Turan Dursun Sitesi Forumları
Geri git   Turan Dursun Sitesi Forumları > Dünya Dinleri, Mitoloji & Antik Uygarlıklar > Mitoloji & Esoterisizm

Cevapla
 
Başlık Düzenleme Araçları Stil
  #1  
Alt 28-06-2008, 04:22
dilaver - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
dilaver dilaver isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Kıdemli Üye
Dinlerden Özgürlük Grubu Üyesi
 
Üyelik tarihi: 28 Sep 2006
Bulunduğu yer: İstanbul
Mesajlar: 12.080

Onur Üyeliği Başarı Ödülü Başarı Ödülü 

Standart Ateşin Çalınması

İnsanlıgın evrimi süresince insan önce adım adım konuşmayı ve iletişim kurmayı geliştirdi. Bunun temeli insanın toplumsal ve bir arada olması ve emek ile dogayı degiştirebilmesiydi.

İnsanlar arasında konuşma dilinin ortaya çıkması köklü bir deneyim aktarımına da yol açtı. Hayvanlıktan insanlıga dogru gidilen uzun yolda kültür insanlıgın bugünkü haline gelmesinde büyük rol oynadı. Kültürün temelinde geçmiş deneyimlerin ileriki kuşaklara aktarılarak toplulugun bir arada tutulması olgusu yatar.

Bugünkü bilgilerimize göre insanlıgın tarih öncesini kapsayan en azından 30 bin senelik bir kültürel birikiminin izlerini geriye dogru baktıgımızda bulabilmemiz mümkün görünüyor. Yazılı tarihin dışında bunları arkeoloji ve sözlü aktarımlar yoluyla ögreniyoruz. Bu sözlü aktarımlar daha sonra da yazıya geçirilmiş olabiliyor. Ancak toplumların üretim ilişkilerine bakarak içinde bulundukları ekonomik yapı ile kültürel ilişkilerinin bir kıyaslamasını yapmak geçmiş atalarımız hakkında oldukça ilginç bulgulara yol açabilecegini görmek mümkün.

İnsanlıgın içinde bulundugu ilk ekonomik edimlerin avcı ve toplayıcılık olduklarını biliyoruz. Atalarımızın iki yüz bin senelik serüveninde yaşamı belirleyen temel ekonomik faaliyet avcılık ve toplayıcılık olmuş ve atalarımız bunu ortaklaşmacı bir tarzda yürütmüşlerdir. Şimdi bazı uygarlıklardaki bazı mitosların hayret verici benzerlikleri ile bunların daha sonraki kültürlerdeki bir aradalıkları ile ayrımlarına dikkat çekmek istiyorum.

kolomb Amerikaya ayak bastıktan sonraki gelişen incelemelerde Amerikan Kızılderilileri ile ilgili elimizde oldukça kapsamlı gözlem ve araştırmalar mevcuttur. Bunlardan avcılık ile ugraşan İngiliz Kolombiyasındaki Thompson Irmagında yaşayan Kızılderililer şu efsaneyi anlatırlar.

Koyot bir akşam bir dagın tepesinde dikilip güneye bakıyordu. Çok uzakta ateş gördügünü düşünür. Önce ne oldugunu bilemez, sonra ilahi bir biçimde onun ateş oldugunu ögrenir, insanoglu için bu mucizeyi elde etmeyi düşünerek yanına arkadaşlarını alıp, Tilki, Kurt, Antilop, bütün iyi koşucular yola çıkar.Çok uzak bir yoldan sonra Ateş İnsanlarının evine ulaşırlar. Onlara"sizi ziyaret etmeye, dans edip oynamaya, kumar oynamaya geldik " derler. Ve gece onların onuruna dans hazırlıkları yapılır.

Koyot kendisine çıralı çam dikenlerinden, sedir kabugundan, yere kadar uzanan bir başlık hazırlar. Önce ateş insanları dans ederler, ateş çok küçüktür. Sonra koyot ve arkadaşları dans ederler ve iyi göremediklerinden şikayet ederler. Ateş insanları ateşi büyütür fakat koyot dört kez şikayet eder. Sonunda kocaman bir ateş olmuştur. Koyot ve arkadaşları bu kez çok sıcakmış gibi yaparlar ve serinlemek için dışarı çıkarlar. Yalnız koyot içeride kalır, ötekiler koşmaya hazırlanırlar Başlıgı alev alana kadar koyot çılgınca sıçrayıp durur. Sonra korkmuş gibi yaparak ateş insanlarından onu söndürmelerini ister. Onu ateşe çok yakın dans etmemesi için uyarırlar.

Sonra kapının yanına gelince başlıgının uzun uçlarını ateşe sallar, dışarı koşar. Ateş insanları peşine düşerler, başlıgı antiloba verir, o da koşup öteki koşucuya verir, sırayla böyle olur. Ateş insanları onları teker teker yakalayıp öldürürler yalnızca koyot kalır. Tam onu yakalayacaklarken bir agacın arkasına kaçar ve ateşi agaca verir. O günden beri insanlar agaçların tahtalarından çıkardıkları ateş çubukları ile ateş yakabilirler.

Aynı öykünün 3 bin mil uzaklıktaki Georgia ve Alabama'daki Creek kızılderililerinde öykü kahramanı Tavşan'dır. Daha kuzeydeki Chilcotin kızılderililerinde kahraman Kuzgun'dur.

En kuzeydeki Athapascan kızılderililerinde öykü biraz daha farklı. Bu kabileler ateşin çok eskiden ayının mülkiyetinde oldugunu söylerler Ayının kıvılcım taşı vardır ve istedigi zaman ateş yakabilmektedir. Fakat insanların ateşi yoktur, ayı kıskançlıkla ateş taşını saklamakta, beline baglamaktadır. Bir gün kulübesinde sakin sakin yatarken küçük bir kuş yanına gelir. Ayı ters ters "ne istiyorsun" der.

Küçük kuş"neredeyse donuyorum, ısınmaya geldim" diye yanıtlar. "Peki gel" der ayı,"fakat bir yandan ısınırken, bir yandan da bitimi kır".

Konuk razı olur. Ayının üstüne çıkıp, zıplayıp bitini kırmaya başlar, bu arada da ateş taşını tutan ipi de keser. İp tamamıyla kopunca kuş aniden taşı kapar ve uçup gider.

Bütün hayvanlar dışarıda bekliyordu çünkü ateşin çalınmasını beraber tasarlamışlardı. Sıraya girmişlerdi. Ayı kuşu kovaladı ve tam sıradaki ilk hayvana ulaştıgında yakaladı. Kuş ateş taşını çoktan bu hayvana vermişti. Ayı bu hayvanı yakaladıgında o da taşı sonrakine geçirmişti bile. Bu sıranın sonuna kadar böyle gitti. Ateş tilkiye geçti, o da neşe içinde bir daga çıktı. Artık ayı çok yorulmuştu, koşamıyordu. Tilki dagın başında taşı kırdı ve her kabileye bir parça attı. Dünyadaki kabilelerin ateşi elde edişi böyledir. Bugün her yerde, kayalarda, odunlarda ateş bulunmasının nedeni budur.

Bengal körfezi açıklarındaki adalar zincirinde yaşayan Andamanlılarda aynı efsanenein pek çok farklı anlatımı vardır. En yaygınlarından birinde kahraman yalı çapkııdır. Burada ateş en güçlü ve önemli kişilik olan Biliku'nun mülkiyetindeydi. Biliku hem yaralı, hem zararlı kuzey dogu musonlarının çabuk kızan dişi kişileştirilmesiydi. Atalar uykuda oldugu bilinen bir zamanda ateşi çalmaya karar verdiklerinde yalıçapkını sessizce kulübesine sıçradı ve ateşi aldı. Fakat Biliku uyandı ve yalı çapkını kaçmaya çalışırken peşinden sedef frlatıp kanatlarını ve kuyrugunu kesti. Yalı çapkını denize daldı, Bet-ra-kudu denilen yere yüzdü ve ateşi orada bekleyen hayvanlardan birine verdi, o da ateşi bronz kaplı kumruya geçirdi, kumrudan ötekilere geçti. Yalıçapkını yaşadıgı kaza sonucu insan oldu ve Biliku öfkelenerek dünyadaki evini terk etti, o zamandan beri göklerde bir yerde yaşamaya başladı.

Şimdi dikkat edilirse bu öykülerin tümünde ortak olan bazı figürler vardır. Bu öykülerdeki kurnaz, düzenbaz, hileci figürler aynı zamanda insanların da yaratıcısı ve yardımcısı konumundadırlar. Bu halkların yaratılış mitoslarını inceledigimizde bu figürlerin bir kısmını yaratıcı konumunda da bulabiliriz. Bu ilkel anlatımlarda ahlaki iyilik kötülük ikiligi olmadan yaratıcı güç tüm masumlugu ile ortaya konur.

Ancak bu anlatımların tamamında bizim şu an için algıladıgımız bir Tanrı kavramına rastlayamayız. Öyküler somuttur ve her şey doganın çerçevesinde olup bitmektedir. Tüm figürler maddi elle tutulabilir, gözle görülebilir haldedir. Her hangi bir soyutlamadan uzak ve ceza, ödül gibi kavramlardanda uzaktadır. Örnegin Billuk ateşi çaldırdıktan sonra herhangi bir ceza ya da kötülük düşünmez, küser gider.

Bu öykülerden yola çıkarak çok bilinen bir öyküyü de bu başlıkta ele almakta yarar vardır. Bu Prometheus'un öyküsüdür. Yalnız arada artık bir fark vardır. Prometheus bir Titandır ve artık insanların karşısında dogal görüngüler ve hayvanlar degil Tanrılar vardır. İnsanların eski avcı ekonomisi ve kollektif yaşamı yerini tarımsal ekonomiye bırakmak üzeredir ancak insanlar arasında sınıflaşma başlamıştır. Prometheus öyküsü tam da bu ara dönemde yer alır. Zaten Prometheus'un kendisi de rahipler tarafından alt edilen Şaman dan başkası degildir. Rahipler nasıl şamanı alt edip tarım ekonomisi ile Tanrıları oluşturdularsa Zeus da Titanları alt etmiş ve Olympos krallıgını kurmuştur. Ancak öykü tam da bu geçiş dönemindeki eski ile yeni motiflerin karmaşasını ve kültürünü bize verdigi için önem kazanmaktadır.

Prometheus gene eski motiflerde gördügümüz dolandırıcı oyuncu, kandırıcı ögelere sahiptir. Titan kurbanlık bir bogayı kestikten sonra etlerin iyi taraflarını insanlara verir. O zamana kadar tanrılar ve insanlar paylaşım içerisindeydiler fakat Prometheus kemikleri yaglarla süsleyerek güzel kokular eşliginde süsleyerek tanrılara verir. Bu oyun ve hile tanrıları çok kızdırır ve Zeus insanlardan ateşi alır. Prometheus ise Zeus tan ateşi çalarak insanlara verir ve sonsuza kadar lanetlenerek cezalandırılır. Bir kayaya baglanarak bir kartal tarafından cigeri yenme cezasıdır bu. Sabah cigerin yenilen bölümü gece tekrar büyür ve bu sonsuza kadar devam edecektir.

Ancak bu durum ile ilgili bir kehanetin oldugunu, Prometheus'un buna güvenerek direndigini ve bu kurban olayından sonra tarım ve kadının ortaya çıkışı mitin diger özelliklerindendir. Burada bizi ilgilendiren kısmın mitin neredeyse avcı toplumlarda oldugu şekliyle kültürel aktarımla fakat toplumun ekonomik seviyesine göre kültürel bir biçim alması fakat hala eskinin izlerini de içinde barındırmasıdır. Gene de Zeus Prometheus'u aşşagılamaz, yalnızca cezalandırır. Prometheus aynı zamanda eski toplumun kültürünün yeni oluşumlara karşı direnmesini de simgelemektedir.

Daha ilerleyen evrelerde İbrani yaradılış destanının bugün bize din olarak lanse edilen Kutsal Kitaptaki anlatımını görürüz. Ateş artık bilinmektedir ve bunun aktarılmasına yer yoktur, fakat öyküde hala kurnaz ve dolandırıcı bir figür vardır. Bu daha sonra Şeytan olarak tanımlanacak olan Yılandır. Yılanın dolandırıcı, ya da kurnaz niteligi Havvayı kandırıp yasak elmayı yemesine neden olur. Ama şimdi ekonomi tamamen degişmiş ve toplum sınıflara ayrılmış durumdadır. İnsanlar hayvan yetiştirmekte ve tarımla ugraşmaktadırlar. Bireysel özgürlükten ziyade kollektif toplumun otoritesi ve buna uygun hukuk ön plandadır ve suç cezasız kalmaz. En agır bir şekilde herkes cezalandırılır. Eski Ahit şöyle yazar :

13 RAB Tanrı kadına, “Nedir bu yaptığın?” diye sordu. Kadın, “Yılan beni aldattı, o yüzden yedim” diye karşılık verdi.

14 Bunun üzerine RAB Tanrı yılana, “Bu yaptığından ötürü Bütün evcil ve yabanıl hayvanların En lanetlisi sen olacaksın” dedi, “Karnının üzerinde sürünecek, Yaşamın boyunca toprak yiyeceksin.

15 Seninle kadını, onun soyuyla senin soyunu Birbirinize düşman edeceğim. Onun soyu senin başını ezecek, Sen onun topuğuna saldıracaksın.”

16 RAB Tanrı kadına, “Çocuk doğururken sana Çok acı çektireceğim” dedi, “Ağrı çekerek doğum yapacaksın. Kocana istek duyacaksın, Seni o yönetecek.”

17 RAB Tanrı Adem`e, “Karının sözünü dinlediğin ve sana, Meyvesini yeme dediğim ağaçtan yediğin için Toprak senin yüzünden lanetlendi” dedi, “Yaşam boyu emek vermeden yiyecek bulamayacaksın.

18 Toprak sana diken ve çalı verecek, Yaban otu yiyeceksin.

19 Toprağa dönünceye dek Ekmeğini alın teri dökerek kazanacaksın. Çünkü topraksın, topraktan yaratıldın Ve yine toprağa döneceksin.”

Görüldügü gibi yılanın bu hilesine karşı herkes acımasızca cezalandırılmıştır. Halbuki avcı toplumunun mitoslarında böyle bir ceza ile karşılaşmıyorduk. Ama şimdi sonsuza kadar sürecek bir ceza vardır. Topluma tarım girmiştir ve tarım toplumsal bir üretimi gerektirir, emegi, köle emegini gerektirir. Bunun sonucu oluşacak genişleyen yeniden üretim bir artı ürün yaratacak ve bu ürün de sömürünün temelini oluşturacaktır. Artık hileye, oyuna, ahengi bozacak davranışa izin yoktur.

Tanrı bütün haşmeti ile ve otoritesi ile panteonun en tepesinde yer alır artık tüm insanların egemenidir. Onun yetişemedigi yerlerde ise otoriteyi kral ya da monark onun adına kullanacaktır.

Bu iki gelenek karışmış olarak yalnızca Batı uygarlıgının kalıntıları içerisinde degil fakat bütün uygarlıklarda bulunur ve insanın ruhsal geriliminin kutuplarını ifade eder. Bir yanda insan eleştirisi ve gücünün ötesinde evreni yaratan gücün rahipçe temsili, ayı ve güneşi, denizleri, Leviathan'ı, Behemot'u ve dagları yaratan, önünde insanın huşu ile egildigi güç ve öte yanda kendine yeterli büyücünün, titan güçlü şamanın, Babil Kulesi yapıcının, Tanrının gazabına aldırmayanın , kendisinin tanrılardan daha eski, büyük ve güçlü oldugunu bilenin egilmezligi. Tanrıyı yaratan insandır ve evreni yaratan güç insanı yöneten iradeden başka bir şey degildir ve ancak insanda kendi krallıgını, gücünü ve ihtişamını elde etmişti

Yapılacak olan tek şey eski toplumun kültürü ile bugünkünü kıyaslamaktır. Hiç bir ilahi tabir ettigimiz dinsel inanış vahiy yoluyla gelmedi. Onlar eski inanç ve davranış biçimlerinin gelişen üretim ilişkileri içerisinde yeniden ve yeniden yorumlanması ile ortaya çıktı.

saygılarımla

Çin'den İspanya'ya, Ümit Burnu'ndan Alaska'ya kadar
her mili bahride her kilometrede dostum ve düşmanım var
Dostlar, ki bir kere bile selamlaşmadık
aynı ekmek, aynı hürriyet, aynı hasret için ölebiliriz...

Nazım Hikmet

www.dilaverkom.blogcu.com
Alıntı ile Cevapla
  #2  
Alt 28-06-2008, 12:26
Serdar - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Serdar Serdar isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Kıdemli Üye
 
Üyelik tarihi: 30 Apr 2008
Mesajlar: 648
Standart

"Quest for Fire(Ateşi Bul Getir)" belgesel niteliğinde bir film. 47+47= 94 dakika

Eski insanların doğasını, davranışlarını, iletişimlerini ve dilin doğuşunu anlatıyor ve tabi ateşin insanlar arasında yayılışını da.
İzlemek için herhangi bir dil bilmenize gerek yok. Yalnız vidyonun açılması sırasında yavaş yükleme gerçeklerşirse, hepsini yükleyip öyle izlemeniz gerekebilir.

Kısım 1:

http://v.youku.com/v_show/id_cc00XMzQ3MDkyMA==.html

Kısım 2:

http://v.youku.com/v_show/id_cc00XMzQ3MTcyNA==.html
Alıntı ile Cevapla
  #3  
Alt 28-06-2008, 23:22
mitch - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
mitch mitch isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Üyeliğini Sonlandırmış
 
Üyelik tarihi: 08 Feb 2007
Mesajlar: 242
Standart

serdar kardeş bu filmin tamamını indirerek seyretmemiz daha iyi olur filmin tamamı na ait ilgili linki bulabilirsen burada verebilirmisin ayrıca paylaşımın için teşekkürler......
Alıntı ile Cevapla
  #4  
Alt 30-06-2008, 00:08
KızıL - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
KızıL KızıL isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Kıdemli Üye
Dinlerden Özgürlük Grubu Üyesi
 
Üyelik tarihi: 29 May 2008
Bulunduğu yer: ADANA!!
Mesajlar: 3.673
Standart

filmi merak ediyoruz var mı elinde olan??

ÖRGÜTLENİN!!!
Alıntı ile Cevapla
  #5  
Alt 30-06-2008, 21:58
Serdar - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Serdar Serdar isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Kıdemli Üye
 
Üyelik tarihi: 30 Apr 2008
Mesajlar: 648
Standart

İnternette bulabildiğim yalnız bu. İzlemek için videonun dolmasını bekleyebilirsiniz. Yalnız film bayağı bir kaliteli, gerçekçi ve eldeki bilimsel verilere uygun olarak tasarlanmış(kanımca).

İnsanların bağrınmaları, haykırmaları, doğaya bakışı gayet güzel ele alınmış. Bir benzerini henüz görmedim, gören olursa bana da haber versin.
Alıntı ile Cevapla
  #6  
Alt 30-06-2008, 22:40
kandahar
Üye Değil
 
Mesajlar: n/a
Standart

Güzel bir yazı. Yeni bir şeyler öğrendim. Zaten mitoloji eskiden beri ilgimi çeker, insan bilinçaltının en derin noktalarını görmek mümkündür mitolojide. Fakat ne güzel giderken meseleyi yine üretim ilişkilerine bağladınız Dilaver bey, sizin bu Komünist ideolojiniz düşüncelerinizi fazlasıyla işgal etmiş. Din de dahil olmak üzere her tür yaşam biçimi, ideoloji-felsefenin aşırıya kaçıldığında zararlı olduğunu ve yaratıcılık törpüsü olduğunu düşünüyorum.

Her neyse, bu ateşin çalınma hikayesi pekçok kültürde var; peki neden ateş sürekli çalınıyor? Yani dünyanın bir ucundaki Kızılderilerle Yunan kültüründe nasıl böyle bir uzlaşı oluyor? Neden "yüce Atahuasca ateşi buldu ve öğretti" değil de "Koyot ateşi çaldı"? Fikri olan var mı?
Alıntı ile Cevapla
  #7  
Alt 30-06-2008, 22:48
dilaver - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
dilaver dilaver isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Kıdemli Üye
Dinlerden Özgürlük Grubu Üyesi
 
Üyelik tarihi: 28 Sep 2006
Bulunduğu yer: İstanbul
Mesajlar: 12.080

Onur Üyeliği Başarı Ödülü Başarı Ödülü 

Standart

Dilaver bey, sizin bu Komünist ideolojiniz düşüncelerinizi fazlasıyla işgal etmiş.

Sayın kandahar,

Üç ayrı ekonomik birimde mitin gelişmesini vermeye çalıştım. Siz benim için bu şekilde bir iddiada bulunuyorsanız bunu benim getirdigim merin üzerinde temellendirerek açıklamanız gerekir.

Neden avcı toplumlarda bu mit son derece saf halindedir ve dogaya bire bir uyumludur. Ve neden ceza yoktur, tam aksine yaratıcı küser ve gider.

Neden Prometheus efsanesinde ceza olmasına ragmen aşşagılama yoktur.

Neden Ahdi atik te ceza aşşagılama, sonsuz ceza bir arada bulunur. Bunlara bir cevap bulma ve benim üretim ilişkileri kültür baglamını aşarak izah etme denemesinde bulunun. Bu denemede bulundugunuz takdirde neden ateşi koyotun çaldıgının sırrına da vakıf olacagınıza eminim.

saygılarımla

Çin'den İspanya'ya, Ümit Burnu'ndan Alaska'ya kadar
her mili bahride her kilometrede dostum ve düşmanım var
Dostlar, ki bir kere bile selamlaşmadık
aynı ekmek, aynı hürriyet, aynı hasret için ölebiliriz...

Nazım Hikmet

www.dilaverkom.blogcu.com
Alıntı ile Cevapla
  #8  
Alt 01-07-2008, 00:16
meaculpa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
meaculpa meaculpa isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Kıdemli Üye
 
Üyelik tarihi: 20 Feb 2008
Mesajlar: 929
Standart

Bu yazı alel biçimde komün yaşamdan, kapital yaşamlara geçişin simgesidir. Mitler, toplumların kültürel ve de ekonomik safhalarda ki evrimlerinin birebir yansımasına ışık tutmuştur. Bu anlam da " Ateşin çalınması " konulu yazının ekonomik sistemler referans alınarak degerlendirilmiş olması tam isabettir.

Kollektif yaşamdan, sınıflaşmalara doğru yol alındıkça, Tanrılar ve de ceza anlayışlarıda farklı değerlerce değişime maruz kalmıştır. Ve ceza olgusu da aynı paralellikle artmıştır. Nedeni ise; Tanrılar yaratan insanoğlunun, Tanrısal güçlerin varlıgında " GÜÇ " elde edip egemen sınfıları var etmektir.
Tarıma geçişle, avcı-toplayıcı sistemlerden uzaklaşan insanoğlu devamında paylaşımcı şuuruda yitirmiştir. Çünkü artık ortada ekilip biçilen degerli bir arazi vardır. Ve bu arazide insanları cezbeden yiyeceklerin korunması gerekmektedir.

Kollektif yaşamdan sıyrılıp, gücün kontrollu yada kontrulsuzlüğüne yönelen insanoğlunun acilen bir korkuluk inşa etmesi gerekmektedir. Ancak bu şekilde muhafazasını saglayacagı yiyecekleri sadece kendi için saklayabilecektir. Nitekim binlerce yıl içinde tek bir korkulukla yetinilmez, binlerce korkuluk var edilir. Amaç her aşamada ; değindigimiz gibi " değerlerin muhafazası" ilkesi ile paralellik gösterir.

Tanrının korkutucu bir unsur olarak binlerce yıldır kullanılmış olmasının altında yatan gereck de budur. Çünkü insanoğlu Tanrıyı, bİr korkuluk işlevi adına var etmiştir. Gücün korunumu için de o dönemin kültürel anlayışarı kullanılmış ve mistisizm ile hasbihal olan insanoglunun kendi kendini gönüllü sömürtecegi anahtar sözcük keşfedilmiştir. İşte bu sözcüğe bilinmezliklerin, en korkutucu gazapların, en büyük güçlerin yakıştırılması yani Tanrı kelimesi uygun görülmüştür.

Avcı toplumlarda bu mit son derece saftır çünkü Tanrı adıyla korunmaya çalışılan güç diye bir kavram yoktur. Kollektif bir yaşam ve paylaşımcı veriler mevcuttur. Yaratıcı diye atfedilen varlık; insan-doga ikileminin bir parcasıdır. Ondan öte bir kavram değildir. Bu yüzden aşağılamaz, cezalandırmaz. Bir insan gibi küsüp alıp başına gider.

Tanrılar teklenip büyütüldkce korkuları , işte o zaman ortadaki ekenegin de degeri artmış demektir. Artık sınıflar mevcuttur. İnsanlar birbirlerine üstün gelebilmek ve gücü elde edebilmek için bir başkasının korkuluguna tahammul edemez boyutlara ulaşmışardır. Bu nedenlde her topluluk kendi tanrısını göklere cıkarıp gazamplar yagdırdıgına inandırarak digerlerini yok etme hakkını elde etmişlerdir. Keşke bu savaş sadece tanrılar arasında kalabilecek niteliklerle tezahür edebilseydi oysa bu savaş insanın kendi yaratıkları ile yine kendi kıyametini hazırlayacagı hazin bir sona dönüşmüştür.

Binlerce yıldır var edilen dinsel sömürü ve de katliam unsurlarının altında yatan gercekde budur. Kıyımlarına şahit kaldıgımız Tanrıları bizler yarattık. Eğer Gerçekten bir Tanrı varsa da bu Tanrının bir korkuluk olamayacagını da gözden çıkardık. Niye mi? Çünkü herşeyi beliryene güç istemi bu yönde de biz insanları işte böyle aciz kıldı.

Konu meaculpa tarafından (01-07-2008 Saat 00:21 ) değiştirilmiştir.
Alıntı ile Cevapla
  #9  
Alt 13-08-2013, 11:00
Neva - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Neva Neva isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Kıdemli Üye
Dinlerden Özgürlük Grubu Üyesi
 
Üyelik tarihi: 03 Aug 2010
Mesajlar: 14.706

Başarı Ödülü 

Standart

Guncelleme.
Alıntı ile Cevapla
  #10  
Alt 22-05-2015, 18:54
kalemerre kalemerre isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Üye
 
Üyelik tarihi: 17 Mar 2012
Mesajlar: 32
Standart

Seyredilmesi gereken bir film, henüz kıyamet senaryoları hazırlanmamış.


http://www.onlinefilmizleyin.com/son...es-savasi.html

Tanrı tanrığılını bilmeli ki İnsan insanlığını bilsin.
Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Önerilen Siteler


Yetkileriniz
Yeni Mesaj yazma yetkiniz Aktif değil dir.
Mesajlara cevap verme yetkiniz aktif değil dir.
Eklenti ekleme yetkiniz aktif değil dir.
Kendi Mesajınızı değiştirme yetkiniz Aktif değildir dir.

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-KodlarıKapalı

Gitmek istediğiniz forumu seçiniz


Bütün Zaman Ayarları WEZ +3 olarak düzenlenmiştir. Şu Anki Saat: 22:50 .