci kademede elde edilen sayılar; 21, 39, 47, 59 olsun. Bunlara ikinci kademe işlemi uyguladığımız zaman 1979 sayısını elde ederiz
8. Hicrî Tarihi Bulma İşlemi; elde edilen dört basamaklı sayı hicrî tarihe karşılık gelirse, hicrî tarihi elde etmek için iki basamaklı sayıların sayı değerlerinin toplamı, elde edilen sayıdan çıkartılır. Mesela elde edilen iki basamaklı sayılar, 21, 23, 24, 25 olsun. Bu sayılara ikinci kademe işlemi uygulanır ve 1345 sayısı bulunur. Bu sayının hicrî takvime denk geldiği varsayılır. Sonra dört rakamlı sayı dizisine bu maddedeki kural uygulanır. şöyle ki; 21—2+1= 3; 23—2+3= 5; 24—2+4= 6; 25—2+5= 7 bulunur. Bu sayılar toplanır: 3+5+6+7= 21. Elde edilen 21 1345’den çıkartılır; 1345-21= 1324 böylece hicrî tarih bulunur (s. 66-67).
9. Huruf-u mukatta’a ile başlayan surelerde elde edilen sayının başına "1" getirilir. "1" getirme işlemi birinci veya ikinci kademe işlemlerinin her hangi birinde yapılabildiği gibi her iki aşamada birden de yapılabilir. Mesela simetrik sayı dizisi "23, 28, 37", bu sayı dizisinden 387 elde edilmiş olsun. Elde edilen 387’inin başına "1" getirilir ve sayı 1387 olur (s. 67-68 ).
10. Huruf-u mukatta’a ile başlayan surelerde bulunan sayılar hicrî olduğu var sayılırsa, basamak değerlerini toplayıp ana sayıdan çıkartma işlemi yapılmaz (s. 68 ).
11. Bazen sadece ikinci kademe işlemi yapılarak surede tekrar eden ayet numaralarıyla da sonuç elde edilebilir (s. 69). Bazen birinci ve ikinci kademe işlemi yapılmadan da sonuç elde edilebilir. şifrenin değişmeyen temel kuralı; tekrar eden âyet numaralarından çıkarılan sayılara dayanmasıdır.(s. 69). Yazar, bu kuralları 1, 2 ve 3. bölümlerde uygulamaktadır. Ancak koyduğu sisteme aynen uymamaktadır. İstediği sayıya ve tarihe ulaşabilmek için nasıl ulaşabiliyorsa o şekilde hareket etmektedir.
Ayet numaralarından oluşturduğu simetrik sayı dizisinde birinci kademe işlemini uygulayarak bulduğu "merkezi sayı" ile, "eksik sayıları" alıp ikinci kademe işlemi uygulamada belirli bir prensip yoktur. Bazen merkezî sayının sağında olan eksik sayıları, bazen sağında ve solunda bulunan eksik sayıları, bazen merkezî sayıyı, bazen hepsini birden almaktadır. İstediği rakama ulaşabilmek için nasıl hareket edilmesi gerekiyorsa o şekilde hareket etmektedir. Dolayısıyla belli bir sistemden değil onlarca sistemden, daha doğrusu sistemsizlikten söz etmek mümkündür. Bunları, aşağıda göstermeye çalışacağız.
Yazar, "Kur’an’ın kehanetleri" ismini verdiği ikinci bölümde I. Dünya Savaşı’nın bitiş, II. Dünya Savaşı’nın başlangıç, Trabzon Pontus Rum Devletinin yıkılış, Mekke ve Mısır’ın fetih, helikopter ve otomobilin icat, telgraf ve telefonun bulunuş tarihlerini Kur’an’dan bulduğunu ileri sürmektedir. Bu tarihleri bulurken koyduğu kurallara aynen uymamaktadır. Mesela Birinci Dünya Savaşının bitiş tarihini bulmada simetrik sayı dizisindeki bulduğu sadece eksik sayıyı aldığı (s.81-82) halde, helikopterin icat tarihini bulmak için hem merkezi sayıyı hem de eksik sayıları (s. 107-108), telefonun icat tarihini bulmak için eksik sayıyı değil, merkezî sayı ile bilinen sayıları almaktadır (s. 115). Koyduğu kurallarına uymayan uygulamaları için telefonun ve otomobilin icat tarihi ile Mekke’nin fetih tarihini bulmasını örnek olarak verebiliriz.
Yazar, Sad Suresinde 2 defa tekrarlanan "akıl sahibi insanların ibret alması için" cümlesinin geçtiği ayet numaralarını (29, 43) kullanarak, telefonun icat tarihi olan 1876’yı bulduğunu iddia etmektedir. "29, 43" sayı dizisine sure huruf-u mukatta’a ile başladığı için "1" rakamını eklemekte ve "1, 29, 43" sayı dizisini elde etmektedir. Bu sayı dizisine birinci kademe işlemini uygulayıp "merkezi sayı" olarak "22", "eksik sayı" olarak "15"i bulmakta ve "1-15 22 29 43" sayı dizisini elde etmektedir. Daha önce "merkezi sayı"yı ve bilinen sayıları kullanmadığı halde, burada sistemi değiştirip sayı dizisindeki bulduğu "eksik sayı" olan 15’i almamaktadır. "1, 22, 29, 43" sayılarına ikinci kademe işlemi uygulayıp 1293 rakamını elde etmektedir (s. 115-116). Ayrıca bulduğu "eksik sayı"15’i, Graham Bell’in 14 şubatta patent için müracaatı ile irtibatlamaktadır.
Daha önce hiç değerlendirmediği "merkezi sayı’dan da bilgi çıkarmaktadır. "22" nin 2’sinin şubat ayına işaret ettiğini ifade etmektedir (s.116-117). Sad harfinin Arap Alfabesinin 14. harfi olmasını da şubat’ın 14’üne hamletmektedir. Diğer yandan telefonun icat tarihini çıkardığı Sad suresinin 29. ayetinde "ve liyetezekkera ülü’l-elbâb" (akıl sahipleri öğüt alsınlar) şeklinde iken, 43. ayet "ve zikra li uli’l-elbab" (akıl sahiplerine öğüt) şeklindedir. 29. ayet, Kur’an ile, 43. ayet ise Eyyub (a.s.) ile ilgilidir. Mekke’nin fetih tarihi olarak Fetih Suresinde 2 defa tekrarlanan, "geri kalanlar diyecekler" anlamındaki cümlenin geçtiği âyet numaralarını (11, 15) kullanarak 13 buluyor. "11, 15" sayılarına birinci kademe işlemini uygulayıp sadece "merkezi sayı" olarak bulduğu 13 buluyor ve "11 13 – 15" sayı dizisini elde ediyor. Bulduğu merkezî sayı 13’ün Mekke’nin fetih tarihi olduğunu söylüyor (s.123-124).
Aynı surede iki defa tekrarlanan "Allah çok güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir" cümlesinin geçtiği ayet numaralarını (7, 19) kullanarak da 13’ü bulduğunu iddia ediyor. 9 ve 17 rakamlarına birinci kademe işlemini uyguluyor ve "7 13 19" sayı dizisini elde ediyor. Bulduğu "merkezî sayı" 13’ün, Mekke’nin fetih tarihi olduğunu iddia ediyor (s. 124) Bulduğu tarihte yanlışlık ve işlemde uyumsuzluk var.
Mekke’nin fetih tarihi hicrî 13. yıl değil, hicrî 8. yılıdır. Dolayısıyla işlemi havada kalıyor. İkinci olarak daha önce uyguladığı ikinci kademe işlemini burada uygulamıyor. Telefonun icat tarihini bulmak için merkezi sayı ile birlikte bilinen sayıları da kullanmıştı. Burada niçin kullanmıyor? Niçin? Çünkü kullansa istediği rakamı elde edemiyor. Yazar, Fatır Suresinde 3 defa tekrarlanan "ey insanlar" anlamındaki cümlenin geçtiği âyet numaralarını (3, 5, 15) kullanarak; otomobilin icat tarihi olan hicrî 1305 miladi 1887-1888 tarihini bulduğunu iddia ediyor (s.150-151). "3, 5, 15" sayılarına birinci kademe işlemini uygulayıp "merkezî sayı" olarak "9", "eksik sayı" olarak "13" buluyor ve "3 5 9 13 15" simetrik sayı dizisini elde ediyor. Kuralı gereği ikinci kademe işlemini uygulaması ve merkezî sayı 9 ile 13’ün birinci basamak sayılarını alması gerektiği halde böyle yapmıyor, "3, 5, 9, 13, 15" sayı dizisinden 13 ile 15’i alıp yan yana getiriyor ve 1315’i bulduğunu ileri sürüyor. 1315 sayısını hicrî tarihe çevirme işlemini uygulayıp 1305 elde ediyor. Buna hicrî tarih diyor ve bu tarihi milâdiye çevirip, 1887-1888 yıllarını bulduğunu iddia ediyor (s. 151). Bu tarihin Sebe’ Suresinde de gizli olduğunu ifade ediyor. Bu tarihi, Surede üç defa tekrarlanan "şüphesiz ki bunda ibret vardır… ibretler vardır" anlamındaki cümlenin geçtiği ayet numaralarını (9, 15, 19) kullanarak bulduğunu iddia ediyor. "9, 15, 19" sayılarına birinci kademe işlemini yapıp "merkezî sayı" olarak "14", "eksik sayı" olarak "13" buluyor ve "9 13 14 -15 19" simetrik sayı dizisini elde ediyor.
Birinci ve ikinci kademe işlemini uygulamıyor. Bulduğu eksik sayı 13 ile merkezi sayı14’ ü yan yana getirip 1314 elde ediyor. 1314 sayısını hicrî tarihe çevirme işlemini uygulayıp, 1305 rakamına ulaşıyor (s. 158-159). Halbuki Sebe’ Suresinin 15. ayeti ile 9 ve 19. âyetleri aynı lafızlarla geçmemektedir. 9. ve 19. âyetlerde "inne fî zâlike leâye" cümlesi geçerken 15. ayette, "lekad kâne li sebein fî meskenihim âye" cümlesi geçmektedir. Olsun, önemli olan istediği sayıya ulaşabilmektir. Ayrıca "simetrik sayı dizisi"ndeki sayılar tek rakamlı ise "0" ile başlıyormuş gibi kabul edilir şeklindeki ilkesine burada uymadığı gibi ikinci kademe işlemi de uygulamıyor. Böylece Yazar her iki suredeki işlemlerde sübjektif davranıyor.
Yazar, üçüncü bölümde altın elementinin kütle ve atom numaralarını, demirin atom numarasını, suyun atom ve kütle numaralarını, zaman ölçü ve saat dilimlerini, Güneş’in kendi çevresinde ve Ay’ın Dünya çevresinde dönüş sürelerini, 23 kromozom çiftini, Yunus balığının genetik kodunu eşek ve arının kromozom sayısını, Sirius yıldızının yıldız atlasındaki yerini Kur’an-ı Kerim’den bulduğunu iddia etmektedir. Ancak burada da koyduğu kurallara tam uymamaktadır. Altın elementinin kütle ve atom numaralarını, demirin atom numarasını ve 23. kromozom çiftini bulmasını örnek olarak verebiliriz Yazar, Zuhruf Suresinde 3 defa tekrarlanan "altın" kelimesinin geçtiği âyet numaralarını (35, 53, 71) kullanarak, altın elementinin kütle numarası olan "197" rakamını bulduğunu iddia ediyor (s. 174-176). "35, 53, 71" sayı dizisinin başına sure, huruf-u mukatta’a ile başladığı için "1" getiriyor ve " "1, 35, 53, 71" sayılarına birinci kademe işlemini uyguluyor. "Merkezî" sayı olarak "36", "eksik sayı" olarak "19" ve "37" buluyor ve " 119 – 35 – 36– 37 – 53 71" simetrik sayı dizisini elde ediyor. Bulduğu "eksik sayılara" ikinci kademe işlemini uyguluyor ve 97 rakamını buluyor. Sure huruf-u mukatta’a ile başladığı için bu sayının başına"1" rakamını getiriyor ve "197" sayısına ulaşıyor. Yazar, yine işine öyle geldiği için sadece bulduğu "eksik sayıları" alıp "merkezî" sayıyı almıyor. Altın elementinin atom numarası olan "79" sayısını bulmak için yukarıdaki "simetrik sayı dizisi"ne değişik bir sistem uyguluyor. "35, 53, 71" simetrik sayı dizisinin "35+18” =53; "53+18"=71 şeklinde "18"er arttığını beyan ediyor ve 35-18=17; 71-18 = 89 işlemini yaparak "eksik sayıları" "17" ve "89" olarak tespit ediyor. Bu sayılara ikinci kademe işlemini uyguluyor ve "79" rakamını elde ediyor.
Görüldüğü gibi Yazar aynı sayı dizisine altın elementinin kütle numarasını bulmak için bir işlem, atom numarasını bulmak için ayrı bir işlem uyguluyor. Çünkü istediği rakamlara bu şekilde ulaşabiliyor. Altın elementinin atom numarası olan "79" rakamını "genel kuralları" uygulamak suretiyle de ulaşabildiğini belirtiyor. "35, 53, 71" sayı dizisine birinci kademe işlemini uyguluyor ve "merkezi sayı" olarak "53" "eksik sayı" olarak "17" ve "89" buluyor ve "17 35 53 71 89" simetrik sayı dizisini elde ediyor. Bulduğu eksik sayılara ikinci kademe işlemini uyguluyor ve "79" sayısını elde ediyor. Ancak yukarıda altının kütle numarası olan "197" rakamını bulmakiçin uyguladığı ve ilkesi gereği, sure huruf-u mukatta’a ile başladığı için sayı dizisinin başına "1" getirmesi gerekirken burada getirmiyor. Niçin? Çünkü yukarıda istediği rakama "1" ekleyerek ulaşabilirken burada "1" eklemeden ulaşabiliyor (s.174-176).
Görüldüğü gibi altın elementinin kütle ve atom numarasını bulmak için üç ayrı sistem kullanıyor. Ayrıca daha önce suredeki tekrarlanan cümleleri esas alıyordu. Burada ise aldığı üç âyetteki üç kelime de birbirinden farklıdır. Bu kelimeler; altın anlamındaki "zuhruf", altın bilezik anlamındaki "esvire" ve altın anlamındaki "zeheb"dir. Yazar, bundan önce bulduğunu iddia ettiği tarihler ve rakamlar için bir sure içerisinde tekrar eden âyet numaralarını kullanıyordu. Çünkü koyduğu genel prensip bu idi. Bu kuralını demirin atom numarasını bulmak için bu sistemini uygulamıyor, bunun yerine "demir" kelimesinin geçtiği sure numaralarını kullanıyor.
Bu sureler, İsra, Kehf, Hac, Sebe’ ve Hadîd sureleridir. Bu surelerin Mushaf tertibindeki numaraları olan "17, 18, 22, 34, 57" sayılarına birinci kademe işlemini uygulayıp "merkezi sayı" olarak "37", "eksik sayı" olarak "40, 52, 56" buluyor ve "17 18 22 34 37 40 52 56 57" simetrik sayı dizisini elde ediyor. Bulduğu eksik sayılara ikinci kademe işlemi uygulayıp "26" yı elde ettiğini, bu sayının demirin atom numarası olduğunu söylüyor (s. 181-182). Bu işlemde "merkezî sayıyı" almıyor. Çünkü aldığı zaman istediği sayıyı bulamıyor. 23. kromozom çifti, kadını erkekten ayıran xx kromozomudur. Tüm dişilik ve cinsiyet özellikler bu kromozomdadır. Yazar, Nisa suresinde 3 defa tekrarlanan "kız" kelimesinin geçtiği ayet numaralarını (12, 23, 176) kullanarak 23 sayısını bulduğunu iddia ediyor.
Daha önce simetrik sayı dizine birinci ve ikinci kademe işlemini uygulayarak sonuç elde ettiği halde ,burada birinci kademe işlemi uygulamadan ikinci kademe işlemi uyguluyor, üstelik "12, 23, 176" sayı dizisinin sadece ilk iki rakamını esas alıyor ve "23" bulduğunu ifade ediyor (s.233). Niçin sistemini değiştiriyor? Sonra niçin 12 ile 23 rakamını alıp 23 ve 176, 12 ve 176 rakamlarını esas almıyor? Ayrıca "kız" kelimesinin karşılığı Arap dilinde "bint" kelimesidir. Yazar, simetrik sayı dizini aldığı 12 ve 176. âyetlerde "uht=kız kardeş", 23. âyette ise "benât = kızlar" kelimesi geçiyor. Kadının kromozom sayısını bulabilmek için niçin "uht" ve "benat" kelimelerini alıp da aynı surede geçen "imrae = kadın", "nisa = kadınlar", "ümmehât = anneler", "ammât = halalar", hâlât = teyzeler", "rabâib = üvey kızlar", "halâil = gelinler", "ahavât = kız kardeşler" kelimelerini almıyor? Çünkü istediği rakama bu şekilde ulaşabiliyor. Dördüncü bölümde yeni bir sistem koyuyor.
Yeni sistem; "Sure numarası, surenin iniş sıra numarası, suredeki âyet sayısı ve anahtar ayet numarasının şifreye uygulanmasıdır" (s. 253). Bu şu şekilde uygulanıyor: a) Bulunan sayının başına "1" getiriliyor, b) bulunan sayı Hicrî tarihe denk düşüyorsa basamak değerleri toplanıp ana sayıdan çıkartılıyor (s. 253). Bu sistem ile İsrail Devleti’nin kuruluş, Birinci dünya Savaşı’nın bitiş, Edison’un lambayı buluş tarihlerini bulduğunu ve 2005-2006 yıllarında bir göktaşının dünyaya çarpacağını iddia etmektedir.
Önceki bölümlerde olduğu gibi bu bölümde de koyduğu kurallara tam uymamaktadır. İsrail Devletinin kuruluş tarihi ile bir göktaşının dünyaya çarpma tarihini bulmasını örnek olarak verebiliriz. Yazar, Hz. Ya’kub’un diğer adı olan "İsrail" kelimesinin geçtiği Meryem Suresinin Mushaf tertibindeki numarası olan 19’u, iniş sıra numarası olan 44’ü, surenin âyet sayısı olan 98’i alıp "19, 44, 98" sayı dizisini elde ediyor. Bu sayıların birinci basamaklarını alıyor ve 948 elde ediyor. Bu sayının başına "1" rakamını ilave ediyor ve 1948’i buluyor. Bu sayının İsrail Devletinin kuruluş tarihine işaret ettiğini ileri sürüyor (s. 254-256). Yazar, önceki bölümlerde surelerin iniş sıra numaralarına hiç itibar etmediği halde burada surelerin iniş sıra numaralarını esas alıyor? Niçin? Çünkü istediği tarihe bu şekilde ulaşabiliyor.
Ayrıca 1948 tarihini bulmak için neden Meryem Suresinde geçen "İsrail" kelimesini esas alıyor da, Âl-i İmran suresinin 93. âyetinde geçen "İsrail" kelimesini esas almıyor? Almıyor, çünkü bu sure kendisini istediği rakama ulaştırmıyor. Yazar, 2005-2006 yıllarında bir göktaşının Dünya’ya çarpacağını "Gökten bir parçanın düştüğünü görseler üst üste yığılmış bulutlar derler" anlamındaki Tur suresinin 44. âyetine dayandırıyor. Sure numarası 52, surenin iniş sıra numarası 76, esas aldığı ayet numarası 44. Oluşan sayı dizisi; 44, 52, 76. Bu sayı dizisine ikinci kademe işlemi uygulayıp 426 rakamını buluyor ve bunun başına "1" getirip 1426 tarihini elde ettiğini ifade ediyor. Bu tarihin hicrî tarihe tekabül ettiğini kabul edip, bunun miladî olarak 2005-2006 yılları olduğunu beyan ediyor (s 257-258).
Yazar, İsrail Devletinin kuruluş tarihini bulmak için anahtar ayet, Meryem suresinin 58. âyetini almamış, bunun yerine surenin ayet sayısını esas almıştı. Burada ise surenin ayet sayısını esas almıyor, surenin ilgili ayet numarasını esas alıyor, Niçin? Çünkü istediği rakamlara bu şekilde ulaşabiliyor. İsrail Devletinin kuruluş tarihi ile ilgili olarak doğrudan miladî tarihi bulmuş iken burada hicrî tarih buluyor. Bunlar, tamamen sübjektif değerlendirmeden başka bir şey değildir. Yazar, yeni bir sistem ile Dolly adlı koyunun klonlanma, 1999 Marmara-Düzce depremi, Halley Kuyruklu Yıldızının Dünya’ya uğradığı son tarihi ve Güneş’in tarihlerini bulduğunu iddia etmektedir. Bu sistemi, Müddessir Suresinin 30. âyetinde geçen "tis’ate aşere = 19" rakamını sure numaraları ile yan yana getirmesidir. fiu örnekleri verebiliriz. 19 rakamı ile döllenmiş/aşılanmış yumurta anlamına gelen "alak" kelimesinin geçtiği Alak suresinin Mushaf tertibindeki sure numarası olan 96’yı yan yana getirip, 1996 elde ettiğini ve bu tarihin 5 Temmuz 1996’da Doly adlı koyunun kopyalama ile üretildiği tarih olduğunu söylüyor (s. 267). 19 rakamı ile zelzele / deprem anlamına gelen "zilzal" kelimesinin geçtiği Zilzal suresinin Mushaf tertibindeki sure numarası olan 99’u yan yana getirip, 1999 elde ettiğini, bu tarihin Marmara-Adapazarı-Düzce’de meydana gelen depremin tarihi olduğunu; Surenin 8 ayet olmasını, depremin 8. ayda meydana gelmesine, surenin cüz numarası olan 30’un, depremin meydana geldiği bölgenin boylamını ifade ettiğini söylüyor (s.268-269). Dikkat edilirse Yazar, bir önceki bölümde surelerin nüzul sıra numaralarını esas aldığı halde, burada Mushaf tertibindeki sıra numaralarını esas almaktadır.
Nüzul sıra numaralarını esas alsa istediği rakamlara ulaşamayacaktır. 1999 depreminin surenin ayet sayısı ve cüz numarasını kullanarak yıl, ay ve gününü bulduğunu iddia etmiş iken, güneş tutulmasında ay ve günü bulmak için aynı yöntemi uygulamamaktadır. Çünkü uyguladığı zaman istediğini elde edememektedir. Niçin deprem tarihinin ay ve gününü bulmada ayet sayısı ve cüz numarası işe yarıyordu da diğerlerinde yaramıyor?
Yazar, beşinci bölümde Kur’an-ı Kerîm’de 2000’li yıllarla ilgili şifreli mesajların bulunduğunu, 2002-2014 yılları arasında Dünya’da çeşitli fiziksel ve ruhsal değişimlerin olacağının tahmin edildiğini, 100’den sonra gelen surelerin 2000’li yılları temsil ettiğini, dolayısıyla 100. surenin 2001 yılını, 101. surenin 2002 yılını, 104. surenin 2005 yılını, 105. surenin 2006 yılını temsil ettiğini, ancak birer yıllık yanılma payı olabileceğini beyan etmektedir. 100. sureden sonraki surelerin isimlerinin özellikle seçildiğini ifade ediyor (s. 292). Hicr suresinin 87. âyetinde geçen "tekrarlanan yedi" ifadesindeki "tekrarlanan" kelimesi, şifre bulmadaki temel prensibi ile ilgili olduğu gibi bu suredeki kelimelerin bazı durumlarda "anahtar" olarak kullanılabildiğini, tekrarlanan yedi ile Fatiha suresinin kastedildiğini, Fatiha suresindeki anahtar sözcüklerin bulunduğunu beyan ediyor (s. 292-294). Yazar, vuku bulacak şu olaylar olarak; atmosferde hasar meydana gelmesini, büyük bir ateşin zuhur edip insanlara ve ormanlara zarar vereceğini, büyük bir göktaşının Dünyaya çarpacağını, Kuyruklu Yıldız veya büyük bir meteorun Dünya için tehlikeli olacağını zikretmektedir. Örnek olarak şunları zikredebiliriz. Yazar, Hicrî 1423, milâdî 20022003 yıllarında atmosferde hasar meydana gelebileceğini, bu tarihi "gökyüzünün çatlaması" anlamına gelen İnfitar suresinde "yevmüddîn" kelimesinin geçtiği ve üç defa tekrarlanan ayetlerin numaraları olan "15,17, 18" sayı dizisinden çıkardığını iddia ediyor. Hicrî 1423, milâdî 2000-2003 tarihlerini bulmak için yeni bir yöntem uygulamaktadır. "15,17, 18" sayı dizisinin başına "0" getirmekte ve İnfitar suresinin Mushaf tertibindeki numarasını da ekleyip "0, 15, 17, 18, 82" sayı dizisini elde etmektedir. İlk bölümde uyguladığı yönteme dönmekte ve ilk kademe işlemini uygulayıp "merkezî" sayı olarak "41", "eksik sayı" olarak "64, 65, 67" buluyor. Bulduğu eksik sayılardan sadece "64, 65, 67" rakamlarını esas alıp bu sayı dizisine ikinci kademe işlemi uygulayıp 467 elde ediyor. Bu rakamın başına "1" getiriyor ve 1467 elde ediyor, kendi yöntemine göre bu rakamı Hicrî tarihe çeviriyor ve 1423’ü buluyor (s. 296-297). Dikkat edilirse Yazar, 1423 tarihini bulmak için değişik bir yol izliyor. Sistemine uymadığı halde (s. 298) "64, 65, 67" sayı dizisinin başına "1" getiriyor. Çünkü getirmese bulamıyor.
Ayrıca daha önce sadece surede tekrarlanan ayet numaralarını esas alıp sure numarasını sayı dizisine ekliyordu. Burada surede tekrarlanan âyet numaralarına sure numarası 82’yi de ekliyor. Çünkü eklemese istediği tarihi elde edemeyecek. Yazar, Hicrî 1425, milâdî 20042005 yıllarında büyük bir ateşin zuhur edeceğini ve bu ateşin insanlara ve ormanlara zarar vereceğini iddia ediyor. Bu tarihi, "sararmış çöp" anlamına gelen ve Hümeze, Vakı’a ve Hadîd surelerinde geçen, "hutama" kelimesi; Hümeze ve Kalem Surelerinde geçen "kusur arayıp kınayan, laf getirip götüren" anlamlarına gelen "hümeze" ve "hemmâz" kelimeleri ile, Kalem suresinin "bahçe" den söz eden 17, 20, 26 ve 34. âyetlerinden çıkardığını iddia ediyor. 17, 20, 26, 34 sayı dizisine birinci kademe işlemi uygulayıp "merkezî sayı" olarak "17", "eksik sayı" olarak "8,14" buluyor. Böylece "8, 14, 17, 20, 26, 34" sayı dizisini elde ediyor. Sayı dizisi tek rakamlı sayı ile başladığı için kuralı gereği başına "0" getiriyor ve "0 8 14 17 – 20 – 26 34" simetrik sayı dizisini elde ediyor. Sayı dizisi tek basamaklı olduğu için "0", "8" ve "merkezî sayı 17"yi almıyor. Sadece bulduğu "eksik sayı 14 ile Kalem suresi "nun" harfi ile başladığı ve bu harf Arap Alfabesinin 25. harfi olduğu için 25’i alıyor. 14 ile 25’i yan yana getiriyor ve 1425 buluyor (s. 310311). Görüldüğü gibi burada da daha önce hiç uygulamadığı yeni bir sistem uyguluyor.
Halbuki bulduğu merkezi sayı 17 ile "eksik sayı"14’ ü alıp birinci ve ikinci kademe işlemi yapması, ayrıca sure huruf-u mukatta’a ile başladığı için bulduğu sayı dizisinin başına "1" getirmesi gerekiyordu. Bu kurallarını uygulamıyor, çünkü uyguladığı zaman istediği rakama ulaşamıyor. Niçin "nun" harfinin alfabe sıra numarası olan 25’i alıp 14’ün önüne getiriyor? Ölçü ne? Ölçü istediği rakama nasıl ulaşabilirse o. Yazar, Hicrî 1426, milâdî 20052006 yıllarında büyük bir göktaşının Dünya’ya çarpacağını iddia ediyor. Bu tarihi, Bakara, Nisa, Meryem, Taha, Müminun, Kasas ve Tur surelerinde geçen "dağ" anlamındaki "tur" kelimesini esas alarak bulduğunu iddia ediyor. Bu tarihi bulmak için yine farklı bir sistem uygulamaktadır. Tur kelimesinin geçtiği surelerin Mushaf tertibindeki numaraları olan "2, 4, 19, 20, 23, 28, 52" sayılarını esas alıyor. Bu sayı dizisine birinci kademe işlemini uygulayıp "merkezî sayı" olarak "27", "eksik sayı" olarak, "26, 31, 34, 35, 50"iyi buluyor ve "2 4 19 20 23 26 27 28 31 34 35 50 52" simetrik sayı dizisini elde ediyor. Bu sayı dizisindeki merkezî sayının sağında bulduğu eksik sayılara (31, 34, 35, 50) ikinci kademe işlemi uyguluyor ve 1450 rakamını elde ediyor. Bu rakamı kendi yöntemi ile Hicrî tarihe çevirip 1426 tarihini bulduğunu iddia ediyor. Hicrî 1426 yılını temsil eden sûre, 105 numaralı Fil suresidir. Bu surede tahminimize paralel olarak "gökyüzünden taşlar atıldığı anlatılıyor" diyor (s. 315-317).
Sonuç olarak Kur’an-ı Kerim’in şifresi adlı eserinde Ömer ÇELAKIL, Kur’an’ın gönderilişi ile örtüşmeyen, tamamen sübjektif yorumlara dayalı, geçmişte vuku bulmuş ve gelecekte meydana gelecek bir takım olayların güya tarihlerini bulduğunu iddia ediyor. Bu tarihleri bulmak için bir sistem belirliyor, ancak bu sistemine aynen uymuyor ve istediği şekilde hareket edip ulaşmak istediği tarihi buluyor. Eserde ciddiye alınabilecek, Kur’an’a, İslâm Dinine ve insanımıza yararı ve katkısı olabilecek hiçbir şey bulunmamaktadır.
Doç. Dr. İsmail KARAGÖZ
Din İşleri Yüksek Kurulu Üyesi
http://www.diyanet.gov.tr/turkish/sureliyayinoku.asp?sayfa=4&sayi=145