Arap yarımadasında bilinen 100 civarında Kabe benzeri kutsal alanın olduğudur, Kusay’ın yaptığı sadece siyasi ve ticari nedenlerle ait olduğu kabilesinin yaşadığı Mekke kutsal alanını yerleşkeye çevirmesidir aslında, diğer bölgelerdeki bu kutsal alanların büyük bir kısmı zamanla kaybolmuşsada bazıları İslam’ın ilk dönemine kadar varlığını sürdürebilmiştir. Kusay’ın yaptığı dinsel devrim niteliğindedir ve kendisine kadar yere bitişik olan ve bir yapı niteliği taşımayan Mekke kutsal alanına (büyük olasılıkla tarih öncesi bir
Altar’a ait olan genelde dört dikili taştan oluşan ve kutsal kabul edilip, gündönümü, erkekliğe geçiş, tedavi merkezi vb. amaçlarla kullanılan yer) yaptığı
Kabe adlı bina (bölgedeki benzer tüm kutsal alanlarda Kabe adı ile adlandırılıyordu) ve Hicaz’daki saygın ve önemli totemleri bu yapı içerisinde muhafaza altına alması ile dinsel birlikteliği sağlayarak sadece Mekke’nin değil aynı zamanda Hicaz’ında dini kontrol eden egemen gücü olmuştur, bu aşamadan itibarende bir çok kutsal alan ve pazar/panayır bölgesi tarihten silinmiştir, yapılan bir nevi dinsel tekelleşmedir yani dini ve ticareti tekel altına almaktır ve devletleştirmektir. Din Mekke için hem ayrıcalıklı bir egemen güç olma yolunu açmış hemde ticaretin en önemli kaynaklarından birisi haline gelmiştir. Kutsal kabul edilen bir yerin üzerine sonraki medeniyetlerce aynı şekilde tapınma yerlerinin yapılması sadece Mekke’ye özgü değildir, Selçuk’taki
İsa_bey_camii duruma en güzel örnektir; İlk tapınağın Kibele adına yapıldığı arkeolojik kazılardan bilinmekle birlikte esas ününü Dünya’nın 7 harikasından birisi olan
Artemis_tapınağından almaktadır söz konusu yer.
Kusay sonrası ticaret ise ardıllarının hem kuzey hemde güney bölgelerindeki egemen devlet ve kabilerle yaptıkları ilaflar (ticari antlaşmalar) neticesinde olabilmiştir ve bilinen anlamda ilk uluslararası ticareti yapanda Kusay b. Abdülmenaf b. Haşim’dir. Mekke’nin özelliği ticari bir istasyon olması değildir, aksine bu istasyonların tam ortasında olmasıdır. Su bakımından oldukça sorunlu bir bölgede ve su kaynakları tamamen yağmurlara bağlı olan ve sık sık yağmur mevsiminde sellerle boğuşan küçük vadilerden oluşan ve Kusay’a kadar sık dikenli çalılık ve ağaçlardan oluşan Mekke’nin, Kusay gibi stratejik bilgiye sahip bir lider tarafından şehir olarak iskan edilmesi sadece ticaret istasyonlarının tam ortasında olması değildir elbette. Birincisi kutsal bir alan içeriyor olması ve ikincisi ise savunmasının kolay olması ve en önemli faktör olarak kendisininde dahil olduğu kabilenin bu bölge çevresinde yaşıyor olmasıdır. Günümüzde Kabe olarak adlandırılan bölgenin tarihsel tanımlar neticesinde
Hitit’lerin_Yazılıkaya örneğine benzer bir özellik taşıdığı söylenebilir, bilinen en eski kutsal alan
Göbeklitepe’deki yapı ise kareye yakın özelliği ile Kabe’nin Kusay öncesi dönemine ışık tutmaktadır . Kusay’a kadar bölgede yerleşke olmayıp çevresindeki yaşamaya daha uygun vadilerde yaşam sürmüş ancak bir gecede Kusay ve birleştirdiği Kureyş kabilesi söz konusu bölgeye yerleşerek dönemine göre daha medeni bir kutsal alan yaratmıştır. Kutsal alanın bekçileri ve hizmetkarı olarak Kureyş kabilesi tüccarları Arap yarımadasında haram aylarda dokunulmazlık kazanarak lokal ticareti tekellerine aldıkları gibi ilerleyen dönemde de Ebu Süfyan örneğinde olduğu gibi Taif ticaretinide kontrol eder hale gelmişlerdir. Tıpkı Anadolu’da ortaya çıkan Hristiyanlıkta olduğu gibi yerel dinsel inanışlar zamanla evrilerek ve şehir devlet ve ardından kurulan devlet kurumlarının ihtiyaçları neticesinde evrim geçirerek bildiğimiz İslam şeklini almıştır. Kusay’ın Mekke’yi imar etmesi ve Kabe din ticaretini organize etmesi içinde bir araya getirdiği Kureyş’in içindeki dengeleride gözetmesi gerekçesi ile bir çok yeni görev ve görevli çıkarıp atamış ve yönetimi en güçlü aşiret/koldan yana düzenleyerek ilkel bir ticaret şehri kurmuştur.
İslam tarihçilerinin öne sürdüklerinin aksine günümüzdeki anlamıyla bir uluslar arası ticaret ancak ticaret yolu üzerindeki egemen güçlerle işbiliği neticesinde ve 6. YY’ın ikinci yarısından sonra yapılagelmiş olmakla birlikte söz konusu ticaret, Mekke tüccarlarının birleşik bir kervan oluşturarak ve geçtikleri bölgelerden aldıkları askeri koruma desteği vasıtası ile uzun bir dönemde ve senede iki defa olarak kuzeye ve güneye gönderilen kervanlarla yapılmıştır. İslami kayıtlar neticesinde Ebu Bekir, Ömer ve hatta Muhammed’in bu kervanlar vasıtası ile Şam’a gittikleri bilinmektedir. Mekke’nin esas ticari başarısı lokal pazarı elinde tutması ve dinsel yaşamı ticarete çevirebilmesinde yatmaktadır.