Turan Dursun Sitesi Forumları

Turan Dursun Sitesi Forumları (https://turandursun.com/forumlar/index__1.php)
-   Etik, Estetik, Sanat, Politika, Bilim & Eğitim (https://turandursun.com/forumlar/forumdisplay.php?f=149)
-   -   İstilâ! - İnsanın yükselişi (https://turandursun.com/forumlar/showthread.php?t=40643)

Felâsife 31-01-2018 02:37

İstilâ! - İnsanın yükselişi
 
Öncelikle bu konum burada ki konularla da alakalıdır, onların bir özü/özeti şeklindedir.
* Ara tür müyüz?
* Evrim'in öteki yüzü - Ters mantık!
* Evrimi evirmek!
* BÜYÜK UNUTUŞ - Bir Ruhsal Kurgu Pratiği

Hepsinde de bir şekilde "istilâ" denen olayı irdeledim. Yani insan denen biz canlıların doğayı istilâsı.
Geçenlerde "Creation -Yaratım-" filmini izledim, filmde Darwin piknikte bir pederle konuşuyor.
Darwin:Her neyse, Thomas Malthus'un hesaplarına göre eğer, her alabalık, yüz tane yumurta bıraksa, ya da bunun gibi bir şey işte, nesiller boyunca, sadece şu son on yıl içerisinde diz boyu alabalık olurdu.
Buna nasıl cevap vereceksin?

Peder: Yumurtaların yok olduğu ya da yendiğini bu nedenle de sayıların sabit kaldığını söyleyerek.
Tanrı'nın planının bir güzelliği bu.
Darwin: Sana da biraz, yaratılan sayısız canlının, hemen yok edilmesi müsrif bir plan olarak gelmiyor mu?

Peder: Diğerleri için yemek sağlanmış oluyor.
Darwin: Binler sadece bazıları yaşasın diye ölüyor.
Toplam mutluluk bir tür büyük zarara uğramış olmuyor mu?
---
İstilâ böyle bir şey, bir alabalık bile yaşamı istilâ edebilir. Thomas Malthus bunun hesaplarını da yapmış. En masum tür, yok edici bir güç olabilir pekâlâ.

Tabi filmde meseleye istilâ olarak bakılmamış ama bunun adı istilâdır. Tüm canlılar, buna bitkilerde, böceklerde dahil, istilâya meyillidir. Bu potansiyelleri doğuştan vardır. Bizlerde bundan vareste değiliz, yani bizler de insan olarak İSTİLÂCI bir türüz.

Sadece kendimizi ve kendi türümüzü düşünürüz, başka türleri düşünmeyiz. Düşündüğümüz noktalarda da kendimize ihtiyacı varsa düşünürüz.
Buğday mı ekeceğiz, tarlada ki diğer tüm bitkileri yok ederiz gibi.
Ev mi yapacağız, ormanları yakarız/keseriz gibi.

Bu tüm canlılarda böyle, varsa yoksa öncelik kendisi, kendi türü.

"İstilâ" denen dürtü neden dolayı olur?
Dürtü diyorum çünkü, bitkiler ve hayvanlarda da olan bir şey bu, doğan her şeye doğuştan gelen bir özellik bu, dogmatik/genetik, o yüzden dürtü!
Bir fazilet değil, kazanılmış bir yeti, öğrenilmiş bir şey de değil. Yaşam ile birlikte gelen bir duygu.

Yaşam denen enerji, hesapsız bir coşku ve sevinç halidir, yaşam yaşamak ister, yayılmak ister, devam ister vs. Bu istekte akabinde, kendini istilâ olarak gösterir.
Başka çaresi yoktur. Yaşam yargısız, doyumsuz bir şekilde yaşamak ister.
Yaşama isteği masum gelebilir ama o masumluk her yeri kaplayıncaya kadar sürerse, bunun masumluk nereside kalır?

İstilâ masum olamaz!

Yaşam ne kadar yaşamak istesede, onun sınırını belirleyen, gene diğer yaşama isteğidir. Çünkü yaşam tek bir şeye indirgenmişte değildir.
Tek bir türün hakkıda değildir.
Yani yaşamı sınırlayan gene yaşamdır. Bir aslanın yaşama sınırı, başka bir aslana kadardır. Bir insanın sınırı, başka bir insana kadardır.

Filmde eleştirilen müsrif plana gelince, bu müsriflik değil. Daha doğrusu bu bir "hata" değil.
Eğer tüm alabalıklar yaşasa, diğer canlılara yaşayacağı bir alan kalmayacak! peki bu adil mi? doğru mu?
Doğacak yavru 1 tane değil ki yüzlerce, binlerce, ya ötekiler?

Şöyle denilebilir.
Canlılar 1 yavru doğursun ve o da yaşasın. Ya da diğerlerini yemeden tüm canlılar yaşasın.
En makul yaşam şekli bu.
Mutlulukta böylelikle zarar görmemiş olur!

İşte en büyük handikap buradadır, böyle yaşam "Statik" bir yaşamdır, ve heyecanı yoktur, çünkü işin içinde "Garanti" vardır.
Hiç bir şeyi öldürmüyorsun, hiç bir şeyde seni öldürmüyor ve nesillerde garanti altında.
Sıkıcı, tek düze, monoton, lakin mutlulukta garanti!

Hiç bir canlı türü, böyle bir statizmle baş edemez.
Çünkü artık yaşama arzusu, enerjisi, coşkusu, heyecanı kalmaz ortada.
Mutluluk mutsuz bir şeye dönüşür.
Son en baştan belliyse, filmin sonunu bilirseniz o film sıkmaz mı? coşkusu kalır mı?
Coşku, heyecan bilinende değil, bilinmeyendedir.
Aksi yaşam nasıl heyecan verecek, arzu nasıl körüklenecek? coşku nasıl sağlanacak?

Yaşam mücadele varsa anlamlıdır, heyecan varsa tutkuludur, coşku varsa sürdürülebilir.
Değilse yaşam, yaşamak bile istemez ki? mutlu olsun!

Statikliğin en kötü tarafıda budur, kısa bir sürede o kendi kendini yer bitirir. Yaşam mücadele ile anlamlıdır, onunla ayakta durur.
O yüzden "doğa dinamiktir."
Kışlar bunun için vardır.
Kuraklıklar bunun için vardır.
Doğal afetler bunun için vardır.
Ölüm tehlikeleri bunun için vardır.

Bütün hayvanların nasıl tetikte olduğuna iyi bakın!
Dinamikliği görün!
Kısacası statiklik veya garanti beladır!

Devam ...

- İNSANIN YÜKSELİŞİ -

İnsanın yükselişi nasıl olacak?
Neden insan yükselmek zorunda?

İnsan şimdi ki gibi sadece kendi türünü düşünerek hareket ederse, genlerle oynar, mikropları yok eder, ömrü uzatırsa, doğanın bu şekline müsriflik derse, bunuda kendine doğaya müdahale için BAHANE ederse vs. insanın diğer canlılardan ne "farkı" kalır?
Onlarda istilâ etmek için doğuyorlar, bizde öyle doğuyorsak ne farkımız kalır?

Onlardan bir farkımız olmalı değil mi?
İşte bu!
İstilâ etmeyeceksin!
En temel ortak dürtülerden bu!
Tabi önce, istilâ ne demek onu öğrenmek gerekiyor, bilinmeyen şeyin savunması zaten olmaz, öncesi bilmek, sonrasıysa sonra gelir.

İnsan yükselmek mi istiyor? Önce alçalması gerek.
Bende bir istilâcıyım demek bunuda görmek gerek.

Hasılı itiraf iyidir. :)

Ben kutsalım, dokunulmazım, bilimselim vs. demek, her istediğini yapmak, nasıl olsa hesap vermeyeceğim demek, işinde sınır tanımamak, istilâ denen dürtülerden dolayı olur bilesin.

Varsa istilâ, yoksa istilâ !...

Doğru bir hesap vermeyeceksin, böyle bir merci yok ama hayvanların yolundan gidersen de zaten hesabın baştan yanlış olmuş olacak.
İnsanım diye sevin ama hayvanların yolundan git!
Bu insanın yolu olabilir mi?

Eğer insansan, insan kendi hesabını kendi verendir.
Hayvan olana zaten bir hesap yok, hesap insan için! O bilinçte olan için.

İstilânın ne kutsal bir tarafı, ne de bilimsel bir tarafı vardır.
Her tarafa yayılmak arzusunun kurbanı olmakta, bir fazilet değildir.
Hayvanî bir dürtüdür!

Bir lamba yakıldığında odanın aydınlanması karanlığı istilâdir, lamba o odadaki sonradan gelmiş bir şeydir.
Ey insan!
Sen doğduğunda bu doğa varsa, sende sonradan gelmişsin demektir, yani sende bir istilâcısın!

Hayır!
İlk önce ben geldim, ben vardım dersen sözlerimi geri aldım !...
Değilse,
İtiraf et !...

İtiraf iyi.
İstilâ kötü!

Önce alçal.
Sonra yükselirsin!

Yükselmek kaderin.
Yükselmeye mecbursun!
Bu kadar insan olduysan, daha geriye dönemezsin, ileri gitmeye mecbursun.
Geriye bak elbet, hayvanlara bak elbet, bitkilere bak elbet.
Bak ve gör!

Her canlı yaşamı İSTİLÂ etmek için var.
Sende onlar gibi olma!

Doğru, onlar hesap vermedi, vermeyecekte!
Onlar hayvan, bitki!
Ama sen insansan hesabını ver... Hesaplaş!
Sen insansın!

İSTİLÂYI GÖR !...
Tüm canlılar istilâ ateşiyle yanıyor.
Bunu anca SEN görebilirsin!

Bu göz sadece sende var !!

Onlar bunu düşünemezlerde, varsa yoksa kendisini bilirler.
Paylaşmaya da açık değiller.

Ama sen, ey insan!
Sen farklısın!
Sen paylaşırsın, paylaştırırsın da!

Çevreni değiştirebilirsin, ekosistemini yaratabilirsin.
Yapmadığın şeyde değil!
Çünkü sen değişe değişe, evrile evrile bu günlere geldin.

Dersler çıkartabiliyorsun, analizler edebiliyorsun, kararlar alabiliyorsun.

DEĞİŞİMİN ADISIN!

Hem fiziksel, hemde ruhsal değişimler yaşadın ve daha yaşayacaklarında ileride.
Aletler yapabilir, her zorlukların altından kalkabilirsin.

Nice karanlık çağlardan çıktın, nice felaketlerle yüzleştin, nice çaresizliklerden kendine yollar çizdin!
Pes etmedin yılmadın, yıkıldın ama tekrar kalktın, küllerinden kim bilir kaç kere doğdun!

Bu senin farkın.
Farkının farkında ol!
İnsan olmanın ayırdına gel!
Bir tarla faresinin çoğalma güdüsü sende de var, terk et!
Bir çekirge sürüsünün talan gücü sende de var, terk et!
Bir filin sonu gelmez arsız iştahı, sende de var, terk et!
Bir aslanın bölgesini savunma gücü, sende de var, terk et!
Bir çimenin her tarafı istilâ arzusu sende de var, terk et!
Çimen yahu!
İstilâ ruhunu taşıyorsan, savunuyorsan, çimenle aynısın!
Kısaca
Ne var alemde, hepsi sende potansiyel olarak zaten var!
Çimenle de aynısın, hayvanla da aynısın.
Sen alemsin, alemde sen!
O sensin!
Gördüğünsün!
Hissettiğinsin!

Ama sende diğerlerinde olmayan, bir şey daha var.
Onu görüyor musun?
Kesin görüyorsun!
İşte onu terk etme !...
O farkın!

O senin yegâne özelliğindir, kazanımınlarındır.
İnsan olmak doğaya rağmen bir kazanımdır, ayrıcalıktır, farktır.

O kazanım bizlere, elden ele genetik miras olarak geldi.
Ölen hiç bir insan boşa ölmedi, doğan hiç bir insan boşa doğmadı!

Ama meselenin ne olduğu da çok anlaşılmadı.
Azcık zorla, anlarsın!
O zaten her tarafta.
Çok iyi de biliyorsun bunu, sadece adı konmadı!

Besin zincirinin en tepesindesin, midenden ziyade aklını da çalıştır.
İnsan neslini garanti altına aldın, her türlü ortamda insanı dölleyebilirsin. Hatta yaşamı bile kopyalayabilirsin.

Artık türünün yok olma tehditinden de korkma!
Korkularını aştın!
Hamdın,
Piştin,
Yandın.
Boşunamı bunlar?

Artık oldun, TAM OLDUN. Olup olacağında bu.
Binlerce yıllık birikmişliğin son şeklisin.
Daha öten yok!

Şimdini anlamazsan, daha öten yok!
Anlamaya mecbursun!
Bilgi çağında anlaşılmayan şeyin kalması, bilgiye hakarettir.

Şu halde
İstilâyı gör!
İstilâyı anla!
İstilâyı terk et!

Doğaya yardım et!
Doğana sahip çık!
Doğa sana bir misyon yüklemiş, bu istilâyı anca sen görebilirsin, vizyonunu da bu yönde şekillendir.

İSTİLÂ SENİ YÖNETMESİN, SEN İSTİLÂYI YÖNET!

Tıpkı doğa gibi.
Doğa sana bu gücü vermiş ve vermeye de devam veriyor.

YÜKSELİŞİNİN ŞAFAĞINDASIN !...

Aslında insan bu istilayı, farkında olmadan biraz da olsa yönetmeye de başladı.
Gör!
Çünkü sen bunun için doğdun, bunun için insan oldun!

Nereden geldin, nereye gidiyorsun!
Nereye yükseliyor olduğuna iyi bak!

Anlıyor musun!

Doğa olacaksın!
İnsan kalacaksın!

Bir baba kadar sert ve koruyucu, bir ana kadar şefkatli ve sevecen, bir çocuk kadar da neşe ve sevinç olacaksın-Ki oldun da zaten!
Duygusuz kuvvet, kuvvetsiz duygu, her ikiside neşesiz ne işe yarar!
Sen tüm bu toplamların sonucusun!

Başka çaren de yok!
Çare-siz-sin !...

Çare, çaresizliğe gizlenmiş, bilene...
Her türlü çaresizlikten yol bulunur, bulana...
Bu günlerden de çıkış illaki olacaktır, gidene...

Yola inanıyorum.
İnsana inanıyorum.
Doğaya tabiki de inanıyorum.

O öğretiyor!

pianola 01-02-2018 09:59

bir türün doğayı istila ettiğini söylediğimizde sanki onun eylemini oluşturan iradeyi doğanın ötesinde biryerlere yerleştirmiş oluyoruz, oysa her türsellik doğadaki bir içkinliktir zaten ve ancak bütünün koşullaması olarak imkan kazanır, yani, bir "istiladan" bahsedeceksek eğer pekala doğanın kendi kendisini istila ettiğini de söyleyebiliriz. demem o ki yabancı bir ülkeden gelip de doğa ülkesini istila eden birileri yok aslında, bu "akılcı" söylemdeki istila ontolojik anlamda doğanın içinden çıkmakta —ki doğanın bir "dışı" zaten yoktur—, doğa, tamamen kendi oluşu içerisinde irrasyonal olarak devinmektedir sadece.. yani "tür" ve onun eylem biçimlerini temelleyen irade ancak doğal işleyiş içerisinde birer a posteriori kavram olarak oluşurlar / eylemi takiben belleğe yerleşirler, yani doğaya "etki eden" bir unsur söz konusu değil, zira "etki", zaten doğanın ta kendisi..

pianola 01-02-2018 10:17

Alıntı:

Pyrrón´isimli üyeden Alıntı (Mesaj 618489)
(...) yani "tür" ve onun eylem biçimlerini temelleyen irade ancak doğal işleyiş içerisinde birer a posteriori kavram olarak oluşurlar / eylemi takiben belleğe yerleşirler, yani doğaya "etki eden" bir unsur söz konusu değil, zira "etki", zaten doğanın ta kendisi..

demek istediğim, insan denilen türün kimliklenme süreçlerinin temelinde kendi "aşkın iradesi" değil, doğal süreçler vardır, bunun için kimlik, sadece eylemi takiben kavramlaşabilir, yani eylem minvalini yaratmaz.

Felâsife 01-02-2018 20:03

Alıntı:

Pyrrón´isimli üyeden Alıntı (Mesaj 618489)
bir türün doğayı istila ettiğini söylediğimizde sanki onun eylemini oluşturan iradeyi doğanın ötesinde biryerlere yerleştirmiş oluyoruz, oysa her türsellik doğadaki bir içkinliktir zaten

Aynen, bu olay doğadan ayrı bir şekilde gelişmiş değil, doğaya rağmende değil, bilakis doğanın içinde doğal bir biçimde var.

Alıntı:

Pyrrón´isimli üyeden Alıntı (Mesaj 618489)

ve ancak bütünün koşullaması olarak imkan kazanır, yani, bir "istiladan" bahsedeceksek eğer pekala doğanın kendi kendisini istila ettiğini de söyleyebiliriz.

Doğa kendi kendini istilâ ediyor görünebilir ama öyle değil, doğa bu noktada fırsatı yaratanın bizatihi kendisi, çerçevesi belki ama istilâyı da onaylıyor değil, zira karşı istilâ, anti-istilâ ya da panzehiri de her zaman için var.
Doğanın zıt güçleri her zaman var.
O yüzden doğa kendi kendini istilâ etmekten ziyade, kendini top-yekün bir türün istilâsından koruyacak bir biçimde şekillendirmiş. Önlemlerini almış.

Evet, doğa istilâyı oluşturacak şartları oluşturmuş ama istilâyı da onaylamıyor, bu çok açık, onaylasaydı anti-istilâ güçleri, zıt güçler olmazdı.

Örn. Tavşanlar hiç bir kıtada istilâ yapamıyorlar, yapmamışlar ama Avustralya kıtasına götürülen tavşanlar orayı istila etmişler mesela.
Normalde başka kıtayı da istila etmeleri gerekirdi ama doğa onlarda ki bu istilâ özelliğini kontrol etmiş, bunu baskılamış.

Tabi işin içine insan eli girince, o tavşan ait olmadığı başka topraklara götürülünce, coşmuşta coşmuş, onu kontrol edecek başka canlıda olmadığı için, kantarın topuzu kaçmış.

Normalde hiç bir canlı, tek başına istilâ edemiyor, doğa bunu "güçle" kontrol ediyor ama insan eli bu kontrol mekanizmasını bozabiliyor, bunun çok örnekleri var.
Ama çok daha önemliside tüm canlılarda bu istilâ olayı var, "dikkat" edilmesi gereken bu.
Bu tabi bizde de var.

Onu var diye kullanacak mıyız, yoksa onu anlayacak mıyız?
Alıntı:

Pyrrón´isimli üyeden Alıntı (Mesaj 618489)

demem o ki yabancı bir ülkeden gelip de doğa ülkesini istila eden birileri yok aslında, bu "akılcı" söylemdeki istila ontolojik anlamda doğanın içinden çıkmakta —ki doğanın bir "dışı" zaten yoktur—, doğa, tamamen kendi oluşu içerisinde irrasyonal olarak devinmektedir sadece..

Yazıda dediğim gibi, insan olmanın ayırdına gelinmiş, daha ötesi yok artık, insan doğaya yardımda edebilir, doğada olabilir, sadece kendini de düşünebilir.

Kendini düşündüğünde basit bir çimenden de bir farkı kalmayacaktır. Hayır bir çimen değilim, hayvan değilim demeler kolaydır elbet ama sadece demekle olmaz tabi, bunun ispatlarıda gereklidir.
İspatlar konusunda pek sınıfı geçemedik ama meselede anlaşıldı.

Doğa = İnsan
İnsan = doğa

İş buna gidiyor.

Sevgiler

pianola 02-02-2018 00:43

Sevgili Felâsife, "doğa istilayı onaylamıyor" gibi bir kavram için, iki yalıtık töz öne sürmeksizin felsefi bir temel oluşturabileceğimizi pek zannetmiyorum. bir daha izah etmeye çalışayım: zira ben "doğa" dediğimde zaten "zıt güçler" adını verdiğimiz kavrayış biçiminin içkinliğinden / evrimselliğinden bahsediyorum , yani doğa, bu zıt güçlerden biri ya da öteki değildir, ancak içkin olan zıt güçlerin oyunu tam da bizim "doğa" kavramımızı yaratır. bu yüzden, doğa ile özneyi —süreçte de olsa— böldüğünüz için eleştiri sadece bir tür hümanizasyon isteminden besleniyor gibi..

konuyla ilgili küçük bir Nietzsche metni asacağım,

Alıntı:

Alıntı:

İnsanın kendi eylemleri ve varlığı karşısında tamamen sorumsuz oluşu, insanlığının asalet beratında sorumluluğu ve yükümlülüğü görmeye alışmış idraklı kişinin yutması gereken en acı damladır. Böylelikle tüm değer vermeleri, ödüllendirmeleri, antipatileri değersizleşmiş ve yanlış çıkmış olur: bir çilekeşe, bir kahramana duyduğu en derin duygu bir yanılgı sayılmıştır; artık övemez, kınayamaz, çünkü doğayı ve zorunluluğu övmek ve kınamak abestir. Nasıl ki iyi bir sanat eserini seviyor, ama kendi başına hiçbirşey yapamayacağı için övmüyorsa, insanların ve kendi kendisinin eylemleri karşısında da bir bitkinin karşısında nasıl duruyorsa öyle durmalı. Onlardaki enerjiye, güzelliğe, berekete hayranlık duyabilir, ama bunda bir yararlılık bulamaz: kimyasal süreç ve elementlerin çatışması da, iyileşmeyi özleyen hastanın ızdırabı da, yararlılık değildir; tıpkı kişinin değişik güdüler arasında gidip geldiği ve sonunda kararını —denildiği gibi— en güçlü güdüden yana verdiği (ama hakikatte, en güçlü güdünün kararını bizden yana verdiği) psikolojik mücadeleler ve sıkıntılı durumların da birer yararlılık olmayışı gibi. Oysa tüm bu güdüler, onlara böyle yüce adlar versek de, kötü zehirler içerdiğine inandığımız köklerden yetişmişlerdir; iyi ve kötü eylemler arasında tür değil, derece ayrımı vardır olsa olsa... İyi eylemler yüceltilmiş kötü eylemlerdir, kötü eylemler kabalaştırılmış, ahmaklaştırılmış iyi eylemlerdir. Bireyin kendi kendinden haz duyma yolundaki biricik isteği (ve bundan yoksun kalma korkusu) kendini her koşulda doyurur, insan nasıl yapabiliyorsa, yani nasıl yapması gerekiyorsa öyle eyler, ister kibir, intikam, haz, yararlılık, kötülük, hile eylemleriyle, isterse de fedakarlık, acıma, bilgi eylemleriyle. Bir kişinin bu istekle nereye dek uzanabileceğini yargı gücünün dereceleri belirler; her toplumun, her bireyin eylemlerini belirlediği ve başkalarının eylemlerini yargıladığı bir iyiler-sıra-düzeni sürekli vardır. Ne var ki bu ölçüt sürekli değişir, bir çok eylem kötü addedilir, sadece onlara karar veren zekanın derecesi düşük olduğu için ahmakçadır onlar. Çünkü insan zekasının şimdi ulaşılabilecek olan en yüksek derecesi de elbette aşılacaktır, sonra, geriye bakıldığında, bizim eylemlerimizin ve yargılarımızın tümü kısıtlı ve düşüncesizce yapılmış görüneceklerdir, şimdi bizim geri kalmış yabanıl halkların eylemlerini kısıt ve düşüncesizce bulmamız gibi.

Tüm bunları görmek derin acılar doğurabilir, ama vardır bunun da avuntusu; bu tür acılar doğum sancılarıdır. Kelebek, kozasından çıkmak isterken onu çekiştirir, parçalar, o zaman yabancı ışık, özgürlük alanı kamaştırır gözünü ve şaşırtır onu. İnsanlığın ahlaksal bir insanlıktan bilge bir insanlığa dönüşüp dönüşmeyeceğine ilişkin ilk deneme, bu hünere yetisi olan insanlarda —ne kadar da az olacaklar!— yapılacaktır. Yeni bir İncil'in güneşi, her bireyin ruhundaki en yüksek zirveye gönderir ilk ışınını; sonra sisler her zamankinden daha yoğun çöker ve en parlak ışıkla en koyu alacakaranlık yan yana durur. Herşey zorunluluktur — böyle söyler yeni bilgi; bu bilginin kendisi de zorunluluktur. Herşey masumdur; bilgi de bu masumluğu kavrayış yoludur. Eğer haz, egoizm, kibir, ahlaksal fenomenlerin ve onların en parlak ürününün, bilginin doğruluğu ve adilliği bilincinin üretilmesi için zorunluysa; yanılgı ve hayal gücünün şaşırması, insanlığın yavaş yavaş bu kendini aydınlatma ve kendini kurtarma derecesine onlar sayesinde yükselebileceği biricik araçlarsa — kimin hakkı vardır ki bu araçları küçümsemeye? Kimin hakkı vardır bu yolların nereye çıktığının farkına vardığına üzülmeye? Ahlak alanındaki herşey bir oluşum ürünüdür, değişebilir, sallantıdadır, herşey akar, doğrudur; Ama herşey ırmağın içindedir de; bir hedefe doğru, isterse kalıtım yoluyla aldığımız, yanılgılı değerlendirme, sevme, nefret etme alışkanlığı egemenliğini sürdürsün üzerimizde, artan bilginin etkisiyle giderek zayıflayacaktır; aynı zeminde yeni bir alışkanlık, kavrama, sevmeme, nefret etmeme, her yönüyle görme alışkanlığı, büyür yavaş yavaş içimizdeki aynı zeminde ve binlerce yıl sonra insanlığa, şimdi bilge olmayan, insafsız, suçun bilincinde olan insanı — diğerinin karşıtı değil, zorunlu ön basamağıdır bu — ortaya koyuşu gibi, bilge, masum (masumluğun-bilincinde) olan insanı da düzenli olarak ortaya koyacak gücü verecektir belki...


--

"doğanın anlaşılmak istediği" kavramını da, yine içkin olan özne kendisini merkeze alarak icat edebilmekte (yani burada anlaşılmak isteyen aslen doğa değil de, sadece koyutlamanın sahibi öznedir). ya da ; herhangi bir fenomene "ereksellik" atfetme yeteneği —ki göndermede bulunan özne, oluştadır— tam da öznede imkan kazanır ve onun doğadaki içkinliği de zaten budur. burada, "bilinmek istedi" metafiziklerine bulaşmadan, felsefi-özne ağzından şunu söylemek gerekiyor; "özne" bir töz olmadığı için o kendi içrek istencini olumlamak/oluşturmak durumunda, ki aksinde "doğa" kavramı onda zaten oluşmaz ve dolayısıyla onun olgusu mümkün olmaz[dı]. bu durumda, talep edilen herhangi bir irade çoğunlukla ters tepecektir, zira biz özneyi "irade" olarak kavradığımızda (ve bunu ideolojik bir slogan haline getirdiğimizde), onun epistemolojik durumunu ontolojisinden yalıtık olarak tahayyül ediyoruz/ettiriyoruz, oysa böyle bir durum yok... zira ifade ettiğim gibi kimlik sadece eylemi sonralamakta, eylem minvali ise "doğal süreç" tarafından tamamen kuşatılmış durumdadır..

Felâsife 02-02-2018 14:16

Alıntı:

Pyrrón´isimli üyeden Alıntı (Mesaj 618523)
Sevgili Felâsife, "doğa istilayı onaylamıyor" gibi bir kavram için, iki yalıtık töz öne sürmeksizin felsefi bir temel oluşturabileceğimizi pek zannetmiyorum. bir daha izah etmeye çalışayım: zira ben "doğa" dediğimde zaten "zıt güçler" adını verdiğimiz kavrayış biçiminin içkinliğinden / evrimselliğinden bahsediyorum , yani doğa, bu zıt güçlerden biri ya da öteki değildir, ancak içkin olan zıt güçlerin oyunu tam da bizim "doğa" kavramımızı yaratır. bu yüzden, doğa ile özneyi —süreçte de olsa— böldüğünüz için eleştiri sadece bir tür hümanizasyon isteminden besleniyor gibi..

Sevgili Pyrrón
Meselenin bölünük olması, benimde onu anlatmam bunu savunduğum anlamına gelmesin, böyle bir derdim yok, tabikide insan doğaya rağmen bir şeyler yapıyor değil, doğadan ayrı değil, ama nedir, ne yaptığınıda anlamış değil.
İnsanların kafası karışık.

İlk mesajda ki gibi işleyişi müsrif bir plan olarak görmek, bölünmedir, en azından kişinin kendini ayırmasıdır.
Ha gerçekte ayrılabilir mi? Bu elbette mümkün değil ama doğayı hatalı, kusurlu görmekte birlik bütünlük değil.
İnsanlar kendilerini, felsefelerini doğadan zaten ayırmışlar, doğaya endeksli bir düşünce sistemleri de yok. Doğaya hükmetme heveslerini hiç saymıyorum bile.

Bütün bunlara rağmen, bunca eleştirilere de rağmen genede diyorum ki "İnsan yükselişin şafağındadır" bu yazı bunun için yazıldı.

Alıntı:

İnsanın kendi eylemleri ve varlığı karşısında tamamen sorumsuz oluşu, insanlığının asalet beratında sorumluluğu ve yükümlülüğü görmeye alışmış idraklı kişinin yutması gereken en acı damladır.
Yani ne denilebilir ki, Nietzsche abimiz döşemiş, böyle bir girişgâhın sonrasıda zaten acının katları şeklinde devam eder. Kişiler kendilerini kusursuz hatasız görürler, sorumsuzlukları ise cabasıdır.

Oysa,
..."Çünkü insan zekasının şimdi ulaşılabilecek olan en yüksek derecesi de elbette aşılacaktır, sonra, geriye bakıldığında, bizim eylemlerimizin ve yargılarımızın tümü kısıtlı ve düşüncesizce yapılmış görüneceklerdir, şimdi bizim geri kalmış yabanıl halkların eylemlerini kısıt ve düşüncesizce bulmamız gibi. "...
çokları kendi bataklıklarında debeleniyorlardır.

Tabi Nietzsche abimizin söylediği sadece kendi zamanı ve çevresi için değildi, bu bugünde geçerlidir, yani doğruyu bulduk diye sevinenler, boşa sevinenlerdir. Ben buna "bir yanlışın tam ortasında yaşamak" diyorum.
Gelecek nesiller bizleri yargılayacaksa bu böyle.

Neyse, hayvansallık doğada bölünmüşlük değil, zaten doğada olan şey, istilâ hakeza o da öyle, meselem bunun ayırdına gelebilmekte, aklen bilişte kâfi değil, bunun birde uygulanması gerekli.

İnsan bunun için var.

Sevgiler

spartacus 02-02-2018 16:02

Sevgili Felasife

Nietzsche'ye şu sebeple katılmıyorum...

Birincisi insanın kendi eylemlerine karşı sorumsuz oluşunu
Kendi eylemlerine karşı sorumlu olan insanın(kişinin) yutması gereken damla olması

Bu bahisle, girişteki genelleme geçerli değil. hangi insan? hangi eylemi? Eğer insan kendi eylemleri ve varlığı konusunda sorumsuz ise, damlayı içecek insan(kişi) bulunmuyor.

kendini hatasız gören->bilgisizdir, bilgi edinemez.
İnsanlar tartışmıyorsa->orada bilgi düşüktür.
Bir gemi, içindekilerle sessiz sedasız ise, o gemidekiler koftur.
Hata yapana saldıran cahildir, hata bilgi ve tecrübe de, emek de değerdir.

İnsan, söyleminden bağımsız, objektif zeminde(kastettiğim öznel anlamda değil, nesnel olarak) düşüşünün şafağında olabilir. Ve gelecek bir kaç yüzyıl, cansızlaşabilir(canlı, ağaç, bitki, kaybolabilir) ve tabi insansızlaşabilir(kapitalizme dur demedikçe de -ki ifadem salt ekonomik anlamıyla değil, ideolojik, kültürel, kişilik anlamıyla- gidişat belli)

Örneğin bugün Youtube'un, ay, ay, milyonlarca dolar reklam geliri kazandığı-dağıttığını biliyor muyuz? Ne için? Örneğin birisi çıkıp, "dünya düzdür", "Nefilimler", "UFOlar", "Cin, peri, şeytan" vb türde, saçma, komlo teorileriyle dolu, absürt, sahte içerikli videolar yapsa, içine üçer reklam koysa, 1.000.000 izlenim alsa, tahminen 1.000 TL kazanç elde eder. (bir üst paragrafım adına, sadece bilgi, bilgi istemi sömürüsünden örnek vermek istedim, kapitalizmde her şey metadır(ticaret malı), insan dahi metadır ve öncelikle kendisini pazarlamaya mahkum edilir ve her alan(doğa) piyasa, dahilindekiler ise piyasa malıdır(aklınıza ne gelirse, metadır, piyasa malıdır, aşılanır)). İnsanın doğası budur da, insanın doğası şudur da, bunlar da kapitalist, liberalist yalanlar, insan önce karalanmamış boş bir defterdir, ortam, çevre dahilinde işlenir, statü alınır-verilir vs. Hasılı, ne ekilirse o biçilir, ekimin mahiyeti değişmezse, gelecek canlıların düşüşü olacak, ya da kalırsa, bir süreliğine akbabaların yükselişi)

Felâsife 02-02-2018 21:08

Alıntı:

spartacus´isimli üyeden Alıntı (Mesaj 618535)
Sevgili Felasife

Nietzsche'ye şu sebeple katılmıyorum...

Birincisi insanın kendi eylemlerine karşı sorumsuz oluşunu
Kendi eylemlerine karşı sorumlu olan insanın(kişinin) yutması gereken damla olması

Bu bahisle, girişteki genelleme geçerli değil. hangi insan? hangi eylemi? Eğer insan kendi eylemleri ve varlığı konusunda sorumsuz ise, damlayı içecek insan(kişi) bulunmuyor.

Doğrudur.
Benim girişten anladığımda duyarlı kişinin bu işlerden rahatsız olacağı, yoksa dediğiniz gibi duyarsız kişinin bir rahatsızlığı zaten söz konuda olmasa gerektir.
Duyarsız kişilikte rahatsız olabilir belki ama iyi işlerden rahatsız olurlar anca.

Sevgiler

Felâsife 02-02-2018 21:21

Bu arada "İnsanın yükselişi" adlı bir kitapta varmış.
Jakob Bronowski 70 lerin başında bunu ilk önce bir TV programı şeklinde 13 bölüm olarak yayınlamış, akabinde bu kitap yazılmış, zaten 1974 de vefat etmiş Jacob abimiz.

Kitabıda 13 bölüm halinde yayınlanmış, ilginç bir kitap.

http://i.dr.com.tr/cache/600x600-0/o...00299918-1.jpg
1 - Meleklerden Bir Basamak Aşağıda
Hayvanların çevreye uyumu.
însan alternatifi.
İnsanın Afrika'daki Kökeni, Fosil bulguları.
İleriyi görme yeteneği.
Kafanın evrimi.
İnsan mozaiği.
Avcı kültürleri.
Buzul çağları boyunca insan.
Gezginci insan kültürleri: Laponlar.
Mağara sanatında hayal gücü.

2 - Mevsimlerin Ürünil
Kültürel evrimin hızı.
Göçebe kültürleri: Bahtiyariler.
Tarımın başlangıcı: Buğday.
Eriha.
Yer sarsıntıları ülkesi.
Köyde teknoloji.
Tekerlek.
Hayvanların ehlileştirilmesi: At.
Savaş oyunları: Buskaşi.
Yerleşik uygarlık.

3 - Taştaki Damar
Yeni Dünya'ya geliş.
Göçün kan gruplarıyla kanıtlanması.
Şekillendirme ve yarma eylemi.
Yapı ve hiyerarşi.
Şehir: Machu Picchu.
Düz hatlı mimari: Paestum.
Roma kemeri: Segovia.
Gotik serüven: Rheims, Mimaride bilim.
Saklı duran figür: Michelangelo'dan Moore'a.
Yapmanın zevki.
Gözle görülenin altında.

4 - Gizli Yapı
Dönüştürme öğesi olarak ateş.
Metallerin çıkarılması: Bakır.
Alaşımların yapısı.
Sanat işi olarak bronz.
Demirden çeliğe: Japon kılıcı.
Altın.
Çürümezlik.
Simyada insan ve doga kuramı.
Paracelcus ve kimyanın gelişi.
Ateş ve hava: Joseph Priestley.
Antoine Lavoisier: Bileşimleri oluşturan maddeler ve miktarları belirlenebilir.
John Dalton'un atom kuramı.

5 - Göksel Kürelerin Müziği
Sayıların dili.
Armoninin anahtarı: Pisagor.
Dik açılı üçgen.
Öklit ve Batlamyus İskenderiye'de, İslam'ın yükselişi.
Arap rakamları.
Elhamra: Mekânı dolduran desenler.
Kristal simetrileri.
El Hasan'dan perspektif.
Zaman içinde hareket, yeni dinamik.
Değişimin matematiği.

6 - Yıldızlı Haberci.
Mevsimlerin çevrimi.
Göklerin yol göstericiliği olmadan: Paskalya Adası.
Dondi'nİn Çarkları Batlamyus sistemine göre dönüyor.
Copernicus: Güneş evrenin merkezinde.
Teleskop.
Galileo bilimsel yöntem yolunu açıyor.
Copernicus sistemine konulan yasak.
İki sistem üzerine diyalog.
Engizisyon.
Galileo tövbe ediyor.
Bilimsel Devrim kuzeye kayıyor.

7 - Göklerdeki Muhteşem Düzenek
Kepler Yasaları.
Evren'in merkezi.
Isaac Newton'un getirdiği yenilik: "akışlar".
Tayfın açılımı.
Evrensel Çekim ve Principia.
Entelektüel diktatör.
Hicvedilen bilim adamı.
Newton'un mutlak uzayı.
Mutlak zaman.
Albert Einstein.
Yolcu kendi uzay ve zamanını beraberinde taşır.
Görecelik ispat ediliyor.
Yeni felsefe.

8 - Güç Arayışı
İngiliz Devrimi.
Günlük teknoloji: James Brindley, Ayrıcalığa başkaldırı: Figaro.
Benjamín Franklin ve Amerikan Devrimi.
Yeni insanlar: Demir patronlan.
Yeni bakış açısı: Wedgwood ve Ay Cemiyeti.
Devinimi yaratanı fabrika.
Zihinleri uğraştıran yeni şey: Enerji.
Buluş bolluğu.
Doğanın birliği.

9 - Yaratılış Merdiveni
Doğalcılar.
Charles Darwin.
Alfred Wallace.
Güney Amerika'nın çarpıcıhğı.
Türlerin zenginliği.
Wallace koleksiyonunu kaybediyor.
Doğal ayıklanma kavranıyor.
Evrimin sürekliliği.
Louis Pasteur; Sağlı yapılanma, sollu yapılanma.
Kimyasal sabitler.
Hayatın kökeni.
Dört yapı taşı: Dört baz.
Diğer hayat biçimleri mümkün mü?

10 - Dünya İçinde Diiııya
Tuz kristali.
Tuzun elementleri.
Mendeleyev'in sabır oyunu.
Periyodik Tablo.
J.JL Thomson: Atomun parçaları vardır.
Yeni sanatta maddenin yapısı.
Atomun yapısı: Rutherford ve Miels Bohr.
Bir kuramın yaşam döngüsü.
Çekirdeğin parçalan vardır.
Nötron: Chadwick ve Fermi.
Elementlerin evrimi.
Termodinamiğin İkinci Yasası.
Kademeli İstikrar.
Doğa Fiziği kopya edilebilir mi? Ludwig Boltzmann: Atomlar gerçektir.

11 - Bilgi ya da Kesinlik
Mutlak bilgi yoktur.
Gözle görülemeyen ışınımların spektrumu.
Ayrıntıların belirginieştirümesi.
Gauss ve belirsizlik konusundaki düşüncesi.
Gerçeğin altyapısı: Max Born.
Heisenberg'in belirsizlik ilkesi.
Tolerans ilkesi: Leo Szilard.
Bilim insancadır.

12 - Kuşaktan Kuşağa
İsyanın sesi.
Sebze bahçesindeki doğalcı: Gregor Mendel.
Bezelyenin genetiği.
Mendel'in unutuluşu.
Kalıtımın ya hep ya hiç modeli.
Gizemli sayı, İki.
Cinsellik.
Crick ve Watson'un DNA modeli.
Kendini aynen yineleyerek çoğalma ve büyüme.
Özdeş biçimler klonu.
İnsanın çeşitliliğinde cinsel seçim.

13 - Uzun Süren Çocukluk
İnsan, toplumsal yalnızlık.
İnsanın özgüllüğü.
Beynin özgül gelişimi.
Elin hassaslaşması.
Beyinde Konuşma alanları.
Kararın ertelenmesi.
Hazırlık için bir alet olarak zihin.
Aydınların demokrasisi.
Eğriyle doğrunun ayırt edilmesi.
Beyin ve bilgisayar: John von Neumann.
Değer yargıları stratejisi.
Bilgi bizim kaderimizdir.
İnsanın yükümlülüğü.

Neva 03-02-2018 09:27

Tum canlilar hareket atesiyle yaniyor, hal boyle olunca dinamizm'in surdurulebilirligi kendiliginden olusuyor.


Bütün Zaman Ayarları WEZ +3 olarak düzenlenmiştir. Şu Anki Saat: 10:42 .