PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : Alevilik Nedir?


Sayfa : [1] 2

benkimim
16-07-2006, 23:09
Ben kişi olarak alevi ve sünilerin birlikte yaşadığı bir coğrafyada büyüdüm. Babam ve annem alevi. Ben ateist olurken aynı zamanda aleviliği de sorguladım. Yanlız dikkatimi çeken bir şey oldu. Kesinlikle alevi ve suniler arasında büyük farklılıklar olduğunu gözlemledim. Bir kere bizim oralarda alevi köylerinde cami yoktur. Namaz kılınmaz. Oruç tutulmaz. Haca gidilmez. Gelenek,görenek ve kültür olarak aleviler sünilerden farklı. Tüm bunlara rağmen aleviliğin islamdan geldiği söyleniliyor.İşte ben bunu tartışmaya açmak istiyorum. Özellikle alevi arkadaşların bu konudaki düşüncelerini öğrenmek istiyorum. Tabi bu konuda araştırması olan alevi olmayanlar da görüş belirtebilirler.Saygılarımla...

ata
16-07-2006, 23:37
merhabalar değerli arkadaşlar ben de ezkamo(benkimim) gibi alevi kokenli bir ailenin *mensubuydum *önceleri
şimi asıl konuya dönersek

alevilikte tek tanrı inancı vardır
muhammet ve kuran sevgisi vardır
ama sunni kesimden çok keskin bir şekilde ayrıliyorlar
yani biri *muslümansa diğerinin olmaması lazım gelir
hangisine müslüman demek gerekir işte o biraz tartişma konusu

aslina bakılırsa isim çok mühim değil * *önemli olan icraatlrıdır
ben islamiyet içi görürüm birbaşkası dişinda görür ama şu bir gerçekti ki
alevi inancı mensubu birey; aydınlıktan yanadır ;bilimden yanadır laiklikten yanadır Mustafa Kemal den yanadır din hegomanyasının altından sıyrılmadan yanadır özgür düşünceden yanadır...............................
Öyleki düşünmenin suş olmadıgı basakıdan uzak bır aile de *yaşaıyoruz ki bugun düşüncelerimizi rahatça ifade edebililiyoruz .hangi şeriatçi ailenin çocuğu babasına be ateistim diyebilir? * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * *saygılar * * *sevgiler * * *hörmetler



İNSANLAR BAKTIKLARI GÖKYÜZÜNDEN MEDET UMMADIKLARI VAKİT İNSANLİK ONURU KAZANACAKTIR!!!!!!!!!!!!!!!1

17-07-2006, 23:53
aslina bakılırsa isim çok mühim değil * *önemli olan icraatlrıdır
ben islamiyet içi görürüm birbaşkası dişinda görür

Demek istediğin şeyi anlıyorum ancak Alevi toplulukları son yıllarda bu konu üstünde bölünmelere uğrayıp sert tartışmalar ve ciddi ayrılıklar içinde diye duyuyorum.

Sorun elbette en başta Alevi topluluklarının kendi iç sorunu olmakla birlikte çağdaş, düşünen, sorgulayan insanların da konu üstünde araştırmalar yapıp, fikirler üretmesinde sakınca olmamalı. Kaldı ki sadece dinsel konular üzerine olan bir sitede bu konunun ele alınmasından doğal bir şey olamaz.

Ben bu konuda daha evvel iki kitap okumama rağmen (ikisi de Alevi yazarın idi) pek çok şey öğrenmekle birlikte Aleviliğin esas anlamını, gerçek kökenini görememiştim. Son olarak okuduğum "Aleviliği Ne Yapmalı" adlı kitapta asıl kritik noktaların açıklandığını düşünüyorum. Alevi olmayan ancak Alevilik konusunda uzman kabul edilen ve bazı Alevi dernek ve vakıfların toplantılarında konferans veren Erdoğan Aydın'ın makalelerini buraya zamanla aktaracağım. Bazılarına gerekirse kendi görüşlerimi de ekleyeceğim ve tartışmaya açacağım.

Pek çoğumuzun hatta pek çok Alevinin pek az bilgisi olduğu konu: Alevilik. Sitemizde bu özkültürümüzü ele almayı bir hayli ihmal etmiştik.

Alevilikle ilgili kritik sorular:

- Alevilik nasıl ortaya çıktı?
- Alevilik İslamda bir mezhep midir?
- Hz. Ali, Alevilikte neden çok önemlidir ve esasen anlamı nedir?
- Hz. Ali'nin tarihsel kişiliği ile Alevilikteki Ali anlayışı biribiriyle uyuşuyor mu, uyuşmuyorsa neden?
- Aleviler neden namaz kılmaz, oruç tutmaz, hacca gitmezler?
- Yavuz döneminde neden Şah İsmail desteklendi, İsmail Türkmen midir?
- Alevilik ile şiilik arasındaki fark, daha da önemlisi bu farkın nedeni nedir?
- Hz. Ali ve 12 imam kültü Aleviliğe hangi aşamada girdi?

Bu sorulara zaman içinde yanıtlar yazacağım, ilgilenler de görüşlerini belirtirse memnun olurum.

ibrahim_z
18-07-2006, 01:21
benim tüm ailem alevi. normalde aleviler arasında başkasına anlatılmaması gereken konular var. ama artık din konusunda şüphelerimi ortadan kaldırdığıma göre rahatça konuşabilirim. aleviliği diğerlerinden ayıran temel neden: muhammedin veda hutbesinde kendinden sonra halifenin ali olmasını istemesi ama ömer ebubekir ve osmanın muhalefet edip aliden önce kendilerini halife yaptırmaları... peygambere karşı geldikleri düşünüldüğü içinde o 3üne lanet edilir. hz.ali camide öldürüldüğü içinde namaz camide kalınmaz namazlar ayrı yerlerde toplanıp gerçekleştirilebilir 5 vakit olma zorunluluğu yoktur bizim çevrede 5-10 günde bi yapılırdı namaz sonunda durumu iyi olanlar pilav yapar yada et alır herkese dağıtırdı. *bazı kişilerin sandığı gibi ali allah kabul edilmez sadece daha çok sevilir (tabi istisna yobaz hocalar var arada) reankarnasyona inanılır. kuranın bazı sayfalarının eksik olduğu kabul edilir özellikle hz. ali ile ilgili ilgili sayflar (bir ksımı eskiden kabenin üstünde alinin resminin olduğunu söyler). sunnilerde eskiden alevilere zulüm ve iftira yaptığı gerekçesiyle sevilmez. ama genel olarak benim tanıdığım aleviler modernleşmeye yatkın ve diğer bi çok müslümandan daha iyi niyetli yardımsever insanlardı. şimdilik aklıma gelenler bunlar

erhangul
18-07-2006, 02:06
Aleviliği İslam'ın ilk yıllarına dayandırmak çok yanlış bir görüş...
Tamamıyla, İslamdaki yanlışları kabul etmeyen, İslam'ın gelişim sürecini takip eden insan odaklı bir inanıştır..
Temelinde hümanizm yatar...
Hacı Bektaş Veli'nin aydınlık yolunu seçmiştir ve büyük zat-ı pir olarak kabul etmişlerdir...
Diğer yandan, Nesimi, Pir Sultan... (7 ulu ozan) büyük önem taşır...
Mansur'un EN-EL HAK kavramı çok önemlidir aleivlikte...
4 kapı 40 makam Tanrı'ya ulaşmanın sembolize edilmiş halidir..
Şimdilik bu kadar dostlar..
Konunun akışına göre yazmaya devam edeceğim..
Sevgilerimle

erhangul
18-07-2006, 08:50
Alevilerin camiye gitmemeleri ve namaz kılmamaları Hz. Ali'nin camide öldürüldüğünden değildir... Bu çok yanlış... Lütfen...
Alevilerde kırklar cemi ve halka namazı diye birşey var...
Hz. Muhammedin ölümünden sonra, Ehl-i Beyt'e yapılan saldırılar dur durak bilmemiştir, En önemlisi Kerbela olayı ve Camilerde mescitlerde Hz. Ali ve yandaşlarına küfür... Böylesi bir ortamda Hz. Aliyi seven insanlar camiye nasıl gidebilirlerdi ki...
12 İmamlardan İmam Ali Rıza Horasan'a yerleştikten sonra bugünkü Anadolu Aleviliğinin temelleri atılmaya başlandı...

ulas1
18-07-2006, 09:06
forumda yazan alevi kökenli olduğunu bildiren arkadaşların temelde aynı fakat yinede birbirinden farkılık gösteren açıklamaları var.bu konuda öncelikle hangi tür aleviliği konuşmalı önce onu belirlemeliyiz.türk aleviliği arap(nusayri)aleviliğinden çokça farklılık gösterir hatta özünde çok farklı olduğunu savunuyorum
Ali inancının iki gurup içinde çok farklı anlamları vardır arap aleviliğinde cem toplantıları yoktur namaz vardır gizli ibadet pirensibiyle sünni namazının dışında çok farkklı bir ibadet biçimi vardı.arap aleviliğinde namaznın illaki bir camide veya bir mekanda yapılmasına gerek yoktur
çalışırken yatarken yürürken bile ibadet edilebilir.türk aleviliğindeki cem zaten bugun tv lerde bile izlenebilir kurulan federasyonlar dernekler tamamıyle türk aleviliğini anlatır.arap alevileri türk aleviliğinin gerçek alevilik olmadığını savunur.arap aleviliğinde hz ali allah olarak kabul edilir
hatta arap alevilerinin bile kendi içinde itilafa düştüğü konulardan biride
allahın ayın üstündemi yoksa güneşin üstündemi olduğudur.bunlar kendi içinde haydırı,kallusı diye ikiye ayrılmışlardır.bu farklılık sadece bu konudadır geleneksel olark inanç sistemi aynıdır.arap aleviliğinde türk aleviliğinden bilindiği gibi ibadetlerinde saz türkü ve semah yoktur.sempatiyle bakılır ancak kendilerinin ibadetlerinde yeri olmadığını
belirtirler. ebubekir, ömer, osman peygambere ihanet etmiş ve onun lenetini almış kişiler olarak bilinir inanılır ve onlar saygın sahabelerden sayılmazlar.biraz karışık yazdım bu yazılardan teker teker konu açabiliriz
ben bildiklerimin arkasındayım.

ulas1
18-07-2006, 09:46
psikokemoterapi
bu konuda sana katılıyorum peygamberin ölümünden sonra ve hatta ilk dakikalarında ehli beyte zulumler ve haksızlıklar başlamıştır bilindiği gibi
halifelik yapan ebubekir ömer osman peygamberlerinin cenazesine bile katılmamış.daha önce peygamberlerinin kesin tahin ettiği halife alinin
halifeliğini gasp etmişlerdir.ve böylelikle binlerce yıl süren ve hatta hala sürmekte olan bir zulum silsilesi başlamıştır.artık işin politik siyasi yönü
saltanat kavgası olarak tarihte yerini almıştır.camilerde minberlerde ali ye ve genel olarak peygamber soyuna ehli beyte bir sövgü ve bir karalama
ve günümüze kadar süren bir düşmanlık başlamıştır.elbette ali taraftarları camiye gitmezler elbette ilk üç halifeye biat etmezler.sonunda ve en sonunda en çirkin yüzleriyle peygamberlerinin torununu katletmekten çekinmemişlerdir.bu olayların neticesinde ali taraftarlığı(alevilik) günümüze kadar taşınmıştır.alevilerin gördüğü zulum ve katliam bununlada sınırlı kalmamıştır.yakın tarihte osmanlının yaptığı baskı ve zülümde cabasıdır.aleviler yüz yıllardan beri bir yerde barındırlmamış
hep horlanmış zulüm görmüş bir topluluk olarak kalmıştır.halada günümüzün muaviyeleri yezitleri ebu sufyanları ebu bekirleri osmanları ömerleri tarafından bir kaşık suda boğulmaya çalışılmaktadır

mep
18-07-2006, 13:22
Sevgili neutrino uyarın için teşekkür.
ancak bu tip adamlara fazla müsamaha *edildiğini düşünüyorum.siteyi cami önüne çevirdiler namazını kılan çıkıp bir iki slogan atıyo ve sizde düzeyli bir şekilde tartışmaktan söz ediyorsunuz.sitenin demirbaşı olmuş denilebilecek inançlı abilerimiz var.düzeyli bir şekilde onlarla tartışılabilir ancak böyle zort diye ortaya çıkıp sloganlarla,abuk subuk şeyleri pasteleyip pasteleyip formları kendi hayranlık duydukları bi takım geri sitelerin şubesi haline getirenlerle *hangi düzeyde neyi tartışacaksın. müsama ediliyordan anlatmaya çalıştığım bu .adamları ciddiye alıp bide cevap verilmeye çalışılıyor. * * * sevgilerimle.

ata
18-07-2006, 14:40
çok mühim bir nokatadır

bir düşünceninin islamın içinde olup olmamasını neye göre kıyaslıyacağız
tabiki onların kutsal kitapları olan kurana *göre. Görüyorum ki kimi arkadaşlar alevilerde *neden oruç namaz *haç yok diyor *bu arkadaşlar oruç namaz haç... denince *süni kesmin inancındaki *gibi anlıyo da onun için. Oysa oruç da vardır namaz da vardı haç da vardır ama bunlar sunnilerden farklı bir şekilde yorumlanıyo
bakınız;
alevilik kesinlikle islamiyetin içindedir
1 oruç
kuran da oruçtan bahsedilir ama nasıl ve kaç gün den bahsedilmez
alevilerin yorumlarına göre *hızır *oruçlarıdır ve sadece 3 gün dür
12 imam matem oruçları daha sonra girmiştir ve onlar içinde çok mühim değildir tutmatan dişlanmaz
yok efendim 1 gün tutmazsan 60gün falan filan yotur
2 namaz
alevilere göre namaz aliye *secde durmaktır *
3 haç
alevilere göre kabe insanın kalbidir ve gönül kırmadıkça *bu ibadetin yapılmış sayılr( bundan daha güzel hümazim mi olur)
4 kelime şahadet
evet alevilerde kelimeyi sahadet getirirer ama din kuralları çok keskin ve üzerinde durulmadığı için bir de türkçe(ana dille) ibadet hakim olduğundan *arapçasını bilmeye bilirler
5zekat
*alevilikte önemli olan maddi durumun yettiğince başkasına yardım etmektır
yok efendim servetini 40 ta 1 ini olacak şeklinde........ böyle bir şey yok

ata
18-07-2006, 14:56
bir diğer önemli ve va yanliş bilinen nokta
aleviler camiye gitmez doğru ama
bunun nedeni kesinlikle alinin camide * öldürülmesi v.b. degildir
nedeni kuranda cami yoktur ibadethane yoktur

alevilere göre ibadetin en büyüğü çalişmaktır *başarmaktır erdemli olmaktır başkasının işinde malinda namusunda gözü olmamaktır dürüst olmaktır ibadet budur işte bunları yapmayan dişlanır
sünnet farz vacpi rekat vb. terimler yoktur bunların hepsını okulda öğrenmişizdir biz alevi çocukları

istavrit
18-07-2006, 15:21
alevilere göre ibadetin en büyüğü çalişmaktır *başarmaktır erdemli olmaktır başkasının işinde malinda namusunda gözü olmamaktır dürüst olmaktır ibadet budur işte bunları yapmayan dişlanır

o zaman aleviler musluman degil,

18-07-2006, 16:18
"o zaman aleviler musluman degil"

sayın istavrit
mühim olan müslüman,hristiyan yada musevi olmak değil ki
alevi-sunni olmak da değil mesele
İNSAN olabilmek önemli
erdemli olabilmek önemli..

istavrit
18-07-2006, 16:28
sevgili billir,

orada cok ince bir mizah vardi...

haklisin tabiki..
bizim dinine bagli temiz ve saf muslumanlarlada hic bir isimiz yok..
inanc ozgurlugunden yanayiz..

hangi birimizin ailesi musluman degil?
amacimiz turkiyeyi icin icin kemiren seriatci takimi ile mucadele etmek...

18-07-2006, 16:33
Bana göre aleviler ibadet,inanç,kültür olarak kesinlikle müslüman değiller.Mantığıma göre müslümanların içinde yaşadıkları için daha fazla baskıya ve katliamlara maruz kalmamak için müslüman olduğunu iddia ediyorlar. Bu da bence normaldır.Onlar istediği kadar biz müslümanız desinler. Müslümanlar tarafından hiç bir zaman onların müslümanlığı kabul görmedi. Alevilere simdiye kadar yapılan uygulamalar da bunun kanıtı değil mi? Ben alevilerin yerinde olsam evet biz müslüman değiliz. Müslüman olmamız kendi gerçeğimize ihanet etmemiz demektir. Gerçi böyle düşünen alevilerin olduğunu da biliyoruz. Dileğim böyle diyenlerin çoğalması.

ata
18-07-2006, 17:04
bak kardeşim onlar kuranı açıp okuduktan sonra demişlerdir ki islamiyet budur yani yukarıda söylediğim kavramklar ve biz de islamiyet içiyiz yani hac mı o insan kalbi kazandığın zaman yerine getirmiş olduğun bi ibadettir
atıyorum namaz mı o aliye secde ettiin zaman yerine getirdiğin ibadettir
ibadetlerin butünü de eline beline diline *sahip olmaktır bu onların islamiyete yönelik tanımları budur bunun dişina cikarlarasa islamiyet dişina çikmiş olurlar
şimdi sen çalişmayı eline beline dlilne sahip olmayı gönül kazanmayı *ibadet saymazsan tabiki onlara müslüman *demezsin o vakit senin aklina müslüman deyince şeytan taşlayan oturup kalkan ve sağına soluna tüküren insanlar geliyo bu şeriatçi bi tanımdır . o halde namaz deyince sormaliyız alevilikte ki mi *sünnilikte ki mi?

18-07-2006, 19:51
Sevgili ata,
Ben bunun tartışmasına girmek istemiyorum. Ben sadece kendi kişisel düşüncemi belirttim. Dikkat etiysen ben başlığı açarken aleviliği de sorguladığımı belirttim. Yani kendimi alevi olarak değil de insan olarak görüyorum. İnsanların rengi dili dini beni ilgilendirmiyor. Ama inançlarına saygı duyarım. Benim bu duruma gelmemde aleviliğin çok büyük etkisi olmuştur. Bu da bir gerçektir. Sevgilerimle...

ata
18-07-2006, 20:09
tabi orası öyle alevi ailerinde baskı olmadıği için çocukları özgür düşününüyor ve sorgulayabiliyor arkasında din bitiyor

bu arada yukarıdakı yazdıklarımı kendim için yazmadım tabiki onlar aleviler için geçerli ben dinden ve onun hegomanyasından çok uzak biriyim artık
kusura bakmatın değerli arkadaşlar bu yazımda biraz başlığın dişina cıkmak zorunda kalıdım

sevgilerım *ezkamo ve diğer bütün arkadaşlara ...

18-07-2006, 22:39
Aleviliği anlayabilmemiz için onun tarihsel gelişim sürecini incelemek gerekmektedir. Bu gelişim sürecini incelemeden, şu an varolan Alevi inanç ve geleneklerinden yola çıkıp sonuçlara varmak hatalı olacaktır.

Hz. Ali kültünün günümüz Aleviliğinde ne kadar güçlü olduğunu biliyoruz. Bu başat öğe Alevilik kültürünün temeli kabul edilir pek çok kişi tarafından. Böylece Alevilik inancının kökeni, Muhammedin ölümü sonrasındaki Ali ve Ebubekir, Ömer, Osman arasındaki mücadeleye, haksızlığa uğrayan Ehl-i Beyt savunuculuğuna indirgenmeye çalışılır. Yukarıda bazı arkadaşlarımız da zaten bu yönde açıklamalar yapmış.

Oysa Hz. Ali kültü anlayışı Alevilik inancına 15. yy ila 16. yy arasında geçiyor. Daha önceden Alevilik inancında Hz. Ali diye bir şey yok. O halde Ali sevgisi Alevilik inancının özü veya temeli olamaz. Nitekim 15. yy öncesi Alevilik inancını incelediğimizde örneğin 1270 yılında ölen Bektaşı Veli'de Ali kavramı geçmez. Ali sevgisi Alevilik inancına 15. ve 16. yy da safevilerin etkisiyle geçer. Ali sevgisiyle beraber, Şii inancındaki 12 imam sevgisi de Aleviliğe entegre olur. Bunlar öylesine entegre olur ki bugün birisinden Aleviliği tanımlaması istendiğinde ilk akla gelen Ali olur. Oysaki Ali kültü demin de belirttiğimiz gibi 15. 16. yy da Aleviliğe eklemlenmiştir.

Peki Hz. Ali neden böylesine çekici gelmiştir Alevilere? Tarihsel Ali'nin kişiliği Alevi inançları ile örtüştüğü için mi?

Bu soruya kesin olarak hayır yanıtı verilebilir. Çünkü tarihsel olarak Hz. Ali'nin inançları ve davranışları Alevilikten son derece farklıdır. Sunni İslami yoruma daha yakındır tarihsel Ali. En başından beri Muhammedin yanında olmuştur. Onunla birlikte cihatlara çıkmış, elinde kılıç savaşmıştır. Hatta Beni Kureyza olayında 500 Yahudinin idamını yapan ekipte Ali bizzat görev almıştır. En ufak bir itirazı olmamıştır bu büyük kitle katliamına. Ali aynı zamanda her zaman namazını kılmış, orucunu tutmuş ve Sunni inanışın çizgisinde olmuştur. Oysa tüm bunlar Alevilik inancında olmayan hatta karşı çıkılan öğelerdir. Yukarıda tarifi yapılan tarihsel Ali kişiliği ile Alevi inancındaki Ali'nin bir benzerliği yoktur. Alevilik, gerçek Ali'yi savunmuyorsa o kadar sözünü ettiği Ali'nin anlamı nedir? İşte bu çok kritik bir nokta. Aleviliğin anlamı nu noktada çözülebiliyor. Aleviler, tarihi kişiliği olarak Ali'yi değil, aynı kendileri gibi haksızlığa uğraması babında Ali'yi bir simge olarak benimsiyor. Başka bir deyimle Ali'nin anlamı zahiri değil batınidir Alevilikte. Sunnilerin Ali sevgisi zahiridir. Tarihi kayıtlarla inanışı, davranışı bilinen, İslamı benimseyen ilk insanlardan biri *olarak Ali'yi severler. Oysa Aleviler Ali'nin belirli yönlerini (mazlum, dürüst, fakirleri koruyan) almış ve bu yönlerini idealize edip mitleştirmişlerdir.

Alevilik inancının kökenini Muhammedin ölümü sonrası Ali'nin başından geçen olaylarla açıklamak Aleviliği değil Şiiliği tanımlar. Oysa şiilikle Alevilik arasındaki fark dağlar kadardır. Şiilik te aynı sunnilik gibi şeriatın farklı bir şeklidir. En az sunni şeriat kadar baskıcı, tehlikelidir. Zaten günümüz İran'ını inceleyenler sunni şeriat ile şii şeriat arasındaki baskıcı yönden benzerliği göreceklerdir. Oysa Alevilik, kadın-erkek eşitliğine önem veren, "72 millet birdir bizde" sözü ile toplumsal hoşgörü temelinde bir inançtır. Şiilikle özde benzerliği yoktur. ancak yukarıda da belirttiğim gibi 16. yy da Safevi Türkmenlerin etkisiyle Şiilikteki Ali sevgisi ve 12 imam sevgisini almıştır.

Bu arada Aleviliğin kelime anlamına ve nasıl ortaya çıktığına yer verelim. Alevi, Alici anlamında kulanılmaya başlanıyor 18. yy ve 19 yy. da. Yani daha önceden Alevilik adıyla anılmıyor, "Kızılbaşlık" olarak anılıyor. Ne zamanki Kızılbaşlık yüzyıllar boyu bir aşağılama sıfatı oluyor, bu kelime yerine Alici anlamında "Alevi" sözcüğü kullanılmaya başlanıyor Kızılbaşlar arasında. Alevilik, tarihsel adıyla Kızılbaşlık, Selçuklu döneminde ağır baskılara maruz kalmaya başlıyor. Daha önceden de baskılar mevcut ama kitle kırımı şeklinde değil. Burada önemli bir konuya değinmeden geçmemeli:

Neden gerek Selçuklu gerekse Osmanlı padişahları, o dönemde oldukça yaygın olan Alevilik inancını (Kızılbaşlık) seçmedi?

Çünkü, Aleviliğin barışçıl, özgürlükçü, "72 millet birdir bizde" anlayışı, gerek padişahlar gerekse diğer yönetici zümre için uygun değildir. Çünkü yayılma ve ilhak amaçları olan yönetici zümre için barışçıl inançlar uygun olamaz, ne uygundur? Cihat ideolojileri! Sunni ideoloji, padişahlar, hükümranlar için biçilmiş kaftandır. İnsanları savaşa sürmek için din adına cihat çok kullanışlıdır ve bu öğe sunnilikte vardır. Ayrıca Alevilikte bildiğimiz gibi tek eşililik var. Sunnilikteki dört evlilik ve istediğiniz kadar cariyeye sahip olabilme olanağı hükümranlar için daha uygundur. Aleviğin hoşgörülü inancı, hükümranların toplumu kontrolü, yönlendirmesi, zorla istediği kadar vergi alması için uygun değildir. Komşu milletlere saldırmak için "72 millet birdir bizde" anlayışı değil, kafirlere cihat, yola getirip boyun eğdirme anlayışı gereklidir. Bunlardan dolayı Türk yönetici zümreleri İslama geçişte hızla sunniliği benimsemiş ve halkla aralarında ciddi sürtüşmeler yaşamış ve oluşan ayaklanmaları zor yoluyla bastırmış. Bu ayaklanmaların esas nedenini çarpıtıp Kızılbaşlığı sindirmeye çalışmış. Örneğin Yavuz dönemindeki Anadolu Kızılbaş ayaklanması günümüz resmi tarihinde bile İran yanlısı ayaklanma olarak lanse edilmiş. Oysa Şah İsmailin Türkmen beyi olduğu biliniyor. İçinde şii öğeler ve Acem askerler bulunsa bile çoğunluğu Türkmen olarak kabul ediliyor. Oysa aynı dönemde Osmanlı sarayı Türklükten uzaklaşıp devşirmeler dönemini yaşıyor. Vezilerin ve saray yönetiminin, padişah analarının ve karılarının çoğunluğu Hırsitiyanlıktan devşirme. Bundan dolayı hem etnik hem de dini anlayışı bakımından kendisine yakın olan Türkmen safevi devletini destekliyor Anadolu Alevileri.

erhangul
18-07-2006, 22:45
Sevgili Dostlar, bir çok konuda ortak payda yakaladığımıza inanıyorum..
O yüzden sevinçliyim...
Ama İslam'ın gelişim süreci dedik, asıl bu önemli...
Bunu çok iyi araştırmak lazım...
Anadolu aleviliği, Arap aleviliğinden tabii ki farklı...
Bugün bize sunulan şey İslam'ın 5 şartı vardır...
Halbuki alevilikte, Hünkar'a göre bu reddedilir... Yani koskoca İslam dini 3 şarta 5 şarta indirgencek kadar basit ve sıradan bir din değildir..
5 şartın içinde hacca gideceksin yazar...
Oysa Hacı Bektaş-ı Veli..

HARARET NARDADIR SACDA DEĞİLDİR
KERAMET BAŞTADIR TACDA DEĞİLDİR
HER NE ARAR İSEN KENDİNDE ARA
KUDÜSTE MEKKEDE HAC'DA DEĞİLDİR... demiştir...

Yani Hünkar, İslam'ın yanlış yönlendiği bu yıllarda, insanları saplantıdan kurtarmak için işin özünü anlatmıştır ve her inanca sahip insanın gönlünü fethetmiştir...

Şimdi sünni kardeşlere şunu sormak istiyorum, 4 halife dönemi çok önemli fakat çok karışık bir dönem ve eldeki veriler gerçekleri yansıtmıyor diye düşünüyorum. Hal böyleyken, Pir Sultansız, Nesimisiz, Hünkarsız, bir insanlık ve bir din anlayaşı düşünülebilir mi?

18-07-2006, 23:08
[quote:c6c8bc85e8="erhangul"]Yani koskoca İslam dini 3 şarta 5 şarta indirgencek kadar basit ve sıradan bir din değildir..[/quote:c6c8bc85e8]

Erhangul, bu sözlerinden anlaşıldığı üzere Aleviliği islam inancı içinde görüyorsun. yani İslam öyle büyük ve yüce bir din ki 5 şarta indirgenemez, asıl Alevilik gerçek İslamı kavrıyor görüşü anlıyorum ben senin bu yazdıklarından. Eğer öyle ise ben sana katılmıyorum. Ve asıl İslamı sunnilerin savunduğunu düşünüyorum.

Bektaşı Veli'nin yukarıda yazdığın dörtlüğünü ben de savunuyorum ama bunlar Kuran'a uygun değil. Kuran buna benzer görüşler ileri sürmez. Haccı zorunlu kılar. Gerçeği kendinde ara diye bir felsefe yoktur Kuran'da. Bu anlayış tasavvufilerde ve Alevilikte vardır.

ata
19-07-2006, 00:23
cem abi kusura bakma ben şu sorunun cevabını anlayamadım
Ali alevillikle uyuşmuyorsa neden aleviler aliyi sahiplenmiş ?

''Aleviler, tarihi kişiliği olarak Ali'yi değil, aynı kendileri gibi haksızlığa uğraması babında Ali'yi bir simge olarak benimsiyor. '' sözünü biraz daha açarmısın

teşekkür ediyorum

erhangul
19-07-2006, 02:09
Aleviliğin çıkış yeri, tarihi İslam'ın ilk yıllarına denk düşmeyebilir, ama dayandığı nokta İslam'i geleneklerdir çoğu zaman...
Hz. Ali, Hz. Muhammed bu geleneğin insanlarıdır, namaz kültürünün birer bireyledir...
Alevilik=İslam demiyoruz, Alevilik İslam içerisinde nadide bir çiçeğe benzer, özünde Ehl-i Beyt sevgisi vardır çünkü ama bunu yanında Alevilik bir çok dinden ve kültürden beslenmiş zengin bir yapıya sahiptir....
O yüzden bir çok konuda İslamsal temellerden ayrıdır...
İslam'da asıl olması gereken ama bize öğretilemeyen hümanizm Aleviliğin içerisindedir ve gizli değldir...
Aleviliğin pir diye kabul ettiği Hacı Bektaş-ı Veli'nin soy seceresi İmam Musa Kazıma kadar uzanır....

Hünkar, inançta evvela eğitim olması gerektiğini söylemiştir
*KADINLARI OKUTUNUZ
*İLİMDEN GİDİLMEYEN YOLUN SONU KARANLIKTIR...

İslam dininde de bu var asıl olarak, ama okullarımzda verilen din eğitimde peygamberin kim? peygamberin annesinin adı? babasının adı? doğum tarihi? islamın kaç şartı vardır? vs.. uzar gider..

Ben bir aleviyim ve bu kültürün içinde yetişmiş bir bireyim..
Camiye gidip namaz da kıldım ama hiç bir zaman cami hocacının vaaz verirken eğitimden bahsettiğine, eğitimin önemine değindiğine hiç rast gelmedim...

Ama cemlerde ise, İlimin önemini her zaman vurgulayan dedelerimizi gördüm... İnsanlara, insan-ı kamil olabilmenin yollarını öğretmeye çalışan dedeler gördüm...İşleyiş olarak çoğu zaman aksaklıklarda olsa ulaşılması gereken amaç belli....

Zaten Alevilikteki Ali sevgisinin manası da budur...
Yani Ali gibi olabilmek..
Çünkü insan yaşadıkça, öğrendikçe, bilgi ve ilim sahibi oldukça pişer, olgunlaşır... Ve sırrı Hakikate ulaştığında Tanrı ile bir olur, Tanrının gören gözü, işiten kulağı olur. Bir anlamda Hallacı Mansurun dediği "EN-EL HAK" bağına girer... İçindeki, özündeki Tanrıyı bulmuş olur....

Alevilikteki temel inanış bu şekildedir..

Ama sünnilikte ise, Cehennem azabından kaçış, Cennete kavuşmak, huriler, gılmanlar, vs. görüşler hakim...
Bu yüzden, Sünni İslam inanışında bütün bunları elde etmek için şeriatın her dediğini yapmak, aklı ve mantığı bir kenara bırakmak yatar...

Saygılarımla

19-07-2006, 09:30
Sevgili Erhangul,

Alevi olduğun için, o kültürün içinde büyümüş birisi olarak doğrudan kendi edindiğin bilgi ve tecrübelerin kuşkusuz bizden daha fazla olacaktır. Benim bu konuda edindiğim bilgilerin kaynağı sanırım yukarılardaki bir yazımda da belirttiğim gibi Nejat Birdoğan gibi Alevi bir araştırmacı-yazar ve bazı Alevi dernek ve vakıflarının konferanslarında konuşmacı olarak katılan araştırmacı yazar Erdoğan Aydın. Yazdığın pek çok şeye katılıyorum. Ancak katılmadığım bazı noktalar var. Bilhassa Aleviliği İslam için tanımlama kısmına ve Ali, Ehli Beyt sevgisinin anlamı kısmında sana katılmıyorum. Her zaman bir topluluğun içinde bulunan o topluluğun inançlarını daha iyi anlar diye bir kural yok. Bu elbette önemli ancak bilimsel tarihi araştırmalar, eski kaynakların okunması, tarihi olayların idelenmesi de çok önemli.

Benim şu son iki haftaya kadar Alevilik algılayışım farklıydı. Ancak son günlerde yaptığım araştırmalar ve okuduğum makaleler beni oldukça tatmin etti diyebilirim. Bu başlığın açılmasında da aslında bu fikirleri tartışmaya açma düşüncesi vardı bende ve ezkamo'da.

Öncelikle benim bu mesajdan 5 mesaj yukarıdaki yazımı iyice okumanı tavsiye ediyorum. O kısma hakim olduğunda tartışmayı daha derinleştirmek mümkün olabilir sanırım.

Sevgili Ata,

Alevilerin Ali'yi benimsemesi yukarıdaki yazımda da belirttiğim gibi Hz. Ali'nin bir bütün olarak kendisi değil sadece onun simgelediği haksızlığa uğrayan, mazlum kişilik yönüdür. peki neden Aleviler Ali'nin haksızlığa uğramış, mazlum kişiliğini alıp benimsiyor ve bunu mitleştiriyorlar, işte burası çok önemli, Aleviliği anlamamızda anahtar nokta burası:

ÇÜNKÜ ALEVİLER DE AYNI ALİ GİBİ HAKSIZLIĞA UĞRAMIŞ, EZİLMİŞ BENZERİ DRAMATİK YAŞANTILARI YAŞAMIŞTIR. SELÇUKLU VE OSMANLI DÖNEMİNDE SIK SIK EZİLMİŞTİR. BU NEDENLE BİR SIĞINAK OLARAK ALİ SİMGESİNE TUTUNMUŞ, BÖYLECE HEM İSLAM İÇİ GİBİ GÖRÜNEREK SUNNİ GAZABINDAN KORUNMAYA ÇALIŞMIŞLAR HEM DE EBUBEKİR, ÖMER, OSMAN ÇİZGİSİNİ SAVUNAN SUNNİ İKTİDARLARA KARŞI ALİ SİMGESİYLE MUHALİFLİKLERİNİ SÜRDÜRMÜŞLERDİR.

Başka bir deyimle Hz. Ali simgesine tutunmak Alevilerin topluca imha olmalarını önlemek için başvurmak zorunda kaldıkları bir takiyye olmuş. Aleviliğin kökeninde yüzyıllar boyu Ali diye bir kavram yok!!! Bu nokta çok önemli arkadaşlar, ne zaman Ali kavramı Aleviliğe giriyor? 1500 lerin başlarında Yavuz dönemi ayaklanmasında ve 1600 başlarında Kuyucu Murat tarafında kitle katliamlarına uğradıkları dönemler arasında. Bu dönemlerde yüzbinlerce Alevi en acımasız şekilde katlediliyor. Kuyucu Murat denen vezir Alevileri canlı canlı toğrağa gömüyor, kellelerinden kuleler yaptırıyor. Böylesine mezalim dönemlerinde Aleviler Ali'yi mitleştirmek zorunda kalıyorlar. Böylece İslam içindeymiş görüntüsü veriyorlar iktidarlara.

Oysa Ali kavramı tarihsel Ali olmamakla birlikte aynı zamanda vahdedi Vücut şeklinde ya da panteizm şeklinde de diyebiliriz buna, İslami tanrı anlayışından oldukça farklı bir tanrı inancının parçası haline getirilmiş. Bakınız Pir Sultan Abdal'ın şiirine:

Gafil kaldır şu gönlünden gümanı
Bu mülkün sahibi Ali değil mi?
Yaratmış onsekiz bin alemi
Rızıkların veren Ali değil mi?

Pir Sultan abdal bildiğimiz gibi en önemli Alevi atalarından biridir. Ne diyor Pir Sultan "Rızıkların veren Ali değil mi?" Oysa İslamın tartışmasız en önemli ilkesi bu sözle çiğneniyor. İslamda rızıkları Allah verir Ali değil. Kuranı okuyan herkes bundan hemfirkirdir. Bunun tersi şirktir. Allaha ortak koşmaktır ve bu İslamdaki bir numaralı suçtur, en büyük günahtır. Yukarıdaki şiirin benzeri çoktur Alevi kültüründe hepsini yazmıyorum. Demekki Alevilik islam dışıdır, bunu şiirlerinde dolaylı yoldan anlatmışlardır. Bunlar doğrudan doğruya açıklanamazdı. Açıklanırsa Alevi diye birşey kalmazdı Anadoluda.

Alevilikte "Hak, Muhammed ya Ali" sözü çok meşhurdur. Bu üçlemde vurgulanan şey aslında hepsinin bir olduğu, tanrının farklı görünütüleri olduğu anlamındadır. Sunnilikte ve şiilikte insan, tanrının yarattığı ayrı varlıklardır ve sınavdadır. Oysa Alevilikte tanrı, muhammed, ali ve diğer tüm insanlar tanrının parçalarıdır, bunların tümü tanrıyı oluşturur. Sınav yoktur, cehennem yoktur. Bizler tanrının akisleriyiz. Bu öğeleriyle Budizm inancına daha yakındır Alevilik. İslama olduğundan daha yakındır aslında. Aleviliğin İslam içi görünmesi sadece baskı altında şekillenmesinden kaynaklanan zorunlu bir takiyyeciliktir. "Tanrının" bu dünyada insanları sınava tabi tuttuğu çok açık şekilde geçer Kuran'da. Cehennem kavramı da çok detayıyla açıklanır. Ama ne sınav ne de cehennem yoktur Alevilikte. Öyleyse Alevilik İslamın içinde bir mezheptir denilebilir mi? Bence kesinlikle hayır.

Şamanist
19-07-2006, 10:41
IRENE MELİKOFF VE ALEVİLİK

"Asla Şii olmadı"
ALEVİLİK Konferansı'nda bütün gözler, bu inancın tarihi kaynaklarını araştırmada dünyanın önde gelen isimleri arasında sayılan Profesör Irene Melikoff üzerindeydi.
Uyur İdik Uyardılar (Cem Yayınları 1993); Alevilik Üstüne Ne dediler? (Ant yayınları, 1990); Sur les Traces du Sufism Turque / Türk Sufiliğinin İzleri (Isıs, 1992) gibi kitapları Türkçe de yayınlanmış olan Melikoff, Aleviliğin Türklerin tarihiyle bağlantılarını kaynağında araştırmış bir kişi.
Melikoff, Aleviliğin "senkretik" bir inanç sistemi, yani çeşitli inanç unsurlarını bir araya getiren bir sentez olarak nasıl geliştiğine bakarak, hem Orta Asya'dan kaynaklanan Şamanizm unsurlarının, hem de Anadolu halk sufiliğinin Aleviliği oluşturmadaki rolünü vurguluyor.
"Göçmen Türkmenlerin Müslüman olması bir dakikada gerçekleşmedi" diyor. "Müslüman olmak için birkaç asır lazım, kültür lazım. Şehirdeki insanlar mezhep biliyorlar, kültür alıyorlar. Fakat göçmen Türkmenler böyle bir kültür almıyor. Müslümanlığı kendi inaçlarına uydurmaya çalışıyor. Alevilik böyle oluştu."
Bu şekilde Anadolu'ya göçeden bir Türkmen dervişi (ve Mevlana 'nın çağdaşı) olan Hacı Bektaş 'ın Aleviliğin ortak başlangıcı olduğunu, ama sonradan ayrı iki cereyan oluştuğunu söylüyor. "Bektaşilik zaman içinde büyük önem kazandı; Bektaşiler yerleşik düzene geçti. Osmanlılarla ilk Bektaşiler arasında yakın ilişki vardı; aynı Türkmen boyundan geliyorlardı. Osmanlıların Trakya ve Balkanları fethetmesinde Bektaşiler büyük rol oynadılar, Gazi oldular. Anadolu'da kalan göçmen Alevilerle aralarında inanç farkı yoktu, ama büyük sosyal farklar vardı."
Anadolu Alevilerinin, daha sonraki yüzyıllarda Şiiliği ve 12 İmam inancını İran'da resmi devlet dini haline getiren Safevilerden etkilendiğini, fakat "asla Şii olmadıklarını" savunuyor Melikoff: "Türkmen alevilerin Hz. Ali'yi tanrılaştırmasının, Şiilikle hiç bir ilgisi yok. Bu bambaşka bir şey. Bunu anlamam tam 25 yıl sürdü."
Ne sonuca vardınız diye sorduğumda, Melikoff'un cevabı ilginç: "Ali, aslında eski Türklerin gök tanrısı. Yani Şamanizm'in izleri var. Müslüman olduktan sonra bu gök tanrısı büsbütün yokolmadı, Hz. Ali ile birleşti. Daha sonra tabii ki Şiiliğin bazı tesirleri oldu. Başka unsurlar girmeye başladı."
Aleviliğin Kürtlük boyutunu büyük kuşkuyla karşılıyor Melikoff: "Kürt Aleviler var ama büyük çoğunluğu Sünni. Aleviliği bir Kürt dini olarak katiyen göremem. 25 senedir yaptığım bütün araştırmalar buna karşı geliyor."
Bektaşilerin kentli ve kültürlü olmasına karşın, Anadolu'daki çeşitli isyan hareketlerine katıldıkları için "Kızılbaş" diye bilinen kesimin göçmen ve cahil kalmasının en temel ayrım olduğunu belirten Melikoff, "Alevi" teriminin bugün meşrulaşarak kabul görmesine karşı, tarihi açıdan yanlış bir terim olduğunu da vurguluyor.
Melikoff, Aleviliğin bir mezhep olarak evrilebileceği kanısında. "Alevi - Sünni gerginliği Anadolu'da Yavuz Sultan Selim'den beri var" diyor. "Bugün hoşgörüyü genişletmek için siyasetçiler başta olmak üzere herkesin çaba sarfetmesi lazım. Benim de dinimin hoşgörü olduğunu yazabilirsiniz."
Profesör Melikoff'un 25 yıllık çalışmalarının sentezi olarak yayına hazırlanan Hacı Bektaş, Gerçekleşen Efsane: Türk Halk Sufiliğinin Doğuşu ve Gelişmesi adlı son kitabının bu hoşgörüye büyük katkısı olacağı muhakkak.

Şamanist
19-07-2006, 10:45
Aleviler çok bölünmüş. Ben aklıma gelen Alevi grupları bunlar

1. Aleviligi Siilik sanan (Caferiler - Ehlibeyt Vakfi)
2. Aleviligi islamin icinde / Islamin özü sanan (mesela Cem Vakfi)
3. Aleviligi Islamin Disinda sanan
4. Aleviligi solculuk/komünistlikle yakin gören, bir felsefe/yasam bicimi gibi görenler



Akıllı bir alevi ,Alevilik Islamdır demez. O zaman adama soracaklar niye namaz kılmıyorsun? niye oruç tutmuyorsun halbuki bunların Islam'da farz olduğu açıktır. Sonra Alevilik HZ Muhammed'den önce de vardı. Aleviler daha hala Islamız derlerse kendilerini zor duruma sokmaya devam ederler.

erhangul
19-07-2006, 11:05
Ancak katılmadığım bazı noktalar var. Bilhassa Aleviliği İslam için tanımlama kısmına ve Ali, Ehli Beyt sevgisinin anlamı kısmında sana katılmıyorum.


Sevgili Cem, bende senin söylediğin bir çok şeye katılıyor ve değerli yazın için sonsuz teşekkürlerimi sumuyorum...
Aleviliğin, Ali'nin, Yavuz döneminde hat safhaya ulaştığı bu akımın yaygınlaştığı bir gerçek..
Peki neden İsa değilde Ali, Musa değil de Ali...
Neden "baba-oğul-kutsal ruh değil de, "Hak-Muhammed-Ali...
Muhammed, İslam peygamberi değil mi?
Ali, Muhammede en yakın kişilerden biri değilmi?

Bu konuda anlaşamıyourz..
İslami gelenekte, örneğin namazda Allahu ekber denilirken, Alevilikte Allah Allah nidaları çok sıktır...
Namazda kelime-i şahadet, Alevi inancında "Lafe ta.. veya kelimei tevhid çok sıktır...
Namazda dönülünen yön kıble, alevilikte kıble insan, ve yine sünni adamlarının yanında alevilerde pir,mürşit ve dede kavramları...
Bunlar, farklılıklar yanında benzerlikler göstermiyor mu sizce?

Madem Alevilik bütün dinlerden kültürlerdne beslenmiş, neden vaftiz diye bir çok şey alevilikte..
Neden, insanı yüceltme var...
Bunu söylermisiniz lütfen....

Ezilmişliğin ve mazlumun sembolüdür Ali ve ehl-i beyt....
Hz. Ali'ye camilerde küfürler yüzünden İslam'da ilk ayrılıklar başlamadı mı?

İsa'yıda çarmıha gerdiler...
Bir bakıma o da ezilmişliğin sembolü değil mi?
Az önce söyledim neden İsa değil de, Ali ve Muhammed...

İslam bahçesinde nadide bir çiçektir dememin nedeni bu...
Hz. Muhammedin iki emaneti ve aynı zamanda tevella-teberra kavramının hiç mi önemi yok...
Alevilerin sıkça söz ettiği, Muhammedin yazılmayan vasiyetnamesi sizce Yahudileri ilgilendiren bir olay mı?
Alevililerin en temel kaynakları bunlar...
İmam Cafer Buyruğu çok önemli Alevilikte, peki söylermisiniz, İmam Cafer Ali Soyundan gelen ve Muhammed torunlarından değil midir?

İslam Alevilik olayını bu şekilde yorumluyorum...

Sevgiler Saygılar...

19-07-2006, 12:54
Melikoff: "Türkmen alevilerin Hz. Ali'yi tanrılaştırmasının, Şiilikle hiç bir ilgisi yok. Bu bambaşka bir şey. Bunu anlamam tam 25 yıl sürdü." Ne sonuca vardınız diye sorduğumda, Melikoff'un cevabı ilginç: "Ali, aslında eski Türklerin gök tanrısı. Yani Şamanizm'in izleri var. [/quote:3e2cb7d4a4]

İşte Aleviliğin anlaşılmasındaki kilit noktalardan biri daha. Teşekkürler şamanist. Araştırmacı profesörün bunu tesbiti 25 yıl sürüyor. Bu nokta anlaşılmadan Alevilik anlaşılamaz. Hz. Ali anlayışı aslında şaman Gök Tengri'nin ad değiştirmiş şeklinden ibaret.

[quote:3e2cb7d4a4="erhangul"]Peki neden İsa değilde Ali, Musa değil de Ali...
Neden "baba-oğul-kutsal ruh değil de, "Hak-Muhammed-Ali... [/quote:3e2cb7d4a4]

Bu sorunun yanıtını Türklerin şamanizmden İslama geçiş sürecini incelemekte bulabiliriz. Türkler orta asyadan batıya doğru göç edip Hazar Denizi kenarlarına ulaştıklarında Müslümanlarla temas ediyorlar. Bu dönemde Türkler birleşmiş ve devlet haline gelmiş durumda değiller. Ayrı kabileler şeklinde, aralarında zayıf bağın olduğu durumdalar henüz. Bu nedenle savunma kabiliyetleri zayıf Türk boylarının. Hatta bazı boylar arasında düşmanlıklar söz konusu. Bu nedenle Müslüman saldırıları oldukça yıpratıcı oluyor Türk boylarına. Ancak Türkler gene de direniyorlar, zaman zaman başarılı da oluyorlar ama üçyüzyıllık süreç sonunda baskı altında Müslümanlaşıyorlar. Bu konu hakkında detaylı yazı sitenin ana sayfasında var bu nednele detayına girmiyorum.

İşte üçyüzyıllık bu süreç sonunda bazı Türk boyları sunnileşirken bazı Türk boyları da direnç gösterip biçimsel olarak İslamı benimsiyorlar. İşte bunlar Aleviler eski adları ile Kızılbaşlar. Biçimsel olarak İslam görünürken özünde eski inançlarını devam ettiriyorlar. *Emevi ordusunun hiç affı yok gayrı müslimlere ve şaman Türklerine. şamanlık, kafirlik onların gözünde. Bu koşullar altında Alevilik inançları biraz revize ediliyor. Eğer baskı olmasaydı muhtemelen inanç değişiklikleri olmayacaktı Alevilikte. Hırsitiyanlıktan veya başka dinden de önemli birşey almayabilecekti. Alevilerin Muhammed yerine İsa'yı seçme durumları yok. Hak, Muhammed, Ali yerine çok benzer olan Baba, Oğul, Kutsal Ruh'u *bu yoğun baskı altında zaten seçemez olması bir yana, baskı olmasaydı ötekini seçme durumu da söz konusu olmayacaktı. Yani esas neden baskıdır, son dönemlerde sadece Müslüman Arap baskısı değil sunnileşmiş Türklerin de baskısı söz konusudur. Alevilik İslam dışındaki öğeleri alsaydı açık şekilde sunnilerin cihat nesnesi durumuna düşerdi.

[quote]
Madem Alevilik bütün dinlerden kültürlerdne beslenmiş, neden vaftiz diye bir çok şey alevilikte..
Neden, insanı yüceltme var...
Bunu söylermisiniz lütfen....

Alevilik her dinden bir şeyler almıştır demiyoruz. Aleviler, üç semavi dinden çok farklı inançlar sergilemişler. Üç semavi dinde böyle bariz şekilde sonradan katılan inançlar olamaz. Sabit ve değişmez doğrular vardır. Oysa Alevilik çok farklı bu dünyayı temel alıyor. Bu yönünü Budizmle çok benzetiyorum. Ahirete yönelik yatırım yapan anlayış değil bu dünyayı, şu an yaşadığımız gerçekleri temel alan, onları güzelleştirmeyi temel alan anlayış söz konusu. Ölüm sonrasına dair çıkar hesapları yapılmıyor. Sadece barış, hoşgörü, yaşam sevgisi temelinde inanç ve kültür biçimleniyor.

Ezilmişliğin ve mazlumun sembolüdür Ali ve ehl-i beyt....
Hz. Ali'ye camilerde küfürler yüzünden İslam'da ilk ayrılıklar başlamadı mı?

Bunlar Aleviliğin değil Şiiliğin inanç kaynaklarıdır erhangul. Yukarıdaki yazılarımdan birinde daha detaylı açıkladığım gibi 15. ve 16. *yy da Aleviliğe girmiş Ali kültü, Safevilerin etkisiyle.

Alevi ataları Ali'yi sadece sembol olarak aldığı halde günümüz Alevilerinden önemli bir kısmı Ali'nin zahiri anlamının alındığını sanmaktadır. Günümüzdeki Aleviliği en ciddi sorunlarından biri de budur. Alevi atalarının yoğun saldırılar altında takiyye yapmak zorunda kaldıkları bazı öğeleri günümüz Alevilerinin bir kısmı gerçek sanmakta. Bu nednele bazı Alevi yazarların üsütnde önemle durdukları Aleviliğin günümüzde dejenere olma riski söz konusu.

Kaba bir özet yaparsak:

Alevilik, Orta Asya Türk inanç ve geleneklerinin, göç sonrası yoğun İslami saldırılar altında oldukça yüzeysel ve biçimsel olarak İslami motiflerle süslendiği şeklidir. Alevilik öz olarak İslami değil Orta Asya Şaman kökenlidir.

erhangul
19-07-2006, 21:27
teşekkür ediyorum Cem
:)

19-07-2006, 22:11
Ben dinlerden pek anlamam ama Aleviliğin islam ile alakalı olmadığını anlayacak kadar da önyargısız düşünebildiğimi düşünüyorum :)

Aleviliğin Orta Asya Şaman kökenli olduğu savını kuşku ile karşılıyorum :)

Şamanist
19-07-2006, 23:48
Aslında Türklerin Ali taraftarı olması çok normal çünkü Türkler çoz ezilmişti,dışlanmıştı ve katliamlara uğramıştı. Bu protest tavırın oluşması çok normal.Osmanlıdan önce Türklerin çoğu kızılbaştı.Hatta Osman Bey de kızılbaş bir aileden gelir. Ama politika gereği Ahi liderinin kızıyla evlendiği için sünniliği benimsemiştir. O dönemlerdeki kızılbaşlarda ehlibeyti doğru dürüst bilen yoktu. Hatta rivayetlere göre Hacı Bektaş Veli dağlara çıkıp ateş yakıp dua eden birisidir.Alevilikte ehlibeytin girmesi Yavuz sonrası olmuştur kanımca.Dede Korkut Hikayelerini okursanız Türklerin Islamiyetteki ilk yıllarında İslam'dan ne kadar uzak yaşadıklarını hatta Muhammed in bile kim olduğu açıkça bilinmediğini görürsünüz.

20-07-2006, 01:40
Ben de tartışmaya katkı amacıyla araştırmamda dikkatimi çeken bir yazıyı görüşlerinize sunuyorum.Ve bu görüşe de katıldığımı belirtmek istiyorum.


Aleviliğin Kökeni, Gelişimi, Tanımı Üzerine Notlar
Çetin Yetkin

Bugünlerde Alevilik, geçmişte eşine hiç rastlanmamış bir biçimde, gündemde bulunuyor. Bir süredir Alevilik üzerine yayınlanan kitaplar bir yana, gazelerde yazı dizileri, makaleler birbirini izliyor. Televizyon kanalları Aleviliğe uzun saatler ayırıyorlar. Bu durum karşısında sorulması gereken bir soru var: *Neden Aleviliğe ilgi giderek böylesine artmaktadır?

Bu sorunun yanıtı, her şeyden önce, yayınların niteliklerine ve amaçlarına bakılarak verilmelidir. Bu açıdan baktığımızda, bu yayınları 4 ayrı gurupta toplayabiliriz:

· * * * *Gerçekten bilimsel ve objektif yayınlar.

· * * * *Böyle olmayıp da Aleviliği, Şiiliğin bir kolu olarak göstermek isteyenler.

· * * * *Aleviliğin Sünnilik gibi, bir İslam mezhebinden başka bir şey olmadığını öne sürenler.

· * * * *Aleviliği, Anadolu Türk halkından soyutlamak isteyenler.

Doğrusunu söylemek gerekirse, kendisi Alevi olsun olmasın, Aleviliğin kökenine, tarihsel gelişimine ilişkin açık ve kesin bir bilgisi olmayanların, Aleviliği Şiilik ya da Sünnilik içinde eritmek, Anadolu Türk halkından koparmak amacını güden bu yayınlardan etkilenmeğe başladıkları da üzücü bir gerçektir.

Öte yandan, bilimsel ve objektif olanların dışındaki yayınların, ortak bir amaçları bulunduğu da açıkça görülmektedir. Bu ortak amacı daha iyi anlayabilmek için, Türkiye*’yi öteki İslam ülkelerinden ayıran iki özelliği sürekli göz önünde tutmamız gerekir. Bu iki özellik şudur:

1. * * Halkı Müslüman olan başka hiçbir ülkede, Atatürk devrimleri yaşanmamıştır.

2. * * Halkı Müslüman olan başka hiçbir ülkede, Anadolu Alevi halk kitlesi gibi bir kitle yoktur.

Başka bir deyişle, Türkiye’yi hâlâ İran’a Cezayir’e Afganistan’a Suudi Arabistan’a dönüştürememişlerse, bu, karşılarında bu iki ayışmaz engel olduğu içindir.

Bu nedenlerle de Türkiye’yi Arap Ortaçağının karanlığına gömmek ya da İran İslam Cumhuriyeti’ne benzer bir sistemin içine çekmek isteyenler için, aynı biçimde özgün yapısının yıkılması, soysuzlaştırılması gerekmektedir. Atatürk Devrimleri’nin ve Aleviliğin düşmanlarının aynı karanlık çevreler ve güçler olması, hiç de bir rastlantı değildir.

O halde Alevilik, tüm bu saldırılara, tüm bu özgün yapısından koparılma çabalarına karşı korunmalıdır. Bunun en başta gelen yolu ise, neyi korumamız gerektiğini kesin tanımı ile bilmektir.

Bunun için de önce Aleviliğin temellerinin nasıl atıldığına, bu temeller üzerinde Anadolu’da nasıl geliştiğine ve biçimlendiğine, çok kısaca da olsa, bir göz atmamız gerekiyor.

I

Artık hemen hemen tümümüz biliyoruz ki, Türkler, İslamiyeti öyle kendiliklerinden ve isteyerek değil, 300 yıl süren bir direniş sonunda bölük bölük ve zor karşısında kabul etmek durumunda kalmışlardır.

Bu uzun direnişin Türklerin yabancı bir devletin işgaline karşı yurtlarını korumaları, Arapların zulümlerine karşı koymaları gibi nedenlerini bir yana bırakarak, konumuz bakımından asıl önem taşıyanı üzerinde duralım. Bu işgalci Araplar, aynı zamanda kendi dinlerini de ele geçirdikleri ülkelerin insanlarına zorla benimsettiriyorlardı. Ne var ki, İslamiyetin temel kurallarının Türk toplumunda uygulanması olanaksızdı. Çünkü, kentler kurarak yerleşik düzene geçmiş olan Türkler bir yana, asıl büyük Türk çoğunluğu hâlâ yarı – göçebe bir yaşam sürmekteydi. Bu arada hemen belirteyim ki, yerleşik Türkler, göçebelerden daha kolay ve daha önce İslamiyeti benimsemişlerdir. Peki, göçebeliklerini şu ya da bu düzeyde sürdüren Türkler için, İslami temel kuralların uygulanması neden olanaksızdı? İşte bu soruya verilecek yanıt, Aleviliği anlamakta ilk anahtar olacaktır.

Gerçekte konu çok açık. Çünkü, sürekli olarak hareket eden, bir yerden bir yere gitmekte olan ve bu arada hasımlarına karşı hep tetikte olması gereken bir Türk boyunun gün boyunca beş kez durarak namaz kıldığını bir düşünün. Ya da Sünni İslam da bile, seyahat durumunda oruç tutmama olanağı tanımışken, sürekli hareketli bir toplumun bireylerinin, nasıl olup da oruç tutabileceklerini, gözünüzün önüne getirmeye çalışın. Üstelik, bu insanlar, temel geçim kaynakları olan hayvan sürülerini, kime ve nereye bırakarak, Hacca nasıl gidebileceklerdi?

Kaldı ki, göçebe bir toplumda kaç göç nasıl uygulanabilirdi? Türk kadını, eşi ile ve topluluğun öteki bireyleri birlikte, at koştururken ve gerektiğinde elinde kılıç savaşırken, şimdi onu nasıl olup da bir yere kapatabilecektiniz. Bir bilgi olsun diye şunu söyleyeyim: O dönem Türk toplumunda en uzun süreli hapis cezası, 10 gündü!

Şunu da asla gözden uzak tutmamak gerekir ki, göçebe toplumların varlığını koruyabilmeleri için, sıkı bir disiplin gerekir. Bu disiplin ise, törelerle sağlanır. Bu nedenle, bu gibi toplumlarda töreye bağlılık, çok güçlüdür. Türk de töresine bağlıydı ve yaşayabilmek için, bağlı kalmak zorundaydı da.

Ama şimdi, kabul etmek zorunda bırakıldığı inanç sisteminin gerektirdiği uygulamalar, onun yaşam biçimine tümüyle aykırıydı. O halde, yapılacak tek şey vardı: Görünüşte İslamı kabul etmek; ama gerçekte ve uygulamada kendi töresini, buna temel oluşturan inançlarını sürdürmek...

Aleviliğin ilk temeli budur.

II

Tümümüz yine biliriz ki, Ahmed Yesevi’nin Alevilikte çok önemli bir yeri vardır. Fakat, Sünniler de Ahmed Yesevi’ye sahip çıkarlar ve Türkler arasında İslamiyetin yayılmasında çok önemli bir görev üstlenmiş olduğunu belirtirler. Gerçekte Ahmed Yesevi, özünde Sünni, şeriata bağlı bir kişidir ve Nakşibendi tarikatine de girecektir. O zaman nasıl olmuştur da Ahmed Yesevi, Alevilik için bu denli önemli bir yerde bulunmuştur?

İşin gerçeği şudur; İslamı böylece görünüşte ve yüzeysel olarak kabul etmiş olan Türklerin Sünniliği içlerine sindirmedikleri, daha da önemlisi kendi kültürlerine tümüyle yabancı olan bu ideolojiyi anlayamadıkları açıkça ortadaydı. Ahmed Yesevi, bu engeli aşmak ve İslamı Türklere içten benimsettirmek istiyordu. Bunun için ise, İslamı onların algılayabilecekleri ve yaşam biçimlerine ters gelmeyecek biçimde anlatmak ve belletmek gerekiyordu. O, bu amaçla, İslamiyeti Türklere ters gelmeyecek bir biçimde yorumlamak ve açıklamak yolunu seçti. Ne var ki, sonuç, Sünni Ortodoks İslam anlayışından çok değişik olacaktı. Bu nedenle de İslamın bu anlaşılış ve anlatılış biçimi, bu dini yüzeysel de olsa benimsemeye zorlanmış olan Türkler için, kabul edilebilir bir yorum olmuş ya da en azından onlar öyle algılamışlardı.

Bugün bile Türkiye’deki Sünni çevrelere ters gelecek şu dizeler, Ahmed Yesevi’nin ya da öyle kabul ediliyor:

Anlamıyorum alimler konuştuğunuz Türkçeyi

Ariflerden duyunca, açar gönül mülkünü

Ayet, hadis manası Türkçe olsa uygundur

Manasını kavrayanlar yere koyar börkünü

Üstelik, o, Türk halkını ezen egemen çevrelere zaman zaman karşı çıkıyor ve halktan yana bir taraf alıyordu:

Padişahlarda, vezirlerde adalet yok

Dervişlerin duasında icabet yok

Türlü bela, halk üstüne yağdı dostlar

Onun şu dizeleri ise Alevi yazınında göreceğimiz bir temel duygu ve inanışı çağrıştırıyordu:

Ey siz, can çekip, her lahza izlersiniz ilahiyi

Onu izlemeye hacet yok, ilahi siz ilahi siz(siniz)

Aleviliğin bir başka temeli de böylece atılmış oluyordu.

III

Bu aşamada dikkat edilmesi gereken iki nokta vardır:

1. * * Henüz daha Alevilikten söz etmek olanaksızdır. Olan, yalnızca temellerinin atılmaya başlanmasıdır.

2. * * Türklerin kabule zorlandıkları ve yüzeysel olarak kabul ettikleri İslam, Sünni İslamdır.

Bu ikinci nokta, son derece önemlidir. Çünkü, bu tarihsel gerçek, Aleviliğin Şiilikten kaynaklandığı savının geçersizliğini kendiliğinden ortaya koymaktadır. Sonraki gelişmeler ise, bu gerçeği büsbütün belirginleştirecektir. Örneğin, Aleviliğin kilometre taşlarından olan Baba İlyas, Kayseri’de kadılık yapmıştır. Şeyh Bedreddin ise, Musa Çelebi’nin kazaskeridir ve bir fıkıh bilginidir.

IV*

Tarihsel süreçte sırası ile Büyük Selçuklu, Anadolu Selçuklu ve özellikle Osmanlı Devleti’nin sınıfsal ve kültürel oluşumlarının izlediği çizgi de Aleviliğin atılan bu temeller üzerinde gelişimini doğrudan belirlemiştir.

Her ne kadar bu devletler, Türkler tarafından kurulmuş idi iseler de yönetici kadroları, kısa sürede bulundukları yerlerin yerleşik halkının yaşam biçimini benimseyerek onlarla bütünleşmişlerdir. Bu ise, kırsal kesimde yaşayan ve İslam öncesi inançlarını İslami kisveyle sürdüren Türkler ile egemen çevreler arasında yeni bir uçurumun doğması demekti. Devlet, kendisine Sünniliği resmi ideoloji olarak almıştı. Üstelik, göçebeliklerini sürdüren ya da öyle olmasa bile kırsal kesimde yaşayan halkı, ekonomik bir sömürü altında tutuyordu. Büyük Selçuklu Devleti’nde *1153 yılında başgösteren Büyük Oğuz Ayaklanması, bu bakımdan konuya ışık tutmaktadır. Oğuzlar, Müslümanlığı kabul etmişlerdi; ancak kendilerinden alınan ağır verginin daha da arttırılmak istenmesi üzerine çıkan ve 3 yıl süren bu ayaklanma sırasında, kentleri yağmalayacaklar, camileri yakıp yıkacaklardır. Ayaklanma sona erdiğinde, her dört din adamından biri, Oğuzlarca öldürülmüş olacaktır. Bu tarihten önce Anadolu’ya gelip yerleşen Oğuzların da dünyaya ve Sünni İslama bakış açılarının hiç de değişik olmadığı, kolayca kestirilebilir. Buna koşut olarak da Anadolu Selçukluları, Büyük Selçukluların yolundan gidiyorlardı. 1239’da Anadolu’da başlayan Babalılar Ayaklanması, bu koşullar altında varlık kazanacaktır.

Biliyoruz ki, Baba İshak’ın başlattığı bu ayaklanma da Aleviliğin oluşumunda önemli bir aşamadır. Ancak, yine dikkat edilmesi gereken nokta, Alevilikten bu tarihte de söz edilemeyecek olmasıdır. O zaman sorulması gereken soru, bu ayaklanmanın neden böyle kabul edilmekte olduğudur. Sorunun yanıtı, Baba İshak’ın siyasal görüşlerinde bulunmaktadır. Gerçekten de Baba İshak’a göre, Türkmenler (Oğuzlar) haksızlığa uğramışlardı. Bütün insanlar eşit haklara sahiptiler; ama bir azınlık, bu hakları gaspetmişti. Selçuklu Devleti yıkılacak ve yerine haksızlıkları kaldıracak bir düzen geçecekti.

Osmanlı’ya karşı girişilecek olan tüm Alevi ayaklanmalarının temelinde de işte bu düşünce bulunacaktır.

Osmanlı egemen çevrelerinin, giderek kökenlerine yabancılaşan Türklerden, devşirmelerden, ele geçirilen toprakların askeri egemen çevrelerinden oluşması ve sonunda da Yavuz Sultan Selim’in izlediği İslamcı siyasa ve Türk Safevi Devleti’ni Osmanlı iktidari için, tehlikeli görmesi sonucunda, Anadolu’da Alevilik atılan bu temeller üzerinde yükselecektir.

Yavuz dönemi ile birlikte, artık Alevilik, apayrı bir duygu, düşünüş, inanç sistemi ve yaşam biçimi olarak karşımızdadır. Osmanlı da Alevi Türk’ünü, devletin öteki uyruklarından kesin bir biçimde ayırmaktadır. Osmanlı’ya göre, o, “zayıf-ül iman” yani zayıf imanlıdır, “mülhid”, yani tanrı tanımazdır, imansızdır. “Türkler”, “Etrak-i bi-idraktir”. Bu durum karşısında da Anadolu Türkleri, kendi devletleri olarak gördükleri Safevi Devleti’ne akın akın koşacaklardır. * *

Türk tarihi için, bir dönüm noktası olan Çaldıran Savaşı’nda karşılaşan iki ordunun oluşumu, birçok gelişmeye ışık tuttuğu gibi, Aleviliğin tümüyle Anadolu Türk’üne özgü olduğunu da açıkça ortaya koyar:

Safevi Devleti’nin kuruluşunda en büyük pay, Anadolu’dan gerisin geriye göç eden Ustacalı, Rumlu, Tekeli, Zulkadr, Şamlu, Afşar, Kaçar Türkmenlerinindi. O gün savaş alanında Şah İsmail’in ordusu Türklerden; buna karşılık Yavuz’un ordusu ise, Hıristiyanlardan devşirme Yeniçeriler, yardıma gelen Sırplar, paralı Hıristiyan askerler ve az sayıda da sipahiden oluşuyordu. Şah İsmail, Hatai adı ile Türkçe şiir yazıyordu, Yavuz ise Farsça!...

V

Aleviliğin temelleri Orta Asya’da atıldığına ve bu temeller üzerinde Anadolu’da Türk’e özgü olarak varlık kazandığına ve İslami kisveyle İslam öncesi Türk töresi ve inancın yaşatılması olduğuna göre, Hz. Ali’nin Alevilikteki eşsiz ve saygın yeri nasıl açıklanacaktır?

Ehl-i beyt’in Arap egemenlerince zulme uğratıldığı tarihsel bir gerçektir. Türkler de yaşadıkları bölgelerin egemenlerince zulüm altında inletilmişlerdir. İslamiyeti belirtilen biçimde kabul eden Türkler için, Ehl-i beyt ve özellikle de Hz. Ali’ye duyulan yakınlık ve sevgi, bu açıdan ve simgesel bir bağlılık olarak değerlendirilmelidir.

Bu çerçevede, Alevi ozanlarının çoğunda geçen Musa-Firavun motifine de dikkatinizi çekmek isteriz. Hatta Alevilerde sıkça rastlanan Musa adının da Firavun’un zulmüne uğradığı varsayılan Musa’dan esinlenerek, başlangıçta konulduğunu ve bunun gelenekleştiğini söylemek gerekir.

VI

Konuyu daha iyi belirleyebilmek için, bir olgu üzerinde de yine kısaca durmak gerekiyor. Bütün toplumlar, maddi yaşamlarında, duygu ve düşüncelerinde, inançlarında kendinden önce gelip geçmiş ve ayrıca hâlâ varlıklarını sürdüren başka toplumlardan etkilenirler, kendi yapılarında onlardan öğeler taşırlar. Başka bir deyişle, herşey sıfırdan başlamaz. Ancak, ayrı bir kimliğe sahip olabilen toplumlar, tüm bu öğelere kendi damgalarını basarlar. Örneğin, İslam dininde de söz gelimi eski Mısır inançlarından, Yahudilikten ve Hıristiyanlıktan izler görülür; ama bunlar, İslamiyetin apayrı bir din olarak varlık kazanmasını engellememiştir. Çünkü, İslamiyet bu etkilerin tümünü kendi potasında eriterek, kendi damgasını basmıştır.

Bu bilimsel gerçek, doğal olarak Orta Asya’da yaşayan, sonra batıya doğru göçen ve sonunda da Anadolu’ya gelip yerleşen Türkler için de söz konusudur. Başka toplumlardan kaynaklanmış olan öğeleri, Anadolu Alevi Türk halk kitlesinde de görürüz. Bu izlerden ya da ögelerden birini ya da birkaçını ele alıp, bunları ön plana çıkararak Anadolu Aleviliğinin oralardan kaynaklandığını öne sürmeye kalkışmak ya bilime aykırılığın ya da bir art düşüncenin kanıtıdır. Söz gelimi, Zerdüştlüğün izlerinden kalkarak Kürt kökenli olduğunu öne sürmeğe kalkışmak böyledir.

Oysa aradan geçen bunca zamana ve bunca baskıya karşın, bugün bile Anadolu Alevisi, İslam öncesi Türk duygusunu, düşünüşünü, töresini İslam adı altında da olsa sürdürmektedir. Bunun en çarpıcı kanıtı, kadın konusundadır.

VII

Bu çerçevede kimi bilim adamlarının Aleviliği nasıl tanımladıklarını ya da tanımlamaya temel olacak hangi sonuçlara ulaştıklarını görelim:

Mehmet *Eröz, “Türk Alevilik ve Bektaşiliğinin ana kaynağı Türk kültürü ve eski Türk dinidir”;“göçebeler, Müslümanlığı şeklen kabul ettiler” diyerek[1], anlatmaya çalıştığımız gerçeği de belirtmiş bulunuyor.

Mélikoff, önce Aleviliğin, “Ali ve Kerbela şehitlerine karşı dindarca bir saygı dışında, Şiiliğin, aşırı ya da aşırı olmayan, hiçbir görünümünü ortaya koymadığını...” belirtmekte ve “eski Türklerin dini ve sosyal yaşamlarının basit ve kolayca bir İslamlığa uygulandığı bir halk inanışı” tanımını yapmaktadır.[2] *

Mustafa Akdağ’a göre, “Çoğu Türkmen olan göçebe halkının da Şamanilikten sahip oldukları birtakım adetlerin İslam dinin de kaidesi olarak ifadesi...”*dir.[3]

Faruk Sümer de “XV. Yüzyıl ortalarında Türklerin dini inançları” için

“....medresenin tesiri dışında kalan köylü ve göçebelerin mühim bir kısmı sathi bir İslamiyetin görünüşü altında Orta Asya’dan getirdikleri eski dini inanç ve telakkilerini devam ettiriyorlardı”

diyor.[4]

Zeki Velidi Togan’ın da Türklerin İslamiyeti kendi açılarından yorumlayışları için, “İslamiyetin milli bir Türk dinine çevrilmesi” nitelendirilmesini yapmış olduğunu belirtmek yerinde olacaktır.[5]

Bu örnekleri çoğaltabiliriz. Söz gelimi, Fransız Türkolog J. P. Roux’un şu sözleri, günümüz Anadolu Aleviliğinin gerçek niteliğine ışık tutmaktadır:

“....yoksul tabakanın dokuz yüzyıllık Müslümanlaşmadan sonra (bile), ortaçağdaki inançlarından, bazı kalıntılardan çok (daha) fazla şeyler muhafaza etmiş olduğunu açıkça göstermektedir.”[6]

Sözün özü, Alevilik, Türk’e özgüdür, onun İslam öncesi değerlerinin, İslama karşın; ama onun görüntüsü altında yaşatılmasıdır.

Kaynaklar

Akdağ, Mustafa: Türkiye’nin İktisadi ve İçtimai Tarihi, C. 1, Ankara 1959.

Eröz, Mehmet: Eski Türk Dini (Gök Tanrı İnancı) ve Alevilik, Bektaşilik. İstanbul 1992.

Mélikoff, Irène: Uyur İken Uyardılar–Alevilik, Bektaşilik Araştırmaları. İstanbul 1993.

Roux, J. P.: *Türklerin Tarihi: Büyük Okyanustan Akdeniz’e 2000 yıl. Çev. Galip Üstün, İstanbul 1991.

Sümer, Faruk: Safevi Devletinin Kuruluşu ve Gelişimesinde Anadolu Türklerinin Rolü. Ankara 1992.

Togan, Zeki Velidi: Umumi Türk Tarihine Giriş. C.1, İstanbul 1970.

20-07-2006, 09:00
Sevgili ezkamo, alıntıladığın yazı, bu başlık altında yazdığım görüşlerle uyuşuyor. Alıntıladığın web sayfasını da belirtirsen memnun olurum.

ulas1
20-07-2006, 09:23
Ulaş, bu başlık altında yazılanları okumadan, onlarla ilgili kendi yorumlarını yazmadan yaptığın copy-paste ile tartışmayı daha geri safhaya götürüyorsun. Cem

20-07-2006, 16:09
Sevgili ezkamo, alıntıladığın yazı, bu başlık altında yazdığım görüşlerle uyuşuyor. Alıntıladığın web sayfasını da belirtirsen memnun olurum.

Sevgili Cem,
Evet. Uyuştuğunu gördüm. Zaten yazdıkların bana daha mantıklı gelmişti. Bu doğrultuda aşağıda yazdığım web sitesine girdim. Bu yazı dikkatimi çekti. Buraya alayım dedim. Belki tartışmaya faydası olur diye. Ve düşüncelere de katıldığımı belirttim.

http://www.alewiten.com/index3.htm

sargon
22-07-2006, 15:35
Alevilik tartışmasını ancak okuyabildim. Çetin Yetkin'in, Melikoff'un yazıları süreci çok güzel açıklayan yazılar. Ben de şu sıralar Alivan Baytekin'in "Öteki Aleviler" adlı kitabını okuyorum. O da Aleviliğin İslamiyetin içinde sayılamayacağını, bunu sadece İslamiyetin baskıcı karakterinden dolayı Alevilerin yaşamlarını koruyabilmek için zorunlu olarak sürdürdükleri bir takiyye olduğunu kabul ediyor.

Aleviliğin İslamiyetten farklı olduğu İslam'da farz sayılan ibadetleri yerine getirmemesi değil sadece. Baytekin kitabında özellikle iki konunun üzerinde oldukça durmuş. Bunlar Alevilikte çok önemli olan "musahiplik" ve "Cem"ler. Fırsat bulunca bu iki konuyu aktarmaya çalışacağım. Yukarda bahsedilen birçok özelliğin yanında bu iki kurum da Aleviliğin İslamiyetten ne kadar farklı bir din olduğunu ortaya koyuyor.

NedimYilmaz
22-07-2006, 16:40
Alevi bir arkadaşım var..

Kendisi bir ateist.

Aleviliği bir din değil, bir yaşam tarzı olarak görüyor.

Hele hele mezhep görmek saçmalıktır.

sargon
22-07-2006, 22:04
Bu tartışmayı derinleştirebilmek ve daha sağlıklı karar verebilmek için bazı detaylara girmemizde yarar var. Musahiplikle başlamak istiyorum. Kaynak olarak bahsettiğim Alican Baytekin'in kitabını kullandım. Alevi dostlarım ve konuyu bilenler de katılırsa daha da zenginleştirmiş oluruz.

Musahiplik yol kardeşliği anlamına geliyor. İki erkek çocuğun yada genç yaşlardaki iki erkeğin birbirini hayat boyu yol arkadaşı olarak seçmesi demek. Baytekin'e göre bazı yörelerde musahip "tutabilmek" için evli olmak şartı getiriliyor olsa da bu bir sapmadır. Birbiriyle musahip olacak olanlar bunu , kendileri yada anne babaları tarafından önceden ilan ederler. Musahiplik kurbanı kesilir ve cem "tutulur". Musahip olan kişilerin eşleri birbirleri ile kardeş sayılır, çocukları da kardeş sayılır Kardeş çocukları evlenebildikleri halde, musahip çocukları asla birbirleriyle evlenemezler. Hatta musahip olanların yakın akrabaları bile evlenemezler. Böyle birşey olursa bu kişiler "düşkün"ilan edilir, ki Kızılbaşlıkta en büyük suç "düşkünlük"tür. Bu kişiler toplumdan dışlanır, çünkü edep erkan yolundan çıkmışlardır.

Musahipler "yarin yanağından gayri" herşeyi paylaşır, ekmekleri ortaktır. Musahiplerden biri öldüğünde diğeri, ölenin çocuklarına ve eşine kendi eşi ve çocuklarıymış gibi bakmakla yükümlüdür. Onları kendi çocuklarından ayıramaz.

Musahip olacaklar cem sırasında gülbanklarını alıp, cemaat huzurunda birbirlerine "ikrar verirler". Kızılbaşlar şuna inanırlar: Musahipler, iki erkek kardeş, iki de kız kardeş olarak aynı gömleğe (kefene) girerler. Bu, şu anlama gelir: Dördünün de günahı ve sevabı ortak olarak sorulur. Birinin günahından ötekiler de sorumlu olduğu gibi sevaplarından da ötekiler sorumludur. Yani, ahirette, Tanrı katında, hiçbiri ötekinden ayrılmaz. İnsanın anasından doğma kardeşi ile günahı-sevabı ortak hesaplanmaz ama musahibi ile günahı-sevabı ortak hesaplanır. Üstelik bu hesaba eşleri de dahil edilir.

Bir de size musahiplik gülbankı örneği aktarayım:

Bismi Şah Allah Allah
İkrarınız mübarek ola,
ahdınız daim ola,
muradınız hasıl ola,
imanınız kavi ola,
muhabbetiniz bol ola,
soyunuz hayırlı ola.

Her iki cihanda yüzleriniz ak ola.

Yaramaz işlerden,
münafık şerrinden cenabı Allah koruyucunuz ola.

Hak erenlerin darından didarından,
oniki imamların katarından ayırmaya.

Hak erenlerin himmetleri ve duaları üzerininde hazır ve nazır ola.

Görüldüğü gibi Alevilikte son derece önemli bir kurum olan musahiplik İslamiyet dışı bir kurumdur. İslamiyette günah ve sevap insanın yol arkadaşı ve eşiyle birlikte hesaplanmaz. Alevilikteki tek eşlilik dolayısıyla eşlerin de buna dahil edilmesi anlaşılırken, İslam'da tek eşlilik olmadığı için bu da farklıdır.

Diğer taraftan musahiplik bir tür komünal paylaşımı göstermektedir. Musahipliğin, Türklerin İslamiyet öncesinden günümüze taşıdıkları bir gelenek olduğu görülüyor.

sargon
22-07-2006, 22:53
Cem ayini nasıl yapılır? Uzun süre bu ayin sünni kesim için bir küfür konusu oldu. Bu, *sünni gerici anlayışın başka bir dini anlayışa tahammülsüzlüğünün, saldırganlığının tipik bir örneğidir. Cem ayininin sadece biçimsel özellikleri değil, özellikle içeriği Aleviliğin İslam'dan ne kadar farklı olduğunu gösteriyor.

Birinin piri geldiği zaman o akşam cem yapılacağı komşulara haber verilir. Evinde cem yapılan kişi, pir tarafından duası okunan kurbanı keser ve akşam cemaat o komşunun evinde toplanır. Ceme isteyen gelir istemeyen gelmez, zorunluluk yoktur.

Cemler sadece bir ayin değil aynı zamanda bir tür halk mahkemesidir. Cemi yöneten kişi pir olmasına karşın mahkeme kararını cemaat birlikte verir. Ufak tefek suçlar özür dilenerek bağışlanır yada küskünler barıştırılır. Ancak, bağışlanamayacak suçları olanlar pir divanında yargılanır.

Cem töreni başlamadan önce pir, tüm cemaate "küskün veya şikayetçi olan var mı?" diye sorar. Varsa ayağa kaldırılır ve nedeni sorulur. Cem törenlerinde sadece şikayetçiler sorgulanmaz, çoğu zaman ceme katılanlardan bazıları ayağa kalkıp "destur ya pirim" deyip kendini şikayet eder.

Suçlu olanlar cemde "özünü dara çeker" buna Dar-ı Mansur denir. Suçlu olanlar dara kalkar ve işledikleri suçu itiraf edip "medet ya pir" diyerek af dilerler.

Cemin başlangıç aşamasındaki bu seramoninin nedeni cemin arınmışlığını sağlamaktır. İbadete ancak arınmış olarak oturulur. Herhangi bir suçu olanın ibadeti kabul olmaz ve suçlu olanlar da zaten ceme alınmazlar. En küçük bir suç dahi olsa önce bu sorunun çözülmsesi esastır.

Gelen "canlar" beraberilerinde "niyazlarını" getirirler. Niyaz, elma, lokma, şeker, kete gibi şeylerdir. Herkesin geldiği anlaşılınca pir cemaate "hu erenler, demimize devranımıza hu" deyip cem ayinini başlatır. Eğer saz çalıp söylemeyi bilen "zakir" varsa onla birlikte saz eşliğinde yoksa sazsız olarak ahenkli bir sesle ilahi, dua, yakarış türünden şeyleri söylemeye ve inlemeye başlar. Genellikle Ali, İmam Hüseyin, Hızır, Hacı Bektaş-ı Veli ve akla gelen evliyaların adları anılır. Pir şehit olan, acı çeken bu kişilerin adlarını anıldıkça kendisi de cemaat de aynı acıları çekiyormuş gibi ağlayıp inlemeye başlar. Vecde gelen cemaat, sırayla semaha kalkarak pervane misali döner. *Cem, genellikle ağır bir matem havasında, acı ve gözyaşı içinde geçer.

Kimi zamam pir kendinden geçerek avucuyla sobadan ateş alır veya kızgın sobayı yalayıp soğutarak keramet gösterir. Tam bir vecd halinde olan pir, cemaatin ortasında titremeye ve bir şeyler sayıklamaya başlar. Bunlar gaipten verilen haberler olarak kabul edilir, sonradan gerçekleşen bazı olaylar pirin bu söyledikleriyle açıklanır. Bunlar isabetli olmaları oranında pirin kerameti olarak sayılır.

Bazen ateşle temas etmek isteyen piri, keramete gerek yok anlamında durdurmaya çalışırlar. Pir keramette ısrarlıysa bir kurban keserek vazgeçirirler, buna rağmen vecde giren piri, "hu ya pir, hu demine hu, ya pir ya pir" diyerek sakinleştirmeye, hatta "piri tutun, pir uçuyor" diyerek yatıştırırlar.

Yukardaki cem töreninde Alevilerin anlayışına ait bazı şeyler vardır. Pirin keramet göstermesi, İslamiyete özgü bir şey değildir. Tamamiyle Şamanist geleneklerde kam yada şamanın yaptığı ayine benzer. Pirin ateşe hakimiyeti de şamanlıkla olan bağlantıyı gösterir. Keramet sahibi olmayan pirleri pirden saymazlar. Pirin kendinden soğumuş talipleri tekrar kendine bağlaması için yeniden keramet göstermesi gerekir.

Cem törenlerinde cemaat tarafından ceza verilmesi de İslamiyete uymayan birşeydir. İslamiyet bir devlet yönetimi anlayışı getirir. Ancak bunun karar mekanizması cemaat değil, halife, imam gibi tek tek kişilerdir.

Pirlerin gelecekten haber vermeleri şeklindeki olaylar da İslamiyete uymaz. Ancak Şamanların temel görevlerinden biridir.

aldostu
23-07-2006, 00:42
Oldukça tutucu bir sünni yazarın bir yazısına rastladım Aksiyon Degisinde.
link olarak vermiyorum,okunmuyor.
Bakış açısı konusunda fikir vereceği için buraya alıyorum:

Sünnilik - Alevilik - bilgi açığı
Ahmet Taşgetiren

Alevi 'din bilginleri'nden, 'Aleviliğin gerçekte ne olduğu'na dair metinler istenebilir. Çünkü şu anda "Aleviliğin gerçekte ne olduğu" bile net değil. Net değil, bu alanda "Alevilik eksenli dernek, vakıf, cemevi gibi oluşumlar" ortak düşüncede değil. Bir "İslam mezhebi" olmaktan başlayıp, bir 'etnik - kültürel oluşum'a kadar uzanan tarifler var... Türkiye'nin garabeti: Aslında "Ateist" olduğu halde "Sünni" diye kabul edilenler bulunduğu gibi, aslında "Ateist" olduğu halde "Alevi" diye kabul edilenler de var. Kimlik tarifleri netleşmiş değil.

Bu ve benzeri alanlarda derin bir bilgi açığı bulunuyor.

İran'a gittiğimde, yanımızda refakatçi olarak bulunan, Mardinli bir "Molla", Sünni iken Şiiliğe geçtiğini, annesinin - babasının da böyle mezhep değiştirdiğini gururla anlatıyordu. Ona dedim ki:

-Bu tür övünmeler boş. Azerbaycan'a gittim, orada Sünniler ve şiiler var, ama Sünnilerin Sünniliği de sıfırda, Şiilerin Şiiliği de sıfırda... Yani isim kalmış, içi boşalmış.

Sonra dedim ki:

-İmam Cafer Şia'nın büyüğü, Ebu Hanife Sünni bir mezhebin büyüğü. Ebu Hanife İmam Cafer'in talebesi ve Hoca - Talebe, birbirine derin muhabbet sahibi. Ayrıca Ebu Hanife de derin Ehl-i Beyt sevgisi sebebiyle "Alevi" olarak nitelenir kitaplarımızda... Ebu Hanife ve İmam Cafer'i doğru tanısak, birbirimizden adam çalmak gibi bir şeyden sevinç duymayız.

Sokaklarda insanlara;

-Alevilik nedir, Sünnilik nedir? diye sorsanız, bazı cevaplar alabilirsiniz belki, ama doğrulukları tartışılır. Hele insanlara kendilerini "Sünnilik - Alevilik" çerçevesinde tanımlamalarını söyleyip "Neden böyle tanımlıyorsunuz?" diye sorduğunuzda, özgün tarife uygun çok az cevap bulabilirsiniz.

Ama "Haydin, mezhepler için tartışmaya" diye bir yol açıldığında ucu kavgalara kadar varacak derin tartışmalar olur. Yani hem bilmeyiz, hem vuruşuruz.

Artı: Din alanı Türkiye'de çok hassas bir alan.

Laiklik yorumları, Sünni Türk devleti, gayrı müslim azınlık, İslam içi mezhepler, din- toplum ilişkisine supablar... Bu yapı, yeterince duyarlı -bazan sancılı- bir zemini ortaya koyuyor.

Sünniler hakim devlet mezhebi muamelesi görüyor, herkes laiklikten yola çıkıp Sünniliğe vuruyor. Ama Sünni toplum kesimleri "çoğunluğun inanç özgürlüğü" sorunundan şikayet ediyor.

Aleviler devlet imkanlarından yararlanmakta üvey evlat muamelesi gördüklerini düşünüyorlar. Bu arada Alevilere uluslararası destek geliyor.

Türkiye'de kendisini "Alevi" olarak tanımlayan kayda değer bir toplum kesimi varsa,
diğer din - mezheb mensuplarının yararlandığı haklardan onların da yararlanması çok tabiidir.

Peki bu nasıl olacak?

Diyanet bünyesinde olacak... Okullarda Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersinde olacak...

Alevi 'din bilginleri'nden, 'Aleviliğin gerçekte ne olduğu'na dair metinler istenebilir.
Çünkü şu anda "Aleviliğin gerçekte ne olduğu" bile net değil.
Bu alanda "Alevilik eksenli dernek, vakıf, cemevi gibi oluşumlar" ortak düşüncede değil. Bir "İslam mezhebi" olmaktan başlayıp,
bir 'etnik - kültürel oluşum'a kadar uzanan tarifler var...
Şia ile bağlantı tartışılıyor, Şia bünyesindeki yelpazede nerede yer alacağı tartışılıyor....

Türkiye'nin garabeti: Aslında "Ateist" olduğu halde "Sünni" diye kabul edilenler bulunduğu gibi, aslında "Ateist" olduğu halde "Alevi" diye kabul edilenler de var. Kimlik tarifleri netleşmiş değil.

Türkiye sanki henüz bu noktaya gelememişliğin sancısını yaşıyor.

Düşünüyorum ki, bu noktaya gelinse, o zaman,
Aleviliğin "dinî metinleri" üzerinde çalışmalar yapılacak.
Aleviliğin İslam'la ilgisi netleşecek.
Aleviliğin İslam'la ilgisi varsa, nasıl bir ilgi olduğu ortaya çıkacak.
Diyanet ilim adamları kanalıyla bir hazırlık yapıyor,
"Alevi metinleri" denebilecek malzemeleri topluyor.
Bu metinlerde muhtemelen Hazreti Muhammed (s.a.), Hazreti Ali (k.v.),
Hazreti Fatıma (r.anha), Hazreti Hasan - Hüseyin imamlar gibi
Aleviliğin - Sünniliğin sevgi odaklarının şahsiyet çerçeveleri anlatılıyordur.
Bu metinler üzerinde görüş birliği sağlanacak mı?
Yoksa bir kısım çevre Alevilik Sünniliğe dönüştürülüyor gibi tepkiler mi koyacak?

Sünniliği ve Aleviliği bu hassasiyet içinde öğrenmek şart.

23-07-2006, 01:38
Alevilik konusunda fazla bilgili olmasam da okuduğum yazılarda bana ters gelen birkaç nokta var:

1. Alevilik Orta Asya kökenli olduğu iddia ediliyor. Oysa Orta Asya ile alakası olmayan Kürtlerde (Kürt dili hint-avrupa dil ailesinde) başat din Alevilik. Daha doğrusu kimseye dinini pek sormam ama bildiğim kadar Kürt akraba ve arkadaşlarımın hemen hemen hepsi Alevi.

2. Eğer Alevilik Orta Asya Türkmen kökenli ise, bu dinin veya görüşün Osmanlı'da daha fazla temsil edilmesi gerekmez mi? Osmanlı Alevi çatışması (Celali isyanları) Osmanlı'nın kendi tabanı ile savaşması anlamına gelmez mi? (Gerçi Osmanlı'ya Türk, türkmen, yörük vs demek de zor.) Özetle Alevilik Orta Asya kökenli ise alevi sünni çatışması biraz havada kalıyor.

3. Anadolu'ya gelen göçebelerin, yerleşik hayata geçerken, kendi kültürlerini Anadolu'da yaşayan yerleşik halka empoze edip onları asimile etmiş olma olasılıkları çok düşük. Kültürel açıdan tam tersi olmasını beklerdim. Yani yerleşik halkın dini inanç ve adetlerini yeni gelenlerin yani Türkmenlerin almış olması veya bir karışıma gidilmesi daha büyük bir olasılık değil mi?

Özetle, Aleviliğin temelini eski Anadolu dinlerinin oluşturması, bu dine mensupların da daha çok anadolu'nun Hiristiyanlaşmamış yerli halkından olması daha mantıklı gibi görünüyor. Osmanlı-Alevi veya geçmişteki sünni-alevi çatışmasının yerli halk ile Anadolu'yu istila edenler arasındaki bir iktidar çatışması olması daha olası sanki...

23-07-2006, 02:40
Onca karmaşadan sonra (internette aleviliği kendi anlayışına ideolojisine göre sağa sola çeken bir sürü yazıdan sonra ki araştırmacılar da bundan yakınıyorlar) ilginç özgün bir yazı buldum. Paylaşmak istedim:

http://www.geocities.com/ehlibeyt2002/zerdust.html

Bu arada Alevilikteki, hiristiyan, zerdüşt (mazdaizm) izlerinin İslam izlerinden çok daha fazla olduğunu yazan epey bir makale de buldum diyebilirim.

sargon
23-07-2006, 02:55
Sevgili Aldostu,

Ahmet Taşgetiren'in yazısını keşke sadece bir link olarak verseydin. Çünkü fikir açısı olarak da ben hiçbir şey alamadım. Koskoca bir yazı yazıp, doğru dürüst anlamlı birşey söylemeden, bize hiçbir fikir vermeden işin içinden sıyrılmış. Yani konu hakkında yazı yazmış olmuş. Keşke sen kendi fikirlerini yazsaydın, daha çok şey öğrenirdik.

Sevgili Mamuli,

Bahsettiğin noktalar tartışılmaya değer noktalar. Bildiğim çerçevede cevap vermeye yada tartışmayı açmaya çalışayım.

1. Kürtlerde başat din Alevilik değil. Kürtlerde hakim olan Şafiilik ve Hanefilik. Alevi Kürtler aslında oldukça azdır. Zazalar Alevidir. Tunceli, Elazığ, biraz da Sivas bölgesinde yaşayan bir kesim halk. Halbuki Alevi Türk sayısı Alevi Kürt sayısını defalarca katlar.

Zazalarla ilgili ise bir sürü spekülasyon var. Zazalar, Zazaca'nın Kürtçenin bir lehçesi olmadığını iddia ediyorlar, daha çok Farsça'ya benzer ayrı bir dil diyorlar. Gerçekten de Kürtçenin üç lehçesi var aslında. Sorani, Gorani ve Kırmanci. Bazıları da Zazaların Türk olduğunu iddia ediyor. Ancak bunun akla mantığa pek uyan bir yanı yok. Konuştukları dil bir kere Hint-Avrupa dili. Aslında Kürtçe ile Farsça yakın diller. Kültürel olarak da Farslarla Kürtlerin uzun bir ortaklığı var. Bu iki halkın eski dinleri Zerdüştlük ve Farslarda daha sonra Mazdeizm'dir. Türklerde *ise Şamanizm.

Bence Alevilikle uğraşırken nasıl Şamanizm izlerini buluyorsak, Şiilikle uğraşırken de Zerdüştlük ve Mazdeizm izleri bulmak mümkün.

2. Bu konu gerçekten ilginç bir konu. Uzunca tartışılması gerekiyor. Gerçekten de eğer Alevilik Orta Asya kökenli ise nasıl oluyor da Osmanlı'da (hatta buna Selçuklu'yu da ben ekleyeyim) bu kadar çatışma oluyor. Özellikle sevgili ezkamo'nun aktardığı Çetin Yetkin'in yazısında buna ilişkin tartışmalar var.

Türklerin İslamiyete geçiş süreçleri burada kritik konu bence. Yönetici kesimleri İslamiyete geçmeyi çıkarlarına uygun görüyorlar. Göçebe topluluklar ve batıya doğru göç ediyorlar. Horasan üzerinden Anadoluya doğru sürekli göçler oluyor. Ve geçiş yolları da müslümanlar tarafından tutulmuş. Müslüman olmak en iyi çözüm. Yönetici kesimler halkı müslüman yapmak için defalarca halifeden hocalar falan da istiyor, ama halkın binlerce yıllık dinini değiştirmeye pek niyeti yoktur. Zaten yerleşik olanlara da zorla İslamiyet kabul ettirilmeye çalışlıyor. Sonuçta yönetici kesimler müslümanlaşıyor ama o bile yarım yamalak. Asıl kalabalık Türk göçerleri ise eski inançlarını sürdürüyor.

Anadoluya gelindiği dönemde bile Tükler aslında müslüman sayılmazlar. Anadolu Selçuklu Devleti kurulduğunda nüfusun sadece yüzde onu Türk'tür. Devlet yönetimi müslümandır. Halk ise karmakarışık bir durumda. Ben daha önce Barak Baba'yı burda yazmıştım. Enteresan bir karakter. O dönem Türklerin karmaşık inançlarını da gösteriyor.

http://tr.wikipedia.org/wiki/Barak_Baba

Baba İlyas ve Baba İshak ayaklanmaları henüz adı konulmamış Alevi hareketidir. Tam da dediğin gibi Selçuklu da Osmanlı da kendi tabanı ile savaçmıştır. Babai ayaklanmalarında paralı Frank askerleri kullanılmış. Zaten dönemin Selçuklu yönetimi bir süre sonra Moğol işbirlikçiliği yapmaktan çekinmeyecek bir yönetim. *Sonraki dönemde Osmanlı'da da yine aynı şekilde devlet kendi tabanı ile savaşmış. Sünnilik zorla devlet iktidarları tarafından kendi çıkarları için geliştirilmiş bir anlayışken, alevilik hiçbir desteği ve maddi kaynağı olmayan, halkın yüzyıllardır kendi kendine geliştirdiği inanç biçimidir.

3. Bu maddede dediğini pek anlayamadım. Türkler Anadolu'ya geldiklerinde dediğim gibi nüfusun yüzde onu kadarlar. O dönem Anadolu'da tam anlamıyla yetmişiki millet var. Rumlar, Ermeniler, Kürtler, Araplar ve Türkler. Burda biraz açıklık getirmen lazım konuya. Belki ağırlıklı olarak hıristiyanlığın etkisinden sözedilebilir. Yani Alevilikte müslümanlık kadar hıristiyanlık etkisi üzerine tartışılabilir.

23-07-2006, 03:13
:)
Benim akrabalar Tunceli ve Elazığ'dan.

3. Maddede demek istediğim: Anadolu dağlarla çevrili olması nedeniyle, birbirinden nispeten kopuk bölgelerde oluşuyor. Böyle bir coğrafyada birliği sağlamak zor olması yanında fetihçi bir topluluk tarafından egemenlik altına alınması nispeten kolaydır. Anadolu da bu şekilde halkı boyunduruk altına alan ilk toplluk hititlerdir. Ancak, yerleşik hayatın gelişkinliği, kültürün derinliği nedeniyle fethedenlerin asimile olması kaçınılmazdır.

Türkmenlerin Orta Asya'dan kendi inançlarını getirip yerli halka kabul ettirmiş olma olasılığının, yerli halkın inancının Türkmenler tarafından benimsenmiş olma olasılığından daha düşük olduğunu söylemek istiyorum.

Şamanist
23-07-2006, 06:36
1. Alevilik Orta Asya kökenli olduğu iddia ediliyor. Oysa Orta Asya ile alakası olmayan Kürtlerde (Kürt dili hint-avrupa dil ailesinde) başat din Alevilik. Daha doğrusu kimseye dinini pek sormam ama bildiğim kadar Kürt akraba ve arkadaşlarımın hemen hemen hepsi Alevi.

Kürt ve Zaza dili farsi diller grubuna girer. Alevilerin %90'dan fazlası Türktür. Alevilikle Şamanizmin o kadar çok benzer noktaları varki bunu görmemenizi anlayamıyorum. Gidin Orta Asya'ya görün şaman ayinlerini aradaki benzerliği çok rahat görürsünüz. Örneğin Kamların Alevi dedeleri gibi mahkeme kurması,enstrümanla birlikte ibadet etmesi, ayinlerde içki içilmesi...daha bir sürü aklıma gelmeyen benzerlikler var. Zaza Alevilerinin yanında çok az Kırmançı Alevileri de mevcuttur. Bu kesimde çocuklara genelde öz Türkçe isimler konur ve Türkçe çok iyi biçimde konuşulur.Konuştukları diller de diğer Kürt ve Zaza lehçelerinden epey farklıdır. Bence bu kesim asimile olmuş Türkmenlerdir. Yavuz Sultan Selim , doğu da katliamlarını hep Idris-i Bitlis-i gibi Kürtlere yaptırtmıştır. Durum böyle olunca ordaki Türkmenler biz Kürdüz diyip işin içinden sıyrılma yoluna gitmişlerdir kanımca. Zaten Diyarbakırlı bir Kürtle Tuncelili Kürtü yanyana koysanız fiziksel olarak farklı olduklarını rahatlıkla görebilirsiniz.Bunun dışında Atatürk'ün manevi kızı olan Afet Inan'ın fiziksel antropoloji dalında yaptığı araştırmalarda Tunceli bölümünde yaşayanların ağırlıklı olarak Brakisefal kafatası yapısına sahip olduğu ortaya çıkmıştır.

2. Eğer Alevilik Orta Asya Türkmen kökenli ise, bu dinin veya görüşün Osmanlı'da daha fazla temsil edilmesi gerekmez mi? Osmanlı Alevi çatışması (Celali isyanları) Osmanlı'nın kendi tabanı ile savaşması anlamına gelmez mi? (Gerçi Osmanlı'ya Türk, türkmen, yörük vs demek de zor.) Özetle Alevilik Orta Asya kökenli ise alevi sünni çatışması biraz havada kalıyor.

Osmanlı'da Aleviler kesinlikle çoğunluktaydı.Osmanlı zorla sünnileştirme çalışması yapmış yüzbinlere varan Alevilerin öldürüldüğü katliamlar yapılmıştır. Osmanlı zamanında Avşar Türkmenleri %100 Aleviyken,şu sıralar Toroslarda yaşayan küçük bir kesim dışında hepsi sünnidir.Buna dayanarak olay rahatlıkla anlaşılabilir.

3. Anadolu'ya gelen göçebelerin, yerleşik hayata geçerken, kendi kültürlerini Anadolu'da yaşayan yerleşik halka empoze edip onları asimile etmiş olma olasılıkları çok düşük. Kültürel açıdan tam tersi olmasını beklerdim. Yani yerleşik halkın dini inanç ve adetlerini yeni gelenlerin yani Türkmenlerin almış olması veya bir karışıma gidilmesi daha büyük bir olasılık değil mi?

Türklerden önce Bizanslılar bütün anadolunun %90'ını rumlaştırmıştı.Türkler anadoluya geldikten sonra kaynaşma rumlarla kesinlikle olmamıştır.Türkler onları batıya doğru zorla göç ettirmişlerdir. Bunun dışında Laz gibi milletler müslüman olmayı kabul edip Türklerle birlikte benliklerini kaybetmeden yaşamışlardır. Milletler arası kaynaşma Cumhuriyet sonrası şehirleşmeyle gerçekleşmiştir. Öyle geçmişte göründüğü kadar karışma olmamıştır. Benim teyzem köy dışından evlendi diye köydekiler büyükbabamı dövmüşlerdir.Eskiden öyle farklı yerlere kız alıp vermek kolay değildi.Kürt Kürtüyle,Çerkezi çerkezle,Alevisi aleviyle evleniyordu. Tabi kız kaçarsa o ayrı mesele.Karışma olduysa çoğunlukla şehirlerde olmuştur.Zaten göçebeliğin azalması çok da eski değildir.1800lerde bile göçebelik çok yaygındı. Göçebe yaşayanların da karışması kolay değildir.Afet Inan'ın araştırmasında Anadolu halkının %78 oranında Türk fiziksel özelliği taşıdığı ortaya çıkmıştır.Bu da karışmanın çok olmadığını kanıtlar bir bilgidir.

Özetle, Aleviliğin temelini eski Anadolu dinlerinin oluşturması, bu dine mensupların da daha çok anadolu'nun Hiristiyanlaşmamış yerli halkından olması daha mantıklı gibi görünüyor. Osmanlı-Alevi veya geçmişteki sünni-alevi çatışmasının yerli halk ile Anadolu'yu istila edenler arasındaki bir iktidar çatışması olması daha olası sanki...

Arapların zorla müslümanlaştırdığı Türklerin hepsi Şaman değildi. Aralarında az da olsa mazdaist,hristiyan(nesturi),budist olanları vardı.Bu yüzden etkileşim doğal olarak olmuştur. Alevi kesimde ibadetlerin yörelere göre az değişiklik göstermesi belki buna bir kanıt olabilir.Örneğin Tahtacıların Aleviliği az biraz farklıdır.Ama Aleviliğe göz attığımızda ağırlıklı olarak Şamanizmin etkisi gözlenir.

23-07-2006, 12:50
Sevgili Şamanist Kardeşim,
itiraf edeyim ki, yazından çok anlayışın ilgimi çekti. Anlamadığım ve sormak istediğim bir kaç nokta var.

Dinsel ayinlerin detayındaki benzerlik önemlidir. Mesela Kamlar içki ayinlerinde ne tür içkiler içiyorlar, aleviler ne tür?

Brakisefal kafatasına sahip olmak Türk olmanın ölçüsü müdür? Brakisefal kafatasına sahip başka topluluklar yok mu?

%100 Türk fiziksel özelliği nasıl oluyor ki onun %78 i tespit edilmiş :)

http://www.1001kitap.com/Bilim/Metin_Ozbek/dunden_bugune_insan/insan408beyazlar.html

aldostu
23-07-2006, 13:26
Şamanist Dostum;

Verdiğin güzel bilgiler için çok teşekkür ederim.
Benim için çok aydınlatıcı ve ilginçti.

Yalnız sana bir sitemim olacak.

Dolu ve düzgün bir insansın,fakat kendini pek ortaya koymadın.

Bence "Şamanizm-Alevilik-Türklük" üçgeninde bir başlık aç ve
oldukça geniş bir araştırmaya ve bilgiye sahip olduğun
bu konuları bize geniş geniş anlat.
Kürtleştirilen Türkmenler de,daha önce duyduğum fakat
hiç bilgim olmayan bir konu idi.Lütfen açıklamalarına bunu da kat.

Bekliyorum sevgili Dostum.
Yeni,hoş ve farklı bakış açıları getireceksin.

Aldostu.

Şamanist
23-07-2006, 16:19
Dinsel ayinlerin detayındaki benzerlik önemlidir. Mesela Kamlar içki ayinlerinde ne tür içkiler içiyorlar, aleviler ne tür?

Kamlar ve ayinde bulunanlar kımız içerler. Alevilerse şarap içerler. Bazı ayinlerde Rakı içildiğini duydum ama doğru olmayabilir.Alevilerin ayinlerde içki içme tarzı Şaman gibidir. Hristiyanların kutsal şarap içimi farklıdır. Şamanlıkta içki içilirken tanrı anılır. Orta Asya'da kımız votka içtikten sonra bismillah diyen insanları görebilirsiniz.


Brakisefal kafatasına sahip olmak Türk olmanın ölçüsü müdür? Brakisefal kafatasına sahip başka topluluklar yok mu?

Brakisefal kafatasına sahip olmak Türklüğün %100 göstergesi tabiki değildir. Gürcüler,Arnavutlar,Ermeniler,Lazlar da brakisefaldir.Hatta Orta Afrika'daki pigmeler de brakisefaldir. Ancak Kürtler ve Zazalar kesinlikle Dolikesefaldir. Durum böyle olunca Kafatası ölçüsü kökenin ya da karışmışlığın oranını açıklamak için bir veri olabilir.

%100 Türk fiziksel özelliği nasıl oluyor ki onun %78 i tespit edilmiş.

%100 Türk özelliğine sahip olma gibi bir durum herhalde komik olur. Ancak Turanoid Brakisefal denilen kafatası yalnız Türklerde bulunur.Türkiye'de %78 oranında bulunur. Peki bu kesim arı Türk müdür tabiiki değil ( Tahtacılar olabilir ). Kafatası türünün değişmesi için 3 kez üst üste yabancıyla çifleşilmesi gerek. Yani araya bir iki tane yabancının girmesi fiziksel özellikleri pek değiştirmiyor.

Sevgili Aldostu

Kürtleşen Türkmenler hakkında ayrıntılı bilimsel araştırmaya ben pek rastlamadım. Yalnızca bu konularda fikirler ve makaleler var. Kimisi Kürtleri hepten Turanoid kategorisine sokuyor kimileri başka yerlere çekmeye çalışıyor.Yani yazarın siyasi düşüncesi neyse ona göre yazıyor. Benim bu konudaki bilgilerim tamamen kendi gözlemsel bilgilerimdir. Aslen Malatyalıyım. Baba tarafım Sünnileştirilmiş Avşar Türkmen kökenli
anne tarafı da sünnileşmiş Alevi kökenli ( hangi boydan geldiklerini bilmiyoruz ) . Doğunun hemen hemen gezmediğim yeri yoktur.Zamanında Çok fazla Tuncelili,Vartolu ,Hınıslı ,Palulu Kürt-Zaza-Aleviyle muhattap oldum. Aslınız nereli diye sorarsanız hepsi çok eskiden Horasan'dan gelmişiz derler.Bir kısmı Türk olduklarını düşünüyor. Bir kısmı da gerçek Alevilerin kendi olduklarını Türkmen Alevilerin uyduruk Aleviler olduğunu söylüyor.Çok az bir kısmı da kendilerini Ermenilere yakın buluyor. Bunun dışında Şırnak'da Tatar Aşireti , Urfa'da Karakeçeli aşireti vardır. Bunların aslen Türkmen oldukları kanıtlanmış durumda. Balıkesir'deki Karakeçililer Alevi Türkmenken Urfa'daki Hanefi ve Kürtçe konuşuyorlar. Bir de Arap Alevileri ( Nusayriler ) vardır ki bunların Türklükle yakından uzaktan alakası yoktur. İbadetleri de epey farklı olup Reenkarnasyona inanırlar.Takiyecilikte bir numaradırlar. Göze batmamak için köylerine cami yaptırmışlardır. Gerçi imam ve cemaat olmadığı için camilerin ambar olarak kullanıldığı köyleri gördüm.

OSMANLI KATLİAMLARI

Yavuz Selim’e kadar Doğu Anadolu’da Türkmen hakimiyeti vardır. Yavuz ise; Şafi mezhebinden Nakşibendi tarikatından Kürt mollası Şeyh İdris-i Bitlisi’nin önerisi ve planlamasıyla Doğu ve Güney Anadolu’da Türkmenler katledilmişler, kurtulanlar ise Azerbaycan’a kaçmışlardır. Türkmenlerin hakim oldukları idari beylikler ve toprakları; Yavuz’un imzaladığı boş fermanları, İdris-i Bitlisi oldurarak Kürt Aşiret reisine ve ağalarına vermiştir. Böylelikle bugünkü doğudaki feodalizmin temelleri atılmıştır.
İdrîs-i Bitlîsi (Ö.8 Kasım 1520) “Selim Şah-Nâme” adlı eserinde; başta Diyarbekir olmak üzere Kürdistan memleketinde “Kürt Beyleri ve Kürt taifesinin mülk, millet, mezhep ve irsi bağlarının” nasıl güçlendirdiğini anlatırken, şehir ve yöre adlarını tek tek vererek Kızılbaş Türkmenleri de nasıl katlettiklerini “Allah’ın ve Padişah’ın yanında olan bir Molla olarak” zevkle ve kana susamış bir vampir edasıyla anlatmaktadır. Kürtler “dirlik ve birliklerini” İdrîs-i Bitlîsi’ye borçluyken, Türkler ise, Yavuz Selim ile İdrîs-i Bitlîsi’nin yaptıklarını lanetle anmışlardır.

Yavuz döneminde Osmanlı yönetiminde görev alan İdris Bitlisi ve Bıyıklı Mehmet Paşa ile Kürt Aşiret Ağaları’nın durumları için; bugün Kürt gruplarından KOMKAR belgeli olarak şöyle demektedir ki çok ilginçtir:

"1535'ler de böyle bir icazet vererek, beylik topraklarının bölünmesini kolaylaştırmıştır. Kanuni Sultan Süleyman fermannamesinde aynen şöyle diyor: -Bey öldüğünde, eyaleti kaldırmayıp bütün hududu ile Mülkname'yi Humayun uyarınca oğlu bir ise, O'na kalacak, eğer müteadit ise, istekleri üzerine kale ve yerleri, aralarında paylaşacaklardır. Uzlaşmazlarsa, Kürdistan beyleri nasıl münasip görürlerse öyle yapacaklar ve mülkiyet yoluyla bunlara ebediyete kadar ila ebeddevran mutaarrıf olacaklardır. Eğer Bey, varissiz, akrabasız ölmüş ise, o zaman eyaleti, hariçten ve yabancılardan hiç kimseye verilmiyecek, Kürdistan beyleri ile görüşülüp ve ittifak edilip, onlar bölgenin Beylerinden veya Beyzadelerinden her kimi uygun görürlerse, ona tevcih edilecektir. (Hükmi Şerif, Topkapı Sarayı Müzesi Arşivi, E. 11960 sayı-İstanbul) Kürt-Osmanlı Andlaşması'nın mimarı İdris'tir. Bu anlaşmayı kabul eden ve gerekli bulan Yavuz Sultan Selim'dir. İkisi de 1520'de maalesef ölmüşlerdir. Sultan Selim, İdris'e; -Git Kürdistan beylerini ve emirlerini topla, kendi aralarında bir beylerbeyi seçsinler demişti. Mevlana İdris ise, Kürt beylerini çok iyi tanıdığı için kestirmeden bir beylerbeyi Sultan'dan istemiş ve Bıyıklı Mehmet Paşa'yı tavsiye ederek bu işi noktalamış idi. Diyarbakırlı bir Kürt olan Bıyıklı Mehmed Paşa'da çok erken gitti ve bundan sonra Kürdistan Eyaleti Başkenti'ne Mekadonlu komutanlar gelmeye başladı. Kanuni Sultan Süleyman, bilerek veya bilmiyerek 1533-34'lerde, Bitlis'i Şeref Han'dan alıp, bir fermanla Ulame Tekelu'ya veriyor. Direnen Bitlis Beyi'nin üstüne, Diyarbekir Beylerbeyi ve kuvvetleri ile bütün Kürdistan beylerinin kuvvetlerini de katıyor ve Ulame'yi başkomutan olarak atıyor. Aynı Sultan, 1535'ler de Bağdat seferini yaptıktan sonra Kürtleri tanımaya başlıyor veya bunlarsız bir şey yapamıyacağını anlayarak, babasının Amasya'da imzaladığı anlaşmaya yukarda verdiğim arşiv numaralı Hükm-i Şerif-i yayınlıyor. Neticeye baktığımızda, Kürt hükümdarları, çoğunlukla topraklarını bölmemiş ve statülerini 1850'lere kadar getirmişlerdir.”
Yavuz Selim’in önce Erzincan Valiliğine atadığı, sonradan da bütün doğu ve güney doğuya bakmak kaydı ile Diyarbakır Eyaletine getirdiği Dıyarbakırlı Kürt Bıyıklı Mehmet Paşa ve danışmanı Bitlisli Molla İdris; bütün bölgeyi Türkler’den temizlerler ve yaklaşık olarak YÜZ BİN Kızılbaş Türk’ü katlederler. Bölgeden kaçamayan Türkler de kendilerini Kürt olduklarını söyleyerek kalırlar, baskılar sonucu da gerçekten Kürtleşirler. Doğu sınırlarını Türklere kapatan Yavuz; korumalığını da Kürt aşiretlerine bırakır. 1517’de Yavuz Selim’in Mısır’ı alması ve 74.ncü İslâm Halifesi olması ile sünnilik resmi ideoloji haline gelir ve İslâmi Devlet kimliği oluşur. Bu tarihten sonra Araplar, Osmanlı Devleti’nin yaşamı boyunca diğer halklardan üstün ve gözde konumlarına devam ederler. Türkler arasında Yavuz adı Yezit ile özdeşleşir ve lanetle anılır. Türk ulusal kimliği; Bozkırdaki Türkmenlerde yaşar ve ozanları Türkçe’yi geliştirir. Osmanlı Sarayı ise giderek soysuzlaşır ve yapay “Osmanlıca” denen yazı dili hakim olur. Bu nedenle Prof.Dr. Faruk Sümer; Safeviler için Osmanlılar’dan daha fazla Türktür demektedir.

Kanuni Sultan Süleyman (1520-1566) dönemi Osmanlı İmparatorluğu’nun zirvede olduğu bir zamandır. Ama Türkler açısından bir şey değişmez. Yine bu dönemde zülüm, şiddet ve katliamlar devam eder. Kürt kökenli Ebussuûd Efendi (1545-1574)’in Şeyhülislâm olmasıyla ve 30 yılda verdiği fetvalarla “Osmanlı toplum yaşamını” belirler ve Kızılbaş Türkmen katliamı, “Sünni Şeriatı”na göre meşruluk kazandırır. Yedi Kızılbaş öldürene “Cennetin Anahtarı” verilir. Bugün Sünni din adamları tarafından huşu ile anılarak “evliya mertebesi”ne çıkarılan Ebussuûd Efendi, Türk katliamcısı, yobaz, lanet okunacak bir zalim ve cellattan bir kişiden başka birşey değildir.

Hırvat kökenli ve nakşibendi tarikatından Kuyucu Murat Paşa 6.12 1606’da sadrazam olduktan hemen sonra Anadolu’da geniş çaplı Alevi katliamı harekatı başlatır. 155 bin Alevi Türkmeni diri diri kazdırdığı kuyulara gömdürür. Aman dileyen insanlara Kuyucu Murat Paşa’nın yanıtı; “Vurun şu pis Türk’ün başını” olmuştur. Cellatların bile öldürmeye kıyamadığı çocuğu atından inerek öldüren Kuyucu Murat Paşa üç yıl terör estirir.

Köprülü Mehmet Paşa (1656-1661) Celali ayaklanmaları bastırmak ve eşkıya tedibi adı altında; Anadolu Türkmenlerini kırımdan geçirmiş sağ kalanlara da zülüm yapmıştır. Osmanlı Vak’a-Nüvisleri ( tarihçileri) Naima ve Hoca Sadettin Efendi gibileri; kitaplarında katliamları ballandıra ballandıra anlatmaktalar ve Türkler için; “nadan” yani “kaba Türk, idraksiz Türk, hilekâr Türk” ifadesini kullanmaktadır. Başka kitaplarda ise; ‘Türk iti şehre gelince farisice ürür.’ yazmaktadır. Osmanlının ünlü şairi Nef’i ise “Tanrı, Türk’e irfan çeşmesini yasaklamıştır.” Demektedir. Divan-ı Hümayun yazarlarından Hafız Ahmet Çelebi 1499 yılında yazdığı şiirinde;


“Sakın Türk’ü insan sanma

Bin an bile olsa Türk’le birlikte olma

Türk eline şeker alsa o şeker zehir olur.

Türk’ün başını keserken sakın gam yeme

Baban da olsa Türk’ü öldür.”


Demektedir. Tüm bunlara karşın Türk Bayat boyundan Alevilerin ulu ozanı Fuzuli (1480-1566) bir deyişinin son beytinde şöyle diyor:


“Fuzuli, gökten yere insen sana yer yok

Yürü var gel, ya Arap’tan ya Acem’den”


Gökten Allah tarafından dahi indirilse Türklerin dünyada yeri olmadığını; Arap ve Acemler hakim olduğunu belirtir ve Şiirlerinde Osmanlılara sitem eder ve kafa tutar. Alevi Türkmen aşıkları, ozanları diline ve töresine sahip çıkar ve şiirlerinde dilendirir, yöre yöre gezerek halkı bilinçlendirirler. Dedeler ve Babalar da Türkçe ibadet yaparak örf ve gelenekleri yaşatarak bugünlere getirirler.

SONUÇ

Gerek tarihsel gerek antropolojik bilgiler Kürt-Zaza Alevilerin asimile edilmiş Türkmen Alevileri oldukları ihtimalini güçlendiriyor.Tabii %100 kesinlik yoktur. Sadece bir varsayımdır. Peki doğru olduğunu farzedersek eskiye dönüş olabilir mi ? Zannetmiyorum bugün Tunceli PKK'nın kalesi olmuştur.Konuştuğum çoğu Urfalı Karkeçeliler de genelde PKK sempatizanıydı. Belki terörü durdurmak adına böyle bir söylem yararlı olabilir.

Önümüzdeki sene Hakas Cumhuriyeti ve Navaho Kızılderilinden bazı kamları çağırıp İzmir'de ayin ve müzik şöleni yapmayı düşünüyoruz. *Eğer gerçekleştirebilirsek inanç benzerliklerini gözlemlemek adına çok yararlı olacak.

sargon
23-07-2006, 16:32
Sevgili Şamanist,

şöyle demişsin

Kafatası türünün değişmesi için 3 kez üst üste yabancıyla çifleşilmesi gerek. Yani araya bir iki tane yabancının girmesi fiziksel özellikleri pek değiştirmiyor. *

Yani bir Türk ile bir Kürt evlendiğinde çocuklarının kafatası nasıl olur? Yani anne tarafı mı baba tarafı mı baskın olur? 3 kez üstüste yabancıyla çiftleşmek derken çocuk Kürt mü Türk mü kabul ediliyor?

Şamanist
23-07-2006, 16:52
Anne tarafı daha baskındır. 3 çeşit kafatası tipi var.

1- Brakisefal (yuvarlak tip ) : ölçü 80-90 nm ( başta Türkler,Moğollar,Kızılderililer,Okyanusya yerlilerinin çoğu, Kafkas Halklarının çoğu,bazı balkan ve afrikalı (pigme)halklar

2- Mezofesal : 70-80 (başta çinliler,japonlar,eskimolar,güneydoğu asya halklarının çoğu)

3- Dolikesefal (uzun tip ) : 60 - 70 (başta Afrikalıların ve Avrupalıların %99u ,Sami ve Fars ırkları)

Brakisefal olan birisi daha baskın olacaktır. Dolikesefalle birleştikçe ölçüler aşağıya kayacaktır. Mesela 85-90 (hiperbrakisefal) arası ölçülere sahip bir Tahtacı bir Kürtle evlenirse numara aşağıya doğru kayar 81 80 e kadar inebilir.

23-07-2006, 17:11
“ALEVİ” TEORİSİ VE PRATİĞİNİN DOĞRU OKUNMASI

Bu çarpıtmalardan birisi Alevileri İslam’ın bir mezhebi olarak adlandırmalarıdır. Yine dinle bağlantılı olarak Aleviliği tek tanrılı dinlerin kaynağı olarak gören teolojik yaklaşımdır. İkincisi ise Aleviliği Türklüğe veya Kürtlüğe indirgeyen milliyetçi yaklaşımlardır. Üçüncü olarak Aleviliği komünar toplum biçimi ve sınıfsal zeminden kopartarak kültür veya felsefi bir eğilim olarak gören yaklaşımdır.

Alevilik insanın insan üzerindeki egemenliğine karşı çıkışın bir ürünü olarak cinsiyet ve yaş ayrımına da karşıdır. Bu ayrım insanın parçalanmasıdır. Parçalanma da tarihsel olarak sınıflı toplum biçimi ve ilişkilerinin yeniden üretildiği bir toplumsal yapılanmayı gösterir. Alevilik aynı zamanda ırk-milliyet-din ayrımına karşı çıkışında kendisidir. Diğer yandan yöneten yönetilen diye ayrılan bir iş bölümüne karşı çıkışın da kendisidir.
Aleviliği gerek İslam’ın mezhebi gerekse de tek tanrılı dinlerin kaynağı olarak gören teolojik yaklaşım doğrudan Alevilerin kendi görüşleri tarafından bertaraf edilebilir.

Aleviliği İslam’ın bir mezhebi olarak gören yaklaşım da daha çok tarihin tahrif edilmesi üzerine temellenir. Bu tahrif 15.yy dan itibaren başlar. Bu politik tahrif iki zemin üzerinde temellenmektedir. İlki Şah İsmail’in Fars egemen sınıflarıyla iş birliği yaparak Aleviliği reddetmesidir (Erdebil Tekkesi). Bunun sonucunda Şah İsmail I2 İmam Fars Şiiliğini kabul ederek Sunilik gibi Ortodoks İslam’ın bir mezhebi olan Şiiliği egemen kılmasıdır. Bu dönemden sonra İran’a giden bütün alevi direnişçileri hunharca katledilmişlerdir. Osmanlı İmparatorluğunun Şahkulu ayaklanmasının bastırmasından sonra tekrar toplanmaya çalışan Alevi Savaşçıları Şah İsmail’e sığınmışlardır. Kendisine sığınan Şah kulu ayaklanmasının savaşçıları ise kazanlarda kaynatılarak katledilmişlerdir.

İkincisi Osmanlı İmparatorluğunun Alevilere yönelik saldırılarına karşı Alevilerin bizde İslam’ın bir mezhebiyiz diyerek Sünni-Osmanlıya karşı meşrulaşma çabaları vardı. Bektaşilik içindeki Babağan kolu Osmanlıyla işbirliği yaparak ‘şeriat kapısı’ politikasını siyasi bir ilke haline getirmiştir. Oysa Alevilik bu politika doğrultusunda davranan insanları düşkün insan olarak niteler. Bu düşkün politikaların izleri bugün hala vardır. “Kızılbaş” halkının ser çeşmesi Dedegan kolu ise bu uzlaşmaya evet dememiştir. Bu iki politik çizginin izlerini günümüzde hala görmekteyiz.
Alevilik 15 yy. sonrası 12 İmam ve Ali’yi Osmanlı baskısı karşısında Aleviliği meşrulaştırma araçlarından birisi olarak kullanılmıştır. Bu politikayı Alevi Şiirlerinde de görmek mümkündür. Yoksa Aleviliğin 12 İmam’la bir politik bir ilişkisi yoktur. Tersine Sünnilikle Şiilik Ortodoks İslam’ın savunucusu olarak Ehl-i sünnet ve Ehl-i bidat fıkıh ve itikat okulunun mensuplarıdırlar. Tek kitap tek peygambere inanmak anlamında ise iki egemen mezhepte Kur-an’ın harici yorumunu benimsemişlerdir.

Osmanlı İmparatorluğunun ekonomik- politik- ideolojik ve askeri saldırıları karşısında Alevi söylemlerinde kendilerini gizlemek ve farklı din ve mezheplerden ezilen yoksul halkın desteğini alabilmek için bu yola başvurmuşlardır. Bunu Alevi Şiirlerinde (Ali Kızıltuğ) görmek mümkündür:

“Seni sevenlerin yaralı dertli
Şu elin zalimi bizden kıymetli 
Keramet sahibiydin güçlü kuvvetli
Yoksa bir kul idin öldün mü Ali
Zalimin zulmü bizi yakarsa
Bizi ağlatıp karşımızdan bakarsa
Ahrette elim boşa çıkarsa
Tutar Zülfikar’ı kırarım Ali”
Alevi olan şairlerden Yunus Emrede şiirlerinde Kuran’a itibar etmediği gibi Kuran’ı da kendi kitabı bellememiştir.

“Ol kaadir-i kün feyekun, lutfedici Rahman benem
Kesmeyen, rızkını viren, cümlelere Sultan benim

Nutfeden adem yaradan yumurtadan kuş doğurdan
Kudret dilini söyleten zikr eyleyen sübhan benim

Kimisini zahid kılan kimisine fisk işleten
Ayıbları örtücü ol delil ü bürhan benim

Bir kuluna atlar veren avrat u mal oğul verem
Hem yok birinin bir pulu ol Rahim ü Rahman benim

Karı yağdırıp donduran hayvanlara rıskın veren
Bu cümle işleri gören hem canlara canan benim

Benim ebed benim beka ol kadiri Hak mutlaka
Yarın hazır ola saka onu kılan Gufran benim

Dört türlü nesneden hasıl bilin işte benim delil
Od ile su toprak ve yel bünyad kılan Yezdan benim

Et ve deri sünük ve can perdelerini durduran
Kudret işim çoktur benim hem zahir ü ayan benim

Hem batınım hem zahirim, hem evvelim hem ahirim
Hem ben oyum hem ol benim, ol kerim sübhan benim

Yoktur arada tercüman, andaki iş bana ayan
Oldur bana veren lisan ol deniz ü umman benim

Bu yeri göğü yaradan bu Arş u Kürsi durduran
Bin bir adı vardır Yunus ol sahibi Kur’an benim”

Aleviliğin insan-insan, doğa-insan ve evren ilişkisini “teklik içinde birlik” olarak görmesi ile egemen sınıfın dini ideolojilerine bir karşı duruşu dile getirdiği gibi bunu mücadele içinde de somutlaşmıştır. Osmanlı-İran Çatışmasın da Egemen ideolojinin şekillenişinin de Aleviliğe karşı ortak paydada birleşildiği görülmüştür. Batıni toplulukların bütün izlerini ortadan kaldırmak için işbirliğine de gitmişlerdir. Bu İran- Osmanlı Padişah Fermanlarında net olarak görülmektedir. Aleviliğin Suniliğe karşı duruşu ile Şiiliğe karşı duruşu arasında fark yoktur. Sünnilik ve Şiiliği Semavi dinlerden ayırmadığı gibi bütün metafizik yaklaşımlarında karşısındadır.
Diğer yandan daha önceki Osmanlı kaynaklarında “Alevilere” “Işık oğulları” tabiri kullanılmaktadır. Bu tabir daha sonra Alevi olarak adlandırılmıştır.“Alevi” kavramı ise, bu gün alevi toplumu tarafından benimsenmiştir. Aleviliğin Ali evi ve Ali taraftarlığı ile ilişkisi de yoktur. Ehlibeyt soyuyla da bağlantısı yoktur. Türkçede “alev, yanan ve ışık veren maddelerin ya da gazların türlü biçimlerde uzanan dili, yalım, yalaz ve alaz”dır. Türkçede Alevi’de bulunan ( i ) eki bir aidiyet ekidir. İnsan-insani gibi. Burada insani, “insanlığa yaraşan ve insanca” anlamına gelir. Türk dil kurallarına göre Ali kökünden Alevi sözcüğü türetilemez. Ali sözcüğü türetilmiş olsaydı bu sözcük Osman’dan Osmanlı türevlerinde olduğu gibi Alili olurdu. Yada Atatürk’ten Atatürkçü türevlerinde olduğu gibi bu sözcük Alici olabilirdi. Diğer yandan Alevilik düşüncesi her türden soy bağını reddeder. Çünkü “ırk” aidiyeti Aleviliğe yabancıdır.

Alevi ise aleve ait olandır. Alevin devinim biçimi de ışıktır. Maddenin bu devinim biçimi de cisimleri görmemizi sağlayan şeyin kendisidir. Alevi ağzıyla söyleyecek olursak verili koşullara teslim olmuş bir toplumun “bakan gözlerin kör olduğu” bir toplum biçimini değil gerçekliğin kendisini ortaya koyan bir toplumun örgütlü mücadelesini ifade eder.

Osmanlı tarihçileri Hacı Bektaşi Veli’nin de Nakşibendî Şeyhi Ahmet Yesevi’den destur aldığını yazmaktadır. Aynı zamanda Hacı Bektaşi Veli’nin hacca gittiği de yazılıdır. Halbu ki Ahmet Yesevi ile Hacı Bektaşi Veli aynı zamanda yaşamamışlardır. Çünkü yaşadıkları tarih çok farklıdır. Diğer yandan Hacı Bektaş Veli hacca gitmediği gibi onun ismini niteleyen sıfat Hacı Bektaşi Veli de değildir. İsmi niteleyen sıfat Hace (Önder- Öğretmen) Bektaş Veli’dir. Böylece tarih çarpıtması ile Alevilik içinde yer alan Hace Bektaşi Veli din ile politik olarak ilişkilendirilmiştir.

Hâlbuki tek tanrılı dinlerde yaratan ve yaratılan olmak üzere ikici görüş hâkimdir. Yaratan tanrıdır ve öncedir. Yaratılan sonradır. Bu yaratılanların içindeki insanlara kul denir. Alevilik kulluğu da reddeder. Alevilik de ikici metafizik görüş değil tekçi maddecilik vardır. Maddeci görüşü derisi yüzülen

Seyyit Nesimi şöyle ifade etmektedir:
Derisi yüzülen Alevi Şair Seyyit Nesimi (1369/70–1404) “İnsanın özü ruh değil maddedir. Ruh maddenin bir niteliği, anlamı durumundadır.” Diyordu. Nesimi’nin söylediği sözler tümüyle Kuran’a aykırıydı. Kuran’a göre ise:
“bizzat tanrının sözlerine göre nitelik ve öz, birbirinin aynıdır ve tanrının nitelikleri vardır.

Aleviliğin bu görüşleri dünyayı teklik içinde birlik olarak görür ve ona göre yorumlama, anlama ve değiştirme gücünü ifade eder. Nesimi’nin yukarda ki şiirinde ifade ettiği düşünce materyalizmdir. Alevilik doğa felsefesine dayanan fizik çıkışlıdır. Tek tanrılı dine dayanan teolojik görüş ise metafizik çıkışlıdır.

Alevi dünya görüşüne uygun olarak Aleviliğe kabul edilecek bireylerin geçmek zorunda oldukları ‘kapı’lar vardır. Bu durum doğrudan yaşayarak öğrenmeleri gereken süreçleri kapsar. Bunlar kuralları Bilme-Öğrenme (Şeriat), Örgütlenme ve yol alma (Tarikat)dır. Seçilen dervişler ile uygulama (Mağrifet), gerçeklerle bütünleşme, paylaşma ve insan-insan ile doğa-insan arasındaki ilişkiyi teklik içinde birlik (Hakikat) olarak algılayan aşamalardır. Şeriat- Tarikat-Marifet-Hakikat diye bilinen her kapının on (makamı) basamağı vardır. Bütün bu eğitim sürecinin toplamı olan Kırk (Makam) Basamak gizlilik altında yürütülür.


Arkadaşlar,
Mamuli arkadaşımızın linkini verdiği siteden bu yazının bir bölümünü alıntıladım. Bu tartışmadan önce ben aleviliği islamın bir yorumu olarak değerlendiriyordum. Ama görülüyor ki aleviliğin 15 yüzyıla kadar islamla bir ilişkisi yoktur. İslami motifler bu yüz yıldan sonra aleviliğe girmeye başlıyor. Çünkü köyünde cami olmayan, namaz kılmayan, hacca gitmeyen bir kesimin islamla bir ilgisi olamaz. Ali ve 12 imamlar haksızlığın, ezilmişliğin bir sembolu olmuştur alevilerde. Osmanlı baskısı sonucunda bu islami motiflere sığınılma gereği duyulmuş ve bunlar da sadece bir sembol olarak kullanılmıştır.Alevilerin şiilerle tek ortak özelliği budur.Çünkü biliyoruz ki şiilik islamı tüm özellikleriyle benimsemiş ve uygulamıştır. Bundan dolayı aleviliğin şiilikle ortak bir yönü yoktur. Bu gün alevilerin asimile edilip suni islama çekilme gayretlerini görüyoruz. Alevilerin artık bazı gerçekleri görme zamanı gelmiştir. Biz de site olarak bu konuyu tartışmaya açtık. Eğer bu tartışmaya bir katkımız olursa bundan mutluluk duyarız. Biz de site olarak alevilikle ilgili bir yazıyı sitemizde bulundurmak istiyoruz. Bu tartışmada katkısı olan ve katkı vermeye devam edecek olan arkadaşlara teşekkür ediyorum. Saygılarımla...

Şamanist
24-07-2006, 02:10
Aleviliği İslam’ın bir mezhebi olarak gören yaklaşım da daha çok tarihin tahrif edilmesi üzerine temellenir. Bu tahrif 15.yy dan itibaren başlar. Bu politik tahrif iki zemin üzerinde temellenmektedir. İlki Şah İsmail’in Fars egemen sınıflarıyla iş birliği yaparak Aleviliği reddetmesidir (Erdebil Tekkesi). Bunun sonucunda Şah İsmail I2 İmam Fars Şiiliğini kabul ederek Sunilik gibi Ortodoks İslam’ın bir mezhebi olan Şiiliği egemen kılmasıdır. Bu dönemden sonra İran’a giden bütün alevi direnişçileri hunharca katledilmişlerdir. Osmanlı İmparatorluğunun Şahkulu ayaklanmasının bastırmasından sonra tekrar toplanmaya çalışan Alevi Savaşçıları Şah İsmail’e sığınmışlardır. Kendisine sığınan Şah kulu ayaklanmasının savaşçıları ise kazanlarda kaynatılarak katledilmişlerdir.


Bu bilginin doğru olduğunu sanmıyorum. Aleviler,kendilerini İranlılarla özdeşleştirmek istemezler.Onlara göre İran = Humeyni.Durum böyle olunca bu yazıda olduğu gibi taraflı yazılar yazılıyor.Öncelikle Şah Ismail Iran'daki Farsların nefret ettiği bir şahsiyettir.Şu an adı Şii olan ama şekilde Alevi olan birçok Türk Iran'da yaşamaktadır.Örneğin İran'daki Ehli Haklar (Kürt), aynı inançtaki Türkmenler ki bunlara da ahle haq, qırxlar, gorenler, cehelten gibi isimler veriliyor.

http://qirxlar.blogspot.com

Kuzey Irak'taki Şabaklar, Kakailer vb. de Şii sayılmalarına karşın aslında bizim Anadolu Aleviliği gibi dedeli, 12 hizmetlidir.

ŞAH ISMAIL HATAYI

Bu dünyada sadece 37 yıl yaşamış, çağının savaşçısı, hükümdarı, edebiyatçısı, siyasetçisi, din adamı olmuş ve Türk tarihinde tartışmasız yüksekliğe ermiş Şah İsmail'in hayatını anlatmak güçtür. Onun gibi bir Türk hükümdarı hakkında yazmak, bilim ve her şeyden önce millî vicdan sahibi tarihçilerin işidir. Millî vicdandan mahrum kalmışların ellerinde yazılan Türk tarihi, facia haline gelmekte ve Türklüğü birbirinden ayırmaktadır. Benim Şah İsmail Hatayi hakkında yazmamın sebebi , böyle yüce bir Türk hükümdarı hakkında sahte imzalar veya imzasız olarak yazılıp çizilen hakaretlere artık bir dur demek ve aleyhinde yapılan bütün bu kötü propagandanın yanlışlığını ispat etmek içindir. Türk milleti, mâzideki hiçbir hükümdarına dil uzattırmayacak, uzatanlarla cebelleşecektir.

Devşirmelerin düşmanlığını fazlasıyla kazanan Şah İsmail’in bugünkü torunları Alevi inançlı Türkler , pirlerine, hükümdarlarına duydukları sevgi ve sadakatin bedelini uğradıkları hakaretlerle ödemeye devam ediyorlar. Geçmişte canlarıyla ödemişlerdi. Halen halk arasında dolaşan çirkin ve asılsız, hayal ürünü hikayeler herkesin malumudur..481 yıl önce bu dünyadan göçmüş, gitmiş, giderken ardında Azerbaycan topraklarını emanet, İran’ı yadigar bırakmış büyük Türk başbuğuna dille, sözle, çirkin yermelerle saldıran çirkefler var. Hangi Türk atasına sövebilir? Bunu yapabilen biri Türk olduğunu iddia edebilir mi ? Mâzi sövülmek için değil, şeref duymak içindir. Kökümüz, mâzimizde bütün azametiyle parıldarken bizim ona sırt çevirmemiz , geleceğimizi kaybetmekle aynı anlama gelir..Türk tarih tezinde birtakım hatalar vardır. Orta Asya Türk tarihi Çinlilerin günlükleri ile açığa çıkarken, Anadolu topraklarındaki tarihimizde İran , Bizans kaynaklarından yazılmış, hatta devşirmelerin eliyle değiştirildiği bile olmuştur. Böyle olduğunun en büyük alametlerinden biri de şudur : bazı değersiz kimseler yüceltilirken, değeri ulu Türkler yerilmiş , hatta günah keçisi ilan edilmiş, ardından sövülür hale gelmiştir.. Türk tarihinde hükümdarlar arasında taraf tutulmamalıdır. Türk padişahlarının yanlışları üzerinde tartışılabilir, ders alınması için. Ama hakaret asla edilemez , saf tutulamaz , ayrım yapılamaz. Şah İsmail, Türk dünyasının en görkemli hükümdarlarından biri olarak mâzinin şeref aynasından bize bakıyor. Onu tanımamız için, ona lâyık olmamız için bizden görev bekliyor. Onu tanımak ve lâyık olmak, Türklüğü tanımak ve Türklüğe lâyık olmaktır..

Hatayi, 1487 yılında Haydar erden olma, Halime Begüm Alemşah kadından doğma olarak dünyaya gelmiştir. Anadolu, Horasan, İran ve Irak’taki Türkmenleri istikrarlıca örgütlemiş, kendine tabi etmiştir. Günümüze kadar akan uygulamalarından biri, kendi tebâsını rahatlıkla tanıyabilmek için başlarına Kızıl başlıklar taktırmasıdır. Böylelikle başlarına kızıl başlıklar takan Türkler, Şeyh Haydar’ın askerleri olduklarını belli ederlerdi. İşte bugünkü Kızılbaş denilen Türkler, Haydarın yani Şah İsmail’in babasının ordusudur. Halime Begüm hanım ise, Akkoyunlu devletinin son hükümdarı Uzun Hasan'ın kızıdır.

Şah İsmail , 14 yaşında bugünkü Azerbaycan topraklarını, 15 yaşında Tebriz'i ele geçirip, ölümsüz ünvanı ŞAH’lığı aldı. Henüz 15 yaşında, bugünkü Diyarbakır'dan Hindistan'a kadar tanınan, hürmet gösterilen, umut bağlanan genç bir hükümdar olmuştu.

Safavi sözcüğü kaynağını, Şah İsmail’in soyunun geldiği atası ŞEYH SEYFETTİN ERDEBİLİ'den alır. Ona ithafen de tebâsına SAFAVİLER denilmiştir. Doğunun en büyük imparatorluğu Safavi Türk İmparatorluğunun içinde hâkim güç Türk’tü ancak Farslarda Türklerle beraber yaşamışlardı. Türk dili resmi dil olduğundan Fars dili devlet dili haline gelmemişti. İran toprakları üzerinde Farsların varlığı, tarihi tespitlere göre en fazla 2500 yıl önceye dayanmaktadır. Farslar ve değişik kolları Türklerle birlikte yaşamışlar, ancak etnik olarak görünmez sınırlarla ayrılmış olduklarından Türkleri eritememişlerdir. İran üzerinde Türklerin varlığı ise 9000 yıl önceye gitmekte , bunu açıklayanda Prof.Dr Muhammed Tagi Zehtabi ve ölmez eser ‘İran Türklerinin Tarihi’ adlı bilimsel eseridir..Zehtabiden başka en önemli tarihçi bizim için Fars asıllı Nasir Purpirar’dır. Önemlidir çünkü o bir Fars’tır ve bir Fars olarak, İran Türklerinin hakkını yememiş, gerçekleri saklamamıştır. Nasir Purpirar’ın dört ciltlik ’12 Asır sessizlik’ adlı tarihi eseri, İran İslâm Cumhuriyetinde infial uyandırmış, adeta yer yerinden oynamıştır. Gözaltına alınan ve sorgulanan Purpirar’a ağır eziyet çektirilmiş ve hain ilân edilmiştir. Dürüst tarihçilerin inkar etmediği İran üzerindeki Türk varlığı böylesine haşmetliyken, ne yazık ki Şah İsmail’in torunları en az tanınan Türk topluluklarından biri olarak yabancı hâkimiyeti altında asimile edilmektedir..

Büyük hükümdarın Tebriz’e girdiğinde ilk işi on iki imam için hutbe okutmak olmuştur. Bu onun dini kimliğine bağlılığının ifadesidir. Safavi hükümdarı Şii mezhebinin sarsılmaz direği olarak Şii İslâm anlayışını şekillendirmiştir. Anadolu topraklarındaki Alevi inançlı Türklerin devşirmeler tarafından katledilmesi , onlardan bazılarının Şah İsmail'e sığınmalarına neden olmuştu. Kaçamayanlarsa devşirme Osmanlı paşalarının kılıcından geçerek yok edilmişti. Büyük Türk imparatoru Şah İsmail her zaman Türk’ten yana olmuş ve bu sebeple Osmanlı imparatorluğunun yöneticilerinden devşirilmiş olanlarla bitmez tükenmez sorunlar yaşamıştı. Gayri Türklerin Müslümanlığı tercih ettikleri takdirde kollanmaları , haliyle Türk soykırımına davetiye çıkarıyordu.

Şah İsmail’e günümüzde bile güdülen düşmanlığın temelinde devşirmelerin nesilden nesile aktardığı Türk düşmanlığı yatmakta. Sünni İslâm yorumunun temsilcisi konumda duran Osmanlı İmparatorluğunun bağrına bastığı etnisite açısından Türk olmayanların güdülediği Şah İsmail düşmanlığı , seciyesiz kesimlerin elinde ne yazık ki bayraklaştırılarak aktarılmaktadır. 13 yaşında babasının intikamını alan, 15 yaşında topraklar fetih eden böyle bir Türk hükümdarına yapılan hakaretlerin temelinde yatan Türk düşmanlığı artık ürkütücü hale gelmiştir. Bazı kendini bilmez tarihçilerin elinde yazılan Safavi imparatorluğunun tarihi konumu kesinlikle doğruluk payından uzaklaşmış, öyle ki saptırdıkları yanlı tarih yazıcılığıyla işledikleri cinayetin farkında bile olmamaktadırlar. Veya farkındalardır, bilerek, kasıtlı olarak çirkin saldırılarını sürdürmektedirler. Benim bu seciyesizlere tavsiyem, Şah İsmail’i ağızlarına alırken onun yanında kocaman bir hiçten başka bir şey olamayacaklarını hatırlamalarıdır.

Çaldıran Savaşı'nda Osmanlının silahları teknolojik olarak üstün olduğu için Şah Ismail büyük bir yenilgiye uğradı.Ayrıca ölüler arasında kocalarıyla birlikte omuz omuza savaşmış bir çok silahlı kadının cesedine rastlandı . 7/agustos/1514(Histoıre De I'mpıre OTTOMAN [1783 yılında Kral'ın onayı ile yaynlanmıştır Paris/Fransa] Türkçesi Şiar Yalçın /Kar yayınları) Savaş sonunda Şah Ismail'in karısı esir alındı ve Selim onu bir adamına verdi.Tabi Asıl katliamlar savaş sonrası Şah İsmail destekçisi kızılbaşlara yapıldı....

Türk siyasi sınırlarına; bugünkü Fars hakimiyetine geçmiş İran topraklarını da dahil ederek doğunun hakimi olmuş, Türk dilinde yazdığı şiirleri ile edebiyatta sarsılmaz kale olmuş, Şii ve Alevi inançlı Türklerin piri Şah İsmail , bütün çirkin saldırılara, bütün yalanlara, bütün adiliklere karşı dimdik duracak, ona hakaret edenler tarihte iz bırakamadan silinip gidecekler ama o sonsuza kadar, hainliğe, vefasızlığa, Türk düşmanlığına karşı ibretle ışıldamaya devam edecektir.

Şah İsmail’in hükümdarlıktan, komutanlıktan başka bir diğer üstün vasfı da edebiyatçılığı, şairliğidir. Türk dilinin üstadı olan büyük hükümdar, Türk diline ihanet etmemiş, onu geriye atmamıştır. Devlet hazinesi gibi tebâsının yüreğinde yaşatmış, dilinde söylendirmiştir. Sadece dilciliği ve şairliği bile onu hürmetle yad etmeye yeter. Divan ve Dekname adında kitapları vardır. Türkçe’den başka dil kullanmamış ve kullandırmamış , yabancı milletlerin dillerine özenmemiştir. Şiirlerindeki dil bugün bile güncelliğini yitirmemiş, akışkanlığı, canlılığı, fikri yönüyle en nadide eserler olarak anılmaktadır.

Ben Pirimi Hak Bilirim,
Yoluna Kurban Olurum,
Dün Doğdum Bugün Ölürüm,
Ölen Gelsin İşte Meydan.

Şamanist
24-07-2006, 02:38
TAHTACILAR VE DOĞA KÜLTÜ

Tahtacılarda Ağacın Özel Yeri ile Hacıemirliler ve Kızılcapınar

Insanlık her konuda olduğu gibi inançlar konusunda da bir değişim süreci yaşayarak bugüne gelmiştir. Burada eski inançların; dağların, yüce kayaların, mağaraların, ırmakların, kuşların yanında ağaçların da azımsanmayacak bir yeri vardır.

Çok kısıtlı olanakla yola çıkıp Anadolu’daki Tahtacı yerleşim yerlerinin büyük kısmını gezdim. Birbirinden oldukça uzakta da olsalar Tahtacılarda ağaç ile özdeşleşmenin birçok izlerini gördüm. Bunun bir dünü var ki halk yaşatıyor diye düşündüm:

Ardıç ağacı: Diğer birçok ağaç gibi ardıç ağacı Türkler tarafından kutsal kabul edilmiştir. Bugün Tahtacıların en sevdikleri semah “Ardıç ağacı ardıç ağacı başımın tacı” diye başlar.

Çam ağacı: Tahtacıların geçim kaynağı ağaç kesim işinde en çok çam ağacı ile karşılaşırlar.

Meşe ağacı: Birçok Tahtacı yerleşim yerini gezdiğinizde, örneğin Içel-Kuzucubelen, Silifke-Kırtıl, Mut köyleri, Muğla-Ula-Çörüş vb. yerlerde küçük bir meşe korusunu ziyaret yeri olarak görürsünüz. Belli günlerde ziyaret edilen bu meşeliklere adaklar adanır, kurbanlar kesilir, dilekler dilenir, bez bağlanır, saç teli bağlanır vs. Yakut Türklerine aile ocağı sönmemesi gereken kutsal bir ateştir. Ocağı bir ruh korumaktadır. O ruhu yaşatmak için ocak ateşi hiç söndürülmez, düşmana, ateş verilmez. Bu ocakta yanan Meşe (Mas) ağacıdır.

Manisa ili Salihli ilçesi Kabazlı Köyü bir Alevi-Türkmen köyü, köydeki adak yerleri ya da ziyaretlerin adı şöyle:

1. Orman Dede

2. Çalı Dede

3. Gözcü Dede

4. Irfan Dede

5. Hayıt Dede

6. Pıynar Dede

7. Gül Dede

Görüldüğü gibi kutsal sayılan yedi mekânın önemli bir kısmı ağaç adı taşıyor.

Tahtacılar için birçok araştırmacı Ağaçerilerin torunları tanımlaması getiriyor. Belki öyle belki değil araştırmaların yoğunluğu, objektif bakışla bulunan belgelerin değerlendirilmesi bizleri belli bir sonuca götürecek. Tahtacıların anıldıkları ad, yaptıkları iş, yaşadıkları alanlar, ağaçlara gösterilen özel saygı bizleri biraz tarihteki ağaç tapımını araştırmaya götürüyor.

Hacıemirliler ve Kızılcapınar

"Hacıemirli" adlı Tahtacı oymağının bir adı da Aydınlı'dır. Çukurova’dan Aydın’a gelen sonra geri dağılan oymak Aydınlı adıyla biliniyor. Ibrahim-i Sani’nin torunlarından Ismail Paşa Reşadiye yakınlarındaki Kızılcapınar’a yerleşiyor (Aydın-Ortaklar’dan 5 km. Aydın yönünde-Kızılcapınar). Kızılcapınar’da Hacıemirli Ocağı’nı yaşatıyorlar. Daha sonra bu sülaleden Halil Bey ile kardeşi Sani Bey geliyorlar. Halil Bey Izmir-Menderes ilçesi Bulgurca köyünden yine Hacıemirli oymağından Küçük Hüseyin lakaplı birinin kızı Elif’le evleniyor.

Halil Beyin ilk eşinden iki çocuğu, ikinci eşinden de oğlan bir kız çocuğu olmuş. Büyük oğlu Cafer Gerçek bir süre, diğer kardeşi Ismail de hayli süre cem yürütmüş. Bunların mezarı Eski Bulgurca’da Çileme yolu üzerindeki aile mezarlığındadır. Babalarının ve amcalarının mezarları da aynı yerdedir.

Yaşayan kardeşlerden Şehriban Kızılcapınar’da evlidir.

Aydın Gerçek , Menderes ilçesinde oturuyor.

Dedelik yapmayan Aydın Gerçek bize gerçek bir konukseverlikte bulundu. Yol gösterdi, iz gösterdi, sağolsun.

Aydın Germencik’te: Akçeşme, Güzeltepe, Kızılcapınar köyleri

Aydın Ortaklar: Tekin Köyü

Aydın Söke: Atburgazı, Güneyyaka köyleri ile Cumhuriyet mahallesi

Aydın Kuyucak: Ermene, Kuyucak, Sarıcaova köyleri

Manisa Alaşehir: Haceliler ve ?ahyar köyleri

Muğla Milas: Mersimet (Pınarcık), Kumköyü, Güren Köyü (Kıyıkışlacık) köyleri, Hacı Emirli ocağına bağlı imiş.

Aydın-Germencik-Kızılcapınar Köyü

Hacı Emirlilerin ataları önce Germencik’in Türkmen obası mevkiine gelip yerleşmişler. Kısa bir süre orada kalmışlar. Köye su getirmişler. Çeşme’nin adı hala Türkmen çeşmesi imiş.

Eski mezartaşlarında Kazayağı işareti yok. Ancak Bayram Kemancı "çocukluğumda mezartaşı yerine konulan tahtalara kazayağı işareti yapılırdı" diyor.

Türkmen obası şimdiki Kızılcapınar’a 5-6 km. uzaklıkta Ortaklar’dan Balatçık köyüne giden yolla gidiliyor. Balatçık'tan 3-4 km. sonra yukarıda yolun sağında eski iki türbe kalıntısı ve çevresinde mezarlık var. Bu mezarlık, Hacıemirli soyunun son belgelerini saklıyor. Mezartaşlarının bazılarının resimlerini aldım. Bir zamanlar varlıklı bir yaşam sürdürdükleri kanısını uyandırıyor mezar taşları. Bu mezarlık korunması gereken bir Tahtacı mezarlığı.

Umarım Aydın Valiliği, Germencik Kaymakamlığı, Kızılcapınar halkı, Hacı Emirli tüm Tahtacılar, Kültür Bakanlığı vb. birileri buranın önemini anlar korur. Ibrahim-i Sani’nin sancağı Istanbul’da bir müzede imiş.

Şimdiki Kızılcapınar’a 1961 yılında gelmişler. Türkmen obası'ndan Eski Kızılcapınar’a geldikten sonra 120-130 yıl kadar kalmışlar. Bir heyelan sonrası 1961’de bugünkü Kızılcapınar’a gelmişler. Yani Kızılcapınar’a insan kıran yüzünden -bulaşıcı bir hastalık- sonucu geldik diyenler de var.

Kızılcapınarlılar sevecen, güleryüzlü, eğitimli, konuksever insanlar. Ancak inançlarına karşı bir özensizlik, kayıtsızlık benliklerini sarmış gibi geldi bana. Söyleştik. Inançları konusunda bilgi verecek bir kaç yaşlı dededen başka kimse kalmamış, yayın organları ulaşmıyor. Kurumlar dede yetiştirip birkaç yıl içinde buralara göndermezlerse büyük yanlışın sorumluları olacaklar.

Kızılcapınar’da cemevi yok. Camileri var. Imam var. Namaza giden yok. Muharrem orucu yaşlılarca tutuluyor. Dede ocağı oldukları halde cem yapmıyorlar. Aşure düzenli yapılıyor. Köyde Hacıemirli soyundan yaşayan ve dedelik yapmayan dedeler; Veli Erenoğlu, Ahmet Aşcı var. Köyün rehberi Bayram Kemancı imiş. Çevre köylerle iyi geçiniyorlar. Halk ozanlığı geleneğini sürdüren yoksa da 1979 yılında Aleviliğin Kimliği, Dayandığı Esaslar Gelenek ve Görenekleri adlı bir kitapçık da bastıran Bayram Kemancı

“Bahçede bir ağaç meyve vermezse

Onu da kökünden sökmek isterler

Yeşerip biterse dikenli çalı

Ondan koklamaya bir gül isterler”

diye doğaçlama bir dörtlük attı önümüzde.

Iki yüz evi aşkın Kızılcapınar, korunması gereken bir evrensel değerlerle dolu yüz akı inanç, örneği olmayan bir Türkmen mezarlığı, cem, musahiplik düşkünlük derken, bir şeyler göz göre göre bağıra bağıra sönüp gidiyor.

Bizden yazması... Belki gençler büyüklerini utandırır umudu ile... Çünkü “Inançlar en su katılmamış düşünce varlıklarımızdır. Onların özünde kolay kolay değişmeyen boyası değişse bile yapısında kendini sürdüren bir yaşama gerçeği gizlidir. Bu gerçek bize Anadolu’da bir kopuşun olmadığını, içten gelen bir kök bulunduğunu gösteriyor” diyor, Ismet Zeki Eyüboğlu. [Bkz.Ismet Zeki Eyüboğlu: Tanrı Yaratan Toprak. Istanbul 1990]

Kaynak kişiler:

Aydın Gerçek: Cumaovası/Izmir, 61 yaşında, evli, 2 çocuklu, plastik doğramacı.

Bayram Kemancı, Germencik-Kızılcapınar/Aydın, 1937 doğumlu, evli, 6 çocuklu, emekli.

Mehmet Ali Erenoğlu, Germencik-Kızılcapınar/Aydın, 68 yaşında, evli.


*Akedemisyen bir arkadaşımın yazısıdır.

24-07-2006, 03:20
Erdebil Tekkesi, Şeyh Cüneyd’e gelinceye kadar, diğer Sünni tarikatlar gibi faaliyet yürüten, üstelik Müsülümanlar arasında saygın bir yeri olan bir tekkeydi.Tekke’nin kurucusu olan Şeyh Safi, kendine “Pir-i Türk”, ya “Pir-i Türkmen” denilen bir Türk olduğu gibi, müridlerinin çoğu da, balangıçtan itibaren, daha çok Anadolu’da yaşayan ve Anadolu’dan giden Türk boyları arasından çıkmıştır. Erdebil Tekkesi’de, daha kuruluş aşamasında dikikat çeken önemli bir özellik vardı: Tekke, Sünni bir ortamda, daha çok Sünni anlayışı benimseyen kimseleri etrafına toplamış olmasına rağmen, mezhepler üstü bir çizgiyi benimsemiş ve dönemin Ahilik, Kübrevilik, Mevlevilik gibi meşhur gruplarına bağlı insanlara da kucak açmıştı. Bu çerçevede, zamanla Şii anlayışı benimseyen insanların da Tekke müntesipleri arasında yer almış olması ihtimal dahilindedir.

Tekke, Şeyh Cüneyd’le birlikte ciddi bir değişim ve dönüşüm sürecinin içine girmiştir. Bu süreçte bir yandan Şii eğilimler öne çıkarken, diğer yandan da, Safevi devletinin yolları açılmıştır. Bir anlamda Erdebil Tekke’si, yavaş yavaş Şiileşerek Safevi Devletine dönüşmüştür.

Sevgili Şamanist,
Konuyu farklı mecralara çekmeye gerek yok.Hasan Onat'ın Kızılbaşlık Farklılaşması Üzerine adlı kitabından bu alıntıyı aldım.Şah İsmailin Türk olup olmadığını burada tartışmıyoruz.Bizim tartıştığımız bu dönemle birlikte aleviliğe islam motiflerinin girmeye başladığıdır.Bu dönemden önce aleviliğin islamla bir bağının olmadığını düşünüyoruz.Konuyu bu eksende tartışırsak daha yararlı olur düşüncesindeyim.

sodomo--
25-07-2006, 04:36
1. Aleviligi Siilik sanan (Caferiler - Ehlibeyt Vakfi)
2. Aleviligi islamin icinde / Islamin özü sanan (mesela Cem Vakfi)
3. Aleviligi Islamin Disinda sanan
4. Aleviligi solculuk/komünistlikle yakin gören, bir felsefe/yasam bicimi gibi görenler

Burada Şamanist'e katılıyorum bence 3. grup daha akıllı ve bence de Aleviliğin İslam ile bir ilgisi yok.

Genellikle Alevilik söz konusu olunca konu hep "tarihsellik" ve "kültür" bağlamında ele alınır. Yani bir bakıma "siz kültürel bir topluluksunuz" denilerek küçümsenir ve inanç alanı sunni anlayış tarafından işgal edilir.
Bugünün alevisi için aleviliğin tarihte nasıl bir süreç yaşadığının ne önemi var ? İnsanlar inançların yaşarken tarihe bakmazlar ki.

Şimdi camiye giden bir müslüman İslam tarihini bildiği için mi gidiyor veya ne önemi var İslam tarihinin camide namazını kılan bir mümin için ?

Aleviliğin kendisi apayrı bir "inanç" anlayışına ve ritüeline sahiptir. Bu ibadet ritüelleri ve inanç anlayışı bugün geleneksel İslami anlayış ile hiç bir benzerlik göstermediği gibi çoğu zaman da zıtlıklar oluşturur.

En basitinden şarap içmenin "haram" olduğu bir müslümanlık ile şarap içmenin "ibadet" olduğu bir Aleviliği nasıl örtüştüreceksiniz ?

Ayrıca Şamanisti de yaptığı çalışmalardan dolayı kutluyorum..

agnostist
21-10-2006, 20:30
Ben tunceli kökenli alevi bir aileden geldim.ama agnostisizmi seçtim.
burda size anlatmak istediğim şudur:anadolu alevi-bektaşiliği, islamdan sapmış hristiyanlık, islam,şamanizm, mazdehizm, zerdüştlük v.s. karışımı bir inanç sistemidir.

islamdan sapmıştır çünkü alevi namaz kılmaz, oruç tutmaz, hacca gitmez, zekat vermez.kurana inanmaz, değiştirilmiştir der.

bir inançlar karışımıdır çünkü hristiyanlık, islam, zerdüştlük, şamanizm v.b. dinlerden bir çok öge almıştır.mesela:
1-hristiyanlıkta baba-oğul-kutsal ruh üçlemesi vardır.alevilikte de allah-muhammed-ali üçlemesi vardır.
2-hristiyanlıkta isa ve 12 havarileri vardır.alevilikte muhammed ve 12 imamlar vardır.
3-şamanizmde ozan(kam, baksı, şaman) kopuz çalar halk dönerdi.alevilikte dede saz çalar halk döner.
4-zerdüştlükte güneş ve ay kutsaldı.alevilikte de kutsaldır.

Alevilik, eski Türk ve Kürt dinleri (Şamanizm ve Zerdüştlük), Müslümanlık, Hıristiyanlık, Yahudilik, Budizm, Manicilik ve Anadolu'nun antik çağdaki pagan geleneklerinin hepsinden etkilenmiş; bunları harmanlayarak bir sentez oluşturmuş, kendine özgü ve özgün bir yapıdır.
Alevilik tarihsel süreç içersinde bir çok kültür ve inançtan beslenmiştir. Bu kaynakların ;
1.Orta Asya Şaman ve Göktanrı İnancı,
2.Budizm, Zerdüştlük, Maniheizm, Mazdek inancı
3.Anadolu medeniyetleri ve Hristiyan sufi inancı
4.Antik Çağ Doğa Felsefesi ve Yeni Platoncu düşünceler
5.Firat-Dicle havzasındadki inançlar
6.Mezopotamya’dan Anadolu’ya taşınan Ehli-Beyt inancının batini ve tasavvufi yorumu olduğunu görüyoruz.

zerdüştlükle aleviliğin ortak özelliklerini sıralayayım şimdilik:
1- Zerdüslükte tanri "bir insan"(ahuramazda) kimligindedir. Alevilikte de (basta yeniden yaratilan Ali olmak üzere tüm insan-i kamiller)
2- Zerdüst Mazdaýa atfettigi kendi kitabi Avesta´yi kutsar,Aleviler kendi önderlerince yazilan ve ayet olarak nitelendirdikleri kendi deyislerini
3- Newroz basta olmak üzere kis ve ilkbaharda yogunlasan kimi bayramlar birbirine cok yakındır.
4- Günes,ay , ates ve ocak Zerdüslüktede kutsanmaktadir, aleviliktede. Bilindigi gibi zerdüslükte ates aydinligin ve iyiligin simgesi oldugu icin kutsanmaktadir. Alevilerde de günes isiklarinin ve ates yanan ocagin ayri bir yeri vardir. Bunun yaninda alevi cemlerinde ceragci vardir görevi kandilleri yakmaktir.
5- Bedenin ölmesi ruhun devamliligi iki ögretide de ortaktir. Alevilik bunu " ölür ise ten ölür canlar ölesi degil" biciminde siirlestirir.
6- Tek kadinla evlilik ve ciftlerin birbirini bosamamasi iki dindede ortaktir
7- Zerdüstlükte süt kardesligi, alevilikte süt ve musahip kardeslerin evlenmemeleri ortak bir özelliktir.


alevilik zamanla bektaşiliği de içine alarak tarihsel bir hüviyete bürünmüş islamdan uzaklaşmış bir inançlar karışımıdır.

fakat ben bu dürüst, iyi kalpli, çağdaş, hoşgörülü ve ezilmiş, dışlanmış alevi halkımızı severim.
saygılar...

ozgur_beyin
21-10-2006, 21:37
agnostist
* * ben sünni kökenden bir ateistim.anadolu aleviliği islamın gülen yüzüdür en azından sünni islam gibi ortodoks değildir.her inançbir yerlerden biraz alarak kendi inanç sistemini kurmuştur. bence herdinde biraz hoşgörü olsa(kendigibi düşünmüyenlere)daha bir barışçı dünyada yaşayabilirdik

ulyanov
22-10-2006, 02:52
selam arkadaşlar...
Ben alevi bir aileden gelen ateistim...Yukarda agnostist arkadaşın anlattıklarına bir çoğuna katılmıyorum.
* Alevilik bir çok dinden etkilenmiş veya kendini gizlemek için onlara benzemek istemiş olabilir.
* Bence alevilik başlı başına bir inanç sistemi ve bir dindir.Alevilik eylibey veya ali taraftarı omak gibi bir ayakları yere basmayan düşünceyle karşı karşıya.Bu şekilde de süni islam ve dinayet içerisinde eritmeye çalışılmaktadır.
* Alevi'nin kelime anlamı acaba ali taraftarı olmakmıdır. Eğer böyle olsaydı ''ali-ci'' denmesi gerekirdi ki ali taraftarı anlamına gele.
* Diğer taraftan osmanlı arşivlerinde 1600 yıllarından önce alevi kelimesine raslanmamakta. Ayrıca yunus emrenin ve hacı bektaşı velinin eserlerinde alevi kelimesine raslanmamakta.
* Anadoluda Likyalılarla ve onlardan önce Luvi diye bir toplum yaşamaktadır.Luvi kelime olarak ışık anlamına gelmektedir.Diğer taraftan Likya ise ışık ülkesi anlamındadır.
* Ayrıca hacıbektaşinin mezarında kullanılan 8 köşeli yıldıza sümer tabletlerinde ve meksika yerlilerinde raslanmakta.5-6 bin yıl önce yazılmış tabletlerin Alevilikle ne ilişkisi olabilir bunuda ayrıca düşünmek lazım.
* Diğer yandan kızılderililer,ateşin çevresinde dönmekteler.Meksika yerlilerinin semahları alevilerinkiyle örtüşmekte,buda gösteriyorki alevilik diğer dinlerden etkilenmişde olsa veya oların içinde baskılar sonucu gizlenmişde olsa onlardan ayrı bir inanç sistemidir.
* Eğer islamiyete dayanmış veya onun bir kolu olsaydı cennet,cehennem ve tanrı kavramları aynı veya benzeşmesi gerekirdi.İslamiyete ve diğer dinlerde yaratan ve yaratılan kavramı vardır.Alevilikte böyle bir olay yoktur.Yaratan ve yaratılan tektir.Halacı mansurda bu enel hak olarak dile getirilmektedir.Alevilikte insan bir çember olarak düşünülmektedir.Daire tamamlandığında geldiği yere geri dönecektir.Alevilik incelendiğinde insanın bir ışık olduğu ve 4 kuvetten meydana geldiği vurgulanmakta.Bu 4 kuvvet toprak,su,hava ve ışıktır.Bu gün dünyanın ve canlıların bunlardan oluştuğunu bilimde savunmaktadır.
* Alevi deyişlerinde insanın oluşumu canlı hayatın meydana gelmesi Evrim teorisiyle bir paralellik göstermektedir. Bu ne islamiyette vardır nede başka dinlerde vardır.
* Alevilik inancı sürekli baskı altında kaldığı için mağdur olmuştur.bundan
dolayıda her zaman mağdurun yanında olmuştur.kerbelada ölenlerin yanında olmasının tek sebebide onların orada mağdur olmasındandır.
*
YERYÜZÜNDE ONUN KANUNLARI YOK OLMADIĞI SÜRECE İNSANLIK KURTULUŞA EREMEZ

agnostist
22-10-2006, 15:27
ulyanov inan yazdıklarına güle güle öldüm.
alevi ali taraftarı demek değilmiş luvi den gelmiş hahaha...
ama en azından aleviliğin diğer inançlardan etkilendiğini kabul etmen bile güzel...
sen alevi misin ateist misin buna da karar ver...

dersimmm
22-10-2006, 17:13
selam bende alewiden gelen alewiyim (inancı ile değil kültürü ile)

alewilik islam'dan sapmamıştır
çünkü hiç islam olmamıştır.
alewiler ezildiği için korunmak amacıyla kendine müslüman demiştir. allah-muhammed-ali üçlemesi değil hak-evren-insan üçlemesi wardır.

alewilik islam ayrılıklarından çıkmıştır alewiler alinin peşinden gitmiştir gibi bi yalan wardır, onlar şii dir. şiilik ile alewiliğin arasında ki fark çok büyüktür. alewiler ezildiği için ali nin haksızlığa karşı gelen yönünü benimsemiştir.

yüzyıllardır alewi toplumu suçlanmakta, namuslarına dil uzatılmakta, bu da yeni modadır alewilere müslüman demek. dilerim bu moda uzun sürmez

coolfire
22-10-2006, 18:02
ataistim ama bildiğim kadarıyla aleviliğin islamla pek alakası kalmamış

Turk_Ibrahim
22-10-2006, 18:36
ataistim ama bildiğim kadarıyla aleviliğin islamla pek alakası kalmamış

sünnilerin çok mu kalmış be kardeşim. Ana kaynak Kurandan uzaklaştıkça hepsi yozlaşmış. Örneğin Anadoludaki ilk islamı seçen Aleviler daha ziyade Türkmenlerden oluşuyordu ve dinleri bu kadar yozlaşmamıştı. Daha sonra arabizm+şamanizm+zerdüştlük ve bunun üzerine bazı yanlış bektaşi ritülleri katıldığında tam bir çorba din oldu. kendilerine sünni diyen kesim de tarikatler, uydurma hadisler, mezhepler ve arapça kutsallığından işi karıştırdı. Aydınlanamadı. İnsan Dinini bilerek yaşar. ya da yaşamaz.

saygılar.

agnostik_
25-10-2006, 01:17
selam bende alewiden gelen alewiyim (inancı ile değil kültürü ile)

alewilik islam'dan sapmamıştır
çünkü hiç islam olmamıştır.
alewiler ezildiği için korunmak amacıyla kendine müslüman demiştir. allah-muhammed-ali üçlemesi değil hak-evren-insan üçlemesi wardır.

alewilik islam ayrılıklarından çıkmıştır alewiler alinin peşinden gitmiştir gibi bi yalan wardır, onlar şii dir. şiilik ile alewiliğin arasında ki fark çok büyüktür. alewiler ezildiği için ali nin haksızlığa karşı gelen yönünü benimsemiştir.

yüzyıllardır alewi toplumu suçlanmakta, namuslarına dil uzatılmakta, bu da yeni modadır alewilere müslüman demek. dilerim bu moda uzun sürmez

yorum yok.
alevilik hiç islam olmamışmış.
yav kardeşim alevilik islamdan geldi ama zamanla anadoluda islamdan saptı.
aleviliğin islamla ilgisi yoksa ali muhammed 12 imamlar ne oluyor?muharrem orucu ne oluyor?

Ruhselman
25-10-2006, 02:52
Evet agnostik yazını ilgiyle okudum. Bildiğim kadarıyla Hizbullah Şii'dir. İran dışında da Irak, S. arabistan, azerbaycan vb. *şii mezhebine bağlı bir çok insan var. *Türkiyede ki Alevilik ile bu ülkelerde ki Şiilik arasında uygulama açısından farklar varmıdır? İslamdan sapan sadece Anadolu Aleviliğimidir? Bu konuda ki bilgilerini payalaşırsan memnun olurum.

Saygılar.

agnostik_
25-10-2006, 03:12
iran, ırak ve arabistan şiileri gerçek anlamda alevi-islamı yaşıyorlar.azerbaycanı bilemiyorum.türkiyedeki türk-kürt aleviler islamdan sapmış, uzaklaşmışlardır.bir de adana, hatayda fellah denen arap alevileri var.onlar galiba namaz kılıyormuş ama camiye gitmiyorlarmış.
saygılar...

Redgreen
25-10-2006, 10:16
Alevilik islamiyetle taban tabana zıttır.İslamdan sapma diye bişey olamaz çünkü islamdan öncede vardı zaten.Alevinin tanrısı başkadır sünninin başkadır.

dersimmm
25-10-2006, 23:52
agnostik_ bazı iddiaların war, hangi kaynağa dayandırıyorsun o da belli değil.

şiilerin her türlü özelliğini anlatıyorsun ve o kişilere alewi diyosun. alewililer tanrı'ya dahi inanmazlar. alewilerin inandıkları haktır, hak ve insan aynı vücutta iken ayrılmıştır,herkes tanrı'nın bir parçasıdır. işte bu yüzden denilir ki insan tanrıdır. alewilikte ki semahın figürlerini inceleyiwer allah a mı yoksa insana mı yönelik?

agnostik efendi bi ara ülkücüler semah dönüyordu, alewi kültürüne sahip çıkıyoruz diyordu, sende onlardan etkilendin anlaşılan. alewiliği ülkücüden değil kaynağından öğren.

gah çıkarım gökyüzüne seyrederim alemi
gah inerim yeryüzüne alem seyreder beni

işte size alewiliğin özeti

agnostik_
26-10-2006, 00:03
alevilik islamdan çıktı.ama eski türkler şamanizm dinlerini, eski kürtler zerdüşt dinlerini muhafaza ettiler.bu dinleri islamla meczettiler.alevilik adı üstünde ali den gelir.islamla uzaktan yakından alakası yoktur diyorsunuz.nasıl alakası yok kardeş?nasıl alakası yok?

ali evvel ali ahir
ali batın ali zahir
ali tayyip ali tahir
ali göründü gözüme

virani

dersimmm
26-10-2006, 00:34
yok babo anlatamıyom.

ali haksızlığa isyanın sembolü olarak alewiliğe girdi. anla bunu

demirmehm
26-10-2006, 02:08
Alevi kültürü islamdan önce de vardı.Bunun tartışılmasını manasız buluyorum açıkçası..Bu nedenle islamdan sapması söz konusu değil.Aksine islamdan büyük ölçüde etkilenmiş ve kendi özünden sapmıştır..Biraz araştırırsanız, doğru kaynakları kullanırsanız görürürsünüz...

zelzeleci
26-10-2006, 02:27
alevilik hiç bir zaman islam olmadı ki islamdan sapsın

agnostik_
26-10-2006, 02:32
Alevi kültürü islamdan önce de vardı.Bunun tartışılmasını manasız buluyorum açıkçası..Bu nedenle islamdan sapması söz konusu değil.Aksine islamdan büyük ölçüde etkilenmiş ve kendi özünden sapmıştır..Biraz araştırırsanız, doğru kaynakları kullanırsanız görürürsünüz...

demirmehm haklı olabilirsin.dediklerin mantıklı.benim demek istediğim anadolu aleviliğinin artık islamla ilgisi kalmamıştır.

dilaver
26-10-2006, 03:35
Aleviligin Anadolu Kültürünün bir ürünü oldugunda herbirimiz hemfikiriz sanırım.
* * Aleviligin bir Ali ululaştırması oldugu da aşikar.
* * Alinin varlıgı Aleviligin islamiyet sonrası ve islamiyetin baskısı ile bir tepkime oldugu görülüyor.O halde islamiyetten evvel bir alevi kültüründen bahsetme imkanımız pek gözükmüyor.Alevilik Ali den evvel degil Ali den sonra ortaya çıkmıştır.
* * *Aleviligi dogrudan türklüge baglamak da biraz zorlama diye düşünüyorum.Türklerin hakim gurup olarak Anadoluya gelmeleri esas itibarıyla 1071 den sonra.Ve müslüman olarak geliyorlar.Ama müslüman Türklerle çarpışan Bizans taraftarı türkler de var.
* * *Hırıstiyan Türkler de var,Hemen yanıbaşlarında 150 sene evveline kadar güçlü olan Hazar Yahudi Türkleri var.Kaldı ki bize ögretilen Türklerin müslüman oldugu evvelce de şamanist oldugu.Ancak göcebelerin yer degiştirmeleri sırasında o kadar çok degişik inanç biçimlari var ki,etkiliyorlar ve etkileniyorlar.
* * *Selçuk Bey in ogullarının isimlerinin İsrail,Mikail,Yuınus ve Musa olmasının bize ögretebilecegi bir şey var mıdır acaba.
* * *Aleviligin Anadolu kökenli oldugunu düşünüyorumAnadolunun yerli halklarının dışarıdan gelenlerle karışarak zamanın tüm komşu inançlarıyla yogrularak şekillendigi bir kültür.Ama ideolojik temellerini de sufilerden aldıgını düşünüyorum.Sufizme de hint-iran etkisi çok açık.
* * * Alevi düşüncesinin kalenderi,vefai,melameti çevrelerinden etkilendigini ve Hacı Bektaşla da rayına oturdugunu düşünüyorum.
* * * Aleviligin bir nevi islamı kabullenmeme zihniyeti oldugu aşikar ama bu onu islamiyetten evvelki bir inanç biçimi yapmaz.Kaldıki sufizmin ilk evrelerini 8 yy da iran da Belh de gene mevaliler arasında görüyoruz.

* * * * saygılarımla

araştırmacı
26-10-2006, 05:11
Merhaba öncelikle şu belirtmek isterim hz. Ali müslümandır Hz. Ali taraftarlarıda müslüman ve dinleri islamdır. Ben alevi değilim ama Hz.Muhammedin her zaman yanında olan ona inanan bir kimse namazını kılan orucunu tutan hacca giden biri camide öldürüldü diye onun taraftarlarının camiye gitmemesi oruç tutmaması vb. dini vazifelerini yerine getirmemeleri hz.ali nin emri değildir. Eğerki Hz.ali camide ölmeseydi yaralı olsaydı iyileşince beni camide bıçakladılar oraya bir daha gitmem oruç tutmam namaz kılmam demezdi yandaşlarınada söylemezdi burada ozamandan gelen ve hala devam eden toplumdada insanların acizliği olarak gördüğüm fitnelere kötü insanların dolduruşuna gelmelere dayandırıyorum. İnancını istediğin gibi yaşama hakkına sahipsiniz. Konuyu açan arkadaş tanrı ne var diyor nede yok diğer arkadaşlar başka birşeye inanıyor veya inanmıyor saygımız var ama şunu bilmek lazım o zamandan bu zamana kadar olan süre içerisinde fitne ve fesatlık şeytan dostu insanların birbirine bağlı insanları çekemediklerinden dolayı ayırmak ve kendi emellerine ulaşmak istemelerindendir. Gelin beraber doğruyu bulalım allah inancınız olmaya bilir ben araştırıyorum doğruyu gerek kuranı kerimi okuyarak gerekse diğer kitapları okuyarak bulmaya çalışıyorum ön fikirli değilim amacım çocuğuma benden sonraki toplumda yaşabilecek bir ortam bırakmak bunu tek başıma başaramam belki ama lütfen insanları birbirine düşman etmeyin kışkırtmayın çok insan öldü ok yere teşekkürler

agnostik_
26-10-2006, 05:43
ben kimseyi kışkırtmadım ki..
kimseyi birbirine düşman etmedim.
düşman olan düşmandır zaten.
ben sadece aleviliğin artık bittiğini, islamla ilgisi kalmadığını vurguladım.
saygılar.

dersimmm
26-10-2006, 10:39
alewilik bitmişmiş

ne saçmalıyorsun sen agnostik_ alewiliğin bittiğine nasıl uydurursun. şu anda türkiye'nin 100 de 25 i alewi iken ve balkanlarda, avrupa'da alewilik hat safhada iken hangi cürretle alewiliğe bitmiştir dersin *:x *:x *:x

Redgreen
20-11-2006, 10:45
Aleviliğin tanrı inancı sünniliğin tanrı inancından farklıdır.Alevilikte tanrıya kulluk yoktur.Alevi tanrıya sevgiyle bağlıdır.Tanrının içinde olduğuna inannır.Yani vahdet-i Vucut Vardır.Alevilik islamın ne içindedir nede dışındadır.Alevilik islamdan etklilenmiştir sadece.

Redgreen
20-11-2006, 15:04
Alevilik İslamın İçinde değildir,Ancak dışındada değildir.Sadece etkilenmiştir islamdan.

pante
20-11-2006, 22:51
Bu başlığa mesaj atan arkadaşların çoğu Alevi kökenli olmasına rağmen ne yazık ki hiçbirinden doğru bir tanımlama ve yorum alamadık. Taraflı mı yaklaşılıyor, objektif olunamıyor mu, sadece kendi çevresine göre mi değerlendiriliyor, yeterli bir araştırma-analiz yapılmadığından mı kaynaklanıyor bilemem ama bilgiler yanlış ve eksik.

Alevi kökenli olmamakla birlikte Alevi kültürünü iyi bilen, Aleviliği tanıyan biri olarak ben de görüşlerimi sunmak isterim.

1- "Alevi" ismi Ali'den gelmektedir. Ali'ye gönül veren, Ali'nin yolunda anlamındadır. "Neden Alici değil de Alevi" diye soruluyor. "-vi" eki de benzer anlamda kullanılmaktadır. Örneğin bedevi, Emevi, Safavi, mevlevi gibi..

2- Alevi ismi 19. yüzyılda kullanılmaya başlamıştır. O nedenle Pir Sultan'da, Hacı Bektaşi Veli'de bu isme rastlanmaz. O dönemlerde "Kızılbaş" ismi kullanılırdı. Ancak Osmanlı'da Yavuz döneminde başlıyan baskı ve katliamlar nedeniyle bu isim yerine "Alevi" isminin tercih edildiği sanılıyor.

3- Aleviliğin kökenini iki yönden incelemek gerekir. a- Araplardan, İslamiyetten gelen
b- Türklerden ve diğer İslam dışı katılımlardan gelen Alevilik

Halifelik döneminde Ali'ye karşı tavır alınması ve yapılan haksızlıklar üzerine Ali yanlısı bir topluluğun oluştuğunu biliyoruz. Sıffin savaşı, Cemel savaşı, Ali'nin öldürülmesi ve Kerbela katliamından sonra ve Emevi zulmü ile Ali yanlılarının yollarını ayırmaya başladıklarını görüyoruz. Bu ayrım Şia'yı ve Aleviliği oluşturacaktır. Ancak ilk dönemler, yani 12 imam dönemi Alevilikten ziyade Şiilikten sözedilebilir. Çünkü ilk 3 halifenin tanınmaması ve sevilmemesi dışında pek İslam'dan ko****an bahsedilemez.

670-740 yılları Türk diyarlarına Arap akınlarının yapıldığı ve Türklerin müslümanlaştırıldığı dönemdir ki Şaman dininden İslam'a geçen Türkler, kendilerine zorla din değiştirten sünni Emevilerden yana değil, haklı ve mazlum olarak gördükleri Ali yanlılarından yana olmuşlardır.
Kendi kültürlerini korumaya devam eden müslüman Türkler, pek sıcak bakmadıkları İslam ibadet ve kültürünü benimsememiş, diğer taraftan sürekli artan sünni zulmü karşısında bir tepki olarak camilere gitmemeye başlayan şia topluluklarıyla olan kaynaşma neticesinde ortak Kızılbaş düşüncesi ve din kültürü oluşmuştur. Bu kültüre zerdüştlükten, paganlardan, eski hristiyanlardan vb. katılımlar ve etklenmeler de olabilir.

Detaylara fazla girmeden bugünün Aleviliği hakkında ise şunları söyleyebiliriz.
Bölge bölge değişik Alevi inanç ve kültürünü dikkate alarak değerlendirirsek Hala İslam'a yakın duran Aleviler olduğu gibi, İslam mezhebi diyemeyeceğimiz kadar İslamdan kopmuş Alevi kesim de vardır.
Aralarında namaz kılan, oruç tutan Aleviler çok az sayıda olmasına rağmen İslam'a yakın duranlar, Allah'a, peygamberlere, Muhammed'e, Kur'an'a, ahirete inanmaktadırlar.
Bunun yanında Ali'yi Tanrı olarak görenler olduğu gibi, farklı Tanrı inancında olan hatta Tanrıya inanmayan, cenneti-cehennemi dünyada gören İslam'a hiçbir benzerliği ve bağlılığı olmayan Alevi kesim de vardır.
Ağırlıkta olan Alevi inancı ise Vahdet-i vücut temelinde, Tasavvuf ve Bektaşi felsefesinde, sevgi ve hoşgörüyü ilke edinen, 4 kapı-40 makam öğretisinde, cem ve semah'ı ibadet olarak gören ve tamamen ayrı bir din özelliğinde olan inançtır.

mhmd
20-11-2006, 23:44
Sn. Agnostist,

Dün akşam Dr. İzzettin DOĞAN’ın; “Alevilik İslam Dışı Mıdır?” sorusuna verdiği cevabı dinliyordum.
Sizin öne sürdüğünüz nitelikler her inanç ve din sistematiği içinde görülen etkileşimler olmakla birlikte tüm bunların toplamı aslını inkar etmediğini,
İslam’ın özü itibarı ile koruna gelmişliğinin üzerine Anadolu kült yapısı inşası sonucu olduğunu,
İslam’ın peygamberi ve Hz. Ali tarafından Hümanizmin temsilcileri olduğu.
Herkesin savunduğunun aksine Hz. Ali’ye olan saygı ve sevginin Peygamberden kaynaklandığı…
Gibi yorumlar getiriyordu.
Ben demedim o dedi.

Şahsen Sünni bir aileden gelme biriyim. Üniversite yıllarına kadar Alevi-Sünni ayırımı nedir bilmeyen bir cahil. Yöresel olarak Alevilerin olmadığı ve ayırımın da olmadığı bir yerden. İlk karşılaşmam ve düşman olduklarının öğretildiği üniversite yıllarımdı.
Ben ne mi yaptım?
Valla diğerlerini bilmem ama benim en iyi arkadaşlarım ve sırdaşlarım Alevi olduğunu söyleyen dostlarımdı. Hiç birinin kılını bir başkasına değişmem.

İslam dışı mı dediniz?
Varın biraz daha İslam’ın içine girin, varın biraz daha insan sevgisi tarafını okuyun derim. Ya ben yanlışım ya siz. Lakin onlar benim diyenden bile daha Özdendi dostum daha Özden.

Hatalarımızı, cehaletimize bağışlayın.

servet
21-11-2006, 04:47
hak-insan-evren bütünlüğünü benimserler. alevilik bir kültürdür, yani illede bir din veya mezhep kategorisine sokmak *gerekmez, islamdan çok farklıdır, ama bu topraklarda yaşadıkları için, tarihsel bir kader içinde yaşadığımız için alevilerle ortak inançlarımız geleneklerimiz yaşantılarımız vardır. onlara göre merkez ne peygamber nede din... onların merkezi veya kabesi insandır. yaratıcıyı insanda görürler, yaratıcıyı gökte aramazlar. insana aşıktırlar, doğaya aşıktırlar, güzel olan herşeye aşıktırlar. ama bu ezik topluluk kendini anlatamaz veya anlatsalarda anlaşılmazlar, bu yüzden biraz kendilerini diğer toplumdan soyutlamış gibidirler. onlar hakkında çok yanlış yargılara varıyor insanlar, onları kafir güvenilmez bozguncu olarak görüyorlar. bu çok yanlış, sonuçta o insanlarda bu vatanın bir parçası ve vatanları için canlarını vereceklerine inanıyorum. madem sunniler allaha yürekten inanıyor o halde yunusun sözlerine kulak assınlar en azından ''yaradılanı sevmeliyiz yaradandan ötürü''...

tewderi
21-11-2006, 10:16
Daha sonra yeni dinlerin ortaya çıkmasıyla beraber zoraki bir bellek-ideolojik-dini parçalanmayı yaşamıştır. Zerdüşt dininde kalan Kürtler bir çok defa istilalara maruz kalmış, inançları ve kültürlerinde direnenler dağlara çekilmiş inançlarını da koruyarak günümüze bir çok farklılaşmayla birlikte (Kürt-alevi ve Kürt-suni'lerin bir kısmı, Kürt-yezidi) kendilerini günümüze kadar koruyabilmişlerdir. Kürtlerdeki Alevilik daha çok Zerdüşt inancının türevi gibi gelişmiştir. Kanaatimce de bu da islamiyetin dışa dönük politikalar geliştirdiği ve seferler düzenlediği dönemde kendi içinde ideolojik çatışmaların baş göstermesi ve yine aynı islami kimlikle ALİ'nin muhalifliği farklı bir İslam sureti ortaya çıkarmıştır. Buda daha çok islamiyeti kılıç zoruyla kabul etmiş fakat aslında inanmayıpta şeklen kendini böyle gösteren kesimlerin işine yaramıştır. Bu şekilde özelde kendi kimliklerini ve inançlarını koruyarak dışa karşı görünürde ALİ taraftarlığı ( Kürtçe de aliyé eli denilir. Bunu birleşik yazdığımızda alevi'ye dönüşür buda Ali taraftarlığı anlamına gelir. Onun düşüncesinde olma değil.) yaparak İslam şemsiyesi altında İslam devletine karşı kendilerini koruyabilmişlerdir.

Kürt çoğrafyasına baktığımızda yerel motiflerin (suni-Kürtler , yoğunluklu olarak alevi-Kürtler, çoğunlukla yezidi-Kürtlerin ) daha çok Zerdüşti karakter taşıdığı görülür. Bunun daha iyi anlaşılabilmesi için Kürtlerin yaşamından bir takım kareler aktarayım. Örneğin, Kürtlerde evli kadınlar 'laçık' ( beyaz, ince, başa örtüldüğünde kişinin saçı görülür) denilen bir örtüyü başlarına atarlar. Ki bunun İslam karakterli olmadığı , islami esasa göre başın örtülmesinde temel amaç saçın görülmemesidir. Halbuki bu örtüde saç görülmektedir. Buradan nereye varmaya çalışıyorsun diyeceksiniz? Şöyle izah edeyim ; beyaz örtü , Zerdüştlükte toplum içinde evli kadınların sınıfsal olarak konumunu belirler. Zerdüştlükte genç kızlar evlenmeyene kadar örtü takmazlar. Evlilikle birlikte kızlar 'laçık' dediğimiz örtüyü takırak genç kız sosyalitesinden çıkıp toplumda yeni bir sosyal statüde yerlerini alırlar

Murat
21-11-2006, 14:17
Yazıyı dikkatle okumanızı öneririm aleviliğin islamla ilğisi yoktur.

Bunu anlamak için alim olmak gerekmez ali islamiyeti ilk seçmiş kişilerdendir ve şeri hükümleri en iyi uygulamış insandır. Bazı katılımcı arkadaşlarında dediği gibi şii ler ve alevileri karıştırmayın.
konu ile ilğili özellikle agnostik_ arkadaşınm yazdıkları çok komik *ama o arkadaş kendine bakmadan başkalarına gülüyor. Alevilik inancını oluşumları islamiyetten çok önceye dayanır islamiyetten etkilenmiş olabilir bunu kabul edilebilir ama islamiyet onun başlangıcı değildir kaldıki asimile olması çok normaldir çünki yıllardır bir dayatma var. Aevilik ile ilğili osmanlıda kaynak bulamayan arkadaşların dikkatine bir kaç hatırlatma şah ismail timurleng yavuz sultan selim
Mümkünse kaynak belirtelim zanla *olmuyor.............

Zerdüşt Öğretisi Öncesi ve Zerdüşt Öğretisinin Aleviliğe Etkisi

Erzincan il sınırları içinde bulunan Ağır Göl, bu bölgedeki Aleviler Kızılbaşlar için kutsal kabul edilir. Yılın beli bir zamanında bu gölü ziyaret eden bölge Alevileri göle adaklar adar kurbanlar keser, hastalar suyunda yıkanarak iyileşmeyi umut ederler. Ağır Gölün güzel de bir öyküsü vardır. Söylenceye göre yoksul bir köylü yaşlı ve işe yaramaz atıyla gölün oradan geçerken dinlenmek amacıyla mola verir. Atını bir ağaca bağlıyan köylü ağaç gölgesinde uyumaya çekilir. Tam bu sırada gölden beyaz bir aygır çıkıp atıyla çiftleşir ve tekrar gölün sularına dalarak kaybolur. Köylü hayretler içinde oradan ayrılır. Ardından köylünün atı bir zaman sonra çok güzel bir tay dünyaya getirir. Tayın güzelliği herkesi şaşırtır ve dillere destan olur. Bu tayın sırını öğrenmek isteyenler bir türlü bunu öğrenemezler. Köylü ertesi yıl tekrar aynı gün gölle gider ve bir önceki yıl olduğu gibi atını bir ağaca bağlıyarak dinlenmeye çekilir. Az sonra gölden aynı yağız aygır çıkar gelir. Ancak bu sefer köylünün atıyla çiftleşmek yerine atın yanında duran tayı da beraberinde alır ve gölün sularında kaybolup gider.

Bu söylence yöre halkı tarafından hala anlatılır. Yöre halkı bu söylenceyi anlatırken süslemekten de geri durmaz. Vurgu yapılan noktalardan en önemlisi köylünün taya sahip olmadan önce mütevazı, kendi hallinde ve iyi bir insan olmasıdır. Ancak köylü dillere destan olan taya sahip olduktan sonra değişir, kendisine verilenle yetinmeyen hırslı ve açgözlü bir insan olur. Bundan dolayı da ikinci sene tekrar aynı yere gider ve yeni bir tay sahibi olmayı ister. Köylü bu değişiminin bir sonucu olarak cezalandırılır.

Bu söylencenin tek başına bir anlamı olmadığını ve bilinen Alevilikle bir ilişkisi olmadığını görmek zor değil. Ancak bu söylencenin benzerlik gösterdiği bir başka söylence var. Bu yanıyla ilginç olan söylence diğer yandan da Kızılbaş Alevilerin inançlarının öğelerini göstermesi bakımından anlamlıdır. İslamiyet’le yakından uzaktan bir bağ kurulması olanaksız böyle onlarca olgu sıralamak mümkün.

Biz şimdi bir başka mitolojik söylenceyi aktararak iki söylence arasındaki benzerliği gözler önüne sererek devam edelim.

“Vata «Harahvati Aredvi Sure» ; yani sulara hükmeden bir tanrıyı ifade eder. Vata’nın Sanskrit karşılığı Saavatidir. Harahvati, dünyayı çevreleyen Vırukuşa denizinden çıkıp, dünyanın merkezindeki yüce bir dağdan vadilere fışkıran mitsel bir nehirdir. Bu denizden her ülkeye su taşıyan başka nehirler de kaynaklarını alırlardı. Bulutların her yıl denizden yağmur bulutları alması, Aryanlar’ın İştrya adını verdiği Sirrus yıldızının işiydi. Mitolojiye göre gökyüzünün bu en parlak yıldızı, her yıl beyaz ve çok güzel bir aygır kılığına girerek Vourukaşa’nın kıyısına iner. Fakat burada onu, kılsız siyah ve çok çirkin başka bir aygırın kılığına girmiş olan yer ifriti Apaşa karşılardı. İkisi, yani iyi ve kötü burada kıyasıya bir mücadeleye tutuşurlardı. Eğer geçmiş bir yıl boyunca insanlar Tiştrya’ya yeteri kadar tapınmış, ona kurbanlar sunmuşlarsa o güçlenir ve kötü ifriti; Apaoşa’yı yenerdi. Ama aksine bu tapınmalar ve kurbanlar savsaklanmışsa iyi ruh yenilir, kuraklık olurdu. Tiştrya’nın galip geldiği zamanlar dünyanın yedi iklim bölgesinde bereketli yağmurlar yağardı.”[1]

Uzun olan bu aktarmaları okuru sıkması pahasına buraya almak zorunda kaldık. Çünkü biri bu gün hala sürdürülen ve Kızılbaşların inançları içinde kabul gören bir söylence, diğeri ise binlerce yıl gerilerden gelen bir inancın söylencesi.

Her iki söylence arasındaki benzerlik ilk bakışta hemen görülmekte. Aradaki farklılıklarda zaman içinde oluşmuş farklılıktır. Geçmiş inançların ve söylencelerin günümüze kadar hiç değişmeden ulaşabilmesi zaten olanaksız bir olgudur. İnsanlar geçmiş inançlarını günün koşularına ve o an inandıkları ve güne damgasını vuran inançları içine aktarırken ve onun içinde eritip harmanlarken onu bire bir yaşatmak gibi bir kaygıları olamaz. O inançlar geçmişte sahip oldukları güçleri oranında bir değişikliğe uğrarlar ve böylece yeni inançlar içinde yaşamaya devam ederler. Bu bir anlamda geçmişin yaşama direnci olarak da tanımlanabilir.

M. Sırac Bilgin’den aktardığımız söylencenin bir başka Alevi Kızılbaş inancıyla da benzerlikler gösterdiğini aktarmadan geçemeyeceğiz. Bu da ; 5 Mayısı 6 Mayısa bağlayan Hızır - İlyas günü ile olan benzerliğidir. “ Bu gece denizlerin ermişi İlyas’la karaların ermişi Hızır buluşacaklar. Hızırla İlyasın buluştuğu an, biri mağruptan, biri maşrıktan iki yıldız doğar, yıldızlar Hızır’la İlyas’ın buluştuğu yerin üstüne kayarak gelirler, tam Hızır’la İlyas birbirlerinin elini tutarken onlarda birleşirler, tek bir yıldız olurlar. Hızırla İlyas’ın üzerine ışık olup sağrılırlar. Hızır’la İlyas’ın el ele tutuştuğu, yıldızların gökte birleştiği an dünyada her şey durur, akar sular kırp diye oldukları yerde donmuşçasına durur kalırlar, yeller esmez, denizler dalgalanmaz, yapraklar kıpırdamaz, damarlardaki kan akmaz, kuşlar uçmaz, arıların kanatları titremez. Her şey durur, hiç, hiç bir şey kıpırdamaz. Yıldızlar akmaz, ışıklar yürümez. Dünya bir an için ölür. Sonra her şey birden uyanır, dehşet bir yaşam patlar.”[2]

Hızır’la İlyas’ın buluşacağı bu gece öncesinden Kızılbaşların adına “Hızır Orucu” dedikleri üç günlük bir oruç tutarlar. Kızılbaş inançları içinde oldukça ayrıcalıklı bir yeri olan Hızır’la İlyas’ın buluşması inancın temellerinden sayılır. Yine yaygın inanışa göre insanlar inanışlarında samimi kalmışlar ve yeteri kadar dualar ve andaçlar sunmuşlarsa tanrıya bunun karşılığında Hızır tarafında ödüllendirilirler. Bu gece su başlarına gidilir dualarla Hızır’dan bolluk ve bereket dilenir. Evlerdeki tüm yiyeceklerin üzeri açılır. Hızır’ın gelip elini değeceği yiyecekler ve gelip uğrayacağı hanelere bolluk bereket geleceğine inanılır. Genç kızlar ve oğlanlar bu gece sevdiklerini rüyalarında görürlerse her şeyin gönüllerince olacağına inanılır. Kimin ne isteği varsa bu gece dile getirilir ve Hızır’dan bu dileğin gerçekleşmesi için yardım istenir. Çocukluğumuzdan kalan anılar içinde hatırladığımız kadarıyla ev isteyenler çakıl taşlarından bir ev şekli yapıp dileklerini Hızır'a bildirirler.

Burada altını çizemeden geçemeyeceğimiz nokta: Ne Hızır’la, İlyas’ın buluşması ne de insanların Hızır’dan beklentilerini İslâm içinde kalarak açıklamanın olanağının olmadığıdır. Hızır’la İlyas olayının kendisi ve insanların beklentilerinin İslâm içinde kalarak açıklayacağımızı sağlayacak her hangi bir kanıt bulmak olanaksızdır. Ancak bütün bu uygulamalar ve anlatılanlar bölge insanlarının yukarıda andığımız Zerdüşt öncesi inançları ve söylenceleriyle büyük benzerlik içermektedir.

Aleviliğin temel felsefesini yansıttığı söylenen " Eline, beline, diline sahip olma" anlayışı aşağıda göstereceğimiz gibi Zerdüşt inancının da temel anlayışlarından biridir.

"Bizim dinimizde yemeden bir gün geçirmek günahtır. Bizim için oruç; gözle, dille, kulakla, elle, ayakla işlenen günahlardan uzak durmaktır."[3] Dr. M Medyalı’nın Antik Kürdistan’da Dinsel yapılanma, Zerdüşt ve Öğretisi adlı çalışmasında yer verdiği Zerdüşt öğretisinin derlendiği ve kutsal kabul edilen kitabi olan Avesta'dan yaptığı yukarıdaki aktarma Alevi inançlarının özü ile bir benzerlik göstermekte ve "eline, beline,diline sahip olma" anlayışı yanı sıra oruç konusunda Alevilerin tutumlarını da aydınlatmaktadır.

Aleviliğin özelliklede Alevi Kızılbaş inancının kaynakları arasıda olan Zerdüşt inancı elbette tek ve öncelikli kaynak değildir. Bu konuda farklı düşünceler ileri sürülmüştür. Yazar ve araştırmacıların politik tercihleri ve savundukları ideolojiler itibarıyla farklı kaynakları öne çıkardıklarını belirtip devam edelim.

Yapılan çalışmalara yol gösteren kaygılar ne olursa olsun ileri sürülen tüm savların beli oranlarda doğru olduklarını teslim etmek gerekir. Aleviliğe kaynak olan eski inanç ve kültürlerin hangileri olup olmadıkları Yaşayan Alevilik açısından pek bir değer taşımaz. Önemli olan Aleviliğin özgün olduğunu kavramak ve bu inanca mensup insanları bir yerlere mal etmeden anlamaya çalışmaktır.

Beli bir düşünceye sahip insanların objektif olmaları oldukça zordur. Aleviliğin kaynakları konusunda olanda budur. Alevi düşünce ve inançları da her düşünce ve inanç gibi kendisinden önce var edilmiş düşünce, inanç ve kültürlerden etkilenmiştir. Değişik zamanlarda değişik düşüncelerin etkisi altında kaldığı da söz konusudur. Aleviliği etkileyen kaynağı bire indirmek diğerlerini yadsımak sanırım Aleviliğe yapılacak bir haksızlıktır. Onun zenginliğini gözlerden uzak tutmak anlamına da gelebilecek bu yaklaşım hiç bir nedenle kabul edilemez. Aleviliği bir kaynaktan etkilendi göstermek, onu bir bütünmüş gibi sunmak Aleviliğe hizmet etmekten uzak bir anlayıştır. Bu tür yaklaşımlar Aleviliğe sadece zarar vermekten başka bir işe yaramazlar.

Bizim yaşadığımız ve gözlemlediğim bazı noktalar Aleviliğe özellikle Kızılbaşlara Zerdüşt öncesi bölgenin inançlarından olan bir çok inanış biçimi biraz değişerek geçmiştir. Kızılbaşların güneşe olan yaklaşımları bu alandaki en güzel örneklerden biridir. Hâlâ Dersim bölgesi insanları sabah güneşine dualar eder ve güneşin ilk ışıklarının vurduğu duvarı öperler. Dolunayın Fatma Ananın yüzüne benzetilmesi de bir başka ilginç yandır. Zerdüşt öğretisi öncesi bölge inanışlarına göre güneşin yer yüzündeki temsilcisi olan ateş de beli bir kutsallık içermektedir. Ocaktaki ateşin söndürülmemesine dikkat edilir. Ateşe su dökülmez, ateş ile ilgili dua ve bet-dualar Kızılbaşlar arasındaki en ağır dua ve bedduaları oluşturur.

"Ateşin kararsın" şeklinde tercüme edilebilecek "Adırı du sahe biyo" bet duası edilebilecek en ağır beddualardan biridir. Kızılbaş Alevilerde ateş hala kutsallığını korur. Bu bağlamda ocaklarda kullanılan, üzerine kazan, ekmek yapmak için sac konan sacayağı üç ayaklıdır. Bu sacayağının ortalıkta bırakılması gelişi güzel bir yere konması hele hele ayakları havada olacak şekilde yere bırakılması uğursuzluk kabul edilir ve bundan özenle kaçınılır. Bu sacayağının neden üç ayaklı olduğu (bunun dört ve daha fazla ayaklısına biz hiç rastlamadık) düşünülmeye değer. Bu sacayağının kutsala yakın değerinin üç sayısıyla bir ilişkisi olduğunu düşünmek sanırım yanlış olamaz. Alevilerdeki Allah, Muhammet, Ali üçlemesinin kaynağı hakkında da bize bir düşünce vermektedir bu.

Üçle ilgili inanışlar bölgede oldukça yaygındır. “Eski Aryanlar urvanın, yani ruhun ölmezliğine inanırlardı. Ölümden sonra yeni bir hayat başlardı. Fakat urvan ayrıldığı cesedi üç gün terk etmezdi, ki bu üç gün, onların ahretle ilgili inançlarına bakılırsa çok önemli bir süredir."[4]

Yine üçlü inanışa bir örnek olabilecek bir başka olayda Zerdüşt’ün doğumunu anlatan söylencedir. “Zerathustracılar’un inançlarına göre peygamberlerinin doğumu da üç mucize gerçekleşmiştir. Bunlardan birincisi dünyanın kuruluşu daha henüz tamamlanmadan, yani iyi ile kötü birbirinden ayrı olarak yaşarken ve Ahura Mazda sadece parlak ışıkların bulunduğu makamındayken oradan çıkan şeref dolu ilahi ışıltıdır. Bu ışıltının halesi, daha sonra büyük insanı doğuracak olan Dughdova’ya ulaşmıştı. Bu ışıltı doğuma kadar Dughdova’nın başında bir hale gibi duracaktı. İkinci mucize element, koruyucu ruh idi, ki Vohu Menah tarafından gökyüzünden taşınarak yere indirilmiş ve bir adam boyundaki bir Homa çalısının içine konmuştu. Bu bitki yavruları daima yılan tarafından yenmekte olan bir kuşun yuvasının içinde boy vermiş ve bundan böyle kuşun yavrularını yılandan korumuştu. Homanın içindeki koruyucu ruh Pouyuşasapa, Dughdova ile evlendikten sonra baş melek tarafından bu çalıdan geri alındı. Bu kutsanmış çalı, daha sonra Pouruşasapa’ya malum olan iki melek tarafından Dughdova’ya iletilmesi amacıyla bir asa şeklinde verildi. Dughdova bu asayı doğuma kadar yanından ayırmayacaktı. Bu koruyucu ruh, Dughdova’nın Kutsal Bebek’ini şeytani güçlerin saldırısından koruyacaktı. Üçüncü mucizevi element, büyük insanın Maddi Özü idi. Sütün elementlerinden oluşan bu Öz, su ve bitkiler vasıtasıyla veya baş melekler Xurdar ve Murdat vasıtasıyla peygamberlerin ebeveynlerine intikal etti. Tüm bu mucizevi üçlü, yani: ilahi şeref, koruyucu ruh ve Maddi Öz bir bütünlük oluşturdu ve Peygamberleri Şeytani güçlerden koruyarak dünyayı gelememesini sağladı.”[5]

Bu uzun aktarmaların üçlü inançlara örnek olmasından başka, şimdi sözünü edeceklerimiz olgular için de gerekiyordu. Yoksa okuru sıkmak gibi bir niyetimiz elbette ki yoktu. Bizim yaşadığımız ve gözlemlediğimiz bazı gerçeklere geçmeden Dersim de çok yaygın olarak kullanılan bir öz değişi buraya aktarmak istiyoruz. Dersimliler "Uçan kuş dahi korunmak için varıp bir çalıya sığınır !" derler. Bu özdeyişin kendisi yukarıya aldığımız alıntıda ki olayın özlü anlatımından başka bir şey değildir.

Buradan hemen Alevi Kızılbaş Dedelerinin elinde taşıdıkları Asanın, Pouruşasapa’ya malum olan iki melek tarafından Dughdova’ya iletilmesi amacıyla kutsanmış çalı Homa’nın asa şeklinde verilmesinden başka bir şey olmadığını düşünüyoruz.

Eskiden tanık olduğumuz bir olayda Kızılbaş Dedelerinin Şilan ( Kızılcık) çalılığından yaptıkları bir çember içinden çocukları geçirmeleridir. Böylece onları başlarına gelebilecek kötülüklerden hastalık ve kazalardan korumaya çalışılırdı. Mitolojik Homa çalılığının bu çalılık olup olmayacağı konusunda elimizde hiç bir veri yok ama bu benzerliklerin yinede şaşırtıcı olduğunu hemen söylemek gerekir.

Her Kızılbaş köyünde kutsal olan bir çalılığın olduğu bununda genelde Şilan olduğunu da biliyoruz. Kızılbaşlar bu çalılıklara işenmesini, pislik atılmasını iyi karşılamazlar. Rahatsız olan çocuklar için ip bağlayan Dedelerin çocukların rahatsızlıklarını çoğu zaman çalılığa işediğine yorduklarına tanık olduk.

Homa hala Dersim Kızılbaşları arasında bir tanrı olarak anlam farklılığı geçirmişte olsa yaşamakta. “Kürtçe’nin Zazaki lehçesinde “Allah” yerine kullanılıyor. Halk hala “Homa seni korusun” (Homa twı pawu) “Homa bilir” ( Homa zono) “Homa büyüktür” (Homa pilo), “Homa seni alsın” (Homa twi bigyor) gibi”[6] söylemlerle yaşatmaya devam ediyor.

Havayı temsil eden rüzgar tanrısı Vayu olarak adlandırılırdı ki bugün Zazaca aynı şekilliye hala mevcuttur. Tanrısallığı pek kalmamakla birlikte Kızılbaşlar arasında hala saygın bir yeri vardır. Harmanda samanla taneleri ayırmak içinde olsa onun gücüne gereksinim duyarlar. Ancak geçmişte ki gücü sanırız bununla sınırlı değildi.

Suların tanrısı Tistry. “Batı ve Bilim dünyası bu yıldıza Sirius olarak tanır. O Grekler’in “Köpek Yıldızı”, Mısırlılar’ın “İsis’ın Ruhu” dedikleri yıldızdır. Zaza Kürtleri “Astaré Payızi”[7] der ve çok saygı gösterirler” Suların Alevi Kızılbaş inançlarında etkin bir önemi olduğunu söylemeye dahi gerek yok. Bunu zaten çalışmamızın içinde verdik. (5 mayısı 6 mayısa bağlayan gece Hızır ila İlyasın buluşmasını anımsayın )

Bütün bu ve buna benzer bir çok benzerlik bize Kızılbaşların Zerdüşttan daha çok Zerdüşt öncesi bölgenin hakim inanışlarından etkilendiğini ve bu etkiyi bir şekilde bugünkü inançları içinde erittiklerini göstermekte.


KAYNAKLAR


1] Zarathustra (Zerduş) Hayatı ve Mazdaizim, M. Sıraç Bilgin, sf. 28-29

[2] Yaşar Kemal Binboğalar Efsanesi. Sf. 15-16

[3] Antik Kürdistanda Dinsel Yapılanma Zerduşt ve Öğretisi, Dr.A Medyalı sf 30 (Sed Dar, 1xxxiii)

[4] Zarathustra (Zerduş) Hayatı ve Mazdaizim, M. Sıraç Bilgin, sf. 33

[5] Zarathustra (Zerduş) Hayatı ve Mazdaizim, M. Sıraç Bilgin, sf. 46

[6] Proto-Kürt Bir Peygamber Zerduşt, M. Sıraç Bilgin sf. 26

[7] Proto-Kürt Bir Peygamber Zerduşt, M. Sıraç Bilgin sf. 26

Hasaan Kaya'nın Site adresi de aşağıdadır:

http://www.hkaya.com

Redgreen
22-11-2006, 23:31
Bu kadar kolaymı islamla ilgisi yoktur demek.desenizki İslam aleviliğin içine 15-16 yüzyılda girdi.Öncesinde anlattıklarım vaedı işte o zaman inandırıcı olursunuz.Alevilik islamın dışında değildir,içindede değildir.

dersimmm
23-11-2006, 01:00
demek ki bize alewiliği yanlış öğretmişler. alewilik islam ın içindeymiş he wayyy beeeeeeeeee *8O *8O *8O *8O *8O *8O

panel
03-12-2006, 21:25
ALLAH MUHAMMED ALİ YOKSA ALEVİLİKTE YOK SAYIN ALEVİ KARDEŞİM

CROSSWISE
24-12-2006, 23:15
Arkadaşlar , kendi hazırladığım bir derlemeye yazıyı sizinle paylaşıp, Aleviliği en temelden tartışmaya sunuyorum. Bu başlıkta Alevilik ile ilgili olarak ,

-Alevilik İslami Bir Mezhep midir?
-Aleviliğin Kökeni Nedir?
-Alevilik Bir Din midir?

...gibi soruların cevaplarını arayıp , bir sonuca varmaya çalışalım. Hazırladığım bu yazı uzun olsada , konunun aydınlanması açısından önemli olduğundan , okumanızı tavsiye ediyorum.

------------------------------------------------------------------------------------------------

Alevilik Tartışmaları ve Aleviliğin Özü Üzerine

Alevilik konusunda , Türkiye'de uzun zamandan beri oldukça ilginç ve bir o kadar da sert tartışmalar yaşanmaktadır.Bu tartışmalar , Alevilerin Diyanet İşleri Bakanlığı tarafından kabul görülüp aynı zamanda temsil edilmesi sorunundan , Aleviliğin "ne"liği konusuna kadar uzanmaktadır.Son dönem de , entellektüel ortamlarda da bu konu fazlasıyla gündeme gelmekte , tartışmalar yaşanmaktadır.

Şunu vurgulayarak söylemekte yarar var ki , Türkiye , hiçbir zaman böylesine ilginç bir tartışma yaşamamıştır.Çünkü , tartışmaya açılan konuda , tartışılan kavram hakkında da farklı görüşler ve büyük bir kavram kargaşası yaşanmaktadır. Alevilerin kendi içinde Alevilik tanımı hususundaki bölünmüşlükleri , Aleviliği uçurum" derecesinde büyük farklılıklarla tanımlamaları , bu kavram kargaşasını adeta bir kaotik bir gündeme taşımaktadır.

Böyle bir ortamda , ne Alevilerin yasal hakları konusunda bir çözüme ulaşılmakta , ne de Alevilerin kendi içindeki bölünmüşlükleri bir sonuca ulaşmaktadır.Bu sebeple , konuya nesnel ve objektif bir bakış açısıyla yaklaşıp , Aleviliğin tanımı ve "ne"liği konusunda bir yargıya ulaşmaya çalışalım.

Alevilik , kimine göre İslami bir mezhep , kimine göre kökleri İslamiyet'ten çok çok öncesine dayanan bir din , kimine göre bir çok dinden etkilenmiş Anadolu'ya has kültürel bir yapı ve kimine göre ise "Öz-Türklük" tür. Elbette bu tanımlar fazlasıyla çoğaltılabilinir. Genel hatlarıyla en çok rağbet gören tanımlamalar , bu şekildedir.

Bu konuya tam olarak geçmeden önce , "Alevi" isminin kökeni konusunda bir sonuca ulaşmak gerekir ki , tam da bu noktada , Alevilik konusundaki sis perdesi biraz daha aralanacaktır.Alevi teriminin kökü nerden gelir dendiğinde , genel manada herkesin bir ve ortak fikri vardır : Hz.Ali'den gelir.Fakat bu çıkarsama ne kadar doğrudur? Şimdi bunu inceleyelim.

"Alevi" Sözcüğünün Kökeni

Öncelikle şunu ifade etmekte yarar var ki , Alevi ismi , Hz.Ali'den yüzyıllarca sonra ortaya çıkan bir kavramdır.Hz.Ali döneminde ve sonraki yüzyıllarda , tarihsel kaynaklarda Alevi ismine rastlanmaz.Ta ki , 1000'li yıllarda tek tük aydın isimlendirmesi ve 18.yüzyıllardaki genel bir adlandırılmaya kadar(1)..

Tüm ibadet ve uygulamalarını Türkçe olarak yapan Alevilerin , Türkçe dil kurallarına aykırı bir şekilde Ali isminden Alevi sözcüğünü türetmesi , çok uzak bir ihtimal , hatta ihtimal dışı olarak görünmektedir.Böylelikle Alevi sözcüğünün kökenini , Türkçe olarak sorgulamak , nesnel bir bakış açısıyla daha doğru olacaktır.

Türkçe , dil olarak özellikle de Osmanlı döneminde Farsça ve Arapça'dan fazlasıyla etkilenmiştir. Köken olarak Farsça olan Alev kelimesinin Farsça'daki karşılığı "Alaw" dır."Allawi" kelimesi , Farsça olarak "Işığa ait olan , ateşten olan , ışığa veya ateşe tapan" anlamlarına gelir(2).

Konuyla ilgili olarak şunu ifade etmekte yarar vardır. Alevilikte "IŞIK / IŞK / NUR" kavramı , genel öğretinin içinde önemli bir yer tutar. Bunu Alevi nefeslerinde SIKLIKLA görmek mümkündür. Bu konuda sayısız örnek verilebilinir.Zira Kaygusuz Abdal'ın deyişiyle : "İnsan Nur-ı Kadimdir."

Ayrıca Osmanlı döneminde (henüz Alevi isminin bilinmediği dönemlerde) , Osmanlı kaynaklarında Aleviler için "IŞIKLAR , IŞIK TAİFESİ , IŞIK İNSANLARI , IŞIK MEZHEBİNDEN OLANLAR" tanımlamaları kullanılmıştır. Baki Öz'ün bu konudaki çalışmasından bir alıntı yapmakta yarar vardır.

23 Ramazan-Hicri 966-Miladi 1558 tarihli bir padişah fermanı şöyledir ;

"SEYDİGAZİ IŞIKLARININ YOLA GETİRİLMESİNE DAİR

Eskişehir kadısına hükümki ; Şu sıralarda mektup gönderip , yüce hüküm gelip , kutlu anlamından kavranıldığı gibi , Eskişehir ve Seydigazi kazalarında yaşayan SEYDİGAZİ IŞIKLARI'nın bazılarının fesat ehli olup , böylelerini yakalayıp , güvenilir..." (3)

"Aleviliğin Gizli Tarihi" adlı eserinde Erdoğan Çınar , konuyla ilgili , Osmanlı belgelerine dayanan bir çok aktarım yapmıştır ve örnekler çoğaltılabilinir. Özellikle de 16.Yüzyıl tarihli bu belgelerde , Alevilere IŞIKLAR dendiği görülmüştür.

Alevi teriminin 18.yüzyıl itibariyle genel olarak kullanılmaya başlanması ve daha önce IŞIK TAİFESİ olarak adlandırılmaları , IŞIK kavramının Alevi öğretisinin en temel öğesini oluşturması (...ki Alevi öğretsinin kalemsiz kitabı olan Nefesler , buna en güzel örnektir) , ALİ isminden ALEVİ sözcüğünün Türk dil kurallarına göre türetilemeyeceği gerçekleri , Alevi isminin konusunda bizi gerçeğe en yakın yerde tutacaktır.

Erdoğan Çınar'ın bir başka tezine göre ise , Alevi terimi M.Ö.2000 yıllarında Anadolu'da yaşamış gizemli bir halk olan LUVİLER'e dayanmaktadır. LUVİLER , Hİtit tabletlerinin okunmasıyla gün ışığına çıkmış bir halktır. Bu konuda Safa Taşkın'ın kaleme aldığı "Mysia ve Işık İnsanları" adlı eserinde şu cümlelere rastlarız ;

"İ.Ö. 2000'li yıllardan sonra Hititlerin bıraktığı yazılı ve resimli belgelerin bizlere tanıttığı Luviler adı verilen halkın , yanlız Anadolu'nun değil , insanlığın derin geçmişi ile ilgili önemli gizler taşıdığı , günümüzde yeni yeni ayırt ediliyor..."(4)

İlginç olan yan ise , Luvi isminin IŞIK anlamı taşımasıdır.Bu sebeple Erdoğan Çınar'ın tezine göre Alevi ismi , LUVİLER'den gelmektedir.

Sonuç olarak , hangi tezin doğruluğuna inanılırsa inanılsın , ALEVİ sözcüğünün ALİ isminden türetilmediği ve türetilemeyeceği açıktır. İster kelime kökünü farsça kabul edip "ALAW" veya "ALLAWİ" sözcüklerinin Alevi teriminin kökenini oluşturduğunu düşünelim , ister LUVİLER'e dayandıralım.Bunların hepsi bilimsel ve nesnel tezler olur.Lakin ALİ'den ALEVİ sözcüğünü türetmek / türediğini düşünmek , bilimsel anlayışa sığmaz ve Turan Dursun'un ifadesiyle "MAVAL"dan ibarettir.

Alevi isminin ALİ den türemediği ile ilgili bu iki savı pekiştirdikten sonra , Aleviliğin öğretik tanımına geçebiliriz. Öncelikle Aleviliğin İslami bir mezhep olup olmadığını araştıralım.

Alevilik Bir İslam Mezhebi midir?

Alevi öğretisine genel manada bakıldığında , İslamiyet'in en temel gerek ve şartlarının dışında olduğu görülür. Gerek yaratılış anlayışı , gerek ibadet ve ritüel farklılıkları ve gerek öte dünya inanışı , İslamiyet'ten çok büyük farklılıklar gösterir. Fakat , Alevi deyiş ve öğretilerinde geçen İslami kavramlar dolayısıyla , Alevilik İslam'ın bir mezhebimi yoksa İslam dışı mı olduğu , Aleviler içinde dahi tartışma konusudur.

Bu konu , sadece Alevi öğretisinin objektif olarak irdelenmesiyle bir sonuca bağlanabilir veya gerçeğe yakın bir duruş elde edilebilir.

Şunu belirtmekte yarar vardır ki , Alevilik kapalı bir toplum anlayışına sahiptir.Öyleki ALEVİ olabilmek için , Alevi ana ve babadan doğmak gerekir. Aslında bu bile yetmez ve 4 kapı 40 makam denen öğretiye uygun bir hayat tarzı ile yaşamak lazımdır. Aleviliğin kapalı bir toplum oluşu ve OCAK sistemine bağlı kalışı , Aleviliğin tanımı konusunda yapılan bilimsel araştırmaları zorlaştırır. Fakat bu zorluk , yeterince objektif olunduğunda ortadan kalkar.

Aleviliği araştırmak için , bizzat Alevi öğretisini içinde barından Alevi deyişlerine / nefeslerine başvurmak gerekir.Çünkü Aleviliğin özü , anlayışı , bizzat bu deyiş ve nefeslerde gizlidir. Elbette bu deyiş ve nefeslerin hepsini burada yayımlamaya imkan yoktur.Biz de , belirli başlıklar halinde , nefes ve deyişlerdeki anlamı yorumlayıp , İslam ile karşılaştırmasını yapalım.

Öncelikle inanç kavramının temelini oluşturan Tanrı / Yaratan tanımını incelemek gerekir ki , aslında bilinenin aksine , Alevilik , bu konuda İslam'dan ayrılır.

1) Tanrı / Yaradan : Alevilikte , tanrı konusunda , insanla Tanrı'nın birliğine inanılır. Bu öğreti VAHDET-İ VÜCUD olarak adlandırılır ve ALİ kavramı (dolayısıyla bizzat insan) Tanrı'laştırılır ve deyişlerde Tanrı olarak geçer. Kısacası Alevilikte Tanrı = Ali dir. Ali , insanla "bir" olandır.Mesela şu ünlü Alevi deyişi , Alevilik öğretisini baştan sona tanımlar ;

"Ali şeriatta aslandır
Tarikatta Şah-ı Merdandır
Marifette büyücüdür
Sırr-ı Hakikatte Ali'den başka Allah yoktur"(5)

Alevilik , "4 kapı 40 makam"dan oluşur. Bu "kapı" ve "makam" kavramları , her bir Alevi'nin öğretik olarak geçmesi gereken , geçmek için çaba harcaması gereken kavramsal süreçlerdir. Aleviliğin özünü oluşturan "Sırr-ı Hakikat" kapısında ise ALİ ismi , bilinen İslami anlamının aksine Allahlaştırılır ve İslam'ın hiçbir şekilde kabul edemeyeceği bir boyut kazanır.

Kısacası İslam'ın Tanrı'sı Allah , Aleviliğin ise ALİ'dir.Ünlü Alevi ozanı Genç Abdal'dan bir örnek daha vererek , diğer ayrılık noktalarını inceleyelim.

Yoğ iken yerle gökler zelden
Kudret kandilinde pünhan Ali'dir
Kün deyince bezm-i elestten evvel
Alemi var eden sultan Ali'dir

Öyleki bu deyiş , bu ifade , neredeyse Anadolu'nun tüm Alevi Ayin-i Ceminde tekrarlanır ve gerçeğe / ışığa dair yeminler edilir , andlar içilir.

2) Cennet ve Cehennem İnancı : Cennet ve cehennem inanışı , bilindiği gibi İslam'ın en temel inanışlarından biridir. Fakat gelin görünki Alevilikte asla ama asla bu inanışa yoktur ve hayatın gerçekliğini yadsıyan , bilimdışı olan bu inanca itibar edilmez. Tersine Alevilikte insanın cenneti de cehennemi de yaşadığı dünyadır.

Alevilikte , temel konudaki bu felsefe "Devriye" olarak adlandırılan ve insanın kamilleşmesini / olgunlaşmasını öngören felsefeye itibar edilir. İtibar edilmekle kalmaz , Devriye inanışı , Aleviliğin temel taşlarından birini oluşturur.

Devriye , konusunda her ne kadar reenkarnasyon denilen bilimdışı benzetmeler yapılsa da , DEVRİYE inancının reenkarnasyon ile ilgisi yoktur. Devriye inancı , insanın yaşadığı hayatta *, daha önce bahsini ettiğimiz 4 KAPI'dan Sırr-ı Hakikate ulaşarak olgunlaşması , Yaradanla / Ali'yle birleşmesini ve BİR olmasını öngörür. Bu birliğin anlamı , insan-ı kamildir.

Bu karşılaştırmadan sonra , Alevilik ile İslamiyet arasındaki büyük fark , derin bir uçurum haline dönüşür ve savlananın aksine bir din ile o dinin mezhebini değil , sanki iki farklı dini karşılaştırma durumu doğar.

3) Evrenin Yaratılışı : Diğer tüm temel inanışlarda olduğu gibi , Alevilik ile İslam , bu konuda da farklı inanışlara sahiptir.İslama göre "yerler" ve "gökler"(6) Allah'ın "OL" deyişiyle birlikte 6 günde yaratılmıştır. Alevi inanışında ise bu inanış mevcut olmamakla birlikte , evrenin oluşumu hususunda çok farklı bir inanış mevcuttur.

Alevi inanışına göre evrenin / varlığın oluşumu IŞIK / Enerji ile olmuştur."İnsan , Nur-u Kadimdir" inanışı , Alevilikteki varlık ve oluşumun temelidir. Bu inanışa göre insan öz itibariyle ışığa (genel tanımıyla Alev'e) aittir ve "ışıktan olan" dır. Zira "Alev-i" sözcüğünün kökeni , objektif olarak bakıldığında bu inanışla temellendirilebilinir.Bu inanışı , ALİ ismiyle özdeşleştirilir ve Ali , Tanrılaştırılır. Bunu , ünlü Alevi aşığı Devrani'nin bir nefesiyle inceleyelim ;

"Hakk'ın kandilinde gizli nihanda
La mekan elinde sır idi Ali
Künt-ü kenzin esrarı andadır,
Dünya kurulmadan var idi Ali

Feriştahlar kendi munundan oldu
Sen kimsin diye cibrile sordu
Cibril bilemedi kanadı yandı
Ol zaman kandilde Nur idi Ali"

Bu örnekler fazlasıyla çoğaltılabilinir ve neredeyse IŞIK ve NUR kavramları , tüm alevi nefeslerinde geçer.Bir kaç örnek daha vererek , bu konuyu pekiştirelim.

"Kudret kandilinde bir ışık iken
Ta ol zaman aşık oldum nura ben

(Pervane)

Kandilde nur iken sevmiştim seni
Güzel pirim , sultan pirim , şah pirim

(Genç Abdal)

Ziyasından halk eyledi toprağı
Vücut buldu bu eşyanın menbaı

(Pervane)

Hu diyelim gerçeklerin demine
Gerçeklerin demi nurdan sayılır

(Hatayi)

Kandil asılırken Nur-u meskende
Bülbül idim,gonca gülünde idim

(Yeksani)

Işık oduna yananların
Tüm vücudu Nur olur

(Yunus Emre)" (7)

Neredeyse her Alevi ozanında , Nur ve Işık kavramı önemli bir yer tutar. Bu bağlamda diyebiliriz ki , Alevi öğretisinde Işık , çok önemli bir merkezdir.İnsanın , evrenin , kısacası OLUŞ zincirinin ilk zinciri Nura / Işığa bağlanır ve "İnsan Nur-u Kadimdir" sözü gerçek anlamını bulur.

4) İnsanın Yaratılışı Konusu : Bu inanç temeli de , Alevilikte , İslamiyet'ten çok büyük farklar gösterir. İslam'da insanın yaratılışı kavramı , Alevilikteki mitolojik KIRKLAR benzetmesinden çok farklıdır.Biribiriyle alakası dahi yoktur.

Alevilikte insanın yaratılışı , "KIRKLAR MİTOLOJİSİ" ile anlamını bulurken , İslam'ın kutsal kitabı Kuran'da bu mitoloji asla geçmez..Peki KIRKLAR MİTOLOJİ si ile insanın yaratılışı nasıl olmuştur.Şimdi bu önemli konu ve farka değinelim , ve yine bizzat Alevi öğretisinin özünü içinde barındaran NEFESLER'e başvuralım.

Kırklardan birine neşter vuruldu
Aktı kan , varlığı ispat olundu
Anda hak mevcutta mevcut görüldü
Huvallah çağırdı irfan hu deyü

Kul Himmet

Kırklar ; Alevi-Bektaşi mitolojisinde Tanrısal varlıklar olarak geçerler.Yani insanüstü varlıklardır. Efsaneye göre , Kırklar'dan biri birgün Yaradan'a ;

"Sen kimsin? Ben kimim?"

...diye sorar ve asi olur.Bu tarif , nefeslerde şöyle geçer ;

Yerin göğün binasını kurunca
İptida hidayet arife indi
Sen kimsin , ben kimim diye sorunca
Sorduğu ol demde kana boyandı

Aşık Veli

Bunun üzerine Yaradan'a sorduğu soru yüzünden asi olan Kırklar'dan biri , ondörtbin yıl boyunca firari olarak gezer , kaçaktır. Bu dönem , Alevi-Bektaşi nefeslerinde pervanelik olarak tanım bulur..

Ondört bin yıl kaldım pervanelikte
Sıdkı ismim buldum divanelikte
İçtim şarabını mestanelikte
Kırkların ceminde dara düş oldum

Sıdkı Baba

Pervanelik olarak tanımlanan bu dönemde , asi olan varlık , nefes anlatımıyla "yeşil bir kandil"de saklanır.Şunu belirtmek gerekirki , Alevi mitolojisinde kandil , gezegen veya yıldız demektir.

Sorma ne hacet bizleri sofu
Ta ezelden künyede ismimiz vardır
Dünya kurulmadan yüzbinyıl evvel
Ol yeşil kandilde cismimiz vardır

Aşık Devrani

Asi olan Kırklar'dan biri , bu süreç sonunda tekrardan sorduğu soruya yine cevap vererek teslim olur.Verdiği cevap ; "Sen yaratansın,ben yaratılanım"dır.Bu cevaptan sonra teslim olan ve diğer Kırklar tarafından sorguya çekilip cezası kararlaştırılan Kırklardan biri , böylelikte pervanelik dönemini kapamış olur.

Kırklar meclisinde alınan karara göre , asi olana neşter vurulacak ve kanı akıtılacaktır.Bu kan , Dünya'da seçilmiş varlık olan Güruh-u Naci'ye hayat verecek , böylelikle Yaratan ve yaratılan "bir"leşmiş olacaktır.

Yine Alevi nefeslerine göre bu seçilmiş varlığa katılan asinin kanı , Adem'i yaratmıştır.

Adem olup insan içine geldim
Hak nasip eylerse kandan içeri
Behlül gibi kandan kana gezerken
Bir kana uğradım kandan içeri

Virani

Böylelikle Adem de beliren yaratılan ve yaratan birliği , insan soyunun çoğalmasıyla anlamını bulmuştur.Kırklar'ın ilahi varlıklar oluşu ve onlardan birinin kanıyla insanın oluşumu , Tanrı ile insanın "bir"liğini oluşturmuştur.

Bu açıklamalardan sonra , tüm önyargı ve tutumlardan sıyrılarak kendi kendimize şunu soralım ; "Hangi toplumsal süreç ve uygulamalar , Aleviliğin İslam kökenli olmasına rağmen , ondan bu kadar farklılaşmasına sebep olmuştur?"

Eğer Aleviliğin kökeni İslamiyete bağlanıp , Aleviliğin İslami bir mezhep olduğu konusu kabul edilirse , hiçbir bilimsel tez , bu sorunun cevabını veremez.Çünkü böyle büyük farkların olduğu iki inanç sistemini karşılaştırdığımızda , birinin diğerinden tarihsel süreçlerle oluştuğunu söylemek bilimdışıdır.

Görünen odur ki Alevilik , bir yön dışında hiçbir yönüyle İslam ile alakası yoktur. Tek ortak yan , bazı İslami kavramların Aleviler tarafından da kullanılmasıdır. Peki neden Aleviler , müslüman olmadığı halde İslami kavramları , öğretilerinin içinde kullanırlar? Şimdi bu önemli soruya bir açıklık getirmeye çalışalım.

Alevilikte SIR Kavramı ve Önemi

Aleviliğin İslam'dan , öğretik olarak her yönüyle ayrıldığa değindikten sonra , Alevi isminin kökeninin IŞIK / ALEV ile ilgili olduğunu ve ALİ ismiyle alakası olmadığını birlikte düşünürek , Alevilerin neden İslami kavramları kullandığını anlamaya çalışalım.

Bu konuda en önemli nokta , sürekli es geçilen ve Alevilikte çok önemli bir yer tutan SIR kavramıdır. Sır kavramı , Alevi öğretisinin özünü ve bozulmamış halini yüzyıllardan beri içinde barındıran Alevi deyişlerinde sıklıkla geçer. Yine bu deyiş ve nefeslere başvurarak SIR kavramını açıklığa kavuşturalım ve Alevilerin neden İslami kavramları kullandığına birlikte bir açıklık getirelim.

Alevi nefesleri incelendiğinde , çeşitli tanımlarla adlandırılmış sırlardan bahsedilir. İnanışın içinde , hiyerarşik olarak üç tür sır vardır.Bunlar sırayla "İlm-El Yakin" , "Ayn-El Yakin" ve "Hakk-El Yakin" adı verilen sırlardır(8).Bu sırlar , inanışın içinde önemli yer tutar ve Alevi deyişlerinde bahsi geçer. Alevi Ayin-i Ceminde de sıklıkla kullanılan bu terimlerin analizi , Alevilerin neden İslami kavramları kullandığına dair önemli bilgiler içerir.Naci Kum'dan bir deyişe göz atarsak , konu hakkında daha da aydınlanabiliriz ;

"İlm-El Yakin seçtim batn-ı kitabı
Ayn-El Yakin geçtim zill-i hicabı
Hakk-El Yakin içtim şarab-ı nabı
Devran cam-ı cemden darı gösterdi"

Erdoğan Çınar'ın aktardığına göre İlm-El Yakin , ilim ve akıl yoluyla elde edilen küçük sırlardır. Ayn-El Yakin , gerçeğin tam olarak hissedilemeyeceği küçük sırlardır.Hakk-El Yakin ise inanışın gerçek anlamını barındıran küçük sırlardır(9).Bu açıklamadan sonra şu Alevi nefeslerine bir göz atalım ;

"Hakikat Cem'ine vasıl olanlar
Tevella sırrına beli dediler
Hakk-ı eynel yakın bunda görenler
Ehl-i Beyt'e nur-u celi dediler

İkrar verdim ilme dönmem ebedi
Kalbimde uyandı nur-u Ahmedi
Öz canımda buldum Ay'ı Sema'yı
Gördüğüm didara Ali dediler"

(Ali Murtaza)

"Demirin üstünde karınca izi ,
Karanlık gecede görsün de gelsin"

(Pir Sultan Abdal)

"Mü'minler sırrını ilden sakınır
Kendin bilmezlere sözün dokunur
Genç Abdal dört kitapta okunur
Evveli ahiri destan Ali'dir"

(Genç Abdal)

"Hakk-ın kandilinde gizli nihanda
La mekan elinde sır idi Ali
Künt-ü kenzin esrarı andadır
Dünya kurulmadan var idi Ali"

(Devrani)

"Biz aşığız ne söylesek
Sözümüzde yalan olmaz
Sır içinde sır saklarız
Hiç kimseye ayan olmaz"

(İlhan Erten)

Bu nefesler , sayısız kere çoğaltılabilinir. Tuhaf olan şudur ; Alevi nefeslerine bu gerçek öyle bir sıkıştırılmıştır ki , Alevilerin hangi sırları ve neden sakladıkları hiç dikkat çekmemiştir. Ali isminin , Alevi öğretisinde IŞIK ve NUR anlamına geldiği dikkat çekicidir. Tevella ve Teberra adı verilen sırlar , Ayn-El Yakin safhasına ulaşan Alevilere verilir. Bu sırlar , ALİ'nin aslında bir ışık olduğu ve Ehl-i Alev (Alev-Işık Ehli)'den uzak durulması gerektiğine dair sırlar verilir.

Kısacası bu sırlarda , ALİ isminin sadece değişken bir kavram olduğu , İslamiyet'te adı geçen Ali'nin ise sadece bir kılıf olduğu gün yüzüne çıkar. İşte tam da bu sebepledir ki IŞIK olan Ali , Alevi öğreti ve nefeslerinde Tanrılaştırılır. Aslında Tanrılaştırılan İslam halifesi ALİ değildir , ALİ ile kılıflandırılan IŞIK'tır , yani "Alev"dir.

Özellikle de Tevalla ve Teberra sırrına vakıf olan Aleviler (...ki bu sır her Alevi'ye verilmez) , ALİ nin , aslında ışık olduğunu ve İslam halifesi olmadığını çok iyi bilirler.

Bu açıklamalardan sonra , daha önce de dile getirdiğimiz bir ünlü Alevi deyişini tekrar edelim ;

"Ali şeriatta aslandır
Tarikatta Şah-ı Merdandır
Marifette büyücüdür
Sırr-ı Hakikatte Ali'den başka Allah yoktur"

Daha önce ifade ettiğimiz gibi Alevilik 4 kapı 40 makam adıyla anılan bir öğretiden oluşur.Şeriat , Tarikat , Mağrifet ve Sırr-ı Hakikat olan bu 4 kapıda ALİ isminin anlamının sürekli olarak değiştiği , bu deyişte görülmektedir.Zira Tevalla ve Taberra sırlarının açıklandığı Mağrifet ve Sırr-ı Hakikat aşamasındaki Aleviler , ALİ nin aslında simgesel bir kılıf olduğu konusunda bilgilendirilirler.

Bu durumda akla şu soru gelir ; Peki neden Aleviler gerçek öğretilerine sahte bir ALİ kılıfı yerleştirmişlerdir?

Bu sorunun cevabını , gerçek anlamda tarih ile ilgilenen araştırmacılardan Erdoğan Aydın , Faik Bulut , Erdoğan Çınar ve Süleyman Diyaroğlu gibi yazarlar , ortak bir sonuca ulaşarak vermişlerdir. Bu sonuca göre Aleviler , yaşadıkları coğrafyadaki *İslam baskısı yüzünden gerçek öğreti ve kimliklerini , İslami kavramlar altına gizlemiş , bunu sırlaştırmış ve kapalı bir toplum oluşturup OCAK sistemiyle yaşayarak , nesilden nesile bu sırları bugüne kadar ulaştırmışlardır.

Nesnel bir tarih anlayışıyla irdelendiğinde , bu savın ne kadar güçlü olduğu nesnel tarihçiler tarafından da kabul edilmekte , zira ünlü Türkolog Irene Melikof gibi bilimadamları , Alevilikte geçen ALİ ile İslam halifesi ALİ nin aynı kişi olmadığını belirtmektedir.

Aleviliğn OCAK sistemine bağlı , kapalı bir toplum olduğuna değinmiştik. Bu konu hakkında şunları da söylemekte yarar vardır.Cumhuriyet döneminden sonraki yıllarda Aleviler sosyo-ekonomik koşullar sebebiyle köylerden şehirlere göç etmişlerdir.Bu durum , zamanla kapalı bir toplum olan Alevilerin ocak sisteminin yavaş yavaş bozulmasına yol açmış , şehirlere göç eden Aleviler , yavaş yavaş gerçek öğretiden kopmuş ve bir kimlik arayışı içine girmişlerdir.

Böyle bir durumda Aleviler arasında , Alevilik tanımı farklı farklı anlaşılmaya başlanmış , OCAK ları yöneten Alevi dede ve bilgeleri köylerde eğitecek Alevi bulamamıştır. Kent yaşamının köy yaşamına bu aniden geçişi , Alevilerde büyük bir kimlik bunalımına yol açmış , zira bugün Aleviler arasında dahi Alevilik tanımı konusunda çeşitli sorunlar oluşmuştur.

Özellikle de Türkiye'nin geçmişte yaşadığı ideolojik ve siyasi problemler , bir çok topluluk tarafından Alevileri kendi safına çekme amacı taşıyan örgütlenmeler , Alevilerin kimlik arayışını kuvvetlendirmiş , buna bağlı olarakta büyük bir kimlik ve tanım bunalımı yaşamışlardır.

Sevgiler

Zerdüştolog

--------------------

1) Faik Bulut , Ali'siz Alevilik , Sayfa 479
2) Faik Bulut , Ali'siz Alevilik , Sayfa 480
3) Aktaran Erdoğan Çınar , Aleviliğin Gizli Tarihi , Sayfa 38
4) Sefa Taşkın , Mysia ve Işık İnsanları , Sayfa 9-10
5) Süleyman Ditaroğlu , Tanrının Gizli Dili (Bknz.Genel)
6) Not : Kuran'da evren tabiri geçmemekle birlikte , dönemin bilimsel ve teknolojik geriliğinin genel yapısı , Kuran'a da yansımıştır.Diğer ilkel mitolojilerde olduğu gibi , Kuran'da da , yaratılış konusunda yerler ve gökler ifadesi kullanılır.Bu kavram , eski ilkel mitolojilerden kalma bir inanç olmakla birlikte , evreni tanımladığı yorumu , bilimdışıdır.
Araf-54 , "Şüphesiz ki Rabbiniz, gökleri ve yeri altı günde yaratan, sonra Arş'a istivâ eden, geceyi, durmadan kendisini kovalayan gündüze bürüyüp örten; güneşi, ayı ve yıldızları emrine boyun eğmiş durumda yaratan Allah'tır. Bilesiniz ki, yaratmak da emretmek de O'na mahsustur. Âlemlerin Rabbi Allah ne yücedir!"
7) Deyiş ve Nefesleri Aktaran , Süleyman Diyaroğlu ve Erdoğan Çınar (Bknz.Aleviliğin Gizli Tarihi / Tanrının Gizli Dili)
8) Erdoğan Çınar , Aleviliğin Gizli Tarihi , Sayfa 59
9) Alevi dedeleri ile yaptığım sohbetlerde edindiğim bilgiler , Erdoğan Çınar'ın bu açıklamasını fazlasıyla doğrular niteliktedir.
10) Bknz. Hacı Bektaş Efsaneden Gerçeğe , Irene Melikof , Cumhuriyet kitapları

CROSSWISE
24-12-2006, 23:22
Arkadaşlar , kendi hazırladığım bir derlemeye yazıyı sizinle paylaşıp, Aleviliği en temelden tartışmaya sunuyorum. Bu başlıkta Alevilik ile ilgili olarak ,

-Alevilik İslami Bir Mezhep midir?
-Aleviliğin Kökeni Nedir?
-Alevilik Bir Din midir?

...gibi soruların cevaplarını arayıp , bir sonuca varmaya çalışalım. Hazırladığım bu yazı uzun olsada , konunun aydınlanması açısından önemli olduğundan , okumanızı tavsiye ediyorum.

------------------------------------------------------------------------------------------------

Alevilik Tartışmaları ve Aleviliğin Özü Üzerine

Alevilik konusunda , Türkiye'de uzun zamandan beri oldukça ilginç ve bir o kadar da sert tartışmalar yaşanmaktadır.Bu tartışmalar , Alevilerin Diyanet İşleri Bakanlığı tarafından kabul görülüp aynı zamanda temsil edilmesi sorunundan , Aleviliğin "ne"liği konusuna kadar uzanmaktadır.Son dönem de , entellektüel ortamlarda da bu konu fazlasıyla gündeme gelmekte , tartışmalar yaşanmaktadır.

Şunu vurgulayarak söylemekte yarar var ki , Türkiye , hiçbir zaman böylesine ilginç bir tartışma yaşamamıştır.Çünkü , tartışmaya açılan konuda , tartışılan kavram hakkında da farklı görüşler ve büyük bir kavram kargaşası yaşanmaktadır. Alevilerin kendi içinde Alevilik tanımı hususundaki bölünmüşlükleri , Aleviliği uçurum" derecesinde büyük farklılıklarla tanımlamaları , bu kavram kargaşasını adeta bir kaotik bir gündeme taşımaktadır.

Böyle bir ortamda , ne Alevilerin yasal hakları konusunda bir çözüme ulaşılmakta , ne de Alevilerin kendi içindeki bölünmüşlükleri bir sonuca ulaşmaktadır.Bu sebeple , konuya nesnel ve objektif bir bakış açısıyla yaklaşıp , Aleviliğin tanımı ve "ne"liği konusunda bir yargıya ulaşmaya çalışalım.

Alevilik , kimine göre İslami bir mezhep , kimine göre kökleri İslamiyet'ten çok çok öncesine dayanan bir din , kimine göre bir çok dinden etkilenmiş Anadolu'ya has kültürel bir yapı ve kimine göre ise "Öz-Türklük" tür. Elbette bu tanımlar fazlasıyla çoğaltılabilinir. Genel hatlarıyla en çok rağbet gören tanımlamalar , bu şekildedir.

Bu konuya tam olarak geçmeden önce , "Alevi" isminin kökeni konusunda bir sonuca ulaşmak gerekir ki , tam da bu noktada , Alevilik konusundaki sis perdesi biraz daha aralanacaktır.Alevi teriminin kökü nerden gelir dendiğinde , genel manada herkesin bir ve ortak fikri vardır : Hz.Ali'den gelir.Fakat bu çıkarsama ne kadar doğrudur? Şimdi bunu inceleyelim.

"Alevi" Sözcüğünün Kökeni

Öncelikle şunu ifade etmekte yarar var ki , Alevi ismi , Hz.Ali'den yüzyıllarca sonra ortaya çıkan bir kavramdır.Hz.Ali döneminde ve sonraki yüzyıllarda , tarihsel kaynaklarda Alevi ismine rastlanmaz.Ta ki , 1000'li yıllarda tek tük aydın isimlendirmesi ve 18.yüzyıllardaki genel bir adlandırılmaya kadar(1)..

Tüm ibadet ve uygulamalarını Türkçe olarak yapan Alevilerin , Türkçe dil kurallarına aykırı bir şekilde Ali isminden Alevi sözcüğünü türetmesi , çok uzak bir ihtimal , hatta ihtimal dışı olarak görünmektedir.Böylelikle Alevi sözcüğünün kökenini , Türkçe olarak sorgulamak , nesnel bir bakış açısıyla daha doğru olacaktır.

Türkçe , dil olarak özellikle de Osmanlı döneminde Farsça ve Arapça'dan fazlasıyla etkilenmiştir. Köken olarak Farsça olan Alev kelimesinin Farsça'daki karşılığı "Alaw" dır."Allawi" kelimesi , Farsça olarak "Işığa ait olan , ateşten olan , ışığa veya ateşe tapan" anlamlarına gelir(2).

Konuyla ilgili olarak şunu ifade etmekte yarar vardır. Alevilikte "IŞIK / IŞK / NUR" kavramı , genel öğretinin içinde önemli bir yer tutar. Bunu Alevi nefeslerinde SIKLIKLA görmek mümkündür. Bu konuda sayısız örnek verilebilinir.Zira Kaygusuz Abdal'ın deyişiyle : "İnsan Nur-ı Kadimdir."

Ayrıca Osmanlı döneminde (henüz Alevi isminin bilinmediği dönemlerde) , Osmanlı kaynaklarında Aleviler için "IŞIKLAR , IŞIK TAİFESİ , IŞIK İNSANLARI , IŞIK MEZHEBİNDEN OLANLAR" tanımlamaları kullanılmıştır. Baki Öz'ün bu konudaki çalışmasından bir alıntı yapmakta yarar vardır.

23 Ramazan-Hicri 966-Miladi 1558 tarihli bir padişah fermanı şöyledir ;

"SEYDİGAZİ IŞIKLARININ YOLA GETİRİLMESİNE DAİR

Eskişehir kadısına hükümki ; Şu sıralarda mektup gönderip , yüce hüküm gelip , kutlu anlamından kavranıldığı gibi , Eskişehir ve Seydigazi kazalarında yaşayan SEYDİGAZİ IŞIKLARI'nın bazılarının fesat ehli olup , böylelerini yakalayıp , güvenilir..." (3)

"Aleviliğin Gizli Tarihi" adlı eserinde Erdoğan Çınar , konuyla ilgili , Osmanlı belgelerine dayanan bir çok aktarım yapmıştır ve örnekler çoğaltılabilinir. Özellikle de 16.Yüzyıl tarihli bu belgelerde , Alevilere IŞIKLAR dendiği görülmüştür.

Alevi teriminin 18.yüzyıl itibariyle genel olarak kullanılmaya başlanması ve daha önce IŞIK TAİFESİ olarak adlandırılmaları , IŞIK kavramının Alevi öğretisinin en temel öğesini oluşturması (...ki Alevi öğretsinin kalemsiz kitabı olan Nefesler , buna en güzel örnektir) , ALİ isminden ALEVİ sözcüğünün Türk dil kurallarına göre türetilemeyeceği gerçekleri , Alevi isminin konusunda bizi gerçeğe en yakın yerde tutacaktır.

Erdoğan Çınar'ın bir başka tezine göre ise , Alevi terimi M.Ö.2000 yıllarında Anadolu'da yaşamış gizemli bir halk olan LUVİLER'e dayanmaktadır. LUVİLER , Hİtit tabletlerinin okunmasıyla gün ışığına çıkmış bir halktır. Bu konuda Safa Taşkın'ın kaleme aldığı "Mysia ve Işık İnsanları" adlı eserinde şu cümlelere rastlarız ;

"İ.Ö. 2000'li yıllardan sonra Hititlerin bıraktığı yazılı ve resimli belgelerin bizlere tanıttığı Luviler adı verilen halkın , yanlız Anadolu'nun değil , insanlığın derin geçmişi ile ilgili önemli gizler taşıdığı , günümüzde yeni yeni ayırt ediliyor..."(4)

İlginç olan yan ise , Luvi isminin IŞIK anlamı taşımasıdır.Bu sebeple Erdoğan Çınar'ın tezine göre Alevi ismi , LUVİLER'den gelmektedir.

Sonuç olarak , hangi tezin doğruluğuna inanılırsa inanılsın , ALEVİ sözcüğünün ALİ isminden türetilmediği ve türetilemeyeceği açıktır. İster kelime kökünü farsça kabul edip "ALAW" veya "ALLAWİ" sözcüklerinin Alevi teriminin kökenini oluşturduğunu düşünelim , ister LUVİLER'e dayandıralım.Bunların hepsi bilimsel ve nesnel tezler olur.Lakin ALİ'den ALEVİ sözcüğünü türetmek / türediğini düşünmek , bilimsel anlayışa sığmaz ve Turan Dursun'un ifadesiyle "MAVAL"dan ibarettir.

Alevi isminin ALİ den türemediği ile ilgili bu iki savı pekiştirdikten sonra , Aleviliğin öğretik tanımına geçebiliriz. Öncelikle Aleviliğin İslami bir mezhep olup olmadığını araştıralım.

Alevilik Bir İslam Mezhebi midir?

Alevi öğretisine genel manada bakıldığında , İslamiyet'in en temel gerek ve şartlarının dışında olduğu görülür. Gerek yaratılış anlayışı , gerek ibadet ve ritüel farklılıkları ve gerek öte dünya inanışı , İslamiyet'ten çok büyük farklılıklar gösterir. Fakat , Alevi deyiş ve öğretilerinde geçen İslami kavramlar dolayısıyla , Alevilik İslam'ın bir mezhebimi yoksa İslam dışı mı olduğu , Aleviler içinde dahi tartışma konusudur.

Bu konu , sadece Alevi öğretisinin objektif olarak irdelenmesiyle bir sonuca bağlanabilir veya gerçeğe yakın bir duruş elde edilebilir.

Şunu belirtmekte yarar vardır ki , Alevilik kapalı bir toplum anlayışına sahiptir.Öyleki ALEVİ olabilmek için , Alevi ana ve babadan doğmak gerekir. Aslında bu bile yetmez ve 4 kapı 40 makam denen öğretiye uygun bir hayat tarzı ile yaşamak lazımdır. Aleviliğin kapalı bir toplum oluşu ve OCAK sistemine bağlı kalışı , Aleviliğin tanımı konusunda yapılan bilimsel araştırmaları zorlaştırır. Fakat bu zorluk , yeterince objektif olunduğunda ortadan kalkar.

Aleviliği araştırmak için , bizzat Alevi öğretisini içinde barından Alevi deyişlerine / nefeslerine başvurmak gerekir.Çünkü Aleviliğin özü , anlayışı , bizzat bu deyiş ve nefeslerde gizlidir. Elbette bu deyiş ve nefeslerin hepsini burada yayımlamaya imkan yoktur.Biz de , belirli başlıklar halinde , nefes ve deyişlerdeki anlamı yorumlayıp , İslam ile karşılaştırmasını yapalım.

Öncelikle inanç kavramının temelini oluşturan Tanrı / Yaratan tanımını incelemek gerekir ki , aslında bilinenin aksine , Alevilik , bu konuda İslam'dan ayrılır.

1) Tanrı / Yaradan : Alevilikte , tanrı konusunda , insanla Tanrı'nın birliğine inanılır. Bu öğreti VAHDET-İ VÜCUD olarak adlandırılır ve ALİ kavramı (dolayısıyla bizzat insan) Tanrı'laştırılır ve deyişlerde Tanrı olarak geçer. Kısacası Alevilikte Tanrı = Ali dir. Ali , insanla "bir" olandır.Mesela şu ünlü Alevi deyişi , Alevilik öğretisini baştan sona tanımlar ;

"Ali şeriatta aslandır
Tarikatta Şah-ı Merdandır
Marifette büyücüdür
Sırr-ı Hakikatte Ali'den başka Allah yoktur"(5)

Alevilik , "4 kapı 40 makam"dan oluşur. Bu "kapı" ve "makam" kavramları , her bir Alevi'nin öğretik olarak geçmesi gereken , geçmek için çaba harcaması gereken kavramsal süreçlerdir. Aleviliğin özünü oluşturan "Sırr-ı Hakikat" kapısında ise ALİ ismi , bilinen İslami anlamının aksine Allahlaştırılır ve İslam'ın hiçbir şekilde kabul edemeyeceği bir boyut kazanır.

Kısacası İslam'ın Tanrı'sı Allah , Aleviliğin ise ALİ'dir.Ünlü Alevi ozanı Genç Abdal'dan bir örnek daha vererek , diğer ayrılık noktalarını inceleyelim.

Yoğ iken yerle gökler zelden
Kudret kandilinde pünhan Ali'dir
Kün deyince bezm-i elestten evvel
Alemi var eden sultan Ali'dir

Öyleki bu deyiş , bu ifade , neredeyse Anadolu'nun tüm Alevi Ayin-i Ceminde tekrarlanır ve gerçeğe / ışığa dair yeminler edilir , andlar içilir.

2) Cennet ve Cehennem İnancı : Cennet ve cehennem inanışı , bilindiği gibi İslam'ın en temel inanışlarından biridir. Fakat gelin görünki Alevilikte asla ama asla bu inanışa yoktur ve hayatın gerçekliğini yadsıyan , bilimdışı olan bu inanca itibar edilmez. Tersine Alevilikte insanın cenneti de cehennemi de yaşadığı dünyadır.

Alevilikte , temel konudaki bu felsefe "Devriye" olarak adlandırılan ve insanın kamilleşmesini / olgunlaşmasını öngören felsefeye itibar edilir. İtibar edilmekle kalmaz , Devriye inanışı , Aleviliğin temel taşlarından birini oluşturur.

Devriye , konusunda her ne kadar reenkarnasyon denilen bilimdışı benzetmeler yapılsa da , DEVRİYE inancının reenkarnasyon ile ilgisi yoktur. Devriye inancı , insanın yaşadığı hayatta *, daha önce bahsini ettiğimiz 4 KAPI'dan Sırr-ı Hakikate ulaşarak olgunlaşması , Yaradanla / Ali'yle birleşmesini ve BİR olmasını öngörür. Bu birliğin anlamı , insan-ı kamildir.

Bu karşılaştırmadan sonra , Alevilik ile İslamiyet arasındaki büyük fark , derin bir uçurum haline dönüşür ve savlananın aksine bir din ile o dinin mezhebini değil , sanki iki farklı dini karşılaştırma durumu doğar.

3) Evrenin Yaratılışı : Diğer tüm temel inanışlarda olduğu gibi , Alevilik ile İslam , bu konuda da farklı inanışlara sahiptir.İslama göre "yerler" ve "gökler"(6) Allah'ın "OL" deyişiyle birlikte 6 günde yaratılmıştır. Alevi inanışında ise bu inanış mevcut olmamakla birlikte , evrenin oluşumu hususunda çok farklı bir inanış mevcuttur.

Alevi inanışına göre evrenin / varlığın oluşumu IŞIK / Enerji ile olmuştur."İnsan , Nur-u Kadimdir" inanışı , Alevilikteki varlık ve oluşumun temelidir. Bu inanışa göre insan öz itibariyle ışığa (genel tanımıyla Alev'e) aittir ve "ışıktan olan" dır. Zira "Alev-i" sözcüğünün kökeni , objektif olarak bakıldığında bu inanışla temellendirilebilinir.Bu inanışı , ALİ ismiyle özdeşleştirilir ve Ali , Tanrılaştırılır. Bunu , ünlü Alevi aşığı Devrani'nin bir nefesiyle inceleyelim ;

"Hakk'ın kandilinde gizli nihanda
La mekan elinde sır idi Ali
Künt-ü kenzin esrarı andadır,
Dünya kurulmadan var idi Ali

Feriştahlar kendi munundan oldu
Sen kimsin diye cibrile sordu
Cibril bilemedi kanadı yandı
Ol zaman kandilde Nur idi Ali"

Bu örnekler fazlasıyla çoğaltılabilinir ve neredeyse IŞIK ve NUR kavramları , tüm alevi nefeslerinde geçer.Bir kaç örnek daha vererek , bu konuyu pekiştirelim.

"Kudret kandilinde bir ışık iken
Ta ol zaman aşık oldum nura ben

(Pervane)

Kandilde nur iken sevmiştim seni
Güzel pirim , sultan pirim , şah pirim

(Genç Abdal)

Ziyasından halk eyledi toprağı
Vücut buldu bu eşyanın menbaı

(Pervane)

Hu diyelim gerçeklerin demine
Gerçeklerin demi nurdan sayılır

(Hatayi)

Kandil asılırken Nur-u meskende
Bülbül idim,gonca gülünde idim

(Yeksani)

Işık oduna yananların
Tüm vücudu Nur olur

(Yunus Emre)" (7)

Neredeyse her Alevi ozanında , Nur ve Işık kavramı önemli bir yer tutar. Bu bağlamda diyebiliriz ki , Alevi öğretisinde Işık , çok önemli bir merkezdir.İnsanın , evrenin , kısacası OLUŞ zincirinin ilk zinciri Nura / Işığa bağlanır ve "İnsan Nur-u Kadimdir" sözü gerçek anlamını bulur.

4) İnsanın Yaratılışı Konusu : Bu inanç temeli de , Alevilikte , İslamiyet'ten çok büyük farklar gösterir. İslam'da insanın yaratılışı kavramı , Alevilikteki mitolojik KIRKLAR benzetmesinden çok farklıdır.Biribiriyle alakası dahi yoktur.

Alevilikte insanın yaratılışı , "KIRKLAR MİTOLOJİSİ" ile anlamını bulurken , İslam'ın kutsal kitabı Kuran'da bu mitoloji asla geçmez..Peki KIRKLAR MİTOLOJİ si ile insanın yaratılışı nasıl olmuştur.Şimdi bu önemli konu ve farka değinelim , ve yine bizzat Alevi öğretisinin özünü içinde barındaran NEFESLER'e başvuralım.

Kırklardan birine neşter vuruldu
Aktı kan , varlığı ispat olundu
Anda hak mevcutta mevcut görüldü
Huvallah çağırdı irfan hu deyü

Kul Himmet

Kırklar ; Alevi-Bektaşi mitolojisinde Tanrısal varlıklar olarak geçerler.Yani insanüstü varlıklardır. Efsaneye göre , Kırklar'dan biri birgün Yaradan'a ;

"Sen kimsin? Ben kimim?"

...diye sorar ve asi olur.Bu tarif , nefeslerde şöyle geçer ;

Yerin göğün binasını kurunca
İptida hidayet arife indi
Sen kimsin , ben kimim diye sorunca
Sorduğu ol demde kana boyandı

Aşık Veli

Bunun üzerine Yaradan'a sorduğu soru yüzünden asi olan Kırklar'dan biri , ondörtbin yıl boyunca firari olarak gezer , kaçaktır. Bu dönem , Alevi-Bektaşi nefeslerinde pervanelik olarak tanım bulur..

Ondört bin yıl kaldım pervanelikte
Sıdkı ismim buldum divanelikte
İçtim şarabını mestanelikte
Kırkların ceminde dara düş oldum

Sıdkı Baba

Pervanelik olarak tanımlanan bu dönemde , asi olan varlık , nefes anlatımıyla "yeşil bir kandil"de saklanır.Şunu belirtmek gerekirki , Alevi mitolojisinde kandil , gezegen veya yıldız demektir.

Sorma ne hacet bizleri sofu
Ta ezelden künyede ismimiz vardır
Dünya kurulmadan yüzbinyıl evvel
Ol yeşil kandilde cismimiz vardır

Aşık Devrani

Asi olan Kırklar'dan biri , bu süreç sonunda tekrardan sorduğu soruya yine cevap vererek teslim olur.Verdiği cevap ; "Sen yaratansın,ben yaratılanım"dır.Bu cevaptan sonra teslim olan ve diğer Kırklar tarafından sorguya çekilip cezası kararlaştırılan Kırklardan biri , böylelikte pervanelik dönemini kapamış olur.

Kırklar meclisinde alınan karara göre , asi olana neşter vurulacak ve kanı akıtılacaktır.Bu kan , Dünya'da seçilmiş varlık olan Güruh-u Naci'ye hayat verecek , böylelikle Yaratan ve yaratılan "bir"leşmiş olacaktır.

Yine Alevi nefeslerine göre bu seçilmiş varlığa katılan asinin kanı , Adem'i yaratmıştır.

Adem olup insan içine geldim
Hak nasip eylerse kandan içeri
Behlül gibi kandan kana gezerken
Bir kana uğradım kandan içeri

Virani

Böylelikle Adem de beliren yaratılan ve yaratan birliği , insan soyunun çoğalmasıyla anlamını bulmuştur.Kırklar'ın ilahi varlıklar oluşu ve onlardan birinin kanıyla insanın oluşumu , Tanrı ile insanın "bir"liğini oluşturmuştur.

Bu açıklamalardan sonra , tüm önyargı ve tutumlardan sıyrılarak kendi kendimize şunu soralım ; "Hangi toplumsal süreç ve uygulamalar , Aleviliğin İslam kökenli olmasına rağmen , ondan bu kadar farklılaşmasına sebep olmuştur?"

Eğer Aleviliğin kökeni İslamiyete bağlanıp , Aleviliğin İslami bir mezhep olduğu konusu kabul edilirse , hiçbir bilimsel tez , bu sorunun cevabını veremez.Çünkü böyle büyük farkların olduğu iki inanç sistemini karşılaştırdığımızda , birinin diğerinden tarihsel süreçlerle oluştuğunu söylemek bilimdışıdır.

Görünen odur ki Alevilik , bir yön dışında hiçbir yönüyle İslam ile alakası yoktur. Tek ortak yan , bazı İslami kavramların Aleviler tarafından da kullanılmasıdır. Peki neden Aleviler , müslüman olmadığı halde İslami kavramları , öğretilerinin içinde kullanırlar? Şimdi bu önemli soruya bir açıklık getirmeye çalışalım.

Alevilikte SIR Kavramı ve Önemi

Aleviliğin İslam'dan , öğretik olarak her yönüyle ayrıldığa değindikten sonra , Alevi isminin kökeninin IŞIK / ALEV ile ilgili olduğunu ve ALİ ismiyle alakası olmadığını birlikte düşünürek , Alevilerin neden İslami kavramları kullandığını anlamaya çalışalım.

Bu konuda en önemli nokta , sürekli es geçilen ve Alevilikte çok önemli bir yer tutan SIR kavramıdır. Sır kavramı , Alevi öğretisinin özünü ve bozulmamış halini yüzyıllardan beri içinde barındıran Alevi deyişlerinde sıklıkla geçer. Yine bu deyiş ve nefeslere başvurarak SIR kavramını açıklığa kavuşturalım ve Alevilerin neden İslami kavramları kullandığına birlikte bir açıklık getirelim.

Alevi nefesleri incelendiğinde , çeşitli tanımlarla adlandırılmış sırlardan bahsedilir. İnanışın içinde , hiyerarşik olarak üç tür sır vardır.Bunlar sırayla "İlm-El Yakin" , "Ayn-El Yakin" ve "Hakk-El Yakin" adı verilen sırlardır(8).Bu sırlar , inanışın içinde önemli yer tutar ve Alevi deyişlerinde bahsi geçer. Alevi Ayin-i Ceminde de sıklıkla kullanılan bu terimlerin analizi , Alevilerin neden İslami kavramları kullandığına dair önemli bilgiler içerir.Naci Kum'dan bir deyişe göz atarsak , konu hakkında daha da aydınlanabiliriz ;

"İlm-El Yakin seçtim batn-ı kitabı
Ayn-El Yakin geçtim zill-i hicabı
Hakk-El Yakin içtim şarab-ı nabı
Devran cam-ı cemden darı gösterdi"

Erdoğan Çınar'ın aktardığına göre İlm-El Yakin , ilim ve akıl yoluyla elde edilen küçük sırlardır. Ayn-El Yakin , gerçeğin tam olarak hissedilemeyeceği küçük sırlardır.Hakk-El Yakin ise inanışın gerçek anlamını barındıran küçük sırlardır(9).Bu açıklamadan sonra şu Alevi nefeslerine bir göz atalım ;

"Hakikat Cem'ine vasıl olanlar
Tevella sırrına beli dediler
Hakk-ı eynel yakın bunda görenler
Ehl-i Beyt'e nur-u celi dediler

İkrar verdim ilme dönmem ebedi
Kalbimde uyandı nur-u Ahmedi
Öz canımda buldum Ay'ı Sema'yı
Gördüğüm didara Ali dediler"

(Ali Murtaza)

"Demirin üstünde karınca izi ,
Karanlık gecede görsün de gelsin"

(Pir Sultan Abdal)

"Mü'minler sırrını ilden sakınır
Kendin bilmezlere sözün dokunur
Genç Abdal dört kitapta okunur
Evveli ahiri destan Ali'dir"

(Genç Abdal)

"Hakk-ın kandilinde gizli nihanda
La mekan elinde sır idi Ali
Künt-ü kenzin esrarı andadır
Dünya kurulmadan var idi Ali"

(Devrani)

"Biz aşığız ne söylesek
Sözümüzde yalan olmaz
Sır içinde sır saklarız
Hiç kimseye ayan olmaz"

(İlhan Erten)

Bu nefesler , sayısız kere çoğaltılabilinir. Tuhaf olan şudur ; Alevi nefeslerine bu gerçek öyle bir sıkıştırılmıştır ki , Alevilerin hangi sırları ve neden sakladıkları hiç dikkat çekmemiştir. Ali isminin , Alevi öğretisinde IŞIK ve NUR anlamına geldiği dikkat çekicidir. Tevella ve Teberra adı verilen sırlar , Ayn-El Yakin safhasına ulaşan Alevilere verilir. Bu sırlar , ALİ'nin aslında bir ışık olduğu ve Ehl-i Alev (Alev-Işık Ehli)'den uzak durulması gerektiğine dair sırlar verilir.

Kısacası bu sırlarda , ALİ isminin sadece değişken bir kavram olduğu , İslamiyet'te adı geçen Ali'nin ise sadece bir kılıf olduğu gün yüzüne çıkar. İşte tam da bu sebepledir ki IŞIK olan Ali , Alevi öğreti ve nefeslerinde Tanrılaştırılır. Aslında Tanrılaştırılan İslam halifesi ALİ değildir , ALİ ile kılıflandırılan IŞIK'tır , yani "Alev"dir.

Özellikle de Tevalla ve Teberra sırrına vakıf olan Aleviler (...ki bu sır her Alevi'ye verilmez) , ALİ nin , aslında ışık olduğunu ve İslam halifesi olmadığını çok iyi bilirler.

Bu açıklamalardan sonra , daha önce de dile getirdiğimiz bir ünlü Alevi deyişini tekrar edelim ;

"Ali şeriatta aslandır
Tarikatta Şah-ı Merdandır
Marifette büyücüdür
Sırr-ı Hakikatte Ali'den başka Allah yoktur"

Daha önce ifade ettiğimiz gibi Alevilik 4 kapı 40 makam adıyla anılan bir öğretiden oluşur.Şeriat , Tarikat , Mağrifet ve Sırr-ı Hakikat olan bu 4 kapıda ALİ isminin anlamının sürekli olarak değiştiği , bu deyişte görülmektedir.Zira Tevalla ve Taberra sırlarının açıklandığı Mağrifet ve Sırr-ı Hakikat aşamasındaki Aleviler , ALİ nin aslında simgesel bir kılıf olduğu konusunda bilgilendirilirler.

Bu durumda akla şu soru gelir ; Peki neden Aleviler gerçek öğretilerine sahte bir ALİ kılıfı yerleştirmişlerdir?

Bu sorunun cevabını , gerçek anlamda tarih ile ilgilenen araştırmacılardan Erdoğan Aydın , Faik Bulut , Erdoğan Çınar ve Süleyman Diyaroğlu gibi yazarlar , ortak bir sonuca ulaşarak vermişlerdir. Bu sonuca göre Aleviler , yaşadıkları coğrafyadaki *İslam baskısı yüzünden gerçek öğreti ve kimliklerini , İslami kavramlar altına gizlemiş , bunu sırlaştırmış ve kapalı bir toplum oluşturup OCAK sistemiyle yaşayarak , nesilden nesile bu sırları bugüne kadar ulaştırmışlardır.

Nesnel bir tarih anlayışıyla irdelendiğinde , bu savın ne kadar güçlü olduğu nesnel tarihçiler tarafından da kabul edilmekte , zira ünlü Türkolog Irene Melikof gibi bilimadamları , Alevilikte geçen ALİ ile İslam halifesi ALİ nin aynı kişi olmadığını belirtmektedir.

Aleviliğn OCAK sistemine bağlı , kapalı bir toplum olduğuna değinmiştik. Bu konu hakkında şunları da söylemekte yarar vardır.Cumhuriyet döneminden sonraki yıllarda Aleviler sosyo-ekonomik koşullar sebebiyle köylerden şehirlere göç etmişlerdir.Bu durum , zamanla kapalı bir toplum olan Alevilerin ocak sisteminin yavaş yavaş bozulmasına yol açmış , şehirlere göç eden Aleviler , yavaş yavaş gerçek öğretiden kopmuş ve bir kimlik arayışı içine girmişlerdir.

Böyle bir durumda Aleviler arasında , Alevilik tanımı farklı farklı anlaşılmaya başlanmış , OCAK ları yöneten Alevi dede ve bilgeleri köylerde eğitecek Alevi bulamamıştır. Kent yaşamının köy yaşamına bu aniden geçişi , Alevilerde büyük bir kimlik bunalımına yol açmış , zira bugün Aleviler arasında dahi Alevilik tanımı konusunda çeşitli sorunlar oluşmuştur.

Özellikle de Türkiye'nin geçmişte yaşadığı ideolojik ve siyasi problemler , bir çok topluluk tarafından Alevileri kendi safına çekme amacı taşıyan örgütlenmeler , Alevilerin kimlik arayışını kuvvetlendirmiş , buna bağlı olarakta büyük bir kimlik ve tanım bunalımı yaşamışlardır.

Sevgiler

Zerdüştolog

--------------------

1) Faik Bulut , Ali'siz Alevilik , Sayfa 479
2) Faik Bulut , Ali'siz Alevilik , Sayfa 480
3) Aktaran Erdoğan Çınar , Aleviliğin Gizli Tarihi , Sayfa 38
4) Sefa Taşkın , Mysia ve Işık İnsanları , Sayfa 9-10
5) Süleyman Ditaroğlu , Tanrının Gizli Dili (Bknz.Genel)
6) Not : Kuran'da evren tabiri geçmemekle birlikte , dönemin bilimsel ve teknolojik geriliğinin genel yapısı , Kuran'a da yansımıştır.Diğer ilkel mitolojilerde olduğu gibi , Kuran'da da , yaratılış konusunda yerler ve gökler ifadesi kullanılır.Bu kavram , eski ilkel mitolojilerden kalma bir inanç olmakla birlikte , evreni tanımladığı yorumu , bilimdışıdır.
Araf-54 , "Şüphesiz ki Rabbiniz, gökleri ve yeri altı günde yaratan, sonra Arş'a istivâ eden, geceyi, durmadan kendisini kovalayan gündüze bürüyüp örten; güneşi, ayı ve yıldızları emrine boyun eğmiş durumda yaratan Allah'tır. Bilesiniz ki, yaratmak da emretmek de O'na mahsustur. Âlemlerin Rabbi Allah ne yücedir!"
7) Deyiş ve Nefesleri Aktaran , Süleyman Diyaroğlu ve Erdoğan Çınar (Bknz.Aleviliğin Gizli Tarihi / Tanrının Gizli Dili)
8) Erdoğan Çınar , Aleviliğin Gizli Tarihi , Sayfa 59
9) Alevi dedeleri ile yaptığım sohbetlerde edindiğim bilgiler , Erdoğan Çınar'ın bu açıklamasını fazlasıyla doğrular niteliktedir.
10) Bknz. Hacı Bektaş Efsaneden Gerçeğe , Irene Melikof , Cumhuriyet kitapları

dersimmm
24-12-2006, 23:44
saygıdeğer cuswısse

bu sitede alewilik ile ilgili bir çok başlık açıldı bu konu ile ilgili yeni başlık açman iyi olmamış.

yazık ki bu tartışmalar kısır oldu, dilerim bu sefer ki doğurgan olur

pante
25-12-2006, 00:16
Crosswise, bu yazdıkların yaşanan Alevilik, uygulamadaki Alevik hakkında mı?
Yoksa geçmişteki hakiki Aleviliğin ne olduğu konusunda bir iddia mı?
Ya da Aleviliğe yakın bir topluluğun inancı ve kültü mü? *
Bu yazılanları destekleyen daha çok detay içeren Alevilere ait bir link verebilir misin? Forum mesajı olmasın yalnız, Alevi web sitesi olsun..

25-12-2006, 00:22
Bu arada Alevi TV kanalı Su Tv'yi tanıtmakta fayda görüyorum. Şu anda Aziz Nesin hakkında yapılan bir program yayınlanıyor. Arada Aziz Nesin ile yapılan eski röportajlar yayınlanıyor. Nesin Vakfı'ndaki çocuklar ile ve görevliler ile yapılan röportajlar da var. Tavsiye ediyorum. Gündüz saatlerinde de Sivas'ın Alevi köylülerinin kurduğu dernek üyeleriyle yapılan röportajlar var idi. Pek alışık olmadığım programlar. Zevkle izliyorum. İzlemek isteyenler için:

Turksat 1C
11761 mhz
2155 ks- Vertikal

sargon
25-12-2006, 00:33
Sevgili Crosswise,

son zamanlarda bu sitede okuduğum en güzel yazı diyebilirim. Seni kutluyorum. Oldukça özenli bir inceleme yapmışsın. Severek okudum yazını. Bu arada blog'un da kapsamlı bir siteye dönüşmüş ve oldukça güzel olmuş. Linkini vereyim de biraz reklamını yapmış olayım. Bu kadar güzel bir blog görünce kıskandım doğrusu. İyi çalışmalar dilerim.

http://zerdustoloji.blogcu.com/

ozgur_beyin
25-12-2006, 00:48
sevgili crossvise kardeşim, aleviliği, yazdıkalrında özetlemişin.
* *başka topraklarda doğan islamiyet Anadolu topraklarında yaşayan insanlara bir beden büyük gelmiştir. o yüzden bu topraklara has olan gelenek ve görenekler ALEVİ çatısı altında birleştirilmiş ve yeni bir
düşünce akımı oluşmuştur.
* *Anadulu aleviliğinin kurucusu veya fikir babası hace Ahmet Yesevi'dir
* * Aleviliğin içinde biraz şamanizm biraz islam vardır.
* her dine veya kendini öyle tanımlayan *düşünce sistemlerine kutsal bir odak gerekir. aleviliktede bu ALİdir
* dinmidir? değilmidir sorusuna ancak o *fikir sistemine inanan insanlar cevap verebilir.
*aksine söyleyenlerede , ben mesela derimki ,islamiyette , * musa'nın
getirdiği dinin bir mezhebidir.

CROSSWISE
25-12-2006, 00:48
Aslında yazdığım bu yazı , yeni bir iddia veya benim bir iddiam değil...Son yıllarda yazılan araştırma / inceleme kitaplarından bir derleme hüviyetindedir. Aleviliğin şu an ki yaşanış ve tanımlanış şeklinden bağımsız olarak düşünüldüğünde ve bu yönde araştırma yapıldığında , ortaya bundan farklı bir sonuç çıkmıyor.Zira birbirinden bağımsız araştırma yapıp aynı sonuca varan araştırmacı isimleri dikkat çekici ; Erdoğan Aydın , Faik Bulut , Süleyman Diyaroğlu , Erdoğan Çınar ...

Ocak sisteminin dağılışıyla birlikte , Alevilikteki SIR kavramının kayboluşu ve Türkiye'deki kimi ideolojik çevrelerin Alevileri kendi safhına çekme çabası , Alevileri de inançları doğrultusunda kavram ve tanım kargaşasına sürüklemiştir.

Sevgili pante... Web sitesi olarak link veremem çünkü hiçbir siteden alıntı yapmadım ve web olarak araştırmadım...Sadece okuduğum kitapları önerebilirim...

-Süleyman Diyaroğlu , Gül Alırlar Gül Satarlar
-Süleyman Diyaroğlu , Tanrı'nın Gizli Dili
-Erdoğan Aydın , Aleviliği Ne Yapmalı?
-Erdoğan Çınar , Aleviliğin Gizli Tarihi
-Erdoğan Çınar , Aleviliğin Kayıp Bin Yılı
-Faik Bulut , Ali'siz Alevilik

Sevgili sargon... Senin hazırladığın blogunun yanında küçüp çap kalıyor benimkisi... Çalışmalarından bolca faydalanıyorum..Reklam kıyağın için sağol..

Selamlar

ozgur_beyin
25-12-2006, 00:56
yazmayı unuttum :
* alevilikte *en azından islamdaki şiddet ögeleri yoktur.
* aleviliğn merkezindeİNSAN vardır.sevgi vardır.

dilaver
25-12-2006, 01:22
Öncelikle şunu ifade etmekte yarar var ki , Alevi ismi , Hz.Ali'den yüzyıllarca sonra ortaya çıkan bir kavramdır.Hz.Ali döneminde ve sonraki yüzyıllarda , tarihsel kaynaklarda Alevi ismine rastlanmaz.Ta ki , 1000'li yıllarda tek tük aydın isimlendirmesi ve 18.yüzyıllardaki genel bir adlandırılmaya kadar(1)..


"Aleviliğin Gizli Tarihi" adlı eserinde Erdoğan Çınar , konuyla ilgili , Osmanlı belgelerine dayanan bir çok aktarım yapmıştır ve örnekler çoğaltılabilinir. Özellikle de 16.Yüzyıl tarihli bu belgelerde , Alevilere IŞIKLAR dendiği görülmüştür.

Erdoğan Çınar'ın bir başka tezine göre ise , Alevi terimi M.Ö.2000 yıllarında Anadolu'da yaşamış gizemli bir halk olan LUVİLER'e dayanmaktadır. LUVİLER , Hİtit tabletlerinin okunmasıyla gün ışığına çıkmış bir halktır. Bu konuda Safa Taşkın'ın kaleme aldığı "Mysia ve Işık İnsanları" adlı eserinde şu cümlelere rastlarız ;


------------------

* * * * * *Üç ayrı alıntı yaptım yukarıdaki yazınızdan. İ.Ö. 2000 e dayanıyorsa bu köken 3000 sene bu ismin hiç kullanılmaması mümkün degildir. Bu zorlama bir iddiaya benzemektedir. Yukarıdaki yazınızdan anladıgım yaygın olarak bu inancın 16 yy dan itibaren ortaya çıktıgı.

* * * * * *Eski toplumların yaşantılarından biliyoruz ki geçmiş inanışlar asla yokolmuyor, bir biçimde yeni inanç biçimlerinin içine yamanıyor. Eski totemlerin daha sonra çok tanrılar olarak çıkması, en büyük put olan Allahın islamiyetin tek tanrısı olarak ortaya çıkması bunun en güzel örnekleri. Dedikleri gibi bu köken 4000 seneden evvele dayanıyorsa bu inanç biçiminin bir türlü o çaglarda ya da aradaki kayıp 3000 yılda izlerine rastlamamız gerekir.

* * * * * * Kürtlerde bir atılım başladıgı zaman, kürt araştırmacıları neredeyse Anadoluda gelişen her tarihsel yeniligi Kürtlere baglamaya çalışıyorlardı. Cemşid Bender aklımda kaldıgı kadar buna güzel bir örnektir. Şimdi de alevi araştırmacıların sanki böyle bir kopma yaratmak istediklerini hissediyorum. Hem 18 yy da adlandırılıyorlar hem de 800 sene daha evvel yaşıyorlar üstelik kökenleri 4000 sene evveline gidiyor.
Biraz mantıksız geliyor bana.

* * * * * * Çok fazla bilgili degilim bu konuda bu yazdıklarımı bir soru olarak algılayın, eleştiri degil amacım. Ancak Ali isminin Halife Aliden sonra kabul edilmiş olması ve Ali'ye ithafen olması gerekiyor. Alevilerde Allah, Muhammed ya Ali üçlemesi vardır. Bunu nasıl izah edecegiz.
Alevilikteki Ali kavramı da tüm deyiş ve söylencelerinde bire bir islami Ali ile örtüşür; üstelik bu bir zorlama degil gönüldendir.

* * * * * *İster bir din olsun, ister bir mezhep sonuç itibarıyla bir inanç biçimidir ve hurafelerle , masallarla , mistisizmle desteklenen bir inanç biçimidir. Gerçekdışı içerigi, bilimsel olmayışı yüzünden de tehlikelidir. Diger inanç biçimlerinden farkı yoktur özünde. Yanıltıcı tarafı şu anda mazlum tarafta olmasıdır. Eziliyor olmasıdır.

* * * * * *
* * * * * * saygılarımla

aldostu
25-12-2006, 01:55
Sevgili Crosswise;

burada bir kaç farklı başlıkta incelenmiş olmasına rağmen,
çok güzel bir uslup ile,iyi bir çalışma yapmışsınız,
teşekkür ederim bir üye olarak.
Site(blog) çalışmanız da çok güzel, tebrik ederim.
Umarım sitemizde kalıcı olur,
gereksiz polemiklere girmez
ve sizden istifade kapımızı hep açık bırakırsınız.

Aleviler Türkiyemizde kendini rahat ifade edemeyen,ezilmiş bir guruptur
ve işin ilginç yanı da, katıksız Türk soyudur.

Siyasi menfaatlerle ötelenmişlik,klasik İslamdan farklı inanış dolayısıyle ezilmişlik v.b etkilerle, ne inançlarını derinleştirebilmişler ve ne de siyasi ve toplumsal bir güç oluşturup, kendilerini rahat ifade edebilmişlerdir.

İnanışlarının kökeni ve mevcut hali itibarı ile de kendi aralarında çok farklı iddiaları olduğunu biliyorum.

Sivas kökenli bir ustam vardı,beş vakit namaz kılar,Kuran'a *Ehl-i Sünnet mezhebindeki bir müslüman kadar tam sadakat gösterirdi.

İran Azerisi bir iş arkadaşım var,Ehl-i Sünnet inanışa şiddetle karşı ve Kuran'ın değiştirildiği, gerçek Kuran'ın Hz.Ali tarafından derlenen Kuran olduğu inancında.Hz.Ebubekir ve Hz.Ömer'e düşman.

Ateist inançlı Alevi kökenli arkadaşlarımızı da burada tanıdık.

Sizin de derlemenizde belirttiğiniz gibi, gizlenmekden ve kopuklukdan kaynaklanan,
çok başlı bir Alevi inanç karmaşası mevcut.

Zaten Alevi lafının ağızlarda rahat telaffuzu 10 seneyi geçmez Türkiyede.

Konunun tartışılabilir olması,tartışılabilmesini ve
dolayısıyle inancın kökenindeki gerçeklerin ortaya çıkmasını sağlayacaktır..

Yalnız bu da , korkarım Ehl-i Sünnetde olduğu gibi,
Alevilikte de farklı mezheplerin ortaya çıkmasına sebep olacak.

Temenni ederim, onlar kadar bölünmez ve
birbirlerine düşman olmazlar.

İnanç sonucu itibarı ile tanrısal bir aşk'dır.
Aşk'ın olduğu yerde de ancak aşk'tan ve
güzellikten bahsetmek doğru olur.

Aldostu.

CROSSWISE
25-12-2006, 04:08
Tekrardan herkese selam

Kendimde Dersim kökenli bir Alevi olduğumdan dolayı , ALİ kavramının Alevilikte nasıl kullanıldığı konusunda bu araştırmayı yapmadan önce de bilgim vardı. ALİ isminin , Alevilikte her kapıda farklı bir anlamı vardır...Bunu yazıda belirtmiştim.

Yine yazıda yinelediğim gibi , Aleviliği araştırmak istiyorsak , öncelikle Alevi deyiş ve nefeslerine başvurmak gerekir ilkin... Çünkü Aleviler , bu nefesleri "kalemsiz kitapları" olarak tanımlarlar...Nasıl ki İslam'ın ne olup ne olmadığını araştırmak için Kuran'a başvurmak gerekiyorsa , Aleviliğin "ne"liği konusunda bir yorumda bulunabilmek için öncelikle bu nefesleri incelemek gerekir.

"Harabiye ihsan olmuş Huda'dan
Okuyoruz işte kitabımız var"

...deyipte halan daha ansikopedik bilgilere taparcasına Aleviliği İslam'ın bir mezhebi olarak gören insanlar mevcut.

Alevilikteki Ali kavramı da tüm deyiş ve söylencelerinde bire bir islami Ali ile örtüşür; üstelik bu bir zorlama degil gönüldendir.

Öyle değil sevgili dilaver.Alevilikteki ALİ kavramı ile İslam'daki ALİ , ünlü Türkolog Irene Melikof'unda dediği gibi "Alakasızdır". Hiçbir yönden ortak yanları yoktur. Sadece Alevi öğretisinin ŞERİAT KAPISI sürecinde kimi benzetmeler vardır.

LUVİLER ile ilgili olan konuya gelince , Erdoğan Çınar'ın tezi olan bu düşünce , Alevi isminin kesinkes IŞIK/ALEV anlamı taşıdığı sonucundan sonra , ses benzeşmesi ve anlam uyumu dolayısıyla ortaya attığı bir teori... Zaten yazımda , iki teoriden bahsetmiştim. Sonuç olarak şöyle bağlamıştım ;

Sonuç olarak , hangi tezin doğruluğuna inanılırsa inanılsın , ALEVİ sözcüğünün ALİ isminden türetilmediği ve türetilemeyeceği açıktır. İster kelime kökünü farsça kabul edip "ALAW" veya "ALLAWİ" sözcüklerinin Alevi teriminin kökenini oluşturduğunu düşünelim , ister LUVİLER'e dayandıralım.Bunların hepsi bilimsel ve nesnel tezler olur.Lakin ALİ'den ALEVİ sözcüğünü türetmek / türediğini düşünmek , bilimsel anlayışa sığmaz ve Turan Dursun'un ifadesiyle "MAVAL"dan ibarettir.

Fakat bazı gerçekleri de göz önünde bulundurmak gerekiyor. Mesela Alevi Ayin-i Cem'inin Sümer dinsel ayiniyle neredeyse birebir aynılığı...Öyleki 12 hizmetli ismi bile aynı. Bu durumu nasıl açıklayacağız? Sümerlerin kökeni M.Ö.3500'lü yıllar ile ifade ediliyor.Erdoğan Çınar , bu konuda şöyle bir karşılaştırma yapmış..

Alevi Ayin-i Cem'indeki 12 Hizmetli

1) Pir Mürşit
2) Rehber
3) Gözcü
4) Çerağcı
5) Zakir
6) Süpürgeci
7) Kurbancı / Sofracı
8) Saka
9) Peyik
10) Süpürgeci
11) Sucu / Kuyucu
12) Kapıcı

Sümer Dinsel Ayinindeki 12 Hizmetli (*)

1) Arabacı
2) Kahya
3) Mübaşir
4) Silahtar
5) Müzisyen
6) Kuşbaz
7) Keçi Çobanı
8) Dalyan Denetçisi
9) Ulak / Haberci
10) Tahıl Denetçisi
11) Mabeyinci
12) Kapı Bekçisi

Görüldüğü üzere inanılmaz benzerlikler taşıyan Alevi Ayin-i Cemiyle Sümer Dinsel Töreni ve bu törenlerdeki hizmetliler , Aleviliğin kökenini 4000 yıl önceye götürmekte tereddüt etmememiz gerektiği konusunda iyi bir dayanak değil midir?

Elbette en eski çağlardan bugüne kadar tüm dinlerde benzerlikler ve ortak yanlar mevcuttur.Fakat henüz yeni yeni çözülen Sümer tabletlerinden elde ettiğimiz bu bilgiyle yaptığımız karşılaştırmada , hala daha Alevilerin bu ritüeli eksiksiz uyguladıklarını göstermektedir.

Yani nasıl bir kapalı toplum olmalı ki , 3000 senelik ritüel ve geleneklerini koruyabilsin? Aleviliğin kökenini Sümerlere bağlamıyorum , fakat bu benzerliklere bakılırsa ve nesnel olmaya çalışılırsa , ortaya çok ilginç durumlar çıkıyor.

Benim çok daha fazla üstünde durmayı istediğim konu , kökeni hangi zaman dilimine indirilirse indirilsin , Alevilik İslami bir mezhep değildir ve kökeni İslam'dan önceye dayanır. Savlananın aksine İslam'dan değil , İslam'ın etkilendiği kültür ve dinlerden etkilenmiştir. İslami kavramları kullanması ise , Erdoğan Aydın , Faik Bulut , Erdoğan Çınar ve Süleyman Diyaroğlu'nun da vardığı sonuç olarak ; Anadolu'da yaşanan İslam anlayışının BASKICI , ZORBA ve İŞKENCECİ durumu sebebiyle Aleviler , zaten kapalı bir toplum olmaları dolayısıyla İslami kavramları kendilerine siper etmiş ve güvenlik sebebiyle yeni nesil müriştlerden sadece Hakikat Kapısına ulaşanlara bu sır verilmiştir. Yüzyıllardan beri sadece Hakikat Kapısına ulaşanlara bu sırrın verilmesi ve cumhuriyet döneminden sonra OCAK sisteminin çöküşünü birlikte düşünürsek , şehirlere göç eden yeni nesil Alevilerin , henüz Şeriat Kapısındaki söylemlerle kendilerini Şiilikle tanımlamaları , şaşılacak derecede bir yanlış olmasa gerek..

Selamlar



* Samuel Noah Kramer , Sümerler , S.186

intizar
25-12-2006, 08:36
ALEVÎLİK NEDİR? ALEVÎ KİMDİR?
* * * *
* * * * * Alevîlik; Hz. Ali’nin velâyetiyle başlayarak, günümüze kadar gelmiş olan bir inanç sistemidir. Bu sistem çeşitli zamanlarda ve yerlerde mitolojik anlamlar yüklenerek îzâh edilmeye çalışılmıştır. Kimileri bu inancı mistik bir geleneğe, kimileri mitolojik bir inanca, kimileri İslâm öncesi Şamanizm ve eski Türk yaşantılarına, kimileri de günün siyâsî anlayışına uygun gelecek tarzda sosyalizme, ateizme, hümanizme, demokrasiye, laisizme... vs. dayandırdılar.

* * * * *Buradan yola çıkılarak ortaya konulan; Anadolu alevîliği(!), Anadolu müslümanlığı(!), Türk alevîliği(!), Türk müslümanlığı(!) vs. (her ne demekse) deyimleri ise insanın tüylerini diken diken eden ve buram buram ırkçılık-faşizm kokan bir anlayışı sergilemektedir. Aklı başında hiç bir insanın, ne Alevîlik ve ne de Sünnîlik adına bu tür yaklaşımlara onay vermesi düşünülemez. Bu zihniyeti benimseyenlerin de (kusura bakmasınlar ama) Allâh’ın dîni olan İslâm ile bir ilişkileri yoktur. Bunlar ne gerçek Alevîdirler, ne de gerçek Sünnî’dirler. Olsa olsa kendini bilmez, ilimden yoksun, ırkperest şovenist kimselerdirler.

* * * * * *Herkesçe bilinmektedir ki; Alevîlik, kendi orijinalliği ile gerçek ve arı-duru olarak “İmâm Ali’nin İmâmet ve Velâyetine inanmaya” dayanmaktadır. Ve Alevîlik asırlar boyu bu Velâyet anlayışına yönelik baskı ve saldırılara karşı direnmiş, mücâdele etmiştir.

* * * * * * *Evet... Alevîlik siyâsî atmosferde şekillenen hiç bir “izm” le îzâh edilemeyecek kadar açık, net ve köklü bir inançtır. Bu inancın temelinde Kur’ân ve Ehl-i Beyt’in ayrılmazlığına inanç ile, İmâm Ali’nin (a.s) tüm şer-şeytânî düzenlere karşı verdiği kutsal mücâdele ve bu mücâdelenin devâmını sağlayan İmâmet anlayışı yatmaktadır.

* * * * * * * *Alevîlik, târih boyunca tüm değerlerini Kur’ân’dan, Hz. Peygamberden *(s.a.a.) ve Oniki İmâm’ların (a.s.) öğretilerinden aldığı içindir ki İslâm ile özdeşleşmiş, “ÖZ İSLÂMÎ YOL” olmuştur.

* * * * * * * *Zaman zaman bu kutsal inanç üzerinde İslâm’ın açık ve gizli düşmanları büyük ve saptırıcı hesaplar yapmaktadırlar. İmâm Ali’nin (a.s.) tüm şîarlarını ve misyonunu içeren Alevîlik, siyasal kavramlara, geleneksel ve yöresel anlayışlara hapsedilerek, kültürel bir olay izlenimi verilip, evrensellik anlayışından uzaklaştırılmak istenmektedir. Bu tür saptırmalara gerek görsel basında, gerekse yazılı basında rastlamak mümkündür. Özellikle İslâm düşmanlarının bu konuda yoğunlaşmalarının sebebi, Alevîliği öz membaı olan “Muhammedî İslâm anlayışı” ndan uzak tutmak, Kur’ân’a ve Ehl-i Beyt’e yönelmeyi engellemektir. Çünkü şeytânın yandaşları iyi biliyorlar ki Alevîliğin rehberleri olan Oniki İmâm’lar (a.s) her türlü beşerî nizâm ve şer düzenlerinden uzaktırlar ve hayatları da bu tür sistemlerle mücâdele içinde geçmiştir.

* * * * * * * * Yine şeytânın askerleri biliyorlar ki, Ondört Masûmlar (a.s.), ilahî inancı hayatlarının tüm zerrelerinde yaşadılar ve bunu yaşatma mücâdelesi verdiler.

* * * * * * * * *Alevîler, yüzyıllardır toplumsal olarak sosyal, ekonomik ve psikolojik baskı altında ezildiler. Artık Alevîler gerçek kimliklerini sorgulamaya başlamışlardır. Bu sorgulama esnâsında yıllarca kendilerini çeşitli baskılar altında tutan tüm siyâsî, örfî ve idârî mekanizmaları aşarak, bugün kimliklerini ve inançlarını muhâfaza etmeyi ve yaşamayı amaç edinen Alevîler, bu dönemlerde serbest düşünme güzelce araştırma ve öz inançlarına yönelme kulvarına girmişlerdir.

Alevî kimdir?;
Bu bilgiler ışığında diyoruz ki;

* * * * * * * * ALEVÎ; Yüce Allâh’ın (c.c.) son Peygamberi Hazreti Muhammed’in (s.a.a.), ümmetine emânet olarak bıraktığı Kur’ân ve Ehl-i Beyt yolunda en derin aşk ve sarsılmaz bağlılıkla yürüyen yol ehlidir.

* * * * * * * * ALEVÎ; *Hz. Peygamberimizin (a.s), kendisi için; “...dünyâ ve âhirette kardeşimsin...”buyurduğu İmâm Ali’ye (a.s) candan bağlı olan ve O’na benzemeye çalışan kimsedir.

* * * * * * * * ALEVÎ; *İmâmet ve Velâyet mayasıyla yoğrulan kâmil bir mümindir.

* * * * * * * * ALEVÎ; İmânını, ahlâkını, düşüncesini, iyiyi-kötüyü, doğruyu-yanlışı, helâlı-harâmı, kini-sevgiyi, yaşamı, ibâdeti, namâzı, niyâzı, cemi, cemâati, aşkı, muhabbeti... kısaca her şeyini, HazretiMuhammed, Hz. Ali, Hz. Fâtıma, Hz. Hasan, Hz. Hüseyin, Hz. Zeynelâbidîn, Hz. Muhammed Bâkır, Hz. Cafer Sâdık, Hz. Mûsâ Kâzım, Hz. Ali Rızâ, Hz. Muhammed Takî, Hz. Ali Nakî, Hz. Hasan Askerî ve Hz. İmâm Muhammed Mehdî’ den (Allâh’ın selamı ve rahmeti onlara, laneti de düşmanlarının üzerine olsun.) öğrenen, kabullenen ve yaşamına aktarandır.

* * * * * * * * ALEVÎ; *“Hablullâh” (Allâh’ın ipi) olan Kur’ân-ı Kerîm ve Ondört Masûm’a kalben, kavlen ve amelen sımsıkı sarılandır.

* * * * * * * * ALEVÎ; *Muhammed (s.a.a.), Ali’nin (a.s.) nûrundan nasiplenendir.

* * * * * * * * ALEVÎ; Halk içinde Hakk’ı, yol içinde Yol’u, can içinde Cân’ı bulandır.

Ve’l-hâsıl...

ALEVÎ;

“Lâ ilâhe illallâh, Muhammedün Resûlullâh, Aliyyün Veliyyullâh” ı kalben ve kavlen tasdîk edip, bunun gereklerini amel ile de tatbîk edendir.

Ehl-i Beyt’in pîri; Hz. Muhammed (a.s)’dir.

* Eserin Adı: EHL-İ BEYT YOLU Alevi İlmihali
* Yazan: Kemal Kılıçoğlu
* Yayınevi: Oniki İmam Yayınları

Nebenbuhler
25-12-2006, 12:45
Ali Muhammedin cellatiydi.su testisi gibi su yolunda kirildi..Aristokrasiye karsi yenildi...Yinede en cok acidigim kisi..Araplar ne zaman birlik beraberlik icinde bölünmeden yasamislardir?.bazilari öteki kabilelere olan kinlerinden bazilarida ganimetten faydalanmak icin bazilarinin baska secenekleri olmadigindan(azad edilen köleler)Muhammedin arkasinda toplandilar güclenince zoraki ötekilerde toplandi.Muhammed öldükten hemen sonra dagilmak istediler...Bunlarin gercekten inandigina ben inanmiyorum..Ali ve ailesi tatli bir binbirgece masali yasadilar az bir sey hepsi bundan ibaret..Olasiligi kac milyonda birdir bilinmez ama oda bu hikayenin bir kahramaniydi..eli kanli..

dersimmm
25-12-2006, 13:03
Ben melamet hırkasını kendim giydim eynime
*Ar u namus şişesini taşa çaldım kime ne
*(haydar...)

*Gah çıkarım gök yüzüne seyrederim alemi
*Gah inerim yer yüzüne seyreder alem beni
*(haydar...)

*Sofular haram demişler bu aşkın badesine
*Ben doldurur ben içerim günah benim kime ne
*(haydar...)

*Nesimi’ye sormuşlar yarin ile hoş musun
*Hoş olayım, olmayayım o yar benim kime ne


dersim de alewilik bize böyle öğretildi. islam denen şey bize çok uzak

sargon
25-12-2006, 16:06
Alevilik hakkında bilgim pek yeterli değil ancak "Işık" ile ilgili konunun Luviler'e dayandırılması bana oldukça gereksiz görünüyor. Luvilere kadar gidip 3000 yıllık anlamsız bir boşluk oluşturmak gerekmiyor çünki dinler tarihi "ışık" ve "ışık/karanlık" diyalektiğiyle doludur. Çok eski zamanlardan beri Hint, Mezopotamya ve İran dinsel metinlerinde ve sözel geleneklerinde ışık çok önemli bir yer tutar. Sami dinlerini de çok etkilemiştir. Hatta öyle ki hıristiyanlığın doğuşu sürecinde müthiş şekilde öne çıkmış, sayısız kavgaya, bölünmeler, tartışmalara neden olmuştur.

Aslında bu konuya hıristiyanlığın doğuşu ile ilgili tartışmada girmeyi planlıyorum. Yahudiliğin mezheplerinde öne çıkan bu ateş/ışık olgusu belli biçimsel değişikliklerle hıristiyanlığa da kutsal ruh olarak geçmiş, hatta İslam'ın daha çok sözel geleneğinde "nur" olarak kendini göstermiştir. Etkinin ağırlıklı olarak İran dinleri kaynaklı olduğu düşünülür.

Aleviliğin ne özbeöz Türklük, ne özbeöz İslam falan olmadığını, birçok dini etki ile oluşmuş bir tür mistizm olduğunu düşünüyorum aslında. Sır saklama, evrenin sırrını sadece kamil olanlara verip kuşaklar boyu sürmesini temin etme tarzı dinsel felsefeler çok eski bir kökene sahip. Bunlara da sayısız örnek verilebilir. Eski Yunan'dan kalma orpheusçuluk, bazı Roma mistik dinleri, hatta hıristiyanlığın ilk dönemi ve sonradan sapkın ilan edilen çok sayıda hırisitiyan ve müslüman mezhep bu tarz gizemciliğe örnek verilebilir.

Sonuçta genel olarak şöyle düşünüyorum: Türkler Orta Asya'dan Anadolu'ya İran platosundan geçerek geldiler. Bu geliş birkaç yüzyıl sürdü. İran dinlerinden, çeşitli hıristiyan mezheplerden etkilendiler. İran'ın yerli halkları olan Farslar ve Kürtlerle de karıştılar. Dini etkiler birbirine taşındı. Mistizm zaten adeta baskılara karşı geliştirilmiş bir tür sığınaktı. Üstüne istenilen kılıf geçirilebilirdi. İslam'ın baskısından korunmak için de İslam kılıfı giydirildi bu mistizme.

Not: Sevgili Crosswire, Samuel Noah Kramer'in kitabına baktım, bahsettiğin listeyi bulamadım. Üstelik altını üstünü çize çize okumuştum ama verdiğin listeyi hatırlayamadım.

CROSSWISE
25-12-2006, 19:53
Sevgili sargon , tekrar kontrol etmek için kitabı elime alıp baktığımda bende bulamadım.Lakin biraz dikkatle baktığımda , kitabın "Tarih Sümerle Başlar" kitabı olduğunu gördüm..Yani Kramer'in o kadar çok Sümerler hakkında kitabı var ki , karıştırmamak elde değil galiba...Belki sizde de böyle bir karışıklık olmuş olabilir. Ayrıca "Sümer Dinsel Ayini" olarak geçmiyor. "Sümerler" adlı kitabın , sayfa 185 / 186 . sayfalarına tekrar bakmanızı öneririm.

Selamlar

CROSSWISE
25-12-2006, 20:50
Vakit bulmuşken iki link bırakmak istiyorum...

Biri Erdoğan Çınar'ın Birgün gazatesinde yayınlanan röportajı tıklayın (http://www.alevi.dk/BASIN%20ARSIV/Alevi%20adi%20Hz.%20Aliden%20gelmez.htm)

Biri de Ünsal Öztürk'ün Tempo dergisindeki röportajı tıklayın (http://www.alevi.dk/ALEVILIK/Alevilerin_Buyuk_Sirri.htm)

pante
25-12-2006, 22:02
"Aleviliğin Özü" iddiası için bir benzetme yapabilirim sadece.
Bu Alevilik, benim "Diyalektik Tasavvuf" a benzemiş. Ben Tasavvufun İslam tarafını bir kenara bırakıp Vahdet-i vücud, sevgi, barış, hoşgörü tarafını alarak bunu diyalektikle yoğurmuştum.
Mevlana'nın da, Yunus Emre'nin de Allah'a, peygamberlere olan aşklarını ve methiyelerini ele almamıştım.
Ama ben Tasavvuf'u "Gerçek tasavvuf budur" diye sunmamış, hiç olmazsa başına bir "Diyalektik" ekleyerek tasavvuf'un sadece felsefi yanını almıştım. Tasavvufçuların da panteist olduklarını iddia etmemiştim ki etmiş olsam, herhalde Alevilerin Allah'sız olduğunu iddia etmekten daha doğru olurdu.

Aleviliğe yeni bir tanım getirmek isteyenlerin çabası ise boşuna. Bu maya tutmaz.
Tabi ki Alevilik İslam'ın ne bir kolu, ne bir mezhebidir. İslam'ın içinde yer almaz.
Ancak Aleviliğin İslamdan farklı olduğunu kanıtlamak için onu Luvilere, Sümerlere dayandırmaya kalkışmanın mantığı yok. Bu iddialar, Etrüsklerin, Sümerlerin, Japonların, Kızılderililerin Türk kökenli olduğu iddialarından dahi çok çok zayıftır hatta iddia olmaktan öte saçmadır. Alevilerin büyük çoğunluğu Türkmendir. Dersim Aleviliğini bilemem. Zaza mıdır Türkmen midir ama, Alevi kültürü ve kökeni Türklerden soyutlamaya kalkışıldığında bunun altında farklı niyetler sezilir.

Siz hiç Alevi cenazelerine katıldınız mı?
Cem'lerdeki semahları, duaları izlediniz mi?
3-5 kıta şiire karşı yüzlerce kıta şiir sıralayabilirim size.
3-5 yazar ismi yerine yüzlerce yazar sunabilirim.
Bir web sitesi sunamadınız. Tümünün linkini verebilirim. Hiçbirinde Ali'nin Tanrı olduğunu ya da ışıktan yaratılışı, Luvileri yazmaz. Hiçbirinde Allah'ı, Muhammed'i, Ali'yi, oniki imamı reddetmez. Tüm Alevi duaları bunlar üzerinedir.
Alevilik İnsana tapma gibi bir sapkınlık içinde değildir. Evet, Alevilerle benzer yanları olan çok küçük bir topluluk Ali'yi Tanrı olarak görür ama bu Alevileri bağlamaz.
Üstelik bunlar Alevi adı kullanılmaya başlamadan önce kullanılan "Kızılbaş" adını kullanarak Alevilerin asıl adına da sahiplenmektedir.

http://www.dunyadinleri.com/kizilbaslik.html

Işık Taifesi isimlendirmesi Osmanlı'da geçer, Kızılbaş'ın geçtiği gibi. Yani Işık taifesi= Kızılbaş'tır.
Işık Taifesi hacı Bektaş Veli'ye dayanır. Kızılbaş kelimesi kızıl başlık takan anlamına geliyor. Tarihçesi Uhut savaşına kadar uzanır. Uhut savaşında Ali kendisini Peygambere siper ettiği sırada başından yaralanır. Bu savaştan sonra Ali’ye Kızılbaş denmiştir. Yine Sıffın savaşında Ali’nin taraftarları başlarına kırmızı başlık takmışlardır. Alevi devleti olan Safevi ordusunun askerleri de başlarına kızıl başlık takarlardı.

Safevi Devleti'ni kuran Şah İsmail'in atası Safiyüddin İshak isimli bir Türktür.

Ali taraftarlarına Alevi denmez, Alili denir diyenler, Safevi adının da kökeni konusunda bir araştırma yaparlar umarım. Belki o da Safiyüddin'den gelmiyor olabilir. :)

pante
25-12-2006, 22:42
Cem'deki 12 hizmetli ne yapar? Merak edenler için:

http://www.hacibektaslilar.com/article,tr,2006~12~18,,,1~0~0,yes~18~now,51_column ist.html

Bir duaz örneği (Siz de bir örnek verebilirsiniz)

İkinci Düvazimam

Medet Allah, ya Muhammed, yâ Ali!
Bizi dergâhından mahrum eyleme
Pirim Hünkâr Hacı -ı Veli
Bizi dergâhından mahrum eyleme.

Ademi Safiyullah atam hakkı için
Muhammed Mustafa Hatem hakkı için
Eyyüb’e Verdiğin sitem hakkı için
Bizi dergâhından mahrum eyleme.

Hasan’ın aşkına çekelim zarı
Şah Hüseyin dinimizin serveri
Âlemin nurusun Cenab-ı bari
Bizi dergâhından mahrum eyleme.

Zeynel’in canına kıldılar ceza
Muhammed Bakır’dır sırrı Murtaza
İmam Cafer, Kâzım, Musa-i Rıza
Bizi dergâhından mahrum eyleme.

Derviş Muhammed’im Ey Gani Kadir!
Taki, Naki, Asker Rehnumanımdır,
Muhammed Mehdiye niyazım budur
Bizi dergâhından mahrum eyleme.

Duazların Alevi kültürüne ait olmadığını söyleyebilir misiniz?
Peki bu duazlardaki isimler Alevilerin kutsalları değil mi?
Bunlar İslam tarihindeki en önemli isimler değil mi?

Alevilik İslam + Şaman kökenlidir. Aleviliğe farklı köken arayışları beyhudedir. Tartışmadan öte gitmez. Bu tartışmalarla da ne yüzyılların ananeleri etkilenir ne de inançları. Önemli olan Alevilerin kendilerini ne olarak gördükleridir, neye-nasıl inandıklarıdır.
Alevilik islam'dan kopmuş ama İslam'ın mazlumlarına sahiplenmiş, tasavvufu, panteizmi, şaman adetlerini, sevgiyi, barışı, hoşgörüyü yoğurup ayrı bir din ve kültüre dönüşmüştür.

25-12-2006, 22:51
Pante,
Ufak bir soru ekleyeyim araya. Kızılbaş ve akbaş hatta karabaş gibi terimlerin Türkmen hiyerarşisi kökenli *olduğu gibi birşeyler hatırlıyorum. Ancak kaynak hatırlamıyorum ve bu konudaki bilgilerim de biraz muğlak. Bilgin var mı bu konuda? Örneğin Osmanlı imparatorunun beyaz börklü askerlere sahip olması ancak yeniçerilerin kızıl börk giymesi gibi birşeyler de vardı. Fazlası ile muğlak oldu, farkındayım. Ama kafama takıldı bu konu.

neutrino

pante
25-12-2006, 23:17
Sevgili Neutrino;
Türkmen boylarında kullanılan Karakalpak, Kızılbörk, Yeşilbaş, Akbaş ve benzeri bir çok isme rastlanmaktadır.
Kızılbaş kelimesi her ne kadar Ali'ye kadar dayandırılsa da bir topluluğa isim olarak verilmesinin kökeni Şah İsmail'e dayanır.
O donemin Türkmen aşiretleri içinde Şah İsmail bir kalenderi tarikatı kolu olan Haydari külahı giymekte ve kendisine Türkmenler tarafından kutsallık atfedilmektedir.
Şah Ismail için o dönem Anadolu Türkmenlerinin piri diyebiliriz. Dolayısıyla "Kızılbaş" isminin de kökeninin Türkmenlikten geldiğini söyleyebiliriz.


Kızılbaş mı? Karabaş mı?

Nurcu nişanını takan
Kızılbaş mı karabaş mı
Memlekete nifak sokan
Kızılbaş mı karabaş mı

Madem günah imiş sazlar
Çalsın sizin davulbazlar
Çember sakallı yobazlar
Kızılbaş mı karabaş mı

Gerici takkesin giyen
Olmadık herzeler yiyen
Atatürk'e, gavur diyen
Kızılbaş mı karabaş mı

İzmir Menemen'de esen
İsyan bayrağını asan
Teğmen Kubilay'ı kesen
Kızılbaş mı karabaş mı

Ölme Pir Sultan'ım yaşa
Yandı Sivas baştan başa
Eli kanlı Hızır Paşa
Kızılbaş mı karabaş mı

Kerbela'nın susuz çölü
Eser durur bir sam yeli
Ehlibeyt'e kıyan deli
Kızılbaş mı karabaş mı

Muaviye hin oğlu hin
Oğlu Yezit ondan hain
İbni Mülcem denen lain
Kızılbaş mı karabaş mı

Aşık Yener

pante
25-12-2006, 23:37
Osmanlı'da ise Türklerden toplanan sefer askeri, diğer deyişle "azap askeri" veya "eyalet askeri", diğer adıyla "kamu leşkeri", genellikle hep kızıl börk giyerdi. Yeniçeriler ise beyaz keçeden başlık giyerdi. Çünkü onlar kul idi, Padişahın kölesi idiler hukukî durumları itibarıyla.

Türk askerleri ise özgür köylülerdi, ayrıca profesyonel asker de değillerdi, sefere katılır, sefer sonunda sağ kalan tarlasına dönerdi. Kısacası, bunlar hiç kimsenin kölesi olmadığı gibi, hiçbir otoriteye de tâbi değildi. Bu yüzden Türk töresi gereğince kızıl börk giyerlerdi. İnançları da, Yavuz Selim'in Türk katliamına kadar, büyük çoğunluğu (% 80-90'ı) itibarıyla Alevî idi, din omurgası olarak Göktanrı inancıyla ve günlük yaşam görenek ve uygulamaları bakımından da şamanizmle epeyce yakın bir Alevîlik idi bu. Kızıl börklülerin büyük çoğunluğu Yavuz döneminde Şah İsmail'in tarafındaydılar. O yüzden Alevî'lere Kızılbaş denmesi âdeti yerleşmişti o devirlerde.

Kızıl başlı (kızıl börklü) olmak, kötü birşeydi Osmanlı egemenlerine göre. Onlara tâbi, kul değillerdi çünkü. Kızıl börk Türk geleneğiydi, kızılbörklüler de Türk'lerdi, bu da Osmanlı'nın dönme-devşirme bürokrasisine göre iyi değildi. Bunlara ilaveten inanç ve ibadet farklılıkları ve Şah İsmail'den yana olmuş olmaları Kızılbaşlığın Osmanlı tarafından aşağılanması sonucunu doğurdu.
Bir savunma, bir can güvenliği girişimi olarak Kızılbaş yerine Alevi ismi kullanılmaya başladı.
Ancak Alevi ismi uydurma olarak türetilmedi. Bugünkü anlamda Alevi Türkler tanımlamasını ilk kullanan Abu Dulaf olmuştur. Abu Dulaf'ın yaptığı iki seyahatla ilgili yapıtı vardır. Orta Asya Türk kabileleri arasında, Çin ve Hindistan'a 941-943 yıllarında yaptığı gezileri anlatan ve bizi ilgilendiren birinci gezi bölümü, Yakut'un (ölm. 1229) “Mudjam al Buldan III” (s.445-458) yapıtının içindedir.

941-42 yılı içerisinde Çin'e doğru yola çıkmış olan Abu Dulaf, Tibet'e ulaşmadan önce, bir süre Bagraç Türklerinin yaşadığı bölgede kalmıştı. Keçe giyimli, sakalsız, fakat bıçak vurulmamış pos bıyıklarıyla dikkati çeken, çok iyi ata binen ve savaşçı olan bu Türklerin (Bağraçlar), Yahya bin Zeyd'in bir oğlundan gelen bir Ali soylu tarafından yönetildiğine tanık olmuştur. Abu Dulaf onların, içinde şehit İmam Zeynelabidin oğlu Zeyd için yakılmış ağıtların da yer aldığı batıni anlamda yorumlanmış, Sünni İslama aykırı bir Kuran sakladıklarını, tanrısallığın Ali'de cisimlendiğine inandıklarını yazmaktadır. Yine onun anlattıklarına göre bu “Alevi” Türkler, Ali'nin indiği ve tekrar geri döndüğü gökyüzüne doğru avuçlarını açıp, bağırarak dua etmekteydiler. (Yakut: Mudjam al Buldan III. Beyrut 1376: 441-442; Z.V.Togan: İbn Fadlans Reisebericht. Leipzig 1939: XXIV.)

Ayrıca Ahangaran ırmağı boyunca sıralanmış bulunan eski Oğuz kentlerinde gerçekleştirilen arkeolojik kazılarda ortaya çıkartılan, çadır biçimindeki kubbeli kemiklikleri (Ossuarium) kapsayan anıtsal mezarlar önemlidir. Bu çeşit ölü gömme bölgesel modelinin, Ortaasya'nın güneybatısındaki bölgelerde yaşayan Türklere özgü olduğu bugün açıkça kanıtlanmıştır. Bu mezarlarda bulunmuş olan bir mezar heykelciği (M.E.Masson: Axsengeran. Taşkent 1953, res.20-21), özellikle bölgenin sakalsız fakat bıyık taşıyan insan tipinin örneğidir. Bu tipin Uygur çağındaki Mani dini rahibi tipleriyle hiçbir benzerliği yoktur (krş. Bahaeddin Ögel: İslamiyetten Önce Türk Kültür Tarihi. 3.baskı, Ankara 1988: lev.35, 36, 37) Emel Esin'in kendi sözleriyle;

“Bu tip 10.yüzyılda Halife Ali'yi aşırı sevip sayan (Alevi) Türklerin betimlerini çağrıştırmaktadır. ‘Alevi’ Türkler tanımlamasını ilk kez, 10. yüzyıl gezgini Abu Dulaf'ın kullandığı bilinir. Abu Dulaf Misar bin Muhalhil, Samaniler devletinin (Samanoğulları) en güçlü hükümdarı Nasr bin Ahmed'in (914-943), saltanatının son yıllarında Çin'e elçilik göreviyle gönderdiği kişidir.” (Emel Esin: Turcica XVII, 1985, s.12) (abç)

Bu konuda Ebubekir Muhammed b. Cafer Narşaki’nin 943-948 yılları arasında yazdığı Buhara Tarihi’nde de destekleyici bilgiler bulunmaktadır:

“Şii ve heretik (rafizi, sapkın nitelemeleri Alevilikle ilişkilidir-İ.K.) inanç başkaldırı hareketlerine katılmaya eğilim gösteren aşağı sınıflara karşı, önce Şam’daki daha sonra Bağdad’daki İslam yönetimlerini bölge aristokrasisinin desteklediğini öğrenebiliyoruz. Ayrıca her fırsatta Türkler, özellikle bölgesel yönetimlere muhalif olan göçebe Türkler arasına her ikisinin de sızdıkları belirtilen bu sapkın isyancıların destekleyicileri olarak zikredilmektedir.” (Richard N. Frye: ‘On The History of Bukhara by Narshaki ’, Internet: www.ukans.edu/) (abç)

Ayrıca Yusuf Has Hacib'in, Tavraç Buğra Han'a 1069'da yazıp sunduğu, devlet yönetimine ilişkin Kutadgu Bilig (Kutlu Bilgi) adlı yapıtında, “Aleviler birle katılmak ayur (Alevilerin birlikte (bize) katılmasını öğretir)” başlığı altındaki bölüm, Karahanlılar devletinde Alevilerin hatırı sayılır varlığının ve saygınlığının kanıtıdır.

CROSSWISE
26-12-2006, 00:43
Aleviliğin Özü" iddiası için bir benzetme yapabilirim sadece.
Bu Alevilik, benim "Diyalektik Tasavvuf" a benzemiş. Ben Tasavvufun İslam tarafını bir kenara bırakıp Vahdet-i vücud, sevgi, barış, hoşgörü tarafını alarak bunu diyalektikle yoğurmuştum.
Mevlana'nın da, Yunus Emre'nin de Allah'a, peygamberlere olan aşklarını ve methiyelerini ele almamıştım.
Ama ben Tasavvuf'u "Gerçek tasavvuf budur" diye sunmamış, hiç olmazsa başına bir "Diyalektik" ekleyerek tasavvuf'un sadece felsefi yanını almıştım. Tasavvufçuların da panteist olduklarını iddia etmemiştim ki etmiş olsam, herhalde Alevilerin Allah'sız olduğunu iddia etmekten daha doğru olurdu.

Aleviliğe yeni bir tanım getirmek isteyenlerin çabası ise boşuna. Bu maya tutmaz.
Tabi ki Alevilik İslam'ın ne bir kolu, ne bir mezhebidir. İslam'ın içinde yer almaz.
Ancak Aleviliğin İslamdan farklı olduğunu kanıtlamak için onu Luvilere, Sümerlere dayandırmaya kalkışmanın mantığı yok. Bu iddialar, Etrüsklerin, Sümerlerin, Japonların, Kızılderililerin Türk kökenli olduğu iddialarından dahi çok çok zayıftır hatta iddia olmaktan öte saçmadır. Alevilerin büyük çoğunluğu Türkmendir. Dersim Aleviliğini bilemem. Zaza mıdır Türkmen midir ama, Alevi kültürü ve kökeni Türklerden soyutlamaya kalkışıldığında bunun altında farklı niyetler sezilir.

Merhaba

Öncelikle sözüm sevgili pante'ye olacak... Galiba bir yanlış anlaşılma var. Ben bu derleme olarak nitelendirdiğim yazımda , hiçbir zaman Aleviliğin özü budur diye bir sonuç çıkarmadığım gibi , yazının başlangıcında da amacımın tartışmak ve bir sonuç çıkarmak olduğunu belirtmiştim.Lakin sevgili pante bunları es geçip , sanki bir şeyi inatla iddia ediyormuşum gibi bir sonuç çıkarmış.Eğer sağlıklı bir şekilde bir sonuç çıkaracaksak , öncelikle tüm önyargıları bir kenara atmalı ve daha sakin olmalıyız.


Siz hiç Alevi cenazelerine katıldınız mı?
Cem'lerdeki semahları, duaları izlediniz mi?
3-5 kıta şiire karşı yüzlerce kıta şiir sıralayabilirim size.
3-5 yazar ismi yerine yüzlerce yazar sunabilirim.
Bir web sitesi sunamadınız. Tümünün linkini verebilirim. Hiçbirinde Ali'nin Tanrı olduğunu ya da ışıktan yaratılışı, Luvileri yazmaz. Hiçbirinde Allah'ı, Muhammed'i, Ali'yi, oniki imamı reddetmez. Tüm Alevi duaları bunlar üzerinedir.

Sevgili pante... Ben Dersim yöresinden bir Aleviyim.Bunu daha önce belirtmişken bana karşı böyle sorular yöneltmeniz , önyargı değil de ney? Yüzümü görseydiniz alnımda yazıyor diyecektim ya , yüzümü de görmeniz mümkün değil.Alevi semahlarını da bilirim , nefesleri de deyişleri de...Fakat dikkat ediyormusunuz ben size "siz hiç şöyle yaptınız mı , böyle yaptınız mı , şuna katıldınız mı" türünden "SEN NE ANLARSIN Kİ" ye çalan sözler sarfetmiyorum.Çünkü sizin bu konuda ne kadar birikimli olduğunuz konusunda henüz bir fikir sahibi değilim.Fakat sizi takdir ediyorum ki , siz hemen karşınızdakini çözüyorsunuz.

Şöyle yapalım isterseniz , kim ortaya sunduğu sav hakkında daha fazla web sitesi veya yazar ismi sunarsa , o kişi , savladığı fikri kanıtlamış olsun...Ne dersiniz? Sizin söylediklerinizden bu sonuç çıkıyor. Biz ortaya sunduğumuz teorileri , kim daha fazla arka alacağı kaynak getirir cinsinden mi ispatlamaya çalışacağız? Pek de yakıştıramadım doğrusubunu size...

Ben , hazırladığım yazının bir derleme hüviyetinde olduğunu ve son yıllarda yazılan araştırma / inceleme kitaplarının hemen hemen aynı sonuca vardığını , bu sonucun ise ; "Aleviliğin İslam dışı olup ve İslami kavramları , baskı yüzünden SIR kavramı altında kullanması" olduğunu belirtmeye çalıştım.

LUVİLER tezi hakkında ise , "Erdoğan Çınar'ın bir tezine göre..." diye başlayan cümlelerle yazıma devam etmiştim...Fakat belli ki yazım , sizin tarafından önyargıyla okunmuş... Elbette eleştrireceğiniz bir şey varsa eleştriceksiniz ama önce konunun açılış amacını bilmeniz gerekir ki , bilemediyseniz yine problemi kendimde görüyorum.

Vakit buldukça bu başlık altına ekler ve cevaplarım olacak...Lakin sevgili pante'ye yazdığım bu cevap , zamanımın büyük kısmını ki aldı götürdü...

Selamlar

Daha sakin olmak niyetiyle....

sargon
26-12-2006, 04:16
Sevgili crosswire, haklısın dikkatli bakmamışım. Hatta silahtar ve müzisyen'den nedense 2 tane varmış. Yani tapınağın gereksinimlerini sağlayacak tanrılar.

Sevgili Pante, crosswire'ın yazısında Aleviliği Türklerden soyutlama gibi bir düşünce olduğunu düşünmüşsün. Ben öyle değerlendirmedim. Alevi inancının temel özelliklerini birkaç başlık altında ele almış ve burdan kısa, özet bir sonuç çıkarmaya çalışmış. Temel noktalar ise doğru seçilmiş:

1. Tanrı inancı
2. Cennet/cehennem inancı
3. Ezkatoloji (evrenin yaratılışı)
4. İnsanın yaratılışı

Bunların üzerinden de mistik yapının çözümlenmesi.

Bence bu izlek ve tespitlerde yanlış yok. Başlangıçtaki Alevi sözcüğünün kökeni kısmında Luviler gibi bölümleri tartışmalı iddialar taşıyor sadece. Tartışmada Alevilerin Allah'sız olduğu ve Aleviliği *Türklerden soyutlamak geçmiyor. Sonuçta her dinsel anlayış diğerlerinden etkileniyor. Bence şu noktalar önemli (bunlardan ilk ikisi üzerine crosswire'ın yazısında açık iddialar var):

1. Alevilik bir gizem dini midir? Saklanan ve saklanması gereken, ancak belli yollardan geçen kişiye verilebilecek bir sır taşır mı. İnisiyasyon sistemi var mıdır? Dine giriş işin kişinin belli süreçlerden geçmesi gerekir mi?

2. Ateş/ışık nasıl bir rol oynar? Önemi tali mididr, yoksa dinsel anlayışın temeline mi yerleştirilmiştir. (Burda şamanizmde de, İran dinlerinde de ateşin önemli olduğunu belirteyim. Her ikisinde de su gibi arınma işlevi görür, ama Mazdek dini nerdeyse tümüyle ateş üzerine kurulmuştur. Tanrı *Ahura Mazda ateştir)

3. Alevilerin değil Aleviliğin tartışılması gerekir bence. Yoksa aleviler türktü, yok değil zazaydı, kürttü falan tartışması olur ki anlamsız bir yere gideriz. Sırf aleviliğin Türklük olduğu iddiasını güçlendirmek için Zazaların da Türk olduğunu iddia eden bile var, hemde saygın yazarlar. Alevilerin ezici bir çoğunluğu Türk'tür. Zaza'ların da sanırım tamamı alevi. Bundan başka az sayıda Kürt ve Arap alevileri de var. Bunun farklı grupları da var. Sonuçta bir milliyet değil, bir dinsel/kültürel düşünce biçimi var ortada. Bu inanç hangi karışımlardan ortaya çıktı, önemli olan bunu anlamak.

CROSSWISE
26-12-2006, 14:30
Sevgili sargon

Aleviliği Türklerden veya herhangi bir halktan soyutlamak gibi bir niyetim yok , hatta Alevilerin hangi millete tabii oldukları , bizim çözümlemeye çalıştığımız konular itibariyle önemli değilse , benim için de önemi yoktur. Dersim yöresinden bir Alevi olmam , sevgili pante'de bir önyargı doğurmuş olabilir , çünkü Kürtler ve Zazalar arasında Aleviliği kullanıp , Kürt / Zaza tarihine ek yapma gayretinde bulunanlar mevcuttur.

Sargon'un da vurguladığı gibi , Alevileri değil de Aleviliği tartışmamız gerektiği hususuna katılıyorum. Sevgili Sargon'un 3 madde halinde netleştirdiği başlığa , Aleviliğin İslam içi mi yoksa İslam dışı mı olduğunu da ekleyebiliriz. Çünkü bazı çevrelerce Alevilik , Şii'likle bağdaştırılıp , dolaylı olarak İslam içi bir mezhep haline getirilebiliyor.

Üstüne basa basa vurgulamak istediğim bir nokta var ; Alevilikteki Sır Kavramı

Bence Aleviliğin "ne"liği konusundaki düğüm burada çözülüyor.Bu kavram çözüme ulaştırılırsa , Alevilerin neden İslami kavramları kullandığı ve kökeninin ne olduğu hususunda çözüme ulaşılabilinir. Ya da doğruya en yakın yere varılabilinir.

Alevilikte inisiyasyon mevcut mudur? Bence mevcuttur ki şöyle ; Şeriat , Tarikat , Mağrifet ve Sırr-ı Hakikat Kapısı , inisiasyon kategorilerindendir ve hiyerarşik bir sıralamaya sahiptirler.

Öyleki Aleviliğin temel taşı olan ALİ inancı , bu sıralamaya göre anlam değiştirir ve Şeriat Kapısında "İslam'ın kılıcı ve Allah'ın arslanı" olan ALİ , düzenli ve hiyerarşik olarak diğer kademelerde anlam değiştirir. Öyleki Sırr-ı Hakikatte "ALİ, ALLAHTIR" ve ondan başka yaratıcı yoktur.Zira bu kapıda ALİ , IŞIK / NUR / ALEV anlamına gelir ve İslam'ın halifesi olan Ali'den apayrıdır ve alakasızdır.

Şeriatta Adem oğluyum
Tarikatta yol oğluyum
Marifette Kemal oğluyum
Hakikatte gök oğluyum
Atam gök anam yer

...ve...

Ali şeriatta aslandır
Tarikatta Şah-ı Merdandır
Marifette büyücüdür
Sırr-ı Hakikatte Ali'den başka Allah yoktur

...gibi ünlü ve her Alevi Ayin-i Ceminde kullanılan Alevi deyişleri , Ali kavramının bir kılıf olduğu hususunda bizi ikna edecek niteliktedirler.

- Ayrıca Aleviliğin kökeni hususunda , Sümerler ile olan (yukarıda) verdiğim örnek / karşılaştırma hususunda görüşlerinizi merak ediyorum. Yüzyıllardan beri Alevi Ayin-i Cem'inde hiçbir değşiklik olmamıştır.Ancak geçen yüzyıl çözümüne ulaşılabilinen Sümer tabletlerindeki bilgiye göre kavrayabildiğim bu ilginç benzerlik konusunda ne düşündüğünüzü merak ediyorum? Bu büyük benzerliği sizce tesadüf olarak mı almalıyız , yoksa Aleviliğin kökenini İslam'dan çok çok önceye , M.Ö 3000'li yıllara mı taşımalıyız?

Selamlar

sargon
26-12-2006, 15:25
sevgili crosswire,

Bu 12 konusunu bence abartmamak gerek. Çünkü 7-12 kutsallığı oldukça yaygın birşey. Aynı ışık kutsallığı gibi yaygınlığı olan birşey yani.

Bunun kökeni bildiğim kadarıyla astroloji ile ilgli birşey. Gökcisimlerinin insan hayatını yönlendirdiği inancından kaynaklanıyor. Yanlış hatırlamıyorsam o zaman gözlemlenebilen 5 gezegene güneş ve ay da ekleniyor ve 7 kutsal sayılıyor. Sonradan buna 5 kutsal şey daha ekleniyor. Ama neler olduğunu hatırlamıyorum, araştırmak lazım.

Ancak kesin olan şu ki 12 sayısı kutsal bir sayı kabul ediliyor ve hatta bir dönem 12'lik sayı sistemi (yanılmıyorsam 12'lik ve 60'lık sayı sistemi Sümer'lerin buluşuydu ve hala saatlerde, ay hesabında kullanılıyor) kullanılıyor. Sadece Sümer inancında mabette görevli tanrılar değil birçok şey 12 adet. Gılgamış destanında birçok şey 12 defa tekrar edilir, adamı bıktırana kadar, birçok Sümer mitinde de 12 defa tekrar var. Diğer dinlerde de var bu. Antik Yunan ve Roma ve Mısır'larda da panteonda 12 önemli tanrı var. Yahudiler 12 oymaklar, İsa'nın 12 havarisi var. Eski türklerde önce 7 kutsaldı, sonra bu 12'ye çıktı.

Yani Alevilerdeki 12 kutsallığı ile Sümerlerdekinin benzerliği bu genel benzerlikten kaynaklıdır.

dilaver
26-12-2006, 18:13
12 sayısının kutsallıgı çıplak gözle görülebilen takımyıdızlardan kaynaklanmaktadır. Bu her toplumun inanç biçiminde üç aşşagı beş yukarı ele alınmakta.

* * * *Bugün bunlara burçlar deniyor ve asrtolojinin ilgi alanına giriyor. Bunlara bakarak tahminler yapılıyor. Bunun kökeni de geçmişimizde ve ilkel astrologlarda. Sümer, Babil ve Mısır kaynaklı bu süreç buradan mı dünyaya yayılmıştır, yoksa toplumlar bunu kendi deneyimleriyle mi bulmuşlardır bu konuda çok net degilim. Ama alevi inancındaki 12 betimlemesinden dolayı bu kökenin sümerlere atfedilmesini dogru bulmuyorum. Bu kutsal 12 sayısının bir tezahürüdür yalnızca.


* * * *saygılarımla

CROSSWISE
26-12-2006, 20:33
12 İmam , 12 Havari , 12 Oymak , ... gibi dinsel kavram ve ritüel isimlendirmeleri , elbetteki birbirini etkilemiş dinsel inançlarda mevcuttur. Fakat benim dikkatinizi çekmek istediğim nokta , Aleviler ile Sümerler'in 12 Hizmet konusunda , sadece 12 sayısındaki benzerlik değil , 12 hizmetlinin isminin ve hizmetinin neredeyse birebir aynı olmasıdır.

Erdoğan Çınar , bu konu hakkında şu yorumu yapar ;

"Ayin-i Cem'in 12 hizmetlisi Sümer tabletlerinde teker teker sayılmıştır.Alevi Ayin-i Cemlerinde , Cem'in hazırlanışı ve 12 hizmetlinin seçilmesi , 12 hitmelinin hizmetini yerine getirmesi , bugün bile 5000 yıl önceki Sümerler'de yapıldığı hali ile uygulanmaktadır*...12 Hizmetlinin isimlendirmelerindeki farklılıklar , Anadolu'nun çeşitli bölgelerindeki Ayin-i Cemlerinde 12 hizmetlinin isimlendirmelerinde yer yer görülen farklılıklardan daha fazla değildir**"


* Aleviliğin Gizli Tarihi , Sayfa 172
** Aleviliğin Gizli Tarihi , Sayfa 174

Selamlar

pante
26-12-2006, 22:11
Crosswise, yanlışın üzerine yanlışla gidiyorsunuz.
Derleme diye sunduğunuz Aleviliğin özü hakkındaki yazınıza karşı yanlış bir eleştiride bulunmamak için önce sorularımı sordum. İlk yazım:

"Crosswise, bu yazdıkların yaşanan Alevilik, uygulamadaki Alevik hakkında mı?
Yoksa geçmişteki hakiki Aleviliğin ne olduğu konusunda bir iddia mı?
Ya da Aleviliğe yakın bir topluluğun inancı ve kültü mü? *
Bu yazılanları destekleyen daha çok detay içeren Alevilere ait bir link verebilir misin? Forum mesajı olmasın yalnız, Alevi web sitesi olsun.."

Buna karşılık siz şu yanıtı verdiniz:

"Aslında yazdığım bu yazı , yeni bir iddia veya benim bir iddiam değil...Son yıllarda yazılan araştırma / inceleme kitaplarından bir derleme hüviyetindedir. Aleviliğin şu an ki yaşanış ve tanımlanış şeklinden bağımsız olarak düşünüldüğünde ve bu yönde araştırma yapıldığında , ortaya bundan farklı bir sonuç çıkmıyor.Zira birbirinden bağımsız araştırma yapıp aynı sonuca varan araştırmacı isimleri dikkat çekici ; Erdoğan Aydın , Faik Bulut , Süleyman Diyaroğlu , Erdoğan Çınar ... "

Demek ki bunun bir iddia değil gerçek olduğunu öne sürüyordunuz. Bunun üzerine asıl gerçeği ifade eden yazılarımı yazdım.
Beni eleştiren yazınızda ise bunları görmüyor ve diyorsunuz ki:

"Öncelikle sözüm sevgili pante'ye olacak... Galiba bir yanlış anlaşılma var. Ben bu derleme olarak nitelendirdiğim yazımda , hiçbir zaman Aleviliğin özü budur diye bir sonuç çıkarmadığım gibi , yazının başlangıcında da amacımın tartışmak ve bir sonuç çıkarmak olduğunu belirtmiştim.Lakin sevgili pante bunları es geçip , sanki bir şeyi inatla iddia ediyormuşum gibi bir sonuç çıkarmış.Eğer sağlıklı bir şekilde bir sonuç çıkaracaksak , öncelikle tüm önyargıları bir kenara atmalı ve daha sakin olmalıyız."

Bu yazdığınızı, benim ilk yazıma yanıt olarak vermiş olsaydınız problem kalmayacak ve yazılarımı göndermeyecektim. Ama siz "Aleviliğin şu an ki yaşanış ve tanımlanış şeklinden bağımsız olarak düşünüldüğünde ve bu yönde araştırma yapıldığında , ortaya bundan farklı bir sonuç çıkmıyor." diye yazdınız ki bu tamamen yanlış bir genelleme idi.

"Siz hiç Alevi cenazelerine katıldınız mı?
Cem'lerdeki semahları, duaları izlediniz mi?
3-5 kıta şiire karşı yüzlerce kıta şiir sıralayabilirim size.
3-5 yazar ismi yerine yüzlerce yazar sunabilirim.
Bir web sitesi sunamadınız. Tümünün linkini verebilirim."

Bu soruları sadece size değil, bu tür iddialar öne süren herkese soruyorum. Erdoğan Çınar vs.dahil. Amacımın sizin bunlardan bilgisiz olduğunuz gibi bir küçümseme olmadığı, bunların Alevi gerçeği olduğunu belirtmek kastıyla yazıldığı ifadelerimde açıkça belli olmaktadır. Yani Alevi cenazelerine, Cem ayinlerine katılanlar, 3-5 seçilmiş şiiri değil, yüzlerce Alevi türküsünü, duazları, semahları bilenler, yüzlerce yazardan Alevilik hakkında yazıları, makaleleri, kitapları okuyanlar ve internetteki Alevi sitelerini ziyaret edenler bu iddialara saçma gözüyle bakarlar.

Kafa sayısı, kitap sayısı, web sayfası sayısı elbette gerçeği yansıtmaz. Ama siz ""Aleviliğin şu an ki yaşanış ve tanımlanış şeklinden bağımsız olarak düşünüldüğünde ve bu yönde araştırma yapıldığında , ortaya bundan farklı bir sonuç çıkmıyor." derseniz, tüm bu saydıklarım bu yazdığınızın doğru olmadığına kanıttır. Aleviliğin kökeni ise bunlarla değil yazılı kaynaklarla ortaya çıkarılır. Komplo teorisi sunar gibi ya da gaipten bilgiler almış gibi ya da tahmini düşüncelerle iddiada bulunulmaz.

"Dersim yöresinden bir Alevi olmam , sevgili pante'de bir önyargı doğurmuş olabilir , çünkü Kürtler ve Zazalar arasında Aleviliği kullanıp , Kürt / Zaza tarihine ek yapma gayretinde bulunanlar mevcuttur."

Hiçbir yazımda ön yargılı olmadım. Daima objektif olmaya çalıştım. Ön yargılı olsaydım, ilk yazımda iddianız konusunda aydınlanmak için sorular sormazdım.

CROSSWISE
26-12-2006, 22:58
Sevgili pante ... Galiba istemedende olsa yanlış üstüne yanlışı siz yapıyorsunuz. Bu da biraz tuhaf kaçıyor. Alıntı ve cevapları farklı farklı yerlerden yapıyorsunuz. Bana alıntıladığınız soruyu sorduğunuzda ben size aynen şu cevabı vermiştim ;

Aslında yazdığım bu yazı , yeni bir iddia veya benim bir iddiam değil...Son yıllarda yazılan araştırma / inceleme kitaplarından bir derleme hüviyetindedir. Aleviliğin şu an ki yaşanış ve tanımlanış şeklinden bağımsız olarak düşünüldüğünde ve bu yönde araştırma yapıldığında , ortaya bundan farklı bir sonuç çıkmıyor.Zira birbirinden bağımsız araştırma yapıp aynı sonuca varan araştırmacı isimleri dikkat çekici ; Erdoğan Aydın , Faik Bulut , Süleyman Diyaroğlu , Erdoğan Çınar ...

Ocak sisteminin dağılışıyla birlikte , Alevilikteki SIR kavramının kayboluşu ve Türkiye'deki kimi ideolojik çevrelerin Alevileri kendi safhına çekme çabası , Alevileri de inançları doğrultusunda kavram ve tanım kargaşasına sürüklemiştir.

Fakat siz koyu işaretlediğim kısmı kırpmışınız. Demek istediğim birbirinden bağımsız olarak araştırma yapan -yukarıda ismi geçen- araştırmacılar , OCAK sisteminin çöküşüyle birlikte SIR kavramının kaybolmasına bağlı olarak bir anlam yitimi yaşamışlardır.Bundan farklı bir sonuç çıkmadığı konusu , eksik olarak alıntı yaptığınız yer ile alakalıydı yani...

Zaten benim derleme huviyetindeki yazımda , çeşitli sav ve teorilerden bahsettim. Yazdıklarımın hangisine gerçek diyip inatla savunabilirim ki? Sadece bir teoriden bahsetmiş olsam , yanlış anladınızı düşüneceğim lakin çeşitli iddalardan bahsetmişken , neyi GERÇEK olarak almışım merak ettim doğrusu? *İşte bu sebeple önyargılı davranıyorsunuz diyorum ya!

Ben Alevi ismi kesin olarak LUVİLER'den gelir mi dedim yoksa LUVİLER teorisini "Erdoğan Çınar'ın bir savı..." olarak mı nitelendirdim? Elbetteki Erdoğan Çınar'ın bir savı olarak değerlendirdim ki , yazımda da aynen bu ifade geçer... Fakat sanki ben çeşitli teorilerden bahsetmeyip , tek bir konu üzerinde diretiyormuşum gibi bir hava yarattınız ki , alakası dahi yok.

Yazdığınız iletinizde , sürekli olarak benim "Aleviliğin şu an ki yaşanış ve tanımlanış şeklinden bağımsız olarak düşünüldüğünde ve bu yönde araştırma yapıldığında , ortaya bundan farklı bir sonuç çıkmıyor" lafıma takmış bir vaziyette , sanki ben yazımdan bir sonuç çıkarmışım gibi bir hava yaratıyorsunuz.Galiba siz tam anlamıyla yazıyı okumadınız , ya da üstü kapalı göz gezdirdiniz. Ya da başka bir yazıyla benim yazıyı biribirine karıştırıyorsunuz...

Tekrar ediyorum ki ben yazımda , bir sonuç çıkarmadım.Sadece adı geçen araştımacı / yazarların vardığı ortak sonucu yazdım ki bu ortak sonuç , aynen şöyleydi ;

"...gerçek anlamda tarih ile ilgilenen araştırmacılardan Erdoğan Aydın , Faik Bulut , Erdoğan Çınar ve Süleyman Diyaroğlu gibi yazarlar , ortak bir sonuca ulaşarak vermişlerdir. Bu sonuca göre Aleviler , yaşadıkları coğrafyadaki *İslam baskısı yüzünden gerçek öğreti ve kimliklerini , İslami kavramlar altına gizlemiş , bunu sırlaştırmış ve kapalı bir toplum oluşturup OCAK sistemiyle yaşayarak , nesilden nesile bu sırları bugüne kadar ulaştırmışlardır.

Nesnel bir tarih anlayışıyla irdelendiğinde , bu savın ne kadar güçlü olduğu nesnel tarihçiler tarafından da kabul edilmekte , zira ünlü Türkolog Irene Melikof gibi bilimadamları , Alevilikte geçen ALİ ile İslam halifesi ALİ nin aynı kişi olmadığını belirtmektedir."

Siz ise hala daha anlayamadığım bir şekilde "bir iddia" dan bahsediyorsunuz ki , ben neyi iddia etmişim anlamış değilim. Benim hangi konu üzerine "...bundan farklı bir sonuç çıkmıyor " dediğim yukarıda yazılı...Zaten yazıda bu bir gerçek diyebileceğim ne bir sonuç , ne de toptan bir sav var...

Yazıda Aleviliği Türklükten soyutlatıp , farklı niyetlere sahip olduğumdan tutun da , Aleviliğin kökenini LUVİLER'e dayandığını iddia etmişliğime kadar saçma şeyler yazmışsınız..Alttaki alıntı da bunun kanıtı...

Aleviliğe yeni bir tanım getirmek isteyenlerin çabası ise boşuna. Bu maya tutmaz.
Tabi ki Alevilik İslam'ın ne bir kolu, ne bir mezhebidir. İslam'ın içinde yer almaz.
Ancak Aleviliğin İslamdan farklı olduğunu kanıtlamak için onu Luvilere, Sümerlere dayandırmaya kalkışmanın mantığı yok. Bu iddialar, Etrüsklerin, Sümerlerin, Japonların, Kızılderililerin Türk kökenli olduğu iddialarından dahi çok çok zayıftır hatta iddia olmaktan öte saçmadır. Alevilerin büyük çoğunluğu Türkmendir. Dersim Aleviliğini bilemem. Zaza mıdır Türkmen midir ama, Alevi kültürü ve kökeni Türklerden soyutlamaya kalkışıldığında bunun altında farklı niyetler sezilir.


Sonuç olarak , siz yazıyı doğru dürüst okumamışınız. Zaten okusaydınız herhangi bir konuda diretmediğimi , çeşitli iddaları gündeme getirdiğimi , amacımın farklı ve ilginç iddiaları gündeme getirip tartışmak olduğunu anlardınız...

Neyse...Fazla uzatmaya gerek yok...Sizin önyargılı olup olmadığınız konusunda başka açıklama yapmayacağım.

pante
26-12-2006, 23:04
Crosswise'ın yazısı doğru olmayan çeşitli iddialar içeriyor. Yazıda doğru taraflar da var tabi.
Ancak her kesimden her konuda Erdoğan Çınar gibi temelsiz iddialarda bulunanlar iddia konularının içinde doğrulara da yer verirler. Hatta çoğu doğru olan, çoğunluk tarafından kabul edilen bilgilerin arasına yanlış iddiaları serpiştirerek kabul ettirmeye çalışırlar. 10 sözden 9'u doğru olsa dahi önemli olan o 1 yanlışın amacıdır.

1- Alevi sözcüğünün kökeni: "Luvi" den ya da "alev" den geldiği iddiası mesnetsizdir. Açıkladım. Benzer şekilde "Safevi" sözcüğü var. Aynı mantıkla "Alevciler" olurdu, Aleviler değil.

2- Alevilikte Tanrı=Ali değildir. Panteist tanrı anlayışı vardır. Bunun yanında Hak-Muhammed-Ali üçlemesi mevcuttur. Ali'yi tanrı olarak görenler varsa da bunlar azınlık bir topluluktur ve bunlara Alevi denilmesi yanlıştır. Aleviliğin Şia ile aynı olmaması ya da Şia'nın kolu olmaması gibi..

3- Alevilikte cennet-cehennem inancı: "Asla ve asla yoktur" diyerek tam bir katiyet sunulmuş. Yok öyle bir kesin inanç. Alevilikte cennet-cehennem yoruma, tartışmaya açıktır. İnananı da vardır, inanmayanı da. Ancak panteist inancın hakim olduğu kesimde yoktur. Genelleme yapılamaz.

4- Alevilikte evrenin yaratılışı:
Bu konuda ise panteist değil panenteist görüş hakimdir. "Evrenin yaratılışı Tanrıdan taşan nur ile olmuştur" diye inanılır.

5- 12 hizmetli iddiası:
12 sayısının birçok inanışta varolduğu konusunu açıklamışsınız. Buna rağmen Crosswise hizmet benzerliklerinden söz ediyor. Lise öğrencisine sorsanız "Bir tapınağa 12 hizmetli koyacak olsa görevleri ne olurdu?" diye, yazacağı görevlerden çoğu Sümerlerinkine, Alevilerinkine benzer olurdu. Daha farklı ne yapmaları bekleniyor ki buradan Sümerlere varılmaya çalışılıyor?!

6- Aleviliğin sır oluşu:
Alevilik sır değildir ama sırlarla doludur. Bunun bir sebebi yüzyıllarca baskı altında zulüm görmüş olmalarıdır. Diğer taraftan İslam, Şaman, Tasavvuf, Panteizm vb. inanışların içiçe geçmesiyle oluşan karmaşık inanç yapısı ve İslam toplumu içinde yaşamın etkisi nedeniyle Alevi halkına net bilgiler verilememiş, açık öğretiler sunulamamıştır. Mistik bir inanç sistemi oluşmuştur.

CROSSWISE
26-12-2006, 23:37
1- Alevi sözcüğünün kökeni: "Luvi" den ya da "alev" den geldiği iddiası mesnetsizdir. Açıkladım. Benzer şekilde "Safevi" sözcüğü var. Aynı mantıkla "Alevciler" olurdu, Aleviler değil.


Crosswıse bunu zaten iddia etmiyor.Sadece ve sadece bir tez olarak gündeme taşıdı lakin , inatla ve hınçla siz bunu crosswıse'ın iddiasıymış gibi sunmaya kalkıyorsunuz.Zira Alevi sözcüğünün kökeni hususunda , yazdığım yazıdaki tek tez LUVİLER değildi...

2- Alevilikte Tanrı=Ali değildir. Panteist tanrı anlayışı vardır. Bunun yanında Hak-Muhammed-Ali üçlemesi mevcuttur. Ali'yi tanrı olarak görenler varsa da bunlar azınlık bir topluluktur ve bunlara Alevi denilmesi yanlıştır. Aleviliğin Şia ile aynı olmaması ya da Şia'nın kolu olmaması gibi..

Alevilikte ALİ=ALLAH tır.Bununla ilgili onlarca deyiş ve nefes sunulabilir.Ayrıca Alevilikteki panteist Tanrı inanışı , ALİ'ye ilahlık sıfatı verilemeyeceği anlamına gelmez.Alakası dahi yoktur.

Ali şeriatta aslandır
Tarikatta Şah-ı Merdandır
Marifette büyücüdür
Sırr-ı Hakikatte Ali'den başka Allah yoktur

***

Hakk-ın kandilinde gizli nihanda
La mekan elinde sır idi Ali
Künt-ü kenzin esrarı andadır
Dünya kurulmadan var idi Ali

***

Mü'minler sırrını ilden sakınır
Kendin bilmezlere sözün dokunur
Genç Abdal dört kitapta okunur
Evveli ahiri destan Ali'dir

***

Yoğ iken yerle gökler zelden
Kudret kandilinde pünhan Ali'dir
Kün deyince bezm-i elestten evvel
Alemi var eden sultan Ali'dir

***

3- Alevilikte cennet-cehennem inancı: "Asla ve asla yoktur" diyerek tam bir katiyet sunulmuş. Yok öyle bir kesin inanç. Alevilikte cennet-cehennem yoruma, tartışmaya açıktır. İnananı da vardır, inanmayanı da. Ancak panteist inancın hakim olduğu kesimde yoktur. Genelleme yapılamaz.

Ben bir Alevi olarak , cennete / cehenneme inanan bir Aleviye rastlamadım ki öğretinin aslını içinde barındıran nefeslerde cennet veya cehennem inancını direkt olarak yansıtan anlamlar asla mevcut değildir.

4- Alevilikte evrenin yaratılışı:
Bu konuda ise panteist değil panenteist görüş hakimdir. "Evrenin yaratılışı Tanrıdan taşan nur ile olmuştur" diye inanılır.

Evrenin yaratılışı hususunda zaten panteist veya panenteist bir sonuca ulaşılmadı ki bunu bir yanlışlık / hata olarak değerlendiriyorsunuz.

5- 12 hizmetli iddiası:
12 sayısının birçok inanışta varolduğu konusunu açıklamışsınız. Buna rağmen Crosswise hizmet benzerliklerinden söz ediyor. Lise öğrencisine sorsanız "Bir tapınağa 12 hizmetli koyacak olsa görevleri ne olurdu?" diye, yazacağı görevlerden çoğu Sümerlerinkine, Alevilerinkine benzer olurdu. Daha farklı ne yapmaları bekleniyor ki buradan Sümerlere varılmaya çalışılıyor?!

Demek lise öğrencisine bir 12 hizmetli koyulacak olsa görevleri ne olurdu diye sorsak , aynı cevapları verirler öylemi? Siz galiba pek iyi değilsiniz ki bu kadar basit ve o kadar da komik şeyler söylüyorsunuz... 5000 Yıl önce yaşamış bir uygarlığın dinsel ayinindeki 12 hizmetlinin , isimlerinin ve görevlerinin büyük benzerlikler (neredeyse aynı) göstermesini tesadüf olarak almak , bilimsel tarih anlayışına sığar mı acaba? Ayrıca ben Aleviliğin kökeni Sümerler'e dayanır diye bir ifade sarfetmedim...Benzerliği Erdoğan Çınar'ın ifadeleri ile ortaya koyup , siz ne düşünüyorsunuz diye merak ettiğimi belirttim...

6- Aleviliğin sır oluşu:
Alevilik sır değildir ama sırlarla doludur. Bunun bir sebebi yüzyıllarca baskı altında zulüm görmüş olmalarıdır. Diğer taraftan İslam, Şaman, Tasavvuf, Panteizm vb. inanışların içiçe geçmesiyle oluşan karmaşık inanç yapısı ve İslam toplumu içinde yaşamın etkisi nedeniyle Alevi halkına net bilgiler verilememiş, açık öğretiler sunulamamıştır. Mistik bir inanç sistemi oluşmuştur.

Alevilik bir sırdır diye bir ifade kullandığımı hatırlamıyorum. Fakat sırlarla dolu olduğunu , bu sırları ve anlamlarını , gerek kendi kişisel araştırmalarım , gerekse çeşitli kaynaklardan alıntı yaparak açıklamaya çalıştım. Zaten bende Alevilikteki SIR kavramını , çeşitli baskı , işkence ve zorlamalar sonucunda oluşturduklarını , adını andığım araştırmacılarında bu yönde ortak bir sonuca vardıklarını yazdım.

Crosswıse'ın hataları var diyerekten maddeler sıralamışsınız da , hata diye nitelendirdiğiniz 6.maddenin aynısını zaten yazıda CROSSWISE'ın yazdığını görememişsiniz. Ben zaten SIR kavramını sizin 6.madde de belirttiğiniz açıdan açıklamaya çalışmışken ve bu başlıkta özellikle de SIR kavramını vurgulamak istemişken , sizin hata dite nitelendirdiğiniz şeyi anlamak mümkün değil... Aslında 6.madde de yaptığınız hata, CROSSWISE'ın yazısını okumadan , anlamadan ve önyargıyla yorum yaptığınızın kanıtıdır.

pante
27-12-2006, 00:19
Crosswise kardeşim, yazılarımda seni değil, derlemenin kaynağını muhatap aldım. 1-2 yerde "Crosswise'ın yazısı" diye geçtiği için herhalde yanlış anlamışsın. Yazı tabi ki senin ama içeriği sana ait değil ve benim eleştirilerim içeriğine. Tartışmaya açtığın yazılara gelecek olan karşıt fikirlere hoşgörülü olmalısın. Farklı yanıtları "ön yargılı" diye suçlamamalısın. Bana ilk yanıtında da ön yargı ile başlamış, son yazında da ön yargı ile noktalamışsın. Kişiselleştirmeye neden gerek duyuyorsun ve yazının kaynağına yaptığım eleştirileri neden üstüne alınıyorsun?
Üstelik inatla yanlışları savunmak niye? Hala 1-2 şiirle Ali=Allah diye diretiyorsun. Sana aşağıda Şah İsmail Hatayi'nin tevhidinde Allah'a da, Ali'ye de, Cennete de, hurilere de dair yanıt var.

TEVHİD 3
Şu aleme nur doğdu / Lâ İlâhe İllâllah
Muhammed doğduğu gece / Lâ İlâhe İllâllah
Yeşil kandilden nur indi / Lâ İlâhe İllâllah
Muhammed doğduğu gece / Lâ İlâhe İllâllah

Hak Lâ İlâhe İllâllah
İllâllâh Şah İllâllah
Lâ İlâhe İllâllah
İllâllah Şah İllâllah
Sen Ali’msin Güzel Şah
Şahım Eyvallah Eyvallah. (nakarat)

Huri kızların hepisi / Lâ İlâhe İllâllah
Muhammed dinin tapusu / Lâ İlâhe İllâllah
Açıldı cennet kapısı / Lâ İlâhe İllâllah
Muhammed doğduğu gece / Lâ İlâhe İllâllah

Nakarat

Muhammed anadan düştü / Lâ İlâhe İllâllah
Kafirlerin aklı şaştı / Lâ İlâhe İllâllah
Bin bir putlar yere geçti / Lâ İlâhe İllâllah
Muhammed doğduğu gece / Lâ İlâhe İllâllah

Nakarat

Huri kızları geldiler / Lâ İlâhe İllâllah
Muhammed dinin sordular / Lâ İlâhe İllâllah
Nurdan kundağa sardılar / Lâ İlâhe İllâllah
Muhammed doğduğu gece / Lâ İlâhe İllâllah

Nakarat

Muhammed kalktı oturdu / Lâ İlâhe İllâllah
Alemi nura batırdı / Lâ İlâhe İllâllah
Yer gök salavat getirdi / Lâ İlâhe İllâllah
Muhammed doğduğu gece / Lâ İlâhe İllâllah

Nakarat

Şah Hatayi’m ey kardaşlar / Lâ İlâhe İllâllah
Güzel olur hep bu işler / Lâ İlâhe İllâllah
Secdeye indi hep başlar / Lâ İlâhe İllâllah
Muhammed doğduğu gece / Lâ İlâhe İllâllah

__________________

E k s i k l i k _ K e n d i _ Ö z ü m d e _ D a r ı n a _ D u r m a y a _ G e l d i m . . .
Şah Hatayi

pante
27-12-2006, 00:35
6. maddeyi hata olarak yazmadım. Maddelerden önceki ön yazımı okursan doğruların da olduğu *açıklamasını yapmıştım. Her konuda böyle açıklama yapmak zorunda bırakma beni. :) Biraz daha dikkat lütfen..
Ayrıca 4. madde de eleştiri değil.

CROSSWISE
27-12-2006, 01:38
Konuyla alakalı aramızda geçen diyalogu baştan sona tekrar okuduğumda , son yazdıklarınıza pek bir anlam veremedim doğrusu ve pek güldüm...Siz de hayatınız boyunca hep böyle gülün emi :)

Neyse...
Hayırlı geceler!

27-12-2006, 02:50
Aleviliğin tanımı konusunda bugün aleviler arasında da mutabakat yoktur. Hatta mutabakat bir yana son yıllarda tartışmalar şiddetlenmektedir. Bir yandan aleviliği İslamın özgün bir yorumu, bir mezhebi olarak görenler ki Cem Vakfı, Karaca Ahmet Derneği bunlardandır, bir yandan şii öğelere ve 12 imam anlayışına ağırlık veren Ehlibeyt Vakfı diğer yandan ise aleviliğin islam dışında bir inanç ve din olduğunu iddia eden Alevi-Bektaşi Federasyonu ve Pir Sultan Abdal Derneği söz konusu.

Aleviliğin yazılı gelenekten ziyade sözlü geleneğe dayanması, tezlerin ispatlanmasını zorlaştırıyor. Ancak benim araştırmalarım sonucu vardığım kanı Aleviliğin inanç kökeni ve temel ilkeleri bakımından İslamın dışında yer aldığı yönündedir.

Alevilik senkretik bir öğreti yani pek çok din ve inanıştan öğeleri kendi bünyesine almış ancak alırken de kendi inanç özüne uydurmuş bunları. Benzetme yapmak gerekirse oksijen ve hidrojen nasıl ki su molekülü içinde artık başkalaşmış, özelliklerini kaybetmiş ise aleviliğin içindeki pek çok öğe de değişime uğramıştır. Örneğin Ali kavramını İslamdan almış ancak o kavramı deyim yerindeyse asimile etmiş kendi öz inancı içinde eritmiştir. Bence alevilik konusundaki en kritik belirmelerden biri budur: Aleviliğin Ali'si Hz. Ali değildir. Ünlü Türkolog İrene Melikoff'un yaptığı belirlemeye katılıyorum: Aleviliğin Ali'si orta asya Türklerinin şaman inanışlarındaki gök tengrinin ad değiştirmiş şeklidir. Bunu iddia etmek aleviliğin tamamen Türk kökenli olduğu anlamına gelmez. Alevilik pek çok dinden ve milletten etkilenmiş ve onlardan öğeler almış. Budizm, manicilik, zerdüşlük, hıristiyanlık ve islam. Eski Kürt inanışlarından, Sümerlerden ve başka topluluklardan öğelerin alevilikte bulunması gayet normal. Zaten alevilikteki "72 millet birdir bizde" sözü millet temelinde bir inanç olmadığını gösteriyor. Bu konuda sanırım en uygun deyim "Alevilik bir Anadolu kültürü ve inancıdır" demek olur.

Geçenlerde bir alevi forumunda bir üyenin diğerlerine şöyle yazdığını gördüm:

-Canlar, Hz. Ali camide öldürüldü diye camiye gitmemek olur mu?

İşte asıl tehlike bana göre burada. Eğer alevilik islamın içinde görülürse bu soruya verilecek yanıt "tabiki olmaz" olacaktır. Böylece aleviler camilerin yolunu tutmaya başlayacak. Alevilik bir kez net şekilde İslamın içinde kabul edilirse sünnileşmeleri kaçınılmaz gibi görünüyor. Daha sonra da diğer ibadetler gelecek sıraya oruç, hac vs. "Kuran böyle yazıyor canlar, hacca gitmemiz lazımmış" denilecek. Ve benzeri mantık yürütmeler sıraya girecek.

Günümüzün gençleri eskilere göre daha sorgulayıcı. Bu nedenle konunun önemi son yıllarda artıyor. *Sitemize gelen bir alevi kızı bana şunları anlattı:

-Anneme neden namaz kılmadığımızı sordum. Annem de "Hz. Ali bizim namazımızı da kıldı" dedi. Anneme "Olur mu hiç öyle ya ne demek bizim yerimize kıldı?" dedim.

Sanırım bu çelişkileri daha pek çok genç alevi arkadaşım da yaşıyor. Günümüz aleviliğinin bu sorulara verdiği yanıt yukarıdaki genç kız gibi bana da yetersiz ve kaçamak görünüyor. Benzeri duygudaki alevi gençleri bu durumda ya sünnileşmeye kayma durumunda ya da deist, ateist veya agnostik olma çizgisine kaymaktalar. Bu ikinci kesim aleviliği bir din ve inanç olarak değil kültür olarak yaşamaktadır. Bir aidiyet ve köken belirtme açısından aleviyim demektedir.

Bizi asıl ilgilendiren konu alevilerin Türkiye'de devlet politikası olarak asimile edilmeye çalışıldığıdır. Okullarda alevilik öğretilmemekte, adı bile anılmamakta ve sünni-hanefi inancı empoze edilmektedir alevi çocuklarına. Alevi köylerine devlet cami yapmaktadır. Bu açıdan diyanet işleri bir sünni misyoner kuruluşudur. Ezilen bir toplum olarak aleviler laikliğin yanındadır. Bu nedenle bizler de laiklik mücadelesinde alevilerle aynı saflarda olmalıyız. En önemli noktaları bunlar olarak görüyorum.

spartacus
27-12-2006, 13:50
Sevgili CROSSWISE
Alevi kökenli birisi olarak Yazılarını okudum, neredeyse Yarım Bin yıllık Osmanlı baskısını dışta tuttuğumda, anlattıklarınızın yobaz Osmanlı-İslam alevi tanımları yanında çok daha değerlidir.

MÖ 2000 li yıllarda Anadoluda Hititler diye bir uygarlık yok, aslında Hatti, Luwi, Hurri'ler(Güney bölgesi) var.

Hattiler hakkında fazla bilgi yok, sanırım aynı kader Luwiler içinde geçerli. Ancak dini açıdan Güneş ön plandadır. Babil'in büyük tanrısı Ba'al Boğa figürlü iken Hattilerinde büyük Tanrısı Taru*boğa biçiminde ifade edilmiş. Sümer kültürünün mirası Babildir. *Bu tesadüf olabilir mi?
Taru, Fırtına Tanrısı, göklerin ve fırtına tanrısı, Sümer'in Enlil'i ise aynı özellikte, tufanlar Tanrısıdır, Babil'in Ba'al'i, Fenikeliler'in El-İlah'ı aynı tanrılar.
Biraz kaynak..
http://www.tebe.org/tr/dosyalar/hitit_dini/index.htm

Kaldı ki
Luwilerde ışık çok önemli, Antalya Valiliğinin resmi sitesinde Olbia şehri için şunlar söylenmektedir;
"Kentin adının kökekinin Luwi dilinde "ALLUVA" olduğu ve bunun "IŞIK/GÜNEŞ YERİ" anlamına geldiği anlaşılmaktadır. Burada Luwi döneminde ışık tanrıçası adına bir tapınak bulunduğu sanılmaktadır."

http://www.antalya.gov.tr/index.php?Sayfa=oren_yerleri
Burada kentin adının ALLUVA olması, Ayrıca Likya'nın(Lykia) Işık Ülkesi olduğu ifadeleri, yine aynı yerleşim bölgesindeki benzerliği gösteriyor.

Lu kelimesinin ışık olduğu ve Luwiler kelimesinin Işık İnsanı olduğu, Likya ismindeki li'ninde Lu kökene ait olduğu düşünüdüğünde Likyalılarında ışık ülkeliler olduğu ortaya çıkar. Avrupa Hind Dil ailesinde Li, köken açısından ışık demektir, "Light" gibi.
Tanrının görüngüsü ile ışık bir tutuluyor, burada ateş değil öne çıkan ışıktır. Alev kelimesi ile değil ışık kelimesi ile bağ kurulmalı.

Enel-Hak, Tanrının insanın kendisinde, özünde olması inancı ile Tanrının yansımasının ışık olması arasında bağ kurulabilir mi?

Mantık açısından buraya kadar bir tutarsızlık göremiyorum.

Sümerlerle olan ve sizin örnek verdiğiniz 12 rakamı, abartılmamalıdır, ancak Babil kültürünün Mezopotamya ve Anadoluya neler taşımış olacağıda gözden ırak tutulmamalıdır. 12 Rakamının Sümerlerce kutsal sayılması doğaldır, 1 yılın 12 aya taksimi, haftanın 7 güne taksimi ayrıca 7 ve 12 ninde kutsallığı, bir günün gece 12 gündüz 12 saate taksim, Tanrıların işaretlerinden(burçlardan) yıldızlardan gelmektedir, en azından ben böyle mantık yürütüyorum.

Sümerlerde ayrıca bildiğim kutsal rakamlarda 40 Rakamıda Kutsaldır, bir yerlerde okumuştum, ancak şu anda hatırlayamıyorum, Tanrı Enki'nin rakamı olarak biliyorum. 40 lar, 12 ler... tabirler var. Araştırmanızda bir yararı olacaksa bunuda araştırmak gerekiyor, en azından Kırklar Cemi için..
Nuh Tufanı'da 40 gün?
"3 Tufan kırk gün sürdü. Çoğalan sular gemiyi yerden yukarı kaldırdı.
Yaratılış 7:17"

Tevrat'da, İncil'de ise 12 ler geçer yine, Kur'an'da da geçer 12 ler.

Tevrat
"20. İsmail`e gelince, seni işittim. Onu kutsayacak, verimli kılacak, soyunu alabildiğine çoğaltacağım. On iki beyin babası olacak. Soyunu büyük bir ulus yapacağım."
Yaratılış 17:20
"19. İsrail halkına her oymak önderi için bir tane olmak üzere on iki değnek getirmesini söyle. Her önderin adını kendi değneğinin üzerine yaz.
Çölde Sayım 17:2"

"10. On iki taş olacak. Üzerlerine mühür oyar gibi İsrailoğulları`nın adları bir bir oyulacak. Bu taşlar İsrail`in on iki oymağını simgeleyecek.
Mısır'dan Çıkış 28:21"

İsa'nın 12 havarisi. İncil, Matta
"8 Akşam olunca İsa on iki öğrencisiyle yemeğe oturdu.
Matta 26:20"

"BAKARA SÛRESİ
(60) Hani, Mûsâ kavmi için su dilemişti. Biz de, "Asanı kayaya vur" demiştik, böylece kayadan on iki pınar fışkırmış, her boy kendi su alacağı pınarı bilmişti...."

"A'RÂF SÛRESİ
(160) Biz onları on iki kabile halinde topluluklara ayırdık..."

Peki ya buna ne demeli?

"TEVBE SÛRESİ
(36) Şüphesiz Allah'ın gökleri ve yeri yarattığı günkü yazısında, Allah katında ayların sayısı on ikidir."

Oniki önder, onikiler, oniki kavim, oniki havari, oniki imam... Sadece Aleviliğin değil Allah'ında katında 12 ay var. 12 rakamıda, 40 Rakamıda yine kutsal rakamlardan. Sorun şuki, 12 rakamı *Sümerler içinde kutsaldır, 12 Burcu simgeler...

Üzerinde karar kılınmış olan genel bir kanı var, Alevilik bir yaşam biçimidir, merkezi İran Horasan'dır, böyle der geçeriz çoğunlukla. Aleviliği Ali'ye, Muhammed'e ve Muhammed soyuna dayandırma çabaları, tahrifat temellidir. Muhtemel İslami baskı burada çok büyük rol oynuyor. Alevilik şamanizmden, Zerdüştün iyi ile kötünün savaşında iyiyi temsilden, baskı ile yayılma döneminde İslam'dan(haksıza karşı haklının iyinin yanında olma) çok şey almıştır. Bana göre Ali'nin öne çıkmasının en önemli sebebi, İslami baskının zora dayalı olması ve bir alternatif seçim şansından kaynaklı. Bir yerde İslamı kabul edebilmenin ama onu tümden almak yerine hali hazır öğretilerinide sürdürebileceği bir şekilde, Tanrının insanda olması, Ali'nin kendi cenazesini taşıması vs... bağdaştırma çabası olarak görüyorum.

Yalnız bir şeyi gözden kaçırmamak gerekir, İslamın yayılma döneminde yaşam tarzı yerleşikmiydi yoksa göçermiydi. Bu gerçekten çok önemli, eğer yerleşik bir yaşam ise, mülkiyet kültürü gelişmiştir ve mülke dayalı Tanrı anlayışının kabulü daha kolaydır, eğer göçer ise Tanrı doğa ile özdeşleştirilmiş bir yapıya sahiptir.

İran'dan Anadoluya geçiş, vazgeçilemeyen yayla kültürü, Bedreddinin kazanı, komün benzeri yaşamı, bazı ipuçları veriyor, mülkiyet kültürü değilde, sanki birlikte paylaşım, göçer kültürü daha baskın. Çünkü göçer kültürde mülkiyet olmaz, bu göçerliğin mantığına temelden terstir. Mülkiyetin insan yaşamına girmesi insan hümanizmasınıda alıp götürmüştür, buna rağmen Aleviliğin bir yaşam biçimi öngörüsü ve içerisindeki baskın insan sevgisi bence yine doneler sunmaktadır. Göçer, doğa insanı, mal ile mülk ile, menfaat, çıkar egemenlik(tanrıyı kullanmakda dahil) ile kirlenmemiş insan kültürünün bir başkaldırısınında adıdır alevilik. Dini yaşamı düzenleyen ve hatta toplumların yönetiminde, idaresinde ve biatında öne çıkartan anlayış mülkiyet kültürü, yerleşik yaşamdır. İslam'ın tanrısı göçerlerin değil, şehirli beylerin mallarının ve mülklerinin bir teminatı ayrıca sevk ve idaresi-iktidar noktasına öne çıkarken, yaratıcının doğa olması, Tanrının her şeyde ve insanın özünde, insan sevgisinde olması yerleşik yaşam kültürü ile çelişir...

Tarihden bir başka gerçeği daha öğreniyoruz, üretim araçlarına egemen olanlar iktidarada sahip oluyorlar. Bu günde öyledir, tarihe baktığımızda üretim araçlarının sahipliğinin ön planda olmadığı toplumlar göçer toplumlardır. Toprak doğa ile bir bütündür ve topraka n a nın sahibi yoktur. Toprakda bir üretim aracıdır. Böylelikle göçerler mevsime göre göç ettikleri verimli toprakların, mülki bir egemenlik ile çevrilmemesinden dolayı "ekmeği yiyor suyu içiyor"* Kısaca birileri toprağı çevirir ise siz nasıl oraya göçüp o topraklardan istifade edebilirsiniz? İşte bu mümkün değildir ve mülkiyetçi islam öngörüsü ile, doğaya ve tamamen doğal inanca sahip aleviliğinde, burada dahi çatıştığını görürüz.
"Bozuk Düzende sağlam çark olmaz"

"Ekmeği yiyecek suyuda içeceksiniz" (çözülen ilk Hitit cümlesi.)


[quote:c5e5354982="CROSSWISE"]Ben bir Alevi olarak , cennete / cehenneme inanan bir Aleviye rastlamadım ki öğretinin aslını içinde barındıran nefeslerde cennet veya cehennem inancını direkt olarak yansıtan anlamlar asla mevcut değildir.[/quote:c5e5354982]

Evet, öyledir ancak bilhassa Tokat, Amasya ve Çorum bölgesinde Alevi kesim bu gün 2 kola ayrılır. 12 İmam, İslam ve Ehli Beyt konusunda daha ısrarlı olan(aşiretler-Hubiyar) ile, bunda ısrarlı olmayan (Bektaşiler-benimde köken) vardır. Aşiretlere sıraç denir, bu onları kızdırır onlarda döner bizlere ala bağarsuk(bağısak) derler. Bu ayrışma Hubiyar'a dayalı olsa gerek ama bu günki yansımada, aradaki mesafe dahada artmıştır.
Aşiretler 12 imam kültüne daha bağlı bu gün. Diğerleri ise Dedeleri de kovmuştur, çoğunluğu Allah için özel bir şey yüklemezler. Hatta İslami tanımdakine inanmazlarda. Cennet ve Cehennem konusunda ise hepsi bu dünyadır derler. Bayram namazlarını kılmazlar, aşiretler bayram namazı kılar, Muharrem orucunu tutarlar, diğerleri ise oruç da tutmaz namazda kılmaz.

Son zamanlarda Cem Vakfı gibi kuruluşlar Osmanlı'nın Alevilere biçtiği misyona üretim araçlarına sahip olanların yönetimede sahip olduğu gerçeğigöz ardı edilmeden bilinçli bir şekilde sarılmış görülüyor, bilhassa kitle iletişim araçları sonrasında yeniden İslama dönüş etkileri görülmektedir.

Semah konusu ise bence yine Gökyüzü ile alakalı. Ben Semah dönüşünün 12 kişi ile olması gerektiğini düşünürdüm hep. Bir zamanların anlayışı gereği, evrenin merkezi Dünyadır ve yıldızlar bu merkez etrafında dönerler(gezegenlerde yıldız olarak buna dahil). 3 kutsal şey, yer, Gök, Tanrı. 12 Kutsal şey, dönen yıldızlar. Bu tür ayinlerin salt Anadolu değil, asya ve Amerikadada olduğu görülür. Bunlara ayin dedim, folklörük özelliğinden çok bana göre temeli dini ayindir. Neyse daha fazla uzatmayayım...

Diyar
27-12-2006, 20:48
Alevilik bir sır perdesidir ne olduğu konusunda kesin bir sav yoktur.

pante
27-12-2006, 21:36
"Bizi asıl ilgilendiren konu alevilerin Türkiye'de devlet politikası olarak asimile edilmeye çalışıldığıdır. Okullarda alevilik öğretilmemekte, adı bile anılmamakta ve sünni-hanefi inancı empoze edilmektedir alevi çocuklarına. Alevi köylerine devlet cami yapmaktadır. Bu açıdan diyanet işleri bir sünni misyoner kuruluşudur. Ezilen bir toplum olarak aleviler laikliğin yanındadır. Bu nedenle bizler de laiklik mücadelesinde alevilerle aynı saflarda olmalıyız. En önemli noktaları bunlar olarak görüyorum."


Yüzyıllarca süren baskı, zulüm, katliamlar, aşağılamalar ve asimilasyon uygulamalarına karşın Aleviliğin hala kültürünü, değerlerini *koruyor olması takdirle karşılanacak bir durumdur.
En özgür oldukları, inançlarını serbestçe söyleyebildikleri şu dönemde dahi ehlisünnetle kıyaslandığında sahip oldukları imkan ve şartlar yok denecek kadar azdır. Baskı altında oldukları dönemleri düşündüğümüzde, Alevi halkın inanç ve kültürleri konusundaki bilinçsizliklerine, farklılıklara, etkilenmelere, dejenerasyonlara hak vermemek mümkün değil.
20-25 yıl önce merak ettiğim hususları Alevi arkadaşlara sorduğumda net olarak alamadığım yanıtlar için "Herhalde çekiniyor, anlatamıyorlar" diye düşünürdüm.
Son yıllarda ise birçok Alevi arkadaşımın Alevilik hakkında birtakım detayları benden öğrenmesi ile anladım ki kendi inançlarının yeterince bilincinde değiller.
Tabi ki bu eğitimsizliğin sonucudur. Yüzyıllarca bu eğitim boşluğu fırsat olarak görülüp ehlisünnet tarafından, Caferilik- Şiilik tarafından değerlendirilmeye çalışılmıştır.

Okullarda ehlisünnet-hanefi çizgisinde verilen eğitimin Aleviliğe açtığı yaranın kapanabilmesi, yine okullarda verilmesi istenen Alevilik dersleriyle kapanacak gibi görünmemektedir. Milli eğitimin hazırlayacağı Alevilik dersinin içeriğinin yine asimilasyon politikaları doğrultusunda olacağı kesindir. Milli Eğitim bu konuda objektif davransa, Alevilerin kendi hazırladığı bir kitaptan ders vermeyi kabul etse dahi, Alevilerin kitabın içeriği, çizgisi konusunda anlaşamıyacakları da gün gibi ortadadır. Ayrıca uygulamada Alevi öğrencilerin eziklikleri sürecek, onur kırıcı ayrımcılık ve tavırlarla karşılaşacakları aşikardır.

Doğrusu, din derslerinin serbest bırakılıp sömestr döneminden çıkarılarak yaz okullarında verilmesidir. Böylelikle eğitimde din ve mezhep ayrımcılığının önüne geçilebilir.
İlaveten Cemevlerinde, federasyon ve derneklerde düzenli eğitimler sağlanabilir.

cccp13
07-01-2007, 05:21
aleviliğin islamla ilgisi yok demek yanlış olur. alevilik olarak sadece anadolu aleviliğini alıyorsanız buna uyar fakat alevilik çok mezhepli bi inançtır. mesela caferilik, şiilik , nusayrilik gibi mezheplerde muhammed peygamberdir. nusayrilikte daha farklı olsa da üçünde de kuran vardır. ali tanrı olarak görülmez tanrının yeryüzüne yansıması bi nevi insan kılığına girmiş hali olarak görülür. aleviliğin türkçeden gelmiş olabileceğine de ihtimal vermiyorum. anadolu aleviliğinin kaynağı islam değildir zaten anadolu aleviliği bir din değil felsefedir. birçok din ve inanıştan birşeyler katmıştır kendine. " BENİM KABEM İNSANDIR" sözü zaten islama vurulan bi tokat gibidir. belki de bu felsefe arap aleviğinden aldığı bazı değerler nedeniyle alevilik ismini almıştır.bunu tam bilmiyoruz. ama çok iyi bildiğim birşey var o da alevilik genel kavramıyla anadolu aleviliği ya da bektaşilik dediğimiz kavramın birbirlerinden çok farklı olduğu

07-01-2007, 11:30
cccp13 arkadaşım,

Cumhuriyet Gazetesi'nde yayınlanan ilanımız için senin önerdiğin sloganı (ufak bir modifikasyonla) seçmiştik. Bilmem haberin var mıydı? Katkın için teşekkürler.

cccp13
07-01-2007, 14:38
bazı sebeplerden dolayı uzun süre uzak kalmıştım sizden birkaç gündür katılıma başladım bunu bilmiyordum ama inanın şimdi çok mutlu oldum. teşekkür ederim bildirdiğiniz için

KIZILBAS
30-03-2007, 03:11
Alevilik nedir? Alevilik dünyanin en güzel inancidir

İSLAM BİZİM NEREMİZDE ?

Hacı bilmem hoca bilmem
Beş vakit namazı kılmam
Ramazanda oruç tutmam
İslam bizim neremizde ?

Çarşafım yok türbanım yok,
Ehl-i sünnet fermanım yok
Arafat'ta kurbanım yok,
İslam bizim neremizde

Cemimde yok sazımda yok
Karımda yok kızımda yok,
kırpık sakal yüzümde yok
İslam bizim neremizde,

Dem çekerim dolumda yok,
Bilimde yok ilimde yok,
Türkçe duam dilimde yok,
İslam bizim neremizde

Mezhep deyip nifak sokmam,
Tekbir ile insan yakmam,
Tespihim yok takva takmam,
İslam bizim neremizde,

Kandilimiz gecemiz yok
Arapçamız hecemiz yok
Hülleyecek kocamız yok,
İslam bizim neremizde ?

Muhammet'le Ali öldü,
Soyu sopu sürgün geldi,
Meydan Muaviye'ye kaldı,
İslam bizim neremizde,

Ehl-i beyt benim dostum
Ezdiler bağrıma bastım,
Ben İslam'a çoktan küstüm,
İslam bizim neremizde,

Saltanatı halifesi,
Hiç tanımam neyin nesi,
İrticası, Kara sesi
İslam bizim neremizde,

Tutturmuşlar ehl-i sünnet,
Ne cehennem ne de cennet,
Kül köle değilim ümmet,
İslam bizim neremizde,

Tüm dinlerden alıntım var,
Şamanlıktan kalıntım var,
Çok üzgünüm anlatmak zor
İslam bizim neremizde,

Özümde benlik yazılmaz,
Kimseye kuyu kazılmaz,
İç abdestim hiç bozulmaz,
İslam bizim neremizde,

Arıyorum tarıyorum,
Can gözüm var görüyorum,
GAZİ METİN soruyorum,
İslam bizim neremizde ?

InVitatio
30-03-2007, 03:55
ya ne diyeyim icerik olarak cidden doyurucu iletiler....yani her bakimdan....

bende hepsini tekrar okuyup bir yorum yazmayi deneyecegim ama bu konuyu takip edecegim....


Gercege Hüü
Mümine Ya Ali

InVitatio

aldostu
31-03-2007, 22:39
Muhammet'le *Ali *öldü, *
Soyu *sopu *sürgün *geldi, *
Meydan *Muaviye'ye *kaldı, *
İslam *bizim *neremizde, *

Hz.Ali, Hz. Hüseyin ve Alevilik konusu İslamiyet içerisinde bir yaradır.
Ne yazık ki,
menfaat bilinç altından her tür inancın önüne geçiyor.
Muaviye ve Yezid konusu bunun bariz örnegidir,
tabii görebilene.

İnananlarını çok rahatsız etmeyeceğini umduğum ,
İslamiyet ile ilgili bir başka yargımı,
izninizle burada ifade edeyim, bu menfaat konusu ile ilintili:

Hz.Peygamber öldüğü an,
dinin yarısı ölmüştür.

Hz. Ömer'in kılıç elde Hz. Ebubekir'e biate daveti bunun başlangıcıdır.

Diğer tarafta ise,
sevgilisini kaybetmenin hüznü ve ona son dini görevlerini
doğru düzgün yapabilme gayreti içerisinde,
Hz. Ali'nin, kendisine biate gelenleri terslemesi...

İki sahneyi doğru tartın,
değerlendirin.

Konuşulamasa da gerçekler gerçektir,
bazen de çok acıdır.

Sevgilerimle,
Aldostu.

dolfen
24-06-2007, 10:08
hüseyin demirtaş'ın yazısı...


Alevilerin içindeki “Truva Atı” Prof. Dr. İzzettin Doğan ve onun bir çeşit tapulu mülkü sayabileceğimiz Cem Vakfı, Muharrem Matemi vesilesiyle yeni bir operasyona daha imza attı. T.C. Berlin Büyükelçiliği’ne Cem Vakfı Avrupa Koordinatörlüğü’nce çeşitli Avrupa ülkelerinde Muharrem ayında yapılacak sohbet ve cemleri yürütecek dedeler gönderilmesi için başvuru yapıldı. Buradan Ankara’ya iletilen başvurunun Diyanet İşleri Başkanlığı’nda incelemeye alınıp, kabul edilmesinin ardından Cem Vakfı Alevi Din Hizmetleri Başkanlığı’na bağlı 6 dede ve bir zâkire yeşil pasaport verildi.

Söz konusu kişilerin Almanya’nın Köln ve Frankfurt kentine geldikleri ve göreve başladıkları Avrupa’da yayınlanan bazı Türk gazetelerinde yer aldı.www.turkulerinsesi.com Köln’de Cem Vakfı Avrupa Koordinatörü Alişan Hızlı’nın karşıladığı Alevi din adamlarının 11 Şubat’ta Berlin’de düzenlenecek merkezi cem ayini sonrasında Türkiye’ye dönecekleri kaydedildi.www.turkulerinsesi.com

Şimdi bazılarınız diyecek ki,www.turkulerinsesi.com “Daha ne istiyorsunuz? İşte devlet bununla Alevi kimliğini resmen tanımak için adım atmakla kalmıyor,www.turkulerinsesi.com üstelik bir de Avrupa’da yaşayan Alevi vatandaşların din hizmetlerini karşılayacak dedelere devlet görevlilerine has yeşil pasaport,www.turkulerinsesi.com maaş ve harcırah (yolluk) verip ayaklarına yolluyor.www.turkulerinsesi.com Sen de sevineceğine kalkıp öküz altında buzağı arıyorsun!”

Böyle söyleyenler bir yönüyle haklı.www.turkulerinsesi.com Gerçekten tarihte ilk defa devlet ve Diyanet,www.turkulerinsesi.com Alevilere sürekli Sünni misyonerliği yapmayı bir kenara bırakıp,www.turkulerinsesi.com onların ibadet biçimi olan cemi tanıdığı gibi,www.turkulerinsesi.com bu ibadeti yürütecek Cem Vakfı’nın kendi içinde kurduğu gayri resmi bir kurum olan Alevi Din Hizmetleri Başkanlığı’na mensup dedeleri de,www.turkulerinsesi.com yurtdışına gönderdiği imamlara uyguladığı türden kriterlere tabi tutmadan geçici görevle yurtdışına tayin ediyor.www.turkulerinsesi.com

Normalde Diyanet,www.turkulerinsesi.com devletin kendi okul ve üniversitelerinde din eğitimi almamış hiçbir kimseyi maaşını vererek yurtdışına göndermez.www.turkulerinsesi.com Hatta bu kişiler İslam dünyasının en iyi ilahiyat eğitimi veren üniversitesi olarak kabul edilen Mısır’daki El Ezher’den mezun olsalar dahi böyle bir görevlendirme mümkün değildir.www.turkulerinsesi.com Zira zaten Yüksek Öğretim Kurulu (YÖK) El Ezher’den alınan diplomaların denkliğini tanımadığı gibi,www.turkulerinsesi.com bu kişiler yurtiçinde bile din görevlisi olarak çalışamazlar.www.turkulerinsesi.com Hele hele öyle yeraltı Kuran kurslarında,www.turkulerinsesi.com Doğu ve Güney Doğu Anadolu’daki resmi olmayan geleneksel medreselerde yetişen hocaları hiçbir resmi kurum dikkate bile almaz.www.turkulerinsesi.com

O zaman bu devlet ve Diyanet,www.turkulerinsesi.com düğün değil bayram değilken,www.turkulerinsesi.com Alevileri niye öptü? Neden hiçbir resmi sıfatı ve eğitimi olmayan Cem Vakfı Alevi Din Hizmetleri Başkanlığı mensubu dedeleri,www.turkulerinsesi.com Almanya’da örgütlü 200’e yakın Alevi derneğinden yalnızca iki elin parmaklarını geçmeyecek sayıda derneği çatısı altında toplayan Cem Vakfı Avrupa Koordinatörlüğü’nün başvurusunu dikkate aldı,www.turkulerinsesi.com dersiniz?

Bu soruyu sorar ve cevabını ararsak,www.turkulerinsesi.com devletin niyetinin hiçte iyi olmadığını ve işin içinde bir bit yeniği bulunduğunu bulmakta gecikmeyiz.www.turkulerinsesi.com Gelin şifreleri çözmeye çalışalım…

Esasında Cem Vakfı bu başvuruyla daha önce soyunduğu Alevileri sistemle barıştırma rolünde yeni bir adım daha atmıştır.www.turkulerinsesi.com Malum Prof.www.turkulerinsesi.com Dr.www.turkulerinsesi.com İzzettin Doğan ve Cem Vakfı ta başından beri mevcut çarpık sistemi,www.turkulerinsesi.com yapıyı değiştirmek için mücadele etme yerine,www.turkulerinsesi.com tercihini bu haliyle sisteme dâhil olma,www.turkulerinsesi.com ondan nemalanma şeklinde belirlemiştir. *Bu yönelişin doğal bir sonucu olarak devletin Diyanet’i kaldırmayacağı ön kabulünden yola çıkmış ve kendi içinde Alevi Din Hizmetleri Başkanlığı’nı kurarak birkaç yıl önce harekete geçmişti.www.turkulerinsesi.com Böylelikle Diyanet’in Sünnilere verdiği türden bir din hizmetini Alevilere götürmeye talip olan Cem Vakfı hedeflediği doğrultuda yoluna devam etmiş oluyor.www.turkulerinsesi.com Bunda fazla şaşılacak bir şey yok.www.turkulerinsesi.com O nedenle yavaş yavaş İstanbul başta olmak üzere cemevlerinde Diyanet’ten maaşlı,www.turkulerinsesi.com kadrolu ve devlet memuru dedelere rastlarsak şaşırmayalım.www.turkulerinsesi.com Söz konusu başvurunun kabul edilmesi bu gelişmenin önemli bir işareti olarak kabul edilebilir. *

Ama şunu hemen ekleyelim: Çok az sayıda bile olsa bazı dedelerin Diyanet kadrosuna alınması ve maaşa bağlanması Alevi örgütlenmesi içinde zaten var olan bölünmeleri bir daha onulmayacak şekilde derinleştirecektir.www.turkulerinsesi.com Bu yarılma sonucu bir zamanlar Diyanet’e bağlı olan ve olmayan imamlar arasındaki türden bir rekabet,www.turkulerinsesi.com çekememezlik ve hatta düşmanlık derecesine varan olaylar dizisi Alevi dedeler içinde de yaşanacaktır.www.turkulerinsesi.com İşte bu çekişmeden dolayı bugün Süleymancılar hâlâ Diyanet’e soğuk durmaları bir yana,www.turkulerinsesi.com tarikatın mensupları Diyanet’e bağlı bir imamın arkasında namaz bile kılmazlar,www.turkulerinsesi.com onların yetiştiği imam-hatip okullarına çocuklarını göndermezler.www.turkulerinsesi.com

İşin bu yanı belki sadece bazı açgözlü ve çıkarcı dedeleri ilgilendirir ama Alevilerin çok az bir bölümünün bile devletten din hizmeti almasının asıl zararı özüne,www.turkulerinsesi.com köklerine sadık Alevilik ve Alevilere olacaktır.www.turkulerinsesi.com Her şeyden önce maaşlı dedelerin ortaya çıkması,www.turkulerinsesi.com Alevi örgütlerinin ezici çoğunluğunun talebi olan Diyanet’in tamamen kaldırılması ve din hizmetlerinin finansmanının inananlara bırakılması büyük bir darbe alır.www.turkulerinsesi.com “Hizmet almadığımız bir kurumu vergilerimizle ayakta tutmak istemiyoruz” argümanı geçersiz hale gelirken,www.turkulerinsesi.com devlet ve hükümet de gerek Avrupa Birliği’nden Alevilerin taleplerinin karşılanması yönündeki baskılar karşısında,www.turkulerinsesi.com gerekse de bu çok sembolik adımın matah bir şeymiş gibi abartılmasından etkilenecek bazı Alevileri etkileyeceğinden elini çok rahatlatacaktır.www.turkulerinsesi.com

Özcesi devlet belki birkaç yüz dedeyi kadrolu yapacak ama bununla milyarlarca dolarlık bütçesi,www.turkulerinsesi.com 100 binin üzerinde personeli olan Diyanet’e meşruiyet sağlamakla kalmayacak,www.turkulerinsesi.com bu durumun sorgulanmasının bile tüm yollarını kapatmış olacaktır.www.turkulerinsesi.com Artık bundan böyle hiçbir Alevi Diyanet’e itiraz edemeyecek,www.turkulerinsesi.com etse bile buna gülünüp geçilecektir.www.turkulerinsesi.com Onlara,www.turkulerinsesi.com “Bakın dedelerinizi maaşa bağladık.www.turkulerinsesi.com Daha ne istiyorsunuz?” denilecektir.www.turkulerinsesi.com

Açıkçası biraz ağır olacak ama hırsız Diyanet,www.turkulerinsesi.com Alevileri de hırsızlığa ortak ederek,www.turkulerinsesi.com ağızlarını kapatmak istemektedir.www.turkulerinsesi.com Diyanet hırsızdır.www.turkulerinsesi.com Çünkü devlet bütçesinden işe,www.turkulerinsesi.com aşa gidecek,www.turkulerinsesi.com yatırıma dönüşerek yeni iş yerlerinin açılmasına yarayacak çok önemli bir meblağa sadece bir inanç grubuna din hizmeti götürmek adına el koymaktadır.www.turkulerinsesi.com Dolayısıyla tüyü bitmemiş yetimlerin hakkına el uzatmaktadır. *Lakin Aleviliği içine almakla Diyanet yine tüm vatandaşları kapsamış olmayacaktır.www.turkulerinsesi.com Yine Hıristiyanlar,www.turkulerinsesi.com Yahudiler,www.turkulerinsesi.com Caferiler,www.turkulerinsesi.com ateistler ve ülkemizde çok önemli bir oran teşkil eden laik Sünniler hem vergileriyle bu haramzâde kurumu hizmet almadıkları halde finanse etmeye devam edecekler,www.turkulerinsesi.com hem de bu sistemi değiştirebilecek güce sahip tek müttefikleri olan Alevileri kaybetmiş olacaklardır.www.turkulerinsesi.com Ne ince hesap ama? *

İşin başka bir yönü de İslam’da hep Hıristiyanlıkta olduğu gibi ruhban (din adamları sınıfı) yoktur denir.www.turkulerinsesi.com Ama Türkiye’de Diyanet eliyle devlet memuru müftüler,www.turkulerinsesi.com vaizler,www.turkulerinsesi.com imamlar,www.turkulerinsesi.com müezzinler ve gasillerden (ölü yıkayıcı) oluşan böyle bir sınıf yaratılırken,www.turkulerinsesi.com bunlar şeriatla yönetilen Osmanlı döneminde bile hayal edemeyecekleri ayrıcalıklara kavuşmuştur.www.turkulerinsesi.com Örneğin imparatorluğun son yüzyılında bile büyük şehirlerdeki ana camiler hariç hiçbir caminin öyle devletten maaşlı imamı ve müezzini filan yoktur.www.turkulerinsesi.com Köylerin tamama yakınındaysa namazlar cemaatin verdiği yardımlarla geçinen veya bu işi gönüllü yapan ehil kişilerce kıldırılırdı.www.turkulerinsesi.com Üstelik bu dönemde pek çok Sünni köyünde günümüzdekinin aksine cami bile yoktu.www.turkulerinsesi.com Bu açıdan Osmanlı günümüz Türkiyesi’nden daha laik görünüyor.www.turkulerinsesi.com Tahmin edilebileceği gibi Diyanet Sünni ruhbandan sonra şimdi de Alevi ruhban sınıfını yaratmak için kolları sıvamışa benziyor. * *

Diğer yandan bu çabaların başarıya ulaşmasıyla Türkiye’nin gerçek anlamda laik bir ülke olmadığı da temelli pekişecektir.www.turkulerinsesi.com Alevilerin bu oyuna gelmesi sayesinde Aleviliğin içi boşaltılacak,www.turkulerinsesi.com daha çok Alevi Sünnileştirilecek; Türkiye’yi yarı şeriatla yönetilen bir ülke durumuna sokan Diyanet varlığını daha büyük bir hızla büyüterek sürdürme fırsatı bulacaktır.www.turkulerinsesi.com İş bununla da kalmayacak,www.turkulerinsesi.com yarı sekuler (laik) alanlar da (Türkiye yarı-laik bir ülkedir) hızla diğer şeriatçı yarının lehine azalma yoluna giderken,www.turkulerinsesi.com Türkiye koşar adım tam bir şeriat devleti olma yönünde ilerleyecektir.www.turkulerinsesi.com
Ayrıca Diyanet’in yurtdışına dede gönderme adımının arkası gelecek,www.turkulerinsesi.com devletin ve zaten devlet politikalarına “parasız hizmetkârlık” yapmakta kimsenin aşık atamadığı Cem Vakfı’nın birlikte hazırlayacağı “Alevi İslam” başlıklı müfredata göre eğitim veren imam-hatip benzeri dede okulları ve ilahiyat fakültelerinde Alevilik kürsüleri kurulacağına kesin gözüyle bakabiliriz. *Bu izdivacın sonucunda da Türkiye’nin “Resmi Sünni İslam”dan sonra “Resmi Alevi İslam” adında nur topu gibi bir evladı daha dünyaya gelecektir.www.turkulerinsesi.com
İşte o zaman Sünni İslam’ın başına gelenler Aleviliğin de gelecek.www.turkulerinsesi.com Bu ne demek? Aynen İslam’ın olduğu gibi Alevilik de devlet ve Diyanet eliyle iğdiş edilecek,www.turkulerinsesi.com içi boşaltılacak; “inanç özeldir,www.turkulerinsesi.com Tanrı’yla kul arasında kalması gerekir” masallarıyla vicdanlara hapsedilecektir.www.turkulerinsesi.com Maalesef bundan böyle Alevilik sadece bir öte dünya inanışı haline sokularak gericileştirilecektir.www.turkulerinsesi.com Aynen Kuran’ın ölülerin arkasından okunan bir kitaba indirgendiği,www.turkulerinsesi.com içersindeki dünya işlerine ilişkin hükümlerinin ayıklandığı ve kasten göz ardı edildiği gibi… Örneğin İslam’a göre,www.turkulerinsesi.com bir esnaf ölçüde,www.turkulerinsesi.com tartıda hile yapamaz.www.turkulerinsesi.com Fahiş kâr koyamaz sattığı mala.www.turkulerinsesi.com Yine çalıştırdığın kişinin alnının teri kurumadan emeğinin hakkı verilmesi gerekir.www.turkulerinsesi.com İslam adaleti temel alır.www.turkulerinsesi.com Ama resmi İslam’ın egemen olduğu ülkemizde ve daha pek çok Müslüman devlette dinin bu yönleri üzerinde pek durulmaz.www.turkulerinsesi.com İslam sadece ibadetlere ve son yıllarda da başörtüsüne indirgenmiştir.www.turkulerinsesi.com Dinin aynı zamanda bir yaşam biçimi,www.turkulerinsesi.com ahlâki bir duruş olduğu unutulmaya terk edilmiştir.www.turkulerinsesi.com

Buna paralel olarak dinin total anlamıyla bir yaşam biçimi,www.turkulerinsesi.com kültür,www.turkulerinsesi.com ahlak vaaz eden,www.turkulerinsesi.com hayatı doğumdan ölüme kadar yönlendiren çok kapsamlı bir sistem (üstyapı,www.turkulerinsesi.com üstyapı kurumu değil) olduğunun unutturulması ve din tanımının bu çok yönlülüğünün ihmalinden dolayı da maddeci,www.turkulerinsesi.com ruhsuz,www.turkulerinsesi.com ahlaksız ve bencil nesiller yetişmiştir.www.turkulerinsesi.com Ondan sonra da ülkemizde olduğu gibi hem yüzde 99 Müslüman’ız denilecek ama bu olguya rağmen kimse ayyuka çıkan yolsuzlukların,www.turkulerinsesi.com rüşvetin,www.turkulerinsesi.com çocukların cinsel istismarının,www.turkulerinsesi.com adam kayırmanın ve derin ahlak buhranının nedenlerini size açıklayamayacaktır.www.turkulerinsesi.com Aynı zekâtın İslam’ın beş şartından biri olduğu bir toplumda son derece bozuk bir gelir dağılımını ve çok fazla yoksul bulunmasını kimsenin izah edemediği gibi… Oysa neden gayet açıktır: Siz her şeyi öte dünyaya havale eder,www.turkulerinsesi.com insanlara bu dünyada tutunabilecekleri dini,www.turkulerinsesi.com ahlâki dayanaklar bırakmaz,www.turkulerinsesi.com dinin toplumsal alana ilişkin hükümlerini göz ardı ederseniz olacağı budur.www.turkulerinsesi.com

Buna karşılık Alevilik bütün yozlaştırma çabalarına rağmen halen uhrevi bir inanç olmaktan çok dünyevidir.www.turkulerinsesi.com Aleviler hesaplarını ahirete bırakmazlar pek.www.turkulerinsesi.com Ne yaparlar? Ölmeden ölürler,www.turkulerinsesi.com bu dünyada dara çekilirler.www.turkulerinsesi.com Bu mahkemenin yeri de cemevleridir.www.turkulerinsesi.com Sorgu makamı dedeler,www.turkulerinsesi.com bunların orada hazır bulunan cemaat jürisiyle birlikte aldığı kararları uygulayan ise duruşmada bulunsun bulunmasın tüm taliplerdir.www.turkulerinsesi.com

Nasıl ki Sünni İslam’a göre,www.turkulerinsesi.com bir çocuğa doğar doğmaz kulağına ezan okunarak dine uygun bir isim verilirse,www.turkulerinsesi.com sonra sünnet edilip ona Allah’ın emri Peygamberin kavliyle bir kız/oğlan istenir ve izdivacı sağlanırsa; yaklaşık 12 yaş civarında namaz kılması,www.turkulerinsesi.com oruç tutması üzerine farz kılınır,www.turkulerinsesi.com Hz.www.turkulerinsesi.com Muhammed’in ahlâkıyla ahlâklanması beklenip,www.turkulerinsesi.com tuvalete bile hangi ayakla adım atacağı öğretilir; bazı haller sonrası banyo yaparak temizlenmesi emredilir ve ölünce de yine dini törenle toprağa verilirse,www.turkulerinsesi.com bu akış Alevilikte de farklı bir şekilde dahi olsa tamamen böyledir.www.turkulerinsesi.com Sünni İslam gibi Alevilik de senin hayatına günün 24 saati,www.turkulerinsesi.com ayın 30,www.turkulerinsesi.com yılın 365 günü yani bir ömür boyu müdahale eder. *Bir Alevi çocuğu da doğumla birlikte Alevilik ile tanışır.www.turkulerinsesi.com İsmini genelde “Adını ben koydum ömrünü Hakk Teâlâ versin…” diye başlayan bir dua ile dede,www.turkulerinsesi.com o yoksa da rehber veya yaşlı biri kulağına fısıldar.www.turkulerinsesi.com Sonra sünnet olur.www.turkulerinsesi.com Yine bir Alevi’ye uygun bir şekilde evlenir.www.turkulerinsesi.com Cemaat dışından evlenemez.www.turkulerinsesi.com Erişkin olduğunda musahip tutup eşiyle birlikte ikrar vererek yola/tarikata girer.www.turkulerinsesi.com Ondan tüm yaşamı boyunca “Eline,www.turkulerinsesi.com beline,www.turkulerinsesi.com diline; eşine,www.turkulerinsesi.com aşına ve işine sahip" olması beklenmekle kalmaz,www.turkulerinsesi.com yaptırımlarını içinde barındıran bir tarzla talep edilir.www.turkulerinsesi.com Çok olağanüstü bir neden olmadan boşanması da düşkünlük yani cemaatten atılmayı gerektirir.www.turkulerinsesi.com

Alevi inancı öbür dünya üzerinde de çok fazla durmaz.www.turkulerinsesi.com Bugün bazı Aleviler çok fazla ahiretle,www.turkulerinsesi.com cennet-cehennem inancıyla meşgul olmaya başlamışlarsa,www.turkulerinsesi.com bu konularla kafayı bozmuşlarsa bile,www.turkulerinsesi.com bu inancın özünden gelmez ve daha çok Sünni etkilenmeden kaynaklanır.www.turkulerinsesi.com

Ayrıca bir Alevi cenneti yeryüzünde,www.turkulerinsesi.com bu dünyada kurmaya çalışır.www.turkulerinsesi.com Çünkü Alevilikte Sünnilikteki imanın şartlarından biri olan “Hayır ve şerrin (kötülüğün) Allah’tan geldiği” şeklindeki inancın ikinci bölümüne inanılmaz.www.turkulerinsesi.com Zira bir Alevi kötülükleri yaratmayı Allah’ın şanına yakıştıramadığı gibi,www.turkulerinsesi.com Sünnilikteki gibi kaderci de değildir.www.turkulerinsesi.com O yüzden Aleviler daima içinde bulundukları kötü şartların Tanrı yazgısı olmadığına inandıklarından,www.turkulerinsesi.com tarihlerinde sık sık “Ferman padişahınsa dağlar bizimdir” deyip kaderlerine razı olmadıklarını isyan ederek göstermişlerdir. *Babai,www.turkulerinsesi.com Şeyh Bedreddin,www.turkulerinsesi.com Şah Kulu,www.turkulerinsesi.com Şah Kalender Çelebi,www.turkulerinsesi.com onlarca yıl süren Celali ayaklanmaları bunun en iyi örnekleridir.www.turkulerinsesi.com

Aleviler şartlar uygun olmadığında ve isyan edemediklerinde de baskılardan dolayı inançlarından dönmemişler ama yaşayabilmek için de takiyyeye (ben de sizdenim deyip asıl inancını gizleme) sığınıp kaderlerini değiştirmek üzere uygun zamanın gelmesini kollamışlardır.www.turkulerinsesi.com

Yine bu çerçevede Alevilerde Sünnilerde olduğu gibi zulüm ve baskı da uygulasalar yönetenlere itirazsız itaat geleneği (Ul’ül emr) yoktur.www.turkulerinsesi.com Tarihteki isyanlarda bu gelenek çok önemli bir rol oynamıştır.www.turkulerinsesi.com Yani Aleviler sorgusuz sualsiz itaat etmezler dini ve dünyevi otoritelere.www.turkulerinsesi.com Muhaliftirler.www.turkulerinsesi.com Devletin Alevileri sistem içine çekme çabaları da zaten bu muhalif damarın yok edilmesine dönüktür.www.turkulerinsesi.com Bu bağlamda Aleviliğin inanç ve ibadet boyutuna vurgu yaparak muhalif yanını sürekli gündem dışında tutan Cem Vakfı’nın devlet katında böyle büyük bir kabul görmesi de daha anlaşılır bir hale gelir. *Zaten Sünni halk tarihten gelen itaat geleneğinin yardımıyla baskı altına alınmış ve kaderine terk edilmiştir.www.turkulerinsesi.com Aleviliğin Diyanet içine alınması,www.turkulerinsesi.com Aleviler üzerinde de aynı neticeyi verecektir.www.turkulerinsesi.com Nasıl ki egemenler ve din baronları Sünnilere biraz dinden imandan bahsederek ellerine vurup ekmeklerini alıyorlarsa,www.turkulerinsesi.com onları kolayca sömürüyorlarsa,www.turkulerinsesi.com Aleviler arasında da aynı şekilde yüzeysel bir Hz.www.turkulerinsesi.com Ali,www.turkulerinsesi.com Ehl-i Beyt sevgisinden,www.turkulerinsesi.com 12 İmam’dan söz ederek benzer bir ortam ve yapı oluşturmak istiyorlar. *

Bir de örneğin Türkiye’de Diyanet ile diğer İslam ülkelerinde de benzer kurumlar aracılığıyla İslam’ın Hanefi-Eşari yorumunun daha da katılaştırılmasından ve Türk,www.turkulerinsesi.com Arap,www.turkulerinsesi.com Fars gibi milli kimliklere aşırı vurgudan dolayı İslam’ın evrensel mesajı dumura uğratılmıştır.www.turkulerinsesi.com “Tüm inananlar kardeştir” ilkesinin yerini Türkler,www.turkulerinsesi.com Araplar vs.www.turkulerinsesi.com kendi içinde kardeştir şeklindeki milliyetçi anlayış almıştır.www.turkulerinsesi.com

Aleviliğin de Diyanet’li mevcut çarpık sistemin içine sokulması zaten belli ölçülerde etkisini gösterdiği üzere,www.turkulerinsesi.com bu inancın da bir ırka yani Türklüğe has olduğu anlayışının daha da yaygınlaşmasını sağlayacaktır.www.turkulerinsesi.com Kısaca Alevi-Bektaşiliğin en öncelikli ilkesi,www.turkulerinsesi.com “72 millete aynı gözle bakmayan bizden değildir” çok ağır bir darbe alacaktır.www.turkulerinsesi.com Böylelikle “Benim Kâbem insandır” anlayışı giderek yerini “Benim Kâbem Türklüktür,www.turkulerinsesi.com Kürtlüktür vs.” alması bir yana,www.turkulerinsesi.com Alevi olma ortak paydası altında yüzyıllardır birlikte iç içe (yan yana değil) yaşayan,www.turkulerinsesi.com musahip,www.turkulerinsesi.com kirve olan Türk ve Kürt Alevileri de bir araya gelemez bir şekilde Türk ve Kürt Aleviler diye etnik faylara bölecektir.www.turkulerinsesi.com Mevcut milliyetçi eğilimleri daha da körükleyecek olan bu durum güncel olarak Alevilerin önündeki en büyük tuzaktır.www.turkulerinsesi.com

Öte yandan Aleviler halen Türkiye’de resmen ve fiilen geçerli olan “Millet ortak bir inanca mensup fertlerden oluşur…” şeklindeki vatandaşlık tanım ve anlayışını değiştirmek için mücadele eden en önemli güçtür.www.turkulerinsesi.com Bu tanım ve anlayışın değişmesiyse ülkemizin gerçek anlamda laiklikle tanışmasını sağlayacaktır.www.turkulerinsesi.com Ama Aleviliğin Diyanet’te temsili Alevileri Türkiye’nin demokratikleşme çabalarından tümüyle uzaklaştıracağı gibi,www.turkulerinsesi.com diğer demokrasi güçleriyle de bağlarını büyük ölçüde koparacaktır.www.turkulerinsesi.com

Diyanet ve devletin bu girişiminin ana amaçlarından birisi de bu bağı kesmekle Alevileri kendi dışlarındaki muhalif kesimlerden soğutmak ve yalıtmaktır.www.turkulerinsesi.com Kısaca istenen Alevilerin sadece cem yapması,www.turkulerinsesi.com semah dönmesi,www.turkulerinsesi.com Muharrem gelince de Kerbela’nın yasını tutarak başka bir şeye karışmamasıdır.www.turkulerinsesi.com Hedeflenen Aleviliği inanç ve ibadet boyutuna indirgeyip,www.turkulerinsesi.com bir öte dünya öğretisi haline getirmek; onun özündeki toplumcu,www.turkulerinsesi.com eşitlikçi,www.turkulerinsesi.com muhalif ve ezilenden yana olma gibi yönlerinin yok edilmesidir.www.turkulerinsesi.com Nitekim böyle bir Alevilik projesi de Türkiye’de sadece Cem Vakfı ve Prof.www.turkulerinsesi.com Dr.www.turkulerinsesi.com İzzettin Doğan’ın elinde olduğundan,www.turkulerinsesi.com kendilerine Aleviliğin Diyanet içine çekilme operasyonunun yürütülmesinde başrol verilmiştir.www.turkulerinsesi.com Prof.www.turkulerinsesi.com Doğan’ın bu rolü hakkıyla oynayacağından geçmişte aldığı benzer rollerdeki başarısına bakarak emin olabiliriz.www.turkulerinsesi.com

Aman dikkat! Sözüm herkese; içimizden kınalı kekliklerin de katkıda bulunduğu bu tuzak çok mu çok tehlikeli…

el-alem
15-07-2007, 10:01
Alevilik Mezhebini Tanıtmak” için, güncelleşen bir sayfaya gözüm takıldı. Bir Alevi yazarı olarak ilgimi çekti. Bir kaç başlık altında bir çalışma yapılmış. Yazıyı hazırlıyanın imzası yoktu. “Alevilik ve Bektaşilik Nedir?” başlığı altındaki yazıyı okurken, hiç tatmin olmadım. Arkadaş yazıyı hazırlarken, sadece devlet kaynaklarına veya etrafta söylenen söylentilere göre tanımlamış Aleviliği. Emek veren kardeşimiz gücenmesin ama, devletin görüşlerini dile getirmiş adeta. Aleviliği, İslamın bir parçasıymış intihabını veriyor. Devletin de istedığı zaten budur. “Alevilik Nasıl Doğdu?” başlığı altındaki yazılarına bakılırsa, Hz.Ali-çocukları ile Muaviye arasında geçen iktidar mücadelesinin sonunda Ali ve Ehli Beyt (Ali’nın çocukları) yanlılarına Alevi deniliyormuş. Alevilik böyle doğmuş. Yani Alevilik halife döneminden önce yokmuş. Sadece Ali taraftarlarına Alevi deniliyormuş.

el-alem
15-07-2007, 10:03
Gerçek Alevilik:
Tarih kaynakları, yukarıda anlatılanları doğrulamıyor. Anlatılanlar, tamamen devletin resmi görüşü. Arkadaş Aleviliği tanımlarken, “Aleviliğin sözlük anlamı: Hz.Ali’ye bağlı ve ondan yana olan kimse demektir” diyor. Bu tanım doğru. Ama kime göre? Devlet tarafından yazdırıldığı sözlüğe göre… Aleviliği böyle öğrenmemizi istiyorlar da ondan. Oysaki köprülerin altında nice sular aktı. Nerdeyse elektronik çağın sonlarına geldik. Her şey değişime uğruyor. Değişmiyen tek şey değişim kalmış. Aleviler okuyor. Araştırıyor. Köklerını arıyor.

Alevilik, İslamdan yüzyıllar önce vardı. Kökeni Zerdüşlüğe dayanır. Her çağda değişime uğramış, İslam dahil olmak üzere bir çok dinden etkilenmiş; onlardan aldıklarını kendi potasında eritmiş, kendi kurallarına uyarlanarak yepyeni bir yaşam şekli olan Alevilik meydana gelmiş.

Aleviliğin İsmi:

Aleviliğin kökeni ateşe taparlardı. Ateş, Farsça-Kürtçe’de Alaw olduğu düşünülürse Alevi sözcüğü, Ateştapanlar anlamındaki “Alawi”deyiminden geliyor. Zerdüşt-Mazda dininde ateşin bir adı da “arr” idi. “Arrawi” (Ateşperest) sözcüğünün sonradan bozularak Ali(y)e bağdaştırma döneminde “Alevi’ye” dönüştürüldüğü araştırılmamıştır. Araplar, Ateştapanlara “Alav-Alawi” derlermış. Türkler arasında Al+cı” veya Al+avcı” şeklinde dile getirilip Alavici-Alevi biçiminde düşünülmediği ne malüm

el-alem
15-07-2007, 10:06
Alevilik yeni mi keşfedildi?

Hayır! Vergi verdiğimiz, askerliğine tittiğimiz kendi devletimiz, biz Alevileri kendinden saymamakta, ısrarla tanımamaktadır. Parlemento artık kabul etmek zorundadır ki, Aleviler, Kürtler ve diğer gayri müslümler bu ülkenin eşit haklı yuttaşları olarak yaşamamaktadır. Dolayısiyle bunları inkar eden anlayışın ve anayasal yapının acilen değiştirilmesi, Alevilerin Sünnilerle, Kürtlerin Türklerle ve Türkiyede yaşayan her kimlikten insanın, inancın eşit haklı olarak yaşamasının tanındığı, gerçekten çok kültürlü, çok kimlikli demokratik bir Türkiye’dir ihtiyacımız olan. Kürt Özgürlük Hareketi’yle birlikte Aleviliğin kendi özgün kimliğiyle ciddi bir aydınlanma ve örgütlenme düzeyine ulaştığını görüyoruz.

Eskiden Alevi kendini solculukla ifade ederken, bugün Kürt Özgürlük Hareketi’nde aldığı güçle kendi geleneksel kimliğiyle ön pılana çıkmıştır. Diğer bir faktör, ciddi bir Alevi sermayesinin oluşumudur. Alevi çağa ayak uydurmuş. Öğrenim göreni azımsanmayacak seviyelere varmıştır. Devlet Alevi politikasında değişim kaçınılmaz olmuş. Köylere zorlan cami yaptırmak işe yaramamıştır. Devlet Alevi sermayedarlarına sahip çıkarak düzene bağlamaya çalışmıştır. Bazı Alevi sermayedarları aracılığıyla, Aleviliğin İslam’ın ve düzenin içine çekilmesi, Alevilere “gerçek müslüman biziz” dedirterek bu yolla hem demokratik dönüşümün güvencesi sol kültürün ve gerçek Aleviliğin zayıflatılması, onun doğal toplumsal güçlerin içinde olan Kürt dinamiği ile Aleviliğin birbirine karşı mevzilere itilmesine neden olmaktadır.

Bugün sermaye Aleviciliği yapanlar, gerçekte Aleviliğe yabancılaşmayla düzeni beslemek yöneliminin ifadesidir. Ve bugüne dek Aleviliği asimile etmeye uğraşan zihniyetin ekmeğine yağ sürmektir. Aleviliği, Türk milliyetçiliğinin kanalına akıtma, Kürt ve emek sorunlarına yabancılaştırmaktır. Aleviliği, Sünnilikle ayni İslami potada birleştirmek, Aleviliğin daha “çağdaş”, rafine bir tasfiyesinden başka bir şey değildir. Alevi sermayesi ve bazı önderlerinin bir kısmının de işbirliğiyle yapılmaya çalışılan budur. Aleviliği asimile etme umutlarını yetirmeye başlayan egemenler, onu diğer kimlikler için de olduğu gibi en az hakla yetinmeye ve kendi içinden işbirlikçiler(Cem-Vakfı) aracılığıyla, rejimi rahatsız etmeyecek alanlara yönlendirme arayışına girmişlerdir.

Aleviler arasında gelişip onları bölen bu iç çatışmadaki İslamcı yaklaşımın, bugüne kadar Alevi düşmanlığı yapmış burjuva ve İslamcı medyaca desteklenmesı söz konusu. Aleviliği içten çürütmeye çalışıyorlar. Günümüzde kendilerine Alevi önderi bazı odaklar, İslamcılığın belirlediği atmosferin kıstaslarına göre kendilerine meşruyet sağlama arayışına giriyorlar.

Aleviliğin Temel Kaynağı:
a) Zerdüşlüğün ateşmabetlerine, eğri odun taşınmazdı.(2) Yunus Emre’de yıllarca hizmet verdiği, Taptuk Emre Dergahına eğri odun taşımıyordu.

b) 2) Tavşanlar ayhalini (kadınlarda olduğu gibi) gördüğü için Zerdüştüler tavşan etini yemezlerdı.(3) Genellikle Alevilerde yemezler…

c) 3) Zerdüşlük’te, Kotü her yerdedir… senin beynindeki düşüncede, senin dilinde ve senin eyleminde. Kötü’yü ara ve ona diren…içine dön, içini dinle, kalp ateşinin yanı başında seni baştan çıkarmaya çalışan Kötü’nün fısıltısını duyacaksın. Ateşli Doğru ile korkutucu Kötü’nün mücadelesini kendi nefsinden yakalayacaksın! Sen bu sırra erdiğinde, Tanrı sensin!… Çünkü kendinde Tanrı’nın özünü teşkil eden ilahi ışıktan oluşmuşsun. Yeter ki, senin “daena”n, yani içsel kişiliğin, vicdanın, ruhun derinliklerinde gizli olan o ilahi varlığın parlasın, yeterki içindeki “ben” kötüye dirensin!.(4)

İşte Aleviliğin özü burasıdır. Hakkı ademde canlıda görür. Gök yüzünden değil. Aleviliğe göre insan nurlu işiktan oluşmuştur. Balçıktan değil. Fransız yazarı Albert Camus’da der ki: “Önümde eşeğim, uzun bir yoldayım. Tanrıyı görür gibi oluyorum”.

d) 4) Zerdüşlük’te kadere inanılmaz. Her insan kaderini kendisi tayin eder. İnsanların gidecekleri ne bir cennet ve ne de bir cehennem vardır.(5) Alevilikte de, kadere, cennete ve cehenneme inanılmaz. Her şey bu dünyadadır, cennet de, cehennem de.

e) 5) Zerdüşlüğün dini kitabı Avesta’dır. 1951 yılında Ardeşir F. Khabardar’ın eserinde belirttiğine göre, ilk dini kitabın Avesta olduğunu, tüm düğer dinlerin Zerdüşlüğü takip ettiklerini ve günümüzde 8500 yıl önce yazıldığını söyler.(6)

Kur’an-ı Kerim günümüzde 1400 yıl önce kaleme alınmış.(7) Bu demekki, Zerdüşlük İslamdan 7100 yıl önce varmış. Aleviliğin, İslam halifelerin iktidar mücadelesiyle başladı diyenlere ve Alevilik İslam içidır diyenlere hatırlatmak isterim.

f) 6) Kızılbaş Kürtleri ve Ehli Hakçılar, Mithraizm, Zerdüştizm karışımı bir yol tutmuşlardır. Bilhassa Kızılbaş Kürtlerinin eskiden icra ettikleri güneşin doğuşu ve batışı ile ilgili ayinler Cem toplantıları ve burada içilen şaraplar, “yarin al yanağından gayri her şeyi paylaşma” eğilimleri her iki dinin izlerini güçlü bir şekilde yansıtıyor. Ocak en fazla Alevilikte kutsaldır ki, Mithra dininde ocak kutsaldır. Söz verme ve sözün kutsiyeti Alevilikte esastır. Bu, Mithraizm’in ve Zerdüştizm’in de en önemli temelidir.(8) (Yarın yanağından gayri her şeyi paylaşma), Aleviliktede vardır.

g) 7) Ay ve Güneş tutulması, Zerdüştülere göre, kötü güçler’in göksel varlıklara saldırıp onları yok etmeye çalıştığını var sayarlar. Teneke çalınır. Silah sıkılır ve dua edilir.(9)

Çocukluğumda köylerde, güneş tutulmasına birkaç kez bende teneke çalmıştım

el-alem
15-07-2007, 10:07
Alevilikteki Ali Kimdir?

i) Ali, Hz. Muhammed’in kuzenı mı, yoksa başka biri mi? Ozan Virani, bu soruyu şöyle yormlar: “Evvel odur zahir odur/ Tayyip odur Tahir odur/ Batın odur zahir odur/ Ali Ali Ali Ali”. “Buradaki Ali” kuzen damat Ali anlamında değil. Aşkın bir varlık anlamında Tanrı’sal içeren bir kavramdır. Evvel (ön,ilk), ahir(en son), tayyip(iyi, güzel), tahir(temiz), batın(iç, gizli, görünmeyen), zahir(görünen), bunlar hep Allahın nitelikleri, adlarıdır. Virani bunları Ali’de görüyor”.(10)

Ali’nin düşünsel devamlılığı değil sembolik bir anlama sahiptir. Alevilerin Ali’sı kuzen Ali değildir. Tanrısal katına ulaştırılmış bir şahsiyeti vardır. Ali, Anadolu batıni geleneğine tanrı olarak enterge olmuş. Enel Hak (Ben Tanrı’yım) deyişi Kuzen Ali ile tanışmadan çok öncedir. j)

Ali sırrı bağlamında Ali-Allah, sadece tarihsel Ali donunda değil, aynı zamanda diğer Alevi inanç önderlerin, Hallac-ı Mansur’un, Nesimi’nin, Yunus’un, Şahismail’in, Bektaşi Veli’nin de suretinde görülür. Nitekim Kul Hasan şöyle seslenir: “Ali’nin işleri daim sırrınan/Kisvesini kırmızıdan örtünen/Nar içinde Cebrail’e görünen/Hünkar Hacı Bektaş Ali kendidır”.

k) “Kuzen, Damat Halife Ali, Alevilerin Ali’sı değildir. Alevilerin Ali’sı: doktiriner Ali’dır. Kozmik ehemmiyetiyle temsil edilir.(11) l)

el-alem
15-07-2007, 10:10
Halife Ali’yi tanıyalım: m) Hz.Ali, İlk üç halifenin danışmanı olmuş, onlardan üst derece maaş ve büyük miktarda ganimet paylaşmıştır. İki oğlu Hsan ile Hüseyin. Ömer ve Osman’ın sömürgeci fethilerine katılıp, büyük miktarlarda ganimet ve para almışlardır. Hasan babasının düşmanı Muaviye’den para alarak sosyete hayatını sürdürmüş, halifelik hakkını rüşvet karşılığında Muaviye’ye satmıştır.(12)

n) Seyyid Rady derlemesi olan Nehc’ül Belaga’ ye göre Ali’nın söyledıklerı: o) Ali “ Biatten dönenlerle savaştım, gerçekten(İslam’dan) sapanlarla mücadele ettim. Dinden çıkanları kahrettim.(13) p) Ali, “Benim sözlerimi duydukları halde itaat etmeyip isyan edenlere, öleceğim güne kadar, yürürde yürürüm, vurur da vururum.(14) q) Ali, “Sakın kadınlarla danışma, onların reylerı zayiftır. Azimleri gevşektır.(15) Alevilikte böyle bir şey yoktur. Aksine kadına sayğı ve hürmet vardır. r) İslam devletiyle özdeşleşmış Kureyş aristokratlarında öc almayı hedefleyen, İslam şeriatını söz ve eylemle bozmayı amaçlayan Abdullah l’bn Seba ve benzerleri tarafından, İslama yabancı fikirlerin İslammış gibi gösterilmesi. Günümüz Alevilik, Batınilik fikriyatının özünü oluşturan söylem, slogan ve kavramların "Ali“şiası" adına açıklanması, Ali’ye mal edilmesi. Bu çevrelere karşı Ali’nin tavrı sert oldu. Hepsini yaktı. Yani Ali, günümüz Alevilik düşüncesinin o günkü Alevi önderlerini yaktı.(16) “İran seferi sırasında mağlup olan Hükümdar Yezdigerd’ın esir edilen kızı Şahbenu’yu, savaş ganimeti diye Hüseyin’e veren de Halife Ömer’den başkası değildir.(17) “O kadar ki, Ali iki oğlunu Hasan ile Hüseyin’ı kuşatmış Halife Osman’ın evine koruma görevlısı olarak gönderebiliyor.(18) Bu güne dek Aleviler de Osman ve Ömer’e düşman gözüyle bakarlardı. Ali bir savaşçı. Bir cengaver, ilk Müslüman. Ölünceye dek şeriatı savunan kimse. “Savaş (cihad), islamın en yüce rüknüdür” diyen adam.

s) Ali, İslam devletine karşı çıkanları Kafir-sapık sayıp onları kılıçtan geçirmiştir. “Bilinki siz, İslamla bağınızı kestiniz. Dinden çıkanları kahrettim…Allaha and olsun ki, savaşta onların kanlariyle bir havuz dolduracağım…”(Faik Bulut, Alisız Alevilik. S.211) t) Kılıncından kan damlayan Ali, Alevilerin Ali’sı olamaz. u) Alevilerde Ehli Beyt Sevgisi: v) İki farklı Hüseyin’ı sevmek vardır. Birincisı: Kendini zincirle döver, şeriatçı mantaliteye daha sıkı sarılır. Kendisiyle ayni düzeni savunan Sünni şeriatçılığa ve tabi kafire(namaz kılmayan, oruç tutmayan) karşı düşmanlığını biler. İkincisi: Katledilişinin sosyo ekonomik nedenlerini bilince çıkarır. Zülme kaşı adalet, totalizme karşı 72 inancın/milletin hak eşitliği içinde kardeşçe yaşaması bilinci ve sorumluluğunu yaygınlaştırır. Hüseyin’in “yeter” diye çığlık, bilinç ve kararlılığını günümüze taşır.(19) İşte Aleviler, ikinci şık için 12 İmamı kendilerine sembol yapmışlar.

el-alem
15-07-2007, 10:15
Alevilikle Solun İlişkileri:

x) Alevi kimliği, Kapitalizm öncesi dönemin Sosyalizm aynasıdır. Dolayısiyle Alevi kimliğine ve sorunlarına karşı duyarsızlık, aynı zamanda solun tarih ve toplum bilinci, yanı sıra demokrasi bilincinin ne denli eksik olduğunu da göstermektedir. Alevi kimliği bu topraklarda solun geleneksel kimliği olduğu gerçeğidir. Bu nedenledır ki, solun kadrolarının %70’nı ve hatta %80’nı Alevilerden oluşur. Bazı örgütlerı ayrı tutmak koşuluyla, günümüzdeki örfgütlere sol demeyelimde, düzene karşı örgütlendiklerini beyan eden ve kendilerine “Türk Solu” dedikleri, örgütlerin kadrolarına baktığımızda da aynı Alevi potansiyelini görürüz.

y) Eşitlik ve özgürlük için mücadele etmiş tarihsel Alevi öncülerimiz: Pir Sultan Abdal, Baba İshak, Şahkulu, Kalender Çelebi, keza Hoca Bektaş-ı Veli, Yunus Emre, Kaygusuz Abdal, Nesimi, Hallac-ı Mansur….ve daha dün tarih olmuş Mahzuni Şerif zülme baş kaldırmış Ale önderlemizdemn bazılarıdır.

z) Layık Devlet(!) ve Alevilik:

aa) Türkiye Cumhuriyeti ben laikim diyor. Layık devlet, vatandaşlarına din biçmez. T.C. layıksa, neden Alevi çocuklarına İslam din derslerini zorunlu kılıyor? bb) Layık devlet anlayışı: vatandaşın din özgürlüğünü korumakla yetinir. İnaçların özgürce yaşıyacakları bir atmosfer yaratır. Bütçesinin büyük bir kısmını bir inanışı destekleyip, diğer inanışları asimile etmek değil layık devlet anlayışı. Devletin dayattığı forma göre: Kürtleri Türkleştirmek, Alevileri Sünnileştirmek veya bunları yok etmek. Bu idare şekli toteliterizmle örtüşmez mi? cc) Türkiye’nin Diyanet’çe gerçekleştirilen dini anlayışının, kendi inanç dünyasında cami olmayan Alevi köylerine cami yapıp, imam ataması, çocuklarına Evrensel Çocuk Hakları Bildirgesine karşın din dersleri dayatması. AB ve laiklikle bağdaşmadığı halde her doğan çocuğun kimliğine İslam yazdırılması, Alevilerin örgütlenmelerini “bölücülük” olarak yargılanması neyin eşitidir? Evrensel hangi andlaşmalara, kurallara ve yasalara uymaktadır.? dd)

el-alem
15-07-2007, 10:27
Alevilik Tarihine Kısa Bir Yolculuk:

ee) Battal Gazi, Alevi pirliği yaparken Türkler Anadolu’ya henüz gelmemişlerdi. Hz.Ali ve çocukları hayatta bile değillerdi. Erdoğan Çınar’ın, Aleviliğin Kayıp Bin Yılı adlı kitabıne bakınız.

ff) Hac-ı Bektaş-ı Veli, Vilayetnamesinde kendisinden 500 yıl önce yaşamış Alevilerden söz eder. O kişi Battal Gazi’dır.(20) Hacı Bektaş Veli, Battal Gazi’nin Eskişehr’in Seyitgazi ilçesindeki mezarını ziyaret ederken, Vilayetnameye göre: Hacı Bektaş Veli mezarın başında “esselamü aleyküm suyun başı” diye selamlar. Rivayet edilir ki, mezarda: “aleyküm selam ilim şehri” sedası duyulur.(21)

gg) Hacı Bektaş Veli, 13.yy ‘da dağılan Alevi yolunu yeniden toparlayan bir Alevi velisidir.(22) Kırşehir vilayetinin Emiri ve Mevlana’nın mürüdi olan Cican’ın oğlu Emir Nureddin bir gün Mevlana Hazretlerinin hizmetinde Hacı Bektaş-ı Horasan’ın kerametlerinden söz ediyordu: “Bir gün Hacı Bektaşın hizmetine gitmiştim. O dış görünüşe hiç sayğı göstermıyor, Şeriat’a uymuyor ve namaz kımıyordu. Ona mutlaka namaz kılmak lazım geldiğine dair ısrarda bulundum. O git su getir de aptes alayım ve taharet yapayım, diye buyurdu. Destiyi kendi elimle çeşmede doldurup onun önüne getirdim. Maşrabayı alıp bana verdi ve dök dedi. Onun eline su döktüğüm zaman berrak suyun kan olduğunu gördüm. Bu durum karşısında şaşa kaldım” dedi.(23) Böylece Hacı Bektaş Veli’nın namaz kılmadığını öğrenıyoruz.

hh) Osmanlı Devletin kurucusu Osman Bey, 1200’de İznik’te bağımsızlığını ilan ettiğinde 20 senelik evli idi. Karısı Alevi Şeyhı Şeyh Edibali’nin kızı Balu Sultan’dı. Osman Bey, Bursa’yı alırken, Alevilerden büyük destek görmüş.(24)

ii) Bizans coğrafyasında Bursa’da 100 den fazla Alevi Tekkesi vardı. Bizanslıler Alevileri sahte Hiristiyanlar olarak adlandırıyorlardı. Bunlar Hak Dostları dervişleri(Aleviler) Uludağ yamaçlarında tekkelerde Keşiş kılığında yaşarlardı.(25)

jj) Hacı Bektaş Veli’nin ölümünden sonra, Padişah 2. Betazıt, Balkanlarda getirdiği Balim Sultan’ı dergahın başına getirir. Dergah Osmanlı ile uyum içinde çalışır. Anadolu Alevisi kaderiyle baş başa bırakılır. Fakirleşir. Devlet onların sırtında adeta boza pişirir. Balim Sultan’ın ölümümden sonra dergahın başına Kalender Çelebi getirilir. Kızılbaş halkın dertleriyle ilgilenir dergah. Osmanlıya başkaldırının merkezine dönüşür. Osmanlı, dergahı kapatır 26 yıl kapalı kalır. Osmanlı dergaha ihtiyaç duyar. 1552 yılında Sersem Ali Paşayı “Sersem Ali Baba”yapılarak dergahın başına getirilir. Bektaşi-Alevi maskesi altında toplum kontrol edilir.

kk) 16.yy. boyunca Anadolu Kızılbaş Halkı kırılma yaşarken, Yeniçerilerin savaşa Bektaşi Gülbankını okuyarak gidiyorlardı. (Gülbağ Öz, Yeniçeri Bektaşi İlişkileri. S.71)

ll) Bazı Bektaşilerin Osmanlılerle işbirliği ilişkisi, günümüzde bazı Alevilerin düzenle işbirliği gibi. Osmanlı döneminde, Kızılbaş geleneğiyle Bektaşilik geleneği farklılık içeriyordu. Alevilik, iktidar ve eşirsizlik ideolojisı taşımıyordu. Egemenlik ilişkilerine bulaştığında kırılma zaafını gösterıyordu. Şayet bir eşitsizlik ve despotizmin egemense hem iktidar ve hemde Alevi kalmak imkansızlaşıyordu. Osmanlı döneminde Bektaşi Dergahı bu yüzden çelişkiler yaşıyordu. İktidara yaklaştıkça Alevilikte kopma oluyordu. mm) Aleviler, süreklı olarak baskı, şiddet ve katliama maruz kalmış olmaları nedeniyle kendilerini ve öğretilerini hep gizlemek zorunda kalmışlardır. Bu zor yaşam koşulları onları bulundukları yerlerin hakim inançlariyle bir çeşit uzlaşma arayışına girmişlerdir. Müslümanlığın hiç bir şartını yerine getirmedikleri halde “gerçek Müslüman biziz” demişler ve bazıları halen de demekteler.

el-alem
15-07-2007, 10:29
İlk Kurulan Alevi Devleti:

oo) Anadolu’da kurulan (1071) Danışmendli’ler Alevi idiler. 1178 yılında egemenliğine son verildi. Bir asır hüküm sürmüşler. Müslümanlıkla ilişkileri olmamış. Hep Alevice yaşamışlar. Müslümanlığın hiç bir kurumunu kurmamışlar. “Anadolu’nun mühim bir kısmına bir asra yakın bir zaman hakim olan Danişmendlilerin oralarda pek çok cami, medrese ve diğer hayrat vucuda getirmiş olmaları lazım gelir. Fakat şimdiye kadar yapılan bütün tetkiklerde bunlara ait kitabe bulunamamıştır.”(26)

pp) Babailer İsyanı:

qq) 1240 yılında Anadolu Selçuklu Devleti’nin Sultanı 2. Keyhusrev, durup dururken askerlerini Amasya’da yaşayan Alevi Murşidi Baba İlyas’ın üzerine gönderdi. Tarihte buna Babailer isyanı dense de, bu bir nefsi mudafa idi. Çarpıtılarak tarihe isyan olarak yazdırılır. Baba İlyas öldürülür. Halk kılıçtan geçirilir. Suryani Papazı ve Tarihçi Bar Hebracus ( Abu’l Farac) bu savaşı şöle tanımlar: “…Sultanın hizmetinde bulunan 1000 Frank atlı hiddet ile alevlenerek dişlerini gıcırdattılar ve yüzlerinin üzerine hac işareti yaparak bu sapık adamların(Alevilerin) üzerine hücüm ettiler ve bunları dağıttılar. Daha sonra, Araplar dabunlarla beraber hareket ederek Alevi Türkmenleri çemberlediler ve hepsini kılıçtan geçirdiler. Bunlardan erkek, kadın, çocuk, hayvan velhasıl hiç bir şey kılıçtan kurtulmadı ve böylece bir fitne bastırıldı.(27)

Araplar müslümandı. Bazılarının dediği gibi Aleviler Müslüman olsaydı, bu katliam olmazdı. Araplar, Alevilerin din anlayışını beğenmiyorlardı. Kendilerine karşı bir hareket olarak görüyorlardı. Alevileri Müslüman görmüyor, sapık, fitne diye tanımlıyorlardı. Oysaki, bu devirde Müslümanlarla, Hiristiyanlar amansız bir çatışma içinde idiler. Babai Hareketi(Alevi)’nde dayanışma içine girdiler. Günümüzde, İran-Suriye ve Irak birbirlerinden hoşlanmadıkları halde Kürtlük konusunda birleşebildikleri gibi.

rr) Alevilik ile Müslümanlığın Farklılığı:

ss) Önemli Not: tt) Öncelikle şu noktayı belirtmek isterim ki, hiç bir din ve inanış, bir başka din ve inanıştan üstün değildir. Her inanış kendi inananları tarafından önemli ve değerlıdır. Zaten Aleviler 72 millete ve onların her türlü görüşlerine kardeş gözüyle ve hoş görüyle bakarlar.

uu) Bir: Aleviler, Müslümanlar gibi Ahirete, Cennet ve Cehenneme inanmazlar. Her şeyin bu dünyada oluştuğuna kanaat getirirler.

vv) 13.yy’da Yunus Emre şöyle seslenir: ww) “Cennet cennet dedikleri/ bir ev ile bir kaç huri/ istiyene ver sen onu/ bana seni gerek seni” dediği için 16.yy’da Şeyhulislam Ebussuut tarafından “kafir kanıtı” sayılmış. Bu şiiri okuyanın katledilmesi için ferman çıkarmış. xx) Çağımızın ozanı Mahzunu Şerif, Ahiretı için şöyle der: “Gidip gelmeyen bir yer yok benim için”.


yy) İki: Aleviler kadere inanmazlar. Her insan, kendi kaderini kendisi tayin eder. Müslümanlar, kaderin Allah tarafından önceden yazıldığına ve değişmiyeceğine inanırlar.

zz) Üç: Alevilikte dini zorlama yoktur. Hoşgörü vardır. Müslümanlıkta, (Tevbe-29), (Tevbe-5), (Bakara-193) ve (Nisa-89) nolu sürelerde Müslümanlığı kabul etmeyen kişileri bulduğunuz yerde öldürün emri vardır. Ve hatta bunların mallarıda helaldır katliamı yapanlara…

aaa) Dört: İslamlık, Cihadı emreder. Alevilik Cihadı rededer.

bbb) Beş: İslamlık, Kafir mumin, erkek kadın ayırımını esas alır. Alevilik ise, 72 inanca kardeş gözüyle bakmayanı kendinden saymaz.

ccc) Altı: Alevilikte, kadın erkek ayırımı yoktur. Ortak hukuk savunulur. İslam, kadın erkek eşitsizliği üzerine kurulmuştur. Şeriata göre: iki kadının şahitliği, bir erkeğin şahitliğine eşittir.

ddd) Yedi: Aleviler hiç bir Müslüman şartını yerine getirmezler. Namaz, oruç, hac, zekat, vb. gibi. Alevilerin kabesı insandır.

eee) Sekiz: Aleviler, doğmalara değil müsbet ilme inanır. Hacı Bektaş Veli “Bilimden gidilmiyenin sonu karanlıktır” sözü Alevilerin düstürüdür.

fff) Dokuz: İslam inanışında, itirazsız itiat var. Kulluk ve ümmetlık var. İnsan topraktan yaratılmıştır. Zengin- fakir, İslam- kafir, köle-efendi vardır. İktidar ve yönetim şekli laik-dünyevi değil, dini-şer’i şeriat din adamlarına özgü bir hak olarak tanımlanır (10. Hadis). Alevi inanışı olan, dinler arası ayrımcılık yoktur. 72 milletı kardeş gözüyle görür. İnsanın Tanrı’nın nurunda yaratıldığı. Kemale erdiğinde erdem bağlamında Tanrılaştığına inanılır. Herkesi eşit görür. Bilimin yolunda yürür. Neden, niçini araştırır. Mantığın kabul ettiği şeye inanır. Doğmalara rağbet etmez. İslamlıkta, “sırf Tanrı’yı bilip, tanımaları için yaratılmış kul” olarak tanımlamakta(1. Hadis). İnsanların Allah ile ilişkileri korku temelinde açıklanmakta(6. Hadis). Yanmak, katran kazanları, kıl gibi sırat köprüsü vardır.

ggg) On: İslamda kadın örtünür, çarşafla türbanla. Erkek-kadın ayrı oturur. Haremlık, selamlık vardır. Bir erkek dört kadınla evlenebilir. Şeriat kurallarına göre: kadının miras hakkı yoktur. Evli bir kadının kocası 3 defa “boşsun” dediği an, kadın soluğu dışarda alır. Alevilikte, kadın örtünmez. Çağın ve iklimin şartlarına göre giyinir. Tek evlilik vardır. Miras hakkı eşittir. Ülkenin yasalarına göre ayrılmalar söz konusudur. Birlikte oturur. Haremlık, selamlık yoktur.

hhh) Onbir: İslamda Tanrı’ya sorgusuz sualsız itaat vardır. Alevilikte, bazen ihtirazda bulunur. 16.yy’da Bektaşi Ozanı Azmi şöyle seslenir: “Kullanırsın kanatsızca rüzgarı/ Kürekle mı yaptın sen bu dağları/ Ne yapıpta öldürürsün sağları/Can verüb alırsın sen cancı mısın?”(28) Ve Hacı Bektaşı Veli: “Hararet nardadır sacda değildir/ Keramet baştadır tacda değildir/ Her ne ararsan kendinden ara/ Kudüs’te Mekke’de Hac’da değildir” derken, ne ararsan kendinden ara diyor.

iii) Oniki: İslamda laikliğe yer yoktur. Şeriatın kuralları geçerlı. Alevilikte Laiklik: Otoritenin gök yüzünden yeryüzüne, insana indirilmesidir. Dini kurallarla ülkenin idare edilmemesidir. İdarenin dini inanç işlerinden el çekmesidir.

jjj) Onüç: Müslümanlıkta, mutlak ceberat ve dünyanın her işine sürekli karışan, kader belirleyen, dünyevi düzen(Şeriat) dayatan bir Tanrı anlayışı söz konusu. Alevilikte, Vahdet-ı vücut bağlamında insan suretinde bir Tanrı algılanır. Alevi bireyin Tanrı ile arasındaki ikiliğin kalkması anlamında Ene-l Hak anlayışı vardır.

kkk) Ondört: İslamda Mehdi’lik, bazı koşullar gerekir: fitne, dinin yozlaşması, insanların şeriattan uzaklaşması. Mehdi gökte gelir. Zerdüşlükte, Alevilikte o yeryüzünde halkın arasında çıkar. Halk önderliğin kişiliğinde özdeşleştirilir.

lll) Onbeş: İslamlıkta rısk anlayışı: Allah, istegiğini nimetleriyle rızklandırır; kiminin kini de kısar (Zümre siresi 52. Ayet). Alevilikte ise: Gerçek demokratik bir ortamda, devlet olanakların eşit paylaşımında her kes harcadığı emek, alınteri oranında kazanır.

mmm) Onaltı: Alevilikte biri ölünmce, Hakka yürüdü denir. İslamlıkta, vefat etti, Rabbine kavuştu, Allahın Rahmetine vasıl oldu denir.

nnn) Alevilik Barışçılıktır: ooo) Alevilik hayat felsefesini belirleyen hak bilinci temelinde, uzlaşı ve barışın simgesi olarak, inanırlarına Kızıl börkün yanında tahta kılıç giydirilmiştir. Fetih algısını gönüllerin fethi olarak değiştirilmiş, haraca bağlama, inanç değişimine zorlama ve boyun eğdirmeyi felsefesinden dışlamıştır. “Gelin tanış olalım/ İşi kolay kılalım/ Sevelim sevilelim/ Dünya kimseye kalmaz” deyişinde de görüldüğü gibii Alevilik dünya tasarımını da barış ve enpati üzerine kurmuştur. Yunus yine şöyle der: “Söz ola kese savaşı/ Söz ola bitire başı/ Söz ola ağılı aşı/ Bal ile yağ ede bir söz”. Savaşlarla yoğunlaşmış tarihine rağmen, O’nun savaşlara katılımdaki tutumu, zülümlerden kurtuluş ve adaleti sağlama amacıyla, öz savunma temelinde biçimleşmiştir.

ppp) Alevilik, sevicilik ve hoş görücülüktür. Alevilik, savaşçılık değil, barışçılıktır. Alevilik, dost kapısıdır, aşktır, muhabettır. Sevgidır dense bile hayatta kalabilmesı için zaman, zaman nefsi mudafa için savaşmak zorunda kalmıştır. Eba-Müslüm Horasani, Babai, Şahkulu ve Şeyh Bedreddin hareketlerinde görmek mümkün.

qqq) Alevi kimliği, doğal bir aidiyet olmanın ötesinde felsefi bir arka planı olan, çağlara uyum sağlayan, ideolojik ve evrensel bir kimliktir. Ne acıdır ki, bugün kendini Türklük düzleminde tanımlayan bir Alevilik, egemenler tarafından, özellikle Kürt hareketine karşı bir Türkleştirme faktörü olarak kullanılıyor. Bu ise, Aleviliğin demokratik, dayanışmacı, muhalif ve eşitlikçi kimliğini erazyona uğratıyor. rrr) Alevilik, devletleşmeye uygun bir inanç değildir. Çünkü, Alevi inancı eşitliğiyle, hümanizmle, dayanışmayla, başkalarını kendisi gibi kabullenmeyle örtüşen, dolayısiyle katı bir yöneten, yönetilen ayrımına uygun düşmeyen bir inanç atmosferidir.

sss) Alevilik, ne tek bir milletin, ne de tek bir coğrafyanın inançlarına sığmayacak kadar evrensel özellikleri ve pek çok yerden pek çok değer almış ve bu algılarla oluşmuş bir inanç biçimidir. Ama en çok Anadolu ve Mezopotamya’da oluşmuştur. Anadolu’nun kültürel birikimleri içerisinde şekillenmiştir. ttt) Alevilik, İnsanlar arası ayırımı aşıp kavimler ve inançları eşit kabul eder. Bu nedenledır ki, Alevilik 72 millete kardeş gözüyle bakar. uuu) Anadolu Aleviliğine katkı sunan Ebu’l Vefa’ dır. Yazar Nejat Birdoğan ve Fuat Köprülü’nün araştırmalarına göre Ebu’l Vefa Kürttur.

vvv) Bir yazarın sözüyle noktalamak istiyorum. Fransız araştırmacı İrene Melikoff: “İnsanlık Aleviliği tanıyabilse, Aleviliği kabul eder. En azınden görüşlerini etkiler, yönlendirir. O zaman da, dünyada nefret duyguları, kin ve düşmanlık duyguları olmazdı. Savaşlar olmazdı…”(Nefes dergisi, Kasım 1993).

InVitatio
15-07-2007, 12:37
Sevgili El-Alem
Ali'siz Aleviligi bizlere degil , gidip kendilerine "biz Aleviyiz" diyen ve *Cem evlerinde "Hak huzurunda özünü dara ceken" *Alevilere anlatacaksin ;)
bakalim onlar senin bu al-yapistir yaparak ettigin zirvaliklara ne diyor.
Alevilik kendi konumu itibari ile Islam din'inin bir yorumudur. Bu insanlar senin tanimladigin ile degil
kendi kendilerini tanimladigi ile kabul etmek'dir dogru olan.
Bir Alevi ben Müslümanim ve Din yorumum böyle diyorsa, sen buraya ne kadar yazarsan yaz, bu insanlarin böyle bir durus sergilemesine saygi duyamaktan baska hic birsey yapamazsin.
Bugün Alevilerce saygi gören Insanlarin , hic bir zaman yaratan ve tek olan bir tanriyi inkar ettikleri görülmedigi gibi, cani gönülden bir sahiplenme vardir.

pervane
15-07-2007, 17:41
''Bir Alevi ben Müslümanim ve Din yorumum böyle diyorsa, sen buraya ne kadar yazarsan yaz, bu insanlarin böyle bir durus sergilemesine saygi duyamaktan baska hic birsey yapamazsin.
Bugün Alevilerce saygi gören Insanlarin , hic bir zaman yaratan ve tek olan bir tanriyi inkar ettikleri görülmedigi gibi, cani gönülden bir sahiplenme vardir. ''


ne zamanki devletin valisi elektriği köyümüze getirirken yanında il müftüsünü getirdi. o vakit tanıştık sizin tek tanrı dediğinizle, daha önce sabah yüzümüzü güneşe dönüp içinde allah diye bir kelimenin geçmediği dualar ederdik. bizim için var olmamış bir şeyi nasıl inkara kalkışabilirdik ki?.

Sevgili ınvıtation,

farkılı mutfakların yemeklerinde hep aynı sosu kullanmak tatsızlığa yol açar. bu güne kadar süregelmiş iktidar politikaları Alevilerin İnanç tadını bozmuştur. cem evlerinde kafa sallayanlarda bu politikaların devamıdır. saygı başka konudur.

NedimYilmaz
15-07-2007, 18:35
Wikipedia a aleviliğin geniş açıklaması bulunuyor. Ayrıca Şiiliği (Şia) de aratırsanız içinde alevilik göreceksiniz.

InVitatio
16-07-2007, 00:55
Sevgili Forumdaslarim

su altdaki link'de bir cem ayini var, dikkatle izlemenizi tavsiye ederim
Allaha itaat husu icinde itaat adina farz olan hersey var
kiyam kirat secde....



http://www.youtube.com/watch?v=a_Ehvodq4t0&mode=related&search=/


gercege huu
mümin'e ya ali

InVitatio
16-07-2007, 19:13
Forumdaslarim,

Tarih icerisinde süregelen alevi kültürü islamin ta kendisidir !
Ali'siz bir Alevilik ise Müslümanlik ve Islamdan kopuk oldugu gibi
Anadoluda bugun yasayan Alevilerin savunduklari Alevilik anlayisindan da uzak'tir.
Ben Aleviligin ve Bektasiligin ne olup olmadigini bilecek kadar bir genel kültüre sahibim,
ama senin Islam ve Müslümanligi ne kadar bildigin ise buradaki astigin iletiden uzaktan gayet iyi görünmekte.
Allah'a karsi itaat bir Müslümanin olmaz'sa olmazlarindan'dir
Allah ise bir ve tek'dir !
Bugün anadolu aleviligin , bektasiligin, kültür altyapisini ve omurgasini temsil eden degerlerinse bir cogunun Islamin Hanefi yorumundan farkli oldugu gibi, Islamin farz'ini cani gönülden sahiplendiklerini
hem görülmekte.
Bugün Alevilik icerinsde sayginligi olan bir "bir Önder, bir Pir, bir Dede, bir UluOzan" Kurani Kerimin ve onun verdigi kutsal mesaj'dan farkli bir durus sergilememistir.

Eger biri karsima cikip , ben Aleviyim , benim ücler besler kirklarim var diyorsa
o zaman bakmak lazim bu üclerin beslerin ve kirklarin islam yorumu nasilmis ?
bugün ilk (erkek) müslüman sayilan Imam Ali'nin soyundan olduklarini ve onun yolunda gittiklerini idaa edenlerin Alevi kiliginda Ateist mantik yürütüen insanlari görülmektedir.
Bektasiligi Bektasi Fikralari ile ögrenen bir alevi toplumu , Bektasinin yazdigi hangi eseri cidden okumuslardir, bugün alevilerin kaci gidip hangi ocakta hangi dede huzurunda ikrar vermistir ?

Buyurun Haci Bektasi Veli daha neler neler demis

Haci Bektasi Veli Makalat 1/9

birde Aleviligin Kutsal olarak kabul ettigi Imam Caferi Sadik
bugünkü ateist-aleviler ile ayni seylerden mi bahsediyor


http://www.invitatio.org/Forum/viewtopic.php?t=306


Lütfen Ateistseniz Imam Ali ve *Ehlibeyti kendi görüsleriniz ile es tutmayin !

pervane
16-07-2007, 19:59
bir ülkede iç içe yaşayan insanların bir birbirlerini tanımak için wikipedi'a yı kaynak göstermesi ne kadar sağlıklı buda ayrı bir tartışma konusu.

gösterilen linklerdeki cem ainlerine bakmak!!!! daha neler. açıklandık ya sır perdesi kalktı ve alevilik ancak islamiyetle meşrulaştırılabilir. çok çabuk unutulduk bir zamanlar bu ülkede rafızi diye tanımlandığımızı, alevilik hakkında çok bilgiye sahip olabilirsiniz.amenna benim anlatmak istediğimin ateistliğimle uzaktan yakından hiç bir ilgisi yoktur. İnançlar arası etkileşim olabilir ama islamiyet aleviliğin içine sokulmuştur.inatla kuvvetle sokulmayada devam ediliyor. peki madem bu kadar bir aleviden daha çok bilgiye sahipsiniz Ülkede cem evleri ne zaman peydahlandı, daha önce bu insanlar nasıl ve ne şartlarda ibadet ediyorlardı. o deyişlerdeki badeler islamiyetin neresinde de aleviler kendilerine seçti, kuran'a peygambere tutkun olarak gördüğünüz bu halkın içine bir çıkıp soralım fatiha suresini evet en lazım olanını kaç kişi biliyor, neden peki aleviler tutkunu oldukları bu kitabı hiç okumuyor.?
Kendine Ocak,Dede denilen bu zatı muhteremler peygamber sülalesinden geldikleri için bu hanedanlığı sürdürürken geri kalan vatandaşlar islamiyetin neresinden geliyor. ?


ateist ol

kucles
16-07-2007, 20:50
arkadaşlar özellikle invitatio forumdaşım,
herşeye en başından bakın. inandığınız şeyin bir kere temeli çürük..

muhammedin en yakın arkadaşları ve akrabaları halifelik makamı için birbirine girmiştir. sonunda yüce olduğu iddia edilen islam dini dünyaya yayılmadan mezheplere ayrılmıştır. bugün bu iki mezhep çoluk çocuk demeden birbirine misilleme yapmakta, allahın evi camilerde bile bombalar patlatmaktadır. bu ayrımın çıkmasından sorumlu alinin,osmanın,ömerin,ebubekirin, ayşenin, hasanın, hüseyinin, muaviyenin,yezidin.... kısaca islamın başını çeken büyüklerin hataları var. ve eğer gerçekten allah olsaydı, en azından korkularından birbirlerine düşmemeleri ve allahın kutsadığı dinde çelişkilere, düşmanlıklara yer vermemeleri gerekirdi..

gelelim alevi meselesine:
benim ailem, akrabalarımın hepsi alevi. köyümüz alevi köyü. halife ömer, osmanı sevmeyiz; çünkü aliye ve soyuna haksızlık yapmışlardır... *aleviler, islamla tanıştırıldıklarında ise mazlumun yanında olmayı seçmişlerdir: alinin ve zulme maruz edilen soyunun yanında.. zaten bakarsanız, ibadetlerimizin kuranla alakası yoktur. yalnızca, tanrıya şükür ve saygı ve zalimlere lanet edilir ibadetlerimizde. bu da allah, ali, ehlibeyt kelimelerinin fazlaca zikredilmesinin nedenidir...bir de biraraya gelerek halimizi hatrımızı sorar, aşımızı paylaşır, bağlarımızı güçlendiririz. aleviliğin temeli budur.
iddia ediyorum ki aleviler kuranı okusalar teker teker bu dinden çıkarlar; çünkü islamın şartları onlara uymaz. onlar her ne kadar -islamın zorunlu kıldıklarını yerine getirmemelerine rağmen- "müslümanız" deseler de, inandıkları temel değerler vardır ve bunu islamla sentezleyerek devam ettirmekteler.

ben bugün alevilerin "müslümanız" demelerini çevrelerindeki toplumdan etkilenerek zamanla asimile olduklarının farkına varmadıklarına bağlıyorum. ayrıca müslümanız diyerek laik olmayan devletimiz tarafından dışlanmak istememektedirler.

InVitatio
16-07-2007, 22:06
Sevgili Kucles
Imam Ali , Ehlibeyti ve Horasan Erenleri gönülden Islam'a bagli olduklari gibi
savunduklari din ugruna canlarini vermis / vermek zorunda kalmislardir.
Eger Alevilik Ali'siz bir alevilik ise bu tür bir aleviligin anadolu topraklarinda ne kök sallmisligi nede
bir ciddiye alincak bir varligi vardir, bu tür alevilik cidden bir azinlik statüsünden baska birsey degildir.

Ama Islamin alevi yorumu ise farkli bir olaydir,
Alevilik kendini islamin hanif yorumundan uzak tutarak
Allah'a itaat'i kendi deger yargilari icerisinde yapmaktadir.
Alevi toplumun tarih sürecinde toplum icindeki konumu ise, tartisilmaya yorumlanmaya acik olmalidir,
ama eger bugun birileri biz "Hak-Muhammed-Ali" Hünkari Haci Bektasi Veli yolundan gidenleriz diyorlarsa, bu insanlarin isin kendi mantigi geregi "hayir biz Müslüman" degiliz deme hakki yoktur.

kucles
16-07-2007, 23:38
sayın invitatio,
peki imam ali bu dini kime karşı savunmuşur? kafirlere karşı mı? yoksa cennetle müjdelenen peygamberin hanımı Hz. Ayşeye karşı mı? kim haklı, kim haksız burada...

"islamın yorumu" ne demektir? islamın yorumu yoktur; kati kuralları vardır, uyulması farzdır!
namaz islamın temel şartlarındandır; ama alevilerin büyük çoğunluğu kılmaz (kılanları da gördüm ama çok az ve cemlere katılmıyorlar, sünnileşmiş diyelim bunlara da)..

peki acaba aleviler neden namaz kılmıyor??? hz. ali'yi camide katletmişler de ondan. tepki olarak da aleviler namaz kılmıyorlarmış (ben kime sorsam cevap buydu)... ama ben bu cevaba da bir anlam veremiyorum.çünkü hz. ali'nin öldürülüşü islama bir darbe daha vurmuş olmuyor mu...
namazı bu yüzden kılmadıkları bence bahane, çünkü onların ibadet yöntemleri başka! eğer bunu da değiştirmiş olsalardı aleviliğin özü ortadan kalkardı: semahı bırak namaza başla, olacak şey mi!!

bir de babaannemle alevilikten sünnilikten konuşurken, bana şöyel demişti: " biz islamız; sünniler gibi müslüman değil. müslüman sonradan dönenler. biz ezelden beri inanıyoruz allah'a, hz. ali efendimize ve peygambere"....v.s. (bu da inanışlarını kuvvetlendirmek için ileri sürülmüş bir arzu)
hz. alinin cengaverliği, hak yiyenlerin kökünü kazıdığı, atı düldül, kılıcı zülfikar alevilik için bir mith olmuş; asıl ali görmezlikten gelinmiş... işte böyle mitlerle gerçek karışarak alevilik başka bir boyut kazanmış kanımca. (e, içlerinde bulunduğumdan aleviliği hala yaşamaktayım. dolayısıyla benim gözlemlerim bunlar)

InVitatio
17-07-2007, 00:26
Sevgili Kucles


peki imam ali bu dini kime karşı savunmuşur? kafirlere karşı mı? yoksa cennetle müjdelenen peygamberin hanımı Hz. Ayşeye karşı mı? kim haklı, kim haksız burada...

Imam Ali ilk Müslüman olarak Islami degerleri , Islam karsiti olanlara karsi savunmustur,
Müslümanlar arasindaki iktidar sorunu "siyasi" sorundur, burada Imam Ali'nin ve saydigin insanlar arasinda Islamin farzlari hakkinda bir görüs ayriligi yoktur, Imam Ali'yi ve ona yapilan haksizliklari
dini bir gözle degil, günün siyasi gözü ile degerlendirebilirsen , var olan sorulara daha saglikli aciklamalar oldugnu sende göreceksin....

islamın yorumu" ne demektir? islamın yorumu yoktur; kati kuralları vardır, uyulması farzdır!
namaz islamın temel şartlarındandır; ama alevilerin büyük çoğunluğu kılmaz (kılanları da gördüm ama çok az ve cemlere katılmıyorlar, sünnileşmiş diyelim bunlara da)..

Islamin Anayasasi olan Kurani Kerimde o senin söyledigin kati kurallar yoktur, Kurani Kerim ne sekillcik fetismiz nede Dini bir sekillcilik icine bogarak sigistirmak icin hic bir ayet yoktur.
Kurani Kerimde yaratana karsi bir "bag kurabilmekten" söz eder ( bu namaz kilmaktir) bunun nasil yapilcagi ise kurani kerimde aciklanmaz, cünkü önemli olan niyet'dir .
Allah ile bag kurmak istemenin ne sekli nede zamani olur. Peki Peygamberin sünnetini ve hanif yorumunu ne yapacagiz ? oldugu gibi kabul edecegiz ! Isteyen Peygamber nasil Allah ile bir bag kurmak istedi ise öyle yapacak, digeleri de Kurani Kerimin sinirlari icerisinde yapcaklar.
Dua bizden kabulu Allah'dan.

yani Allaha ulasmayi dilemek farz ve sekli ise sünnetdir !
Imam Ali ve Ehlibeytine bagli olanlari kendince Sünnilesmis olarak degerlendirmen ise cidden ayri bir garip konu. Alevilerin Imam Ali ve Ehlibeyet gibi Allaha karsi itaat etmek istemelerinin ne gibi bir yanlisligi olabilir..


peki acaba aleviler neden namaz kılmıyor??? hz. ali'yi camide katletmişler de ondan. tepki olarak da aleviler namaz kılmıyorlarmış (ben kime sorsam cevap buydu)... ama ben bu cevaba da bir anlam veremiyorum.çünkü hz. ali'nin öldürülüşü islama bir darbe daha vurmuş olmuyor mu...
namazı bu yüzden kılmadıkları bence bahane, çünkü onların ibadet yöntemleri başka! eğer bunu da değiştirmiş olsalardı aleviliğin özü ortadan kalkardı: semahı bırak namaza başla, olacak şey mi!

dostum burada sen Namaz kilmak ile ne anladigin ve bu kendi anladigini kendin dogru kabul ettigin iyice anlasiliyor....aleviler neden namaz kilmiyor demenin türkcesi söyle " aleviler neden allah'a ulasmayi dilemezler....aleviler neden allah ile bir bag kurmak istemezler" ki bunun alevilik ile uzaktan yakindan zaten bir ilgisi yoktur.
yani Allah ile bag kurmak istemeyeni birak Alevi veya Sünni olmasini, bu insan zaten Müslüman degil ! !
Imam Ali cami cikisinda aldigi darbe sonucu öldürüldü o yüzden bizde camiye gitmiyoruz ve namaz kilmiyoruz gerekcesi ise cidden ipe sapa gelmez bir gerekce !
Kimse Aleviye zorla bir mekanda "namaz kilacaksin" demez ! ama hic kimsede bir aleviyi neden imam ali gibi camide namaz kiliyor diye "bu adam sunnilesmis zaten" deyip kendince kücümsememeli !!
böyle mantik yürüten arkadaslara sormali
peki imam ali carsinin ortasinda yürüken öldürülseydi ne olacakti bu "alevi kiligindaki ateistlerin" yorumu? "biz sokaga cikmiyoruz cünkü imam ali sokakta vuruldu" diye sokaga cikmayacaklarmiydi ?
veya peki cami cikisinda öldürülmüs bir insanin cenazesi nerde yikanip, nerde cenaze namazi kilindi ?
cami'de degilmi ?!

Imam Ali soyundan gelen 12 Imamlarin tepkisi nasil olmustur bu aci kayip dan sonra ?
Allahi ve Islamin kutsal mesajlarini inkar mi etmislerdir ?
Namazi niyazi birakmislarmidir ?


Sevgili kucles
islam dinin kaynagi kurani kerimdir , kurani kerimde Allah katinda önemli olan tüm bilgiler mevcutdur!
Kurani Kerimde olmayan ama Islamin hanefi yorumunda olanlar sadece bir yorumdur, istersen gönüllü bunlari uygularsin veya Kurani Kerimin izin verdigi kadari ile Imanini yasayarak yasatirsin.

Sözüm ona Aleviler kendine su soruyu sormali
Bugün Imam Ali tekrar dünyaya gelip su Ali'siz Alevileri söyle bir görse
acaba tepkisi ne olurdu ?

kucles
17-07-2007, 19:34
siyaset sen nelere kadirsin *:roll: koskoca bir dinden bile önceliklisin. din senin maşan olsun be... :lol:

arkadaşım, osman öldürüldükten sonra ayşe ile ali arasında bir husumet olduğu yazılı din kitaplarında. tamam aralarında bir yanlış anlaşılma oldu diyelim. peki vahiy katibi ve sahabe olan muaviyenin ettiklerinin açıklaması nedir.. yok yok bunlara cevap vermeni istemiyorum. sen yine yazacaksın bir şeyler ve böyle uzayıp gidecek.. bana göre islamın insanlığa hiç bir katkısı yok; aksine götürüsü var.

alevilere bu çirkinliklerden hiç bulaşmamış. alevilikte neye nasıl inanırsan inan veya inanma, insan(sever) ol yeter. benim için önemli olan bu kardeşim..
hepinizi seviyorum, iyi akşamlar..

InVitatio
17-07-2007, 22:56
Sevgili Kucles
sen önce git Aleviligi cidden ögren gel sonra istersen devam edelim
senin alevilik hakkindaki son paragraf'daki görüslerini bugün papuayenigineli yerli halk icinde söylenebilinir.....

ve benim ne zaman neyi nasil yazip yorumlayacagima birak ben karar vereyim....
sen Din ile Siyaseti ayirt edemiyorsun buna ben ne yapayim......
sen Imam Ali'nin hangi sartlarda hilafeti devir aldigini , o anki islami devletin sosyal ve ekonomik durumunu sosyal yapisi hakkinda neler biliyorsun ?
sam'daki muavyienin siyasi konumu, iktidardaki gücü hakkinda neler biliyorsun ?

Lütfen kendi kaliplasmis ipe sapa gelmez deger yargilarini Alevilik diye bana satmaya kalkisma !
dedgigim gibi Imam Ali bugünkü sözüm ona alevi kilikli ateistleri göre acap ilk tepkisi ne olur ?

Alinin_Askeri
21-07-2007, 00:06
benim tüm ailem alevi. normalde aleviler arasında başkasına anlatılmaması gereken konular var. ama artık din konusunda şüphelerimi ortadan kaldırdığıma göre rahatça konuşabilirim. aleviliği diğerlerinden ayıran temel neden: muhammedin veda hutbesinde kendinden sonra halifenin ali olmasını istemesi ama ömer ebubekir ve osmanın muhalefet edip aliden önce kendilerini halife yaptırmaları...
bu şiiliği sunnılıkten ayıran temel nedendır ve alevılıkle şia arasında hz. paygamber ve ehlıbeyt sevgısı dısında bır ortak yan yokturç
peygambere karşı geldikleri düşünüldüğü içinde o 3üne lanet edilir. hz.ali camide öldürüldüğü içinde namaz camide kalınmaz namazlar ayrı yerlerde toplanıp gerçekleştirilebilir
hz.alı zamanında camı falan yoktur ezbere konusmayalım.camı kuranda bıle gecmez mescıt gecer.suankı camıler emevı yapmıdır.
5 vakit olma zorunluluğu yoktur bizim çevrede 5-10 günde bi yapılırdı namaz sonunda durumu iyi olanlar pilav yapar yada et alır herkese dağıtırdı. *bazı kişilerin sandığı gibi ali allah kabul edilmez sadece daha çok sevilir (tabi istisna yobaz hocalar var arada) reankarnasyona inanılır.
devrıye reankarnasyonla bırebır ortusmez.reankarnasyonda devamlı bır ruh gocu olur alevılıktekı devrıyede ıse allah a ulasana kadar yanı insanı kamıl oluncaya kadar.

Alinin_Askeri
21-07-2007, 00:20
IRENE MELİKOFF VE ALEVİLİK

"Asla Şii olmadı"
ALEVİLİK Konferansı'nda bütün gözler, bu inancın tarihi kaynaklarını araştırmada dünyanın önde gelen isimleri arasında sayılan Profesör Irene Melikoff üzerindeydi.
Uyur İdik Uyardılar (Cem Yayınları 1993); Alevilik Üstüne Ne dediler? (Ant yayınları, 1990); Sur les Traces du Sufism Turque / Türk Sufiliğinin İzleri (Isıs, 1992) gibi kitapları Türkçe de yayınlanmış olan Melikoff, Aleviliğin Türklerin tarihiyle bağlantılarını kaynağında araştırmış bir kişi.
Melikoff, Aleviliğin "senkretik" bir inanç sistemi, yani çeşitli inanç unsurlarını bir araya getiren bir sentez olarak nasıl geliştiğine bakarak, hem Orta Asya'dan kaynaklanan Şamanizm unsurlarının, hem de Anadolu halk sufiliğinin Aleviliği oluşturmadaki rolünü vurguluyor.
"Göçmen Türkmenlerin Müslüman olması bir dakikada gerçekleşmedi" diyor. "Müslüman olmak için birkaç asır lazım, kültür lazım. Şehirdeki insanlar mezhep biliyorlar, kültür alıyorlar. Fakat göçmen Türkmenler böyle bir kültür almıyor. Müslümanlığı kendi inaçlarına uydurmaya çalışıyor. Alevilik böyle oluştu."
Bu şekilde Anadolu'ya göçeden bir Türkmen dervişi (ve Mevlana 'nın çağdaşı) olan Hacı Bektaş 'ın Aleviliğin ortak başlangıcı olduğunu, ama sonradan ayrı iki cereyan oluştuğunu söylüyor. "Bektaşilik zaman içinde büyük önem kazandı; Bektaşiler yerleşik düzene geçti. Osmanlılarla ilk Bektaşiler arasında yakın ilişki vardı; aynı Türkmen boyundan geliyorlardı. Osmanlıların Trakya ve Balkanları fethetmesinde Bektaşiler büyük rol oynadılar, Gazi oldular. Anadolu'da kalan göçmen Alevilerle aralarında inanç farkı yoktu, ama büyük sosyal farklar vardı."
Anadolu Alevilerinin, daha sonraki yüzyıllarda Şiiliği ve 12 İmam inancını İran'da resmi devlet dini haline getiren Safevilerden etkilendiğini, fakat "asla Şii olmadıklarını" savunuyor Melikoff: "Türkmen alevilerin Hz. Ali'yi tanrılaştırmasının, Şiilikle hiç bir ilgisi yok. Bu bambaşka bir şey. Bunu anlamam tam 25 yıl sürdü."
Ne sonuca vardınız diye sorduğumda, Melikoff'un cevabı ilginç: "Ali, aslında eski Türklerin gök tanrısı. Yani Şamanizm'in izleri var. Müslüman olduktan sonra bu gök tanrısı büsbütün yokolmadı, Hz. Ali ile birleşti. Daha sonra tabii ki Şiiliğin bazı tesirleri oldu. Başka unsurlar girmeye başladı."
Aleviliğin Kürtlük boyutunu büyük kuşkuyla karşılıyor Melikoff: "Kürt Aleviler var ama büyük çoğunluğu Sünni. Aleviliği bir Kürt dini olarak katiyen göremem. 25 senedir yaptığım bütün araştırmalar buna karşı geliyor."
Bektaşilerin kentli ve kültürlü olmasına karşın, Anadolu'daki çeşitli isyan hareketlerine katıldıkları için "Kızılbaş" diye bilinen kesimin göçmen ve cahil kalmasının en temel ayrım olduğunu belirten Melikoff, "Alevi" teriminin bugün meşrulaşarak kabul görmesine karşı, tarihi açıdan yanlış bir terim olduğunu da vurguluyor.
Melikoff, Aleviliğin bir mezhep olarak evrilebileceği kanısında. "Alevi - Sünni gerginliği Anadolu'da Yavuz Sultan Selim'den beri var" diyor. "Bugün hoşgörüyü genişletmek için siyasetçiler başta olmak üzere herkesin çaba sarfetmesi lazım. Benim de dinimin hoşgörü olduğunu yazabilirsiniz."
Profesör Melikoff'un 25 yıllık çalışmalarının sentezi olarak yayına hazırlanan Hacı Bektaş, Gerçekleşen Efsane: Türk Halk Sufiliğinin Doğuşu ve Gelişmesi adlı son kitabının bu hoşgörüye büyük katkısı olacağı muhakkak.
aleviliği bır mıllıyete baglamak nekadar dogrudur;72 mıllete tek nazarda bakarız dıyen bır ınancı.arkadaslar alevılık samanızmden gelen turklerle alakalı olsaydı suan ısraılden buraya heryıl hacıbektas senlıklerıne semah donmeye gelen YAHUDİ-ALEVİler gelmezdı değilmı?kaldıkı pekı suankı kurt ve zaza alevıler nerden gelıyor?ahmet yesevının ogrencısı oldugu soylenen hacı bektasla ahmet yesevı arasında 1 asır vardır ve hacı bektasın hasan sabbahın kalesı alamuttan egıtım aldıgı uzerıne verıler saglamlıgını arttırıyor ve alevılerın ulu saydıgı hallacı mansur bır pers dır annesı babası zerdusttur.lutfen tek mıllete baglamayalım alevılıgı.özunde yatan humanızme zarar vermeyelım

dilaver
21-07-2007, 00:25
sayın Alinin_Askeri

* * *dinlerden özgürlüge hoş geldiniz. İyi de ettiniz, aleviiligi savunacak üyeler olarak umarım bir boşlugu doldurursunuz.Ama asker olarak degil de ali olarak gelseydiniz daha iyi edersiniz.


* * * *saygılarımla

InVitatio
21-07-2007, 04:31
Ya benim en gicik oldugumda bu Alevi kilikli ateistler ;)

Neymis Cami yokmus Mescid varmis :)
bre adam Imam Ali'nin cenaze namazi nerde kilindi ?
Birde cami ne demek mescid ne demek bunlardan haberin varmi ?

Hz Vikipedia ya soralim bakalim neymis bu mescid ;)

Mescid
Vikipedi, özgür ansiklopedi
(Mescit sayfasından yönlendirildi)
Git ve: kullan, ara

Mescid (mescit), Cuma Namazı kılınmayan küçük cami veya namaz kılma yeri.

Mescid kelimesi Arapça'da secde edilen yer anlamına gelir. Mescidlerde minber yoktur bu sebeple buralarda hutbe okunmaz ve Cuma Namazı kılınmaz. Mescidler namaz kılmak için kullanılan küçük mekânlardır.

Cami ve mescid ayrımı sadece Türkiye'de vardır. Diğer İslam ülkelerinde mescid kelimesi Türkiye'deki cami kelimesinin karşılığı olarak kullanılır. Arapça’nın dışındaki dillere cami kelimesi mescid kelimesinin değişik dillerdeki okunuş şekli olarak girmiştir.

..

InVitatio
21-07-2007, 04:31
ALEVİLERİN ETNİK KİMLİĞİ

Alevilik, Sünnilik, Hıristiyanlık, Musevilik, Katolik, Ortodoks vs. ayrımları dinsel ayrımlardır. Türk, Kürt, Ermeni, Arap, Arnavut vs ayrımlar ise etnik ayrımlardır.

Alevilerin dinsel kimlikleri gibi, etnik kimlikleri de bu konudaki araştırmacıları oldukça ilgilendirmiştir.

Martin Van Bruinessen de bunlardan birisidir.” Alevi Kürtler’in Etnik Kimliği Üzerine Tartışma”(1) başlıklı yazısında Bruinessen şöyle yazıyor:” Ritüel dili olarak neredeyse tamamen yalnız Türkçe kullanan ve hatta çoğu Türkçe aşiret adlarına sahip olan Kürtçe ve Zazaca konuşan Alevilerin varlığı bir çok yazarın izahat kabilinden hayal gücünü meşgul etmiş bir vakadır. Hem

Türk, hem de Kürt milliyetçilerinin bu grupların muğlak kimliklerini kabul etmekte güçlükleri olmuş ve bunlar sıkıcı ayrıntıları örtbas etmeye çalışmışlardır.”

Bruinessen’in yukarıda yazdıklarından şu sonuçlar çıkıyor. a) Kürtçe ve Zazaca konuşan Aleviler’in neredeyse tamamı ibadet dili olarak Türkçe konuşuyorlar. b) Kürtçe ve Zazaca konuşan Aleviler’in çoğu Türkçe aşiret adları taşıyorlar. c) Kürtçe ve Zazaca konuşan Aleviler’in bu ikili kimlik belirtileri Kürt milliyetçileri ve Türk milliyetçilerinin kendilerinin kaygıları yönünde ilgisini çekmiştir.

Bu yazılanlardan bazı çıkarsamalar yapmak gerekirse; Aleviliğin Türklerle tanışması İslamla tanıştığı yıllara yani 10-11. Yüzyıla dayanır. Demek ki bu kitle Alevilikle tanıştığı yıllarda Türkçe konuşuyormuş. Ritüel dili yani ibadet dili o yıllardan kalmış olabilir. Daha sonra Kürtçe ya da Zazaca öğrense de Türkçe’nin yerini alamamış. Türkler’in Anadolu’daki Osmanlı ile ilişkileri düşünüldüğünde Osmanlı’nın Kürdü ya da Ermeniyi Türkleştirmesi olasılığı yok. Tam tersine Osmanlı Türk ve Alevi karşıtı olduğu için Alevi Türkmen’in canını, malını kurtarması için Kürtçe ya da Zazaca konuşan bölgeye sığınması daha büyük olasılıktır. Bruinessen’in Kürtçe ve Zazaca konuşan Aleviler için “muğlak kimlik” nitelemesi bu durumdan kaynaklanıyor olabilir.

Araştırması bu kesime; Muş,Varto ve Hınıs bölgelerinde yaşayan; Kurmanci konuşan Lolanlıları saydıktan sonra bunlara;Dersim Şeyh hasan Aşireti ile akraba olduklarını kabul eden Koçgiri Aşireti’ni de ilave ediyor.

Bruinessen;Tunceli yöresindeki Aleviler’in dinsel ayinlerde kullandığı dille ilgili olarak ise; “Bununla birlikte daha özgül Alevi dinsel adetleri Dersimliler’i, Alevi Türkler’e yakınlaştırır. Gülbank ya da nefeslerinin çoğu Türkçe’dir;Ve 1920’den önce de kesinlikle öyleydi.”Dedikten sonra bu dediklerine tanık olarak Dersim bölgesini iyi bildiğine inandığı iki kişiyi gösteriyor. Nuri Dersimi ve ; “Erzincan Valisi olan ve bölgeyi çok iyi bilen Ali Kemali’ye , hiç kürtçe gülbank yoktur.” diyor.

Bruinessen; “Dersim Alevilerini Türkler’e yakınlaştıran bir diğer adet, merkezi Hacı Bektaş araştırmacı Moineux-Seel (1914:66) tarafından da Dersim dışındaki en önemli hac merkezi olarak gösterilmiştir” diyor. Buna ek olarak ta; “Bununla birlikte Batı , Dersim’deki üç küçük seyit soyu , Ağuçan ,Derviş cemal ve Sarı Saltuk’un Hacı Bektaş’ca tayin edilen halifenin neslinden geldiklerini “ söylüyor.

Osmanlı belgelerinde Cevdet Türkay’ın (2); “Konar- göçer Türkmen Ekradı taifesinden ,”göçmen Türkmen Kürtler” olarak yani Kürtleşmiş Türkler’den söz etmesine de değinen Bruinessen Dersim’in kimliği ile ilgili olarak şu tesbitleri de yazıyor:

Dersimliler ‘in nereden geldikleri sorusunu akla getirir ve hem resmi tarih ekolüne bağlı olanlar ,hem de liberaller olmak üzere ,bir çok Türk akademisyence bu soruya verilen cevap , bunların Kürtleştirilmiş (ya da Zazalaştırılmış ) Kızılbaş Türk aşiretleri olduğudur. Batılı akademisyenlerce de hiç sorgulanmadan kabul edilmiştir. (Örneğin Melikof 1982 a:145)”

Bruınessen'ın Dersimliler’in nereden geldiği varsayımında bulunurken bunlara Kürtleştirilmiş veya Zazalaştırılmış Kızılbaş Türk aşiretleri denmesinin Osmanlı belgelerinde olduğu gibi Batılı akademisyenlerce hatta kendi kanaatimce: "Bu varsayım o kadar mantıklı görünür ki" demesi ciddiye alınmayacak tesbitler değildir.

Bruinessen. "Yüzyıllar boyunca izleri sürülebilecek olan bazı aşiretler dillerini Türkçe"den Kürtçe’ye ya da tam aksi şekilde değiştirdiler; bu aşiretlerin mensuplarının kompozisyonları da zamanla kaymış olabilir' dedikten sonra; "yalnız bir tek büyük Dersim aşiretinin, Balaban'ın Türk olduğu, Yörükan taifesinden olduğu söylenir Balaban aşiretinin Zazaca konuşmasına rağmen, bugünkü komşularının kabul eder göründükleri bir ad" diyor.

Bu tespitten de; Balaban aşiretinin Türk olduğu, Alevi olduğu ama buna karşın Zazaca konuştuğu anlaşılıyor Yani; Zazacayı sonradan öğrenen bir Türk aşireti olduğu savı doğrulanıyor.

Bruinessen; konu ile ilgili yazısına, araştırmacı Taylor'dan da saptamalar almış. Yazıda deniyor ki; "Taylor'a (1868:318) halihazırda Şeyhhasan aşiretinin aslen Horasan'dan olduğu ve Dersim'e yakın zamanda Malatya yakınındaki Alacadağ bölgesinden geldiği söylenmiştir".

Taylor'un verdiği bu bilgi başka kaynaklar tarafından da doğrulanıyor Şeyhhasan'ın Arapgir Onarlı köyünden Dersim'e geldiğini ve köyünün yaşadığını, köydeki belge ve bilgilerin bunu doğruladığını biliyoruz. Başka bir şeyde biliniyor Dersim'de Zazaca konuşan Şeyhhasan aşiretinin Malatya'daki köyünde Zazaca konuşan bir tek kişi yoktur. Bu da Zazaca'nın sonradan öğrenildiğini gösterebilir.

Yazının devamında Bruınessen; "Yalnızca Şeyhhasan değil, ama bazı başka Dersim aşiretleri (İzol, Hormek ve Şadi) de, temel seyit soyları Kureyşli ve Bamaseran gibi yüzyıllarca önce Horasan'dan gelmiş olduklarını iddia ederler" diyor.

Bruinessen; Kürtçe veya Zazaca konuşan Alevi aşiretlerinin kökeninin Kürt veya Zaza olduğu tezini savunanlara hatta onların Horasan'dan geldiklerinden beri Zazaca ya da Kürtçe konuştukları iddiasına karşı şöyle yazıyor: 'Horasan Aleviler'in anayurdu olarak bilinir. Dersimi (N. Dersimi) bunun yanısıra, bu aşiretlerin bölgeye vardıklarında halen Zazaca konuştuklarını, hatta kendi zamanında bile sözde seyitlerin Türkçe konuşmadıklarını vurgular." dedikten sonra bu yaklaşımı için "Bu aşiretlerin Türk olduğunu iddia ederek teyit için Horasan bağlantısını gösteren" düşüncelere karşı bir tepkisel tavırdır" diyor ve sonra 1930 larda bile birkaç aşiretin Moğol işgalinden önce Doğu Anadolu'ya gelen Celalettin Harzemşah'ın askerlerinin ardılları olduğu söylenir. 1930 yıllarındaki bir Türk istihbarat raporundan şöyle sözediyor: "Pülümür bölgesindeki yaşlı erkeklerin hala Celalettin Harzemşah'a dair efsaneleri hatırladıklarını Büyük Baba Dağı'nın onun mezarı olarak sayıldığını ve bu yüzden aynı zamanda Sultan Baba olarak ta bilindiğini kaydeder." diyen Bruınessen bu olayın doğru olup olmadığı konusunun tartışmalı olduğunu yazadursun, Pülümür kökenli dikme dede Pir Ahmet Dikme 1999 Kasımında "Haykırıp Duyuramadıklarım"(3) adını verdiği kitapta konu ile ilgili bakın ne yazıyor: "Moğolların baskılarına dayanamayarak yurdunu terk etmek zorunda kalan Muhammet oğlu Celalettin Harzemşah' ta yer yer çarpışarak, batıya doğru ilerler ve bir çatışmada yaralanır. Yaralı olarak dostu ve sırdaşı olan Şeyhhasan’ ın yanına gelir ve orada bir Kürt tarafından öldürülür. Öldürüldüğü haberini alan 2. Alaattin Keykubat şöyle der "Celalettin Harzemşah bir Kürt babayiğidinin elinde can verdi. Allaha hamdü senalar olsun." (Bilal Aksoy, Tarihsel Süreç İçerisinde Tunceli S. 134-135) dediğini aktardıktan sonra Pülümürlü dede Pir Ahmet Dikme;öyle yazıyor: "İşte bu şekilde öldürülen Celalettin Harzemşah, bizdeki kaynaklara göre, beraberindeki oğlu Mehmet'i Şeyhhasan'a emanet eder. Şeyhhasan evvela saygı duyduğu dostu Celalettin'in naaşını götürüp Dojik Dağı’nın zirvesine defneder ondan sonra da Celalettin'in oğlunu kendi himayesine alır, üç dört yıl sonra da Mehmet'i kendi kızı ile evlendirir."

Harzemşahların Türkistan'dan gelen Türkmen boylarından Beydilli Türkmen aşiretine mensup bir kol olduğu da bu yazılanlara eklenirse durum daha açıklık kazanabilir. Pir Ahmet Dikme işte bu tarihsel alt yapıyı bilerek kalkıp şöyle yazabiliyor: "Munzur dediği dağın güney yakasında bir tek Kürt yoktur. Orada yaşayan Şeyhhasan aşireti tamamen Horasan kökenli Türkmenler’dir. Daha doğuya, Pülümür'e doğru gelindiğinde ise, Areli, Lolanlı, Şahvelanlı, Kemanlı, Çerekanlı ve daha bir çok aşiret oturmaktadır Bu aşiretlerden hiç biri Kürt değildir. Tamamı Türk kökenli aşiretlerdir. Ben bu konuyu her platformda tartışmaya hazırım." diyor 1937 doğumlu bugün 63 yaşında olan Pir Ahmet Dikme Dede.

Bruinessen; Bingöl, Muş, Varto da yaşayan çoğu Hormek, Lolan ve Balaban aşiretine mensup Aleviler için "Kendilerini Kürt addetmeye daha az meyillidirler." dedikten sonra geleneksel düşmanları, hem milliyetçi, hem Sünni Kürt nitelikli Şeyh Sait isyanında yer aldıkları zaman bu aşiretler, özellikle Hormek ve Lolan Kürtlere karşı çıkarak Kemalist hükümetle kaderlerini birleştirdiler. (Fırat 1570-1945)" Bu aşiretlerin önde gelenlerinin kendilerini tanımlama biçimi için ise; "Bu aşiretlerin egemen seçkinlerinin bir kısmı, en azından 1930'lardan bu yana kesin olarak kendilerini Türk olarak tanımladılar" diyor.

Bruinessen; Jandarma Genel Komutanlığı tarafından hazırlanan bir raporda şu bilgilerin yer aldığını yazıyor: "Zaza Aleviler’e gelince: Bunlarda mezhep ve ibadet dili Türkçe'dir. Ayinlere iştirak edenler Türkçe konuşmak mecburiyetindedir. Bu mecburiyettir ki Alevi Zazalık asırlardan beri ihmal edildiği halde Türklükten pek de uzaklaşmamış Dersim Alevileri arasında cevap istememek şartı ile Türkçe meram anlatmak mümkündür." dendikten sonra raporda 20- 30 yaşlarından yukarı olanlarla Türkçe ile anlaşmak mümkün iken 10 yaşından küçük çocuklarla Türkçe konuşmak imkanı ortadan kalkmak üzeredir dendiği yazıyor. Raporun sonlarına doğru ise; "Bu netice Dersim Alevi Türkleri'nin de benliklerini kaybetmeye başladıklarına ve ihmal edilirse günün birinde Türk dili ile konuşana tesadüf edilemiyeceğine delildir." diye yazıyor.

Bruınessen'in yazdıklarından ve Jandarma Genel Komutanlığı raporundan çıkan sonuç; Türkçe'nin unutulduğu onun yerine Zazaca veya Kurmanci'nin hakimiyet kurduğudur. Demekki; Aleviler önce Türkçe biliyorlar. Türkçe'nin yerini zamanla Kürtçe ya da Zazaca alıyor. Bu durum, Türk Tarihi, Osmanlı Alevi ilişkileri, Osmanlı Kürt ilişkileri ile de koşut sayılır. Osmanlı’da kuruluş yıllarında Türkmen ağırlığı vardı. Bu Fatih Sultan Mehmet dönemine kadar devam etti. Dönme Devşirme geleneği Osmanlı'da hakim oldukça Türkmen düşmanlığına koşut olarak Alevi düşmanlığı da arttı. Türkmen’in önünde iki yol vardı. Ya Sünnileşip ümmetleşecekti veya "katli vacip"ti. İşte Osmanlı'ya karşı bitip tükenmeyen Celali ayaklanmaları böyle başladı. Merkezi otoritenin güçleri karşısında yenilen Türkmen'in canını kurtarmak için önünde tek yol kalmıştı. Kuş uçmaz kervan geçmez dağ köylerine yerleşmek, Türkçeyi derhal unutup Kürtçe ya da Zazacayı öğrenip canını kurtarmak. İşte Horasan Türklerinin Kürtleşme macerası böyle başlıyor.

Bruinessen, yazısının bir yerinde; "Taylor’a göre Dersimliler aslen pagan bir Ermeni neslin ardıllarıdır" diyor. Bu iddiaya göre ise, Dersimliler Ermenidir anlamı çıkıyor. Dersim'de Doğu Anadolu'nun çeşitli yörelerinde olduğu gibi Türklerin gelmesinden önce çeşitli Hıristiyan topluluklar yaşıyordu. Bunları Türkler gelince hemen sihirli bir güç ile yokedecek değillerdi. Bu farklı kültürler yüzyıllarca yan yana yaşadı. Birbirini karşılıklı olarak etkilediler. Ve bu süreç günümüze dek geldi.

Alevilikte dedelik ocak geleneği ile yaşar. Babadan oğula geçerek yaşar Sahte dede veya ocakzadeler türemediği sürece dede ocaklarının bozulma şansı çok azdır. Bu nedenle Dersim bölgesinde dede ocaklarının tümü kendilerinin Horasan'dan gelen Türkmen aşireti olduğunu savunur. Dede ocaklarının Ermeni veya Kürt olma olasılığı hiç yok denecek kadar küçük bir olasılıktır. Ama çeşitli tarihsel karmaşa dönemlerinde Hıristiyan topluluklar - Ermeni, Kafkas, Rum, Rus vs. Dersim'e veya herhangi bir Alevi yerleşim merkezine yerleşmiş olanların yanına sığınmış olabilir.

Nitekim nüfus sayımlarına baktığımızda örneğin 1885 nüfus sayımlarında Dersim'e bağlı Mazgirt kazasında; 32.998 kişinin; 22.177sini Müslüman kesim oluştururken, 10.637 kişiyi Ermeni Gregoryanlar oluşturuyor.

Araştırmacı Ali Kaya; Dersim Tarihi(4) adlı kitabında; İbni Batuta'nın 1333-34 yıllarında Kuzey Dersim'e uğradığında iki Türkmen kabilesi olan Karakoyunlu ve Akkoyunlular’ ın birlikte Moğollar’la sürekli savaştıklarını belirtiyor. (S.125) Bu kalıntıları bugün Dersim yöresinde mezartaşlarındaki koç resimlerinde izlemek mümkün. Yine Ali Kaya aynı araştırmasında; "Alaattin Keykubat Bağı'nı ziyaretinde Şeyh Mansur’a bir secere vermiştir. Bu secere, Mazgirt ilçesinin Şöbek köyünde Seyyit Cafer oğullarının evinde muhafaza edilmektedir. Secere ile ilgili ise okuyucuya şu bilgiyi vermektedir. "Bu secerede 12 aşiretin Türk aşiretleri olduğu söylenmektedir. Bunlardan Hıran (Cafer'in kardeşi olup Ali dost oğullarıdır) Koçgiri, İzol aşiretlerinin yanı sıra Hormek aşiretinin de Şöbek köyünde oldukları söylenmektedir." diyerek Ali Kaya bu konuda verilen bilgileri doğrulamaktadır.

MELİKOFF NE DİYOR

Alevilik araştırmaları denilince İrene Melikoff (5) adından sözetmemek olur mu? Peki bu konuda Prof. Melikoff ne düşünüyor? Melikoff'a göre; Kürtçe ya da Zazaca konuşan Aleviler Kürt ya da Zaza mı? Yoksa Türk mü? Bakalım bu konuda Melikoff ne yazmış.

"İlk Safeviler’in taraftarlarının adı olan, fakat giderek horlayıcı 'asi zındık', hatta 'Kürt' anlamlarına gelmeye başlayan Kızılbaş deyiminin yerini, oldukça yakın bir tarihte Alevi sözü almış bulunuyor. Bununla birlikte, Aleviler'in büyük bölümü Türk olduğu halde günümüzde Alevi deyimi de aynı anlama doğru çekilmektedir."

Türk sözünün kaba, küçültücü, yaban, köylü anlamı üstünde dururken "İslam'a girmiş, Müslüman olmuş, Selçuklu hanedanı gibi, kültürü İranlılaşmış kentli Türk ile, henüz İslamlaşmamış veya yeterince İslamlaşmamış göçer ya da yarı göçer Türk arasındaki uyuşmama dolayısıyla birincisine Müslüman; ikincisine Türk' denmiştir' diyor.

Bugün Erzincan, Sivas, Elazığ, Muğla- Ortaca gibi yerlerde Sünni Türk'e Türk denmesi ama aynı yöredeki Alevi Türk'e "Kürt" denmesi bu örnekleri anımsatmıyor mu? Ama Ege'deki Alevi ise kendini tanıtırken Alevi kelimesini kullanmadan; "Türkmenim" diyor.

Melikoff; sosyal anlamda kullanılan Türk ve Kürt sözcükleri için düşüncelerini şöyle sürdürüyor: "Nasıl Kaşgarlı Mahmut’un gösterdiği gibi, tat sözcüğü Müslüman olmayan Uygur'u belirtiyor idiyse, Türk de İslamlaşmamış olana deniyordu' diyor ve devam ediyor: "Bu sözcüğün etnik anlamda değil, sosyal bir anlamda kullanıldığı açıktır. Aynı olgu bugün de belli bir ölçüde etnik olmaktan çok, sosyal bir ayrım anlamı ile kullanılan; ve aşiret bağları hala canlı, cemaat dışı bir İslam inanışı ile belli bir yaşam tarzını sürdüregelen Anadolulu anlamında "Kürt" deyimi ile karşımıza çıkar" dedikten sonra Kürtçe konuşan Alevilerin nitelendirilmesine geliyor Melikoff diyorki;

"Araştırmalarım beni Kurmancı denen ve Kürtler olarak tanınan insanlar arasında kalmaya götürdü. Töreleri Orta Asya'ya kadar uzanan Türk töreleri idi. Ölümle ilgili adetler. Al inanışı. Türklerin On iki hayvanlı takvimlerine eski yeni yıl bayramları olan Hızır bayramının kutlanması vb. Sorduğumda, kaynaklarımdan biri bana, 'Soy olarâk biz Kürt değiliz, fakat inançlarımız dolayısıyla eza gördük, dağlara sığındık, Kürtlere karıştık ve Kürtler olarak adlandırıldık' dedi.

Melikoff bu sözü söyleyen kişinin hangi aşirete mensup olduğunu ise şöyle yazıyor:

"Bunu söyleyen, bir çok ayaklanmada etkinliği bulunan tanınmış Kürt aşireti Koçkırı'lardandı. Artık aramızda bulunmayan Ömer Lütfi Barkan’a şüphelerimden sözettiğim zaman, bana, Koçkırı adının, dil yönünden Türkçe olduğunu ve Akkoyunlu, Karakoyunlu vb. adlandırmalarla karşılaştırılabileceğini işaret etti. Bunlar, sahip olunan sürülere göre verilmiş, Türk aşiret adlarıdır." Diyor.

Ord. Prof. Dr Ömer Lütfi Barkan sosyal bilimlerde sosyal tarihte, Osmanlı tarihi konusunda ciddiye alınması gereken bir bilim adamıdır. Prof. Dr İrene Melikoff konu ile ilgili bulgularını düşünüp taşındıktan sonra bir anlamda hocası ile birlikte yorumluyor ve şu sonuca varıyor.

"Sonuç olarak, bu boylara verilen 'Kürt' adı, Alevi Kürtler’de bulunmakla birlikte, onların tümünün Kürt kökenli olması gerektiğini göstermez. Kürtler' in çoğu Şafii mezhepten gerçek Sünnidirler. Aleviler’ e takılan 'Kürt' lakabı ancak sosyal bir değer taşır, belli bir yaşam biçimini gösterir, resmi Sünniliğe uymayan, aşiret adetleri hala canlı olan ve kendi içlerine kapanmış olarak yaşayan cemaatleri ifade eder' diyor.

Yani Melikoff; sosyolojik olarak bir Kürt'ün de Alevi olma olasılığına karşın, Koçgiri aşiretinin Kürt olmadığını, Türk kökenli Kürtçeyi sonradan öğrenen bir Türkmen aşireti olduğunu söylüyor.

Koçgiri konusunda araştırması olan tarihçi Baki Öz de bu konuda Ömer Lütfi Barkan ve İrene Melikoff'u doğrulamaktadır O'da araştırması sonucu; Koçgiri aşiretinin Orta Asya'dan Anadolu’ya gelen bir Türkmen aşireti olduğunu esasen İzolu olduklarını Dersim'den buraya gelip yerleştiklerini Şeyhhasan aşireti ile akrabalık ilişkilerinin bulunduğunu sonradan Kürtleşen bir Türkmen boyu olduklarını yazıyor.(6)

ZİYA GÖKALP'TEN ABDULLAH ÖCALAN'A

Kürtçe ya da Zazaca konuşan Türkmenler'in varlığını yadsıyanlar aslında Türkmen aşiretlerinin Kürtleşmesi gerçeğini kabul etmeyen bir anlayışa sahipler. Bu düşünce sahipleri Kürt aşiretlerinin Türkleşmesini kabul ederler. Ama tersini yani Türk aşiretlerinin Kürtleşmesini kabul etmezler. Türkmen aşiretlerinin Kürtleşerek Zazaca ya da Kurmanci öğrenerek varlıklarını sürdürdüklerini kabul etmezler. Onların aslında Kürt ya da Zaza olduklarını varsayarlar.

Halbuki bu olay tarihte çeşitli defalar görüldüğü gibi sosyolojik olarak mümkündür. Çeşitli millet ve milliyetlerin tarihte sıkça dil değiştirdikleri görülmüştür. Resmi dilleri İngilizce olan Hindistan, Pakistan hiçbir zaman İngiliz olmamıştır. Dilleri İngilizce olan İspanyollar, Portekizliler hiçbir zaman İngiliz olmamışlardır. Tarih boyunca Türkler de çok dil değiştirmişlerdir. Dil değiştirmek milliyetini de değiştirmek anlamına gelmez.

Ziya Gökalp;(7) "Türkmenler’e dair yaptığım tetkikatten çıkan neticeye göre, bir çok yerlerde Türkmen aşiretleri Kürtleşmiştir. Mesela Diyarbekir’de Karacadağ'da yaşayan Türkan/ Terkan' /Kürtçe: Türkmenler) aşiretinin bütün fertleri Oğuz ilinin Beydili boyuna mensup halis Türk olduğunu bilirler. Bununla beraber, Türkçe'yi unutarak onun yerine Kürtçe'yi ikame etmişlerdir. Bu aşiretlerden Karakeçili aşireti ise, Osmanlılar'ın ecdadı Kayı boyu ile akrabalık iddiasında bulunmakla beraber kendilerini Kürt zannetmektedirler."

Ziya Gökalp bu konuya ilişkin adı geçen kitapta sayısız örnek vermektedir. Bir örnekte de; "Yine Siverek'te Bucak isminde bir nahiye vardır ki Zazaca konuşur. Halbuki Lazkiye'de Bucak ve Bayır ismindeki nahiyeler Türkçe konuşur" diye yazıyor.

Ziya Gökalp'in bu konudaki tespitlerine yıllarca karşı çıkıp savaş açanlar bakın şimdi neler yazıyorlar. Aşağıdaki yazılanlar da Abdullah Öcalan’ın (8) savunmasından; "Türkmen akınlarının XI. Yüzyılda Kürtler’in yoğun yaşadıkları coğrafyaya akın etmeleri iki halk arasında yoğun bir kaynaşmaya yol açtı. Kürtler’in nisbeten yerleşik konumları bu yüzyıllarda daha çok Türk boylarının erimelerine yol açıyordu." diyen Öcalan yazının devamında; "Türk üst tabakaları, yerel siyasal kültürle bütünleşip çoğunlukla hakim olurken, alt tabaka daha çok Kürtler içinde erimeyi yaşıyordu." açıklamasında bulunuyor.

Türk basınında; "Kürtleşmiş Türk" ya da "dağlı Türk"ifadelerine Kürtçülük adına yıllarca karşı çıkıp dalga geçenlere bakın Öcalan Türkler’in Kürtleşmesi'nde olduğu gibi ne cevap veriyor: "Kürt-Türkü veya Türk Kürdü böyle oluşuyor. Belirgin bir özellik olarak bunu sürekli göz önüne getirmek, sağlam objektif değerlendirmeler için büyük önem taşır. Türk- Kürt kardeşliğine-böyle bilimsel yaklaşmak büyük önem taşır."

Bugüne kadar Ziya Gökalp ya da o çizgide bu konuyu savunanlara ırkçı, Türkçü vs. diyenlere karşı Öcalan artık "bilimsel yaklaşım"adını veriyor.

Böylece; Kürtçe ya da Zazaca konuşan Aleviler’in süreç içinde bu dilleri öğrenebildiği, onların aslen Türkmen olabilecekleri en azından sosyolojik olarak kabul edilebilmelidir.

ALEVİLER'İN COĞRAFİ DAĞILIMI

Ülkemizde değişik milliyetlere mensup Alevi ve Bektaşi'den söz edebiliriz. Örneğin; Orta Anadolu; Tokat, Çorum, Amasya, Yozgat, Hacıbektaş ve çevresi Türkçe konuşan Alevilerden oluşur Ege, Marmara ve Trakya'da son yıllardaki göçleri saymazsak Alevi Türkmenlerden oluşuyor. Akdeniz Toroslar'daki Aleviler de Türkmenlerden oluşuyor. Trakya ve Balkanlarda Türk Alevilerin yanı sıra Arnavut ve Boşnak kökenli Alevi Bektaşilerle az da olsa Bulgar ve Rum Alevi ve Bektaşi'den de söz edilebilir.

Zazaca ve Kürtçe konuşan Alevilerden söz edince esas olarak Doğu ve Güneydoğu Anadolu’nun batısı anlaşılmalıdır. Doğu Anadolu'da Sivas, Erzincan, Tunceli, Elazığ, Malatya'daki Aleviler Türkçe'nin yanında Zazaca ve Kürtçede biliyorlar. Ama bu yöredeki Alevilerin 60 yaş ve üstündeki kesim kendisini Kürt ya da Zaza diye ifade etmiyor. Kendisini Türk olarak ifade ediyor. Kürtçe ya da Zazacayı sonradan öğrendiğini belirtiyor. Alevi anne babadan doğup kendini Kürt ya da Zaza olarak ifade eden kesim ise genç kesimdir. Onların Kürtlüğü ya da Zazalığı siyasi Kürtlük ya da Zazalık olarak kabul edilebilir.

Maraş- Elbistan, Pazarcık ve çevresindeki Aleviler ise Türkçe'nin yanı sıra Kurmanci konuşurlar. Ama bunlar da dinsel törenlerde Türkçe ayin yaparlar. Elbistan, Pazarcık, Kürecik, Adıyaman'ın bazı ilçelerindeki Aleviler Kürtçe konuşur. Ama bunlar da Kürtçe'yi sonradan öğrenen Türkmen boylarıdır.

Bunlar dışında Türkiye'de Hatay, İskenderun, Adana ve Mersin civarında yerleşmiş Arap Aleviler'den söz etmek gerekir. Bunlar Aleviliği benimseyen ve kendilerini etnik olarak Arap olarak ifade eden toplumsal kesimdir.

Alman Feldmareşal Moltke, Osmanlı İmparatorluğu'nun son döneminde Doğu Anadolu'nun bir çok yerlerini gezdi ve gözlemlerini “Türkiye Mektupları”(9) adlı kitapta topladı. Konumuzla ilgili bir gözleminde General Moltke 6 Nisan 1838'de yazdığı mektupta bugün bazı kesimlerce Kürt-Alevi olduğu iddia edilen Maraş ve yöresinde yaşayan Alevi aşiretleri için bakın ne yazıyor.

"Pazarcık ovasını geçtik. Bu ovada üç Türkmen kabilesi: Atmalı, Kılıçlı, Sinimili ler konaklamıştı. Bu üç kabile halkı 2000 çadırda oturuyordu. Reşit Paşa, en nüfuzlu Kürt beylerinin akıllarını başlarına getirdikten sonra bu Türkmenler de hükümete karşı olan sevgi ve bağlılıklarını ilan etmişlerdi ve 400 kese akçelik (20.000 florin) bir salma (yani vergi) ödüyorlardı."

Görüldüğü gibi bu yöredeki üç büyük Alevi aşiret olan Atmalıları, Kılıçlıları ve Sinemililerin Türkmen aşireti olduklarını Alman mareşal ifade ediyor. Üstelik bu tanımı bilinçli yaptığını cümlenin devamından anlıyoruz. Çünkü; Reşit Paşa'nın nüfuzlu Kürt beylerinin akıllarını başlarına getirmesinden sonra Türkmenler’den alınan vergiden söz ediyor.

Yine Osmanlı kayıtlarında; Malatya ve Maraş sancağından söze dilirken Cevdet Türkay, Osmanlı İmparatorluğunda Oymak, Aşiret Ve Cemaatler adlı kitapta; "yerli ve göçer Türkman Ekradı (Türkmen Kürtleri) diye söz ediyor. Pazarcık ovasındaki Kılıçlılar için ise; "Kılıçlılar kah Yörükan taifesinden, kah Türkman Ekradı (Türkmen Kürtleri) taifesinden' sayılmaktadır. "

Sosyolog Mehmet Eröz; (10) "Kendilerinin de, komşularının da kabul ettiği gibi, Pazarcık Kurmançları Türkmen asıllı olup, içlerinde Çiğil Türkleri de vardır." Burada iki uruk (boy-aşiret) vardır... Bu iki boy Atmalı ve Sinemilli boyudur diyor. Daha sonra ise; Atma aşiretini Rişvan aşiretine bağlı bir boy sayıyor Sinemilli Mustafa Buyrukcan'dan edindiği bilgilerden; Sinemillilerin Horasan'dan gelen bir Türkmen boyu olduklarını, dedelerinin Türkçe konuştuklarını, Yavuz Selim-Şah İsmail çatışmasında Elazığ Keban'da olduklarını o olaydan sonra dağıldıklarını Maraş taraflarına daha sonra yerleştiklerini anlatıyor.

Sosyolog Mehmet Eröz; "Kalmuk Türklerinin yerleşme yerlerinden birinin adının 'Sarız' olduğunu gösterdik. Kayseri'ye bağlı Sarız'da Türkçeyi unutmuş olan ve Kurmançça konuşan, Alevi cemaatlerinin oturuyor olması, konumuz bakımından üzerinde durulmaya değer bir hadisedir." dedikten sonra bunlara "Badıllı" denir ki diye devamla, "Badıllı Oğuz boylarından Beydili'nin bozulmuş şeklidir " açıklamasını yapıyor.

PA.Andrews'in "Türkiye'de Etnik Gruplar”adlı kitabında "Bazı yörelerde de özellikle Kars'ın Selim ve Ardahan ilçelerinde Zazalar, Türkmen adıyla anılmaktadır"şeklinde kayda değer bir tespit yapılıyor.

Konu ile ilgili önemli bir belge de, Dersim milletvekili Hasan Hayri Beyin 1921 de Türkiye Büyük Millet Meclisinde (11) yaptığı tarihi konuşmasıdır. Bu konuşmasında Hasan Hayri Bey; Harzem'den gelen ve Türkçe konuşan atalarına Selçuklu Sultanı Alaattin Keykubat’ın buralara yerleşme izni verdiğini, Yavuz Sultan Selim zamanında Harzem'li Alevi Türklerin can güvenlikleri nedeni ile, Dersim dağlarına çekilmek zorunda kaldıklarını ve bu tecrit neticesinde kendilerini gizlemek için Kürtçe öğrendiklerini, süreç içinde Türkçe'den uzaklaşarak Kürtleştiklerini belirtmesi çok anlamlıdır.

Bu konuda; Ziya Gökalp'in, Bruınessen'in, Mehmet Şerif Fırat'ın, Mehmet Eröz'ün, Ord. Prof. Dr Ömer Lütfi Barkan'ın, Prof. Dr İrene Melikoff'un, Hasan Hayri Bey'in ve daha sayılması gereken bir dizi araştırmacı, tarihçi, ve düşünürün saptamalarının ciddiye alınması gerektiğini düşünüyorum.

Kürtleşme ve Türkleşme ile ilgili aşağıdaki yalın anektodu sizlerle paylaşmak istiyorum.

"Erzurum Üniversitesi Ziraat Fakültesi

emekli profesörlerinden Lütfi Ülkümen, Bingöl yaylalarında Beritanlılar’a rastlıyor. Bunların ileri gelenlerinden Kekeç isimli biri asıllarının Türk olduğunu, zamanla bunu unuttuklarını söylüyor. O esnada tepeden bir "Aydınlı" (Yörük) iniyormuş. Oraya koyun yaylamaya gelen oymaklardan imiş ve tam bir zeybek kılığında imiş. Kekeç: Bak hoca, bu Aydınlı da beş on yıl sonra Kürt olur demiş."(12)

SONUC YERİNE

Bu yazının amacı; Kürtçe ya da Zazaca konuşan Aleviler'in etnik kimliğine ilişkin edindiğim fikirleri okuyucu veya dinleyici ile paylaşmaktır. Bu yazı şüphesiz konu ile ilgili tartışmalardan bir tanesidir. Ne ilktir ne de son olacaktır. Bu düşüncelere karşın kim nasıl dilerse kendini öyle ifade edebilir.

Alevi olan bir kimse Türk te olabilir, Arap ta olabilir Arnavut veya Kürt te olabilir. Bu yazıdaki amaç; Ülkemizdeki tarihsel ve sosyolojik gelişmelere koşut olarak Kürtçe ya da Zazaca konuşup kendini Türk ifade eden Alevinin kimlik tanımlamasını anlamaya çalışmaktır. Yoksa sosyolojik olarak bir kimse, Türk olup Aleviliği veya Sünniliği benimseyebileceği gibi, Kürt olan birisi de Aleviliği, Şafiliği , veya başka inancı benimseyebilir. Bu sosyolojik olarak mümkündür. Ama ülkemiz gerçeğinde, tarihsel olarak durum nasıl gelişmiştir. Alevi olup Kürtçe veya Zazaca konuşan insanlar neden kendilerini Türk diye ifade edebiliyor. Bu yazı bu soruyu düşünmeye yönelik bir çabanın sonucu olarak algılanmalıdır.

Bu satırların yazarı olarak, son on yıldır Alevi olup Kürtçe ya da Zazaca konuştukları halde kendilerini Türk olarak ifade eden Alevi yerleşmelerinin % 75 ini gezmiş, görmüş birisiyim. Örneğin; Erzincan'a bağlı Tercan, Çayırlı, Kemah, Üzümlü, Refahiye, Kemaliye'ye bağlı yaklaşık 400 Alevi köyünü gözlem amacıyla gezdim. Sivas'ın Zara, Hafik, İmranlı köylerini Malatya'nın Doğanşehir, Akçadağ, Kürecik, Hekimhan, Yeşilyurt ve bazı köylerini Adıyaman'ın bazı köylerini, Pazarcık ve Elbistan'ın bazı köylerini gezdim. Bu köylerde yaklaşık 1500 civarında insan ile görüştüm. Buna İstanbul-Şahkulu ve Karacaahmet Dergahlarında rastladığım Tunceli'li, Antepli, Maraşlı Alevi yaşlılarını da ekleyince bu rakam yaklaşık 3000 kişiyi buldu.

Kendileri Zazaca ya da Kürtçe'yi bildikleri halde hatta Türkçe'yi bozuk bir şive ile konuştukları halde bugün yaşı 60'ın üstünde olan ve kendisini Kürt ya da Zaza diye ifade eden yani Türk olmadığını ifade eden bir tek Alevi'ye rastlamadım. Kendisini Kürt ya da Zaza olarak ifade eden kesim ise son yıllarda Kürtçülük ve radikal sol rüzgardan etkilenen azınlık bir gençlik kesimidir. Bu kesimin savunduğu Kürt ya da Zaza kimliği ise tarihsel değil siyasi bir kimlik olarak kabul edilebilir.

Bu genç kesimin anne, baba ve dedelerinin kendilerini Türk olarak ifade etmelerine karşı yönelttikleri eleştirel cevap ise; "asimile" olduklarıdır.

O yaşlarda ben de kendimi Kürt sanıyordum. Çünkü annem Gümüşhane-Kelkit'li bir Türkmen köyüne mensup idi. Ama babam, dedem Tunceli- Ovacıklı idi. Babam kendisini Türk olarak ifade edince onun asimilasyon sonucu Zazalığı değil de Türklüğü savunduğunu düşünüyordum. Babam ise ısrarla 30 yıl boyunca bana kendilerinin Horasan'dan gelen Türkler olduklarını Zazaca'yı sonradan öğrendiklerini anlatmaya çalıştı.

Ben babamın Kürt olsa idi asimile olamayacağını tam tersine Türk olduğu için asimile olduğunu Türk Tarihini, Osmanlı Tarihini ve Alevi Tarihini okuyunca öğrendim. Gerçekten ortada bir asimilasyon vardı ama bu benim iddia ettiğim gibi değil babamın iddia ettiği gibiydi. Çünkü Osmanlı Türkmen ve dolayısıyla Türkmenler de Alevi olduğu için Alevi karşıtı idi. Türkmenler canlarını kurtarmak için Osmanlı'nın ulaşamayacağı dağ köylerine çekilmişlerdi. İşte Kürtçe ya da Zazaca o zaman devreye girmiş. Osmanlı Kürt düşmanı değil Türkmen ve Alevi karşıtı imiş. Kürtler’in bırakalım asimile olmasını, korunup kollandığını görüyoruz.

Osmanlı'da özel mülk olmadığı halde, tüm mülk Allah adına padişahın olduğu halde, tımar sistemi olduğu halde bakıyoruz. Kürdistan'da özel mülkiyet var ve mülk babadan oğula geçiyor Hatta Kürt ağaları Osmanlı'ya yaptıkları yararlılıklar karşılığı fermanlarla mülk ediniyorlar Hem de o mülkler babadan oğula miras ile geçebiliyor.

Yani Osmanlı'da Kürt olmak avantaj. Celali ve benzer ayaklanmalarda canını kurtaran Türkmenler Kürt bölgesine sığınarak ve Kürtçe'yi öğrenerek canlarını kurtarıyorlar. Çünkü Türkçe bilenin "katli vacip"tir.

KAYNAKÇA

(1) Martin Van Bruınessen-Alevi Kürtlerin Etnik Kimliği Üstüne Tartışma, Birikim S. 88,38

(2) Cevdet Türkay- Osmanlı Belgelerinde Aşiret Oymaklar ve Cemaatler

(3) Pir Ahmet Dikme- Haykırıp Duyuramadıklarım 1999 İstanbul, Ant Yayınları

(4) Ali Kaya- Dersim Tarihi, İstanbul Can Yayınları, 1999

(5) İrene Melikoff- Uyur İdik Uyardılar, Cem Yayınları İstanbul 1994

(6) Baki Öz- Koçgiri Olayı, Can Yayınları, İstanbul 1999

(7) Ziya Gökalp-Kürt Aşiretlerinin Hakkında Sosyolojik Tetkikler, Sosyal Yayınları 1992

(8) Abdullah Öcalan- Savunma, Mem yayınları, İstanbul 1999

(9) Feldmareşal H. Von Moltke- Türkiye Mektupları Remzi Yayınları, İstanbul 1969

(10) Mehmet Eröz- Doğu Anadolunun Türklüğü, İstanbul 1982

(11) T.B.M.M Gizli Celse Zabıtları, Ankara 1980 Cilt II. 5.252 (3 Teşrinievvel 1337 Celse)

(12) İslam Ansiklopedisi- Kürtler maddesi, S.1101

Cemal ŞENER

Alinin_Askeri
21-07-2007, 10:56
Ya benim en gicik oldugumda bu Alevi kilikli ateistler ;)

Neymis Cami yokmus Mescid varmis :)
bre adam Imam Ali'nin cenaze namazi nerde kilindi ?
Birde cami ne demek mescid ne demek bunlardan haberin varmi ?

Hz Vikipedia ya soralim bakalim neymis bu mescid ;)

Mescid
Vikipedi, özgür ansiklopedi
(Mescit sayfasından yönlendirildi)
Git ve: kullan, ara

Mescid (mescit), Cuma Namazı kılınmayan küçük cami veya namaz kılma yeri.

Mescid kelimesi Arapça'da secde edilen yer anlamına gelir. Mescidlerde minber yoktur bu sebeple buralarda hutbe okunmaz ve Cuma Namazı kılınmaz. Mescidler namaz kılmak için kullanılan küçük mekânlardır.

Cami ve mescid ayrımı sadece Türkiye'de vardır. Diğer İslam ülkelerinde mescid kelimesi Türkiye'deki cami kelimesinin karşılığı olarak kullanılır. Arapça’nın dışındaki dillere cami kelimesi mescid kelimesinin değişik dillerdeki okunuş şekli olarak girmiştir.

..
agzınla söyluyorsun mescıd secde edılen yer.buna lafım yok evet ıbadet edılen yerdır.burdan nıye herseferınde aklına mınarelı camı gelıyor.kopyala yapıstırla konusma arkadasım.bak sana en basıdınden soyleyım her ramazanda verılen çagrı fılmınde camı gordunmu?nerelerde toplu ıbadet edıyorlar? cem evının mescıd olacagını dusundunmu hiç?tabı namaz deyınce de aklına 5 vakıt gelıyordur. onuda acıklayalım namaz kelımesı farscadır arapca değil *kuranda salat dıye gecer ve dua anlamına gelır.buarada camıden kastım ortadoks ıslamdakı mınarelı yapılardır.alevılıktekı mescıdde mınare yoktur.hanı şiiler hatta basbakan erdogan bıle alıyı sevıyoz bızde alevıyız gıbı sözcuk oyunlarıyla orda camı burda mscıd denır gıbı ısın zahırıne degıl lutfen batın yonune bakınız.

Alinin_Askeri
21-07-2007, 11:03
alevilik hakkın da sızlerınde belirttıgı gıbı bırcok tartsma vardır islamın neresınde oldugu hakkında.ama kesın olan bırsey vardırkı alevılıgın özu batıniliktir.

ozgur_beyin
21-07-2007, 11:10
Sevgili ALİ hoş geldin. Kalıcı olmanı arzu ederim. Çünkü ,sitede *aleviliği *iyi bilen insanlara ihtiyacımız var.

Alinin_Askeri
21-07-2007, 11:36
sayın Alinin_Askeri

* * *dinlerden özgürlüge hoş geldiniz. İyi de ettiniz, aleviiligi savunacak üyeler olarak umarım bir boşlugu doldurursunuz.Ama asker olarak degil de ali olarak gelseydiniz daha iyi edersiniz.


* * * *saygılarımla

ismim ali değil canlar.orda ali=hz.=insanı kamil,yanı bınevı gercegın takıpcisi yada askerıde dıyeblırsınız.
yanı şöle deyım hani zerdustlerı atese tapan putperestler olarak nıteler yobazlar ama dusunmzler bunlar atese ne anlam yuklenmıs dıye

ozgur_beyin
21-07-2007, 11:48
Sevgili alinin askeri, Dilaver'de ben de isminin *alinin _askeri olduğunu anlayacak ferasetteyiz Ama yazılım olarak
Ali daha kolay geliyor. Hepsi bu.

Alinin_Askeri
21-07-2007, 12:11
2- Alevi ismi 19. yüzyılda kullanılmaya başlamıştır. O nedenle Pir Sultan'da, Hacı Bektaşi Veli'de bu isme rastlanmaz. O dönemlerde "Kızılbaş" ismi kullanılırdı. Ancak Osmanlı'da Yavuz döneminde başlıyan baskı ve katliamlar nedeniyle bu isim yerine "Alevi" isminin tercih edildiği sanılıyor.

yunus emrenın sıırlerınde ne kızılbas ne ehlıbeyt nede 12 ımam gecer buna nedıceksın?alı kavramı alevılerın ıcıne sah ısmaılle beraber gırmıstır kı pır sultanda o donemın ozanlarındandır.16.yuzyıl öncesı osmanlı belgelerınde ısıktaıfesı(takıpçisi) olarak gecer suankı alevi toplumu.


Aralarında namaz kılan, oruç tutan Aleviler çok az sayıda olmasına rağmen İslam'a yakın duranlar, Allah'a, peygamberlere, Muhammed'e, Kur'an'a, ahirete inanmaktadırlar.
Bunun yanında Ali'yi Tanrı olarak görenler olduğu gibi, farklı Tanrı inancında olan hatta Tanrıya inanmayan, cenneti-cehennemi dünyada gören İslam'a hiçbir benzerliği ve bağlılığı olmayan Alevi kesim de vardır.
Ağırlıkta olan Alevi inancı ise Vahdet-i vücut temelinde, Tasavvuf ve Bektaşi felsefesinde, sevgi ve hoşgörüyü ilke edinen, 4 kapı-40 makam öğretisinde, cem ve semah'ı ibadet olarak gören ve tamamen ayrı bir din özelliğinde olan inançtır.
sunnıler gıbı namaz kılanlar=asımılasyona ugramıs artık sözde ama özde olmayan alevılerdır.
alı'yı tanrı olarak gorenler=ya enel hak felsefesını yanlıs anlayan alevı sözlu gelenegıne serıat kapısından bakmaya dıreten kısılerdır ya da enel hak felsefesını özumsemıs her ınsanın tanrının bır parcası oldugunu bılen bır kısıdır.
tanrıya ınanmaya=böle bı kesım hem alevıyım hem ateıstım dıyen bunu derken kendıyle celısen arkadaslardır.alevilikte tanrı ınancı vardır.

ALEMİN
21-07-2007, 13:16
Anladığım kadarıyla herkes kendi düşüncesini anlatmaya çalışıyor.çok komik yorumlarda var bilgi yok söz çok.bende bu konu hakkında bişeyler yazmak isterdim ama (pante) gerekeni yazdı bence onu tekrar okuyun ve yazdıkları üzerine araştırın gereksiz acayip fikirler beyan ediyorsunuz.taraf olma veya karalama adına beyanda bulunmayınız.ben alevi bir ailenin çocuğuyum diye lafa başlayan arkadaşların yorumları daha acıklı. saygılar

pante
21-07-2007, 14:03
Alinin_Askeri;
Yunus Emre Alevi değildir. Mevlana gibi, Alevilerin etkilendiği bir şahsiyettir. O nedenle şiirlerinde Aleviliği çağrıştıran sözler bulunmaması gayet doğaldır.
Alevilik din ağırlıklı bir kültürdür ve İslam'ın bir kolu, bir mezhebi gibidir. Farzedelim ki Alevi ismi Ali'den değil de ışık'tan geliyor. Bu, Ali'nin Aleviler içindeki önderliğini, önemini etkilemez. Önemli olan Alevi isminin kökeni değil, Ali'nin Alevi inançlarındaki yeridir. Bu asimilasyon sonucu edinilmiş de değildir. Bir başka Ali yokedilip yerine halife Ali getirilmiş de değildir. Bu Ali, Peygamberin damadı ve amcaoğlu Ali'dir. Allah-Muhammed-Ali üçlüsü ise Alevilerin vazgeçilmez ilkesidir.

Bir Alevi köyüne gidip bu görüşlerinizi söylediğinizde size gülerler. Saçmaladığınızı düşünürler. Onlara göre İslam hak etmeyenlerin, ehil olmayanların elinde çarpıtılmış, bozulmuştur. Özellikle Emevi döneminde bu çarpıtma zirveye çıkmıştır. Bugünün sunni İslamı da Emevi dönemi Muaviye ve Yezid'in izinde gitmektedir. Onlar, peygamberin ehlibeyt vasiyetini yerine getirenlerin Aleviler olduğunu, Emevilerin ise peygamberin soyunu katlettiğini ve sünnilerin de buna duyarsız kaldığını düşünürler.
İslamı tamamen reddeden ve Aleviliği ayrı bir din olarak gören kesim ise Alevilik içinde çok küçük bir azınlıktır.

InVitatio
21-07-2007, 15:15
Alinin Askeri
aleviligi senden ögrenceksek bolca isimiz var demektir.
Aleviligi kendisini Aleviyim diye tanitan insanlardan ögrenmek en güzeli .
Sen hic alevilerin ibadethanesine gidip , özünü dara cektin mi ?
hangi ocaga ikrarini verdin ?
Bana burada aleviligi ögretecek en son kisilerden birisisin
bir ara Ali Haydar Cilasun "Dede" böyle Ali'siz Alevilik zirvaliklari söylemisti
Alevlier onu ne yaptigi orta'da.

Benim namaz deyince aklima geleneri bana sorup ögrenmek isteyecekmisin yoksa
benim hakkimda kendin calip kendin mi oynamaya devam edeceksin?
Salat demek "allah ile bag kurmak" demek dir. bunun ne vakti nede mekani vardir.

Lütfen yorumlarini yazarken ateistligini bizlere alevilik diye yutturmaya kalkisma....

Alinin_Askeri
22-07-2007, 00:07
Alinin Askeri
aleviligi senden ögrenceksek bolca isimiz var demektir.
Aleviligi kendisini Aleviyim diye tanitan insanlardan ögrenmek en güzeli .
Sen hic alevilerin ibadethanesine gidip , özünü dara cektin mi ?
hangi ocaga ikrarini verdin ?
Bana burada aleviligi ögretecek en son kisilerden birisisin
bir ara Ali Haydar Cilasun "Dede" böyle Ali'siz Alevilik zirvaliklari söylemisti
Alevlier onu ne yaptigi orta'da.

Benim namaz deyince aklima geleneri bana sorup ögrenmek isteyecekmisin yoksa
benim hakkimda kendin calip kendin mi oynamaya devam edeceksin?
Salat demek "allah ile bag kurmak" demek dir. bunun ne vakti nede mekani vardir.

Lütfen yorumlarini yazarken ateistligini bizlere alevilik diye yutturmaya kalkisma....
benım ateıst oldugumu nerden cıkardın ey önyargıda en ust sevıyeye ulasmıs sahsıyet.madem alevılık hakkında konusuyon sana bıkac lınk vereyimmde alısız alevılıgı savunan dedeyı bısı yapmayan bınlerce alevıyıde gor.kaldıkı ben alısız alevılıgı savunmuyorum ben kendımce arastırma ıcındeyım vedogru olana ulasmaya calısıyorum.evet cem evlerıne gıttım ama özumu dara cekmedım ve bır pirden el almadım ama bu alevılık hakkında konusmıyacagımmı anlamına mı gelıyor bu iznı sendenmı alacagım?ben sana benden benım verdıgım bılgılerdenmı ogrenceksın dıye dıretıyorum?bana senın hakkında kendım calıp oynamaktan basetmısın bana ateıst dıyen dılıne dıyecegım tek özlu söz "dınıme kufreden musluman olsa"

Alinin_Askeri
22-07-2007, 00:12
Alinin_Askeri;
Yunus Emre Alevi değildir. Mevlana gibi, Alevilerin etkilendiği bir şahsiyettir. O nedenle şiirlerinde Aleviliği çağrıştıran sözler bulunmaması gayet doğaldır.
Alevilik din ağırlıklı bir kültürdür ve İslam'ın bir kolu, bir mezhebi gibidir. Farzedelim ki Alevi ismi Ali'den değil de ışık'tan geliyor. Bu, Ali'nin Aleviler içindeki önderliğini, önemini etkilemez. Önemli olan Alevi isminin kökeni değil, Ali'nin Alevi inançlarındaki yeridir. Bu asimilasyon sonucu edinilmiş de değildir. Bir başka Ali yokedilip yerine halife Ali getirilmiş de değildir. Bu Ali, Peygamberin damadı ve amcaoğlu Ali'dir. Allah-Muhammed-Ali üçlüsü ise Alevilerin vazgeçilmez ilkesidir.

Bir Alevi köyüne gidip bu görüşlerinizi söylediğinizde size gülerler. Saçmaladığınızı düşünürler. Onlara göre İslam hak etmeyenlerin, ehil olmayanların elinde çarpıtılmış, bozulmuştur. Özellikle Emevi döneminde bu çarpıtma zirveye çıkmıştır. Bugünün sunni İslamı da Emevi dönemi Muaviye ve Yezid'in izinde gitmektedir. Onlar, peygamberin ehlibeyt vasiyetini yerine getirenlerin Aleviler olduğunu, Emevilerin ise peygamberin soyunu katlettiğini ve sünnilerin de buna duyarsız kaldığını düşünürler.
İslamı tamamen reddeden ve Aleviliği ayrı bir din olarak gören kesim ise Alevilik içinde çok küçük bir azınlıktır.
yazımı yanlıs anladınız ben sunnı ıbadetı yapanlara asımıle olmustur dedım kı gayet acıkdır yazım.yunus emre alevı deıl demısınız evet sız ıcınde elhamdulıllah sozlerı gecen bursalı asık yunusa aıt ılahılere bakarak yorumlarsanız evet alevı deıldır hatta koyu sunnıdır.benım bahsettıgm hacı bektasın halefı taptuk emreden el alan ılım ılım bılmektır ılım kendın bılmektır dıyen batını ozan yunus emredır.

pante
22-07-2007, 00:42
yazımı yanlıs anladınız ben sunnı ıbadetı yapanlara asımıle olmustur dedım kı gayet acıkdır yazım.yunus emre alevı deıl demısınız evet sız ıcınde elhamdulıllah sozlerı gecen bursalı asık yunusa aıt ılahılere bakarak yorumlarsanız evet alevı deıldır hatta koyu sunnıdır.benım bahsettıgm hacı bektasın halefı taptuk emreden el alan ılım ılım bılmektır ılım kendın bılmektır dıyen batını ozan yunus emredır.

Bursalı Aşık Yunus'u tanımam. Ama Yunus Emre'yi iyi bilirim. Yunus Tasavvufçudur. 13.yüzyılda yaşamıştır. Onun döneminde ne Alevi ismi ne de Şah İsmail vardı. Ehlibeyti de önemsemiyordu. Daha geniş bilgi için:

http://pante.blogcu.com/517480/

beqesim
22-07-2007, 12:05
alevilerin *islam dan sapması gibi komik bir şey *olamaz *çünkü *alevilik *öncedende *böyleydi *böylede *devam *edecek. sadece aleviliği *islama *yamamaya *çalışanlar *var *. alevilikte *alinin *yeri *tabiki *büyük *ama * arap *alinin *değil yani *anadolulaştırılmış *alinin * yeri *çok *büyük . ayrıca *yunus *için *ise *o bir *tasavvufçu *ve anadolulu yani *alevide *diyebiliriz . çünkü *şiirlerine *baktığımızda *enel hakkı * savunan bir hümanist *ozan . *alevilik *felsefesi içindeki *değerlere *sahip *doğmatik *olmayan düşünen *sorgulayan *bir ozan . *o * yüzden *alevi * olsa *ne * yazar *sunni *olsa *ne *yazar. ama *alevidir.

InVitatio
22-07-2007, 12:28
anadolulaştırılmış *alinin *

mmhmmm cok etkilendim coooook ....
bu anadolulastirilmis ali hangi anti-islamist degerli ile bilinir ?
ikrari nedir ?
Haram ile Helali nasil belirler ?
Yaratan tek ve bir olan ile baglari varmidir ?
türkiyde kac alevi bu Imam Ali degil de Anadolulastirilmis Ali'in yolunu hak yolu bilir ?

Alinin_Askeri
03-08-2007, 00:25
yazımı yanlıs anladınız ben sunnı ıbadetı yapanlara asımıle olmustur dedım kı gayet acıkdır yazım.yunus emre alevı deıl demısınız evet sız ıcınde elhamdulıllah sozlerı gecen bursalı asık yunusa aıt ılahılere bakarak yorumlarsanız evet alevı deıldır hatta koyu sunnıdır.benım bahsettıgm hacı bektasın halefı taptuk emreden el alan ılım ılım bılmektır ılım kendın bılmektır dıyen batını ozan yunus emredır.

Bursalı Aşık Yunus'u tanımam. Ama Yunus Emre'yi iyi bilirim. Yunus Tasavvufçudur. 13.yüzyılda yaşamıştır. Onun döneminde ne Alevi ismi ne de Şah İsmail vardı. Ehlibeyti de önemsemiyordu. Daha geniş bilgi için:

http://pante.blogcu.com/517480/
bende bunu dıyorumsuankı ısmı alevı olan batını toplum zaten 16.yuzyıldan öncekı osmanlı belgelerınde bıle alevı diye gecmez ısık taıfesı dıye gecer

osiris
03-08-2007, 01:01
aleviler genellikle panteistdirler örnek olarak benimde çok sevdiğim kaygusuz abdal sultan
*

yücelerden yüce gördüm
Erbabsın sen yüce Tanrı
Bu allahlığı sen nereden
Satın aldın kaça Tanrı
Ali ile bir olmuşsun
Bir mektepte okumuşsun
Ali olmuş hafız kelam
Sen okursun hece Tanrı
Kıldan köprü yaratmışsın
Gelip geçsin kullar deyu
Hele biz beri duralım
Yiğit isen geç a Tanrı
Yaratmışsın bağ ü cennet
Kulların etsinler sohbet
Cehennemi niçin yarattın
Be akılsız koca Tanrı
Unuttun diye namazı
Bizi ateşe atarsın
Kul yanması abes değil
Gel bas kızgın saca Tanrı
Senin kulların anılır
Atası anası ile
Senin anan baban yoktur
Benzersin bir pice Tanrı
Seni her yerde görürüm
İçini dışını bilirim
Sırrın halka faş edersem
Halin olur nice Tanrı
Kaygusuz'em der buradan
Cümle mahluku yaradan
Kaldır perdeyi aradan
Gezelim bilece Tanrı
:
Adem'i balçıktan yoğurdun yaptın
Yapıp da neylersin bundan sana ne
Yarattın insanı saldın cihana
Salıp da neylersin bundan sana ne
Bakkal mısın teraziyi neylersin
İşin gücün yoktur gönül eğlersin
Kulun günahını tartıp neylersin
Geçiver suçundan bundan sana ne
Katran kazanını döküver gitsin
Mümin olan kullar didara yetsin
Yılana emreyle tamuyu yutsun
Söndür şu ateşi bundan sana ne
Sefil düştüm bu alemde naçarım
Kıldan köprü yaratmışsın geçerim
şol köprüden geçemezsem uçarım
Geçir kullarını bundan sana ne
Kaygusuz'um aydur cennet yarattın
Nice kullarını ceh'neme attın
Nicesin ateş-i aşk ile yaktın
Yakıp da neylersin bundan sana ne

3.yol
03-08-2007, 03:49
Arkadaslar,
Bu tartismalarin bir yere varacagini zannetmiyorum. Alevilik bence su ana kadar soylediginiz hersey bence. Yani hepiniz haklisiniz arkadaslar. Alevilik hem islam icidir hem de islam disidir, hem islamdan once vardir hem de islamdan sonra olmustur.
Cunku bence alevilik baskidan kacanlarin siginagi olmus bir kult. Belki ismi degisikti Islam oncesi. Buyuk bir ihtimalle zorla islamlastirilanlar alevilige siginmislar, tabiiki onceki inanclarindan bir suru unsuruda tasimislar alevilige.

Sonucta homojen olmayan bir sentez olusmus. Her bolgede farkli farkli bir alevilik olusmus. Bir kismi samanizmin unsurlarini daha etkin tasimislar, bir kismi da hiristiyanligin. Bir kismi belki bu unsurlari fazla tasimamis o yuzden Islam'a daha yakin.

Nereden mi biliyorum ?

Cunku benim sulale ehl-i beyt olduguna inaniyor son onbes yirmi senedir. Arastirma yapmislar soy agaci cikarmislar. Hani diyorum aleviydik. "Yok" diyorlar , "alevi , Ali ve ailesi taraftaridir" diyorlar. "Biz Ali'nin soyundan geliyoruz" diyorlar. *O zaman diyorum demekki Turk degilmis Arapmisiz. Ona da hayir diyorlar, "biz Turkuz". O zaman bu mantikla Muhammed *de Turkmus !! Tabiiki dogru degil. Bu arada camimiz, turbemiz var, sulale namaz da kilar oruc ta tutar. Koskocaman da Allah'in aslani Ali ve ogullarinin (Hasan Huseyin) in resimleri asili babanemlerin evinde sonuncu imaminda yuzunu cizmemisler o da kayip imam oluyor herhalde. *Simdi ben yukaridaki arkadaslarin hangisinin tanimina giren bir alevi grubundan geliyorum ?

Tekrarliyorum;

Sonucta homojen olmayan bir sentez olusmus. Her bolgede farkli farkli bir alevilik olusmus. Bir kismi samanizmin unsurlarini daha etkin tasimislar, bir kismi da hiristiyanligin. Bir kismi belki bu unsurlari fazla tasimamis o yuzden Islam'a daha yakin.

Ben se karanliklardan siyrilmayi basarip herseyden once insan olduguma inaniyorum. Dinler sikidur,geliyoruz ! *yakinda insani da yaratacagiz bilimin isiginda.

eylull
05-08-2007, 01:37
ucuncuyol size bir nebze de olsa katiliyorum..Alevilik benim kendi akrabalarimdan kulturumden takip ettigime gore anadolu aleviligidir ve Sii alevilikle alakasi kalmamistir.koyumuzde cami bulunmaz,cem evini de kendimiz yaptirmisiz...Bizimkiler(yani koylu,akraba vs) namaz kilmaz,oruc tutmaz..Ama 12 imami hatirlayanlar vardir..Din konusunda konusmayiz birbirimizle,konusmak istemeyiz cunku.Basimizi kapamayiz,sunni kizlarla evlenenlerimiz var.Cem evlerine gidilir.,vs vs

Bazilarimiz muslumaniz diyor,(cogunluktaki guruptan kopmamak icin sanirim.)Ama bana kalirsa biz cok ayri bir kulturden geliyoruz.(Yani bizim sivastaki akrabalarimiz.)

Sivas dedimde Madimak katliamini da burda huzunle hatirlatmaktan edemeyecegim.Ama konunun basligi anadolu aleviligi islamdan kopmustur deniliyor.Bana kalirsa hic bir zaman bagli degildi(ben kendi alevilerimiz adina konusuyorum tabi)

saygilar

dolfen
05-08-2007, 08:37
bunu bir siteden araştirip kopyaladın farklı bir görüş:

Alevilik gerçek anlamıyla araştırılıp incelendeiğinde, Aleviliğin gerek felsefi yönden, gerek kültürel, sosyal inanç alanında kutsadığı değerler açısından büyük oranda Mazda inancı ve Zerdüşt öğretisinin bir devamı olduğu, öz ve anlam itibarıyle her ikisi aasında büyük bir aynilik veya çok büyük bir yaklaşım benzerliği olduğunu açık bir şekilde görmek mümkündür. Bu temelde Mazda inancı ve Zerdüşt öğretisinin oluşum konusundaki belirlemelerine geçmeden önce, ona temel teşkil eden Zervan inancının bu konudaki mitolojisine değinmek gerekir.


Zervan (Zaman inancı) mitolojisi:

Çok eskilerde, Kürdistan'ın şimdiki Doğu Anadolu denilen alanlarında Zervan isimiyle anılan bir zaman tanrısına inanılmaktaydı. Hakkında pek çok yazılı belge bulunan bu inancın, Ermeni yazar Enzik tarafından yazılmış bir yazılı belgesinde mitoloji şöyle anlatılmaktadır.
Daha hiç bir şey yokken, gök yüzü ve dünya ve hiç bir varlık yokken, gökte, yer üstünde bir şey vardı ki adı Zervan'dı. Bu, kader ve mutluluğun anlamına gelir. Bu Ahura Mazda (Ormizd) adında bir oğlunun olması için bin yıl süreyle kurbanlar sundu. Böylece doğacak olan Ahura Mazda adındaki oğlu; yeri, göğü ve ne varsa yaratacaktı. Bin yıllık kurbanlar sunmasından sornra düşünmek iççin çekildi ve dedi ki:
Sunduğum kurbanlar neye yarayacak? Benim Ahura Mazda adında oğlum mu olacak ya da boşuna mı bu kurbanları sundum? Bunları düşündüğü süre içinde Ahura Mazda ve Ahriman ana rahmine düştüler. Ahura Mazda kurbanların sunulduğunda, Ahriman ise bu düşünceye daldığı surada oluştu. Zervan bunu öğrenince dediki:
İki oğlum ana rahminde, onlardan hangisi önüme gelirse onu kral yapacağım. Ahura Mazda babasınn bu düşüncesini öğrenince kardeşi Ahriman'la konuştu. Dediki:
Babamız Yervan düşünüyor ki; hangimiz önce önüne çıkarsa onu kral yapacak. Ahriman bunu duyunca. anasının karnını yararak çıktı ve babası Zervan'ın önüne geldi. Zervan onü görünce tanımadı ve sordu:
Kimsin? dedi. Ahriman da:
Ben senin oğlunum dedi. Zervan ona dediki:
Benim oğlum bereket kokan ışıktır, fakat sen kıtlık kokan karanlıksın. Bunlar konuşulurken, Ahura Mazda zamanında doğup, bolluk ve berekt kokan ışık olarak babası Zervan'ın önüne geldi. Zervan onu görünce oğlu Ahura Mazda olduğunu bildi. Onun için kurbanlar sunmuştu. Hangi eliyle kurbanlar sunmuşsa o eline bir çubuk aldı Ahura Mazda'ya verdi ve dedi ki:
Şimdiye kadar ben senin için kurbanlar sundum, bundan sonra sen benim için kurbanlar sunmalısın. Zervan çubuğu Ahura Mazda'ya verince Ahriman geldi ve Zervan'a dedi ki:
Sen söz vermedin mi? Ki benim oğullarımdan hangisi önce önüme gelirse onu kral yapacağım? Şimdi sözünü bozuyorsun. Zervan da Ahriman'a dedi ki:


Seni yalancı ve kötülüklü, ben sana 9000 yıllık krallık verdim, fakat Ahura Mazda'yı senin üzerine hükümdar yaptım. 9000 yıldan sonra Ahura Mazda kral olacak ve o ne istiyorsa onu yapmakta serbest olacak.
Bundan sonra Ahura Mazda ve Ahriman varlıkları yapmaya başladılar. Ahura Mazda ne yapıyorsa iyi ve haklı iken, Ahriman ne yaptı ise kötü ve haksız idi. Ahriman gördü ki, Ahura Mazda iyi ve haklı şeyleri yapıyor ve yaratıyor,ama ışığı yapmasını bilmiyor. Bunları devlerine anlattı ve dedi ki: 'Ahura Mazda bu kadar güzel ve iyi şeyleri yapmasına rağmen bunlar karanlıkta kalırlarsa, bunlar bir şeye yaramaz. Çünkü o ışığı yapmasını bilmiyor. Ahura Mazda akıllı olsa annesinin yanında oturur ve böylece güneş doğar.' Ahriman, bu sırrın açıklanmaması için emirler verdi. Fakat bunu duyan dev Mahmi hemen Ahura Mazda'ya gidip her şeyi analttı', diye belirtilir.
Bu inancın tanrısın isminin Zervan olmasından dolayı, bu inanca Zervanizm denilmektedir. Bu inançta tanrı anlamlandırılırken, bazen uzay ve esas da zaman olarak nitelenmektedir. Bu tanrının ismine Kürt olan bölgenin Huri halkının Kuzey Mezopotamya'da kurdukları Nuzi devletinin yazılı belgelerinde rastlanırken, daha sonraları Yunan yazılı belgelerinde de bu tanrının ismine rastlanmaktadır.Bu tanrının gün ve zaman tanrısı olduğu belirtilir.
4. yüzyıl belgelerinde anlatıldığı gibi, M.Ö. 3. yüzyılda yaşamış olan Berosos'un bir yazısında, Zervan'ın dünyayı yöneten tanrısal bir yapı olduğu belirtilir. Nizip'li yazar Mar Abbas, Zevan'ı mitolojik olguların meydana getirdiği ve varlığı halk tarafından kabul edilen bir tanrısal olduğunu belirlerken, yer yer bu tanrıyı zaman, yer yer de uzay olarak anlamlandırdığı görülür.

Damaskius (M.S. 453-533) un belirrtiğine göre, bu inanca mensup olanların aydınlık ile karanlık gibi, iyi bir tanrı olan Zervan'a ve kötü bir tanrı olan Ahriman'a inandıklarını belirlerken, yine bazı yazılı belgelerde Zervan, zaman zaman kutsal bir tanrı, bazan da bölge veya mekan olarak değerlendirilir.
Bu inanca göre tanrısal bir yaratık olan insanların kaderlerini belirleyen tanrı Zervan, onların iyi olan Ahura Mazda, ya da kötü olan Ahriman'a bağlanmaları konusunda etkin bir tavır alır. İnsanların ruhlarının, iyi olan Ahura Mazda'ya bağlanmaları ve bağlılıklarını sürdürmeleri için başlıca tanrısal kutsallıkları da yarattığı belirtilir.
Bu inançta iyi ile kötünün daha başlangıçta karşılaştıkları belirlenirken, Tanrı Zervan'ın iyi olan yirmi dört tanrısalı bir yumurtaya yerleştirdiği sırada, Ahriman'da var olan veya onun var ettiği aynı sayıda ki kötü olan ruhun da yumurtayı deldiği ve içine girerek, bunların,iyi olan tanrısalların ışıklı ve parlak yapılarına katılmak istedikleri, ve böylece yumurta içinde iyi ile kötünün birbirlerine karışmış oldukları belirtilir.. Ancak burada, yumurta ile gerçek anlamda yumurta kastedildiği gibi, bu inanca göre uzayda kristal bir yumurtadır. Böylece iyi ile kötü veya zıt güçlerin, daha evrende hiç bir şey oluşmamışken uzada ruh halinde iç içe karıştıkları analtılmak istenmektedir.
Yine Ermeni yazar Enzik'in bir yazısına göre. "Ahura Mazda kardeşi olan Ahriman'ı bir eğlenceye davet etti. Ahriman geldi. Fakat yemek yemeği çocukların yarışması şartına başladı. Bu yarışma için her iki baba bir hakem ararlarken kimseyi bulamadıklarından, bunun için güneşi (tanrı Mitra'yı) yarattılar. Sonuçta ise Ahriman'ın çocukları Ahura Mazda'nın çocuklarını yendiler." Diye belirtir

Alinin_Askeri
05-08-2007, 16:41
ve işin ilginç yanı da, katıksız Türk soyudur.



böyle bırsey yok kürt zaza arnavut arap YAHUDİ.....aleviler var.alevılık özunu batınılıkten alır 72 mıllete bır gozle bakar oyuzden hiç bır ırıkın temelınde değildir.

Alinin_Askeri
05-08-2007, 16:46
Bir web sitesi sunamadınız. Tümünün linkini verebilirim. Hiçbirinde Ali'nin Tanrı olduğunu ya da ışıktan yaratılışı, Luvileri yazmaz. Hiçbirinde Allah'ı, Muhammed'i, Ali'yi, oniki imamı reddetmez. Tüm Alevi duaları bunlar üzerinedir.

aleviweb,aleviforum...bu gıbı alevı sıtelerının moderatorlerı ve bı cok üyesi dedıgınız göruslerı benımsemıs en azından bu dogrultuda arastırma yapıp yazı yazan kısılerle doludur kı o luvılerden bahseden kıtabın arkasında yazan kıtabı öven yorumların bırısıde 12 buyuk alevı ocagından bırı olan hubyar sultan ocagının dedesi piri hıdır temelınde yorumu vardır.yanı bu fıkırlerı dusunen benımseyen alevıler az deıl.

InVitatio
05-08-2007, 16:58
Aleviler Müslüman Degildir Demek Bence
Alevilere Yapilmis En Büyük Harekret Ve Iftiralardan Birisi'dir.
Bugün Türkiyde "Alisiz Aelviligi" Savunan Aleviler Cidden AB Raporlarina Girmis Olan Azinlik Statüsüne Konmak Istenen Aleviler Olmali.
Ali'siz Bir Aleviligin Cidden Türkiyde Ciddiye Alincak Toplum Icine Kök Salmisligi Yoktur.

Bugün Anadolu'da asla Azinlik Olmayan Öyle Veya Böyle "Müslüman Aleviler" Vardir, Ve Bu Müslüman Alevilere'de "yok Siz Alevi Degilsiniz" Demek Bence Hem Gayri Ciddi Hemde Sacma Sapan Bir Durumdur.

Alevilik Iyidir , Kötüdür, Farklidir, *Bunlar Ayri Bir Konu Oldugu Gibi
Alevilerin Siyasl Tercihleri , Devlet Aygiti Ile Olan Sorunlari'da Ayri Bir Konu'dur.
Yani Alevilerin Islam Öncesi Bir Konumu olmasi , Bugünkü Alevilerin Kendilerini Nasil Ifadet Ettigini Yok Sayamaz.

05-08-2007, 20:12
Invitatio arkadaş,

Alevilik dış görünüş veya biçimsel olarak başka bir deyimle ise zahiri olarak İslam içindedir elbette. Bu başlıkta bunu redecek birisi olduğunu da sanmıyorum. Ancak başlığı açan arkadaşın başlığını tekrar okumanı öneririm:

"Alevilik Tartışmaları ve Aleviliğin Özü Üzerine"

Yani Aleviliğin özü tartışılıyor burada. Alevilerin çok büyük bölümünün kendisini Müslüman kabul ettiğini *hepimiz biliyoruz. Ancak bu kendisini Müslüman kabul etme özden mi kaynaklanıyor yoksa yüzyıllar öncesinin kitle kırımları ve asimilasyonu sonucu mu oluşmuş bu tartışılıyor.

Aleviler Müslüman Degildir Demek Bence
Alevilere Yapilmis En Büyük Harekret Ve Iftiralardan Birisi'dir.

Eğer İslamı doğrular üstüne kurulmuş ilahi bir din olarak kabul ediyorsan alevileri islamın dışında kabul etmeyi hakaret olarak algılayacaksındır. Bana göre ise bu övünç meselesi olabilir. "Atalarımdan önemli bir bölüm İslam adlı batıl inancı kabul etmemişler" diye şahsen gurur bile duyarım. Ayrıca aleviliğe hakaret değil İslamdan üstün yönleriyle övgüler ağırlıktadır.

InVitatio
05-08-2007, 23:43
Cem Ustam

Gercege Huu
Mümin'e Ya Ali

Alevigin özüde ikrari da budur, Islam disi bir Alevilgi övünc olarak nitelendiren Insanlar ise, Islam
icin cenk etmis , Islam Seriati icin hem malindan , hem canindan olmus Imam Ali ve Ehlibeyti ile uzaktan yakindan ilgisi olmadigi gibi , bu gibi Insanlari Alevilgin özü diye lanse etmek bence gerceklerden uzak bir yorumdur.

Aleviler icinde de tabiki "Alisiz Aleviligi" savunan yorumlar olmustur, bir kac yazar cizer bu konu hakkinda kendince birseyler yazmistir, ama bu gibi düsünceleri ilk önce Alevilerin kendisi tepki vermistir.
Kendine "Pirlik" makami veren Ali Haydar Cilasun bu yöndeki fikirleri ile Alevilerce övünc kaynagindan cok, Alevilik icinde kabul görmeyen "düskünlerden" birisidir.....
Faik Bulut bu konu hakkindaki Calismalarini ve onun hakkindaki Alevilerin ne düsündüklerini buyurun Alevilerin kendisine sorun.....

Bugün Anadoluda tüm zorluklara ragmen yasanan Alevilik "özünde" Imam Ali vardir.
Öz olan budur !
Bugün Anadolu Aleviligi var olan bir tevhid inaci icinde farkli bir yoruma sahip olmasi garipsenecek bir sey degildir.

pante
06-08-2007, 00:40
Aleviler Müslüman Degildir Demek Bence
Alevilere Yapilmis En Büyük Hakaret Ve Iftiralardan Birisi'dir.


Eğer İslamı doğrular üstüne kurulmuş ilahi bir din olarak kabul ediyorsan alevileri islamın dışında kabul etmeyi hakaret olarak algılayacaksındır. Bana göre ise bu övünç meselesi olabilir. "Atalarımdan önemli bir bölüm İslam adlı batıl inancı kabul etmemişler" diye şahsen gurur bile duyarım. Ayrıca aleviliğe hakaret değil İslamdan üstün yönleriyle övgüler ağırlıktadır.


Invitatio'nun söylediği anlamda hakaret ve iftira yüzyıllarca yapıldı zaten ve müslümanlarca yapıldı, sünnilerce yapıldı. Hak mezhepten sayılmamakla kalsalar yine iyi, sapık sayıldılar, müslüman olarak kabul edilmediler, susturuldular, sindirildiler, inançlarını, kültürlerini açıkça ifade edemediler. Hala da büyük kesimin gözünde öyleler.
Tabi ki bu durumdan Alevi toplumu çok kötü etkilendi, zarar gördü.
Bu açıdan bakıldığında İnvitatio'nun demek istediğini " Aleviler İslam'dan dışlanmasın, azınlık muamelesi içinde olmasın." olarak anlıyorum.
Ama doğrusu farklı bir inanç olsa da, farklı ve kötü muamele içinde olunmaması, dışlanmamasıdır. Tabi, toplum henüz bu kültür seviyesine ulaşmış değil.

Cem'in değindiği ise, iki inanç arasındaki kıyaslama ve Aleviliğin İslam'a göre daha sevgi, barış ve insancıllığı ile üstünlük arz etmesidir ki bu bağlamda İslam'dan farklı ve ayrı olarak nitelendirilmek bir aşağılanma değil, övünç olarak nitelendirilebilir. Ama maalesef toplum içinde böyle algılanmıyor ve Aleviler bu tür bir övünçü hissedemiyor, yaşayamıyorlar.

kompLeks
26-08-2007, 13:42
sevgili pante aleviliği ayrı bir başlıkta açmayı uygun gördüm...


* * alevilik de kendi içinde parçalanmıştır ve değişikliğe uğramıştır...şive gibi yöreden yöreye değişiklik göstermektedir...ilk önce bizim sahip olduğumuz alevilikten bahsedim...bizde çocuklar ergenlik dönemine girdiğinde namaz öğrenmeleri için hocanın yanına gönderilir...tabi bu en az altı ay önceden belirlenir ve çocuk namaz öğreneceği hocayı seçer...bu işlem biraz ayrıntılı bunu biraz açim...bizde 5 vakit namaz yoktur...isteyen kılar...dolayısıyla farz rekat gibi kavramlar da yoktur...topluca namaz kılınacağı zaman koyun veya dana kesilir ve elde edilen etlerin bir kısmı fakir fukaraya dağıtılır daha doğrusu komşulara dağıtılır zengin de olsa farketmez :) kalan kısmıyla ise ya *çorba yapılır bizim burda bu çorbanın değişik adları vardır hirısi veya kamhi gibi...namazlar ya evde ya da aleviler tarafından yaptırılan ziyaretlerde kılınır...ve namaz kılma işlemi aleviler de sandalye de veya yerde oturularak yapılır...secdeye durma gibi işlemler yoktur...neyse namaz ılmak oldukça tefarruatlı...çocuğa dönelim...çocuk altı ay önceden hocasını belirler bu namaz kılmayı bilen herhangi bir kişi olabilir...ve bunu bildirmek için bir koyun keser ve namaz kıldırır...namazın sonunda çocuğu yanlarına çağırırlar ve din hocasının kim olduğunu söylemesini isterler...çocuğa kuralları anlatırlar...bunları kimseye anlatmaması gerektiğini söylerler ve yemin ettirirler...sonra da hoca yüklü bir miktarda zekat alıp namazı bitirir...tabi çocuğun sonradan ateist olup bunları herkese anlatacağını düşünmezler sadece gelecek zekatı düşünürler...aradan bir altı ay geçer bir koyun daha kesilir ve namaz kılınır ve çocuğu din öğretecek olan amcasının evine yollarlar...namazı öğreten kişiye 'din amcası' denir...din amcasının eşi annesi çocukları da kardeşi sayılır artık...artık duaları ezberleme hızına bağlı olarak 2-3 hafta içerisinde namaz öğretilir...namaz içinde uyguladıkları kuralları ben de kılmaya kılmaya unuttum artık...bazen mecburiyetten gidiyorum 'amin ya allahım amin' deyip çıkıyorum...ha söylemeyi unuttum namaz bittikten sonra çorba yada pilav yapıyorlardı ya işte onu namazdan sonra namaz kılanlara dağıtıyorlar yanında ekmekte veriyorlar bazıları bununla uğraşmayıp lahmacun yaptırıp paket paket dağıtıyorlar yanında ayran tatlı vs...bi tek bu kısmı seviyorum zaten şu yemek olayı olmasa namaz hiç çekilmez heralde :) arta kalan yemeği de fakire fukaraya dağıtıyorlar( anladınız siz kime dağıttıklarını)...özel günler dışında toplu namaz kılınmaz...toplu namazlar birisi namaz öğreneceği zaman kılınır, birisi öldüğü zaman 2. gün 7. gün 4o. gün bide sanırım 55. gün *kılınır, birisi çocuğu atandıktan sonra birşeyler adar o yüzden kılınır :) ,ölüm yıl dönümlerinde kılınır, kandiller de toplu adaklar düzenlenir ve ziyaretler dolup taşar bu yüzden o zaman kılınır, isteyenler ziyarete bir koyun bağışlar ve kendi adlarına namaz kıldırmalarını söyler, bayramlarda kılınır ve aklıma gelmeyen bir kaç özel günde de namaz kılınır bunların dışında tek başına namaz kılmak keyfidir...

* *alevilerde kadınlar namaz kılmazlar ve onlara namaz kılmayı öğretmezler kadınlar sadece namaz için kazanlarla çorba pilav yaparlar onların görevi budur ve namaz kılmış gibi sevap kazanırlar...bayramlarda mezarlar ziyaret edilir ve hoca beraber götürülür dua okunması istenir...ben takip ettim hoca duayı yanlış bilior :) alevilerde oruç bir gün önceden tutulmaya başlanır...hocaların (imamların) geçim kaynağı zekattır...fakir fukaraların da geçim kaynağı namazdır :) tabi namazlarda aslan payını hocalar alır...ben namaz öğrenirken hoca olmayı bile düşünüyordum...diğer mezheplerle uyuşmadığı için neyin sevap neyin günah olduğuna hocalar karar verir...aklına takılan bir soru varsa hocaya sorarsın o da cevap verir...hatta bazen benim annem karar veriyor neyin günah neyin sevap olduğuna...'dünyada hiç bir insan hiç bir konuda annemi değiştiremez' nokta ! bazen bizimkilerin ali'nin allah olduğuna inandıklarını duydum tabi ali de allahın isimlerinden biri karıştırıyorlar da olabilirler...namazlar da ebubekire, ömere lanet okunur...ve şunu söylerler allah en güzel dini bize göndermiştir ve diğerlerini lanetlemiştir...bu cümle bende çelişkilerin başladığı cümle olmuştur...hz alinin hakkının yendiğini ve o yüzden diğerlerinin lanetlendiğni söylerler...bi de 12 imam diye bir şey var ben derinlemesine bilmiyorum...bizde cem evi yok mesela...ama olan aleviler de var... dedim ya alevilik kendi içinde çeşitlilik gösteriyor...hatta bizden iki mahalle ötede namazı daha değişik kılıyorlar o derece yani...zaten aleviliği diğer mezheplerden ayıran tek özellik namazıdır...oruç tutmak zekat vermek aynıdır...gerçi bütün mezhepleri birbirinden ayıran namazdır...


* söylemeyi unuttuğum veya aklınıza takılan merak ettiğiniz bir ayrıntı olursa sorun *lütfen...

ozgur_beyin
26-08-2007, 13:54
sevgili kompleks, namaz kılınan yer, sünnilerin ''camisi''gibimidir,yoksa cem evine benzer niteliktemidir?
Sizde '' hoca'' tabir ettiğin, görevli ,hoca olarak mı bilinir ,yoksa başka bir şekildemi söylenir?

kompLeks
26-08-2007, 14:23
hayır tek katlı büyük bir odadır içine 5o-6o kişi sığabilir...ayrıca odanın dışında koyunların kesilmesi ve temizlenmesi için ayrı bir yer yapılmıştır...bunları pişirmek içinde büyük kazanlar yaptırılmıştır ve pişirilmesi için aynı yerde odun ocaklarıda yapılmıştır...namaz kılınan oda çark köşesini andırır yerlerde minderler vardır...bazılarının içinde daha önce yaşamış hocaların mezarı da bulunur...genelde bu odaların damında minaresiz kubbe vardır...biz bunların hepsine birden ziyaret diyoruz...ve ziyaretler gizli olsun diye büyük duvarlarla çevrilmiştir ve genelde büyük bahçelerin ortasına yapılır...cem evi değillerdir...çünkü bizde cem evi kültürü yok...ayrıca cem evi olan alevilerde de ziyaret kültürü vardır...yani 'cem evi' ve 'ziyaret' farklı şeylerdir...


*evet hocalara biz ''şıh'' deriz şeyh'ten gelmiş sanırım...toplu namaz kılınacağı zaman bir kaç tane şıh vardır bi tanesine haber verilir ve müsait olduğu bi zaman belirlenir...daha sonra namazın kılınacağı zaman ve yer alevi olan komşulara ve yakınlara bildirilerek davet edilir...davet etme işlemini ''izzem'' dediğimiz kişiler yapar...onlara da ayrıca zekat verilir...bazen namazlar müsaitse evde de yapılabilir...namazlar bazen sabah 5 te kılınır...(genelde sabah 5 te kılınır herkesin müsait olduğu zamandır çünkü) bu yüzden gece 23.oo da işlemlere başlarlar( koyunu keserler, çorba yaparlar, tandır ekmeği yaparlar) sabah 5 e kadar ancak hazır olur çünkü...gizli kalabilmesinin sebeplerinden biride herkesin uyuduğu vakitlerde namazın kılınmasıdır ve ziyaretlerin göz önünde olmamasıdır...birisi görse de ne olduğu hakkında bir fikir yürütememesidir...

* umarım tatmin edici bir cevap vermişimdir...

pante
26-08-2007, 14:30
Kompleksin anlattıklarıyla aşağıdaki linklerdeki Aleviliğin anlatımları arasındaki farkı yakalayabilir, gece yapılan ibadetlerin ne derece sünni asimilasyondan etkilenmiş olabileceğini tartabilir ve Aleviliğin İslam kökenli olup olmadığı konusunda bir netliğe ulaşabilirsiniz.

Alevilik Tartışmaları (http://www.turandursun.com/modules.php?name=Forums&file=viewtopic&t=5089&start=0)

Anadolu Aleviliği (http://www.turandursun.com/modules.php?name=Forums&file=viewtopic&t=4633&start=0)

Alevilik Nedir? (http://www.turandursun.com/modules.php?name=Forums&file=viewtopic&t=3790&start=0)

gerilla
26-08-2007, 15:26
baba sizin alevilikte amma değişikmiş ya. hoca, dua, namaz felan. biz de hoca yoktur dede vardır, o da hz. muhammed'in soyundan geldiği için doğuştan kıdemlidir. allah bilir sizin aleviler ramazan!da da oruç tutuyodur.

ozgur_beyin
26-08-2007, 15:38
Sevgili Gerilla, bir kürt nasıl muhmmedin soyundan geliyor?İnançlı aleviler, bunu hiç sorgulamıyormu?
yahut senin gibi, gözü açık olduğunu düşündüğüm gençler bunu sormuyormu? İnsanlara

kompLeks
26-08-2007, 16:09
alevilik gizli kaldığı için bu kadar çeşitlenmiştir...sadece kendi tanıdığın alevilere güvenip bir şeyler anlatabiliyor veya sorabiliyorsun...dolayısıyla tanımadığın alevilere güvenip birşeyler anlatamazsın...içinizden herhangi biri alevilerin yaşadığı bölgeye gidip ben aleviyim deyip namazlara katılabilir...böylece herşeyi öğrenirler... bu yüzden aleviler tanımadıkları kişilere direkt açılmazlar kesin emin olmaları gerekir...soyunu sopunu araştırırlar...bu yüzden alevi olduğunu iddia edenlere bile bişe anlatmazlar...bu da bilgi alışverişini keser ve farklı farklı alevilikler ortaya çıkar...dediğim gibi bizim iki mahalle ötede bile farklı ibadet ediyorlar...kuralları şıh dediğimiz kişiler belirliyor...onlar ölüncede bildikleri de beraber gidiyor...alevilik hakında eksik kalan yerleri ondan sonra gelenler kafalarına göre tamamlıyorlar...

* ve evet biz oruç da tutuyoruz...

zelzeleci
26-08-2007, 16:23
Sevgili Gerilla, bir kürt nasıl muhmmedin soyundan geliyor?İnançlı aleviler, bunu hiç sorgulamıyormu?
yahut senin gibi, gözü açık olduğunu düşündüğüm gençler bunu sormuyormu? İnsanlara

:lol:

* Yahu binlerce yıldır savaşlar, göçler, kız alıp vermeler... Olabilir. Neden olmasın?
* *
* * *Bizim Horasan Türkmenlerinden dedeler de, peygamber Muhammed'in Türk soyundan olduğunu söylüyorlardı. :) Namaz? İlginç... Bizimkiler namaz kılmazlar. 12 günlük muharrem orucu tutarlar. Semah dönerler, deyiş, efsane anlatırlar. Ali'yi överler. 12 İmamları överler. İbadet cem evlerinde yapılır. Yılda ortalama 8-10 kez cem olur. Bayağı hoş geçer. Kurban kesilir. Pilav üstüne harika oluyor valla. :) Herkesi davet ederim. :) İnsan sevgisi üzerine konuşulur. Hacca giden bizim orada çıkmadı henüz.( O kadar asimile olan yok yani.) Namaz kılanlar tek tük yeni yeni... Cem evimiz çok lükstür. Sıcak suyuna kadar herşeyi vardır. 300 kişi alacak kapasitesi vardır. Kadın erkek birlikte ibadet ederler. Çok nadiren Arapça dualar okunur. Arada bir Yezid ve Muaviye'ye lanet okunur. Dört halifeden Ali haricindekilere pek sıcak bakılmaz. İbadette yatıp kalkma gibi eylemler çok sınırlıdır. Sadece dede dua okurken yere secde edilerek; duanın bazı kesimlerinde "Allah Allah" şeklinde alçak ama duyulacak bir sesle ibadet edilir. Salya-sümük olaylarına rastlamış değilim. :) Ortada dedeler bulunur. Dedelerin bir yanında erkekler otururlar, diğer yanında kadınlar. Yemekler dağıtıldıktan sonra, dede dua etmeden kimse yemeğe başlamaz. Kurbanlar dedenin huzurunda çıkar. Kurbanlar da dedelerin dualarından sonra kesilir. Her ne kadar agnostik bir insan olsam da Alevi kültürü hoşuma gidiyor. İnsanların biraraya gelmesi, kadın erkeğin birlikte semah dönmesi, "Benim kabem insandır." merkezli bir anlayışın benimsenmiş olması, herşeyden üstün tutulan şeyin "kul hakkı" olması , Pir Sultan Abdal-Hacı Bektaş Veli- Aşık Veysel Şatıroğlu- Aşık Mahzuni Şerif gibi nice çok saygı duyduğum insanın Alevi kültüründen beslenmiş olması... Diğer taraftan Alevileri sapkın olarak gösteren, hedef olarak gösteren dünyanın en hoşgörülü! inancı... İkisi aynı kaynaktan türemiş olamaz!

pante
26-08-2007, 17:26
Sevgili Gerilla, bir kürt nasıl muhmmedin soyundan geliyor?İnançlı aleviler, bunu hiç sorgulamıyormu?

Gerilla, anladığım kadarıyla bir Zaza.
Kendini Kürt olarak hissettiğini söyleyebiliriz ancak.
Kürt olduğunu söylemek ne derece doğru olur?
Çünkü bildiğim kadarıyla Zazalık tartışılan bir konu.

dilaver
26-08-2007, 17:30
evet Zaza lar kendilerini Kürt olarak kabul etmiyorlar. Ayrı bir milliyet olarak ifade etmeye çalışıyorlar. Tabii hepsi için geçerli degil bu. Ama böyle bir tartışma var.


* * saygılarımla

ozgur_beyin
26-08-2007, 18:46
Peki zaza'lar ''special'' bir ırkmıdır? Nasıl tanımlamak gerekir.
Zazalar vikipedi'de , zazalar üç ihtimalli şekliyle, tasnif edilmiş. Hangisi doğru?
Bir ZAZA kendini ne şekilde tanımlar. Bilen varmı?

zelzeleci
26-08-2007, 19:04
Aklımda kalmış.

* *Bir grubun bilinç seviyesi ne kadar düşükse, fanatikliği de o denli yüksektir. (tasdikli hem de :) )

(Antiiiu Ekber) o da gitti zaten *:lol:

gerilla
26-08-2007, 19:17
Sevgili *Gerilla, *bir *kürt *nasıl *muhmmedin *soyundan *geliyor?İnançlı *aleviler, *bunu *hiç *sorgulamıyormu?
yahut *senin *gibi, *gözü *açık *olduğunu *düşündüğüm *gençler *bunu *sormuyormu? *İnsanlara

özgür_beyin


Gerilla, *anladığım *kadarıyla *bir *Zaza.
Kendini *Kürt *olarak *hissettiğini *söyleyebiliriz *ancak.
Kürt *olduğunu *söylemek *ne *derece *doğru *olur?
Çünkü *bildiğim *kadarıyla *Zazalık *tartışılan *bir *konu.

pante


ırkların kökenininde ki derin bilgilerinizi herkesle paylaşmassanız daha iyi olur. beyin, soylar birbirlerinden kız alıp vermez mi? bir karışma olmaz mı? hz. ali'nin kızları möuaviye zumünden kaçıp anadolu'ya gelmedi mi?

ayrıca pante, kemalist devlet ne kadar inkar etsede zazalar ermeni değil kürttür, kürtlerde türkmen değildir, adı üstünde kürttür.

<strong>SİLİNEN</strong>
26-08-2007, 19:31
ben de tuncelili alevi bir aileden gelen bir dinsiz agnostik olarak yıllar süren deneyimlerim sonucu alevilik tarifim şudur:
alevilik:islam, şamanizm, zerdüştlük, mazdeizm, hristiyanlık karışımı hoşgörülü bir çorba olup islamdan sapmış bir anadolu felsefesidir.

kompLeks
26-08-2007, 19:36
merhaba agnostik_n

alevilerin neler yaptığını nasıl ibadet ettiğini bize biraz anlatır mısın ? onların yaşamıdan bahseder misin biraz...

ozgurlukcu
26-08-2007, 19:57
merhaba arkadaşlar.

ben alevi bir ailenin ferdi olmakla birlikte, artık alevi sıfatını daha fazla taşımak istemediğimin farkına vardım ve bu bağlamda alevi olmayı bıraktım. ama bu alevilikten veya kendini alevi olarak kabul edenlerden nefret ettiğim falan anlamına gelmiyor. onlara her zaman istemesem de kan olarak yakın oldum ve olmaya da devam edeceğim. ancak bir sorgulama gereği alevi olmayı bırakmam gerekti.

alevi kardeşlerim bana öfke duymadan önce bana durumumla ilgili merak ettikleri şeyleri sorarlarsa açıklamada bulunurum. insanlığı bıraktım demedim.

kompLeks'in ricası üzerine alevilikten ne anladığımı burada sizlere belirtmek istiyorum. bu aynı zamanda bir nevi giriş mesajım olmuş oluyor.

kısa ve net olmaya çalışacağım ancak sorular üzerine ayrıntıya girebilirim. sanırım böylesi herkes için daha iyi olur.

benim anladığım alevilik, bu dünyadaki karanlık esaret düzenine yönelik bir aydınlanma çabasının adıdır. yani felsefi, muhalif ve aydınlanmacı yanıyla var benim için alevilik. yoksa genetik bir olay değil.

bana göre artık alevilerin ciddi bir kısmı, ne yazık ki, nasıl ki bu ülkedeki müslümanların çoğu müslümanlığını yalnızca "selamun aleyküm" demek, arada bir namaza gitmek, bir miktar oruç tuttmak vs. ile sınırlı tutuyorsa, aleviler de birkaç ceme gidip ali-hasan-hüseyin demekle sınırlı tutuyor aleviliğini ve nitelikli bir felsefi sorguya girişmiyor. zaten var olanı tekrarlıyor. bu da bana çok sıkıcı geliyor. ben şimdi kalkıp aleviliğin içinde yeni bir ses veya yorum olmaya girişmek istemem. başıma bela alırım.

kurumsallaşan herşey bu düzenin kontrolüne giriyor bana göre. dünya üzerinde korkutucu bir kontrol var. ve alevilik de bu karanlık kontrolden muaf değil. öyle sanan alevilerden bunaldığım için bıraktım biraz da.

sorulara göre ayrıntıya girebilirim.

hem alevilere, hem de diğer herhangi görüşten arkadaşlara, iyi niyetle tartıştıktan sonra saygı duyarım.

habilis
26-08-2007, 20:04
koplex sen alevilerin namaz kıldığından bahsediyorsun da senin dediğin namaz sunni kesimin kıldığı namazla aynım!?ı ( secde yok dedin galiba ozaman sadece ayaktamı kılıyorlar hangi duaları okuyorlar )


ben alevi kökenli bir aileden geliyorum ancak pek bilmem bu konuları !, geçen gün öğrenmek bilgi edinmek için hayatımda ilk defa bir cem evine gittim , pir dedikleri bilgin kişi yeni çıkmış ,, yetişemedim doğrusu yarın gidip bir bilgi almak istiyorum ,,

kompLeks
26-08-2007, 20:07
ozgurlukcu

* alevilerin kıldığı namazdan bahseder misin biraz ? ibadetleri hakkında bilgi verebilir misin ?

<strong>SİLİNEN</strong>
26-08-2007, 20:07
sevgili kompleks;
ben de özgürlükçü gibi aleviliği bırakan bir dinsizim.ama sana kısaca alevilerin ibadetlerini ve yaşamlarını anlatayım.kuran okumazlar, namaz kılmazlar, gusül abdesti almazlar, hacca gitmezler(hac yerine gönül alma veya hacıbektaşa gitme), zekat vermezler.aleviler cemevine gidip cem yapar ve saz çalıp semah döner, ama maalesef bazı yerlerde cemevi olmadığı için bunları bile yapamaz.muharrem ayında hz. hüseyin anısına 12 gün matem orucu tutarlar.bir de 3 gün hızır oruçları vardır.saz çalmak onlar için kutsaldır.içki serbesttir.hoşgörülü bir felsefeleri vardır.eline, diline, beline sahip ol ve incinsen de incitme derler.ehlibeyti severler.ehlibeyt muhammedin ev halkı olup muhammed, ali, fatma, hasan, hüseyindir.yezidi sevmezler.ehlibeyti sevmeye tevella, yezide lanet okumaya teberra derler.bir de musahiplik geleneği vardır.her evlenen alevi bir kişiyi musahip tutar.musahip kardeş gibidir.cemlerde dedelere çerağlık denen para verirler ve kurban keserler.ramazanda oruç tutmayıp ramazan bayramını ve kurban bayramını kutlarlar.alevilikte güneş ve ay kutsaldır.semah onlara göre muhammedin miracı sırasında kırkları görmesiyle oluşmuştur.

kompLeks
26-08-2007, 20:12
teşekürler agnostik_n


* en başta da belirttiğim gibi bende alevi bir ateistim...siteye giren her alevi kendi yaşadığı aleviliği bu köşeye yazsa aleviliğin doğuşu, bölünmesi kısacası tarihi hakkında bilinmedik hiç birşey kalmıyacağını düşünüyorum...

düşüncelerini paylaştığın için tekrar teşekkürler...

ozgurlukcu
26-08-2007, 20:27
kompLeks,

bahsettiğin konu burada çok uçlu bucaklı tartışılacak bir konu değil. en kısa şekliyle bu konu hakkındaki genel görüşümü ifade ediyorum:

alevilik, ne felsefesi, ne de uygulamaları bakımından homojen ve statik bir akım değildir. hani bir grup kör, fili çeşitli yerlerinden kavrayarak onu tarif etmeye çalışmışlar ya, o hesap.

bir sünniyle tamamen aynı ibadetleri yapan alevi de vardır (ve aleviyim diyorsa alevidir), sadece cem ayinine katılan, sadece muharrem orucu tutan vs alevi de vardır.

bu konuyu tartışarak vakit harcamak bence mantıklı değil. bırakın kendini alevi olarak kabul eden herkes aleviliğini her nasıl yaşamak istiyorsa öyle yaşasın. bu konu alevilik sitelerinde tartışılmaya müsaittir. alevilikle ilgili tartışmak isteyenler, bu sitede aleviliğin ancak felsefi yönünden ne anlıyorlarsa onu tartışmaya açmalıdırlar.

ben görüşümü söyledim ve tekrarlıyorum: alevilik, bu dünya da var olduğunu çoğumuzun bildiği aşşağılık bir baskı, kontrol ve sömürü düzenine yönelik direnişin bir potası olmuştur. ama artık bu vasfını ciddi ölçüde yitirmiştir. sırtını devlete dayamaya çalışan bir alevilik, artık alevilik değildir benim gözümde.

kompLeks
26-08-2007, 20:37
teşekkürler ozgurlukcu...

<strong>SİLİNEN</strong>
26-08-2007, 20:47
özgürlükçünün dediği gibi aleviler çeşit çeşittir.iran alevileri islamı yani şeriatı tam anlamıyla yaşayan bağnaz alevilerdir.ama anadolu alevileri de çeşit çeşittir.bir kısmı aliye allah der, bir kısmı peygamber der, bir kısmı halife der.bir kısmı namaz kılar, bir kısmı namaz kılmaz.bir kısmı kurana inanır, okur; bir kısmı inanmaz, okumaz.bir kısmı alevilik felsefedir der, bir kısmı mezheptir der, bir kısmı tarikattır der, bir kısmı kültürdür der.
bu arada alevilik hakkında unuttuğum bir notu ekleyeyim.alevilikte 4 kapı kırk makam vardır.bu kapılar şeriat, tarikat, marifet ve hakikat kapılarıdır.bir de alevilikte üçler, beşler, yediler, kırklar, 17 kemerbestler vardır.bunların ne olduğunu da artık siz araştırın.

<strong>SİLİNEN</strong>
26-08-2007, 20:53
ayrıca alevilikte imam cafer buyruğu ve hacı bektaşın makalat adlı eseri kutsaldır.7 ulu ozanları vardır(hatayi, nesimi, pir sultan, fuzuli, yemini, virani, kul himmet).hacı bektaş veliyi pir kabul ederler.hacı bektaş, anadolu aleviliğine bektaşiliği sokmuş, aleviliği tasavvufi, tarikatsal bir hale getirmiştir.genel anlamıyla kentlerde yaşayanlara bektaşi, köylerde yaşayanlara alevi denmiştir.bir insan isterse bektaşi olabilir ama alevi olamaz.

ozgurlukcu
26-08-2007, 21:00
evet agnostik, senin de belirttiğin gibi alevi diye tanımlanabilecek tek bir insan tiplemesi olmadığı gibi, çok çeşitli aleviler vardır.

örneğin kompLeks de ateist bir aleviyim diyor. *bu pek çok alevinin bile hemen dışlayacağı ve reddeceği birşeydir ama böyle yapmaları onların aleviliğinin sınıfta kaldığını gösterir bana göre.

InVitatio
27-08-2007, 00:26
Gerilla misin nesin
ne bicim mantik bu ....
Alevi dedesi Peygamberin soyundan geldigi idaasinda olacak ve Harami ve Helali Peygamberinkinden ayri olacak ?
O zaman neden Peygamber soyundan geldigi "öne" cikartiliyor ?
Alevi dedesi ile Hanefi Imami arasinda cidden farkliliklar varmidir ?
Ben Hanefi Imamlarin "Hadislerini" ber taraf ederken, bugünki Aleviligi ayakta tutan Hadislerdir...

Kardesim sen bir alevi olarak hangi ocak da ikrarini verdin ?
Ne zaman hangi Pir postunda Hak huzurunda özünü dara cektin ?
Sen bir talip olarak müridin kim ?

Bugün anadolu aleviligi eger soyunu Peygamberin Ehlibeytine ( 12 imamlar )
ve Hak Muhammed Ali ikrari ile kendini tanimliyorsa
bize düser mi Alevilik islam disi dir demek ?
bu o insanlarin dini görüslerine karsi gayri ciddi bir durum degilmi ?
Alisiz aleviligi savunan kac alevi var anadoluda ?
bu Alisiz alevigili benimseyenlerin cidden azinlik degilmi bu toplum icinde ?

Eger bir Müslüman hangi mezhepden olursa olsun, Allaha ulasmayi dilemiyorsa , zaten müslüman olarak kabul edilmez....
Ben Allaha ibadetin ne zamani ne mekani olur derken, neden mekan olarak bir cami olmasin ?
Eger Oruc tutmak Allah rizasi icin bir ayri Nefis terbiyesi ise neden Alevilerin Ramazan ayinda ourca niyetnlendigi "gariplik" olsun?
Bre adam Imam Ali cami cikisi yara alip öldü diye, camiye gitmeyen insanlara bazen sorasim geliyor....
ya sokakta öglen vakti yürürken vurulsa idi ne yapacaktiniz? sokaga cikmayacakmiydiniz ?
Imam Ali cami'den cikarken yara alip vefaat etti de , cenaze namazi nerde kilindi ?


Tarih'de Imam Hüseyin Küfre karsi direnip , biat etmezken
Aleviler alevi kimlikleri ile neden Küfür ile yasamayi dogru buluyorlar ?
Anadolu Alevilige yön ve hayat veren Haci Bektasi Veli veya Osmanli zorbaligina direnen Pir Sultan Abdal "islamin haram kildigi" neyi yapmistir ?
Pir Sultan'in iki iti harama burun sokmazken ( Padisah sorfasindaki yemeklere ) bugün Alevilerin neden farkli haram ve helalari neye göre var ?


Özünü bir gün olsun cidden dara cekmemis isanlarin
orda burada ben "aleviyim" allaha ulasmayi bilmem , haram tanimam helal bilmem
demelerini eskiden "bozuluoyrdum" simdi sadece gülüp geciyorum.....

kompLeks
27-08-2007, 00:49
aslında birşeyi düzeltmek istiyorum ateist aleviyim derken aleviydim sonradan ateist oldum demek istedim...aleviliği savunan veya bu kültürü benimseyen birisi değilim...alevi doğduğum için öyle dedim...benim için sadece ateist tanımlaması yeterli...aleviliğin hiç bir türlüsünü savunmam...

zelzeleci
27-08-2007, 02:13
sevgili agnostik_n,

* * * Sizin bahsettiğiniz Alevilik nerenin Aleviliği? Merak ettim doğrusu. Benim bahsettiğim Alevilik Ankara'nın bazı köylerinde birkaç yüzyıldır yaşanmakta olan Alevilik (muhtemelen).

* * *Ağzım açılmışken, biraz daha bahsedeyim Alevilik'ten. Güsul abdesti olayı herhalde yöreden yöreye değişiyor. Benim gördüğüm ve tanıdığım Aleviler gusül abdesti alıyorlar.
* * *Bu musahib olayını biraz açmak istiyorum. Musahibin kelime olarak karşılığı dünya ve ahirette yol kardeşliği anlamına geliyor. Alevi kültüründe iki ailenin musahib olması, kardeş aile olması demektir. Bu iki aile herhangi iki Alevi aile olabilir fakat yakın akraba olmamaları gerekir.(Amca çocukları, teyze çocukları gibi) Musahiblik Alevi inancında çok önemli bir yere sahiptir. Bu iki aile birbirlerine danışırlar, anlaşırlar ise; musahib kurbanı kesilir. Alevi cemaati cemevinde toplanır. Akşam vakitlerinde başlayan musahib cemi, ertesi gün sabaha kadar sürer. Birkaç saat ara verildikten sonra öğlene doğru lokma dağıtımı yapılır. Gece saatler boyunca dualar okunur, sazlar çalınır, semah dönülür. Musahib adaylarının üzerine -yanlış hatırlamıyorsam- yeşil kefen örtülür, ardından dualar... * Dedeler musahib adaylarını sınavdan geçirir. Musahib adaylarına baban kim, annen kim diye başlayan 10 dakikalık bir sınav yaparlar.(Baba= Adem, Anne= Havva) Musayip adayları kılavuz eşliğinde semah dönerler...
* * * Nihayet musahib olunca bu iki ailenin eşler dışında herşeyi ortak olur. Teorik olarak(dinin de teorisini çıkardım ya :) ) böyle olsa da pratik olarak daha çok dayanışma ağırlıklıdır. Bu iki aile biribirlerinden sorumlu olurlar. Birbirlerine kesinlikle yalan söylememeleri gerekir. Birbirlerinden birşey gizlememeleri gerekir. Günahları, sevapları bir tutulur. Birbirlerinin günahlarından sorumlu sayılırlar. Genellikle aileler arasında ekonomik yönden fark aranır. (dengeleme bakımından)
* * *Musahibliğin asıl amacı dayanışmadır. Şöyle ki, kardeş olan bu iki aileden, biri zor durumda kalırsa, ilk önce musahibi ona yardıma koşar. Musahiblik öz kardeşlikten daha yakın bir kardeşlik olarak kabul edilir. Musahib olan ailelerin çocukları da biribirlerini kardeş olarak görürler.(Elbette çocuklar da öz kardeş olmadıklarını bilirler, ama arkadaş olarak yakınlıkları artar. Bu arkadaşlık gençlik çağına doğru daha da kardeşliğe dönüşür.) Çocuk kendi annesine nasıl anne diyorsa; musahibinin annesine de isim+anne diye hitap eder. Fatma Anne gibi. Babalarda da durum aynı şekildedir. Bazı kesimlerde "baba" yerine "amca" şeklinde hitap edilir. Musahiblikte geriye dönüş, kardeşliği bozma gibi bir durum yasaktır. Olası bir husumet veya küslük kınanır. Böyle bir durumda dede huzuruna çıkmaları gerekir, dede huzurunda barıştırılırlar. Bu bakımdan musahib olmuş iki aileden, ailelerden birini ele aldığımızda; karı koca arasında boşanma gibi bir durum, musahibliğin bozulması anlamına gelir ki, bu bakımdan da zor bir yol olarak görülür.
* * *Alevi inancına göre bu musahib olayı Adem ile başlar. Adem ile Allah musahib olurlar. İsmini hatırlayamadığım birsürü peygamberin musahibliklerine inanılır. Son olarak da Muhammed ile Ali'nin musahib oldukları inancı yaygındır.
* * *Cemdeyken bir dede Kuran'dan musahiblikle ilgili yirmiye yakın ayet saymıştı. Buna da daha sonra değinebilirim.

InVitatio
27-08-2007, 02:58
Müslümanlar Peygamberin Mirac'dan sonra Kirklar Cem'ine , bedeni ile katilir, ki zaten
özü iceridedir....Kirklar ceminde , kimdir sizin büyügnüz kimdir ulunuz sözüne,
orada olanlar bizim birimiz de Kirk , kirkimizda biriz diye cevap verirler ve Imam Ali'yi gösterirler
Orada Peygamber Imam Ali ile tek bir gömlegi giyerek , onun ile bu bagi pekistirir......

tabi "bunlarin"da bir Hadis olarak kabul etmek lazim....


Edit : Sevgili Özgür_Beyin iletiyi dikkatle okuyup, yazim hatasini uyardigin icin tesekür ederim,
ama simdi de kendi kendime sorar oldum.....O bahsi gecen "toplulugua" Kirklar Cem'i mi yoksa Kirklar Meclisi mi deniliyordu ? denilmesi gerekir ?
Galiba en uygunu Kirklar Meclisi olmali...tabi "alevi" dostlarimiz bizlerden iyi bilirler....

InVitatio
27-08-2007, 13:45
-------

gerilla
28-08-2007, 00:56
Alevi *dedesi *ile *Hanefi *Imami *arasinda *cidden *farkliliklar *varmidir *?


pek yoktur bence invi, ikisi de götüreceğini götürür.

Alinin_Askeri
10-09-2007, 13:38
Alevi *dedesi *ile *Hanefi *Imami *arasinda *cidden *farkliliklar *varmidir *?


pek yoktur bence invi, ikisi de götüreceğini götürür.

evet tabı alevı dedesı dıyanetten maas alıyo,cem evlerınden elektrık su parasıda alınmıyo,ha bıde tabı hanefı ımamlar gıbı yetınmeyıp cem evıne baz ıstasyonu dıktıryo...
bu dedıklerım ustune dusun sora karın tokluguna kendı toplumuna dını önderlık yapmaya calısan alevı dedelerı hakkında daha tutarlı bır yorum yap.

EZ_TuDu
10-09-2007, 21:08
benim tüm ailem alevi. normalde aleviler arasında başkasına anlatılmaması gereken konular var. ama artık din konusunda şüphelerimi ortadan kaldırdığıma göre rahatça konuşabilirim. aleviliği diğerlerinden ayıran temel neden: muhammedin veda hutbesinde kendinden sonra halifenin ali olmasını istemesi ama ömer ebubekir ve osmanın muhalefet edip aliden önce kendilerini halife yaptırmaları... peygambere karşı geldikleri düşünüldüğü içinde o 3üne lanet edilir. hz.ali camide öldürüldüğü içinde namaz camide kalınmaz namazlar ayrı yerlerde toplanıp gerçekleştirilebilir 5 vakit olma zorunluluğu yoktur bizim çevrede 5-10 günde bi yapılırdı namaz sonunda durumu iyi olanlar pilav yapar yada et alır herkese dağıtırdı. *bazı kişilerin sandığı gibi ali allah kabul edilmez sadece daha çok sevilir (tabi istisna yobaz hocalar var arada) reankarnasyona inanılır. kuranın bazı sayfalarının eksik olduğu kabul edilir özellikle hz. ali ile ilgili ilgili sayflar (bir ksımı eskiden kabenin üstünde alinin resminin olduğunu söyler). sunnilerde eskiden alevilere zulüm ve iftira yaptığı gerekçesiyle sevilmez. ama genel olarak benim tanıdığım aleviler modernleşmeye yatkın ve diğer bi çok müslümandan daha iyi niyetli yardımsever insanlardı. şimdilik aklıma gelenler bunlar

Sevgli İbrahim_z, bu anlattıkların tamamı doğru... Bende alevi kökenli aileden geliyorum... Aslında alevilik inancını değil iki dönem on iki dönemle anlatsak az gelir...

Aleviler ilk önceleri hakikaten islamın bir parçası olarak ortaya çıktılar. Ancak yaşayış tarzları ve kültür farklılıkları onların kendilerini sürekli yenilemelerine sebep oldu... Ülkemizin şu anki belirli bir medeniyet seviyesine ulaşmasınıda belki büyük oranda alevilere borçluyuz diyebiliriz. Anadolu alevileri özellikle kendi içlerinde çok farklılık gösterdi. Bir kısmı çok aşırı tutucu olurken şiaya yakın durdular. Ama özgürlükçü olan büyük bir kesim vardıki bunlar zamanla ve hızla bir değişime uğradılar..

Bugün alevileri tanımlamak imkansız hale gelmiş durumda. Bunu alevilerin ateizme yakın düşüncelere sahip olduğunu söyleyen araştırmacıların sözlerinden bile anlıyoruz. Katı din kuralları bu insanları adeta aykırı iki mıknatıs kutpu haline getirmiştir. Çelişkileri gördükçe kendilerine yeni kulvarlar açmışlardır.

Bunu şuna benzetebiliriz. Örneğin kuran yazıldığı dönemden (enazından inananları tarafından böyle söyleniyor) bu güne kadar değişmediği söylenir. Yani bu ne demek. Kendini hiç bir zaman yenilememiştir. Muhammedin döneminde neydise bu dönemdede aynı demek.. Ama unutulan bir şey var. Muhammedin dönemindeki medeniyetin yerinde yeller esiyor.. *Kuran o döneme göre belki son derece çağdaş ve yol gösterici bir kitap olabilir. Fakat bu çağda kendini yenilemediği için çağın gerisinde kalmıştır.

Aleviler böyle değil işte.. Her dönem inanç tarzlarına ayrı bir bölüm eklediler. Her dönem kendilerini geliştirdiler. Bu inançlarını yaşamlarına uyguladılar. Modernize ettiler.. Bunu yaptıkça bu seferde baktılarki asıl inandıkları şeylerin aslında yanlışlarla dolu olduğunu gördüler. O zaman içlerinden yeni alevilik türleri doğdu. Ve öyle bir nokta geldiki aleviliğin allaha inanmaktan başka bir şey olmadığı benimsendi. Aleviliğin sadece allahla kul arasındaki bir inanç türü olduğu konumuna geldi. Arada bir elçinin bile varlığı alevileri rahatsız eder oldu.

Tabi bu bahsettiğim alevilerin bir kesimi için. Ama sanıyorumki büyük bir kesimi bu duruma geldi. Ve ben şuna inanıyorum, alevilerin bu büyük kesimi sonunda gerçeği görüp dini inançları reddeceklerdir. Hatta şunuda söyleyebilirim, bu değişim alevi kökenli çocuklarda başladı bile...

Bunun nedenide sorgulama. Evet artık herkes cesurca sorgulamaya başladı. Özellikle alevi çocukları çok daha rahat sorgulamaya başladılar. Çünkü diğer mezheplerdeki çocukların görmüş olduğu aile baskısını görmüyorlar. Daha hür ve istediğini söyleyebilme yetisine sahipler. Bu onlar için büyük bir şans oluyor..

Ben alevi kökenli bir ailenin çocuğu olarak bu aşamaları teker teker geçtim. Ve şu anda babam ve annem dahil olmak üzere onların inançlarını bile yüzlerine vura vura sorgulayabiliyorum. Bazen öyle anlar geliyorki sanki bana inanacaklarmış gibi hissediyorum. Bu çok zor tabiki. İnsanın belli bir yaştan sonra dini inancını değiştirmesi çok zor. Onlara hak vermiyor değilim. Ama onlardan istediğim gelecekte var olacak olan çocuklarımıza bu geri kalmış zihniyetleri aşılamamaları. En azından hür bırakmaları.

İşte bütün çabam bunun için.

Kimsenin kalbi kırılmasın ama gerçek bu işte...

Saygılar...

pervane
15-09-2007, 22:45
Fettullah Gülen, Alevilere ilgi ve ABD eksenli ' Ilımlı İslam Projesi'


Türkiye, Cumhurbaşkanlığı seçimi ve ardından genel seçimleri yapacağı kritik bir yılın içinde bulunurken , Alevilere yönelik bazı kesimlerin ilgisi(!) artıyor.. Özellikle Fethullah Gülen çevresi ile Amerika Birleşik Devletleri’nin eş zamanlı olarak harekete geçmesi dikkat çekici…

2007’nin ilk aylarında üst üste yaşanan gelişmeler şöyle:
• Muharrem ayında Diyanet İşleri Başkanlığı Cem Vakfı’na bağlı 6 dedeyi Almanya’ya görevli olarak gönderdi.
• Ardından Fethullah Gülen çevresinin organize ettiği toplantılar yine Almanya’da yapıldı. Bu toplantılara Fethullahçılara yakınlığıyla bilinen devlet Bakanı Mehmet Aydın katıldı.
• 20 Şubat 2007’de Amerika'nın dış politikasını anlatmak için Almanya'ya gelen Amerika Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice, aralarında Avrupa Alevi Birlikleri Federasyonu temsilcisi Ali Ertan Toprak’ın da bulunduğu 10 kişilik bir grup ile görüştü. Ali Ertan Toprak daha önce de ABD Güvenlik Bakanı Michael Chertoff ile biraraya gelmişti.
• Ve…son toplantı… Bugün İstanbul’da başlayan 'Tarihî, Kültürel, Folklorik ve Aktüel Boyutlarıyla Alevilik' sempozyumu iki gün sürecek. Toplantıyı Fethullah Gülen tarikatının kurduğu Abant Platformu düzenliyor. Toplantı haberi Fethullah Gülen’in internet sitesinde de birinci haber olarak duyuruldu.
Kimler katılıyor
2 gün sürecek programın ilk oturumu Prof. Dr. Ahmet Yaşar Ocak başkanlığında yapılacak. Prof. Dr. Mustafa Öz, Doç. Dr. İlyas Üzüm ve Rıza Yıldırım 'Türklerin Müslüman oluşu, Yesevilik, Kalenderilik, Haydarilik, Vefailik, Kızılbaşlık ve Bektaşilik, Ahilik ve Alevilik, 4 kapı 40 makam, modernite ve Alevilik' gibi konuları ele alacak.
Prof. Dr. Niyazi Öktem'in başkanlığını yapacağı 2. oturumda 'Sosyo-kültürel boyutlarıyla Alevilik' konusu tartışılacak. Oturumda Alevilik ve İslamiyet, temel inançlar, Alevi dedelerinin tarihteki ve günümüzdeki işlevleri, Alevilikte kadın, semah törenleri, müzik ve resim gibi konular konuşulacak.
Prof. Dr. Beyza Bilgin'in yöneteceği üçüncü oturumda ise Doç. Dr. Osman Eğri, Dr. Ali Yaman ve Reha Çamuroğlu "Aktüel boyutlarıyla Alevilik' konusu ile Avrupa Birliği ilerleme raporlarında Alevilik, azınlık tartışmalarına Alevilerin tepkileri, cemevlerinin statüsü gibi başlıkları değerlendirecek.
Toplantıya katılacak isimlerden bazıları şöyle: Prof. Dr. Mete Tunçay, Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik, DYP Genel Başkanı Mehmet Ağar, Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Mehmet Görmez, Garip Dede Dergâhı dedesi Fethi Erdoğan, Eskişehir Hacı Bektaş Veli Derneği Başkanı İrfan Çetinkaya, Erikli Baba Dergâhı Dernek Başkanı Metin Tarhan, gazeteci-yazar Ali Bulaç, Prof. Dr. Eser Karakaş, Prof. Dr. Filiz Kılıç, Prof. Dr. Gökhan Çetinsaya, Prof. Dr. Hasan Tahsin Fendoğlu, Alevi Vakıflar Federasyonu Başkanı Doğan Bermek.
Toplantıya Tepkiler:
Alevi Bektaşi Federasyonu Genel Sekreteri Turan Eser , "Alevi-Bektaşi toplumunun en güçlü ve yaygın örgütlenmesine sahip Türkiye Alevi Bektaşi Federasyonu'nun bilgisi dışında gelişen bu proje oldukça düşündürücüdür. ABF açısından bu girişimin arka planında karanlık bir Fethullahçı niyet ve tuzak vardır. Karanlık niyet, ABD eksenli ' Ilımlı İslam Projesi' ; tuzak ise Aleviliğin bu proje içine sokulması ve Alevilerin asimilasyonudur" dedi.
ZAMAN GAZETESİ’NİN İLGİSİ
Fethullahçıların yayın organı Zaman Gazetesi son dönemlerde Alevilere yönelik haber ve yorumlara sık sık yer veriyor. Zaman Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ekrem Dumanlı, dini siyasete, ekonomiye, uluslar arası politikaya alet eden Fethullahçıları unutup, Alevilere uyarılarda bulunuyor…İşte Dumanlı’nın yazısından bir bölüm:
Alevi'nin de solcusu, liberali, demokratı, sağcısı, dindarı, laikçisi vs. vardır ve olmalıdır. Böyle bir durum yoksa, tek sesli, tek renkli bir yapı söz konusudur. Ki, buna Aleviliğin izin vereceğini sanmıyorum. Çünkü insanların inanç değerinde bir paylaşım yaşaması farklı bir şey; siyasî kimlikler konusunda hizaya çekilir gibi bireysellikten koparılması bambaşka bir şey.
Yani mukaddes değerler ile her an değişebilecek parametrelere bağlı politik yapılar birbirinin ayrılmaz parçası haline getirilemez.
alevi.com

Evet gelmişiz zurnanın malum sesi çıkardığı yere, burada tartışa dururken fetoş armut toplamaya gitmiş tamda mevsiminde *:lol:

pervane
15-09-2007, 22:50
Varan 2

DİYANET'TEN HZ. ALİ MEVLİDİ
Ramazan vaazlarında Hz. Ali'nin hayatı anlatılacak.
Diyanet İşleri Başkanlığı, Hz. Ali'nin şehit edilişinin yıldönümünü, bu yıl son derece kapsamlı etkinliklerle anmaya hazırlanıyor. Hz. Ali, şehit edilişinin 1346'ncı yıldönümüne denk gelen 3 Ekim Çarşamba günü, Hz. Muhammed'in övücü sözleri ışığında bütün yönleri ile halka tanıtılacak, radyo ve televizyonlardaki dini programlarda onunla ilgili konulara yer verilecek. Ancak Alevileri temsil eden kurumlar, Diyanet'in son dönemde Hz. Ali ve Aleviliği sıkça gündeme getirmesinden şikayetçi. Cem Vakfı Başkanı Prof. Dr. İzzettin Doğan, 'Bu çıkışları samimi bulmuyorum. Görüntüyü kurtarmak istiyorlar' derken, Hacı Bektaş Veli Kültür ve Tanıtma Dernekleri Genel Başkanı Tekin Özdil, 'Diyanet, Türkiye'deki en büyük misyonerlik grubu haline geldi' eleştirisinde bulundu.

MEVLİT 3 EKİM'DE

Diyanet İşleri Başkanlığı, Ramazan ayı nedeniyle tüm il müftülüklerine bir genelge gönderdi. Genelgenin sosyal faaliyetler ile ilgili bölümünde Hz. Ali'nin şehit edilişinin 1346'ncı yıldönümü olan (21 Ramazan) 3 Ekim 2007 Çarşamba günü ve Ramazan ayı süresince yapılması planlanan etkinliklere yer verildi. Buna göre müftülükler, Hz. Muhammed'in Hz. Ali hakkında söylediği övücü sözleri ışığında Hz. Ali'yi bütün yönleri ile halka tanıtacaklar. Radyo ve televizyonlarda düzenlenecek programlara katılacak olan Diyanet görevlileri de, Hz. Ali'nin şehit edilmesi olayına ağırlık verecekler.

3 Ekim günü ayrıca, Başta Hz. Muhammed ve Hz. Ali olmak üzere Ehl-i Beyt'in, Sahabe-i Kiram'ın bütün devlet ve İslam büyüklerinin ruhlarına ithafen uygun görülecek bir camide mevlit programı düzenlenecek. Adı geçen isimlerin dualarla anılmaları ve imkan dahilinde iftar programları düzenlenmesi için gayret harcanacak.

RAMAZAN'DA ÖZEL PROGRAM

Diyanet, Ramazan ayındaki vaaz ve irşat programlarında da Hz. Ali'ye ağırlıklı yer verecek. Ramazan ayı süresince camilerde 'Hz. Ali'nin şehadeti', 'Hz. Ali'ni hayatı' gibi konularda öğle ve teravih namazları öncesinde vaazlar verilecek.

Diyanet İşleri Başkanlığı, Hz. Ali'nin şehit edilişinin yıldönümlerini önceki yıllarda, daha dar kapsamlı etkinliklerle anıyordu. Diyanet'in bu yaklaşımına Alevilerin sivil toplum kuruluşları ise tepki gösterirken, Alevi kökenli gazeteci-yazar Rıza Zelyut destek verdi. İzzettin Doğan, Tekin Özdil ve Rıza Zelyut'un konuya ilişkin görüşleri özetle şöyle:



GÖRÜNTÜYÜ KURTARMAK İSTİYORLAR

CEM Vakfı Başkanı Prof. Dr. İzzettin Doğan: Diyanet, bu yıl Hz. Ali ile ilgili hutbeler okutmak gibi olumlu saydığım faaliyetlere giriyor. Bunlar çok gecikmiş hareketler. Ne kadar büyük ayıplar içindeler ki, İslam'ın bir numaralı düşünürü olan ve İslam'ı ilk kabul kişilerin başında gelen Hz. Ali'yi, yıllarca tanımazlıktan geldiler. 2006 yılına kadar Diyanet'in koyu Sünni bir yapıya sahip olduğunun tipik delili bu. Bir iki yıldır Hz. Ali ve Alevilik ile ilgili bilgi vermeye başladılar. Objektif bakmak istememe rağmen bu çıkışları samimi bulmuyorum. Görüntüyü kurtarmak istiyorlar. Bunu anlamamak için de çocuk olmak lazım. Halk tarafından itibarı olmayan Alevi dedelerini çağırıp onlarla

konuşuyorlar, onlara ufak tefek harçlıklar da veriyorlar. Diyanet,

Alevilerin kurumları ile görüşmek yerine, bu kişilerle görüşmeyi neden tercih ediyor, bu sorunun cevabını aramak gerekir.



OLUMLU ADIM AMA..

Gazeteci-Yazar Rıza Zelyut: Diyanet'in Hz. Ali'yi geç de olsa hatırlaması olumlu bir adımdır. Lakin Alevilerin Ali anlayışıyla Diyanet'in Ali anlayışı arasında ciddi farklar vardır. Umarım, Diyanet, Ali'yi Sünni bir molla gibi gösterme yoluna gitmez, onun peygamberin vasisi ve bir 'veli' olduğunu öne çıkartır. Hz. Ali'nin Alevi toplumu açısından peygamberimizle birlikte bir sembol kişi olduğu dikkate alınmalıdır.



EN BÜYÜK MİSYONER DİYANET

HACI Bektaş Veli Kültür ve Tanıtma Dernekleri Başkanı Tekin Özdil: Diyanet samimi ise Alevilerin oruç tuttuğu Muharrem ayında, bizim toplumumuza hitap edecek olanakları yaratsın. Diyanet, Alevi topluma yönelik olarak Ramazan aylarındaki faaliyetlerini yoğunlaştırdı. Alevi kesimin yaşadığı bölgelerden bu yönde şikayetler geliyor. Diyanet, Türkiye'deki en büyük misyonerlik grubu haline gelmiştir.
AKŞAM

pervane
15-09-2007, 22:57
Cem Vakfı Başkanı Prof. Dr. İzzettin Doğan, 'Bu çıkışları samimi bulmuyorum. Görüntüyü kurtarmak istiyorlar'

Enterasan!!! Tek kaygınız gecikmiş olmalarımı?

Taschkafa
05-10-2007, 15:32
Altı yedi yaşlarında benimle aynı yaşlarda olan arkadaşımgilin bahçesinde çocuk çocuğa oynuyorduk,birden babası çok sinirli halde geldi ve beni bahçeden kovdu,oğlunada sana bu kızılbaşla oynama demedimmi dedi,müthiş bi aşalık duygusuyla eve doğru koşdum.
Böylece daha çocukken yüce islamın yüce hoşgörüsüyle tanışdım,orada kapdığım aşağılık duygusunu çooook uzun seneler sonra içimden atabildim.
Türkiye corafyasında hep dışlandık,bence alevilik dışlanmak ve aşağılanmakdır.
Şu anda ,Avrupa'nın bir köşesinde yaşıyorum,benim çocuklarım ne böyle bir sorunla tanışacaklar ,
nede, ben böyle bir sorunu, onlara miras bırakacağım.
Alevilik ve sunnilik problemini ,sahip olmak isteyenlere hediye ediyorum.
Ondört asır önce, üç-beş kişinin sorunu, nasılda benim hayatımı etkilemiş,çoook yazık.

vartor
05-10-2007, 15:52
taschkafa'ya degil, esnek bir kafadan gelen bir sese benziyor bu sozler.
* * *Inanc sistemi var oldukca, egemen sinif alevilik olsaydi, ayni seyin sunni cocuklarin basina geleceginden emin olabilirsin. Laik bir ulkede din ve vicdan ozgurlugunun korunmasi devletin vazifesidir. Bunu kanunlarla, emniyetle saglayamayan bir devlet laik degildir.

Taschkafa
05-10-2007, 17:53
Bu mesele yüzünden ,insanların ,özellikle türkiye ve ortadoğu corafyasının kazandığı hiçbirşey yok tam aksine hep birşeyler kaybediyorlar genede ondört asırdır babadan evlatlarına miras kalıyor bu mesele.ben aşağılanmanın ve dışlanmanın bedelini çok kötü ödedim bunun ne kadar bokdan birşey olduğunu psikologlar sizlere daha iyi anlatabilir ama benden çocuklarıma kalmıcak,bu dinin kaymağını kim yiyiyorsa onlar taraf olsun,bana neeeeeeeeee..
haklımıyım vartor kardeş ?

dew_genç
30-06-2008, 19:28
bnm babamda alevi ben inanmıorum ama bnm gözlemlerin arasında en dikkatimi çeken şey alevilerde ibadet ederken kadınlarda ön saflarda duruo ama sünnilerde... e malumunuz herkes bilio bunu kadınların toplum arasına karışması o kdr kötü bişey mi anlamadım

pervane
30-06-2008, 22:57
http://img391.imageshack.us/img391/9052/kadnalevinf7.th.jpg

Dew Genç işte kötü bir şey yapan alevi kadını!

-InVi-
02-07-2008, 04:07
Alevilik ....Aleviler ne diyorsa odur...

pervane
04-07-2008, 22:21
Alevilik ....Aleviler ne diyorsa odur...-InVi-


İşte bu! teşekkür ederim.

kaancan
04-07-2008, 23:34
benim ailemde ve çevremde kimse alevi değildir hiç alevi tanımam ve bilmem ama: alevilik iyi bişeydir nedenide ortada türkiyenin balans ayarıdır onlar; olmassa olmazıdır bu ülkenin.gerçekten buyuk bir kitledirler her ne kadar azınlık olarak gösterilmeye çalışılsada ... onların çok daha iyi örgütlenmesini aralarındaki ayrılıkları biran önce ortadan kaldırıp birleşmelerini isterim.
hersey bir kenara sünni meshebindeki hurafelerin çıkarcılığın ve iki yüzlülüğün yüzde birini ihtiva etmiyorlar en önemlisi hala türk olduklarını cesurca söylüyorlar hala araplaşmamışlar daha ne sayayım?
bak yobaz sünni tarikatlarına pisler pislik içindeler nedir o sakallar, abuk sabuk kıyafetler,sapık bakış açıları yok saç haram şarkı haram ses haram...
yaw bu adamlar nasıl olsa ölünce cennete gideceğine inanıyorlar biran önce ölsünlerde haramsız rahat bir hayat yaşasınlar ötede!
hem biz rahatlarız hem onlar!

kaancan
04-07-2008, 23:44
Altı yedi yaşlarında benimle aynı yaşlarda olan arkadaşımgilin bahçesinde çocuk çocuğa oynuyorduk,birden babası çok sinirli halde geldi ve beni bahçeden kovdu,oğlunada sana bu kızılbaşla oynama demedimmi dedi,müthiş bi aşalık duygusuyla eve doğru koşdum.
Böylece daha çocukken yüce islamın yüce hoşgörüsüyle tanışdım,orada kapdığım aşağılık duygusunu çooook uzun seneler sonra içimden atabildim.
Türkiye corafyasında hep dışlandık,bence alevilik dışlanmak ve aşağılanmakdır.
Şu anda ,Avrupa'nın bir köşesinde yaşıyorum,benim çocuklarım ne böyle bir sorunla tanışacaklar

ama bukadarıda çok fazla kişisellik...
banada küçükken şişmanın diye rus dubası demişlerdi,sonra buyuyunce bir ara mankenlik yapmaya kalktım ozamanda, garanti eşcinseldir bu dediler e nediyim ?bizim topluma yaranılmazki!!!
ağzınla kuş tutsan manyak ağzıyla kuş tutuyo yada elleri g...ne mi kaçmış derler ama bu türk milletinin din dil ayırmaksızın geleneksel ve yöresel bir özelliği!

Titan
12-07-2008, 17:33
Merhabalar,

Ben de Bingöl'ün alevilerinden olmakla birlikte, bu kimliğimi insanlar arası mezhep ayrıştırımasını doğru bulmadığım için, gençlik yıllarımda tamamen kafamdan attım. Kullandığımız dil "Kürtçe" değil "Zazaca" idi. İşin ilginç yanı biz Bingöldeyken Sünnilere "Zaza" derdik. Onlar ise "Kırmançi" (bizim deyişimizle kurmanci) konuşurlardı. Böyle garip bir ironi vardı.

Zazaca da benim bildiğim bir kaç kelimenin ilginç diğer dillerle olan benzerliklerini paylaşmak istiyorum. Mesela;

Zazaca "doman" çocuk demek, İtalyanca da domani "çocuk" demek.
Zazaca "Sed" 100 demek, Fransızca da da "100" demek.
Zazaca "Mar" yılan demek, eski yazılarda da "yılan" demek.
Zazaca "Ab" ya da "Ma" su demek, eski yazı dilinde de "su" demek. Derinliğine araştırılsa bir hayli benzerlik çıkacaktır.

Bingöl de bir de "Mellanlar" diye tabir ettiğimiz Sünnilerden ayrı bir grup vardı. O zamanlar küçük olduğum için hakların da yeterince bilgim yok, yanlız Sünnilerden daha az bağnazdılar. (O yıllarda kara çarşaflı olan Sünnileri kastediyorum, yanlış anlaşılmasın.) Bana göre Aleviler ile Sünnilerin bir karışımı gibiydi. (Nusayriler gibi)

breymin
12-07-2008, 19:51
alevilik dislanmak ve asailanmakdir,alevilikde sunnilikde araplarin olsun bizden uzak olsun

pante
12-07-2008, 21:35
Ben de Bingöl'ün alevilerinden olmakla birlikte, bu kimliğimi insanlar arası mezhep ayrıştırımasını doğru bulmadığım için, gençlik yıllarımda tamamen kafamdan attım. Kullandığımız dil "Kürtçe" değil "Zazaca" idi. İşin ilginç yanı biz Bingöldeyken Sünnilere "Zaza" derdik. Onlar ise "Kırmançi" (bizim deyişimizle kurmanci) konuşurlardı. Böyle garip bir ironi vardı.

Zazaca da benim bildiğim bir kaç kelimenin ilginç diğer dillerle olan benzerliklerini paylaşmak istiyorum. Mesela;

Zazaca "doman" çocuk demek, İtalyanca da domani "çocuk" demek.
Zazaca "Sed" 100 demek, Fransızca da da "100" demek.
Zazaca "Mar" yılan demek, eski yazılarda da "yılan" demek.
Zazaca "Ab" ya da "Ma" su demek, eski yazı dilinde de "su" demek. Derinliğine araştırılsa bir hayli benzerlik çıkacaktır.

Bingöl de bir de "Mellanlar" diye tabir ettiğimiz Sünnilerden ayrı bir grup vardı. O zamanlar küçük olduğum için hakların da yeterince bilgim yok, yanlız Sünnilerden daha az bağnazdılar. (O yıllarda kara çarşaflı olan Sünnileri kastediyorum, yanlış anlaşılmasın.) Bana göre Aleviler ile Sünnilerin bir karışımı gibiydi. (Nusayriler gibi)


Sevgili Titan;
Ben bildiklerimi anlatayım. Bilmediklerimi de sana sorayım, bakalım biliyor musun?

Elazığ-Tunceli-Bingöl yani eski adıyla Dersim bölgesinde yoğun olarak Zazaca konuşuluyor. Ama az da olsa başka bölge ve ülkelerde de var. Diyarbakır, Muş, Sivas, Adıyaman ve diğer bazı illerde. Gürcistan'da, kazakistan'da, Kuzey Irak'ta.

Zazaca, Türkçeden de, Kürtçeden de çok farklı bir dil.
Kürtçenin bir lehçesi olan Kurmanci ile, Zazacanın lehçesi olan Kırmançki de aynı şey değil. Sadece isim benzerliği. Bunu karıştıran çok.

Zazaların çoğunluğu Alevi olmakla beraber, Şafileri ve Hanefileri de var.

Zazaların Kürt, Türk, İrani, Ermeni kökenli olduğu yolunda iddialar var.
Yaşlı Zazalar kesinlikle Kürt olmadıklarını ifade ediyorlar. Gençlerin ise son dönemdeki siyasi nedenlerle bir sempati olarak kendilerini Kürt hissettikleri ama bunun yanlış olduğu söyleniyor.

Sence Zazaların kökeni neye dayanıyor?

breymin
12-07-2008, 22:29
cocuk cocuga mustafayla oynuyorduk birden babasi geldi ve beni bahceden kovdu cünkü benim ailem aleviydi ama ben ve mustafa cocukduk ama sunni islam öyle istiyordu alevi ve sunni cocuklar birarada oyniyamaz(cok isterseniz mustafanin babasinin isminide verebilirim)aramiza fitne ve fesadi koyan aslinda muhammedin islamiydi araplarin komsumla aramiza koyduu fitne ve fesat.

breymin
12-07-2008, 22:50
Alevilik ve sunnilik araplarin allahinin ülkem insanlarinin arasina koydugu bir fitne ve fesatdir beni komsumla durup dururken hicyokdan düsman eden bir fesaddir,araplarin allahi heryerde fitne ve fesat cikariyor kendisinden nefret ediyorum ve durup dururken komsumla arama fitne ve fesat koydugu icin kiniyorum ve kendisini mutlaka mahkemeye verip fitne ve fesat cikardigi icin mahkum etdiricem.araplarin allahindan nefret ediyorum bizlerin huzurunu bozuyor

breymin
12-07-2008, 23:20
Muhammedin allahi,Muhammad öldükden hemen sonra bile o halkin arasina fitne ve fesat oldu,sonradan anadolu halkinin arasinda gene fitne ve fesad oldu benim atalarim bundan cok cekdi bizlerde cok cekdik hala da cok cekiyoruz,muhammedin allahini sevmiyorum vede hic sevmicem

Titan
13-07-2008, 15:57
Zazaların Kürt, Türk, İrani, Ermeni kökenli olduğu yolunda iddialar var.
Yaşlı Zazalar kesinlikle Kürt olmadıklarını ifade ediyorlar. Gençlerin ise son dönemdeki siyasi nedenlerle bir sempati olarak kendilerini Kürt hissettikleri ama bunun yanlış olduğu söyleniyor.

Sence Zazaların kökeni neye dayanıyor?[/QUOTE]


pante,

Ben de okuduğum bir kitap var. "Karerli Mehmet Efendi-1. Dünya savaşı, koçgiri, Şeyh Said ve Dersim'e dair-Yazılmayan tarih ve Anılarım (1915-1958)" Kalan Yayınları

Bu kitapta Karerli Mehmet olarak anılarını yazdığı bu kitap (ki karer de benim de yıllarca yaşadığım bir yer, yani aynı köyün insanlarıyız.) aşiretimiz olan Hormeklilerin Harzemşahlar soyundan geldiğini; Kurtuluş Savaşı yıllarında sünnilerle olan çatışmalardan ve söylentiler nedeniyle "Zazalara" o zamanın doğuda ki kuvvet komutanlarının Kürtçülüğü zorla kabul ettirilmeye çalıştırdıklarını, ama kendilerinin asla Türklükten vazgeçemeyeceklerini yazmıştır.

Aslında bu kitabı okumadan önce babama sormuştum ve yukarıda yazmış olduğun alıntının aynısını babam bana söylemişti. Öz be öz Türk olduğumuzu, Kürtçülüğü ise daha çok gençlerin kabullenmek istediğini ve cahilce bir yaklaşım içine girdiklerini söylemişti. Zaten kitabın ilerleyen bölümlerinde de böyle bir yaklaşım mevcut. Yani bu kitaba göre soyumuzun "Harzemşahlardan" geldiği ileri sürülüyor.

Bu kitaptan alıntı yapmak isterdim fakat "tarayıcım" olmadığı için zor. Ancak bu kitapta oldukça ilginç olaylar geçmekte, Şeyh Said farklı bir bakış açısı ile değerlendirilmekte.

pante
13-07-2008, 16:15
Aslında bu kitabı okumadan önce babama sormuştum ve yukarıda yazmış olduğun alıntının aynısını babam bana söylemişti. Öz be öz Türk olduğumuzu, Kürtçülüğü ise daha çok gençlerin kabullenmek istediğini ve cahilce bir yaklaşım içine girdiklerini söylemişti. Zaten kitabın ilerleyen bölümlerinde de böyle bir yaklaşım mevcut. Yani bu kitaba göre soyumuzun "Harzemşahlardan" geldiği ileri sürülüyor.


Sevgili Titan, demek ki doğruluk payı var, benzer şeyler duymuşuz.
Birkaç alıntı ile Harzemşahlar konusuna katkıda bulunayım.

Rus araştırmacı V. MINORSKY, Holandalılar tarafından zamanın en ünlü otoritelerine hazırlatılmış, ve 30 yılda tamamlanmış olan İslâm Ansiklopedisi'nin İngilizce nüshasında, "Kürtler" bahsinde "20. yüzyılda Kürtler arasında KESİNLİKLE kürt olmayan bir unsurun tesbit edildiğini (Zazalar)" belirtir (sf. 1134) ve "bu grubun Kürtçe'den çok farklı kuzey-batı lehçesi konuştuğunu" (sf. 1152) yazar. Bununla da yetinmez!.. ZAZA kelimesinin geçtiği her yerde "gerçek Kürt olmayan" kaydını düşer!.. (sf. 1151)

Ermeni tarihçi GARO SASUNİ, "Kürt Ulusal Hareketleri ve 15. Yüzyıldan Günümüze Ermeni-Kürt İlişkileri" adlı eserinde "Prof. THOMANSHEK, HEARTMAN ve NÖLDEKE'nin Dersim Zazaları'nı Kürt kabul etmediğini" yazar!

1937 yılında Tunceli-Dersim'de incelemelerden bulunan NAZMİ SEVGEN, bir çok yaşlının, "Biz HORASAN TÜRKMENLERİ'yiz" dediğini yazar!..

1938 yılındaki TUNCELİ-DERSİM isyanının Alevi Zaza lideri SEYYİT RIZA, Devlet'e yazdığı mektupta:

- "Şâyet Hükûmet hizmet ve sadakatimizden şüphe ederse, âbâvu ecdâdımızın eskiden geldikleri YUKARI TÜRKİSTAN, HORASAN vilâyetine büün mensub-u aşiretimizle hicret etmeye himmet buyrulsun,"
diyerek ZAZALAR'ın anayurdunu açıkça ifade etmiştir!.

Ayrıca KOÇGİRİ aşiretinden olan ALİŞİR de bir şiirinde:

Ceddimiz Şeyh Hasan, Şâh-ı HORASAN
mısraı ile bu aşiretin de ORTA ASYA kökenli TÜRK olduğunu dile getirmiştir.

İki ihtimal vardır. Ya Cengiz istilâsı (1200'ler) ile Timur'un fetihlerini (1400'ler) karıştırmaktadır... Ya da her ikisi de Moğol olan hem Cengiz ve hem de Timur dönemlerinde iki büyük göç olmuştur!. Ama Zazalar'ın büyük kısmının HORASAN'dan geldiği kesindir.
Ahmed Yesevi, Hacı Bektaş, Mevlana da hep Harzemşah ülkesinde yaşıyorlardı...

Türkolog IRENE MELINKOF da Kormançça ve zazaca konuşan KOÇGIRI aşiretinin TÜRK olduğunu, şu sözlerle ifade eder:

- "Araştırmalarım beni KIRMANÇ denen ve Kürtler olarak tanınan insanlar arasında kalmaya götürdü. TÖRELERİ, ORTAASYA'YA KADAR UZANAN TÜRK TÖRELERİ İDİ!.. Ölümle ilgili âdetler, albastı inanışı, TÜRKLER'in 12 hayvanlı takvimleri, eski yeni yıl bayramları olan HIZIR bayramının kutlanması vb. sorduğumda kaynaklarımdan birisi bana 'SOY OLARAK BİZ KÜRT DEĞİLİZ. fakat (Alevi) inançlarımız dolayısıyla çok ezâ gördük. Dağlara sığındık, Kürtler'e karıştık ve Kürtler olarak adlandırıldık,'demişti."

IRENE MELINKOF aynı eserinde bu tesbitine şunu da ekliyor: "Bunu söyleyen bir çok ayaklanmada etkinliği bulunan tanınmış "kürt" aşireti KOÇGIRI'lardandı. ÖMER LÜTFİ BARKAN'a şüphelerimden söz ettiğim zaman, bana KOÇGIRI adının TÜRKÇE olduğunu ve OKKOYUNLU, KARAKOYUNLU ve benzeri adlandırmalarla karşılaştırılabileceğini işaret etti."

Yazının tamamı için:

Zazalar ve Harzemşahlar (http://www.angelfire.com/tn3/tahir/trk16.html)

Titan
13-07-2008, 16:45
Evet pante,

Zazaca dilinin kökeni hakkında yapılacak olan araştırmalar, belki de aleviliğin kökeni hakkında daha net ipuçları verebilir.

Yalnız bu kitapta, Hormek kökeninin Harzemşahlar'a dayandığını kanıtlayan tarihi belge ve secerelere ilişkin olarak yazarın yapıtını renklendirmek için yazdığı secerelerin başlıkları
şunlar;

-Harzemşahlar(Harezmşahlar)-Hurunbegan Ülkesi
-Me-Mun Oğulları Harzemşahları
-Hormekliler ve Hz. Hamza Soybirliği
-Baba Mansurlular ve Secereleri
-Dreviş Beyaz-Ali Uyum
-Murat ve Ali Uyum
-Şorik Seceresinin 12 Aşiretle ilgili bölümü
-Alagöz seceresi
-Hurum-Hurumbegan, Hormek ve Hormekliler
-Celalü-d-din Harzemşah ve Hormekliler
-Hıdır Damı ve Sultan Hıdır
-Harzemler'in Zeve-Hıdır Damı'ndan Ayrılışları.

hidrolikfrenyagi
14-07-2008, 23:19
Türk Aleviliğini pek bilmem ama Nusayrilik'te namaz var fakat daha evvel bir arkadaşında belirttiği gibi abdestli olup yüzünü kıbleye çevirdikten sonra yürüyerek de sure okusan bu Allah katında kabul edilir diye bir inanç var. Bundan başka semah, cem gibi kültürler yok. Ayrıca Arap Aleviliğinde dişi hayvanların da eti yenmiyor. Bence bu iki şey de (namazı yürüyerek kılabilme, dişi hayvan kesmeme) ekonomik sebeplere dayalı. Aleviler genelde yoksul yürürken namaz kılsın ki İş yaparken çalışırken de namaz kılabilsin dişi hayvan ise yavrular, onun için kesmek doğru olmaz inancı yerleşmiş olabilir. Bu arada bugün her ne kadar dini bir nitelik kazanmışsa da Aleviliğin çıkışı siyasi olmuştur.

koluman
02-09-2008, 02:52
alevilik aslında islamiyuetten çok önce vardır aslında batiligie dayılır hasan sabbahın kitabını okursanız nedemek istedigimi anlarsınız ve alveilik ilkel toplluklardaki inaçlardan gelir ağaça bez baglam bu olaylar ilkel dinlerin esintisidir ve alevilik sadece hz ali figür olarak almıştır dürüst ygt olmasından dolayı yani aleviligin islamiyetle bir alakası yok hangi kuarnın dediklerini yerine getiriyoruz bende aleviyim ama böyle birşey yok alevi insanı merkezi alan aslında yaşayış biçimidirhayat felsefesidir ne kadr din demek dogru olur bilemem...

Soup-anglais
03-09-2008, 07:47
Aleviligi ben de pek islamla bagdastiramiyorum yani diger mezhepler arasinda cok buyuk farklar yokken, alevilik ve sunnilik cok tezat gibi gorunuyor. Sanki turkler islama gecis yaptigi sirada, anadoludaki samanist halk, bu duruma direnmis olup, samanizmle islami birlestirmeye calismislar gibi geliyor bana. Tamamen islami kabul etmemisler demek oluyor bu ve islam din olarak kabul edilmemis diye dusunuyorum. Biraz da hristiyanliga da benzetiyorum aleviligi cunku insan sevgisi felsefelerinin ana temasi gibi ayni hristiyanlik gibi ama daha hosgorulu.

çakırcalı
03-09-2008, 13:16
Koçgiri ve Karakeçili aşiretleri bugün iki kimlik göstermektedirler. Bir kısmı Türkçe konuşurken, diğer bir kısmı Kürtçe konuşmaktadırlar ki, Kürtçe konuşanlara da sorulduğunda aslında Türk olduklarını ifade etmektedirler. Tarihte Türkmen-Alevi katliamları ve bu katliamlarda özellikle Kürt aşiretlerinin kullanılmış olması, birçok Türkmen boy ve aşiretinin kimliğini inkar yoluna gitmesine sebep olmuştu ve bulundukları coğrafya gereği de Kürtlüğü benimsemek zorunda kalmışlardı. Bunun dışında da örneğin özellikle Balıkesir, Samsun ve Ordu taraflarındaki birçok Alevi topluluğu, Türkmenliklerini inkar ve sadece kendilerinin anlayabileceği günlük bir dil üretme yoluna gitmişlerdi.

Ben Karslıyım ancak atalarım yine bir katliam sırasında Sivas-Divriği'den göçmüşlerdir. Bundan 30-35 yıl öncesine kadar yaşlılarımız hala birbirleriyle görüşürlerdi. Aşiret isimlerimiz dahi aynıydı ve hatta soyadı kanunuyla birlikte soyadlar bile aynı oldu ancak Divriği'de (bir kısmı Kangal'da) kalan kısım Kürtçe konuşurken, bizler Türkçe konuşup Türkmen olduğumuzu ifade ediyoruz.

Alevilik, yaptığım araştırmalar sonucu edindiğim kanıya göre Ortaasya Türk kültürünün Anadolu'ya yansıma biçimidir. Bugün hala yaşayan Güneşe dua etme olsun, ölü gömme törenleri olsun, yüksek dağ başlarındaki ziyaretgahlar ve mezar ziyaretleri olsun, kurban (tığlama) törenleri olsun tamamen Ortaasya kökenlidir. Cem törenleri de sadece isim değişikliğiyle Ortaasya Şamanist Türk törenlerinin Anadolu versiyonudur. Şamanın yerini Dede, Ozanın yerini Zakir, ateşin yerini çerağ, kımızın yerini dolu, kopuzun yerini bağlama, şaman dansının yerini semah almıştır ki cem törenleri, öz ve biçim bakımından tamamen şamanist törenlerdir.

Allah-Muhammet-Ali de, tarihsel süreç içinde birçok dinden çeşitli figürler alan Alevilerde Hristiyanlığın teslisinden (Baba-Oğul-Kutsal Ruh) başka bir şey değildir. Kur'an'a göre ibadet etmezler, çünkü değiştirildiğine inanırlar. Hadislere inanmazlar çünkü yalan-yanlış olduklarına inanırlar. Bu isimleri sadece ve sadece İslam toplulukları arasında barınabilmek için kabul etmişlerdir ancak olduğu gibi kabullenmek yerine, kendilerince bir takım anlamlar yükleyerek bunu yapmışlardır. Örneğin tarihsel kişilik olarak Ali'yle Alevilikteki Ali arasında neredeyse hiçbir benzerlik yoktur.

Bu konuyla ilgili (kütüphanemin ilgili kısmına bakıldığında yaklaşık 60-70 kitap kadar yani :)) söylenecek çok şey var. Şimdilik bu kadarını paylaşayım dedim.

kandahar
03-09-2008, 15:55
Kur'an'a göre ibadet etmezler, çünkü değiştirildiğine inanırlar.

Yazının geri kalanına katılmakla birlikte bu kısma katılamayacağım (Hristıyanlık'taki teslisin Muhammed-Ali-Allah üçlemesi olarak yansıdığı da tartışılır). Bahsettiğiniz topluluk Aleviler değil Rafıziler'dir. Aleviler içinde dediğiniz türden kimseler varsa bunlar ancak azınlık olabilir.

AnTiMaSKe
03-09-2008, 16:50
Dostlarım,aleviler gerçekten sevdiğim insanlardır.Bu konuda alınmamalarını rica ediyorum.Ancak alevilik islam değildir.Artık aleviliği daha fazla islamlaştırmayın :)
Alevilik eski inançların korunması için islami sembollerle anlatılmış bir gelenektir.Benim görüşüm...Çünkü aile geleneği(kamların soy olması),sazlı ibadetler(kopuz yerine bağlama),göksel ritüeller...Birçok benzerlik oluşturuyor.

-InVi-
03-09-2008, 16:57
Alevileri Islam disi kabul etmek / ilan etmek, kendilerini alevi müslüman olarak tanimlayanlara hakaret'dir. Aleviler arasinda kendilerini islam disi gören insanlar muhakkak var olabilir ama bu azinlikta olan marjinal görüs, alevilerce zaten tecrit edilmektelerdir......

çakırcalı
03-09-2008, 18:34
Alevileri Islam disi kabul etmek / ilan etmek, kendilerini alevi müslüman olarak tanimlayanlara hakaret'dir. Aleviler arasinda kendilerini islam disi gören insanlar muhakkak var olabilir ama bu azinlikta olan marjinal görüs, alevilerce zaten tecrit edilmektelerdir......

Ben Alevi kökenli biriyim, Alevi bir ailede doğup büyüdüm. Aleviliği islam dışında kabul etmek hiç de hakaret değil, bir gerçeği kabul etmektir. Bu durumu hakaret olarak addedenler, Alevileri islam içinde asimile etmeye ve sünnileştirmeye çalışanlarla, bu çabalar sonucu asimile edilmiş ve kendilerini hala Alevi sanan kişiler olabilir ancak. Bugün Alevi olduğunu söyleyip Aleviliğin "A"sından bihaber, camiye gidio Ramazan orucu tutan sayısız insan türemiştir. Asıl bunlar Aleviliğe hakaret ediyorlar...

Aheste
03-09-2008, 18:55
Benim asıl ilgimi çeken konu şudur; Alevilik Ateizm ile birlikte yürütülebiliyor, Alevi kökenli ateistler Aleviliğin, İslamın kolları olan mezheplerden bağımsız olduğunu düşünüyor. Eğer dedikleri gibiyse; Alevilik ve İslam farklı kavramlarsa şayet geriye Aleviliğin sadece bir kültür olduğu sonucu çıkar.

çakırcalı
03-09-2008, 19:52
Benim asıl ilgimi çeken konu şudur; Alevilik Ateizm ile birlikte yürütülebiliyor, Alevi kökenli ateistler Aleviliğin, İslamın kolları olan mezheplerden bağımsız olduğunu düşünüyor. Eğer dedikleri gibiyse; Alevilik ve İslam farklı kavramlarsa şayet geriye Aleviliğin sadece bir kültür olduğu sonucu çıkar.
İşte Aheste kardeş, olayın özü de bu zaten. Geçmişte, sırf islami kesim içinde barınmanın bir yolu olan "Allah-Muhammet-Ali" kisvesi, bugün Aleviliğin özü gibi gösterilmeye ve bu yolla Alevi kültürünü asimile etmeye çalışıyorlar. Oysa Alevilik, Allah-Muhammet-Ali üçgenine, İslam'a sığamayacak kadar büyük bir kültür, yaşam biçimidir.

Mesela kandahar arkadaşımız, benim bir önceki mesajımdaki "Kur'an'a göre ibadet etmezler, çünkü değiştirildiğine inanırlar." sözüme katılmadığını ifade etmiştir. Oysa Aleviliği Alevilik yapan, İslam'a ve İslam'ı İslam yapan Kur'an'a göre yaşamamalarıdır. Sebebi sorulduğundaysa, Kur'an'ın değiştirildiğini ileri sürerler. Yine Alevi kültürüne bakıldığında "Okunacak en büyük Kur'an, insandır." derler ve insana yönelir, insana niyaz ederler, "Benim Kabem İnsandır" derler. Yine "Telli Kur'an" diyerek bağlamayı (kopuzu) kutsarlar. Sırf bu tanımlama ve nitelemeler dahi, Aleviliğin İslamdan ne denli uzak ve bağımsız olduğuna yeterli kanıttır sanıyorum.

Aleviler müslüman olmadıkları gibi, aslında dinsiz de değildir. Özde Şamanizm olmak üzere, etkileşim içinde bulundukları hemen tüm dinlerden en hümanist yanları alıp kullanmışlardır ve "Vahdet-i Vücud" çerçevesinde düşünüldüğünde bir anlamda "Panteist" oldukları dahi düşünülebilir.

Aleviliği Alevilik yapan, İslami değerler değil, insana verilen değerdir ve bunu en güzel şekilde de "Eline-Beline-Diline" düsturuyla ifade ederler.

kandahar
03-09-2008, 20:23
Mesela kandahar arkadaşımız, benim bir önceki mesajımdaki "Kur'an'a göre ibadet etmezler, çünkü değiştirildiğine inanırlar." sözüme katılmadığını ifade etmiştir. Oysa Aleviliği Alevilik yapan, İslam'a ve İslam'ı İslam yapan Kur'an'a göre yaşamamalarıdır. Sebebi sorulduğundaysa, Kur'an'ın değiştirildiğini ileri sürerler. Yine Alevi kültürüne bakıldığında "Okunacak en büyük Kur'an, insandır." derler ve insana yönelir, insana niyaz ederler, "Benim Kabem İnsandır" derler. Yine "Telli Kur'an" diyerek bağlamayı (kopuzu) kutsarlar. Sırf bu tanımlama ve nitelemeler dahi, Aleviliğin İslamdan ne denli uzak ve bağımsız olduğuna yeterli kanıttır sanıyorum.

Bir şeyi bilmemek ayrıdır, reddetmek ayrıdır. Aynı Aleviler'e "sen kafir misin?" diyecek olsan sana hücum eder. Kur'an'ın Alevi toplumunda, özellikle geçmişte, göçebe kültür döneminde hemen hemen hiç bilinmediği, bu sebeple de eski Şamanist inançlarla İslami öğelerin karışmış olduğu açık. Fakat bu Aleviler'in Kur'an'ı reddettiği anlamına gelmez, ibadet şekilleri farklı da olsa bunlara İslami dayanaklar türetmeleri (Kırklar Meclisi gibi) de inanç bakımından ipucu vermektedir. Bana göre Aleviliğin en iyi tanımlaması da "göçebe İslamlığı" olabilir.

Bütün bunların ötesinde kişi bazına indirgersek siz Alevi kökenli olabilirsiniz, fakat Ateistsiniz, dolayısıyla belki de siz öyle görmek istediğiniz için Aleviliği bir çeşit dinsizlik gibi görüyorsunuzdur fakat bu Alevi toplumunun öyle olmasını gerektirmez, nitekim bugüne dek tanıdığım Alevilerle de inanç temelinde bir farkımız yok gibiydi. Kur'an'a inanıp inanmadıklarını sormadım gerçi, fakat sorarsam da Alevi kökenli bir Ateist'e sormayacağım kesin sevgili Çakırcalı.

çakırcalı
03-09-2008, 20:45
Bir şeyi bilmemek ayrıdır, reddetmek ayrıdır. Aynı Aleviler'e "sen kafir misin?" diyecek olsan sana hücum eder. Kur'an'ın Alevi toplumunda, özellikle geçmişte, göçebe kültür döneminde hemen hemen hiç bilinmediği, bu sebeple de eski Şamanist inançlarla İslami öğelerin karışmış olduğu açık. Fakat bu Aleviler'in Kur'an'ı reddettiği anlamına gelmez, ibadet şekilleri farklı da olsa bunlara İslami dayanaklar türetmeleri (Kırklar Meclisi gibi) de inanç bakımından ipucu vermektedir. Bana göre Aleviliğin en iyi tanımlaması da "göçebe İslamlığı" olabilir.

Bütün bunların ötesinde kişi bazına indirgersek siz Alevi kökenli olabilirsiniz, fakat Ateistsiniz, dolayısıyla belki de siz öyle görmek istediğiniz için Aleviliği bir çeşit dinsizlik gibi görüyorsunuzdur fakat bu Alevi toplumunun öyle olmasını gerektirmez, nitekim bugüne dek tanıdığım Alevilerle de inanç temelinde bir farkımız yok gibiydi. Kur'an'a inanıp inanmadıklarını sormadım gerçi, fakat sorarsam da Alevi kökenli bir Ateist'e sormayacağım kesin sevgili Çakırcalı.

Sevgili kandahar, aslında benim söylediklerimi siz bir başka şekilde söyküyorsunuz ama anladığım kadarıyla Aleviliğin İslam dışı olmasını kabullenemiyorsunuz.

Bir toplumun bilmediği bir kitabı reddetmesi veya ona iman etmesi mümkün müdür? Dikkat ettiyseniz ben sadece Aleviler adına konuştum ki aslında bu durum sadece Aleviler için geçerli değil, Müslüman olduğunu ifade eden çoğu insan için geçerlidir. Anatomi okumamış bir tıp doktoru, armoni okumamış bir müzisyen, mekanik okumamış bir mühendis ne kadar olunursa, Kur'an okumamış bir müslüman da o kadar olunur zaten. Ama ben olayı böylesine görsel bir bağlamda ele almadım, öze yöneldim.

Bir gerçek vardır ki, bugün müslüman olduğunu, sünni olduğunu söyleyen çoğu insan kitaptan bihaberdir. Bunlar neye göre müslüman olduklarını söylüyorlar? Ebeveynlerine, atalarına dedelerine göre tabii. Ne kadar uzak olurlarsa olsunlar, temelde bir Kur'an öğretisi vardır; büyüklerinin zamanında gittikleri kurslarda, camilerde bu öğretiyi kabullenmişlerdir. Kimlerden? Kur'an konusunda yetişmiş hacı-hocadan tabii. Aynı durum Aleviler için de geçerlidir. Çoğu Kur'an'ı bir kez alıp okumuş değildir ama tıpkı sünniler gibi onlar da ebeveynlerinden, atalarından dedelerinden bu öğretiyi almışlardır ve cem törenlerini yöneten, İslam ve Kur'an konusunda kendini yetiştirmiş "Dede"ler ve "Baba"lar tarafından cemevlerinde bu öğreti öğretilmiştir.

Bir ateist olartak kendi adıma konuştuğumu kabul edebilirsiniz ama ben hiç de kendi adıma konuşmuyorum. Neredeyse tüm yaşantısını (biraz da mesleğinin gereği) bu konuyu araştırmakla geçirmiş biri olarak konuşuyorum. Alevilik müslümanlık değildir, tarihte değildi, bundan sonra da olmayacak. Aleviyim diyen sünniler olur mu, olur. Bu da tarih boyunca uygulanan baskı ve asimile çalışmalarının sonucudur...

kandahar
03-09-2008, 21:09
Hayır Çakırcalı, Aleviliğin İslam dışı olmasını sorun etmem. Fakat buna sen karar veremezsin, sonuçta sen Ateistsin diyorum. Alevilik İslam dışı ise bunu ifade etmesi gerekenler Aleviler'dir. Gördüğüm kadarıyla inançlı Aleviler Aleviliği İslam dışı değil, İslam'ın farklı bir yorumu olarak görüyorlar.

Kur'an konusuna gelirsek, insanın bir şeye inanması için illa ki bilmesi gerekmez. Özellikle inanç konusunda bu böyledir. İslam dinine göre "Lailaheillallah Muhammed-ün resulullah" diyen kişi Müslüman sayılmalıdır, İslam'da "Kur'an bilmek" de farz değildir. Buna göre Aleviler Müslüman değildir demek bana göre haksızlıktır, ben böyle bir şey diyemem sonuçta Alevi de değilim haddimi aşmış olurum. Eğer Aleviler kendilerini İslam-dışı olarak nitelerse orası başka tabii, onu da kendileri bilirler.