Turan Dursun Sitesi Forumları

Turan Dursun Sitesi Forumları (https://turandursun.com/forumlar/index__1.php)
-   İslam (https://turandursun.com/forumlar/forumdisplay.php?f=9)
-   -   Orjinal metin ile meal arasındaki farklar nelerdir? (https://turandursun.com/forumlar/showthread.php?t=36288)

patasana 10-12-2014 18:14

Orjinal metin ile meal arasındaki farklar nelerdir?
 
Thomas Paine'nin de dediği gibi hiçbir meal tam anlamıyla orijinalini anlatamaz.Ve kayıp genellikle kitabın anlamında olur.


Şöyle bir baktığımız da tüm tartışmalarda kimsenin meal beğenmediğini, almanca, ingilizce çevirilere bakmak durumuna geldiğimizi, hatta arapların bile kendi anadillerini anlamadığını iddia eden arkadaşlarımızın olduğunu görüyoruz.


İnsan dili insan kadar canlı bir varlıktır.Sürekli değişir, kelimelere yeni anlamlar yüklenir.Gerçek anlamı değişen kelimeler bile vardır.


Bir dilden başka bir dile çeviri işte bu yüzden birebir asla olamaz.Tam manayı yansıtamaz.Çünkü dil o kültürün bir yansımasıdır.Her kelime o kültürde yetişmiş, içinde birçok anlam barındıran ancak o kültürde yaşayan insanların anlayacağı duruma gelmiş araçlardır.

Örnek verecek olursak "Usta ortaya yanar döner birşeyler yap" dediğimizde ülkemizde yaşayan, bu kültürün ve dilin içine doğmuş kişilerin hepsi bu cümleyi anlar.Peki aynı cümleyi İngilizce kursak? "Master do something burning-turning in the middle"


Mecazlar, benzetmeler, o kültüre ait vurgular işin içine girdiğinde o cümlenin anlamını kaybetmemesi mümkün değildir.


Niye bir meal diğer bir meali tutmaz? Olmayan kelimeler varmış gibi, ya da olanlar yokmuş gibi yazılmak zorunda kalır? Anlamı tutturmak için yapılan herşey aslında çevrilmek istenen metinden hep birşeyler alır götürür.

Sizin fikriniz nedir?

RollingStones 10-12-2014 18:53

Aşağıda alıntıladığım yazı bu konuda yazılmış. Biraz uzun da olsa okunmalı diye düşünüyorum.


Belli başlı Avrupa dillerinin hemen hemen hepsinde mevcut bulunan Kur'an tercümeleri arasında ön yargılı tahriflerin ve
özellikle eski çağlarda saldırgan bir "misyoner" bağnazlığının güdümündeki tercümelerin bulunduğu inkar edilemezse de,
son dönem tercümelerinin bir kısmının güvenilir bilim adamlarının çalışmaları olduğunda şüphe yoktur.

Bu ikinci grup bilim adamları, bilinçli bir önyargıyla hareket etmeyip sadece Arapça aslının anlamını şu veya
bu Avrupa diline dürüstçe çevirmektedirler. Ayrıca Müslümanların yaptığı birçok modern tercüme de vardır ki,
bunların, kendileri için mukaddes olan vahyi "yanlış yansıtmak istediklerini" söylenemez.

Fakat ister Müslümanlar isterse Müslüman olmayanlar tarafından yapılmış olsun,
bu tercümelerin pek çoğu, Kur'an'ı, farklı din ve psikolojik iklimlerde yaşamış olan insanların aklına ve
kalbine yeterince yaklaştıramamış ve onun gerçek derinliğini ve hikmetini bütünüyle yansıtamamıştır.


Kur'an henüz hiçbir Avrupa diline hala doğru kavranabilir bir şekilde çevrilememiştir.

Ortaçağ'daki ilk Latince tercümeleriyle başlayıp hemen hemen bütün Avrupa dillerinde devam eden uzun Kur'an tercümeleri listesine baktığımızda, müslim ve gayrimüslim,
bütün mütercimlerde şu ortak özelliği görürüz: Hepsi Arapça bilgilerini sadece akademik yollarla, yani kitaplardan öğrenmişlerdir.

Bilimsel otoritesi ne kadar yüksek olursa olsun, hicbiri, ana dili Arapca olan ve Arapça'daki deyimleri, zengin ifade tarzlarını, ifade unsurlarını, nüanslarını fark edecek biçimde,
aktif ve çağrışımlara duyarlı bir zihinle kavrayan; kelime ve cümlelerin ses dokusunun, sese ilişkin sembolizminin ima ettigi anlamı bütün derinliği ve yönsemeleriyle hissedebilen bir kulak hassasiyetine sahip kişiler
kadar Arapca'ya hakim olamamıştır.


Mütercim, sözkonusu dilin kavram sembolizmini kendi içinde yeniden üretemedikce
-yani, bunların bütün tabiiliği ve saflığıyla kendi kulağında "ses verdiğini/şakıdığını" duymadıkça- yaptığı tercüme, üzerinde çalıştığı metnin
lafzi karşılığını yansıtmaktan başka bir şeye yaramaz ve asil metnin deruni anlamını az veya çok gözden kaçırmış olur.
Asil dilin derinliği arttıkça böyle bir tercüme, metnin esas anlamından daha da çok uzaklaşır.


Şüphe yok ki, çalışmaları Batılılara yönelik olan bazı Kur'an mütercimleri, Arap gramerine hakim olmayan ve Arap edebiyatı üzerinde son derece geniş bilgi sahibi bulunmaları açısından takdire sayan ilim adamlarıdır.
Fakat bu gramer hakimiyeti ve edebiyat aşinalığı, Arapça'dan (Özellikle de Kur'an Arapçası'ndan) tercüme yapılması halinde, mütercimi, ancak onun içinde ve onunla birlikte yaşamakla kazanılabilecek olan
dilin ruhu ile görünmez bir düşünce ve duygu birlikteliği kurmak mecburiyetinden yine de kurtarmaz.

Arapça, Semitik bir dildir: Yani, binlerce yıl hiçbir kesintiye uğramadan canlılığını devam ettiren ve ayrıca son ondört asır boyunca hiç değişmeden varlığını sürdüren tek Semitik dil.
Bu iki faktör, şimdi üzerinde durduğumuz konu ile son derece bağlantılıdır. Her dil, halkın özel hayat anlayışı ve gerçeklik kavrayışını aktarmaya,
ifade etmeye yarayan bir semboller bütünü olduğundan ,açıktır ki, Araplar'ın dili Batılı kafanın alışık olduğundan tamamen farklı özellikler taşıyacaktır.

Arapça bir deyimin herhangi bir Batılı deyimden farklı oluşu, ne sadece Arapçanın sözdizimi yapısını ve fikirleri ifade tarzının bir sonucudur,
ne de asil fiil ''kökler"i sisteminin ve bu köklerden türetilebilecek olan sayısız kelime formlarının Arap gramerine kazandırdığı müthiş esnekliğin eseridir
ve hatta ne de Arapça kelime hazinesinin olağanüstü zenginliğinin bir sonucudur.

Bu, bir ruh ve hayat anlayışı farklılığıdır. En mükemmel şekline ondört asır önceki Arabistan'da ulaşmış bir dil olan Kur'an Arapça'sının, özünü doğru şekilde yakalayabilmek için,
Araplar'ın Kur'an'ın nazil olduğu donemde hissettiklerini ve düşündüklerini hissedebilmek ve düşünebilmek ve onların dilbilime ilişkin sembollere verdikleri anlamlan doğru kavrayabilmek şarttır.

Bu dil, Arap Yanmadası'nın dili idi;
Çölün ve onun alabildiğine geniş, zaman dışı sonsuzluk duygusunun kazandırdığı özgün bir kavrayış çabukluğu ile donatılmış bir halkın dili;
bir çağrışımdan öbürüne kolayca atlayan zihinsel imajla hızlı bir ilerleme ile birbirini izleyen ve çoğu zaman,
ifade etmeyi veya aktarmayı amaçladıkları fikre daha etkili bir biçimde ulaşmak için aradaki yani , "kendiliğinden anlaşılan" düşünce basamaklarını veciz bir şekilde atlayarak (elliptically) ifade eden bir halkın dili...

Bu eksiltili ifade tarzı , Arapça deyimlerin ve dolayısıyla Kur'an dilinin vazgeçilmez bir özelliğini oluşturur.
Öyle ki, aynı veciz ve çağrışıma dayalı düşünce niteliklerini kendi içinde içsel olarak yeniden üretemeden Kur'an dilinin yöntemini ve öz anlamını kavramak imkansız hale gelir.

Eğitim görmüş Arap, bu yeteneği, ilk çocukluk yıllarından itibaren zihinsel bir intikal süreci ile otomatik olarak kazanir: Çünkü dilini düzgün şekilde konuşmayı öğrendiği zaman, içinde yetiştiği düşünce tarzı ,
bilinç altında yer eder ve böylece farkında olmadan Arapca'nın asli ifade formlarını ve kalıplarını üreten bir kavram dünyası içinde büyür .
Fakat Arapça ile ancak ileri yaşlarda, bilinçli bir çaba sonucunda, yani eğitim yoluyla taşıyan Arap olmayan biri için durum hiç de böyle değildir.

Çünkü onun bu yolla elde ettiği şey, yalnızca Arapça deyimlere ruhunu ve gerçekliğini kazandıran o görünmez icaz özelliğinden yoksun dış kabuğu ve basit yüzüdür.

Fakat bu, yine de Arap olmayan birinin Arapca'yı gerçek ruhu ile asla kavrayamayacağı anlamına gelmez; yalnızca akademik incelemeler yoluyla Arapca'ya nüfuz edilemeyeceğine;
ayrıca, filolojik eğitime ilaveten dilin içsel olarak "hissedilme"sine de ihtiyaç olduğuna işaret eder.

Böyle bir "hissediş" ise, sadece şehirlerin modern Araplar arasında yaşamakla elde edilemez.
Onların birçoğu, özellikle de eğitim görmüş olanlan, dillerinin ruhunu bilinçaltı yoluyla kavramış olmalarına rağmen, onu yabancı birine çok zor aktarabilirler.
Bunun tek sebebi dil eğitimleri ne kadar yüksek olursa olsun, günlük konuşmalarının zaman içinde geniş ölçüde bozulmuş ve eski Arapça'ya yabancılaşmış olmasıdır.
Demek ki Arap olmayan birinin Arap dilinin temel "hissiyat"ını elde edebilmesi için, günlük konuşmalarında dillerinin özünü yansıtan ve
Arapca'nın en son rengini ve en deruni şeklini kazandığı dönemde yaşamış Araplarınki ile benzer zihinsel mekanizmalara sahip olan insanlarla uzun ve sıkı bir beraberlik içinde yaşamış olması gerekir.

Günümüzde bu tür insanlar, sadece, Arap Yanmadası'nın özellikle merkezinde ve doğusunda yaşayan Bedevilerdir. Çünkü onların konuşmaları,
klasik Kur'an Arapcası'ndan farklı birçok lehçe özellikleri taşımasına rağmen, şimdiye kadar, Hz. Peygamber zamanındaki deyim yapısına çok yakın kalmış ve bütün asli vasıflarını muhafaza etmiş bulunmaktadır.
Başka bir deyişle, merkezi ve Dogu Arabistan'ın Bedevi dili ile tanışmak -tabii klasik Arapca'nın akademik eğitimine ilaveten- günümüzde Arap olmayan birinin Kur'an telaffuzunun deruni anlamının kavrayabilmesinin tek yoludur.


Daha önce Kur'an'ı Avrupa dillerine çeviren ilim adamlarını hiçbiri bu ön şartı yerine getirmediğinden, tercümeleri- Kur'an'ın anlam ve ruhunun sadece çok uzak ve hatalı bir yankısı olarak kalmıştır.

bu çalışma, ömür boyu süren incelemelerin ve Arabistan'da harcanan yılların bir mahsulüdür. Bu çalışma, Kur'an mesajını bir Avrupa diline tam deyimsel ve açıklamalı olarak çevrilmesi yönünde atılmış bir adimdır.
Yine de Kur'an'ı, mesela Platon veya Shakespeare tercümelerinde ulaşılan sıhhat derecesinde "tercume" ettiğimi iddia ediyor değilim. Diger herhangi bir kitaptan farklı olarak,
Kur'an'ın anlamı ile dilbilimsel cephesi ayrılmaz bir bütün oluşturur: Bir cümledeki tek bir kelimenin konumu, deyimlerinin ritmi ve sesi ile sözdizimsel yapısı ;
bir mecazin fark edile-meyecek şekilde pragmatik bir ifadeye dönüşmesi; sadece belagat için değil, ayni zamanda söylenmeyen fakat açıkça kastedilen fikirleri ima etmenin bir aracı olarak sese ilişkin vurguların kullanılması
...İşte bütün bunlar Kur'an'ı son tahlilde eşsiz ve tercüme edilemez kılar. Nitekim bu gerçek, birçok eski mütercim ve bütün Arap alimleri tarafından vurgulanmıştır.

Ancak, Kur'an'i diğer dillerde aynen "yeniden üretmek" imkansız olsa da, Kur'an mesajını, çoğu Batılılar gibi, Arapçayı bilmeyen veya
-Arap olmayan, eğitimli Müslümanlar arasında örneğine sıkça rastlanan- yardım görmeden yollarını bulabilecek kadar iyi bilmeyen insanları kavrayabilecekleri bir biçimde aktarmak mümkündür.

Bu nedenle mütercimler, Kur'an'ın nazil olduğu dönemdeki dilbilime ilişkin kullanılan esas almalı ve Kur'an'ın bazı deyimlerinin -özellikle soyut kavramlarla ilgili olanlarının- halkın zihninde zamanla fark edilmesi
güç bir değişime uğradığını, bu sebeple klasik dönemden sonraki zamanlarda kazandıkları anlamlara uygun olarak tercüme edilmelerinin yankısı, olacağını hiçbir zaman hatırdan çıkarmamalıdır.

Muhammed Esed


aliyarasfal 11-12-2014 00:25

Sayın RollingStone;

Muhammed Esed bu kuralları koyarken elbette kendi dili üstüne konuşmak ve yorum yapmakta en çok hakka sahip olan kişi. Çoğu yerine itirazım yok. Sorun şuki, bu durumda sadece kendi çizdiği çerçeveye sokarak kurandaki arapçayı anlamayı diyor ki

"Arapca'nın en son rengini ve en deruni şeklini kazandığı dönemde yaşamış Araplarınki ile benzer zihinsel mekanizmalara sahip olan insanlarla uzun ve sıkı bir beraberlik içinde yaşamış olması gerekir.

Günümüzde bu tür insanlar, sadece, Arap Yanmadası'nın özellikle merkezinde ve doğusunda yaşayan Bedevilerdir. Çünkü onların konuşmaları,
klasik Kur'an Arapcası'ndan farklı birçok lehçe özellikleri taşımasına rağmen, şimdiye kadar, Hz. Peygamber zamanındaki deyim yapısına çok yakın kalmış ve bütün asli vasıflarını muhafaza etmiş bulunmaktadır.
merkezi ve Dogu Arabistan'ın Bedevi dili ile tanışmak -tabii klasik Arapca'nın akademik eğitimine ilaveten- günümüzde Arap olmayan birinin Kur'an telaffuzunun deruni anlamının kavrayabilmesinin tek yoludur"


Peki herkes yanlış çeviriyor-tam çeviremiyor, ancak arapçadan(kurandan) çevireceğin dil içinde aynı şartlar gerek miyor mu? O dilede hakim olman gerek miyor mu? Bu kadar işi yokuşa sürüp yok yanlış anlıyorsunuz, ben beceririm kıvamına sürmekle zorlamış olmuyor mu? herkes bedevi araplarla yaşayıp, akademk düzeyde olmak zorunda mı? yoksa olduğunu söyleyen kişiye ne çevirirse doğrudur diye kabul mü edecek millet? Mantığı ve varmaya çalıştığı nokta çokta doğru gelmedi bana. Çünkü kuran inancınıza göre mükemmel olsada bildiğimiz insan yazmasıdır sonuçta.Yani gökten zembille inmedi. Her noktası her anlamıda değişti gibi davranmakta abartılı olur. Genel olarakta anlamların gayet basit ve anlamı bilinmez değil, ve kullanılan şimdiki anlamada hiçte uzak değil.

Sanki arapçadan japoncaya evrilmiş muamelesine gerek yok.

Hadi yapıcı olalım, inancını doğru anlatma çabasında ve evet o dile hakimdir, ancak çevirilerini koyup neden öyle çevirdiğini hem kelime hem deyimlerle çevirdiği dile açıklamalı (o dile hakim olarak) çeviri koyabiliyorsa ki neden olmasın , hatta bunu gerekçeleriyle ortaya koyup akademik ve ilgili çevrelerede kabul ettirirse gayetde güzel olur ve tek kaynak vaya enaz kaynak kabul gören ortada kalacağından (tabi onlarda çelişmezse) bu tartışmalarda biter.Varsa türkçe çevirisi okumak isterim.

Sevgili haliluo;

Neden uyumsuzdur mealler?Bir çok nedeni vardır, ilk neden Muhammed Esedin değindiği dilin canlılığı ve o günkü anlamından çok uzaklara sürüklenen yeni anlamlarla çevrilme hataları.

Örnekleyelim, felek kelimesini o gün ne anlıyordu insanlar şimdi ne oldu?Yörünge, ha yanlış mı? tartışılır. Bedeviye danışmak gerek muhammed esede göre, hatta onlarla yaşamak gerek,dili onlardan öğrenmek gerek.
Yada çok tartışılan ma meleket eyman deyimi neydi ne oldu? yeminli bakılan kişiler:)bir ara öz kızları bile diyen çıkmıştı.

Espri bir yana, ikinci neden artniyet.

En iyi örnek diyanet çevirileridir. Örneğin olmayan beyin kelimesini koyarlar kimi ayetlere ve kurana, yada şöyle anlatayım" şeyh uçmaz mürid uçurur düsturuyla uçururlar" milleti.Güzel siyasi uyutma hareketlerine dini zemin sağlarlar.

Üçüncü neden, hakim değildir zaten dile, kendince yeterli sanar ve çeviriyorum diye katleder.

Dördüncü neden; kabullenememek, vicdani rahatsızlık yaşamak. Örneği boldur ülkemizde. Onlar yanlış anlıyor amacılar ve bunlara uygun çevirenler ki ne kadar olabiliri şüpheli.


Beşinci, H.Y ve mucizeciler gibilerin rant kapısı olması. Buna uygun çok bilimsel! çeviri ve yorumlar havalarda uçuşmaktadır.Kapış kapış desek yeridir, orjinalini takmazlar bile.


Aklıma gelen kabaca şimdilik bunlar.

Şimdilik saygımla gittim...

RainFall 11-12-2014 00:30

Yani sen demek istiyorsun ki arapca dilindeki arapca kelimelere anlam yuklemek hatalidir yeni anlamlar vermek neye dayanarak boyle bir iddiayi ortaya attin?Nicin hatali bir durum olsun?
Yanlis bir hareketmi bu simdi?Yanlissa nicin yanlis?
Diller konusunda bir arastirman varmi?



Su dedigin seye ornek verilirse ne yapacaksin ortaya kanit koyulursa.
Buyur kendini savun bende seni dinleyim belki senle ayni fikirde olurum.
Ben kaliplasmadim tek bir tipte degilim.
Niye olamazmis?Bu yeni anlamlar kelimeye yuklenemezmis?
Savun kendini.
Tartisacaksak bir tartisma masasi kurariz.Tartisiriz ama seviyelice sen ustun cikarsan senle ayni fikirde olurum.

RollingStones 11-12-2014 09:30

Alıntı:

aliyarasfal´isimli üyeden Alıntı (Mesaj 533958)
Sayın RollingStone;

inancını doğru anlatma çabasında ve evet o dile hakimdir, ancak çevirilerini koyup neden öyle çevirdiğini hem kelime hem deyimlerle çevirdiği dile açıklamalı (o dile hakim olarak) çeviri koyabiliyorsa ki neden olmasın , hatta bunu gerekçeleriyle ortaya koyup akademik ve ilgili çevrelerede kabul ettirirse gayetde güzel olur ve tek kaynak vaya enaz kaynak kabul gören ortada kalacağından (tabi onlarda çelişmezse) bu tartışmalarda biter.Varsa türkçe çevirisi okumak isterim.

Sayın aliyarasfal,
Kendisi öyle olduğunu iddia ediyor ve evet türkçe çevirisi var. Meal-tefsir arası çeviri yapmış ve tek cilt.

patasana 11-12-2014 11:56

Sayın rollingstones paylaşımınızı okudum.Güzel bir yazı paylaşmışsınız.


Muhammed Esed'in tespitleri doğru zaten biz de bundan bahsediyoruz.Bir dilin kelimelerini çevirebilirsiniz ancak ruhunu çeviremezsiniz.Anlamlar kavramlar hayat bilim insanlık geliştikçe kullanılan kelimeler de değişmek zorunda kalır.


Sevgili aliyarasfal'ın da değindiği gibi Kuranı Kerim de anlaşılacak olan dili ve tam manayı ancak arap bedevileriyle birlikte yaşayarak öğrenilebileceğinin belirtilmesi aslında tam bir acı gerçek.Bu konu aslında sadece Kuranı Kerim için değil Eski ve Yeni Ahit'i de kapsıyor.


Özellikle şiirsel bir şekilde yazılmış, başka dilde yazılmış olan metinleri kendi dilinize düzyazı olarak çevirmek işi iyice karışıklaştırmıştır.Çünkü hepimizin bildiği gibi bazı cümlelerin yüklemi bile yoktur.Ancak çıkan anlam neticesinde oraya bir yüklem koyulur.Cümlenin diğer öğeleriyle ilgili başka sorunlarda ortaya çıkar.Bunun neticesinde çeviriyi yapan kişi kendi anladığı şeyi oraya yansıtır eksik ya da fazla kelimeyle.


O zaman bu çeviriyi yapan kişi aslında Kuranı Kerimi değil, onunla ilgili kendi anladığı şeyin tercümesini yapmış olmaz mı?

Ki zaten meallerin tümünde bunu görüyoruz.Bir meal bir diğerini tutmuyor.Bir kelime tüm cümlenin anlamını değiştirebiliyor.


Yani çevirisi yapılan her metin aslında değişmiş oluyor olmuyor mu?Doğal olarak başka dile çevrilmeden arapça öğrenerek hatta bedevi arap olarak okumamız gerekir.Ya da yüzyıllardır yapıldığı gibi hiçbirşey anlamadan bilmeden sevdiğin yabancı bir şarkı gibi müziğiyle, ahengiyle tatmin olmak gerekir
.


aliyarasfal kardeşim, dediğin gibi aslında en önemli nedenlerden biri insanların vicdani olarak rahat etmemesinden dolayı kendi çevirilerini yapması.


Çünkü adam "göğüsleri tomurcuklanmış, turunç göğüslü, nar memeli, memeleri yeni sertleşmiş, memeleri tomurcuklanmış" diye tercüme etmiş nebe 33.ayeti.

Bunu red edecek olan kişiler dili yeterse kendi mealini yapar yetmezse başka bir şekilde çeviren kişinin mealini kabul eder.


Peki dünyada konuşulan binlerce dile bir dil nasıl çevrilecek?Nasıl evrensel olacak?

AerA 11-12-2014 11:59

Alıntı:

haliluo´isimli üyeden Alıntı (Mesaj 533912)
Thomas Paine'nin de dediği gibi hiçbir meal tam anlamıyla orijinalini anlatamaz.Ve kayıp genellikle kitabın anlamında olur.

Sizin fikriniz nedir?

Sevgili dostum ;

Doğrudur. Tercümeden tercümeye farklılıklar gözlenebilir. Dilin kompleks yapısı ile bu farklılıklar artar bile.

Lakin, misal Arap kutsal kitabı için söyleyebilirim ki, "Herkesin anlayacağı şekilde inen" gibi bir iddiası olan kitapta, tercüme farklılıkları olmamalıdır. Bırakınız tercümanı, kendi ana dili arapça olan ikişiler bile ikilem içerisinde ise anlamlarda, o kitap "Herkesin anlaması için" inmemiştir. Kitap alenen yalan söylemiştir.

Yine "Herkesin anlayacağı bir kitap", dil ve kültür gibi yaşayan varlıklar bakımından farklılık gösteren kitlelerin tamamına hitap edemez.

Arap kutsalı için bu tercümelerin kusuru değil, kaynağın dandikliğindendir.

Edebi eserlerde durum farklıdır. Hiç birinin "herkesin anlayacağı dilde yazıldı" gibi bir iddiaları yoktur.

Esen Kalınız

patasana 11-12-2014 12:29

Sevgili AreA;

Güzel bir noktaya temas ettiniz.Bir de yöntem olarak sorgulamak lazım bu kutsal kitapları ve peygamberliği.

Herşeyi yaratmayı başaran bir güçten bahsedecek olursak insanların binlerce farklı dil konuştuğu, binlerce farklı kültürden ortaya çıktığı bir dünyaya sadece 1 dil ile seslenmesi, o dile ait kültür, çevre ve yaşananlardan örnek verip konuşması, insanın bile tercih etmeyeceği bir yöntem değil mi?

Özellikle herhangi bir teknolojinin mevcut olmadığı, ilkel bir dönemden bahsediyoruz.O dönem ve içinde bulunulan şartlara baktığımızda kitabın çoğaltılarak tüm ülkere, toplumlara kitabı göndermek ve böyleyece "apaçık" bir kitap etrafında insanları toplamak mümkün mü?

Ve dini yaymanın tek yolu ise savaş olmamış mI?

İşte burada çizilen tanrı portresi herşeyi yaratan güç kavramıyla dalga geçmek değil mi?

aliyarasfal 11-12-2014 12:57

Bir noktada şu diye düşünüyorum; Çevirenin inançsal yaklaşımla sırf doğru ve kutsal ve önkabullü olması gerçeğiyle objektif ve aslolan anlamından ziyade yakıştıramadığından veya farklı kişisel yorumlama sebebiyle(inançsal) çeviriyi objektif ve orjinal içerdiği ve kullanıldığı anlama en doğru çevireceğini iddia etmek mümkün mü?

Ben doğrusu buna ihtimal vermiyorum. Çünkü kimi çelişik durumları inanç ile bakan kişilerin kelimeye cümledeki kullanımdan en uzak anlamı yerleştirmeye çalıştığını,hatta o çağda nasıl bir anlam içerdiğine dahi bakmadan(1400 yıl önceki kullanım) hem arapça hem türkçe metinlerde hem başka dillere çevirilerde görmekteyiz.

Bir ikinci konuysa şu, biraz derin düşününce, bu kitabın yazıldığı çağ ve içerdiği dil kendi coğrafyasında etkin inanış ve dildir ve onun kutsal kabulü onu bırakın bozmayı sabit ve orjinaline sadık çağımıza getirecek potansiyelde ortam sağlamakta.

Noktalama ve imlasız yazım bir sorundur ancak ne kadar farkettirmiştir onu uzmanlar çözebilir.

Arapçanın son yüzyıldaki bilimsel gelişmelerle paralel kuranı dizayn etme çabaları asıl sorundur. Yani hem sosyal yaşamdaki çağdaş kabuller(köleliğin, fuhuşun, ensestin, talanın,tecavüzün v.s.) çelişme yarattığından ve bu gerçeklik ve bilimsel gelişmelerdeki uyumsuzlukları giderme çabaları asıl etkendir ve yeni anlam yükleme yoğunluğu ve çevirilerdeki bu abartılı farklılıklarında asıl kaynağı budur diye düşünüyorum.

Yani arapçayı aslında sabitleyip, içerdiği tüm yabancı kelimelerle içselleştirip kutsiyet iddiası ile yayıldığı her coğrafyayada aynen taşındığını ve tam tersi anlam kayması değil, anlamların kolay kolay bozulup oynamaması sorunu yarattığından , bunu kabul etmek yerine sanki kuranın bulunduğu coğrafyaya hakim dil farklıymış , çok uzakmış gibi göstermeye çalışmak çok gerçekçi gelmemekte.

Bu kuranı ve içeriğini düne kadar dünya düzdür ve hala diyenler varkenü, ki anlatımlar aynen böyledir, bu yüzyılda özellikle arap aleminde değil, türkiye gibi anadili farklı olan ülkelerde birden devekuşu yumurtlamaya dönüşmüş ve bizden araplara yavaş yavaş kabul ettirilmiş bir iddiadır.


Yada evrenin genişlemesi hikayesi ki aynı cümlede (bina edeniz) bir üstte kalıp olarak farklı yazılırken, biz genişiz, genişleriz anlamı niyeyse eski(elmalılı gibi) çevirilerden uzak, biz genişleticileriz diye anlamını nasıl verdikleri (parantez içinde ekleme kelime ithali) yazılarda ibretlik görülmekte. Arapçada incelediğimizde arap çevirilerininde bu zorlamayı aynen yaptıklarını görmek mümkün.

Kısacası çok farklı olması yüzyılın kuranı aklama çabasının sonucu. Küreselleşen ve bilgiye daha rahat ulaşılan dünyada arapçayı yanlış anlıyorsunuz, sanki japoncaya evrilmiş dil muamelesi koyuyorlar önümüze.

kişisel görüşüm budur.

Yani bilinçli yapılan manipülasyon olduğu görüşündeyim.

Şimdilik saygımla gittim...

patasana 11-12-2014 13:29

Alıntı:

aliyarasfal´isimli üyeden Alıntı (Mesaj 534001)
Bir noktada şu diye düşünüyorum; Çevirenin inançsal yaklaşımla sırf doğru ve kutsal ve önkabullü olması gerçeğiyle objektif ve aslolan anlamından ziyade yakıştıramadığından veya farklı kişisel yorumlama sebebiyle(inançsal) çeviriyi objektif ve orjinal içerdiği ve kullanıldığı anlama en doğru çevireceğini iddia etmek mümkün mü?

Kesinlikle değil.Geçen gün bahsetmiştim "işte kızlarım, isterseniz yapabilirsiniz" cümlesini "işte kadınlar, ciddiyseniz evlenin" veya "işte kızlarım, isterseniz nikahlayın" olarak çevrilebiliyor.Orjinalinde yazmayan olmayan bir kelimeyi ekleyerek hatta "benim anladığım bu" tarzında bir çeviriyle karşılaşabiliyoruz.Tabiki bunu sebebi objektif olarak değerlendirememektir.

Kitaptaki tanrı kavramının "acaba burada böyle birşey yazarsam yanlış anlaşılır da iman edecek birine engel olur muyum?" diye düşünmemiş ancak meali yapan kişi kitaptaki tanrı kavramından bile daha duyarlı bir davranış sergilemiş oluyor.

Alıntı:

aliyarasfal´isimli üyeden Alıntı (Mesaj 534001)
Arapçanın son yüzyıldaki bilimsel gelişmelerle paralel kuranı dizayn etme çabaları asıl sorundur. Yani hem sosyal yaşamdaki çağdaş kabuller(köleliğin, fuhuşun, ensestin, talanın,tecavüzün v.s.) çelişme yarattığından ve bu gerçeklik ve bilimsel gelişmelerdeki uyumsuzlukları giderme çabaları asıl etkendir ve yeni anlam yükleme yoğunluğu ve çevirilerdeki bu abartılı farklılıklarında asıl kaynağı budur diye düşünüyorum.

Bu kuranı ve içeriğini düne kadar dünya düzdür ve hala diyenler varkenü, ki anlatımlar aynen böyledir, bu yüzyılda özellikle arap aleminde değil, türkiye gibi anadili farklı olan ülkelerde birden devekuşu yumurtlamaya dönüşmüş ve bizden araplara yavaş yavaş kabul ettirilmiş bir iddiadır.

Aynı cümleleri yazdım ve sildim daha sonra yazarım diye ancak aliyarasfal kardeşim siz benden önce davrandınız.Buna katılmamak mümkün değil.Bilim ilerledikçe ve kanıtlar gün gibi aşikar olunca bu sefer kitaptan başka ayetlerle yeni bilimsel gelişmelere uygun şeyler çıkarma çabası ortaya çıkıyor.

Mesela evrim teorisi ileride bi kanun olarak kabul edildiği takdir de ben eminim ki şu an yaratılış ile ilgili şeyleri savunan nesillerin çocukları evrimin kitapta varolduğuna dair ayetlerden birşeyler çıkararak kanıt bulmaya çalışacaklar ki yavaş yavaş bu başladı diye düşünüyorum..



Alıntı:

aliyarasfal´isimli üyeden Alıntı (Mesaj 534001)
Kısacası çok farklı olması yüzyılın kuranı aklama çabasının sonucu. Küreselleşen ve bilgiye daha rahat ulaşılan dünyada arapçayı yanlış anlıyorsunuz, sanki japoncaya evrilmiş dil muamelesi koyuyorlar önümüze.

kişisel görüşüm budur.

Yani bilinçli yapılan manipülasyon olduğu görüşündeyim.

Şimdilik saygımla gittim...

bu konuda da katkı yapmak isterim.

Evet her ne kadar yabancı bir metni tam manasıyla çevirmek mümkün olmasa da manaya giden yol kelimelerden geçer.Ve siz günümüz arapçasının tamamen farklılaştığını iddia ederseniz AerA'nın dediği gibi "apaçık" olduğunu iddia ettiğiniz kitabı önce kendiniz yalanlamış olursunuz.


Bütün Zaman Ayarları WEZ +3 olarak düzenlenmiştir. Şu Anki Saat: 06:11 .