Tekil Mesaj gösterimi
  #5  
Alt 27-04-2011, 20:52
Jolly Jocker - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Jolly Jocker Jolly Jocker isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Kıdemli Üye
Dinlerden Özgürlük Grubu Üyesi
 
Üyelik tarihi: 24 Aug 2008
Bulunduğu yer: Antalya
Mesajlar: 1.323
Standart

Bilim materyalisttir. Materyalizm, sadece fen bilimlerinin değil sosyal bilimlerin de temelidir. Öğretir ki, insan, sadece biyolojik değil, aynı zamanda kültürel bir varlıktır. Etrafıyla ve diğer insanlarla olan iletişim ve etkileşimleriyle kendini vareder, şekillendirir. Birey, yalnızca toplumsallığı içinde ele alınabilir. Toplumsal ilişkilenme biçimlerinin ana hatlarını belirleyen de ekonomik ve politik sistemdir. Dolayısıyla, arada çok katı ve direkt bir belirlenim olmasa da, toplumsal sistem ile bireyin karakteri ve psikolojisi arasında sıkı bir ilişki olduğu yadsınamaz. Bu da demektir ki, bireyin psikolojisi ele alınırken, onun ilişkilendiği herşey ve bu 'herşeyin' temelini oluşturan ekonomik-politik sistem ele alınmalı ve psikolojik bir sorunun tedavisi bu şekilde uygulanmalıdır. Biricik sağlıklı psikiyatri bu şekilde kurulabilir. Ancak herşey herşeyle ilgilidir ve ekonomik-politik sistemce belirlenen sadece bireyler değildir. Psikiyatri de sistemin elinde araçsallaşmıştır. Onun hastalık ve tedavi tanımları kaçınılmaz olarak egemen ideolojinin hizmetine girmiş, gerçekte sistemin mağduru olan insanları sindirme araçlarına dönüşmüştür. Konuyu bunları anlatabilmek için açtım. Yoksa bireyin psikolojisini kaba bir indirgemecilikle tümüyle sisteme bağlamak, psikiyatriyi tümden mahkum etmek v.s. için değil. İndirgemeci ve kaba bir bakış açısıyla hareket etmiyorum ama beni böyle okuyan sizlersiniz arkadaşlar.

1) akıl hastalıklarının hiçbiri kapitalizm öncesinde yok muydu? bütün akıl hastalıklarının kökeninde, sadece kapitalizm ve sömürülen işçi hakları mı var? mesela ilk çağlardaki insanlar, hiç akli denge bozukluklarını bilmiyor ve bunlar üzerinde tedavi yöntemleri geliştirmeye çalışmıyorlar mıydı?
''Tüm akıl hastalıklarının müsebbibi kapitalizmdir'' argümanını değil, ''İnsan psikolojisi, bireyin içinde yer aldığı genel sosyo-kültürel ve ekonomik ilişkilerden etkilenir; bunları görmezden gelen bir psikiyatri dinin afyon işlevine benzer bir nitelik edinir'' argümanını savundum konuda. Bu argümanı, ''Kapitalizm olsun ya da olmasın, sınıflı toplum yapısı özellikle alt sınıflardaki bireylerin psikolojisi üzerinde yıkıcı etkiler yaratır; bu etkilerin sebebini o toplumsal yapı yerine toplumdan yalıtık biçimde ele alınan bireyde aramak, bilimsel değil yalnızca egemen sınıfların işine gelen ideolojik bir yaklaşımdır.'' argümanıyla genişletebiliriz, ki genişletmiştim de. Ama sen/siz, sanki sadece kapitalizme atfen söylüyormuşum gibi 'sığ' biçimde algılayıp beni sığlıkla itham etmişsiniz. Canınız sağolsun.

2) madem ki mental bozuklukların sebebi günümüz sistemi; o halde başarılı olan psikiyatrik tedavilerin başarılı olabilmesinin altında yatan sebep ne? sistem değişmediği halde, kişinin iyileşebiliyor olmasını psikiyatrinin gerçekten başarılı olabildiğine değil de neye bağlamalıyız?
Bir avunma ve sığıntı, teselli ve huzur ihtiyacı için dine yönelen biri bu ihtiyaçlarını büyük oranda gideriyorsa bunu neye bağlamalıyız? Dinin gerçek olduğuna mı? Psikiyatrinin bireyleri dönüştürmekte başarılı olması, onun bilimselliğini ya da objektifliğini göstermez.

3) doğuştan getirilen psikolojik hastalıkları nasıl yorumlamalıyız? kapitalizm artık insanın genlerine mi işliyor? yoksa üç yaşındaki çocuklar bile emekçiler duygusal olarak sömürüldüğü için mi bu türden hastalıkları sergiliyorlar?
Ben insan psikolojisinin varlığını ya da bunun yer yer bozulabildiğini inkar ediyor değilim. Günümüz psikiyatrisinin objektif olmayıp egemen ideolojinin belirleniminde çalıştığını anlatıyorum yalnızca. Öte yandan, evrimsel olarak canlıların biyolojik yapıları, içinde yaşadıkları koşullarca belirlenir. Örneğin, iki ayak üstüne kalkmamızı gerektiren bir coğrafyaya hiç uğramamış olsaydık bugün hala daldan dala atlıyor olurduk. Biyolojik yapı, canlının yaşadığı koşullardan soyut biçimde ele alınamaz. Böylesi bir bakış açısı kişiyi evrimi inkara ve tasarıma götürür. (Küçük bir uyarı sadece.)

4) psikolojik hastalıklar sadece emekleri sömürülen işçilerde görülen hastalıklar mı? günümüzde kapitalizmin tüm nimetlerinden faydalanan insanların ailelerinde bu türden hastalıklar hiç ortaya çıkmıyor mu?
Bir kişi köle ise herkes köledir. Elbette sistemin toplumsal ilişkilenme biçimlerini belirleyen yapısı egemen sınıf veletlerinin de psikolojisini etkileyecektir. Bunda benim söylediklerime ters bir yan yok. Fakat senin/sizin görmemekte ısrar ettiğiniz şu; egemen sınıftan bir çocuk ile ezilen sınıftan bir çocuğun psikolojik sorunlarının arka planı aynı değildir. Örneğin, iki çocuğun da burnundan kıl aldırmayan, büyüklük taslama meraklısı, kompleksli tipler olmasının ardında; birinin böyle yetiştirilip etrafında böylelerini gördüğü için bu tür bir karakteri içselleştirmesi, diğerinin ise etrafındaki ''sinik'' karakterlere ve her an yanı başında olan sindirilmişliğe duyduğu bir tepki olabilir. Sonuç(kişilik yapısı) benzer olsa da etkenleri(sınıfsallık) farklıdır ama onun da kökü aynı sisteme dayanır.

5) bazı psikolojik hastalıklar genetiktir. örneğin amişlerde bipolar bozukluk görülme sıklığı dünya ortalamasından daha yüksektir. amişlerde bipolar bozulukluk görülme sıklığının yüksek olmasını, bu hastalığın genetik kökenlerinin genetikçiler tarafından da desteklenmesini nasıl açıklayacağız? demek ki artık genetik bilimine de mi güvenmemeliyiz? artık genetikçiler de mi psikayatrların günümüz sisteminin şakşakçıları olmuşlardır?
Tekrar edeyim, psikolojik sorunların biyolojik bir kökeni de olduğu önermesini değil, sorunu tümüyle biyolojik kökene indirgeyen bakış açısını hedef aldım. Bunu da psikolojiyi kullanırken canlının biyolojisinin yanı sıra içinde yer aldığı ve etkileştiği kültürün, toplumsal ilişkilenme tarzlarının ve bunu belirleyen temel etken olan üretim tarzının da dikkate alınmasının gerektiğini vurgulamak için yaptım. Canlılarda toplumsallık, kolektif yaşam ve iletişim arttıkça psikolojileri üzerindeki kültürel belirlenim biyolojik belirlenime her defasında daha baskın hale gelir. Yoksa gelmez mi? Sizin öyle bir bakış açınız var ki, gerçekten çok şaşırıyorum. Tüm canlılar evvela koşulların, içinde yer aldıkları ekosistemin, birbirleriyle ilişkilerinin gerektirdiği biçimde davranırlar. Böylece kültür oluşur ve psikoloji şekillenir. Biyolojik yapı ise, bu koşulların içindeki sık tekrarlarla birlikte evrime uğrar. Fakat siz koşulları, ilişkilenimleri, kültürü dikkate almadan salt biyolojik kökene atıfla hareket ediyorsunuz. İyi de söz konusu biyolojik kökeni belirleyen de bunlardır. Biyolojik indirgemeciliğin sonu, 'bağımsız belirleyen' gibi ele aldığınız genlerin ne tarafından belirlendiğini açıklamakta yetersiz kalıp, bunların yaratıldığı sonucuna ulaşmaya mecbur kalmaktır.

Konu Jolly Jocker tarafından (27-04-2011 Saat 21:00 ) değiştirilmiştir.
Alıntı ile Cevapla