PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : Sana'a kodeksleri


azınlık
24-02-2009, 00:28
Selamlar,

Sana'a kodeksleri ile ilgili Türkçe kaynak var mı acaba?

A.

pante
24-02-2009, 00:59
Sana'a Kur'an'ı Puin'in elinde, Puin'in eli de Suudilerin elinde galiba.
Çünkü tık yok.
Yazdığı kitaptan başka bir gelişme olmadı.
Dolayısıyla Türkçe bir kaynak yok.
Ama konu hakkında bilgisi olmayanlar aşağıdaki linklerden yararlanabilir:

http://www.radikal.com.tr/2000/08/16/dis/01isl.shtml

http://www.timeturk.com/Alman-oryantalistlerin-Kuran-arastirmalari-3658-haberi.html

azınlık
24-02-2009, 16:46
Çok yazık :(

Sence bir gün çıkartırlar mı ortaya? Ben kilisenin yerinde olsaydım Suudi'lerden daha çok para verirdim.

A.

pante
24-02-2009, 19:06
Sence bir gün çıkartırlar mı ortaya? Ben kilisenin yerinde olsaydım Suudi'lerden daha çok para verirdim.


Sana'a Kur'an'ı 1972'de bulunmuş.
36 sene geçmiş üzerinden.
Puin'in ilk vardığı sonuç, bugün eldeki kur'an'lardan farklılıkları olduğu, çok miktarda Aramice kelimelerin olduğu.
Bir de Sana'a Kur'an'ındaki coğrafi isimlerden edindiği izlenim; Kur'an'ın Muhammed'den çok daha önce yazılmaya başlandığı.
Bu açıklamasından sonra tehditler devreye giriyor.
Puin'in bundan sonraki açıklamalarında "farklar" konusunda kıvırdığı görülüyor.
Diğer taraftan Sana'a Kur'an'ının en eski Kur'an olmayabileceğini, Kahire müzesindeki Kur'an'ın daha eski olabileceğini söylüyor.
Asıl uğraşının Kur'an'ın dili üzerine olduğunu söylüyor.

Müzelerdeki Kur'an'lar karşılaştırılsa çok fark çıkacağına eminim.
Örneğin Taşkent nüsahasında Allah yerine Huve yazılıymış.
Ama bu kıyaslamalara müsaade etmezler.

DreiMalAli
28-02-2009, 20:54
Sana'a Kur'an'ı Puin'in elinde, Yanlış.
Sana Kuran'ı Puin'in elinde değil. Yemen devletinin el yazmaları müzesinde. Diğer elyazmaları ile beraber.
Yabancı devlet mensubları geldiğinde, şaaşalı gösterilerle ziyaret edilir.
Ama Puin'in elinde fotoğrafları mutlaka vardır.

Puin'in eli de Suudilerin elinde galiba.Buna bir şey diyemem.
Ama desteksiz atmasyonlar kategorisine koyabilirim.

Çünkü tık yok.Var.
Ama Türkiye'ye yansımıyor olabilir.

Yazdığı kitaptan başka bir gelişme olmadı.Yazdığı kitaplar:

1. Der Diwan. (Divan)
Bu bir tercüme. Yayın tarihi 1969. Yani konuyla ilgisi yok.

2. Das Weltreich der Araber (Arapların Dümya İmparatorluğu)
Başka bir yazarla beraber 1964 yılında yayınlanmış. Yine konuyla ilgisi yok.

3. Die dunklen Anfänge (karanlık başlangıçlar)
K.H. Ohlig ile beraber çıkardığı bu kitap çeşitli yazarların makalelerinden oluşuyor. Kitapdaki Puin'in makalesi konu ile yine ilgisiz.

Ama çeşitli kitaplarda/dergilerde makaleleri bulunuyor. İsminin duyulmasının nedeni ise, bir makalesinde "Kuran'ın beşte birisinin yeniden okunması gerek." söylemi. Verdiğin linkdeki gazetecinin çarpıtarak söylediği "beşte biri yeniden yazılmalı" değil.
Bunu söylemesinin nedeni ise, Kuran'da ne anlama geldiği bilinmeyen çok miktarda kelimelerin olduğu. Bu kelimelerin kökenini Arapça'da değil Aramice/Süryanice'de arandığında Kuran cümlelerinin nihayet bir anlam kazaniyor olması.
Ve çalışmaları da hep bu yönde.
Sana'a Kur'an'ı 1972'de bulunmuş.Doğru.
1980'de Yemen devleti Almanya dış işlerine başvurdu. Puin 1981-1985 yılında kurtarma çalışmalarında bulundu.
1985'den itibaren Graf von Bothmer devam etti.
1987 sonuna dek çalışmalrın masrafları Alman devleti tarfından karşılandı.
1987'den sonra üçüncü kişiler tarafında.
1997'de proje bitti.
Bu süre içinde parasızlıkdan dolayı yıllarca ara verildiği de olmuş.
http://www.uni-saarland.de/verwalt/presse/campus/1999/3/20-UdS_neues_zentrum.html

Sana Kuran'ı 926 el yazmasının yaklaşık 12000 pörşimen sayfasından oluşuyor. Bu el yazmalrının hiç birisi tam olarak bir Kuran oluşturmuyor.

En eski pörşimen C14 metoduna göre 657-690 yılları arasına, Bothmer'e göre ise 710-715 yıllarına tarihleniyor. Her iki tarih de doğru olabilir. C14 deri kazanma tarihini belirlerken, Bothmer pörşimenlerdeki yazının yazılma tarihini belirliyor.

En yeni pörşimenler ise 10. yüzyılın son yarısına tarihleniyor.

Sevgiler

azınlık
02-03-2009, 14:19
Ama Puin'in elinde fotoğrafları mutlaka vardır.

Selamlar,

Puin'in bir meslekdaşının Yemen hükümetinin çalışmaların gidişatından hoşlanmadığını ve bunu yasaklayacağını tahmin ettiği ve 35.000 mikrofilm çektiği söyleniyor.

İsabetle buyurduğunuz gibi Puin şöyle der: "Kur'an'ın açık ve anlaşılır olduğu söylenir. Oysaki gerçek başkadır; Kur'an'da neredeyse her 5 cümleden biri tamamen anlamsız ve/veya alakasızdır. Bunun araştırılması gerekir".

A.

DreiMalAli
10-04-2009, 15:36
Puin'in çelişik açıklamaları ve netleşmemiş bir konu olduğundan Sana yazmalarını bilerek
ihmal ediyorum. Çünkü iddialar sadece en eski olmakla kalmıyor bilinen islam tarihine göre
bayağı "eski" tarihlere de işaret ediyor.
Puin'in açıklamalarındaki çelişkiyi ben korkuya bağlıyorum. Karbon-14 testlerini dışarıda bırakırsak Puin yazı karakterlerinin 710-715 arası tarihlenebileceğini belirtmiş, ki bilgisi dahilinde yalan söyleyeceğini sanmam.

A.
Konunun netleşmemiş olduğuna katırım. En azından bizim için.
Puin olsun, meslekdaşları olsun, Kuran'ın değiştirilmiş olduğunu biliyorlar ve bundan eminler. Ama bizim gibi her gün hoparlörden cümle alame ilan etmiyorlar. Bir sefer ima etmeleri veya söylemeleri yeterli.
En ağır eleştirileri mesela "güya..." diye başlayan cümleler. Bu bize pek bir şey ifade etmese de, onların dilini anlayanlar için çok çok ağır bir eleştiri/suçlamadır.

Onların derdi, şunun veya bunun inancını eleştirmek, yermek veya göklere çıkarmak değil, olayın bilimsel yönünü araştırmak.
- Kuran'daki muğlak, karanlık cümlelerin gerçek anlamları nedir?
- Ne olduğu belli olmayan kelimeleri anlamı nedir?
- Bu kelimeler nerden geliyor olabilir?
- Arapça yazımın tarihi süreç içinde değişimi/gelişimi nasıl olmuştur?
...
Sabah akşam Sana Kuran'ı ve benzeri eserler ile uğraşmadıkları gibi, elbette akıllarından siyasi, sosyal sorunlar geçiyordur. Buna korku da dahildir tabi.
Ama yine de yeni bilgileri, zaman zaman makaleleri paylaşıyorlar. Bu kişilerin bir makale yazması az iş değil. Makaleyi yazarken sağlam temellere dayanması gerektiği gibi, hem eleştiriye açık olması (yanlışlanbilirlik) hem de eleştirye dayanacak, cevap verebilecek unsurlara sahip olması gerekiyor.
Bizim gözümüzden kaçsa da, tutarsız görüşler, yazılar, makaleler bilim insanları arasında daha çabuk eleniyor.
Belki Türkçe'ye pek çevrilmiş olmasa da, Puin'in bir çok makalesi mevcut ve kendisi saygı duyulan bir bilim adamı.

Bu yüzden yukardaki alıntılarda geçen çelişik açıklamar'ı anlamdım. Gazete haberlerine dayanarak söylenmiş bir söz mü? Yoksa herhangi bir dayanağı var mı?


Sevgiler

DreiMalAli
10-04-2009, 15:44
Sana kodeksleri hakkında yazarların (Hans-Caspar Graf von Bothmer, Karl-Heinz Ohlig
ve Gerd-Rüdiger Puin) kendi makalelerini içeren bir pdf dosyası. Saarland Üniversitesinin kendi yayınından

http://www.uni-saarland.de/mediadb/profil/veroeffentlichungen/ffmagazin/1-1999/Neue_Wege.pdf

Sevgiler

azınlık
10-04-2009, 15:47
Çok çok teşekkürler. Çeviri bir süre oyalayacak ama olsun, çok değerli bir kaynak.

A.

mhmd
10-04-2009, 16:05
Bu konuda National Geographic kanalında bir belgesel bölümü seyretmiştik.
Hayli ilginç ve araştırılması gereken bir konu diye düşündük.
Başlıktaki Sn. DreiMalAli'nin yazıları ise oldukça açıklayıcı. Teşekkürler.
Devamı mutlaka olmalı.
Ve Türkçe...

DreiMalAli
10-04-2009, 16:14
Elisabeth Puin tarafından yayınlanmış bir araştırmadan bir kaç resim.

Sayfa 491, 492 ve 493'deki resimler bir kodeksin (parşömenin) ön ve arka tarafını içeriyor. Sayfa 493'de dikkatli bakıldığında bu sayfa üzerinde önceden başka bir yazının olduğu, silindiği ve tekrar yazıldığı belirgin bir şekilde görünüyor.

Makalenin konusu bu silinmiş olan yazıyı şu anda elimizde bulunan Kuran ile karşılaştırmak. Makalede standart Kuran veya Kahire Kuran'ı olarak isimlenidiriliyor.

Resimlerdeki ilk satır şimdiki Kuran'ın yazısı (StT-Satırı = Standart Text)
Eğer resim 2 satırlı ise, 2. satır silinmiş yazıyı veriyor. Sayfa 479, 480, 481 vs. de olduğu gibi.

Eğer silinmiş yazıda önceleri oynama yapılmışsa (düzeltme, silme, kazıma gibi) resimler 3 satırlı olarak veriliyor.
1. satır (StT-Satırı ) yine şimdiki Kuran'ın yazısı
3. satır (a-satırı) silinmiş yazının orijinal halini veriyor
2. satır (b-satırı) silinmiş yazının üzerinde oynandıktan sonraki halini veriyor.

http://img27.imageshack.us/img27/3428/sanakoran1.jpg

http://img134.imageshack.us/img134/7864/sanakoran2.jpg

http://img140.imageshack.us/img140/1925/sanakoran3.jpg

http://img150.imageshack.us/img150/4364/sanakoran4.jpg

http://img408.imageshack.us/img408/752/sanakoran5.jpg

http://img16.imageshack.us/img16/4575/sanakoran6.jpg

frodo
10-04-2009, 18:51
http://img17.imageshack.us/img17/8640/sanakoran7.jpg

http://img21.imageshack.us/img21/3884/sanakoran8.jpg

http://img26.imageshack.us/img26/5859/sanakoran9.jpg

http://img14.imageshack.us/img14/7643/sanakoran10.jpg

Limit sorunu nedeniyle bir üstteki mesajı böldüm.

frodo
11-04-2009, 18:12
Aslında özgür beyin bu karşılaştırmalarla ilgili bir şeyler söyleyebilir bize, bekliyoruz.

ozgur_beyin
11-04-2009, 18:21
sevgili frodo üzerine biraz düşmem gerekir bir bakışta bir şeyler anlatmam zor. bir gün içinde yazrım

ozgur_beyin
12-04-2009, 18:07
sevgili frodo resimlerde zaten eksik ler gösterilmiş.
bu yazıların en büyük özelliği ve okuma açısından eksikliği hareke sonradan çıktığı için konmamış, birde B .T Y gibi noktaları olan harflerin noktalarıda yok.
ayrıca eksikleri anlamak için arap yazısını okuyabilmek gerekli

sheyhzade
12-04-2009, 19:14
Sevgili Ozgur Beyin

Ben birsey merak ediyorum,musaden olursa beni aydinlat lutfen

Bizim memleketin elindede boyle eskiye isik tutabilecek yapitlar var.
Mesela Osman'in Kuran'i Kerimi.O neden arastirilmiyor,o neden incelenmiyorda
Sana kodeksleri inceleniyor?Bu Kitapta bizlere dogru bilgi veremez mi,incelenmesi mi yasak?O Kuran da Muahmmed donemine isik tutamaz mi ?
Kuranin o gunden bu gune degisip degismedigini aciklamaz mi?
Ben hicbir yerde Osmanin Kurani incelendi,karbon vs testleri yapildi,o gunden bu gune degismemis vs vs.. diye bir arastirma gormedim..

Mevlana Muzesindeki Hz Osman Kur'ani.

http://www.samanyoluhaber.com/images/resim/kuran_mevlana__3.jpg

http://www.samanyoluhaber.com/images/resim/kuran_mevlana__4.jpg

http://www.samanyoluhaber.com/images/resim/kuran_mevlana__5.jpg

ozgur_beyin
12-04-2009, 19:29
sevgili şehzade aşağıdaki yazı soruna cevap verir lütfen oku

Kuran'ın Orijinalleri Yakıldığı İçin Şimdi Yok Islamiyet Islam Tarihi
Kuran'ın ilk orijinali: Küçük taşlar, deri, ağaç parçası, kemik gibi çeşitli nesnelere yazılıydı. Yakıldı. (Mehmet Akif'in yapmış olduğu Türkçe Kuran tercümesi de yakılmıştır).

Kuran'ın ikinci orijinali: Ebubekir döneminde yapılan derleme. Yakıldı.



Kuran'ın üçüncü orijinali: Osman döneminde oluşturulan "azmalar".Bunlar da dünyanın hiç bir tarafında yok.

Yapılan inceleme ve aktarmalarla görülen o ki: Muhammed'in "vahiy katiplerine yazdırdığı" bildirilen "Kuran"ın ne "aynı" ne de "tümü" eldeki Kuran'da. Halife Mervan kendi gerekçesini şöyle açıklar; "Onda yazılı olanlar, Osman tarafından yazdırılan Mushaflara geçmiştir. Artık ona gerek kalmamıştır. Yakılıp yok edilmeseydi, zamanla kuşkulara yol açılabilir, ondan alınarak yazılan Mushaflar çevresindeki kuşkuları önlenemeyebilirdi. Bundan korktum, o nedenle yaktırdım."(Kaynak: İb Ebi Davud, Leiden 1937, yay.,s.243-Suphi e's-Salih Mebahis Fi ulûm-il Kuran).

Kuran nasıl derlendi?

Kuran ayetleri bugünkü biçimi ile yazılıp bir araya getirilmiş değildi. Hadislerde peygambere vahiy olan ayetler çeşitli nesneler üzerine yazılıydı; hepsi de dağınık durumdaydı. Ayetler "Lihaf" (küçük taşlar), "Rıka" (deri ağaç yaprağı, bir çeşit kâğıt), "Ektaf" (deve ve koyun kemikleri), "Usub" (agaç parçası" gibi nesnelere yazılmıştı.


Yitip gitmesin diye tümünü bir araya getirme çabasına ilk kez Halife Ebubekir döneminde gerek duyuldu ve bu çabalar gerçekleştirildi.
Bir aktarma da "bunların tümünün peygamberin evinde, bir arada bulunduğu ve dağınıkken bir araya getirip, içinden eksilen olmasın diye ortasından iple bağlanmış olduğu" da açıklanır.

Buhari'nin yer verdiği bir hadise göre; "dinden dönüş" (ridde) olayları ve bu olaylar nedeniyle savaş hali vardı. Kuran'ı ezber etmiş kişilerin bir bölüğü ölmüştü. Ölenlerin sayısı artabilirdi, bunların tümü ölüp gitmeden Kuran'ın orada burada yazılı ayetleri derlenmeli, tümü bir kitap haline getirilmeliydi. Hattaboğlu Ömer durumu ve konunun önemini Halife Ebubekir'e anlattı. Ayetlerin derlenmesini önerdi. Halife başlangıçta pek doğru bulmamıştı bu görüşü.


"Peygamberin yapmadığı şeyi yapmak nasıl doğru olabilirdi?" diye düşünüyordu. Ömer direndi ve önerisini kabul ettirdi. işin gerçekleşmesi için de Zeyd Ibn Sabit'e görev verildi. Zeyd "Ebubekir bana 'Sen akıllı bir gençsin. Peygambere vahiy yazdığın için senin başaracağına güveniyorum. Araştır ve topla Kuran ayetlerini' dedi, Tanrıya ant içerek söylerim ki, dağlardan bir dağı yükleyip taşımayı önerseydi, buyurup verdiği görev kadar bana ağır gelmeyecekti. Yani Kuran'ı derlemek kadar." diyorama sonunda görevi kabul ettiğini söylüyor ve işi nasıl yaptığını şöyle dile getiriyor:
"Kuran (ayetlerini) derlemeye koyuldum. Hurma dallarından, küçük taşlardan ve kişilerin ezberlerinden izleyip derledim. işin sonunda, Tevbe (Beraat) suresinin sonunu, Ebu Huzeymetu'l-Ensari'de buldum. Ki, başkasında bulamamıştım bu parçayı". Zeyd, bu parçanın Tevbe Suresinin sonundaki ayetleri (128 ve 129.ayetleri) oluşturduğunu açıklıyordu

Böylece Zeyd, Kuran ayetlerini derleme işini yaparken iki kaynağa başvurmaktaydı: Ayetlerin yazılı olduğu nesneler (ağaçlar, taşlar..) ve ezber bilenlerin bellekleri.

Ebubekir döneminde yazılan Kuran için başvurulan ezbercilerin başka deyişle hafızların sayısı Müslümanlar arasında tartışmalıdır. O döneme ilişkin kaynaklardan Buhari'nin "e's-Sahihi"nde yer alan üç hadisten anlaşıldığı kadarıyla Kuran'ın tümünü ezberleyenlerin en iyimser rakamla 7 kişi olduğu kabul edilebilir. Aynı zamanda, Peygamber dönemindeki "hafız"ların, yani Kuran'ı tümüyle ezberlemiş olanların sayısı pek azdı. Buhari'nin "e's-Sahih"inde geçen hadis şöyle:

Birinci hadis: Amr Ibnu'l-Ass anlatıyor: Peygamberin "Kuran'ı dört kişiden alın, Abdullah Ibn Mes'ud'dan, Salim'den, Muaz'dan ve Übeyy Ibn Ka'b'den" dedigini işittim. (Buhari, Fadailu'l-Kuran 8.)

İkinci hadis: Enes anlatıyor: "Peygamber öldüğünde, dört kişiden başka Kuran'ı tümüyle ezberlemiş olan yoktu. Ebu'd-Derda, Muaz Ibn Cebel, Zeyd Ibn Sabit ve Ebu Zeyd." (Buhari.)



Üçüncü hadis: Katade'den aktarılıyor: "Malik oğlu Enes'e; 'Peygamber döneminde, Kuran'ı tümüyle ezberleyenler kimlerdir?' diye sordum. şu karşılığı verdi: 'Dört kişi. Tümü de Medine'li. Übeyy Ibn Ka'b, Muaz Ibn Cebel, Zeyd Ibn Sabit ve Ebu Zeyd (Buhari, aynı yer, Müslim 2465. Hadis.)


Bu hadislerde adları yazılı olanları topladığımız zaman Peygamber döneminde Kuran'ı tümüyle ezberlemiş olanların sayısı yedi idi demek gerekiyor: Ibn Mesud (Birinci hadiste), Salim (birinci hadiste), Muaz Ibn Cebel (birinci, ikinci ve üçüncü hadiste.)

İslam din bilirleri bu hadislerdeki açıklamaların "dinsizlerin işine yaradığını" ileri sürerler. Suyuti, El İtkan, Mısır 1978, c.1, s.94, satır 13.)

İl itkan'da daha başkalarının da Kuran'ı ezberlemiş oldukları adları ile açıklanıyor. Ama aktarmayı yapan, bu adları sayılanlardan kimilerinin, Kuran'ın tümünü ezberleme işini Peygamberin ölümünden sonra bitirdiklerini açıklamaktadır. (El ıtkan, 95-9ö.)

Zeyd Ibn Sabit, herhangi bir parçayı Kuran'a geçirmek için "iki tanık" koşulu koymuştu. Ancak bir tanıkla Kuran'ı alma gereği duyduğu ve geçirdiği parçalar da vardı. Örneğin, Ube Huzeyme'de bulduğu ve Tevbe Suresi'nin son iki ayetini oluşturan parça böyleydi.

Kuran'ı derleme ve yazma işi bir yıl sürer. Bu işe girişildiğinde Ömer ile Zeyd, mescidin kapısına oturmuşlar, "herkesin Peygamberden ayet olarak elde ettiği ne varsa getirmesini" istemişlerdi. Başarılan iş, kaynaklarda şöyle tanımlanır: Kuran ayetlerinin, surelerinin bulunduğu iki kapaklı bir kitap. Derlenip yazılan sayfalar, ölene dek Ebubekir'in yanında kaldı, sonra Ömer'in (halife) yanında bulundu. O da ölünce, kızı Hafsa'ya verildi.

Kuran ikinci kez derleniyor:

Buhari'de yer alan bir hadis şöyle: Ermeniyye ve Azerbaycan'ı ele geçirmek için savaşılıyordu. Huzeyfe, Ibnu'l-Yeman, Halife Osman'a geldi. Müslümanların okudukları Kuran'lardaki birbirini tutmazlıktan yakındı, "Emire'l-Mü'minin! Bu ümmet, kendisinden önceki Yahudiler ve Hıristiyanların içine düştükleri birbirini tutmazlılıklar gibi bir duruma düştü!" Bunun üzerine Osman, Hafsa'ya adam gönderdi, başka Kuran nüshaları yazıp almak için kendisinde bulunan sayfaları (yani Ebubekir döneminde yazılan kitabı) göndermesini istedi. "İş bitince sana geri gönderirim" dedi. Hafsa da gönderdi o sayfaları Osman'a. Osman, hemen Zeyd Ibn Sabit'e, Abdullah Ibn Züyebr'e, Sa'd Ibnu'l-As'a ve Hişam oglu Haris oğlu Abdurrahman'a buyruğunu verdi. Onlar da Hafsa'dan getirilenden alıp Kuran nüshalarını oluşturdular. Osman, kuruldaki üç kişiye şunları söyledi: "(Medine'li) olan Zeyd ile, Kuran'dan herhangi bir kesimde ters düştüğünüz zaman, tartışma konusu olan parçayı Kureyş dili ile yazın. Çünkü Kuran sadece Kureyş dili ile inmiştir."

Onlar da bu buyruğu yerine getirdiler. Sonunda (esas) sayfalardan Kuran nüshaları oluşturup işi bitince, Osman, söz konusu sayfaları (Hafsa'dan getirilenler) geri gönderdi. Alınan nüshaların da her bir kesime gönderilmesini buyurdu. Ve bunların dışında kalan her bir Kuran sayfasını ya da Mushafı buyurup yaktırdı.(Bkz. Buhari, e's- Sahih, Kitabu Fedaili'l-Kuran/3.)

Buhari'nin kendisine anlatılan çabalardan ve "Kureyşli olanlarla olmayanlar arasında" belirecek anlaşmazlığın çözüm biçiminden anlaşıldığına göre, Kuran nüshalarını ortaya çıkarırken, Hafsa'daki Mushaf'tan aynen kopya etmek söz konusu değildi.

İleri sürüle gelen "aynen kopya edildiği" ileri sürülürken, neden kopya edildiğine de "ağız (şive) farklarından dolayı" diye gerekçe gösterilir. Ancak, Dr. Suphi e's-Salih, Mebahis Fi Ulumi'l-Kuran (Beyrut 1979) adlı eserinin 80, 84, 85 sayfalarında bu gerekçenin inandırıcı olmadığını belirtiyor. Dr. Suphi'ye göre, o zaman aynı metni, aynı sözcükleri değişik okunacak nitelikte yazıp yansıtabilmek için gerekli işaret ve noktalama yoktu. O zamanki yazı harflerinin dışında işaretsiz harfler de noktasızdı. Kısacası, halife Ebubekir döneminde oluşturulan "mushaf", istenseydi bile, çeşitli kabile ağızlarını (şiveleri) içerir nitelikte yazılır olamazdı.



Durum böyle olunca, şu sorular karşılıksız kalıyor: Ebubekir döneminde hazırlanan ve Hafsa'dan alıp getirilen "Mushaf" ile Osman döneminde meydana getirilen "nüshalar, mushaflar" arasındaki fark neydi? Yeni çalışma ile gerçekleştirilen nedir?



Yukarıda anlamı sunulan hadiste bu açıklanmamakta. Ancak, hadisin devamı niteliğindeki bir açıklamada, yapılan işin sadece "bir temel nüshadan alınıp, başka mushaflara aktarma" olmadığını anlatır niteliktedir
Dörtlü kurulda yer alan Zeyd Ibn Sabit, şöyle diyor: "Mushaf oluşturma işini yaparken, Ahzab Suresinin sonundan bir ayet yitirdim ('fakattu'). Ki, Peygamberin onu Kuran'dan bir parça olarak okuduğunu işitip tanık olmuştum. Aradık bu ayeti. Ve Sabit oğlu Huzeyme el Ensari'de bulduk (Ahzab suresine 23.ayet) ekledik o mushafta." (Itkan, Mısır, 1978, C1, s.79.)

Birinci derlemenin yakılmasındaki amaç:

Ölümüne değin sandığında saklayan ve alınıp yakılmasını önleyen Hafsa idi. Bu koruyucu ölünce, Kuran'ın Tanrısı "Kuşkusuz Zikr'ı (Kuran'ı) biz indirdik; kuşkusuz koruyucuları da yine biziz" (Hicr, ayet:9) dese de koruyucusu kalmamıştı. Mervan Ibn Hakem, "sandıktan" aldırtıp getirmiş ve yaktırmıştı. Mervan'ın bu ilk derlemeyi yaktırmasındaki gerekçesini, kendisi şöyle açıklıyor: "Bunu yaptım, çünkü, Onda yazılı olanlar, resmi (imam) Mushaf'a yazılıp geçirilmiş ve korunmuştur. Korktum ki aradan uzun zaman geçtiğinde kuşkucu kimseler bu (resmi) Mushaf hakkında kuşkuya düşerler." (Bkz. Dr. Subhi e's-Salih, Mebahis fi Ulumi'l-Kuran, s.83. Dayandığı kaynak: Ibn Ebi Davud, Kitabu'l-Mesahif, s.24.) Oysa, asıl kuşkulara yol açan, esas alınmış olduğu belirtilen ilk derlemenin yakılması olmuştur. Çünkü, ilk derleme ile, sonraki (Osman döneminde oluşturulan ve imam adı verilen) "Mushaf" arasında fark olmasa idi, ilkini yakma yoluna gidilir miydi? İlk derlemede bulunmayan eklemeler ya da Kuran'dan çıkarmalar yapılmamış olsaydı, neden korkulmuştu?

Muhammed Döneminin Kuran'ı ile Bugünkü Kuran Aynı Değil:

Burada çok önemli bir tanıklığa başvuralım: Ibn Ömer diyor ki: "Hiçbiriniz, Kuran'ın tümünü aldım (elimde bulunduruyorum) demesin. Bilemez ki, Kuran'ın çoğu yok olup gitmiştir. 'Ne kadar ortada varsa o kadarını elimde tutuyorum' desin yalnızca." (Bkz.Suyuti, el İtkan, 2/32.)




Bu tanıklık, bugün elimizdeki Kuran'la, Muhammed'in "vahiy katipleri"ne yazdırdığı bildirilen Kuran'ın aynı olmadığını çok açık biçimde anlatmıyor mu? Kaldı ki, Ibn Ömer, Osman dönemindeki derlemeden sonra bu sözü söylemiştir. Yani, Osman döneminde oluşturulan "Mushaf"ın da orijinali yok. O el yazması, Dünyanın hiç bir yerinde bulunmuyor...
Temel kaynaklarda sözü edilen, ama bugün bulunmayan "değişik mushaflar" da üzerinde durulmaya değer nitelikte. Suyuti'nin el İtkan'ında, Buhari'nin eserlerinde bazı önemli mushaflardan ve bu mushafların içindeki surelerin listelerinden söz edilir. Örneğin, Muhammed'in en yakınlarından biri bilinen ve Peygamberin, Kuran için ezberine başvurulacak dört kişiden biri olarak belirttiği Ibn Mesud'un mushafı, yine Muhammed'in danışılması gereken dört kişiden biri olarak söz ettiği Übeyy Ibn Ka'b'ın mushafı, Abdullah Ibn Abbas'ın mushafı, Muhammed'in karılarından Aişe'nin mushafı, Ali'nin mushafı bunların başlıcaları.

Ayrıca bugün Alevi'lerin, Ali'nin mushafı olarak söz ettikleri bir mushaf ve Hindistan'da saklanan ayrı bir mushaf daha var.


Suyuti'nin ve Buhari'nin kitaplarında belirtilen mushaflardan hiçbiri günümüze gelememiş. Ancak bunların içerik listeleri yazılmıştır.Ayrıca bazı din kitaplarında, bunlarda bulunduğu söylenen ayet ve surelerden parçalar günümüze kadar gelmiştir. Eldeki resmi nüshadan içerik yönünden farklı oldukları bu listelere bakınca hemen anlaşılıyor. Örneğin, Ibn Mesud'un "Mushaf"ında Fatiha Suresi gibi çok temel bir sure yok. Felak ve Nas sureleri de..Ali'nin surelerinin sırası bugünküne uymuyor. Suyuti, kitabında, Bakara suresinin, Ahzab suresi ile aynı uzunlukta olduğunu aktarıyor. (Bkz. Suyuti, el ıtkan, 2/32.) Oysa bugün, eldeki resmi Kuran'da, Bakara 285 ayet iken, Ahzab yalnızca 73 ayettir.
Üçüncü halife Osman döneminde bir heyet tarafından yeniden derlenip yazılan Kuran'ların kaç adet olduğu ve şu anda nerede bulundukları tartışmalıdır.

Kimilerine göre dört, kimisine göre beş ya da yedi adet yazılmıştır. Dörttür diyenlere göre, Osman bir nüshasını kendisine alıkoymuş, diğerlerini Kufe'ye, Basra'ya ve Şam'a göndermiştir. Mekke'ye, Yemen'e ve Bahreyn'e gönderilenlerden de söz ediliyor.

Kimi kitaplardaki bilgilere göre, bu nüshalardan kopya edilip çoğaltılmasına izin verilmiş, kimi kişiler kendileri için "mushaflar" meydana getirmişlerdir. Ancak, o zaman bu mushaflarda bulunduğu söylenen ve örnekler aktarılan bazı Kuran parçalarının resmi Kuran'da bulunmamasına ne demeli?

Bazı İslam kaynaklarında, Osman döneminde çoğaltılan nüshaların bir kısmının bugün elde olduğu iddia edilir. Örneğin, bir kopyanın Taşkent'te olduğundan söz eden çok sayıda kitap vardır. Yine bazı İslami Türk kaynaklarında Topkapı Müzesi'ndeki Kuran'ın da Osman zamanından kaldığı söylenir. (Turan Dursun'un bu makalesinin üzerinden geçen sürede , 2000 yılına gelindiğinde, Yemen'deki Ulu Cami'de yapılan restorasyon çalışmaları sırasında dünyanın en eski Kuran'ının bulunduğu The Guardian gazetesinin haberinde açıklanmıştır. Bu Kuran üzerinde yapılan incelemeler, günümüzdeki Kur'an'ı tutmadığını göstermektedir. )

Konunun araştırmacılarından Prof. Dr. Suphi e's-Salih kitabında, "Peki, Osman döneminde hazırlanmış resmi nüsha şimdi nerededir?" sorusunu ortaya atar ve doyurucu cevap bulamadığını açıklar. Kahire Kütüphanesi'nde olduğu söylenen nüshanın, Osman döneminden kalmış olamayacağını belirtir. Çünkü bu kitapta bir takım işaret ve noktalar vardır, böyle işaret ve noktaların İslamiyet'in ilk yıllarında bulunmadığı bilinmektedir.

Ayrıca, Kuran'ın okunuşundaki farklar da, tek bir Kuran olmadığının göstergesidir. Nitekim, İsmail Cerraoğlu'nun, Ankara 1971 baskılı "Tefsir Usulu" adlı kitabının 90-110.sayfaları arasında, Islam kaynaklarından aktarılan bilgiler de şöyle:

"Kur'an'ın bir harfinin bile değişmediği" yalanı Tevbe suresinin 114.ayetindeki "iyyahu" sözcüğünü, Hammad İbn Zeberkan, "ebahu" diye okurdu. Sad suresinin 2. ayetindeki "izzettin sözcüğünü de "ğırratin" okumaktaydı. Buradaki değişiklikler harf değişiklikleri.Birincisinde "ya""ba" ya, öbüründe de "ayın" harfi, "ğayın" harfine dönüşmüş. Haydi bu tür harf değişikliklerini önemsemeyelim.

Eldeki Kur'an'da görülen kimi sözcüklerin yerine, Abdullah İbn Abbas, "mürâdiflerini", yani "eş anlamlı olanları kullanırdı. Enes İbn Malik de Müezzemmil suresinin 6. Ayetindeki "akvamu" sözcüğünün yerine, "asvabu" sözcüğünü kullanmıştır. İbn Ömer, Cum'a suresinin 10. Ayetindeki "fes'av" sözcüğünün yerine, "femzû" sözcüğünü; İbn Abbas Karia suresinin 5. Ayetindeki "kel'ıhni"yerine "k'essavfı"yı uygun görüp kullanırdı. Yine İbn Abbas "sayhaten vahideten"lerdeki "sayhaten" yerine, "zeyfeten"i yeğlerdi.Enes İbn Malik, İnşirah suresinin 2. Ayetindeki "vada'nâ" yerine,"halelnâ" diye okurdu. (Bkz.Sf.95). Aynı kitapta, gösterilen kesimde başka örnekler de görülebilir.

Buralarda görülen de yalnızca harf değişikliği değil kelime değişikliğidir. Demek ki peygamberden bu yana bir harf bile değişmemiştir savı gerçek değildir.

İsmail Cerrahoğlu'nun da kitabında yer verdiği (Bkz. aynı kitap, s.93-94) bir olay çok ilginçti bu konuda. Aktarıldığına göre, bir gün Hizam oğlu Hakim Oğlu Hişam, Furkan suresini okumaktadır. Ömer dinler, bakar ki, Hişam bu sureyi Muhammed'in kendisine öğretip okuttuğundan başka türlü okuyor. Ömer öfkelenmiştir:

"-Bu sureyi sana böyle kim belletip okuttu?"

"-Peygamber!"

"-Yalan söylüyorsun. Çünkü, Peygamber bu sureyi bana senin okuduğundan başka türlü okuttu."

Ömer bu tartışmayı yaparken, Hişam'ın yakasına sarılmıştır. Sonra, adamı alıp Peygamber'e götürür.

"-Bu adam, senin bana okuttuğundan başka türlü okuyor Furkan suresini."

"-Yakasını bırak da adamın okuduklarını ben de dinleyeyim."

Ömer yakasını bırakınca, Muhammed adama döner:

"-Hişam, haydi oku, bir de ben dinleyeyim, Furkan suresini nasıl okuyorsun?"

Hişam, Furkan suresini, kendisine öğretildiği gibi okur. Sonra, Muhammed, "-Bu sure bana böyle indi." der.

Muhammed, aynı sureyi bir de Ömer'e okutturur. Ömer'inki için de aynı şeyi söyler. Yani, ikisininkini de doğru bulmuştur. Sonra da şöyle der:

"- Kuran yedi harf (yedi türlü) indirildi. Bunlardan hangisi kolayınıza gelirse, Kur'an'ı ona göre okuyun. (Bkz. Buhari, e's-Sahih, Kitabu'l-Husûmât 4; Tecrîd, hadis no: 1766; Müslim, e's-Sahih, Kitabu Salâti'l-Müsâfirîn/270, hadis no:818)

Bu hadis, Hişam'ın okuduğu Furkan suresi ile, Ömer'in okuduğu Furkan suresinin çok çok başka olduğunu açıkça ortaya koyuyor. Bu hadise göre, Muhammed, kavgayı tatlıya bağlıyor, "Kur'an'ın yedi çeşit indirildiğini" ve herkesin başka türlü okuyabileceğini söylüyor. Yani Kur'an'ı türlü biçimlerde öğrenip okumayı serbest bırakıyor. "Başkalık"sa, hadisten de kolaylıkla anlaşılacağı gibi, "okunuş"ta değil, "okunanlar"dadır. Yoksa, Ömer'in o denli öfkesinden söz edilebilir mi?

Kaynaklar, ayrı ayrı mushaflar üzerinde durur. Aktarılan örneklere göre, kimi mushaftakiler bugün elimizdeki "resmi kuran" dakileri tutmamaktadır. Ayrıca İbn Ömer'in şu sözü son derece ilginçtir:

-İçinizden kimse, Kur'an'ın tümünü elinde tutuğunu söylemesin. Bunu diyen bilir mi Kur'an'ın tümü ne kadardı, nasıldı? Kesin olan o ki, Kur'an'ın çoğu yok olup gitmiştir. (Bkz. Süyuti, el İtkan, 2/32)

Bütün bunlar karşısında, yine "kuran, Peygamberden bu yana olduğu gibi ve bir harfi bile değişmeden gelmiştir, denebilir mi?

Kur'an'ın birinci orijinali de, ikinci orijinali de yine müslümanlar eli ile yakılmıştır. Kuşkusuz gerçekleri örtmek için. Osman döneminde oluşturulup çoğaltıldıktan sonra belirli merkezlere gönderilen nüshaların orijinallerine de , dünyanın hiçbir yerinde raslanmamaktadır.

azınlık
12-04-2009, 20:22
Mevlana Muzesindeki Hz Osman Kur'ani.

Selamlar,

Osman'ın Kur'an'larından ikisinin hala elde olduğu rivayeti vardır. Bunlardan birinin Türkiye'de birinin de yanılmıyorsam Azerbaycan'da olduğu söylenir. Ancak bu iddialar bilimsel testlerle kanıtlanmamıştır çünkü kitapları bulundurduğu iddia edilen müesseseler nedense (acaba neden?) böyle bir işleme olur vermemektedir.

Konya'daki de muhtemelen daha yenidir.

A.

ozgur_beyin
12-04-2009, 20:27
Selamlar,

Osman'ın Kur'an'larından ikisinin hala elde olduğu rivayeti vardır. Bunlardan birinin Türkiye'de birinin de yanılmıyorsam Azerbaycan'da olduğu söylenir. Ancak bu iddialar bilimsel testlerle kanıtlanmamıştır çünkü kitapları bulundurduğu iddia edilen müesseseler nedense (acaba neden?) böyle bir işleme olur vermemektedir.

Konya'daki de muhtemelen daha yenidir.

A.

sevgili azınlık bunun nedeni korkudur. ya denildiği gibi değilse de ezber bozulursa
bu iş çığrından çıkar ve sonu islama göre felaket olur

milomanara
15-11-2009, 20:45
Sonunda bir şeyler yapmaya başladı sanırım Puin.

http://www.youtube.com/watch?v=iNdvsLh128Q

Alchindus
15-11-2009, 23:58
İmdi bu puin meselesinin evvela dünyada sonrada türkiyede nasıl ve ne sebeplerle gündeme geldiğini anlamak içün o dönemlere nazar etmeliyiz! Nakledeceklerim evvela fehmi korunun sonrada dücane cündioğlunun yazılarından mesele ile alakalı kısımlardır!

Bu mesele the atlantic monthly dergisinde tefrika edildiğinde bindokuzyüzdoksandokuzda fehmi koru taha kıvanç olarak meseleye temas edip, bu işin türkiye içinde bazı mahfillerle olabilecek münasebetine de temas etmiş!


Bu yılın başında, The Atlantic Monthly dergisinin kapağını gördüğümde nasıl sarsıldığımı bilemezsiniz... Sarı zemin üzerine yeşil kapaklı bir kitap resminin üzerine konulan büyütecin içine "Bilim adamları vaktiyle İncil'i nasıl didik didik ettilerse şimdi de Kur'an'ı aynı biçimde inceliyorlar; çok dikkatli davranıyorlar" sözlerini yazmışlardı. Toby Lester adlı birinin imzasını taşıyan on sayfalık yazının başlığı da şuydu: "Kur'an nedir?"...

1972 yılında, Yemen/Sana'daki merkez camiindeki yenileme çalışmaları sırasında bir mezarlık ortaya çıkartılmış... Cami bünyesinde genellikle mezar olmazmış; bu sebeple o güne kadar varlığı bilinmeyen mezarlık dikkat çekmiş... Daha da garibi mezarlıktan ceset de çıkmamış, mücevherat da... Sadece üzerinde Arapça ibareler yazan kâğıtlar ve parşömen parçacıkları gömülüymüş...

Kazıyı yaptıran Yemen eski eserler genel müdürü Kadı İsmail al-Akwa, uzun uğraşlardan sonra, 1979'da, bir Alman bilim adamının ilgisini o kâğıtlara çekebilmiş... Meğer, kâğıtlar Kur'an-ı Kerim metinleri ihtiva etmiyor muymuş... Ama, elimizdeki Kur'an'dan biraz farklı yazılmış Kur'an metinleriymiş bunlar... Yazar, "İşte" diyor, "Kur'anın 'Tanrı sözü' olduğu iddiası böylece sarsıldı..." Toby Lester çok sayıda yazar ve araştırmacı adı sıralayarak, Yemen'deki kazıda bulunan biraz farklı ifadeli Kur'an metninden, "1400 yılın en büyük keşfi" (!) denilebilecek bir tespitte bulunuyor...

Gülmemin sebebi şu: İslâmî ilimler konusunda en basit kitaplara göz gezdirmiş olanlar bile, vahiy indikçe çeşitli yollarla kaydedilen Kur'anın, ilk nesil tarafından, farklı okunuşlar elenerek tek nüsha haline getirildiğini bilir. Bu işlemden sonra, diğer bütün kayıtlar, Sana'da bulunan kâğıt mezarlığı gibi yerlere gömülmüştür. Bugün bile, herhalde, o dönemden kalma bir gelenek sürdürülerek, Kur'an parçaları yakılmaz, münasip bir yere gömülür.

Yemen'deki 'keşif' Kur'an-ı Kerim'in 'Tanrı sözü' olmadığını değil, ilk nesil Müslümanlardan naklen elde edilen bilgilerin doğruluğunu ispatlar...

Ocak 1999 tarihli dergideki o yazıyı okuduğumda bir süreden beri bir yerlerde pişirildiğini düşündüğüm İslâm karşıtı taâmın yakında bizim sofralarımıza da sunulacağını düşünmeden edemedim. Çünkü, Atlantic'teki yazıda, 1980 ve 1990'ların başında İngiltere, ABD, İsrail ve Hollanda gibi ülkelerde İslâm üzerine yapılan çalışmalar aktarılıyor, bu arada İslâm Dünyası'ndan bazı isimlerin de bu çalışmalardan etkilendiğinin örneklerine yer veriliyordu. Günter Lüling, Yehuda D. Nevo, Patricia Crone, Wiliam Muir, N. A. Nozorov, James Bellamy ve Michael Cook gibi araştırmacıların bütün dikkatlerinin, Kur'an'ın 'Tanrı sözü' olma iddiasını sorgulamaya yarayacak çalışmalar üzerinde yoğunlaştığını o yazıdan öğrendim.

Bütün çabalar, dergi yazısından anlaşıldığı gibi, esasen Kur'an araştırmalarının bin küsur yıldan beri tekrarlayıp durduğu gerçeği doğrulamaktan başka bir işe yaramamış...

Konuya bu kadar eğilmemin sebebi, son zamanlarda "MGK raporu" diye medyaya yansıyan İslâm'ı tezyif eden çalışmaların nerelerde hazırlandığına ışık tuttuğunu düşünmem... Yurdumuzdan çok uzaklarda, bambaşka düşüncelere sahip kişilerin yaptığı çalışmalar, sanki bizde yapılmış özel araştırmalarmış gibi 'rapor' haline getiriliveriyor... Birkaç yıl öncesine kadar, yazarlık iddiasında bulunanın din adamı kökeni yüzünden inanılan sözde özgün çalışmalar, o kişinin ölümü üzerine, akamete uğramıştı. Şimdi, bir başkasını bulamadıkları için, özel adla değil 'rapor' kimliği ardına sığınarak aynı sonucu almaya çalışıyorlar...

Genelkurmay bu defa suçüstü yaptı, ama göreceksiniz, denemekten vazgeçmeyecekler...

Taha Kıvanç YeniŞafak 28 Haziran 1999


İmdi bu metinde radikal gazetesinde çıkan ve esasen bilip bilmeden bir çoklarının kaynak diye müracat ettiği haber üzerine dücane cündioğlunun yirmidokuz ağustos ikibindeki yazısından meseleye ait olan kısımlardan özettir!


Hangi beceriksizin elinden çıktığı belli olmayan bu telif-tercüme karışımı yazıda yer alan şu ifadelerden bile bu milletin dinine, imanına zerre kadar saygı duymayan bir zihniyetin kışkırtıcılığıyla karşı karşıya olduğumuz açıkça anlaşılmıyor mu?...

Daha Türkçe'ye çevirtip yayımladıkları metni bile anlamaktan aciz olan bu gazetenin sorumluları, "Kur'an'ın Hz. Muhammed daha ortaya çıkmadan yazılmaya başlandığı" (!) şeklinde akıl almaz uydurmalarla milleti tahrik etmekten çekinmedikleri gibi, Amerika'da tezgâhlanan uluslararası bir tertibe aracılık yapmaktan da kaçınmıyorlar...

The Guardian'dan hareketle yayımlanan çirkin bir yazıyı eleştireceğim diye abartıya kaçıp "uluslararası bir tertib" ifadesini kullandığımı düşünmeyiniz; zira birtakım siyasî maksatlara binaen ve İslâm dünyasını karıştırmak amacıyla tezgâhlanan bu tertibin safhalarına şöyle bir göz atmak bile Radikal gazetesinin aracılık yaptığı oyunun "uluslararası" niteliğini gözler önüne serecektir.

Hikâye'nin başı, Toby Lester adlı vasıfsız (!) bir gazeteci tarafından geçen yılın başında The Atlantic Monthly'de (vol. 283, no. 1, sh. 43-56, Ocak 1999, USA) yayımlanan "What is the Koran?" (Kur'an Nedir?) başlıklı geniş bir makaleye dayanıyor... Lester, Yemen'de bulunan elyazması nüshalar üzerinde araştırma yapan Dr. Gerd R Joseph Puin ve mesai arkadaşı Hans-Caspar Graf von Bothmer'le yaptığı telefon görüşmelerinden hareketle Kur'an'ın muharref olduğunu öne süren zehir-zemberek bir yazı kaleme alıyor; yazısını William Muir, John Wansbrough, Andrew Rippin, Ann K.S. Lambton, S.P. Tolstov, N.A. Morozov, R. Stephen Humphreys, Günter Lüling, Yehuda D. Nevo, Patricia Crone, Michael Cook, James Bellamy, Jane McAuliffe gibi tanınmış-tanınmamış birçok oryantalistten yaptığı hakaret dolu alıntılarla dolduruyor ve bu arada Muhammed Abduh, Taha Hüseyin, Ali Deşti, Muhammed Arkoun, Nasr Hamid Ebu Zeyd, Fazlurrahman gibi İslâm dünyasının çeşitli bölgelerinden seçtiği bazı ilginç (!) isimlerle iddialarını süslemeyi de ihmal etmiyor... ("Selman Rüşdi" simgesinin bu kışkırtıcı yazıda konu mankeni olarak kullanıldığını belirtmeme bile gerek yok sanırım!)

Lester'in iftiraları, Yemen'de yayımlanan el-Belağ dergisinde ele alınınca -tam da tahmin edildiği gibi- ortalık karışıyor, Yemen'deki araştırmaları sırasında Puin'e ve meslektaşı Von Bothmer'e çok büyük yardımları dokunan Yemen Eski Eserler Müdürlüğü'nün Reisi Kadı İsmail el-Ekva ile diğer kurum görevlileri halk tarafından büyük tepki görüyorlar...

Bunun üzerine her iki Alman bilimadamı da el-Ekva'ya 14 ve 15 Şubat 1999 tarihli birer mektup göndererek gelişmelerden ötürü duydukları üzüntüyü dile getirip özür diliyorlar; ortada siyasî bir komplo olduğunu, kendilerinin bu tür sözler söylemediklerini; aksine, yaptıkları incelemelerden sonra Yemen nüshalarıyla müslümanların bugün ellerinde bulunan standart Kur'an nüshaları arasında ciddi hiçbir farklılığın bulunmadığı sonucuna vardıklarını ve Leiden'de düzenlenen bilimsel bir konferansta da bu sonuçları ilim dünyasına açıkladıklarını belirtiyorlar.

Puin'in, bu Amerika kaynaklı "siyasî" komployla ilgili açıklaması oldukça mânidardır:
- "Yemen ile Almanya'nın bilimsel işbirliği çabalarını baltalamayı hedef alan bu müessif saldırılardan dolayı fevkâlede üzgün olduğumu belirtmeliyim. Bu saldırıyı tertib eden odakların hedeflerine ulaşmak için zamanlama itibariyle Almanya Dışişleri Bakanı'nın Yemen'i ziyaret ettiği haftayı seçmeleri size de ilginç gelmiyor mu?" (14 Şubat 1999)
Dünya bu vâveyla ile çalkalanırken, olup bitenleri Türkiye'de kimsenin ruhu bile duymuyor; sadece bir kişi hariç: Taha Kıvanç...

Yeni Şafak'taki "28 Haziran 1999" tarihli 'Kulis' köşesinde Taha Kıvanç, "Nafile Çaba" başlıklı bir yazı kaleme alıp Toby Lester'in The Atlantic Monthly'deki makalesine dikkat çekiyor; hatta bununla da yetinmeyip bu tezgâhın Türkiye'yi de içine alabileceği konusunda fevkalâde önemli uyarılar yapıyor.

Toby Lester'in sadece iddialarını değil, bu iddiaların arkaplanını da ele alan bir başka makale ise Prof. Muhammed Mustafa el-A'zâmî'ye ait... Impact dergisinin bu yılki Mart sayısında (vol. 3, no. 3, March 2000, London) yayımlanan "Hoping to reform, revise Islam: Oriantalists and The Qur'an" (İslâm'da Yenilik ve Reform Umutları: Oryantalistler ve Kur'an) başlıklı değerli yazısında A'zâmî, Lester'in Puin'den aktardığı görüşleri özetlemekte ve ardından Dr. Puin'le Dr. Von Bothmer'in Kadı İsmail el-Akva'ya yazdıkları mektupların içeriğine dayanarak birtakım çelişkilere işaret etmektedir. (Bu mektubun metnini, hem -dergide yayımlandığı kadarıyla- Arapça orijinalinden, hem de metin içerisinde geçen İngilizce alıntılardan hareketle Türkçe'ye çevirip okurların istifadesine sunmuş bulunuyoruz.)

A'zâmî'nin makalesinin en önemli taraflarından biri de kendisinin gerek Puin'in, gerekse Von Bothmer'in ikircikli tutumuna dikkat çekip bu kişilerin Kadı el-Ekvâ'ya yazdıkları mektuplar dışında, kendilerine isnad edilen iddiaları yalanlamak için ciddi bir adım atmadıklarını (sözgelimi bir makale yazıp kendilerini temize çıkarmaya çalışmadıklarını) belirtip şöyle demesidir:

- "Peki o halde gerçeği (!) dile getirmeyen kim? Toby Lester mi? Joseph Puin mi? Von Bothmer mi? Galiba bunların hepsinin de asıl gerçekle ilgisi çok az!"

Dücane Cündioğlu YeniŞafak 29 Ağustos 2000


Buda aynı yazıda mevzusu edilen ve yayınlanan puinin mektubunun tercümesidir!


Dr. Puin'in el-Ekva'ya yazdığı mektup

Sayın Kadı İsmail el-Ekva hazretleri,
Zât-ı âlinize en muhlisâne hürmet ve selâmlarımı sunarım.
Yemenli dostlarımdan bana ulaşan haberlere göre, Alman araştırmacıların Yemen'deki eski eserler arasında bir elyazması Kur'an nüshası bulduklarından ve bu elyazması nüshayla müslümanların bugün ellerinde bulunan Kur'an nüshaları arasında ciddi farklılıklar tesbit ettiklerinden söz eden ['The Atlantic Monthly' adlı] Amerikan dergisinin yaptığı neşriyât, Yemen Eski Eserler Müdürlüğü'nde görev yapan yetkililere karşı halkın büyük bir tepki göstermesine sebebiyet vermiş...

312 sayılı el-Belağ dergisinin iddia ettiği üzere, güyâ Yemen'li yetkililer İslâm dünyasında büyük bir fitnenin ortaya çıkmasını önlemek amacıyla uzun bir süredir bu gerçeği (!) saklamaya çalışıyorlarmış...

Sizi temin ederim ki el-Belâğ'ın hem Amerikan dergisinin neşriyâtından, hem Yemen yazmalarına dâir söylenenlerden hareketle yaptığı suçlama ve karalamalar tamamen asılsızdır ve hiçbir esasa dayanmamaktadır; benim ve meslektaşım Dr. Graf von Bothmer'in Saarbrücken Üniversitesinde sürdürdüğümüz Kur'an araştırmalarına ilişkin mâhud iddialar da aynı şekilde hilaf-ı hakikattir.

Yemen ile Almanya'nın bilimsel işbirliği çabalarını baltalamayı hedef alan bu müessif saldırılardan dolayı fevkâlede üzgün olduğumu belirtmeliyim. Bu saldırıyı tertib eden odakların hedeflerine ulaşmak için zamanlama itibariyle Almanya Dışişleri Bakanı'nın Yemen'i ziyaret ettiği haftayı seçmeleri size de ilginç gelmiyor mu? (...)

Amerikalı yazarı [Toby Lester] şahsen tanımam, kendisiyle sadece birkaç kez telefonla görüştüm, o kadar...

Benim samimi kanaatime göre, sözkonusu Yemen nüshalarıyla eldeki Kur'an nüshaları arasında ciddiye alınabilecek hiçbir farklılık mevcut değildir; bu yeni nüshalarda tesadüf edilen yegâne ihtilaf, -Allah'a şükür- sadece sözcüklerin imlâsıyla ilgili Kur'an'ın kendisine aslâ zarar vermeyecek olan küçük birtakım yazım farklılıklarından ibarettir. Zaten "İbrahîm-İbrahim"; "Kur'ân-Kur'an"; "simâhum-simahum", vb. farklılıklara da Kahire'de basılan mushaflarda işaret edildiği herkesçe bilinmektedir.
(...)
Geçen senenin Ekim ayında ben ve meslektaşım Dr. Von Bothmer, Hollanda'nın Leiden şehrinde yapılan, Kur'an araştırmalarıyla ilgili bir konferansa davet edilmiş ve orada Yemen mushaflarından alınan mikrofilm örneklerine istinaden iki tebliğ sunmuştuk. Her iki tebliğ de -tahmin olunacağı üzere- hem Batılı akademisyenler, hem de müslüman ilim adamları nezdinde çok büyük bir rağbet ve iltifata mazhar oldu. Maamafih bu tedkikler henüz neşredilmiş değildir.

Bu vesileyle belirtmek isterim ki araştırmalarımla ilgili herhangibir husûsu bilimadamlarının nazarlarından gizlemem için hiçbir neden bulunmamaktadır. Gözlerini kin bürümüş birtakım cahillere gelince, onları ciddiye almayıp kendi hallerine bırakmak en doğrusu olacaktır; tâ ki ülkesinin tarihi üzerine titreyen, dinî mirasından güç alan, bu mirasın korunmasında ve bugünlere ulaşmasında hizmeti geçen öncülerini şükran hisleriyle yâdeden, -Çin'de bile olsa- onların tecrübelerinden ve yardımlarından yararlanan ilim ve kültür sahibi yeni nesiller gelinceye kadar...

Son olarak, hem sizin adınıza, hem kendi adıma, Yemen yazmaları etrafında kabaran bu kin ve nefret dalgalarının dinmesini temenni ediyorum. Vesselâm!

Not: Arapça ifadelerimin bozukluğundan dolayı özür dilerim.
Dostunuz
Dr. Gerd R. Joseph Puin
Saarbrücken, 14/2/1999

milomanara
16-11-2009, 00:58
Puin kaynaklara erişebilmek için Yemen'li yetkililer arasını iyi tutmaya çalışsa da, kaynaklara erişimi yasaklanmıştır. Cesaret edip yayınladığında(35.000 mikrofilm almış), en kötü iltimalle Allah'ın dil bilgisi hakkında bolca fikir edineceğimiz aşikar. Merakla bekliyoruz...

Alchindus
16-11-2009, 13:57
Muhterem kaynak dediğin bulunan yazmalar olmalıki bunlar üzerinde zati puin gerekli tetkiklerini yapmış naklettiğim yazılarda zikredildiği gibi leidende tertip edilmiş ilmi bir konferansta bulduğu sonuçlar içün "eldeki kuran nüshaları ile ciddiye alınacak bir fark yok" demiştir!

Puin ve bu meselelerden anlayan herkesinde bileceği üzre onun ciddiye alınmayacak dediği farklarda kuran okunuşunun arap olmayanlar içün kolaylaştırılması gayesi ile harekelendirilmesi ve kuranın indiği yedi lehçeden kureyş dışında kalan lehçelerden bazı kelimeler olabilirki bunların bu günkü mushaflarda olmamasının hikmetinide halife osman zamanında yapılan cem işleminde kuranın kureyş lehçesi üzerine cem edildiği bilen anlar!

Bundan mütevellid puinin "arayı iyi tutmak içün" böyle kelamlar ettiği gibi hilafı hakikat fikirler ile kendinizi avutmayın!

uyar
16-11-2009, 20:29
buna da bir bakınız:

http://www.youtube.com/watch?v=lk40dR8UpaU

wazawaz
16-11-2009, 22:30
pante den alıntı (Örneğin Taşkent nüsahasında Allah yerine Huve yazılıymış.)

arkadaşlar bilmiyorsak yorum yapmayalım.
huve zamirdir anlamı ( O )demektir yani o allah manasına gelir.
herkes bilirki zamirler ismin yerini tutar ve tam karşılar.
kısaca ben burda bir tahrif görmüyorum.

Engse Hohol
19-05-2010, 11:26
eLLah yazısı sana'a kuranında da idğam (http://www.turandursun.com/forumlar/showthread.php?t=17031)ı şemsiyye olunmuş.

http://farm3.static.flickr.com/2772/4499000057_141dba7661.jpg

Yukarıdan aşağıya doğru gelince, 4 ncü satırın en soldaki sözcüğünü, "vallahü" okudum.
Yani; ve eLLahü.
اللّهِ = e(L)LLah adındaki sağdan birinci lam tamgası hiç okunmaz,
sol bitişiğindeki öteki/ikinci lam tamgası ise, şeddeli/ikiletiş biçiminde okunur.

Tumagü İskicap
20-05-2010, 13:10
Sevgili Engse
Dikine çizgi gibi duran harflerin hepsi, elif harfine benzemiyor.
Arapçada sola kıvrımlı lam harfi, zamanla evrim geçirmiş olabilir mi?

Engse Hohol
30-05-2010, 11:56
Olabilir tabi ançıp yukarıdaki sana'a kuranının fotoğrafında bulunan dik çizgiler,
uzatış/med amaçlı kullanılan 3 illet tamgalarından --elif (ا), vav (و), ya (ى)-- olabilirler.
Yüksek olasılıkla öyledirler.

Tumagü İskicap
30-05-2010, 15:10
Sevgili Engse
Anladığım kadarıyla sana'a kuranının yukarıdaki fotoğrafı
maide 60. ayetinin sonu ile maide 61. ayetinin başlangıcı oluyor.

Maide 60. ayetinin son kısmında "sevai es sebili" yazısı, fotoğrafın sağ başında
Hı (خ) harfi ilen Ze (ز) harfini # خز # ek almış gözüküyor.

Oysa şimdiki kuranda bu kısım عَن سَوَاء السَّبِيلِ şeklindedir.
Yani "an sevai es sebili"dir. Anlaşılan ön-ek değişimi olmuş.
خز gitmiş عَن gelmiş.

upuaut
31-05-2010, 00:53
Arkadaşlar, sana metninin ününü ben de duydum ve Puin'in araştırmalarını takip ediyorum.

Şimdi, 11. ve 12. mesajlardaki Sana elyazmasındaki bir metinden çeşitli örneklerin verildiği analizlerin incelemesine geçiyorum:

1. Satır (a-satırı) silinmiş yazının orijinal halini veriyor. Bu satırdaki bazı değişiklikler sırasıyla şunlardır:

Değiştirme: Bu satırdaki mavi renkli bölgede yer alan metin parçası sonraki metinlerden farklı demektir. Yani bu bölgeden yer alan metin parçası şimdiki Kur'an-ı Kerim'dekinden kesinlikle farklıdır.

Çıkarma: Yeşil bölgede yer alan metin parçası ise silinmiş olup, sonraki metinlere aktaramılmamış demektir. Yani bu bölgedeki metin parçalarını biz şimdiki metinde okuyamıyoruz.

2. Satır (b-satırı) silinmiş yazının üzerinde oynandıktan sonraki halini veriyor. Bu satırdaki değişiklikler ise şöyledir:

Ekleme: Mor renkli metin parçası ise, a satırında olmayan ama şimdiki metne geçen eklenen metin parçası demektir.

Not: Yukarıdaki her iki satıra göre şu değişiklikler mevcuttur:

Ekleme: Eğer a satırında veya b satırında veya da a ve b satırında eflatun renkli bir bölge varsa, bu bölgenin boş olduğunu ve şimdiki metinde bu bölgenin doldurulmuş olduğu anlamına geliyor.

3. satır (StT-Satırı) yine şimdiki Kuran'ın yazısı gösteriyor. Elimizdeki metin Sana elyazmasının üzerinde oynandıktan sonra b satırındaki gibidir. Fakat yukarıdaki değişikliklere göre (ki bunlar bir metnin orijinalliğini değiştirmekte yeterli değişikliklerdir. Bu nedenle Sana metnindeki tüm değişiklikleri burada ele almadım) bu metnin de orijinal olmadığı sonucu çıkmaktadır.

Diğer taraftan, Sana metnindeki bu değişikleri Hz. Ömer'in Furkan suresindeki farklı okunuş şeklindeki itirazına göre değerlendirsek; metnin aynı olması gerekmiyor; önemli olan anlamca aynı ya da birbirine yakın olmasıdır. Bu durumda Sana metninde yapılan değişikliklerin bir anlamı kalmaz.

upuaut
05-06-2010, 22:57
Sana palimpsesti 1972’de adını aldığı Sana’daki Ulu Cami’nin onarımı sırasında bulunmuş. O dönemde Yemen Antik Eserler Müdürlüğü’nün başkanı olan Kadı İsmail El Akva, yoğun yağışların ardından onarıma alınan caminin tavan arasında bir yığın kâğıt ve parşömenin arasında bulmuş elyazmalarını. Sonra da bunların tarihi bir hazine olduğuna karar verip, incelenmesi için harekete geçmiş. 1979’da bazı araştırmalar için Yemen’e giden Alman araştırmacı Dr. Gerd-R. Puin’in ilgisini çekmiş bu parşömenler. Puin’in restorasyon çalışmalarından sonra da bazılarının İslam’ın en kritik dönemleri olan 7. ve 8. yüzyıllara ait olduğu anlaşılmış. Puin’in çalışmaları ilerledikçe parşömenlerin tarihte bulunmuş en eski el yazması Kur’an olduğu ortaya çıkmış. Bilinen üç tane el yazması antik Kuran var: Bunlardan 7. yüzyıla ait olan bir kopya ise Londra'da British Library’de ve 8. yüzyıldan kalma 2 tanesi Özbekistan’da Taşkent Kütüphanesi ve Topkapı Sarayı’nda saklanıyor.

Sana’daki bunlardan da eski. Üstelik Hz. Muhammed'in memleketi Hicaz’ın kaligrafisiyle kaleme alınmış, yani ilk örneklerden. Puin önce surelerin dizilişinde bazı ufak farklar görmüş, sonra da parşömenlerin üzerinde önceden yazılar olduğunu, sonra bunların silindiğini ve tekrar yazıldığını, yani elindekilerin “palimpsestus” olduğunu. Fakat araştırmalar derinleştikçe Sana palimpsestindeki bulgular daha da şaşırtıcı bir hal almaya başladı.

Örneğin Puin’in bulgularının verildiği aşağıdaki videodan alınan bir görüntüde, bir sana metninin ultraviole ışığı altına tutulmasıyla şu çarpıcı gerçeğin ortaya çıktığını görüyoruz:



http://members.multimania.co.uk/gizapyramids/Sana.jpg


Bir Sana Metni.Ultraviole ışığı altında bu Sana metninde altta silinmiş metin ve üstte bunun üzerine geçirilmiş yeni metin görülüyor. Özellikle 7. ve 12. yüzyıllarda kullanılan “palimpsestus yöntemi” ile, papirüs veya parşömenin üzerindeki yazılar silinir, sonra tekrar yazılırdı (Kaynak: Youtube'dakiThe Quran-Written 70 yrs after Mohammeds death?).

Bu görüntüde Sana metninin bir palimpsest olduğunu, dolayısıyla bu metnin altında silinmiş olan mavi renkli ve üstünde şimdiki metin olan siyah renkli metin açıkça görülüyor. Her iki metin birbirinden farklıdır. Bununla birlikte, yani her iki metinin birbirinden farklı olması dışında, her iki metindeki, her ne kadar aynışmış gibi gözükse de, aynı karakterlerin farklı olduğu, yani silinen mavi renkli metin ile üstüne yazılan siyah renkli metnin farklı kişiler tarafından yazıldığı anlaşılıyor.

Burada sözkonusu olan aynı metinleri karşılaştılması suretiyle ortaya çıkan bulguları Dr. Elisabeth Puin (Dr. Gerd-R. Puin’in eşi) tarafından yazılan “Ein früher Koranpalimpsest aus Sana’a (http://www.turandursun.com/forumlar/showthread.php?t=9070&page=2)” makalesinden öğreniyoruz.


Adından da anlaşılacağı üzere makalenin konusu, bu silinmiş olan yazıyı şu anda elimizde bulunan Kuran ile karşılaştırmak. Makalede geçen kuran, “Standart Kur’an” veya “Kahire Kur’an-ı” olarak isimlendiriliyor.


Şimdi bu makaleden bir örnek inceleyelim.

http://members.multimania.co.uk/gizapyramids/SM.jpg


Sana metninden bir örnek. 1a satırındaki mavi renkli bölgelerdeki metin parçaları sonraki satırlardakinden farklı demektir. Yani bu bölgede yer alan metin parçası şimdiki Kur'an-ı Kerim'dekinden kesinlikle farklıdır. 1b satırındaki mor renkli metin parçaları ise, 1a satırında olmayan ama şimdiki metne eklenen metin parçası anlamına geliyor.


Bu resimli örnekteki ilk mavi renkli bölgede yer alan metin parçasının çözümü şu şekildedir:


3. Satır (1a Satırı) silinmiş yazının orijinal halini veriyor. Bu satırda “vav, elif, dal” harflerinin ayrı ayrı yazıldığı görülüyor. Burada “elif” harfinden sonra “kaf” harfi gelmesi gerekiyordu. Bu unutulmuş.


2. Satır (1b Satırı) silinmiş yazının üzerinde oynandıktan sonraki halini veriyor. Bu satırda ise “vav, elif, kaf, dal" harflerinin bitişik yazıldığı görülüyor. Ama bunu bir sonraki (StT) satıra bakmadan okuyabilmek için güçlü bir Arapça retoriğine ihtiyaç var.

1. Satır (StT Satırı) yine şimdiki Kuran'ın yazısını (StT-Satırı = Standart Text) gösteriyor. Bu satırdaysa “vav, elif, kaf, dal” harflerinin 1-b satırındaki gibi bitişik şekilde “ve lekad” olarak yazıldığı görülmektedir.

Gördüğünüz gibi “ve lekad” kelimesinin yazımında satırlara göre çok büyük hata yapılmamıştır. Fakat 1a satırındaki 2. mavi renkli bölgedeki harfler 1b satırındakilerden kesinlikle farklı olup, burada ilkinden farklı olarak yani mavi renkten mor renge geçerken bir morarma sözkonusudur.


Özetle yukarıdaki örneklerdeki gibi Dr. Elisabeth Puin’in vermiş olduğu resimli örneklerde basitten karmaşıklığa doğru giden pek çok değişiklik yapılmış olduğu görülüyor ki, bu da “1400 yıldır Kur’an-ın bir harfinin bile değişmediği” yalanını ortaya çıkarır.

upuaut
05-06-2010, 22:58
Bildiğiniz gibi, Sana palimpsestinden önce Kuran'ın okunuşundaki farklar da, tek bir Kuran olmadığının göstergesi idi. Nitekim, İsmail Cerraoğlu’nun, Ankara 1971 baskılı “Tefsir Usulu” adlı kitabının 90.-110. sayfaları arasında, İslam kaynaklarından aktarılan bilgiler de şöyledir:

Tevbe suresinin 114. ayetindeki “iyyahu” sözcüğü, Hammad İbn Zeberkan tarafından “ebahu” olarak okunurdu ve Sad suresinin 2. ayetindeki "izzettin” sözcüğü de “ğırratin” diye okunuyordu. Buradaki değişiklikler de tıpkı Sana palimpsestindeki gibi harf değişiklikleri idi. Birincisinde “ya””ba”ya, öbüründe de “ayın” harfi, “ğayın” harfine dönüşmüştür.

Yine eldeki mevcut Kur'an’da görülen kimi sözcüklerin yerine, Abdullah İbn Abbas, “mürâdiflerini”, yani “eş anlamlı olanları kullanırdı. Enes İbn Malik de Müezzemmil suresinin 6. ayetindeki “akvamu” sözcüğünün yerine, “asvabu” sözcüğünü kullanmıştır. İbn Ömer, Cum’a suresinin 10. ayetindeki “fes’av” sözcüğünün yerine, “femzû” sözcüğünü; İbn Abbas ise, Karia suresinin 5. ayetindeki “kel’ıhni” yerine “k’essavfı”yı uygun görüp kullanırdı. Yine İbn Abbas, “sayhaten vahideten”lerdeki “sayhaten” yerine, “zeyfeten”i yeğlerdi. Enes İbn Malik, İnşirah suresinin 2. ayetindeki “vada’nâ” yerine,”halelnâ” diye okurdu.

Buralarda görülen de yalnızca harf değişikliği değil Sana palimpsestindeki gibi kelime değişikliğidir. Demek ki “Peygamberden bu yana bir harf bile değişmemiştir” savı gerçek değildir.

Şimdi lütfen Kur’an’daki bu son yani okunuştaki değişiklikler nedeniyle ilginç bir tespitimi aktarmama izin veriniz.

Eğer ilk resmin alındığı videoyu dikkatli bir şekilde izlerseniz, orada Gerd Puin’in konuşurken ara sıra, sırf bu mesele yüzünden Arapça’yla uğraşmaktan, hırladığını göreceksiniz: Tıpkı Leman’ın kapağındaki “Varsa kuduz ilacı istiyorum ben! (http://www.webhaber.com/haber/02-06-2010/kuduz-ilaci-istiyorum-ben-haberi)” diyen adam gibi.

Acaba mı diyorum; Arapça ve aynı dil ailesinden gelen İbranice konuşanlar, bazı harfleri telafuz ederlerken hırlamaları nedeniyle kuduzlaşıyorlar mı, ne?

Bana inanmıyorsanız kontrol edebilirsiniz: Arapça konuşanların hırlaması doğal, İbranice konuşanlar için de Dana International - Cinque Milla (http://www.nartube.com/45a1d088467cb331c6e094741c0f4a84ab06ec69:zidcpa6AF uc.html) şarkısını örnek olarak verebilirim. O da hırlıyor: İnanın hırlaması bütün güzelliği öldürüyor!

Şalom Dana!

Hatırlıyorum, bu şarkısı nedeniyle Dana, İsrail’deki din fanatiklerinin epey tepkisini çekmiş (herhalde muz üzerinde erotizme göndermelerde bulunduğu hareketlerinden dolayı) ve Eurovision’da İsrail’i temsil etmemesi istenmişti. Ama ne oldu? Israel - Dana International - Diva (live) - Eurovision 1998 (http://www.nartube.com/9f4d5ebfeffe13f42794a410648f649786c6c226:Fv83u7-mNWQ.html) parçasıyla temsil etti ve 1. oldu. Hiç şakası yok; eğer Dana 1. olmasaydı, İsrail’e giremeyecek ve sürgüne gönderilecekti. Bu nedenle Eurovision’da ona verilen puanların çoğunun bu olay yüzünden verildiği söylenilir.

upuaut
06-06-2010, 00:23
Sonuç olarak şunu söyleyebiliriz (ki bunu ben değil Sana palimpsestini inceleyen herkes söylüyor. Dolayısıyla bizim buradaki çıkarımlarımız onların çalışmalarından elde edilmiştir): Sana palimpsestine göre elimizde orijinal bir Kur'an-ı Kerim yoktur. Çünkü Sana palimpsesti ile şimdiki Kur'an üzerinde yapılan incelemeler, günümüzdeki Kur'an'ı tutmadığını göstermektedir (http://www.theatlantic.com/issues/99jan/koran.htm).

Fakat gerçek bu iken bazı sitelerde gerçeği saptırmaya yönelik bazı açıklamalar mevcuttur. Örneğin bunlardan birinde şu açıklamalar yapılmıştır:

“RADIKAL GAZETESINDEKI YAZI ASLINDA HZ OSMAN'IN ASIL KURAN DISINDA DIGER KURAN YAZMALARINI YAKTIRMASININ ONEMINI ORTAYA CIKARIYOR...HZ RESULDEN DUYULAN AYETLER YAZILIR VE -DAHA SONRA KURANI CEM ETME KOMISYONU LIDERININ DEDIGI GIBI- BAZI TEFSIR, ACIKLAYICI CUMLELERDE YANLARINA YAZILIRDI...! ZAMANLA BU ACIKLAYICI, YORUM CUMLELERI KURAN AYETLERI ILE KARISMA IHTIMALI ORTAYA CIKTI VE HAFIZLAR KOMISYONUNCA BU FAZLALIKLAR ARINDIRILARAK KURAN CEM EDILDI... DIGER KURANLAR YAKILDI... ISTE SAKLAYAN BIR MUSLUMANIN KURAN AYETLERI CEVRESINE EKLEDIGI ACIKLAYICI CUMLELERI BU ADAM (Dr. Gerd-R. Puin) "AYET" OLARAK ALGILAYIP, SIMDIKI KURAN ILE ARALARINDA FARKLILIK OLDUGUNU IDDIA EDIYOR.... YORUMLARI KURANDAN KABUL EDIYOR... ALLAH OSMAN'DAN BIR KERE DAHA RAZI OLSUN!”, Kaynak: Sana Kur’an-ı (http://www.islamustundur.com/sewimliler.html).

Bu açıklamayı yapan kişi, eğer Sana palimpsestinde gerekli incelemeleri yaparsa, silinen metnin, öyle iddia ettiği gibi, Kur'an'ın toplanması (cem edilmesi) sırasında yapılan açıklama, not v.b gibi şeyler olmadığını anlar. Yani bu parşömeni kullanan ilk kimse, şimdiki Kur'an'a benzer bir ilk metin yazıyor. Daha sonra bir başkası, ihtiyaçtan ve yazılan metni güvenilir bulmadığından dolayı bu parşömendeki ilk metni siliyor ve üzerine bir ikinci metin geçiriyor. Şimdi bu ikinci metin, ona göre, biraz daha düzeltilmiş görünüyor. Ama gene de bu son metin ile şimdiki Kur'an arasında bazı farklılıklar var.

İlginçtir; yukarıdaki açıklamada, ilk metni yazan kişiye "ISTE SAKLAYAN BIR MUSLUMANIN KURAN AYETLERI CEVRESINE EKLEDIGI ACIKLAYICI CUMLELERI..." denilerek bir hakaret yapılmıştır.

Peki bu adam ne yapacaktı? Kendisine ulaşan metni elinden geldiğince parşömene doğru bir şekilde aktarmaya çalışmayıp da, gerçekleri mi saklayacaktı?

Örneğin Eutokios, M.Ö. 3. yüzyılda papirüslere yazıldığı sanılan Arşimet'in çalışmalarını kopyalarken çok büyük sıkıntı çekmiştir. Eutokios'un elinde o zaman doğru düzgün bir metin yoktu. Ne yapacaktı? Tabii ki doğru olan neyse, onu yaptı: Arşimet'in bölük-pörçük çalışmalarını toparlayabilmek için kendi yorumlarını da aktardı elimizdeki kopyalara.

Bu nedenle günümüz bilimadamları hala "Arşimet şu konuda ne düşünüyordu?" diyerek tartışıyorlar. Çünkü işin içinde Eutokios'un ve diğerlerinin yorumları var!

Şu halde Sana palimpsestini yukarıdaki gibi yuvarlak laflarla dolu açıklamalarla aceleye getirmeyip bilimadamlarının bundan sonraki çalışmalarına bırakmamız gerekiyor.

upuaut
06-06-2010, 01:07
Arkadaşlar, bu mesajı yukarıdaki mesajlarıma ek olarak yayımlıyorum. Siz artık bu diyalogdan gerekli dersleri çıkarırsınız.

http://ia.media-imdb.com/images/M/MV5BMTM3NDM2MTk1OV5BMl5BanBnXkFtZTYwMzYxMDgy._V1._ SX450_SY338_.jpg


"Ali (2001) (http://www.imdb.com/title/tt0248667/)" filminde oynayan Will Smith, Muhammed Ali ile birlikteyken.


"Ali" filminden ilginç bir diyalog:

Herbert (H): Selamün aleyküm Muhammed kardeş. Muhammed Ali (MA): Allaha şükür. Aleyküm selam
-Bu kadar yeter.
H: Elçi seni uzaklaştırma kararını geri aldı.
-Seni kutlarım.
MA: Yani yeniden müslüman olabilir miyim?
H: Evet.
MA: Zaten bırakmamıştım ki. Tıpkı şampiyonluğu bırakmadım gibi.
H: Babama seni bağışlaması için yalvardım.
MA: Ne zaman? Bunu ne zaman yaptın, Herbert?
-Bu maçı kazanmadan önce mi, yoksa sonra mı yaptın?
H: Fraser’ı ayarlayabiliriz.
MA: Onu çoktan ayarladım bile.
H: Bu işten 5 milyon dolar kazanabiliriz.
MA: Menajerlikten mi, paradan mı, yoksa dinden mi bahsediyoruz?
H: Ali yoksa...
MA: Ne zaman iflas ettiğimi açıklamasını yaptım, arkasından uzaklaştırma geldi.
-Şimdi bunu bana açıklamalısın! Kardeşim..
H: Onu babam yaptı.
MA: Baban mı?
-Babanı severim, Herbet. Yemin ederim dostum, severim.
-Cemaati seviyorum ama kölesi asla olamam.


Not: Bu filmi ne zaman izlesem, hep bu konuşma kafama takılır: Acaba Ali'yi kandırdılar mı diye...

Engse Hohol
13-06-2010, 11:08
Uğrola Upuaut; Ben de sana'a kur'anı betiğini okumaya çalışıyorum ançıp iş uğraşlarım sıkılaştığı için bilgisayar olanağım kısıtlandı. Size önerim bu açıklamalarınızı, sana'a kur'an betiği ile şimdiki kur'an betiğini yanyana göstererek ölçütleyip, anlatı yapma yordamını yeğlemenizdir. Yoksa bu anlattıklarınızı kolay kolay anlayabilen çıkmayacaktır diye düşünüyorum. Umarım yanılırım tabi. DreiMalAli kardeş, sana'a betiklerinden 23 tomar fotoğrafı, unesco-ci (http://www.unesco-ci.org/photos/showgallery.php/cat/837) yerliğinde barınmalarını paylaşmıştı.

Ben de 26 (http://www.turandursun.com/forumlar/showpost.php?p=306278&postcount=26)ncı iletide bir tanesini okumaya başladım. Değerli Erolgeç (http://www.turandursun.com/forumlar/showpost.php?p=309226&postcount=29)'in saptadığı gibi; Erolgeç: Anladığım kadarıyla sana'a kuranının yukarıdaki fotoğrafı maide 60. ayetinin sonu ile maide 61. ayetinin başlangıcı oluyor. Maide 60. ayetinin son kısmında "sevai es sebili" yazısı, fotoğrafın sağ başında Hı (خ) harfi ilen Ze (ز) harfini # خز # ek almış gözüküyor. Oysa şimdiki kuranda bu kısım عَن سَوَاء السَّبِيلِ şeklindedir. Yani "an sevai es sebili"dir. Anlaşılan ön-ek değişimi olmuş. خز gitmiş عَن gelmiş.

(Şimdi (http://www.kuranmeali.org/kuran_meali.aspx?suresi=maide&ayet=60) ki ku'an) عَن سَوَاء = ğén sevai

yerine
(Sana'a (http://farm3.static.flickr.com/2772/4499000057_141dba7661.jpg) kur'an'ı) خز سواء = haz sevai

sözcüğünün geldiği gör (http://www.turandursun.com/forumlar/showpost.php?p=306278&postcount=26)ülmektedir.

Engse Hohol
13-06-2010, 11:33
Engse Hohol:
(Şimdi (http://www.kuranmeali.org/kuran_meali.aspx?suresi=maide&ayet=60) ki kur'an) عَن سَوَاء = ğén sevai

yerine
(Sana'a (http://farm3.static.flickr.com/2772/4499000057_141dba7661.jpg) kur'an'ı) خز سواء = haz sevai

sözcüğünün geldiği görülmektedir.

Yukarıda tersini yazmışım. Doğru sırası aşağıdaki olacaktı.
(Sana'a (http://farm3.static.flickr.com/2772/4499000057_141dba7661.jpg) kur'an'ı) خز سواء = haz sevai

yerine
(Şimdi (http://www.kuranmeali.org/kuran_meali.aspx?suresi=maide&ayet=60) ki kur'an) عَن سَوَاء = ğén sevai

sözcüğünün geldiği gör (http://www.turandursun.com/forumlar/showpost.php?p=306278&postcount=26)ülmektedir.

upuaut
30-06-2010, 19:35
Uğrola Upuaut; Ben de sana'a kur'anı betiğini okumaya çalışıyorum ançıp iş uğraşlarım sıkılaştığı için bilgisayar olanağım kısıtlandı. Size önerim bu açıklamalarınızı, sana'a kur'an betiği ile şimdiki kur'an betiğini yanyana göstererek ölçütleyip, anlatı yapma yordamını yeğlemenizdir. Yoksa bu anlattıklarınızı kolay kolay anlayabilen çıkmayacaktır diye düşünüyorum. Umarım yanılırım tabi.

Bir konuda haklısın: Her açıklamanın bir delille (belge, resim vs.) birlikte verilmesi gerekiyor.

Fakat ben mesajımda buna özellikle dikkat ettim ve Elisabeth Puin'in bir örneğini resimle gösterdikten sonra, hemen altına gerekli açıklamaları yaptım.

Şimdi bunun için "Sana Palimpsesti’nde Okkalı Tokat Gibi Bulgular-1" başlıklı mesajıma bakarsan, orada Elisabeth Puin tarafından incelenmiş Bakara Suresi'nin 87. ayetini görürsün. Dikkat edersen, bu resmin başlığında "Text: Sure 2, Verses 87-96" ve sağ sütununda "StT (Standart Text): Kahire Kur'anı ya da şimdi elimizde bulunan Kur'an-ı Kerim", "1b: Sana metnindeki 2. metin ya da okunan metin" ve "1a: Sana metnindeki 1. metin ya da silinen metin" yazıyor.

İşte bunlar senin "Size önerim bu açıklamalarınızı, sana'a kur'an betiği ile şimdiki kur'an betiğini yanyana göstererek ölçütleyip, anlatı yapma yordamını yeğlemenizdir." şeklinde belirttiğin isteklerini karşılayan açıklamalardır. Zaten bu resmin altında yapılan açıklamalara bakarsan, bu resimdeki Bakara Suresi'nin 87. ayetinin giriş parçasına ait açıklamalar idi.

Herhalde bu kadar açıklamadan sonra başka bir sorunuz kalmamıştır. Ama varsa, o sorulara da yardımcı olurum.

new age'ci
24-03-2011, 18:59
http://www.youtube.com/watch?v=bN-ozpS2R7k&feature=relatedhttp://www.youtube.com/watch?v=PbMDW8JXxy8&feature=related

örtünme ve cennet gibi kritik konularda da günümüzde kullanılan mushaf arasında büyük farklılıklar olduğunu söylüyor

flipper
24-03-2011, 20:31
İntihar bombacılarını cennette 72 huri değil, üzüm taneleri bekliyor yorumu çok komikti:)

Ascendent
04-11-2011, 10:50
http://www.youtube.com/watch?v=hwtgCLdlUyU

Birbirinin sırtını sıvazlarcasına, somut araştırmalara dayanmayan "Kuran değişmemiştir" savıyla ortalarda dolaşan inananlar sadece kendileri çalıp kendileri oynuyorlar. Onları da suçlamamak lazım, onlara belletilen yalanı tekrarlıyorlar sadece. Kanıtlarsa hemen hemen her durumda olduğu gibi onların yanlış olduğunu bize ispatlıyor.

Firestorm
04-11-2011, 11:02
Bütün kitaplar değişmiştir az veya çok tercume olarak değişir sonraki basımlarda kişilerin kendi kattıkları yorumlarla değişir. Kuran'da indikten sonra yazılmıtır en başta biri size üç dört cümlelik bir şey söylediğinde siz onu bir kaç saat beklerseniz aynı kelime kelime hatırlayamazsınız yani en başta muhammet'te bir değişiklik olmuştur ve kendi yorumunu katmıştır(indiğini vs var sayar isek...). Sonra ilk çoklu üretim aşamasında yeniden düzenlenmiştir cünkü anlatım ve anlama zorluğu vs ve tabiki cıkar hesaplarını da kaçırmamak gerek...


İnsanlar her ne kadar kuran değiştirilmemiş deselerde her kitap gibi kuranda değiştirilmiştir. Eğer ki son yüz yıl içerisinde inseydi belki ufak bir şansla değiştirilmezdi ama en azından belki cebrail'in video'su yada ses kaydı filan olurdu direk ondan dinlerdik belki :heh:

murted
04-11-2011, 17:24
Bu belgeselin tam adı nedir? Bulup indirmek lazım. :)

AhbAp
04-11-2011, 17:27
Bu belgeselin tam adı nedir? Bulup indirmek lazım. :)

Bu Nat. Geo. Belgeselini izlemiştim. Sanırım 2 sene kadar oluyor. Adını yanlış anımsamıyorsam "Kuran ve İslam". 2 saatlik bir belgesel, tavsiye ederim.

AhbAp
04-11-2011, 17:43
Tıkla! (http://gunlukfilm.com/national-geographic-%E2%80%93-islamiyet-ve-kur%E2%80%99an-izle.html)....

upuaut
05-11-2011, 17:51
Bu belgeselin tam adı nedir? Bulup indirmek lazım. :)

Acsendent ve Murted, siz gerçekten uyuyormuşsunuz. Ben bu belgeseli yıllar öncesinden beri biliyor ve makalelerimde kullanıyordum. İnanmazsanız,

The Origin of The Inheritance Culture in Mesopotamia: From Babylonia to Arabia (http://www.turandursun.com/forumlar/showthread.php?t=22745)

adında açtığım tartışma konusundaki makalelerime bir bakınız. Orada bu belgeselin olmadığı bir tek makalemi göremez ve bana gösteremezsiniz.

Tam bir Luxenberg hayranıyım. Bu ad onun takma adıdır. Çünkü kendisi aşırı dincilerden korkuyor. Bu konuda en son yapılan "Hz. Muhammed Peygamber'i 'editör' yapan dergiye saldırı, 02 Kasım 2011, 08:55 (http://www.news-eu.com/haber/3060-muhammed-peygamber39i-39editor39-yapan-dergiye-sal.html)"sına bakarsanız, Luxenberg'in haklı olduğunu anlarsınız.

Şimdi, yine içinde Luxenberg'in olduğu bir makale yazıyor ve bunu bitirmek üzereyim: Tevrat ve Kuran'daki Sayılamanın Kökeni.

Bu yeni makale başlıkta anılan makalemin devamı olup, yaklaşık 80 sayfadır. Ben bu makalede (ki bu makale hakkında detaylı bilgi almak için yukarıdaki tartışma konusunun linkini tıklamanız ve son mesajıma bakmanız gerekir) Luxenberg'i bol bol kullandım ama gerektiği için kullandım; ona buna sataşmak için kullanmadım.

Eğer siz,

National Geographic-İslamiyet ve Kuran, DVBRIP XVID (Türkçe Dublaj) (http://www.mayonez.net/43392-national-geographic-eslamiyet-ve-kuran-dvbrip-xvid-trkze-dublaj.html)

(ki burada murted'in sorusuna yanıt olması için küçük bir açıklama yapayım: 6 bölümden oluşan bu belgeselin tamamını bilgisayarınıza indirdiğinizde, cam gibi parlak bir şekilde HD formatında ve Türkçe dublaj olarak izleyeceksiniz) belgeselini izlerseniz, Luxenberg'in çalışmalarıyla makalemin birbirinin iç içe nasıl geçtiğini yakından görebilirsiniz.

Bence, siz en iyisi biraz daha bekleyin ve yeni makalemi bayramda okurken, diğer taraftan da bu belgeselle karşılaştırın. İkisinin birbirini ne kadar bütünlediğini göreceksiniz.

Buradan Turan Dursun Forumu Multimedya bölümündeki arkadaşlarıma bir de sitemim var. Ben gerek kendi tartışma konumdan gerekse Multimedya konusundan bu arkadaşları çok uyardım. Onlara dedim ki; "Bu makale Tevrat ve Kuran hakkında çok önemli bulgular içeriyor ve bu bulguların sayısı o kadar arttı ki bu Kutsal Kitaplar'ın artık bir insan yazması olduğu kabak gibi görünüyor. Eğer bu konu hakkında 'Tarihsel Gerçekler Işığında Çağrı Filmi' gibi iyi bir dizi film yapar ve kotarırsak, buradakilerin İslam'dan çıkıp silme inançsız olacaklarını ve dağıtımı genişlediğinde de çok kişinin gözünün açılacağını, dolayısıyla onların da artık eski inançlarını devam ettirmelerinin mümkün olmayacağını pek çok kez söyledim. Ama dinleyen kim?

Sahi siz bu önemli belgeselin bile farkında olmadığınıza göre, benim çalışmalarıma nasıl kayıtlı kalabilirdiniz ki?"

Peki böyle bir dizi film yaparsak ne olur?

Çok basit. Daha önceden Özdemir İnce'nin yazdığı "Tarihte Tanrı Fikrinin Doğuşu (http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/16395073.asp)" makalesindeki gibi, Yahudiler, Hıristiyanlar ve Müslümanların büyük bir bölümü kutsal kitaplarının Mezopotamya ve Mısır mitolojilerinden kaynaklandığını ve İsrail, Arap ve diğer halkların tarihlerini anlattığını kabul ederler. Belki dinlerine inanmaktan vazgeçmezler, dolayısıyla bu, sağaltıcı, iyileştirici ilişkiyi çok iyi anlamak ve değerlendirmek gerekebilir ama, tıpkı Yahudi ve Hıristiyan inancına sahip insanların dünyanın 5770-5771 yaşında olduğuna bir inanç kültürü olarak inanırlar ama bilimsel olarak da dünyanın gerçek yaşının milyarlarca yıla dayandığını da kabul etmek zorunda kalırlar.

Şimdi söyleyin bakalım bana. Sırf bu uğurda bile, The Origin of The Inheritance Culture in Mesopotamia: From Babylonia to Arabia (http://www.turandursun.com/forumlar/showthread.php?t=22745) makalesinden oluşan bir dizi film yapmak yetmez mi sizin için? Eğer yetmiyorsa, söyleyin ki ben de buradaki sağaltıcı ve iyileştirici ilişkiyi yani sizin neden bu makaleye kayıtsız kaldığınızı görebileyim ve beni oyalamayın!

murted
05-11-2011, 19:30
upuaut, senin makalenin değerini takdir edemimiş olabiliriz. O yazında sen Kuran'daki miras paylaşımının kökeninin de Sümere'e gittiğini anlatıyordun yanlış hatırlamıyorsam. Ben böyle anladığım ve belki de tam kavrayamadığım için hesabın kökenim tutmasını, Musa yaşamadan Musa'nın hikayesinin Sümer mitolojisinde olmasından bile önemsiz ikinci derece önemli bir mevzu olduğunu düşündüm. Çünkü adamlar Allah onlara da peygamber gönderip de aynı hesabı öğretmiş olabilir deyip çıkabilirler.

Sana metinlerinden haberdarım. Kuran'ın nasıl derkenip toplandığıyla ilgili de epey malumatım var. Gene Taşkent'teki ve İstanbul'daki mushafların da bu metinlerden daha sonrasına ait olduğunu biliyorum. Bu konunun bir belgeselde işlenmiş olması benim hoşuma giden.

Diğerleri dinlarin insan uydurması olduğuna dair kanıtlar olsalar da yeterince etkili olamıyor. Ama bu metinler dini tarihin karanlık sayfalarına gönderecek kadar önemli bir buluş. Kuran'ın son şeklini Eneviler döneminde almış olması demek ilahi olmadığının, iddia edildiği gibi korunmadığının delili. Hatta bir adım daha öteye gidersek İslam'a son şeklini veren eğer yaşadıysa kesinlikle Muhammed değil.

Bunun yaratacağı deprem çok daha büyük olacaktır. O yüzden senin yazına hakkıyla değerlendiremediğimiz, konuya tam hakim olmadığımız ve bir kere okuduktan sonra bir daha da kafa yormadığımız için haksızlık etmiş olabiliriz.

upuaut
05-11-2011, 20:32
upuaut, senin makalenin değerini takdir edemimiş olabiliriz. O yazında sen Kuran'daki miras paylaşımının kökeninin de Sümere'e gittiğini anlatıyordun yanlış hatırlamıyorsam. Ben böyle anladığım ve belki de tam kavrayamadığım için hesabın kökenim tutmasını, Musa yaşamadan Musa'nın hikayesinin Sümer mitolojisinde olmasından bile önemsiz ikinci derece önemli bir mevzu olduğunu düşündüm. Çünkü adamlar Allah onlara da peygamber gönderip de aynı hesabı öğretmiş olabilir deyip çıkabilirler.

Sana metinlerinden haberdarım. Kuran'ın nasıl derkenip toplandığıyla ilgili de epey malumatım var. Gene Taşkent'teki ve İstanbul'daki mushafların da bu metinlerden daha sonrasına ait olduğunu biliyorum. Bu konunun bir belgeselde işlenmiş olması benim hoşuma giden.

Diğerleri dinlarin insan uydurması olduğuna dair kanıtlar olsalar da yeterince etkili olamıyor. Ama bu metinler dini tarihin karanlık sayfalarına gönderecek kadar önemli bir buluş. Kuran'ın son şeklini Eneviler döneminde almış olması demek ilahi olmadığının, iddia edildiği gibi korunmadığının delili. Hatta bir adım daha öteye gidersek İslam'a son şeklini veren eğer yaşadıysa kesinlikle Muhammed değil.

Bunun yaratacağı deprem çok daha büyük olacaktır. O yüzden senin yazına hakkıyla değerlendiremediğimiz, konuya tam hakim olmadığımız ve bir kere okuduktan sonra bir daha da kafa yormadığımız için haksızlık etmiş olabiliriz.

Murted, bir konuda haklısın. Ben, bu makale için Agnostik forumun İslam bölümünde de bir tartışma konusu açmış, orada da tartışmıştık. Oradakiler Babil'den kalma bazı dini uygulamaların İslam dinin de olmasından hareketle, bir aralar "Hammurabi Kanunları"nın yer aldığı steladaki 6. Babil Hükümdarı Hammurabi'nin (M.Ö. 1792-1750) bir peygamber olup olmadığı hakkında sorular sorup bir tartışma yapmışlardı. Fakat Hammurabi, o stelada bu kanunları yazdıranın kendisi değil, Güneş Tanrısı Şamaş olduğunu bizzat söylemiştir.

Şimdi sen, "Adamlar, 'Allah onlara da peygamber gönderip de aynı hesabı öğretmiş olabilir' deyip çıkabilirler" deyince, aklıma geçmişteki bu tartışma geldi. Ben daha sonra onlara kendi tartışma konumdan,

"Bir Portre-Bir Soru: Hammurabi stelasındaki Kral Hammurabi ve Güneş Tanrısı Şamaş (http://www.agnostik.net/viewtopic.php?f=7&t=2081&hilit=%C5%9Eama%C5%9F&start=30#p39224), 20 Oca 2011, 21:42"

mesajını yazarak şu soruyu sordum: "Peki, size göre, Me and Hammurabi Stele (http://www.flickr.com/photos/63329808@N00/1666121398) resminde gördüğünüz gibi (yani bu resimdeki çocuk da bizim gibi Hammurabi ve Şamaş'ın kim olduğunu anlamaya çalışıyor ya da bunların kim olduklarını biliyor da, ötesindeki şeyleri araştırıyor), Hammurabi ve Şamaş kimdir: Kral, Peygamber, Allah, Tanrı,...?"

Peki ne oldu, tahmin et? Hiçbir şey. Çünkü o stelada Hammurabi'nin kim olduğu ikinci planda kalıyordu. Orada önemli olan Güneş Tanrısı Şamaş idi ve Hammurabi de ondan "Tanrı" olarak sözediyordu.

Umarım sen de aynı tuzağa düşmessin.

İkinci olarak, mesajımda uyarırken sizin bilgisiz olmadığınızı biliyorum; yalnızca biraz dikkat lütfen. Çünkü bu, herşeyin çözümüdür. Eğer yapılan çalışmalara biraz dikkat ederseniz söylediğin şey, yani "Bunun yaratacağı deprem çok daha büyük olacaktır" gerçekleşir.

Neva
23-11-2011, 10:27
Guncelleme.

karinca
23-11-2011, 14:37
Konu hakkinda en ciddi bilgiler veren kisiler edasiyla yazan arkadaslar, upuaut ve DreiMalAli ne yazikki Dr. Gerd-Rüdiger Puin adini "Elisabeth Puin" olarak vermekten cekinmemisler.

Zaten Türkiyede basimiz, yetersiz, ciddiyetsiz, konuya, dillere(ki bazan ikiden fazla dile hakim olmak gerekebiliyor) ve tercüme edilen metin yazarinin fikirlerine hakim olunmadan, alel-usul yapilan tercüme isleriyle belada.

Yoksa benmi yaniliyorum Elisabeth Puin diye biri de mi var?:confused:

Saygilar.

frodo
23-11-2011, 15:58
http://www.turandursun.com/forumlar/showpost.php?p=165687&postcount=11

Eğer dreimalali elisabeth puin adına bir kitap yazdırıp onun scan edilmiş halini yukarıdaki
mesaja koymadıysa elisabeth puin diye bir yazar var.

(Hoş ben dreimalali'ye güvenmem kahvesine süt katıyor, ya süt iç ya kahve birader.)

karinca
23-11-2011, 16:40
http://www.turandursun.com/forumlar/showpost.php?p=165687&postcount=11

Eğer dreimalali elisabeth puin adına bir kitap yazdırıp onun scan edilmiş halini yukarıdaki
mesaja koymadıysa elisabeth puin diye bir yazar var.

(Hoş ben dreimalali'ye güvenmem kahvesine süt katıyor, ya süt iç ya kahve birader.)

Tesekkürler frodo,
Bay Puin´in karisi oluyormus majesteleri. Oysa yukardaki iletiyi yazmadan önce arama motorlarinda ismine rastlayamamistim.
Bu arada upuaut ve DreiMalAli´den özür diliyorum. Ben yanilmisim.

Neva
30-09-2013, 02:27
Yanlış.
Sana Kuran'ı Puin'in elinde değil. Yemen devletinin el yazmaları müzesinde. Diğer elyazmaları ile beraber.
Yabancı devlet mensubları geldiğinde, şaaşalı gösterilerle ziyaret edilir.
Ama Puin'in elinde fotoğrafları mutlaka vardır.

Buna bir şey diyemem.
Ama desteksiz atmasyonlar kategorisine koyabilirim.

Var.
Ama Türkiye'ye yansımıyor olabilir.

Yazdığı kitaplar:

1. Der Diwan. (Divan)
Bu bir tercüme. Yayın tarihi 1969. Yani konuyla ilgisi yok.

2. Das Weltreich der Araber (Arapların Dümya İmparatorluğu)
Başka bir yazarla beraber 1964 yılında yayınlanmış. Yine konuyla ilgisi yok.

3. Die dunklen Anfänge (karanlık başlangıçlar)
K.H. Ohlig ile beraber çıkardığı bu kitap çeşitli yazarların makalelerinden oluşuyor. Kitapdaki Puin'in makalesi konu ile yine ilgisiz.

Ama çeşitli kitaplarda/dergilerde makaleleri bulunuyor. İsminin duyulmasının nedeni ise, bir makalesinde "Kuran'ın beşte birisinin yeniden okunması gerek." söylemi. Verdiğin linkdeki gazetecinin çarpıtarak söylediği "beşte biri yeniden yazılmalı" değil.
Bunu söylemesinin nedeni ise, Kuran'da ne anlama geldiği bilinmeyen çok miktarda kelimelerin olduğu. Bu kelimelerin kökenini Arapça'da değil Aramice/Süryanice'de arandığında Kuran cümlelerinin nihayet bir anlam kazaniyor olması.
Ve çalışmaları da hep bu yönde.
Doğru.
1980'de Yemen devleti Almanya dış işlerine başvurdu. Puin 1981-1985 yılında kurtarma çalışmalarında bulundu.
1985'den itibaren Graf von Bothmer devam etti.
1987 sonuna dek çalışmalrın masrafları Alman devleti tarfından karşılandı.
1987'den sonra üçüncü kişiler tarafında.
1997'de proje bitti.
Bu süre içinde parasızlıkdan dolayı yıllarca ara verildiği de olmuş.
http://www.uni-saarland.de/verwalt/presse/campus/1999/3/20-UdS_neues_zentrum.html

Sana Kuran'ı 926 el yazmasının yaklaşık 12000 pörşimen sayfasından oluşuyor. Bu el yazmalrının hiç birisi tam olarak bir Kuran oluşturmuyor.

En eski pörşimen C14 metoduna göre 657-690 yılları arasına, Bothmer'e göre ise 710-715 yıllarına tarihleniyor. Her iki tarih de doğru olabilir. C14 deri kazanma tarihini belirlerken, Bothmer pörşimenlerdeki yazının yazılma tarihini belirliyor.

En yeni pörşimenler ise 10. yüzyılın son yarısına tarihleniyor.

Sevgiler

Bilgi icin tesekkurler sayin DreiMalAli.

Nova
04-09-2014, 02:24
Güncelleme.

Konu hakkında bilgi sahibi olmayanların, ilk mesajdan itibaren okumasını rica ederim.

upuaut
04-09-2014, 18:51
Sanaa Kuranı'ndan:

https://www.saudiaramcoworld.com/issue/200601/images/gardens/GARDEN_1_57320.jpg
Bir 8. y.y. Emevi camiisi ve gizli bahçeleri (https://www.saudiaramcoworld.com/issue/200601/the.secret.gardens.of.sana.a.htm). Resmin sol üst köşesinde biri oturmuş ve diğeri de onun kucağına kadar eğilerek, kuvvetle muhtemeldir ki, bir icazet alma derdinde görülüyor. Ama ne yaptıklarını kesin olarak söylemek zordur.

Puin, NATGEO'daki "İslamiyet ve Kuran" belgeselinde Sanaa Kuranı'ndaki bu resimden söz etmişti. Bu durum, Sanaa'a Kuranı'nın kökenine ışık tutar. Çünkü metindeki bu cami çizimi (ki ilk camilerden biri olsa gerek) ve kaligrafik yazı, metnin I. Velid zamanında yazıldığını gösterir. Kendisi 705-715 yıllarında Emevi Hanedanlığı'nda hüküm sürmüştür.

Oysa Kuran'ın ilk yazıldığı dönemde camii yoktu!

Peki nerden çıktı bu cami?

Yukarıdaki resimdeki cami çizimi bana, Hristiyanlar'ın mabedelerinde kullanılan Roma mimarisini hatırlattı. İslamiyet ile ilgili zerre kadar bir ilişkisi yoktur.

Bu da, İslamiyet'te cami olarak seçilen kökenin nereden geldiğini gösterir bize!

anthemoessa
04-09-2014, 21:25
Benim takip ettiğim kadarıyla en son Behnam Sadeghi ile Mohsen Goudarzi, Sana'a yazmaları ile ilgili ilk detaylı raporu hazırlayıp yayınlamışlardı. Karşılaştırma tablolarından birinde günümüz Kur'an'ı ile bu yazılar arasında ciddi farklılıklar vardı ama liste tam liste değildi. Yani bütün "major" farkları ortaya koyan bir liste nedense henüz yayınlanmadı. Ayrıca bu 2 yazar, bu textin radyokarbon yöntemiyle tarihlendiğini ve kesinlikle en eski Kur'an yazmaları olduğunu iddia etmişti. Öyle ki yazmalar (daha doğrusu yazmaların üzerindeki "lower text" denilen silinen yazılar) neredeyse Muhammed'in ölüm tarihinden hemen sonrasına (+10-20 yıl) tarihlenebiliyordu. Fakat daha sonra bir başka manuscript profesorü Francois Deroche, radyokarbon yönteminin bu konudaki güvenilirliğine karşı çıkmıştı ve yazmaları (silinen yerleri) Sadeghi'nin tarihinden daha sonraki bir tarihe tarihlemişti.

Hem Sadeghi'nin hem de Deroche'nin hemfikir olduğu noktalardan biri de bu yazmaların asla Osman versiyonu olmadığıydı. Yani yazmalar(daki "lower text"), farklı bir derleme geleneğinden geliyor çünkü günümüz Kur'anı ile arasındaki farklar "büyük" sayılıyor. Gerçi bu yazmalar hakkında yazılan tek raporun sahipleri 2 müslüman olduğundan dili oldukça yumuşak kullanmışlar ama yazmaların Osman derlemesi olamayacak kadar günümüz Kuran'ından farklı olduğunu da açıkça ifade etmişler.

Benim anlamadığım Puin'den neden hiç ses seda çıkmıyor? Ya da neden Sana'a yazmaları ile günümüz Kur'an'ı arasındaki major farkların tam listesi bir türlü yayınlanmıyor...

drecco
04-09-2014, 21:36
Benim takip ettiğim kadarıyla en son Behnam Sadeghi ile Mohsen Goudarzi, Sana'a yazmaları ile ilgili ilk detaylı raporu hazırlayıp yayınlamışlardı. Karşılaştırma tablolarından birinde günümüz Kur'an'ı ile bu yazılar arasında ciddi farklılıklar vardı ama liste tam liste değildi. Yani bütün "major" farkları ortaya koyan bir liste nedense henüz yayınlanmadı. Ayrıca bu 2 yazar, bu textin radyokarbon yöntemiyle tarihlendiğini ve kesinlikle en eski Kur'an yazmaları olduğunu iddia etmişti. Öyle ki yazmalar (daha doğrusu yazmaların üzerindeki "lower text" denilen silinen yazılar) neredeyse Muhammed'in ölüm tarihinden hemen sonrasına (+10-20 yıl) tarihlenebiliyordu. Fakat daha sonra bir başka manuscript profesorü Francois Deroche, radyokarbon yönteminin bu konudaki güvenilirliğine karşı çıkmıştı ve yazmaları (silinen yerleri) Sadeghi'nin tarihinden daha sonraki bir tarihe tarihlemişti.

Hem Sadeghi'nin hem de Deroche'nin hemfikir olduğu noktalardan biri de bu yazmaların asla Osman versiyonu olmadığıydı. Yani yazmalar(daki "lower text"), farklı bir derleme geleneğinden geliyor çünkü günümüz Kur'anı ile arasındaki farklar "büyük" sayılıyor. Gerçi bu yazmalar hakkında yazılan tek raporun sahipleri 2 müslüman olduğundan dili oldukça yumuşak kullanmışlar ama yazmaların Osman derlemesi olamayacak kadar günümüz Kuran'ından farklı olduğunu da açıkça ifade etmişler.

Benim anlamadığım Puin'den neden hiç ses seda çıkmıyor? Ya da neden Sana'a yazmaları ile günümüz Kur'an'ı arasındaki major farkların tam listesi bir türlü yayınlanmıyor...

Selam
koca bir dinin çökme korkusu,veya ölüm korkusu her neden olabilir istediğini koyabilirsin yerine
Sevgiler

spartacus
04-09-2014, 22:46
Benim takip ettiğim kadarıyla en son Behnam Sadeghi ile Mohsen Goudarzi, Sana'a yazmaları ile ilgili ilk detaylı raporu hazırlayıp yayınlamışlardı. Karşılaştırma tablolarından birinde günümüz Kur'an'ı ile bu yazılar arasında ciddi farklılıklar vardı ama liste tam liste değildi.

Kur'an hala yazılmaya-oluşturulmaya devam ediyor olabilir mi?

Şu açıdan, ilk kuranlarda(Emevi dönemi) atıyorum yasa-ayet sayısı, sonraları (Abbasilerin de ekledikleriyle) katlanarak artmış olabilir mi?

anthemoessa
05-09-2014, 11:07
Osman derlemesinden sonra Kur'an'da çok büyük değişiklikler olduğunu şahsen düşünmüyorum. Tabi ki ufak tefek, anlamı çok da fazla etkilemeyen / az etkileyen tarzda kelimesel olarak değişiklikler var. Hatta farklı islam ülkelerinde kullanılan günümüz Arapça Kur'an versiyonları arasında bile böyle farklar var. Örneğin:

http://www.answering-islam.org/Green/seven.htm

Fakat asıl büyük değişiklikler, Osman derlemesinden önce. Açıkça bu "Osman öncesi" derlemelerden biri olan Sana'a yazmalarındaki "lower text" işte bu nedenle çok değerli. Gerçekten de Osman öncesi bir derlemeye ulaşabilmek Kur'an textual tarihini anlamak için hazine niteliğinde akademisyenlerin de dedikleri gibi.

spartacus
05-09-2014, 12:13
Osman derlemesi olan Kur'an mevcut mu? Daha doğrusu Osman'ın dönemi kur'an açısından gerçek mi? Osman'dan sonra kaç defa toplatıldı yakıldı.

Bu günkü Kur'an'ın Emeviler ve Abbasiler döneminde bir çok eklenme-çıkartma ile oluşturulduğunu düşünüyorum. İslam tarihinin ise ciddi anlamda 9.yüzyılda oluşturulmaya başlandığını düşünüyorum.

upuaut
05-09-2014, 15:45
Baylar, bayanlar...

#54 (http://www.turandursun.com/forumlar/showpost.php?p=524373&postcount=54) no'lu mesajımdaki görmeniz için foruma giriş yapmanız gerekiyormuş.

Benden söylemesi!

drecco
05-09-2014, 15:54
Sevgili upuaut
Mesaj tamam da resim bir türlü gözükmüyor bende.Bu tabletten midir sorun ne anlayamadım.
Sevgiler

upuaut
05-09-2014, 17:42
Sevgili upuaut
Mesaj tamam da resim bir türlü gözükmüyor bende.Bu tabletten midir sorun ne anlayamadım.
Sevgiler

İstersen, resmin altında bir link verdim, oradan da resme ulaşabilirsin!

Saygılar!

drecco
05-09-2014, 18:06
İstersen, resmin altında bir link verdim, oradan da resme ulaşabilirsin!

Saygılar!

Selam
sonradan dank etti farkettim :)
Sevgiler

RainFall
21-12-2014, 19:02
Ali kurani.