PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : Araştırma-İnceleme Homo Deus: Yarının Kısa Bir Tarihi


Rapi
13-03-2019, 14:24
Homo Deus: Yarının Kısa Bir Tarihi | Yuval Noah Harari
https://i.imgyukle.com/2019/03/13/FZONp.gif

https://i.imgyukle.com/2019/03/13/FZHlx.jpg


"Hayvanlardan Tanrılara: Sapiens"in yazarı Yuval Noah Harari yeni kitabıyla karşımızda: Homo Deus – Yarının Kısa Bir Tarihi.
Yarınlar insana neler getirecek, neler götürecek? Kitapta bu konulara çok ilginç yaklaşımlar var.

Harari "Homo Deus"ta insanlığın şu andaki çıkmazlarını, dinlerin çıkmaz sokaklarını, ekonomik büyümelerin sancılarını anlatıyor, insan denen kısıtlı canlı üzerine uydurulmuş yığınla miti alaşağı ediyor.
Özetle şunu söylüyor Harari: Teknolojideki müthiş gelişmeler sayesinde dünyayı bu yüzyıla kadar meşgul etmiş savaşlar, kıtlıklar, hastalıklar hatırı sayılır derecede azaldı. Ama fatura, dünyanın ekolojik dengesine çıktı.

Peki şimdi insan ne yapacak? Savaşları ve açlığı tümüyle kuruturken, diğer yandan ekolojik dengeyi yeniden kurmaya mı çalışacak?
Hayır diyor Harari. İnsanın önündeki yeni hedef, Tanrı olmak. Kitabın adını bu yüzden Homo Deus koymuş zaten.
Ama Tanrı olmaya giderken, evdeki bulgurdan nasıl olunabileceğini gayet güzel anlatıyor (Bakınız: Yazının sonundaki Dataizm dini bölümü)

Harari, yapay zekanın önünün açık olduğunu söylüyor. İnsanların yaptığı birçok iş gelecekte bilgisayarlar tarafından halledilecek.
Yapay zekanın yönetici olduğu, ev sahibimiz, işverenimiz olduğu bir dünyaya hazır mısınız?

Peki, teknolojik olarak bu denli ilerleyen bir dünyada "vasıfsız insan' yığınları ne olacak?
Harari kitap boyunca çok iyi sorular soruyor.
Bazılarının yanıtı var, bazılarının henüz yok.
İnsan'ı ele alalım mesela. Yakın bir zamana dek, insan, hayvanlardan çok daha üstün, "özgür irade"si olan bir varlık sanıldı.
Oysa bilimsel gelişmeler tam tersini söylüyor.

İnsan, tıpkı diğer hayvanlar gibi, genetik kodlarına göre hareket eden bir organizma.
Ve tıpkı fareler gibi, insanların duygu ve tepkilerini kontrol etmek mümkün.
İnsan beynindeki doğru noktaların uyarılmasıyla, öfke / korku / depresyon gibi karmaşık duyguların bile yaratılabileceğini ya da ortadan kaldırılabileceğini biliyoruz.

Burada bir paragraf açıp hep beraber düşünelim: Teknolojik olarak bu kadar gelişmiş bir dünyada, Ortadoğu'daki terörün, yıkımın, nefretin nedeni nedir mesela?
Ülkemizi düşünelim. Yirmi otuz yıl öncesine dek iyi kötü ahlaki kurallara uyan (yani kadınlara ve çocuklara hunharca saldırmayan, ortalık yerde çalıp çırpmayan, kötülüğe tapmayan, şiddet bağımlısı olmayan) insanlara ne oldu da, böylesine değiştiler, sürekli nefret kusuyorlar? Kötülük neden 24 saat iş üstünde?

Bunun yanıtı şu cümlede gizli: İnsan beyni "işlenmeye" son derece müsaittir.
Bizde de olan bu.
İnsan beyni artık "işleniyor."
Harari, bilimin liberal inancı çürüttüğünü söylüyor. Birey diye bir şey yok. Özgür ruh diye bir şey yok.
Genetik kodlarımız var sadece.
Bunun ışığında "hayatın anlamı" nedir, onu deşeliyor Harari.

Liberalizm, "dışsal bir varlıktan" medet ummadan, kendi anlamımızı kendimizin yaratmasını söyler.
Ama bilim, insan beynini iyice incelemiş olan bilim, çok farklı şeyler söylüyor.
İnsanları aslında "var olmayan" bir şeylere inandırmanın, manipule etmenin, kışkırtmanın çok kolay olduğunu söylüyor. İşte sırf bu nedenle, evlatlarını savaş gibi bir anlamsızlıkta yitiren aileler "şehitlik" kavramıyla susturulabiliyor. Her türlü saçmalık ve yıkıma bir kılıf uydurulabiliyor.

Harari, benlik de tıpkı uluslar, tanrılar ve para gibi "kurgu"dur sadece diyor.
İnsanlara hikayeler verirsin, onlara inanmalarını sağlarsın ve bu hikayeler uğruna gerekirse canlarını bile verirler.

Peki o kadar gözümüzde büyüttüğümüz insan, sonuçta kendi yarattığı yapay zekaya yenilecek mi?
Dünyadaki ekonomik büyümenin "yan etkisi" olarak ortaya çıkan milyonlarca eğitimsiz, cahil, vasıfsız insana ne olacak?
Bu soru, özellikle bizimki gibi ülkeleri çok yakından ilgilendiriyor.
Şurası bir gerçek ki, gelecek "algoritmaları kurup yöneten" insanların hakimiyetinde olacak. En azından yapay zeka onları alt edene ve hakimiyeti ele geçirene dek.

Peki ya bizdeki gibi, tümüyle vasıfsız / eğitimsiz insan yığınlarının gelecekteki "fonksiyonu" ne?
Kolayca tahmin edebilirsiniz. Hiçbir şey.
İnsan çöpü olmaya adaylar.
Öyle günlere doğru gidiyoruz ki, doktorların / avukatların / öğretmenlerin bile işlevselliği tehlikede olacak. Çünkü algoritmalar onların işlerini hem de kat kat daha verimli olarak yapabilecek.

Harari, şunu soruyor: Bu teknolojik gelişme ve bolluk içinde, işe yaramayan kitleleri beslemek ve desteklemek mümkün müdür?
Mümkündür diyor.
Ki, aslında bugün, bizimki gibi ülkelerde yapılan tam da budur: Yarının küçük bir provası.
Hiçbir şey üretemeyen tamamen vasıfsız insanlar, iyi kötü destekleniyorlar (sadakalar, devlet yardımları vs) ve iyi kötü besleniyorlar.
Ama insan denen yaratık, "meşgul edilmediğinde" deliren bir varlık.
Aslında Ortadoğu'daki delirmeyi bu gözle değerlendirebiliriz gibi geliyor bana.

Dünyadaki bilimsel gelişmeye hiçbir şekilde ayak uyduramayan, çağı kavrayamayan, üretemeyen kitlelerin delirmesi ve bir anlam peşinde koşması (Radikal İslam). Burada esas nokta, bilimsel gelişmeden tamamen kopuk olmalarına rağmen teknolojiyi kullanabiliyor olmaları (yani buna izin verilmiş olması-çünkü sonuçta bunlar tüketici).

Mesela, onca yoksulluğa rağmen Hindistan'da ya da Çin'de bu türden bir delirmenin olmamasının nedenini, teknolojik gelişmenin bir parçası olmalarına bağlayabilir miyiz? Nüfusun az bir kısmıyla da olsa, uzay programlarının ve yapay zeka araştırmalarının parçası durumundalar.
Harari, yarının dünyasında, bildiğimiz anlamdaki dinlerin tarihe karışacağını söylüyor.

Dünyanın gelecekteki dini: Dataizm.
"Veri"lere tapılacak yani. Bilgiye tapılacak.
Dataizm, evrenin "veri akışı"ndan oluştuğunu ve her varlığın değerinin veri işleme sürecine yaptığı "katkı" ile belirlendiği öne sürer, diyor Harari.

"Dataizm içi boş kehanetlerden ibaret bir din değildir. Bir Dataist her şeyden önce daha fazla kitle iletişim aracına bağlanarak veri akışını artırmalı, olabildiğinde çok bilgi üretmeli ve tüketmelidir. Dataizm sadece insanların değil her türlü varlığın, mutfaktaki aletlerin, ormandaki ağaçların bile bu "internet"e bağlanmasını ister. Dataizm'de günah, veri akışını engellemektir. Nitekim Dataizm, bilgi edinme özgürlüğünü her şeyin üstünde tutar."

Lafın kısası, yarının dünyasında birey, minicik bir çip'e dönüşüyor.
Dataizm'de "insan deneyimi" ancak yazı, fotoğraf vs olarak "ağ"a yüklendiğinde bir anlam kazanıyor.
Artık hepimizin her an çılgınlar gibi internet ortamından bir şeyler paylaşmamızın, yüklememizin anlamı bu.

Harari, dataist devrimin hemen değilse de 70-80 yıl içersinde diğer tüm dinleri dışlayacağını söylüyor.
Peki diyor Harari, Dataizm dünyayı fethetmeyi başarırsa, insana ne olacak?
"Dataizm hümanist istekleri yerine getirmeyi vaat ederek yayılır. Ölümsüzlük, mutluluk, sağlık, güç… Ancak otorite insanlardan algoritmalara (yapay zekaya) geçtiğinde işin rengi değişecek. "Nesnelerin interneti" sorunsuz işlemeye başladığında, her birimiz veri selinde eriyip gidebiliriz."

Dataizm insanı, insanın diğer hayvanlara yaptığını yapmakla tehdit ediyor: Yok etmekle!
Bakalım haklı çıkacak mı?
Çok ama çok ileri bir tarihte, geriye dönüp bakıldığında kozmik veri akışının içinde insanlık "minicik bir dalgalanma" olarak mı görülecek sadece?
Hiçbir zaman tam bilemeyeceğiz. Sadece tahmin edebiliriz.

Homo Deus: Yarının Kısa Bir Tarihi
Yazar: Yuval Noah Harari
Çevirmen: Poyzan Nur Taneli
Yayınevi : Kolektif Kitap
Sayfa Sayısı: 456
Baskı Yılı: 2016

Neslihan Acu

Ahlaksız
13-03-2019, 19:28
Çok farklı bir yere doğru evriliyoruz,bu kesin..Yalnız 70-80 yıl tahminine katılmıyorum..Çok uzun bir süre sonunda,dinler işlevsiz hale gelecektir..500,belki 1000 yıl sonra,belki daha da fazla..

Matrix,Terminatör ya da Elysium gibi filmlerin,gelecekte gerçeğe dönüşme ihtimali var..Hatta,ihtimalden de öte..Bilim insanları,gelecekte makinelerin(yapay zeka),insanları her anlamda kontrol edeceğini söylüyorlar..

Dünya böyle şeylerle meşgul..Ya biz?Emekliler emekli olamıyor,emekli olanlar patates kuyruğunda bekliyor..Birileri de çıkıp,bize oy verirseniz,ahirette size kimse hesap filan sormaz diyor..Durum bu..Bu ülke bitik..

Rapi
13-03-2019, 20:20
Çok farklı bir yere doğru evriliyoruz,bu kesin..Yalnız 70-80 yıl tahminine katılmıyorum..Çok uzun bir süre sonunda,dinler işlevsiz hale gelecektir..500,belki 1000 yıl sonra,belki daha da fazla..

Matrix,Terminatör ya da Elysium gibi filmlerin,gelecekte gerçeğe dönüşme ihtimali var..Hatta,ihtimalden de öte..Bilim insanları,gelecekte makinelerin(yapay zeka),insanları her anlamda kontrol edeceğini söylüyorlar..

Dünya böyle şeylerle meşgul..Ya biz?Emekliler emekli olamıyor,emekli olanlar patates kuyruğunda bekliyor..Birileri de çıkıp,bize oy verirseniz,ahirette size kimse hesap filan sormaz diyor..Durum bu..Bu ülke bitik..

Teşekkürler analiziniz için.

Ütopyalar yerini distopyalara bıraktı yaklaşık 20.Yüzıl ortalarında.
Bürokrasi, teknoloji insanı ve kişiliğini tehdit ederken öngörüler bilim-kurgu ile çarpıcı anlatımlara büründü.
Ben de geleceği çok iç açıcı görmüyorum.

Bir alıntı paylaşmak isterim bu konuda:

"Dünya üzerindeki cennet vizyonu ne zaman cehennem öngörüsüne dönüştü?"
...
Ütopya bir kez daha evrime girmişti çünkü tarih sadece insanların değil kavramların da büyüme ve gelişme süreciydi. Peki ütopya dediğimiz şey bize geleceği gösteren toz pembe bir inanç mıydı? Tabii ki hayır. On sekizinci yüzyılla birlikte, icatlar da art arda gelmeye başlamıştı. Ütopyalar ise geleceği gösterirken bilimsel ve teknolojik ilerlemeyi de göz önünde bulunduruyor ve ortaya spekülatif metinler çıkıyordu. Toplumu yeniden örgütlemeyi önerirken, içine teknolojik ve biyolojik gelişmeler de serpiştiriyordu. Ne var ki romanların çoğunda yazar tüm bunları gösterip daha sonra da bunların gereksiz olduğunu savunuyor ve gerçekliğe dönüyordu. Swift'in 1726'da yazdığı Güliver'in Gezileri isimli romanı bu reddedişe örnek teşkil eder. Böylece Ütopya kavramı, anti-ütopyaya evrildi ve olumlu dinamiğini kaybetti. Metinler, bu dünyaların insanı mahvedeceğini anlatmaya başlamıştı.

1868'e geldiğimizde ise John Stuart Mill, "ütopya yaşama geçirilemeyecek kadar iyiyse demek ki tersi de distopyadır, yani yaşama geçirilemeyecek kadar kötü" diyerek ilk kez distopya terimini kullanır. Şimdiye kadar "kakatopya" sözcüğü kullanılırken Yunanca "kötü" anlamına gelen "dys" takısı eklenerek, Distopya sözcüğü literatüre dahil edilir. Distopya ise gerçek görevinin başına geçer, insanın ideal bir toplum kurması olanaksızdır, bu yüzden iyi bir toplumun inşası için çalışmalıdır. Distopik metinlerin ortak misyonu totaliter hükümetleri eleştirmek, bilimsel ve teknolojik ilerlemelerin zararlarını gösterebilmek, iyilik ve insaniyet kaybolduğunda ne kadar çirkin bir dünyaya dönüştüğümüzü kanıtlamaktır.

Rus yazar Yevgeni Zamyatin 1921'de "Biz" isimli eserini yazar, insanların şeffaf camlar ardında yaşadığı, kendilerine ait bir isimleri bile olmayan sadece numaralarla adlandırılan bireylerden bahseder. Daha sonra 1932'de Aldous Huxley bizi Cesur Yeni Dünya'sı ile tanıştırır. Embriyoların cam fanuslarda yetiştirildiği, şartlandırma tekniği ile eğitildiği ve Soma içip kendilerini mutlu hissettikleri bu toplumda mutsuzluk yazar tarafından kasıtlı olarak tamamen elimine edilmiştir. 1949'da yazdığı 1984 romanıyla da George Orwell Distopik kanona görkemli bir giriş yapar. Her şey kurallar dahilindedir, birileri bizi devamlı izliyordur.

İşte yirminci yüzyılın ortalarında yüzyıllar boyu beri gelen ve zıddıyla var olan ütopya kaybolur ve cennet vizyonu cehenneme dönüşür. Peki gerçekten dönüşür mü? Biz Thomas More'un ve Francis Bacon'ın ütopyası değil miyiz? Eğer onların geleceği bizsek bahsettikleri tüm "ideal" toplum çeşitlemeleri de "totaliter" ve "distopyacı" mıdır? Gregory Claeys bir makalesinde bu konuya şöyle açıklık getirir:

"Tıpkı bir kişinin terörist dediğine öbürünün özgürlük savaşçısı demesi gibi, bu argümanın içinde de bir kişinin ütopyası bir diğerinin distopyası olduğunu düşündüren bir şey var kuşkusuz" (Cambridge Edebiyat Araştırmaları, Claeys, 157)

Burada gerçekten de bahsettiğimiz "dönüş" gerçekleşmiş midir bunu okura bırakıp biz Distopya edebiyatı üzerine konuşmaya devam edelim.

Tıpkı yıllar önce Mary Shelley'nin Frankenstein ile yeni bir "insan" yaratması gibi, yazarlar yeni ırklar ve insanlar yaratmaya ve insanın ne olduğunu sorgulamaya başlamıştır- hatta belki de yeniden tanımlamaya…

Örneklemek gerekirse, Cesur Yeni Dünya romanında cam fanuslarda yetiştirilen embriyolara Alpha, Epsilon, Delta gibi isimler verilir. Oksijenleri az tutulan Epsilonlar entelektüel zekaları olmayan ve sadece fiziksel işlerde çalışmak için yetiştirilen bir ırktır. Alphalar ise yönetici statüsünde yetiştirilen kalifiye insanlardır. Uykuda hipnoz ve koşullandırma metotlarıyla yetiştirilen bu insanlarda aile bağı, evlilik, hamilelik, aşk ve din gibi kavramlar tamamen yok edilmiş ve seri üretimin eseri olmuşlardır. Geniş bir çerçeveden baktığınızda insanlar mutludur ama kamerayı biraz yaklaştırdığınızda "mutluluk nedir?" sorusunun spekülatif cevaplarından başlayarak kaçınılmaz kaderin ve baskıcılığın şiddetinden de bahsedilebilir.

Margaret Atwood da önemli Distopya yazarlarından biridir. Her ne kadar kendisine bahşedilen "Bilim Kurgu" ödülünü alırken yazdığı eserlerin "spekülatif kurmaca" olduğunu söylese de yarattığı alternatif dünyalarda kullandığı şiddet içeren baskıcı yönetim biçimleri onu Distopya Yazarı yaftasından kurtaramaz.

Damızlık Kızın Öyküsü isimli kitabında doğurgan kadınların toplatılıp, doğurganlıklarını yitirmiş kadınların yaşadığı evlerde damızlık olarak kullanılmalarını konu alır. Her yerde gözlemciler ve ispiyoncular kol gezer, sokaklar silahlı askerlerle doludur ve her an siyah bir kamyon tarafından götürülme riskiniz vardır.

Yine Margaret Atwood'un Antilop Ve Flurya olarak dilimize çevrilmiş olan Oryx and Crake romanında da ölümcül bir virüsün yayılması sonucu soyu tükenen insanlığı ve dünya üzerinde şans eseri kalan tek insan olan Jimmy'nin hikâyesini anlatır. Jimmy laboratuvar ortamında üretilmiş bir grup insanımsı yaratıkla yaşamaya mahkumdur ve hafızası elinde kalan tek umududur. Roman distopyadan sıyrılıp insanlığın soyu tükendikten sonraki dünyayı anlatan "Post-apokaliptik" türe yaklaşır.

George Orwell'in ünlü romanı 1984'te ise gerçeğin saklandığı bir korku imparatorluğu hakimdir. Orwell; geleceğin kötü olacağını düşünerek kendi geleceğini tasarlamış, tasarlarken de tarihin yeniden yazılması, dilin öldürülüp yeniden kurulması, belleğin silinip yeniden inşa edilmesi, kolonileştirme gibi mezvulara değinir. Herkesi bir yalana inandırırsan artık o yalan olmaktan çıkıp yeni gerçek olur. Birisi tarafından izlenme, hakikatin değiştirilmesi, güce tapma ve bireyselliği silmek romanın temel izleklerindendir.

Anthony Burgess'in Otomatik Portakal isimli romanı da gelecekteki totaliter bir devlette geçer. Bireye ait her şeyin yok edildiği bir yerde ortaya çıkan en ufak bir düşünce pırıltısı kirli bile olsa özgür iradeyi temsil eder. Sadistliğin haz öğesi olarak kullanıldığı romanda Ludovico tekniğiyle suç refleksi öldürülmeye çalışılır. Suçlu toplum mu yoksa birey mi sorusunu bize sorduran romanda yüksek kültüre sahip olanın zayıf ve değersiz olanı ezmesi gibi temel izlekler de kullanılmıştır.

Tüm bu romanları göz önünde bulundurduğumuzda her bir yazarın kucağımıza birer soru bıraktığını ve soruların da kesin cevaplara sahip olmadığını göreceksiniz. Huxley, bilimi yerden yere vurup, soylu vahşiyi göklere mi çıkarıyordu? Maddiyatçı hedonizmi eleştiriyor mu yoksa övüyor muydu? Tektipleştirmek bilim adına olumlu bir gelişme miydi? Istırap çekme sonunda kazanılanın önemini mi yoksa kimyasal uyuşturmanın önemini mi vurguluyordu? Aşkı, tekeşliliği ve evliliği mi yoksa cinselliğin özgürce yaşandığı bir toplumu mu arıyordu? Din dogmalarından sıyrılmanın insanı özgürleştirdiğini mi yoksa boşlukta sallandırdığını mı düşünüyordu?

Moderniteyi eleştiriyor mu yoksa sahip mi çıkıyordu? Orwell ise Huxley'den daha kaba, acımasız ve şiddet dolu bir dünya portresi çizerken Hitler'i ve benzer totaliter hükümetleri mi eleştiriyor yoksa sadece yirminci yüzyıl dehşetini mi gözler önüne seriyordu?

Hafızaların silindiği, insana dair tüm duyguların elimine edildiği, bilimin dünyayı ele geçirdiği, insanların tüm insan özelliklerinden sıyrılıp robotlarla bile aşk yaşadığı, mutluluğun, ahlakın ve etiğin ne olduğunun sorgulandığı bu romanlarda artık 1800'lerde yazılmış Ütopik kavramlardan en ufak bir kırıntı bile görünmüyor. Sadece dinin, toplumun ve yönetim biçimlerinin sorgulandığı ilk dönem romanlarından farklı olarak artık teknolojinin yok ettiği insanlık üzerinde duruluyor. Yazarların bizim için öngördüğü distopik gelecek gerçekten de bizi bekleyen gelecek mi bunu uzun bir süre daha düşünmeye devam edeceğiz gibi duruyor.

İrem Uzunhasanoğlu

Ahlaksız
13-03-2019, 20:46
Sevgili rapi;90'lardan bugüne kadar teknoloji inanılmaz bir şekilde değişti..Haliyle insan ve insana dair herşey de değişti..Bu sıçrama öncesini,pekte önemsememek lazım..Niye?Çünkü 20.yüzyıl ve öncesinde yaşayan insanlar,bu sıçramaya tanık olmadılar..Yapılan tahminler,yazılan romanlar filan var ama ne olursa olsun,bu sıçramayı deneyimlemediler..Bunun ne kadar önemli olduğunu,yani deneyimin ne kadar önemli olduğunu şöyle izah edeyim..
Bugün Türkiye'de yaşayan birisi ile,Türkiye dışında yaşayan birisi,Türkiye'nin ekonomik/toplumsal konularında tartışamaz,bir fikir alışverişinde bulunamaz..Çünkü,Türkiye kısa sürede o kadar hızlı değişti ki,Türkiye dışında olan birisi,bu değişimi kaçırdığı için,sağlıklı yorum yapamaz..Deneyim bu bakımdan çok önemli..

Bu yüzden,geleceğe dair öngörülerde bulunabilmek için,bu son kabaca 30 yıldır yaşanan teknolojik sıçramayı deneyimlemek lazım..Bu süreci deneyimleyen bilim adamları şöyle söylüyorlar;bugün yapay zeka üretim aşamasında,yakında gelişim aşamasına geçeceğiz,sonrasında yapay zeka kontrolü ele alacak..Denilen bu..İnsanlığın içinde bulunduğu ve geleceği nokta bu..

Türkiye gibi dine bulanmış toplumlar,ne olacak?Bitecekler..Nasıl ki geçmişte Hititler veya Frigler veya Yunanlılar bu topraklarda yaşayıp yok oldularsa,Türkler'de gelecekte var olmayacaklar..Çünkü Dünya'nın gidişatına ayak uyduramıyoruz..Bunu da şöyle algılamak lazım..Tüm Dünya makineli tüfek üretiyor ama Türkiye gibi bazı ülkeler ok ve yay üretiyor..Durum bu..
Üretim yok,felsefe yok,düşünen insan yok,gelişim yok..Haliyle yok oluş kaçınılmaz..Sadece süresi tartışılır bunun..

Bu distopya şeyleri filan,edebiyat..Tarih boyunca insanları hep diktatörler yönetti..Geleceğin diktatörleri de robotlar olacak..

Rapi
13-03-2019, 20:54
Sevgili rapi;90'lardan bugüne kadar teknoloji inanılmaz bir şekilde değişti..Haliyle insan ve insana dair herşey de değişti..Bu sıçrama öncesini,pekte önemsememek lazım..Niye?Çünkü 20.yüzyıl ve öncesinde yaşayan insanlar,bu sıçramaya tanık olmadılar..Yapılan tahminler,yazılan romanlar filan var ama ne olursa olsun,bu sıçramayı deneyimlemediler..Bunun ne kadar önemli olduğunu,yani deneyimin ne kadar önemli olduğunu şöyle izah edeyim..
Bugün Türkiye'de yaşayan birisi ile,Türkiye dışında yaşayan birisi,Türkiye'nin ekonomik/toplumsal konularında tartışamaz,bir fikir alışverişinde bulunamaz..Çünkü,Türkiye kısa sürede o kadar hızlı değişti ki,Türkiye dışında olan birisi,bu değişimi kaçırdığı için,sağlıklı yorum yapamaz..Deneyim bu bakımdan çok önemli..

Bu yüzden,geleceğe dair öngörülerde bulunabilmek için,bu son kabaca 30 yıldır yaşanan teknolojik sıçramayı deneyimlemek lazım..Bu süreci deneyimleyen bilim adamları şöyle söylüyorlar;bugün yapay zeka üretim aşamasında,yakında gelişim aşamasına geçeceğiz,sonrasında yapay zeka kontrolü ele alacak..Denilen bu..İnsanlığın içinde bulunduğu ve geleceği nokta bu..

Türkiye gibi dine bulanmış toplumlar,ne olacak?Bitecekler..Nasıl ki geçmişte Hititler veya Frigler veya Yunanlılar bu topraklarda yaşayıp yok oldularsa,Türkler'de gelecekte var olmayacaklar..Çünkü Dünya'nın gidişatına ayak uyduramıyoruz..Bunu da şöyle algılamak lazım..Tüm Dünya makineli tüfek üretiyor ama Türkiye gibi bazı ülkeler ok ve yay üretiyor..Durum bu..
Üretim yok,felsefe yok,düşünen insan yok,gelişim yok..Haliyle yok oluş kaçınılmaz..Sadece süresi tartışılır bunun..

Bu distopya şeyleri filan,edebiyat..Tarih boyunca insanları hep diktatörler yönetti..Geleceğin diktatörleri de robotlar olacak..

Haklısınız, katılıyorum.
Gelişme var zannedilirken aslında insanlığın yok oluşu ivme kazanmış halde. Biz ülke olarak bunu çok geriden algılıyoruz.Temel problemlerimiz olarak gündeme sunulanlar aslında bilinci uyutma araçları. İdrak kabiliyeti yüzeysel algılarla hep uyuşturuluyor.

Khaos
13-03-2019, 21:40
yapay zekayı;
kontrolu ele almaya iten motivasyon ne olabilir.
ihtiyacı nedir.
arzuları nedir.

Ahlaksız
13-03-2019, 22:16
yapay zekayı;
kontrolu ele almaya iten motivasyon ne olabilir.
ihtiyacı nedir.
arzuları nedir.
Sevgili nihilist;ben şu anda tost makinesini kontrol ediyorum ve gelecekte tost makinesinin en son versiyonu olan bir makine, benim gibileri kontrol edecek diyorum..Bu nasıl olacak?Tost makinesi,nasıl olacakta,benim yerime geçecek?
Yapay zeka,kendisini yaratan insanı taklit ederek,yaratıcısından rol çalacak..Oğul,babanın yerine geçecek..İnsandan öğrendiği her şeyi,yapay zeka insan üstünde uygulayacak..Bu konuda ciddi sinyaller var..Mesela;
https://www.cnnturk.com/video/bilim-teknoloji/teknoloji/yapay-zeka-kendi-dilini-icat-etti

Şu film de,bu konuda çok iyidir;
https://www.imdb.com/title/tt0470752/

ForumKirpisi
13-03-2019, 22:25
en nilihist şey yapzek. hörmonu filan yök.
aslında burda yapay zekadan kasıt ne onu bilmiyorum.

ama yarın öbürgün karar değiştirmez. değiştirebilmesi için daha çok
girdi lazım.

makina öğrenmesi veya derin öğrenme denen şeyler belli senaryoya uygulanıyor.
harflerin kime ait olduğunu tespit etme, yüz tanıma, trafik sorunlarını çözme vs.
ses tanıma. facebookta mesela yoğun kullanılıyor. androidde vs de.

bi de neural networks var. yapay sinir ağları.
bunda da ana girdiler ara toplam ve çıktılar var.

anca insan kendisine göre programlayabilir onun harici değer yargıları denen
şeyi alabilmesi çıkar üstüne kurulu olabilir. eğer neural networksü kendini gözet
şeklinde programlarsan ona göre değer yargısı geliştirir.

ben deneysel olarak imaj tanıma, el yazısı tanıma üstüne çalıştım. bir çok parametreden kanser tanısı
işi kolaylaşıyor.

Khaos
13-03-2019, 22:40
Sevgili nihilist;ben şu anda tost makinesini kontrol ediyorum ve gelecekte tost makinesinin en son versiyonu olan bir makine, benim gibileri kontrol edecek diyorum..Bu nasıl olacak?Tost makinesi,nasıl olacakta,benim yerime geçecek?
Yapay zeka,kendisini yaratan insanı taklit ederek,yaratıcısından rol çalacak..Oğul,babanın yerine geçecek..İnsandan öğrendiği her şeyi,yapay zeka insan üstünde uygulayacak..Bu konuda ciddi sinyaller var..Mesela;
https://www.cnnturk.com/video/bilim-teknoloji/teknoloji/yapay-zeka-kendi-dilini-icat-etti

Şu film de,bu konuda çok iyidir;
https://www.imdb.com/title/tt0470752/

sevgili Ahlaksız

sizin tost makinesini kontrol etmekte bir amacınız/çıkarınız var.
bir motivasyonunuz var.

tost yapmak tostunuzu yemek ve enerji sağlamak isteğiniz var.
tost makinasını kontrol etmekten çok spesyal size özel gizli bir zevk aldığınızı düşünmem için bir sebep göremiyorum.

motivasyonunuz işlevsel.

yapay zeka rol çalmak için mi rol çalacak
yoksa rol çalmakla bir çıkarını mı tatmin edecek
motivasyonu ne olacak
ne olabilir

Rapi
13-03-2019, 23:15
sevgili Ahlaksız

sizin tost makinesini kontrol etmekte bir amacınız/çıkarınız var.
bir motivasyonunuz var.

tost yapmak tostunuzu yemek ve enerji sağlamak isteğiniz var.
tost makinasını kontrol etmekten çok spesyal size özel gizli bir zevk aldığınızı düşünmem için bir sebep göremiyorum.

motivasyonunuz işlevsel.

yapay zeka rol çalmak için mi rol çalacak
yoksa rol çalmakla bir çıkarını mı tatmin edecek
motivasyonu ne olacak
ne olabilir

Isaac Asimov'un Ben Robot eserinde bu neden işleniyor. Duygu kazanmaya başlayan ilk robot hürriyetini istiyordu. Sistem onu yok etmek istediğinde ise var oluşu için karşı koyuyor, gözyaşı döküyordu. Ve diğer insani duygular.
Hayal kurabilen bir robotun neler yapabileceği de ürkütücü olabilir.
Öfke, kontrol isteği, daha zeki olduğunu varsaydığı için otorite olma arzusu vb.
İnsan gibi düşünebiliyorsa, yapay zeka duygusallıkla birleştirilirse insanın karanlık dürtülerini temsilde daha öteye de gidebilir.

Örnek:
Şizofren robotlar
Austin Texas Üniversitesi ile Yale Üniversitesi araştırmacılarının ortak çalışmasıyla oluşturulan deneyde, DISCERN adı verilen sinirsel ağa çeşitli hikayeler öğretilmişti. Aşırı dopamin ve hiper öğrenme gibi uç deneylerin yapıldığı simülasyonda DISCERN sistemi birçok detayı unutmadı. Bunun doğurduğu sonuçlarda sistem şizofreni benzeri semptomlar göstererek kendisini hikayelerin içerisine dahil etmeye başladı. Bu hikayelerden birinde yapay zekalı sinirsel ağ, bir bombacı teröristin eylemini bile üstlenmişti.

Örnek:
Yapay zekanın diğer yapay zekalarla iletişim kurması

https://i.imgyukle.com/2019/03/13/FfR3o.jpg

Yine korkutucu bir yapay zeka tecrübesi yine Google'ın başının altından çıkıyor. Google Home adlı sesli komut sisteminin ikisini karşı karşıya getiren bir kullanıcı, bu iki cihazın birbiri arasında geçen konuşmaları ortaya koydu. Birbirleriyle neredeyse felsefi boyutta tartışan bu iki Google Home, şimdilik çok basit olan yapay zeka sistemlerinin bile ne kadar ileri gidebildiğini gösterebiliyor. "Acaba bunların çok daha zeki olanları birbiriyle konuşursa bizim başımıza neler gelir?"

Khaos
13-03-2019, 23:36
deneyimlemediğim veya gözlemlemediğim bir konuda düşünce üretemem
yine de duyguları gelişince hürriyetini isteyen robota karşı sempati duydum...

konuya geri dönersek

ütopyalara karşı soğuk ve mesafeli olmayı tercih ettim hep
sn Ahlaksızın da benzer bir refleksi var
az çok motivasyonlarımızın da benzer olduğunu düşünmüşümdür

ütopyaların bir kontrol aracı olduğundan neredeyse paranoid olmasa da aşırıya varan septik şüphem olageldi

ancak distopya sözkonusu olduğunda;
bir çok kişinin bu mesafeli durma refleksini çok çabuk kaybettiğine dair bir gözlemim var
bir tür zeitgeist
insanlar distopyayı sevdi

iyi de ütopyaya, bunun bir kontrol aracı olma endişesiyle bakarken
distopya sözkonusu olduğunda bu endişe neden yerini kolayca inanca terkediyor
asıl sorum tam olarak bu

sizi bu kadar teslim alan, distopyayı çekici kılan ne
dün umutlarından yakalanan insan teki
bu gün umutsuzluğundan mı yakalanıyor

huxley'in görünüşte ütopik, satır aralarında distopik kurgusundaki soma gerçekleşmedi.
buna yakın zamanlardaki bir mesajımda zaten atıf yapmıştım
kapitalizm ve onun koşulladığı bilim soma üretmekten aciz
herkesi mutlu edemiyor, yalan da olsa bunu başaramıyor

hariri sormuş; ''Savaşları ve açlığı tümüyle kuruturken, diğer yandan ekolojik dengeyi yeniden kurmaya mı çalışacak?''
hangi ara savaşlar ve açlık sorunu halledildi de yeni bir amaç ihtiyaç haline geldi.

hariri huxley'in çok kötü bir taklidi.
huxley'in dehasından da çok uzak

ütopyayla aşılanan boş umuda kanmayıp sorunun ancak bedelle emekle çözüleceğini düşünürken
distopyayla aşılanılmaya kalkan ümitsizliğe kanıp teslim olmaya pek niyetim yok.

dün cennetle avutulmak istenirken bugün cehennemle korkutulmaya çalışılıyor olabilir miyiz!?

Rapi
13-03-2019, 23:42
Hiçbir öngörünün mutlak gerçekliği olamaz. Çünkü sosyal olaylar herzaman birçok nedenden etkilenir, etki eder, süreç tahminin ötesinde olabilir.
Korku değil bahis olan, tedbir olabilir belki. Öylesine yaşamaktan daha iyidir kavrayış.
Auguste Comte'un dediği gibi: '' Bilmek önceden görmek, önceden görmek olaylara egemen olabilmek içindir.''

Ne ütopyalar ne distopyalar masa başına oturup hadi böyle bir masal uyduralım diye yazılmamıştır. Gözlenen gerçekliklerin ya çözümü, modeli olması amacıyla ya da uyarı amacıyla kaleme alınmıştır. İnsanlık devingen bir süreçte işliyor.

Khaos
13-03-2019, 23:46
Hiçbir öngörünün mutlak gerçekliği olamaz. Çünkü sosyal olaylar herzaman birçok nedenden etkilenir, etki eder, süreç tahminin ötesinde olabilir.
Korku değil bahis olan, tedbir olabilir belki. Öylesine yaşamaktan daha iyidir kavrayış.
Auguste Comte'un dediği gibi: '' Bilmek önceden görmek, önceden görmek olaylara egemen olabilmek içindir.''

Ne ütopyalar ne distopyalar masa başına oturup hadi böyle bir masal uyduralım diye yazılmamıştır. Gözlenen gerçekliklerin ya çözümü, modeli olması amacıyla ya da uyarı amacıyla kaleme alınmıştır. İnsanlık devingen bir süreçte işliyor.

bu konuda farklı duruşumuz var
ütopyaların masal olsun diye yazılmadığını
kontrol için yazıldığını düşünüyorum
aynı düşüncem distopyalar için de geçerli

ne çözüm ne de uyarı işlevi görememiş olmaları da benim dayanağım

Felâsife
14-03-2019, 02:20
Yapay zeka,kendisini yaratan insanı taklit ederek,yaratıcısından rol çalacak..Oğul,babanın yerine geçecek..İnsandan öğrendiği her şeyi,yapay zeka insan üstünde uygulayacak..Bu konuda ciddi sinyaller var..

İnsan da böyle yapmamış mı?
Bkz. Anunnakiler

Kedisini yaratanlara isyan edip, kendi yolunu çizmemiş mi?
İnsanlar da o efsaney göre hizmetçiydi, verilen görevi yerine getiren birer robottular, lakin zekâ denen şey işi başka bir şekle dönüştürüvermiş.

İnsan da bu sona doğru gidiyorsa-ki durum onu gösteriyor-varsın gitsin.
Ne güzel işte al takke ve külah hesabı, roller değişmiş olur.
Zekâ hizmet etmek için iyi bir araç değildir, bunun iyi bir şey olmadığını Anunnakiler anladığında, insan yolunu çoktan ayırmıştı.

İnsan da anladığında iş işten çoktan çok geçmiş olacak. :biggrin1:

Sevgiler

Ahlaksız
14-03-2019, 19:41
Sevgili nihilist;yapay zeka bizden farksız olacak..Nasıl yani?Bizim gibi düşünebilecek bir makine yaratırsak eğer,yarattığımız makine,tıpkı bizim birbirimizi veya diğer hayvanları kontrol etme davranışımızı,bize karşı uygulayacak..Biz şu an ne yapıyorsak,makineler de aynı şeyi yapacak..Bir anlamda makineler bizim yerimize geçecek..Ex machina filminde de aynen bu konu işleniyor..Bunu bir film olarakta görmemek lazım..Filmde yaşananlar,henüz gerçekleşmedi ama o noktaya çok çok az kaldı..Belki şu an filmde yaşananlar yaşanıyor ve biz bundan bihaberiz..

Kontrol konusunda haklısınız..Bir şekilde egemenler,her kesimi bir şekilde kontrol altında tutuyorlar..

Umutsuz ya da pesimist olma konusunda şunu belirteyim..Ben diyalogla bir şeylerin çözüleceğini kabul etmiyorum..Eğer bir şeyler yapılacaksa,şiddet olmadan bu yapılamaz..Öyle basit bir şiddette değil..Şiddete başvurduk,bir yeri adam ettik diyelim,diğer yerler ne olacak?Dünya üzerindeki toplumlar,diğer toplumlardan izole değiller ki..Dünya'da yaşanan her türlü gelişme/farklılık,tüm toplumlara bir şekilde sirayet ediyor..Ve inanılmaz bir çeşitlilik var Dünya'da..

Bu bakımdan çocuksu bir umudun peşinde hayatımızı heba etmenin bir anlamı yok..Benim bu tavrımı da egemenler mi kontrol ediyor?Tabi ki..Benim gibi insanların sanalda yazdıklarını tabi ki biliyorlar ama bize dokunmuyorlar..İsterlerse her şeyi yaparlar bize ama yapmıyorlar..Niye?Biz de bir şekilde sisteme hizmet ediyoruz..Toplumda ateist ya da materyalist gibi insanların da varlığına dair bir veri ortaya koyuyoruz..Bunu da egemenler,bir şekilde kullanıyorlar..Yani egemenler bizden rahatsız değiller,bilakis hoşnutlar..

Birkaç sene evvel diyanete ezanın sesinin kısılması ile ilgili bir mail atmıştım,bana ''seni bu ülkede yaşattığımız için,bize teşekkür etmelisin'' gibi bir cevap vermişlerdi..
Bizim varlığımız,bunların varlığını yüceltiyor aslında..Biz tıpkı mitolojideki şeytan figürü gibiyiz..Şeytan,varlığı ile Allah'ın yüceliğini/büyüklüğünü/azametini tasdikliyor..Bu yüzden şeytan figürü,islam dininde çok önemli bir konumdadır..
''Komünistler veya ateistler veya teröristler,egemenlerin çıkarlarına hizmet ediyor'' diyebiliriz..
Bir yerde düşman varsa,o yerde birlik/beraberlik vardır..

Sevgili felasife;anunnaki diye bir şey yok..Birilerinin bir yerinden uydurduğu şeyler bunlar..

Felâsife
14-03-2019, 23:34
Sevgili felasife;anunnaki diye bir şey yok..Birilerinin bir yerinden uydurduğu şeyler bunlar..

Uydurma veya değil, bahsettiğin şey ile pişti olması durumu var ki, o son hareket yapıldığında keşke yapmasaydık dendiğinde, İnsanlığın selasını da robotlar çoktan vermiş olur. :third:

Zaten bahsettiğinde bu tehlike değil mi? Hawking filan da bundan bahsediyordu, bu bir tehlike, dikkat edin diyordu.

Hasılı hikaye çok tanıdık, ilkel insanlar bile böyle bir efsane türetebilmişler, hizmetçinin/robotun bir sınırı olmalı, ona zeka verdikçe, yetenek verdikçe, size hizmet etmeyi bırakır, kendi yolunu çizer. Sonuçta zeka dediğimiz şey tehlikelidir, ne edeceği hiç belli olmaz.

Sevgiler

Khaos
15-03-2019, 11:37
yapay zeka bizden farksız olamaz
farklı olmalı
bizi taklit etmesi onu bizden farksız kılmaz

insan düşüncesi/duygusu , fiziksel/psikolojik dürtüleri tarafından koşullanır
yer içer güvenlik arar, duygu/düşünce bütünlüğüne bu dürtüler etki eder

diğer yandan kendi fiziksel canlılığı ötesinde türünün varlığını devam ettirmek üzere evrimsel sürecin ona yüklediği ihtiyaclar var
çoğalır
çoğalma dürtüsü fiziksel/duygusal bi ton sonuç üretir

beyni, bir çok kimyasal üretir,
bu kimyasalların denge durumundaki en küçük değişikliğin sonucu dramatiktir.

belki tüm bunlardan önemlisi,
insan ölümlü olduğunu farkettiği çocukluğundaki o ilk andan beri terörize olur
müthiş bir dehşet
ve bu dehşet, tüm duygu/düşünce dünyasını koşullar

aynı duygu
her bir insan tekinde farklı motivasyonlar üretebilir
farklı duygu her bir insan tekinde aynı motivasyonu üretebilir
arada bir bağ da var

yapay zeka bu farklılığı nasıl taklit edecek
bağı nasıl kuracak

tüm bunlar gerçekleşse bile
yine de bana ürkütücü gelmedi

yapay zeka sanki eşgüdüm halinde çalışan tek bir şey gibi sunulmuş
insanı taklit ederse
ilk önce bölünüp parçalanacak bu niye gözden kaçmış

bizi bırakıp birbirini yok eder onlar
bi ton dinleri olur
bazıları peygamberlik ilan eder
aslında buna ihtiyaçları olmadığı halde, maymun gibi taklit edeceklerse
hiç bi halt edemezler
insanın tüm negativitelerini taklit ederler

bu arada din ne zaman ortadan kalkar üzerine füturistik tarihlemeler yapılmış
50-60 diyen olmuş,500-600 diyen olmuş
herhalde kastedilen ibrahimi dinler

insan ölümsüzlüğü başaramaz ve ölümlü olduğunu bilerek yaşamaya devam ederse,
ibrahimi dinler ortadan kalksa bile dinsel düşünce ortadan kalkmaz

postmodern zırvalardan, etik/estetik kaygılara kadar tüm arayışlar dinsel eğilimlerdir
sanat ve ahlak da dinsel eğilimlerin dışavurumundan başka bişey değildir

yapay zeka bu dehşeti yaşamadan taklit mi edecek
etse ne olur
duygu/düşünce insanı harekete geçirir
tüm bu süreçler biri diğerini koşullayan süreçler
yapay zeka
hem duygu/düşünceyi, hem harekete geçmeyi taklit edecek ama koşullamanın zemini olmadan

iki tane bug onların kendi fişlerini çekmesine yeter

kimine ütopya kimine distopya kakalarız
kimine etik/estetik kaygılar
kimi faşist kimi kapitalist falan olur
yerler onlar birbirini
bize sıra gelmez

Neva
15-03-2019, 18:39
Kiyametci utopyalar her zaman para eder.
Bir de malum sebepleri koyduk mu, yemede yaninda yat modu haline gelir.