PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : Laiklik, Ateizm ve Sol Arasındaki Bağlar


Jolly Jocker
09-04-2011, 23:51
Laisizm, uygulanışta her ülkenin tarihsel ve özgün koşullarından kaynaklanan farklılıklar gösterse de, neticede bilimsel bir kavram olduğu için çeşitli temel kriterlere dayanır. Bu açıdan, ''bana göre laiklik...'' diye birşey olamaz. Laiklik, din ile devletin birbirinden ayrılması, dinin devlet işlerine ve siyasete, devletin de dine karışmamasını anlatır. Bu durum, devletin dine karşı ilgisiz olması anlamına gelmez. Laik devlet, kendi içine sızmaya ya da siyasallaşmaya kalkışan dinsel akımlara karşı uyanık olmak mecburiyetinde olduğu gibi, herhangi bir dini ya da dinsizleri bir dinin egemenlik kurma uğraşından koruma görevini de üstlenmek durumundadır.

TC devleti, başta Diyanet İşleri Başkanlığı ve imam hatipler olmak üzere, kuruluşundan beri elini dinden çekmemiş, kendince makbul saydığı bir 'Türk İslamını' devlet eliyle inşa etmeye girişmiştir. Söz konusu 'makbul islam', başı açık ve yeri geldiğinde rakısını içen, şapka giymekte sakınca görmeyen, şeriat hukukunu dışlamış bir sünni-hanefi islamdır. TC kuruluşundan beri hiçbir zaman tam anlamıyla laik olamamıştır. Başta devletin dine müdahelesi söz konusuyken, sonraki dönemler ve günümüzde dinin devlete müdahelesi öne çıkmıştır.

Laikliği savunan pek çok insan, ''önemli olanın din ve devlet işlerinin ayrımını kabul etmek'' olduğu, ''buna uymak için kişinin dinsiz olmasının gerekmediği'' söylemini sık sık kullanır. Burjuva düzenin 'laik' partileri(ki aslında bunların hiçbiri en başta Diyanete karşı çıkmadıkları için laik değildir) ve laiklik vurgulu burjuva medya tarafından da bu söylem sık sık tekrarlanır.

Peki gerçekten böyle midir?

İslam dini için konuşacak olursak, bu dinin devlet işleri ve siyasete müdahele etmeden kendini varetmesini beklemek tam anlamıyla bir boş beklentidir. Çünkü islam ve kitabı olan kuran-ı kerim, hem bir iktidar perspektifine sahiptir hem de siyasal ve toplumsal yaşamı düzenlemeyi içeren açık hükümleri barındırır. Hal böyleyken, islamın Kur'an-i/geleneksel algılanışını en azından köklü bir reforma tabi tutmadan laiklik ilkesinin sağlıklı biçimde işleyebileceğini ummak ham hayaldir. Avrupa, hıristiyanlığı reforme ederek kendi laikliğini sağlıklı biçimde işleyebilecek hale getirebilmiştir. Keza Rusya'da da özellikle komünizm dönemiyle birlikte ateizm oldukça güçlendiği için laiklik tehlikeye düşmemektedir. İslam inancının yaygın olduğu memleketlerde de islamın köklü bir eleştirisi sonucu bu din ya reddedilmeli ya da köklü bir feforma tabi tutulmalıdır. Aksi halde laiklik her zaman için tehlikede olacak ve laikliği koruma bahanesiyle her zaman askeri-bürokratik vesayet birilerince savunulacaktır. Yapılması gereken, islamın Kur'an-i/geleneksel hükümlerinin, sosyal ve politik hayatı ve hukuku düzenlemeye kalkan zihniyetinin köklü bir eleştirisidir. Bu yapılmadan laikliğe yönelik beklentilere girmek sadece hayal kırıklığı getirecektir.

Fakat din eleştirisi ya da reform, devletin işi değildir ve olamaz. Bu süreç, 'aşağıdan', yani sokaktan, ''sivil toplum''da yürütülmelidir. Toplumsal bir aydınlanma ve reform mücadelesi verilmeden sağlıklı bir laiklik kurabilmek mümkün değildir. Sağlıklı bir laiklik olmadığında sağlıklı bir demokrasi kurabilmek ise hiç mümkün değildir. Çünkü islam dininin geleneksel anlayışı hiç de demokrat değildir. İslam totaliter bir dindir. Kendinden olmayanları cehennemlik kafirler olarak görüp baskılar. Kendinden olan insanlar da onun 1400 yıllık geri ve ilkel kurallarının despotizmini yaşamak zorunda bırakılır. İslam ne kadın haklarını ne de genel insan haklarını içine sindirebilmiştir. O halde tüm açılardan eleştirilip reddedilmeli ya da reforme edilmelidir. Reddetme biz ateistlerin işidir; reforme etme ise laiklik ve demokrasiyi benimsemiş müslümanların işi. Bu insanlar artık ellerini taşın altına sokup dinlerini eleştirebilmeyi, reform yapmayı, kendi din yorumlarının adını koymayı düşünmelidirler. Aksi halde islam toplumlarında laiklik, demokrasi, insan hakları v.b. yok olmaya ve bu toplumlar geri kalmaya mahkum olacaklardır. Günümüzde bireysel yaşamında müslümanlık ile laikliği ya da demokratlığı yan yana getirmekte hiç sakınca görmeyen milyonlarca inançlı insan var. Ama bunun bir reform olarak adını koyan, laiklik ve demokrasi karşıtı geleneksel islamı ve Kuran hükümlerini eleştiren bir akım söz değil. İşte yaratılması gereken tam da bu.

Burjuva laisizm anlayışı ve ülkemizde bu anlayışın taşıyıcısı olan kemalizm ve liberalizm gibi siyasal akımlar, din eleştirisi yapmadan, hatta dindarlara şirin görünüp desteklerini almak için yer yer din vurgusu yaparak mevcut despotik islam inancını toplumda muhafaza edip laik bir düzeni sürürebileceklerini sanıyorlar. Bu büyük bir yanılgıdır ve bugün ülkenin içinde bulunduğu muhafazakarlaşmış yapıdan da bu hatanın ne gibi olumsuz sonuçlar doğurduğu açıkça görülüyor. Şu iyice anlaşılmalıdır ki laiklik devletin, ordunun, yargının ya da sermayenin v.s. işi değil, en başta toplumun, partilerin, siyasi örgütlerin işidir. Toplum seküler değerleri benimseyip din sekülerize edilmediği sürece devlet istediği kadar laik olduğunu iddia etsin boştur. Muhafazakar toplum, sonunda devleti de dönüştürecektir.

Toplumun sekülerleştirilmesi ise sanıldığından çok daha ideolojik bir meseledir. Toplum çoğunluğunu yoksul emekçiler oluşturmaktadır. Oldukça zor olan hayatlarına tahammül edebilmek için hem çarpık bir tepki, hep çarpık bir umut, hem de bir avuntu olarak dine yönelimleri güçlüdür. Zaten dini toplumun üzerine zerk etmeyi komünizme karşı bir soğuk savaş taktiği olarak benimseyenler ve darbelerden sonra bunu uygulayanlar da burjuvazi ve bürokrasiden başkası değildir. Emekçilere dünyevi saadet ve eşitlik vaadetmeden onlardaki inancı kırmak mümkün değil. Zaten emekçi kitlelerin aydınlatılması mücadelesine, -aydınlandıklarında haklarını da arayıp sınıf mücadelesini yükseltecekleri için-, en başta egemenler karşı gelecektir. Bu yüzden, gerçek bir laikliği getirecek olan toplumsal aydınlanma mücadelesi ideolojik bir içeriğe de sahiptir, sahip olmak zorundadır. Tam da bu noktada, kitleselleşme hedefi olan bir ateizm ve sekülerleşme çabasının, emek mücadelesi ve devrimci ya da reformist sol politik mücadeleyle el ele gitmesinin kaçınılmazlığını fark etmek mümkündür. Bu başarıldığında, sınıfsal olarak burjuva olan bazı ateistler de bir ikileme düşecek ve dinsel dogmaların yıkımı ile kendi çıkarlarının tehlikeye girmesi arasında bir tercih yapmak zorunda kalacaklardır. Muhtemelen çıkarlarını tercih edeceklerdir.

Yanlış anlaşılmasın, ateist olmak için ille de sosyalist olmak gerektiğini iddia ediyor değilim. Fakat ateizmin kitleselleşmesi ve toplumsal kültürün sekülerleşmesi, kitlesel bir aydınlanma yaşanması için emekçilerin egemenlerce zihinlerine vurulan dinsel dogmatizmden kurtarılmaları gerekir ve bu da ancal sol bir ideolojik perspektife sahip olunarak yapılabilir. Kısacası, ateist olmak için solcu olmak gerekmez elbet ama ateizmin 'aşağı' sınıflarda kitleselleşmesi ve toplumsal bir sekülerleşme, gerçek bir laiklik için sosyalist mücadele de çok önemli ve gerekli bir başlıktır. Aksi halde, Diyanetli ve imam hatipli burjuva laisizmi gibi, bir de burjuva ateizmi türeyecektir. Aslında türemiştir de. Laikliğin tehlikeye girdiğini gördükçe emekçiler arasında aydınlanma ve bu aydınlanmanın maddi temelini oluşturacak bir sınıf mücadelesi yaratmak üzere çalışmak yerine, askeri-bürokratik vesayeti ve darbeci zihniyeti, parti kapatan yargıyı v.b. savunan burjuva ateistleri türemiştir. Bunlar ateizmi bir çeşit entelektüel uğraş gibi ele almakta, sanal ortamlara sıkıştırmakta, bilhassa aşağı sııflar içinde toplumsallaşmasından ölesiye çekinmektedirler. O halde ateistler arasında da ''burjuva ateizmi'' ve ''proleter ateizmi'' ayrımını yapmak, gerçek bir laikliğin ise ancak ve ancak bizim değerimiz olduğunun altını çizmek önem taşıyor kanaatindeyim.

Siz ne düşünüyorsunuz?

Not: Kendi adıma, Turan Dursun'un şahsını da, onun adını taşıyan bu forumun genel çizgisini de 'proleter ateizmi' çerçevesinde değerlendirdiğimi belirteyim. Ama maalesef başka yerlerde diğer çizgideki ''ateistler''in varlığı da bir gerçek.

ulpian
10-04-2011, 00:27
Not: Kendi adıma, Turan Dursun'un şahsını da, onun adını taşıyan bu forumun genel çizgisini de 'proleter ateizmi' çerçevesinde değerlendirdiğimi belirteyim.

sevgili Freddie,

özellikle mesajının sonuna yazma gereği duyduğun, sitemiz hakkındaki bu değerlendirmen dikkatimi çekti; ben de yine 'kendi adıma' bir değerlendirme yapacak olursam:

Turan Dursun Sitesi'nin senin anladığın anlamda bir 'proleter' çizgiye açık olduğunu, bu çizgideki ateistleri de kucakladığını, hatta kurucu/yönetici kadrolarında bu çizgideki bireyleri de barındırdığını, fakat kurumsal olarak özellikle ve sadece böyle bir çizgiyi temsil etmediğini düşünüyorum.

İki açıya ayırmak gerekirse:

(1) Forumumuzda istisnasız her görüş serbestçe savunulabilir.

(2) Fakat TD sitesinin omurgasını oluşturan TD Kolektifi'nin kabul ettiği, dolayısıyla sitenin kurumsal olarak temsil ettiği ilkeler >TD Sitesi Programı (http://www.turandursun.com/index.php?option=com_content&view=article&id=885&Itemid=167)<nda ifade bulmaktadır. Sitenin resmî çizgi ve çerçevesini işte bu program belirliyor. Ve bu proramda ifade bulan ilkelerin, (sen bundan pek hoşlanmıyorsun sanırım ama :) ), örneğin senin çizgindeki bir komünist ile benim çizgimdeki bir liberalin ortaklaşa kabul edebileceği ilkeler olduğunu düşünüyorum.

Termo
10-04-2011, 04:02
Çok güzel bir yazı. Benim görüşlerim fazlasıyla yazının içerisinde var. Ellerinize sağlık.