Tekil Mesaj gösterimi
  #301  
Alt 02-07-2020, 23:52
spartacus - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
spartacus spartacus isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Kıdemli Üye
Dinlerden Özgürlük Grubu Üyesi
 
Üyelik tarihi: 06 Apr 2006
Mesajlar: 12.708

Onur Üyeliği 

Standart

Ahlaksız´isimli üyeden Alıntı Mesajı göster
Kapitalizmin ayakta kalabilmesi için üretim,tüketim ve çocuk yapıyor olmamız lazım..Çalışmazsanız ya da alışveriş yapmazsanız ya da evlenip çocuk yapmazsanız,kapitalizm ayakta duramaz..
Komünist veya sosyalist bir toplumda üretim yapıyorsunuz ki,buna mecbursunuz zaten..Muhakkak ihtiyaçlarınız olacağı için,tüketim de yapmak zorundasınız..Çocuk yapmanın yasaklanması gibi bir durum da yok..

Buyrun,sevgili spartacus..BİLİMSEL olarak,bu iki sistemin-3 argüman üzerinden-FARKINI özetleyin bize..

Ben bir fark göremiyorum..Komünizm,ılımlı kapitalizm gibi bir şey..Çünkü komünizm veya sosyalizm de,kapitalizmin bu 3 önemli argümanı olduğu gibi duruyor..!
1. İhtiyacın için üretirsin, çalışırsın. Bu kuralı komünizm koymaz, bunun esası biyolojiktir, fiziktir.
2. kapitalizm gibi sistemler ise bu zaruriyetin istismarı üzerine kuruludur.
3.) Hasılı bu isismarı kullananla, kaldırmaya çalışan aynı kefeye konamaz..

Çalışmazsınız, alışveriş yapmazsınız, çocuk yapmazsanız kapitalizm ayakta duramaz demişsin, doğrudur, ancak bu geçerli değildir. Bütün mesele istismarı ortadan kaldırmak, kişileri vb hedef almak değil. Kısaca kapitalizm için değil esasında yaşamak için çalışıyorsunuz, kapitalizm ise bu zaruriyetlerinizi istismara dönüştürüyor, kapitalistler için değil -ihtiyaçalrınızı karşılamak için çalışıyorsunuz, ama istismar sayesinde, kapitalistlere çalışmış oluyorsunuz... balık karnını doyurmak için atlar yeme, oltaya yakalanmak için yapmaz bunu, ama oltaya yakalanır...

Karda-kışta, fırtınada kaldınız, bir kulübe gördünüz, sığınacaksın, bu halde kulübe sahibi madem sığınacaksın şimdi dön arkanı ya da kal dışarıda öl derse ne yaparsın? O kişi, o an ilgili durumunu istismar ediyordur... Eh işte kapitalizm de bunu yapar, önce yaşam imkanlarını -alanlarını- senden alır, sonra yaşamak için gereksinimlerini karşılamak zorundasındır, tüm bu alanlar kapitalistlerce istimlak edildiği için, mahkum olursun... tabi sokakta birisinin size ya canını, ya malını demesi gibi sonuçlanır ancak yöntem farklıdır, işleyişi, kılıfı, usulü farklıdır...

Örneğin insanlar neolotik çağda bazı hayvanları evcilleştirdi. Hayvanların evcilleştirilmesinde en önemli faktör, bu canlıların yiyecek ve içeceğe olan ihtiyacıdır, böylece bu istismar edilebilirse, bu canlılar bağımlı hale getirilebilirdi, kısaca zayıf noktalar.

Balıktan söz etmiştin, balıklar nasıl avlanır Ahlaksız? Oltaya konan yem ile, yem o balığın gıdaya olan gereksinimin kullanımı, istismarıdır, hani insan herhangi bir hayvan değildi diyorsun ya, şimdi sözünün arkasında durmalısın ve insanın balık olmadığını da söylemelisin...

Örneğin çocuk istismarında, istismarcılar genelde zayıf veya henüz zayıf kaldığı noktaları, beklentileri, gereksinimleri kullanır. Biz ahlaki bir söylemden yola çıkmıyoruz,, her türlü istismarın önüne geçmek için, isitmarla ortaya çıkan bağımlılığı, sömürüyü, iradelerin, iradeler üzerindeki tahakkümünü, insanı çaresiz bırakarak bu çaresilikten faydalanmayı vb. ortadan kaldırmak için konuşuyoruz.

Verili sistem istismarı meşru hale getirmiş bir sistemdir, bu bir ahlak sorunu değil, en temelde insan gibi yaşamak(insan şu ya da bu hayvan değil demiştin) bir özgürlük sorunudur. Esasında amaç sisteme karşı olmak da değil, sistem karşıtlığı politik zemini temsil eder ve bu bir sonuçtur, teorik zeminde esas sorunları tespit etmek ve çözmektir ve burada bilimsel yol izlenmek zorunda.

Örneğin bir işçi patrona karşı çıkmak için zam istemez, yani amacı karşı çıkayım da ne olursa olsun demek değildir, bizler de kapitalizmi eleştirelim de ne olursa olsun diye yola çıkmıyoruz, sorunları, bunların kaynağını, sebeplerini, sonuçlarını irdeliyor ve çözüm arıyoruz...

Komünizmde de insanın ihtiyaçları var ve bu ihtiyaçları emek yoluyla karşılama gereği var diye, kaptalizmle bir görülemez, bu kıstas geçerli bir kıstas değildir, zira insanın ihtiyaçları ve karşılama gereği, sistemin değil, yaşamın, fiziğin, biyolojinin koşullarıyla ilgilidir. kapitalist sistem ise, bu durumun istismar edilmesi üzerine kuruludur, komünizm ise bu istismarı ortadan kaldırmanın koşullarıyla ilgilidir. Bizim bilincimiz ise, bu koşulların nasıl ve hangi faktörlerle anlam kazandığını, neye dayanarak var oalbildiği ve işlediğini analiz etmek, teşhis ve çözüme gitmektir. -teoridir.

Örneğin 1/6 cılar, 12 saat çalışıp, eğer 1/6 ile geçiniyorlarsa, öyleyse, ihtiyaçlarını karşılamak için gerekli çalışma süresi 2 saattir. Ancak bu açlık-yoksulluk sınırıdır, öyleyse bunu aşmak için çalışması gereken süre 4 saattir. Zira kapitalizmde, 8 saat çalışıyorsa(fiili olarak 10-12 saatleri bulur), 4 saat de bir başkasına çalışmış oluyor... Demek ki 6 saat çalışsa ve emeğini kendi ihtiyaçalrı gibi sömüren için de haracamasa yoksulluk sınırını aşacak...

İnsan salt kendisi için üretmez, yaşayabilmesi için toplumsal üretime katılır, zira örneğin ekmek üretenin, başka bir çok çeşit ürüne ihtiyacı var. Böylece insan şu ya da bunu üretirken, diğer ihtiyaçlarını da karşılamış olur, demek ki burada bir dağıtım, paylaşım sorunu vardır ve üretimde kullandığı ne varsa, tümü de toplumsal emeğin ürüdünür(örneğin bir fırında ekmek üretilirken, kullanılan raflar, mobilya, bina inşaat işçiliği, buğday tarım işçiliği, enerji işçiliği, giyecek işçiliği vb...) Komünal toplumlar kooperatif olarak örgütlenmiş toplumlardı ve bu örgütlenme biçimi esasında kendiliğinden, doğal örgütlerdir.

Sanılanın aksine aile, kadın, çocuk mülkiyeti, mülkiyet gibi kavramlar bilinmiyor ve ihtiyaç da duyulmuyordu. Tüm bu gelişmeler, özel mülkiyetin ortaya çıkması ve devlet, din gibi istismar sistemine meşru-t-iyet kazandırmak için açığa çıkan kurumların aldığı rollerle baskın hale gelmiştir(örneğin bugün bildiğimiz aile modelinin geçmişi 4.000 yıllıktır). Neden dinler aile ve kadına bu düzeyde önem verir ve kadını MÜLK olarak görür, tanrı öyle istediği için mi? hayır dinler, efendilerin(rab) çıkarları üzerine kurumsallaşan, meşruiyet, kutsallık, mutlaklık oluşturmaya ve bu çıkarları esaslı yasalar koymaya çalışan kurumlardır. Yani kısaca 1/6 cı kölelerin itiraz etmemeleri, tehdit, şantaj ve kabullendirme merkezi, kader empozudur, devlet, aile vb kutsallaştırılarak, sistem kendsini, kurumlarını dayatır... örneğin tapu gibi, kağıt parçasıyla temsil edilen kurum olarak, evlilik mi? Birlikte yaşamak mı? hangisini tercih edersiniz?

tanıdığım bir patron, çalışanlara diyordu ki "bana bu malı, mülkü Allah verdi, sizin sorumluluğunuzu bana yükledi, ahirette benim işim, hesabım çok daha zor" oysa bu kişi, uzun yıllar hırsızlık yapmıştı, ya da genel olarak miras yoluyla geçer, bununla birlikte sistem münferit yükselişlere de imkan verir, nasıl ki feodal sistemde ağalık, miras yoluya geçse de, bazıları şu ya da bu savaş ortamında, şu ya da bu yalakalık, soytarılık yoluyla da ağa olabilirdi, atanabilirdi...

ÖZEL mülkiyet dendiğinde siz, kişinin şu ya da buna sahip olması olarak anlıyorsunuz, örneğin ihtiyaç duyulan ekmeği, herhangi bir ürünü, özel mülkiyet sanıyorsunuz. Oradaki ÖZEL ibaresi, mahsus-mahal anlamıyladır. Örneğin özel arazi, buradaki özel kelimesi "private", AYRICALIKLI, mahrum bırakmak esasına sahip anlamındadır...

Bir yerde 100.000 kişi olsun, 10.000km2 olsun, A kişisine burayı özel arazi olarak tahis ederseniz ne olur(özel mülk olur)? O 100.000 kişi ne yiyip, içecek, nereden yiyip içecek? Nerede üretecek?

peki Türkiye diyorsunuz, kaç kilometre kare. hangi üretilen kaynağın hakkı size teslim ediliyor? örneğin bu ülkenin toprağından çıkan ve peşkeş çekilen tüm ama tüm kaynaklarda hakkınız var, vatan diyorsunuz ya! Nerede? Ama bu vatan için ölürsünüz, o birilerine peşkeş çekilir...

Üretim araçları üzerindeki özel mülkiyetten söz edildiğinde, bu toplumsal karakterli olanın, bireysel hale geitirilmiş olmasıdır. Üretim araçlarına toprak-doğal kaynaklar,üretilen inşaa edilen-emekle!- ve maksadı ihtiyaçları karşılamak olan ne varsa, mesele bunların, yani yaşam alanı ve imkanlarının, şahısa özel tahsisidir. yani toplumsal ihtiyaçlar, toplumsal üretim, toplumsal emeğe ve sahibi olmayan doğaya rağmen, bunların üretildiği alanların ve araçların, emeğin bireysel kişilere ait kılınması çelişkisidir.

Temel meselelerden birisi budur ve buradan kaynaklı sorunların çözümü de, ilgili çelişkiyi ortadan kaldırmaktır. Şu konuda, özel mülkiyete dair tüm ifadelerin özeti sadece bu iki satırdır...

Eğer dini vb gerekçeler üreterek yaklaşmıyorsanız, eğer doğanın şu ya da bu kişinin malı olduğu konusunda tanrı vergisi olduğunu düşünmüyorsanız ne ala, aksi taktirde statükodaki tüm ısrarların temelinde devlet-din ve istismara, sistemin kendini ürettiği kanıksama ve geri bilince, farkıdnalıklarını kaybetme, fetişizime(!) uğramanın getirdiği nahrumiyet vardır ve bu kaderciliğin teorik zeminde bir anlamı yoktur.

Sersemler akıllıların 7 yılda cevaplandıramayacağı soruları 1 günde sorarlar.
-------
Korku ve menfaat dalkavukluğa yol açar.
-------
İnsan korktuğuna ya da arzuladığına çok kolay inanır. La Fontaine
-------
Öküz tahta çıkarsa padişah olmaz, saray ahır olur. Çerkes Atasözü
-------
Akıllı bizi arayıp sormaz, aptal bacadan akar.
------
Su dağları kemirir, vadileri doldurur.
------
Aslanlar kendi tarihçilerine kavuşuncaya kadar kitaplar avcıyı övecektir.
------
Hürriyet, başkalarına vermedikçe alamayacağımız tek şeydir. William Allen White
------
Belki söylendi herşey,/ belki de gece bekleniyor/ yazılsın diye aynı cümle. Tüm nedenleri yeryüzünün/ bir çakıltaşına takılıp kaldı. Esteban
------
Sıradan insan kendini evrenin merkezi yapmanın yolunu arar; bilge kişinin evreni onun merkezindedir. Lao Tzu
Alıntı ile Cevapla