Takıntı kelimesinin kaynağının takmak olduğu düşünülürse, türban takmanın kendi halinde bir cisimi takmak, örtmek anlamı varsa, türbancılığı siyasi, dayatan, türban takmayan bilmem nedir, depremler türbansızlar yüzünden oluyor noktalarına kadar foseptikleşen algı ve anlayışların ise kendisi takıntıdır, aslında türban ile hiç bir alakası kalmamıştır.
Bir şeyi, çeşitli zanlarla veya baskı ile, yerine getirmekle görevli olduğu emir, buyruk olarak alan insan, emire uymakla kendisi, kendi kararıyla, yani aslında kendi olarak yapmış olmaz, yaptığı hiç bir eylemin ne artısı, ne eksisinden yararlanamaz, çünkü eylemin kaynağı kendisi değildir, fiili yerine getirse bile asıl sorumlu azmedendir. Yani, emredildiği için yapıyor veya yapmıyor olmanın, hiç bir inanıra, asli(!) sevabı-günahı yoktur, asıl sevap da, günah da emredenindir. Yani hesap da, ödül de yaptırılana sorulabilir, yapana hesap ise ancak neden yaptın, yapmadın diye sorulabilir, eylemin mahiyetinin sorumlusu değil, uygulayanıdır sadece. Emredildi bende yaptım bir cevap değildir!
Asıl hesap inanıra göre Allah'a sorulmalı, sen neden böyle bir şey yaptırdın diye, O'da cevap olarak kadınları, erkeklerden korumak için vs yaptım derse, kadınları, erkeklerden korunman gerektiği gibi neden yarattın, bu ciddi bir eksiklik diye hesap sormak devamıyla gelir, yani cevap, sözde asıl sorumlunun sözde kadriyle, buyruk verebilir sıfaıyla çeliştiği için, kısır döngünün sonu yok. Masal içinde masal, bizde oturup masalların gevezeliğini yapmakla boşa vakit kaybetmeyelim.
Lakin burada başka sorunda var, Allah adını kullanıp, bir çok takıntısı, çıkarı için emreden insanlar! örneğin yukarıdaki bir mesaj da, Kur'an'da türbanın geçmediği, hıamrın geçtiğini, bununda ağırlık, göğüsleri örten, yani örtü anlamı taşıdığını ifade ediyor. Türban ise aslında siyasi...
Neyse, insanlar yaptıkları bir çok basit eylemi azıcık akıl-mantıkla filtre etmeli.
Yine de türban takana, takmayana, türban takması ya da takmamasıyla ilgili aksine bir baskı, düşünce de, taktırandan farklı bir konumu temsil etmez. Lakin karışmak ile ifade ve düşüncesini paylaşma, belirtme ve özgürlüğü karıştırılmamalı. Yoksa vampirler emmesin diye kapına sarımsak da asmış olabilirsin, bize ne, lakin siz bu eyleminizi piyasa malı edip, herkese hepiniz sarımsak asacaksınız, asmazsanız bilmem ne ederim yönlü sunarsınız, bu yaptığınız da sadece halt yemektir, bu haltı yerseniz, "ben vampire inanmıyorum, vampir insan hayalinde üfürülmüş bir masaldır, sarımsağı bu nedenle takmıyorum, çünkü olmayan vampir, bana sarımsak takmamı buyurmuş olamaz vb" demek zorundayım, bu ifadem senin sarımsak takmana karşı değil ki, banane senden, benim neden takmadığıma dair. Birde sen bunu piyasa malı ettin ki, o zaman ben elbette kaçınılmaz biçimde zihniyet değerlendirmesi yapacağım. Nasıl ki kan davası geleneğinin yanlışlığı üzerine yazabiliyorsak, ama siz illa bunu kişiselleştirip, zincirinin ötesinde ciğer duran bir köpek gibi karşılayacaksanız, ne gam, gebertin birbirinizi de belki böyle tedavülden kalkarsınız, bize ne...
Geçenlerde birisi sözde dedikodu olma noktasını aşmayan biçimde, şu kişi tarafından haksızlığa uğradığını ama neyseki "Allah yukarıda O biliyor" dedi, bende O değil, siz, ben, o yapan kişi biliyorsa anlamı var, yukarıda ise bir Allah gören kimse yok dedim. Diğer kişi ise, bana vay Allah'a inanmıyorsan seni kim yarattı dedi! Gözlerini çatmış, zincir de bağlı bir kedinin uzağına ciğer konmuş gibi. Ben Allah'a inanmıyorum demedim, sadece yukarıda dendiği için yukarıda olduğunu kim görüyor ki dedim. pekala bir inanır olup, hayır Allah yukarıda değildir, her yerdedir de diyebilirdim. neyse, inanç olmaktan çıkan siyasi, egosal şartlanmalar insanları ne hale getiriyor ortada.
Bu vatandaşa cevabım, Allah'ı kim yarattıysa, aha senide o yaratmıştır o zaman dedim. Ortada olan ortada zaten, yaratılmasına gerek yok, ortada olanın olmadığını görmediğin sürece de atıp tutmana gerek yok, ama illa bir yaratan olmalı dersen, ortada olan gerçekle çelişmek için didinirsen, o yaratanı da bir yaratan olmalı, yok o yaratan, yaratılmadan o haliyle ortada olabiliyorsa, ortada olanın yaratılması gereksinimi de ortadan kalkar dedim. Hala bana vay seni kim yarattı hırrrr yapıyor, dingil dedim ya beni kimse yaratmadı, bir yaratım değil oluşum ürünüyüm... sonunda dedim ki, sen inanıyor musun, evet dedi, ben sana sen inanıyorsun diye tavır yapıyor muyum? İçinde kalsın kardeşim, nasıl ki sen inanıyorsun diye ben seni suçlamıyorsam sende bu tavırlarını bırak, sen inanıyorsun, ben inanmıyorum bu kadar basit dedim(Yani türbanı sen takıyorsan ben takmıyorum sanane!). vay hasta oluyorsun işte bu yüzden gibi zırvalıklara girdi ki, artık saçmalamayı kesmesini söyledim, zira sen inanıyorsun kaç kere doktora gittin, öyleyse hasta olan hiç kimse inançlı değildir, demek ki kimse inanmıyor, boş konuşmayı ve yalanı(inanırsa hasta olmaz lafzına inanıyorsa hasta olmazdı, öyleyse inandığı konusunda yalan söylüyor) bırak dedim. Eh sustu..
Sersemler akıllıların 7 yılda cevaplandıramayacağı soruları 1 günde sorarlar.
-------
Korku ve menfaat dalkavukluğa yol açar.
-------
İnsan korktuğuna ya da arzuladığına çok kolay inanır. La Fontaine
-------
Öküz tahta çıkarsa padişah olmaz, saray ahır olur. Çerkes Atasözü
-------
Akıllı bizi arayıp sormaz, aptal bacadan akar.
------
Su dağları kemirir, vadileri doldurur.
------
Aslanlar kendi tarihçilerine kavuşuncaya kadar kitaplar avcıyı övecektir.------
Hürriyet, başkalarına vermedikçe alamayacağımız tek şeydir. William Allen White ------ Belki söylendi herşey,/ belki de gece bekleniyor/ yazılsın diye aynı cümle. Tüm nedenleri yeryüzünün/ bir çakıltaşına takılıp kaldı. Esteban
------ Sıradan insan kendini evrenin merkezi yapmanın yolunu arar; bilge kişinin evreni onun merkezindedir. Lao Tzu
|