Yıldıztozu, istatistikleri doğru yorumlamıyorsun.
40-50 Yıl önce savaş yaşandı. 1 ve 2. Dünya savaşları dönemiyle, şu anı kıyas etmek...
Çin kapitalist bir ülke. 40-50 Yıl önce emperyalizmin nimetlerinden yararlanamıyordu. Ülkeler arasında kıyas yapacaksan, zengin ile yoksulun değil, dünya kaynakları dağılım istatistiklerine bakman gerekir. Örneğin dünya kaynaklarının %60'ını, %10 tüketirse buradan nasıl bir sonuç çıkar? Geriye kalan %90'nın zenginleştiği sonucunu nasıl çıkartıyorsun? Kriterin nedir? Cep telefonu mu?
Ortada pasta var, 10 tane de insan. Bunlar bu pastayı yerken, 10 kişiden, 1'i, pastanın %60'ını, kalan 9'u, %40'ını yerse ve bu oran zamanla değişirse ne olur?
Sömürü nerede gerçekleşir? Üretim alanında.
Üretimin mahiyeti nedir? Kapitalisttir. Amacı nedir? Kar. Esasında üretimin amacı ne olmalı? İhtiyaç. Yani kapitalistler fakirin hayat kalitesini arttırmıyor. Bakış açın tek taraflı. Yani onca insan emek harcamıyor,üretmiyor da, sanki kapitalistler lütuf olarak sunuyor gibi...
İkincisi kıstasları altın üzerinden yapman gerekir. Örneğin asgari ücretle 10 Yıl önce ne kadar altın alınabiliyordu, şimdi ne kadar alınabiliyor? Neyse, bu tür konular açısından yargıya varmak, bu kadar basit kıstaslarla olmuyor. Bugün böyle denir, yarın şöyle bu tür kıstaslarla.
Mesele basit;
Pasta örneği gibi. Doğa ve kaynaklar.
10 kişi, 10 dilimli 1 pasta. 2 Kişi, pastanın 7 dilimini ele geçirirse, kalan 8'i, 3 dilime talim eder. Kapitalizm gibi sistemlerde ise, 8 kişi(ya da 10kişi, tümü!) pastayı üreir, o 2 kişi(X) kapitalist pastanın
tümünü alır. Kalan 8 kişiye(Y), eğer pastadan yemek istiyorlarsa, kendinlerine hizmet etmeleri ve hizmetlerinin derecesi, çıkar sağlaması vb oranında pay bırakacağını söyler.
2 kişi 7 dilim alırken, 8 kişi 3 alırsa -> A durumu
2 Kişi 7,5 alırken 8 kişi 2,5 alırsa -> B durumu...
Hasılı mesele bundan ibaret. Asıl mesele pasta ve 10 kişinin içinde olduğu bu durumu değiştirmek, düzeltmektir.
Buna karşıt olarak, kişiler ve göreceli örnekleri öne sürerek, iyi-kötü gibi kıstaslar oluşturarak -bilimsel deği, 2 kişinin %100'ü alıp, diğerlerine kendilerine hizmetleri ölçüsünde %30 pay bırakmasının iyi olduğundan söz etmek, ilgili sorunu hem aşmıyor hem çözmüyor hem de ilgili sorunu görmezden gelmemizi sağlamıyor.
Bu sorunun aşılması basit olmayacaktır, çetrefilli yollardan geçecektir, çatışma zeminleri olacaktır, aşmak için bir değil belki 10 kez denenecektir. İlgili meseleye karşın, öen sürdüğün tarzda kıstaslar, gerekçeler anlam ifade etmiyor Yıldıztozu, zira alakası yok.
Kapitalizmin eşitsiz, dengesiz bir dağılımı da vardır. Sermaye yayılmı, kaynak dağılımı dengesizdir. Örneğin şu ya da bu batı ülkesinde yaşam standardı yüksek derken, dünya kaynaklarının bu ülkelere hangi oranda aktığına bakmak gerekir. Yani birileri zenginleşiyorsa, bunun 3 katı ülkelerde yoksullaşıyor demektir. Tüm bu ülkeler kapitalisttir ve zaten emperyalizm konusuna da değiniyoruz.
Yoksul ülkelerde 100 yıldır kapitalizm var. Yani kıstas oluştururken seçici davranırsan yanlış yargılara varırsın.
Senin 1 pastan var, komşunun da 1 pastası var.
Siz 10 kişisiniz ve bunlardan 2 tanesi kapitalist.
Sizin 10 dilim 1 pastanız var ve 2 kapitalist bunun 7'sini aldı diyelim.
Kaldı 3 dilim.
Komşu ülkenizinde 10 dilimli 1 pastası var. Siz emperyalist bir ülkesiniz.
Onun pastasından 3 dilim aldınız.
Şimdi sizin pastanız büyüdü. Böylece elnizde +3 dilim ve böylece sizdeki dilim sayısı 13 oldu. Komşunun ise, 7 dilime düştü.
Sizdeki 13 dilim pastanın 9'unu kapitalistler alırsa, kalan 4 dilim, 8 kişi paylaşır. Komşunuzda ise 7 dilim pasta kalmıştı. Bunun 5 dilimini kapitalistleri alır. Kalan 2 dilim ise 8 kişiye pay olur(sistemin koşul ve işleyişiyle)
Şimdi, sizin 2 kapitalistiniz, "9 dilim pasta aldı. Sizin 8 halkınız, 4 dilim" aldı.
Sömürge kapitalist komşunuz da durum, "5 dilim kapitalisti aldı, 2 dilim halka" pay oldu.
Sonuç;
Kapitalist ---- Halk
- 9 Dilim ----- 4 dilim (zengin dediğin ülke)
- 5 Dilim ----- 2 Dilim (yoksul dediğin ülke)
Çin'i örnek vermiştin(Çin yukarıdaki örneği başardığı için yükseliyor). Örneğin sömürge ülkelerin dışa bağımlı bir ekonomisi olduğu söylenir, bu doğrudur ancak gerçek şu ki, emperyalist ülkelerin de ekonomisi dışa bağımlıdır. Bağımlılığın karakteri farklı tabi ki, ayrı bir konu.
Komşudan pay alabildiğin sürece, daha fazla pastaya sahip olacaksın... Ya alamazsan? Bugün batı, dünya kaynaklarının (ABD de dahil) %60'ını almaktadır. Artık komşularından 3 dilim pasta dilimi alamaz ve nu bugün değişse, etkisini hemen görebilir misin?... Hayır, ancak bir süre sonra etkileri görülmeye başlar.
* Kapitalist devletler önce kazanılmış sosyal haklara yönelir, saldırır.
Evvelce 2 dilim fazla pay alan ve bunu da mücadeleyle elde etmiş olan halk, görece daha bilinçli olduğu için, direnir.
* Kapitalistler statükoda direnir. Kapitalistler de elbette, komşudan ç-alamadığı 1 dilim pastadan olmuştur, onlarda şikayet ederler ve kapitalist devlet, işçi-emekçiden alıp, bu kapitalistlerin kurumlarına yatırır!
* Sosyal hakları kırpılan, düne göre yoksullaşan halk eyleme geçer, örgütlenmeler artar. Kapitalistler sermaye, çıakr ve statüko kaygısını ekonomik olduğu kadar siyasi olarak da yaşamaya başlar.
* Kapitalist devlet gittikçe sertleşir ve kitleleri enfekte edecek yollar, taktikler siyasetin belirleyeni olmaya başlar. Irkçılık, dincilik, milliyetçilik şu ya da bu aidiyetçilik, sürü toplumu yolunda mesaiyi arttırır ve zaten yoksullaşmakta olan bir toplum için kolayca yerleşir. Bu yaman bir çelişkidir, toplum, bu tarz siyasetle güçlü olacağını düşürken aksine kendisini çaresiz bırakmaktadır sürüleştirmektedir, ama başka bir konu.
Eğer kapitalizm, verili koşullarda satükosunu koruyamayacak veya kapitalistlerin çıkarları, kabul edebilecekleri seviyelerin altında riske düşecekse, faşizme yönelim ve yatırımlar başlar, özel çaba sarfetmeleri gerekmiyor, yani faşizm kapitalist çıkarlarca otomatikman olarak da örgütlenebilir.
Neyse nereye varacağı ve nasıl olacağı ortada, bu 1 ve 2. Dünya savaşlarında zaten yaşanmıştır(çünkü emperyalist ülkeler birbirlerinin pastasına göz koyunca, pasta israf olunca olan olmuştur),
şimdi olsun, şimdi yine yaşanacak.
Yıldıztozu, öyle anlık bakıp, basit örneklerle yargılarla oluşturuyorsun, günübirlik...
Örneğin Türkiye'de 30 yıl önce, 1 öğretmen maaşıyla, kaç altın alabiliyordu, şimdi kaç adet?
http://www.ogretmenlerhaber.com/maas...-2-h16000.html
Örneğin 30 yıl önce, 3600 gün prim ile, 45 yaşında emekli olabiliyordun, şimdi 65 yaş ve 5000 küsür gün prim
Bazı ürünlerin ucuzlaması vb elbette gelişen teknoloji, GDO vb, emek sömürüsünün, ucuz iş gücü ve işgücü ticaretinin getirileri
vb bir süreliğine(40-50 yıl belki) yoksulluk, alım gücü arasındaki ilişki açısıdnan rol oynayacaktır, ancak tüm bu koşulların eşiği, doyum, kırılma noktaları var....
Mesele sadece sömürüyü ortadan kaldırmak meselesi değil ki, hak, hukuk meselesidir de. Örneğin kapitalizmin gelir, dağılım(pay-yukarıda örnekledim) adaletsizliğini de ortadan kaldırmak vs.
Elbette kara propagandalarda söz edildiği gibi değil, emek, katkı belirleyici değerdir, ölçüt bellidir. Gelir dağılımı adaletsizliği ve o oran hesaplarının neye göre ifade edildiği iyi kavranmalı. Günübirlik gelip-geçici, görece ve basit örneklerle kendini kandırmış olursun.
Tabi ki zengin ile yoksul arasındaki uçurum yükseldikçe, yoksullar daha da yoksullaşıyor, ama bunun etkisini hemen şimdi sokağa çıkıp, kafana göre ve eklektik(seçici) olarak seçtiğin örneklerle, ürünlerle göremezsin.