PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : Fizikçi gözüyle Tanrının gerçek Varlığı problemi


vartor
23-03-2007, 23:34
Bahr Alfred

Fizikçi gözüyle Tanrının gerçek Varlığı problemi.

Bütün büyük dinlerde, Tanrı, dünya ve insanların yaratıcısı, ki aynı zamanda kainatın yaratıcısı olarak, düşünülmüştür. Ayrıca, Tanrının uzay, zaman ve maddeden de önce var olduğu varsayılmaktadır. Teologlara göre, Tanrı tam bir “yokluk” içinde varlığını sürdürüp hüküm sürme yeteneğine sahiptir. Tarihimizin büyük düşünürleri, bu Tanrı-fikrine felsefi delillerle sürekli saldırmış ve eleştirmiştir. Buna rağmen sorunlu fikri ve düşüncelerle desteklenerek hayat bulan bu Tanrı-fikir hala yaşamaktadır. Bu durum, bu Yaratıcı-Tanrı fikrinin, Fizikçi mantığıyla irdelenmesi ve tartılmasına yol açmıştır.

Yaratıcı-Tanrı fikrinin esas dayanağı ve aynı zamanda zayıf noktası, “yokluk” kavramıdır. “Yokluk” içinde tamamen hiçbir şeyin var olamaması ispatı, Yaratıcı-Tanrı fikrinin sonunu getirecektir. Ve eğer ki, buna ek olarak, teologların “yokluk” kavramının gerçekte var olmadığı, bu kavramın sadece bir düşünce, beynimizdeki spekülatif bir fikir olduğu gösterilse, Yaratıcı-Tanrı fikrinin temel dayanağı yok olmuş, Tanrı da sadece bizim beynimizin ürünü, beynimizdeki hayal-düş, beynimiz dışında var olmayan, gerçek olmayan bir fikir olarak ortaya çıkacaktır. Aşağıda getirilen deliller bu amacı desteklemektedir.

Tanrının, Kainatı yaratmadan önce de var olduğu iddia edilmektedir. Bu da, O’nun tam bir “yokluk” içinde var olduğunu içinde barındırır. Bu yokluk, zaman, madde ve uzayın kendisi tarafından yaratılmadan önce, Tanrının bulunduğu “süper-vakum” veya “süper-boşluk” benzeri bir durum olarak tanımlanmaktadır. Halbuki “yokluk”, “var olmamanın” bir eşanlamlısıdır.

Sonuçta, Tanrının “yokluk” içinde bulunduğu iddia edilmesi, Tanrının “var olmamalık” içinde bulunduğu anlamına gelir. Başka bir deyişle, daha hiçbir şey var olmadığında, yani ne uzayın, ne zamanın, ne de maddenin var olmadığında, kainatın var olmadığını bir durumla karşı karşıyayız. Ve bu “yokluk” sadece durumu anlatır, yani bir şeyin var olmamasını durumunu anlatır ve bu da “X” zamanında bir şeyin yaratılıp, var olabileceği vakum olduğu anlamına gelmez.

Vakum uzay-benzerdir, boş bir uzaydır; uzay-benzer olmayan vakum, uzayı da barındırmayan vakumdur, böyle bir vakum yoktur ve hiçbir zaman da var olmamıştır! Hiç kimse havası boşaltılmış bir kutunun içinden uzayı söküp alamaz. Böylelikle hiçbir şey yokken, yani “yokluk” veya başka deyişle “var olmamalık” varken, bir anda uzay, zaman ve maddeyi elde edemeyiz.

Buradan da kainatın yokluktan var olamayacağı sonucuna varmaktayız. Gerçekten de modern uzay bilim bize kainatın kuantum-mekanik durumundan oluştuğunu söylemektedir. Başka deyişle kainat oluşmadan önce bir şeyler vardı. Kainat, böyle söylemek mümkünse, başlangıç evresinde embriyo halinde var olmuştur, daha sonraki uzaya dağılması da, bir patlama sonucu olmuştur, bir Büyük Patlama sonucu (Big Bang) ! Eklemek gerekirse, uzay bilimcilerin (Fizikçilerin) son çalışmalarına göre, tek değil, sayısız ve biri-birinden bağımsız var olan kainatların var olduğu düşünülmektedir. Bu uzay bilimcilerin (Fizikçilerin) sonucu, gerçekçi gözükmektedir; eğer bir kainat varsa, neden, başka bir yerlerde başka kainatlar olmasın ki? Ve tabiî ki bu durumda, bu “dünyalar dünyasında”, teologların “yokluğuna” ve bu “yoklukta” var olan Tanrıya hiç yer kalmamaktadır.

Varsayalım ki, böyle bir “yokluk” ve bu “yoklukta” bulunan Tanrı mevcuttur ve bu argümanın sonuçlarına bir göz atalım. Tanrı en azından form ve ölçülere sahip olmalıdır. Ayrıca kendisinin bu “yokluktan” ayrılabilinmesi için, Tanrının da bir tür madde-varlık ( sübstansiyon ) olması gerekmektedir. Tanrı basit bir “yokluk” olamaz. Ama form ve ölçü kavramları uzaya bağlıdır. Fakat uzayın var olmadığı yerde, yani “yokluk” içinde, hiçbir şey form, ölçü ve madde-varlığa ( sübstansiyon ) sahip olamaz. Yokluk içinde farklılaşma ve ayrılmaya gerek duyulmaz. Ayrıca yokluk içinde zaman akışı da mümkün değildir. Zaman akışı, sadece uzay var olduğunda ve bunun içinde maddenin hareket ettiğinde veya değişime uğradığında vardır. Yokluk içinde hareket edebilecek veya değişime uğrayabilecek hiçbir şey yoktur zaten.

Yokluk içinde saate de sahip olamayız. Sadece uzay içinde zamana sahip olunabilir ve sadece uzay içinde bir şey formuna, ölçülerine ve madde-varlığına (sübstansiyonuna) sahip olabilir. Yokluk içinde her şey farklılaşma özelliklerini kaybeder ki zaten Tanrı da kendisini yokluktan ayırt edemez, uzay, zaman ve maddenin var edebilmesi için bir “X” zamanı tayin edemez, yokluk içinde yoğrulup gider, yoklukla tıpatıp aynılaşıp kendi varlığını kaybeder, çünkü yoklukta “var olmamalık” mevcuttur. Aynı zamanda Tanrının eğer ruhani, her ne anlama geliyorsa, tabiatı varsa, o tabiat için de bu durum geçerlidir. Kısacası eğer Tanrı varsa, “yoklukta” uzay ve zamanın var olması gerekmektedir.

Zaman, var olabilme şansına sadece uzayda sahiptir. Ama uzaydaki zaman, her zaman maddeyle beraber ortaya çıkmaktadır. Bu da, Tanrının, ancak kendisinin var olmasını sağlayabilen kainatın var olması ihtimalinde, var olabilmesi anlamına gelmektedir. Ama bu zaman da Tanrı, “Yaratıcı-Tanrı” statüsünden çıkmakta, Büyük Patlama sonucu, kainatla beraber var olmuş bir fani yaratık statüsüne inmektedir!
Ama yine de bir anlık varsayalım ki, Tanrı kainatı yokluktan yaratmıştır. Mantıken bu kainatın “yokluk” tarafından çevrelenmiş olması lazım ki, Tanrımız bu “yokluk” içinde bulunsun ve hüküm sürsün. Ama görmüş olduğumuz gibi, yokluk içinde hiçbir farklılaşma özelliğinin bulunması mevcut değildir. Yokluk içinde hiçbir şey kendisini bu “yokluktan” ayırt ettiremez. Özellikle yokluk içinde hiçbir şey, strüktüre, forma veya ölçülere sahip olamadığından, kainat da, bütünüyle ele alırsak, bir obje olarak bu yokluk içinde kendini ayıt ettiremez, yokluk içinde yoğrulup gider, varlığını kaybeder, sonuç itibariyle yokluk içinde varlığını sürdüremez.

Ama kainatın yaratıldığını biliyoruz. Bu da kainatın var olabilmesi için, onun dışında böyle “yokluluğun” olmaması ve uzay–zamanın var olması gereksinimini doğurmaktadır. Fakat bu durumda da, kainat yaratılırken böyle bir “yokluğun” olmamasını gerektirmektedir. Yokluğun olamaması da, “Yaratıcı-Tanrı”nın, “yokluğu” kendisine ikametgah seçtiğinden dolayı, “Yaratıcı-Tanrı”nın olmaması sonucunu getirmektedir. Bu yüzden de, kainat dışında “Süper-Boşluğun”, “Yokluğun”, “Var olmama” bölgesinin bulunduğuna, ya da zaman ve uzay ötesine inanmak yanlıştır. Teologların, saatine bakıp, “X” zamanında cennet ve cehennemle beraber kainatı yaratan Tanrıyı barındıran, “Yokluk” kavramı, imkansızlıktır ve ötesi söylenemez bir saçmalıktır! “Yokluk” yoktur ve “yoklukta” ikamet eden Tanrı da yoktur. Bu fikirler, beynimizde sadece bir hayal ürünü olarak var olabilir, fakat beynimiz dışındaki gerçek dünyada bunlara yer yoktur.

Bu arada “yokluk” kavramı beraberinde, kainatın bittiği ve “yokluğun” başladığı, “görünmez sınır” kavramını da getirmektedir, kainatın bittiği ve “yokluğun” başladığı bir sınır. Şimdi de kainatta hareket eden ve bir anda bu sınıra gelen bir uzay yolcusunu hayal edelim. Bir adım daha atarsa, yolcumuz bu “yoklukta” yok olacaktır. Ama sadece kainatımızı terk etme teşebbüsünde bulunan yolcumuzun bu “yoklukta” yok olmaması gerekirdi, zaten bizim kainatımızın da, çok daha önce, Tanrının onu yarattığı anda, tıpkı zavallı yolcumuz gibi, bu “yoklukta” yok olması gerekirdi. Buradan, kainat dışındaki “yokluk” kavramının, ne kadar saçma olduğunu bir daha fark ediyoruz.

Tanrının ikametgahı,“Yokluk”, var olmadığından dolayı, “Ötesi”, “Cennet”, “Cehennem” gibi, Tanrıya inananların, Tanrıya inanmayanların, İslam’daki acı çekenlerin, Allahın askerlerinin v.s. ruhları için de herhangi ikametgah bulunmamaktadır. Kainat dışında veya zaman ve uzay ötesinde ruhların bulunacağı böyle mekanlar olamayacağından, ruhların da aslında bir hayal ürünü olduğu ve gerçekte mevcut olmadığı sonucunu çıkarmaktayız. Tanrıyla beraber ruhlar da gitmiştir ve böylelikle hepimiz ileride ruhsuz olarak yaşamak zorundayız!

Ve Tanrı olmadığından, “Tanrının Oğlu” olan, İsa isimli birisinin de, kutsal ve mucizeler yaratan “Tanrı Oğlunun” annesi olan “Kutsal Bakire Meryem’in” de gerçek olamayacağı da açıktır. Hıristiyan için bu, onu affedecek ve günahlarından arındıracak bir “Tanrı Oğlunun” olmadığından, günah işlemeden yaşamak zorunda kalacağı anlamına gelmektedir.

Kainat dışında “yokluğun” olmaması, bakış açısında ciddi sonuçlar doğurur. Sadece uzay-zaman içinde bir şeylerin var olabileceğini bildiğimiz andan itibaren, kainat dışında uzay ve zamanı bulundurmamız gerekecektir. Kainatın hayal edebileceğimiz bir sınırına vardığımızda, o hayali sınır dışında da zaman ve uzayın bulunması gerekecektir, kainatın o sınırlar içinde var olabilmesini sağlayan şart olarak. Bu durumun sürekli sürüp gitmesi sonucunda, önümüze sonsuz “uzay-zaman dünyası” çıkar. Sonuçta bu “uzay-zaman dünyası” boş veya sadece bir köşede tek, bizim kainat olarak isimlendirilen, kainatı barındıran bir dünya olamaz. Kainatın, aşırı büyük, fakat Büyük Patlama merkezine bağlı olarak sınırlı olduğunu bilmekteyiz. “Uzay-zaman” ikilisinin de sadece maddenin varlığında var olduğunu bilmekteyiz. Maddesiz, ne uzay – bölümler mevcut olabilir, ne de ki, hareket eden ve değişebilen, maddesiz, zaman-bölümler mevcut olabilir; ki bu da maddenin olmadığı yerde uzay-zamanın olamayacağını, uzay-zamanın olmadığı yerde de maddenin olamayacağını gösterir.

Buradan da, kainatın her zaman sınırları olduğundan, bu sınırsız “uzay-zaman dünyasında” sınırsız sayıda kainat olacağını sonucuna varmaktayız. Bu sınırsız “Uzay- Zaman Dünyası” her zaman var olacaktır, ama bir tek inatçı değişimi de barındırmaktadır: yeni kainatlar doğacak, diğerleri de ölecek ve yok olacaktır. Kainatlar sadece boyutsal sınırlara sahip değillerdir, yaşam süresi açısından da sınırlıdırlar. “Yokluk” hakkında tartışırken, modern uzay bilim tarafından da tanımlanan, fakat başka delillere dayandırılan, sınırsız “uzay-zaman dünyasına” vardık.

Tanrının ve ruhların olamayacağı düşüncesine varmamız kesinlikle başka sonuçları da getirmektedir. Örneğin, çocuklarımızın dini eğitimi diye isimlendirilen bir eylem için artık herhangi bir açıklama bulamayacağız. Tabi ki rahip seminerlerinin de artık yapılmaması gerekecektir. Açıktır ki Tanrının var olmaması sırf kiliseyi ilgilendiren sonuçları da getirecektir. Kilisenin kurulmasından sonra, rahipler aydın ve yönetici sınıfına da ulaşma çabaları göstermiştir. Kilisenin gücünün arttırılması için, başka ülkelere yayılma politikası içinde bu önemli bir koşul olarak görülmüştü. Bu amaca ulaşmak için, Kilise öğretisine felsefi bir altyapı hazırlama uğraşına girilmişti. Sırasıyla Platon ve Aristoteles’in fikirleri çok “Hıristiyani” bulunmuştu.

Her nedense, bir-kaç yüzyıl sonra, bu düşünce artık bir anda doğru bulunmamaya başlandı.(Skolastiğin Hıristiyanlıkta doğuşu ve ölümü) Bu yıllarda, yönetici ve aydın sınıfının soru sorabileceklerinden ve ispat isteyebileceklerinden, Tanrının varlığına dair deliller üretilmiş ve oluşturulmuştur. Bu delillerden en önemlileri ontolojik, kozmolojik ve teleolojik delillerdi. Konumuz felsefe olmadığından bu delillerin detaylarına girmeyeceğiz.

Söyleyebileceğimiz tek şey, Immanuel Kant (1726 – 1806) dönemine kadar hemen-hemen herkes Tanrıya ve Şeytana (ayrıca Şeytanın gelinleri olan Cadılara) inanıyordu. Kant, Tanrının gerçekliliğini ispatlayan bu delillerin aslında tamamen yanlış olduklarını gösterdi. Bu arada Kilise öğretisini eleştiren ilk kişi Kant değildi. Aslında bunu ilk yapan İngiliz David Hume (1711 -1776) du. Kiliseyi eleştirerek bu süreci başlatan ilk kişiydi. Kant’tan sonra Kiliseyle tartışmaya birçok düşünür girmiştir ve bu tartışma günümüze kadar süregelmiştir. Kilisenin bu konudaki bugünkü iddiası şudur: “Tanrının gerçekliği tam olarak ispatlanamaz, fakat Tanrının “var olmadığı” da ispatlanamaz.” Fakat 2003 ten itibaren Kilise bu savda yanılmaktadır; Tanrının “var olmadığı” kesinlikle ispatlanmıştır. Bu yeni durumdan Kilisenin çıkaracağı sonuçlar nelerdir? Kilise kapılarını ne zaman kapatacaktır?

mep
24-03-2007, 00:37
Maide *75 * *Meryem oğlu Mesih ancak bir resuldür.
Ondan önce de (birçok) resuller gelip geçmiştir.
Anası da çok doğru bir kadındır.
Her ikisi de yemek yerlerdi.
Bak, onlara delilleri nasıl açıklıyoruz,
sonra bak nasıl (haktan) yüz çeviriyorlar

*Her ikiside yemek yerlermiş,
Allah böyle bi delil koymuş ortaya sen hala
çarşaf çarşaf yoktur diye yazıyon,Ayıp valla
gözünde perdemi vardır nedir?
Zaten daha öncede bi sürü mucizeler vermişti
Deve,kurbağa,haşerat,kasırga
yine yaranamadı yine yaranamadı.
Al sana delil .İsa'da Meryem'de yemek yerlermiş
daha ne istiyon belanımı?

24-03-2007, 01:09
Bahr Alfred tarafından yukarıda çevirisi verilen makale çok güzel bir çalışma. Dinlerden özgürlük grubu üyelerinin bu çalışmayı beğeneceğini sanıyorum. Allah'ın hiç bir şeysizlikte (yoklukta) bulunurken bunun var olmamazlık anlamında olduğunu, sonsuz evrenler içinde Allah'a yer kalmadığını, eğer varsa ölçü ve formunun olması gerektiği ama yoklukta da böyle bir durum olamayacağını, hiç bir şeysizlikte zaman da olmayacağını vs çok güzel bir şekilde ispatlıyor.

Bir fizikçi gözüyle burada yapılan tartışma, daha doğrusu usa vurma yolları çok güzel. Sonuç olarak bu makaleyi biraz uzun olmasına rağmen çok ikna edici ve yararlı buldum.

pante
24-03-2007, 01:54
Bu yazıda dinlerin öngördüğü Tanrı ele alınmış ve çürütülmüştür. Yani herşeyi yoktan var eden Tanrı inancı.
Ama Panteist-panenteist görüş ve sudur (taşma) teorisi ele alınmamıştır. Sadece;

Zaman, * var * olabilme * şansına * sadece * uzayda * sahiptir. * Ama * uzaydaki * zaman, * her * zaman * maddeyle * beraber * ortaya * çıkmaktadır. * Bu * da, * Tanrının, * ancak * kendisinin * var * olmasını * sağlayabilen * kâinatın * var * olması * ihtimalinde, * var * olabilmesi * anlamına * gelmektedir. * Ama * bu * zaman * da * Tanrı, * “Yaratıcı-Tanrı” * statüsünden * çıkmakta, * Büyük * Patlama * sonucu, * kâinatla * beraber * var * olmuş * bir * fani * yaratık * statüsüne * inmektedir!

yukarıdaki paragrafla geçiştirilmiştir. Çünkü bu teori karşısında elde çürütebileceği bir veriye sahip değillerdir.
Yoktan var etme inancı olmadığından varlık-yokluk analizi bu teori için geçersizdir.
Bu teoride;
Yokluktan, hiçlikten birşey çıkmaz. Varlık, varlıktan gelir.
Sadece yokluk olamaz. Yokluktan söz edebilmek için varlığın olması gerekir.
Diyalektik gereği herşey zıddıyla mümkündür. O, halde daima, ezelden gelen bir varlığın mevcut olması gerekir. Bu varlığın aynı zamanda evrende bugün mevcut olan enerjiye de sahip olması zorunludur.
Panteist görüşe göre baktığımızda ve big bangi doğru kabul ettiğimizde, bu durumda Tanrı o sonsuz enerji yüklü çekirdek tabir ettiğimiz varlıktır ve o varlık şimdi evrendeki herşeye dönüşmüştür.
Panenteist görüşe göre ise, big bange göre değerlendirdiğimizde, Tanrının sonsuz enerjisi ikiye bölünmüş ve biri big bangle birlikte evrene içkin hale gelmiş, diğeri ise evrene aşkın durumdadır.
Fizikçilerin ise mevcut teknoloji ve bilimle bunu çürütebilmeleri imkansızdır.

dilaver
24-03-2007, 02:33
burada benim anlamadıgım panteist ya da pananteist görüşlere göre bu ilk varlıgı niye tanrı diye adlandırmak zorunda oldugumuz. Bu ilk varlıga kabaca madde diyebiliyor muyuz ya da dersek ne degişiyor. İlk varlık madde olursa her iki görüşe göre var olan meteryalist görüşle çelişen tarafı var mı.


* * *saygılarımla

pante
24-03-2007, 02:41
Zaten fark burada doğuyor Dilaver.
Tanrı demeyip madde denirse ateizm olur.
Ama bakarsın bir "Tanrı" kavramı toplumsal açıdan gerekli olabilir.
Kenarda bulunsun. :)

sodomo--
24-03-2007, 03:09
Tanrı kavramı "bilinç"in karşılığıdır. Tanrı *derken bizim dışımızda bizi var eden bir bilinçli eylem kastedilir. Burada deistler ve materyalistler arasındaki fark da budur. Materyalistler bilinçsiz bir var oluşu kabul ederler. Yoksa feslefi anlamda tartışma konusu olan mesele "madde" değildir ama maddeye şekil veren "bilinç" var mıdır yok mudur mesele bu.

Fizikçilere gelince "yokluk" üzerine ortaya atılan bu tip teoriler yerindedir ve tartışılmalıdır fizikçi gözüyle ama onlardan da "sonsuzluk" kavramını teorize etmelerini beklerim. Çünkü aslında "hiçlik" "yokluk" olarak adlandırılan şey "sonsuzluktur" *ve bu "sonsuzluk" *eğer varsa *Tanrı'nında tanrısıdır.

Tam da konuya uygun bir Zen şiirim vardı onu da aktarayım bu arada.

heplik ve hiçlik durmayan bir döngü içimizde
en coşkun paradoksu yaşamın.
nice dokunuruz hiçlik sınırına
bir bebeğin doğumunda
bir günbatımı yangınında
nefesin tutulduğu bir güzellik anında
içsel bir kahkahanın yankısında
veya gözyaşlarının ummanında.
hiçlik ki, varoluşu açıklar varlığa
sonsuz çekimiyle çağırır seni.
dokunursun da o noktaya
sınırsız bir titreyişle,
ne kalınır orada
ne geçilir o kapı
ne de özlemi diner yaşadıkça.


----------------

Baktığında *göremezsin,
Aradığında *bulamazsın,
Ama *kullandığında *tükenmezdir.

merakli
24-03-2007, 11:43
mutlak yokluk yoktur, varlığın bilgi aleminden - mevcut alemine gecisi soz konusudur.
bu yüzden
varlık iki türlüdür:
vacip olan ve mümkün olan varlık,
vacip olan varlığı kendinden olandır ve aynı zamanda bilincinde kaynağıdır.
varlığı mümkün olan - varlığı bir ilk sebepe muhtaç olandır.
varlığı mümkün olan varlık açısından diğer mümkün varlıklar vucuda gelmediği sürece yoktur, ama bilgi aleminde (yani Allah in bilgisi dahilinde) olması hasebiyle vardır.

HUSREV
09-08-2007, 10:48
evet fizik nelere kadir yarabbi yada felsefe kendi çiğnemede ne güzel bir bilimdir değil mi eğer olaya felsefik yaklaşırsak olayın mahiyeti komplexleşir neden mi felsefe hiç bir zaman mutlak doğruyu bulamaz ve gerçeği buldum diyemez ve olayları hep irdeler bi diğer kısım ise bilimin ön yargı kısmı bunuda üniversitede karşılaştıım olayla açıklıyayım bari ünv de şimdi prof o zaman doç olan bir hocamla evrimin mahiyetini tartışıyorduk ve herdediğine bir cevap vermişim hoca dayanamayıp bana şunu dedi senin dediklerin doğru olabilir ama bilim dinden arınmıştır ne bilim allahı red edebilir nede kabul edebilir yani olay basit fizik Allahın ilminden gelir *biz güneşin doğduğunu bildiğimiz için mi döner yoksa güneş döndüğü için mi biz onu görür ve biliriz elbette ikincisi fizik bilimdir allahın ilminden gelitr ve bilim statüsünde sadece tarafsızdır allahı red edemez..:)

11-08-2007, 00:28
Bilim elbette Allah'ı reddetmez, çünkü Allah'ın farkında değildir. Öyle bir kavram bilimin kapsamında değildir.

NedimYilmaz
11-08-2007, 00:52
Bilim elbette Allah'ı reddetmez, çünkü Allah'ın farkında değildir.

Bu cğmleyi şöyle de kurabiliriz;

Bilim elbette Allah'ı kabul etmez, çünkü Allah'ın farkında olamaz.

zelzeleci
11-08-2007, 02:05
Maddenin olması için anti-madde de olması gerekiyor. Peki tanrının varolması için "anti-tanrı"nın da olması gerekmez mi? Hani, olur da diyalektik açıdan bakarsak... :lol:

Ghaarzhel
11-08-2007, 02:35
Kısaca tanrı yoktur. :wink:

Yukarıda yazan şeyler benim teorimi destekliyor.

Benim teorim şuydu;

Kainatların içinde kainatların olduğu idi...

Yani bizim bulunduğumuz evren aslında başka bir evrenin içinde ve oda başka bi evrenin içinde ve oda ve oda...bu bu şekilde devam eder bakın işte evrenin genişlemesi durmadan genişliyor hepsi birbirinin içinde belki hatta ve hatta bizim yaşadığımız evrende bizim henüz bulamadığımız evrenler olabilir evet eğer böyle olursa yokluk içinde varlık gibi saçma bir şeyde olmamış olur.. :D

Evet evet ben bi dahiyim ben bi dahiyim... :lol: *:lol:

Ayejj
14-06-2008, 19:29
evet fizik nelere kadir yarabbi yada felsefe kendi çiğnemede ne güzel bir bilimdir değil mi eğer olaya felsefik yaklaşırsak olayın mahiyeti komplexleşir neden mi felsefe hiç bir zaman mutlak doğruyu bulamaz ve gerçeği buldum diyemez ve olayları hep irdeler bi diğer kısım ise bilimin ön yargı kısmı bunuda üniversitede karşılaştıım olayla açıklıyayım bari ünv de şimdi prof o zaman doç olan bir hocamla evrimin mahiyetini tartışıyorduk ve herdediğine bir cevap vermişim hoca dayanamayıp bana şunu dedi senin dediklerin doğru olabilir ama bilim dinden arınmıştır ne bilim allahı red edebilir nede kabul edebilir yani olay basit fizik Allahın ilminden gelir *biz güneşin doğduğunu bildiğimiz için mi döner yoksa güneş döndüğü için mi biz onu görür ve biliriz elbette ikincisi fizik bilimdir allahın ilminden gelitr ve bilim statüsünde sadece tarafsızdır allahı red edemez..:)


Peki Allah nereden gelir?Niçin gelir?

evrensel-insan
15-06-2008, 20:41
Saygideger kapecuk;

Allah insanoglunun dusuncesinden kavram olarak cikmistir. Inanc kokenli oldugu icin sezginin duyumuna baglidir.

Varlik olarak, yani maddesel ispati mumkun degildir. Yani bes duyuya yansimaz. O yuzden tartisma var yok degil; inanip inanmamadir.

Nedeni de hangi cagda olursan ol, ne kadar bilirsen bil, herzaman bir bilinmiyenle karsi karsiya kalinacagi icin bu sezgi duyumunu alanlar icin devam edecektir.

Bence en sagliklisi tanriyi bir inancsal kavram olarak ortaya koymak, ihtiyac temelinde ona verilen degerleri bir bir cikararak curutme metodu uygulamak. Yani kavrami, insanoglu icin ihtiyac disi ve gecersiz kilmak. Tarihin sayfalarina tanri kavramini gommek.

Saygilarimla;
evrensel-insan

kaancan
21-06-2008, 21:12
hani burda evrensel fizik kuralları ? enrjiden bahsederken hani o biz farkında bile değilken hükmedemediğimiz hücrelerimiz tarafından milyonlarca kez tekrarlanan yükseltgenme ve indirgenme reaxları?
varlıkla yokluğun tanımını yapmaya çalışmakmı fizikçi gözüyle tanımlar? hadi ama arkadaşlar felsefeyi fizikle karıştırmışsınız siz...
açtığınız formlarla yazdıklarınız arasında ciddiyet ve disiplin olsun formüller olsun maddenin enerjiye enerjininde yokluğa dönüşümü falan olsun;)
formülle deneyle ispatlayın ama varlık ve yokluk kuramlarınızı he ispatlayamıyorsanız baskalarının kendine bile yetmeyen düşünceleriyle kafa+mide bulandırmayın!
gözlem deney ispat pls....
bak almana E=Mmc2 diye yırtınıyor peki hawking nediyor hatalı eksik diyor ve kendi kuramların çatır çatır geliştiriyor enazından çalışıyor...
Ama anladığım kadarıyla elinizde somut olarak evrenin genişleme teoremi ve bigbang var ve isanın öz geçmişi umarım işe alırsınız;)
çok tatmin edici bir yazı bayıldım zaten uzay_kainat tamamen böyle basit kavramlar üstüne kurulmuştur çekim kuvvetleri ,açılar ,hızlar, ivmeler bunlar zaten önemsiz bunlar maddenin kendi kendine oluşturduğu ihtiyaç duyduğu rastgele balans ayarları dimi?
ki bu yazıları yazan arkadaşlardan bile çoğumuz çok daha iyibilirki evrendeki bu değerlerdeki milyonda bir sapmalar dahi bütün dünyadaki canlılığı bitirecek kadar basit şeylerdir dimi?
neyse zaten bunlar önemsiz şeyler önemli olan yokluktan varlık olmaz olmazdanda fikir uydurulmaz. forum olsun diyede forum açılmaz
evrenin genleşmesini bigbang ispatını kendi yapmış gibi yazan ama hala gönderilen fotonların neden hala aynı zaman içinde geri döndüğünü açıklayamayan ardından da evrim hesabına dönüp canım genleşme milyarlarca yılda olan bişeydir diyenler kadar aciz olmamak lazım (bence) oku nasaya git imkanlarını yarat;) sende teoremini geliştir:P açıklanamayanlar korkulanlar bilinmeyenler teorem bekliyor!!!
ama işe bigbang genleşme ve isa kadar dar çerçevede bakmayın tatmin olan arkadaşlar sözüm size
sevgilerimle

kaancan
21-06-2008, 21:26
Maide *75 * *Meryem oğlu Mesih ancak bir resuldür.
Ondan önce de (birçok) resuller gelip geçmiştir.
Anası da çok doğru bir kadındır.
Her ikisi de yemek yerlerdi.
Bak, onlara delilleri nasıl açıklıyoruz,
sonra bak nasıl (haktan) yüz çeviriyorlar

*Her ikiside yemek yerlermiş,
Allah böyle bi delil koymuş ortaya sen hala
çarşaf çarşaf yoktur diye yazıyon,Ayıp valla
gözünde perdemi vardır nedir?
Zaten daha öncede bi sürü mucizeler vermişti
Deve,kurbağa,haşerat,kasırga
yine yaranamadı yine yaranamadı.
Al sana delil .İsa'da Meryem'de yemek yerlermiş
daha ne istiyon belanımı?
ah be arkadaşım ne kadar güzel ve mantıksal yaklaşmışsın olaya umarım yazdığın hayvanlara duyduğun saygı kadarda kendine saygı duyuyorsundur sanırım sen işi çözmüşssün o hayvanları olayları sen zaten çoktan yaratmıştın tanrıda seni taklit ediyo (bence) sen kafayı değiştirme üslüp 10 üzden 10 kişilik ve düşünce sistemide aynen ;)....devam

kaancan
21-06-2008, 21:40
Bilim elbette Allah'ı reddetmez, çünkü Allah'ın farkında değildir. Öyle bir kavram bilimin kapsamında değildir.
farkındalık bir psikolojik kavram bir ruhiyeti haliyedir?
sadece anlaman için neyin farkında olduğunu düşünmen yeterlidir;)
bu arada ölçümlenemeyen hiç bir kuramda bilimin içinde değildir;)
aynı ahlak, davranış ve bütün manevi durum ve duygular gibi;)
o zaman ana- baba kesmek, insan yemek, öldürmek, cinayet ,tecavüzü vs ahlaki kuramlarında bilimde yeri yoktur diye makule indirmemizmi gerekiyor?
bilimde ölüm ölümdür yemek yemektir(sindirim enzimleri hormonlar vs...)
bunlar psikoloji bilminde yerini almıştır dediğinide duyuyorumda soruyorum? hangi farkındalığa ve kriterlere göre;)....?

dilaver
21-06-2008, 22:00
Sayın kaancan

ne demek istediginizi tane tane anlatabilirseniz sorunuza muhatap bulabilirsiniz. Psikolojide yer alan ve diger bilimlerde yer alan tüm degerler ölçümlenebilir degerlerdir. Kaldı ki kesmek, biçmek, tecavüz vs gerçek fiillerdir.

Bilim yalnızca gözlemlenebilen şeylerle ilgilenir. Duygu dedigimiz şeyler ise insan beyninin ve sinir sistemini faaliyetidir. İnsanların davranışlarıdır, bunları da ölçümleyebilir ve gözlemleyebilirsiniz.

Sorunuzu ya da argümanınızı daha net ve anlaşılabilir olarak ortaya koyabilirseniz, tartışma olasılıgımız artacaktır.

saygılarımla

kaancan
22-06-2008, 16:13
sevgili dilaver
anlamadığın konuyu daha net anlatırsan çok daha net cvp verebilirim neyse arkadaşlar bilim tanımı yaparken kendi olgularını ortaya koymuş bende nacizane akedemik bir yönü olan sana göre muhattab bulamayan bir vatandaş olarak cvp verdim hepsi bu...
bu arada senin fiillerinin kıssası ve ölçümleri neler kime göre hangi yargılra ve farkındalığa göre?
insan öldürmek neden bir bozukluktur?(sana göre)
tecavüz vs şeylerde hangi insani normlara uydurulmuş ve kökenini nelerden almaktadır ve sanırım uzun yıllar yamyam olarak yaşayan aborjin ve afrika kabileleri tamamen psikolojileri bozuk primitif insanlardanmı oluşuyordu?

dilaver
22-06-2008, 16:25
Sayın kaancan

Söylediklerinizden bir şey anlamadıgım için yukarıdaki iletiyi yazmıştım, halen de anlamış degilim. İnsan öldürme ile başlıgın ana konusu olan bir fizikçi gözüyle tanrı olayının baglantısını kurmakta zorlanıyorum. Tecavüz ile de.

Daha kısa ve noktalı cümleler kurabilirseniz herhalde benim idrak kapasiteme de hitap edebilirsiniz.

saygılarımla

kaancan
27-07-2008, 06:54
sevgican dilo sana yetişemedim çünkü yabancı ülkelerde ezik bir hayat süren sonrada türkiyede yasayan aydın-avam herkese laf atan göze kardeşimim ülke aşağılamalarına cvp verirken sana yetişemedim özür!
bu arada T.C ni savunmaya çalışırken siteden atıldım tamda biz siz kadar aşağı yaşamıyoruz bizi kimse tahta klubelerde yakmıyor derken....
neyse sen ne demiştin bakalım?

kaancan
27-07-2008, 07:09
beni anlayamamışsın özet olarak; fizikçi gözüyle derken ben formüller ve ispatlar beklerim ama yazı felsefeye kişisel tatmin yollarıyla çılkarımlara dönerse işte o zaman ben bu işe olmaz derim! bana farkındalık; neye ve kime göre farkındalık kelimelerini açıklarsan çok sevinirim bu bir!
ikincisi psikolojik olarak farkındalık halinin bir bilinç hali olduğundan gerçel ile hayalin(halisilasyon vb durumların) bir birinden ayrılma durumu olduğunu söylemişim ve sen burda neye itiraz ettin bende bunu anlamadım?
üçüncü olarak açmak gerekirse ben insan eti yemeyi seviyorsam beni nasıl engellemeyi ve bu özgürlüğümü nasıl elimden almayı düşündüğünü açıklamanı ve ben sex istiyorsam karşı taraf istemiyorsa ve ben zorla bu isteğimi(primatif) bir şekilde gideriyorsam bunu da nasıl engellemeye çalışacağını ve bu ihtiyaçlara nasıl kılıflar uyduracağını merakla bekliyorum!
kısacası iki talep arasında ortak noktayı bulmanı istiyorum hadi sana başarılar!
bu arada senin cvplarını bilerek insan haklarından tutta daha birçok şeye kadar hepsinin cvbını hazırladım seni bekliyorum....

isar86
09-09-2008, 21:26
Ne yaparsak yapalim nekadar ispat etsekte bazi şeylerin varolmadiğini insanlarin inanma ihtiyaci okadar büyükkü.ille inanacam diyolar varolmasa bile hayali güzel misali:))

bayraktaro1
10-09-2008, 13:41
İşin özü şu;

Bilimsel açıdan ölçülebilir ve gözlemlenebilir bir ispatı olmadığından ve bu ihtimal hiçbir zaman olmayacağından, Tanrı yoktur. Tanrı'nın olmadığını da mantıksal bir bakış açısı ile zaten topiği açan arkadaşım açıklamış.. ÇOK da beğendim. Eğer, mutlak yokluktan bahsetseydik, hiç birşey olmaması gerekirdi (Tanrı'da dahil). Bu olamayacağına göre tam tersi mutlak varlık var. Mutlak varlık değişerek diğer varlıkları oluşturmuştur. Ancak, bu mutlak varlık anti - maddelerdir. Ya da kuarklardır. Atom altı parçacıklardır. Varlıkla yoklukları belli olmayan maddelerdir. Bilimsel olarak şuursuzdurlar. Bu nedenle Tanrı değildirler. YOKTAN VAR OLMAK KAVRAMI BİLİME KÜFÜRDÜR.

Tanrı fikri ise felsefi boyutta her zaman varsayım olarak kalmak zorundadır. Çünkü ispatlanamaz.

evrensel-insan
14-09-2008, 03:06
Saygideger bayraktaro;

Mutlak, evrensel temelde ortaya konmus bir sorundur. Bunun, neden boyle oldugunu ben; "mutlak nedir?" basliginda, aciklamistim.

Saygilarimla;
evrensel-insan

sowsow
25-09-2008, 12:20
Alan wodds ve Ted grant ın AKLIN İSYANI isimli kitabında bu konularda çok güzel bahsediliyor.ENGELS ve MARX ın felsefeleri,diyalektik tanımları,yaşamın nasıl ortaya çıktığı,evren ve madde kavramlarına bakışlarını sergiler kitap...

ayrıca kaos düzeni ve nicel sıçrama gibi kavramları okuyunca evrim teorisi hakkında kafanızda bazı şimşekler çakacaktır.Normal hayatınızda diyalektikçi olduunuzu anlatıyor(ama aynı zamanda bundan haberiniz olmadan diyalektikçisinizdir)) bunu size kanıtlıyor ayrıca amerikada birçok lisedede ders kitabı olarak okutuluyor.

saygılar...

Kuzya
04-08-2009, 01:17
Ilk varlik kavramina nerden ulasiliyor?? Evrenin buyuk patlama ile olustugunu kim ispat etti ki? Etsin lutfen? Buyuk patlamanin olmasi ilk varligi da gerektirmez. Olan sonsuz madde-enerji hareketidir. Buyuk patlamalar surda burda olacaktir, nedir neticede mega kara deligin patlamasidir. Kendi uzerine cokmus evrenin patlamasidir. Burada bu evren patlarken orada obur evrenler genislemeye-cokmeye devam ediyordur. Yani yoktan birsey varolmayacagina gore ( yazinin ozu buydu ) varolana ilk varlik demek yerine, bunun sonsuzlugunu kabul etmekteki problem nedir? Evrenin bizzat kendisi " vardi " ve biz ona var dedik. Yani var demesek onun bir varlik problemi yoktu. Varligin ve yoklugun disinda bir sey. Varlik kavrami bilincle ortaya cikan bir sey. Bir yerde evren simdi kendi gelistirdigi akil cesitlerinden biriyle donmus kendine bakiyor, yani insan akliyla kendini anlamaya calisiyor. Onu dert eden biziz.
Burada Isaac Asimov 'un bir oykusunu onerecegim: " Son Soru " , sonucta hiperuzay icinde Isik olsun diyen bir AC bile bir cevrim kendisi ve parcasidir.

bayraktaro1
17-09-2014, 11:38
Burada birde Stephen HAWKİNG'in bir açıklaması aklıma geliyor. Evren, Mükemmel mi ?

Evren, kesinlikle mükemmel değildir. Eğer, mükemmel olsaydı zaten bizler var olamazdık. (Bu bir mesajımda, odadaki topların dağılma modülü ile açıklamıştım.).. Evren'in gerçekte düzenli gibi görünüpte, aslında absürb ve kaos içerisinde olduğuna dair bir sürü örnekler de vardır. Yaratma ya da yaratılma kavramının da olmadığının göstergesidir.

Absürb olan bu evrende, anlamlandırmaya çalışan sadece ve sadece bizleriz. O zaman, Tanrı'ya ne gerek var ? Mükemmelliğin olmadığı yerde, Tanrı'nın ne işi var ?

dindarateist
17-09-2014, 11:57
İlk absürb, yazım hatası olarak kabul edilebilir. İkinci absürb ise cehalet.

bayraktaro1
17-09-2014, 13:15
Onun asıl gerçeği; absürd ya da absürt müş ?... Teşekkür ederim dindarateist. Nedense, araştırdıkça cahilliğim azalır diye düşünmüştüm. Tam tersi, cahilliğim bin kat daha arttı. Ne çok şey bilmiyormuşum demeye başladım. Dengesiz ya da anlamsız deseydim daha doğru olabilirdi.

dindarateist
17-09-2014, 13:57
Onun asıl gerçeği; absürd ya da absürt müş ?... Teşekkür ederim dindarateist. Nedense, araştırdıkça cahilliğim azalır diye düşünmüştüm. Tam tersi, cahilliğim bin kat daha arttı. Ne çok şey bilmiyormuşum demeye başladım. Dengesiz ya da anlamsız deseydim daha doğru olabilirdi.

Absürd daha uygun ama güzel Türkçe'mizde karşılığı olan bir kelime, onlar da kullanılabilir. Neyse, bilmemek değil öğrenmemek ayıp.

angelman
10-12-2014, 01:29
Bilim elbette Allah'ı reddetmez, çünkü Allah'ın farkında değildir. Öyle bir kavram bilimin kapsamında değildir.


buna amma güldüm :)