Tekil Mesaj gösterimi
  #3  
Alt 27-08-2007, 08:13
dilaver - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
dilaver dilaver isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Kıdemli Üye
Dinlerden Özgürlük Grubu Üyesi
 
Üyelik tarihi: 28 Sep 2006
Bulunduğu yer: İstanbul
Mesajlar: 12.080

Onur Üyeliği Başarı Ödülü Başarı Ödülü 

Standart Re: Akıllı Tasarım

"Bilinçli Tasarım"cıların öncülleri

Bu iki tip din ve bilim adamına John Ray ve Charles Darwin örnek olarak verilebilir. Her ikisi de İngiliz ve Cambridge Üniversitesi’ndendir. Fakat aralarında iki yüzyıllık önemli bir zaman farkı vardır.

John Ray 17. yüzyılın önemli felsefeci, teolog ve doğa bilginlerinden biridir. Tanrı’nın bilgelik ve gücünü anlayabilmenin en iyi yolunun yarattığı doğayı incelemek olduğunu söyleyerek teolojinin felsefi boyutuna, bilimsel bir boyut daha eklemek istemiştir. Başkaları tarafından yazılmış kitaplardaki bilgileri ya da doktrinleri körü körüne kabullenmeyi doğru bulmayan Ray, mutlaka kendi öğrenme ve araştırma çabamızın da devrede olması gerektiğini vurgulayarak dinbilime önemli bir katkı yapmıştır. Hem kendi çağdaşı hem de daha sonra gelen teologların önemli bir bölümünün, doğal ya da maddi dünyanın, insanın kötülüklerden arınma mücadelesinde onun aklını karıştırıp, çelen bir etmen olduğunu ve ondan uzak durulması gerektiğini söylediği bir dünyada, John Ray’in yaklaşımı daha iyi anlaşılır.

Ray, canlıların yaşam ortamlarına uyumu ile bedensel yapıları ve işlevleri arasındaki ilişkileri aydınlatmanın çok önemli olduğunu söyler, çünkü o bunlarda Tanrısal tasarımın izlerinin bulunduğu inancındadır. Canlıları fizyolojilerine, işlevlerine ve davranışlarına göre sınıflandırarak ilahi yaratılışın düzenini, mantığını anlamayı dener (onun bu yaklaşımı daha sonra büyük İsveçli sistematikçi ve yaratılışçı Linnaeus’a esin kaynağı olmuştur). Fakat bilginin evrensel niteliği sonucu yaratılışçıların gelişimine önemli katkıları olduğu canlıların sınıflandırılma ağacı, ileriki yıllarda evrimciler tarafından canlıların akrabalık ilişkilerini gösteren evrimsel sürece destek sağlayan etkin bir kanıt olarak kullanılmıştır. Günümüzde canlılar arasındaki doğal yani gerçek akrabalık ilişkilerini ortaya çıkarmak için moleküler sınıflandırma etkili olarak kullanılmaktadır (çocuğun gerçek ana veya babasını saptamak için yapılan DNA testine benzer bir uygulama). Sınıflandırma biyolojik evrimin kalbinde yer alan bir olgudur, çünkü canlıların moleküllerine bakarak yapılan sınıflandırmanın ortaya çıkardığı evrimsel soy ağacı, tüm canlıların ortak bir ata hücreden evrimleştiği tezini destekleyen en önemli kanıttır.

John Ray bilimden teolojiye doğru açılım yapan bir din adamıydı. Ondan bir yüzyıl sonra ortaya çıkan William Paley ise doğal düzenin açıklanmasında tamamıyla felsefi bir yaklaşım geliştirmişti. O da bir Cambridge’li idi.

Paley’in bilim tarihine tanıttığı bir metaforun onun günümüze kadar gelmesinde önemli etkisi olmuştur. Paley bu metaforda şöyle bir senaryo tasarlamıştır: “Şayet açık bir arazide yürürken, yerde duran bir saat bulsam, bu saati oluşturan parçaların karmaşık yapıları ve onların bir araya getiriliş biçiminden, onun belli bir hareket etkisi yaratmak amacıyla imal edildiği sonucuna varabilirim” diyor. Paley’ e göre, belli bir işi yapmak yani zamanı ölçmek için mükemmel bir şekilde tasarlanmış bu düzeneğin çok akıllı ve yetkin bir tasarımcı ve ustanın elinden çıktığı kolaylıkla görülebilir. İşte bu “usta” ve “tasarımcı” Tanrı’dır. Paley bu yapay ve mekanik kurgulamadan sonra yorumunu doğal yapılara çevirir ve organizmaların bir saatten daha karmaşık ve mükemmel bir tasarıma sahip olduğunu söyler. Yaşam koşullarına mükemmel uyum sağlayacak şekilde yapı ve işlevleri planlanmış bitki ve hayvanların, tıpkı saati var eden saat yapıcısı gibi, “akıllı bir tasarımcısı” olmalıdır. Paley’in hipotezi genel olarak “tasarımdan çıkarılan deliller” diye tanımlanmaktadır.

İşte günümüzde evrim kuramına alternatif bir kuram yarattıkları savında bulunan “Bilinçli Tasarım Yaratılışçıları”, tezlerinde yer alan temel mantık ve kavramları yüzyıllar öncesinde yaşamış bu kişilerden almışlardır.

Yaratılışçıların günümüzdeki durumu

1950’li ve 60’lı yıllar, çok farklı disiplinlerde, 21. yüzyıl biliminin temellerinin atıldığı bir döneme denk gelir. DNA yapısının keşfi sonrası moleküler biyolojide olan atılımlar, elektronik ve malzeme bilimindeki gelişmeler ve uzay çalışmalarındaki başarılar, bilimsel bir devrimin ayak seslerini oluşturuyordu. Uzun vadede insanlığın düşünce dünyasında büyük dönüşümler yapacak bu gelişmeleri sezen o yılların dincileri, yaratılış dogmasının halka sunumunda artık, yeni bir içerik ve propaganda yöntemi ortaya konması gerektiğini anlayıp, harekete geçtiler. Öncelikle Yaratılış dogmasının standart söyleminde yer alan “Adem-Havva”, “kaburgadan kadın yaratma”, “Nuh Tufanı”, “altı günde yaratılış”, “yasak elma”, “yılanın hinliği”, “cennet bahçelerinden kovuluş” gibi kavramlardan sıyrılmış bir söylem geliştirme çabası içine girildi. Bu bağlamda “indirgenemez karmaşıklık”, “yaratılış bilimi”, “özelleşmiş karmaşıklık”, “ani oluşum”, “tasarımdan gelen kanıt” gibi, dinsel çağrışımlar yapmaktan olabildiğince uzak yeni kavramlar üretildi. Hatta iş o kadar ileri gitti ki, artık Tanrı sözü dahi kullanmaktan kaçınılıyor. Bunun yerine “Tasarımcı”, “Doğaüstü Yaratıcı” veya “Akıllı Tasarımcı” gibi nitelemeleri tercih ediyorlar.

Bu nedenle olsa gerek yaratılışçıların son dönem starlarından ve aynı zamanda “indirgenemez karmaşıklık” kavramının isim babası olan Michael Behe, yazı ve konuşmalarında dünyanın yaşı, Nuh Tufanı, Adem-Havva gibi dinsel söylemlerden özenle kaçınmaktadır. Derdini bazı hücresel sistemlerden dem vurarak anlatmaya çalışır. Ona göre bazı biyolojik sistemler, o kadar karmaşık bir bütünsellik içinde işlev görür ki, kendisini meydana getiren elemanlardan bir tekinin dahi devreden çıkması ya da bozulması, sistemi iş göremez hale getirecektir. Ona göre sistemin bu kaçınılmaz özelliği, onun bir tasarım ürünü olduğunu ispatlamaktadır. Neden? Çünkü sistemin bu çalışma düzeni onun, indirgenemez karmaşıklıkta olmasından kaynaklanmaktadır. Yani burada da Paley’in saatindeki bir çarkın çıkması ile saatin artık zamanı gösteremeyeceğine benzer bir mantık yürütülmektedir. Buna ilaveten Behe, böyle bir sistemin zaman içinde kademe kademe parça eklenmesi ile oluşmayacağını da söylemektedir. Yani her şey baştan beri orada olmalıdır.

Behe’nin genellikle kullandığı örnek bakterinin hareket organı olan kamçıdır. Araştırmacılar Behe’nin iddialarını çok kolaylıkla çürütmüşlerdir. Bunları kısaca sizlerle de paylaşmak isterim.
Alıntı ile Cevapla