PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : Kurandakİ İlahİ buyruk ve yasaklara daİr...


kilimanjaro
26-11-2011, 17:09
KURAN’DAKİ İLAHİ BUYRUK VE YASAKLARA DAİR…

Dinler evrensel kriterler ışığında doğruluk, dünyevi gerçeklere uygunluk, genel bir ifadeyle “mükemmellik” bağlamında sorgulanması olanaksız olgulardır. Bir başka ifade ile hiçbir ölçütle değerlendiremeyeceğimiz algılarımızdır. Bu itibarla "ne kadar saçma" demezden önce "acaba işime yarar ne bulabilirim" diye düşünmek sanırım çok daha akıllıcadır. Bu da ancak bölük pörçük bilgilerden yola çıkarak bir yargıya varmak yerine, dinin tam bir kavrayışına ulaşmakla mümkündür.
Nedense kötü, işe yaramaz, saçma, mantıksız diye nitelediğimiz bir şey üzerinde kafa yormak, dindarların deyimiyle “sebebi hikmetini” araştırmak yerine, bir çırpıda reddetmek çok daha akılcı bir yol gibi görünür. Oysa bu, bir sepetteki çürük elmalara bakarak diğerleri hakkında da karar vermek gibi kolaycılığı tercih nedeni sayan önyargılı bir davranıştır. Çoğu kez "işe yaramaz" diye reddettiklerimiz, ya da attıklarımız aslında bizim için çok yararlı öğeler içeriyor olabilir.
Kuşkusuz Allah kelamı, ya da “ilahi emir” diye önümüze konulanlar arasında insanı bu yönde davranmaya provoke eden buyruklar yok değil…
Örneğin domuz eti etrafında koparılan kıyamet buna güzel bir örnek oluşturabilir. Burada dikkati çeken en önemli husus, Kuranda kölelik ya da benzer konularda getirilen düzenleyici hükümlerin o günün arap yarımadasının sosyo - kültürel ve sosyo - ekonomik koşulları dikkate alınarak hazırlanmasına karşın, domuz eti ile ilgili “yasak” hükmünün hiçbir gerekçe göstermeye lüzum dahi duyulmadan tek bir emirle alınmış olmasıdır. Eğer olaya pek çok hükümde olduğu gibi düşünme, muhakeme etme, sorup sorgulama yerine, tüm kapıları yüzünüze kapatan “hikmetinden sual olunmaz” anlayışı ile yaklaşırsanız tabiidir ki bu tek sözcükten ibaret emir de yeterlidir.
Yok, eğer bu yasağın sebebi hikmetini sorgulamaya kalkarsanız, bununla ilgili Kuranda ne doğrudan ne de mukayese yollu dayanak oluşturabilecek bir ifade bulamazsınız. Kısacası bu hükmün eskilerin deyimiyle “esbab-ı mucibesi”ni, kurani ifadeyle “sebeb-i hikmetini” ortaya koyacak bir kanıtınız bile yoktur. Belki bundan da önemlisi bu çabanızla hükmün doğruluğunu, ya da yanlışlığını ortaya koymak gibi bir niyet taşımamanıza karşın, kimilerinin gözünde bir anlamda “tanrı kelamını sorgular” durumuna düşeceğinizden dinden çıkmak gibi bir riski de gözardı etmemeniz gerekir.
Bu ve bunun gibi açıklanmaya muhtaç pek çok söylem ve yasaklamaların sebebi hikmeti Kuran’ın temel hükümleriyle çözümlenmeye çalışılır. Dolayısıyla mesele, dinin esprisinden bihaber birtakım çokbilmişlerin dilinde fıkralara konu olabilecek tuhaflıklara dönüşür.
Bir dönem domuz etinin dinen yasaklanmasını trişin hastalığına bağlayanlar küçük ve büyükbaş hayvanlardaki vahim hastalıkları görünce savlarının mantıksızlığını görüp geri çekildiler. Yaşadığı yeri yadırgamaksızın her türlü pis, hijyenik olmayan koşullarda da yaşayabilmesini gerekçe gösterenler ise hala savlarının arkasındalar.
Kuşkusuz en ilginç olanı domuzun dişisini kıskanmadığını öne sürerek bu olumsuz karakterin beslenme yoluyla insanlara geçebileceği endişesinden kaynaklı olarak domuz etinin yasaklandığı iddiasıdır.
Vallahi laf aramızda, eğer bu iddiayı gerçek sayarsak türk insanının kıskançlık konusundaki aşırılıklarının törpülenmesi gereği ortada iken böyle bir yasağın gündeme gelmesini çok da doğru bulmam.
Gün geçmiyor ki görsel ve yazılı basın bir kıskançlık cinayetinin haberini vermesin… Şu habere bir bakar mısınız: “Otobüste karısına yer veren adamı “aralarında ilişki olabileceği şüphesiyle” tornavidayla delik deşik ederek öldürdü.”, “Sokakta karısına selam veren adamı tam 18 yerinden bıçaklayarak öldürdü.” “Kalp krizi geçiren karısını hastaneye getiren mutaasıp koca, acil serviste erkek doktorun müdahalesine izin vermedi. Bayan doktor çağrıldı, ancak müdahalede geç kalınınca genç kadın krizden kurtulamayarak vefat etti.”…
Hemen hergün bu kabil kıskançlık cinayetlerinin yaşandığı bir toplumda domuz etine “zararlıdır” diyebilir misiniz?
İşin esprisi bir yana, hayvan karakterlerinin et tüketimi yoluyla insanlara geçtiğini bugüne kadar tıp ilmi kaydetmedi. Neredeyse doğduğumuz günden beri kümes hayvanları, küçük ve büyükbaş hayvan et ve et mamullerini tüketiriz, ne cinsimizde, ne de cibiliyetimizde herhangi bir değişiklik olmadı. Ne tavuk yediği için gıdaklayanı, ya da horoz gibi öteni, ne ördek yediği için uçanı, ne de keçi eti yediği için inatçı olanı ne gördük, ne de duyduk…
Yukarıda fıkralara konu olabilecek tuhaflıklardan söz etmişken bir fıkra anlatmadan bitirmek olmaz.
Doktor ameliyat ettiği adamın böbreğini her nasılsa kediye kaptırınca çareyi hastane bahçesindeki köpeği kesip böbreğini hastaya takmakta bulur. Ameliyat başarılı olmuştur olmasına da, doktorumuz “doku uyuşmazlığı” gibi nedenlerle ileride ortaya çıkabilecek arızalardan tedirgindir. Aradan aylar geçer, tam “şükür ki korktuğuma uğramadım…” diyecektir ki, adam çıkagelir. Doktor endişeyle “Hayırdır, bir şikayetin mi var?” diye sorar. Genç adam hiçbir şikâyeti olmadığını söyler söylemesine de, ardından “Doktor bey, bir süredir bende bir tuhaflık var. Söylemesi ayıp işerken neden bir ayağımı havaya kaldırıyorum?”diye ekler. Doktorun cevabı kısadır: ”Havlamadığına şükret”

Natürelist
26-11-2011, 19:45
Yine bu ilginc yorumunuz icin de tesekkürler sayin kilimanjaro, fikra güzeldi...:lol:

Saygilar