Turan Dursun Sitesi Forumları
Geri git   Turan Dursun Sitesi Forumları > Felsefe > Felsefi Tartışmalar

Cevapla
 
Başlık Düzenleme Araçları Stil
  #11  
Alt 14-12-2016, 20:40
Save The Day Save The Day isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Yasaklandı
 
Üyelik tarihi: 20 Feb 2016
Mesajlar: 859
Standart

Felâsife´isimli üyeden Alıntı Mesajı göster
Farklılık illa kılıçların çekildiği insanların bir birlerini öldürdüğü anlamına gelmez, elbette böyle olduğu durumlarda vardır ama illada böyle olur diyemeyiz. O yüzden ben farklılığı sorun olarak görmem, bilakis iyi bir şeydir, hatta bugün düşünce orucu konuma tamda bu meyanda bir bölümde ekledim, dinamiklik candır dedim sonunada.

Bu aslında bir hayal, böyle bir dünya olmadı, geçmişten gelen dünyada böyle değildi, dünya bugünlere farklılıklarıyla geldi, insan, hayvan, bitki vs. hatta bir sürü düşünce farklılıklarıyla da geldi.

Bunu değiştirmeye çalışmak, ya da sorunlu görmek olmayacak bir işe kalkışmak gibidir bana göre.

Dediğim gibi siz bir şeye inanın ve onun doğruluğundan da emin olun, devam edin, illaki o şeyin sonuna geldiğinizde onu anlarsınız. Nihayetinde her şeyin bir sınırı vardır.

Bir dağın zirvesine tek yoldan çıkılmazmış, kararınızı verin ve ilerleyin. "karar" vermeniz önemli, birilerinin koyduğu ölçüler sizi bağlamaz, siz doğru bildiğinizden gidin, o doğruysa da yanlışsa da en sonunda, elinizde kıyas edecek bir done olacaktır...
Ya doğru yapmışınızdır, ya da yanlış yapmışınızdır.

Bunu sona gelmeden bilemezsiniz.
Şimdi kılıçların çekilmesi ve öldürmekten söz ettiniz değil mi. O durumlara bakarsak farklılık görev almamış mı? Farklılık sorun çıkarmamış mı? Farklılık sebep olmamış mı? Aynılık mı olay çıkarmış? Tabi şimdi genelleme ve istisna konusu da kafaları karıştıran ilginç bir konu. Şimdi insan tek kafalıdır, işte efendim bir elinde 5 parmak vardır vs şeyler söylesek bile istisna çıkabiliyor. Ama gerçekten kafa karıştıran bir mevzu bu genelleme mevzusu. Yani o olay çıkan şeylere baksak farklılık rol oynamamış mı? Yani işte tartışma olmuş, kavga olmuş bi bakıyoruz anlaşamamışlar işte efendim birisi öyle demiş, diğeri de kabul etmemiş farklı şeyler öne sürmüşler ve olay çıkmış. İşte bu sorunların temelinde farklılığı görmüyor muyuz?

Aynılık ortaklık falan hayal demişsiniz. Valla hayata baktığımızda farklılıklar feci göze çarpıyor. Ortaklıklar hayata tutuyor belki de insanı kim bilir. Yani ortaklıklar aynılıklara falan bakarak demiştim ben aynı olsa ne güzel olurdu falan diye. Tamamen aynı olmasa bile aynılığın ve ortaklık çok daha fazla artabilir. Zirveyi görebilir. Görür mü bilinmez ama neden olmasın. İşte farklılıkla günümüze geldiler demişsinizya. Hayatta biliyorsunuz bir mücadele var. Farklılıktan doğmuyor mu bu? Zıt kuvvetler çarpışıyor di mi birbiriyle. Bir mücadele alanı var hayatta kalmaya çalışıyoruz. İşte farklılıklar yüzünden mücadele edip üstün olmaya çalışırız ya da hayatta kalmaya çalışırız. Bu farklılıklar bizi mücadeleye zorlar. Diğerini yok edip ya da uzak durarak kendini ve aynılıkları olanı koruma olayı var. Yani farklılık sorunu çıkartıyor, zıt şeyler çarpışıyor ve ölümüne mücadele var. Tabi bu mücadele değiştirilebilir mi diye bakarsak değiştirmeye çalışmak bile bir mücadele değil midir. Mücadele hayatın gerçeği değil midir. Yani şu da olabilir birisi mücadeleyi sever, zoru sever, farklılıkları sever vs ama ben sorun olarak görüyorum.

İnanmak diyorsunuz peki doğruluğunu kabul etmek manasında mı? Yoksa dine inanmak gibi mi kullandınız? Ben genel geçer doğruların peşindeyim. Olguların peşindeyim. Gerçeklerin peşindeyim bana bu tür şeyler gerekmez. Yani subjektifi aşıp objektife ulaşmayı yeğlerim. İşte bu farklılıklar da öznel, subjektif gibi şeyleri ortaya çıkarmıştır. Yani kendi dünyanda tamam öyle takılınabilir dediğim gibi ama diğer insanlarla biraraya gelindiğinde ortak şeyleri yakalamak lazım ki anlaşma olsun, iletişim olsun konuşma olsun vs. İşte farklılık sorun yaratıyor. Ben aynılıkları severim. Tabi birisi de özneli subjektifi, farklılığı şunu ya da bunu sevebilir. Aslında sorun görün görmeyin şu subjektif, öznel, objektif ve nesnel konusu çok önemli. Onu bir halletmek lazım. Şüphecilik akımı var mesela. İşte benim bahsettiğim o eleştiriler şüphecilikten de beslenir. Yani objektif ve nesneli olaya kattırmak lazım el atması lazım. Tabi objektif nesnel falan mümkün müdür, akıl öznel midir, düşünceler öznel midir, yorum nedir vs bunlar da mühim diye düşünüyorum.
Alıntı ile Cevapla
  #12  
Alt 14-12-2016, 21:03
Felâsife - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Felâsife Felâsife isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Üye
 
Üyelik tarihi: 19 Jan 2014
Bulunduğu yer: Hayret!
Mesajlar: 4.039
Standart

Save The Day´isimli üyeden Alıntı Mesajı göster
Şimdi kılıçların çekilmesi ve öldürmekten söz ettiniz değil mi. O durumlara bakarsak farklılık görev almamış mı? Farklılık sorun çıkarmamış mı? Farklılık sebep olmamış mı? Aynılık mı olay çıkarmış?
İsterseniz ilk cümlemi tekrar okuyun... farklılıklar elbete çatışma sebebi olabilir ama sadece çatışma sebebidir diye bakarsak hata olur ve bu yüzden o tukaka, aynılık harika diye felsefe güdersek bu yanlıştır !...

Ben size aynılığın da olumsuz statik taraflarını bahsedebilirim sorun o da değil, sorun karar vermekte.
Gerçi karar vermişsiniz aynılık iyidir diyorsunuz, çok güzel bunda ilerleyin derim. Bunun sonuna geldiğiniz de bilmediğiniz şeyleri de öğrenirsiniz diyorum, ha ben geldim diyorsanız eyvallah.
Sona gelen adam zaten soruda sormaz, çünkü o artık kararlıdır, nettir.

Sevgiler

Derinde ittifaklar var, yüzeye çıktıkça ayrılıklar.
Zıtlar temelde aynıdır, gayrı hikayedir ayrılıklar.
Artık yersen bu ayrılıktır, yemezsen de aynılıktır.
Aynılaşanlar ayrı olamaz, kandırmacadır ayrılıklar.
Alıntı ile Cevapla
  #13  
Alt 14-12-2016, 22:27
spartacus - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
spartacus spartacus isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Kıdemli Üye
Dinlerden Özgürlük Grubu Üyesi
 
Üyelik tarihi: 06 Apr 2006
Mesajlar: 12.673

Onur Üyeliği 

Standart

Save The Day´isimli üyeden Alıntı Mesajı göster
Duyu organları kişiye özeldir yani subjektif demişlerdir.
Yanlış, duyu organları nesneldir, nesnedir, maddedir, madde ile ilişkilidir, tüm duyu organlarına yansıyan da, iletilen de maddidir, yorum bu süreçten sonra gelir...
Save The Day´isimli üyeden Alıntı Mesajı göster
Subjektif şeylerden hareketle objektif bir gerçekliğe varılamaz demişlerdir. Herkesin kendine göre yorumları olabilir, üşüyen için rüzgar soğuk, üşümeyen için soğuk değildir demişlerdir.
Eksik ve yanlış...

Konu yanlış ele alınmış gidilmişkim oldukları belirsiz belki felsefeci değil lafazan teologlardan yada ortaçağda kalmış İDEALİST filozofların ÖZNELCİLİĞİ'yle nesnel(objektif) ve subjektif yorumu yapılmış, daha önce de işlediğimiz ve aynı türden yanılsamaların örneği olarak öne sürülen renkler ve zevkler meselesi gibi... Eğer objektife dair konuşacaksan, kişilerin yorumunun hiç bir değer taşımadığı esasdır, o nedenle bilgi'de kişilerin kişisel yorumu kaale alınmaz, maddi-fiziki etki ne ise ona bakılır, hiç bir felsefeci, filozofta senin bu türden lafazanlık ve keyfiyet örneklerin için bir dakikasını bile haracamaz, harcamaya değer görmez. Kilise menşeili teolog-idealistler hariç, biz onlara ne filozof ne de felsefeci demiyoruz zaten, lafazan veya felsefe sefili diyoruz. Örneğin kozmoloji bilim iken, astroloji bilim değildir, ve sen illa dayatıyorsun ki astrolojide bilim sayılsın, sırf sen öyle istedin diye teoloji, astroloji, mitoloji, metafiziği felsefe-bilim kabul edilsin, bilim ciddiye alsın ve lakait biçimde de felsefeci öyle diyor, bilim insanı öyle diyor diyede işine geldiği gibi çarpıtıyorsun, üstelik konuları ele alma biçimin muğlak ve yetmiyor muğlak, genel lafızlar üzerinden özel sonuçlar üretmeye çalışıyorsun... bu bağlamda hiç bir astrolog'a, kozmolog demiyoruz, işte bu örnek dahi senin aylardır anlayamadığını anlaman için yeterli, geliyorsun, astrolojiyi öne sürüp, vay efendim A astrologu böyle demiş, A'ya göre öyleyse, B'ye göre şöyleyse biz neyin gerçek olup olmadığını nasıl ayırt edeceğiz türünden sorular soruyorsun. Astrolog yıldızları hal, hareketlerine bakarak insanalrın hayatına dair tamamen yıldızlarca belirlendiğine dair iddia ortaya atıp yorum yaparken, kozmoloji evreni, gök cisimlerini nitelikleri, özellikleri, ilişkileri -OBJEKTİF!- temelinde inceleyen bilimdir, ne görür, gözlemlerse onu söyler, astrolog ise ne görür, ne gözlemler yani ortada hiç bir algı, veri yoktur, gaipten masal okur(yani tahmin bile değildir), bu bilgiyi vermemden dahi artık idrak ediyor olman lazım değil mi? Artık e dair, e göreliğin OBJEKTİF ZEMİN ve bağını idrak edip, safsata sorular sormaktan ve vaktini safsatayla kafa karıştırmaya harcamaktan vazgeçmen gerekiyor değil mi?
Vay efendim A öyle diyorsa biz nasıl değerlendireceğiz, örnekle gidelim işte, Astorlog masabaşına oturup efendim mars'ın konumu şu oldu, bugün yengeç burcunda olanlar yeni bir aşk bulacak, praya boğulacak, iyi haber alacak diye diziyorsa siz tüm yengeç burcunda olanları gözlemleyeceksiniz(objektif zemin), bakalım dedikleri olacak mı? İşte basit, görüldüğü üzere belirleyici olan ne imiş? Gözlem tabanı işte o tabana ne denirmiş ojektif, bu kadar basit. Öylese Bilim-Felsefe'nin de bilgi'ninde alanı, tabanı ne imiş, Gözlem, böylece sen A'ya göresini, B'ye göresini esas ölçütmüş gibi dayatmaktansa, asıl belirleyici olana yani gözleme yöneleceksin ve soru sorup, bunca karışıklık üreteceğine, buna önem versen daha yararlı şeyler için zaman harcamış olursun ve örneğin oturduğu masadan gerisinden sallayıp, sıkan falcı(astrolog ilintisi) Taslaman'ın söylemlerine müptela olmaktansa, GÖZLEM TABANINI sorgulayıp, soracaksın, iddia ettiği asli unsurun gözlem tabanı yoksa, dıdığının, dıdığının dıdığını yani ikincil, üçüncül dolayımı asli unsurun delili olarak sunan türden zırvalıkalrda da, meselenin aşılması sorunu, bu kadar basit işte, asli unsurun gözlem tabanı nerede diye soracaksın -ki astrolog ile kozmolog arasında ayrım yapabilesin, böylece felsefe+bilim insanı ile lafazan-falcı-teolog arasında da, söylemleri arasında da ayrımı yapabilesin.

Tek derdin astrolojiyi haklı çıakrtmak, A'ya göre öyleyse, B'ye göre şöyleyse biz nasıl ayırt edeceğiz ki -GÖZLEM, sen yeterki gözlemle veya gözleme dayan, A şöyle demiş, B böyle demiş önemi yok, asli unsur değillerdir ve asli tabanımız gözlemdir, milyarlarca insan gözlem tabanını esas alsa, sanıyor musun ki bunca zırvalık üretip, cehaletten beslenenler ortalıkta boy gösterebilecek, al işte sorduğun sorunun cevabı çok basit, karmaşıkalştırıp tekrar, tekrar sormanın anlamı yok- astroloji bilim değildir, yok teologları örnek alıp aynı yöntemle bu seferde teolojiyi haklı çıakrtmaya çalışıyorsun, biz ise sana tekrar edip duruyoruz, gerçek bir filozof ve bilim ve bilgi insanı için A'ya görelik, B'ye görelik ne ölçüttür ne kıstas! Vay efendim bilmem ne gezgeni bilmem ne konumuna geldiğinde, Eylül ayında doğanlar şunu yaşayaak, bunu yaşayacak, bunlar sadece uyduruk, ama sen oturup A'ya göre öyleyse, ya gelecekte öyle olursa, yok geçmişte öyleyse, zırva üretiyorsun ki haklı çıkartasın.(işte asıl derdinin, muzdarip düştüğün sorunun bu, kendini kandırmak ve bönlüğe ikna etmeye şartlanmışsın tek derdin kalmış zırvaları haklı çıkartmak çabası!)

Save The Day, neredeyse 1 yıldır süreğen FELSEFE, BİLGİ deyip, ÖZNELCİLİĞİ, kişiye göreliği ESAS!!! OLARAK ve idealizmi işliyorsun ve felsefeyide yanlış yutmuşsun... Bir ortamın ISI'sı, kişiye göre değildir, kişiye ve görüşüne rağmendir, işte bir örneği dahi işlerken OBJEKTİF İLE SUBJEKTİFİN ayırdımını sanki BİLEREK karıştırmış durumdasın, amacın bulanıklık oluşturmak mı, sersemleşmek ve sersemleştirip, bönleşmek mi?...

Sitem dolu yazdım çünkü, seninle tam 1 yıldır her açtığın konu bu iken, 1 yıldır defalarca aynı konuları yazıştık, ama hala nasıl oluyorsa defalarca işlenmiş aynı soru-konu bağlamında farklı kelimelerle başlık açıyorsun, bozuk plak gibi sardırmış durumdasın.. lafazanlığı ve uyduruğu haklı çıakrtmak çabasından vagzeçmelisin, ne fizik ne de gerçek sizin istediğiniz gibi olmaz, olmak zorunda değil, siz basit gerçeği, burnunuzun ucunu çözmeye, anlamaya çalışırsanız bu kafi..

Sen A yada B ye göre havanın ne durumda olduğunu tartışıyorsun... Ama sorunu gidip havanın kendisinin(!) sıcak ya da soğukluğuna bağlıyorsun, ikisi farklıdır ortamın durumu A ve B'ye rağmendir...

yani defalarca örnek verilmiştir
bana göre dünya üçgendir dersem bu DÜNYA'nın şeklini belirlemez, o halde bana görelik(yani öznel ve öznelcilik) esasıyla nesnel(objektifi)-dünyanın göreliğini- bu şekilde ilintilemeyezsin, yaparsın da anlamsız olur, böylece işin mihenk taşı, göz, kulak, burun vb MADDİ zemine yaslanmaktır, gideceksin dünyayı gözlemleyeceksin, A ne demiş, B ne demiş bağlayıcı değil, işte objektiflik de buna denir.

Objektif şeylere nasıl ulaşacağız demişsin birde? Bu nasıl bir soru? bu soruyu defalarca sordun ve defalarca yanıtlandı, hala neden soruyorsun?!, senin iraden yani zihninin dışında duyu organlarına(MADDE! NESNE, NESNEL, SOMUT! OBJEKTİF) yansıyan her şey objektiftir, nasıl erişeceksin de ne demek?, zaten erişmişsin yorumdan-subjektifinden söz ediyorsun -ki yorum erişmekten sonraki iş!

Bir insan kuru fasulyeyi sever, diğeri beğenmez olabilir, kuru fasulyenin objektifliği, öznelerin O'na dair beğenip, beğenmeme, tercih edip, etmemesine bağlı değil, AKSİNE, objeye dair öznel(kişisel) beğenip, beğenmeme, şöyle ya da böyle yorumlama vb, OBJEDEN sonra gelir(kaçıncı tekrarım bilmiyorum, ama sen bu 10. kez yapılmış ifademi idrak ettin mi? önce ne gelir? kavrayabildin mi?), bu türden hatalı değerlendirmelere ise ÖZNELCİLİK denmektedir ve sadece idealizmde vardır, öznelcilik materyalizmde he esasen hemde safsata olduğu için yoktur!...

Rüzgar örneğin gibi, rüzgarın kişiye göre soğuk mu vurup vurmadığından önce ne gelmektedir? Rüzgar, işte objektif olan odur, kişinin zihnine göre rüzgarın nasıllığı sorunu kişiyi bağlar, ve rüzgardan ve tespitinden(erişimden!) sonra gelir...

Kızma ama bozuk plak durumu olabilir mi?

Duyu organları subjektiftir deyip sonrada soru soruyorsun yahu, hemde felsefeciler öyle demiş diyorsun, kim bu sersem-sefil felsefeci?...

bende sana senin gibi sorular sorayım o halde

Biliriz ki ateş soğuktur, elimizi ateşe uzattığımızda elimiz neden buz tutar?

peki ateşin soğuk olduğunu mu biliriz ki, buna bağlı soru sorasın...

Sersemler akıllıların 7 yılda cevaplandıramayacağı soruları 1 günde sorarlar.
-------
Korku ve menfaat dalkavukluğa yol açar.
-------
İnsan korktuğuna ya da arzuladığına çok kolay inanır. La Fontaine
-------
Öküz tahta çıkarsa padişah olmaz, saray ahır olur. Çerkes Atasözü
-------
Akıllı bizi arayıp sormaz, aptal bacadan akar.
------
Su dağları kemirir, vadileri doldurur.
------
Aslanlar kendi tarihçilerine kavuşuncaya kadar kitaplar avcıyı övecektir.
------
Hürriyet, başkalarına vermedikçe alamayacağımız tek şeydir. William Allen White
------
Belki söylendi herşey,/ belki de gece bekleniyor/ yazılsın diye aynı cümle. Tüm nedenleri yeryüzünün/ bir çakıltaşına takılıp kaldı. Esteban
------
Sıradan insan kendini evrenin merkezi yapmanın yolunu arar; bilge kişinin evreni onun merkezindedir. Lao Tzu
Alıntı ile Cevapla
  #14  
Alt 14-12-2016, 22:42
Sundance Sundance isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Üye
 
Üyelik tarihi: 20 Jul 2014
Bulunduğu yer: İstanbul
Mesajlar: 590
Standart

Save The Day´isimli üyeden Alıntı Mesajı göster
Kimine göre soğuk, kimine göre sıcak ama ölçümle tak diye ortaya koyulduğunu belirtmişsin dostum. Ölçüm yani bilim di mi ve matematik. Onlar da insan aklının ürünü değil mi? O zaman kişiden kişiye değişemez mi? Kabul değil mi sadece?
Matematik bir araçtır sadece. Ölçüm için kullandığın referansın da farklılık gösterebilir. Mesela sen dersin 24°C ben derim 75,2°F. Farketmez, önemli olan ölçerek realiteyi tanımlıyabiliyor olmandır.

30 cm uzunlukta bir cetvel sana göre 29 cm, bana göre 31 cm uzunluğunda gözükmesinin önemi yoktur. O cetvel 30 cm uzunluğundadır, birimi inç'e de çevirsen, sayısal sistemi ikiliğe de değiştirsen tanımladığın realitede aynıdır. Sen de gelsen, başkası da gelse tanımladığın yine değişmeyecektir. Böyle olunca kabul olmaktan çıkıp realite oluyor artık edindiğin bilgi.

Save The Day´isimli üyeden Alıntı Mesajı göster
Allah'ın ölçümü konusuna şöyle bakabiliriz. Şimdi bu tanrı tartışmalarında tanrının ispatının yapılması istenir. Çeşitli argümanlardan söz edilir. Bazıları ise var olan şeyleri göstererek aha tanrı bu der. Yani evren, madde, enerji vs tanrı diyenler var. Tanrı her şeydir diyen(ler) de var. Yani öyle bakarsak gayet de ölçülüyor. Hatta bilimsel kanıtlı olmuş olmuyor mu?
Bir tanım uydurmak o tanımın ölçülebiliyor olduğunu göstermez. Evrenin, maddenin, enerjinin tanrı olduğunu iddia etmenin ölçülebilir bir yanı yoktur. Tanrı diye tanımlarken bir bilinçten bahsediyorsunuz. Tanrının tanımını gözardı edip başka tanımlara yapıştırarak ölçülebilir yapamazsınız. Tanrı evrendir diye iddia edip sonra da evrende kaç adet yıldız olduğunu ölçtüğünüzde tanrıyı ölçüyor olmuyorsunuz, evreni ölçüyor oluyorsunuz. Dolayısıyla tanrı ölçülebilir olmuyor.

Tanrının ilk önce bir gözlem vermesi gerekir. Gözlem vermesi gerekir ki o gözleme dayalı olarak ölçüm yapabilesiniz.
Alıntı ile Cevapla
  #15  
Alt 15-12-2016, 07:12
Neva - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Neva Neva isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Kıdemli Üye
Dinlerden Özgürlük Grubu Üyesi
 
Üyelik tarihi: 03 Aug 2010
Mesajlar: 14.706

Başarı Ödülü 

Standart

Save The Day´isimli üyeden Alıntı Mesajı göster
. İnsanlardaki akıl kişiye özeldir yani subjektif.
Kime gore? Kaynak?

Save The Day´isimli üyeden Alıntı Mesajı göster
Buradan yola çıkılarak düşüncelerin de subjektif olduğu sonucuna varılıyor.
Yine, kime gore? Kaynak?
Buradan yola cikarak(ustte koydugunuz onkabulunuzle) varamassiniz. Sayet oyle olsaydi, kollektif bilincten soz edemezdik canlilara iliskin. Yani baska bir deyisle, kopeginize "Haydi gidiyoruz" dediginizde, sizinle gelmezdi. Kedinize "In oradan asagi tencerenin icine duseceksin! " dediginizde, bulundugu noktanin tam ters istikametine gitmezdi veya orada durmakta diretmezdi. Havalar asiri sogudugunda, ustune kalin naylonlar gecirip, gozunuz gibi buyuttugunuz deli nane efendi hazretleri, size tuketilebilir kalitede urun vermezdi.

Save The Day´isimli üyeden Alıntı Mesajı göster
Akıl kişiye özel ve nesnel düşünce çıkamaz, dış dünyayı aklımızla anlıyoruz insandan bağımsız akıl yoktur, kendimize göre yorum yaparız ve nesnel olmaz hiçbir şey tadından şeyler öne sürülerek eleştiri getiriliyor. Siz ne düşünüyorsunuz?
Aklin kisiye ozel oldugunu ve bu sebeple nesnel dusunce cikaramayacagini kim soyluyor? Kime gore boyle? Kaynak? Dis dunya akilla algilanmaz.

Save The Day´isimli üyeden Alıntı Mesajı göster
Felsefe tarihinde filozoflar da benzer şeyler söylemişlerdir.
Hangi filozof/filozoflar? Kaynak? Filozofu verin ki, ona gore tartisalim.


Save The Day´isimli üyeden Alıntı Mesajı göster
Duyu organları kişiye özeldir yani subjektif demişlerdir.
Kaynak?
Duyu organlari nesnel oldugu icin mi kisiye ozel oluyormus? Sayin bakalim duyu organlarinizi bir, sonra hayvanlarinkini sayin bildiginiz olcude, sonra bitkilerdeki sayin!?
Alıntı ile Cevapla
  #16  
Alt 15-12-2016, 07:52
Save The Day Save The Day isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Yasaklandı
 
Üyelik tarihi: 20 Feb 2016
Mesajlar: 859
Standart

Neva´isimli üyeden Alıntı Mesajı göster
Kime gore? Kaynak?



Yine, kime gore? Kaynak?
Buradan yola cikarak(ustte koydugunuz onkabulunuzle) varamassiniz. Sayet oyle olsaydi, kollektif bilincten soz edemezdik canlilara iliskin. Yani baska bir deyisle, kopeginize "Haydi gidiyoruz" dediginizde, sizinle gelmezdi. Kedinize "In oradan asagi tencerenin icine duseceksin! " dediginizde, bulundugu noktanin tam ters istikametine gitmezdi veya orada durmakta diretmezdi. Havalar asiri sogudugunda, ustune kalin naylonlar gecirip, gozunuz gibi buyuttugunuz deli nane efendi hazretleri, size tuketilebilir kalitede urun vermezdi.



Aklin kisiye ozel oldugunu ve bu sebeple nesnel dusunce cikaramayacagini kim soyluyor? Kime gore boyle? Kaynak? Dis dunya akilla algilanmaz.



Hangi filozof/filozoflar? Kaynak? Filozofu verin ki, ona gore tartisalim.




Kaynak?
Duyu organlari nesnel oldugu icin mi kisiye ozel oluyormus? Sayin bakalim duyu organlarinizi bir, sonra hayvanlarinkini sayin bildiginiz olcude, sonra bitkilerdeki sayin!?
Kime göre diyerek zaten subjektif olduğunu söylemiş oluyorsun farkında mısın? Kime göre olunca zaten kişiden kişiye değişen ve subjektif şeyleri sormuş oluyorsun. Kimin söylediğinden ziyade o görüşü tartışıyoruz burada onu da anlamak lazım önce. Tabi başka bir başlıkta bahsettiğim üzere şüphecilik akımı ve kurucusu Phyrrhon'u biliyorsundur. Onun benzer görüşleri var. Yani felsefecilerin de böyle görüşleri olduğunu söyledim. Ama asıl o görüşü tartışalım. Yani ister Neva söylesin, isterse herhangi bir kişi. O görüşe odaklan konuyu çarpıtma lütfen. Kime göre ile olaya giriyorsak yani şeyler subjektiftir ki o yüzden kime göre diye sorarız farkında mısın? Kaynak isterse nature olsun subjektif olduktan sonra. İsterse bilim adamı olsun ne olacak? Fikri tartışsana. Görüşünü söylesene. Tavşanın suyunun suyu gibi durum da var. Mesela diyelim ki kaynak ne? Vikipedi olsun. Onun kaynağı ne? Vikipedi de başka biyerden almış olsun. Onun da kaynağı ne? Onun da kaynağı ne diye sonsuza kadar gider. Uçsuz bucaksız bir yoldur. Yani dediğim gibi tavşanın suyunun suyu durumu. Ama felsefe tarihinde benzer şeyler söylenmiş dediğim için kaynak vereyim yine de. Yani bu öznelcilik, şüphecilik falan tadında şeyler önü sürülmüş atmadım yani. Mesela şu linke bakın https://tr.wikipedia.org/wiki/Ku%C5%9Fkuculuk

Bakın linkte Protagoras'ın güzel sözüne yer verilmiş: ''Her şeyin ölçüsü insandır. Her şey bana nasıl görünürse benim için öyledir. Üşüyen için rüzgar soğuk, üşümeyen için soğuk değildir. Her şey için birbirine tümüyle karşıt iki söz söylenebilir'' Neyse şimdi bu görüşleri bir tartışalım. Tabi aklın eleştirisi olarak açtım konuyu. Yani şöyle düşünce var ama o düşünce kime ait orası mühim değil çıkış noktası aramayalım lütfen. Yani akıl kişiye özeldir, dış dünyayı aklımızla anlarız, insandan bağımsız akıl yoktur, o zaman anlayışımız da kişiye özel yani subjektif olur. Şimdi böyle bir düşünce var. Yani dünyayı anlamamıza yarayan akıl kişiye özel olunca her türlü anlayış da subjektif olmaz mı? Düşünceler subjektif olmuyor mu çünkü kişiye özel şeyler. Yani kime görelik mevzusu. Bir de buna benzer filozofların görüşleri vardır, link vereceğim felsefe gen tr adlı bir site var. http://www.felsefe.gen.tr/felsefe_ak...e_demektir.asp

Bakın ne deniyor: ''Şüpheyi bir sistem olarak ortaya koyan ilk filozof Phyrrhon'dur. Bu yüzden septisizme Pyrrhonizm de denir. Ona göre varlıkların bizzat kendilerini hiçbir zaman bilinemez. Biz, varlıkları yalnızca bize göründükleri şekliyle bilebiliriz ve bu görünüşlerin ötesine geçemeyiz. Varlıkların, nesnelerin ne oldukları insan için bilinmez bir konudur. Pyrrhon'a göre, bilgimizin kaynağı duyumdur. Duyumlar ise sübjektif (öznel) olup, kişiden kişiye farklılık gösterir. Dolayısıyla sübjektif duyumlardan hareketle, objektif (nesnel) bir gerçekliğin bilgisine varılamaz.''

''Phyrrhon'un bu görüşleri, daha sonra öğrencisi Timon ve Aenesidemos (Enesidemos, M.S. 1. yüzyıl) temellendirilerek ayrıntılı hâle getirilmiştir. Bu kanıtlardan bazıları şunlardır:

1. İnsanlarda bazı yapısal farklılıklar vardır.
2. Duyu organları, insandan insana farklılık gösterir.
3. Farklı koşullar özneyi farklı şekilde etkiler.
4. Nesnelerin yeri ve uzaklığı, duyumu olumsuz bir biçimde etkiler.
5. Yasaların, gelenek ve göreneklerin insanların üzerinde farklı etkileri olur.

Sıralanan bu nedenlerden dolayı, aynı şeyler farklı insanlara, farklı şekillerde görünebileceği için doğru bilgiye ulaşmak mümkün değildir.''

''Arkesilaus, duyular ve akıl yoluyla elde edilen bilginin genel geçer bilgi olduğuna inanmamız için kanıtın bulunmadığını savunur. Ona göre; "Doğru dediğimiz bilgiler gerçekten doğru değil, doğruya benzer bilgilerdir." Karneades'e göre de "Doğru için elimizde güvenilir bir ölçüt yok, bütün bilgilerimiz yalnızca olasılık değerindedir, kesin bilgi değildir.''

Yani aslında kim söylemişten ziyade dediğim gibi fikire odaklanalım. Yani filozof değil de sıradan adam söyleyince dikkate almamazlık falan olmaması gerekir. Fikri tam anlamıyla konuşmak lazım. Tabi filozoflar da bahsetmişler ondan da söz etmek istedim yine de. Neyse köpekle ilgili örnek vermişsiniz. Köpeğe bir şey dersen yapmak zorunda değil. Köpek de dış dünyayı senle aynı algılamaz bambaşka bir tür. Kafası eserse gelir esmezse gelmez. Geliyorsa eğer ''köpekle insanın aynı olduğu bilimsel olarak kanıtlanmıştır en ufak fark bile yoktur'' mu demek istiyorsun eğer öyleyse saçma. Aynı olsa köpek değil insan olacaktı. Bambaşka bir canlı. Yani insandan insana bile birçok şey değişiyorken köpeği insanla aynı mu tutuyorsun? Gelir ya da gelmez ne alakası var ki konuyla? Gelince insanla aynı mı oldu? Aynı algılayıp aynı mı anladı? Ki köpek farklı tür tamam ama insanlar arasında bile ne kadar farklılık olmuyor mu? Aklımız var değil mi düşünme yetimiz var. Herkeste kendine özel bu. Kimse aynı değil her birey farklı yani kendine özel. Anlayışımız, deneyimlerimiz şuyumuz ya da buyumuz da farklı olmaz mı o zaman? Nasıl görünürse öyle, nasıl anlarsak da öyle olmaz mı? İşte bu görüşe ne diyorsunuz?
Alıntı ile Cevapla
  #17  
Alt 15-12-2016, 08:29
Save The Day Save The Day isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Yasaklandı
 
Üyelik tarihi: 20 Feb 2016
Mesajlar: 859
Standart

spartacus´isimli üyeden Alıntı Mesajı göster
Yanlış, duyu organları nesneldir, nesnedir, maddedir, madde ile ilişkilidir, tüm duyu organlarına yansıyan da, iletilen de maddidir, yorum bu süreçten sonra gelir...

Eksik ve yanlış...

Konu yanlış ele alınmış gidilmişkim oldukları belirsiz belki felsefeci değil lafazan teologlardan yada ortaçağda kalmış İDEALİST filozofların ÖZNELCİLİĞİ'yle nesnel(objektif) ve subjektif yorumu yapılmış, daha önce de işlediğimiz ve aynı türden yanılsamaların örneği olarak öne sürülen renkler ve zevkler meselesi gibi... Eğer objektife dair konuşacaksan, kişilerin yorumunun hiç bir değer taşımadığı esasdır, o nedenle bilgi'de kişilerin kişisel yorumu kaale alınmaz, maddi-fiziki etki ne ise ona bakılır, hiç bir felsefeci, filozofta senin bu türden lafazanlık ve keyfiyet örneklerin için bir dakikasını bile haracamaz, harcamaya değer görmez. Kilise menşeili teolog-idealistler hariç, biz onlara ne filozof ne de felsefeci demiyoruz zaten, lafazan veya felsefe sefili diyoruz. Örneğin kozmoloji bilim iken, astroloji bilim değildir, ve sen illa dayatıyorsun ki astrolojide bilim sayılsın, sırf sen öyle istedin diye teoloji, astroloji, mitoloji, metafiziği felsefe-bilim kabul edilsin, bilim ciddiye alsın ve lakait biçimde de felsefeci öyle diyor, bilim insanı öyle diyor diyede işine geldiği gibi çarpıtıyorsun, üstelik konuları ele alma biçimin muğlak ve yetmiyor muğlak, genel lafızlar üzerinden özel sonuçlar üretmeye çalışıyorsun... bu bağlamda hiç bir astrolog'a, kozmolog demiyoruz, işte bu örnek dahi senin aylardır anlayamadığını anlaman için yeterli, geliyorsun, astrolojiyi öne sürüp, vay efendim A astrologu böyle demiş, A'ya göre öyleyse, B'ye göre şöyleyse biz neyin gerçek olup olmadığını nasıl ayırt edeceğiz türünden sorular soruyorsun. Astrolog yıldızları hal, hareketlerine bakarak insanalrın hayatına dair tamamen yıldızlarca belirlendiğine dair iddia ortaya atıp yorum yaparken, kozmoloji evreni, gök cisimlerini nitelikleri, özellikleri, ilişkileri -OBJEKTİF!- temelinde inceleyen bilimdir, ne görür, gözlemlerse onu söyler, astrolog ise ne görür, ne gözlemler yani ortada hiç bir algı, veri yoktur, gaipten masal okur(yani tahmin bile değildir), bu bilgiyi vermemden dahi artık idrak ediyor olman lazım değil mi? Artık e dair, e göreliğin OBJEKTİF ZEMİN ve bağını idrak edip, safsata sorular sormaktan ve vaktini safsatayla kafa karıştırmaya harcamaktan vazgeçmen gerekiyor değil mi?
Vay efendim A öyle diyorsa biz nasıl değerlendireceğiz, örnekle gidelim işte, Astorlog masabaşına oturup efendim mars'ın konumu şu oldu, bugün yengeç burcunda olanlar yeni bir aşk bulacak, praya boğulacak, iyi haber alacak diye diziyorsa siz tüm yengeç burcunda olanları gözlemleyeceksiniz(objektif zemin), bakalım dedikleri olacak mı? İşte basit, görüldüğü üzere belirleyici olan ne imiş? Gözlem tabanı işte o tabana ne denirmiş ojektif, bu kadar basit. Öylese Bilim-Felsefe'nin de bilgi'ninde alanı, tabanı ne imiş, Gözlem, böylece sen A'ya göresini, B'ye göresini esas ölçütmüş gibi dayatmaktansa, asıl belirleyici olana yani gözleme yöneleceksin ve soru sorup, bunca karışıklık üreteceğine, buna önem versen daha yararlı şeyler için zaman harcamış olursun ve örneğin oturduğu masadan gerisinden sallayıp, sıkan falcı(astrolog ilintisi) Taslaman'ın söylemlerine müptela olmaktansa, GÖZLEM TABANINI sorgulayıp, soracaksın, iddia ettiği asli unsurun gözlem tabanı yoksa, dıdığının, dıdığının dıdığını yani ikincil, üçüncül dolayımı asli unsurun delili olarak sunan türden zırvalıkalrda da, meselenin aşılması sorunu, bu kadar basit işte, asli unsurun gözlem tabanı nerede diye soracaksın -ki astrolog ile kozmolog arasında ayrım yapabilesin, böylece felsefe+bilim insanı ile lafazan-falcı-teolog arasında da, söylemleri arasında da ayrımı yapabilesin.

Tek derdin astrolojiyi haklı çıakrtmak, A'ya göre öyleyse, B'ye göre şöyleyse biz nasıl ayırt edeceğiz ki -GÖZLEM, sen yeterki gözlemle veya gözleme dayan, A şöyle demiş, B böyle demiş önemi yok, asli unsur değillerdir ve asli tabanımız gözlemdir, milyarlarca insan gözlem tabanını esas alsa, sanıyor musun ki bunca zırvalık üretip, cehaletten beslenenler ortalıkta boy gösterebilecek, al işte sorduğun sorunun cevabı çok basit, karmaşıkalştırıp tekrar, tekrar sormanın anlamı yok- astroloji bilim değildir, yok teologları örnek alıp aynı yöntemle bu seferde teolojiyi haklı çıakrtmaya çalışıyorsun, biz ise sana tekrar edip duruyoruz, gerçek bir filozof ve bilim ve bilgi insanı için A'ya görelik, B'ye görelik ne ölçüttür ne kıstas! Vay efendim bilmem ne gezgeni bilmem ne konumuna geldiğinde, Eylül ayında doğanlar şunu yaşayaak, bunu yaşayacak, bunlar sadece uyduruk, ama sen oturup A'ya göre öyleyse, ya gelecekte öyle olursa, yok geçmişte öyleyse, zırva üretiyorsun ki haklı çıkartasın.(işte asıl derdinin, muzdarip düştüğün sorunun bu, kendini kandırmak ve bönlüğe ikna etmeye şartlanmışsın tek derdin kalmış zırvaları haklı çıkartmak çabası!)

Save The Day, neredeyse 1 yıldır süreğen FELSEFE, BİLGİ deyip, ÖZNELCİLİĞİ, kişiye göreliği ESAS!!! OLARAK ve idealizmi işliyorsun ve felsefeyide yanlış yutmuşsun... Bir ortamın ISI'sı, kişiye göre değildir, kişiye ve görüşüne rağmendir, işte bir örneği dahi işlerken OBJEKTİF İLE SUBJEKTİFİN ayırdımını sanki BİLEREK karıştırmış durumdasın, amacın bulanıklık oluşturmak mı, sersemleşmek ve sersemleştirip, bönleşmek mi?...

Sitem dolu yazdım çünkü, seninle tam 1 yıldır her açtığın konu bu iken, 1 yıldır defalarca aynı konuları yazıştık, ama hala nasıl oluyorsa defalarca işlenmiş aynı soru-konu bağlamında farklı kelimelerle başlık açıyorsun, bozuk plak gibi sardırmış durumdasın.. lafazanlığı ve uyduruğu haklı çıakrtmak çabasından vagzeçmelisin, ne fizik ne de gerçek sizin istediğiniz gibi olmaz, olmak zorunda değil, siz basit gerçeği, burnunuzun ucunu çözmeye, anlamaya çalışırsanız bu kafi..

Sen A yada B ye göre havanın ne durumda olduğunu tartışıyorsun... Ama sorunu gidip havanın kendisinin(!) sıcak ya da soğukluğuna bağlıyorsun, ikisi farklıdır ortamın durumu A ve B'ye rağmendir...

yani defalarca örnek verilmiştir
bana göre dünya üçgendir dersem bu DÜNYA'nın şeklini belirlemez, o halde bana görelik(yani öznel ve öznelcilik) esasıyla nesnel(objektifi)-dünyanın göreliğini- bu şekilde ilintilemeyezsin, yaparsın da anlamsız olur, böylece işin mihenk taşı, göz, kulak, burun vb MADDİ zemine yaslanmaktır, gideceksin dünyayı gözlemleyeceksin, A ne demiş, B ne demiş bağlayıcı değil, işte objektiflik de buna denir.

Objektif şeylere nasıl ulaşacağız demişsin birde? Bu nasıl bir soru? bu soruyu defalarca sordun ve defalarca yanıtlandı, hala neden soruyorsun?!, senin iraden yani zihninin dışında duyu organlarına(MADDE! NESNE, NESNEL, SOMUT! OBJEKTİF) yansıyan her şey objektiftir, nasıl erişeceksin de ne demek?, zaten erişmişsin yorumdan-subjektifinden söz ediyorsun -ki yorum erişmekten sonraki iş!

Bir insan kuru fasulyeyi sever, diğeri beğenmez olabilir, kuru fasulyenin objektifliği, öznelerin O'na dair beğenip, beğenmeme, tercih edip, etmemesine bağlı değil, AKSİNE, objeye dair öznel(kişisel) beğenip, beğenmeme, şöyle ya da böyle yorumlama vb, OBJEDEN sonra gelir(kaçıncı tekrarım bilmiyorum, ama sen bu 10. kez yapılmış ifademi idrak ettin mi? önce ne gelir? kavrayabildin mi?), bu türden hatalı değerlendirmelere ise ÖZNELCİLİK denmektedir ve sadece idealizmde vardır, öznelcilik materyalizmde he esasen hemde safsata olduğu için yoktur!...

Rüzgar örneğin gibi, rüzgarın kişiye göre soğuk mu vurup vurmadığından önce ne gelmektedir? Rüzgar, işte objektif olan odur, kişinin zihnine göre rüzgarın nasıllığı sorunu kişiyi bağlar, ve rüzgardan ve tespitinden(erişimden!) sonra gelir...

Kızma ama bozuk plak durumu olabilir mi?

Duyu organları subjektiftir deyip sonrada soru soruyorsun yahu, hemde felsefeciler öyle demiş diyorsun, kim bu sersem-sefil felsefeci?...

bende sana senin gibi sorular sorayım o halde

Biliriz ki ateş soğuktur, elimizi ateşe uzattığımızda elimiz neden buz tutar?

peki ateşin soğuk olduğunu mu biliriz ki, buna bağlı soru sorasın...
Duyu organları nesnel ve madde demişsiniz hocam. Tamam madde olduğu açık. Ama madde de olsa hepimizde aynı mı? Yani bi göze bile bakıyoruz ne kadar farklı hatta kimliği belirliyor. İnsanların yüzü farklıdır ve göz o yüz farklılığını baya bir ortaya çıkarmıyor mu? Yani göz Ahmet'i Ahmet yapıyor. Kimliğini veriyor çok farklı. Öznel demek özneye ilişkin, özneyle alakalı değil mi? Herkeste de kendine özel duyu organları falan olunca yani özneye ilişkin oldu yani öznel. Öznel duyu organları ve akılla da objektif gerçekliğe varabilir miyiz sizce? Bakın birde demişsiniz ki objektife dair konuşacaksan yorum önem taşımaz demişsiniz. Yorumu burada öznel görüş olarak almışsınız fakat diğer konularda ise açıklama olarak alıyordunuz. Yani öznel olarak almıyordunuz diye hatırlıyorum. Yorum da kafa karışıklığı yaratıyor bakın hocam. Şu yorumu da bi netleştirebilir miyiz izninizle? Yorum öznel mi, nesnel mi, nedir ne değildir bunu izah eder misiniz? Bilgi konusunda yoruma bakmayız fiziğe bakarız diyorsunuz. Ama duyu organları ile algılamadık mı etrafı, akıl ile de anlamadık mı? Bunlar kişiye özel olunca algılanan ve anlanan fizik de kişiye göre değişmez mi yani subjektif olmaz mı ne dersiniz? Yani fiziği nerden biliyoruz duyu organları ve aklımızla. Bunlar da kişiye özelse fizik de kişiden kişiye değişmez mi? Yok hocam çarpıtmıyorum. Felsefede de bu görüşleri ya da benzerlerini savunan filozoflar olmuş. Nevaya örnekler verdim link de verdim. Yani filozof öyle demiş diye rüyamda görmedim ki internetten okudum ben. Sallamadım yani. Genelden özel sonuçlar çıkartmaya şunu diyeyim. Şimdi insan bireyleri birbirinden farklı değil mi hepimiz farklıyız yahu. Aynı birey yokki. Bir tane spartacus var. İsim benzerliğini demiyorum o bireyi diyorum. Bir tane var. İkizi çok benzeri olabilir ama aynısı yok. İşte farklıyız yahu. Aynada bitek kendi aynımızı görebiliyoruz o da kendimiziz yahu başka aynı kişi yok. Yani hep farklılıklar var. Yani her birey farklı işte neden safsata olsun hocam? Hocam tane tane okuyup cevap vere vere gidiyorum yani yazınızı okumamışım sanmayın. Mesela bi kısmı okuyup buraya cevap yazdım sonra diğer kısmını okudum onun da cevabını yazdım. Yani adım adım olmuş oluyor. Neyse bir de demişsiniz ki yorum sonra gelir yani önce obje gelecek sonra da yorumu. Ama önce yorumu izah etseniz olmaz mı kafalar karışıyor burada. Yani rüzgar vardır ama kimine göre soğuk kimine göre sıcaktır diyorsunuz değil mi. Yani objektif olan rüzgar diyorsunuz. Objektif ise her şeyden bağımsız olması gerekmez mi? Bizim aklımıza ve duyu organlarımıza bağımlı oldu. Duyu organlarıyla rüzgarı algıladık. Yani bir organizmanın duyu organlarına bağımlı oldu. Bağımlıyken nasıl objektif olur? Duyu organları özneye ilişkin değil mi? O zaman subjektif olmuyor mu? Her şeyden bağımsız mı olması lazım?

Hocam ortamın ısısı kişiye göre değildir diyorsunuz. Ortamı ve ısıyı nerden biliyorsunuz duyu organlarıyla algılamadınız mı? Yani ortam ve ısının varlığını duyu organlarınızla algıladınız. Yani nasıl algılarsanız öyle midir? Bir de şunu merak ediyorum bir şeyin varlığı objektif fakat nasıl olduğu falan mı subjektif oluyor? Yani sizin söylediğiniz şey gibi. Rüzgar var tamam objektif ama bunun nasıl olduğu soğuk mu sıcak mı bu mudur subjektif olan? Yani bir şeyin varlığı objektif, nasılı ise mi subjektiftir? Peki bilim nasıllar ile ilerlemez mi? Nasıl sorusuna cevap vermez mi? Bir de deney ve gözlemden bahsediyorsunuz. Yani A ve B'ye göresini ele almaktansa gözlem tabanına yönel diyorsunuz. Peki gözlemi ne ile yapacağız duyu organlarıyla. Duyu organları farklı olunca gözlem de farklı olamaz mı? Yani siz mesela gözlem yapıp bir şeyi ortaya koydunuz. Şu şu şöyledir dediniz. Gözlemlerinize dayanarak bunu söylediniz. İyi ama gözlemleriniz size göre olmuyor mu? Objektif mi oluyor? Nasıl algılarsanız öyle olmaz mı? Yani bi söz vardırya ''sana öyle gelmiştir'' İşte bu söz duyu organları farklılığından söyleniyor. Yani adam bi şekilde algılamış ama diğerleri hayır öyle değil diyor diğerleri de farklı algılamış. Yani nasıl görünürse öyle zanneder di mi kişi? Siz gözlemleyip bir şey söylersiniz ama size öyle gelmiş olamaz mı? Siz öyle görürsünüz öyle bahsedersiniz. Yani kendi gözlem ve algınıza göre onu dayanak alarak bir şey söylediniz. İyi de sizin gözleminiz de sizin duyu organlarınızla yapıldı. O duyu organları da size özel değil midir? O zaman gözleminiz de subjektif olmaz mı? Özneye ilişkin olmaz mı? Herkesin farklı deneyimleri olamaz mı? Siz A ve B' görelik kıstas değil diyorsunuz. Tamam gözlemi kıstas alsak bile yani bilim bile olsa o bilimi insanlar yapıyor. Bilim adamları arasında bile birsürü görüş ayrılığı oluyor tartışma yaşanıyor. Hepsi birbirinden farklı da ondan. Yani siz dış dünyayı, gözlemi falan ölçüt alırsınız ama o dış dünyayı algılayan ve anlayan da sizsinizdir yani bireydir. Bireyler de farklı olunca yine A ve B'ye göre olan yere gelmedik mi? Geldiğimiz yer orası olmadı mı hocam? Yani neyi ölçüt alırsanız alın siz ölçütü alıyorsunuz ve siz gözlem yapıp değerlendiriyorsunuz. İnsandan bağımsız gözlem ve bilim yok. İnsan yapıyor. Yapan bireyler de farklı olunca sıkıntı çıkmaz mı ne dersiniz? Yani o halk arasında söylenen söze bakarsak size öyle gelmiş olamaz mı? Ölçüt dış dünya ve gözlem olmasına rağmen neden bilimle görüş ayrılıkları ve tartışmalar vardır? Bilim adamları gözlem ve deneyin ustaları değiller mi? Neyin ne olduğunu çok iyi bilmiyorlar mıdır? Ona rağmen yani dış dünyayı ve gözlemi esas almalarına rağmen neden görüş ayrılıkları peyda olur? Birey farklılığından değil mi? Bilimi kim yapıyor insanlar yapıyor. O insanlar da farklı olunca farklı gözlemler ve farklı görüşler çıkmıyor mu hocam? Birsürü tartışma oluyor yahu. Yani özetleyecek olursak siz kişiyi değil dış dünyayı ve gözlemi kıstas al diyorsunuz. Çok güzel ama dış dünyayı kıstas alın, bilim yapın, gözlem yapın sonuçta onları yapan insandır, robot değildir. Yani onu gözleyen, değerlendiren de insan olduğundan ve insanlar birbirinden farklı olduğundan yine en sonunda A ve B'ye göreye geliyoruz. Yine görüş ayrılığı çıktı. Yani gözlem özneye ilişkin ise öznel olmaz mı? Objektif nasıl olur?
Alıntı ile Cevapla
  #18  
Alt 15-12-2016, 08:34
bilgivehis bilgivehis isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Üye
Dinlerden Özgürlük Grubu Üyesi
 
Üyelik tarihi: 30 Jul 2016
Mesajlar: 1.734
Standart

Save The Day, insanlar birbiriyle aynı düşünceye birebir sahip olmasa da ne zaman çok yakın olur biliyor musun, tüm dünya komünist olduğu zaman.
Çünkü zaman içinde çıkarlar ortak olmak zorunda kalacak, daha doğrusu aslında bugün de çok farklı değil ama çıkarların ortak olduğu bilinci yok maalesef. Yani insanlar halen paylaşımcılığı kavramaktan çok uzak, bu yüzden hep bana rabbena anlayışı hakim. Örneğin toplumların yüzde doksanının bilinci, düşüncesi kendine ait değildir, hep dayatılmış at gözlüğünden ibarettir. Dayatılmış, robotlaştırılmış düşüncelere saygı duymak onu yaşatmak demektir.
Örneğin sen bunca sorgulayan birisi olmana rağmen muhammedin sahtekâr olduğunu söyleyemezsin, çünkü mükemmelliği tek cevap olarak kabul ediyorsun.
Ya siyah ya beyaz olacak diyorsun, oysa en azılı faşist dahi çıkarı için bir parça iyilik yapmak zorunda, o bir parça bazılarının gazını alır ama onu azılı katil olmaktan kurtarmaz. İşte sen o gaza takılıp kalıyorsun.
Yani geniş düşünmüyorsun demiyorum, tam tersi çok geniş düşündüğün için bunca sorularla boğuşuyorsun ama şu mükemmelliyetçilikten kendini kurtarmanı öneririm. Bir defa şunu kafana tıka basa sok; hiç bir kavram dört dörtlük kendi anlamıyla özleşmez, illaki koptuğu bir yerler vardır veya olacaktır, bu yüzden ne siyahın ne de beyazın dönüşmeyeceğinin garantisi yoktur.
Maalesef rahatsızım devam edemiyorum, bu yüzden yorumlarım hep kısa kalıyor...
Alıntı ile Cevapla
  #19  
Alt 15-12-2016, 09:16
NickMickyok NickMickyok isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Üye
 
Üyelik tarihi: 02 Sep 2016
Mesajlar: 343
Standart

Save The Day , tam olarak ne aradığını bilmiyorum.
Ama su deniz seviyesinde 100 derecede kaynar, gibi bir kesinliğin hayatın her alanında olmasını istiyor gibisin.
Alıntı ile Cevapla
  #20  
Alt 15-12-2016, 09:48
Save The Day Save The Day isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Yasaklandı
 
Üyelik tarihi: 20 Feb 2016
Mesajlar: 859
Standart

bilgivehis´isimli üyeden Alıntı Mesajı göster
Save The Day, insanlar birbiriyle aynı düşünceye birebir sahip olmasa da ne zaman çok yakın olur biliyor musun, tüm dünya komünist olduğu zaman.
Çünkü zaman içinde çıkarlar ortak olmak zorunda kalacak, daha doğrusu aslında bugün de çok farklı değil ama çıkarların ortak olduğu bilinci yok maalesef. Yani insanlar halen paylaşımcılığı kavramaktan çok uzak, bu yüzden hep bana rabbena anlayışı hakim. Örneğin toplumların yüzde doksanının bilinci, düşüncesi kendine ait değildir, hep dayatılmış at gözlüğünden ibarettir. Dayatılmış, robotlaştırılmış düşüncelere saygı duymak onu yaşatmak demektir.
Örneğin sen bunca sorgulayan birisi olmana rağmen muhammedin sahtekâr olduğunu söyleyemezsin, çünkü mükemmelliği tek cevap olarak kabul ediyorsun.
Ya siyah ya beyaz olacak diyorsun, oysa en azılı faşist dahi çıkarı için bir parça iyilik yapmak zorunda, o bir parça bazılarının gazını alır ama onu azılı katil olmaktan kurtarmaz. İşte sen o gaza takılıp kalıyorsun.
Yani geniş düşünmüyorsun demiyorum, tam tersi çok geniş düşündüğün için bunca sorularla boğuşuyorsun ama şu mükemmelliyetçilikten kendini kurtarmanı öneririm. Bir defa şunu kafana tıka basa sok; hiç bir kavram dört dörtlük kendi anlamıyla özleşmez, illaki koptuğu bir yerler vardır veya olacaktır, bu yüzden ne siyahın ne de beyazın dönüşmeyeceğinin garantisi yoktur.
Maalesef rahatsızım devam edemiyorum, bu yüzden yorumlarım hep kısa kalıyor...
Tüm dünya komünist olmaz ise çıkarlar ortak olmaz mı dostum? Yani mesela hayatta kalmak, üremek, ilişkiye girmek, karnını doyurmak vs çıkar değil midir? Yani bunlar her insanda ortak değil mi? İnsanlar paylaşımcılığı kavramaktan çok uzak diyorsun evet haklısın dostum. Yani hep bana hep bana denir değil mi. Bencillik yani. Çıkarlar olarak bazı örnekler verdim ama o temel çıkarlar mı? Çok farklı çıkarlar da var mıdır? Yani şöyle aslında şimdi tamam hayatta kalmak falan dedim de şimdi birinin hayatta kalması diğerleriyle olan ilişkisine bağlı olabilir. Battaniye örneğin güzeldi dostum. Birisi üşür hayatta kalmak ister çıkarını düşünür ama diğeri de kendi çıkarını düşünür ve vermez. Yani temelde aynı gibi çıkarlar ama ne kadar değişti değil mi. İşte komünist olunduğu zaman fark kalmaz mı sence? Siyasi görüşle alakalı mıdır? Yani derlerya bu dünya ikimize dar diye. İşte çıkarlar çatışması mı vardır? Farklılıklardan sorun çıktı değil mi dostum? Halbuki aynılık arttıkta o çatışma ortamı falan da azalacak mıdır? Bir de at gözlüğünden bahsetmişsin. İşte o at gözlüğünü dayatanlar da kendi çıkarları için yapmıyorlar mı? O kişiler halktan farklı yani baya farklı düşünüyorlar. Halktan çok ayrılıyorlar. İşte onların farklılıkları da bu at gözlüğünü dayatmaları di mi? Halkla aynı olsalar öyle şey olmayacaktı di mi dostum ne dersin?

Peki farklılık aynılık ve mükemmellik arasında bağlantı var mıdır? Aynılık mükemmelliğe mi işaret eder sence? Dostum çıkarı için iyilik yapmaktan bahsetmişsin. İyilik edersen iyilik görürsün yani bir nevi ne ekersen onu biçersin diye bir söz var. İşte iyilik görmek için yani çıkarlar için de mecbur iyilik mi yapılmak zorunda kalınıyor? En azılı faşist çıkarı için iyilik yapmak zorunda demişsin de dostum. Yani kötülük yapsa sürekli karşıdakilerden de kötülük görecektir. Zarar görebilir de. Zarar görmemek için, iyilik görmek ve çıkarları için de iyilik mi yapıyor? Buradaki sorunlar farklılıktan kaynaklanıyor di mi dostum? Yani çatışma neyden olur farklılıktan. Yani aynılar ise zaten çatışma olmaz ki. Farklılıkdan çatışma olur değil mi. Dostum bir de mükemmelliyetçi olma demişsin. Mükemmellik hayal midir? Aynılık mükemmellik midir sence? Dostum bu arada rahatsızmışsın geçmiş olsun.
Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Önerilen Siteler

Etiket
akıl, nesnel, objektif, özel, subjektif


Yetkileriniz
Yeni Mesaj yazma yetkiniz Aktif değil dir.
Mesajlara cevap verme yetkiniz aktif değil dir.
Eklenti ekleme yetkiniz aktif değil dir.
Kendi Mesajınızı değiştirme yetkiniz Aktif değildir dir.

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-KodlarıKapalı

Gitmek istediğiniz forumu seçiniz


Bütün Zaman Ayarları WEZ +3 olarak düzenlenmiştir. Şu Anki Saat: 06:25 .