PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : Materyalizme Göre Akıl Nasıl Ortaya Çıktı?


Jolly Jocker
15-03-2012, 01:55
Materyalizme göre akıl nasıl ortaya çıktı?

Yanıtlayalım...

Düşünceler yalnızca duyumlar, algılar ve sanılar temelinde bir süreç sonucu ortaya çıkarlar. Algıladığımız ve duyumsadığımız birşey yoksa düşünce ve dolayısıyla akıl da yoktur. Tüm fikirlerimiz dış dünyanın zihinsel yansımalarıdır. Her yansıma, yansıtılan şeye göre ikincildir; bu yüzden, akıl maddeye göre ikincildir.

Peki canlılardaki aklın kökeni nedir, nasıl ortaya çıkmış olabilir?
Maddede canlılardaki duyuma yakın bir özellik vardır: Yansıma. Örneğin yere bir top mermisi atarsak bunun yerde bir izi kalır. Bu adeta bir damgadır. Bu, söz konusu merminin yerdeki yansımasıdır. Yansıma, maddi bir olayın başka bir maddi olayın etkisiyle onun özelliklerini kendinde yeniden ortaya koymasıdır. Bana tokat atarsan elinin izi suratımda çıkar, yani yansır. Sanırım bu ''yansıma'' tabirinden ne kastettiğimi yeterince anlatabildim. Yansımada birşey etkide bulunan diğer şeyle iç içe geçer, birbiriyle ilişkilenirler. Nasıl ki etkileşim tüm maddelerin yapısında vardır, aynı biçimde yansıma özelliği de vardır. Lenin, ''bir imgenin imgelenen şey olmadan varolmadığı ve imgelenen şeyin, onu imgeleyen şeyden bağımsız olarak varolduğunu'' belirtir. Yani tokadı atarsan izi bırakır ama atmadın diye de senin eline birşey olmaz. Elin varomak için bana vurmak zorunda değil. Yani elin, bendeki yansımasından bağımsız. Bu nokta önemlidir, çünkü maddi etkenin bilincimizden bağımsız olmasının temeli. Canlılardaki aklın kökeninde cansız maddedeki bu yansıma özelliğinin büyük rolü vardır.

Canlıyı cansızdan ayıran en önemli özellik canlının öfkeselliğidir. Bu özelliği evrim süreci içerisinde maruz kaldığı dış çevre tarafından şekillendirilmiştir. Yani canlıların beden yapısı ve sinir sistemi gelişimi, evrim süreci içinde karşılaştığı dış etkenlerin ondaki yansımasıdır. Canlılarda dış uyarımları tepkiye çeviren gelişimin temelinde ise kimyasal tepkimeler vardır. Klasik sinekkapanı örneğini vereyim. Bu ağzı açık duran bir bitkidir. Bitkinin ağız biçimindeki yaprakları açık durur, böcek geldiğinde ise otomatik bir kimyasal tepkime devreye girer ve yapraklar kapanarak böceği sıkıştırır. Böceğin parçalanan bedeninden akan besinler bitkide yeni tepkimelere yol açar ve sindirim salgısı üretilmeye başlanır. Bu akıllı bir süreç değildir, kimyasal tepkime sonucu ortaya çıkan bir yansımadır. Bitki bunu hesaplayarak yapmamaktadır. Nasıl ki attığımız top duvardan geri geliyorsa, bu bitkinin ağzına konan böcek de onda yarattığı kimyasal tepkime sonucu ağzın kapanmasına neden olmaktadır. Aslında burada aklın gelişiminin nasıl olduğuna dair ipucu bulmak mümkün. Maddedeki yansıma, kimyasal tepkimeler içeren basit yapılı canlı maddelerde de aynen devam ediyor. Ortada akıl yok henüz. Ama canlılık var. Tüm canlılarda bu süreç böyle başladı. Fakat bu yansımalar ve yol açtığı kimyasal tepkimeler milyolarca yıl içinde milyarlarca kez tekrarlanarak artık canlının bu tepkiyi çok daha hızlı vermesini sağlar. Artık böceğin ağza girmesi sadece yaprağın kapanmasını değil onu takip eden diğer tepkimeleri de anında yaptırmaktadır. Sık sık tekrarlanan süreçler aklın gelişiminin ilk işaretini verir.

Yansıtılan nesne bilgi kaynağı, yanıtan nesne ise bilgi taşıyandır. Birşey bizde yansırsa onun bilgisini almış oluruz. Bilgi sadece canlılar için geçerlidir tabi. Sinir sisteminin geliştiği canlılarda bu sistem uyarılmaya karşı tepkileri düzenleyen ve hareketleri uyumlayan bir merkezdir. Bu tür hayvanlarda, örneğin çok hücreli omurgasızlarda davranışlar neredeyse otomatiktir. Hareketleri çoğunlukla şartsız reflekslere bağlıdır. Örneğin örümcekler, balarısı ve yabanarısı gibi hayvanlar böyledir. Canlı maddedeki henüz zihni olmayan bu yansıma sadece yaşamı koruyacak tepkilerin düzenlenmesiyle donanmıştır. Burada hayvanın iç yapısının etkisi, onun tepkisini, çevrenin etkisine göre daha önemsiz derecede belirler. Daha üst hayvanlarda ise önce duyumlar ve basit güdülenmeler, sonra da algılar, duyular ve sanılar ile birlikte zihin oluşmuştur. Artık hayvan daha karışık tepkiler verebilir. Benzer bir etkiye karşı öncekilerden farklı bir tepki geliştirebilir. Buna yönelme refleksi denir, Pavlov bulmuştur. Daha gelişmiş hayvanlarda zihinsel faaliyetin etkisi artmakta ve beyin de o ölçüde önem kazanmaktadır. Beyninin yarısı alınan bir kurbağa eskisi gibi davranmaya devam eder ama aynı şey bir köpek için söz konusu olamaz. Yani daha gelişmiş canlılarda davranışlar otomatik olmaktan çıkıyor ve beyin/zihin önem kazanıyor.

Kısacası, canlılar başlangıçta zihinsiz ve ilkel tepki veren kimyasal bir aşama yaşadılar, sonra evrim süreci içerisinde bu tepkiler defalarca tekrarlanarak hızlandı ve otomatikleşti, yine dış etkenlerin yansıması ve sürekli tekrarlar sonucu canlı gelişip de sinir sistemi ortaya çıkınca beynin davranışlardaki rolü arttı. Zihin işte böyle gelişti. Sinir sisteminin gelişimiyle birlikte duyumsallığın artması zaten aklı ortaya çıkardı. Görüldüğü gibi akıl tamamen doğal bir süreç sonunda ortaya çıkmıştır. Önce kimyasal tepkimeler, sonra etkilere karşı otomatik reaksiyonlar, sonra sinir sistemi gelişimi ve duyumsamanın artması, sonra da zihin ortaya çıkmıştır.

Jolly Jocker
15-03-2012, 02:05
Bu yazıyı yazdım fakat şunu da ilave etmeliyim. Akıl derken kastettiğim bilinç değildir. Bilinç, her canlıda bulunduğunda hemfikir olduğumuz farkına varma yetisi, farkındalık halidir. Akıl ise beynin gelişimiyle ortaya çıkan düşünme ve muhakeme gücüdür. Akıl ancak gelişmiş hayvanlarda vardır. Farkındalık ise örümcekte bile vardır. Üstte şöyle bir sıralama yapmıştım; ''Önce kimyasal tepkimeler, sonra etkilere karşı otomatik reaksiyonlar, sonra sinir sistemi gelişimi ve duyumsamanın artması, sonra da zihin ortaya çıkmıştır.''

Yani yansıma kimyasal tepkimeyi(canlının otomatik tepki verebilmesini), etkenlere karşı otomatik reaksiyonları doğuruyor, bunun gelişimi de akla kadar gidiyor. Canlı verdiği tepkimenin farkında olmalıdır. Bunun üzerine düşünemez elbette, fakat farkındalık olmalıdır. Aksi halde reaksiyon da çıkamazdı diye düşünüyorum. Yani ilk aşamanın(kimyasal tepkimenin) ortaya çıkabilmesi için cansız maddelerde de en azından potansiyel olarak varolan bir farkındalığın bulunması gerektiğini düşünüyorum. Bu farkındalık anlamıyla ''bilinç'' sonradan ortaya çıkan birşey değildir kanaatindeyim. Bu açıdan, cansız maddeler, atomlar v.s. de bilinçlidir diye düşünüyorum. Her maddenin özü enejidir ve tüm enerji farkındalık gücünü barındırır kanısındayım. ''Canlı maddeciliğe'' taraftarım.

arsenic
16-04-2012, 00:00
Bu yazıyı yazdım fakat şunu da ilave etmeliyim. Akıl derken kastettiğim bilinç değildir. Bilinç, her canlıda bulunduğunda hemfikir olduğumuz farkına varma yetisi, farkındalık halidir. Akıl ise beynin gelişimiyle ortaya çıkan düşünme ve muhakeme gücüdür. Akıl ancak gelişmiş hayvanlarda vardır. Farkındalık ise örümcekte bile vardır. Üstte şöyle bir sıralama yapmıştım; ''Önce kimyasal tepkimeler, sonra etkilere karşı otomatik reaksiyonlar, sonra sinir sistemi gelişimi ve duyumsamanın artması, sonra da zihin ortaya çıkmıştır.''

Yani yansıma kimyasal tepkimeyi(canlının otomatik tepki verebilmesini), etkenlere karşı otomatik reaksiyonları doğuruyor, bunun gelişimi de akla kadar gidiyor. Canlı verdiği tepkimenin farkında olmalıdır. Bunun üzerine düşünemez elbette, fakat farkındalık olmalıdır. Aksi halde reaksiyon da çıkamazdı diye düşünüyorum. Yani ilk aşamanın(kimyasal tepkimenin) ortaya çıkabilmesi için cansız maddelerde de en azından potansiyel olarak varolan bir farkındalığın bulunması gerektiğini düşünüyorum. Bu farkındalık anlamıyla ''bilinç'' sonradan ortaya çıkan birşey değildir kanaatindeyim. Bu açıdan, cansız maddeler, atomlar v.s. de bilinçlidir diye düşünüyorum. Her maddenin özü enejidir ve tüm enerji farkındalık gücünü barındırır kanısındayım. ''Canlı maddeciliğe'' taraftarım.
Akıl bilinç hususlarını fazla okumadım. Sorduklarım veya bahsettiklerim biraz literatürden uzak olabilir veya yanılıyorum fakat bilinç-akıl ayrımına ve örümcek hususuna kafam takıldı. Bilinç aklın bir sonucu değil midir? Bilinci; aklın kendini algılayabilecek yeterliliğe erişmesiyle kendini(yani aklı) görebilmesi, çevresini mantıksal algılayabilmesi olarak açıklayabilir miyiz? Eğer böyle ise, aklın önce oluştuğu daha sonra bilincin oluştuğu sonucu çıkar. Çıkış noktam ise aklı olmayan şeyin bilincinin, farkındalığının olmayacağı.


Örümcek örneği vermişsiniz veya bir kaynaktan alıntılamışsınız. Örneğin, örümcek ağ örüyor. Ağın yerleşimi, şekli, geometrisi için örümceğin düşünmesi gerekmiyor mu? En azından bir ağ yapabilmesi için, en az karşılıklı iki yüzey veya dal olmasını düşünmesi bile akıl göstergesi değil midir? Ayni örümcek, iki dal parçasına da, saçak altına, karşılıklı düz duvarlara da ağ örebiliyor. Bu da örülen ağın biçimini, nereden başlanması gerektiğini değiştiriyor elbette ve bunun için örümceğin plan yapması gerekli. Plan yapması için ise akıla ihtiyacı var.

Jolly Jocker
16-04-2012, 00:18
Merhaba,

Akıl ve bilinç kavramları farklı içerikte kullanılabilir. Yazıda bunları kullanırken ne anlamda kullandığımı biraz açıklamaya çalışmıştım. Bilinci sadece farkındalık anlamında kullanıyorum. Akıl ise gerekli beyin örgenlenmesinin gerçeklemesi sonucu ortaya çıkıyor. Canlı evvela kendinin ve çevresinin farkında olacak ki farkına vardığı şeyler üzerine düşünebilsin ve akıllı diyebilelim onun için.

Örümcek, ördüğü ağ için plan yapmaz. Çünkü onda plan yapacak denli bir beyin gelişimi yoktur. Bilakis, örümcekler mesafe tanımaksınız ağ örmeye kalkacak kadar akılsız hayvanlardır. Yolda yürürken yüzüne ağ dolandığı olmuştur mutlaka. O salak hayvan çok uzaktaki bir nesneyi hedefleyip rüzgara kendini bırakmış sonunda insana av olmuştur. Ördüğü ağ bize karışık görünüyor ama değil. örebileceği tek şekil o olduğu için öyle örüyor. Hangi yolu izliyeceğini zorunluluk ona gösteriyor. Ağ oradan değil de buradan geçirse öremeyip mahvolacak, bu yüzden mecburen oradan geçiriyor. Örneğin yol yağım çalışmalarını düşün. Coğrafyaya göre yapmak zorundayızdır. En gerizaklımız bile bunu böyle yapar çünkü başka şansı yok. Nerede en düzlük alan varsa oradan döşeriz yolu. Bunun için zeka gerekmiyor. Doğa sana yol gösteriyor. Zorunluluğu takip ediyorsun o kadar. Ağı belli bir biçimde örmek zorunda ki dağılıp gitmesin kendi de düşmesin aşağıya. Önce kafasında ağın krokisini çizip örüyor değil; üzerindeyken örüp kademe kademe ilerliyor. Her kademede bir sonraki adımda ne yapacağı hususunda aşağı düşmemeyi gözetecek hamleyi yapması yeterli. Son derece ilkel ve basit.

elilim
27-05-2012, 18:40
Akıl nedir? Bilmiyorum. Soyutmudur, somutmudur, elle tutulurmu, gözle görülürmü, dokununcamı anlaşılır, koklayıncamı anlaşılır? Beyinde bir organsa acaba yenirmi, içilirmi? Yeyince akıllı olunurmu?

Bir türlü aklı bulamadık.

elilim
27-05-2012, 18:42
Zihin? Algı? Vergi? Sezgi? Hafıza? Ruh, Duygu? Sıkıntı? Huzur? Zeka?