Turan Dursun Sitesi Forumları
Geri git   Turan Dursun Sitesi Forumları > Genel Forumlar > Politika

Cevapla
 
Başlık Düzenleme Araçları Stil
  #1  
Alt 21-03-2012, 04:28
Jolly Jocker - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Jolly Jocker Jolly Jocker isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Kıdemli Üye
Dinlerden Özgürlük Grubu Üyesi
 
Üyelik tarihi: 24 Aug 2008
Bulunduğu yer: Antalya
Mesajlar: 1.323
Standart Millet Nedir? Biz Kimiz? Ne Taraftanız? Aidiyet Konusu...

Bir aidiyetimiz olmalı mı ille de? Görüşlerimiz ve sahiplendiğimiz şeyler olsa ama hiçbiriyle kendimizi tanımlamasak, kendimizi hiçbirine kapatmasak, hiçbirinin uğruna ölecek olmasak olmaz mı? Aidiyet bizi çoğunluk kimliğin içinde eriten, bireyselliğimizi bastıran, özgürlüğümüzü tehdit eden birşey değil mi? Aidiyet hissi güven verdiği için mi tercih ediliyor? Ya özgürlükne olacak?

Ulus devletlerde en temel aidiyet kimliğini milletin bir ferdi olmak oluşturuyor. Ama bu durum, çok kültürlülük tarafından geçersizleniyor. Ben, millet denen şeyin tümüyle soyut ve kurgusal olduğunu, hayatın gerçeğine tekabül etmediğini, en milliyetçilerin bile aslında milleti tümüyle sahiplenmediğini düşünüyorum. Ülkücüler örneğin, aleviliği, ateistleri, Türk komünistlerini ne kadar sahiplenebilirler? Millet diye birşey yok. Böyle bir birlik, monolitik yapı yok. İçinde türlü türlü sınıflar, çıkar ve iktidar grupları, cinsler ve cinsel yönelimler, farklı değer yargıları, farklı yaşam tarzları, farklı inançlar, farklı ideolojiler var. Bunlar yer yer birbirine zıt özellikler de gösterebiliyor. Herkes aslında kendine benzeyeni sahipleniyor ama daha geniş bir kitle üzerinde söz söyleyebilmek için millet vurgusu yapıyor. Millet derken kastettiği aslında kendi grubundan ibaret. Çoğunlukla millet derken kastedilen sünni ve müslüman, Türkçe konuşup sadece bu kimliği benimseyen, heteroseksüel, burjuvazinin çıkarlarını sahiplenen bir bir kesim. Bu kesim çoğunlukta. Ama Türk milleti denen soyutlamanın tümünü bunlar oluşturmuyor. O zaman hangi millet? Millet denen şey bir yalan aslında. Herkes kendini ait hissettiği grubu temel alıyor yalnızca.

Böyle olması da son derece normal. Örneğin, Türkiye'de politik yarılma kültürel yarılmayı yansıtıyor. Toplum muhafazakarlar ve laikler diye bölünüyor en başta. Tercihler ve taraflaşmalar buna göre yaşanıyor. Sermaye grupları bile dindar ve laik olanlar diye ayrılıyor. Her hükümet kendi zenginini yaratıyor. Benzer bir durum Kürtler arasında da var aslında. Onlar da muhafazakar ve laik diye ayrılmış haldeler. Muhafazakarları Türk muhafazakarlarıyla bir araya gelebiliyor AKP çatısı altında. Ama Kürt laikleri Türk laikleriyle bir araya gelemiyor çünkü arada hem bir ideolojik farklılık var(Kürt laiklerinin öncüsü PKK sol bir dünya görüşüne sahip) hem de Türk laikleri kendi dil ve kimliklerini Kürtlere dayatıyorlar. Gelmek istediğim yer ise başka.

Eğer önemli olan kültür, değer yargıları, yaşam tarzı v.b. ise, yani kendimize benzeyen ve yakın gördüklerimizle biz duygusunu çok daha rahat yaşıyor, bize benzemeyenler karşısında ise savunma pozisyonu alıp tedirgin oluyorsak, o halde kendimize benzeyenlere karşı neden dil birliği şartı öne sürüyoruz? Yani başka dil konuşan, başka bir halk da bizim gibi yaşıyor, bizim değerlerimizi benimsiyorsa ben onunla daha çok anlaşmaz mıyım? Avrupa Birliği biraz da bu bakış açısıyla kurulmuştu örneğin. Ulusçu ve dinci ayrışmaları bırakıp, ortak değerler ve ortak kültür üzerinden biz bilinci yakalamaya, Avrupalılık kimliği edinmeye çalıştılar. Çünkü bir Avrupa ülkesindeki seküler, demokrat ve laik topluluk, diğer bir Avrupa ülkesindeki seküler, demokrat ve laik toplulukla kendi ülkesinin dinci ya da ırkçısıyla olduğundan daha iyi anlaşabileceğini gördü, biz bilincini burada aradı.

Tepki çekmeyi göze alarak biraz daha netleştireyim söylediklerimi. İsveç toplumunu ele alalım. Büyük çoğunluğu nasıl? Sosyal haklarını gözeten, demokrat, insanı merkeze alarak yaşama bakan, özgürlükçü insanlar. Değer yargıları ve yaşam tarzlarını kendime benzetiyor ve arada bir kültürel ortaklık buluyorsam, bu durumda benim biz duygusunu bu insanlarla birlikte aramam, kendi ülkemdeki dinci ve ırkçılarla birlikte olmamdan daha mantıklı ve gerekli değil mi? Yani aynı dili konuşuyor olmak önemli değil, kültürel ortaklık önemli. Kendimi Avrupa kültürüne yakın hissediyorsam örneğin bir gün TC ile AB savaşa tutuştuğunda benim TC'den yana tavır koymam en başta kendime, kendi değerlerime ihanet olmaz mı? Benzer bir durum islamcılar için de söz konusu. Örneğin ''laik'' TC ile İran İslam Cumhuriyeti savaşa girse, Türk olan islamcılar TC'yi tutarlarsa kendilerine ihanet etmiş olmayacaklar mı? Zira onları diğer Türklere bağlayan şey aynı dili konuşmalarından ibarettir ama İranlılara bağlayan şey çok daha yoğun, çok daha kuvvetli. İnanç, yaşam tarzı, değer ortaklıkları var. Bu açıdan bakıldığında, zamanında Fatih Altaylı'nın programına çıkan türbanlı kızın ''Hümeyni'yi Atatürk'ten daha çok seviyorum'' demesi aslında hiç de garipsenecek birşey değil. Çünkü asıl olan kültür birliğidir. İslam kültürü ayrı, seküler kültür ayrı... Otoriter kültür ayrı, demokratik kültür ayrı... Burjuva kültür ayrı, proleter kültür ayrı...

Yunanistan'da felsefeden dünya görüşüne dek pek çok konuda benzeştiğimiz, yani kültürel ortaklığımız olan yoldaşlarımız savaş veriyorlar örneğin. Kazandıklarında ve Yunanistan sosyalist olduğunda, NATO ve üyesi TC bir bahaneyle bu ülkeye savaş açarsa benim Yunanistan'ı tutmam gerekmeyecek mi? Elbette gerekecek. Sosyalistlik Türklük'ten bin kat daha etkili bir kimlik. Çünkü içi dolu. Gerçek bir kimlik! Tüm dünya sosyalistleri için bu böyle. Kendi ulusal kimliklerinden çok daha öndedir sosyalistlik. Neden? Çünkü başka ülke sosyalistleriyle, kendi ülkelerindeki ortalama görüşlerden bin kat daha uyumludurlar. Aynı davanın yolundadırlar bir kere. Aynı ilke ve değerlere, aynı ana kültüre, aynı hedef ve ideale sahiptirler. Benzer durum islamcılar arasında da var.

Milleti millet yapan dil, kültür, ideal ve tarih birliğidir denir hep. Milletlerin ezici çoğunluğunda bunların hiçbiri yoktur oysa. Dil birliği bulunanlarda da kültür, ideal ve tarih birliği yoktur. Örneğin ben tarihte sultanlar ve zaferleriyle değil ezilenlerin isyanlarıyla övünüyor, onları sahipleniyorum. Börklüce'yi, Bedrettin'i, Babaileri, Spartaküsleri sahiplenirim. Onlar ise Kanunilerle, Fatihlerle övünürler. Tarih birliğim yok onlarla. İdeal birliği zaten yok. Ülkücüyle, islamcıyla, kemalistle, liberalle hangi idealim uyuşabilir ki? Kültür birliği de yok. Biz sosyalist kültürdeniz. Hümanistiz, enternasyonalistiz, feministiz. Yoksulu tutarız, özgür yaşarız. Onlar ise milletçidir, ırkçıdır, dincidir, ümmetçidir, ataerkildir. Zengini savunmayı marifet bilir, iktidarların boyunduruğunda yaşarlar. Onlarla bir değiliz. Neredeyse hiçbir ortaklığımız yoktur(Türkçe konuşmak dışında).

Aslında millet diye birşey yok. Dil birliği de gerekli ya da yeterli değil. Eğer esas belirleyici olan kültür, amaç, yaşam tarzı ve değer yargılarında ortaklaşmaksa, bu millet olmanın esas kriteri kabul edilirse açık ki ben Türk olamayacağım. Ya siz?

TC'deki milleti oluşturan grupların arasında birlik ya da biz duygusu falan yok. Sosyalistler -enternasyonalist anlayışları gereği- başka ülkelerdeki yoldaşlarıyla biz duygusu edinebiliyorlar. İslamcı ve muhafazakarlar da müslüman ümmet fikri üzerinden benzer bir uluslar arası biz duygusu edinebiliyor. Ama -ilginçtir- kemalistlerde, ulusalcılarda aynı durum yok. Avrupalıların seküler ve laik kültürüyle, sosyal demokratlarla v.s. ilişkilenemiyor, biz duygusu yakalayamıyorlar. Neden? Çünkü hem millet soyutlamasını gerçek sanıp millietçilik yapıyorlar(bu milliyetçilik onları kendi milletleriyle buluşturamıyor ama başka milletlerden ayrı tutuyor) hem de Avrupalıların kültürü laiklikten ibaret değil, demokrasi ve insan hakları da var olmazsa olmaz değerler arasında(ki bunlar kemalistlerde yok).

Her neyse, bu konuyu ''Şöyle şöyle olsaydı ne yapardınız?'' türünden fantezi için açtım. Düşündürmek için. Sosyalist bir Yunanistan ile TC arasında savaş çıksa ben onları tutardım. Peki kapitalist olan ama benimsediği ''milli'' değerler evrensel nitelik taşıyan uluslarla Türk ulusu arasında savaş çıkarsa ne olacak? Örneğin AB'yi ele alalım. Ulus ve ırk, din farklılıklarını bırakıp ya da geriletip ortak insanlık değerleri üzerinden bir ülke kurmak, bu değerler üzerinden bir Avrupalılık kimliği tanımı yapmak istiyorlar. İnsan haklarını, demokrasi ve çoğulculuğu, özgürlükleri kendi kimliklerinin temel değerleri olarak tanımlayıp sahipleniyorlar. Yaşam tarzları da seküler, hoşgörülü ve özgürlükçü. Tüm bu açılardan, yani genel olarak kültür açısından Türklükle değil Avrupalılıkla yakınlaşmıyor muyuz? O halde örneğin bir savaş çıksa kimi tutarız? AB de kapitalisttir, doğru. Ama Avrupalılık kimliği bu insanlık değerleri üzerinden yapılıyorsa, bizim bu kimlikle sorunumuz olamaz. Hatta Avrupa kapitalizmini de Avrupa değerlerini taşımamakla eleştiririz en başta. Yani, Avrupalı kimliği içinden kapitalizm eleştirisi yaparız. Ama Türk kimliği içinden ya da müslüman kimliği içinden bunu yapmak mümkün olamıyor.

Türk milleti denen soyutlamanın içinden tarih, ideal, yaşam tarzı, ilke ve değer ortaklıkları olan, kısaca kültürel ortaklıkları olan belli başlı üç kesim var: İslamcılar var, kemalistler var, sosyalistler var(Kürtleri de dahil ediyorum çünkü önderliği sosyalist nitelikte). Belki ''sosyalistler'' yerine bu kesim için ''Avrupalı'' kimliğini kullanmak daha mı doğru olurdu? Çünkü az üstte Avrupalı kimliğinden ve sosyalist eleştirinin de bu kimliğin içinden yapılabileceğinden bahsetmiştim. Seküler yaşam tarzı, cinsel hoşgörü, demokratlık, özgürlükçülük, insan hakları v.s. sosyalist kimlikten daha geniş kapsamlı olan Avrupalı kimliği ile adlandırılabilir. Avrupalı kimliği içine o halde ülkemizdeki sosyalist, feminist, yeşil-ekolojist, Kürt devrimcisi ve liberal demokratlarını dahil edebiliriz belki. O halde ülkede üç farklı kültür, üç farklı ''millet'' var denebilir mi? Aslında Türkleştirme ve müslümanlaştırma gayesiyle Anadolu hıristiyanları başta olmak üzere farklılıkları silip süpüren katliamcı zihniyetin hak ettiği bir ders bu. Onca çabalarına karşın memleket yine de üçe bölündü. Etme bulma dünyası. Onca katledilmiş mazlumun ahı bu şekilde çıktı belki. Hayrını görsünler!

Siz ne düşünüyorsunuz?
Alıntı ile Cevapla
  #2  
Alt 21-03-2012, 14:05
sargon - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
sargon sargon isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Onur Üyesi
Dinlerden Özgürlük Grubu Üyesi
 
Üyelik tarihi: 01 Aug 2005
Bulunduğu yer: Isvicre
Mesajlar: 6.665

Onur Üyeliği Başarı Ödülü Başarı Ödülü 

Standart

Ulus yada millet, dedigin gibi hayali birsey, bir kurgu. Bu yüzden de ona en güzel adi Anderson vermis: "Hayali Cemaat". Cagimizin bu hayali cemaati dedigin gibi bir degisim yasiyor. Yeni bir hayali cemaat olusuyor bence de. Bu yeni cemaat "ulus", "dil" üzerinden degil de, "kültür" üzerinden sekillenecek gibi. Buna kanit olarak gösterebilecegim bir olgu Avrupa'da yayilan yeni irkcilik dalgasidir. Bu yeni irkcilik dalgasi artik irk üzerinden sekillenmiyor, yabancilara karsi düsmanligin temelinde kültür farkliligi yatiyor. Bu kültür farkliliginda tek nokta olmasa bile önemli bir nokta din oluyor. "Avrupa kültürü", hiristiyanlik ile damgalanmis sayiliyor, bir dil ile degil. Diger kültürler bu üst-kültüre "entegre" olmalilar. Avrupa'da en önemli tartismalardan biri bu entegrasyon. O ülkenin dilini ne kadar iyi bilirseniz bilin, dominant olan kültürüne entegre olmuyorsaniz, siz "entegre" olmamissiniz demektir.

Negatif bir örnekle acikladigimin farkindayim. Ama en cok göze batan olgu bu gibi geliyor bana.

"Daha önce ben televizyona bakıyordum, şimdi televizyon bana bakıyor
Mısırlı bir gösterici
http://sargon.blogcu.com/
Alıntı ile Cevapla
  #3  
Alt 03-04-2012, 08:47
G Milat - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
G Milat G Milat isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Üye
 
Üyelik tarihi: 06 Jun 2011
Bulunduğu yer: Los Angeles
Mesajlar: 178
Standart

Ben kendimi hiç bir millete ait gibi hissetmiyorum. Aslında biraz da özle ilgili bir durum sanırım. Hiç bir zaman "Ceddin deden, neslin baban" diyemedim. Oysa ki okullarda empoze edilen over-dose milliyetçilikten damarlarımızda kana yer kalmamıştı.. Fakat olmayınca olmuyor işte : )

Bir insan mümkün olduğunca kendi seçtiği hayatı yaşamalı. Kendi idealleri için savaşmalı. Eğer bir gün milliyetçilik yapmak istersem, kendi seçtiğim bir milletin milliyetçiliğini yaparım. Mali olabilirdi mesela, ama orada da geçenlerde askeri darbe oldu... Yazık...

Yazı üzerinden bir kaç noktaya değinmeden geçemeyeceğim. Öncelikle çok kilit noktalar üzerinden yazılmış, bir çırpıda kendim yazmışım gibi okuyuverdim : )(:

Konu şu:

"Aslında millet diye birşey yok. Dil birliği de gerekli ya da yeterli değil. Eğer esas belirleyici olan kültür, amaç, yaşam tarzı ve değer yargılarında ortaklaşmaksa, bu millet olmanın esas kriteri kabul edilirse açık ki ben Türk olamayacağım. Ya siz?"

Bir milletin "millet" statüsü kazanması için belli bir sınıra gerek yok; fakat kesinlikle bazı toplumsal birliktelik oluşturan unsurlara gerek var. Örf, adet, dil birliği, ortak siyasal amaçlar ve kültür bunlardan bazıları. Bu normlar çerçevesinde millet zaten devletler tarafından yapay olarak ortaya çıkarılan, zamanla devletin ve toplumun yapısına uydurulan bir kavramdır. Sebep gayet açık, devletin devamlılığını sağlamak...

Fakat artık şu yüzyılda yalnızca milliyetçilik yapılarak devlet devamlılığı sağlamk zor. İnsanların belli kalıpları yıktığını görmek gerek. Bunda en etkin olan şey, teknoloji ve basın-yayın organlarının halka inmesi. Şu anda bu ortamda bile dünyanın bir ucundan diğer ucuna fikir aşılayabiliyoruz. Artık global milliyetçilik çağı başladı..

Bunların dışında bahsedilmesi gereken şey, eskiden Osmanlı, Macaristan, yakın geçmişte Sovetler Birliği, şimdilerde ise ABD ve Hindistan çok milletli/uluslu devletlerdir. Bunlarda göçler ve sömürge anlayışıyla oluşturulmuş karma ulusalcılık var.Millet bu perspektiften bakıldığında, insanların etnik kökenlerini koruyarak ortak değerler veya ortak bir kimlik çerçevesinde bir araya gelmeleridir. Bağlayıcı özellikleri sayılabilir. Fakat ne zaman ki bir devlette A milleti, B milletinden daha üstün olduğunu vurgulayı baskı ortamı yaratırsa, o vakit milletin ve milliyetçiğinin zararını saymakla bitiremeyiz. Ki en yakınımızdaki Kürt-Türk milliyetçilikleri düşünülünce artık milliyetçilik kavramının içinin boşaldığını ve son kullanma tarihinin geçtiğini görebiliriz.

Herkes kendisinin milatıdır!
Alıntı ile Cevapla
  #4  
Alt 03-04-2012, 14:48
AlbatrosS AlbatrosS isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Kıdemli Üye
Dinlerden Özgürlük Grubu Üyesi
 
Üyelik tarihi: 14 Jul 2010
Mesajlar: 1.606
Standart

''Milletimiz'' tanımlaması Fransız Ulus-devlet anlayışından kalma populist bir çimentonun adıdır. Ben daha radikal olacağım: Millet, sınıfsal-hiyerarşik bir tahakkümün ideolojik bir çimento vesikasıyla meşrulaştırılmasıdır. Devleti var eden ''otoriter, tektipleştirici ve tahakkümcü'' ideolojilerin populasyonunda renkten renge giren cıvık bir ağdadır. Şimdilerde, muhafazakar populizmin bazı siyasal argümanlarını ve hegemonyasını takdire sunma adına sıkça kullandığı bir muhayyel fetiş nesnesi. Oysa insanlık, hiçbir zaman ''millet'' olarak kurgulanmak istenen toplumsal formasyondaki gibi yek pare inançlar, idealler ve tasarruflarla sınırlı olmadı. Olması da eşyanın tabiatına aykırı. Çünkü, kültüre ait kodlar sistemini ''siyasal bir fetiş nesnesi'' kılarak refere eden ''millet tahayyülü'', bizzatihi kültürün dinamik-teatral yapısı nedeniyle sayısız paradoksa ve çatışmaya mecburdur. Tarihsel süreç içerisinde taşıdığı ''özgürlük, adalet ve eşitlik'' gibi bazı yan reçeteler nedeniyle pozitif yanlara da haiz bu kurgusallık açısından tüm bu değerler ''araçsal totemler''den başka bir şey değildir. İnsanlık ''tersine kültür evrimini'' yaratmak zorundadır. Bu da ancak, özgürlüklerin ''merkezi'' kabul eylendiği toplumsal bir çerçevede asgari koşullara ulaşabilir.
Alıntı ile Cevapla
  #5  
Alt 03-04-2012, 18:23
nobullshit - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
nobullshit nobullshit isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Üye
 
Üyelik tarihi: 16 Feb 2011
Mesajlar: 103
Standart

Soyut olan tek şey ulus değil. Hayatımızda var olan bütün kavramlar da dil üzerinden var olabildikleri için soyuttur. Buna sınıf savaşı kavramı da dahil. Yok öyle bir savaş. Ne sınıf savaşı var ne de ulus savaşı.
Alıntı ile Cevapla
  #6  
Alt 03-04-2012, 18:36
Jolly Jocker - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Jolly Jocker Jolly Jocker isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Kıdemli Üye
Dinlerden Özgürlük Grubu Üyesi
 
Üyelik tarihi: 24 Aug 2008
Bulunduğu yer: Antalya
Mesajlar: 1.323
Standart

nobullshit´isimli üyeden Alıntı Mesajı göster
Soyut olan tek şey ulus değil. Hayatımızda var olan bütün kavramlar da dil üzerinden var olabildikleri için soyuttur. Buna sınıf savaşı kavramı da dahil. Yok öyle bir savaş. Ne sınıf savaşı var ne de ulus savaşı.
Suyunu çıkarma istersen. senin matığınla gidersek senden başka kimse yok. Solipsizme vardırırsın işi.

Sınıf savaşı yok mu? Patronlarıyla daha fazla ücret, daha fazla sosyal güvence, daha fazla hak, grev hakkı, sendika hakkı, daha kısa çalışma saatleri v.s. için mücadele eden emekçiler yok mu? Jüpiter'de mi yaşıyorsun?

Biz millete neden yok dedik? Çünkü millet dediğin şey, sınıflardan ve farklı inançları, değerleri, kültürleri olan insanlardan oluşuyor. Aleviler, sünniler, inançlılar, inançsızlar, işçiler, patronlar var ama bunlar arasında bir birlik yok. Bu yüzden hepsini kapsayan bir millet de yok. Söylediğimiz budur. Oysa işçi sınıfı, çıkar ortaklığına dayanan maddi bir sınıftır.
Alıntı ile Cevapla
  #7  
Alt 03-04-2012, 20:50
nobullshit - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
nobullshit nobullshit isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Üye
 
Üyelik tarihi: 16 Feb 2011
Mesajlar: 103
Standart

Jolly Jocker´isimli üyeden Alıntı Mesajı göster
Suyunu çıkarma istersen. senin matığınla gidersek senden başka kimse yok. Solipsizme vardırırsın işi.

Sınıf savaşı yok mu? Patronlarıyla daha fazla ücret, daha fazla sosyal güvence, daha fazla hak, grev hakkı, sendika hakkı, daha kısa çalışma saatleri v.s. için mücadele eden emekçiler yok mu? Jüpiter'de mi yaşıyorsun?
Vah vah... Haydi bunu başka bir pencereden okuyalım. Ulus savaşı yok mu? İmparatorluklarıyla bağımsızlık, bağımsız hukuk, bağımsız yönetim ve özerklik için mücadele eden uluslar yok mu?

Biz millete neden yok dedik? Çünkü millet dediğin şey, sınıflardan ve farklı inançları, değerleri, kültürleri olan insanlardan oluşuyor. Aleviler, sünniler, inançlılar, inançsızlar, işçiler, patronlar var ama bunlar arasında bir birlik yok. Bu yüzden hepsini kapsayan bir millet de yok. Söylediğimiz budur. Oysa işçi sınıfı, çıkar ortaklığına dayanan maddi bir sınıftır.
Sınıflar uluslardan daha maddi değildir. Ulusları oluşturan dil, kan ve kültür bağı emek kadar gerçektir. Bu yüzden bir ulusun gerçekte var olmadığını, içinde farklılıklar bulunduğunu ve en temel gerçek ve birleştirici unsurun işçilik olduğunu savunduğun gibi ben de hiç istemeyerek bile olsa işçiliğin herkesi bağlayıcı ve tanımlayıcı bir değer olmadığını ve işçi sınıfının içinde de ulusal farklılıklar olduğunu ve bu farklılıkların işçileri birleşmekten alıkoyacağını savunabilirim. Kısaca, işçi sınıfında ulusal farklılıklar olduğu gibi ulus içinde de sınıfsal farklılıklar olduğu için ne sınıf birliği ne de ulus birliği mümkün değildir. Bu nedenle ne sınıf savaşı ne de ulus savaşı olabilir.

Konu nobullshit tarafından (03-04-2012 Saat 20:59 ) değiştirilmiştir.
Alıntı ile Cevapla
  #8  
Alt 03-04-2012, 20:58
Jolly Jocker - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Jolly Jocker Jolly Jocker isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Kıdemli Üye
Dinlerden Özgürlük Grubu Üyesi
 
Üyelik tarihi: 24 Aug 2008
Bulunduğu yer: Antalya
Mesajlar: 1.323
Standart

Konuda yazılanları okumadın sanırım. Ulusun maddi gerçekliği yok, çünkü sadece dil birliği var ortada. Bu da insanları bir arada tutmaya yetmiyor. Tüm ulusun sahip olduğu ortak çıkarlar yok. Ulus dediğin şey kendi içinde farklı ve zıt çıkarları olan sınıflardan oluşuyor. Kültür birliği de yok ulusta. Türk ulusunu ele alalım. Kültür birliği var mı? Alevi ile sünni aynı mı? Milliyetçi ile liberal, ya da şeriatçı ile sosyalist? Ulus dediğin birbirinden çok farklı, hatta zıt inançlar, değer yargıları, kültürler barındıran gruplardan oluşuyor. Konu bunu anlatıyor zaten. Ulusta ne monolitik bir kültür-inanç şekli var ne de sınıf gibi ortak görülebilecek çıkarlar. Belli bir toprak içindeki farklı kültür ve inançtaki, farklı çıkarlı insanları devlet birarada tutmak için tektipleştirmeye çabalıyor. Uluslar çoğunlukla tepeden(devletçe) kurgulanan yapılar.
Alıntı ile Cevapla
  #9  
Alt 03-04-2012, 21:20
nobullshit - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
nobullshit nobullshit isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Üye
 
Üyelik tarihi: 16 Feb 2011
Mesajlar: 103
Standart

Jolly Jocker´isimli üyeden Alıntı Mesajı göster
Konuda yazılanları okumadın sanırım. Ulusun maddi gerçekliği yok, çünkü sadece dil birliği var ortada. Bu da insanları bir arada tutmaya yetmiyor. Tüm ulusun sahip olduğu ortak çıkarlar yok. Ulus dediğin şey kendi içinde farklı ve zıt çıkarları olan sınıflardan oluşuyor. Kültür birliği de yok ulusta. Türk ulusunu ele alalım. Kültür birliği var mı? Alevi ile sünni aynı mı? Milliyetçi ile liberal, ya da şeriatçı ile sosyalist? Ulus dediğin birbirinden çok farklı, hatta zıt inançlar, değer yargıları, kültürler barındıran gruplardan oluşuyor. Konu bunu anlatıyor zaten. Ulusta ne monolitik bir kültür-inanç şekli var ne de sınıf gibi ortak görülebilecek çıkarlar. Belli bir toprak içindeki farklı kültür ve inançtaki, farklı çıkarlı insanları devlet birarada tutmak için tektipleştirmeye çabalıyor. Uluslar çoğunlukla tepeden(devletçe) kurgulanan yapılar.
Dil tıpkı emek gibi soyut (maddi demek doğru değil) bir gerçekliktir. Dilin yanında maddi olan kan bağı ve yine soyut olan kültür bağı bir ulus ve ulus-devlet içinde bulunan ya da "bulunması gereken" unsurlardır. Ulus-devletin tek tip ulusunun ortak bir geçmişi, ortak çıkarları ve idealleri vardır. Türk ulusunu ya da devletin içinde azınlık bulunan başka bir ulusu örnek göstermek doğru olmaz. Türk ulusu aslında bir ulus değildir. Ulus kılıfına sokulmuş enternasyonal bir yapıdır. Azınlığa sahip tüm ulus-devletler için geçerlidir bu. Bir ulus-devlet teorik olarak aynı dile, aynı ırka, aynı kültüre, aynı ahlaki ve tinsel inanca sahip olmalıdır ki dediğin ortak çıkarlara sahip olsunlar. Türkiye başarısız bir ulus-devlettir. Nazilerin azınlıkları temizleme dertlerinin arkasındaki şey budur.

Bir coğrafyadaki çoğulluğu tektipleştirmeye çalışan devletler ulus kavramını uydurmadılar. Ulus fikri doğrultusunda eyleme giriştiler. Ulus dediğimiz şeyin ne olduğunu iyi kavramak gerek. Avrupa'da ulusların birliklerinden önce dükalıklar, derebeylikleri gibi yapıların üyeleri bir ulusa ait miydi? Yoksa ortada ulus-devlet olmadığı için bir ulustan söz edilemez mi? Ulustan söz edemeyiz ama etnisiteden söz edebiliriz. O halde ulus, aynı etnisiteye sahip bireylerin, toplulukların tek bir otoriter devlet aygıtı altında birleşmesidir diyebiliriz.

Eğer ulus diye bugünki Türkiye toplumundan bahsediyorsak sen argümanlarında sonuna kadar haklısın. Ama Türkiye ya da ulus-devlet yapısında olan ve azınlıklara ve/veya çoğul farklı unsurlara sahip olan diğer devletler tabanda gerçek ulus-devletler değildir.
Alıntı ile Cevapla
  #10  
Alt 04-04-2012, 04:05
apsimon apsimon isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Yasaklandı
 
Üyelik tarihi: 13 Aug 2011
Mesajlar: 202
Standart

Millet yada Ulus kavramları dil yada kültüri birliği ile açıklanamaz. İlkel topluluklar farklı dil yada kültür etrafında toplansa da Ulus olamaz.

Bir ulus'un oluşması için, herbir bireyin kollektif bir biçimde inşa sürecine katkı sunması gerekir. Yada hukuk normu olarak öyle adledilirler. Aksi taktirde biz bu unsurlara asya tipi üretim tarzı içerisinde içerisinde sultan-tebaa yada feodalte de serf-sönyör ilişkisi olur.

Ulus için bir yurttaşlık bağı gerekir. Sakatta olsa bir parlemento düzeni yani "demokratik" katılım şarttır. Ulusu yöneten irade kararlarını tüm yurttaşlar adına alır. Bir toprak üzerinde yaşıyor ve ekseriyete sahip bir dil ve kültür bağı üzerinden bir ulus mevcut ise ya o ulusa aitsindir. Ya da başka bir ulusa aitsen o ulus üzerinden azınlık olursun.

Burda benim için önemli olduğunu düşündüğüm iki adet alıntı yapma gereği doğuyor. Şinasi(İbrahim Şinasi Efendi) Tanzimatın Büyük Reşit paşa'sını överken kasidesinde şöyle diyor ;


Eyâ ahâli-yi fazlın reis-i cumhuru ”(Faziletli kalkın Cumhurbaşkanı)

bir başka kasidesinde ise ;

"Bildirir haddini Sultana senin kanunun" (alıntı)

Bu kasidelerden de görüleceği üzere hem bir cumhur(yurttaş) kavramı hemde herkesi bağlayan bir hukuk normu var. Seçimli olmasa da sultan haricinde tebaa adına bir konumlandırma mevcut. Fransız devriminin burda etken olmaması mümkün değil. Ancak asıl mesele fransız ihtilali ve sonrasında ki etkiden kaynaklanan güç kaybıdır. Fransız devrimi tarih sahnesinde zannetiğimizden fazla etki göstermiştir. Ulusal devrimler( ki osmanlıda gayimüslümlerle başlar) yurttaş bilincinin kazanıldığı süreçlerdir.

Bu tespitleri yaptıktan sonra ezen yada ezilen usus kavramları tartışılır. Ki o zaman ırkçılık ve aşırı milliyetcilik dediğimiz olgular gün yüzüne çıkar.


Alıntı
Tanzimat Halil İNALCIK, Mehmet SEYİDDANOĞLU (Editörya) Mustafa Reşit Paşa ve Yeni Aydın Tipi Mehmet Kaplan s.465



Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Önerilen Siteler

Başlık Düzenleme Araçları
Stil

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Cevaplar Son Mesaj
O millet... <strong>SİLİNEN</strong> Politika 4 20-05-2012 02:43
Kimiz oguzay Konu-dışı 2 09-10-2010 21:55
Muhammet'e göre en hayirlimiz kimiz acaba isar86 İslam 9 23-01-2009 13:36
Ayrılıklara dair ve Biz kimiz ? frodo İslam 22 31-10-2007 16:56
futbol klübü nedir?,din nedir?,inanç nedir? İslam 3 22-05-2007 14:35

Yetkileriniz
Yeni Mesaj yazma yetkiniz Aktif değil dir.
Mesajlara cevap verme yetkiniz aktif değil dir.
Eklenti ekleme yetkiniz aktif değil dir.
Kendi Mesajınızı değiştirme yetkiniz Aktif değildir dir.

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-KodlarıKapalı

Gitmek istediğiniz forumu seçiniz


Bütün Zaman Ayarları WEZ +3 olarak düzenlenmiştir. Şu Anki Saat: 20:03 .