PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : Zen Hikayeleri ile adım adım aydınlanma..


sodomo--
02-06-2006, 03:50
Şimdi hiç kimseyi ve kendimi Zen tarihi, sosyolojisi, psikolojisi, felsefesi vb. konularda sıkmak niyetinde değilim. Bu forumda Zen hikayeleri, mandoları, koanları, söylenceleri ile adım adım aydınlanacağımızı düşünüyorum. Yani bu forum başlığı insanların kafasına gereksiz binlerce bilgiyi doldurup onların zihnine bir "hard disk" muamelesi yapmanın lüzümu yok çünkü bize "berrak, açık" zihinler lazım bu Aydınlanma sürecinde.....

Umuyorum bu oldukça keyifli, eğlenceli Aydınlanma çabasına ilgi gösterirsiniz. Şimdilik bir hikaye ile giriş yapıyorum gelecek ilgiye göre devam edeceğim...

-----------------
Bir adamın karısı oldukça hastadır. Ölüm yatağında kocasına şöyle der : Seni çok seviyorum ! Seni terketmek istemiyorum ! Bana ihanet etmeni istemiyorum ! Ben öldüğümde başka bir kadınla birlikte olmayacağına bana söz ver. Yoksa sık sık geri döneceğim.

Kadının ölümünden bir kaç aylık bir sürede adam başka kadınlarla birlikte olmaktan kaçındı ama sonunda bir kadına aşık oldu.
O kadınlar nişanlanlandığı gece eşinin hayaleti göründü ve onu sözünü tutmamakla suçladı. Ölen eşinin hayaleti bu geceden sonra her gece gelerek onu taciz etmeye başladı. Eşinin hayeleti adam ile nişanlısı arasında geçen her konuşmayı kelimesi kelimesine ve (her şeyi) aynen ona anlatıyordu. Bu durum adamı o kadar üzüyordu ki gözüne uyku girmez olmuştu.

Umutsuzca köyünde yaşayan bir Zen ustasına giderek ondan yardım istedi. Zen ustası adamın söylediklerini dinledikten sonra *"Çok akıllı bir hayaletmiş ! " dedi. "Evet" diye cevap verdi adam. "Söylediğim ve yaptığım herşeyi en ince detayına kadar hatırlıyor !"
Zen ustası gülümsedi. "Böyle bir hayalete hayran olmalısın, sana bir sonraki sefere onu gördüğünde ne yapacağını söyleyeceğim" dedi.

O gece hayalet tekrar geldi. Adam hayaletin herzaman ki konuşmalarını Zen ustasının söylediği gibi cevapladı "Sen çok akıllı bir hayaletsin !" dedi ve devam etti konuşmasına : " Bilirsin ki senden bir şey gizleyemem, eğer benim bir soruma cevap verirsen nişanlımdan ayrılacağım ve hayatım boyunca yalnız yaşayacağım" dedi. "Sor sorunu o zaman" dedi hayalet. Adam masanın üzerinde bulunan geniş bir kabın içindeki fasülye tanelerini avuçladı ve ona sordu : *"Söyle bana elimde tam olarak kaç tane fasülye var ?"

O anda hayalet ortadan kayboldu ve bir daha hiç gözükmedi.


İnsanların bu hikayeyi okuduktan sonraki olası reaksiyonları :

Hayaletlerde insandır ve insanların yapamayacağı şeyleri onlarda yapamazlar.

Hiç kimse herşeyi bilemez bir hayalet bile olsa. Bir konuda çok akıllı olabilirsiniz ama her konuda bu "akıl" işe yaramaz.

Hayalet sürekli geliyordu çünkü adam hayaletin herşeyi bilmesinden etkileniyordu. Hayaletin onun üzerinde bir gücü vardı. Ama sonunda adam hayaletin bu üstünlüğünü kırdı ve hayalet bir daha geri dönmedi.

Hayalet aslında o adamın bir parçası idi. Bu yüzden adamın bilemeyeceği bir şeyi o da bilemezdi.

Hayalet adamın zihninde oluşuyordu. Onu o yaratmıştı. Hayaletin onu sürekli taciz etmesi onun kendisini suçlu hissetmesinden kaynaklanıyordu.

Bir şeyin üzerine çok fazla yoğunlaşırsak o şey bizi avucuna alır. O şeyin ötesine geçtiğimizde ortadan kaybolur.

Hikayenin sonunu beğenmedim. Büyük bir dikkatle okudum ama umduğum gibi bir hikaye çıkmadı.

Madem hayalet herşeyi biliyordu da o halde neden adamın Zen ustasını ziyaretini görememişti ?

Eğer kadın kocasını çok seviyorsa neden kocasından böyle bağlayıcı bir söz aldı ?

Hayaletin bildiği her şey bir avuç fasülye bile etmezdi.

---------------------------

Siz bu hikayeye nasıl bir reaksiyon gösterdiniz okuduktan sonra ? Sizce yukarıdakilerden hangisi daha gerçekçi ?

vartor
02-06-2006, 04:55
Benim secimim iki tane
* * Hayalet adamın zihninde oluşuyordu. Onu o yaratmıştı. Hayaletin onu sürekli taciz etmesi onun kusuru idi.
* * *Bir şeyin üzerine çok fazla yoğunlaşırsak o şey bizi avucuna alır. O şeyin ötesine geçtiğimizde ortadan kaybolur.

vartor
02-06-2006, 04:56
Sodomo, sen daha yatmadin mi?

sodomo--
02-06-2006, 05:10
gecelerin adamı vartor, hazır gecenin bu sukunetinde şu daha önce söylediğim koan'ı bulabilirsin, senden ümitliyim....

tek elin sesi nedir ?

vartor
02-06-2006, 05:33
Carptigi yere,nesneye gore degisir.

pante
02-06-2006, 13:21
Hayalet aslında o adamın bir parçası idi. Bu yüzden adamın bilemeyeceği bir şeyi o da bilemezdi. Diyorum bu soruda. Doğru olması muhtemel yanıtlar bir'den çok. Vartor'un yanıtları da uygun.
İlk soru ise daha zorlu bir soruydu. Belki de çok basit.
Örneğin " Bir elin sesi ise sessizliğidir" diyebilir miyiz acaba.
Ya da duyabilenler için "havanın sesi".

sodomo--
02-06-2006, 16:17
pante emin adımlarla ilerliyorsun ve zaten bu foruma katılan insanlar bayağı bir ilerleme kaydedecekler kendim dahil.... Zen aslında çok yakınında olan bir şeyi aramaktır,

"Ne kadar mucizevi, ne kadar mistik!
Odun taşıyorum, su getiriyorum." * * demiş bir Zen öğrencisi,

dikkat edersen hikayenin aşağısındaki şıklar insanların okuduktan sonraki reaksiyonları olarak tasnif edilmiş yani burada öncelikle kendi reaksiyonunu öğrenmek asıl olan, illaki doğru-yanlış ikilemi ile konuya bakmak gerekmiyor zaten Zen'in amacı seni doğru ve yanlış ikileminden kurtarmaktır bir açıdan bakarsan.. Benim ilk tepkim aşağıdaki oldu ;

Hayaletin bildiği her şey bir avuç fasülye bile etmezdi.

Hangisinin daha "rafine" bir tepki olduğunu şu anda bilemeyiz..Senin dediğin gibi birden fazla seçenek de olabilir. Bu daha başlangıç *ve böyle bir iki "reaksiyon" şıkları olan hikaye daha yazdıktan sonra reksiyonsuz hikayeler yazacağım ve daha da öğretici olacak.


İlk soru ise daha zorlu bir soruydu. Belki de çok basit.
Örneğin " Bir elin sesi ise sessizliğidir" diyebilir miyiz acaba

Evet Zen koanlarının bulunması hem zor hem çok kolaydır.

"Acaba" diyerek yanıtladın yani şüphe içindesin bu yüzden bu cevap sana bi fayda sağlamayacak.. O halde burada yapılacak olan sessizliğin sesi'ni dinlemek ve duymak olacak bunu duymadan asla bilemezsin tek elin sesini.

Bir Zen ustası ve öğrencisi birlikte müzik dinliyorlarmış,
Müzik bittikten sonra öğrenci ustasına demiş ki :
"Ne kadar güzel bir müzikti değil mi ?"
Usta yanıt vermiş: " Evet notasız hali çok hoştu"

Yani müziği notasız dinleyebilmek. İşte Zen'in sana kazandırmak istediği budur....

Diğer arkadaşlarıda bu forumda görmek isterim. Daha başka süprizlerim olacak....

sodomo--
02-06-2006, 17:48
Sevgili psiko,

Katılımın için teşekkür ederim.
Aslında senin ilk cevabının güçlü bir yönü var. Ama biraz "psikoanalatik" bir yaklaşım gibi duruyor, *bunu doğru olsa bile Zen'ce bulmamıştım. İkincisi cevabın ise "mantıksal bir bağ" kurma çabası ve bu da hepimizde var olan bir akıl yürütme tarzı, doğru olsa bile Zen tarzı değil bence.

Pante'nin cevabı Hayalet aslında o adamın bir parçası idi. Bu yüzden adamın bilemeyeceği bir şeyi o da bilemezdi doğru. Ama doğruyu bulmak değil ki Zen'in amacı.

Bu arada yeni bir koan ekliyorum böyle hikaye-mando-koan çeşni yaparak gideceğiz ve eminim herkes büyük keyif alarak bayağı bir mesafe katedecek.

Bir usta, asasını kaldırıp göstererek sorar; “Buna asa derseniz çok olağan bir lakırdı etmiş olursunuz, yok asa değil derseniz de yanlış olur. Olumlu ya da olumsuz bir şey demeksizin, ona ne diyebilirsiniz?"

sevgiyle kal...

Not : spartacus den de cevap bekliyorum.

sodomo--
02-06-2006, 22:14
Bu aşağıdaki Zen hikayesine "olası okuyucu reaksiyonları" nı eklemedim. Serbestçe düşünelim....


Zen tapınağında bahçe bakımından sorumlu bir rahip varmış. Ağaçlara, çiçeklere, çimenlere
bakmayı çok sevdiği için ona tapınakdaki bahçenin bakım görevi verilmiş. Bu tapınağın yanındaki ufak bir tapınakta da yaşlı bir Zen ustası yaşarmış. Bir gün rahip özel bir konuğu geleceği için bahçesinde özel bir dikkatle ve extra bir çaba ile çalışmaya başlamış. Yaban otlarını temizliyor, çalıları kırkıyor, çimleri tarıyor ve büyük bir titizlikle kuru ağustos yapraklarını topluyor ve onları düzene koyuyormuş. O çalışırkan bu tapınağın duvarının bitişiğinde ki ufak duvarın arkasından diğer tapınakdaki yaşlı Zen ustasıda bu rahibi dikkatle gözlüyormuş.

İşini bitirdiğinde rahip doğrularak yaptığı işe hayranlıkla bakar ve *"güzel oldu değil mi ?" diye bağırırarak seslenir Zen ustasına.
"Evet" diye cevap verir yaşlı Zen ustası. "Fakat gözden kaçırdığın bir şey var" der Zen ustası "eğer bu duvarı aşmama yardım edersen tamamlarım der" usta..

Biraz duraksadıktan sonra rahip yaşlı Zen ustasının duvarın üzerinde bahçeye girmesine yardım eder. Zen ustası bahçenin ortasına gider, *bir ağacı gövdesinden kavrar ve silkelemeye başlar ve ağacın yaprakları bahçenin her tarafına dökülmeye başlar.

"İşte bu" der yaşlı Zen ustası.......

meas_0
02-06-2006, 22:34
sarfedilen çabanın, yapılmadan önceki adımı diye düşünüyorum!


ilk yazdıgınada cevap verecektim sodomo-- vaktim yok yazamadım :(

sodomo--
02-06-2006, 22:41
meas teşekkürler katılımın için. İlki içinde birşey yazabilirsin ama doğru-yanlış ikileminde kalmadan serbestçe düşünerek, yani sende ne uyandırdıysa o olmalı çünkü asıl önemli olan okuduktan sonraki ilk tepkin...

meas_0
02-06-2006, 22:46
Hiç kimse herşeyi bilemez bir hayalet bile olsa. Bir konuda çok akıllı olabilirsiniz ama her konuda bu "akıl" işe yaramaz.

bende ilk bıraktığı degilde, tamamını bitirdikten sonra.Yukarda copy yaptığım satır, daha yatkın geldi sodomo--

AYATA
02-06-2006, 22:54
yaptığın iş yaptığın eylem ne olursa olsun,bazen bir adım sonrasını,bazen iki adım sonrasını,yani sonrasını da düşünmek gerekiyor,,,evet anları yaşamak lazım ama sonrasıda var...önemli olan meydana getridiğini daha sonraki tehlikelerden koruyabilmek...yav bu hikaye ilk sayfaya yazılır ardındanda ciltlerce kitap yazılır sodomo kardeş :)

AYATA
02-06-2006, 22:57
yoksa doğal hali en güzel olan halidir mi demek istedi yaşlı zen ustası :(

sodomo--
02-06-2006, 23:27
meas aklın her konuda işe yaramadığın bilmek önemli bir adım Aydınlanma yolunda genellikle de Zen buna çok vurgu yapar hatta koan'ların düzenlenme amacı aklı devre dışı bırakmak ve bilgiye varlığının tamamını kullanarak ulaşmaktır bir bakıma ama burada şöyle bir durum var :

Zen'in öğüt-nasihat verici yönü yoktur veya böyle bir amacı yoktur. Burada amaç okuyucuda bir "uyanış" bir "farkındalık" sağlamaktır. Mesela ben sana "elin var mı ?" diye sorduğumda sen "evet var" dersin bende derim ki "ama şimdi farkettin onun var olduğunu" yani Zen'in aydınlanması bir "farkındalık" sağlamadır aynen aşağıda bir Zen ustasının ifade ettiği gibi ;

Ben Zen yolunda çalışmalara başladığımda dağlar dağ, ovalar ova gibiydi, bu yolda ilerleme kaydettiğimde baktım ki ne dağlar dağ, ne de ovalar ova gibi... Yolun sonuna geldiğimde dağlar tekrar dağ, ovalar da ova gibiydi, ama artık her şey öylesine berrak görünüyorduki

Tabii bende oldukça tereddütteyim aslında bu seçeneklerin dışında başka bir seçenek var gibi duruyor ama birlikte bulabiliriz ve zaten amacım da buydu "birlikte bir paylaşım içinde" farkındalık ve uyanış sağlamak.


SİRİUS-B katkın için teşekkür ediyorum.

evet anları yaşamak lazım ama sonrasıda var...

Bu "an" konusu çok önemli Zen'de, sonrası veya öncesi var mı pek emin değilim.

yoksa doğal hali en güzel olan halidir mi demek istedi yaşlı zen ustası

Bu oldukça güçlü bir seçenek. Ama unutmayalım Zen usatısı "nasihat" vermez veya "doğru-yanlış-güzel-çirkin" olan şeyin ne olduğunu söylemez , *"karşısındakine aydınlanma yolundaki engellerini farkettirir" yani acaba o rahibin kafasındaki "şekilciliği" mi yıkmak istedi ?

Kim bilebilir *?

vartor
03-06-2006, 05:31
Ne kadar dikkat edersen et gine de gozden kacan birsey bulunabilir, Demek istemis yasli rahip.
Veya, sen bunlarla ugrasiyorsun ama sonbahar geldi demek istemis.
Veya, sen detaylarla ugrasirken,asil buyuk problemi,(agacin hastaligini)gorememissin demek istiyor.
Veya...........

sodomo--
03-06-2006, 06:02
vartor, samimiyetimle söylüyorum çok etkileyici yorumlardı AMA,

Ne kadar dikkat edersen et gine de gozden kacan birsey bulunabilir

Çok genel duruyor. Sonuçta rahip bir şeyi gözden kaçıyor ama adamın "mükemmelliyetçi" bir kişiliği var bunu beslemiş olur eğer mesaj buysa. Bu yaklaşım yani "sen mükemmel olamadın" mesajı verilmişse bu kışkırtıcı olacaktır.

Veya, sen detaylarla ugrasirken,asil buyuk problemi,(agacin hastaligini)gorememissin demek istiyor.

Yok bu olamaz..hem ağacın problemli oluşu ile ilgili bir vurgu yok hemde yukarıdakine benzeyen bir mesaj yani yine gözden bir şey kaçırmış ama bu seferki biraz daha spesifik ve önemli..

sen bunlarla ugrasiyorsun ama sonbahar geldi demek istemis

İşte bu harika. Çünkü bir farkındalık sağlıyor yani Zen'ce bir uslup...

03-06-2006, 10:32
Sevgili sodomo yazdığın zen hikayelerini büyük bir dikkatle takip ediyorum; öncelikle eline sağlık,fırsat buldukça katılıp *paylaşağım.Zen ustasının rahibin o kadar çalışmadan sonra ağacı sallayıp yapraklarını dökmesi, güzel olabilmesi için doğal olması veya olması gerektiği gibi olmasıdır.Sağlıcakla

Cemal
03-06-2006, 14:08
Sodomo abim,

nassın iyimisin.
bana sorcek olursan,saol iyiyim.
(Accık asker mektubu gimi oldu.. *sonu şöle gelmesin:Laf maf iyide lann..biz açlıktan ölüyoz burtdaaa..Laf yerine acık para yollayın laaan Allahsızlar.. 8O )

Abi sen sen-zen davasına iyi sardırdın milleti..

Bak cahil ne diyo..

Bu soruların cevapları,
bakanın annayışına,kavrayışına,küntürüne,algılamasına
balı olarak deişir.

Bir agacabaktıında,
biri üzerine konan kuşa bakar onu dinner,onu farkeder.
Öbürsü resamdır.. renklerinin güzelliine bakar..
Öbürü,gençtir-açtır.Yaww ne tenhada bi ağaç der..Burda iyiiş olur der.
Bariki marankozdur.."Abim ne kereste çokar bundan" der desi hesabı yapar..

Şimdik hankı doru..
Hepsi doru..

Yaw nassı olur ,birbirinden çok farklı şeylerin hepsi doru olur.?* *8O * deme..

Bu matamatik deilkine abim..
Bu insanna ilgili.. matamamatik deil..

Bu bakma -annama kesin olmadıı için saten
100 tane din- beşyüz bin tane mesep-inanış*tarikat *var.

Vede kime sorsan onunki doru..
Yaaa ..işte demekkine maddi olmayan işlerde,
bakışa göre -- dorular çok farklı çıkabiliyo..

Senin sorularının cevabında hankı dooru..
Hepsi dooru abim..

Hristannara soru soruyolar..
Yaww sizin kitabınız doru olsa bi tane olurdu..
Bak müsnümannıa..Bİzim bi tek Kuran var.. deyice..

"Bir binaya bi yandan bakarsan her tarafını göremezsin.
4- dört adam ayrı yerlerden bakmış..
Herbiri baktıı tarfdaki güzellii görmüş ve annatmış..
Bölesi daha güzel deilmi?*"
diye cevap veriyo..

Buda bi cevap,buda bi bakış..
İçinde insan varsa..inanç varsa *kesin doru olmaz.. :oops:

Kör fili tuttuu yere göre tarif eder.. 8O

Tek elin sesi olmaz..
o senin duymak istediin ses olur.
Ne duymak istiyosan onu-
sessizliin sesini,
kendini,rabbini duyarsın..
Onu duymak içinde ne iki ele ne tek ele,
sadece sevgiye ve temiz inança,hayranlıa gerek var..

CeMaL

sodomo--
03-06-2006, 16:43
http://goto.bilkent.edu.tr/gunce/ bu linkte "gunes" nickli bir arkadaş adeta lebiderya neler yazmış neler....

Zen'deki anahtar kelime 'dikkat'tir, Sufizm'de ise 'yürek'. Zen zihne karşıdır, ama zihnin ötesine zihinle geçer. Sufizm zihne karşı değildir, zihne tamamen kayıtsızdır. Sufizm yüreğe yoğunlaşmıştır; kısacası zihni umursamaz. Evet, Sufi'de de bir aydınlanma olur. Eğer Zen'deki aydınlanmaya satori, zihin-uyanıklığı dersek, Sufi'deki aydınlanmaya da 'yürek-uyanıklığı' denilebilir. Sufi'nin yolu aşığın yoludur, Zen yolu ise savaşcının, samurayın yolu. *

İkisi de hikayeler kullanır. Zen de, Sufizm de hikayeler kullanır, ama hikayelerin değişik bir tadı, değişik bir havası vardır. Zen hikayesi saçmadır –bir bilmecedir, ve de çözülemeyen bir bilmece. Deneyebilirsiniz, ancak hiç bir zaman çözemezsiniz. Bu çözülemezlik bilmecenin doğasında vardır.; Zen hikayelerinin özüdür bu. Saçma olmak zorundadır, çünkü zihne şok veren bir araçtır. Zihninizi öldürecek bir kılıçtır. Neredeyse çıldıracak duruma gelirsiniz, bir çözüm yok gibi görünür ama üzerinde düşünmeye devam edersiniz. Bir meditasyon aracıdır. Zihin bir sürü çözüm önerir, ama Usta hiç birini kabul etmez. Öğrenci gece gündüz yeni çözümlerle gelir ama Usta bağırmaya devam eder, “Bu saçma! Git ve aramaya devam et!” Bazen aylar, hatta yıllar geçer ve sonra öğrenci bir çözüm olmadığı sonucuna varır. Ve unutmayın, eğer bir çözüm olmadığını düşünürseniz, olayı anlamamışsınız demektir. Bir çözüm olmadığını anladığınız bir farkındalığa gelmeniz gerekir. Bu çözümsüzlük, sonuçsuzluk durumunda bir ‘aşma’ gerçekleşir. Bir sıçrayış, bir ‘kuantum sıçrayışı’ ile zihnin ötesine zihin aracılığıyla geçtiniz. Zen hikayeleri zihinlerdeki düğümü kesmeye yarar.

Sufi hikayesi bir bilmece değildir, bir meseldir. Bir şok, bir kılıç değildir; ikna edicidir, baştan çıkarıcıdır. Aşığın, gönül vermişin yoludur. Çok duyarlı ve yumuşaktır. Zen çok erilken (erkeksi), Sufizm dişildir (dişi). Zen hikayesi sizi çıldırtır; zihinde çılgın bir durum yaratarak zihni aşmanızı sağlar. Sufi hikayesi ise sizi yavaş yavaş sarhoş eder; yavaştır ama tesiri kaçınılmazdır

Sufi hikayesinin bir şiirselliği, bir ritmi vardır. Sufi hikayesinin üzerinde düşünülmez, özümsenir. Oysa Zen hikayesinin üzerinde düşünmek gerekir; çay gibi yudumlanmalı, rahatça tadı çıkarılmalı, sindirilmelidir. Zen hikayesi çok yoğun, gergin bir zihinle araştırılmalıdır. Tüm enerjinizi hikayeye vermeniz gerekir. Tüm dünyayı unutursunuz da geriye yalnızca o ufak saçma hikaye kalır. Her an bunun saçma olduğunu ve bir yere götürmeyecğini bilirsiniz, ama Usta “Yoğunlaş! Uyanık ol! Dikkat et!” der durur.

Bu yazı daha çok uzun ama hepsini almadım.....

Cemal şimdi bi ordan bi burdan....

Anlatabildim mi ?

sodomo--
03-06-2006, 16:57
Başkalarının bizimle beraber baktığı bir şeyde onlara yardım ettiğimizde FARK edemediğimiz şeyleri onların yardımı ile FARK edebiliriz diyorum bu sorunun cevabına.

sevgili psiko, ne kadar sade ve hoş... lakin nedir bu FARK ettiğimiz şey bu hikayede ?

sodomo--
03-06-2006, 17:23
sevgili tirintas,

Katılımın için teşekkür ediyorum. Bundan sonraki Zen hikayeleri çok çarpıcı olacak hepsinde de yorumlarını bekliyorum..

Zen ustasının rahibin o kadar çalışmadan sonra ağacı sallayıp yapraklarını dökmesi, güzel olabilmesi için doğal olması veya olması gerektiği gibi olmasıdır.Sağlıcakla

"Doğal olmak" anlaşılması gereken bu gibi....Ama bir insan nasıl "doğal" olabilir. Yani ağaç ilkbaharda yapraklanır ve sonbaharda yapraklarını döker ama insanda bu doğal olma nasıl olur ?
Daha doğrusu bizde var olan "doğallık" nedir ?

Sevgiler

sodomo--
03-06-2006, 21:01
Üçüncü Zen hikayemiz :

Bir çay seromonisinde tecrübeli bir çay ustası bir askeri kaza ile yaralar. Ondan hemen özür diler ama asker bunu kendisine yönelik bir aşağılama olarak görür ve onu kılıç düellosuna davet eder. Tecrübeli çay ustasının kılıç sanatında hiç bir tecrübesi yoktur ve askerden süre istemiş. Sonrada hemen bir Zen kılıç ustasına gider ve ondan kendisine kılıçla dövüş sanatını kendisine öğretmesini ister. Zen kılıç ustası ona yardım edemeyeceğini söyler ve bir tavsiyede bulunur : "Düelloya çıktığında kılıcını başının üstünde tut vurmaya her an hazırmışsın gibi ve rakibinin yüzüne aynı çay seromonisinde gösterdiğin gibi onunla aynı konsantrasyonda ve aynı sakinlikte bak."

Ertesi gün çay ustası bu kılıç ustası ile düelloya çıkmış ve bu tavsiye uyarınca kılıcını başının üstünde tutmuş ve rakibinin yüzüne aynı konsantrayon ve sakinlikle bakmış. Kılıç ustası asker vuruşa hazır, pür dikkat bir şekilde ve oldukça soğukkanlı olan rakibi çay ustasının yüzüne uzun bir süre bakmış ama sonunda kılıcını aşağıya indirmiş ve kendi kibirinden dolayı çay ustasından özür dileyerek ayrılmış.


Okuduktan sonra ilk tepkiniz ne oldu ? Şimdiden teşekkür ederim herkese.

meas_0
03-06-2006, 21:55
''kararlılığımızı'' her zaman korumak, hayatın her alanında kazandırır!

sodomo--
03-06-2006, 22:05
meas, *çay seromonisi "kararlılık" gerektirmiyor ki.

meas_0
03-06-2006, 22:08
okuduktan onrak ilk tepki diye sordun, zen ustasının tavsiyesinden bunu anladım sodomo--

sodomo--
04-06-2006, 02:23
Peki şu sözü nasıl yorumlarsın meas ?

----Eğer elinde "asa" varsa sana bir "asa" daha vereceğim. Eğer elinde "asa" yok ise asa'nı alıp götüreceğim.

Bugün hep bu vardı aklımda ama bir türlü en basit bir yorum bile getiremedim.

aldostu
04-06-2006, 03:06
Sevgili Sodomo;

Bir soru da sana:

" Olmayandan alınacak ve olana verilecektir."

Bu ne olaki.

Kim ,kime söylemiş..

sodomo--
04-06-2006, 03:30
Sevgili aldostu,

Bunu S.Demirel söylemiş olabilir veya T. Çiller :)

vartor
04-06-2006, 03:32
Bu sozu soylese soylese Bush soyler.
Saka ediyorum.

kage
04-06-2006, 03:42
:D kardeşlerim,boşuna din aramayın .en iyi din bilimin dinidir.semavi dinlere inananlar her dakka her saniye kendilerinin doğruluğunu teyit edecek kanıt ararlarken(ki bu durum formdaki sayfalarda da var.)siz yeni farklı konular uğruna zen,şaman,kızılderili dinleri,budizm vs dinlerle uğraşıyorsunuz.düşünün gün 24 saat .vaktinizin kaç dakikası bu gerici dinlerle geçiyor.kendinizin varolma kaygısı ile kendinize bir topluluk bulma aidiyet hislerinizle günlerinizi harcıyorsunuz.zen düşüncesi ve keza diğer dinler neyi geliştirecek fikirler sundu.öyleki *kutsal kitaplardaki yaziların birçoğunu doğrulamak için bilimsel keşifler kaynak gösteriliyor (tersi olması gerktiğini *düşünmeyi dahi hiç aklına getirmeden.).bilimsel uğraşlarla evlerimiz elektirikle aydınlanmışken siz hala bireyci aydınlanmasını nasıl yüceltebiliyorsunuz.bu güne kadar bu dinlerle uğraşan hangi toplum gelişmiş söyleyin.gününüzü bilimsel uğraşlarla geçirin.gerçek aydınlanmanın sayısız kanıtlarını göreceksiniz.koanlarla vakit öldürmeyin.bunlar hep aynı hikayelerdir.

sodomo--
04-06-2006, 03:52
Hmmm....Din değiştirmek istediğimde tavsiyelerini dikkate alacağım kage

sodomo--
04-06-2006, 03:55
bilimsel uğraşlarla evlerimiz elektirikle aydınlanmışken siz hala bireyci aydınlanmasını nasıl yüceltebiliyorsunuz

çok hoştu...

vartor
04-06-2006, 04:07
Benim kafama cayci takildi. Ancak cay seremonisinde ne yaparlar aciklanmamis. Bu isi biraz daha zorlastiriyor. Cay seremonisinde , herhalde, sakin sakin sohbet ediyorlar diye tahmin ediyorum. Asker, cay ustasindaki hazirligi gorup, kin ve nefreti gormeyince, yaptigindan utanmis olabilir.

sodomo--
04-06-2006, 04:21
vartor, çay seremonisinin detayları önemli değil bence, burada adamın bir çay ustası olması, kendi işine saygı duyması, seremoniye katılan müşterilerine karşı gösterdiği saygılı davranış vb. şeyler bir ölçü oluşturuyor. Dikkate edersen asker kendi kibirinden dolayı özür diliyor.

Peki bu kılıç ustası askerin kendi kibirini görmesini sağlayan şey neydi ? Burası önemli diye düşünüyorum.

04-06-2006, 04:45
Sevgili Sodomo,
Zen öykülerini izliyorum.Şu aralar biraz yoğunum.Zamanı gelince ben de
düşüncelerimi belirtirim.Yazmaya devam et dostum.Bunlar da foruma ayrı
bir renk ve güzellik katıyor.Sevgilerimle Sodomo baba :)

vartor
04-06-2006, 05:15
Kendi kibirini farkediyor,Ne zaman? Ustanin ayni, seremonideki gibi bakisla baktigi ve silahini basinin ustunde tuttugu zaman.
Usta,nasil bakiyor? Saygiyla,belki sevgiyle kinsiz,nefretsiz.(Tahmin ediyoruz).
Kavga edicek iki insan birbirine nasil bakar/ Ciy ciy yiyecekmis gibi.(bu garanti)

Veya, boyle sakin durduguma bakma, kafani ikiye ayirabilirim.

veya, kilicini tepeye kaldirmasiyla,"Bak ben yalniz cay ustasi degil ayni zamanda kilic ustasiyim"yani bende daha cok ustalik var kustahlik etme demek istemis.

aldostu
04-06-2006, 12:01
Sevgili Sodomo,Vartor..

:roll:

Biraz düşünün bakalım..

Bu konuları seven sen Sodomo ve Vartor..

04-06-2006, 12:53
Sevgili Sodomo;

Bir soru da sana:

" Olmayandan alınacak ve olana verilecektir."

Bu ne olaki.

Kim ,kime söylemiş..
Bunu söyleyen kişi aynı zamanda
«Ben yalnız İsrail halkının kaybolmuş koyunlarına gönderildim» diyen kişi sanırım.

aldostu
04-06-2006, 13:06
Sevgili Neutrino,

teşekkür ederim.Doğruyu, hoş bir espri katarak belirttin.

Ön yargısız olmayı,
hepsini araştırmayı,
yanlışların arasına serpiştirilmiş doğruları dahi ayıklamayı,
ve gerçeği aramayı seviyorum.

Yaşayıp yaşamadığı dahi,
zaman zaman tartışma konusu olan
ve sözlerinin(İncil'lerin) ne kadarının
gerçekten kendisine ait olduğu dahi tartışılan bir insanın,

ona ait olduğunu kabul ettiğimizde,
İSA peygamberi,hümanistliği itibarı ile severim.

Mesellerinde,insanı derine götüren güzel yargılar vardır.

Semavi( diğerleri ne ise..!? ) din peygamberleri içerisinde,
eline kılıç almamış,
"Öldürün,asın-kesin,kafasını kopartın! "
dememiş tek peygamber olması ,
ve aşırı iyi niyeti dolayısı ile , severim garib İSAmı..

O sözlerin gerçekten söylenmiş olup olmadığını,
söylenmişse dahi ona ait olup olmadığını bilmediğim halde,

derinliği olan güzel sözleri severim.

İster Musa ,ister İsa ,isterse Muhammed söylesin.

Altın,
kimin elinde duruşuyla değil,
kendi değerinden dolayı kıymetlidir.

Beni doğru anlıyabildiğin ümidi ile bunları yazdım.

Sevgilerim,bütün Dostlarıma..

04-06-2006, 17:27
Güzelliği mükemmellikte değil doğallıkta aramalı bence de.

Bu asa işini ben de anlamadım. Ama "asa" burada bir sembol olarak algılarsak, örneğin "iyilik/erdem", senin erdemli tavrına karşı ben de erdemimi sergilerim (asa varsa bir tane de ben veririm) ama eğer sen tam aksi şekilde davranırsan, ben de erdemini adına ne varsa alıp giderim (senin içinde var olan erdem düşünce/davrnış ne varsa onu tamamiyle kaybedersin)

Neyse. Çin/Japon toplumunun Zen düşüncesinin başat olduğu dönemlerdeki durumu nedir? bu konuda bilgin var mı? Bunu araştırmak ilginç bulgulara götürebilir bizi.

vartor
04-06-2006, 18:46
Aslinda Zen ve koan kelimelerini ilk defa bu konuda duydum. Kafaya takilmasi yonunden eglendirici,fakat amacinin fikir jimnastigi olmasini supheyle karsiliyorum..
*Sodomo, asa dedigin iyilik olabilir. Birinin elinde degil ,yani kullanmiyor, digerinde var ve cogaltilinca daha faydali olabilecek.(ben de mi kafayi yiyorum acaba?)
Bu konulara olan benim ilgim, ogrenmege olan asiri tutkumdan kaynaklaniyor. 59 yasindayim, hala hergun ogrenmeye olan ilgim eksilenecegine artiyor. Zaten buraya yazanlarin her birinde, dinli dinsiz, bu merak var, aksi takdirde hic birseye bulasmadan yerlerimizde otururduk.
*Kesin olarak bildigim tek sey,kesin olarak hicbirsey bilmedigimdir sozundeki gercek payi her zaman aklima gelir.
Belki de merak supheyi doguruyor, arastiriciligi korukluyor,ve insanlik bundan dolayi ilerliyebiliyor.
Iyi mi kotu mu tartisilir,cunku cocuklugumdan beri olan bir baska gozlem, veya inancim, insanlarin dogadan uzaklastikca daha mutsuz olduklaridir. Bu yonden sanirim seninle hemfikiriz sevgili Sodomo.

vartor
04-06-2006, 19:13
Sevecen Aldostu.
*Isa'nin humanist yonlerinin, hic degilse hikayelerinde,ustun oldugu gorusunuze katiliyorum.
Ancak basina gelenleri de biliyoruz.
* * *Tanrinin oglu degil de, bizim gibi bir insan oldugunu, zamaninin dini ticaret muesesesine dil uzattigindan, bazi somurucelerin ekmegine mani olmasindan gelmistir basina gelenler diye dusunuyorum. Ayni gunumuzde oldugu gibi.....

meas_0
04-06-2006, 20:16
kısır döngü yaratacak bir soruda olabilir sodomo--!


Bir cevabım olursa yazarım. Zamanım olmadığından gecikiyorum konuya cevaplarımda anlayışla karşılarsın umarım.

sodomo--
04-06-2006, 22:45
Sevgili ezkamo,

Bizlerede hikayeler, masallar, nasihatler lazım. Biraz düşüneceğiz, biraz güleceğiz, öğreneceğiz ve hoşbeş edeceğiz, yeterki seviye düşmesin *ve insanca olsun herşey. Sevgilerimle.

sodomo--
05-06-2006, 00:01
veya, kilicini tepeye kaldirmasiyla,"Bak ben yalniz cay ustasi degil ayni zamanda kilic ustasiyim"yani bende daha cok ustalik var kustahlik etme demek istemis.

sevgili vartor bence bu olamaz. Çünkü bu da kibirli bir davranış olurdu ve karşısındakini aynı tarzda kışkırtırdı. Asker ona saygı duydu çünkü çay ustasının kılıç ustalığı ile çay ustalığı arasında bir bağ vardı. Bütün ustalıklarda olağan halinizin bir yansıması aslında. Kendini kontrol etmekte usta olan bir insan için bütün işler çocuk oyuncağı haline gelir, nitekim burada kılıç ustası da asıl ustalığın kılıçla bir ilişkisinin olmadığını farketti diye düşünüyorum....

sodomo--
05-06-2006, 00:26
Sevgili Neutrino,

Bir geldin pir geldin ve Aldostu'nun "kime ait ?" diye sorduğu "olamayandan alacağım olana vereceğim" sözünün sahibini söyledin. Peki nedir bu "olanda olmayan ve olmayanda olan" şey.
İşte tam bir koan aynı bu "asa" koan'ı gibi. Ama ilginç olan bir şey farkettim, eğer bu sözü Demirel söylemiş olsaydı güler geçerdik demek sadece sözün kendisi yeterli değil "söyleyen" de önemli...

Hazır Aldostu Hz. İsa dan söz açmışken bir bir Zen hikayesinden bahsedelim Hz. İsa ile ilgili.


Bir gün hristiyan misyoneri Zen tapınağına *gitmiş oradaki Zen ustalarına "İncili tebliğ" görevini yerine getirmek için. Gasan isminde bir Zen ustasının yanına gitmiş hoş geldin beş gittin bir çay bir kahve derken söze başlamış ve usta'ya bir soru sormuş :

"İncili okudunuz mu ?"

"Hayır" demiş Zen ustası ve eklemiş "Bana okurmusun şimdi o kitabı ?"

"Hay hay memnuniyetle" demiş misyoner rahip ve açmış Matta dan bir pasajı okumaya başlamış :

"Giyecek için neden kaygılanıyorsunuz ? Kır zambaklarını gözünüzün önüne getirin : Ne güzel serpilip büyürler. Ne çalışır ne de iplik eğirirler. Size diyorum ki, Süleyman bile, tüm görkemine karşın bunlardan biri gibi giyinip kuşanamamıştır "

Zen ustası Gasan bunu duyduktan sonra rahibe demiş ki : "Bu sözleri söyleyen kişi Aydınlanmış birisi olmalı, okuduğun satırlar herşeyin özüdür, işte bizimde burada size öğretmek istediğimiz tam da budur"


Sevgiler..

sodomo--
05-06-2006, 01:03
Sevgili Mamuli,

Güzelliği mükemmellikte değil doğallıkta aramalı bence de.

Doğru ama bu ikincil bir anlam gibi. Aslında yaşlı ustanın yaptığı şey adamın derli toplu duran bilincini alaşağı etmek. Çünkü o adam herşeyi ve de doğayı bir "çerçeve" içine sokmaya çalışıyor halbuki bunu yaparken bile çerçevenin dışında kalan bir şeyler var ve bunları da görmemezlikten geliyor. Halbuki çerçevesiz bir zihin doğayla daha uyumlu ve huzurlu.


Bu asa işini ben de anlamadım. Ama "asa" burada bir sembol olarak algılarsak, örneğin "iyilik/erdem", senin erdemli tavrına karşı ben de erdemimi sergilerim (asa varsa bir tane de ben veririm) ama eğer sen tam aksi şekilde davranırsan, ben de erdemini adına ne varsa alıp giderim (senin içinde var olan erdem düşünce/davrnış ne varsa onu tamamiyle kaybedersin)

Hiç fena değil. Ama bir Zen ustasının zihninde *erdem, iyilik, kötülük, doğru, yanlış gibi kavramlar yoktur ve onlar için erdem, iyilik vb. şeyler sadece bir ara olgunlaşma aşamasıdır yani hedef değildir.

"İyi yok-kötü yok, doğru yok-yanlış yok, soru yok-cevap yok işte hakikat budur " demiş bir Zen ustası.


Neyse. Çin/Japon toplumunun Zen düşüncesinin başat olduğu dönemlerdeki durumu nedir? bu konuda bilgin var mı? Bunu araştırmak ilginç bulgulara götürebilir bizi.

İşte bu konularda keşke panter ve sargon çalışmalar yapsalarda detaylı olarak Budizm, Zen, Taoizm, Şintoizm vb...uzak doğu dinleri hakkında tarihsel, sosyolojik vb.bilgiler edinsek derli toplu bir şekilde çok iyi olur çünkü bende onlardaki enerji namevcut. Bu aralar ikisini de göremiyoruz neredeler acaba ?

Mamuli önümüzdeki günlerde çok çarpıcı Zen hikayeleri olacak takip edersen memnun olurum.

Aynı zamanda bir kaç "koan" sıraladım aklında bi köşede bulunsun:

--Kadın ruhunu yere tükürdü. Şimdi o kadın nerede ?
--Bana tohumlanmadan (döllenmeden) önceki halini göster
--Bir elin sesi nedir ?
--Seni elementlerine (o zamanlar buna ateş, toprak, hava, su *idi) ayırdılar. Şimdi neredesin ?
--Şimdiki ve gelcek Budaları diğerlerinin hizmetçileridir. Söyle bana kimdir bu ?
--Neyi başkasında bulamazsın ?

05-06-2006, 01:46
Takip etmeye çalışırım.

Sanırım Server Tanilli'nin Uygarlık tarihinde bu dinlerle ve o dönemin toplumuyla ilgili bazı bilgiler vardı. Pek hoşlandığımı söyleyemem.

Nedense "Antik" çağın filozoflarını daha çok sevdim :)

meas_0
05-06-2006, 01:57
"İyi yok-kötü yok, doğru yok-yanlış yok, soru yok-cevap yok işte hakikat budur " demiş bir Zen ustası.

Bu yazdıklarını düşünmemek olurmu? sodomo-- olmaz, lakin zen ustaları birde şunları söylemiş!

Gerçek bir sonuç değildir, bir kıyaslama süreci ile gerçeğe ulaşamazsınız. Gerçek ortadadır!
Gerçek sizsiniz,
Gerçek her yerde ve siz gözlerinizi kapıyorsunuz ve gerçeği düşünüyorsunuz?
Düşünce yoldan çıkarır.

sodomo--
05-06-2006, 02:24
çok doğru meas, biz düşündükçe, araştırdıkça gerçek bizden kaçıyor. Aslında mucizevi olan şeyler zaten halihazırda öylece duruyor ve biz hep başka yerlere bakıyoruz ve varolanla yetinmiyoruz bu sefer kendi bakışımız kendi körlüğümüz haline geliyor.

İmzama dikkat ettiysen bunu vurgulamaya çalıştım bir Zen alıntısı ile.

Neyse, bu foruma katılmaya devam et müthiş şeyler okuyacaksın daha henüz yeni başladık..

sodomo--
05-06-2006, 03:06
mamuli, *bir filozof uzun yıllardır *Zen eğitimi alıyormuş manastırda ve sonunda gidip kitaplarının hepsini manastırın bahçesine gömmüş. O gün filozofun Aydınlanmaya ulaştığı gün imiş.

Bunu benim gibi bir felsefe hastası çok iyi anlar :)

sodomo--
05-06-2006, 03:49
Aslinda Zen ve koan kelimelerini ilk defa bu konuda duydum. Kafaya takilmasi yonunden eglendirici,fakat amacinin fikir jimnastigi olmasini supheyle karsiliyorum..

Evet tam üstüne bastın vartor. Amaç zihin jimnastiği değil, bir uyanış bir farkındalık sağlamak.

Sodomo, asa dedigin iyilik olabilir. Birinin elinde degil ,yani kullanmiyor, digerinde var ve cogaltilinca daha faydali olabilecek.(ben de mi kafayi yiyorum acaba?)

"Asa" bence iyilik olamaz. "İyi yok-kötü yok, doğru yok-yanlış yok, soru yok-cevap yok işte hakikat budur " demiş bir Zen ustası. Yani bu tip değerlere yalnızca birer "ara aşama" olarak bakmak gerekiyor.

"Kafayı yemek" bu iyi bir yolda olduğunu gösterir. Bak bir arkadaş nasıl yorum getirmiş Zen hikayelerine :

Zen hikayesi saçmadır –bir bilmecedir, ve de çözülemeyen bir bilmece. Deneyebilirsiniz, ancak hiç bir zaman çözemezsiniz. Bu çözülemezlik bilmecenin doğasında vardır.; Zen hikayelerinin özüdür bu. Saçma olmak zorundadır, çünkü zihne şok veren bir araçtır. Zihninizi öldürecek bir kılıçtır. Neredeyse çıldıracak duruma gelirsiniz, bir çözüm yok gibi görünür ama üzerinde düşünmeye devam edersiniz. Bir meditasyon aracıdır. Zihin bir sürü çözüm önerir, ama Usta hiç birini kabul etmez. Öğrenci gece gündüz yeni çözümlerle gelir ama Usta bağırmaya devam eder, “Bu saçma! Git ve aramaya devam et!” Bazen aylar, hatta yıllar geçer ve sonra öğrenci bir çözüm olmadığı sonucuna varır. Ve unutmayın, eğer bir çözüm olmadığını düşünürseniz, olayı anlamamışsınız demektir. Bir çözüm olmadığını anladığınız bir farkındalığa gelmeniz gerekir. Bu çözümsüzlük, sonuçsuzluk durumunda bir ‘aşma’ gerçekleşir. Bir sıçrayış, bir ‘kuantum sıçrayışı’ ile zihnin ötesine zihin aracılığıyla geçtiniz. Zen hikayeleri zihinlerdeki düğümü kesmeye yarar.

cocuklugumdan beri olan bir baska gozlem, veya inancim, insanlarin dogadan uzaklastikca daha mutsuz olduklaridir. Bu yonden sanirim seninle hemfikiriz sevgili Sodomo.

Aynen katılıyorum sana vartor. Doğa sanki ana diyarı, ana kucağı gibi..Aşık Vesyel'i anmadan olmaz bu bağlamda :

-----
-----

Nice güzellere bağlandım kaldım
Ne bir vefa gördüm ne fayda buldum
Her türlü isteğim topraktan aldım
Benim sâdık yârim kara topraktır

Koyun verdi kuzu verdi süt verdi
Yemek verdi ekmek verdi et verdi
Kazma ile döğmeyince kıt verdi
Benim sâdık yârim kara topraktır

------
------

sodomo--
05-06-2006, 10:07
ilginizi çeker diye düşündüm Edip Harabi den

Yok iken Adem’le Havva alemde
Hak ile Hak idik sırrı müphemde
Bir gecelik mihman kaldık Meryem’de
Hazreti İsa’nın öz babasıyız...

sodomo--
05-06-2006, 12:17
Hz. İsa dan Zen'ce deyişler :

--Sizler o öncesiz ve sonrasız yaşamı kutsal kitaplarda aramaktasınız çünkü onlarda bulabileceğinizi sanmaktasınız.
--Ruhunu güvenceye almaya kalkışan, onu yitirecektir.
--Benim gidişim, sizlerin yararınadır; çünkü eğer gitmezsem, *Kutsal Ruh ulaşmazki sizlere.
--Diriyi niçin ölüler arasında aramaktasınız ? O burada değil ki, sizden önce göğe erdi O.


İsa kendisini bu kadar yücelteceklerini kestirebilseydi ağzını açıp bir tek sözcük söyler miydi ?

Zen Budistler, "Eğer Buda yı görürsen öldür onu" derlermiş.

Öldü mü Tanrı, ölmedi mi yoksa ;
Budur işte soruların en önemlisi
"Evet" de deseniz "Hayır" da
Yitirirsiniz kendi Buda doğanızı

Buda doğası (Özdoğa) : İnsanın bilgiyle ulaşabildiklerinin ötesinde saf, aydınlık, yeni doğmuş çocuklarınkine özdeş kimliği.

İnsan kendisine inanmaya başladığında en yüce dine inanıyordur zaten ama bu dinin öz doğasını da bulup ortaya çıkarması gerekir yoksa dünyaya geliş hüner değildir biliyoruz bunu artık..

"Baştan başa çiçek açmış bir kamelye karşısında saygıyla eğilmek." *Vahiy kitaplarına inanlar için çok daha iyi bir alternatif...

K.C.
05-06-2006, 12:26
Tasavvufun bu yönünü seviyorum... İnsan ruhuna bir ferahlık, hoşluk, incelik, hafiflik veriyor...

"Baştan başa çiçek açmış bir kamelye karşısında saygıyla eğilmek." *ise müslümanların da ulaşmak istediği gerçek bir tefekkür anıdır.

AYATA
05-06-2006, 12:59
kara cahil arkadaşım Tasavvufu çok iyi biliyorsun zaten fark etmişsindir...Tasavvuf tüm dinlerin üst noktası değilmi...Eğer Dünya bir imtahan sahası ise ki zannetmiyorum Tanrı bu kadar dini bu kadar peygamberi tek bir amaçla gödermiştir insana,acaba hangileri bütün bunları aşıp mutlak gerçeğe varabilecek kadar cesur olacaklar...
* İnsan gerçeğine vardıkça daha da cesur oluyor dahada özgürleşiyor *inanıyorumki sevgileri bile farklılaşıyor...bambaşkalaşıyor ben o insanlardan gördüm varlar onlar sende onlardansın...Aldostu da.Farkında değil ama sodomoda.

sodomo--
05-06-2006, 13:08
Sevgili karacahil,

Katılmana sevindim. Eğer dikkatle takip edersen ve bütün yazıları okursan bu başlık altında çok önemli kazanımlar elde edeceksin. Şunu özellikle belirtmek isterim ki, tasavvuf, zen, buda, İsa, Musa vs bunların hepsi birer isimden ibaret yani geçici bir süre kullanıyoruz bu isimleri birşeyleri anlatabilmek için, asıl önemli olan isimsiz, kelimelere sığmayan ve de bizden hiç de uzak olmayan yanı başımızda duran gerçekler.

Konfiçyus, *öğrencilerine "Sizlerden saklayacak hiç bir şeyim yok" dedi.
Birgün *öğrencileriyle dağda yürürken, çiçekleri tüm çevreye koku saçan yaban defnelerini görürler. "Kokuyu duyuyor musunuz ? diye sorar Usta. *"Evet" der öğrencileri, "Görüyor musunuz? der Konfiçyus "Sizden hiç bir şey saklamıyorum"

Bana öyle geliyor ki, varolanın hakkını vermez isek zor buluruz aradığımız..

Esen kal..

sodomo--
05-06-2006, 13:42
Sevgili SİRİUS-B


İnsan gerçeğine vardıkça daha da cesur oluyor dahada özgürleşiyor *inanıyorumki sevgileri bile farklılaşıyor

Doğru söze ne denir ? İmzamı atıyorum bu sözlerinin altına.

Esen kal..

K.C.
05-06-2006, 13:53
kara cahil arkadaşım Tasavvufu çok iyi biliyorsun zaten fark etmişsindir...Tasavvuf tüm dinlerin üst noktası değilmi...Eğer Dünya bir imtahan sahası ise ki zannetmiyorum Tanrı bu kadar dini bu kadar peygamberi tek bir amaçla gödermiştir insana,acaba hangileri bütün bunları aşıp mutlak gerçeğe varabilecek kadar cesur olacaklar...
İnsan gerçeğine vardıkça daha da cesur oluyor dahada özgürleşiyor inanıyorumki sevgileri bile farklılaşıyor...bambaşkalaşıyor ben o insanlardan gördüm varlar onlar sende onlardansın...Aldostu da.Farkında değil ama sodomoda.
sn. Sirius,
Tasavvufu çok iyi bildiğimi iddia edemem. İyi bildiğimi dahi sanmıyorum. ancak 'o insanlardan gördüm varlar onlar' demişsiniz ya, o insanların yaşadıklarını ara ara ben de yaşadım. Bu yaşanan şey dinden tamamen bağımsız bir şey. gottabikivar da bir mesajında bu hususa değinmiş, ben onun Budist felsefe'yi tarif ettiğini söyledim, aslında tüm dinler ve inançlar için ortak adı Tasavvuftur galiba onun. Herkes farklı yollarla ulaşıyor o aşamaya, Allah cümlemize ulaşmayı nasip etsin.

@sodomo,
dün gece şöyle bir göz gezdirebildim sadece, yaş sebebiyle ve okumaları da p.c.'de yaptığımdan gözler her zaman müsait olmuyor uzun okumaya. daha dinlenmiş olduğum bir zamanda tamamını okumaya ve olabilecekse katkı sağlamaya çalışacağım.

sağlıcakla kalınız...

sodomo--
05-06-2006, 15:51
Dördüncü Zen hikayemiz :

Bir Zen ustası japonca bir harfi dikkatli bir şekilde yavaş yavaş fırça ile resmediyormuş (hattatlık, kaliografi) ve bitirdiğinde kendisini seyreden öğrencisine güzel olup olmadığını soruyormuş. Öğrencisi beğenmiyor, eleştiri getiriyor bunun üzerine Usta aynı harfi tekrar yavaşça çiziyor fakat öğrencisi tekrar beğenmiyor ve çizimde bir çok kusur olduğunu söylüyormuş. Bu şekilde Usta defalarca aynı harfi dikkatli ve yavaşça çizmiş ama bir türlü öğrencisine beğendirememiş. Öğrencisi bir ara dikkatini başka bir tarafa yöneltimiş ve bunu fırsat bilen usta hızlı bir şekilde kağıda harfi çizmiş. Öğrenci başını çevirdiğinde Usta ona sormuş : "Nasıl oldu şimdi ?", öğrenci cevap vermiş :

"Oooo ! Harika ! Sanki bir başyapıt ! "


İlginç buldum ve üzerinde hala düşünüyorum.

Katkıda bulunacak arkadaşlara şimdiden teşekkürler.

soro
05-06-2006, 16:02
sodomo katılırsan kızmazsın umarım.

ilk raundda,
öğrenci seyrederken vaktini buna sarfetmiş bir masraf yapmış,zaman ve dikkat maliyeti var.bundan dolayı karşılığını verdiği için beklentisi yüksek,karşılaştığı külfete (dikkatlice durup,seyredip bir de güzel mi diye karar vermek külfetine) karşılık aldığı nimetin (hat sanatındaki güzellik) birbirini karşılamasını istiyor.
ikinci adımda ise,masraf ve maliyet yok.bedava gelen bir güzellik,beklenti seviyesi düşüyor.

K.C.
05-06-2006, 16:02
Bu muhteşem bir Zen hikayesi bence. Ya da ben bana düşündürdüğü şeyler dolayısıyla öyle buldum, bilemiyorum...

kainatın sırrını çözdükçe bize herşey normal geliyor. Kanunlarla (doğa yasalarıyla) yönetiliyor, bundan olağan ne var. Ama tüm kanunları unutup, beynimizi sıfırlayıp bakarsak işte o zaman daha önce fark etmediğimiz güzellikleri görebileceğiz.

sodomo--
05-06-2006, 16:48
sorogren, oldukça ilginç bir yerden girip yorumlamışsın, bu hiç aklıma gelmemişti.

BEKLENTİ bunu not edelim.


karacahil, Ama tüm kanunları unutup, beynimizi sıfırlayıp bakarsak işte o zaman daha önce fark etmediğimiz güzellikleri görebileceğiz

BEYNİ SIFIRLAMAK bunu da not edelim. Zannedersem öğrencinin anlık, bir kaç saniyeliğine "beyni sıfırlandı" ve bambaşka bir göz ile bakıp güzelliği görebildi.

Bu hikaye bana biraz şu "bahçedeki ağaç" hikayesine benzer gibi geldi. Yani insan zihnindeki çerçevelerden bağımsız olarak dış dünyayı algıladığı zaman bambaşka şeyler keşfediyor gibi.
Zannedersem "bütünsel" bir bakış gelişiyor ve herşeyi parçalara ayıran zihnimizin göremediklerini görür hale geliyoruz.

Bu hikayelerin güzel bir tarafı da, çok fazla mesajı içinde taşıması ve her okuyanın değişik bir anlam katabiliyor oluşu.

Her ikinize de teşekkür ediyorum.

Katılıma devam edin lütfen.

sodomo--
06-06-2006, 00:45
Subhuti, Buda’nın öğrencisidir. Öznellikle nesnelliğe ilintisi dışında hiç bir şeyin var olmadığı görüşü demek olan boşluğun gizilgücünü kavrayabilmiştir. Subhuti bir gün bir ağaç altında oturmuş boşluğun ululuğunu duyumsamaktadır. Çevresine çiçek yağmaya başlar. “Boşluk üzerine söyleşini övmekteyiz.” diye fısıldar Tanrı. “Ama boşluğun sözünü bile etmedim ki ben…” der Subhuti. Tanrı yanıt verir: “Boşluğun sözünü etmedin, boşluğu işitmedin. İşte gerçek boşluk budur.” Subhuti’nin üstüne çiçekler yağar, yağar…

------------------------

Kırda giden birisi bir kaplanla karşılaşır. O kaçar, kaplan kovalar. Bir uçurumun kenarına gelince, bir yabani asmanın köküne yapışıp kendini aşağı sarkıtıverir. Kaplan hala tepesinde koklayıp durmaktadır. Adamcağız tir tir titreyerek aşağı bakar. Orada bir başka kaplanı, onu yemek için beklerken görür. Onu tutan tek şey asmadır. Birden, biri ak, biri kara iki sıçan asmayı kemirmeye koyularlar, usul usul. Adamcağız az ötede iri bir çilek görür. Sarmaşığı tek elle kavrayıp, öbür eliyle çileği koparır. Öyle tatlı gelir ki çilek ona!…

Not : Buradaki "tatlı çilek" hikayenin orjinalinde "zehirli çilektir" ama Batılılar daha rahat anlasınlar diye Dr. Suzuki (Zen öğretilerini batıya tanıtan kişi) bu çileği "tatlı" olarak değiştirmiştir....


http://www.blogcu.com/tasavvufvezen/ *bu siteyi herkese tavsiye ediyorum...

kage
06-06-2006, 01:39
bana kalırsa bu zen budizm dini tembellerin dini.oh ne güzel bütün gün koanlar üzerinde düşün taşın sonra aydınlan.ekmek elden su gölden.nasılsa bu dini uygulayanlara inanan işçiler köylüler esnaf tüccarlar var.onlara her ihtiyaçlarını verirler.tıpkı korkakların ve çaresiz beceriksizlerin dinlerinde (ki bunlar hristiyanlık,islamiyet,yahudilik ve diğer tüm mezhepler dahil.) ortaya çikan ruhban adamları gibi geçinip giderler.kardeşim bilimin sayısız uğraşları içinde olun.şimdi siz bu yazıyı okurken elektrikler kesildi. ne yapmalısınız? kibriti çakıp ekrana tut bak noldu.?!tam o anda yolda bir fren sesi.acaba elektrk kesilmesine bu fren sesimi yol açtı.bunu düşünürken kibrit söndü.kibrit niçin elinizi yakmaya devam etmedi.?tam o esnada telefon aldınız.bu ses size bşka ildeki sahadan fenerin gol haberini verdi.bu arada yağmur şiddetini arttirmişti.peki elmayı kim yedi.?bu ve benzeri sayısız olayları ard arda düşünün ve bilimsel disiplin kuralları içinde çözmeye çalışın..yoksa bilmem hangi koan bilmem hangi ayet *ohhoo yüzlerce yıl tekrarlandı durdu.not.yukardaki elma newtonun başına düşen elmadır.

sodomo--
06-06-2006, 01:56
Newton'un başına elma düşmedi, Arşimed çırılçıplak fırlamadı vs...bunlar uydurma inanma böyle şeylere. Bir de bu hep yapılır, işçi, köylü, gariban edebiyatı... tamamda burası edebiyat forumu değil ki, üstelik bu başlığı da buraya isteyen gelsin dilediği gibi kirletsin içini diye açmadık...

Kendine eğlence arıyorsan başka bir yere.....

K.C.
06-06-2006, 09:00
Dördüncü Zen hikayemiz :

Bir Zen ustası japonca bir harfi dikkatli bir şekilde yavaş yavaş fırça ile resmediyormuş (hattatlık, kaliografi) ve bitirdiğinde kendisini seyreden öğrencisine güzel olup olmadığını soruyormuş. Öğrencisi beğenmiyor, eleştiri getiriyor bunun üzerine Usta aynı harfi tekrar yavaşça çiziyor fakat öğrencisi tekrar beğenmiyor ve çizimde bir çok kusur olduğunu söylüyormuş. Bu şekilde Usta defalarca aynı harfi dikkatli ve yavaşça çizmiş ama bir türlü öğrencisine beğendirememiş. Öğrencisi bir ara dikkatini başka bir tarafa yöneltimiş ve bunu fırsat bilen usta hızlı bir şekilde kağıda harfi çizmiş. Öğrenci başını çevirdiğinde Usta ona sormuş : "Nasıl oldu şimdi ?", öğrenci cevap vermiş :

"Oooo ! Harika ! Sanki bir başyapıt ! "


İlginç buldum ve üzerinde hala düşünüyorum.

Katkıda bulunacak arkadaşlara şimdiden teşekkürler.
Önceki yorumumun biraz kapalı olduğunu fark ettim. yeniden yorumlamak istiyorum.
Öğrenci bir işin nasıl yapıldığını gördüğünde, gözü de beyni de bunda hiçbir fevkaladelik olmadığı farketti. Sıradan bir kağıt-mürekkep bilemişi olarak göründü gözüne. Harfin yazılma süreci baştan sona bildiği için ve bu süreçteki her karede bir olağanüstülük olmadığı için ona da sıradan bir harf gibi geldi. benzetecek olursam bir bebeğin anne-babasının gözü önünde büyümesi gibi. Büyüdüğü anlaşılır fakat, gün gelip 'vay canına sen nasıl da büyümüşsün' diye olağanüstü bir hayret nidası ortaya serilmez. Ama çocuğu daha seyrek görenler birkaç yıl sonra mesela, müthiş sevinirler ve ne kadar büyüdüğünü hayretle, sevgiyle, sevinçle taktir ederler.
İşte o büyüğüme sürecini unuttuğumuzda, bize olağan gelen herşeyi beynimizde sıfırlayıp yepyeni, yeni doğmuş bir gözle baktığımıza gerçek değişimi ve fevkaladeliği görebiliriz.

sağlıcakla...

godtabikivar
06-06-2006, 09:13
lütfen mesajlarınızı küçük harflerle yazın. silindi - neutrino

godtabikivar
06-06-2006, 09:20
ya şunu merak ediyorum bu ZEN ZUN hikayeleri ile nasıl bir aydınlanma sağlanıyor.Çoluk çocuk gibi hikayelerle öykülerle uğraşıyonuz.
afferin size.
Ülkeyi içten ve dıştan yıkmak isteyenler varken sizin uğraştığınız dandik dundik şeylere bak.
afferin size afferin

kahrolsun terör

sodomo--
06-06-2006, 10:02
silindi - neutrino

godtabikivar
06-06-2006, 10:11
silindi - neutrino

godtabikivar
06-06-2006, 10:13
ya bu üslubunu düzelt, ya da bu üslubuna uygun yerlerde yaz, burası(turandursun.com) uygun değil - silindi - neutrino.

06-06-2006, 10:24
Kişisel tartışmaları foruma taşımayalım, lütfen (godtabikivar, sodomo--) mesajlarınızı silin ya da düzeltin. İlginç bir konu ve bu şekilde bulanması hoş değil.
neutrino

sodomo--
06-06-2006, 10:31
bak neutrino kardeş tam anlatamadım galiba .......

Burada kişisel bir tartışma yok......

Burada bir PİSLİK var .....

Yani bunu görmemek için özel bir çaba mı sarfediyorsun ?

K.C.
06-06-2006, 12:03
Kırda giden birisi bir kaplanla karşılaşır. O kaçar, kaplan kovalar. Bir uçurumun kenarına gelince, bir yabani asmanın köküne yapışıp kendini aşağı sarkıtıverir. Kaplan hala tepesinde koklayıp durmaktadır. Adamcağız tir tir titreyerek aşağı bakar. Orada bir başka kaplanı, onu yemek için beklerken görür. Onu tutan tek şey asmadır. Birden, biri ak, biri kara iki sıçan asmayı kemirmeye koyularlar, usul usul. Adamcağız az ötede iri bir çilek görür. Sarmaşığı tek elle kavrayıp, öbür eliyle çileği koparır. Öyle tatlı gelir ki çilek ona!…

Not : Buradaki "tatlı çilek" hikayenin orjinalinde "zehirli çilektir" ama Batılılar daha rahat anlasınlar diye Dr. Suzuki (Zen öğretilerini batıya tanıtan kişi) bu çileği "tatlı" olarak değiştirmiştir....
sn.sodomo,
bu hikayenin az değiştirilmiş hali de Said-i nursi'nin SÖZlerinde var.

soro
06-06-2006, 12:18
maden sen söyledin bana da alıntılamak düştü.Sekizinci Sözdedir.sen anlarsın hocasın.sargon almancasından okusun.sodomo da meraklı anlayışı da iyi .O da anlar.diğerleride bi gayret göstersinler artık.

"ŞU DÜNYA ve dünya içindeki ruh-u insanî ve insanda dinin mahiyet ve kıymetlerini; ve eğer din-i hak olmazsa dünya bir zindan olması; ve dinsiz insan en bedbaht mahlûk olduğunu; ve şu âlemin tılsımını açan, ruh-u beşerîyi zulümattan kurtaran Yâ Allah ve Lâ ilâhe illâllah olduğunu anlamak istersen, şu temsilî hikâyeciğe bak, dinle:

Eski zamanda, iki kardeş uzun bir seyahate beraber gidiyorlar. Git gide ta yol ikileşti. O iki yol başında ciddî bir adamı gördüler. Ondan sordular: "Hangi yol iyidir?" O dahi onlara dedi ki: "Sağ yolda kanun ve nizama tebaiyet mecburiyeti vardır. Fakat o külfet içinde bir emniyet ve saadet vardır. Sol yolda ise serbestiyet ve hürriyet vardır. Fakat o serbestiyet içinde bir tehlike ve şekavet vardır. Şimdi intihaptaki ihtiyar sizdedir."

Bunu dinledikten sonra, güzel huylu kardeş sağ yola "Tevekkeltü alâllah" deyip gitti ve nizam ve intizama tebaiyeti kabul etti. Ahlâksız ve serseri olan diğer kardeş, sırf serbestlik için sol yolu tercih etti. Zahiren hafif, mânen ağır vaziyette giden bu adamı hayalen takip ediyoruz:

İşte bu adam, dereden tepeden aşıp, git gide ta hâli bir sahrâya girdi. Birden müthiş bir sada işitti. Baktı ki, dehşetli bir arslan, meşelikten çıkıp ona hücum ediyor. O da kaçtı, ta altmış arşın derinliğinde susuz bir kuyuya rast geldi. Korkusundan kendini içine attı. Yarısına kadar düşüp elleri bir ağaca rast geldi, yapıştı. Kuyunun duvarında göğermiş olan o ağacın iki kökü var. İki fare, biri beyaz, biri siyah, o iki köke musallat olup kesiyorlar. Yukarıya baktı, gördü ki, arslan, nöbetçi gibi kuyunun başında bekliyor. Aşağıya baktı, gördü ki, dehşetli bir ejderha, içindedir. Başını kaldırmış, otuz arşın yukarıdaki ayağına takarrüp etmiş. Ağzı kuyu ağzı gibi geniştir. Kuyunun duvarına baktı, gördü ki, ısırıcı muzır haşarat, etrafını almışlar. Ağacın başına baktı, gördü ki,bir incir ağacıdır. Fakat, harika olarak, muhtelif çok ağaçların meyveleri, cevizden nara kadar, başında yemişleri var.

İşte, şu adam, sû-i fehminden, akılsızlığından anlamıyor ki, bu adi bir iş değildir. Bu işler tesadüfî olamaz. Bu acip işler içinde garip esrar var. Ve pek büyük bir işlettirici var olduğunu intikal etmedi. Şimdi bunun kalbi ve ruh ve aklı şu elîm vaziyetten gizli feryat ve figan ettikleri halde, nefs-i emmâresi, güya birşey yokmuş gibi tecahül edip, ruh ve kalbin ağlamasından kulağını kapayıp, kendi kendini aldatarak, bir bahçede bulunuyor gibi, o ağacın meyvelerini yemeye başladı. Halbuki o meyvelerin bir kısmı zehirli ve muzır idi.

Bir hadis-i kudsîde Cenâb-ı Hak buyurmuş: [1] Yani, "Kulum Beni nasıl tanırsa, onunla öyle muamele ederim." İşte bu bedbaht adam, sûizan ve akılsızlığıyla, gördüğünü adi ve ayn-ı hakikat telâkki etti ve öyle de muamele gördü ve görüyor ve görecek. Ne ölüyor ki kurtulsun, ne de yaşıyor; böylece azap çekiyor. Biz de şu meş'umu bu azapta bırakıp döneceğiz. Ta öteki kardeşin halini anlayacağız.

İşte şu mübarek akıllı zat gidiyor. Fakat biraderi gibi sıkıntı çekmiyor. Çünkü güzel ahlâklı olduğundan güzel şeyleri düşünür, güzel hülyalar eder, kendi kendine ünsiyet eder. Hem biraderi gibi zahmet ve meşakkat çekmiyor. Çünkü nizamı bilir, tebaiyet eder, teshilât görür. Asayiş ve emniyet içinde serbest gidiyor.

İşte, bir bahçeye rast geldi. İçinde hem güzel çiçek ve meyveler var; hem bakılmadığı için murdar şeyler de bulunuyor. Kardeşi dahi böyle birisine girmişti. Fakat murdar şeylere dikkat edip meşgul olmuş, midesini bulandırmış, hiç istirahat etmeden çıkıp gitmişti. Bu zat ise, "Herşeyin iyisine bak" kaidesiyle amel edip, murdar şeylere hiç bakmadı. İyi şeylerden iyi istifade etti. Güzelce istirahat ederek çıkıp gidiyor.

Sonra, git gide, bu dahi evvelki biraderi gibi bir sahrâ-i azîmeye girdi. Birden, hücum eden bir arslanın sesini işitti, korktu. Fakat biraderi kadar korkmadı. Çünkü, hüsn-ü zannıyla ve güzel fikriyle, "Şu sahrânın bir hâkimi var. Ve bu arslan o hâkimin taht-ı emrinde bir hizmetkâr olması ihtimali var" diye düşünüp tesellî buldu. Fakat yine kaçtı. Ta altmış arşın derinliğinde bir susuz kuyuya rast geldi, kendini içine attı. Biraderi gibi, ortasında bir ağaca eli yapıştı, havada muallâk kaldı. Baktı, iki hayvan, o ağacın iki kökünü kesiyorlar. Yukarıya baktı arslan, aşağıya baktı bir ejderha gördü. Aynı kardeşi gibi, bir acip vaziyet gördü. Bu dahi tedehhüş etti-fakat kardeşinin dehşetinden bin derece hafif. Çünkü güzel ahlâkı ona güzel fikir vermiş; ve güzel fikir ise, ona herşeyin güzel cihetini gösteriyor. İşte, bu sebepten şöyle düşündü ki:

"Bu acip işler birbiriyle alâkadardır. Hem bir emirle hareket ederler gibi görünüyor. Öyleyse bu işlerde bir tılsım vardır. Evet, bunlar bir gizli hâkimin emriyle dönerler. Öyleyse ben yalnız değilim. O gizli hâkim bana bakıyor, beni tecrübe ediyor, bir maksat için beni bir yere sevk edip davet ediyor."

Şu tatlı korku ve güzel fikirden bir merak neş'et eder ki: "Acaba beni tecrübe edip kendini bana tanıttırmak isteyen ve bu acip yolla bir maksada sevk eden kimdir?"

Sonra, tanımak merakından, tılsım sahibinin muhabbeti neş'et etti. Ve şu muhabbetten, tılsımı açmak arzusu neş'et etti. Ve o arzudan, tılsım sahibini razı edecek ve hoşuna gidecek bir güzel vaziyet almak iradesi neş'et etti.

Sonra, ağacın başına baktı, gördü ki, incir ağacıdır. Fakat başında binlerle ağacın meyveleri vardır. O vakit bütün bütün korkusu gitti. Çünkü kat'î anladı ki, bu incir ağacı bir listedir, bir fihristedir, bir sergidir. O mahfî hâkim, bağ ve bostanındaki meyvelerin nümunelerini, bir tılsım ve bir mucize ile o ağaca takmış ve kendi misafirlerine ihzar ettiği et'imeye birer işaret suretinde o ağacı tezyin etmiş olmalı. Yoksa, bir tek ağaç, binler ağaçların meyvelerini vermez.

Sonra niyaza başladı. Ta tılsımın anahtarı ona ilham oldu. Bağırdı ki:

"Ey bu yerlerin hâkimi! Senin bahtına düştüm. Sana dehalet ediyorum ve sana hizmetkârım ve senin rızanı istiyorum ve seni arıyorum."

Ve bu niyazdan sonra, birden kuyunun duvarı yarılıp, şahane, nezih ve güzel bir bahçeye bir kapı açıldı. Belki, ejderha ağzı o kapıya inkılâb etti ve arslan ve ejderha iki hizmetkâr suretini giydiler ve onu içeriye davet ediyorlar. Hattâ o arslan, kendisine musahhar bir at şekline girdi.

İşte ey tenbel nefsim ve ey hayalî arkadaşım! Geliniz, bu iki kardeşin vaziyetlerini muvazene edelim. Ta, iyilik nasıl iyilik getirir ve fenalık nasıl fenalık getirir, görelim, bilelim.

Bakınız, sol yolun bedbaht yolcusu, her vakit ejderhanın ağzına girmeye muntazırdır, titriyor.
Ve şu bahtiyar ise, meyvedar ve revnaktar bir bahçeye davet edilir.

Hem o bedbaht, elîm bir dehşette ve azîm bir korku içinde kalbi parçalanıyor. Ve şu bahtiyar ise, leziz bir ibret, tatlı bir havf, mahbub bir marifet içinde garip şeyleri seyir ve temâşâ ediyor.

Hem o bedbaht, vahşet ve meyusiyet ve kimsesizlik içinde azap çekiyor. Ve şu bahtiyar ise, ünsiyet ve ümit ve iştiyak içinde telezzüz ediyor.

Hem o bedbaht, kendini vahşî canavarların hücumuna maruz bir mahpus hükmünde görüyor. Ve şu bahtiyar ise, bir aziz misafirdir ki, misafiri olduğu mihmandar-ı kerîmin acip hizmetkârlarıyla ünsiyet edip eğleniyor.

Hem o bedbaht, zahiren leziz, mânen zehirli yemişleri yemekle azabını tacil ediyor. Zira o meyveler, nümunelerdir: Tatmaya izin var, ta asıllarına talip olup müşteri olsun. Yoksa hayvan gibi yutmaya izin yoktur. Ve şu bahtiyar ise, tadar, işi anlar, yemesini tehir eder ve intizar ile telezzüz eder.

Hem o bedbaht kendi kendine zulmetmiş. Gündüz gibi güzel bir hakikati ve parlak bir vaziyeti, basiretsizliğiyle kendisine muzlim ve zulümatlı bir evham, bir cehennem şekline getirmiş. Ne şefkate müstehaktır ve ne de kimseden şekvâya hakkı vardır. Meselâ, bir adam, güzel bir bahçede, ahbaplarının ortasında, yaz mevsiminde, hoş bir ziyafetteki keyfe kanaat etmeyip kendini pis müskirlerle sarhoş edip kendisini kış ortasında, canavarlar içinde, aç, çıplak tahayyül edip bağırmaya ve ağlamaya başlasa, nasıl şefkate lâyık değil, kendi kendine zulmediyor, dostlarını canavar görüp tahkir ediyor. İşte bu bedbaht dahi öyledir.

Ve şu bahtiyar ise, hakikati görür. Hakikat ise güzeldir. Hakikatin hüsnünü derk etmekle, hakikat sahibinin kemaline hürmet eder, rahmetine müstehak olur. İşte, "Fenalığı kendinden, iyiliği Allah'tan bil"[1] olan hükm-ü Kur'ânînin sırrı zâhir oluyor.

Daha bunlar gibi sair farkları muvazene etsen, anlayacaksın ki, evvelkisinin nefs-i emmâresi ona bir mânevî cehennem ihzar etmiş. Ve ötekisinin hüsn-ü niyeti ve hüsn-ü zannı ve hüsn-ü hasleti ve hüsn-ü fikri, onu büyük bir ihsan ve saadete ve parlak bir fazilete ve feyze mazhar etmiş.

Ey nefsim! Ve ey nefsimle beraber bu hikâyeyi dinleyen adam!

Eğer bedbaht kardeş olmak istemezsen ve bahtiyar kardeş olmak istersen, Kur'ân'ı dinle ve hükmüne mutî ol ve ona yapış ve ahkâmıyla amel et.

Şu hikâye-i temsiliyede olan hakikatleri eğer fehmettinse, hakikat-i dini ve dünyayı ve insanı ve imanı ona tatbik edebilirsin. Mühimlerini ben söyleyeceğim; incelerini sen kendin istihrac et.

İşte, bak: O iki kardeş ise, biri ruh-u mü'min ve kalb-i salihtir. Diğeri ruh-u kâfir ve kalb-i fâsıktır. Ve o iki tarikten sağ ise, tarik-i Kur'ân ve imandır. Sol ise, tarik-i isyan ve küfrandır.

Ve o yoldaki bahçe ise, cemiyet-i beşeriye ve medeniyet-i insaniye içinde muvakkat hayat-ı içtimaiyedir ki, hayır ve şer, iyi ve fena, temiz ve pis şeyler beraber bulunur. Âkıl odur ki, "Huz mâ safâ, da' mâ keder" kaidesiyle amel eder, selâmet-i kalble gider.

Ve o sahrâ ise, şu arz ve dünyadır. Ve o arslan ise, ölüm ve eceldir. Ve o kuyu ise, beden-i insan ve zaman-ı hayattır. Ve o altmış arşın derinlik ise, ömr-ü vasatî ve ömr-ü galibî olan altmış seneye işarettir. Ve o ağaç ise, müddet-i ömür ve madde-i hayattır. Ve o siyah ve beyaz iki hayvan ise gece ve gündüzdür.

Ve o ejderha ise, ağzı kabir olan tarik-i berzahiye ve revâk-ı uhrevîdir. Fakat o ağız, mü'min için, zindandan bir bahçeye açılan bir kapıdır. Ve o haşerat-ı muzırra ise, musibât-ı dünyeviyedir. Fakat, mü'min için, gaflet uykusuna dalmamak için tatlı ikazât-ı İlâhiye ve iltifatât-ı Rahmâniye hükmündedir.

Ve o ağaçtaki yemişler ise, dünyevî nimetlerdir ki, Cenâb-ı Kerîm-i Mutlak, onları âhiret nimetlerine bir liste, hem ihtar edici, hem müşabihleri, hem Cennet meyvelerine müşterileri davet eden nümuneler suretinde yapmış.

Ve o ağacın, birliğiyle beraber muhtelif başka başka meyveler vermesi ise, kudret-i Samedâniyenin sikkesine ve rubûbiyet-i İlâhiyenin hâtemine ve saltanat-ı Ulûhiyetin turrasına işarettir. Çünkü birtek şeyden herşeyi yapmak, yani, bir topraktan bütün nebatat ve meyveleri yapmak, hem bir sudan bütün hayvanâtı halk etmek, hem basit bir yemekten bütün cihazât-ı hayvaniyeyi icad etmek; bununla beraber herşeyi birtek şey yapmak, yani, zîhayatın yediği gayet muhtelifü'l-cins taamlardan o zîhayata bir lâhm-ı mahsus yapmak, bir cild-i basit dokumak gibi san'atlar, Zat-ı Ehad-i Samed olan Sultan-ı Ezel ve Ebedin sikke-i hassasıdır, hâtem-i mahsusudur, taklit edilmez bir turrasıdır. Evet, birşeyi herşey ve herşeyi birşey yapmak, herşeyin Hâlıkına has ve Kadîr-i Külli Şeye mahsus bir nişandır, bir âyettir.

Ve o tılsım ise, sırr-ı imanla açılan sırr-ı hikmet-i hilkattir. Ve o miftah ise, Yâ Allah, Lâ ilâhe illâllah
[2] dur.

Ve o ejderha ağzı bahçe kapısına inkılâb etmesi ise işarettir ki, kabir, ehl-i dalâlet ve tuğyan için vahşet ve nisyan içinde zindan gibi sıkıntılı ve bir ejderha batnı gibi dar bir mezara açılan bir

kapı olduğu halde, ehl-i Kur'ân ve iman için, zindan-ı dünyadan bostan-ı bekaya ve meydan-ı imtihandan ravza-i cinâna ve zahmet-i hayattan rahmet-i Rahmân'a açılan bir kapıdır. Ve o vahşî arslanın dahi munis bir hizmetkâra dönmesi ve musahhar bir at olması ise, işarettir ki, mevt, ehl-i dalâlet için, bütün mahbubâtından elîm bir firak-ı ebedîdir. Hem kendi cennet-i kâzibe-i dünyeviyesinden ihraç ve vahşet ve yalnızlık içinde zindan-ı mezara ithal ve hapis olduğu halde, ehl-i hidayet ve ehl-i Kur'ân için, öteki âleme gitmiş eski dost ve ahbaplarına kavuşmaya vesiledir. Hem hakikî vatanlarına ve ebedî makam-ı saadetlerine girmeye vasıtadır. Hem zindan-ı dünyadan bostan-ı cinâna bir davettir. Hem Rahmân-ı Rahîmin fazlından, kendi hizmetine mukabil ahz-ı ücret etmeye bir nöbettir. Hem vazife-i hayat külfetinden bir terhistir. Hem ubudiyet ve imtihanın talim ve talimâtından bir paydostur."

AYATA
06-06-2006, 12:43
Aslında bu zen hikayeleri,insan oğluna sınırsız bir sonuç olmadan düşünmeyi öğretiyor,bu tür düşünme yeteneğide insana binlerce sonuç çıkarma yetisi kazandırıyor...inşallah demek istediğimi diyebilmişimdir çünkü bu bence insan için çok büyük bir yarar...

K.C.
06-06-2006, 13:49
Mahiyetini tam olarak hatırlayamadığım bir hikaye var. Şeriat, tasavvufla ilgili. Hatırladığım kısmını yazacağım ancak sadece hatırlatmak maksadıyla. İnşallah bu hikayeyi bilen (ki müslüman arkadaşlardan bilen vardır diye düşünüyorum) tamamını bize yazabilir.

Bir adam, caminin avlusunda şeyhiyle sohbet halindeyken şeriatın, (?)'in ve (?)'in ne olduğunu sorar. Şeyhi der ki: 'bak çeşme başında abdest alan adamlar var ya, git onlara sırayla sebepsiz yere vur.' adam şeyhin dediğini yapar, ve abdest alan ilk kişinin ensesine bir tane patlatır. Saniye sekmez enseye tokadı yiyen döner ve atana aynı şekilde karşılık verir. Bizimki fena halde afallar yine de eğlemine devam eder, ikincisine aynı şekilde bir sille atar, ikincisi hışımla döner, sadece kötü kötü bakar ve yine abdestini almaya devam eder. Üçünsüne aynı şeyi yapınca o kişide en ufak bir değişim bile olmaz. Sanki enseye tokadı yiyen kendisi değilmiş gibi abdestini almaya aynen devam eder. Sonra bizim adamımız yine şeyhinin yanına döner ve onun açıklamasını dinler.
"ilki şeriattı" der şeyhi. Kısasa kısas.
ikincisi, yahu bu adam durup dururken bana niçin vurdu, acaba ben bir kusur işledim de Rabbim bana bunu mu reva gördü, diye düşünüp önce sana kötü kötü baktı, sonra kusuru kendisinde arayıp abdest alırken onu düşündü, senin tokadının hikmetini düşündü.
Üçüncüsü ise, Allah'la öylesine birdi ki, vurduğunu bile hissetmedi, o kendi alemindeydi.

burada ikinci ve üçüncünün mahiyetlerinin ne olduğunu unuttum, yazabilecek hikayeyi tamamlayacak arkadaş varsa çok sevinirim.

YILDIZLAR ATEŞ BÖCEĞİ SANILMAKTAN KORKMAZLAR...

bu sözün (aslında uzunca bir şiirdir) kime ait olduğunu hatırlamıyorum ancak Uzak doğu dinlerinden birinin mensubu olduğunu hatırlıyorum.

anthemoessa
06-06-2006, 23:04
Bu hoş tadı olan konuyu *severek takip ediyorum zamanım olsa da ben de uzun uzun katılsam keşke:)

Şimdilik *Buddhist kutsal metinlerinde de bolca bulunan sözleri, başka bir forumda sevgili Nibbana'nın(bilgili bir Türk Buddhist) yazdığı bazı yazıları aktarıyorum ilginizi çekebilir ve konuya renk katabilir:

"Uyandiginda (aydınlandığında) artik bir Budist, Hindu, Hiristiyan, Yahudi veya Müslüman degilsindir.

Sevgisin ve gerçeksin.

Ve sevgiyle gerçegin formu olmaz.

Formlara dolarlar

Ama kelime asla kelimenin ifade ettigi ile ayni degildir
'Tanri' kelimesi tanri degildir

'Anne' kelimesi anne degildir.

'Ben' kelimesi ben degildir.

Tüm bu sözler bostur.

Bunlar, zihin seviyesinde oynadigimiz oyunlardir.
Içimizde anlamak isteyen seyi besleyisimizdir.
Ve iste söylenen onca sözün ardindan buradayiz.
Nereye gittiler?
Hepsini hatirliyor musun?
Bos, bos ...
Onlari duyduysan su anda burada bombossun.
Sonraki söz için hazirsin.
Ama söz içinden geçip gidecek.
Hiç bir seyi bilmene gerek yok, isin komik olan yani da bu.
O kadar basitlesirsin ki,
Bosalirsin, hiç bir sey bilmezsin.
Sadece bilgelik olursun.
Hiç bir seye dönüsmeden
Her sey olursun."

"“Saf Gerçeklik okyanusu.
Maddesi, idraksiz devinisizligin içinde ebedidir.”
Fo-kuang Ju-man"


"Maku mozo'nun ögrencilerine verdigi "aldanma" cevabi tek basina Zen ögretisinin özetidir. Ifade edilebilir her gerçekligin daha derin bir gerçekligi vardir. Ve anlamlarin, ifadelerin ardindaki gerçeklerini görebilmek için tüm ifadeler asilmalidir. Bir bakima arayis kesfedecek hiç bir sey kalmayinca biter, o noktaya kadar kesfedilen her topragin ötesinde bir ada daha vardir. Ve ötedeki bu ada kesfedildiginde tüm mevcut yapiyi degistirir. Kendinden önceki birikimi en bastan yeni bir kural düzenine göre kurar. Her kesifte tüm iskelet bastan yapilanir.
Bu nedenle ögrencinin sordugu sey asla dogru veya yanlis olamaz. O, sadece ögrencinin, kendi gerçekligi içinde, o an bilinç üzerindeki farkindaligidir. Ve her yeni kesifle yikilip bastan kurulacagi için herseyi aldanma olarak kabul edip farkedilen hiç bir seyin üzerinde durmamak. Onlara baglilik kurmamaktir."

"Tüm Budalar ve insanlar tek bir zihinden baska sey degil. Onun disinda hiç bir sey yok. Bu zihnin baslangici yok, dogumu yok, ölümü yok. Ne yesil ne sari, biçim ve görünümden uzak, ne varlik nede yokluk denebilir. Tam burada, oldugu gibi - ama daldan dala atlayan düsünceler üretildiginde hataya düsersin. Sinirsiz bir bosluk gibi, ölçünün ve hesabin ötesinde. Bu tek zihin bizzat Buda'dir. Ve Buda ile insanlar arasinda bir fark yoktur. Ancak insanlar harici biçimlere bagimlidir ve kendilerini disarida ararlar. Ne kadar kovalarsan, o kadar elden kaçirirsin. Sen umutsuzca bir "Buda"yi arayan bir Buda'sin. Zihin, zihne tutunmaya çalisiyor. Tüm çabanla sonsuza dek dene, asla kavusamayacaksin. Birbiri ardina açilan düsüncelerini biraz dinlendir ve bos kaygilarini bir kenara birak, iste Buda karsinda apaçik duruyor. Buda oldugu gibi ustur, us oldugu gibi Buda'dir."

meas_0
07-06-2006, 00:03
kusurun öğrencide olduğunu göstermiş, resmi sorarken.

soro
07-06-2006, 00:07
sodomo malzeme yok mu.beyin cimnastigi lazim biraz.

pante
07-06-2006, 00:16
Karacahil kardeşim;
Hikayedeki tanımlar; şeriat, tarikat ve hakikat üzerine. Hikaye tam olarak şöyle:

Allah dostlarından birinin yanına bir adam gelerek sorar;
Şeriat nedir,Tarikat nedir,Hakikat nedir?

Allah dostu; cami avlusunda yürürlerken, abdest alan birini göstererek, "git ona bir tokat at" der adama!

Adam gidip abdest alan adama bir tokat atar, abdest alan adam ayağa kalkıp kendisine bil mukabele ederek aynı cinsten bir tokat indirir.

Allah dostu "İşte der bu şeriattir, sen bir tokat attın karşılığını *gördün."

"Git şu adama da bir tokat at" der Allah dostu:
Adam ona da tokat atar, ama bu adam sert bir bakışla dönüp tokatı vurana bakar.

Allah dostu; "işte bu da tarikattır" der, adam "belayı hakettim, Allah cezamı gönderdi de bir bakayım kimin eliyle bu cezayı verdi" der.

Git bir de şu adama bir tokat indir:
Adam ona da bir tokat atar, tokatı yiyen hiç aldırmaz, kafasını kaldırıp yukarı bile bakmaz.

Allah dostu; "İşte bu da hakikattir" der,

Bu adam "Ben belayı hakettim, allah da cezamı verdi ne fark eder kimin eliyle olduğu"der.

kage
07-06-2006, 02:00
eğlenmek gibi niyetim yok.zaten buna ihtiyacımda yok.ortadoğu dinlerinin yanında zen budizm,budizm,taoizm,vd. dinler çok masumane görünüyorsada hepsi aynı çizgide birleşirler.gerçeklerden kaçış ve beyin göçü.bahsettiğim bu beyin göçü az gelişmiş ülkedeki yetenekli elemanın başka ülkeye göçünden daha vahim.daha önce bahsettiğim basit olaylardan karmaşık bir sürü olaylara kadar milyarlarca konu var.ve keşfedilecek sayısız yasalar var.beni ne ilgilendirir, arada bir farklılık olsun deyip beyin cimnastiği adına boş zaman değerlendirmek adına bile bile tatmin uğruna kendinize,düşüncelerinize ulaşilamayacak, dokunulmaz *farklı bir alan yaratma uğruna eski dinlerden bıkmışlarada yeni insanlarada yeni din kapılarını gösteriyorsunuz.bir bakın tarihe.bu dinlerin ortak yönü aydınlanmacılık ve bireysel nitelik taşır.ortada kanıt yok.varmı aydınlanma yasaları bu dinlerin..satori,nirvana derler.bunlarda laf.örneğin elektrik ,gerçek aydınlanma o kadar gereksiz o kadar unutulmuş ki .bu dinlere sempati duyan *yeni biri için diyorum aydınlanma yasalarının farkında değilsen fizik kitaplarının elektrik konusunda bulabilirsin.basit bir hesapla bilincinizdeki tahribatı şöyle örnekliyeyim.herkelime için bir saniye kabul ederseniz ve bu koanlarla meditasyon yaparsanız (kutsal kitaplara kuran ,tevrat,incil ve diğer dinler içinde geçerli, dahil) türkçe sözcük sayısı ort. 100.000 olsun .100000 saniye.yaklaşık bir gün herşeyden habersiz umursuz geçen 1 gün.ve tekrarlara dalarsanız ki bunu müslümanlar,hristiyanlar yahudiler daha fazla yapıyor hesap edin vahim durumu.milyarlarca gün kaybı.bilimin uğraşlarıyla uğraşan insan sayısının gerçekte nekadar az sayıda insanlar olduğunu ve bunlara ihtiyacımız olduğunu görün lütfen.ben bilimin kapısına gidiyorum.umarım !

pante
07-06-2006, 22:19
Herşey Bir'e döner. Peki öyleyse Bir nereye döner?

sodomo--
11-06-2006, 22:23
Bak kardeşim kage, ben bu topiği uçu açık tarışmaların malzemesi olması için açmadım. Bu topik bir "polemik" topiği değildir burası konuya ilgi gösterecek insanların kendi fikirlerini de ortaya koyarak bir paylaşım içinde olmalarını sağlamak için açtım. Yani senin bu anlamda "bırakın bu ZEN ZUN hikayelerini hepiniz teröristsiniz" diyen o kıt akıllı şeriatçı yaratıklarla aynı çizgide olman şaşırtıcıdır bir ateist olarak. Yani ister ilgilen ister ilgilenme bu senin bileceğin bir iş ama burada kimsenin ukalaca dışarıdan akıl vermeleriyle uğraşacak değilim, bu fikirlerini gider başka topiclerde beyan edersin burası HİKAYE-MASAL-ÖYKÜ vb sevenlerin diyarı eğer çok bilimsel, akılcı bir yönün varsa açarsın bir topic oraya da ilgilenenler gelir tartışırsınız, bu yaştan sonra kafamı Aristo'nun özdeşlik yasasıyla, Descartes'in "Aklını yönetimi için kurallar" gibi şeylerle yoramam hele hele Evrim Teorisi falan hiç bana göre değil bilmem anlatabildim mi ?

pante ve sorogrenin de bu topiği Said Nursi, şeriat, tasavvuf vb tartışmaları ile amacından saptırmalarınıda esefle izledim.
Barı081 katkılarından dolayı teşekkür ederim, yazdıkların oldukça yerinde, katkıda bulunucu ve konuyla ilintili, seni sıksık görmek isterim bu topicte..

Saygılar, sevgiler

anthemoessa
11-06-2006, 23:38
budizm,budizm,taoizm,vd. dinler çok masumane görünüyorsada hepsi aynı çizgide birleşirler.gerçeklerden kaçış ve beyin göçü

kanıt yok

Kage sanırım Buddhizm konusunda derin bir bilgin yok.Buddhizmi Tanrı/peygamber inancına sahip dinlerle karıştırıyorsun.Çok kısaca yazayım: Buddhizm "gerçeklerden kaçış" değildir içe doğru, insanın kendine yoğunlaşarak ve konsantrasyonu çok üst seviyelere çıkararak "ben" düşüncesini etrafımızdaki olaylar zincirini algılama konusunda berraklık sağlamaya çalışır ve "gerçeklerden kaçış" değil "gerçekleri arayış" tır...

"Kanıt yok" diyorsun ve yine Buddhizmi islam/hristiyanlık/yahudilik gibi dogmatik dinlerle karıştırıyorsun. Bizzat Buddha, Buddhist kutsal metinlerine şöyle der:

"Bir şeye sırf kulaktan duydunuz diye körü körüne inanmayın, birkaç kuşaktan beri itibar görüyorlar diye, geleneklerin de doğru olduğuna inanmayın... Sırf hocalarınızın ya da din görevlilerinin otoritesine dayanıyor diye hiçbir şeye inanmayın. Ancak bizzat hissettiğiniz, denediğiniz ve doğru olarak kabul ettiğiniz, kendinizin ve başkalarının hayrına olan şeylere inanın ve tutumunuzu onlara uydurun."

"Sizi kendinizden başka hiç kimse kurtaramaz..Kendi kendinize ışık olun"

Buddhistlerde ve (tabi Buddhizmin meditasyona ağırlık veren kolu Zen'de) birşeyi deneyimlemeden körü körüne inanılmaz..Zen ustaları derin içe dalış, vippasana meditasyonlarında pek çok şey deneyimlediklerini ve pek çok şey için çok farklı algılama düzeylerine ulaştıklarını söyler...

pante
12-06-2006, 00:40
"pante ve sorogrenin de bu topiği Said Nursi, şeriat, tasavvuf vb tartışmaları ile amacından saptırmalarınıda esefle izledim."

Kim o öyle bana doğru gelen?

kage
12-06-2006, 01:39
fazlaca keyfinizi kaçırmaya niyetim yok.haddimede değil.it ürür kervan yürür kardeşim. doğruda nereye yürür.ben eleştirdim.kervanları bilim hanına yürütmek için. it gibi ürmek de bu benim için şereftir.bas 081 için diyorum .kullana geldiğimiz üç tane kişi zamiri var.ben,sen ,o.yahu bu üçü herkesin bilinç dağarcığında var.ben .....noktalı yerlere bütün eylemleri koy ve düşün.meditasyonda kullanman için.göreceksin negatif eylemlerde zorlanacaksın.pozitif eylemlerde keyifleneceksin.sonra aşarsan sessiz,sözsüz,çıplak hareketi çıplak bağları görecek farkedeceksin.şimdi 5 milyar insan hepside ben kişi zamiriyle düşünür.mecburen bu ben kişisi en büyük tanrı durumuna geçer.ortada ben sen diyaloğu varsa bu ben otadan kalkar .çünkü iki kişidede ben düşüncesi var ve bütün dinlerin tartışmasız kabul ettikleri o kişi zamiri tanrı yerine geçer.eğer sadece pozitif eylemler olsaydı inan bana ne buda ne tao ne bodidarma bireyci aydınlanmanın sırtından geçinemezdi.öyleyse bu ben kişi zamirindende kurtulmak gerekir.çünkü negatif eylemler ortadan kaldırılamıyor.ve öylede yapılmak zorunluluğu vardır.çünkü herkeste ben var.ve yine herkes kendim kelimesinide kullanır.fakat toplumsal gerçeklikte hemde anın görkemli zamanına bak. ben kitap okuyorum eylemi bir başkası tam o anda ben futbol maçı izliyorum bir başkası yine tam o anda ben internette sörf yapıyorum,ben elektrik düğmesine basınca aydınlık oldu.......vd insanin yapmadığı saçma kalan örn.kuşların yaptığı uçmak (araç kullanmadan) gibi sayısız eylem dizileri.
işte gerçek bu.organik hayatta diğer canlı ve cansız varlıklarla büyük bir eylemsel iş bölümü içerisindeyiz.sizin tanımlarınız ve yapacağınız metitasyonlardaki zaman kaybını bi görün ve diğer din uygulamalarını katın ve hesaplayın.doğrudur aristonun formel mantığı,evrim kuramı,öklid geometrisi ,özel görelilik ve sayısız bilimsel hikaye.eleştirel beyin cimnastiği yapmanız dileğiyle.ben gemi inşa ediyorum,ben inşaatta çalışıyorum,ben tarlada ekinleri topluyorum,ben aristo formel mantığı üzerine araştırma yapıyorum,ben şafakta baliğa çikiyorum,ben çay içiyorum...ben meditasyon yapıyorum!

pante
12-06-2006, 02:00
Senin şu cansız cesedini taşıyan kim?

Jem7
12-06-2006, 04:06
sodomo konuya devam ediyormusun? Ediyorsan bundan sonra bende katılmak isterim.
bu zen felsefesine merakım var ama tam olarak ne olduğunu anlamış değilim hala umarım çabuk çözerim...

sodomo--
12-06-2006, 05:44
Jem kardeşim, devam edeceğim yeni hikayeler ile ama şimdilik Zen nedir, ne değildir gibi teorik açıklamalar yapma niyetinde değilim zaten önemli olan Budizm veya Zen değil bunlar sadece sözcük, şimdilik hikayeleri okumanı tavsiye ederim zaten felsefesi de içinde bu hikayelerin...

sodomo--
12-06-2006, 07:04
İki Zen öğrencisi dere kenarında ellerini yıkıyorlarmış. İçlerinden birisi suda boğulmak üzere olan bir akrep görmüş ve onu avuçlayarak kenara *çıkartmış ama tam bu esnada akrep onu sokmuş ama buna aldırmayan Zen öğrencisi elini yıkamak için tekrar suya soktuğunda yine suda boğulan bir akrep görmüş ve onuda avuçlayarak kenara çıkartmış fakat bu akrepte onu sokmuş. Onu izleyen arkadaşı demiş ki :

--"Neden sudan akrepleri çıkartıp da onların seni sokmasına neden oluyorsun ? Onlar seni her durumda sokacaklardır çünku bu akreplerin doğası ! " *

--"Evet biliyorum ama bu da benim doğam" diye yanıt vermiş eli akrepler tarafından sokulan Zen öğrencisi.

sodomo--
12-06-2006, 07:51
Çok müthiş zor bir koan bu aşağıdaki ve her kim anlarsa bunu bayağı bir mesafe kateder Nirvana yolunda (ben anlamış değilim):

Bir Zen öğrencisi tapınaktan çıkarak Ustasının vereceği derse gitmek için yola koyulur ama yolunu kaybeder bir nehir kenarında ve nehrin öbür tarafına geçmek için kullanılan köprüyü bulamaz. Uzun bir süre dolaştıktan sonra Ustasının nehrin diğer tarafında ders verdiğini görür ve ona bağırarak şöyle der :

-- "Usta ! Nehrin öbür tarafına nasıl geçebilirim ?"

Usta cevab verir nehrin karşı yakasından bağırarak :

--"Çırak ! Sen öbür tarafta bulunuyorsun"



(Nirvana'ya yakınlığın ironic bir referansı olarak tanımlanmış bu koan)

12-06-2006, 09:41
Benim bu hikayelerden anladığım, zen düşüncesinde referansın, merkezin her zaman BEN olması. Doğru olanın da her zaman bireyin kendine göre belirlenmesi, dışarıya göre değil.

Özellikle uçurumdan düşmek üzere olan adam hikayesinde dikkatimi çekmişti ama o zaman yazamamıştım. O adama zehirli çileğin o kadar lezzetli gelmesinin nedeni "kendi kaderimi, kendi yaşamımı kendimden başkasının yönetmesine, yönlendirmesine izin vermem. Kendi yolumu çizebildiğim sürece, bu yol ölüme bile götürse güzeldir" diye düşünmüştüm.

Akrep hikayesinde de bunu gördüm. "Ben kendi doğamı, yolumu yaşarım, bunu dışarıdan aldığım etkilere göre değiştirmeyeceğim" diye anlıyorum.

Doğrusu hiç bilmediğim ve sanırım oldukça uzak olduğum bir düşünce. Tamamen yanlış anlamış ve saçmalamış da olabilirim...

K.C.
12-06-2006, 10:25
pante ve sorogrenin de bu topiği Said Nursi, şeriat, tasavvuf vb tartışmaları ile amacından saptırmalarınıda esefle izledim.
sn. sodomo,
panteidar'ın bu alıntıya cevabını okuyunca fark ettim yazınızı. Sanırım muhatap benim burada. özür diliyor ve ilgili mesajımı derhal siliyorum.

kusura bakmayın lütfen,
sağlıcakla kalın...

AYATA
12-06-2006, 10:54
tokyo'da menji doneminde iki zen rahibi yasarmis. buddha'nin dediklerini harfiyen uygulayip, alkole dokunmayan, sabah onbirden sonra yemek yemeyen rahip usho ile daha basina buyruk yasayip, istedigi anda yemek yiyip, gunduz gece farketmeden istedigi anda uyuyan rahip tanzan. bir gun rahip usho tanzan'i ziyarete gitmis. hic bir budistin agzina bile surmemesi gerekirken, rahip tanzan gunduz vakti sarap icmekteymis.
"merhaba kardesim." demis tanzan. "bir sey icmek ister misin?"
"ben asla icmem." demis usho.
"asla icmeyen biri, bir insan bile degildir." demis tanzan.
"icki icmiyorum diye benim insan olmadigimi mi ima ediyorsun" diye kizmis usho. "eger insan degilsem, neyim ben?"
"bir buddha" diye cevaplamis tanzan

sodomo--
12-06-2006, 11:57
SİRİUS-B, özellikle "ego" hikayesi çok hoştu ve son hikaye de dikkate şayan ama ortadaki iki hikayeye eklenecek bazı şeyler var mesela ikincisi Zen'in batılı versiyonu yani biraz Kilise havası var, hatırlayacaksan bu topicte ilk *"hayalet" hikayesi de Zen'in batılı versiyonu, orjinal Zen hikayelerinde "hayalet, halisünasyon" vb. şeyler mevcut değil, sonuçta Zen de içine girdiği kültüre göre kendisine bir anlatım tarzı seçiyor bunlar doğal. Üçüncüsü tam bir orjinal Zen hikayesi burada mesaj çok açık veriliyor ki bunu her Zen hikayesinde bulmak mümkün değil. Dördüncüsü de orjinal ama o hikayenin yorumu bambaşka bir düzlemde gidiyor , "aslında zihin hareket ediyor" cevabı bir Zen ustası için ideal bir cevap değil ama orada bir zorunluluk var öğrencilerin halihazırdaki durumları baz alınarak verilmiş bir cevap, *çok derinlik arzetmiyor, bunu bilahire anlatacağım.

Katkıların için teşekkürler

12-06-2006, 12:00
iki öğrenci dalgalanmakta olan manastırın flamasına baktılar. biri "rüzgar hareket ediyor" dedi. diğeri "hayır, hareket eden flama" diyerek karşı çıktı. o esnada yanlarıdan geçen üstad onlara dönüp "ne rüzgar ne de flama; sadece zihin hareket ediyor" dedi.

Bu çok güzeldi...

merkezin her zaman BEN olması

Budizm konusunda çok bilgili olmasam da benim anladığım kadarıyla Zen Budistleri ilk önce "ben" düşüncesini derinlemesine inceler ve "ben" fikrinin de zihnin bir yanılsaması olduğu sonucuna varır.Yani gerçekten "ben", "sen" , "o" yoktur (Tabi bu kavramlar farklı konsantrasyon seviyelerinde farklı manalara gelebilir) Bunu "the false idea of 'I' " diye belirtirler.

AYATA
12-06-2006, 12:07
Zen bir dünya görüşüdür. Bir çırak ile ustası arasındaki günümüz ve eski batının -mantık doğrultusunda- anlayamayacağı bir düşünce ve hayata yaklaşımdır. Neden, çünkü batı Aristo mantığı ile gelişmiş bir kültürdür. Düşünürleri bir odada toplanıp, dışarıda yağmur yağıp yağmadığının hararetle tartışıp, yağmurun neden yağdığı ve neden yağmur yağınca ıslanıldığını inceleyebilir. Bir Zen'ciye ise sorulduğunda "Yağmur yağıyor."- "Islanıyorum." der. Bir odada ise, dışarıda yağmur yağıyor ise, yağıyordur: “Ben kuruyum.” der.

AYATA
12-06-2006, 12:09
Zen konusunda bir söz vardır: "Normal, sıradan biri her şeyi olduğu gibi görür. Zen öğrenen biri her şeyi farklı görür. Aydınlanmış biri her şeyi olduğu gibi görür." Bu söz ilginç bir döngüdür; insanın başladığı noktaya döndüğü gözlenir. Zen aslında her şeyi olduğu gibi görebilmenin eğitimidir. Sıradan biri farkında olmadan her şeyi, aynı olduğu gibi görür. Yani, bir bütün olarak etkilenmeden, hissetmeden. Bir usta ise aynı seviyeye ulaşmaya çalışır. Ama bilerek...

Bir Zen hikayesi şöyledir: Bir Zen Budist dağda yürürken meditasyonu yapan bir Budist'e rastlar, yanına oturur, eline bir tuğla alır ve onu parlatmaya baslar. Budist durur, sorar “Ne yapıyorsun?” diye. Cevap verir “Bunu bir ayna yapıyorum.”, o da “Bir tuğla parlatılarak ayna yapılabilir mi?” diye sorar. Burada, Zen budistin davranışı anlaşılmaz olarak görülebilir. Rahip devam eder; “Bu tıpkı araba sürmeye benzer, araba yürümeyince kamçıyı arabaya mı yoksa öküze mi vurursun?”. Aslında çok basit bir anlam taşır. Zen Budist'in yaptığı meditasyonu zihni eğitmek amaçlıdır. Zen'ci belli bir konuyu çok derin düşünür, beyni boşaltmak mesela kelime tekrarları ile düşünmeyi engellemek, belki temizlemek ise bu yaklaşıma terstir, Bu hikaye de eğitilmemiş bir zihnin (Zen eğitimi) cilalanarak güzelleştirilemeyeceği anlatılıyor. Fakat, Zen hikayeleri görüldüğü kadar basit değildir. Bir Zen Budist neden bir adama ders vermeye çalışır? Aksine olayları olduğu gibi seyretmek bu düşünceye daha yatkındır. Eski zamanlarda bazı Zen Budistler çantalarında bitkisel ilaçlarla, dağ taş demeden dolaşıp gittikleri yerlerde de hastalara şifa dağıtmaya çalışırlarmış. Bu toplumsal yönlendirmeden sıyrılmış bir insanin başkalarının ne düşündüğüne aldırmaksızın çevresine bilgi ve hatta şifa dağıtmasıdır. Bu davranışı insanların eleştiri veya beğenisine aldırmadan güzel olduğu için yapar. Doğada her çeşit iyi ve kötü yan yana, iç içedir. Bir insanın iyilik yapması bu dengeyi bozmaz.

12-06-2006, 13:10
aslında zihin hareket ediyor" cevabı bir Zen ustası için ideal bir cevap değil ama orada bir zorunluluk var öğrencilerin halihazırdaki durumları baz alınarak verilmiş bir cevap, *çok derinlik arzetmiyor, bunu bilahire anlatacağım.

Bu konudaki görüşlerini merakla bekliyorum Sodomo.Çünkü bu söz Zen çevrelerinde çok ünlü bir söz bildiğim kadarıyla ve gayet "zence" bir cevap bence.Çünkü Budizme göre aslında herşey "zihin"dir. Ama "zihin" kelimesi de farklı anlamlarda kullanılıyor.Birincisi egodan kaynaklanan zihin ikincisi herşeyden bağımsız saf zihin...Suyun üzerine yansıyan ay anlatması/örneği vardı Buddha'nın yanlış hatırlamıyorsam

12-06-2006, 17:13
"Japonya'da feodal dönemdeki iç savasta istila ordusu kasabanin kontrolünü bir gece içinde eline geçirir. Tek bir direnisle karsilasmayan general, adamlarina köyü aramalarini emrettiginde tek bir yasli zen ustasi disinda herkesin iki gün önce kaçtigini ögrenir. Meraklanan general bu yasli adamin nasil biri oldugunu ögrenmek için tapinaga gider ama alisik oldugu gibi iltifatlarla ve törenle karsilanmayinca sinirlenip bagirir "Seni ahmak" kilicina uzanir "gözünü kirpmadan seni çigneyip geçebilecek birinin karsisinda durdugunun farkinda degil misin?" Zen ustasi sükunetini bozmadan yanitlar "peki sen gözünü kirpmadan çignenip geçilebilecek birinin karsisinda durdugunun farkinda misin?"

AYATA
12-06-2006, 22:11
bir zen ogrencisi zen ustadina gitmis:
"ustadim, cok calisip aydinlanmak istiyorum. ne yapmam gerekir aydinlanabilmem icin? bana yol gosterin."
bunu duyan ustad ogrencisine sormus:
"yemegini yedin mi?"
"evet" demis ogrenci.
"o zaman git tabagini temizle ve bulasiklari yika."


buddha sutralarindan birinde su hikayeyi anlatirmis. adamin biri bir tarla da yururken kaplanin biri takilmis pesine. can havliyle kacarken bir ucuruma rastlamis, ucurumun kenarindan sarkan bir agac kokune tutunup kendini asagi sarkitmis. kaplan yukarda kendisini beklerken bizim adam ucurumun asagisinda kendine bakan ikinci bir kaplani farketmis. can havliyle agac kokune sikica sarilmis. o sirada biri beyaz biri siyah iki fare gelip agac kokunu kemirmeye baslamislar. bunu seyrederken agac kokunun yaninda iki tane cilek farketmis. bir eliyle koku tutarken, diger eliyle cilege uzanmis ve koparip yemeye baslamis. ne kadar lezzetli gelmistir o cilek ona.

joshu altmis yasindayken zen ogrencisi olmus ve 80 yasina, aydinlanincaya kadar devam etmis. ondan sonra 120 yasina kadar zen'i ogretmekle mesgul olmus. bir gun ogrencisinin biri kendisine sormus:
"eger zihnimde hic bir sey yoksa ne yapmaliyim?"
joshu ogrencisine bakmis ve demis "at gitsin."
"ama zihnimde hic bir sey yokken onu nasil atabilirim?" diye devam etmis ogrenci.
"o zaman." demis joshu "boyle devam et gitsin."

Jem7
12-06-2006, 23:30
zevkle okuyorum arkadaşlar devamını bekliyorum. yanlız koanların cevaplarını yazmasanızda biz bir kaç şey düşünsek cevabı görmeden daha iyi olmazmı?

sodomo--
13-06-2006, 02:03
Güzel ama hızlı gidiyoruz biraz ve yığılma oluyor gibi geldi bana. Şimdi bir iki düzeltme yapmak istiyorum :

joshu altmis yasindayken zen ogrencisi olmus ve 80 yasina, aydinlanincaya kadar devam etmis. ondan sonra 120 yasina kadar zen'i ogretmekle mesgul olmus. bir gun ogrencisinin biri kendisine sormus:

"eger zihnimde hic bir sey yoksa ne yapmaliyim?"
joshu ogrencisine bakmis ve demis "at gitsin."
"ama zihnimde hic bir sey yokken onu nasil atabilirim?" diye devam etmis ogrenci.
"o zaman." demis joshu "boyle devam et gitsin."

Sirius burada son cümle "boyle devam et gitsin" olmayacak bunun yerine "öyleyse taşı onu" olacaktı.

joshu altmis yasindayken zen ogrencisi olmus ve 80 yasina, aydinlanincaya kadar devam etmis. ondan sonra 120 yasina kadar zen'i ogretmekle mesgul olmus. bir gun ogrencisinin biri kendisine sormus:
"eger zihnimde hic bir sey yoksa ne yapmaliyim?"
joshu ogrencisine bakmis ve demis "at gitsin."
"ama zihnimde hic bir sey yokken onu nasil atabilirim?" diye devam etmis ogrenci.
"o zaman." demis joshu "taşı onu."

Bu yukarıdaki koan oldukça önemli bir koandır. Bunu not edelim....

Bu aşağıdaki koan ile ilgili değişik yorumlar mevcut şimdilik acele etmeyelim zannedersem burada "japonca" kaynaklı bir mecazi bir anlam kaydırması var detaylarını araştırıyorum belki de olduğu gibidir ama şimdiden kesin bir şey söylemek istemiyorum. (Not : Eğer anlaşıldığı gibiyse pek bir derinlik sunmaz bizlere)

bir zen ogrencisi zen ustadina gitmis:
"ustadim, cok calisip aydinlanmak istiyorum. ne yapmam gerekir aydinlanabilmem icin? bana yol gosterin."
bunu duyan ustad ogrencisine sormus:
"yemegini yedin mi?"
"evet" demis ogrenci.
"o zaman git tabagini temizle ve bulasiklari yika."

Şimdi gelelim bu aşağıdaki önemli koan'a :

iki öğrenci dalgalanmakta olan manastırın flamasına baktılar. biri "rüzgar hareket ediyor" dedi. diğeri "hayır, hareket eden flama" diyerek karşı çıktı. o esnada yanlarıdan geçen üstad onlara dönüp "ne rüzgar ne de flama; sadece zihin hareket ediyor" dedi.

Burada Sirius çok erken davranmışsın.

Şimdi Wu-men Hui-hai *isimli 13.yy da yaşamış ve 48 Çin koanını derlemiş bir Zen ustası'nın (ki japonca da Mumon olarak geçer)
The Gateless Gate (Kapısız Kapı) ismiyle yayınlanan eserinde bu koan yorumlanmış lakin Mumon'un yorumlarını anlamak da her zaman o kadar kolay olmuyor.
Özellikle türkçe çevirilerde çok dikkat etmek gerekiyor çünkü bir ufak çeviri problemi bile koan'ı altüst edebiliyor ki zaten çinceden ingilizceye yapılan çevirilerde de bu problemler yaşanmış ve bazı koanlara *olduğundan çok farklı bir anlatım tarzı yüklenmiş özellikle çince ve japonca da kullanılan bazı sözcüklerin arkasında yatan mecazi anlamlar gözardı edilmiş sözcükler sözlük anlamları ile çevrilmiş ve bu da bazı koanlarda ciddi anlam erezyonu yaşanmasına sebep olmuş veya koan'ın zihin üzerinde yarattığı *vurucu etki ortadan kalkmış..

Bu "zihin dalgalanıyor" koanı için Mumon'un yorumu şu şekilde :

--"Dalagalanan bayrak değildir, dalgalanan rüzgar değildir, dalgalanan zihin değildir. Eğer bunun anlamı ile ilgili içten bir kavrayış kazanırsanız o zaman bu iki öğrencinin nasıl onu "altın" yapmak için "demir" satın aldıklarını göreceksiniz. Usta bu iki kalın kafalı öğrencinin böyle bir pazarlık yapmasına tahammül edemezdi. Bu yüzden kendisi böyle bir pazarlığa girdi..

Rügar, bayrak, zihin hareket eder
Bunların hepside aynı hatanın suçunu taşıyorlar
Biz yanlızca ağzımızı açtığımızı biliyoruz
Ama söylediklerimizin yanlış bir yola gittiğini değil...
--------------------

kage
14-06-2006, 16:47
Zen bir dünya görüşüdür. Bir çırak ile ustası arasındaki günümüz ve eski batının -mantık doğrultusunda- anlayamayacağı bir düşünce ve hayata yaklaşımdır. Neden, çünkü batı Aristo mantığı ile gelişmiş bir kültürdür. Düşünürleri bir odada toplanıp, dışarıda yağmur yağıp yağmadığının hararetle tartışıp, yağmurun neden yağdığı ve neden yağmur yağınca ıslanıldığını inceleyebilir. Bir Zen'ciye ise sorulduğunda "Yağmur yağıyor."- "Islanıyorum." der. Bir odada ise, dışarıda yağmur yağıyor ise, yağıyordur: “Ben kuruyum.” der.
çok güzel örneklemişsin,iki mantık okulu arasındaki farkı.aristo mantığının üstünlüğünü senin sözcüklerinle düşünürsen zen budist birey aydınlanmacıların ne kadar işe yaramaz olduklarını görürsün.mürit ne yapsın .tarlası yok ,ekmek elden su gölden,suya ihtiyacı yok vs.aristo mantığı ile ilgilenirsen yağmurun neden yağdığını anlarsın,yağmur yağıyorkende mürit tabii doğası gereği ben ıslanırım diyecek ama aristo mantığı ile şemsiyeyi keşfedebilirsin,yada üzerine sağlam giysiler giyip üşütmezsin ki grip salgınına yenik düşmezsin.tabi müritin ertesi gün yapması gereken atlara yem vermek,öküzleri suya götürmek,ağaçları budamak vs işi yokki olmayıncada grip olsa ne olur olmasa ne olur.iki gün istirahat!

sodomo--
14-06-2006, 17:02
derin bir ooooof çeksemde şu karşıki dağlar yıkılsa...

kage aristo mantığı hakkında ne biliyorsan anlatta bizde öğrenelim. Tabi biz de bu ara bir şey öğrendik hani : "Aristo mantığı ile şemsiyeyi keşfetmek" :) *Vay be....Gülermisin ağlarmsın görmeyeli Aristonun sakalları beyazlamış


Hadi bu gün sana benden bir koan : Dünyaya gelişine hiç kimse engel olamadı ve dünyadan giderkende kimse onu zaptedemeyecek. Kimdir bu ?

Jem7
14-06-2006, 17:26
Hadi bu gün sana benden bir koan : Dünyaya gelişine hiç kimse engel olamadı ve dünyadan giderkende kimse onu zaptedemeyecek. Kimdir bu ?

Ben

sodomo--
14-06-2006, 17:49
Jem tam isabet...

14-06-2006, 21:08
iki mantık okulu arasındaki farkı.aristo mantığının üstünlüğünü senin sözcüklerinle düşünürsen zen budist birey aydınlanmacıların ne kadar işe yaramaz olduklarını görürsün.

Senin seviyende yazmadan birşey anlatamayacağız sanırım..

Arkadaşım sen ne biliyorsun ki Zen hakkında/ Budizm hakkında? Zen sadece koanlardan ibaret değildir bu koanların amacı farklıdır ki sen onları bile anlayamazsın..Sen ZEN metinlerini okudun mu? Zen FELSEFESİNİ biliyor musun?Bir Lankavatara Sutra, bir Shurangama Sutra okudun mu? Bu felsefenin Ne kadar DERİN olduğunu biliyor musun? Düşünce biçimini biliyor musun? Üstelik sana zorla bu bölüme gir de oku denmiyor sürekli gelip berbat ediyorsun? Bu bölümde Tanrı'dan dogmalardan konuşulmuyor birşeyin doğruluğu ispatlanmaya ÇALIŞILMIYOR! hatta bazı şeyleri "DOĞRU YANLIŞ" şeklinde NİTELEMEKTEN bile kaçılıyor sadece ilgilenenler için birşeyler yazılıyor madem ilgilenmiyorsun zorun ne anlamadım...

Zen ciler bilime karşı değillerdir tam tersi ateistlerdir ve bilimcilerdir.Bilime sonuna kadar da destek verirler, bu zaten hemen hemen bütün ingilizce Budist sitelerde belirtilir...Budizm ateist bir sistemdir zaten,yaratılış mitleri de yoktur Budistler bu konuyu en iyi şekilde bilimin çözeceğini bizzat söyler ingilizce sitelerde ki sana pek çok kaynak gösterebilirim. Durum bu iken sen neye itiraz ediyorsun? Zen anladığımız manada maddeyle dış dünyayla "dış" ile ilgilenmez verilen yağmur örneğinin bununla ilgisi var bence..Zen "İÇ" ile ilgilenir zihin ile ilgilenir kişinin iç dünyası, algılama biçimleri ile ilgilenir.

kage
19-06-2006, 00:44
meas aklın her konuda işe yaramadığın bilmek önemli bir adım Aydınlanma yolunda genellikle de Zen buna çok vurgu yapar hatta koan'ların düzenlenme amacı aklı devre dışı bırakmak ve bilgiye varlığının tamamını kullanarak ulaşmaktır bir bakıma ama burada şöyle bir durum var :

Zen'in öğüt-nasihat verici yönü yoktur veya böyle bir amacı yoktur. Burada amaç okuyucuda bir "uyanış" bir "farkındalık" sağlamaktır. Mesela ben sana "elin var mı ?" diye sorduğumda sen "evet var" dersin bende derim ki "ama şimdi farkettin onun var olduğunu" yani Zen'in aydınlanması bir "farkındalık" sağlamadır aynen aşağıda bir Zen ustasının ifade ettiği gibi ;

Ben Zen yolunda çalışmalara başladığımda dağlar dağ, ovalar ova gibiydi, bu yolda ilerleme kaydettiğimde baktım ki ne dağlar dağ, ne de ovalar ova gibi... Yolun sonuna geldiğimde dağlar tekrar dağ, ovalar da ova gibiydi, ama artık her şey öylesine berrak görünüyorduki

Tabii bende oldukça tereddütteyim aslında bu seçeneklerin dışında başka bir seçenek var gibi duruyor ama birlikte bulabiliriz ve zaten amacım da buydu "birlikte bir paylaşım içinde" farkındalık ve uyanış sağlamak.


SİRİUS-B katkın için teşekkür ediyorum.

evet anları yaşamak lazım ama sonrasıda var...

Bu "an" konusu çok önemli Zen'de, sonrası veya öncesi var mı pek emin değilim.

yoksa doğal hali en güzel olan halidir mi demek istedi yaşlı zen ustası

Bu oldukça güçlü bir seçenek. Ama unutmayalım Zen usatısı "nasihat" vermez veya "doğru-yanlış-güzel-çirkin" olan şeyin ne olduğunu söylemez , "karşısındakine aydınlanma yolundaki engellerini farkettirir" yani acaba o rahibin kafasındaki "şekilciliği" mi yıkmak istedi ?

Kim bilebilir ?[list] sayın mistiksipirit,tek tek örneklerle tezlerinizi çürütmek gibi bir niyetim olmamakla birlikte yukardaki alıntı konusu ile aristo özdeşlik yasası arasındaki farka dikkat çekmek istedim ki yeri gelmişkende ilerde aristo mantık yasaları ile ilgili bir yazı yazıcağım.aristo özdeşlik yasası der ki.A=A dır.kedi=kedi,ev=ev,dağ=dağ,ova =ova vs.şimdi mürit bize yolun sonunda farklı bir şey mi kanıtladı.kanıtladıysa bu kanıtlar nerde?oysa aristo nettir.dağ dağdır ova ovadır -cümledeki gibi sözcüğünün kattığı anlam bir yana şimdilik şunu söylim belirlememek,tanımlamamak. -o halde sorun burda şu olmazmı?mürit iyimser bir tahminle 10 yılda bunu farketmişsse ve diğer müritlerde aynı yolda bu zamanı harcamış olursa (burda ben bir örnek üzerinden genelleme yapıyorum kuşkusuz ki en azından bu koan üzerinde uğraşanları uyandırmış olurum) benim daha önce vurguladığım 1 kelime 1 saniye hesabı ile milyarlarca gün kaybı doğru olmazmı ?yeri gelmişken A yı A olarak kabul etmek zorunlu bir dogmalıktır ki sözcüklerin ilk anlamları ile ilgili ve etimolojik tarihi bugünkü tarihteki anlamları farklı olabilir ve bu özdeşlik yasası bu yüzden tam değıldir zaten sizin sıkça bahsettiğiniz zihin yanılsamalarının kökündede bu var burdan tamam işte deyip kanıt çıkarmamanız dileği ile fakat *daha gelişkin bir yasa geliştirilebilinir,bunu da belirterek son yazılarınızda akıl,mantık terazisinden bahsettiniz nedir bu dinlerdeki akıl,mantık terazisi?diyalektik mantık ?verdiğiniz örneklerin hepsindede var akıl müritte doğuştan varmış gibi bunun dışına çıkmayı salık veriyorsunuz artı herkeste olan ben sözcüğü üzerinde kurtuluş söylemleri dile getiriyorsunuz yeri gelmişken kurtulmak düşüncesindende kurtulmak gerektiğini söyleyeceksiniz ve bu tekerleme böylece devam edecek bir avuç yetke sahibinin elinde veya sonrasında milyonlar oyuncağa dönmüş olacak ve milyonlarca gün kaybı.vurgulamak istediğim asıl konulardan biri de şu.tanrıya inananlarla değil günümüzdeki sorun bunları din kurallarına dönüştürenlerle,gelişen yaşama müdahale edenlerle sorun devamla ateistlerin dinide olabilecekse bu bilim dini olmalıdır.bilimi referans alan dinler değil.ve konunun özüne dönersek ben aydınlanma yasaları nelerdir dedim bu yoksa budanın,bilmem hangi ustanın sözlerinden kanıt demiyorum.ve bu farkı şöyle örnekledim ki vurgu büyük olsun şu yazı evlerimiz,elektrikle aydınlanmışken[/size] siz nasıl birey ayınlanmacılığını savunabiliyorsunuz.ayrıca bu yasalara herkes ulaşabilir olsun diyede fizik kitaplarına yazılmıştır. [

sodomo--
01-07-2006, 05:19
Bir Zen ustası nehir kenarında meditasyon yaparken yanına genç birisi gelir ve ona der ki : "Senin öğrencin olmak istiyorum"

"Neden ?" diye sorar Usta

"Çünkü Tanrı'yı bulmak istiyorum" diye cevap verir genç adam.

Usta aniden ayağa fırlar ve bu genç adamı ensesinden sertçe tutarak kafasını suyun içine daldırır. Genç adam ne kadar çırpınsada suyun altındayken kafası kurtulamaz ve böylece 2-3 dakika suyun altında kalır . Sonra usta genç adamın kafasını sudan çıkarır.

Genç adam yutmuş olduğu suyu öksürerek çıkartır ve son anda boğlulmaktan kurtulan biri olarak nefes alabilmek için bir süre çaba gösterdikten sonra kendine gelebilir.

Usta sorar : "Başın suyun altındayken en çok neyi istedin ?"

"Hava" diye yanıt verir genç adam.

Usta : "Peki, öyleyse git evine ve Tanrı'yı da "hava" kadar istediğin zaman gel bana" der.

--------------------------------
Ot minderde oturmakta olan bilge, ak sakallarını sıvazlayıp gülümsedi. Delikanlı aylar önce yine aynı soruyu sormuş ne var ki bir yanıt alamamıştı. Usundaki soruyla günler ve geceler boyu boğuşup duran genç izdeş, aradığı yanıtı yaşlı bilgeden edinebilme girişimini yinelemişti sonunda:

* "Aşkınlaşmanın, yetkinliğin gizlerine ilişkin minicik bir örnek de mi sunmayacaksın ustam?"
*
İzdeşinin kararlılığını duyumsayan bilge "Artık zamanıdır." dedi kendi kendine. Hemen yanındaki raflardan birinden hiç kullanılmamış, kalınca bir defter çekip çıkarttı. Karşısındaki gence, "Kalabalıklar..." dedi, "...işte böylesi bir defter gibidirler."
*
Ustanın usuna Mevlana'nın sözleri geldi: "Sen kalabalıklar bir yerlere varır mı sanırsın? Onlar yürürler, gezerler, dolaşırlar ama hiçbir yere ulaşamazlar." diyen o ermişler ermişi, büyük çoğunluğu, tinsiz, ussuz, elsiz, ayaksız yaratıklar olarak tanımlamıyor muydu?
*
Kucağındaki defterden bir sayfa yırtmaktayken, "Eğer aşkınlaşmaya yatkınsan, öncelikle kalabalıklardan kurtarmalısın kendini." dedi bilge.
*
Şeyh Bedrettin, altı yüz yıllık uzaklığı aşıp iki göz odalı eve konuk oluverdi birden. O inançlı tok ses, kerpiç duvarların ak badanasını daha da ağarttı sanki: "Tanrı'ya ulaşmak istediğini öne süren çoktur. Onlardan birine dünyadan yüz çevirmesi gerekeceği söylendiğinde, ereğe ulaşana değin dünyaya bağlı kalacağını savlar, direnir. Böylesi bir davranış usla pek bağdaşmaz." Daha Simavna Kadısıoğlu'nun sözleri duvarlarda yankılanmaktayken Meister Eckhart'ın sesi çınladı ahşap tavanda: "Erdem, yaratılmış olanlardan kopabilmektir. Saf ve temiz kalmak isteyenlerin yalnız bir şeye gereksinimi vardır: Terk!.."
*
Bilge, koparttığı kağıdı defterin üzerine koyup, genç izdeşinin gözbebeklerini aradı gözleriyle. "Yıllarca..." dedi; "...bir defterin sıradan yapraklarını çağrıştıran bir yaşantının ardından yapayalnız, tek başına yaşam sürdürmeye kalkışmak, zor gelir başlangıçta. Üstelik hedef, herhangi bir kağıt parçası ya da kağıttan bir sandal falan olmak da değildir. Bir yelgülüne dönüşmektir aşkınlaşmaya kalkışanların hedefi."

*Genç izdeşin yüzü aydınlanıverdi: "Demek yalvaç İsa; 'Düğün evlerinin önü hep kalabalık olur. Ama gerdek odasına yalnızca yalnızlar girer.' derken, bunu anlatmaya çabalıyordu." dedi.
* Kurulan koşutluktan hoşnut oldu bilge. Elindeki kağıdı iki eşitkenar üçgene dönüştürecek biçimde katlayıp kenarda kalan fazlalığı yırtarken, "Olası ezinçlere katlanmayı, en azından bu kağıt denli becerebilmek gerek oğul." dedi; "Fazlalıklarımızdan da, şu üçgenlerin fazlalığından kurtulması gibi kolayca arınabilmeliyiz."

* "Bir defterin kimliksiz yapraklarıyla kıyaslandığında, nasıl da devinim dolu, kişilikli ve erksel etkilere hazırlıklı nesnelerdir yelgülleri" diye düşündü bilge. Eckhart yeniden seslenmeye durdu o ara: "Tin, dünyasal nesnelerden ne denli arınırsa işte o denli güçlenir!"
*
İki ikizkenar üçgen oluşturan kağıdı açıp, diğer köşeler doğrultusunda yeniden katlayan bilge, Buda'nın bir sorusunu izdeşine yineledi: "Sizler köpekler gibi zincirlerle, tasmalarla, halkalarla, dünyaya ve onun sunularına bağlı kaldığınız sürece tinsel aşkınlıkları nasıl umabilirsiniz?"
*
Genç adam, sanki salt bir çift göz, bir çift kulak olmuş, ustanın her sözünü ve devinimni sindirmeye didiniyordu.
* İkinci kez katladığı kağıdı açan bilge, köşegenlerin kat yerlerini orta kesişim noktasına doğru birer birer yırtarken, "İyi izle..." dedi "...kağıt, bağımlı olduğu defterden kopmakla yetinmemeli yalnızca. Tüm benliğini, koşullanmalarını, yargılarını, bilgisini boşlamayı gerekli gören bir ermiş gibi, neredeyse darmadağın olmayı göze alabilmeli yelgülüne dönüşebilmek için."
* Kare yüzey, yalnızca orta noktasında bağlantısı olan dört eşit üçgene dönüşmüştü.
* Yaşlı bilge, dizleri üstündeki defteri raftaki yerine yerleştirip kapaklı ahşap bir kutuya el attı. Kutunun içinden bir toplu iğne çıkarttı. Neredeyse kopmak üzere olan üçgenlerin her birinin iki köşesinden birini tam ortada, bütünlüğü sağlayan bölümde biraraya getirip, tümünü birden toplu iğneyle birleştirdi.
* "Dikkat ettin mi oğul; kağıdın orta noktasının birleştirici bir bütünlüğü var tüm parçalanmalara karşın. Yetkinleşmelere yönelenler de özenle korunan bu orta nokta denli özenli olmalılar inançlarını korumada 'Ben'lerimizi didik ederken bile, 'yol'un doğruluğuna ilişkin kuşkularımız olmamalı." dedi bilge izdeşine.
* Bilgenin usuna, hem boyarlık (ressamlık), hem de kılıç ustalığında unutulmaz bir yer edinmiş olan Zen Budacı düşünür Musashi'nin dizeleri geldi:

"Havaya kalkmış bir kılıç altında olmak
Tir tir titreten bir cehennem ezinciyse de
Korkmadan atılın ileri;
Mutluluk ülkesinde bulursunuz kendinizi."



* Gerek 'ben'i boşlayışı, gerekse inancın gücünü nasıl da anlatıvermişti kolaylıkla Musashi!
* "Bir defterin sayfalarından herhangi biri olarak durup duragelen şu kağıt, bak nasıl da erksel devinimlere gebe bir yelgülüne dönüştü." diye sürdürdü sözlerini bilge. "İşte bu dönüşümün evreleri, yol göstericin olsun senin. Aşkınlaşmanın gizlerini özünde barındırır yelgülleri."
* Elinde tutmakta olduğu yelgülünü genç izdeşine uzatıp, "Al bunu..." dedi, "...al ve git. Yelgüllerine dönüşebilenleri, her gün yeniden doğmakta olanları ara. Pek kolay bulunmaz onlar; pek çok da değillerdir gerçi ama birkaçıyla karşılaşacaksındır aramayı boşlamazsan."

* Genç izdeşin yılları kalabalıkları ve 'ben'lerini boşlayıp, tinleri yelgüllerine dönüşmüş yetkin bilgeler aramakla sürdü gitti. Ustasının kulübesine döndüğünde kendisi de bir yelgülü olmuştu; güzellenesi bir yelgülü.

http://www.safai.gen.tr/tr/sergiler/yelgulleri/yelgulleri.html

sodomo--
01-07-2006, 08:23
Bir gün Usta öğrencisine önlerinde bulunan bir büyük taşı gösterir ve sorar : "Bu taş nerede duruyor ?"
Öğrencisi yanıtlar : "Budda'ya göre her şey zihindedir. Bu taş benim zihnimin dışında değil içindedir."
Usta cevap verir : "Hmmm, böyle büyük bir taşı zihninde taşıdığına göre korkarım ki bu taş seni fena ezecek"

-----------------------------

Zihnimizi kanıların, yargıların, kararların zorbaca baskısından kurtarmak ve kitaplardan edinilecek bilgilerle değil de kişisel yaşantılardan çıkan gerçeklere dayanarak, gerçekle zihnimiz arasına hiç bir aracı koymadan ortaya çıkabilecek gerçeğin ne türlü bir gerçek olacağına aldırmadan, gerçeklerin üstüne üstüne yürümektir; şimdiye kadar gözlerimiz kapadığımız gerçeklere gözlerimizi açmaktır

Her ne kadar içerdiği bazı unsurlardan dolayı mistisizm olarak nitelendirilse de Zen felsefesi tenkit ötesi olduğu için mistisizm değildir. Zen absorbe etmeyi, özdeşleşmeyi ya da bir olmayı öğretmez, çünkü Zen felsefesine göre bunlar yaşam ve dünyanın dualistik kavramından elde edilmiş fikirlerdir. Zen felsefesinde varlıkların bir bütünlüğü vardır; bu bütünlük analiz edilmeyi ya da herhangi türden anti-tezlere bölünmeyi reddeder. Zen felsefesine göre varlıklar tutulması için bir sapı olmayan demir bir çubuk gibidir. Başka bir deyiş ile herhangi bir kategoriye dahil edilemezler. Zen insanlığın kültür, din ve felsefe tarihinde bir başka eşi olmayan bir disiplindir (D.T.Suzuki)

-----------------------------

Zen felsefesinde mantıksız ve anlamsız ifadeler ya da sorular bir kişiyi mantıklı düşünce bataklığından kurtarmak için kullanılır. Zen’in amacı mantıksızmış gibi görünmek değildir, ancak insanlara mantıklı tutarlılığın nihai nokta olmadığını ve sadece entelektüel zekâ ile elde edilemeyecek bazı deneyin/insan bilincinin sınırını aşan ifadelerin varlığını göstermektir. Zen bizleri, herhangi bir antitezin yaşamadığı mutlak bir diyara götürür.” (D.T.Suzuki)

-----------------------------

İçinde yaşadığımız bu göreceli dünyanın arkasında gerçek bir dünya daha vardır ve bu ikisi bölünmez bir bütündür. Birisi diğerinden daha gerçek değildir. Gerçek: dünya birdir (D.T.Suzuki)

----------------------------

Mantıki dualizmin bir diğer adı cahilliktir. Eğer varlıkların tam gerçekliğini istiyorsak, bu varlıkları daha dünya yaratılmadan önceki, varlıklar hakkındaki bilinçin oluşmadığı zamandaki bakış açısı ile görmemiz gerekir. (D.T.Suzuki)

----------------------------

Eğer bana Zen ne öğretir diye sorsalardı, cevabım "hiçbir şey" olurdu. (D.T.Suzuki)

meas_0
03-07-2006, 20:22
Zihnimizi kanıların, yargıların, kararların zorbaca baskısından kurtarmak ve kitaplardan edinilecek bilgilerle değil de kişisel yaşantılardan çıkan gerçeklere dayanarak, gerçekle zihnimiz arasına hiç bir aracı koymadan ortaya çıkabilecek gerçeğin ne türlü bir gerçek olacağına aldırmadan, gerçeklerin üstüne üstüne yürümektir; şimdiye kadar gözlerimiz kapadığımız gerçeklere gözlerimizi açmaktır

Bunu başarma'nın insan'a verecegi acı, hiç bir şeyle kıyaslanamaz sanırım!

sodomo--
04-07-2006, 16:16
sevgili meas, bence o kadar zor değil yalnızca "kitabi bilgi" den daha fazlasıyla "deneyim"in önemli olduğunu anlatmış bu söz. Yaşamın kendi öğreticiliğine güvenmeliyiz. Herbirimizin hayatı apayrı derslerle dolu zaten biz sadece *bize ders verildiğini farketmeden yaşıyoruz ve tek yapacağımız şeyde bunu "farketmek" olacaktır.

soro
30-10-2006, 23:27
sayın kc teşekkür ederim.

sodomo--
31-10-2006, 00:25
Eyvallah güncelledin bari devam edeyim konuya...

Daha önce sormuştum: Ormanda kimse yok ise düşen ağaç ses çıkarır mı ? diye ve burada tartışmıştık bunu. İşte bu koanın cevabını veriyorum Zen'ce:

Önemli olan ağacın düşerken çıkarttığı ses değildir, ağacın düşmesidir.

soro
31-10-2006, 00:36
dalgasini cikarir,mana yuklu ses anlamini kazanmasi icin ise birinin duymasi gerekir.kulaksiz sadece dalgasidir sesin.

walla
31-10-2006, 00:54
Ses enerjidir, bir duyan olsada olmasada ses=enerji vardır. Ama duyulan sesden ne mana çıkarırlar başka.
Birisi Muhammedin ağzından çıkan ses için adam keser, birisi o sesin yalan olduğunu söyler.

sodomo--
31-10-2006, 01:18
Cevap bu idi : Önemli olan ağacın düşerken çıkarttığı ses değildir, ağacın düşmesidir.

Tabii bu cevaptan ben bir şey anlamadım. Belki bir gün anlarım.

benja
31-10-2006, 03:44
sevgili sodomo; konu cok güzel.bende bu zen olayini ilk defa detaylarla dinliyorum.baslangicta cok hos ve akici ama sonradan adami cildirtir deyimi cok dogru.anladigim kadariyla aklin kullanilmamasi olayin özü ve bunu yapmak icin gidilen yol tekrar akil bu bile sacma yani tam onlarin olaylarina benzedi.[hoca ogrencisine dedi:aklini kullanma ve bunu yapabilmek icin aklini kullan?
bence zaman kaybi[/b]

benja
31-10-2006, 03:47
tabi yanlis anlama zaman kaybi *söylemim burdakiler icin degil bu zen olayina yillarini verenler.

vartor
31-10-2006, 04:15
Sevgili sodomo,
* *Agacin dusmesi ,olmesi demek, olmesi mi muhim ses cikartmasi mi? tabi ki olmesi. Tahminimce, bizler ses cikarir mi cikarmaz mi diye tartisirken asil onemli olani kaciriyoruz, bunu demek istiyor. Ders olmamasi gerek ama var gibi.
* Bu sitede degisik konularda tartisirken, onemli olani geri birakip az mi polemige kaciliyor? Agacin olumunu tartisacagimiza, cikardigi sesi az mi tartisdik?

sodomo--
31-10-2006, 08:58
Benja hoşgeldin, keşke baştan beri takip etseydin oldukça ilginç oldu bu "koan" tartışmaları.

Bu yukarıdaki "ağacın düşmesi" koanı bir Ninja koanıymış. İlginç olan bir şey daha var, o da "bardağın yarısı dolu mu boş mu" diye bildiğimiz ve genellikle dolu diyenlerin "iyimser" boş diyenlerin "kötümser" olarak değerlendirildikleri o oldukça popüler soru da bir Ninja koanıymış.
Daha ilginç olanı da cevabın farklı olması. Yani konunun iyimserlik veya kötümserlik ile bir ilgisi yokmuş.

Peki nedir cevabı ?

Yarısı su ile dolu olan bardağın;

yarısı dolu mu ?

yarısı boş mu ?


vallahi çok eğlenceli...

Bilen var mı ? Vartor senden umutluyum, ha gayret :)

vartor
31-10-2006, 17:06
Bardagin esas boyu onemli olan. buyuk bardak, yari bos, yari dolu da desen susuzlugunu giderir, kucuk bardak tepesine kadar dolu bile olsa, ayni miktarda su olmadigindan, dolu bardakla hala susuz kalabilirsin.( Galiba bende ninja'lik var, inanmaya basladim.)

kuvvaci
31-10-2006, 17:30
Saygı değer Sodomo!
Bunca aydır sitedeyim. Forumlardaki en güzel başlıklardan biri olan zen hikayelerini yeni gördüm :cry: *ve zevkle okudum. yukarıdaki akrep hikayesinin bende uyandırdığı ilk izlenim kim sana kötülük yaparsa sen ona iyilik yap devamını sabırsızlıkla bekliyorum saygılarımla

soro
31-10-2006, 17:45
su da eksiklik fazlalık yok.su tam yeteri kadar da büyük bardağa koymuşlar.
küçükbardağa da kendinden daha büyük hacimli suyu doldurmaya çalışıyorlar .o da bir başka hikaye de çıkacak soru imiş.

sodomo--
31-10-2006, 17:58
Kuvvacı bu akrep hikayesi çok ilginçtir ki, değişik versiyonlarla hemen hemen her kültürde var hatta kızılderelilerin hikayelerinde bile var ama buradaki durum bambaşka ve bu yüzden en çok ilgimi çeken hikayelerden birisi oldu. Genellikle akrep tilkiye yalvar yakar bir talepte bulunur ve der ki; Beni nehrin öbür tarafına geçirir misin ?" Ama tilki de derki senin beni sokmayacağını nereden bileyim ?" O da: Vallah sokmam billah sokmam der ama nehri geçer geçmez sokar ve der ki; "ben akrebim sokarım arkadaş!"

Burada ise konu insan ile ilgili ve akrebin doğasına karşı insanın doğasına da vurgu yapılıyor. Zaten insanın öz-doğasını keşfetmesi bütün mistik anlayışlarda bir amaç olmuş. İyilik zaten öz-doğanda var olan bir şey ve bunu keşfettiğinde de o zaman "iyliği" bir karşılık beklemeden (yani semavi dinlerdeki gibi sevap, cennet vb) yapıyorsun hatta bunu "iyilik olsun" bile demeden yapıyorsun çünkü bunu yaptığında kendine ait bir şey yapıyorsun. İşte semavi dinlerin istismar ettiği şey de budur.

Sanki iyiliği insanlara bu dinler öğretmiş gibi durmadan boş gevezelik yapıyorlar. Dahası bu dinler insanlarda doğal olarak var olan iyilik güdüsünü "rüşvet"e çevirerek yaptırmaya çalışıyorlar ve bütün doğallık kaybolduğu gibi ortaya "kaypak" kişilikler çıkıyor. Bir nevi bozuyorlar insan doğasını. Sonrada kendisini cennetteki hurilerin yanına atmak isteyen adam geliyor sana bana karşı cihat ilan ediyor. Yukarıya "yalakalık" yapmak isteyen seninle benimle uğraşıyor.
Ne kadar tiksindirici değil mi ?

sodomo--
31-10-2006, 18:07
Güzel gidiyor... Aslında değişik alternatifler düşünüldüğü müddetçe her daim cevaba daha yakın durmak mümkün.

Bardak suyu kuşatıyor ve sudan daha hacimli...

sodomo--
31-10-2006, 18:38
Herşeyin zihinden geldiğini biliyorsanız bağlanmayın. Bir kez bağlanınca farkında olamazsınız. Fakat bir kez öz doğanızı anladığınız zaman bütün kurallar düz yazı olur çıkar. Anlayış cümlenin ortasında gelir.

Öğretilerin ne faydası var ki ?

"Nihai gerçek" sözcüklerin ötesindedir. Öğretiler sözcüklerdir. Onlar Yol değildir. Yol sözcüksüzdür. Sözcükler yanılsamadır. Onlar geceleri rüyalarınızda ortaya çıkan şeylerden farksızdır.

Görüntülere bağlanmayın. Bütün engelleri aşarsınız. Gerçek bedeniniz saftır ve nüfuz edilemez. Fakat aldanışlar yüzünden bunun farkında değilsiniz.

Eğer doğanızı anlarsanız sutralar okumanın ve Budalara yalvarmanın boş olduğunu da anlarsınız.

Yaşamdan ve ölümden nefret etmeyin veya yaşamı ve ölümü sevmeyin.

Biçimi görmek fakat biçim tarafından bozulmamak veya ses duymak ama ses *tarfafından bozulmamak gerçekliğin ta kendisidir. Biçime bağlı olmayan gözler Zen'in kapılarıdır. Sese bağlı olmayan kulaklarda Zen'in kapılarıdır.

Zihnin nirvanaya ulaştığında nirvanayı görmezsin, çünkü zihin nirvanadır. Eğer zihnin dışlında bir yerde nirvana görüyorsan kendini aldatıyorsundur.

.....
.....

walla
02-11-2006, 13:00
Aslında hayalet karısının hayaleti değil adamın vicdanıdır. Kaç fasulye olduğunu adam önceden saymış olsaydı hayalet bunuda bilecekti.
Sonuç; gece rahat uyuyabiliyorsan vicdanında rahattır.

pante
16-12-2006, 22:58
Ya şunu ya bunu seçmek olmasa,
Eksiksiz yol o kadar güç olmayacak.
Şunu sevip bunu sevmemek bir yana bırakılsa,
Herşey kolaylıkla anlaşılacak.
Yerle göğü ayıran açıklık bir kıl payı,
Eğer istersen apaçık, katıksız gerçeği,
Vazgeç ayırmaktan doğruyu eğriyi,
Haksızla haklıyı.
Eğriyle doğru, haksızla haklı arasındaki çelişki,
Zihnimizin bir illeti.
Hiç birşey kazandırmadan,
Bozmaya yarar zihnin keyfini.

Sen-ts'an/D.T. Suzuki

walla
16-12-2006, 23:02
Sodomo nerdesin.

dilaver
15-01-2007, 05:01
--
* * Tam şu Zen işinin ne olduguna merak sarmıştım Sodomo yazmayı kesti. Acaba aydınlandıgımıza mı hükmetti yoksa zen hikayeleri mi bitti. :D

* * Güncellersem belki Sodomo'nun dolu heybesinden bir iki kırıntıda buraya isabet eder diye düşündüm.


* * * saygılarımla

sodomo--
15-01-2007, 13:13
Dilaver bak bunu İdea'dan Can Quistador nickli bir arkadaş yazmış.


"Usta Ko-An-Zen çırak ile beraber iken bir köylü geldi. "Büyük usta Koanzen," dedi, "çok mutsuzum, bu yıl tarla hiç mahsul yapmadı, çocuklarım âsî, beni asla dinlemiyor, üstelik karım da beni aldatıyor..."

Koanzen gözlerini kıstı, yanı başındaki ırmakta yüzen alabalığa baktı, sonra başını kaldırıp göklerde süzülen kartala... Ve konuştu: ''Kartallar dâimâ yükseklerde uçar, sudaki alabalık ise kıvrıla kıvrıla yüzer...'' Sonra gözlerini yumdu. Sustu. Köylü sevinçle ''Sağolun usta koanzen,'' dedi, ''bu öğretiniz hayatımı değiştirecek.'' Çırak şaşkın ve anlamsız bakıyordu elbet gidene ve kalana.

Ertesi yıl aynı köylü elinde bir sepet dolusu hamur tatlısı ile geldi büyükusta Koanzen'e... ''Sayende," dedi, ''hayâtım yoluna girdi, mahsul bu sene çok iyi idi, çocuklarım artık sözümden çıkmıyor ve karım sâdık bir eş oldu.'' Bin bir minnet ile hediyesini sunup büyük ustaya, gözden kayboldu... Çırak gözlerini kocaman açarak; ''Hiçbir şey anlamadım Büyükustakoanzen (kısaca)," dedi, "siz, çok basit bir şey söylediniz. Ve ben sonucun böyle olacağını hiç ummamıştım."

Büyükusta Koan-Zen gülümsedi; ''Önemli olan, çekirge (nostalji bâbında)," dedi, "ne söylediğin değil, nasıl söylediğindir... Şimdi oradan bir tatlı daha ver bakalım."

vartor
15-01-2007, 18:17
Ben bu sozlerde bir ders seziyorum, her ne kadar ders vermek degilse de koanin amaci. Koyluye, nasil balik, dalgalanarak yuzer, kartal da suzulerek ucar ise, insan da zorluklara ragmen hayat savasina devam eder, demek istemis gibi geldi bana. Kendine guveni artan koylu de tekrar calismaya koyulmus, hem oglunun,hem de karisinin saygisini geri kazanmis sonuc olarak.

shakespeare
21-02-2007, 03:50
yemin ederim birsey anlamadim.bi rahip zen muhabbetidir almis basini gidiyo...

sodomo--
21-02-2007, 13:31
Yani zihnimizin bütün koşullanmalardan önceki yalın ve saf durumu.

Nazım Hikmet'ten Zen'ce bir şiir:

Bu gün Pazar,
Bu gün beni ilk defa güneşe çıkardılar.
Ve ben ömrümde ilk defa gökyüzünün bu kadar benden uzak
Bu kadar mavi
Bu kadar geniş olduğuna şaşarak
Kımıldamadan durdum.
Sonra saygıyla toprağa oturdum,
Dayadım sırtımı duvara.
Bu anda ne düşmek dalgalara,
Bu anda ne kavga, ne hürriyet, ne karım.
Toprak, güneş ve ben...
Bahtiyarım...


Ayrıca bu siteyi de herkese öneriyorum:

http://www.turkishzen.com/

sodomo--
21-02-2007, 14:19
Bu da aynı yerden.


Bir tapınak, bilgeliğin gizlerini aramak için gelenleri kabul ediyordu. Burada geçerli olan incelik; anlatmak istediklerini konuşmadan açıklayabilmekti.

Bir gün tapınağın kapısına bir yabancı geldi. Yabancı kapıda öylece durdu ve bekledi. Burada sezgisel buluşmaya inanılıyordu, o yüzden kapıda herhangi bir tokmak, çan veya zil yoktu. Bir süre sonra kapı açıldı, içerdeki budist, kapıda duran yabancıya baktı. Bir selamlaşmadan sonra söz'süz konuşmaları başladı. Gelen yabancı, tapınağa girmek ve burada kalmak istiyordu.

Budist bir süre kayboldu, sonra elinde ağzına kadar suyla dolu bir kapla döndü ve bu kabı yabancıya uzattı. Bu, yeni bir arayıcıyı kabul edemeyecek kadar doluyuz demekti. Yabancı tapınağın bahçesine döndü, aldığı bir gül yaprağını kabın içindeki suyun üstüne bıraktı. Gül yaprağı suyun üsünde yüzüyordu ve su taşmamıştı.İçerideki budist saygıyla eğildi ve kapıyı açarak yabancıyı içeriye aldı. Suyu taşırmayan bir gül yaprağına her zaman yer vardı.

İlgili link (http://turkishzen.com/forum/showthread.php?t=107)

sodomo--
21-02-2007, 16:05
Aynı yerden.

------
Bir Zen ustası nehir kenarında meditasyon yaparken yanına genç birisi gelir ve ona der ki : "Senin öğrencin olmak istiyorum"

"Neden ?" diye sorar Usta

"Çünkü Tanrı'yı bulmak istiyorum" diye cevap verir genç adam.

Usta aniden ayağa fırlar ve bu genç adamı ensesinden sertçe tutarak kafasını suyun içine daldırır. Genç adam ne kadar çırpınsada suyun altındayken kafası kurtulamaz ve böylece 2-3 dakika suyun altında kalır . Sonra usta genç adamın kafasını sudan çıkarır.

Genç adam yutmuş olduğu suyu öksürerek çıkartır ve son anda boğlulmaktan kurtulan biri olarak nefes alabilmek için bir süre çaba gösterdikten sonra kendine gelebilir.

Usta sorar : "Başın suyun altındayken en çok neyi istedin ?"

"Hava" diye yanıt verir genç adam.

Usta : "Peki, öyleyse git evine ve Tanrı'yı da "hava" kadar istediğin zaman gel bana" der.

vartor
21-02-2007, 21:35
Sevgili Sodomo, biraz saskin bir durumdayim. Daha onceleri zen hikayelerinde ders aramamak lazim deniyordu, halbuki bu son iki hikayaede de ders var. Acaba benim anlayamadigim birsey mi var?

pante
21-02-2007, 22:58
Ben de Vartor gibi düşündüm ama sanırım koanlar usta ile öğrenci arasında.
Burada ise ustaya gelen bir öğrenci adayı var ve sonuçta geri çevriliyor.
Öğrencisi ise böyle bir soru sormazdı.
Biz de ise Tanrıyı bulmak isteyene verilecek cevap;
O'nu kaybettiği yerde aramasıdır.

sodomo--
02-03-2007, 09:39
Vartor ve Pante, kusura bakmayın sizin yazılarınız gözümden kaçmış cevap yazmamışım.
Şimdi bu Zen konusuna arasıra zihnimi rahatlatmak için takılırım ve ne zaman takılsam zihnim rahatlar, vallahi de çok dinlendirici oluyor canım :)

Şimdi Vartor ben "Zen ders vermez" demedim hatırladığım kadarıyla. "Zen nasihat çekmez, öğüt vermez" dedim. Bizde köklü bir nasihat kültürü vardır ve bu büyükten küçüğe doğru çalışır.
"Oğlum adam ol, baban gibi eşek olma" diye özetleyebilceğimiz bi durum.

Yukarıdaki hikaye de benim Tanrı'yı arayanlar için seçtiğim çok çarpıcı bir hikayedir.
Özetle aslında insan Tanrı'yı aramaz. Zen daima gerçekleri baz alır. Bu anlamda Tanrı arayışındaki samimiyetsizliği veya samimiyetsizliğin mecburiyetini ortaya koyar bu hikaye.
İnsan için en değerli nesne havadır gerisi de hikayedir.

Aynı "Biz acıkınca yeriz susayınca içeriz, bizim mucizemiz budur" diyen  Zen ustasının anlatmak istediği şey gibi. Elinde ne varsa önce ona göre düşünmesini öğrenmek lazım.

Burada Zen ustası Tanrıyı arayana uygulamalı bir ders vermiştir. "Bir musibet bin nasihatten iyidir" misali bir durum var. Ona bir musipet yaşatmış ve nasihat vermekten kurtulmuştur sözün kısası:) Zaten Zen ustaları da öyle uzun uzun nutuk çekmeyi sevmezler, ortaya bir yem atarlar kaptın kaptın kapamadın başka bir yem...Tabii biz Türkler konuşkan bir millet olduğumuz için ha babam anlatırız da bi türü dinlemesini bilmeyiz. Zen'ciler ne konuşup kafa ağrıtırlar ne de seni dinlemek zorunda bırakırlar.

Sözün kısası, en değerli nesne "hava"dır gerisi palavradır vesselam :)

sodomo--
02-03-2007, 23:07
Bir sabah Buda bir köye gelir. Köye girerken birisi ona, “Ben Yüce’ye inanan bir kişiyim” der, “lütfen bana Tanrı’nın var olup olmadığını söyle.”

Buda çok kesin bir tavırla, “Tanrı yoktur” der. “Hiç bir zaman olmadı, hiç bir zaman da olmayacak. Sen neler saçmalıyorsun?” Adam yıkılır, ama işte ortam yaratılmıştır.

Öğleden sonra başka bir adam Buda’ya gelir ve “Ben ateistim” der, “Tanrı’ya inanmam. Gerçekten Tanrı var mı? Ne dersin?”

Buda, “Yalnız Tanrı var” der, “Ondan başka da bir şey yoktur.” O adam da yıkılır.

Akşam olduğunda üçüncü bir adam gelir ve Buda’ya, “Ben bir agnostikim” der, “Ne inanıyorum, ne inanmıyorum. Ne dersin? Bir Tanrı var mı?”

Buda hiç bir şey söylemez. Adam yıkılır.

Ama Buda’nın hep yanında dolaşan bir rahip olan Anand daha da fazla yıkılmıştır. Sabahleyin Buda “Tanrı yoktur” dedi, öğleden sonra, “Olan yalnız Tanrı'dır” dedi, akşam ise sessiz kaldı. O gece Anand Buda’ya, “Uyumadan önce lütfen sorumu yanıtla” der, “Bütün huzurumu kaçırdın! Aklım o kadar karıştı ki, ne düşüneceğimi bilemez oldum! O saçma ve çelişkili yanıtların anlamı neydi?”

Buda, “O yanıtların hiç biri sana verilmedi. Neden onları dinledin?” der. “Onlar o soruları soranlara verildi. Yanıtların seni rahatsız etmesi iyi bir şey. Senin yanıtın da bu.”

turkishzen (http://turkishzen.com/forum/showthread.php?t=25)

sodomo--
25-03-2007, 23:04
Adamın biri İkkyu Usta'ya sormuş; "Usta, bana en yüce bilgeliğin temel kurallarından *bir kaçını yazar mısınız?
Ikkyu fırça ve kağıda sarıldığı gibi yazıvermiş:

"Dikkat"

"Hepsi bu mu" diye sormuş adam. Bunun üzerine Ikkyu "Dikkat, Dikkat" yazmış.
"Ama", demiş adam oldukça sinirli, "eklediğin şeyde gerçekten çok derin, anlamlı bir şey görmüyorum." Bunun üzerine Ikkyu fırçayı alıp;

"Dikkat, dikkat, dikkat" yazmış.

Öfkeyle sormuş adam: "Ne anlama geliyor ki bu 'Dikkat' sözcüğü Tanrı aşkına?"

Bunun üzerine Ikkyu usulca yanıtlamış:

--Dikkat, dikkat demektir.

sodomo--
25-03-2007, 23:27
"An"ı algılayanınız var mı?
Çay içerken sadece çay içen, başka hiçbir şey düşünmeyen
Bir kapıyı gürültüyle çarpığınızda bunu farkedebiliyor musunuz?
Soluğunuza ve adımlarınıza dikkat ediyor musunuz?
Zen farkındalığının sihirli sözcüğüdür "Dikkat"
Zihnimiz ne kadar da çok gürültülü çalışıyor değil mi?
Anılarıyla yaşamayanlar ama "An"ı yaşayanlar farkedebilir bunu

K.C.
12-04-2007, 11:54
BİLGE: "Allah'ım beni koru!" diye yalvaran öğrencisine:

- Ey oğul; bil ki, sen Tanrı'yı korumazsan, Tanrı seni korumaz..

sodomo--
12-04-2007, 12:03
Allah'ı korumak mı? O nasıl bilge imiş öyle? Bu tarikatçi bir bilge olmasın :)

pante
29-10-2007, 16:12
Şarabın varsa çağır beni
Et pişerse ocağımda haber veririm sana
Er geç gideceğiz hep sarı kaynaklara
Hakkını verelim genç ve güçlü olduğumuz günlerin

Sevinecek şey buldun mu hiç durma sevin
Yitirecek vaktimiz yok gerçekten


Yürekten özledinse bir can yoldaşını
Şuracıktadır o tutarsın elini uzatsan
Kaynağından kopmuş yolcular görürsen
Hepsini konuk et bir Zen muhabbetine
Esrarı anlatın aydınlatıncaya dek ay geceyi
Güneş doğana dek ilkeleri konuşun
Sonra unutun bu binbir neden ve sonucu
O zaman insanı görürsünüz olduğu gibi.

gematria
30-10-2007, 01:47
Bir sabah Buda bir köye gelir. Köye girerken birisi ona, “Ben Yüce’ye inanan bir kişiyim” der, “lütfen bana Tanrı’nın var olup olmadığını söyle.”

Buda çok kesin bir tavırla, “Tanrı yoktur” der. “Hiç bir zaman olmadı, hiç bir zaman da olmayacak. Sen neler saçmalıyorsun?” Adam yıkılır, ama işte ortam yaratılmıştır.

Öğleden sonra başka bir adam Buda’ya gelir ve “Ben ateistim” der, “Tanrı’ya inanmam. Gerçekten Tanrı var mı? Ne dersin?”

Buda, “Yalnız Tanrı var” der, “Ondan başka da bir şey yoktur.” O adam da yıkılır.

Akşam olduğunda üçüncü bir adam gelir ve Buda’ya, “Ben bir agnostikim” der, “Ne inanıyorum, ne inanmıyorum. Ne dersin? Bir Tanrı var mı?”

Buda hiç bir şey söylemez. Adam yıkılır.

Ama Buda’nın hep yanında dolaşan bir rahip olan Anand daha da fazla yıkılmıştır. Sabahleyin Buda “Tanrı yoktur” dedi, öğleden sonra, “Olan yalnız Tanrı'dır” dedi, akşam ise sessiz kaldı. O gece Anand Buda’ya, “Uyumadan önce lütfen sorumu yanıtla” der, “Bütün huzurumu kaçırdın! Aklım o kadar karıştı ki, ne düşüneceğimi bilemez oldum! O saçma ve çelişkili yanıtların anlamı neydi?”

Buda, “O yanıtların hiç biri sana verilmedi. Neden onları dinledin?” der. “Onlar o soruları soranlara verildi. Yanıtların seni rahatsız etmesi iyi bir şey. Senin yanıtın da bu.”

turkishzen (http://turkishzen.com/forum/showthread.php?t=25)
sodomo ben bu hikayede şunu gördüm bi konuda kesin kararını verdikten sonra o karardan yola çıkarak doğruya erişmek çok güçtür ama elimizde bizi aldatacak hiçbişi yokken (o tahtadaki dikkat yazısını kolayca farkedebilmek gibi) görüneni görmek ulaşılması gerekene ulaşmak daha kolaydır............sence?

3.yol
30-10-2007, 05:11
Sevgil Gematria,
Hos geldiniz TD sitesine. Sodomo eski bir uyedir, size su anda cevap verebilecegini zannetmiyorum. Bosuna cevap beklemeyin diye yazdim.

Saygilarimla,

gematria
30-10-2007, 11:15
üçüncüyol mrb hoşbulduk....
sodomo kadar senin düşüncelerinede değer veriyorum sen ne düşünüyosun?....

pante
30-10-2007, 14:14
Gematria, bana göre de kesin yargılarla düşünenleri tam zıddı görüşerle ezerek bir ders verme anlayışı var bu hikayede.

Sodomo ne düşünürdü bu konuda bilemem ama şu anki psikolojisi ile seni de, beni de tatmin edebileceğini sanmıyorum. Bu başlıkları kaleme aldığı dönemden çok farklı bir yapı içinde artık.
Onun eski yapısını forumdaki herkes bilmez. Ancak sevgili Aldostu gibi canlar anlayabilir onun ilk dönem ki aşka, sevgiye, hoşgörüye yönelik çizgisini.

Bir insan bu kadar kısa zaman içinde değişebilir mi?
Değişiyor demek ki. Ya da önceki yapısı geçici imiş, ortama uymuş.

Önceki mesajımla ve 1-2 başlığını güncelleyerek ona bir mesaj vermeye çalıştım, bir çağrıda bulundum. O'na ilk dönemin sevdiğimiz, büyük hazla okuduğumuz SODOMO olma, tekrar eski çizgisine dönme daveti yaptım.
Ona ırkçılık, şovenlik, asmak, kesmek, sürmek, kökünü kurutmak yakışmıyor.
Ona kavgacı, çatışmacı, hakaret dolu üslup yakışmıyor.
Dönecekse eski SODOMO olarak dönsün.
Yok son çizgisinde gelecekse hiç gelmesin. Gitsin Türkçü-Turancı sitelere orada huzur bulur.

gematria
30-10-2007, 15:48
pante olanlar hakkında bi fikrim yok yeniyim turancılık fikrininde bir tür faşizm olduğunu düşünüyorum....

3.yol
30-10-2007, 19:13
"üçüncüyol mrb hoşbulduk....
sodomo kadar senin düşüncelerinede değer veriyorum sen ne düşünüyosun?.... "

Sagol Gematria,
Benim Pante ve bu baslikta yazanlar kadar bilgim yok bu konu da. Ama o kisa hikayeden cikardigim felsefi sonuc su:
Tanri yokluk ile varligin bir butunudur. O yuzden Tanri yoktur ya da vardir onermeleri yanlis olur. Aslinda varlik ve yokluk da ayri ayri iki sey degildir. Yani varligin ozu sadece varlik icinde degil ayni zamanda yoklukta da bulunur aynen yoklugun ozunun varlikta da bulunmasi gibi. Buradan cikan sonuc ; varlik ve yokluk birdir ve Tanri'dir.

Ama sanirim Buda'ya gidip bak ben boyle dusunuyorum ne diyorsun diye sorsam Buda'nin cevabina ben de yikilirdim *:D

vartor
30-10-2007, 19:52
Gematria, bana göre de kesin yargılarla düşünenleri tam zıddı görüşerle ezerek bir ders verme anlayışı var bu hikayede.

Sodomo ne düşünürdü bu konuda bilemem ama şu anki psikolojisi ile seni de, beni de tatmin edebileceğini sanmıyorum. Bu başlıkları kaleme aldığı dönemden çok farklı bir yapı içinde artık.
Onun eski yapısını forumdaki herkes bilmez. Ancak sevgili Aldostu gibi canlar anlayabilir onun ilk dönem ki aşka, sevgiye, hoşgörüye yönelik çizgisini.

Bir insan bu kadar kısa zaman içinde değişebilir mi?
Değişiyor demek ki. Ya da önceki yapısı geçici imiş, ortama uymuş.

Önceki mesajımla ve 1-2 başlığını güncelleyerek ona bir mesaj vermeye çalıştım, bir çağrıda bulundum. O'na ilk dönemin sevdiğimiz, büyük hazla okuduğumuz SODOMO olma, tekrar eski çizgisine dönme daveti yaptım.
Ona ırkçılık, şovenlik, asmak, kesmek, sürmek, kökünü kurutmak yakışmıyor.
Ona kavgacı, çatışmacı, hakaret dolu üslup yakışmıyor.
Dönecekse eski SODOMO olarak dönsün.
Yok son çizgisinde gelecekse hiç gelmesin. Gitsin Türkçü-Turancı sitelere orada huzur bulur.
* Hakikaten , insanin bu derece degisebilecegini hic sanmazdim.

pante
30-10-2007, 20:01
Hakikaten , insanin bu derece degisebilecegini hic sanmazdim.

Sevgili Vartor;
Keşke tekrar aynı hızda eski Sodomo haline dönse de,şu hızlı dönüşümün verdiği üzüntüyü sevince dönüştürse.

vartor
30-10-2007, 20:18
Sevgili Pante,
Sen mucizeye inanir miydin?

pante
30-10-2007, 20:56
Pelikan'ın sıkı bir Deniz Baykal'cı iken, benim Deniz Baykal eleştirilerime sert yanıtlar verirken 1 ay içinde ülkücü olduğunu, hatta ülkücülerden bile daha milliyetçi düşündüğünü yazması birileri için mucize olabilir. Sufi görüşlerden ırkçı görüşe çok hızlı bir kayış.
Ben böyle mucizelere inanmam ama böyle 180 derece dönmeyi başarabilen insan tersi 180 dereceyi daha rahat başarır. *:)

vartor
30-10-2007, 21:02
Aslinda bayagi mantikli bir dusunus sekli, zaten boyle bir cevap bekliyordum.

sutra
03-04-2008, 21:28
sodomo
siz Zen Budizm ilgileniyonuz sanırım
Bende Zen Budizm ilgileniyom

yalnizs
01-09-2011, 23:25
ilk hikayedeki koan "odak değişince herşey değişir" olabilir. hayaletin odağı verilen sözdü, adam odağı değiştirince hayalet amaçsız kaldı.

asa hikayesinde asa demek basit çünkü o önce bir daldı belki yapraklar çiçekler açtı, sonra ise yontulup bir kama olabilir, sadece şu anda bir asadır.

yaprakları döken zen ustası şunu anlatmak istemiş olabilir sen istediğin kadar çaba harca yapraklar dökülecek, yaban otları çıkacak ve herşey kendi yolunda devam edecek, bu kadar uğraşarak verdiğin düzen sadece şu an için geçerli.

çay ustası asker karşısında korkup yalvarmak yerine onurunu korumayı seçti ve olacak olanı sukunetle kabullendi, askeri etkileyen onun kazanamayacağı bir düelloya çıkma ve nurunu koruma davranışıdır.


--Kadın ruhunu yere tükürdü. Şimdi o kadın nerede ?......... yerde
--Bana tohumlanmadan (döllenmeden) önceki halini göster.......... içindeki en saf özünü bul

--Bir elin sesi nedir ? ....... sessizlik
--Seni elementlerine (o zamanlar buna ateş, toprak, hava, su *idi) ayırdılar. Şimdi neredesin ?......... heryerde ve hiçbiryerde
--Şimdiki ve gelcek Budaları diğerlerinin hizmetçileridir. Söyle bana kimdir bu ?.... saf öz
--Neyi başkasında bulamazsın ?........ kendini


kitaplarını gönem filozof ise aradığını bulmuş kendi içindekini tanımıştır.

ustanın yazdığı harfi gören öğrenci "bildiğimiz kadar eleştiririz"i anlatıyor olabilir. ustanın emeği ve sabrını gördüğü için eleştirme olanağını bulmuştu fakat son harfte ustanın tarzını emeğini göremediği için eleştiri kıstasları yoktu.

boşluğu dinleyen usta tam olarak olması gerekeni amaçladığı şeyi başardı, zihni başka bir noktaya kaymadı ve aydınlandı, zihni varoluş boşluğuna geri döndü.

kaplan tarafından kovalanıp hiç bir çıkış yolu kalmayan adam, hırsı peşinde koşup diğer hırslarına yem olan adam iyilik ve kötülük tarafından sona yaklaştırılırken eline geçen fırsatı kullandı ve gerçek ona çok güzel göründü.

teist-ateist- agnostik hikayesi .. her şey farklı olabilir bir de bunu düşün

dikkat hikayesi..... bilgi ve öğüdünü herkes kendi bulur bunun için yaşadığın ana dikkat etmek gerekir