sevgili dilaver ; yazdigin adresin birine ulasilamiyor bu yuzden yazimi buraya alsam kızmassın herhalde
2. Makalem :
Bismillahirrahmanirrahim
KURAN’IN TEK MUTLAK DOĞRU OLDUĞU AKIL İLE (DE) BULUNUR
Bilimsel yöntemde, merak içermeyen art niyetli önyargının yeri yoktur. Bütün dinlere saygı duyulmalıdır çünkü onlar da hayat için, Dünya için, Türkiye için bir açıklamadır. Kesin doğruya ulaşana kadar hiçbirini saf dışı bırakamayız , dışlayamayız. Akıl ise objektif doğruyu yakalayabilmek için kavramları, olayları -araştırılan her din için- dinlerin içinden bakarak değerlendirmelidir, gerçeği bulmak için. Çünkü her din , kendi içinden bakıldığında anlaşılabilir. Her dine eşit yaklaşıldığında ise görülecektir ki Kuran; tek doğru güvenilir yoldur. Aşağıda bu iddia ispatlanmıştır:
Kuran’ın İlahi Vahy olduğu kesindir. Çünkü Emeviler devrinde Kuran’a benzer (?) yazı yazan kişinin ismini İslam Alemi bildirdiği halde İslam düşmanları çokluğu zamanında bile Kuran oluştuğu sıradaki Kuran’a benzer ayet yazan kişiyi İslam düşmanları İslam aleyhine de olsa kaydedememişlerdir bize bildirememişlerdir. Müşrikler; Kuran’da benzer ayet yazmaya davet edildikleri halde hiçbiri Kuran’a benzeyen bir cümle yazamamışlardır. Yani o edebiyat devrini zaafa uğratacak bir üstün kelamdır Kuran. Iki seçenekten başka seçenek yoktur:Kuran-ı Kerim; 1-Bir tek kişinin kelamı olabilir 2- Çok kişinin kelamı olabilir. Bir tek kişi yani birinci seçenek olabilirse o kişi ancak Tanrı olur. Çünkü Kuran gibi bir kelamı yazacak Tanrı’dan başka bir teklik, şu gerekçeyle mümkün değildir: Bu üstün edebi yeteneği, Yaratan’ın tek bir mahlukuna - mesela peygamberlik vermediği herhangi bir Cine- ; bahşetmesi, büyüklüğüne ve Azizliğine yakışmaz, beklenemez de. Çünkü kendisine imkan verip şirk ettiriyor ve tek olarak onu yaratıp, kendisine düşman ediyor? Tek olan Yaratıcı haşa kendisine rakip olacak şekilde böyle bir ‘tek’lik yaratmaz! Şeytan için bile şeytanlar nevi vardır. Peki Kuran; boyutlar üstü birden fazla mahlukların – mesela Cinlerin - ortaklaşa sözü olabilir mi? ‘Tek Tanrı’lı Kuran-ı Kerim, çok kişilerin kelamı ise bu da bir mantıksızlık oluşturur. Tanrı olmayan bu kişilerden-varlıklardan iyi niyetli varlıklar Tanrı’ya mahsus işlere, Tanrı’nın işine karışmaz. Kötü varlıklar karışır ya dalga geçmek için yalancı kutsal kitap yazabilirler ya da art niyetli olduklarından. Dalga geçmek de söz konusu olamaz; Tanrı adına söz söylemeye kalkanlar kesinlikle kötü-art niyetlidir. Kafa karıştırıcı bilgiler vermeye mecburdurlar. Eğer böyle bir tecavüz vuku bulmuş olsa idi insanların kafalarını karıştırmaları lazım. Ortası olamaz! Kuran’da ya kafa karıştırıcı bilgiler ya da Tek Tanrı! Kuran’da Tek Tanrı geçtiğine göre demek ki Kuran, Tek olan Yaratıcı’nın Sözüdür! Kuran’da Kuran’dakine benzeyen bir ayet getirmeleri istendiği halde hiçbir kimse Kuran’daki cümlelere benzer cümle yazamamıştır. Eğer “Hiç şüphesiz, zikri (Kur'an'ı) Biz indirdik Biz; onun koruyucuları da gerçekten Biziz.” (Hicr 9) ayeti boyutlar üstü mahlukların sözü ise, bu yetenekteki mahluklar; müşrik insanlarla temasa geçip Kuran’a muhalefet-alternatif ayetleri onlara verirlerdi. Çünkü inanmayan cinler de insanlar da müşriklik içinde muhatap olarak ortaktılar. İkisi de Kuran tarafından meydan okunma ve ağır düello altındaydılar. İşbirliği zaruriydi. Ama Kuran’a benzer bir söz yazılamadı. Demek ki Kuran ve aynı zamanda “Hiç şüphesiz, zikri (Kur'an'ı) Biz indirdik Biz; onun koruyucuları da gerçekten Biziz.” (Hicr 9) ayeti Tanrı’nın sözüdür.
Kuran Tanrı Kelamıdır. Kuran oluştuğu çağda Evs ve Hazrec kabileleri, Muhammed dönemine kadar onyıllarca birbirleriyle sürekli savaş halinde olmasa da çatışma içindeydiler. Aslında bu iki kabile dışında önemli üç Yahudi kabilesi (Beni Kureyza, Bani Nadir ve Beni Kaynuka) arasında da çatışmalar oluyordu. Evs ve Hazrec birbirileriyle olduğu gibi, Yahudi kabileler de birbiriyle çatışırdı. Yesrib'de (Medine) bu tip kabile çatışmaları son derece olağandı. İslam sürecinde ise Yahudiler , kendi dinlerinde ; Tevrat’ta Tanrı tarafından azarlanmış da olsalar , İslam’a Direnmeleri Yahudilerin haysiyetli, saygın ve kendince onurlu duruşu olan bir aksiyon olduğunu gösterir. İslam’a olan direnme gücünü ‘eziklik’ten alamazlar.
***
Hristiyan Kaynağı
(
http://www.hristiyan.net/kutsalkitab...i/tahrif10.htm ) diyor ki:
M.Ö. 300’e doğru da tarihler, Ezra ve Nohemya bölümleri. Bu son tarihten sonra Eski Ahd'in (Tevratın) artık şimdiki şeklinde kaldığı, hatta bir harfinin bile değiştirilmediği bir gerçektir -Hayrullah Örs, Musa ve Yahudilik, İstanbul,1966 sayfa 37- (Hayrullah Örs : 1965-1973 Hür ve Kabul Edilmiş Masonlar Büyük Locası Büyük Üstadıdır.)
Yani ‘
www.hristiyan.net’ ’e göre Asr-ı Saadette Tevrat ile şimdiki Tevrat aynıydı.
ÇIKIŞ
BAB: 10
AYET: 3
S: 63 İbranilerin Allahı Rab şöyle diyor: .
II. KIRALLAR
BAB: 5
AYET: 15 İşte, simdi bildim ki bütün dünyada allah yoktur, ancak İsrail'de vardır.
TESNİYE
BAB: 14
AYET 12
S: 191 Siz Allahınız Rabbin oğullarısınız." Çünkü sen Allah'ın Rabbe mukaddes bir kavimsin, ve Rab yer üzerinde olan bütün kavimlerden üstün olarak kendisine has bir kavim olmak üzere seni seçti.
Yani ‘
www.hristiyan.net’ ’e göre Asr-ı Saadette Yahudilik ; üstün ırk
felsefesine sahipti.
Tevrattaki derin Yahudi ırk bilincinin mantığı gereği Kuran’ın tahrif edilmesi gerekiyordu. Çünkü Kuran ; en çok yahudilerin damarlarına basıyordu , en çok yahudileri azarlıyordu. Tahrif edilseydi en evvel Yahudiler tahrif ederdi-Yahudilerin üstün ırk fikri , Muharref Tevrat kadar eskidir- Yahudiler , kendilerindeki şiddetli ırkçılık ve diğer ırkları aşağılama felsefelerini Asr-ı Saadette en bayrak haline getirdiler çünkü tarihte Yahudileri bu kadar azarlayan ve düşman ilan eden başka bir edebi yapıt bulmak mümkün değildir. Yahudiler bunu engellemek zorunda idiler kaldı ki putperestler bile dinlerinden dönmezlerken yahudilerin nasıl dinlerinde inatçı olduğu, Muhammed Peygamber
devrini biraz anlatır.
Bu kadar inatçı yahudiler kendi rahatlarını düşünerek kesinlikle bu dini kendileri için tehlike olmaktan çıkarmaları gerekiyordu Kuran tahrif edilmeliydi. Dinlerinde kalmaları için ve yaşam felsefelerini sağlıklı yaşatmaları için Kuran’ı en büyük Düşman olarak görmeleri gerekiyordu. (Bu son paragraftaki anlatılanlar , aslında her çağdaki anti-siyonist samimi dindar yahudilerin de içinde vardır. )
Peki Yahudiler , Kuran’ı değiştirebilecek imkana ve sosyal rahatlığa –İslam Dünyasında- sahip miydi? Hz. Muhammed (SAV), MS 622 senesinde farklı inançlara sahip olan halkların Taleplerine cevap vermek üzere kaleme alınan ve yazılı bir hukuki sözleşme özelliği taşıyan belgeye yani Evs ve Hazrec kabileleri ile yapılan Medine Anlaşması'na Yahudilerin de katılmasına izin vermiş ve böylece Yahudilerin de müslümanların arasında, ayrı bir dini grup olarak varlıklarını devam ettirmelerini sağlamıştır. Medine Anlaşması'nın "Beni Avf Yahudileri, inananlarla birlikte bir ulus oluşturdular. Yahudilerin dini kendilerine, müslümanların dini kendilerinedir" hükmüyle, müslümanların Yahudilerin geleneklerine ve inanışlarına gösterdikleri hoşgörünün temeli peygamberimiz döneminde atılmıştır.
Irkçı diye bilinen Emevilerin dahi , değil Arap ırkı olmayan kişiyi, müslüman olmayan kişileri dahi rahatsız etmediklerini Prof. Dr. Davut AYDUZ şöyle anlatır : Emevi sarayında önemli bir yeri olan ve saray şairi olarak kendisine önem atfedilen Ahtal'ın saray toplantılarına özel kıyafetiyle, boynunda haçıyla katıldığı, hoş görülmek bir yana Arap muhaliflere karşı söylediği mısralarla baş tacı edildiği bilinen bir husustur. Abbasîler döneminde de pek çok Hıristiyan şair saraya gelerek eserlerini sunmuş ve mükâfat almıştır. Sanatın desteklenmesi fikri bir yana her kültürün ortaya koyduğu esere hoşgörü ve saygı ile yaklaşabilmek belki de ondan daha önemli sayılmalıdır.
Ortacağ'da Batı'da yahudi kırımı yapılırken,yahudiler Abbasi Devletinde ve Endülüs Devletinde altın çağlarını yaşıyordu.(Babil'den sonra 2.Altın Çağ)
Günümüzdeki modern yahudi dili ve edebiyatı Endülüs Devletinde gelişti.
Yahudi -kökenli- ler,başbakan,genelkurmay başkanı,bakan oldular.
Muzaffer islam ordularının komutanları yahudi -kökenli- idi.
Bu gelenek Selçuklular ve Osmanlılar zamanında da sürdü. (*)
İlâhiyatçı Profesör Thomas Naumann'ın, Siegen Üniversitesindeki bir
toplantıda yaptığı konuşmadan bölümler:
“Farz edinki, bugün üniversitemizdeki Müslüman bir öğrenciye deniliyor: ‘Senin dinin bir yalancının uydurmuş olduğu hurafelerden ibaret, özü zulme dayalı, terörizmin rehberliğini yapan, kadını tabiî haklarından mahrum bırakan bir din ve gerilemeye vesile olan bir
faktör olmaktan başka bir şey değildir.’
Bu nasıl bir zihniyet? Bu nasıl bir tutum? Bana Muhammed gibi dünyada gelmiş geçmiş bir insan gösterebilir misiniz? Muhammed’in getirdiği sisteme benzer bir beşer sistemi kurulmuş mudur? Onun insanlığa sunmuş olduğu medeniyetin benzerini dünya tarihinde hiç kimse getirememiştir.
(...)
Bizanslılar birtakım oriyentalist kiliselere baskı uygularken, Yahudileri Hıristiyanlığa geçmeleri için zorluyorlardı. Müslümanlar, Bizans’ı fethettiklerinde, bu, zorbalığa uğramış dinî azınlıklar için hürriyete yelken açmak gibiydi. Zira Müslümanların, Hıristiyan ve diğer farklı dinlerin mensuplarına karşı uyguladığı metod çok farklı idi; öncelikle Kur’ân’a göre Hıristiyan ve Yahudiler, inançsız insanlar ile bir kefeye koyulmadığından, farklı bir muameleye tabi tutuluyorlardı. Yahudi ve Hıristiyanların bu statüsü birtakım koruma haklarını beraberinde getiriyordu. Müslüman hâkimiyeti altında yaşayan Yahudi ve Hıristiyanlar ödemeleri gereken belli bir miktar vergiye mukabil dinlerini özgürce yaşayabilme gibi bir çok haklardan yararlanabiliyorlardı. Evet, açıkça görüyorsunuz ki, bugün tarihi nefsine göre yorumlamak isteyenler, her şeyi çarptırarak anlatıyorlar.
Bunların iyi bilinmesi gerekir.
Oryantalist Albrecht Noth’un görüşlerine göre, İslâmın 7. yüzyıldan itibaren süratle ilerlemesinin sebebi, Müslüman Arapların hâkimiyeti altına aldıkları bölge halkına mülâyim ve yumuşak davranmaları. Onlarla yaptıkları anlaşmalarda vergiden ziyade halkı ön plana koyduklarından Müslüman hâkimiyeti altında yaşayan dinî azınlıklar herhangi bir sorun teşkil etmemekle beraber bu şekilde İslâm aralarında büyük rağbet gördü.
(...)
Tarihi iyi bilmek gerekir, tarih gerçektir ve tarih arzulandığı gibi yorumlanamaz. İslâm, dünyaya çok şey öğretti. Son olarak, Felsefeci Friedrich Wilhelm Hegel’in ifadesi ile, İslâm, çölü temizledi (reinigende revolution des orients). Hz. Muhammed insanlığa insanlığı öğretti, medeniyeti getirdi. İşte o Muhammed’in karşısında huzurunuzda saygı ile eğiliyorum.”
İslam Hakimiyeti altındaki yahudilerin durumu hakkında Moshe Sevilla Sharon, İsrail Ulusunun Tarihi isimli eserinde şöyle diyor “Ortaçağda Yahudiler birbirine zıt iki hayatı paralel olarak yaşamışlardır. Hıristiyan ülkelerdeki cemaatler şiddetli bir zulme hedef olurken, İrandan İspanyaya yayılan İslam İmparatorluğunda ,İsrail tarihinin en parlak dönemlerinden birini yaratmışlardır.Bu dönemde hıristiyan avrupadan kovulma ve katliamlar birbirini izlemiştir. Buna karşılık İspanya yahudi cemaati, müslüman yönetimi altında , sürgün döneminin en önemli bilgin ve edebiyatçılarını yetiştirmişlerdir...Kudüs’teki cemaat 1099’da haçlılar tarafından katledilene kadar varlığını sürdürdü. Kahire’de Fatimiler zamanında önemli bir yahudi ilim merkezi haline gelmiştir. Fatimiler, hakimiyetleri altında yaşayan bütün topluluklara din özgürlüğü tanımışlar , bu özgürlük sayesinde yahudiler ticarette de ilerlemişlerdir. Müslüman ülkelerinde genel olarak yahudiler zimmi statüsüne sahiptir...Yahudiler özel mahalleler (Gettolar) oluşturmaya zorlanmamış, kendi toplumsal kurumlarını tutma konusunda serbest bırakılmışlardır”
Yahudiler, Emeviler döneminde aynı toplumda yaşadıkları müslümanlardan geniş hoşgörü görmüşler ve Avrupa’da yaşayan dindaşları gibi ne gettolarda yaşamaya mahkûm edilmiş ne de dinden dönmeye zorlanmışlardır. Başta dinî olmak üzere ticarî ve ilmî faaliyetlerini serbestçe devam ettirdiler. (Nuh ARSLANTAŞ)
İslam tarihinde antisemitizme rastlanamaz. (ali bulaç)
Eğer Kuran tahrif edilseydi en evvel Yahudileri başdüşman ilan eden , gösteren ayetler tahrif edilirdi… Yahudilerin rahatı için onları etkisiz hale getirmek gerekirdi fakat canla başla düşmanlık, Kuran’ı tahrif edemedi. Kuran’a eğer beşer kelamı karışmış olsaydı, en evvel bu ayetlere de beşer kelamının karışmış olması lazım gelirdi. Küçük tahrifler olmuş olamaz mı dersek; Müslümanlar Kuvvetliyse buna izin vermezler. Bu noktada da Vahy korunmuş olur , Kuran gene İlahi Sözdür. Müslümanlar kuvvetsizse en evvel Yahudileri aşağılayan ayetler ortadan kaldırılırdı; En şiddetli düşman Yahudi ve müşriklerdi. Müşrikler de Lat, Menat, Uzza’yı öven ayetler yerleştirirlerdi. Asr-ı Saadette Kuran tahrif edilemedi. Müşriğin olmadığı dönemlerde Yahudiler en büyük düşmandı. Günümüze kadarki zaman sürecinde de Tahrif olsaydı en evvel Yahudileri aşağılayan, hedef gösteren ayetler tahrif olurdu. Tahrif yok ve de Müslümanlar, kendileri Kuran’ı tahrif etmezler. Dolayısı ile Kuran, ilk günkü Vahy gibi taze ve değiştirilmemiştir, günümüze kadar gelmiştir. Ve bu ayetler hala yaşıyorsa, Kuran; yaşayan mucizedir, yaşayan Vahydir , baştan sona kadar Tanrı’nın sözüdür. Kuran’ın yeniden yazılıp, orjinallerinin yakıldığı bir Hz. Osman devrinde Kuran’ı yazan heyete Kuran’ı tahrif edecek kişi giremezdi. Tersini düşünürsek, Kuran’ı tahrif etmeye kalkacak kişi o heyete nasıl girmiştir? Öyleyse her türlü Kuran düşmanına açık bir heyettir o. Yahudi ve müşriklere de doğal olarak açık olacaktır. Dolayısıyla her türlü tahrifat, Yahudi ayetlerinden başlanarak yapılabilecektir. Sosyolojik bir gerçek olarak mü’minlere en şiddetli düşman Yahudiler ve müşriklerdi. O çok önemli heyete; bu nitelikte yani Kuran’ı değiştirebilecek bir kişi girebiliyorsa , Kuran, her türlü münafıklık temelinde Yahudi ve müşriklerin ayet operasyonlarına da açık olurdu. Müşrikler , Lat, Menat, Uzza’yı öven ayetler yerleştirirlerdi, müşriğin olmadığı dönemlerde Yahudiler en büyük düşmandı. Ama hiçbir ayet operasyonuyla karşılaşmıyoruz. Kuran’a Yahudilerin ve müşriklerin operasyonu mümkün olmadığından heyettekilerde öyle bir nitelik (Kuran’ı tahrif etme niteliği) yoktu. Bu “çok önemli heyet” konusunda hiçbir ‘tahrifat’ dedikodusuyla da karşılaşmıyoruz.
Bu açıklama, Kuran’ı Allah’ın koruduğunun bilimsel bir delilidir.
Hepinizi karşılık beklemeden Kuran Ahlakına çağırıyorum.
Sekülerizmin yani ateizmin bilimsel dayanağı yoktur. Bilimin seçilmiş konularının yorumlanmasıdır. Ben aynı bilimi alır , Allah'ın kudretine bağlarım. Dolayısı ile Ateizm bir yorumdur , öyle tek taraflı yorumdur ki bir inanç biçimi halinde şekillenir , dini tartışmalarda.
Ey ateist! İnançlıya inançlı olmamayı tavsiye ediyorsun da sen niye ateizm inanlısısın?
------
(*) : bu paragrafı ;
http://www.kalemlervekiliclar.com/index.php forumundan CHANFE yazdı.
eleştirilerinizi bekliyorum.