frodo´isimli üyeden Alıntı
Fasil: KUR`AN`IN TERTİBİ BÖLÜMÜKonu: Kur`an`ın Tertibi Ve Cem`iRavi: Zeyd İbnu SabitHadis:Hz. Ebu Bekir (ra), (irtidad edenlere karşı yapılan) Yemame Savaşı sırasında beni çağırttı. Gittim. Yanında Hz. Ömer (ra) oturuyordu. Ebu Bekir bana: "Bak! Ömer bana gelip: "Kurra`nın da katılmış bulunduğu Yemame savaşları şiddetlendi. Ben her yerde kurraları tüketeceğinden, onlarla birlikte Kur`an`nın da çokça zayi olacağından korkuyorum. Bu sebeple Kur`an`ın cemedilmesini emretmeni uygun görüyorum!" dedi. Ben kendisine: "Resulullah`ın yapmadığı bir şeyi nasıl yaparım?" diye cevap verdim. Ancak Ömer (ra): "Bunda hayır var!" diye ısrar etti. Ben her ne kadar bu meseleye yanaşmak istemedi isem de Ömer, taleb ve müracaatlarının peşini bırakmadı. Sonunda Allah, Ömer`de aklını yatırdığı şeye benim de aklımı yatırdı. Ben de meselenin gereğine aynen Ömer gibi inanmaya başladım." Zeyd devamla der ki: "Ebu Bekir (ra) bana yönelerek şunu söyledi: "Sen genç, akıllı bir kimsesin, hiç bir hususta sana karşı bir itimadsızlığımız yok. Üstelik sen Resulullah (sav)`ın vahiy katipliği yaptın, nazil olan vahiyleri yazdın. Şimdi Kur`an`ın peşine düş ve onu cemet!" Zeyd (ra) der ki: "Allah`a yemin olsun, Ebu Bekir bana dağlardan birini taşıma vazifesi verse bu teklif ettiği işten daha ağır gelmezdi. Kendisine itiraz ettim: "Siz, Resulullah (sav)`ın yapmadığı bir şeyi nasıl yaparsınız?" dedim. Ebu Bekir (ra) beni ikna için: "Vallahi bu, hayırlı bir iştir!" dedi, taleb ve müracaatlarının peşini bırakmadı, öyle ki, sonunda Allah, Hz. Ebu Bekr`in aklını yatırdığı gibi bu işe benim aklımı da yatırdı. Artık Kur`an`ın peşine düştüm. Onu kumaş parçaları, hurma yaprakları, düz taş parçaları ve ezberlemiş olanların hafızalarından toplamaya başladım. Tevbe süresinin son kısmını Huzeyme -veya Ebu Huzeyme el-Ensari`nin yanında buldum. Bu kısmı ondan başkasının yanında bulamamıştım. (Cem ettiğim) sahifeler Hz. Ebu Bekir (ra)`in yanında idi. Vefat edinceye kadar da orada kaldı. Sonra Hz. Ömer (ra)`e intikal etti. Allah ruhunu kabzedinceye kadar onun yanında kaldı. Sonra Resulullah`ın zevce-i pakleri Hafsa Bintu Ömer İbni`l-Hattab (ra)`a intikal etti ve onun yanında kaldı."HadisNo:944
|
Şimdi yukarıdaki hadise binaen gerek bu forumdaki imansız ve ateist kardeşlerim ("OSS 117 Kahire" filminden bir alıntı), gerekse Müslüman kardeşlerime bir noktanın altının çizilmesi gerektiğini ve tartışmalarımızı bundan sonra altı çizilen bu noktadan sonra yapmamız gerektiğini söylüyorum:
(Edip Yüksel gibi) Hey Müslümanlar, siz neden Kuran'ın kökenini araştırmadan ve bu konuda bilgi sahibi olmadan ve en erkeni Kuran'ın yazımından 200-250 yıl sonra yazılmış hadislere ayet gibi davranıyorsunuz? Ateist kardeşlerimiz de yine aynı şekilde Kuran'ın kökenini bilmeden neden hadislere dayalı bu tür tartışmalara girer?
Şimdi size hem bu itirazları ortadan kaldıracak, hem de tartışmalarınızda seviyeyi yükseltecek bir sayfa veriyorum:
"Arapça-İslami Yazıtlar: Arap Epigrafisinin Örnekleri (
The Arabic & Islamic Inscriptions: Examples Of Arabic Epigraphy)"
Kimse kusura bakmasın; eğer Kuran'ın kökenine ait bu yazıtları bilmeden, tanımadan Kuran ile ilgili bir tartışmaya girerseniz, boşa tartışmış olursunuz. Bu keisnlikle geri zekalılıktır.
Avam Müslümanlar da biliyor ki, bu yazıtlarla Kuran'ın ne menem bir şey olduğu yavaş yavaş ortaya çıkmaya başladı ve artık Müslümanlar'ın hiçbir mazereti kalmadı. Yani özellikle Batılı Oryantalistler'in araştırmaları sayesinde ortaya çıkan ve Kuran'ın kökenine ışık tutan bu yazıtlarla Müslümanlar'ın kaçacak bir deliği kalmadı.
Buna göre yukarıdaki hadis olarak rivayet edilen olayda anlatılanların kesinlikle bir uydurma olduğu sonucu çıkar. Zaten bu hadisi yazan kişi olayın 200 yıl ilerisinde doğmuş ve olayla ilgili kendi zamanına kadar gelen bilgileri güç-bela toplamış, yetmediği yerde de uydurmuş (ki bu ihtimal yüksektir ve genellikle böyle olur), bu durumda siz ve özellikle Edip Yüksel neden böyle hadislere itibar eder ki, bunu anlamak mümkün değildir. Hadi bizler bu forumda tartışan kişiler olarak Kuran'ın kıyısından, köşesinden anlayabiliyoruz ama İslami bilimlerde ileri seviyede olan Edip Yüksel'in bu tartışmalar içine girmesini anlamak mümkün değildir.
Gelelim, Avam'dan olmayan halk tabakasına. Onlar ellerine tutuşturulmuş Kuran'ı Kerimi anlamaktan bile acizdirler. Ama hepimizi birlikte denize attıklarında bunlar ağırlık teşkil eder ve bizi batırırlar. Bu nedenle ben Müslüman değilim, arkadaş! Eğer ben de bunların arasına katılmak istersem, biliyorum ki ya aklımı kaçırım ya da sonugelmez İslami işkencelere maruz kalırım.
Neden Müslüman değilim? Yanılmıyorsam; bu forumda ilk defa bu açıklamayı yapıyorum. Çünkü bizi batıran bu banal halk tabakası, bizi her konuda batırıyor. Örneğin 65 yıldır bizi Amerika'ya esir eden kim? Bu halk. Peki bu halk neden kendi kaderini eline almaz da, bizi ona buna esir eder? Bizler onlarla birlikte başkasına esir olmaya mecbur muyuz? Tabii ki hayır. O zaman kusura bakma, arkadaş: Senin artık her neye, nasıl inanıyorsan, dinin sana, bizimki de bize!
Şimdi, yukarıda 5 punto büyüklükle vurguladığım yerler kendi içinde açık bir çelişki teşkil eder. Ama halk dediğim çoğumuz bu ve benzeri metinlerle ilgilenmeyiz bile! Bu da bizi ayıran en temel şey demektir. Yani "Senin dinin sana, bizimki de bize" derken bunu kastediyorum. Ama ne oluyor; halk arasında ağzınızı bu konuda açtığınız zaman, bir de aforoz edilmesi tehlikesiyle karşı karşıya kalıyorsunuz. Ama inanın ki bu durum artık daha fazla sürmeyecek. Çünkü bu halk kulaklarını ne kadar tıkarsa tıkasın, bu konuları ne kadar görmemezlikten gelirse gelsin, içinde bulunduğumuz "Dijital Çağ" bu vurdumduymazlığı çözecektir. Yani özellikle Amerikalılar tarafından "İslami Terör" olarak bu terörü "Dijital Terör" yenecektir. Günün birinde bir bakacaksınız ki, bir amcamız kahvehanede çayını yudumlarken İslami bilgi olarak sunulan uydurmalar ağzından çıkmaz olacak. Çünkü hemen bir tık ötesinde bu konuda işin esasını anlatan web sayfaları görülecek.
Enseyi karartmayalım lütfen!
frodo´isimli üyeden Alıntı
Zeyd'in bahsettiği surenin son kısımdan ne anlaşılması gerektiği açık olmasa da tartışma konusu yapılan son iki ayet şunlar: İlk olarak Reşat Halife tarafından dile getirilen ve Edip Yüksel'in sürdürdüğü iddiaya göre bu iki ayet aslında hadisten başka bir şey değildir. İddia sahipleri Zeyd ibnu Sabit'ten aktarılan hadise dikkat çekmekte ve Kur'anda sadece Allah'ın isimleri arasında kullanılan "rahîm" ve "ra'uf" un bu ayette (128) Muhammed Mustafa için kullanılmış olmasını Kur'an mantığına ters bulmaktadır.
Kur'ana ekleme yapılmış olmasını kesinlikle mümkün görmeyen ehl-i sünnet ekolünün yıldırımlarını üzerine çeken bu iddia oldukça ilginç. Edip Yüksel mealinde bu iki ayete yer vermek istememiş ancak gelen baskılara boyun eğmek zorunda kalarak tartıştığı iki ayeti de meallendirmiş. Ancak zehir-zemberek bir tefsirden de geri durmamış.
|
Bu konuda sedece şunu söyleyebilirim. 1924'te standartlaştırılan "Kahire Metni" olarak bilinen elimizdeki Kuran ilk yazıldığı günkü gibi değil, Emevi Halifeleri döneminde bağımsızlığına kavuşan Arapça sayesinde Kuran tekrar ele alınmış ve yeniden yazılmıştır.
Bu konuda,
videosunun 3:56-4:07 bölümünde şu sözleri söyleyen bilimadamını anlamak mümkün değil:
Dr. Patrick Sookhdeo (Instute for the Study Islam & Christianity): "Eğer bu iddialar doğruysa, özellikle tarihlendirme konusunda Kuran'ın 650 yılında bütünlüğünü koruyan tek bir metin olma tezini kaybeder."
Arkadaşlar, bu sözleri söyleyen kişi hem bir Arap, hem de bir bilimadamıdır. Benim hayret ettiğim nokta da burasıdır. Yani nasıl oluyor da, bir Arap bilimadamı kendi geçmişinden bu kadar uzak kalabiliyor ve sanki Sana metnindeki Puin ve Luxenberg'in bulguları çok yeniymiş gibi şaşırabiliyor?
Oysa yukarıda linkini verdiğim Arapça yazıtlarda bu durum son derece açık idi. Yani oradaki İslam öncesi Arapça yazıtları ve İslam dönemine ait Arapça yazıtlardan bu durumu anlamak mümkün idi.
İkinci olarak, yukarıdaki hadiste Ebubekir Zeyd'e;
"Üstelik sen Resulullah (sav)`ın vahiy katipliği yaptın, nazil olan vahiyleri yazdın. Şimdi Kuran'ın peşine düş ve onu cemet!" derken, Dr. Patrick Sookhdeo ise Kuran'ın M.S. 650'de yazıldığını iddia eder. Yani burada da bir çelişki var.
Şimdi, bu konuda kesinlikle belgesel tadında güzel bir makale yazıyorum. Makaleye sözkonusu olan konu ise, "Arapça-İslami Yazıtlar: Arap Epigrafisinin Örnekleri (
The Arabic & Islamic Inscriptions: Examples Of Arabic Epigraphy)"dir. Bu yazıtlara göre M.S. 610'da Kuran yazımı başlarken Arapça'nın henüz emekleme döneminde olduğu görülüyor. Buna göre o günkü Arapça ile elimizdeki Emevi döneminden kalma Kuran Arapçası arasında dağlar kadar fark vardır. Bu da Kuran'ın orijinal olmadığını gösterir. Öyle, yukarıdaki belgeselin girişinde iddia edildiği gibi Kuran'ın tek bir harfi değişmemiştir diye bir şey yok. Çünkü Arapça gelişmiş ve değişmiştir ve Kuran da gelişmiş Arapça ile yazılmıştır. Peki bizimkiler nasıl oluyor da, Kuran'ın bırakın kelimesini, tek bir harfi değişmemiştir iddiasında bulunuyor?
İşte tüm bu soruların yanıtlarını yeni çıkacak makalemde vereceğim.