Vefik Sami´isimli üyeden Alıntı
Yalancılık da "fi" tarihinden beri insanların "satandart uygulamaları" arasında yer alır.
Anacak; teorik olarak İslâm, yalan söylemeyi yasaklamıştır.
Zâten konu "savaş esirleri" değil!...
Müslümanlar savaşlarda Muhammed'e inanmayan diğer Arapların ve de Ehl-i Kitap'ın kadınlarını savaş gânimeti sayıp cariye yaparken, ırzlarına geçerken; aynı "savaş esiri hukûku"nu Muhammed zamanında "müşrik" diye adlandırılan Araplar ve Ehl-i Kitap, müslümünlara karşı uygulayabilmiş midir ?.
Yapamadılarsa eğer; İslâmın yeyılması sürecinde yapılan savaşlar, nasıl olur da müslümanlar adına "savunma savaşı" olur ?
|
Biraz dağınık olacak uzun da olabilir ama o dönem ile ilgili bazı bilgileri paylaşmak gerek;
Burada şöyle bir durum var. Muhammed döneminde kimler ile savaşıldı? Bir çoğunun kardeş, amca, kuzen akraba olduğu
kabilemsi bir savaştır yaşanılanlar.
Dönemin arapları için kabile anlayışı hep önemli olmuş. Fidye amaçlı kullanmış olabilirler ya da köle olarak ama cinsel içerikli cariye statüsünde kullandıklarına dair bir hikaye okumadım. Temelde arapların savaş kültürü, belirlenen bir bölgede cenge tutuşmaktır. Müslümanlık ile bu olgu değişmiş.
Bunu daha önce de dillendirmiştim ama, bu putperest mekke tabanlı kabileciler 12 yıl boyunca fiili bir savaşı Muhammed'e karşı başlatmamışlar. İlk savaşın nedeni bilindiği gibi, hicretten sonraki
kervan baskınıdır.
Araplar için
cinsel amaçlı cariye kavramı o bölgenin tanınan ve diyalog halinde olan kabileleri dışında gerçekleşiyor. Ticari anlamda satın alma, ya da kabile hiyerarşisi dışında yabancı uyruklu, herhangi bir arap kabilesinden eman almayan kervan baskını sayesinde gerçekleşiyor.
Kabilelerin kendi içlerindeki çatışma kuralları ise oldukça farklı işliyor. Mesela iki kabilenin savaştığı yerin yanına başka bir kabile çadır kuruyor. Savaştan belli bir süre sonra kaçanlar o çadıra girdiklerinde 3. kabilenin emanı altına geçiyorlar. Onlara dokunmak demek 3. kabileyi de savaşa dahil etmek demek oluyor. Genelde iş-ticaret-akrabalık ilişkileri ile donatılmış bu kabileler için dış savaşların sonuçları savaşta ele geçirilenlerin fidye karşılığı bırakılmasıdır. Savaş ortada bir anlaşmazlık olduğunda belli bir hakem eşliğinde icra ediliyor.
Mesela
Mekke doğal eman mekanı olarak belirlenmiş. Mekkeye giren eman dileyen yoksul-fakir-yabancı her kimse güçlü bir kabilenin ferdi olarak görülüp ona yapılan herşey kabileye yapılmış gibi algılanırmış. Kureyşli Muhammed'in Mekke topraklarında doğal eman ile onca zaman boyunca söz söyleyerek dolaşmasının altında da önemli bir yer tutar. Hem doğal kabile üyesidir. Hem doğal eman bölgesindir.
Arapların cariye uygulamalarının kaynağının
içsel değil dışsal olduğu noktasından sonra önemli kriterimiz daha var.
Kitap-ehli ile putperest araplar arasında çatışmalardan bahsedilmez. Özellikle yahudiler korunaklı kalelerde yaşarlar ve ticari anlamda medinede yoğunlukta olup söz sahibidirler.
Müslümanlık, hicret ve sonrası;
akrabalık ve
kabilecilik yerine,
Allah ve din kardeşi olma kriterlerini yoğun bir şekilde aşılamaya başladıktan ve kabile kervanı vurulduktan sonra işin rengi tamamen değişmiş.
Tabi burada da ciddi bir durum var. Müslüman dedikleriniz hala diğer kabilelerin eşi, dostu, kuzeni, babası, oğlu, kardeşi, komşusu v.s. Bu bağlamda tarihe geçen 3 ciddi müslümanlık savaşı aslında bir
yıldırma ve vazgeçirme savaşıdır.
Bedir savaşı kervan baskını adına müşriklerin kervanı korumaya yönelik hareketleri üzerine gerçekleşmiştir. Ama orada da ciddi bir durum açığa çıkmıştır. Kabile kültürü ile hala akraba bağları içinde bulunan müşriklerin, savaşçı yanları ile, cennet vaadi altında tamamen gözleri kararmış, müslüman erlerin karşısında yenik düşmüştür. (aslında bu olay islamın etkisi ve ilerde uygulamadaki artıları adına araplara ciddi bir bilgi vermiştir.)
Bir sonraki
Uhud savaşı, iki temel nedene dayanır. İlkin,
kervanların güvenliğidir çünkü kervan baskınları devam etmiştir. İkincisi ise Bedir'in intikamıdır.
Burada da önemli bir kriterimiz var. Bu sefer daha sonra müslümanlık adına çok ciddi savaşlar verecek Halid Bin Velid komutasında müşrikler üstün geldiği halde, savaş devam etmemiş, müslümanların üzerine gidilmemiştir. Bedirin intikamı alındı diyerek cenk alanını terk edilmiştir. (Bunların nedenlerini iyice düşünmeniz gerekir.)
Hendek savaşı: İşte bu savaş bölgesel cenk değil doğrudan şehir kuşatmasına gidecek kadar müşrikleri harekete geçiren savaştır. Asıl nedeni mekke kervanlarının önemli gidiş yollarının kapanmasıdır.
Burada önemli bir hadise gerçekleşmiş. Bu sefer kararlı bir şekilde hareket eden müşrikleri salman-ı Farisi'nin hendek fikri durdurmuş ve savaş pasif bir kuşatmaya dönüşmüştür. 1 aylık kuşatma sonunda kuşatma kaldırılmış ama hemen arkasından çok önemli bir olay yaşanmıştır.
Daha önce Uhud sonrası sürgün edilen beni nadir ve onların malına el konulmasından sonra, bu sefer yine yaklaşık bir aylık kuşatma ile beni kureyza kalesi mecbur anlaşma yolları aramış ve sonucunda bir gecede 3 savaşın total kaybından daha fazla kellenin alınması,
kitap ehli'nden esirler ve cariyeler elde edilmiştir.
İşte bu arap milliyetçiliğine giden ve ona ışık tutan en önemli adımlardan biridir.
Bildiğiniz gibi,
kitap ehli'nin fiili olarak müslümanlığa karşı gösterdiği bir savaş olmamış. Muhammed'e yakın dönemde Putperestlerin de kitap ehline karşı bir savaş başlattıkları ile ilgili bir kaydımız yok.
O zaman şöyle bir analiz yapmamız gerekiyor.
Cariye hukuku nedir?
Arapların cariye uygulamaları çeşit çeşit. Kimisi ev hizmetine adanır. Kimisi ticari işlerde yeteneğine göre kullanılır. Kimisi de cinsel ihtiyaçları karşılama görevi ile bağlanır v.s.
Peki bu cariyelere görevleri verilirken hangi kriterlere bakıyorlardı? Görülen o ki, kitap ehli yahudiler adına müslümanlar cariye hukukunda bir incelik tanımamışlar.
Putperest araplarında bu tarzda bir baskını olmadığı için aynı zamanda, medine kuşatmasında zafere ulaşamadıklarından hangi tavrı sergileyeceklerini kestirmek zordur. Kabile bağları ve mazi hakkında neler düşünürlerdi? Öznel olarak yorum katmak gerekirse kabile bağları onlar için herşeyden öteydi yine de Medine kuşatması sonrası fidyelik-hizmetçi-statüsüne göre cinsel amaçlı cariye uygulamaları gözlenebilirdi.
Bildiğiniz üzere bedir savaşı sonrası esirlere yapılan fidye uygulamaları Muhammed tarafından kınanmıştır. Oysa fidyelik olanlar ya mal ya da akraba gönül adına bırakılmak istenilmiştir. Arapların bu geleneği Muhammed'in ideallerinde olan değildir.