PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : yaratıcılarımız uzaylı mı ?


metalheart
24-04-2008, 17:42
dünyamızın yaşına ve oluşmuş diğer canlılara göre homo sapiensin ortaya çıkışı ve evrim süreci oldukça kısa bir dönemdir.

yaşamış yada halen yaşamakta olan diğer canlıların yanında insanoğlunun zekasını , aklını ve geliştirdiğini yeteneklerini kullanması itibarı ile tek tür olduğununu dikkate alaraktan....
dinleri ve tanrıyı reddettiğimiz noktada , insanın bu gelişimi yalnız darwinci yaklaşımla evrim teorisiyle açıklanabilir mi?
insanın ortak atalarımızdan ayrılırken bu geçiş sürecini hazırlayan ve / veya hızlandıran başka faktörler olabilir mi ?

dünya dışı yaşam formlarının bu süreci hazırladığı ve yardımcı olduğu olasılığı nedir ?

ayrıca dinler tarihi bakımından da ilgili olduğu görüşündeyim..

düşündüklerim ve yazacaklarım tamamen spekülasyon olup günümüz
ufo fenomenleri ile alakalı değildir.

paylaşımlar için şimdiden teşekkür ederim...

ozgur_beyin
24-04-2008, 18:25
metal bugün hangi gazetede okudum hatırlamıyorum. stephen hawking, uzaylıların (eğer varsa) bizden aptal olduğunu, ayrıca eğer uzaylı görürseniz iletişime girmeyin kaçın (bilmediğiniz mikroplar bulaştırır ) diye yazmış.
ben onun yalancısıyım :lol: *ulan evrensele benzedim her konuya maydanoz olmaya başladım :lol: *:lol:

metalheart
24-04-2008, 18:33
:)
ayrıca SETI programı için de tehlikeli diyen ve eleştiren *bilim insanları da var.
olası bir kontakta düşman olma olasılıklarının yüksekliğinden bahsediliyor..

ozgur_beyin
24-04-2008, 18:39
metal , yıllar önce incirlik üssünde görevli olan *ateist bir subayın bana anlattıklarını anlatayım.
tabi anlattıkları birebir aklımda kalmadı ama, özetle söyledikleri şuydu.


''bizden zeki uzaylılar dünydaki bir bölgeye iki tane ''insan'' bırakmışlar. ve bunlara demişlerki bu bölgeden başka yere gitmeyin yoksa ''tanrıya isyanetmiş olursunuz'' *(burda anlatmak istediği kutsal kitaplardaki yasak meyve ve cehennemden kovulma masalı)
ve bu iki insan adayını zaman zaman gözetlediler. ama yasakladıkları yerlerdede yaşamaya devam ettiklerini görünce ,bu iki ''insanı'' bırakıp gittiler ve işte biz hla burdayız ve yaşıyoruz''

bana söyledikleri pek mantıklı gelmedi ama ''cennetten kovulma'' *anlatımı biraz beni etkiledi

qw19
24-04-2008, 18:41
insanın ortak atalarımızdan ayrılırken bu geçiş sürecini hazırlayan ve / veya hızlandıran başka faktörler olabilir mi ? metalheart

*Ben uzaylılar olduğunu düşünüyorum. Modern insan çok hızlı bir şekilde hatta birdenbire ortaya çıktı, 200-240 bin yıl kısa. Sanırım ilk homo-erectus du. Bilen şunları kronolojisine uygun yazarsa çok iyi olur.

*Acaba diğer canlılarda da bu kadar kısa sürede evrimler gözlemlendi mi?

*Selamlar.

sosyalist-R
24-04-2008, 19:01
tanrının arabaları kitabını okuduktan sonra bu soruyu bende çok sordum özellikle mağara resimleri inka ve mısır piramidleri gibi örneklerde uzaylıların insanlığa müdahalesi
ispatlanmaya çalışılıyor
tabiki aslında mantığa pek uzak ta değil ama böyle birşey olduysa bile bizimle neden irtibata geçmiyorlar veya insanlığa sizleri bizler yarattık deyip neden bizi şu din denilen saçmalıklardan kurtarmıyorlar :)
gerçi sizleri biz yarattık dünyaya bıraktık deseler insanız ya mutlaka iman etmemiz gerekiyor ya o anda rabbül-feza deyip onlara secde ederdik eminim :)

hepinize enderin sevgi ve saygılarımla

İŞÇİ SINIFI YA DEVRİMCİDİR YADA HİÇBİRŞEY
* * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * *KARL MARKS

aydoe
24-04-2008, 19:42
Uzaylılar var ve çok zekiler
http://www.milliyet.com.tr/2005/01/16/yasam/axyas01.html

"Uzaylı görürseniz kaçın"
http://w9.gazetevatan.com/haberdetay.asp?detay=Hawking_Uzayli_gorurseniz_kac in_174536_7&tarih=23.04.2008&Newsid=174536&Categoryid=7

metalheart
24-04-2008, 19:50
İnsanın evrimi, halen uzun ve derin tartışmalara yol açan bir konudur. İnsanın bir "tür" olarak "Homo sapiens" halini alıncaya dek geçirdiği evreler, hominidlerin (dik yürüyebilen hayvanların) fosil kayıtlarına göre şekillendirilmeye çalışılmıştır. Bu fosil kayıtlarına göre aşağıdaki gibi bir "insanlık tarihi" listeleyebiliriz:
Australopithecus: İlk hominid (insansı) olan bu tür, 2-3 milyon yıl öncesinin Afrika savanlarına aittir. Beyin büyüklüğü, modern insan beyninin 1/3'ü kadardı. Yüz hafifçe ileri çıkık, çenenin ucundaki çıkıntı ise yoktu. Dişlerinin şekli modern insanınkine çok benziyordu. Australopithecus robustus daha ilkel bir form idi, vücut ve beyin olarak daha az gelişmişti. Australopithecus africanus ise daha iri bir vücut yapısına sahipti (yaklaşık 160 cm boyunda ve 60 kg ağırlığında), ilkel taş aletler yapabilmişti, avcılık yapmaya başlamıştı ve çok büyük bir ihtimalle konuşma yeteneği de kazanmıştı.
Homo habilis: Alet yapabildiği ve kullanabildiği bilinen ilk hominiddir.
Homo erectus: Pekin veya Java adamlarını da içeren bu tür, 1,5 milyon yıl önce Homo habilis'den evrimleşmiştir. H. erectus ateş yakabiliyor, avcılık yapıyor ve barınaklarda yaşıyordu. Ilkel sayılan Java adamlarında yamyamlık da görülüyordu. Yaklaşık 1000 ml'lik bir beyine sahipti (modern insanda beyin yaklaşık 1375 ml'dir).
Homo sapiens: Modern insana çok büyük benzerlikler gösteren ilkel H. sapiens varyasyonları Heidelberg insanı, Swanscombe insanı, Steinheim insanı ve Weimar insanını içerir.
1. Neandertal insanı: 130 000 - 30 000 yıl önce yaşamıştır.
2. Cro-Magnon insanı: 90 000 yıl önce yaşamıştır.
Homo sapiens'e ait en eski fosiller, Almanya'daki Neander vadisinde bulunan Neandertal insanına aittir (130 000 - 30 000 yıl öncesi). Modern insan ile karşılaştırıldığında, daha geniş ve çıkık bir göğüs kafesine, daha iri bir kaş bantına, daha güçlü bir çeneye ve biraz daha büyük bir kafatasına ve beyine sahipti. Neandertal insanlarının alet yapabiliyor ve kullanabiliyor olmalarının yanısıra, ölüleri için gömü törenleri yaptıkları da bilinmektedir. Hayvan derilerini giysi olarak kullanmış, mağaralarda yaşamış ve ateşi kullanmıştı. Tamamen modern fosiller ise, günümüzden 90 000 yıl kadar önce yaşamış olan Cro-Magnon insanına aittir (Güney Fransa). Cro-Magnon ve Neandertal insanları bir arada bulunmuş olmalarına rağmen, ilginç olarak, sadece Cro-Magnon insanı modern gen havuzuna katılımda bulunabilmiş, Neandertal insanı ise modern gen havuzuna katkıda bulunamadan ortadan kalkmıştır.
Yani, kısacası, Homo sapiens sapiens türünün yaklaşık 45.000 yıldan beri dünya üzerinde var olduğunu söyleyebiliriz.

kaynak:
tübitak bilim ve teknik dergisi

Lestat
25-04-2008, 19:27
insanın nden bu kadar hızlıı evrimleştiği konusunda bir çok söylem var bunlardan bir taneside ufolar evt ama tamamen evrime dayalı mantksal açıklamalarda bulundu.insanın gelişme süreci deiğrelerine göre daha uzun olduğundan mesela 20 yılda bile tam gelişimini tamamlayamadığından çevresel koşulları kendine uyarlamaya çalışır bunu yaparkende bolca düşünmek zorundadır düşündükçe diğer canlılardan farkı ortaya çıkar.....

vartor
25-04-2008, 19:41
Uzay hikayelerinin gercek olmasini cok isterdim. Cocuklugumdan beri dus kurardim su dunyadan alip goturseler beni diye. Tabi dunyaya seyahat edebilecek bir teknolojiye sahip canlilarin, cok daha ustun bir zekaya sahip olduklarini varsayardim.
Yaraticilarimiz direk olmasa da uzayli olabilir; Ilk amino asitlerin dusen meteorlardan gelme ihtimali *mevcut. Ancak gercek olan, simdi dunyada insan tek basina; kendi sorunlarimiza kendimiz care bulamazsak, birgun dinozorlar gibi yok olma ihtimalimiz her zaman mevcut.

metalheart
26-04-2008, 02:06
http://www.bradshawfoundation.com/journey/

kaynak linki
sevgili frodo' dandır.
evrimi desteklemek amacındadır.

meaculpa
26-04-2008, 14:57
Öncelikle bu konu hakkında konuşabilmek için sınırlarımızı baştan çizmekde fayda görüorum, gerçi metalheart da spekülatif sözcügünü secmekde yerinde davranmıştır. Bilim herhangi bir oluşumun nedenlerini ortaya sermek için dogaüstü güçlerin varlıgından faydalanmaz. Olgusal olmayan hiçbir açıklamada bilimsel olmaz nitekim uzaylılar hakkındaki iddalar hala öznel iddaların ötesine geçebilmiş değildir. Var olmak zaten bir devinim. Dünya var oldu, onun içinde evrim var oldu ve evrimin içinde de insan. Ha uzaylı, ha tanrı... Bence burda deşilmesi gereken konu, hakim bir güce ihtiyacın yansıması. Hem evrimi hızlandırıcı hemde baska kavramların sorularına yanıt arar silüette. Benim adıma sorun yok tabi , nasılsa bir tanrım var gerisini siz düşünün:)

Chaos
26-04-2008, 23:10
Uzaydan bir elçi olarak saklı gerçeği ifade etmem gerekirse ; Hayır biz asla böyle bir hata yapmadık! :D

Evrim süreçleri yukarıdaki arkadaşında anlattığı gibi o kadar da kısa ve hızlı değildir. Ayrıca Homo sapiens yabanıl hayattan çıkıp uygarlık kurma aşamasına geçtiğinde bile bunun bir evrim olduğunu söyleyebiliriz. Mağaradaki Homo sapiens ile bugünkü uygar insanın son 6000 yıllık uygarlık tarihini baz aldığımızda akıl kullanımındaki üretiminin ortaya çıktığı dönem ile karşılaştırılamayacak derecede yetkinleştiğini görmekteyiz.

Evrim basamakları için bir önceki evrim aşamalarını değerlendirebiliriz. Yani memelilere ve oradan primat türlerine kadar, hatta primatlar arasında çok büyük fizyolojik farkların ortaya çıkışı oldukça uzun bir süreç alır. Örneğin neandertal ile homo sapiens farklı iki tür grubudur. Ancak yaşam biçimleri çok benzer. Hatta neandertal de konuşur, ölülerini gömer,ateşi bulmuştur,muhtemelen de en az homo sapiens kadar zekidir. (bazı kaynaklar neandertal in aynı dönemde yaşadığı homo sapiens e göre beyin hacminden hareketle daha zeki olabileceğini bile öne sürmüştür)

Bu noktada bir evrim geçirmiş olup olmadığımızı bugün için değerlendirmek zor görünmektedir. Primatların kafatası hacmi ve beyin gelişimi noktasındaki evrimin ne noktada gelişeceğini belirleyen seleksiyonun ne yönde olduğunu ve de hangi özelliklerin ön plana çıkacağını da bilemeyiz. Dahası evrim açısından gelişimin sürekli beyin hacmi olarak oluşacağını ileri sürmek de manasızdır. Yani şu an evrim geçirip geçirmediğimmizi veya sonraki evrime giden yol için bilimsel açıdan birtakım savlar ortaya atabilmenin uzağındayız. Bu biraz da karıncanın insanı anlamaya çalışması gibi olacaktır çünkü şu an bulunduğumuz hali yaşamaktayız.

Uzaylılar noktasına gelince :D Diyelim ki uzaylılar geldi primata zeka ışınladılar. Peki onları da zamanında daha başka uzaylılar mı gelip akıllandırmış. Bu böyle gider ve en sonda da yüce evren hakimleri oturur ki onun da dini ismi Tanrı dır. Tanrı yı dünya dan çıkardık böylece ve uzay çağının bir fenomeni haline getirerek uzayda aramaya başladık. :D

Ancak su ve organik molekül oluşma olasılığı her zaman mümkündür. Yani evrendeki tek yaşayan gezegenin Dünya olduğunu iddia etmek kuantum ilkelerine aykırıdır. Bu noktada bizden 1000 yıl önce uygarlığını kurmuş bir tasarımcı tür ün bize oranla 21. yüzyıl şartları ötesinde kendi kendini yok etmeden varolabilmeyi başarabilme olasılığını düşünürsek; o zaman evrende yıldızlararası yolculuk yapan sayısız uygarlığın olduğunu da söyleyebiliriz. Hatta bundan sonrasında sayısız fantezi de üretebilir bilim kurgu hikayeleri yazabilirsiniz benim gibi, belki de çoktan bir koloni üyesiyiz fakat haberdar edilmek için gerekli kendi içinde barışçıl ve topyekün üretime dayalı teknolojik aşamaya gelememiş olduğumuz gibi. Ancak olguyu ufo lara 51. bölgeye dayandırmak da ufo lar gerçek olsalar bile konuyu açan arkadaşın da nildiği gibi saçma olur; çünkü yıldızlararsı yolculuk yöntemini bularak özel görelilik sınırlarını aşmış bir üst uygarlığın gelip ABD de kaza yapması ve zavallı ilkel dünyalıların eline düşme hikayesi saçma olduğu gibi yamnlışlıkla kendilerini göstermeleri ve aralarında geyik yapmaları düşüncesi de saçmadır.

Bilimsel açıdan böylesi spekülasyonlar ancak fantastik kurgularımızı ve hayal gücümüzü geliştirebilir, ancak bizden gelişmiş uygarlıklar bize görünmeden bizim onların varlığından haberdar olma şansımız bulunmamaktadır. ABD gibi bir ülkenin Uganda hava sahasına girmekte zorlanmayacağı gibi. *Muhtemelen uzaylılarla bizim aramızdaki teknoloji farkı eğer yıldızlararası yolculuklara çıkıp bizden haberdar olmuş iseler ABD Uganda arasındakinden çok daha fazla olmalıdır. Bu noktada koloniciler arada göz kırpıp aslında evrende yalnız değilsiniz i bize hatırlatmış olsalar bile kökenimizi onlara dayandırmak onların da kökeni sorusunu akla getireceğinden saçma olacaktır kanısındayım.

meaculpa
26-04-2008, 23:28
Uzaylılar noktasına gelince :D Diyelim ki uzaylılar geldi primata zeka ışınladılar. Peki onları da zamanında daha başka uzaylılar mı gelip akıllandırmış. Bu böyle gider ve en sonda da yüce evren hakimleri oturur ki onun da dini ismi Tanrı dır. Tanrı yı dünya dan çıkardık böylece ve uzay çağının bir fenomeni haline getirerek uzayda aramaya başladık. :D




Primata zeka ışınlayan uzaylı :D süperdi

Aslında benim de ifade etmeye çalıştıgım noktayı acıklamışsın. Yani uzaylılar fikri ile yine bir hakim gücde soluklanma yönelişi bu anlamda metalheart arkadasımızı imana davet ediyorum :wink:


Benim sormak istedigim soru şu; Yaratıcılarımız uzaylılarmı iddası ile; bizi var eden uzaylılar şimdi nerde diyorum? Eger şimdi yoklarsa ve cok daha zeki bir tür tarafından ilk formlarımızın olusturuldugunu idda ediyorsak bu türlerin bugün yasaması gerekmezmiydi?? Uzaylı gören varmıı diye bagırdıktan sonra, yok cevabı ile şu soruyu soruyorum. Uzaylıları dogal secilimde nasıl alt ettik :roll: de şimdi ortada kimse yok yada var oldugu idda ediliyorsa olgusallık ılkesinin ihalili ile bilimsel noktada neyi tartısıyoruz hala?

Chaos
27-04-2008, 05:12
Hormon felakettir :D Eğer uzaylılar evrim hızlandırıcısı icat etmiş ise bunun yan etkisi erken ölüm ve kanser olacaktır. Fantaziye devam. Belki de asıl evrimleşmesi gereken tür neandertaldi. (bknz:Otostopçunun galaksi rehberi) Sonra bu kapitalist uzaylılar geldi homo sapiens i gezegene musallat ettiler genetik bir suni tür olarak. Homo sapiens in genlerinde bir hata meydana geldiğini anladıklarında artık çok geçti. Önüne gelen her şeyi yok edeceği anlaşılarak bu türü ve bulunduğu gezegeni karantinaya aldılar. O yüzden biz dünyalılar yanlış mutasyonla ortaya çıkmış virüs özellikli bir tür olduğumuzdan bizi yaratan uzaylıların Dünya ile iletişimi kesildi ve yasaklandı. Koloniciler kara kara düşünmekteler bu homo sapiens hatalı üretimi sonucunda tür ün kendi ile birlikte gezegeni yok edeceği kesinlikle bilindiğinden. Uzaylılar ise yufka yürekli sevecen varlıklar olduklarından neden oldukları trajediyi görmeye dayanamadıklarından ötürü bize pek görünmüyorlar. Zaten karantina bölgesi özel izin dışında giriş yasak ve sinyal bozucuları onları farketmemize engel olmakta. Hatta birkaç sefer iklim düzenleyici vasıtasıyla tufan ile toptan yoketme kararı alınmış *en azından gezegeni kurtaralım bari diye. Fakat uyanık bir galaksi direnişçisi ki bu direnişçiler mutantlara özgürlük ve yaşama hakkı isteyen koloni birliğinin koordinasyon grubunda da güçlü lobileri bulunan bir tarikatın mensubudur, Homo Sapiens lerden birine gemi yapmayı öğretmiş. Sonrasında Homo sapiensin kendi dahil yeryüzündeki diğer hayvan türlerini de kurtarmaya çalışması galaktik federasyon halkının da gözlerini yaşarttığı için toptan yıkım protestolar sonucu yasaklanarak 1403 nolu değiştirilemez koloni hükümleri arasında yerini almıştır. Hatta bu Homo sapiens in dini inancına da Tanrı ile yapılan 1. Ahit bir daha tufan olmayacak şeklinde kodlanarak, farklı dış kolonicilerin de bu mutant türü yoketmemesi garanti altına alınmıştır. Farklı kolonilerden "İntergalaktik Gezegen Araştırma Okulu"na kaydolmuş minik öğrencilerini zaman zaman ibret olsun diye gezegene gizlice getirip "bakın çocuklar genlerle oynamanın neden olduğu hatayı izleyin ve doğaya müdahale etmemizin dehşet sonuçlarını görün" demekteler. Tabi çocuk uzaylı da olsa çocuktur. Yanlışlıkla yaramazlık sonucu uzay aracının kırmızı düğmesine basmak suretiyle bireysel gezi tipi uzay gemileri olan ufo larının görünmez olmasını sağlayan kamuflaj kalkanının devre dışı kalmasına neden oluyorlar ki, biz insanlar bunu ufo fenomeni olarak adlandırıp bir türlü yeterli kanıt bulamıyoruz. Çünkü olası kanıtlar kolonicilerin her ilkel gezegene yerleştirdiği operatörlerce dikkatle araştırılarak sahteleriyle değiştiriliyor. Üzgünüm evet benim işim de bu bu tür kanıtları tahrif etmek. :D

Görüldüğü üzere bu tür spekülasyonlarla bir yere varmanız mümkün değildir ey dünyalılar. Bilimi barışa yönelik kullanır virüs olma niteliğinizi alt edebilirseniz karantinadan çıkacak ve kendinizi yoketmekten kurtulacaksınız. Uzaylıları boşverin onlar iyidir ama çok şey bildiklerinden sizden de beter durumdalar bilmeleri gerekenler noktasında. Evrim ise sınırsız tabi bilgi ile birleştiğinde şekil değiştirebilenleri var. Aniden kızıla çalan gözlere sahip ürpertici kara kedilere rastlarsanız selam vermeyi unutmayın :D

meaculpa
27-04-2008, 05:34
yazı falan yazmıyorum ben.

Öldüm gülmekten çünkü :D *:D *:D

Biri hemen şu konuyu kaldırıp metale kelime-i şehadet getirtsin :wink:

metalheart
27-04-2008, 17:52
sevgili kaos
başlığın amacı zaten spekülasyon yapmak
istesek de an itibari ile biryere varmamız zaten mümkün değildir...

kavramı daha doğru ifade etmek gerekirse...
kullandığım yaratıcı ifadesi evrime yardımcı bir etken var mı amacı taşımaktadır ?
yoksa senin de belirttiğin üzere karşılıklı iç içe geçmiş aynalar gibi yaratıcının yaratıcısının yaratıcısı arayışında sonsuz ilke doğru bunalım düşünceler hakim olur...
evrim bir gerçektir...
tamamen şahsi fikrime göre...
güncel durumda geriye dönük gözlemler yapmak mümkün olmadığına göre evrimdeki zaman sorunu yeterli yada değil ölçülemez...

ortak fikrimiz olduğuna göre
dünya dışı yaşam vardır..
onlarında evrimleri vardır.. belki 1 milyon belki 10 milyon senede tamamlanmıştır..
yaşam konusunda arada sadece dünyayı gözlemlediğimize göre...dünyadaki o kadar tür içinde neden insan böyledir sorusuna spekülatif de olsa yardımcı cevap olarak öne sürülebilir...
ya da dış yardım olmasa gene böyle bir sonuca varılabileği milyarlı yıllara oranla bin yıllarla mümkün müdür sorusuna verilecek cevaplar arasında olasıdır ...

belki ilerleyen bin yıllarda daha farklı türler yada daha değişik sıçramalar olacaktır...

rahman ve rahim olanın adıyla...:)

Chaos
27-04-2008, 20:13
İşte ben de spekülasyon yapıyorum. :D Evrimin normal olarak insanı yaratmış olması mümkün. Yani bu noktada insanı diğer türlerden farklı kılan gelişimi alet yapma tekniğindeki gelişiminden ibaret olup hemen hemen tüm canlılarda kısıtlı olmakla birlikte kendilerine özgü fakat son derece yetkinleşmiş örgütlenmelere sahip oldukları da bir gerçek. Evrimdeki zaman yeterli değil diyemeyiz. Bu atmasyon bir savdır. İnsanın farkı yaşam alanı açısından çok da farklı değildir. Bir uzaylı dünyaya uzaydan baksa mavi bir gezegen görür. Sonra yüzeyinde örgütlenerek yaşayan canlılar görür. Sonra odaklandığında binalarda yaşayan ordan oraya birşeyler götürüp getiren yiyen içen dolaşan insanlar görür. Sonra toprağın içinde aynı şeyleri farklı materyal ve organlarla yeraltına inşa etmiş olan topraktan kuleleri ve yapıları içinde karıncalar görür. Sonra bunların içine bakarsa türlü işlevlere göre özerkleşmiş hücrelerin organizasyonunu görür. Hepsi zaman içinde farklı şekillerde örgütlenip çeşitli işlevlerde özerkleşmiş bir bütün içinde yapılanmalar yaratmaktadırlar. İnsanlığın kentleri ve ulaşımı uzaydan bakıldığında bir yaprağın iletim sistemlerine,bir hayvanın kan damarlarına benzemektedir. Her canlının gelişimi belli alanlarda yetkinleşmiştir. Arılar yuva yapmada ve yüksek frekanslı iletişimde, kediler avlanma organizasyonunda, karıncalar işbirliğinde vs. Yamamı birbiri ile dolaylı yollardan etkileşime girmekte bazen birbirlerine göre biçimlenmekte bazen de birbirlerini taklit etmektedirler. Geniş perspektiften baktığımızda insanın bunun en uzun süreçteki son hali olduğunun ötesinde çok farklı bir niteliğine rastlamayız. O da doğar beslenir büyür ölür bireyselinde ancak oluşturduğu populasyon gelişerek ortama sürekli yeniden uyarlanarak varlığını sürdürür. Aslanın pençesiyle arının iletişimi ve işbirliği ile yaptığını aletleri ve tasarımıyla yaparak hayatta kalır. Yani dışardan müdahaleden ziyade içerdeki dinamiklerin bir sonucu ortaya çıkıp *oluştuğu daha kesindir. Bu evrim sürekli olduğuna göre de dışardan bir yardımcıya lüzum yoktur. İlerde ne olacağını da yaşadığımız koşullar ve kendi değiştirip adapte olduğumuz ve de doğanın değişen dinamikleri ile birlikteki uyum mekanizmalarımız belirleyecektir. Ancak suni olarak evrimi bin yıla sıkıştırmak doğaya bilinmeyen dinamiklerini yok edici ve ihmal edici insanca dar bir müdahale olacağından başarılı olacağını söylemek pek mümkün görünmemektedir. Çünkü gerçek ırmak ile suni kanal biri hızlı ve direk amaca yönelik oluştuğu diğeri kendi iç dinamiği ile oluşmaktadır. Bu noktada evrim de insanın zekasınca anlaşılabilse de, o zekanın oluşumu evrimin iç dinamiğinin dolaysız sonucu olduğundan taklidi aynı sonucu vermeyecektir. Bu yüzden bu tür spekülasyonlar insanın tam anlayamadığı evren ve doğa hakkında kendini aşma arzusundan çıkan ve o arzunun fantastik imgesi olan kendi benzeri türlü varlıklara göndermeler yapacaktır. Ancak bunlar ise sadece hayal gücü geliştirmeye ve farklı bakış açıları aramaya yöneliktir. Evrim konusunda buna lüzum yoktur ancak uzaylılar konusu spekülasyonlara ve her türlü kurguya elbette açıktır. Yine evrim teorisi nedeniyle. Çünkü dünya da zeki tür oluşabilmişse elbette benzer koşullara sahip her gezegende de bizden çok önce ya da sonra hatta aynı anlarda olmuş olabilir. Byük oranda farklı koşullardan ötürü farklı yollardan olsa da.

evrensel-insan
27-04-2008, 21:02
Saygideger arkadaslar;

Spekulatif konular, pek insan ve insanliginin yasamsal temelli dusunce ve davranisina belki faydali olmaz ama; sonucta eger birimimiz uzay olursa ve eger uzayda biz dunyalilardan baska -dunya terminolojisiyle-canli yaratiklar varsa, bizde onlarin gozunde uzayli sayiliriz.

Soyle bir mentalite yurutmek mumkun.

Ucsuz bucaksiz evreni, bir okyanusa benzetirsek ve dunyayi da bu okyanusta bir damla olarak algilarsak; akla soyle bir soru geliyor. Koskoca okyanus-canli acisindan-bir tek damla icin mi var?

Olaya bu temelde baktigimizda uzayda da-bize yakin veya uzak-canli olabilecegini dusunmek mumkun.

Yalniz insanoglunun ifade temelli verilerinin ne kadari dunya disindaki bir yasami ifade eder? bu da ayri bir konu.

Biz gene insanogluyla sinirli dusunce ve ifade yapisina sadik kalirsak, o zaman konu zaman mevhumunda yani gecmis,simdiki ve gelecek zaman diliminde kitleniyor.Bu temelde de tarihi bir surec ve bu surecteki gelisim ortaya cikiyor.

Olaya gene bu temelde bakarsak ve evreni yasanma temelli zamana bolersek; uzayda ilk insan cagini, ortacagi, yenicagi, yakincagi ve uzay cagini-ki insanoglunun bulundugu nokta varsayabiliriz.

Tabi bu arada henuz insanoglunun yasamadigi caglarin da varsayiminin spekulasyonunu yapabiliriz. Bu temelde uzayda bizden geri, ileri, bize benzer, benzemez,bizden daha vahsi, uysal, bizden daha geri, ileri ve hatta bizle paralel medeniyetleri varsayabiliriz.

Yalniz bir seyi unutmamak gerekir bizleri biz yapan sonucta bizim dunyamizin yasamsal sartlari ve bu sartlarin getirdigi duygu dusunce ve davranislaridir.

Bu konuda yine birimimiz evren olursa ve evreni bir butun olarak alir ve bizi de bunun bir parcasi olarak kabul edersek; bizim boyle olmamizda ve onlarinda oyle olmasinda bir iletisimsel rolun oldugunu spekule edebiliriz.

Baska dunyalilarinda-ki yasam varsa-yasam sartlari, *kendi bulunduklari ortamin getirdigi yasamsal sartlari ve bu sartlarin getirdigi duygu, dusunce ve davranis sartlaridir.

Yalniz ben olaya akli ve idraki temelde baktigim icin, bu butunun hicbir parcasinin digerini yarattigi gibi bir dusunceyi spekule edemem.Yalnizca karsilikli iletisimsel bir rolu spekule edebilirim.

Butun, parcalardan olusur.Parcalar da butunu tamamlar.Ne parcanin diger parcalar adina butunu ortaya koymasi; ne de butunun parcasiz dile getirilmesi mumkun degildir.

Butun gozuyle olaya yanasmakta ya nakli ya da akli temeldedir. Benim yanasimim-konu ne olursa olsun ister yasamsal, ister spekulatif hep akli dir, nakli-tanrisal,yaratimsal- degil.

Tek umudum ve istedigim;onlarin bizler gibi ayrilmis bolunmus ve biribirleri arasinda biribirlerini kendi bunyesinde savasa surukleyen dusunce ve davranisa sahip olmamalari; kendi kendilerini boyunduruga tutsak etmemis olmalari, kendi aralarinda biz dunyalilarin basaramadigi birlik butunluk ve butun insanligin guzelliklerini tasiyor olmalari.

Bu durumda olanlarin-ki varsa-birgun dunyayla irtibat kurup, dunyanin da insan ve insanligin kendi bunyesindeki butunluk birlik ve beraberligi kurma savasinda yardimci olmalari.

Ama butun bunlar bir dilek ve bir spekulasyon.Bu insan ve insanligin birlik beraberlik ve butunlugunu sagliyacak olan yine biz dunyalilarinbireysel temelli ve hepimiz ozlu dusunce, duygu ve davranis bilinci olacaktir.

Saygilarimla;
evrensel-insan

qw19
27-04-2008, 23:09
yazı falan yazmıyorum ben.

Öldüm gülmekten çünkü :D *:D *:D

Biri hemen şu konuyu kaldırıp metale kelime-i şehadet getirtsin :wink:


Şu laf kavgada söylenmez mea.

Selamlar.

meaculpa
27-04-2008, 23:33
; Ilk amino asitlerin dusen meteorlardan gelme ihtimali *mevcut.


Spekulasyonları şimdilik bir kenera bırakıp Vartorun *bu cümlesinden hareketle *NASA destekli araştırma Geochimica et Cosmochimica Acta dergisinden şu yazıları eklemek istiyorum.

Dünya tarihinin en yoğun meteor yağmurunun 3.7 milyar yıl önce, Dünya’da yaşamın gelişmesine etki ettiği düşünülüyor. Meteor yağmuru yeryüzünde ilk bakterilerin ortaya çıktığı dönemle aynı zamana rastlıyor. Bu tesadüfe istinaden kimi araştırmacılar Dünya’ya yaşamın bu meteorlarla taşınmış olabileceğini savunuyor.


Oregon State Üniversitesi uzmanları, 1960 ve 1970’lerdeki Apollo uzay aracıyla Ay’a gidip gelen astronotların getirdiği 50’den fazla kaya örneğini inceledi. Radyometrik tarihlemede yapılan kaya örneklerinin 3.8 ila 4 milyar yaşında olduğu anlaşıldı. Ay’dan gelen kayalar arasında kimyasal farklılıklar tespit etti. Oregon State Üniversitesi uzmanı Robert Duncan, kayalar
ın bazılarının Ay’ın geneli ile benzerlik göstermediğini vurguluyor.

Bilim insanları, aynı zamanda 2002 yılında ilginç bir bulguya rastlamıştı; tortul kayalar arasında normal şartlarda Dünya’ya bulunmayan 3.7 milyar yıllık bir tungsten türü çıkarıldı.

AY’IN KRATERLERİ ORTADA
Ay yüzeyindeki binlerce irili ufaklı krater, uydunun astronomik tarihinin kaydını tutuyor. Ay’da sürtünme yaratacak hava, aşınma yaratacak su ve yüzeyi sürekli değiştiren depremler olmadığı için, kraterler genel itibariyle ilk günkü tazeliğini koruyor.

DÜNYA’DA İSE KANITLAR SINIRLI
Bilim insanları Ay’ın yüzeyini delik deşik eden yoğun meteor yağmurunun Dünya’yı etkilemiş olduğuna emin; fakat bu yağmurlara dair yeryüzünde kanıtlar oldukça kısıtlı. Bunun başlıca nedeni de, hava ve suyun yıpratıcı etkilerinin jeolojik kanıtları süpürmüş olması.

Dünya yüzeyinin 3.7 milyar yıl önce, yaklaşık 100 milyon yıl boyunca Ay’a benzer bir şekilde, kimi 10 kilometre çapında krater delikleriyle dolu olabileceği vurgulanıyor. Bilim insanları, meteor yağmuru sürecinde Dünya’da gelişmekte olan yaşam formlarının, yoğun meteor yağmurundan ve etkilerinden dolayı yok olmuş olabileceğini belirtiyor.

YAŞAMI BAŞLATMIŞ OLABİLİR
Meteor yağmuru sırasında yaşam formları vardıysa, ancak okyanus tabanında veya yeryüzündeki çatlakların içlerinde varlığını sürdürmüş olabilir. Ancak, bilim insanları bu durumda dahi yaşam formlarının meteor yağmurunda ayakta kalabilmesini düşük bir ihtimal olarak görüyor.

Bu durumda bilim insanları şu önermeyi dile getiriyor; Dünya’da yaşam varolmuş olsa dahi, bu yaşam formları meteor yağmuruyla yok olmuş ve sonrasında sıfırdan başlamış olabilir.

Bilim insanlarının ortaya attığı en çarpıcı fikir ise, meteor yağmurlarının yaşam formlarını ortadan kaldıran değil, başlatan bir süreç olduğu. Duncan, meteorların yaşamın gelişmesini sağlayacak bazı kilit molekülleri yeryüzüne getirmiş olabileceğini savunuyor.

METEOR YAĞMURUNUN KAYNAĞI BELİRSİZ
Meteor yağmurun nereden kaynaklandığı da ayrı bir soru işareti, kimi tahminlere göre 10’uncu ve 11’inci gezegenler birbirleriyle çarpışmış veya Güneş Sistemi’nin dışına doğru hareket eden Neptün, Kuiper Kuşağı’ndaki göktaşlarını uzaya savurmuş olabilir.

BEŞİNCİ GEZEGEN
Bir diğer olasılığa göre, Merkür, Venüs, Dünya, Mars hattında eskiden var olan beşinci bir gezegen Güneş’le etkileşim içinde dağıldı ve parçaları meteor yağmuru oluşturdu. Muhtemel Beşinci Gezegen’in artık parçalarının, bugün Mars ile Jüpiter arasında var olan meteor kuşağını oluşturduğu düşünülüyor.

GÜNEŞ SİSTEMİ’NDE KAOS
Son bir olasılık ise, 4 milyar yıl önce Jüpiter ve Satürn’ün yörüngeleri senkronize bir etki oluşturdu ve ortaya çıkan kütleçekim etraftaki diğer gezegenlerin yörüngelerini bozdu ve Güneş Sistemi’nde geçici bir kaos oluşturdu. Kimi gezegenler parçalanarak meteor yağmuru oluşturdu.




Evet olaya bu şekilde yaklaşınca uzaylı oldugumuzu, dolaylı yollardan kesinlikle söyleyebilirz. Sanki dünya uzayda degilmiş gibi bir hisse kapıldım bu cümlemi yazarken *:)

Bu arada vgm; kavga ettiğimiz vakit, etkilerini değerlendirmen için sana bırakıyorum.

Chaos
28-04-2008, 00:46
Saf ve mikroptan arıtılmış suyu dondurup tekrar çözerek en ilkel canlı formları oluşturabilmek mümkündür. Ancak suyun yüksek miktarda tuz ihtiva etmemesi gerekir. Böyle bir deney yapılmıştır. Kontrol deneyi olarak da saf su içinden hava geçirilmiş birkaç virgül ve çubuk bakteri havadan bulaşmıştır. Buna rağmen saf suya yukarıdaki işlem uygulandığında içersinde birçok zarsı yapı bu yapının içinde atılımlı açılıp kapanma hareketi yani canlıya özgü özerk birimler oluşmaktadır. Eğer bu suyun içine karbon ihtiva eden maddeler atılırsa organik yapıların sayısı artmaktadır.

Canlı enerji madde birlikteliğinin özerk bir yapısıdır. Suyun yüzey gerilimi onun zarsı bir yapıda olmasından kaynaklanır. Bardağı ağzına kadar doldurduğunuzda moleküllerin krarlı yapıya kavuşmak için dökülmeden kubbe biçimini aldığını görebilirsiniz. Bu noktada su dondurulduğunda içersindeki yeryüzünden ve güneşten absorbe ettiği enerji kristalize yapı içinde hapsolmakta ve bir noktada toplanmaktadır. Bu durum saf mikroptan arıtılmış suyun *orta noktasında sarımsı bir leke olarak gözlenir. Tekrar çözülme başladığında absorbe edilen enerji homojen bir şekilde dağılamaz. Suyun moleküler bağ enerjisi içinde hapsolabilir. İşte bu enerjinin sürekli harekete yönelip entropiye uygun hareketi ile suyun zarsı yapısının neden olduğu engel arasında çok küçük birimlerde en ilkel canlı formları oluşmaktadır. Büyük enerji dizgelerinin kendinden küçük olanları çekmesi yüzünden bu küçük canlı geçiş birimleri dışardan enerji alarak yeni bağ enerjileri oluşturmaktadırlar. Evrimin en başında yeryüzündeki Denizler tuzlu olmayan sığ denizler olması nedeniyle bu gibi oluşumlar sürekli tekrarlanmaktadır. Tuz ise suyun yüzey gerilimini düşürmektedir. Bu nedenle göllerdeki organik çeşitlilik daima acı sulardakinden çok daha fazladır.

Yani bu deneylerden elde edilen sonuçlara göre cansız inorganik maddelerden canlı dolaysız olarak meydana gelmiştir. Asteroitlerde ve yaşam olmayan fakat minimum koşullarda bulunan Mars gibi gezegenlerde basit organizma izlerine rastlanma nedeni budur. Su ve daima kolayca bağ yapabilen karbon hidrojen,azot gibi elementler. Uzaydan gelen organikler içinde oraya nerden gelmiş sorusu olacağı için bu spekülasyondur. Ancak yeryüzü bu açıdan her daim cansız elementlerden canlı organizma türleri oluşturabilme koşullarına sahiptir. :)

meaculpa
28-04-2008, 05:53
İyi ki spekulasyonları bir kenara koyalım dedik hemen bizide spekule ettiniz :)


Bahsettiğin deney adına sıkıntı yok yani illa meteor düştü demek gibi bir gaflet içinde olmadıkcada ben şu soruyu sorabilirim; yeryüzü cansız elementlerden, canlı organizmalar olusturmaya her daim muktedir koşullara sahip ise hep en içteki halka aranmayacakmı? aranacak elbette hemde daha uzun bir süre diye düşünüyorum ve bu anlamda da spekulasyonlar cok daha fantastik boyutlarada ulaşacaktır.



Dünya insanlığın beşiğidir. Ama hep beşikte yaşanır mı? K. Tsiolovski

Chaos
29-04-2008, 00:50
Neyin en iç halkası? Dünyanın en iç halkasında katılaşmış sıvı metal çekirdek var :D

En içteki halka nedir diye sormanın ya da bilinenin içinden bulgular oluştukça yeni bilinmeyenlerin daha da artarak araştırılmasında bir mahsur yok. Ama gökten zembille ya da meteorla inen hayat gibi spekülatif düşünceler maalesef bilimsel bulgulardan daha çok konuşuluyor. Örneğin 1960 larda ortaya çıkan kaos teorisinin dinamikleri 1930 lu yıllarda Orgonomy bilimi tarafından bulunmuştu. Yine Hubble ın galaksi evrimleri teorisi 1936 da aynı bilim dalı tarafından reddedilmiş, 1959 da Hubble kuramı küresel ve disk galaksilerde daha çok yaşlı yıldızlar olduğu anlaşılınca bilgisayar simülasyonları sonucunda kendi kuramını tam tersine çevirerek genişletilmiş Hubble kuramı diye sunmuştu. Oysa 23 yıl boyunca kaos teorisini ve kuantum kuramını çok iyi irdeleyerek canlı dinamikleri açısından ortaya koymuş enerji işlevlerine ve kendi kendine özdüzenleme ilkelerine dayanarak orgonomy bilim dalı bunu söylemiş fakat fantastik ve mistik diye karalanmıştı.
Yine aynı şekilde halen canlıların çözülme süreçlerinde etkili olan saprofit bakterilerin havadan geldiği düşüncesi hakim. Oysa orgonomy ve kuantum ve kaos terilerine aykırı olan bu dışardan etkileme varsayımları halen geçerli sayılmakta. Canlıların organize yapılarının çözülme süreçleri,dokuların ayrışarak işbirliğine son vermiş düşük enerjili ilkel organizmalara geri çözünümü, ölümün ayrışma olduğu, saprofitlerin çoğunlukla ölü vücuttaki canlı hücre birimlerinden meydana geldiği,kanserin bunun başka biçimi olduğu, organizmanın enerji dizgesine sahip olmasından ötürü bunu yitirince öldüğünü deneysel olarak ispatlamış olan bilimsel çalışmalar gözden düşürülmekteler. Bugüne kadar kimse havada bol miktarda saprofit bakteri yakalayamadı. Ancak ölüm durumunda ve kanserde bu şekil amipsiler ve saprofitlere sürekli rastlanmakta bol miktarda. Mikroskopla ölü yaprak suya daldırılınca bir grup dokunun yapraktan ayrışarak amipsilere ve kamçılı ilkel prokaryotiklere dönüştükleri de gözlendi ve resmi çekildi. Bunların kontrol deneyleri yapılarak mikrop kapmadıkları anlaşıldı. Evrendeki gezegenlerin eşlenik olarak eğilmesinin,kutup ışıklarının, fraktal geometrinin ilk temelleri atıldı. Galaksilerin önce sarmal olma nedeni açıklanarak fraktal hareketin nedeni ortaya koyuldu. Evrimin enerji dinamikleri açıklanarak canlıların neden benzer morfolojilerde olduğu ortaya konuldu. Kütle çekiminin bir dış görünüş olduğu ve dolayısıyla evrenin genişleme ivmesinde kütle çekimi lehine yavaşlayamayacağı taa 1930 larda söylendi. Bu veriler eşliğinde verem kanser aids, şizofreni vb hastalıkların kimyasal yollarla ortadan kaldırılamayacağı da ortaya konuldu. Bütün bu somut kanıtlar gösterildi. Peki ne oldu?

Spekülasyonlarla bilimin dogmatik bakış açısı ve ticareti ile bunları yıllardır söyleyenler deli olmakla,şarlatan olmakla suçlandı, hapislerde süründürüldü. Cansızdan canlı oluşumunun ispatı,ölümün yaşam enerjisi ki bu ölçüledebiliyor; kaybedilişi olduğu anlaşılır ise evrim teorisinden de büyük bir tehdit olduğu düşünülerek hem bilimin dogmaları hem din, spekülasyonlarıyla,ticari bakış açıları ve ilaç sektörlerinin dayatması ile bu bakış açıları yok sayılarak sindirildi. Canlılar ölür, ölüm anı nedendir nasıl bir dinamiktir neden bilinmez dini spekülasyon, hastalıkların birçok ölümcül olanı genetik kader e bağlanır ırkçı spekülasyon, ortada hiç görünmeyen saprofitler yaşarken kişiye zarar vermez ama ölür ölmez hemen milyonlarcası musallat olur fakat aslında akyuvarlar da ölür ölmez kişi ölmemiştir bu nasıl işleyiştir bilinmez biyolojik dıştan gelen düşmanlar spekülasyonu, canlının cansızdan oluştuğu gözlenir ama yalandan haber uydurulup sanki hiç kontrol deneyi yapılmamış gibi mikrop kapmıştır denir havadan gelen meteordan bulaşan organizmaya dayalı canlı oluşumu spekülasyonu, vs vs.

Bilimin bu tür spekülatif varsayımları teorik ve deneysel çalışmalardan daha fazla kıymet verdiğinde üretken bilimsel anlayışlar gerici anlayışların boyunduruğuna girer. Bugün hala enerjiden bahsetmek modern bilimde tabu dur. Oysa insanların bedensel elektrik işlevleri heyecanlarını yaşama hissini ve devingenliğini sağlamakta ancak bu gibi durumlar gerçekle hiç ilgisi olmayan hayali ruh gibi kavramlarla açıklanmaya çalışılarak dinsel gericiliğe bırakılmaktadır. Aynı nedenden ötürü enerji işlevlerini dışlayarak sonsuz sayıda partikül sipariş eden modern fizik de bu boşluğu dolduramamakta sürekli statik evren görüşlerine,mutlak düşüncelere gömülmektedir. İşte bu yüzden de açıklayamadığı olayları eklektik birleştirmelerle varsayımsal olarak ortaya koymaktadır zaman zaman. Örneğin evrenin genişlediğinden hareketle tekil noktadan mısır gibi patlayan evren, sonra o olmadı balon gibi şişen evren o da olmadı sıra sıra dizilmiş paralel evren, her hesap uyuşmazlığında maddesel bakış açısı ve ideal sistemlere hiç hata bulamayıp partikül uyduran teorik fizik, canlıyı kimyasal makine zanneden tıp ve biyoloji vs. Mekanik-mistik bilim anlayışından sıyrılmak,fantazi ile mistisizm karışımı bilim skandallarından kurtulunmalı artık.

meaculpa
29-04-2008, 03:42
Evet bende halka olarak katılaşan sıvı metalleri düşünmüştüm zaten :) yok öyle birsey tabi...


Bahsettigim olay senin tüm yazındaki temel serzeniş yani, bilimsel gerceklikler yerine spekulatikliklerin konusulması adına idi. Yani hep ee bunu kim yarattı yada bu nasıl olustu sorularını karsılayan mantık. Dünyada yaşamı başlatan uzaylılar ise, uzaydaki yasamı başlatan kimdi sorusu belkide. Hep bir halka daha içe yöneliş.

Bu konuları spekulasyonlar olarak tanımlayıp öyle konusuyoruz zaten nitekim bilimsel temelden uzaklasmamayıda ön koşul kabul ediyoruz. Bilinmeze dogru hep bir çekim söz konusu yada bilinir bazı şeyler fakat insan kendi içindekileride katıp olayı mistik bir hale getirmekten zevk alır. Bilimsel olarak ölçümü yapılsa bile bugünün verileri bir kenara itilmemelidir. Spekulasyonlar adınada konusurken ayaklarımız eger cok kayarsa acarız bir ıkı bilimsel makale evrim adına, okur iman tazeleriz falan dimi yani :wink: Bu anlamda burda yapacagımız spekulasyonları keyifli degerlendiriyorum ben adıma.


Orgonominin adını gecirmişken bize bu teoriden bahsetmeni istiyorum yani nedir iç dinamikleri. Enerjiyi merkez edindigi aşikar fakat aynı zaman da kullanıldıgı alanlarıda bildirebilirsin bize. Daha evvelde arastırdım biraz fakat türkçe kaynaklar çok kısıtlı.


Evrendeki gezegenlerin eşlenik olarak eğilmesinin,kutup ışıklarının, fraktal geometrinin ilk temelleri atıldı. Galaksilerin önce sarmal olma nedeni açıklanarak fraktal hareketin nedeni ortaya koyuldu. Evrimin enerji dinamikleri açıklanarak canlıların neden benzer morfolojilerde olduğu ortaya konuldu. Kütle çekiminin bir dış görünüş olduğu ve dolayısıyla evrenin genişleme ivmesinde kütle çekimi lehine yavaşlayamayacağı taa 1930 larda söylendi. Bu veriler eşliğinde verem kanser aids, şizofreni vb hastalıkların kimyasal yollarla ortadan kaldırılamayacağı da ortaya konuldu. Bütün bu somut kanıtlar gösterildi. Peki ne oldu?


Bu paragrafınıda acıklamanı istiyorum ama biraz daha basit bir dille lütfen yani ben ne bileyim fraktalı falan filan :wink:

frodo
01-05-2008, 01:33
Freud insanın iki önemli travma yaşadığından söz eder. Birincisi Kopernik ile evrenin merkezindeki tahtından olmasıdır. İkincisi ise Darwin ve evrim teorisi ile yaratıcının suretinde ve onun ruhundan üflenerek elde edilmiş ayrıcalıklı konumunu kaybetmesidir.

Kopernik ve ardılları insan için yaratılmış evren kurgusunu yok ederek, insanı büyüklüğü bilinemeyen, belki de sonsuzluğu kucaklayan akılalmaz bir evrende nokta değerine düşürdü. Ama asıl öldürücü darbe insanı doğanın canlılığının sıradan bir parçası haline getiren Darwin'in teorisinden geldi. İnsanın yüzyıllarca şişirilmiş egosu için bu travmalar gerçekten yıkıcı oldu.

Şimdi insanoğlu bu "aşağılanmış" onurunu bir nebze olsun rahatlatmanın yollarını aramakla meşgûl. Ve yine iki ayak üzerine doğrulduğu andan beri yaptığı şeyi yapıyor: yıldızlarla dolu gökyüzüne çevirdi yüzünü. Eğer varlığına kozmik müdahale ve bununla ilgilibir açıklama getirirse bu aşağılanmadan kurtulup rahatlayacak.

Peki bu "müdahale" gerçekten olmuş mu ? Buna verilebilecek en mantıklı yanıt "olasılıklar aralığında" olmasından daha kesin bir sonuca işaret etmez. Ama bu güne değin böyle bir müdahalenin izi olabilecek herhangi bir bulguya sahip değiliz.

Chaos
01-05-2008, 15:18
http://www.youtube.com/watch?v=sdoA3AJ6zGE

metalheart
01-05-2008, 15:27
sevgili frodo,
herhangi bir kesin bulguya an itibarı ile sahip olmamamız, ihtimalsizlik hesaplarını değiştirmez diye düşünüyorum...

herhalukarda olasılıklar dahilindedir..
olayın psikolojik , travmasal boyutlarına gelince...
böyle bir müdahalenin olurda ispatlanması aşamasında , ruhumun rahatlayacağını zannetmiyorum...:)

frodo
01-05-2008, 18:49
Olasılık aralığında neredeyse sonsuz miktarda farklı senaryo üretmek mümkün sevgili metal.

Chaos'un verdiği linkte A.C.Clarke uzaylı gelişmiş bir uygarlığın insana müdahalesini isviçre çakısı gibi her işe yarayan bir karataşla yaptıklarını kurgular. Henüz hominid düzeyindeki insanımsılara sürekli iletilen gizemli bir mesajla müdahale eden bu uygarlık insanın "devrimci" doğuşunu gerçekleştirir.

Bir başka bilim-kurgu eserinde F.Pohl bu müdahalenin başarısız versiyonunu kurgular. "Hiçiler" hominidlerden bir gurubu kuyruklu yıldız artıklarından besin üreten bir fabrikada işçi-köle olarak kullanır. Ancak doğal ortamından kopartılan bu insanımsılar hemcinslerinin dünyada yaşadığı evrimsel süreçten yoksun kaldıkları için yarı-akıllı ucubeler olarak kalırlar.

Peki bu türden spekülasyonlara karşı "elimizdeki yegane şey" olan bilim ne diyor ? Bütün öngörüleri sınanmaya açık evrim teorisi ile bu karmaşık süreci aydınlatmaya çalışanların çabaları bu türden kurgulardan çok daha fazla kanıt sunmuyor mu ?

Hominidlerden insana evrimleşmenin tümüyle aydınlatıldığını her aşamanın ezbere bilindiğini kimse iddia etmiyor. Ama bu dönüşümün olduğuna dair her geçen gün karşı konulamaz olgular
günyüzüne çıkarılıyor.

Sana verdiğim ve bu başlıkta yayınladığın link ikili bir karşılaştırma ile oluşturulan tezlerden. Hem fosil kayıtları hem de artık evrim teorisinin alet çantası niteliğine kavuşan genetik bilimin bulguları izlenerek insanın devrimci doğuşu anlatılmış.

metalheart
01-05-2008, 19:07
http://www.kubrick2001.com

paradoksal yorumlara açık kısa özet....

walla
02-05-2008, 01:18
Uzaylilar var veya yok bu tartisilabilinir. Ama insanin evrim surecinde uzaylilarin parmagi oldugu fikrine katilmiyorum. Cunku evrimin hizli yada yavas olmasi sadece ortamin sartlarina bagli. Organizma ne kadar zorlukla karsilasirsa o kadar cabuk uyum sagliyor. Hatta 2-3 gun gibi kisa surede bile. ornek ayakkabi ayaginizi vurdu. Vuran yerde hemen keratin dokusu kalinlasiyor ve mukavemet kazaniyor. Gibi bircok ornek verilebilir. Ve insan bir, bir daha iki yaptigini ogrendi ise en karmasik problemler bile ayni kolayliktadir onemli olan beyinin bu basit sorunu cozebilmesidir.

metalheart
11-05-2008, 08:24
walla
ayak nasırı ile beyin hücrelerinin gelişimini yanyana getirdin ya.......:)

aydoe
16-05-2008, 00:42
Cumhuriyet 15.05.2008VATİKAN:
Uzaylılar kardeşimiz
Dış Haberler Servisi - Vatikan Rasathanesi, “uzaylıların varlığına inanmanın inanca ters düşmediğini” belirterek başka gezegenlerde de Tanrı tarafından yaratılan akıllı varlıklar olabileceğini bildirdi. Rasathane müdürü ve Papa 16. Benedikt’in başastronomu Jose Gabriel Funes, Vatikan’da yayımlanan L’Osservatore Romano gazetesine yaptığı açıklamada, evrenin büyüklüğünün Dünya’nın dışında başka yaşam türlerinin yaşama ihtimalinin de bulunduğu anlamına geldiğini söyledi.
Gazetenin “Uzaylılar Benim Kardeşim” başlığıyla verdiği haberde, “Henüz kesin bir kanıt bulunamasa da bu olasılığın dışlanamayacağını, çünkü uzaylıların da Tanrı tarafından yaratıldığını” belirten Funes, “uzaylıların varlığını dışlamanın, Tanrı’nın yaratma özgürlüğünü sınırlamak olacağını” ifade etti. Funes ayrıca uzaylıların “zavallı insanların taşıdığı dünyevi yüklerden arınmış ve günahsız” olabileceğini söyledi. Yüzyıllar önce Katolik kilisesinin dünyanın yuvarlak olduğunu bulan Galileo Galilei’yi aforoz ettiğinin hatırlatılması üzerine Funes, “İnsanlar hata yapar, ama zaman, sayfayı çevirip geleceğe bakma zamanıdır” dedi. Funes bilim ve dinin birbirine ihtiyacı olduğunu ve birçok astronomun Tanrı’ya inandığını öne sürdü. Bilim ve din arasındaki ilişkiyi güçlendirmeye çalıştığını vurgulayan Vatikan kilisesinin, gelecek yıl da evrim teorisinin babası olan Charles Darwin’in 200. doğum günü nedeniyle bir konferans düzenleyeceği belirtiliyor.

YIWALY
11-06-2008, 00:51
Yaşamın başlangıcında bir rollerinin olmadığı kesin, ama insanın evriminde rol oynadıkları meçhul. Yukarıdaki yazılarda da bahsedildiği gibi evrimin basamaklarının uzunluğunu belirlemekte. Ama neden daha zoru olmadıda kolayı oldu sorusu soruladabilir. Bundan 5bin yıl önce insanlar olmasaydı derdik ki haa bu işte bir bit yeniği var. Ama veri eksikliğinden kesin birşey diyemeyiz. Yaptılarsada böyle bişeyi, bu teknolojiye sahip bir topluluğun, insanların yediği haltları görüp hatalarını düzeltmeleri gerekirdi. O halde diyebiliriz ki böyle birşey yok. Ya da uzaylılar şerefsiz.

AKHENATON
05-11-2008, 02:29
Yaşamın Kaynağı Uzaymı ?

Gezegenler üzerine çalışan biliminsanları, Güneş sistemindeki bazı gezegenler ve onların uydularında eskiden sıvı halde su bulunduğunu çoktan ortaya çıkardılar. Su, tanıdığımız biçimde yaşamın temel gereksinimlerinden biri olduğu için, Dünya-dışı yaşam araştırmalarında da olmazsa olmazlardan biri. Biliminsanlarının üzerinde en çok durdukları gezegense Mars. Çünkü bu gezegenin Güneş’e uzaklığı, onun gereken ısıyı Güneş’ten alabilmesi için uygun. Ayrıca, gezegende eskiden sıvı halde su bulunduğu açıkça görülüyor. Mars’ın yanı sıra, Jüpiter’in büyük uydularından Europa’nın yüzeyini kaplayan buz katmanının altında da kilometreler derinlikte bir okyanus bulunuyor. Satürn’ün en büyük uydusu Titan, organik moleküller bakımından çok zengin. Her ne kadar burası Güneş’e çok uzak ve soğuk olsa da, en azından bir zamanlar burada yaşamın ortaya çıkması işten bile değil.

Güneş Sistemi’ndeki gezegenler arasında en zorlu koşullara sahip olanı Venüs. Ancak, geçmişte bu gezegenin durumu belki de Dünya’nınki gibiydi. Günümüzde bile gezegenin yoğun atmosferinin üst katmanları, mikropların yaşamasına olanak tanıyacak kadar ılımlı olabilir.

Peki, “başka dünyalarda” gelişmiş olabilecek mikroorganizmalar gezegenlerarası yolculuk yapabilir mi? Eskiden, belki yirmi yıl öncesine kadar, “uzay” dediğimiz gezegenlerarası ortam büyük bir engel olarak görülüyordu. Ancak, o zamandan bu yana yeryüzünde bulunan ve Mars’tan geldikleri anlaşılan çok sayıda taş, bu düşünceyi değiştirdi. Bu arada, biyologlar da yeryüzünde, çok zorlu koşullara dayanabilen mikroorganizmalar keşfettiler.

Bazı mikroorganizmaların, göktaşlarının içinde yapacakları kısa bir yolculuktan sağ salim çıkabilecekleri düşünülüyor. Şimdilik kimse, yaşamın bu yolla başka bir gezegenden geldiğini söylemese de, en azından artık bunun olanaksız olmadığı biliniyor. Üstelik, henüz yaşamın tam olarak nerede ve nasıl ortaya çıktığı, Güneş Sistemi’ndeki öteki gezegenlerde ya da başka yıldız sistemlerindeki gezegenlerde bulunup bulunmadığı bilinmiyor.

Cansızdan Canlıya

Eski düşünürler için, yaşamın cansız maddeden ortaya çıkması çok şaşırtıcı bir olaydı. Bunu bir çeşit “büyü” olarak görenler bile vardı. Günümüzden 2500 yıl önce yaşamış olan Yunanlı bilgin Anaksagoras’a göre yaşamın kaynağı evreni oluşturan çok küçük tohumlardı. Bu varsayım, oldukça gelişmiş bir biçimiyle aslında günümüzde de geçerliliğini sürdürüyor. “Yaşam, her durumda, cansız maddeden oluşmuş olmalı.”

Yaşamın kaynağını araştıran biliminsanları, ilk mikropların Dünya’da mı ortaya çıktığını, yoksa uzaydan mı geldiğini artık pek sorgulamıyorlar. İlk zamanlarında Güneş Sistemi günümüzdeki gibi sakin bir yer değildi. Yeryüzü, basit organik moleküller içeren göktaşlarının bombardımanı altındaydı. Genç Dünya’ya, canlılığa çok yaklaşmış karmaşık moleküller de bu şekilde gelmiş olabilir. Gezegenimizde uygun koşulları bulan bu moleküller evrimlerini sürdürerek birer canlıya dönüşmüş olabilirler. Yani, yaşamın kaynağı aynı anda hem yeryüzü hem de uzay olabilir.

1950’li yıllarda laboratuvar ortamında yapılan ve Dünya’daki ilkel koşulları canlandıran bir deney, bu varsayımı doğrular nitelikteydi. İlkel Dünya’da bulunan bazı basit bileşiklerden, yaşamın temelini oluşturan aminoasitler ve bazı başka moleküllerin oluşturulabileceği anlaşıldı. Bunun gibi, RNA (ribonükleik asit) gibi daha karmaşık moleküllerin de benzer şekilde oluşarak, yaşamın gelişiminde önemli rol oynadığı düşünülüyor.

http://img508.imageshack.us/img508/6691/td1ik7.jpg (http://imageshack.us)
http://img508.imageshack.us/img508/td1ik7.jpg/1/w245.png (http://g.imageshack.us/img508/td1ik7.jpg/1/)

Yaşamın kaynağı üzerine çalışan bazı araştırmacılar, mikroorganizmaların gezegenlerarası yolculuğa dayanabilmeleri için hangi koşulların gerektiği üzerine senaryolar üretiyorlar. Gezegenlerarası yolculukların bugünkü teknolojimizle bile zor olduğunu düşünürsek, geçmişte ilkel canlılar bunu nasıl başarmış olabilirler?

Gezegenlerarası yolculuğa çıkan mikroorganizmaların öncelikle gezegenin yüzeyinden bir şekilde fırlatılmaları gerekiyor. Gezegenin kütleçekiminden kurtulmaları için, bu etkinin epeyce güçlü olması şart. Bu da ancak bir kuyrukluyıldız ya da asteroit gibi büyükçe bir göktaşının çarpmasıyla olabilir. Nitekim, bu tür çarpışmalara ilkel Güneş Sistemi’nde çok sık rastlanıyordu. Çarpışmada gezegenin kütleçekiminden kurtulan kayaların, başka bir gezegen ya da uydusu tarafından yakalanması ve tümüyle yanmadan yüzeye ulaşması gerekiyor. Bu, gerçek dışı bir senaryo gibi görünse de, sık rastlanan bir durum.

Araştırmalara göre, her birkaç milyon yılda bir, Mars’tan kopan parçalar gezegenimize kadar ulaşıyor. Ancak, iş bununla bitmiyor. Parçaların yeryüzüne ulaşabilmesi için uzun bir yolculuk yapmaları gerekiyor. Çarpışmayı izleyen üç yıl içinde yeryüzüne ulaşan ve büyüklükleri bir yumruktan daha küçük olmayan taşların toplam sayısı 10 kadar oluyor. Daha küçük parçacıkların çok daha hızlı, büyük parçalarınsa daha yavaş ulaştıkları düşünülüyor.

Çarpışma ve atmosfere giriş bir yana, araştırmalar yaşam tohumlarının gezegenler arasında yapacakları yolculuğun daha da yıpratıcı olacağını gösteriyor. İştetaşıyıcı kayacı ilk evinden fırlatan çarpışmada, yeni evinin atmosferine girişinde ve bu ikisinin arasında geçen zamanda mikroorganizmaların başına gelebilecekler:

Çarpışma sırasında, çarpışmanın çevresindeki en büyük yıkıcı etki, çok yüksek basınç, sıcaklık ve ivme (hızlanma). laboratuarda yapılan araştırmalar, bazı bakteri türlerinin çok yüksek basınç ve ivmeye dayanabileceğini gösteriyor. Çarpışmada ortaya çıkan sıcaklıksa, kayaları, içinde bulunan mikroorganizmaları kavuracak kadar ısıtamıyor. Bunun da ötesinde, bilgisayarla yapılan canlandırmalarda gezegenin yüzeyinden kopan parçaların bir bölümünün, önemli bir basınç ve sıcaklığa maruz kalmadan gezegenlerarası boşluğa savrulduğu görülüyor.

ABD Chicago Üniversitesi’nde yapılan bir araştırmada, atmosfere giren gezegenlerarası ortamdaki toz parçalarının, eskiden sanıldığı gibi yanmadığı ortaya çıktı. Atmosfere düşük hızla giren bu parçalar yavaşça alt katmanlara inerek yüzeye ulaşabiliyor. Buna karşın, göktaşları yerçekiminin etkisiyle hızlanarak atmosferde ilerlerken ciddi bir ısınma söz konusu oluyor. Bu nedenle de atmosferde ilerlerken yüzeyleri eriyor. Ancak bu yüksek sıcaklık, büyükçe göktaşlarının yüzeyinin altına ancak birkaç cm işleyebiliyor. Bu da göktaşının içinde bulunan mikroorganizmaların kavrulmaktan kurtulabileceği anlamına geliyor.

1996’da ünlü olan Mars taşı ALH84001, bu ününü içindeki mikroorganizma fosillerine benzeyen yapılara borçlu. (Bu taşın içindeki yapının mikroorganizma fosili olup olmadığı anlaşılamadı.) Ancak, bu taş ve benzerleri üzerinde araştırma yapan biliminsanları, taşın Mars’taki oluşumundan sonra aşırı derecede ısınmadığını saptadılar. Hatta Mars’taki çarpışma, taşların sıcaklığını 100 derecenin üzerine çıkaramamış bile. Çoğu değilse bile, yeryüzündeki bazı tek hücreli canlılar, bu sıcaklıklara direnebilecek kadar dayanıklılar.

Çarpışmadan kaynaklanan patlama ve atmosfere girişte meydana gelen zorlu koşulları aşabilecek dayanıklılıkta olmak yeterli değil. Belki bunlardan da zor olanı, gezegenlerarası ortamda yapılan uzun yolculuğa dayanmak. Burası, sadece boşluk gibi görünse de gerçekte pek de öyle değil. Burada sıcaklıklar çok aşırı değerlerde bulunabiliyor. Göktaşının Güneş’e bakan yüzüyle öteki yüzü arasında yüzlerce derece sıcaklık farkı olabiliyor. Bununla birlikte, yoğunluk da çok düşük; sıfıra yakın. Ama hepsinden daha yıkıcı olanı ışınım (radyasyon). Güneş, bol miktarda UV (morötesi) ışınımı yayıyor. Bu ışınım yeryüzünde bile, özellikle mikroorganizmalar üzerinde öldürücü etkiye sahip.

UV’den korunmak için ince bir kaya katmanı yeterli oluyor. Ancak, küçük toz parçacıklarının üzerinde bulunabilecek mikroorganizmalar için UV önemli bir tehdit oluşturuyor. UV, koruması olan mikroorganizmalar için tek başına fazla sorun olmasa da, dolaylı yoldan oluyor. UV kayalarla etkileşime girdiğinde, farklı ışınım tipleri ortaya çıkabiliyor. Bunlar ve gama ışınımı gibi yüksek enerjili ışınım türleri, yaklaşık iki metre çaplı bir göktaşının merkezine kadar ulaşabiliyor. Güneş ve yıldızlararası ortamdan gelen, elektrik yüklü parçacıklar da maddeyle etkileşime girerek canlılar için zararlı ışınımın ortaya çıkmasına neden oluyor.

http://img508.imageshack.us/img508/6349/td2uv7.jpg (http://imageshack.us)
http://img508.imageshack.us/img508/td2uv7.jpg/1/w279.png (http://g.imageshack.us/img508/td2uv7.jpg/1/)

Milyonlarca yıl önce Mars’tan yeryüzüne düşmüş olan bir
taşın içinde, mikroorganizma fosillerine benzer yapılar.

Sonuçta, yapılan araştırmalar, gezegenlerarası yolculuğun çoğu bakteri türü için kolay olmadığını gösteriyor. Ancak bazı türler var ki, çok dayanıklılar. 1950’lerde keşfedilen bir bakteri türü (Deinococcus radiodurans) besinleri bakterilerden arındırmada kullanılan ışınıma dayanabiliyor. Bu bakteri öyle dayanıklı ki, nükleer reaktörün içinde bile çoğalabiliyor.

Işınımın mikroorganizmalar üzerinde yarattığı en önemli yıkım, genetik kodlarını taşıyan DNA’larının parçalanması.D. radiodurans, ışınımı önemli ölçüde engelleyen hücre duvarının yanı sıra, DNA’sını tamir edebilme yeteneğine de sahip. Benzer özelliklere sahip bakteriler, aşırı ısı etkisi altında kalmadıkları sürece, gezegenlerarası ortamdaki ışınıma dayanabilirler.

Canlıların bu tür yolculuklara nasıl tepkiler vereceğini henüz pek de iyi bilmiyoruz. Bu konuda yapılan çalışmalar, genelde insanların uzay yolculuklarında ne kadar ışınım altında kaldıklarını ve bunun onlar üzerindeki etkilerini anlamaya yönelik. Yalnız, 2001 yılında Mars Odyssey yörünge aracıyla birlikte gönderilen MARIE (Mars Çevresi Işınım Deneyi) adlı araç, kozmik ışınımı ve Güneş’in ışınımının dozunu ölçüyor. MARIE, herhangi bir canlı içermesede, özellikle DNA’ya zarar verebilecek ışınımı ölçmek için tasarlanmış bir araç.

Peki, sonuç olarak yaşamın uzaydan gelmiş olabileceğini söyleyebilir miyiz? Kuramsal olarak “evet”. Yani, yapılan araştırmalar bunun mümkün olduğunu gösteriyor. Şimdilik, mikroorganizmaların gezegenlerarası yolculuk başarıları tam olarak bilinmiyor. Başka gezegenler ve uydularında da yaşamın izlerine rastlanmış değil. Ancak, örneğin Mars’tan gelenlerin yanı sıra, Dünya’da da yaşam bağımsız olarak gelişmiş olabilir. Henüz yeryüzündeki bakteri türlerinin çok küçük bir bölümünü keşfettiğimizi düşünürsek, belki de çok farklı genetik yapıya sahip, bir zamanlar Mars’tan gelmiş olan bakterileri henüz keşfetmiş değiliz. Bu bakteriler, bir yerlerde ilkel biçimleriyle yaşamlarını sürdürüyor olabilirler.

http://img508.imageshack.us/img508/2926/td3gc4.jpg (http://imageshack.us)
http://img508.imageshack.us/img508/td3gc4.jpg/1/w300.png (http://g.imageshack.us/img508/td3gc4.jpg/1/)

eryüzünde bu güne kadar bulunan yaklaşık 25.000
göktaşından 34’ünün Mars’tan geldiği kesinleşti. Mars’tan
gelmiş bu taş, yaklaşık yarım kilogram kütlede.
Elbette, bu mekanizmanın tersine işlemesi de bir ölçüde mümkün. Yani, Dünya’daki ilkel yaşamın başka gezegenlere ve uydularına taşınmış olması söz konusu olabilir. Bu da, Dünya’dan giden mikroorganizmaların, uygun ortam bulduklarında bu gezegenlerde de gelişip çoğalabileceği anlamına gelebilir. Bu canlılar, orada evrim geçirerek daha gelişmiş canlı türlerine de dönüşmüş olabilirler. Bu açıdan bakınca, öteki gezegenlerde ya da uydularında yaşamın bulunması pek şaşırtıcı olmayabilir. Ancak, şunu da belirtmek gerekir ki, araştırmalar Mars’tan Dünya’ya gelen göktaşlarının sayısının Dünya’dan Mars’a gidenlerinkinden çok daha fazla olduğunu gösteriyor.

Mars ve Dünya arasındaki alışveriş, ne olursa olsun heyecan verici. Çünkü yaşam bir yerlerde başladıktan sonra, bu şekilde tüm sisteme yayılabiliyor; en azından kuramsal olarak. Bu yalnızca bizim sistemimizde değil, tüm evrende işleyen bir mekanizma olmalı. Bu şekilde, belki de evrende yaşamın sandığımızdan çok daha yaygın olduğunu düşünebiliriz.

KAYNAK: Bilim ve Teknik

evrensel-insan
06-11-2008, 17:41
Saygideger AKHENATON;

Bugun artik, insanoglunun dusunce ufku, dunya ile sinirli degil. Bu ufuk, evrenle sinirli. Dolayisiyle, evreni bir butun ve diger herseyi de onun bir tamamlayan parcasi olarak algilarsak; evrende nerde ne var veya nerde ne olusmus, bu sorularin cevabi artik bir evrensellik temelinde.

Senin, uzay diye tanimladigin da evrenin gorunusu. Oyuzden, dunya dahil; evrenin herhangibir yerindeki, bir konu ile ilgili sorulacak soru ve verilecek cevap; tum evreni kapsar.

Yalniz, burdaki tek dikkat edilmesi gereken konu; bizler, birer insanoglu olarak; tum iletisimimizi, yine ancak kendi kendimize yapabiliriz. Henuz, insanoglunun kendi disinda; ne bir alternatifi var, ne de bir dialog olanagi.

O yuzden, ne sorup nasil cevaplayacaksak cevaplayalim, bunun bir insanoglu iletisimi oldugunun ve insanoglu disinda baska bir canli turunu baglamadiginin ve insanoglunun henuz, baska bir canli ile dialog kurmasinin mumkun olmadiginin bilincinde olalim.

Insanoglunun, nasil bir evrensel dusunce yapisina ve kokenine sahip oldugunu ortaya koyabilmis biri olarak ben; sorulan her sorunun ve verilecek her cevabin nasil bir sorun teskil ettiginin de bilincindeyim.

Eger, konu tatmin olmaksa ve verilecek cevaplar spekulasyonun otesine gitmeyecekse; isteyen istedigi cevabi, sirf kendi kisisel merakini gidermek ve kendini tatmin etmek icin verebilir.

Ben, zaten; insanoglunun; degil evren, kendi kimligini bile ortaya koyamiyacagi gorusundeyim. O yuzden bu konularda spekulasyon yapmak yerine; sadece insanoglunun yasam ve iliskideki; dusunce ve davranisinda; insani ve insanligi bir butun ve beraberlik icinde ortaya koymasindan ve koyabileceginin mumkunlugunden yanayim.

Cunku, insanoglunun elinde birtek yasami ve hem kendi, hemde kendi disindakileriyle iliskisi var-ki bu iliski tek taraflidir-Bunlari, ozlenen ve arzulanan evrensel temeldeki yapiya oturtsun yeter.

Saygilarimla;
evrensel-insan

Serdar
08-11-2008, 17:58
The Biggest Secret(David İcke): sayfa 38-39

Yazıyı Türkçeye kendim çevirdim. İlk başlarda, David İcke'nin mecazlama yaptığını düşünüyordum, ama galiba İcke ciddi ciddi bu işlerle uğraşıyor. Bize birtakım şifreler mi sunmaya çalışıyor, birşey mi ima etmeye çalışıyor, yoksa İcke hakikaten kafayı sıyırmış mı? Bu soruları kendime sormadan edemedim.

TANRILARIN OĞULLARI

Sürüngen ırkı 200,000-300,000 yıl önce bir Annunnaki-insan hibridi(Adam?) olarak ortaya çıktılar. Ben eminim ki, dış dünyadan gelen ırklar ayrıca, yeryüzündeki geniş insan çeşitliğinin üretilebilmesi için insan soyu ile çiftleşti. Fakat, ben burada sürüngen gruplar üzerine odaklanıyorum, çünkü onların arzuları insanların yaşantılarını kontrol ve manipule etmektir. Açıkçası buradan daha karanlık bir hikayeye geliriz, fakat yeteri kadar ve neler olup bittiğini göstermek için elimizde kanıt yoktur. Daha da bakınca, daha açık görüngüler şunlardır: sürüngenler Marsta yaptıklarını, burada da yapmışlardı. Türler arası çiftleme ile ana popülasyona sızmışlar ve ele geçirmişlerdi. Bu bana, onlar yeryüzüne geldiklerinde, zaten Martianların arasında sürüngen-aryan melezlerin zaten var olduğunu gösteriyordu. Annunakiler ve Martianlar veya Aryanlar için birinci temel yerleşim, milattan önce 4800'ler civarındaki Venus afetinden sonra, Türkiye, İran ve Kürdistan dağlarıdır. Ne zaman ki sular geri çekildi, onlar ve hibritleri buradan yeniden ortaya çıktılar. Kurak ve cansız topraklarda gelişmiş uygarlıkları(Sümer, Mısır, Babylon(İsrail) ve İndus Alley) yaratanlar onlardı. Annunaki sürüngenlerinin göründükleri önemli bir merkez de Caucasus dağlarıdır ve bu merkez de onların hikayede tekrardan ve tekrardan çıktıkları bölgeydi. Ben bu bölgede bu türlerin, çok daha önemli planlanmalara ve düzenlenmelere gittiklerini hissediyorum: muhtemelen insan-sürüngen hibrid geçiş türünü ürettikleri mekan yeraltında. Bu bölge ile ilgili bir araştırma da, insanların Rh (veya rhesus) kan grup numaraları ile ilgili. Sık sık doğumdan kısa bir süre sonra yeni doğan bebekler, mavi bir renk almaktadırlar. Bu durum “mavi kan” ve diğeri de “gerçek mavi” olarak isimlendirilen kraliyet kan bağıyla aynı orijinden olduklarını göstermektedir. Mavi kan bağının Martianlara ait oldukları ve Martianların da kendi kan bağlarıyla birlikte geldikleri yerler olduğu söylenir/speküle edilir. Beyaz insanlar, siyah ve asyalılara göre Rh(-) negatif kan grubuna daha uzaktırlar.

The Biggest Secret(David İcke): sayfa 38-39

Serdar
08-11-2008, 18:15
Kısacası ben size söyliyeyim: Icke dünyayı uzaylıların yönettiğini söylüyor. Bu konuda bayağı ısrarlı. Bu uzaylı sürüngen-insan melezlerinin de köklerinin Orta Doğu'da, yani Türkiye, İran ve Kürdistan'ın bir bileşimi olan bölgedeki dağlarda yerin altında olduğunu ve oradan çoğalıp dünyayı kontrol altına aldıklarını anlatıyor. Tarihin çeşitli dönemlerinde aynı bölgeden tekrar tekrar çoğalıp yayıldıklarını söylüyor.

Başka bir yazısında da bunların yerin altındaki mağaralarda yaşadıklarını söylüyordu.

Bence İcke o bölgedeki ve dünyadaki olan ve dünyayı ve insalığı ilgilendirebilecek olan gelişmeleri ve olayları başka bir anlatım kalıbına dökmüş, oradan anlatıyor. Diğer yandan gerçekleri çarpıtmak gibi bir amacının olup olmadığını da göz önünde bulundurabiliriz.

Serdar
08-11-2008, 23:49
Bu arada Caucasus dağları İran'ın kuzeyinde ve kısmen Kafkasya üzerindeki bir bölgededir.

prometheus4517
08-11-2008, 23:57
Caucasus kafkasya dır ama ben bu david icke nin ne gibi kanıtlar sunduğunu merak ediyorum. sen son bunun gibi bir grup insan, 24 ekimde dünyaya uzaylıların geleceğini bunların bütün insanlığa başka boyutlara gitmek isteyip istemeyeceklerini soracaklarını söylüyorlardı. isteyenleri 7.8. boyutlara falan götüreceklermiş. bir haberde okumuştum eylül ayında.

ya bu saçmalıklar nerden çıkıyor arkadaş. insanlar artık mesnetsizce savurmaya başladı.

atın atın

kalede ben varım :D

aydoe
09-11-2008, 00:12
Sevgili Serdar,
David İcke kafayı falan sıyırmamış,bak sen bilem kitabını alıp okuyorsun ve yeni yeni sorgulamaya başladın.
Yalnız adam bu işten para kazanıyor sen gibi binlerce insanın ilgisini çekiyor.
Tv programları yapıyor kitapları satıyor işinden memnun ve mutlu yaşayıp gidiyor.
Akhenaton 10 tane David yapar ama maalesef daha dünya çapında medyatik olamadı:)

prometheus4517
09-11-2008, 00:17
Benim bir projem var, akhenatona yardım edelim. Bi yayıneviyle anlaşıp ünlü edelim onu ama bir şartla o da kazandığı parayı siteyle paylaşsın. Sevgili akhenaton bütün doğrularını böylece dünyayla paylaşmış olursun. Ne diyorsun? Nasıl bir anlaşma?

KızıL
10-11-2008, 00:19
national geographıc de 2 gün önce akşam bu konbuda çok ilginçbir belgesel vardı ortalarında yakaladığım için adıı öğrenemedim ancak konuya çok farklı bakmışlar ve akla mantığa uygun varsayımları var en önemli özellik ise piramitlerin ve biyerde bulunan bir kafatası kafatası insana hiç benzemiyor ve piramitleri yaptıranların uzaylılar olduğu düşünülüyor yapımda ise insanların kullanıldığı söyleniyor hatta birde ilginç soru vardı uzaylular insanlarla çiftleşti mi??

AKHENATON
10-11-2008, 13:32
Australopithecus: İlk hominid (insansı) olan bu tür, 2-3 milyon yıl öncesinin Afrika savanlarına aittir. Beyin büyüklüğü, modern insan beyninin 1/3'ü kadardı. Yüz hafifçe ileri çıkık, çenenin ucundaki çıkıntı ise yoktu. Dişlerinin şekli modern insanınkine çok benziyordu. Australopithecus robustus daha ilkel bir form idi, vücut ve beyin olarak daha az gelişmişti. Australopithecus africanus ise daha iri bir vücut yapısına sahipti (yaklaşık 160 cm boyunda ve 60 kg ağırlığında), ilkel taş aletler yapabilmişti, avcılık yapmaya başlamıştı ve çok büyük bir ihtimalle konuşma yeteneği de kazanmıştı.
Homo habilis: Alet yapabildiği ve kullanabildiği bilinen ilk hominiddir.
Homo erectus: Pekin veya Java adamlarını da içeren bu tür, 1,5 milyon yıl önce Homo habilis'den evrimleşmiştir. H. erectus ateş yakabiliyor, avcılık yapıyor ve barınaklarda yaşıyordu. Ilkel sayılan Java adamlarında yamyamlık da görülüyordu. Yaklaşık 1000 ml'lik bir beyine sahipti (modern insanda beyin yaklaşık 1375 ml'dir).
Homo sapiens: Modern insana çok büyük benzerlikler gösteren ilkel H. sapiens varyasyonları Heidelberg insanı, Swanscombe insanı, Steinheim insanı ve Weimar insanını içerir.
1. Neandertal insanı: 130 000 - 30 000 yıl önce yaşamıştır.
2. Cro-Magnon insanı: 90 000 yıl önce yaşamıştır.
Homo sapiens'e ait en eski fosiller, Almanya'daki Neander vadisinde bulunan Neandertal insanına aittir (130 000 - 30 000 yıl öncesi). Modern insan ile karşılaştırıldığında, daha geniş ve çıkık bir göğüs kafesine, daha iri bir kaş bantına, daha güçlü bir çeneye ve biraz daha büyük bir kafatasına ve beyine sahipti. Neandertal insanlarının alet yapabiliyor ve kullanabiliyor olmalarının yanısıra, ölüleri için gömü törenleri yaptıkları da bilinmektedir. Hayvan derilerini giysi olarak kullanmış, mağaralarda yaşamış ve ateşi kullanmıştı. Tamamen modern fosiller ise, günümüzden 90 000 yıl kadar önce yaşamış olan Cro-Magnon insanına aittir (Güney Fransa). Cro-Magnon ve Neandertal insanları bir arada bulunmuş olmalarına rağmen, ilginç olarak, sadece Cro-Magnon insanı modern gen havuzuna katılımda bulunabilmiş, Neandertal insanı ise modern gen havuzuna katkıda bulunamadan ortadan kalkmıştır.
Yani, kısacası, Homo sapiens sapiens türünün yaklaşık 45.000 yıldan beri dünya üzerinde var olduğunu söyleyebiliriz.

kaynak:
tübitak bilim ve teknik dergisi

Evet , bu başlığı kaçırmışım ;

İlk teoriler insanın 500.000 yıl önce Asya’da türediği yönündedir.Fakat daha sonra bulunan fosiller insanın atası olan maymunun 25.000.000 öncesine dayandırır.
Doğu Afrika’daki insanımsı maymunlar (hominid) 14.000.000 yıl önce geçiş olduğunu gösteriyor.

Ancak yaklaşık 11.000.000 sonra homo sınıfına girecek ilk maymun-adam ortaya çıkıyor.İnsan gibi olduğu düşünülen ilk varlık(gelişmiş australopitheus), Afrika’nın aynı kısımlarında yaklaşık 2.000.000 yıl önce yaşadı .

Homo erectusu üretmekte 1.000.000 yıl daha aldı.En sonunda 900.000 yıl sonra ilk ilkel insan ortaya çıktı(neanderthal).
Gelişmis australopitheus ve neanderthal arasında 2.000.000 yıl olmasına karşı bu iki grubun açıklanamaz şekilde aynı araç gereçleri kullanması ve aynı görünüşe sahip olması oldukça gariptir.
Derken aniden 35.000 yıl önce yeni bir insan ırkı homo sapiens , sanki yoktan var olur ve neanderthal aniden yok olur.Cro-magnon denen bu insan bugünkü insanla çok benzemektedir.

Modern insanın homo-erectustan sadece 700.000 yıl sonra ve neanderthalden insandan 2.000.000 yıl sonra çıkmış olması mantıksızdır.


Evrim sürecinin en yavaş türünü temsil eden sapiensin buzul çağında ortaya çıkması ise tamamen mantıksızdır. (bunu yazmış olduğum bir ate sitesinde, bana buzul çağı demek her yerin buz olmadığı gibi oldukça çocuksu bir yorum getirilmişti.:) )

Ortodoksin Bilim şuna kaçamak yapmadan cevap vermelidir.

modern insan evrimsel gelişme takip edilerek 2.000.000 veya 3.000.000 yıl sonra değil de 300.000 yıl kadar önce ortaya çıkmıştır. ?


prof. Thedosius Dobzhansky a göre(istisnasız otorite ) modern insan soydaş bakımından akrabaya sahip iken atası olmamsına karşın niye dünyayı küresel ağ olarak saran üniversitelerde sapiens evrim denir ?


Evrimin biyolojik yapısına girmeycem onada girdiğim zaman ateistler bunalıma giriyor.:)

AKHENATON
10-11-2008, 13:44
Evrim süreçleri yukarıdaki arkadaşında anlattığı gibi o kadar da kısa ve hızlı değildir. Ayrıca Homo sapiens yabanıl hayattan çıkıp uygarlık kurma aşamasına geçtiğinde bile bunun bir evrim olduğunu söyleyebiliriz. Mağaradaki Homo sapiens ile bugünkü uygar insanın son 6000 yıllık uygarlık tarihini baz aldığımızda akıl kullanımındaki üretiminin ortaya çıktığı dönem ile karşılaştırılamayacak derecede yetkinleştiğini görmekteyiz.


yahu kaos ;
sana sıfır 'dan beri insanın evrimi 6,000 binyıl değildir artık gordon childeden başka bir şeyler oku demiyormuyum,sende okumamak için israrcısın, yahu marmaray kazısında bulunan mezarlar 11.000 bin yıllık, vatandaşlar kendilerine tapınak inşaa atmiş sen hala 6bin yıldasın.



Bu noktada bir evrim geçirmiş olup olmadığımızı bugün için değerlendirmek zor görünmektedir. Primatların kafatası hacmi ve beyin gelişimi noktasındaki evrimin ne noktada gelişeceğini belirleyen seleksiyonun ne yönde olduğunu ve de hangi özelliklerin ön plana çıkacağını da bilemeyiz. Dahası evrim açısından gelişimin sürekli beyin hacmi olarak oluşacağını ileri sürmek de manasızdır. Yani şu an evrim geçirip geçirmediğimmizi veya sonraki evrime giden yol için bilimsel açıdan birtakım savlar ortaya atabilmenin uzağındayız. Bu biraz da karıncanın insanı anlamaya çalışması gibi olacaktır çünkü şu an bulunduğumuz hali yaşamaktayız.


bak yine konuyu kaçırmışsın, konu bütünlüğünden yaz, konumuz evrim varmı yokmu değil , evrim sürecinde genetik manipülasyon.bundan bahset bana.masal anlatma.




Uzaylılar noktasına gelince :D Diyelim ki uzaylılar geldi primata zeka ışınladılar. Peki onları da zamanında daha başka uzaylılar mı gelip akıllandırmış. Bu böyle gider ve en sonda da yüce evren hakimleri oturur ki onun da dini ismi Tanrı dır. Tanrı yı dünya dan çıkardık böylece ve uzay çağının bir fenomeni haline getirerek uzayda aramaya başladık. :D


uzaylıları kim yaratmış gibi abuk bir soru biz kimiz sorumuza cevap vermez.Çıkıp biri allah yaratmıştır der konu kapanır, unutma Kantın dediği gibi sana verilen zeka sana ait değil dünyanın zekasıdır.



Ancak su ve organik molekül oluşma olasılığı her zaman mümkündür. Yani evrendeki tek yaşayan gezegenin Dünya olduğunu iddia etmek kuantum ilkelerine aykırıdır.

kuyruklu yıldızların yapısının buz olduğu bugün bilinen bir bilimsel bulgudur, her nekadar üniversite öğrenimine girmesede.:):)



Bu noktada bizden 1000 yıl önce uygarlığını kurmuş bir tasarımcı tür ün bize oranla 21. yüzyıl şartları ötesinde kendi kendini yok etmeden varolabilmeyi başarabilme olasılığını düşünürsek; o zaman evrende yıldızlararası yolculuk yapan sayısız uygarlığın olduğunu da söyleyebiliriz.


1000 yıl senin zamanındır.tübitakın onay verdiği UFO( bilinmeyen gök cismi) , meksika hava kuvvetlerinin radarla çektiği, amerikanın netten kaldırttığı bir dolu görüntü varken hala bu söylemleri yapman garip.



Bilimsel açıdan böylesi spekülasyonlar ancak fantastik kurgularımızı ve hayal gücümüzü geliştirebilir, ancak bizden gelişmiş uygarlıklar bize görünmeden bizim onların varlığından haberdar olma şansımız bulunmamaktadır. ABD gibi bir ülkenin Uganda hava sahasına girmekte zorlanmayacağı gibi. *Muhtemelen uzaylılarla bizim aramızdaki teknoloji farkı eğer yıldızlararası yolculuklara çıkıp bizden haberdar olmuş iseler ABD Uganda arasındakinden çok daha fazla olmalıdır. Bu noktada koloniciler arada göz kırpıp aslında evrende yalnız değilsiniz i bize hatırlatmış olsalar bile kökenimizi onlara dayandırmak onların da kökeni sorusunu akla getireceğinden saçma olacaktır kanısındayım.

sürekli, söyleminde bir bilim kelimesi , yahu nedir bilim , bilim sadece mevcut tarihi onaylar bilgiyi kendinde gizli tutup sana sadece kapitalist üretim artışından başka ne verir.Bu kadar çocuksu olmayalım.bilime göre göksel çarpışmada yok fakat aY ve venüs yüzeyleri öyle demiyor.

AKHENATON
10-11-2008, 13:50
Hormon felakettir :D Eğer uzaylılar evrim hızlandırıcısı icat etmiş ise bunun yan etkisi erken ölüm ve kanser olacaktır. Fantaziye devam. Belki de asıl evrimleşmesi gereken tür neandertaldi.


amerika bugün savaşlar için yarı insan yarı hayvan canlı üretimi için start vermişken bizden ilerde olan medeniyetlerin bu teknolojiye sahip olduğunu düşünmek oldukça mantıklıdır.yan etkilerin kanser ve erken ölüm olacağını nerden biliyorsun, genetikçimisin sen, kaldı ki bu hastalıklara care bulunmadığını nerden biliyorsun.


(bknz:Otostopçunun galaksi rehberi) Sonra bu kapitalist uzaylılar geldi homo sapiens i gezegene musallat ettiler genetik bir suni tür olarak. Homo sapiens in genlerinde bir hata meydana geldiğini anladıklarında artık çok geçti.


Kaos her zamanki gibi ayet yazıyorsun,
güncel değilsin
geriden takip ediyorsun.
genom çözüldü ve insana ait 223 genin evrim ağacı içinde olmadığı tüm dünyada yankı yaparken sen hala çıkmış elli yılllık bilgi yazıyorsun. hemde bana.:):)



Görüldüğü üzere bu tür spekülasyonlarla bir yere varmanız mümkün değildir ey dünyalılar. Bilimi barışa yönelik kullanır virüs olma niteliğinizi alt edebilirseniz rastlarsanız selam vermeyi unutmayın :D

yahu tek satır bilgi yazmamışsınki cevap vereyim.

ilahimasal
07-02-2018, 21:54
Sinek ve biz

Biz ve uzaylı .

Bizim bu Dünya da ki gelişmişlik seviyemizin yanın da sinegin durumu nasılsa , uzaylı diye isaret ettigimiz , hayal ürünümüzün yanında bizler de bir sinek pozisyonun da olabiliriz.

Yanınınız da bir sinek vizıldarken , onun sizin için, ne derece önemi varsa, uzaylı diye kurguladiğıniz için de bizler bir sinek kadar önemli olabiliriz.


Bizden daha gelişmiş diye düşündüğümüz bir hayali , gelipte Dunya nın hava sahasın da gezinip , içimizden biri , kaldırmalarını , bizim üzerimizde deneyler yapmalarını kurgulayarak yaşamak ve buna inanmak SALAKLIKDİR.

Böyle şeyler olsa dahi biz onlar için sinek dahi olamayız.

Kalk sen milyarlarca ışık yılı uzaktan buraya ışınlan , gel burda , uzay gemisine insan kaldır.. de get get ordan.

Her hayalimiz yine kendimiz gibi.....

Muhyiddin Arabi
13-03-2023, 14:03
Bundan iki bin yıl önce yazılmış olan dini kitaplarda uzaylıların insanları kaçırıp yediği yazılı.

ilahimasal
13-03-2023, 20:21
Bundan iki bin yıl önce yazılmış olan dini kitaplarda uzaylıların insanları kaçırıp yediği yazılı.

Tevrat , incil , avesta yada başka bir dini kitap mı uzaylıların insan yedigini yaziyor ?
Kaynak varmı? Yazıverseniz
Ciddi ciddi yazmışsınizda
Dini kitaplarda böyle bir şey yazsa bile neden ciddiye alınsın? Somut bir kanıt değilki sadece hikaye masal olur.

Ha bu arada sizede merhaba foruma h.g niz

Muhyiddin Arabi
14-03-2023, 10:21
Tevrat , incil , avesta yada başka bir dini kitap mı uzaylıların insan yedigini yaziyor ?
Kaynak varmı? Yazıverseniz
Ciddi ciddi yazmışsınizda
Dini kitaplarda böyle bir şey yazsa bile neden ciddiye alınsın? Somut bir kanıt değilki sadece hikaye masal olur.

Ha bu arada sizede merhaba foruma h.g niz

Merhaba hocam. Kaynak filip incili (the gospel of Philip)

https://youtu.be/mXKhIPYrVuw

Amerikalı akademisyen Roy Casagranda'ya göre Mısırın Nag Hammadi kasabasında bulunan

Muhyiddin Arabi
14-03-2023, 10:26
Tevrat , incil , avesta yada başka bir dini kitap mı uzaylıların insan yedigini yaziyor ?
Kaynak varmı? Yazıverseniz
Ciddi ciddi yazmışsınizda
Dini kitaplarda böyle bir şey yazsa bile neden ciddiye alınsın? Somut bir kanıt değilki sadece hikaye masal olur.

Ha bu arada sizede merhaba foruma h.g niz



Merhaba hocam. Kaynak: Filip incili (the gospel of Philip)


https://youtu.be/mXKhIPYrVuw


1945 yılında Mısırın Nag Hammadi kasabasındaki mağaraya saklanmış olan bu apokrif inciller bir çoban çocuk tarafından tesadüfen bulundu.


Amerikalı akademisyen Roy Casagranda'ya göre bu metinler 300lü yıllarda Romanın reddettiği incillerden 26sını içeriyor.


https://youtu.be/C8M4i9fvq1M

Muhyiddin Arabi
14-03-2023, 10:29
The gospel of Philip ve diğer apokrif incillere gnosis.org sitesi üzerinden ulaşabilirsiniz.

Muhyiddin Arabi
15-03-2023, 10:13
Yaratıcı metafizik bir varlıktır. Mekandan ve zamandan münezzeh olandan bahsediyorum. Bu yaratıcının ilk düşünme eylemini gerçekleştirmesi sonucu Sophia (Hikmet) meydana geldi. Yalnız dikkat edin Bible'ın yahvesi veya kuranın Allah'ı (EL/IL/BAAL, kaynak: Encyclopedia of Gods, Michael Jordan) henüz ortalıkta yok.

Sophia karanlığı merak eder ve karanlığa bakar. Kendisi o an itibariyle ışık evreni veya mutlak evrendedir. Bu evren maddesel olmayan bir evren. Platonun idealar dünyasını düşünün. Aynı onun gibi. Karanlığa bakınca aslan kafalı ve yılan gövdeli bir varlık meydana gelir. Maddesel evren artık oluşmaya başlamıştır. Kütlesi olmayan kuarkların maddeyi oluşturması gibi metafizik olan sophia bir bakışı ile maddeyi oluşturan süreci başlatır.

Aslan kafalı, yılan gövdeli varlık kendisinden başka kimsenin bulunmadığını düşünerek benden başka ilah yok der. Mana alemini algılayamadığı için ona kör tanrı anlamına gelen Samael denilir. Şinasi Gündüz hocanın Nag Hammadi metinlerinden çevirisini yaptığı arkonların tabiatı üzerine adlı yazıda da onların lideri kördür denilir.


https://dergipark.org.tr/tr/pub/omuifd/issue/20306/215604

Doğruluğun babasının ruhunca ilham edilen yöneticilerin hakikati hakkında, yüce elçi 'karanlık yöneticilerini' ima ederek - bize 'kavgamız et ve kana karşı değil, bilakis alemin yöneticilerine ve karanlığın ruhlarına karşıdır' dedi. Yöneticilerin hakikatini (yani arkonların) sorman nedeniyle bunu sana gönderdim.

Onların lideri kördür; (kör tanrı Samael) gücü, cehaleti ve kibri nedeniyle o (gücüyle) 'Tanrı olan benim, benden başka kimse yok' dedi.

İşte madde aleminin yöneticisi olan arkonların lideri olan varlık, kendisinden başka kimsenin olmadığını iddia ederek Tanrı olan benim diyor.

Bunun üzerine sophia Samaele görünüp onun aşağılanmasını sağlar. Gel yanıma der. (Yaldabaoth. Yalda ve baoth iki ayrı kelime olup gel yanıma anlamına gelir. Bu nedenledir ki Samaelin bir adı da yaldabaoth'tur)

Bunun gören diğer arkonlardan bir kısmı sophia'nın yanında yer alır. Bunlardan biri yaldabaoth'un oğlu sabaothtur. Michael Jordan, Encyclopedia of Gods kitabında muhtemelen sabaoth yahwedir der.

Yaldabaoth ile Sabaoth arasında çıkan kozmik savaşta sophia sabaoth'u destekler ve savaşı sabaoth kazanır. Maddi alemin yönetimi böylece sabaoth'un eline geçmiş olur.

Bu arada yaldabaoth'un sabaoth olduğuna sıcak bakmayan gnostikler de vardır. Peki onlar olaya nasıl bakıyor?

Yahwenin kökeni mısır tanrısı Atumdur. Allah kelimesinin kökeni de EL-IL-BAAL'dir. Bu sahte tanrılar da yaldabaoth adına tanrıcılık oynayan figürlerdir. Bunlar arkon mudur değil midir bilemiyorum. Yaldabaoth ya doğrudan ya da kendisi gibi sahte tanrı olan baal, atum gibi varlıklar aracılığıyla egemenliğini sürdürmektedir.

Sümer metinlerinde enkinin insanı yaratması olayı genetik müdahaleyi andırmaktadır. O da bir çeşit arkondur.

Peki ilahi alem bu işin neresinde? Ruh tanrısal bir varlık ve deneyim kazanıp bilgi edinmek için maddi aleme iniyor. Ruh deneyim kazandıkça bu olgu gerçek tanrıya hizmet etmiş oluyor. Bu arada ruh ezeli ve ebedidir. Yunus Emrenin dediği gibi ölen beden imiş aşıklar ölmez.

Özetle maddesel varlık, maddesel olmayan varlıktan var ediliyor. Kütlesi sıfır olan kuarklar, kütlesi olan maddeyi nasıl oluşturuyorsa işte bu şekilde maddi olmayandan maddi olan var oluyor. Onun da özü maddi olmayan. Enerjinin yoğunlaşıp maddeyi oluşturması tarzı bir anlatım bundan 2000 yıl önce kıpti rahiplerce kaleme alınan Nag Hammadi metinlerinde detaylı bir şekilde işleniyor. Mağaraya cam kavanoz içine saklanan bu metinler, çoban bir çocuğun mağaraya taş atıp cam kırılma seslerini duyması sonucu 1945 yılında tesadüfen bulunuyor.

Kaynak: Encyclopedia of Gods, Michael Jordan

Ahlaksız
16-03-2023, 13:07
Bundan iki bin yıl önce yazılmış olan dini kitaplarda uzaylıların insanları kaçırıp yediği yazılı.
Filip incilinde böyle bir şey yok.
Bu tarz gnostik metinleri sağa sola bükerek istediğiniz anlamı verebilirsiniz tabi.
Uzaylı dedikleri şey, Arkhon olabilir.
https://en.wikipedia.org/wiki/Archon_(Gnosticism)

Muhyiddin Arabi
16-03-2023, 14:00
Filip incilinde böyle bir şey yok.
Bu tarz gnostik metinleri sağa sola bükerek istediğiniz anlamı verebilirsiniz tabi.
Uzaylı dedikleri şey, Arkhon olabilir.
https://en.wikipedia.org/wiki/Archon_(Gnosticism)

Nag Hammadi Scriptures kitabını okudunuz mu? Arkonlar dediğiniz şey Nag Hammadi Scriptures'ın temelini oluşturur ki Nag Hammadi metinleri tepeden tırnağa gnostik bir metindir.

Ahlaksız
16-03-2023, 21:17
Nag Hammadi Scriptures kitabını okudunuz mu? Arkonlar dediğiniz şey Nag Hammadi Scriptures'ın temelini oluşturur ki Nag Hammadi metinleri tepeden tırnağa gnostik bir metindir.
Mit bunlar.
Arkon denilen şey, bir mitolojik figür.

Filip incilini şuradan biliyorum;
https://www.inalkitabevi.com/books/detay.asp?ana_kat=16&alt_kat=27&listeleme_sekli=0&dizilis_yonu=4&kitab_kat=6761bb86bccad09c28597b7567128a32&sayfa=1

ilahimasal
16-03-2023, 23:04
Özetle maddesel varlık, maddesel olmayan varlıktan var ediliyor. Kütlesi sıfır olan kuarklar, kütlesi olan maddeyi nasıl oluşturuyorsa işte bu şekilde maddi olmayandan maddi olan var oluyor. Onun da özü maddi olmayan. Enerjinin yoğunlaşıp maddeyi oluşturması tarzı bir anlatım bundan 2000 yıl önce kıpti rahiplerce kaleme alınan Nag Hammadi metinlerinde detaylı bir şekilde işleniyor. Mağaraya cam kavanoz içine saklanan bu metinler, çoban bir çocuğun mağaraya taş atıp cam kırılma seslerini duyması sonucu 1945 yılında tesadüfen bulunuyor.


Hammadi metinlerinde böyle bir şey ifade ediyor etmiyor ayrı konuda
Sizin
kuarkların kütlesi yoktur yargınız
Maddi olmayandan , maddi olan varoluyor yargınız
Enejinin yoğunlaşıp madde oluşturuyor yargınız size aitmi değilmi tam anlayamadim.

Kaynağını verdiğiniz yerde " insan yiyen uzaylı " konusunda ima bile görmedim.

Belliki iradesi olan , düşünebilen hatta düşünme kabiliyetini sonradan elde etmiş,zamandan mekandan (uzak) bir yaratıcı inancınız var.

Zaman mekan mevzuları , kendinden varligı olmayan , insani ve bana göre soyutculugun zirvesi kavramlar.
Olmayan soyut bir şeyin içinde dışında uzağında yada arınmış bir varlıktan söz etmek. İnançsal olduğu için , bilimin kuarklarını inanca dayanak yaparak yaratıcı güzellemek bir şey ifade etmez.

10 mesaj kotası dolmadığı için yazılarınız kontrollü olarak geç ulaşıyor. 10 olunca daha hızlı iletişim olur ve kendinize ait olan düşünceleri bizimle paylaşırsınız umarım.

Müslüman yada diğer tip inançlilara pek benzemiyorsunuz.
Bu forumun eski yazarlarindanmisiniz ?
Emin olun şu eski mitolojik hikayeleri bilmek merak için güzelde , itibar etmek için oldukça gereksiz.

İradesi olan bir tanrı inancınızı ( varsa) bizimle paylaşırsanız daha iyi olur galiba.

Muhyiddin Arabi
17-03-2023, 00:44
Hammadi metinlerinde böyle bir şey ifade ediyor etmiyor ayrı konuda
Sizin
kuarkların kütlesi yoktur yargınız
Maddi olmayandan , maddi olan varoluyor yargınız
Enejinin yoğunlaşıp madde oluşturuyor yargınız size aitmi değilmi tam anlayamadim.

Kaynağını verdiğiniz yerde " insan yiyen uzaylı " konusunda ima bile görmedim.

Belliki iradesi olan , düşünebilen hatta düşünme kabiliyetini sonradan elde etmiş,zamandan mekandan (uzak) bir yaratıcı inancınız var.

Zaman mekan mevzuları , kendinden varligı olmayan , insani ve bana göre soyutculugun zirvesi kavramlar.
Olmayan soyut bir şeyin içinde dışında uzağında yada arınmış bir varlıktan söz etmek. İnançsal olduğu için , bilimin kuarklarını inanca dayanak yaparak yaratıcı güzellemek bir şey ifade etmez.

10 mesaj kotası dolmadığı için yazılarınız kontrollü olarak geç ulaşıyor. 10 olunca daha hızlı iletişim olur ve kendinize ait olan düşünceleri bizimle paylaşırsınız umarım.

Müslüman yada diğer tip inançlilara pek benzemiyorsunuz.
Bu forumun eski yazarlarindanmisiniz ?
Emin olun şu eski mitolojik hikayeleri bilmek merak için güzelde , itibar etmek için oldukça gereksiz.

İradesi olan bir tanrı inancınızı ( varsa) bizimle paylaşırsanız daha iyi olur galiba.


Öncelikle uzaylıların insan yemesi konusu filip incilinde geçiyor mu geçmiyor mu onu konuşalım. Videonun 3.27 zaman dilimine gelin. Kitaptan sayfa gösteriyor. Orada god is man eater yazıyor.

Gösterdiği sayfa filip inciline ait bir sayfa. Bildiğin incil, felsefe kitabı falan değil.

Muhyiddin Arabi
17-03-2023, 09:15
Bu arada ekrem sarıkçıoğlu sahtekarın tekidir. Filip incilinde Habil ile Kabilin yılanın soyundan geldiği yazılıdır. Ancak ekrem serpent kelimesini yılan değil yıllar olarak çevirmiştir. Serpent snake'den daha tehlikeli bir yılan türüdür. Filip denen şahıs her kimse Habil ile Kabile bu şekilde yaklaşmıştır. Ekremin çevirisi dergipark sitesinde mevcut. İngilizce metne gnosis.org sitesi üzerinden ulaşabilirsiniz. Ademin ilk evladı Şit (Seth)'tir. Şit Havva'nın ilk evladı değildir. Habil ile Kabil bir zinanın ürünüdür. Zinanın kimler arasında olduğu nag hammadi scriptures kitabında yazılıdır.

Pavlikanları, bogomilleri, uğruna Haçlı seferleri düzenlen katarları araştırın. Bu inançları klasik semavi dinler veya mitoloji ile açıklayamazsınız.

Ya da şöyle ifade edeyim: Tufanı gönderdiği, Nuh hariç çoluk çocuk demeden tüm insanlığı biçtiği düşünüldüğü halde tüm mitolojilerde tufanı gönderene tapıldığını görürsünüz. Peki bu inanışa hiç itiraz eden olmamış mıdır? Olmuştur ancak incilleri apokrif ilan edilmiş hatta yakılarak idam edilmiştir. İşte o insanlar gnostiklerdir. Bu noktada acaba yakılan mushaflarda ne yazıyordu diye düşünmeden edemiyor insan.

The syro aramaic reading of the quran adlı çalışmada kuran meallerinin aslında farkı anlamlar içerdiği iddia ediliyor. Konuyla ilgili gördüğüm için bunu da belirtmek istedim.

ilahimasal
17-03-2023, 09:27
Öncelikle uzaylıların insan yemesi konusu filip incilinde geçiyor mu geçmiyor mu onu konuşalım. Videonun 3.27 zaman dilimine gelin. Kitaptan sayfa gösteriyor. Orada god is man eater yazıyor.

Gösterdiği sayfa filip inciline ait bir sayfa. Bildiğin incil, felsefe kitabı falan değil.

"Tanrı insan yer " demek "uzaylı insan yiyor" demek değilki !

Yaratıcı uzaylıya , bu evrenin bir parçası oluyor , oluncada sizin " zamandan mekandan münezzeh " iddianızla çelişiyor.

İşaret ettiğiniz filip incilinde " Tanrı insan yiyor " demesi neyi ispatlar ? Dini bir çok metinde abuk sabuk ifade var. Farkı Ne ? İncil olmasımı? Filip incili olmasımı?

"Uzayli " derken Neyi ispat etmek istediğinizi emin olun anlayamıyoruz. TANRI var mı demek istiyorsunuz.?

Bilinen evrende bilinçli iradeli varlıklar olabilir(mi) olabilirde, olmayadabilir. Bakteri v.s formunda canlılikta olabilir yada olmayabilir. Ama bir şey var ki o da , dünyadaki yaşam kendine ait evrimsel bir süreç, bilim şimdilik bu seviyede.

Muhyiddin Arabi
17-03-2023, 10:20
"Tanrı insan yer " demek "uzaylı insan yiyor" demek değilki !

Yaratıcı uzaylıya , bu evrenin bir parçası oluyor , oluncada sizin " zamandan mekandan münezzeh " iddianızla çelişiyor.

İşaret ettiğiniz filip incilinde " Tanrı insan yiyor " demesi neyi ispatlar ? Dini bir çok metinde abuk sabuk ifade var. Farkı Ne ? İncil olmasımı? Filip incili olmasımı?

"Uzayli " derken Neyi ispat etmek istediğinizi emin olun anlayamıyoruz. TANRI var mı demek istiyorsunuz.?

Bilinen evrende bilinçli iradeli varlıklar olabilir(mi) olabilirde, olmayadabilir. Bakteri v.s formunda canlılikta olabilir yada olmayabilir. Ama bir şey var ki o da , dünyadaki yaşam kendine ait evrimsel bir süreç, bilim şimdilik bu seviyede.



Konunun başlığı yaratıcılarımız uzaylı mı? Bu uzaylılar yaratıcısı ise aynı zamanda Tanrı olmuş oluyor.

İki bin yıllık dini metinlerde uzaylıların insanları yediği yazılı dedim. Kaynak istendi. Hangi dini metin diye soruldu. İşte dedim bu dini metin. Abuk sabuk veya değil. O size kalmış karışamam. Ben benden istenen dini kaynağı paylaşıyorum. Bunlar abuk sabuktur, değildir onun tartışmasını yapmıyorum. Bu dini metinde bu yazıyor deyip paylaşımımı sunuyorum.

Muhyiddin Arabi
17-03-2023, 10:25
Nag Hammadi kutsal metinlerinde (scriptures kelimesinin Türkçesi maalesef iki ayrı kelime ile ifade edilebiliyor) bir zamandan mekandan münezzeh gerçek Tanrı vardır, bir de arkonların lideri olduğu ifade edilen sahte tanrı vardır. Zamandan mekandan münezzeh olandan bahsetmiyorum uzaylılar derken. Onu da belirtmiş olalım.

Sahte tanrının diğer isimleri şunlardır: Yaldabaoth, Samael (Kör Tanrı), Saklas, Demiurge.

Muhyiddin Arabi
17-03-2023, 10:33
Konuyla ilgisinin bulunması nedeniyle 'Adem neden Tanrı'nın aslında şeytan olduğuna inandı adlı aşağıdaki videoyu da paylaşalım. (Buradaki tanrı adı yaldabaoth olan sahtr Tanrı, zamandan mekandan münezzeh olan gerçek tanrı değil.)

https://www.youtube.com/live/NQXX4BkKc8Y?feature=share

Videoda incelenen metin Türkçeye Şinasi Gündüz tarafından çevrildi. Kendisi gnostik inançlar konusunda bana göre Türkiyedeki en iyi isimdir. Makalesinin linkini aşağıda paylaşıyorum

https://dergipark.org.tr/tr/pub/omuifd/issue/20308/215635

Muhyiddin Arabi
17-03-2023, 10:40
Peki yaldabaoth'u biz kendi metinlerimizden biliyor muyuz? Bunu yaldabaoth'un icraatlarına bakarak anlamaya çalışalım.

Yaldabaoth, Adem ve Havva'yı cennetten kovan ve Nuh tufanını gönderen varlıktır.

Siz ateist ve deistlerin gnostiklerden farkı şu: Sizler dinlerin insan ürünü olduğunu savunuyor ve reddediyorsunuz. Gnostiktler ise bu metinlerin arkasındaki insan üstü gücün varlığını kabul ederek o insan üstü gücün otoritesini reddediyoruz diyorlar. Siz tanrı falan yoktur varsa da kitap göndermemiştlr diyorsunuz. İşte gnostikler burada Turan Dursun anlayışı ile arasına kalın bir çizgi çekiyor ki asıl mücadele yöntemi de budur.

ilahimasal
17-03-2023, 12:29
O dini kaynakta " Tanrı insan yer " derken söyleme şekli İNANÇ , bunu söyleyen ya kendisi uydurdu yada başka bir insan ürünü bilgiyi nakletti

Bu söylemine kanıt göstermesi gereken kişi ,, söyleyen yada onu tasdik edenlerdir.

İyi yada , kötü tanrı , neden " insan yer " !!! Benim burada sorgulayan olarak soracagim neden insan yiyormuş ? olur .

Tanrı dediğinin iyi olunca fizik evrende olmadığı , kötü olunca evrene dahil olmasida kusura bakma ama komik bir söylem oluyor.

Ben seni anlıyorum, sen iradeli , senden üstün olan bir İNANCA sahipsin.

Sen beni anlamıyorsun, senin inanç ile ortaya koydugun her iddia İNSAN ÜRÜNÜ olduğundan , doğayı enterese etmediğinden, tanrı dediğin bana göre imkansız olanaksız insan ürünü kavram olsada olmasada evren için önemli değil. Evren işleyişine devam eder.
İnanç konusu sizi yolda bırakıyor . Kanıtınız yok , iddia ettiğiniz tanrınız VAR lığını ortaya koymuyor.

Turan Dursun Aydınlatıyor, aydınlanmak istersen aydınlanırsın.

Evet inancı bırakıp somut olanların üzerinden KANIT bekliyoruz. O kaynaklar bir şey ifade etmez. Sadece inanç.

Muhyiddin Arabi
17-03-2023, 13:04
O dini kaynakta " Tanrı insan yer " derken söyleme şekli İNANÇ , bunu söyleyen ya kendisi uydurdu yada başka bir insan ürünü bilgiyi nakletti

Bu söylemine kanıt göstermesi gereken kişi ,, söyleyen yada onu tasdik edenlerdir.

İyi yada , kötü tanrı , neden " insan yer " !!! Benim burada sorgulayan olarak soracagim neden insan yiyormuş ? olur .

Tanrı dediğinin iyi olunca fizik evrende olmadığı , kötü olunca evrene dahil olmasida kusura bakma ama komik bir söylem oluyor.

Ben seni anlıyorum, sen iradeli , senden üstün olan bir İNANCA sahipsin.

Sen beni anlamıyorsun, senin inanç ile ortaya koydugun her iddia İNSAN ÜRÜNÜ olduğundan , doğayı enterese etmediğinden, tanrı dediğin bana göre imkansız olanaksız insan ürünü kavram olsada olmasada evren için önemli değil. Evren işleyişine devam eder.
İnanç konusu sizi yolda bırakıyor . Kanıtınız yok , iddia ettiğiniz tanrınız VAR lığını ortaya koymuyor.

Turan Dursun Aydınlatıyor, aydınlanmak istersen aydınlanırsın.

Evet inancı bırakıp somut olanların üzerinden KANIT bekliyoruz. O kaynaklar bir şey ifade etmez. Sadece inanç.



Toplumların temeli inançtır.

Turan Dursun tıpkı Bahriye Üçok gibi yakılan mushafları dile getirdiği için değerli bir isimdir.

Nag Hammadi inancı; Yunus Emre, Hallacı Mansur, İbnül Arabi inancıdır. Avrupa'yı karanlıktan kurtaran, papaya meydan okuyan da aynı inancın oradaki takipçileridir.

İnançlar insan uydurmasıdır demek bana makul gelmiyor. Binlerce yıldır aynı temaların örneğin Nuh Tufanının işlenmesi buna dair bir şeylerin olduğu gerçeğini gösterir.

ilahimasal
17-03-2023, 15:46
Toplumların temeli inançtır.

Turan Dursun tıpkı Bahriye Üçok gibi yakılan mushafları dile getirdiği için değerli bir isimdir.

Nag Hammadi inancı; Yunus Emre, Hallacı Mansur, İbnül Arabi inancıdır. Avrupa'yı karanlıktan kurtaran, papaya meydan okuyan da aynı inancın oradaki takipçileridir.

İnançlar insan uydurmasıdır demek bana makul gelmiyor. Binlerce yıldır aynı temaların örneğin Nuh Tufanının işlenmesi buna dair bir şeylerin olduğu gerçeğini gösterir.


Toplumların temeli YASALARDIR .
yasalar toplumu bağlarken, inançlar kişiyi bağlar.

Yasa toplumsal
İnanç bireysel

Mesela ülkemizdeki anayasada LAIKLIK diye bir yasa var. Bu yasa TOPLUMU temellendirir . İnançları, inançsızliklari korur. ( bu aralar problem var ama kaide bu)

Din inançlı bir kişi yada toplum bu durumu hazmedemez. İnancınin hakim olmasinı ister.

Toplumun temelinde birde bilime dayalı kolektif olan akıl olmalıdır. Ortak akıl.


Nuh demişsinde
Bak daha dün urfada tufan oldu , bu tufandaki görüntüleri muhakkak izlemişsindir.
Geçmişte onlarca yerde benzeri yada şiddeti daha yüksek sel baskınları olmuştur.
Dünyanın her bir bölgesinde bir çok tufan olmuştur. Bu tufanları insanlar bir şekilde yazılı kaynağa dökmüş olmaları , masal şeklinde anlatılan nuh hikayesinimi işaret ediyor ?

Sanki sadece ortadoğu coğrafyasında sel su baskınlarımı oluyor? Ortadoğudaki bu su baskını olayına akla ziyan hikayeler yazmakta ancak dini inançlarda olur. Hikaye herkesin malumu

Sopa ile deniz yatmaktan, parmakla uydumuz Ay i ikiye bölmekten , karıncayla konuşup , gökten helva yağdırmaya kadar olan tüm söylemler abartılı insan uydurmalarıdır.

İnançlı insanlar bazen o kadar abartıyor ki , tanrı dediği ile konuşmaya dahi gittim diyebiliyor. Tanrıyla konuştum falan filan işte.
Konuştum dediği şeylere bakıyorsun ve gülümsüyorsun.

Bu sebepten uzaylı mevzuda bir inanç , halkın toplumun temelide olamıyor. Olamazda zaten.

Sümer metinleri bilinen en eski ve orjinal insan yazıtları ama anlatılan hikayler gerçekten komik.

Tabiki sümerler o tip hikayeleri yazsada kendilerince bir kamu anlayışı ortaya koymaktan yani YASA yapmaktan geri durmamışlar.

Mesela inançları ile tarım yapmamışlar. Okunup üflenen buğday ekimi hikayeleri yok.

İnançlar önü açılıp birazda olsa serbest kalırsa katliam yapmaya başlıyor.
Insanı, hayvani , bitkiyi, DOGANIN canlı cansız her bir parçasına saldırıyor.
Bunun o kadar çok örneği varki tarihsel surecte

İsmini andığın bir çok insan , bu sebepten katledildi ve ismi hiç duyulmamış milyonlarca insan .

Muhyiddin Arabi
17-03-2023, 16:46
Toplumların temeli YASALARDIR .
yasalar toplumu bağlarken, inançlar kişiyi bağlar.

Yasa toplumsal
İnanç bireysel

Mesela ülkemizdeki anayasada LAIKLIK diye bir yasa var. Bu yasa TOPLUMU temellendirir . İnançları, inançsızliklari korur. ( bu aralar problem var ama kaide bu)

Din inançlı bir kişi yada toplum bu durumu hazmedemez. İnancınin hakim olmasinı ister.

Toplumun temelinde birde bilime dayalı kolektif olan akıl olmalıdır. Ortak akıl.


Nuh demişsinde
Bak daha dün urfada tufan oldu , bu tufandaki görüntüleri muhakkak izlemişsindir.
Geçmişte onlarca yerde benzeri yada şiddeti daha yüksek sel baskınları olmuştur.
Dünyanın her bir bölgesinde bir çok tufan olmuştur. Bu tufanları insanlar bir şekilde yazılı kaynağa dökmüş olmaları , masal şeklinde anlatılan nuh hikayesinimi işaret ediyor ?

Sanki sadece ortadoğu coğrafyasında sel su baskınlarımı oluyor? Ortadoğudaki bu su baskını olayına akla ziyan hikayeler yazmakta ancak dini inançlarda olur. Hikaye herkesin malumu

Sopa ile deniz yatmaktan, parmakla uydumuz Ay i ikiye bölmekten , karıncayla konuşup , gökten helva yağdırmaya kadar olan tüm söylemler abartılı insan uydurmalarıdır.

İnançlı insanlar bazen o kadar abartıyor ki , tanrı dediği ile konuşmaya dahi gittim diyebiliyor. Tanrıyla konuştum falan filan işte.
Konuştum dediği şeylere bakıyorsun ve gülümsüyorsun.

Bu sebepten uzaylı mevzuda bir inanç , halkın toplumun temelide olamıyor. Olamazda zaten.

Sümer metinleri bilinen en eski ve orjinal insan yazıtları ama anlatılan hikayler gerçekten komik.

Tabiki sümerler o tip hikayeleri yazsada kendilerince bir kamu anlayışı ortaya koymaktan yani YASA yapmaktan geri durmamışlar.

Mesela inançları ile tarım yapmamışlar. Okunup üflenen buğday ekimi hikayeleri yok.

İnançlar önü açılıp birazda olsa serbest kalırsa katliam yapmaya başlıyor.
Insanı, hayvani , bitkiyi, DOGANIN canlı cansız her bir parçasına saldırıyor.
Bunun o kadar çok örneği varki tarihsel surecte

İsmini andığın bir çok insan , bu sebepten katledildi ve ismi hiç duyulmamış milyonlarca insan .


Laiklik demişsin de kralın hem devletin hem de angklikan kilisesinin başı olduğu İngiltere laik mi bir araştır istersen. Fransayı ele alalım. Kiliseler Vatikana bağlı. Devlet kiliseye karışmıyor, Vatikan Fransa devletine karışmıyor.

Türkiyede şeyhülislam oldu diyanet reisi.

ilahimasal
17-03-2023, 19:11
Laiklik demişsin de kralın hem devletin hem de angklikan kilisesinin başı olduğu İngiltere laik mi bir araştır istersen. Fransayı ele alalım. Kiliseler Vatikana bağlı. Devlet kiliseye karışmıyor, Vatikan Fransa devletine karışmıyor.


Türkiyede şeyhülislam oldu diyanet reisi .

İşte topluma inancı temel yapınca diyanetin şeyside şeyh bilmem ne oluyor. Orda kalsa iyi tarikat şeysileride ahkam kesiyor.
Neyse , uzaylı tanrı yada evren dışı bir tanrı benim için verisi kanıtı olmadığından hikayeden öte gitmiyor.

Ahlaksız
17-03-2023, 21:10
Filip incilinin hangi ayeti?
Bu ayetin ingilizcesinin, fransızcasının geçtiği bir metni buraya kopyala/yapıştır yaparsanız, kontrol edebiliriz belki.
Filip incilinin Türkçe çevirisinde böyle bir şey yok. Çeviren kişinin doğru çevirip çevirmediğini bilmiyorum. Başka bir kitapta da okumuştum galiba. Orada da böyle bir şey yoktu.

Gnostisizm konusu teknik bir konu;
https://turandursun.com/forumlar/showthread.php?t=39113&highlight=matrix

Nuh tufanına da takılma. Ziusudra'nın Utnapiştim'e, Utnapiştim'in de Nuh'a dönüştüğünü öğrendiğin/anladığın an, din denilen şeyi de kavramaya başlayabilirsin.

Muhyiddin Arabi
17-03-2023, 22:29
Filip incilinin hangi ayeti?
Bu ayetin ingilizcesinin, fransızcasının geçtiği bir metni buraya kopyala/yapıştır yaparsanız, kontrol edebiliriz belki.
Filip incilinin Türkçe çevirisinde böyle bir şey yok. Çeviren kişinin doğru çevirip çevirmediğini bilmiyorum. Başka bir kitapta da okumuştum galiba. Orada da böyle bir şey yoktu.

Gnostisizm konusu teknik bir konu;
https://turandursun.com/forumlar/showthread.php?t=39113&highlight=matrix

Nuh tufanına da takılma. Ziusudra'nın Utnapiştim'e, Utnapiştim'in de Nuh'a dönüştüğünü öğrendiğin/anladığın an, din denilen şeyi de kavramaya başlayabilirsin.

Kitabı İngilizceye çevirenler 5 yıl önceki baskıda incildeki bir bölüme god is a human eater diye başlamış. Hangi sayfa olduğu 3 küsürüncü dakikada youtube videosunu çeken kişi tarafından gösteriliyor.

Muhyiddin Arabi
17-03-2023, 23:09
Filip incilinin hangi ayeti?
Bu ayetin ingilizcesinin, fransızcasının geçtiği bir metni buraya kopyala/yapıştır yaparsanız, kontrol edebiliriz belki.
Filip incilinin Türkçe çevirisinde böyle bir şey yok. Çeviren kişinin doğru çevirip çevirmediğini bilmiyorum. Başka bir kitapta da okumuştum galiba. Orada da böyle bir şey yoktu.

Gnostisizm konusu teknik bir konu;
https://turandursun.com/forumlar/showthread.php?t=39113&highlight=matrix

Nuh tufanına da takılma. Ziusudra'nın Utnapiştim'e, Utnapiştim'in de Nuh'a dönüştüğünü öğrendiğin/anladığın an, din denilen şeyi de kavramaya başlayabilirsin.


God is a man-eater. For this reason, men are sacrificed to him. Before men were sacrificed, animals were being sacrificed, since those to whom were sacrificed were not gods.

Türkçesi: Tanrı bir insan yiyicidir. Bu nedenle insanlar ona kurban edilmeden önce, kurban edildikleri kişiler tanrı olmadığı için hayvanlar kurban ediliyordu.

Videonun 3.27 zaman dilimine getirince sayfa gözüküyor.

Ahlaksız
17-03-2023, 23:19
Tanrıya insan kurban edilmesinden bahsediliyor.

Uzaylı ne alaka?

Muhyiddin Arabi
17-03-2023, 23:42
Tanrıya insan kurban edilmesinden bahsediliyor.

Uzaylı ne alaka?

Hocam siz arkonların tabiatı üzerine adlı yazıyı okuyun ama cidden anlayarak okuyun ondan sonra konuşalım. Buradaki god bizim şu an uzaylı kelimesinden anladığımız şekilde Nag Hammadi metinlerinde ele alınan arkonların lideri. Arkon oldu alien / uzaylı.

Arkonların lideri de bible'ın yahvesi. Paragrafa neden God is a man-eater ifadesi ile başlanıyor. Bu size bir şey ifade etmiyor mu?

Ayrıca Sümer mitolojisinde tufandan sonra sağ kalan insanlar et pişiriyor ve tanrılar da bu etin kokusuna üşüşüyordu. Demek ki bu sahte tanrılar et yiyen varlıklar. İnsan eti de yediklerini filip incili sayesinde öğrenmiş oluyoruz.


Kendine kurban isteyen bir tanrı gerçek tanrı olamaz.

Ahlaksız
17-03-2023, 23:52
Uçan spagetti canavarının sahtesi, gerçeği olur mu? Olmaz. Tanrının da sahtesi gerçeği olmaz.

Sen arkona uzaylı diyebilirsin ama değil.
Bir müslüman da meleğe uzaylı gözüyle bakabilir ama o da uzaylı değil.
MİT bunlar.

Muhyiddin Arabi
18-03-2023, 08:15
Uçan spagetti canavarının sahtesi, gerçeği olur mu? Olmaz. Tanrının da sahtesi gerçeği olmaz.

Sen arkona uzaylı diyebilirsin ama değil.
Bir müslüman da meleğe uzaylı gözüyle bakabilir ama o da uzaylı değil.
MİT bunlar.


Uçan spagettisi, zeus'u, enlil'i hepsi arkon ve sahte tanrı.

Muhyiddin Arabi
18-03-2023, 09:06
Tek bir gerçek tanrı var. (God)

Bir de sahte tanrılar var. (gods)

Kaynak: Michael Tellinger, Slave Species of the Gods

Bu kitaptan da zaman zaman paylaşımlar yapacağım. .

ilahimasal
18-03-2023, 12:37
Tek bir gerçek tanrı var. (God)

Gerçek nedir ?
el ile tutulup göz ile görülecek biçimde tam anlamıyla var olan, varlığı hiçbir biçimde yadsınamayan, bir durum, bir olgu, bir nesne ya da bir nitelik olarak var olan demektir.

" God "dediginiz için şu açıklamadan bir tek örnek yazabilirmisiniz?

Muhyiddin Arabi
18-03-2023, 15:53
Gerçek nedir ?
el ile tutulup göz ile görülecek biçimde tam anlamıyla var olan, varlığı hiçbir biçimde yadsınamayan, bir durum, bir olgu, bir nesne ya da bir nitelik olarak var olan demektir.

" God "dediginiz için şu açıklamadan bir tek örnek yazabilirmisiniz?

Bu işlerin uzmanı olan youtuber Morgueofficial konuyu şöyle açıklıyor: True God / perfect mind, False god (yaldabaoth) / imperfect thinking of the true God

ilahimasal
18-03-2023, 19:08
Bu işlerin uzmanı olan youtuber Morgueofficial konuyu şöyle açıklıyor: True God / perfect mind, False god (yaldabaoth) / imperfect thinking of the true God

Sizin fikrinizi sormuştum.

Muhyiddin Arabi
18-03-2023, 19:45
Sizin fikrinizi sormuştum.

Benim kafam karışık hocam. Nag Hammadi Scriptures kitabının bilinmemesi nedeniyle forumda paylaşım yapıyorum elimden geldiğince.

Şu var: Söylediğim o kanal sahibi kuantum fiziği maddenin bir illüzyon olduğunu aslında maddenin var olmadığını ispat etti iddiasını dile getiriyor. Bilimsel materyalizmden bilimsel idealizme geçiyoruz diyor yeni dünya düzeni için. Klasik fizik çöktü devir kuantum devri diyor.

Amerikalı akademisyen Roy casagranda da içinde bulunduğumuz evren mutlak evrenin kopyasının kopyası iddiasını dile getiriyor how islam saved western civilization başlıklı videoda. Müslüman dünyasının fetihleri olmasa sasani devletine İskenderiye kütüphanesinden kaçırılan kitaplar Hristiyanlar tarafından yok edilecekti iddiasında bulunuyor. O kitapları Müslümanlar kurtardı batı medeniyeti de böyle kurtuldu diyor.

ilahimasal
18-03-2023, 20:47
Kuantum hakkında ahkam kesemem , ismini belirttiğiniz kişide kesemez.
Kuantum alanındaki bilim insanları ancak bu konuda bilgi verebilirler.

Bunun sebebide DENEY yolu ile inceleme gözlem yaptıklarından dolayıdır.

Kuarklara kadar bilgi sahibi olmamızın tek açıklaması DENEY inceleme ve gözlemdir.

Bu deneylerdeki tüm ekipman yine klasik fiziğin verdiği fırsatlardır.

Klasik fizik bitti diyen bir insanda ya akıl yoktur yada maksatlı bir izm cidir .

Bu konuya klasik fizik , modern fizik bilmem ne diye bakılmaz , FİZIK diye bakilır.
Fizik DENEY gerektirir. Fizik deneysiz olmaz. inceleme ile gözlem şarttır. Aksi halde üfürükçü gibi inançla atmasyon tutmasyon fikirler ileri sürülür. İşte o ismini verdiğiniz kişiler inançlı üfürükcülerdir ve bilimi fiziği alakadar etmez..

Fizikçiler kuantumdaki kuarklara kadar inceleme araştırma yapmasaydılar. O kişiler kuarkları nereden bilecekti ? Ve ahkam kesicekti?
Birde böyle düşünün

Bu tipler o kadar ileri gidiyor ki , dünya düzdür, güneş dünyadan küçüktür vs vs gibi saçma sapan laflara ediyorlar. Çokta ciddiye almamak gerekir.
İdealizmin balonu çoktan patladı ama bunlar başka isimler altında yeniden ortaya çıksada bilimin deneyin gözlemin ortaya koydukları karşısında ancak popüler dedikleri üfurmelerle halkın bir kesiminin aklını karıştırıyorlar. İçine birazda din sosu katinca , aklı bir karış havada olanlar için güzel bir hayal dünyası oluşturup kendilerine menfaat çıkar sağlıyorlar.

Bir çok konuda bende etkilemiyordum onlardan ama bendeki etkileri balon gibi söndü.

Geçmişin kitapları elbetteki değerlidir ancak günümüz bilim dünyasında nostaljiden öte gidemez.

Haaa onlardan etkilenmek istiyorsan etkilenirsin.
Etkilenirsinde , bu forumda dillendirir ve tebliğ etmeye çalışırsan etkisi olmaz.

Bu forumda ben yeniyim. Bak eskilerden bu konuya dair sana karşı çok bir şey yazan yok.
Onlarda bıkmış idealizm dünyasında yaşayanları uyarmaktan.
Emin ol okuyorlardir ama gülüyorlardir

Sana forumun bu konular hakkındaki başlıklarını bulup açılan tartışmalarını okumani tavsiye ederim.
Soyutculuktan kurtulmayınca sağlıklı fikir sahibi olamazsın.
Manyetik alan maddemidir diye bir konu açmıştim , oradaki inadımi şimdi okuyunca kendime şaşırıyorum
.
Soyut nedir ve madde deyince ne anlıyorsun esas mesele bu.

Muhyiddin Arabi
18-03-2023, 22:04
Kuantum hakkında ahkam kesemem , ismini belirttiğiniz kişide kesemez.
Kuantum alanındaki bilim insanları ancak bu konuda bilgi verebilirler.

Bunun sebebide DENEY yolu ile inceleme gözlem yaptıklarından dolayıdır.

Kuarklara kadar bilgi sahibi olmamızın tek açıklaması DENEY inceleme ve gözlemdir.

Bu deneylerdeki tüm ekipman yine klasik fiziğin verdiği fırsatlardır.

Klasik fizik bitti diyen bir insanda ya akıl yoktur yada maksatlı bir izm cidir .

Bu konuya klasik fizik , modern fizik bilmem ne diye bakılmaz , FİZIK diye bakilır.
Fizik DENEY gerektirir. Fizik deneysiz olmaz. inceleme ile gözlem şarttır. Aksi halde üfürükçü gibi inançla atmasyon tutmasyon fikirler ileri sürülür. İşte o ismini verdiğiniz kişiler inançlı üfürükcülerdir ve bilimi fiziği alakadar etmez..

Fizikçiler kuantumdaki kuarklara kadar inceleme araştırma yapmasaydılar. O kişiler kuarkları nereden bilecekti ? Ve ahkam kesicekti?
Birde böyle düşünün

Bu tipler o kadar ileri gidiyor ki , dünya düzdür, güneş dünyadan küçüktür vs vs gibi saçma sapan laflara ediyorlar. Çokta ciddiye almamak gerekir.
İdealizmin balonu çoktan patladı ama bunlar başka isimler altında yeniden ortaya çıksada bilimin deneyin gözlemin ortaya koydukları karşısında ancak popüler dedikleri üfurmelerle halkın bir kesiminin aklını karıştırıyorlar. İçine birazda din sosu katinca , aklı bir karış havada olanlar için güzel bir hayal dünyası oluşturup kendilerine menfaat çıkar sağlıyorlar.

Bir çok konuda bende etkilemiyordum onlardan ama bendeki etkileri balon gibi söndü.

Geçmişin kitapları elbetteki değerlidir ancak günümüz bilim dünyasında nostaljiden öte gidemez.

Haaa onlardan etkilenmek istiyorsan etkilenirsin.
Etkilenirsinde , bu forumda dillendirir ve tebliğ etmeye çalışırsan etkisi olmaz.

Bu forumda ben yeniyim. Bak eskilerden bu konuya dair sana karşı çok bir şey yazan yok.
Onlarda bıkmış idealizm dünyasında yaşayanları uyarmaktan.
Emin ol okuyorlardir ama gülüyorlardir

Sana forumun bu konular hakkındaki başlıklarını bulup açılan tartışmalarını okumani tavsiye ederim.
Soyutculuktan kurtulmayınca sağlıklı fikir sahibi olamazsın.
Manyetik alan maddemidir diye bir konu açmıştim , oradaki inadımi şimdi okuyunca kendime şaşırıyorum
.
Soyut nedir ve madde deyince ne anlıyorsun esas mesele bu.



Hocam işin içine biraz din sosu katınca ifadenize katılmıyorum. Zira bu adamlar sizin mücadele ettiğiniz din sömürücülerinin en çok korktuğu adamlar.

Şöyle ki bible'ın tanrısı aslında sahte tanrıdır diyecek kadar işi ileri götürmüş adamlar.

Bu konu üzerinde derin derin düşünün. Bible'ın tanrısı derken; Adem ve Havva'yı bilme ağacından yedi diye cennetten kovan tanrı, çoluk çocuk demeden Nuh ve ailesi hariç insanları öldüren tanrıdan bahsediyorlar.

Avrupa'yı aydınlığa kavuşturan insanlar bu eksende mücadele etti. Önderleri gnostik Hristiyanlardı. Katolikler onları deccalin peşinden gitmekle suçlarken, protestanlar da Katolikleri putperest olmakla suçluyordu. Bilme ağacından yedireni kutsayan insanlar bunlar. Gerçek bilimi de bu adamlar yaptı. Newton da bu adamların kurduğu okültist derneklerden birinin lideriydi. Aytunç Altındal bunu kitaplarında anlatmıştır. Hatta kutsal kitabın yorumu adıyla Newtondan yaptığı çeviri Newtonun Danielin kehanetleri üzerine yazdığı bir kitaptır.

Sizin değindiğiniz deney ve gözleme önem veren insanlar da aslında bu çizgideki insanlar.

Bilme ağacından yedirmeyen niye yedirmedi? Maddenin aslında bir illüzyon olduğunu eninde sonunda bulacaktık, bunu bulmamızı istemedi. Bilime düşman olanlar aslında en materyalist insanlardır. Maddenin egemenliğini sürdürmek için bilime düşmanlardır. Ruha düşman oldukları için bilime düşmanlardır.

ilahimasal
18-03-2023, 22:39
Hocam işin içine biraz din sosu katınca ifadenize katılmıyorum. Zira bu adamlar sizin mücadele ettiğiniz din sömürücülerinin en çok korktuğu adamlar.

Şöyle ki bible'ın tanrısı aslında sahte tanrıdır diyecek kadar işi ileri götürmüş adamlar.

Bu konu üzerinde derin derin düşünün. Bible'ın tanrısı derken; Adem ve Havva'yı bilme ağacından yedi diye cennetten kovan tanrı, çoluk çocuk demeden Nuh ve ailesi hariç insanları öldüren tanrıdan bahsediyorlar.

Avrupa'yı aydınlığa kavuşturan insanlar bu eksende mücadele etti. Önderleri gnostik Hristiyanlardı. Katolikler onları deccalin peşinden gitmekle suçlarken, protestanlar da Katolikleri putperest olmakla suçluyordu. Bilme ağacından yedireni kutsayan insanlar bunlar. Gerçek bilimi de bu adamlar yaptı. Newton da bu adamların kurduğu okültist derneklerden birinin lideriydi. Aytunç Altındal bunu kitaplarında anlatmıştır. Hatta kutsal kitabın yorumu adıyla Newtondan yaptığı çeviri Newtonun Danielin kehanetleri üzerine yazdığı bir kitaptır.

Sizin değindiğiniz deney ve gözleme önem veren insanlar da aslında bu çizgideki insanlar.

Bilme ağacından yedirmeyen niye yedirmedi? Maddenin aslında bir illüzyon olduğunu eninde sonunda bulacaktık, bunu bulmamızı istemedi. Bilime düşman olanlar aslında en materyalist insanlardır. Maddenin egemenliğini sürdürmek için bilime düşmanlardır. Ruha düşman oldukları için bilime düşmanlardır.


Her şeyi bir kenara bırakarak şu soruma cevap verebilirmisin?

Bedeninin yanılsama olduğunu mu söylüyorsun. Dediğim gibi her şeyi bir kenara bırakıp sadece bedenin üzerinden bu yanılsamayı bize anlatabilirmisin ?

Muhyiddin Arabi
18-03-2023, 23:01
Sadece beden değil madde bir yanılsamadır. Tabi ki beden de bunun bir parçası. Beden ruhun bu yaşamdaki avatarıdır.

Muhyiddin Arabi
18-03-2023, 23:14
Bedenin durumu ancak reenkarnasyon ile açıklanabilir. İstenen olgunluk seviyesine gelinceye kadar ruh bedenlenir durur. Ruhun tekamülü sürecini yaşıyoruz.

ilahimasal
18-03-2023, 23:33
Sizinle bu konudaki sohbet güzeldi.
Size tekamülünüzde mutluluklar temenni ediyorum .

Muhyiddin Arabi
18-03-2023, 23:34
Sizinle bu konudaki sohbet güzeldi.
Size tekamülünüzde mutluluklar temenni ediyorum .

Amin ecmain. :amen: