PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : Küreselleşmiş Ankara Susuzluğu


08-08-2007, 21:58
Ankara’daki su rezaletinin ardında cehalet ve vurgun yatıyor. Senelerdir gelecekte su ihtiyacı olacağı bilinen Ankara için bu konuda hiçbir yatırım yapılmazken yeni yerleşim alanları açıldı. Bu yerleşim alanlarına elbette önceden arsa spekülasyonu yapılmış, zengin olmanın yolu bulunmuştu.

Burada bir parantez açalım. Bir yandan Akp’ye oy vermeyen halk kesimi (yani Çankaya) cezalandırılırken diğer taraftan yandaş ve akraba şirketleri ile zengin olmanın bir yolu kullanıldı. İmar yasasındaki değişiklik bazı belediyelerimizin çok ilginç faaliyetlerine neden oldu. Yasaya göre belediyeler gecekondu önleme bölgeleri kurmakla yükümlü kılındılar. Uygulamalar hiçbir kurum tarafından denetlenmiyor. (Devlet kuruluşlarına nazaran belediyelerin kontrol edilmeme özelliği, İktidar zenginlerinin bu yolla türemesine yol açmıştır.) Gecekondu önleme bölgelerini mevcut yerleşimler yanına alıp orada yerleşik halkın canına yanılmasına karşı çaresiz kalınıyor. Bu yerleşimlerdeki mevcut yapılar kaçak muamelesine tabi tutulabildiği gibi imarda belediye encümeni kararı ile gecekondu önleme bölgesi yapılıp kamulaştırılabiliyor. Örneğin vatandaşa şöyle bir seçenek sunuluyor: “İmar bölgesi konutunun olduğu yerden geçiyor. Sana bu konut karşılığında yeni yapılacak konutlardan Yüzbin YTL’ye bir konut verelim, ya da konutunu yüzbin YTL’ye kamulaştıracağız”. Vatandaşın konutu eder Üçyüzbin YTL. Şimdi ne yapsın? Mahkemeyle falan uğraşmak boşuna. (Türkiye’de adliyenin ne kadar geç işlediğini biliyorsunuz.) Diyelim ki uğraştınız. Mahkemeden oranın Gecekondu bölgesi değil de normal konut yerleşimi olduğu kararını çıkardınız. Derhal belediye encümeni yeniden devreye giriyor ve eski imar yenileniyor, bir iki sokak önceden veya sonradan aynı alan yine gecekondu önleme bölgesi olarak tahsis ediliyor.! Kurtuluş yok yani.

Parantez bayağı uzun oldu. Neyse, su için yatırım yapılmaz, susuzluk önlemi alınmazken yeni yerleşim alanları imara açılıyordu değil mi? Türkiye’nin çarpık ekonomisi hala köyden kente göçü zorlarken şehirlerde de eski yerleşim alanlarından yenilerine göç yaşanmaktadır. Bunlardan bir kısmı içine pek girilemeyen tesettürlü siteler olmaktadır. Her cins site için çeşitli bağışların yanı sıra, sitede cami olması en önemli proje kabul faktörlerindendir. *Hatta belediyeler size hazır cami projeleri bile önerebilirler. Gidersiniz hangi cemaattenseniz ona uygun projenizi uygun bedelle alırsınız. (Isınan kurbağaların rehavetini düşündükçe üzülüyorum)

Şimdi Ankara’nın güneydoğusu, yani Oran altı, İncek civarı, Çay Yolu etrafından Eskişehir yoluna kadar olan kısım dolmaktadır. Ayrıca Eskişehir yolunda Çay Yolu (Koru Sitesi) karşısında Etimesgut’a doğru adını bilemediğim bir kent oluştuğu söyleniyor. Atatürk Orman çiftliği her yanından budanmakta. Buna Ankara’nın diğer taraflarındaki konutlaşmaları da katarsanız tehlikeyi anlarsınız. Bu kadar büyümeye karşılık altyapıda hiçbir önlem olmaması ilginç değil mi? Sadece su değil, elektrik ve doğal gaz ihtiyacı da var. Bunlar hangi fizibiliteden geçmiş, nesi planlanmış. Bunu sorarsanız mutlaka size bir takım belgeler göstereceklerdir. Ama fizibl olmadığı ortaya çıktı. Büyükşehir belediyesi bu konularla uğraşacağına doğru dürüst projesi olmayan metro ile uğraştı. Öyle saçtı savurdu ki, Akepe bile harcamasını kıstı. Metro yarım kaldı. Ortalık şantiye görünümümde. Projesi olmadan, sefaretlerden izin almadan yol yaptı, Rus Sefareti önünde yol kapalı, Çankaya’dan Kızılay’a gitmek mümkün değil. Eski Atatürk Bulvarı artık “Atatürk Otoyolu” olarak anılmakta. Eski nostaljisi gitti. Hiçbir özelliği kalmadı. Ardı ardına açılan alt geçitlerin trafiği değişik noktalarda tıkamaktan yağmur yağınca göl olmaktan başka bir anlamı yok. Bir sudan girdik, nerelere geldik. Ama Türkiye’nin başkentinin hali budur. Projeli, planlı harekete ne gerek var. Fakir taraftar halkı her gün kamyonlarla sadakaya alıştırmak varken raconunu keser keyfine bakarsın. Başbakanı da yanında nasıl olsa, “Bunlar Allah’tan gelme, küresl ısınmaya belediye başkanları ne yapsın” der. Oldu bitti işte. Basın mı laf edecek dediniz? Küreselleşme lokmalarını yutarken onlar ne yapabilir ki?

08-08-2007, 23:03
Ankara’nın hali dumandır. Öyle bir belediyeye çatmış ki içler acısı bir hali var. Ankara’nın suyunun çözümü 5-6 yıl sürer. O da iyi önlem alınıp, önlemler sıkı tutulup, izlenirse. Ama bu arada ASKİ’nin su temininin nasıl yapılacağını öğrenmesi gerekiyor. Belediye’nin adam olması için “Ben yaptım oldu” anlayışını bırakması gerekiyor. Ama en önemlisi bireylerin küreselleşmenin ne olduğunu anlayıp küreselleşmenin getirdiği bireyleşmeden toplumlaşmaya yönelmeleri, bir arada yaşamanın avantajlarını görüp kullanmaları gerekiyor. Küreselleşme, bireyleşmeyi getirirken her şeyin bölünmesini de getiriyor. Bunların sonucunda eski kurumlar yok olurken yerine o işlevi görecek bir şey kalmıyor. Devletin küçükleştirilmesi uğruna her şey satılıp savılırken, daha önceden de bazı devlet kurumlarının görevleri değiştirildi, yok edildi. Bunların arasında Devlet Su İşieri vardı. Artık DSİ de eski güç ve bilgisinde değil. DSİ’nin görevlerini de üstlenen belediyeler ise böyle fos çıkarlar.

Neyse, ahkam kesmek ne kadar kolay görüyorsunuz. Ankara’da halen eski su kaynakları ve hatları kullanılıyor. Bu boruların eski, 25 senelik falan oldukları söylenerek kabahat eskiliğe ve borulara yüklenmektedir. Halbuki kazın ayağı öyle değildir. Borular su kesintisinde yanlış işlem yapan ASKİ’ciler yüzünden patlamaktadırlar. Biraz geriden alacağım:

Su isalesinde ya spiral kaynaklı çelik boru, ya da öngerilmeli beton boru kullanılmaktadır. Artık plastik bir takım borular da var. Ancak onları bilmiyorum ve henüz kullanılmaları çok kısıtlı. Çelik borular rahatlıkla 1.8 m çapa kadar ve her basınçta kullanılırlar. Taşınmaları da rahattır ama korozyon için ek bir şeyler yapmak gerekir. Ayrıca daha büyük çaplarda seğimler oluşmaya başlar. Beton borular küçük çaplarda (15 – 30 cm) kanalizasyonda kullanılır. Çap büyüyünce içine demir koymak gerekir. (Betonarme borular – 2m çapa kadar) Ancak işin içine basınç girerse beton ve betonarme borular yararsızdır. O zaman öngerilmeli beton borular devreye girer. Bu cins boruları size fıçı örneği ile anlatabilirim. Farz edin ki tahtaları birleştirip fıçı yaptınız. Beton ve betonarme borular aynen bu kadardır. Fıçının çevresine birkaç metal şerit atarsanız, fıçınız daha sağlam ve basınca dayanıklı olur. Öngerilmeli beton borular da işte böyledir. Önceden kalıplanarak çıkmış boru üzerine hayli dayanıklı çelik tellerin çeşitli çap ve aralıkla boru boyunca helisel şekilde sarılması belli basınçlara dayanmasını sağlar. Bu cins borular 80 cm çaptan 7 m çapa kadar yapılabiliyor. Ankara’da kullanılanlar ve patlayanlar işte bu cins 2m ila 2.2m arası çapta olanlardır. Bu borular korozyon açısından çok daha sağlamdır. Ancak çok tuzlu ortamlarda kullanılamazlar (Örneğin çöllerde kullanılamıyor. Libya’da acayip büyük bir proje vardı: “İnsan yapısı Nehir” (Man-made river) Büyük sahra altındaki muazzam su rezervuarını Akdeniz kıyısındaki kentlere taşımak için 6 – 7 m çapta öngerilmeli beton boru döşenmeye başlanmıştı. Ancak tuzun betonun içine işleyeceği düşünülmemişti, proje hayal kırıklığı ile bitti. Böyle bir işin çelik boru ile başarılması da çok zordur. Şu anda ne yapıldığını bilmiyorum) Böyle olmakla birlikte genelde bu tip borular gayet başarılı uygulanmıştır. Türkiye’de DSİ’nin 3 ve özel sektörün de 1 öngerilmeli beton boru fabrikası vardı. İstanbul, İzmir, Ankara, İzmir ve Gaziantep isale hatlarının çoğunda bu borular kullanıldı. Boruların ömrü bilinmiyor. Çünkü dünyada çalışmakta olan 80 senelik hatlar var. Mesele, çevre ve şartları bilerek tasarım yapmaktan ve devamı bakımdan ibaret.

Şimdi, madem dünyada bu borular bu kadar güzel, başarılı bir şekilde kullanılırken Ankara’da niye patlıyor? Tamamen bir şans meselesi bu. Allah’tan geliyor. Ilımlı Müslüman, şimdinin liberal ekonomi uygulayıcısı, merkez partisi haline gelmiş Akepe ve belediye başkanlarının bunda dirhem (suç ne demek!) kabahati yoktur. Sadece seçtikleri adamlar (Allah’ın sevgili inançlı kulları) dinci vs olup meslekten olmadıklarından isale hatlarını çalıştırmayı bilmezler. Başlarına daha önce gelmiş olsaydı tabi deneyimleri buna da yetecekti. Ama gel gör ki, Ankara’da isale hatları hiç böyle boşalmamıştı. E, bilgi de yok, öğrenmemişler, adamların günahı ne? Küresel ısınma da Allah’tan geldiğine göre mesele yok. (Öğretiye göre her türlü iyilik ve kötülük te Allah’tan gelmiyor mu? Sitenin bazı elit üyelerinin pek sevdiği Akp’den gelecek değil ya!)

Neyse laf uzadı, gelelim tekniğe, bilime. Bir isale hattı kaynaktan tüketime, dere tepe aşarak gider. Yüksek kotlarda özel havalandırma parçaları (vantuzlar) bulunur. Düşük kodlarda ise adı üstünde tahliye parçaları olur. İsale hattı bakım isteyen bir düzenektir. Zaman zaman hattı temizlersiniz. Korozyona uğramış parçaları değiştirirsiniz vs. Ama isale hattı inşaatı bittiğinde ilk kullanıma açılırken veya herhangi duraklama sonrası hattı yeniden devreye sokarken birdenbire su basmazsınız. Hattı saatlerce süren kontrollu bir süreçle yavaş yavaş devreye alırsınız. Hatta herhangi bir bozukluk, sutyun kesilmesini gerektiren her durumda bu kurala uyulmalıdır. Yoksa arıza, hattın tekrar bir yerden patlaması, olasıdır. Zira hattın çalışmadığı durumda yüksek kodlarda su cazibe ile alt tarafta toplanır. Daha sonra pompaları çalıştırdığınızda arada hava boşlukları oluşur. Su bunları ememez. O zaman basınç, aradaki bu hava katmanı tarafından çok daha hızlı bir şekilde ileri aktarılır ve geri döner. Bu şekilde yüksek basınçlı gidip gelmeler boruları tasarımlandırıldıkları emniyet basınç gerilmelerinin üstünde zorlarlar ve kaçınılmaz olarak hat en zayıf noktalarından patlar. Buna dalgalanma basıncı (surge pressure) denilir. Ankara’da son sırad üç gün içinde iki defa olan budur. Şimdi akılları erdi, hattı yavaş devreye alacaklar, ama olan oldu.

Şimdi geçen 5 yılda ne yapılabilirdi arayışına gelmek lazım. Türkiye’nin akarsuları düzenli değildir. Dolayısıyla, bırakın hidroelektrik enerji santrallerini, sulama barajı yapımına bile elverişli olmayabilir. Bir örnek Çine Barajı olabilir. Eskiden müthiş su veren ırmak şimdi hiçbir şey sağlamıyor. Sulama maksatlı barajlar ise gittikçe artan küresel ısınma dolayısıyla buharlaşma sonucu verimsiz kalıyorlar. Peki çaresiz miyiz? İşimiz Abdurrahman Çavuş’a mı kaldı? Hiç de öyle değil. Nasıl petrol kaya tabakaları arasında saklanıyorsa su da saklanabilir. Bunu Amerika en azından 70 senedir yapıyor. Atla deve bir şey değil. Türkiye de yapabilirdi. Kimse uğraşmamıştır. Global ısınmanın gündeme gelmesinde bile deneyen olmamıştır. Hani nasıl deprem bize bir şey yapmaz, Türk erkeğine adidas bulaşmaz. İşte öyle bir şey. Hani şeytan taşlamaya koşanlar ezilip, boğulup ölünce, baskılar üzerine Suudi hükümetine başvuran iktidara Suudiler bu işin Allah’ın bir edimi olduğunu söyleyip nasıl ikna etmişlerdi? İşte öyle bir şey. Siz daha bu liberal merkezci masallarla çok uyursunuz sevgili rehavetteki kurbağalar. Gün geçtikçe bilimsellikten uzaklaşıyor ve küreselleşmenin aydınlığı içinde solcu bireyciliğinizi doya doya *yaşıyor, demokrasinin bütün erdemlerinden dünyanın parmaklarını ısırtacak şekilde yararlanıyor, hümanistliğinizi kanıtlıyorsunuz. Şen ola bayram, şen ola!