Tekil Mesaj gösterimi
  #6  
Alt 28-10-2012, 11:28
kemalistcan - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
kemalistcan kemalistcan isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Üye
 
Üyelik tarihi: 22 Jul 2010
Mesajlar: 337
Standart

Bu andan sonra Aleviliğin nereye gittiği ve Alevilerin kendini ne olarak tanımladığı önemli. Aleviliği tarihsel süreçler kapsamında incelememek anlamına gelmez bu. Aksine aleviliğin geldiği nokta ve olası varacağı yer anlamında kaçınılmaz olarak baş vurmamız gereklidir tarihsel süreçlere.

Kızılbaş sözcüğünün yerine kullanılan Alevi sözcüğünün henüz 200 yıllık bir geçmişi olduğu, Ali ve 12 İmam kültünün en erken 14 yüzyıl dolaylarında bu inanca simgesel ve biçimsel olarak girdiği ve çoğu kez şu an bile öyle kullanıldığı, Alevilerin önemli bir bölümünün kendini Müslüman olarak tanımlamasına karşın İslamın buyruklarını önemli oranda yerine getirmediği(hatta karşı düştüğü)ve kendi inanç-tapınma biçimlerini yaşattıkları düşünülürse; her şeye(yok etme, dönüştürme, çözülme ve karışma süreçleri)karşın hala İslam denen olgudan önemli ölçüde ayrık bir noktada durmaları onların sağlam bir direnç gösterdiklerini ve dirençlerinin düşünsel dayanaklarının sağlam olduğunu gösterir.

Aleviliğin ve Alevilerin hakkını verdikten sonra biraz da karşı gücün başardıklarına bir bakalım: Biçimsel de olsa Alevilere Müslümanım dedirtmeyi başarmış ve İslamın kimi ögelerini biçimsel de olsa Alevilerin içselleştirmelerini sağlamıştır; Kızılbaşların kendini Alevi olarak tanımlamaları ve Aleviliğin odağına yerleşen Ali ve 12 İmam kültü bunun en önemli örneklerindendir. Bu kazanım bugünkü Alevileri bağlar; oysa Sünnüleşenler, Şiileşenler, ortada kalanlar ve inanç-tapınma olanaklarından uzaklaştıkça ve güncel ideolojilerin etkisiyle ateist olanlarla birlikte yitirilenler daha bir öne çıkmaktadır.

Sonuç olarak Alevilik post modern bir çizgide ilerlemektedir. Önceleri bunu kimi Şii değerlerini biçimsel olarak benimseyerek yaparken, sonraları ise özellikle 19. ve 20. yüzyılın çağdaş değerleri ile kendi özünü harmanlayarak yapmaktadır. Bugün hemen hemen bütün Cemevlerinde Kamal ATATÜRK resminin olması, Alevilerin çoğunlukla Kamalist, Marksist ya da Sosyal Demokrat çizgide olmasından bunu görebiliriz. Ancak kimi yerlerde süreç karşı biçimde yürümektedir; onlarda kaçınılmaz olarak özlerinden uzaklaşarak tek tip Türk-İslam bağlamındaki yerlerini alacaklardır.

Bu kadar sekülerlik, dünyevilik, insanilik ile bir inancı nasıl bağdaştırabiliriz peki? Kızılbaşlık da kaçınılmaz olarak metafizik ögeler barındırmaktadır içinde; ancak benim Kabem insandır, okunacak en büyük kitap insandır, ben tanrıyım, sevgidir dinimiz bizim diyen; insanın sazlı-sözlü ekinini kuran yerine koyan ve öbür dünya inancı olmayan bir yapı için doğal olarak olanaklıdır bu. Yine kadercilikten, ayrımcılıktan uzak onca özdeyiş de bunun bir diğer örneğidir: Bozuk düzende sağlam çark olmaz; Dili, dini, rengi, ırkı ne olursa olsun iyiler hep iyidir; Cehennemde ateş yoktur herkes ateşini kendi götürür; ne ararsan kendinde ara Mekke'de, Medine'de, Kudüs'de değil... Bunun yanı sıra insanın üstünde, nefret ve ceza söylemiyle öne çıkan Allah'ı hem eleştirmek hem kınamak hem de ona isyan edebilmek ancak Alevilere özgüdür.

Yine de sonuç olarak alevilik özünde taşıdığı çağdaş değerlere karşın yine de mitsel, metafiziksel(kimileri bunları simgesel görüyor), İslami ögeler taşımaktadır; özellikle düzen ve kimi aleviler bunu oldukça beslemektedirler. Öyleyse ne kadar simgesel, biçimsel de olsa artık bunlarla anılan aleviliği(ki adında bile var) bunlardan arındırmakta bugün için çok olanaklı görünmemektedir; ancak bunun savaşımını verenler vardır. Alevilik tamamen Şiileşmediği ve çağdaş değerlere gönül vermiş kimi alevilerin, aleviliğin çağdaş özünü yadsımadığı sürece alevilik var olacaktır; ama gönlümüz yeniden Kızılbaş olmaktan yanadır...

Saygılar-sevgiler-esenlikler...
Alıntı ile Cevapla