PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : Turan Dursun'un Ölümü Hakkında Söylenenler


imhotep
07-07-2008, 05:37
KARANLIKÇININ AYDINLIĞA SIKTIĞI KURŞUN...

İlhan Selçuk

Turan Dursun öldürüldü.

Her yaşamın bir anlamı vardır; ölüm ilk bakışla anlamsız görünür, ama her ölümün de anlamı vardır.

Üsküdar Koşuyolu'ndaki evinden önceki gün saat 15.00 sularında çıktı Dursun; yürümeye başladı. Güzel bir eylül ikindisi yaşanıyordu. İsanbul'un sonbaharına doyum olmaz. Dursun'un niyeti alışveriş etmekti.

Evden biraz uzaklaşmıştı ki, pusu kuran terörcülerin çapraz ateşine tutuldu. Siyah renkli bir arabayla uzaklaşan katiller silahlarına susturucu takmışlardı; çevreyi ayağa kaldıracak kadar gürültü olmadı.

Turan Dursun yere yığılmıştı; ceset önce gazetelerle örtüldü; sonra otopsi için morga yollandı.

Bu ölümün anlamı neydi?

*

Turan Dursun, Şarkışla'nın Altın köyünden. Doğumu 1934. Babası imam. Çocuğu "gâvur okulu"na göndermiyor. Dursun'un anadili Kürtçe.

Türkçeyi askerde öğreniyor. I955'te İstanbul'a geliyor. Dışarıdan sınava girerek ilkokul diploması alıyor. Din öğretiminden geçiyor. Vaizlik sınavına girip kazanıyor. 14 yıl vaizlik yapıyor. 1965'te TRT’ye giriyor. Önce evrak memurluğu. Arkasından dinsel yayınlar prodüktörlüğü. Sonra yazarlık yaşamı başlıyor. Nasıl bir yazarlık? Özgür düşünceyi savunmak, bağnazlığa karşı çıkmak, aklın ve bilimin yolunda yürümek...

Turan Dursun yazıyor:

"-Ben hiç zinayı tanımadım. İçkiyi tanımadım. Kumarı tanımadım. Zaten hiçbir oyunu bilmem. Benim babam da imamdı. Babam beni bir hedef için çalıştırmış. Ona göre, ben bir kahraman olmalıydım. İslam kahramanı, din kahramanı olmalıydım."

Dursun kahraman oldu.

Ama din kahramanı değil, özgür düşünce, demokrasi ve laiklik kahramanı...

Dergilerde çıkan yazıları yüzünden tehdit mektupları alıyordu Turan Dursun, hiçbirine metelik vermedi, omuz silkti, yolunda yürüdü.

Yolun başındaki levhada ne yazıyordu:

Aydınlanma yolu!..

Voltaire, Diderot, Rousseau ve daha niceleri daha 18. yüzyılda o yoldan geçmişlerdi. Fransa'da başlayan o yolun taşlarını döşemek için nice insan yaşamını hiçe saymıştı, bu uğurda ölmüş, öldürülmüştü. Yolun yapımı kolay değildi, yol zor döşeniyordu. Türkiye'ye ulaşıncaya kadar 200 yıl geçmişti. Yolun Anadolu'ya döşenmesi Atatürk devrimleriyle hızlandı; ama pusular, tuzaklar, kundaklar, saldırılar sürüyor; yolun yapımı güçleşiyor.

Turan Dursun, aydınlanma yolunun Türkiye'ye döşenmesi için çalışan fikir emekçilerinden biriydi. Bu yüzden öldürüldü. Eski din adamının aydınlanmasından ve çevresini aydınlatmasından korkan karanlıkçı güçler, çapraz ateşe tuttular eski vaizi...

*

Özgür düşünce, dinsel bağnazlıktan bağımsızlaşmış; gerçeğe, akıl ve bilim yolundan ulaşılacağını algılamış kafanın ürünüdür.

Batı'da yüzlerce yıl önce savaşımını verdi özgür düşünce, insanı aydınlattı, demokrasiyi türetti, hoşgörüyü pekiştirdi. Toplum yaşamında özgürlük ve demokrasi gerçekleşti mi, en sofu kişi bile her çeşit düşünceye hoşgörüyle bakar; zorbalıkla değil, tartışarak karşısındakini inandırmaya çalışır; cinayeti aklının ucuna bile getirmez. Cinayet, "Şeytan Ayetleri" romanının yazan Salman Rüşttü için Humeyni'nin çıkardığı fetvada karanlıklaşan ortaçağ kafasının ürünüdür.

İngiltere, Almanya, Fransa, Avrupa, Batı; Salman Rüşdi'ye sahip çıktılar.

Türkiye Turan, Dursun'a sahip çıkıyor mu?

Dursun'un katilleri belki bulunamayacak; ama bu cinayetin "faili meçhul" değildir. Aydınlığa sıkılan silahın tetiğini çeken elleri tanımayan kaldı mı?..


Cumhuriyet,
7 Eylül 1990.

imhotep
07-07-2008, 05:37
ÖZGÜR DÜŞÜNCEYE 7 KURŞUN...

Oktay Akbal

"Akıl ve bilim ölçüleri başkadır. Dindeki konular akıl ve bilim ölçülerine vurulduğunda işin içinden çıkılamaz.”

"İslam’ın Amentüsünde yer alan İman esaslarını ele alalım. Hiçbiri akıl ve bilim ölçülerine sığmaz. Tanrıya inanç da, Tanrıyla İnsanlar arasına girmiş görünen Peygambere inanç da, ahiret gününe inanç da, kadere inanç da..."

"İslam’ın temelindeki yalanlar" adlı dizi yazılarından birinde böyle diyordu Turan Dursun... Çarşamba sabahı evinin yakınlarında yedi kurşunla öldürülen yazar Turan Dursun, birkaç yıldır İslamlık konusunu bilimsel bir açıdan inceleyen yazılar yayınlıyordu. Bu yazılar bağnaz çevreleri ve kişileri öfkelendiriyordu. Kendisi de biliyordu. Çünkü sürekli gözdağı mektupları alıyordu.

Bir din adamıydı Turan Dursun. Tutucu bir çevreden yetişmişti. Din okullarında öğrenim görmüştü. Yıllarca vaiz olarak görev yapmıştı. İrdelediği konuyu iyi biliyordu. Gerçek İslamlığın bağnazlıktan, daha doğrusu yobazlıktan değişik olduğunu anlatmak istiyordu. 2000'e Doğru'da, son haftalarda da Yüzyıl adlı dergide sürekli yayınlanan "Din Bilgisi" köşesinde çıkan aydınlatıcı yazılan ilgiyle okunuyordu. Kimi beğenerek, kimi de düşmanca duygularla...

Turan Dursun'u vuranları kimse görmemiş, İstanbul Emniyet Müdürü Ardalı, "görgü tanığı yok" diyor. Oysa 13 yaşındaki Arhan "Siyah renkli araba arkadan geldi. Sonra adamın yere yıkıldığını gördüm" diyor. Çapraz ateşe tutularak öldürülen Dursun'un katilleri de bulunamayacak mı? Daha önceki cinayetlerde olduğu gibi Aksoy'un, Emeç'in katillerinin bulunamaması gibi...

Vanlı bir işadamından bir mektup almış son günlerde. "Senin için İstanbul'a üç kişi gönderiyorum" diyormuş. Dursun bu tür gözdağı mektuplarına karşı şöyle yanıt vermiş Mayıs 1990 günlü dergide:

"Küfür ve tehdit yüreksizliğin, tükenmişliğin ürünüdür, boşunadır.

Şimdiye dek yalanlarla örtülegelmiş karanlıklarda, güçlülerin yararına saklanmış gizli saklı din konulan varsa bir bir ortaya dökülüp sergilenecektir. Buna kimsenin kuşkusu olmasın. Daha güzel bir dünyanın, ışıklı dünyanın, özgürlüklerin, İnsan aklı ve bilimin tüm boyutlarıyla geçerli olduğu bir dünyanın kurulması için bu tür çabalar su kadar, hava kadar gereklidir" diyordu.

Turan Dursun'un yazılarının bir bölümünü masama serdim. Odan burdan cümleler okuyorum. Kur'an'daki çelişkilerden söz ederken diyor ki: "İslam, tüm İnsanlar Müslüman olana dek, yeryüzünü bir savaş alanı sayar. Barış ve hoşgörü de eğer gerekiyorsa savaşın gereği olan hile içindir." "Tanrı bildi anladı ki" yazısından: "Kur'an'ın Tanrısı önce bir şey yapıyor, bir hüküm ortaya koyuyor, sonra bir gelişme olunca görüşünü, dolayısıyla hükmünü değiştiriyor, yani bir başka hüküm koyup bir öncekini geçersiz kılıyor."

Turan Dursun'un öldürülme nedeni işte bu tür görüşlerdir. Bilim açısından Kur'an'ı yorumlamak, demek ki, büyük bir suç, öldürülme gerektirecek kadar ağır bir suç! Tahran Radyosu, Dursun'un öldürülmesini sevinçle bildirmiş, şöyle demiş: "Hatırlatmak gerekir ki, Turan Dursun yazılarında yüce İslam dini ve Hazreti Muhammed'e defalarca ihanet ve edepsizlikte bulunmuştu." Şimdi anlaşılıyor mu, yedi kurşunun nerden, hangi kaynaktan atıldığı?

Görgü tanığı yok, katillerden iz yok, hiçbir şey yok, ama öldürülme nedeni çok açık: Bilim kafasıyla din konularını incelemek, irdelemek...

Son haftalarda iki kitabı çıkmıştı Dursun'un. Kulleteyn'de kişisel anılarını ve yetişme yaşamını anlatıyordu. Bu ilginç kitabı daha okumaya başlamadan yazarının korkunç bir cinayete kurban gitmesi yazgının bir oyunu mu?

Dursun'u öldürenleri sözde kimse görmemiş, ama emekli komiser İbrahim Çağlar'ı öldürenleri görenler var! O kadar ki, katillerin resimleri hemencecik çizilip kamuoyuna sunulmuş. Ama Turan Dursun için böyle bir çalışma yok. Bu bile epey anlamlı değil mi?


Cumhuriyet,
8 Eylül 1990.

imhotep
07-07-2008, 05:38
TEHLiKELi GELİŞMELER

Ali Sirmen

ANAP grubu büyük bir çoğunlukla Meclis'in devredemeyeceği yetkisinin hükümete, daha doğru deyişle sorumsuz yetkili durumundaki TÖ'ye devredilmesi olayına onay verip kanımızca Anayasayı tağyir fiiline katılır, yargı üstündeki baskılar bağımsızlığı ve güvenceyi daha da ortadan kaldırıcı biçimde artarken İstanbul'un sokaklarında siyasal terörde tırmanmaya başladı.

Önce 2000'e Doğru ve Yüzyıl dergilerinin yazan Turan Dursun öldürüldü, hemen ardından da emekli başkomiser İbrahim Çağlar vuruldu. İkinci cinayeti Dev-Sol örgütünün üstlendiği belirtiliyor.

Bir noktayı hemen vurgulamak gerek. Terörün hepsi aynıdır. Eğer demokrasi içinde yaşamak istiyorsak terör eylemleri arasında kaynaklarına ya da hedeflerine bakarak ayırım yapma yanlışına düşmemeye büyük Özen göstermek zorundayız.

Ancak Turan Dursun'un ölümü, Türkiye'de şimdiye dek işlenen cinayetlerin yanı sıra üzerinde durulması gereken başka özellikleri de beraberinde getirmiş, bazı olaylar konusunda da delil değilse bile bir kanı uyandıracak belirtileri ortaya çıkarmıştır.

Turan Dursun cinayeti artık Türkiye'deki laiklik karşıtı çevrelerin kanlı eylemlere giriştiklerini göstermektedir. Bu eylemlerin yurtdışında, büyük bir olasılıkla İran'da planlanmış olması da şeriat yandaşlarının arak laik güçler karşısında saldırıya geçmiş oldukları gerçeğini değiştirmiyor.

İran televizyonunun Turan Dursun'un ölümünü müjde verir gibi ilk haber olarak yayımlaması, olaydaki İran parmağı kuşkularını artırıyor.

Ancak akla hemen şu soru geliyor: "Bir yabancı örgüt içeride destek bulmasa, kendi başına bu denli boyutlu olayları başarabilir mi?"

Öte yandan İran kökenli çeşitli örgütlerin Türkiye'de kimi Şah yandaşlarına yönelik olan bunca eylemi birbiri ardından gerçekleştirip, bir türlü yakalanmamaları da, bunları engellemekle görevli olanların işlerini savsaklayıp savsaklamadıkları sorusunu getiriyor gündeme.

Bu arada İstanbul'un Hacı Emniyet Müdürü bilmelidir ki, vatandaşta, örgütünün laik olanlar ile olmayanlara ayrı muamele yaptığı izlenimi iyice kökleşmiş bulunmaktadır ve İstanbul Emniyet Örgütünün İslamcı kadroların elinde bulunduğu herkesçe bilinmektedir.

Turan Dursun'un ölümüyle ilgili bir noktayı daha vurgulamakta yarar var. Yaşamının ilk bölümünde bir din adamı olan Turan Dursun daha sonra koyu bir Tanrıtanımaz olmuştu ve yazılan da geçirdiği değişim doğrultusundaydı. Nitekim bu yüzdendir ki. Tahran, Turan Dursun'un kişiliğinde bir Salman Rüşdü görmekteydi.

Kimi çevreler Turan Dursun'un Tanrıtanımazlığını vurulmasının mazereti olarak göstermeye çalışacaklardır, her şeyden önce şu noktayı belirtmekte yarar var: Dursun'un müminleri tedirgin ettiğini sandığımız yazılan, hiçbir zaman hakaret sınırına varmamıştı. Böyle bir davranış olsaydı onun yasal yaptırımları vardı. Kaldı ki, belirttiğimiz gibi bu sınır aşılmış olsaydı bile onu kovuşturmak yasa sınırları içinde yetkili mercilerindi.

Öte yandan, laik bir toplumda yaşamanın kuralı, inanmışların, inanmamışların birbirlerine saygı göstermeleri, hiçbirinin görüsünü öbürüne zorla kabul ettirmeye çalışmamasıdır. Aynı gerekçe, inanmış ama inanmışlığı şeriat düzeninin egemenliğini İçermeyen laikler ile şeriat özleyicileri için de geçerlidir.

Laik toplumda devletin görevi ise yalnızca dini devlet işlerine karıştırmamak değil, ama aynı zamanda tüm inanışlar karşısında yansız ve eşit uzaklıkta kalmaktır. Ama bu tanım laikliğin edilgin (pasif) tanımıdır. Etkin (aktif) laiklik ise devletin İnanç sahiplerinden herhangi birinin ya da bir grubun, inançları öbürlerine zorla baskıyla kabul ettirmeye kalkması halinde bunu engellemektir.

Türkiye zorunlu din dersleri, üç bakanlığın bütçesini bir anda katlayan Diyanet İşleri ve tüm devlet kadrolarını doldurmuş olan şeriat yanlısı, köktenci görüş sahipleriyle dolu bir ülke olarak edilgin laiklikten bile uzaklaşmış durumda olduğuna göre artık yönetimden etkin laikliğin gereğini yerine getirmesini beklemenin bir anlamı kalmıyor.

Nitekim de öyle oluyor, devlet içindeki kimi güçler bırakın zorla görüş kabul ettirmek isteyenlere karşı çıkmayı, onlara yandaş oluyorlar ve bu ortamda köktenciler görüşleri hoşlarına gitmeyenleri herkesin gözleri önünde teker teker vuruyorlar ve ellerini kollarını sallayarak çekip gidiyorlar.

Şu anda açıkça söyleyebiliriz ki. Turan Dursun, Çetin Emeç ve Muammer Aksoy'un katilleri bulunmayacaklardır ve Türkiye, tarihinin en büyük tehlikesinin eşiğini aşmak üzeredir.


Cumhuriyet,
7 Eylül 1990.

imhotep
07-07-2008, 05:38
TURAN DURSUN'UN ÖLÜSÜ, DİRİSİNDEN GÜÇLÜDÜR

Mustafa Ekmekçi

Yüzyıl yazarlarından Turan Dursun'un ölüsü, dirisinden güçlü çıktı.

Öyle olacağı bilinen bir gerçekti. Doğruları söyleyenler öyle olurlar. Ölüleri, dirilerinden güçlü olur. Turan Dursun'la tanışma olanağı bulamadım.

O, İstanbul'dan yazıp çiziyordu. 25 Ağustos'ta imzalayıp, yolladığı Kulleteyn adlı kitabına "Sn. Mustafa Ekmekçi'ye saygı ve sevgilerle" diye yazmış. 2000'e Doğru’da, sonra Yüzyıl’da çıkan yazılarını sürekli okurdum. Cemal Süreyya'nın yazılarını da. Cemal Süreyya öldü, Turan Dursun öldürüldü. Turan Dursun, kanımca şimdi yaşamaya başlıyor asıl. Onu tanımayanlar, daha iyi tanıyacaklar şimdi. Muammer Aksoy'un, Çetin Emeç'in, Abdi İpekçi'nin ölüleri, dirilerinden daha güçlü çıkmadı mı?

Düşünceye, silahla karşı çıkıp, onu cezalandıracaklarını sananlar, aptallar bilmezler ki, asıl cezalandırdıkları kendileridir, sakat, yanlış yollarıdır. İnsanlara kuşkuyu öğretenler, cezalandırılır mı hiç? Turan Dursun, yurtdışına, Almanya'ya gitmeye hazırlanıyormuş; çağrılar almış, konuşmalar yapacakmış. Avrupa'da Gericiliğin fokur fokur kaynadığı yer oraları. Türkiye'de yuvalanamayanlar, Avrupalardaki Özgürlük havasından yararlanarak döküyorlar zehirlerini. Onların foyalarını ortaya çıkarmak için.

Turan Dursun gibi yürekli, bilgili biri gerekliydi. Yazık! Oradakiler de buradakiler de yoksun kaldılar Turan Dursun gibi bir beyinden.

Yüzyıl'ın son sayılarından birinde, "Domuz eti" konusuna değiniliyordu. Şöyle deniyordu: "Mustafa Ekmekçi, Cumhuriyetteki köşesinde yıllardır duruyor bu konunun üzerinde. Bütün bilimsel verileri ortaya döktü. Sonuç, Türk milletinin domuz etiyle beslenmesi halinde kazançlarının uzun bir listesi!.. Beslenme ve metabolizma uzmanı Dr. Üstün Korugan da üzerine basa basa domuz etinin protein ve B vitamini açısından yararlı ve besin değeri yüksek bir et cinsi olduğunu söylüyor ve 'Domuzda parazit olduğu söyleniyor. Hangi hayvanda yok ki' diye de ekliyor.

Dergimizin yazarlarından Turan Dursun ise başka bir boyutuna değinerek İslamiyet ve Yahudilikte domuz etinin 'haram' ilan edilmesinin, Putatapıcılık dönemlerinden kaldığını vurguluyor. Domuzun aslen bir Totem hayvanı olarak kabul edildiğini, 'yasak'ın nedeninin buralardan kaynaklandığını belirtiyor Dursun. Sahi, Hintliler, inek etinin hangi zararları üzerinde duruyorlar acaba?" (Yüzyıl, 26 Ağustos 1990, sayı: 4.)

Aynı sayıda. Turan Dursun, Suudi Arabistan'daki Amerikan askerlerine değinerek ""Efendi Tanrı'nın Evi'ni melekler mi, kâfirlerin uçakları mı koruyacak?" diye soruyor; yazısının sonunda da şöyle diyordu:

"Muhammed bir 'hadis'inde şöyle der:

"Medine'nin kapılarında ve giriş-çıkış yerlerinde melekler vardır; Medine'ye ne tâûn (veba salgını), ne de deccal girebilir."

Ve yine Muhammed şu açıklamayı da yapıyor:

"Hiçbir belde (ülke) yoktur ki deccal orayı çiğneyecek olmasın. Mekke ve Medine, bunun dışında yalnızca. Medine'nin her kapısında, her giriş ve çıkışında sıra sıra olmuş melekler vardır. Bu melekler orayı korurlar..."

Muhammed'in bu tür açıklamaları ve inanırlarına güvence vermeleri sürüp gider. Ve şimdi Müslümanlarca birer "deccal" sayılan "kâfir"lerin askerlerini görüyoruz sözü edilen "kutsal beldeler"de. "Deccal uçakları"nda "sema"larında... Hadislerde bildirilen şu "koruyucu melekler nerede" diye sormaz mısınız?"

Sen misin soran? Yedi el kurşun atıp, tarıyorlar Turan Dursun'u.

İnanç özgürlüğünden söz edenler, onu düşünce özgürlüğüyle bir tutarlar. Yanlıştır, inanç özgürlüğünden anladıkları, "Benim inandığıma inanmayanlar, yaşatılmazlar!" demektir. Sıkmabaşlar, "Başımı örtmenin nedeni, inancımdandır efendim, onun bir simgesi" derler, yalandır, inanç özgürlüğü, başka inançlarda olanlara da, inanmayana da Özgürlük demektir. Hani, nerede? Turan Dursun, gerçek bir kahramandır!

(...)


Cumhuriyet,
9 Eylül 1990.

imhotep
07-07-2008, 05:38
TURAN DURSUN…

Uğur Mumcu

İslamcı terör bir can daha aldı. Önce Prof Muammer Aksoy, sonra Gazeteci Çetin Emeç ve sürücüsü Sinan Ercan ve şimdi de eski müftü ve yazar Turan Dursun.

Bu üç cinayette de katiller susturucu kullandılar.

Namlularına susturucu takılmış silahlarla adam öldürme yöntemine son zamanlarda Türkiye'de sık sık rastlanıyor.

14 Mart 1990 günü İstanbul’da Atatürk Havaalanı yakınlarında İranlı öğretim üyesi M. Rıza Akhvanjan da namlu ucuna susturucu takılmış bir silahla yaralanmıştı.

İran gizli haber alma örgütü "Savamak" ve "Hizbullah" 1980 yılından bu yana bütün dünyada terör estiriyorlar.

Savamak, Türkiye'ye sığınan Şah'ın adamlarını bulup teker teker öldürüyor. Albay Ahmed Hamid, Albay Hasan Mansuri, Albay Hamdı Aziz ve Binbaşı Şahverdulu, Albay Muradı, Muhammed Yaltanı 1983-87 yıllan arasında Türkiye'de art arda öldürüldüler.

Şah yanlısı subayları kimlerin öldürdüğü belirlenemedi. Büyük olasılıkla Türkiye'de örgütlenen Şah ordusunun önde gelen liderleri "Savamak" tarafından öldürüldüler.

Ürdün'ün Ankara Büyükelçiliği 1. Kâtibi Sait J Sait'in de İran yanlısı "İslam'ı Cihad' örgütü tarafından öldürüldüğü ileri sürüldü.

Brüksel'de iki yıl önce silahlı saldırıya uğrayan "Rabıta" Örgütü Avrupa Temsilcisi Abdullah El Ehdel'in de İranlı teröristlerce öldürüldüğü ileri sürülüyor.

Suudi Arabistan'ın Ankara Büyükelçiliği Askeri Ataşeliği'nde görevli Abdullah El Sirevi'nin de arabasına patlayıcı madde konuldu. Sirevi, patlama sonucu ağır yaralandı. Aynı büyükelçilikle çalışan Bidevi adındaki bir diplomat da Ankara'da öldürüldü.

Turan Dursun'u ucuna susturucu takılmış silahlarla öldürenler İranlı İslamcı teröristler midir?

Bu konuda bu aşamada kesin bir yargıya varmanın elbette olanağı yok. Ancak cinayetlerde kullanılan susturucular bu kuşkuyu doğuruyor. Türkiye'de Şah yanlısı subayların, uçlarına susturucu takılmış silahlarla öldürülmeleri bu kuşkulan arttırıyor.

İran Televizyonu, Turan Dursun'un öldürülmesini birinci haber olarak veriyor.

Bu ilgi de kuşkulan arttırıyor.

Tabii bunlar yalnızca "kuşku"dur; "kanıt" değil; kanıt olmadan da bu konularda kesin yargılara varmak olanaksız.

Bütün bunları araştırıp ortaya çıkartmak Emniyet Genel Müdürlüğü ile MİT’in görevidir. "Faili meçhul kalan" her cinayet, terör örgütlerinin cesaretlerini artırır.

Artırdı ve artırıyor da!..

Türkiye, özellikle son altı-yedi yıldır çeşitli yabancı terör örgütlerinin kolayca at oynatabildikleri bir alan olmuştur.

Turan Dursun'u kimler öldürdü?

Kimlerin öldürdüğü ad ad bilinmiyor. Belki katillerin kimlikleri hiç bilinmeyecek de!.. Ama İslam dinini eleştiren bir eski din adamını kimlerin, niçin Öldürebilecekleri herhalde biliniyor.

Katiller, büyük olasılıkla İslamcı terör örgütlerinin militanlarıdır.

Bu örgüt "Hizbullah" örgütü müdür, "İslami Cihad" mı; "Türkiye İslam Kurtuluş Cephesi" mi, yoksa adı duyulmamış bir başka örgüt mü?.. Devletin duyarlı kesimlerinde militanları olan, sırtını güçlü yerlere dayadığını sanan bir yerli örgüt mü?

Yoksa, son zamanlarda eylemlerini arttıran Kürtçü İslamcılar mı?..

Hangisi?


Cumhuriyet,
6 Eylül 1990.

imhotep
07-07-2008, 05:39
TURAN DURSUN

İlhamı Soysal

Turan Dursun milyonlarca, milyarlarca insan içinde bir insandı. Bir karıncaydı. Karınca gibi çalışkandı. Dur-durak bilmez, sürekli çalışır, okur, yazar, araştırır ve tartışırdı. Sanırız Sinop Müftülüğü’nden ayrıldığı yıllarda tanımıştık. Önce Ankara da TRT’de sıradan bir görev aldı, sonra sınavlara girip kazanarak prodüktör oldu. Bir süre radyo ve televizyonda dini yayınların hazırlanmasında çalıştı. Akılcı, sağduyulu, kişilikli bir insandı. "Ulema"dan geçinen nice sözüm ona din bilginini cebinden çıkaracak kadar din bilgisine sahipti.

Önceki hafta bir akşam üzeri, ara haberlerinde televizyonda Turan Dursun'un İstanbul'da evinden çıkarken vurulup öldürüldüğünü duyduğumuzda çok üzüldük ama hiç şaşırmadık. Sanki, böylesi bir haberi bekliyorduk. Sanıyoruz Turan Dursun da bekliyordu.

Çok değil, bundan bir, bir buçuk ay kadar önce Cağaloğlu’nda Diyanet İşleri Kitabevi’nin vitrinleri önünde kitaplara bakarken karşılaşmış, ayak üzen üç-beş dakika konuşmuş, Türkiye’de laikliğin her geçen gün biraz daha yok edilmesi konusundaki kaygılarımızı karşılıklı dile getirmiştik.

Turan Dursun, çok da önemsemeden sürekli tehdit mektupları aldığından da bu arada söz etmişti ve karşılıklı gülüşüp aynı konuda, aynı sözcükleri kullanmıştık "Havlayan köpek ısırmaz”.

“Dergi ve gazete köşelerinde unutulup gidecek dediğin yazılarımı kitap kıstırmaya başladım. Yakında ilk kitabım çıkacak, bunu ikincisi, üçüncüsü de izleyecek, bir yayınevi ile anlaştım" demişti. "Kitaplarım çıkar çıkmaz sana kendim getireceğim."

Kulleteyn adlı bir roman tadındaki ilk kitabı çıktığında biz İstanbul'da değildik, karşılaşamadık. Din Bu adlı ikinci kitabının yayımlanıp yayımlanmadığını gördü mü bilemiyoruz, çünkü hemen o günlerde havlayan köpeklerin arada bir ısırdıklarına da tanık olduk. Turan Dursun yedi kurşunla "faili meçhul" cinayetler serisinin bir halkası oldu gitti.

Öldürülmeseydi şu günlerde Almanya'da olacak, Frankfurt, Stuttgart ve sonra da İsviçre'ye geçip Bern'de “Türkiye'de İslamiyet ve Laiklik" konularında bir dizi konferans verecekti. Öldürüldüğünde cebinden pasaportu çıkmış.

12 Mart 1971 faşist darbesi döneminde TRT’deki görevinden kızağa alındığında bir büyük çabaya girişmişti. Tek başına büyük bir İslam Ansiklopedisi hazırlamaya başlamıştı. Yirmi ciltlik bir ansiklopedi. Dev bir iş. Gerçekte bu yaşamının en büyük yapıtıydı. Belki yirmi yıla yakın bir süre çalışmıştı. Ne var ki, bastıracak büyük ve güçlü bir yayınevi bulmak olanaksızdı. Çeşitli kapıları çalmıştı. Biz de kimi yayıncı ve yayınevleri ne bu konuda aracı olmaya çalışmıştık.

Ama olmadı, bu dev yapıt yayımlanamadan kaldı. Ondan sonra da Turan Dursun, 2000'e Doğru dergisi, Yüzyıl dergisi gibi kimi dergilerde İslam’ın öz kaynaklarına dayanan, bunları akıl ve bilim ölçülerinde eleştiren yazılar yayımlamaya başladı. Açık açık söyleyip yazıyordu: "Yazıp söylediklerimi ulema geçinen herkesle tartışmaya hazırım!.."

Ne var ki aklın, bilimin ve gerçekten eşi az bulunur bu bilgi birikiminin karşısına kimse çıkamıyordu. Sağdan-soldan bol bol sövgü geliyordu ama. Turan Dursun'un karşısına hiç kimse çıkamıyordu. Ondan, onun bilgisinden korkuyorlardı.

Korktukları için de onu öldürdüler.

Turan Dursun aydınlığın sesiydi, aklın, bilimin, mantığın ve bilginin sesi...

Onu aydınlıktan korkanlar öldürdü. Karanlığı sevenler, bulanık suda balık avlamasını sevenler.

Turan Dursun’un katilleri de tıpkı Muammer Aksoy’un, tıpkı Çetin Emeç'in katilleri gibi bulunamayacak. Bulunacağını, bu cinayetlerin aydınlığa çıkacağını sananlar aldanır. Bugün 12 Eylül 1990, faşizm darbesinin yıldönümü. O darbenin üzerinden on yıl geçti. Bulundu mu o darbeye sözüm ona gerekçe diye gösterilen bir dizi cinayetin faili? Ne oldu Cavit Orhan Tütengil’in, Unut Doğanay'ın, Kaftancı'nın, İlhan Darendelıoğlu ya da İsmail Gerçeksöz'un ve bunlar gibi onlarca, yüzlerce kişinin katilleri?

Turan Dursun'un da katili ya da katilleri bulunmaz. Hele hele 12 Eylül faşizminin süreğeni olan ve dikta özlemleri içindeki şu ANAP iktidarı gibi iktidarlar döneminde hiç mi hiç bulunmaz. Çünkü böylesi iktidarlar da aydınlıktan korkarlar. Yüzleri karanlığa dönüktür, aydınlığa değil!..

Ama fazla karamsar olmak da doğru değildir. İnsanlar öldürülebilir ama fikirler, görüşler ve hele yazıya dönüşmüşler, hiç mi hiç öldürülemez. İsterse yasaklamalar, toplatma kararları alınsa bile. Ve gün gelir bu aydınlık yeni yeni Turan Dursun’larda uç verir. Çünkü her şey yok edilebilir de, düşünce edilemez!...


Milliyet,
12 Eylül 1990.

imhotep
07-07-2008, 05:39
"ŞERÎAT-LAİK DÜZEN" KAVGASINDA

BİR ONURLU YAŞAM DAHA...

Yalçın Doğan

Aydınlığın ve erdemin simgesi... Bilge insan Turan Dursun... Hoşgörünün, nezaketin ustası, din biliminin derin hocası Turan Dursun...

12 Eylül dönemi... Cumhurbaşkanı Kenan Evren'e bir Nakşibendi şeyhinden Arapça yazılı bir mektup geliyor. Mektubun sadece Arapça olması değil, aynı zamanda içeriğinde kullanılan ifadeler, semboller, deyimler, mektubun çevrilmesinde rol oynayacağı için, mutlaka bir "din bilginine" başvurulmasını zorunlu kılıyor.

Evrenin yaverlerinden biri, önceki gün alçakça bir cinayet sonucu yitirdiğimiz Turan Dursun"u arıyor. Çünkü, "din felsefesi açısından mektubu en iyi çevirecek ve yorumlayacak olan kişi" Turan Dursun'dur devletin arşivine göre... Yaverle Ankara'da bir pastanede buluşan Turan Bey, Evren'e şeyhten gelen mektubu hemen orada çeviriyor ve yorumluyor. Turan Bey'den dinlediğim kadarıyla, mektupta şeyh, Evren'i eleştirerek "konuşmalarında dana fazla din temasının işlenmesi gerektiğini" belirtiyor.

Bu olayı geçenlerde görüştüğümüzde bana aktaran Turan Bey, şöyle sürdürüyor gözlemini; "Gerçekten, o mektuptan sonra Evren'in konuşmalarında bir değişiklik oldu ve dinsel sorunları daha fazla dile getirmeye başladı."

Gerektiğinde devletin "bilgisi nedeniyle" kendisine başvurduğu Turan Dursun'^ devletin neleri reva gördüğü, Turan Bey'in yaşamıyla özdeş.

Yoksul bir aileden gelen Turan Bey (biz eski arkadaşları ona hep Turan Bey der ve onun bizlere gösterdiği nezaketi ancak öyle karşılayabildiğimizi sanırdık), Anadolu'da yoksul aile çocuklarının çoğunluğu gibi, kendini mahallenin imamında buluyor "okumak" adına. Her okuduğunu üstün başarıyla geride bırakırken, bir ara Anadolu'da çeşitli medreselere giderek "çeşitti hocalardan ders alıyor". Din bilgisi giderek derinleşiyor. Bilgi derinleştikçe, her bilimde olduğu gibi. Turan Bey de İslamiyet’e yönelik sorular sormaya başlıyor. Metafizikten bilime uzanıyor.

Özgür düşünceye ulaşıyor.

Felsefi açıdan, dünyanın her çağında ve her yerinde olduğu gibi, özgür düşünce, kutsal kitapların eleştirisiyle gelişiyor. Dinsel eğitim almasına karşın, Turan Bey yakaladığı özgür düşünce mantığıyla kutsal kitapların ve peygamberlerin eleştirisine giriyor. Onlara ilişkin sorularım korkusuzca yazmaya başlıyor.

Ve böylelikle, Türkiye'deki "şeriat temsilcilerinin, onların karanlık örgütlerinin bir numaralı düşmanı" haline geliyor. Yaşamında en küçük sorunlarla bile bıkmadan usanmadan mücadeleyi zevk edinmiş olan Turan Bey, Türkiye'yi tehdit eden akımlarla, üstelik o derin din bilgisiyle mücadele etmesin, mümkün mü bu?..

Belki kullandığı dile, verdiği örneklere itiraz edebilirsiniz. Görüşlerini paylaşmayabilirsiniz, ancak "bir insan olarak söz konusu hakkım sonuna kadar kullanma azmi ve sabrı karşısında" saygıyla eğilirsiniz. Türkiye'de "en büyük tabulardan biri" olan Kur'an ve Peygamber eleştirisine böylesine yalınkılıç girmesi, onun "gerçek bir aydın. Özgür bir kafa taşıdığının en net göstergesi, laik düşüncenin önde gelen bir kalemi…

Tıpkı Çetin Emeç ve Muammer Aksoy gibi. Turan Bey de aynı karanlık kurşunların hedefi. Gerçekte, o kurşunlar Türkiye'deki laik düzeni hedefliyor. Arkalarındaki örgüt hep aynı. Dolayısıyla, bugünkü siyasal ortamda "bire bir bağlantı" artık gözle görünür biçimde toplumda pervasızca kol geziyor.

Saddam'ın Körfez'i işgali Türkiye'deki "şeriat özlemcilerini" belki bir Saddam'ın Körfez'i işgali Türkiye'deki "şeriat özlemcilerini" belki bir süre İçin unutturuyor. Ama, onlar kendilerini böylesine hunhar cinayetlerle topluma yeniden anımsatıyor. Çünkü, onlar kavgalarında kararlı.

Onların diliyle konuşmakta yarar var: "Allah'ın verdiği canı yine Allah alır". O zaman Turan Bey'den ne istiyorlar?.. O zaman Allah'a olan inançlarını işledikleri cinayetlerle kendileri inkâr etmiş olmuyorlar mı?.. Hayır, onların istekleri "Türkiye'ye çağdışı bir düzen getirmek". Başka bir şey değil. Buna karşı çıkan ve simgeleşmiş kişileri de tek tek öldürerek, toplumu sindirmeye çalışmak...

Ve "devletin, düşüncesine karşı olduğu halde, bilgisi nedeniyle başvurmak zorunda kaldığı" Turan Bey'in cesedini, bir ambulansla taşımak yerine, bir kamyonete koyan emniyete yazıklar olsun.

Turan Dursun'un bilgisi, hoşgörüsü, kültürü ve bir bütün olarak yaşamı önünde saygıyla eğilmek, her aydının, her laik vatandaşın görevidir.


Milliyet,
6 Eylül 1990.

imhotep
07-07-2008, 05:40
ÖZGÜRLÜĞÜ YEDİ YERİNDEN VURDULAR...

Necati Doğru

Turan Dursun'u da susturucu takılmış silahlarla yedi yerinden vurup öldürdüler.

Özgür düşünceye yedi pis kurşun daha sıkıldı.

Emekli başkomiser İbrahim Çağlar'ı da kahvede beş yerinden vurup öldürdüler.

Terörsüz bir Türkiye hayaline beş pis kurşun daha sıkıldı.

Sinsi sinsi yükselen bir terör var. Herkes şimdi onu göremiyor.

Ama herkes onu gördüğü zaman belki de 12 Eylül öncesinde olduğu gibi iş işten geçmiş olacak.

Terör niçin sinsi sinsi yükseliyor ve hangi sinsi örgütlenişten hızını alarak yoğrulup şekilleniyor? Nokta dergisinin 23. sayısını herkesin bulup, kapak konusunu yeniden defalarca okumasını öneririm.

Okununca görülecektir ki, yeni Turan Dursun'ların kanlı kahpe kurşunlarla öldürülmesini önlemek, eğer istenirse, mümkün olabilir.

Turan Dursun'lar ancak yüz yılda bir geliyor. Çok zor yetişiyor.

Onun ölüsünü "Tanrı'yla kavga eden bir adamdı" düşüncesiyle olsa gerek kamyonetin arkasına kesilmiş koyun gibi atmışlar.

Çok başarılı bir müftü olduktan ve icazet alacak seviyeye geldikten sonra "Kuran'daki, İncil'deki, Tevrat'taki ve ilk dinlerdeki akıl ve bilim dışılıkları" bulup bunu ismini koyarak yazabilmek, çok kalem sahibine nasip olmayacak bir yazarlık yürekliliğidir.

Bu yüreklilik de yazarın yaman bir bilimsel vicdan ve özgür düşünce takipçisi olduğunu gösterir. Böyleleri de ancak 100 yılda bir, 200 yılda bir ya çıkar ya çıkmaz.

"Dinsizdir, Tanrı düşmanıdır" demek yerine toplumun, "her hazır yargıyı yeniden didik didik inceleyen" yazarlara da büyük ihtiyacı var diyebilmek bir laik devlet anlayışıdır.

Laik devlet, eğer varsa, kurşunlanmadan birkaç gün önce "Küfür de tehdit de yüreksizliğin, tükenmişliğin urunudur ve boşunadır. Tabular üzerine gidiş sürecek ' diyen Turan Dursun'un katillerini ve onun arkasındaki gücü mutlaka bulmalıdır.

Emekli Başkomiser'ın de katillerini bulmalıdır. Çetin Emeç ve Prof. Muammer Aksoy ve diğerlerinin de. Ama Turan Dursun' unkini mutlaka bulmalıdır.

Yazar Turan Dursun'un öldürülmesi 'Körfez krizinin Türkiye'ye getireceği belalardan" çok daha önemlidir.

Ve bütün toplum başta ilahiyat fakülteleri "İslam dininin kanlı katillere teslim edilmiş gibi gösterilmek istenmesini önlemek için" ayağa kalkmalıdır. Bütün toplum "özgür düşünceyi katletmek isteyenleri mutlaka bulunması" için isyan etmelidir.

Turan Dursun'a sıkılan kurşunlar 1990 yılında özgür düşünceye sıkılmıştır. Özgür düşünce öldürülürse kimse özgür söz söylemeye cesaret edemez.

Milliyet,
6 Eylül 1990

imhotep
07-07-2008, 05:40
KORKAKLAR

Mehmet Alton

Hangi konuda olursa olsun, dokunulması zor "kutsal tabular" oluşturmak açıkça ilan edilmiş bir korkunun ifadesidir.

Öyle olmasa "tabu", düşünce rüzgârlarının dışında bırakılan "yasaklı BÖLGELERiN” adı olmazdı Doğruluğundan emin olduğunuz düşünceleri ve inançları neden rahatça tartışmaktan korkasınız ki?

Hatta tam tersine, güven duyduğunuz düşüncelerin yayılmasını sağlamak için tartışma ortamlarını kendiniz keyifle yaratırsınız.

Türkiye'de her yeni düşünce, "tabulara ve manca" çekilmiş bir kılıç muamelesi görüyor. Ya sokaklarda vuruluyor, ya da hapislerde çürüyorsunuz.

Turan Dursun'u kimin vurduğu belli değil, ama kendisi "dinsel tabuları" hedeflemese bugün hayatta olacaktı.

Birisi kalkacak, 'Muhammed önceleri bir kütüğün üzerine çıkıp hutbe okurdu. Sonra hutbe için minber yapıldı Muhammed'in kendisinden ayrılacağını anlayan kütük ise gebe develer gibi ağlayarak, inlemeye başladı " diye yazacak.

Sonra da bu yazılanlar zorla tabulaştırılacak…

Turan Dursun "kütük deve gibi ses çıkarıp ağlar mıymış?” diye sorarsa, yani zorbalıkla kabul ettirilmeye kalkışılan inancı sorgularsa, vurularak öldürülecek.

Bu düpedüz korkaklık değil mi?

Korkutuyorsan tartış. Yok, korkuyorsan, söylediklerini tartışmaktan ürküyorsan da, onları boyun eğilmesi zoraki kutsal tabular haline neden getiriyorsun?

Turan Dursun'un, inancın tabulaştırılmasına karşı çıktığı için yaşamıyla ödediği yazılarını yayınladığı "2000 e Doğru" Genel Yayın Müdürü Doğu Perinçek de bir başka "tabu" nedeniyle Diyarbakır Cezaevinde yatıyor.

2OOO'e Doğru Dergisi ise kapatılmış durumda.

Kapatılan bu derginin manevi mirasını "Yüzyıl" dergisi üstlendi.

Bu yeni derginin Genel Yayın Yönetmenliğini yürütmekte olan Hasan Yatçın geçenlerde şöyle yazıyordu:

"Kürt sorununu hassas konu İlan eden devlet tutumunu benimseyerek demokrasi savunuculuğu yapılamaz. Doğu Perinçek'in tutuklanmasını da o hassas konunun içine yerleştirip susarak demokrat yazar olunamaz. Bir genel yayın yönetmeni fikirleri yüzünden hapisteyken kimse 'fikir söyleyen gazeteci kimliği taşıyamaz. Kürt sorununun ve çözümlerinin tartışılması bugün Türkiye'de düşünceyi açıklama özgürlüğünün ve demokrasinin kilit sorunudur. Perinçek bu özgürlüğü kullandığı için içerdedir, Kürt sorununu özgürce tartışamadığımız, her çözümü korkusuzca gündeme sunamadığımız sürece, başka hangi konu olursa olsun döktüreceğimiz yazılar, söyleyeceğimiz fikirler icazetin damgasını, korkunun gölgesini taşır."

Galiba Türkiye'deki tabuları numaralamamak; tabular içinden bazılarını yeniden "tabulaştırmamak" lazım.

Hasan Yalçın yukarıdaki yazıyı yazarken "dinsel tabuları" hedef alan Turan Dursun'un öldürüleceğini bilebilir miydi?

Tabular bir bütündür.

Bir tek "tabu" kalsa bile orada özgürlük olmaz, düşünce olmaz, bilim olmaz.

Onun için de tabuların her türlüsüne baş kaldıran her çabayı saygıyla anmak gerek...

Çünkü Özgürlüğün, düşüncenin, bilimin aydınlığı için uğraşanları "karanlığın korkaklığı" ayırt etmiyor.


Sabah,
7 Eylül 1990.

imhotep
07-07-2008, 05:41
GAZETECİNİN ÖLÜMÜ

Bekir Coşkun

Gazeteci-yazar Turan Dursun'u da vurdular.

Televizyonda "cinayet" sekizinci haber olarak verildi. Gazetelerde de genelde eteklerde ya da iç sayfalarda gazetecilerin öldürülmesi 'haber" olmaktan çıkıyor mu ne?

Yine de gazetecinin yerde yatan resmini koymuşlar iyi ki ÜZERiNE gazeteler örtülmüş. Örtülen gazeteler kanı emmiş kızıllaşmış.

Kafasında da bir kurşun deliği…

Ellerinden gelse düşünen her beyne böyle bir kurşun sıkacaklar.

Ki düşünmesin.

Ne Prof. Muammer Aksoy'un ne Çetin Emeç’in ne de öldürülen diğerlerinin katilleri bulunamadı. Turan Dursun'unki de bulunamaz.

Bu Öldürülenlerin tümünün ortak yanı Atatürkçü olmaları ve irticaya karşı çıkmaları...

Ne büyük suç!

Bunlar öldürülmez de ne yapılır?

Muammer Aksoy da, Çetin Emeç de, Turan Dursun da birer Atatürk hayranıydılar. Her üçü de, irtica yanlılarına kalemleri ile karşı koyuyorlardı.

Bu yüzden öldürüldüler.

Öldürenlerin kim oldukları belli değil.

Ama Atatürk düşmanı, şeriat yanlısı oldukları kesin.

Bir de örgüt oldukları…

Bir de sırtlarını sağlam bir yerlere dayadıkları ki polis bulamıyor, yakalayamıyor.

Solcu üniversite öğrencilerini yakalayıp yakalayıp TV'ye çıkartıyorlar. Forum düzenleyenleri, duvarlara yazı yazanları, miting yapanları hemen enseliyorlar.

Ama şeriat düzeni kurulmasına karşı çıkan Atatürkçüleri öldürenleri nedense kimse bulamıyor...

Kimsenin umurunda da değil...

Kılları bile kıpırdamıyor...

Katillerin kim olduğu, kimler olduğu belli değil...

Ama Türkiye'yi "şeriat düzenine karşı çıkan Atatürkçü'lerin tek tek öldürüldüğü" bir ülke haline kimlerin getirdiği ortada...

Bakın İran Radyosu Turan Dursun'un öldürülüşünü birinci haber olarak ve sevinç içinde veriyor...

Aylarca her gece Atatürk'e küfreden de o radyo idi...

Atatürk'e küfredilen gecenin sabahı Türkiye'ye gelen İranlı başbakanı bizimkiler sırayla öpüp, bağırlarına bastılar...

Eh...

Tarikatlar kol-kanat gererken... Şeriat yanlıları devleti adım adım ele geçirirken... Atatürk ve laiklik düşmanları yüreklenip sokağa çıkarken keyiflenip sesini çıkartmayanlar, Atatürkçüler bir bir öldürülürken ne yapabilirler?..

Nasıl bunun hesabını sorabilirler?

Bu cinayetler sürecek...

Nerede düşünen bir beyin varsa, birer kurşun sıkacaklar...

Kim bilir sıra kimde?...


Sabah,
7 Eylül 1990.

imhotep
07-07-2008, 05:41
BİR İNKÂRIN ANATOMİSİ

Hekimoğlu İsmail

Yıllar öncesi, hapishane hamamında yıkananlardan biri espri yapmıştı:

-Komünistler temizleniyor.

Buna benzer espriyi bir başkası tekrarladı:

-İslâm âlemi bir düşmanını kaybetti, diye.

Malum, kaybedilen şey kıymetlidir. Acaba İslâm düşmanlarının Müslümanlar için bir kıymeti var mı?

Her şey zıddıyla gelişir. İslâm düşmanları olmasa müslümanlar çalışmaz. Bunun için düşman, müslümana hız verir, gündüz geceye nasıl muhtaçsa, müslüman da düşmana öyle muhtaçtır.

Evvela 2000'e Doğru dergisinde sonra Yüzyıl'da İslam’a iftira eden Turan Dursun'dan bahsediyorum.

Öldürülmüş...

Bu şahıs müftülük gibi vazifelerde bulunmuş, sonra sola kaymış, oradan dinsiz olmuş ve İslam’a olan iftiralarını itim adı altında işlemiş.

Sola kayınca din düşmanı olmasının altını çizmek gerek.

Her zaman söylediğim gibi, günahla sevap beraber yürümüyor. Bir şahıs din görevlisi de olsa, günaha kaydı mı evvela basireti kapanıyor devam ederse, ibadetlerden uzaklaşıyor, yine devam ederse düşüncesi tersine dönüyor, dün ak dediğine bugün kara demeye başlıyor.

İşte Turan Dursun da bunlardan biridir.

Zaman zaman onun yazılarını okurdum. "Saçmalıklar" diye yazdığı şeylerin "İlimler ve Yorumlar, Ölüm Yokluk mudur? Ben Bir Müslümanım Neye Nasıl İnanırım?" isimli kitaplarımda ispat ettiğimi açıklamıştım.

Bir seferinde insanın çamurdan yaratıldığını bildiren âyete itiniz ettiğini görüp senin ve on sene doğacak çocuğun çamurdan yaratıldığını ve yaratılacağını deneyle ispata hazırım demiştim, sesi çıkmamıştı.

İlim, Allah’ın sıfatıdır, herkesin üzerine rahmet gibi yağar. Nasıl ki, yağmurla, diken de, gül de büyürse, ilim dünyasında kâfirler de, müminler de ileri gidebilir.

Turan Dursun, ilmi, inkârına alet ettiği için insanlık adına suç işlemişti. Nasıl ki, gübreden bağlar ve bahçeler neş vü nema oluyorsa. Turan Dursun'un inkârları da bir kısım müslümanların uyanmasına sebep olmalıydı. Mesela o, melekleri inkâr ediyorduysa, meleklerin varlığını fizik, kimya formülleri, cebir denklemleri ve geometri teoremleri gibi ispat edecek müslümanların yetişmesi gerekirdi. Böylece "her şey zıddıyla gelişir" hikmetine tâbi olurduk.

Turan Dursun'un safındakiler "Düşünceye silahlı sansür" dediler.

Bu sansür hiçbir zaman Hülâgu'nun Abbasileri yerle bir etmesi. Frankların Endülüs Emevi devletini tarihten silmesi, Rusların Afganistan'ı işgal etmesi, İsrail'in Filistinlilere işkencesi ve 163. maddenin on binlerce masumu süründürmesi kadar dehşetli değildir.

Talihsiz bir yazar şöyle demiş: "Turan Dursun'a sıkılan kurşunlar, karanlığın aydınlığa sıktığı kurşunlardır."

Ne zaman ki, elektrikle aydınlananlar nura düşman oldular, o zaman İslamiyet’e karanlık, inkâra aydınlık dediler. Bu hal menfinin hâkimiyeti'ndendir.

Bir Müslüman, İslamiyet İçin canını ve malını verebilir. Savaşlarda olduğu gibi silahlı mücadeleye de girebilir. Fakat asıl önemli olan hayatını İslama vermesidir. Bunun için Müslüman Arapça öğrenecek, ilmini artıracak, ibadette ileri gidecek, hem yaşayarak, hem de anlatarak İslam’a hizmet edecektir. Bu hal bir ömür boyu devam ederse, "Hayatını İslam’a vermiş" sayılır. Ölme veya Öldürme bu hal karşısında çok cüz'i kalır.

Turan Dursun'un dinsizliğe hizmet ettiği kadar İslam’a hizmet eden Müslümanların sayısı çok azdır. Adam, mevkisini, makamını, şöhretini ve çevresini dinsizlik için feda etti. Kendisine söylenen sözleri kale almadı, tehditlere kulak asmadı, bildiği yolda yürüdü.

Öte yanda bir kısım Müslümanlar ufacık bir tenkit alacaklar diye, İslâmî rükünlerden vazgeçiyor.

Sonra bu din düşmanının yaptığı araştırmaları, yazdığı yazıları kaç din görevlisi, İslam’a hizmet etmek için yapabiliyor?

Her şey zıddıyla bilinir: Hizmetin ne olduğunu anlamak için böyle dinsizlerin çalışmasına bakınız. Sonra her gün kahveye gidenlere, meyhanelerde çürüyenlere, kumarhanelerde mahvolanlara bakınız. Cehenneme gitmek isteyenlerin gayretini görünüz, cennete gitmenin bedelini anlayınız.

Menfi cephenin kahramanları her zaman dikkatimi çeker. Zehire, dikene, taşa, karanlığa çok dikkat ederim. Zıtlar olmasaydı neden çalışayım? Neden uykusuz kalayım, neden çalışmamın yetersizliği İle kıvranayım? Dinde ileri giden çok az, amma küfürde ileri gidenler o kadar çok ki, onlara bakıp şevke ve gayrete geliyorum.


Zaman,
7 Eylül 1990.

amenofis
08-07-2008, 12:58
hızbullah falan...yada asırı dıncılerın oldurmesı...belkı tetıgı ceken din ıcın oldurdugunu sanıyo ama asıl tetıgı ceken dunyada ınsanları dınle uyutan sistemın yonetıcılerıdır...

onlar tum dunyayı boyle uyutmaktadırlar.....islam hrıstıyanlık aslında hepsı aynı sısteme hızmet eder...muslumanlarla hrıstıyanların mucadelesı falan...hepsı aynı gruptan cıkmıstır...

kıtle uıyutulur kıtleyı uyandırmaya calısan yokedılır

karadenizli
08-04-2009, 21:45
Sayın imhotep turan dursun hakkında

başka yazarların söyledikleri varmı-olaydan hemen sonra veya olaydan daha sonra-

ben biraz araştırdım ama hiç birşey bulamadım.

one
09-04-2009, 15:15
Sayın Hekimoğlu ismail hayatı boyunca kaç adam gibi adamla oturup kalkmış

onu sormak lazım

sayın hekimoğlu ismail kendisine doğru yönlendirilmiş kulaklara ağız olmak dışında

ne yapmış

siteye yolu düşsede sorsak edebimizle

Mutezile
09-04-2009, 21:33
İmhotep tarafından açılan bu topici yeni gördüm. Çok önemli makaleler derlenmiş. Teşekkürler kendisine.

kamiloğlu
24-04-2009, 00:41
BABALAR VE OĞULLAR

Biliyoruz suçlar şahsidir... Evlatların günahından babalar sorumlu değiller(mi?).. Acaba?
Saldım çayıra, Mevlam kayıra mantığı ile evladını kontrol etmeyen, yaptığı gayri ahlaki hareketlere kılıf bulmaya çalışan her baba elbet sorumluluk altındadır...
BAYRAMINIZ BAYRAM OLA!..
Bu bayram gününde iki baba ve iki evlattan söz edeceğim...
1- Müteveffa Turan Dursun...
Dini eğitim almış, müftülük yapmış, hem de dindar bir babanın evladı...
Bir süre TRT teşkilatında da çalışan Turan Dursun, ne vakit ki İşçi Partisi Başkanı Doğu Perinçek'in dümen suyuna girmiş, işte o zaman tam anlamıyla İslâmi yoldan çıkarak, azılı bir İslâm ve İslâm Peygamberi düşmanı olmuştu...
Perinçek'in Aydınlık dergisinde veya diğer isimlerle yayınlanan yayın organlarında Peygamber Hz. Muhammed'e, Kur'an'a, değme kâfirin yapamayacağı şekilde yazılı saldırılar yapıyordu...
"Din bu..."
"Kulleteyn..."
Ve daha başka inkâr, hakaret ihtiva eden yazıları, kitabları, Turan Dursun ismi iğrenç bir şekilde reklam ediliyordu malum yayın organlarında...
Ben o zamanlarda YENİ HAFTA gazetesinde yazılar yazıyordum... Bir gün gazeteden fotoğraf çeken arkadaşı da alarak, Sincan'da ikamet ettiğini öğrendiğim T. Dursun'un babasını görmeye, kendisiyle röportaj yapmaya gittim...
Emekli imamdı... Bilahere vefat ettiğini öğrendim... Allah rahmet etsin...
Oğlunun adını söyleyince gözleri doldu ve "Ben o kâfiri evlatlıktan reddettim... Çünkü günümüzün Ebu Cehil'idir" demişti...
Fotoğraflı 3 sayfa bir röportaj yaptım rahmetli ile...
T. Dursun beni aradı ve bu meseleye babasını karıştırmamın doğru olmadığını söyledi... Ben de cevaben: “Yalanı-yanlışı varsa mahkemeye ver" demiştim...
"Olur mu yahu...
İnsan kendi babasını mahkemeye verir mi" diyerek, güya meşru bir mazeret bulmak istiyordu.
Telefonla yaptığımız bu muhaverede kendisine aynen şunları söyledim:
Sen Yaratan Allah'ı, İslâm'ın Peygamberi'ni, Kur'an'ı inkâr eden, inkârla kalmayan, ağır hakaret ve iftiralarda bulunan bir insansın, baba kim oluyor?
"Babam" diye sahip çıkmak istediğin mübarek zat seni evlatlığa kabul etmiyor... Sen hangi hakla ona baba demektesin?
Bocaladı, kem-küm etti ve "Çok konuştuk, telefon faturası bu sefer yüklü gelecek, sözü bitirelim" dediğinde, sormuştum:
"Ayıp yahu!..
Sen Doğu Perinçek gibi tanınmış bir adamın yazarısın... Parasızlıktan şikâyete hakkın yoktur" dediğimde "Bana kimsenin para verdiği yok" cevabıyla karşılaştım...
Dedim ki:
O zaman sen tamamiyle beyinsizmişsin... Emredilen veya istenilen şekilde sipariş yazılar yazacaksın, kitablar bastıracaksın, amma hiçbir menfaatın olmayacak... Sen dinsizliği rezil ediyorsun haberin yok, kendini rezil ediyorsun yine haberin yok... Git ak sakallı babanın elini öp, huzurunda yeniden Kelime-i Şehadet getir, belki seni affeder...
Hayır, gidemem dedi...
Niçin, diye sorduğumda:
"Ben babamla yollarımı yıllar önce ayırmıştım... Tekrar birleşmemiz imkânsız" cevabını verdi...
BAYRAMLAR BAYRAM OLSUN EY MÜSLÜMANLAR...
Konuşmayı bu minval bitirdik...
Aradan 3 ay mı, 6 ay mı geçti pek bilmiyorum, Turan Dursun kimliği bilinmeyen birisi tarafından öldürüldü...
Doğu Perinçek o günden sonra Turan Dursun hakkında methedici bir yazı yazmadığı gibi, sanki öyle birisiyle tanışmamıştı...
BAYRAMLAR BAYRAM OLA...
Bu serinin ikincisini inşallah yarın yazacağım... Babası müftü deniliyor, kendisi küfri bir saldırgan... Görelim kalemden ne çıkacak...
BAYRAMINIZ BAYRAM OLSUN SEVGİLİ OKUYUCULAR...
Yaza dönsün kışınız, bayramlar bayram olsun
Dert görmesin başınız, bayramlar bayram olsun
Otlar/dikenler dolsun Nemrut'ların çanına
Kolay gelsin işiniz, bayramlar bayram olsun.

abdurrahim karakoç
2008

pante
24-04-2009, 12:21
(...) Bu serinin ikincisini inşallah yarın yazacağım... Babası müftü deniliyor, kendisi küfri bir saldırgan... Görelim kalemden ne çıkacak...
BAYRAMINIZ BAYRAM OLSUN SEVGİLİ OKUYUCULAR...(...)

abdurrahim karakoç

Kim bu zat-ı muhterem?
Anlattıklarına, sözlerine güven duyulabilir mi?
Şahsiyetli biri mi?
Yoksa küfürbaz, saldırgan bir dinci faşist mi?

Şimdi küfri bir saldırgan kimmiş, bayramı nasıl kutluyormuş görelim:

Yılbaşı Üzerine:

“Yahudilerin Hanuka-manuka, Tuzsuz Peynir bayramları ile insan kanından imal edilmiş çörek bayramı da sizin olsun...O gayrimüslim bayramlarını biz de mi kutlamalıyız? Hadi s...n oradan ukala satılmışlar... Durmadan çam kesmeye devam eyleyin. Durmadan hindi kesmeye gayret gösterin...Mezeleriniz bol olsun ki tıka-basa içesiniz, sonra da yola-bele kusmuğunuzu dökesiniz... Nasıl olsa devlet baba, polis ve itfaiyeci kullarını hazır vaziyette bekletiyor sizler için... Hayvan leşi gibi kıpırdamadan yatanlarınızı dört ayaklarından tutarak evlerine kadar taşıyacak görevliler mevcut... He ya, büyük ikramiye hangi ilimize çıkmıştır? Ve dahi: “Yılbaşı kutlamaları Hıristiyanlık âdeti değilmiştir... Takvim yılının icadıyla başlamış mış mış... Tu utanmaz yüzlerinize..."



http://www.nethaber.com/Toplum/85425/Vakit-gazetesi-yazari-Abdurrahim-Karakoc-dunku-kosesinden

Dinci-faşist Vakit gazetesinin ağzından salya küfür akan dinci-faşist saldırganlarının anlattıklarına mı inanacağız?

OQONUC
24-04-2009, 14:20
Sormazlarmı adma ey ısmarlama yazılardannasıl para kazanılacağını bilen ve dört kçşe olmuş karakoç;

madem müslümansın ve madem ebu cehili buldun; dinin adına bula bula; Turan Dursun'un babasını konuşturup Turan Dursun'un şahsını çürütünce fikrininde mi çürüyeceğini sandın.

Madem ortada bir iddia var; bu iddiları çürütmek yerine bel altından vurmayı tercih ettin.
Bak adam öldü dinsiz gitti. Behey gafil bu haline sen o zaman riyakar olarak hala nefes almaya devam ediyorsun.

Adamı dinden imanadan çıkartır böyle boynuzlu kara koçlar yaaa.

Cinim kadar sevmem. Bu ve bunun gibi edebiyat dünyasında bedava dağıtılan yazı ve kitaplar ile yer edinmiş hadım koçları.

sargon
24-04-2009, 15:51
Iste numunelik bir insanliktan cikmis yobaz örnegi. Bastan asagi yalan oldugunu düsünüyorum. Bir kere Turan Dursun, Dogu Perincek'in adami falan hic olmadi. Yazilarini kimse yayinlamiyordu, o yayinladi, ona verdi. Daha önce de baska dergilerde birkac yazisi cikmisti. Ama din üzerine yazi yayinlamak her babayigidin harci olmadigi icin vazgectiler.

Bu adamin Turan Dursun ile konustugunu da sanmiyorum, konusmussa da dogru aktarmiyordur. Adamin yazdiklari resmen mide bulandirici. Bu kadar insanliktan cikmis birinin bir de babalar ve ogullar üzerine yazmasi.. Birak yazi yazmayi, derhal tedavi görmeli.. Yazdiklarinda siz bir tane düsünce kirintisi gördünüz mü?

Cem
25-04-2009, 15:23
Turan Dursun hiç bir zaman Doğu Perinçek'in adamı olmadı. Çünkü Doğu Perinçek Amerikan emperyalizmine karşı olan tüm ideolojileri kendi cephesinde görüyordu. İslami hareketler de Amerika karşıtı söylemleri nedeniyle Perinçek'e göre müttefiklerdir. Bu nedenle Perinçek bazı zamanlar Muhammed'i öven, İslam'ı öven konuşmalar yapmıştır. Kendisi her ne kadar ateist de olsa İslam'a karşı mücadele etmedi. İslam'a karşı verilecek mücadele Amerika'ya karşı verilecek mücadeledeki önemli bir kaleyi zayıflatmak olacaktı onun için.

Perinçek'in AKP'ye karşı olan tavrı ise laiklik kaygısından değil AKP'nin AB üyeliği yolunda ilerleme politikasına karşı olmasından dolayı idi.

Perinçek kendi ifade ettiği gibi İslam'ın doğuşunu o dönemin dünyası için bir ilerleme olarak yorumlar. Turan Dursun ise Perinçek'in bu görüşüne karşı çıkmış ve İslam'ın daha doğuşundan itibaren bir ilericilik vasfının olmadığı görüşünü ifade etmiştir.

Aralarında çok önemli görüş ayrılıkları vardır. Buna rağmen Perinçek derinlerinde bir yerlerindeki ateizmi için ve bu cesur çıkışı için Turan Dursun'un kitaplarını yayınlamayı kabul etmiş olmalıdır.

Turan Dursun'un hayatının anlatıldığı röportaj kitabında pek çok kitabevini dolaştığını ama hiç birinin kitabını yayımlamayı kabul etmediğini söyler. Tam umudu azalmışken Perinçek bunu kabul eder. Demek ki Turan Dursun'un elinde zaten yazdığı metinler bulunuyor. Perinçek'in yazdırdığı filan yok. Turan Dursun sadece bir yayınevi arıyor. İlk başvurduğu yerler de başka yerler.

Turan Dursun'un babasının oğlunu evlatlıktan red etmesi ise neyi gösterir? Oğlu mu yanlış yolda idi yoksa kendisi mi? Buna karar verecek olan kim?

İslamın doğuşunun ilk yıllarında İslam'ı seçen Mekke müşriklerindan bazıları da babaları tarafından evlatlıktan red edildi. Peki buna ne diyeceğiz? İslamı seçen insanlara "Bak senin baban seni evlatlıktan redetti müşrikliğe geri dön, seni kötü evlat" mı diyeceğiz?

Oğlunu sırf dinsel inancını değiştirdi diye red eden babadır bence yanlış yolda olan. Hangi dinden veya görüşten olunursa olunsun insani özünü unutmaktır bu.

OQONUC
25-04-2009, 21:00
Sn Cem;
Turan Dursun'un evlatlıktan red edildiği doğrumu? Bu bir varsayım mı, yoksa Abid Dursun'dan öğrendiğiniz kesin bir bilgi mi?

Cem
26-04-2009, 00:35
Şimdiye kadar böyle bir iddiayı duymamıştım. Ancak oğlunu daha doğduğunda "basra'da ve küfede bile görülmeyecek bir islam alimi" yapma sevdasındaki bir babanın yaşam anlayışını az çok kestirmek mümkün. Turan Dursun'u okula değil medreselere göndermesi de ne kadar bağnaz ve sofu bir insan olduğu konusunda bir diğer önemli ipucu veriyor bize. Bunları gözönünde bulundurduğumuzda evlatlıktan redetme olayının hukuksal boyutta olmasa bile manevi anlamda gerçekleşmiş olması ihtimali hiç de az gibi görünmüyor bana.

Bir müşrik olarak doğan ve ölen Ebu Talib'in ata dinini rededen yeğeni Muhammed'i redetmeyip hatta tersine ölene kadar onu koruması, Mekke müşriklerinde bile insani değerlerin 20. yy.ın bazı sofu müslümanlarından daha ileride olduğunu gösteriyor benim gözümde.

OQONUC
26-04-2009, 01:13
Anladım da; canlı kaynağı varken varsayımlar ve tahminler veya örnekler ile neden konuyu anlamaya çalışıyoruz ki?

Abid bey e bir mail atarak işin doğrusunu öğrenebiliriz. Eğer red olayı doğru ise; Ön İslam örnekleri zaten geçerli olur ve herkes ne denmek istediğini anlar bolca varsayım ve düşünce oluşur.

Eğer böyle bi rolay doğru değil ise; karakoça toslamak çinde bir gerekçe olur.

Canlı kaynağı varken tefsire gerek yok; yani bunu anlatmaya çalışıyorum. Sayın Abid Dursun sanırım bu konuyu izah edebilecek sizlerin de şahsen tanıdığı veya en azından mailleşebildiğiniz en doğru kaynak.
Yanılıyor muyum yoksa?

pante
26-04-2009, 01:25
Anladım da; canlı kaynağı varken varsayımlar ve tahminler veya örnekler ile neden konuyu anlamaya çalışıyoruz ki?

Abid bey e bir mail atarak işin doğrusunu öğrenebiliriz. Eğer red olayı doğru ise; Ön İslam örnekleri zaten geçerli olur ve herkes ne denmek istediğini anlar bolca varsayım ve düşünce oluşur.

Eğer böyle bi rolay doğru değil ise; karakoça toslamak çinde bir gerekçe olur.

Canlı kaynağı varken tefsire gerek yok; yani bunu anlatmaya çalışıyorum. Sayın Abid Dursun sanırım bu konuyu izah edebilecek sizlerin de şahsen tanıdığı veya en azından mailleşebildiğiniz en doğru kaynak.
Yanılıyor muyum yoksa?

Bence çok yakışıksız olur. Acıları deşer.
Muhtemeldir. Olmuş olabilir.
Ne farkeder?
Bunlara göre mi ölçüp tartacağız insanları?
İslam'ın ilk dönemlerinde aileler parçalanmamış mıdır?
Babalar oğullarla, kardeşler birbiriyle savaşmamış mıdır?
Şimdi böyle bir durum varsa kimi kabahatli bulacağız?
Turan Dursun'u mu, babasını üzdüğü için?
Yoksa babasını mı, oğluna anlayış gösteremediği için?
Geçiniz...

OQONUC
26-04-2009, 01:38
Bence çok yakışıksız olur. Acıları deşer.
........
Dursun ailesi için bence en büyük acı; mensubu oldukları nüfus kağıtlarının kaynağından arkadan hançerlenmeleridir. Haşiye1
Bunlar solda sıfır kalır bence.

Burada babanın evladını ret etmesinin hiç bir espirisi yoktur. Bir anlamı da yoktur. Biz sadece gerçeği öğrenmek için bu soruyu sormalıyız.
Zira babasının sayın dursun'dan iltimas ile lojman istediği ve bu Turan dursun tarafından ret edilince "ne halta yararsın dediği , Sayın abid dursun'un kaleme aldığı babam Babam turan Dursun (du adı sanırım kitabın), da yazıyor.

Haşiye1:Bakınız.- Susurluk meclis araştırma komisyıonu raporu ve Ergenokon dosyası kutuplaşma organizasyonları..

Selamlar

Mutezile
28-04-2009, 22:48
Babasının evine bir süre gitmediğini, gidemediğini, babasının müftülüğü bırakmasından sonra yaşadığı derin hayal kırıklığı ile onu reddediğini okuduğumu hatırlıyorum.

Evlatlıktan reddedilmiş olsa / olmasa ne fark eder?

Babasına bir camide vaizlik işi bulduğu vakit onun gözünde muteberdi; dinden itizal edince kıymetten düştü; hatta onun nazarında TD utanç kaynağı oldu..

İyi de; ne çıkar tüm bunlardan?

Yetim doğmuş; bir cami avlusunda buluntu da olabilirdi.

Karanlığa ışığı tuttu; aydınlattı. Bu uğurda can verdi. Ölümüne dek aldığı tehdit mektubları gerçekten ürperticidir. Ama o kendi ölümünü göze aldı. Şövalyelikten falan değil; bunun gerekliliğine, birilerinin bu kör kuyuyu ışıtması gerektiğine inanmıştı. Giardano Bruno ile aynı sonu paylaştı. Küçükyalıda kaldığı evi ziyaret eden bir arkadaşı yıllar sonra bir derginin okur mektupları köşesine yazmıştı:''Evinde derme çatma bir kitaplığı vardı, kitaplık denilebilirse ona. Asıl külliyat, dergi, makale, yazı taslakları her şey yerlerdeydi. Evine misafir çağırırken çok ikirciklenirdi''. Parada, pulda gözü olmayan bir münevverdi o.

Karısı evliliğin ilk yıllarından sonra ağır şizofreni hastası oldu.. TD tedavi için helak oldu. Bundan da bir şey çıkar mı?

Mutezile
29-04-2009, 10:23
''TANRI, iradesini hakim kılmak için yeryüzündeki iyi insanları kullanır; yeryüzündeki kötü insanlar ise kendi iradelerini hakim kılmak için TANRI'yı kullanırlar''

Giardano Bruno (1548-1600)

SİYAHSANCAKLI
10-08-2010, 01:57
turan dursun çok zeki adammış şu kadar sürede arapça,kürtçe öğrenmiş,Kur'anı bir anda hıfz etmiş babasının gösterdiği yolda hızlı ve emin adımlarla ilerlemiş ama ne olduysa belli noktalara geldikten sonra birileri tarafından seçilmiş hemde ne için yıllar boyu emek verdiği,ekmeğini yediği dine karşı fikirler savunsun diye..niye seçilmiş çünkü dinin içinden gelmiş insanları kandırması daha kolay olsun diye..
Yahu bu kadar zeki adamdıda inandığı ve yaydığı dinin yanlış olduğunu nice sonraları anlıyabilmiş yoksa okadar zekalı değilmiydii? dahası nefsani veya şeytani kişilerden aldığı menfaatlarmı onu bu duruma getirmişti.?

SİYAHSANCAKLI
10-08-2010, 02:01
Doğumu nasıl tesadüfü olduysa ölümüne niye tesadüfü denilip geçilmiyor , oradan geçen birileri bakmışlar tipinden hoşlanmamışlar çekmişler vurmuşlardır diye..mademki ben zaten yaratılmadım,yokdan var edilmedim diyordun o halde ölümündeki bu telaş niye....

AerA
10-08-2010, 02:20
Yahu bu kadar zeki adamdıda inandığı ve yaydığı dinin yanlış olduğunu nice sonraları anlıyabilmiş yoksa okadar zekalı değilmiydii? dahası nefsani veya şeytani kişilerden aldığı menfaatlarmı onu bu duruma getirmişti.?

Bazen tecrübelerle öğreniriz. Nasıl ki bir çocuk, sobanın yakıcı olduğunu tecrübeleri ile de öğrenebilirse, çocukluk çağlarımızda beynimize girmeyi başarabilen hurafelerden de, hurafe içinde yaşadıkça kurtulabilmemiz olasıdır. Değil mi?

SİYAHSANCAKLI
10-08-2010, 03:44
Bazen tecrübelerle öğreniriz. Nasıl ki bir çocuk, sobanın yakıcı olduğunu tecrübeleri ile de öğrenebilirse, çocukluk çağlarımızda beynimize girmeyi başarabilen hurafelerden de, hurafe içinde yaşadıkça kurtulabilmemiz olasıdır. Değil mi?

Evet demekki o da öğrendiği doğrularla yetinmeyip,arandıkça bataklığada düşmüşde diyebiliriz..

AerA
10-08-2010, 03:49
Evet demekki o da öğrendiği doğrularla yetinmeyip,arandıkça bataklığada düşmüşde diyebiliriz..

Bakış açısına göre değişir. Lakin illaki bir bataklık aranacaksa 1400 yıllık Dogmalardan daha hasını bulabilmek cidden zor olsa gerek. Ayrıca zamanında doğru bildiği doğrulara yenilerini katarken bataklığa düşmesi ister istemez zamanında doğruyu bataklıkta aradığı gibi bir çıkarımada gidebiliyor ki kasten bunu yazdığınızı zannetmiyorum.

SİYAHSANCAKLI
10-08-2010, 03:58
doğrular zamana göre değişirmi bahsedilen doğrular 1400 sene evvel nasıl doğruysa şimdide öyle,ama bakıyorumki sendeki yanlışlar 1400 sene sonrda hala yanlış olacak..dediğin gibi bu da bakış açısına göre değişir doğrular ve eğriler..

AerA
10-08-2010, 04:04
doğrular zamana göre değişirmi bahsedilen doğrular 1400 sene evvel nasıl doğruysa şimdide öyle,ama bakıyorumki sendeki yanlışlar 1400 sene sonrda hala yanlış olacak..dediğin gibi bu da bakış açısına göre değişir doğrular ve eğriler..

Küçük bir örnek, "Suyun Kaldırma Kuvveti" bilinmeden önce Yunanlılar Poseidon'u yarattı. Gemileri su üstünde tutan güç. Üzerinden belki 4000 yıl geçti. Bu doğru ise değişmezdi dimi? Cehalet hep TANRI yaratmıştır kendinden. 1400 yıl önceki doğrular (!), oda yarattı bir tane.

SİYAHSANCAKLI
12-08-2010, 02:48
Küçük bir örnek, "Suyun Kaldırma Kuvveti" bilinmeden önce Yunanlılar Poseidon'u yarattı. Gemileri su üstünde tutan güç. Üzerinden belki 4000 yıl geçti. Bu doğru ise değişmezdi dimi? Cehalet hep TANRI yaratmıştır kendinden. 1400 yıl önceki doğrular (!), oda yarattı bir tane.
sizde biraz anlama özürü var sanırım o dediğiniz doğru 4000 yıl öncede yanlış,4000 yıl sonrada yanlışmış yani ispat edilmemiş bir durum olduğundan ama şimdi 4000 yıl sonra bilim doğruyu bulmuş yani anlıyacağın gerçek doğru budur vede 4000 yıl sonrada ispatı olan doğru değişmez..

Nova
12-08-2010, 23:39
sizde biraz anlama özürü var sanırım o dediğiniz doğru 4000 yıl öncede yanlış,4000 yıl sonrada yanlışmış yani ispat edilmemiş bir durum olduğundan ama şimdi 4000 yıl sonra bilim doğruyu bulmuş yani anlıyacağın gerçek doğru budur vede 4000 yıl sonrada ispatı olan doğru değişmez..

İslam alemi, peygamberlerinin okuma yazma bilmemesinden dolayı, kendileride öğrenme ve araştırma ihtiyacı hissetmiyor.

Bizler k-hem kuranı hem karşı argümanları biliyoruz, fakat siz kuranınızı dahi birkere açıp okumamışsınızdır.

Farkındasınız da işinize gelmiyor.

SİYAHSANCAKLI
13-08-2010, 00:21
Siz hz.Peygamberin (s.a.v.) kendisine peygamberlik vahyi gelmeden önce ümmiydi yani okuma yazması yoktu, kendisine Peygamberlik müjdesi gelince Kur'anda ilk ayet olan OKU emri geldi ancak Mübarek insan Resulullah(s.a.v.) ben okuma bilmem ya cebrail dedi ve cebrail (a.s.) onu şevkatle sıktı Bismillahirrahmanirrahim(Yaratan Rabinin adıyla oku) bütün ilimler ona bir anda verildi,zaten mekkeli müşriklerin ona söylediği sözlerin bir ümmiden nasıl çıktığına dair ona inanmayıp, sihirbaz bile demişlerdi..
Ayrıca kişi ne kadar okursa okusun,anlıyabildiği kadar nasiplenirmiş...sizin okumanızda ancak o kadar olmuştur zira :))

Nova
13-08-2010, 00:45
Haklısınız, o yüzden anadan doğma arapça bilen arapların % 40 okuma yazma bilmiyor-

dünyada farklı kuranlar olduğundan haberi yok-

arabistandan 1 tane bile icat çıkmış olamaması da cabası.

Yalan dolanı okuyup anlamaktan, buna hayat harcamaktansa, okumamayı seçerim.

Dua eden binlerce el görmektense, çalışan iki elin herşeyi başarabildiğini görmek bana yetiyor.

SİYAHSANCAKLI
13-08-2010, 01:04
Burada İslamın ilk emri oku dan neyi anlıyorsun sadece dua eden el olduğunumu yoksa..? İslam asla çalışmayı ve İlmi redetmemiş dahası hadisde buyrulduğu gibi" İlim Mü'minin yitiğidir" denilip teşvik edilmiştir,Ayrıca Şu an Kur'anın hiç bir farklı olanı yok,sadece farklı anlıyanı vardır. Aslı olduğu gibi duracaktır ve onun kıyamete kadar korunacağına dair Allah(c.c.) vaadi vardır,onlar istemeseler dahi Allah(c.c.) nurunu tamamlayacaktır..

SİYAHSANCAKLI
13-08-2010, 01:09
Ayrıca Suudlular bizim neden hedefimiz olsunsunki aç biraz kendi Tarihini oku Osmanlı Yüzyıllar boyu dünyaya hükmederken İstanbulun fethinde topun ilk mucidi iken,Avrupa daha o zaman yıkanmayı dahi bilmez iken İslam medeniyetin bayraktarlığını yapıyordu,islam buna engelmiydi..tabiki değildi..

Nova
13-08-2010, 01:23
Yahu ben arap diyoruuum sen neden bahsediyorsun.

Arabistan arabistan, osmanlı diil.