Müzik deyince birde "Müzik, ruhun gıdasıdır" sözü meşhurdur, artık bu sözü kim demiştir, ilk olarak nasıl ortaya çıkmıştır bilmem ama ilginç bir sözdür.
Tabi tasavvufi açıdan bu söz ruh değilde, Nefs olarak değişmesi gerekir, neticede doğan Ruh değil, Nefstir sufiliğe göre.
Herneyse, tasavvuf deyince tasavvufi müziğide ara sıra dinlemeye bayılırım, helede Ahmet Özhan 'ın Şu benim divane gönlüm ve ötme bülbül'ü favorimdir, hiç bıkmam... alır götürür... dinlendirir... sonrada geri getirir...
Ara sıra klasik müzikte dinlerim yalnız onu dinlediğim zamanlarda o gece hiç uyku tutmaz beni, bir kaç kere denedim bunu hep aynı oldu, her seferinde de uykuyu yok etmişti.
Sonradan bu konularda yazılarda okumuştum, klasik müzik zihni açar filan diye, doğruymuş hakikaten diyebilirim.
Ama çevremde kime sorsam klasik müzik uykumu getiriyor diyor, başka şeyde demiyor.
Sanırım sevmedikleri için bu böyle oluyor, yoksa azcık can kulağı verdiğinizde müziğin o inen çıkan ritmi, heleki vurmalı çalgılarla yükseliyorsa uyumak ne mümkün.
Hasılı klasik müzikte beni çok etkiliyor.
Deist_tr´isimli üyeden Alıntı
Barış Manço ölümünden kısa zaman önce bir TV sohbetinde pıtırak gibi tek parça ile popüler ve zengin olan sanatçımsılardan yakınmıştı. Müzik piyasasını yönlendiren kişilerinin insanın bilinç altındaki bu zaafiyeti kötüye kullandığını, bunu ilerleyen günlerde daha ayrıntılı açıklayacağını, çok büyük dolandırıcılıkların döndüğünü söylemişti.
|
Barış abimizin söylemek istediği şeyleri duyamamak çok kötü gerçekten, önemli dediğine göre kesinlikle öyleymiştir.
Aksiyon dergisi bu konuda veya buna yakın bir konuda diyeyim, bir yazı yayınlamış, bende geçtiğimiz aylarda okumuştum.
Yazının tamamı:
Bir zamanlar biz de deli gibi sevildik
ESKİDEN UNKAPANI DEDİN Mİ OHOO!
Unkapanı için bir vakitler ‘kurt kapanı’ derlerdi. Ortada ne kurt var ne kapan; in cin top oynuyor şimdi... Bir devrin çöküşü görülebilir orada. Görüştüğümüz ses sanatçıları Unkapanı’nın şu anki hâlinden muzdarip olmakla birlikte, ‘Oh olsun’ demekten kendilerini alamıyor. Şimdi bakalım virane olmuş ‘piyasa’ kimi, nasıl etkilemiş?
MALATYALI İBRAHİM: Unkapanı 1995’te sanırım, bir sekte daha yaşamıştı. O zaman ben de müzikten çekilip, gazino işletmeciliği ve kasetçilik yapmıştım; ama hiçbir zaman şimdiki kadar kötü olmamıştı. Suçlu kendileri biraz da… Zamanında ‘Neremi, neremi’ diye kaset yaptırırsanız! Defterim besteyle doldu; ama albüm yapacak firma yok.
VAHDET VURAL: 2000’den bu yana sekiz yılım boş geçti. Parayı korsanların cebine koyacaksam niye albüm yapayım? Aslında, korsanı da başlatan Unkapanı’dır. Hem de en büyük firmalar... Duygu bitti, müzik aynı, sözler değiştirilip aynı şarkılar tekrar tekrar okutuluyor.
AYŞE MİNE: Müzik dünyasının şimdiki hâlini, Yeşilçam’ın seks yılları gibi görüyorum. Kirli bir müzik ortamı var. Kendimi taca attım, saha çizgisinin dışında bekliyorum.
HAYRİ ŞAHİN: Eskiden olacaktı da burada çay içebilecektin! Koli yapmaktan yemek yemeğe vakit bulamazlardı. 2000’den bu yana o koliler her gün birer birer düştü.
HÜSEYİN ALTIN: Beş yıldır Unkapanı’na gitmiyorum. Eskiden çalıştığım firmalardan çok azı duruyor. Emre Plak var; ama Prestij gitti. 16 parçalık bir albüm yapmıştık onlarla, ikiye bölüp satmışlar, işin üç kâğıtçılığına kaçmışlar. 1998’de albüm yapmayı durdurdum; ama şarkıların ismini değiştirip yeni albüm diye insanları kandırdılar. Bir şey yapamadım.
|