Zaman hiç bir yere gitmez, ne ileri ne de geri gerçek hareket-ilişki-değişim ve ŞİMDİ... Zaman dediğimiz maddenin hal-hareketleri arasında, biçime-sonuçlarına dair yaptığımız kıyastan ibaret. İleri doğru gidiyormuş algısının sebebi ise hafıza, emare(hareket halinde maddenin) ilk referansının izlerinin, hafıza veya madde üzerinde(form-yapıca) izlerin hala gözlemlenmesi... Kısaca zaman bir yere gitmiyor, hareket eden değişen-böylece eskime kavramı- bizleriz ve diğer şeyler... Hasılı gerçekliği bir zaman kavramıyla ifade edebilseydik -ki edilemez aslında- yinede en yakın şekliyle, şimdi'den ibaret olurdu. Şimdi ve şimdide her şey hareketli-değişken böylece zaman şimdide, ne ileri, ne geri, yine aynı yakın tabirle üzerine çökmekte(ilerisi, gerisi yok)...
Şimdi'de, hareket eden bizleriz zaman değil... Zaman hareket-değişimin algı-ifadesi namına bir soyutlamadır, ne nesneleştirilebilir ne de
uzaysallaştırılabilir. Örneğin deneylerle kabul edilen bir zaman birimi ifade edersem, protonun ömrü 1
34 yıl. Rakamla yazarsam satıra sığmayacak... Şöyle ki; "1e+34" yani 1 tane 1 ve yanına 34 adet sıfır... Hasılı zaman geçtiği için mi protonun bir ömrü var yoksa proton formunu koruduğu için mi şahsına atfedilen bir zaman kavramına sahip olmakta? Zaman geçtiği için mi yaşlanmaktayız yoksa yaşlandığımız(çevre, ortam, yapı etkileşimi) için mi zaman kavramı açığa çıkmakta? Şöyle düşünürsek;
1 Araç, bizlerin mesafe birimi olduğu için mi saatte 90km hızla gidiyor, yoksa aracın hareketi ve doğrultusundaki uzamın nesnelliği(araca göre varsayılan mesafe) mi saatde 90 km hız birimini soyutlamamızı sağlıyor? Ya da, daha kaba anlaşılır ifadeyle acıktığımız için mi karnımız boşalıyor, yoksa karnımız boşaldığı için mi acıkıyoruz?...
Her şey hareketli-değişken(form-yapıca) olduğu için mi zaman kavramını soyutluyoruz yoksa o her şey, biz bir zaman kavramı soyutladık diye mi hareket ediyor? Kısaca zaman şahsına münhasır ifade edilebilir bir şey değildir. Şimdi ve hiç bir zaman da şimdinin dışında olmayacak olan uzay-varlığın, hal-durum-biçimleri, bunuda etkileyip değiştiren hareket ve algıya yansıyan değişimler arası kıyastır...
Ve uzayda hareketin yönü yoktur,
hareket yönsüzdür, yön nereden baktığımıza göre, bir öznenin referans aldığı noktaya göredir, gerçekte ise ne ileri, ne de geriye sahip değildir... Dilerseniz cam bir masada bozuk para çevirin, üstten bakın, şimdi de altdan bakın ne yana dönüyor?
İnsan içinde olduğu ortamı, çevreyi tanımlamak ve kendi konumunu, yerini belirlemek için, yine kendisini referans alarak ve kendinden hareketle yönsüz uzayda yön tayin etmek zorundaydı(para örneği gibi, bir yön tayin edebilmek için ya üstden bakılacak ya altdan, ya sağdan ya da soldan). Bunu yapamasaydı, anlayamaz ve
ifade edemezdi. Bilim de insanın anlama(felsefe), ifade(bilim) çabası olarak, özneye yani bizlerin belirli referanslar eliyle belirleyeceği yönleri, birimleri, ölçeklendirmeleri, öznenin kendisine ve ufuk açısına göre limitleri kullanmak zorundaydı(başka çaresi yok)..
Lakin bazıları bazı şeyleri anlayamıyor, ya muhtemel hiç düşünmüyor ya da aşırı ve karmaşık düşüncelerle kavramları, soyut ile somut arasındaki ilişkiyi tersine çeviriyor. Yani somutu, soyut olana bağlıyor. Buna felsefede soyutlama hatası denir. Buna dair bir çok forum konusunda yazıştık, ama başka bir referans namına wiki'den aktarabilirim(Bilim ve bilgi düşmanı AKP'nin keyfi ve ticari sitelere uygulanması geerken kanun maddelerini keyfi kullanımıyla-ki öyle görünüyor ki bugünlerimizi de arayacağız- wiki bağlanamayanlar içinse alıntı yapacağım).
https://tr.wikipedia.org/wiki/Soyutlama
İdealist soyutlama, soyutlama sonucu olan kavram ve düşünceleri saltıklaştırır ve bunları nesnel gerçekliğin yerine koyar. Soyutlama, gerçekte, yeniden somuta varmak ve somut bütünü parçalarında da birbiri ile olan ilişkileri içinde tümüyle kavramak için kullanılan bir yöntem, bir araçtır. Soyutçuluk, bu amacı araçlaştırır ve somuta varmak amacını unutarak soyutta kalır.
Bu tür kavramları idealistçe yorumlayıp, sonrada paradokstan öteye gitmeyecek tersine(düttürü) dünya batağına düşülmemeli, içinden ne çıkılabilir ne de anlamlı bir sonuç elde edilir, en fazla nesnel gerçekliğin tersine matematik ile zorlamalar yapılıp, kağıt üzerinde aldatıcı ve sonuç alınamayan rakamlara dönüşür...
Zaman kavramını kullanıyoruz, kullanmak zorundayız çünkü özneyiz ve özneliğimizin -kendimizi baz aldığımızda- bir konumu oluyor böylece.
Uzay yönsüz, ama biz yön kavramlarını kullanmak
zorundayız, bize göre kuzey, güney, başkasının açısıyla da tam tersidir, ama yön kavramlarını, zaman kavramını kullanmak zorundayız, çünkü aksi taktirde ifade edemeyeceğiz...
Örneğin-yön ifadem adına- Adana'dan bakan birisi için Ankara kuzeyde, Samsun'dan bakan birisi için güneyde, Van'dan bakan için batıda, İzmirden bakan için ise doğudadır, özneyi çıktık, nesnele gelelim, şimdi Ankara hangi
yönde?...
Şimdi bu tür konular ise, yukarıdaki paragrafı anlamamak üzerinden doğuyor ve paradokslar üretiliyor. Bu kavram(zaman) ancak bir özne veya referans alınan bir nesneye vb
göre, hareket-değişim(öncül, zamandan önce, algı bazı biçim-yapı!) baz alınarak soyutlanabilir kavramlar, dolayısıyla bizim öznel karamlarımız nesnel gerçeği ne bağlar ne de belirler aksine kavramlarımız nesnel gerçekle belirlenmiştir, yani gerçek, bizlerin kavramlarımızı saltıklaştırıp, nesnelliğin önüne koymamız değil, aksine tersidir. Kaba örneğe dönersek, acıktığımız için midemiz boşalmıyor, midemiz boşaldığı için acıkıyoruz... Sonuç: konuyla ilgili,
nesnel olan hareketttir, öznel olan ise zaman ve özneye göre belirlenmiş ve değişen kavramların şahsına münhasırlığı ve nesnele dayatılmış biçimde(!) şahsına münhasır matematik hesapları olmaz. Kuzey ne kadar kuzeyde, güney ne kadar güneyde, kuzey ileri mi, geri mi, bu tür tartışmalar ancak özneye veya öznenin baz aldığı konuma göredir, nesnel bir karşılık adına(özneyi baz almadığımızda), sabit alınabilir bir değeri-karşılığı yok. Zamanın yönü ileri mi, geri mi? ne ileri, ne de geri-
nesnel gerçek yönsüzdür-.
Ama dinozorlar geçmişte yaşamadı mı?... Form-yapıca evet -zaten zaman da bu kalıcı olmayan form-yapı-biçim namına soyutlanıyor-, ama
madde-n damarlarınızda dolaşıyor, ne geçmişte, ne gelecekte, ne ileride, ne de geride, zaman geçtiği veya zamana yenik düştükleri için kaybolmadılar-kaybolan form-, form-yapıları değiştiği ve korunamadığı için form-yapılarını sürdüremediler-dönüştüremediler. Böylece bizim için öznel bir ifade hayat kazandı, geçmişte kaldılar dedik-kendimizi, şimdiyi referans aldık-, oysa madde-n(şimdi de, geçmişte kalmayan) damarlarımızda. Peynir zaman geçtiği için mi küflenir-hayır, zaman faktör değildir bir soyutlamadır-, buzlukta ne oluyor-tersinden tabirle, işte zaman yavaşladı-sebep? Demek ki öznel zaman şeylerin form-yapılarının değişkenliğine göre soyutlanmakta, sabit alıp -örneğin buzluktaki peyniri mi, açıktaki mi?- üzerinde matematiksel jimnastikler yapılacak bir kavram değil...
Nesnel gerçek yönsüzdür, yön özneldir ve ileri, geri kavramlarımızda, zemini nesnel, kavramlar öznel-referansa göre değişken o sebeple bu tür hesaplar öznellik adına nesnelliğe dayatılamaz-paradoks-, ama öznel ifadeler namına(referanslarımızla) kullanılabilir,
nesnele dayatılırsa arıza olur...