Uzay cisimlerinin yerlerini tespit ediyoruz ama halen orada olup olmadıklarına dair kesinlik bildirebiliyormuyuz.
Ay ın konumunu bize 1.5 dakika sonra yansıttığı ışığı sayesinde biliyoruz
Güneş 8.5 dakika
Sirus 8.5 yıl
Vega 25 yıl
Betelgeuse 500 yıl
Orion 1300 yıl
Samanyolunun bize göre tam merkezinden 50.000 yıl sonra
Andromeda dan ise 2.5 milyon yıl sonra haber alıyoruz.
Daha ileri gittikçe beyin yanıyor. Bunları ışık hızı ile değil bildiğimiz km ile ifade edince , abuk subuk rakamlar ortaya çıkıyor.
Ay ve Güneş çin sürekli VAR diyebiliyoruz . Mesafeleri yakın olduğu için 1.5 dakika - 8.5 dakika sonra için problem yok gibi görünsede.
Birileri Ay ı ÇALSA 1.5 dakika sonra haberimiz olucak
Birileri Güneşi ÇALSA 8.5 dakika sonra haberimiz olucak.
Güneş orada var dediğimizde halbuki YOK. BU yanılgı durumu garip olurdu.
Mesela şu Orion yıldız grubu ! Eski Mısır medeniyeti onları galiba biliyor. Düşünsenize bundan 4500 yıl önce onlara gelen orion ışıkları 1300 yıl öncesine ait.
Mısırlıların , orionun ışığını gördükleri an son ışıkları görünmüş olsaydı , Orion uzaydan yok olmuş olsaydı.
Bu gün biz bu mısırlılar neden bahsediyor diye kendimize sorup cevap dahi bulamayacaktık.
Biz Andromedayı 20 .yy da , bundan tam 2.5 milyon yıl önce ki ışığı ile varladık. Peki Andromeda 2.499.000 yıl önce yok olduysa , başına bir iş geldiyse. Bızden 2000 bin yıl sonraki insanlar o noktaya bakınca Andromedayı göremeyince ne derler acaba.?
Belkide andromeda ve diğerleri şimdi yok. Ama biz onlara var muamelesi çekiyoruz. Andromedanın varlığını doğrulamak için bile 2.5 milyon yıl beklenmek zorunda. 1920 li yıllarda halen andromeda var mı diye 2.5 milyon yıl bekle.
Bilgi, duyular aracılığıyla elde edilen verinin yorumlanmış-işlenmiş halidir. Kısaca bilgi, özne-nesne ilişkisinde elde edilen, temeli etki/tepkiye dayalı tepkinin yorumlanmasıdır, ürünüdür.
Örneğin ses dediğimiz olgu, cisimlerin birbirlerine gösterdiği etki-tepkiyle elde edile titreşimin, yine bir nesne olan kjlak zarına etkimesi ve zarın verdiği tepkiyle elde edilir.
Bu bağlamda, biz gerçekliği, duyu organlarımızla elde ettiğimiz veriyle kavrar, anlamlı hale getirebiliriz.
Gökyüzünde meydana gelen şimşeğin, ışığını görürüz, ışık gözlerimizde etki(tepki) meydana getirir, bir süre sonra ise gökgürültüsünü duyarız...
Buradan ve evvel tecrübe, veri, birikim ve bilgi tabanımızdan şimşek çaktığıı ifade ederiz. Gökgürültüsünün bize geç gelmesi ile şimek oluşumunun gerçekleşmişliği arasında fark var.
Var-yok meselesi çok önemli bir konu değil. Şimdiliğe göre var-yok ifadesinin öznel bir yanı vardır.
Örneğin, bize 100.000 yıl sonra gelen bir ışık kaynağıyla elde ettiğimiz bir yıldız bilgisi, orada o yıldızın olduğu yönünde bilgi edinmemizi sağlar. Alınan verilerin analizi ise, yine elde edilen veri ve kıyaslara dayanır. Emin olup, olmamak öznel olarak değil nesnel olarak ele alınmalıdır. Zira hem verinin yorumu hemde analizi söz konsudur ve bu analiz salt elde edilen verinin niteliği-niceliği değil, bilgi-veri tabanımızla da irdelemeli, kıyaslamalı bir tabanı yansıtır.
Hasılı 100.000 yıl önce orada iken, aslında şimdi orada olmayabilir. Eğer burada konu şimdi olup, olmadığı meselesi ise, 100.000 yıl önce oradalığı ortaya konabilir, bununla birlikte, elde edilen verilere dayalı olarak, elde edilen verinin, ilgili yıldızın ömrünü tamamlayıp, tamamlamadığı konusundaki veri-tabanımız ve bilgiye başvururuz.
Var-yok düzlemi esasında TESPİT ile ilgilidir, tespit temelinde bir sorun olarak ele alınması gerekir ve spekülatif(kurgusal) tabanın ağır bastığı veya sözkonusu hale geldiği durumlarda, ilişkilendirilmiş veri-analiz-kıyas ve öngörüler önemli hale gelir ve burada kesinlik belirtiminin bir önemi olmaz, olmamalı.
Milyarlarca ışık yılı ötede bir gökadanın şimdi var olup, olmadığı bizim için çok da önem arzeden bir konu değildir, olmamalıdır diye düşünüyorum. Dahilinde olduğumuz uzaya dair gözlemler, duyu tabanı ve elde ettiğimiz verilerden yola çıkıyoruz.
Sersemler akıllıların 7 yılda cevaplandıramayacağı soruları 1 günde sorarlar.
------- Korku, dalkavukluğa yol açar.
-------
İnsan korktuğuna ya da arzuladığına çok kolay inanır. La Fontaine
-------
Öküz tahta çıkarsa padişah olmaz, saray ahır olur. Çerkes Atasözü
-------
Akıllı bizi arayıp sormaz, aptal bacadan akar.
------
Su dağları kemirir, vadileri doldurur.
------
Aslanlar kendi tarihçilerine kavuşuncaya kadar kitaplar avcıyı övecektir.
------
Hürriyet, başkalarına vermedikçe alamayacağımız tek şeydir. William Allen White
------
Belki söylendi herşey,/ belki de gece bekleniyor/ yazılsın diye aynı cümle. Tüm nedenleri yeryüzünün/ bir çakıltaşına takılıp kaldı. Esteban
------
Sıradan insan kendini evrenin merkezi yapmanın yolunu arar; bilge kişinin evreni onun merkezindedir. Lao Tzu
Gelen sadece bir ışık , bu ışığın dediğinden bir galaksi olduğunu , hatta bu galaksilerden milyarlarca olduğunu söylüyoruz.
Milyonlarca milyarlarca yılda bize ulaşan ışığının içinde toprak , gaz , buhar , sıvı ,katı , altın , gümüş vs ne varsa o ışığın içinde görebiliyoruz..
Diyelim ki , bizim galakside bulunan orion da yaşam tespit ettik. , bize 1300 sene önceki bilgisi geldi , 1300 sene öncesinde tespit ettiğimiz VarOluş yok oldu yada form değiştirdi.
Şimdi onun orada halden hale geçmesi bizim için önem arz etmeyen bir durummudur ki spartaküs.
Nihilist ipi çekti , ben ipten haberdar oldum ama nihilist benim ipin çekildiğinden haberim olduğundan haberi olmadı. Galiba sanırsam.
İnsanlar yani biz yani kendimizi evrenin merkezine koyan biz , çevremizde gördüğümüz her görüntüden de yanılıyoruz.
Hava ya yanlışlıkla bir tencere kapağı fırlasa biz onu bakış açınızın durumuna göre UFO diyip uzaylı sanıyoruz.
Yada bulutun şekline bakıp , bulutun içinde tanrı falan görüyoruz.
Var - yok ve hiçliği kesinlikle anlatamıyoruz anlamıyoruz..
En yakınımızdaki gök cisminin başına bir iş gelse bizim 1.5 dakika sonra haberimiz oluyor. Bu nasıl bir gerçeklik ? Onda bile yanılıyor olabiliriz. Bazen onun konumlarından zaman çizelgesi çıkaranlar aralarında zaman farkı olduğunun farkında bile değiller.
Güneş ordamı diye sorsam 8.5 dakika dan önce kimse doğru bir şey SÖYLEYEMEZ.
Güneş ordamı diye sorsam 8.5 dakika dan önce kimse doğru bir şey SÖYLEYEMEZ.
"Öz eleştiri" yapınca bu böyle, eyvallah, güzel bakış açısı zira doğruları da yargılayacaksın ama insanlar bu noktada doğru dedikleri şey konusunda öz eleştiri yapmayı sevmiyorlar. Bilmeyi seviyorlar, doğrunun eleştirilmesi diye bir şey de yok dağarcıklarında.
Bu nasıl gerçeklik deyince, bence "gecikmeli gerçeklik" diye bir kavram çıkıyor ortaya, tabii tam zamanlı bir gerçeklik değil bu.
Başka açıdan da geçmişte kalmış bir gerçeklik.
Aslında dünyaya da işlerimiz tam olarak böyle değil mi? Dünyada gecikmeli gerçekliklere göre işlerimizi yapıyoruz. Geçmişte konulan doğrular bu günün doğrusu oluveriyor çıkıyor, ondan sonrada bir sürü savunucu ve onlara uyanlar. Neticede dünya böyle.
Bir nevi dünyada neysek uzayda da oyuz, uzayda neysek dünyada da oyuz.
Bizim kafa gecikmeli çalışıyor anlaşılan-ki aletlerimiz bile buna uyumlu
Tam senkron bir uzay, veya çok daha az gecikmeli bir uzay anca ışıktan daha hızlı şeylerle mümkün olabilir ama ona bayağı zaman var gibi. O zamana kadar yanlışın için de yaşamaya devam.
Derinde ittifaklar var, yüzeye çıktıkça ayrılıklar.
Zıtlar temelde aynıdır, gayrı hikayedir ayrılıklar.
Artık yersen bu ayrılıktır, yemezsen de aynılıktır.
Aynılaşanlar ayrı olamaz, kandırmacadır ayrılıklar.
100 ışık yılı uzunluğunda ip olsa,
bi ucunda sen ve diğer uçta ben.
ben ipi çeksem senin bundan ne kadar süre sonra haberin olur.
Düşündürdü.
Aynı anda haberi olmaz.
İpin her bir parçasının diğer parçalarıyla etkileşimi zaman alır.
Bunu 1 metrelik iple yapsak da zaman farkı yine oluşurdu.
''aynı anda'' diye bir gerçeklik hiçbir durumda yoktur sanırım. Bu kavram insan kurgusu gibi görünüyor.
Hiçbir olay aynı anda gerçekleşmez, hiçbir olayın aynı mekanda gerçekleşmemesi gibi.
Bütün anlar ve bütün mekanlar biribirinden farklıdır. Çünkü her birini etkileyen şartlar farklı.
Hatta 'an' ve 'mekan' aynı şey olmasına rağmen dilde farklılaşmış da olabilir.
Hiçbir olay aynı anda gerçekleşmez, hiçbir olayın aynı mekanda gerçekleşmemesi gibi.
Bütün anlar ve bütün mekanlar biribirinden farklıdır. Çünkü her birini etkileyen şartlar farklı.
Hatta 'an' ve 'mekan' aynı şey olmasına rağmen dilde farklılaşmış da olabilir.
Her olay an'da gerçekleşir, farkındalık ise faklıdır, zira kökü belli, fark-.
100 metre ilerinizde olan bir olay, an'da gerçekleşmiştir ve o anda sizde an'dasınızdır. Buradaki eş-zaman sorunu, sizin aynı anda farkedip, farketmemenize göre değerlendirilemez.
Diyelim ki, saat olarak ölçüyoruz, saat 10:00:00:01 de olay gerçekleşmişse, sizinde saatiniz 10:00:00:01 de iken gerçekleşmiştir, fakat siz olaya dair bilgiye, farkındalığa, etkileşime, 30 dakika sonra erişmiş olabilirsiniz. O olay artık gerçek değildir, gerçekleşmişlik vasfını alır(gerçekten oldu mu, olmadı mı sorunsalı), şimdi'de değildir, gerçekleşmiştir, biz bunu bilince ederiz. Artık olayın gerçekleşmişliği bir başka gerçeklik tabanına varır, gerçekleşip, gerçekleşmediğinin gerçekliği. Fatih'in İstanbul'u fethetmesi, gerçek mi? İşte bunu belirleyen an'ın gerçekliği değil, bu mesele verili an'ın gerçekliğiyle ele alınabilir mesele değil, an'daki gerçeklik, an'da gerçekleşmekte-sürmekte olandır. Hasılı burada mesele, gerekleşip, gerçekleşmediğinin gerçekliğidir, böylece burada kıstaslar, veriler, bulgular vb devreye girer. Biz farkında olmadık diye, olay gerçekleşmişlik vasfını yitirmez. İşte bizim farkındalık sorunlarımızdan da dolayıdır ki, zaman kavramını soyutladık.
tabi bu ifadem bir metafor, kkavrayış dışında kullanılırsa, tamamen yanlışa çıkar, zira şimdiliği, bu tür değerlerle ifade edemeyiz.
Zaman kavramıyla yaklaşacaksak, gerçek şimdidir, mevcut olan şimdidir... Önce ve sonrası yoktur, her olan şimdi'dedir, önce ve sonralar ise, şimdi de açığa çıkan nesnel farklardır. Biz böylelikle önce, sonra kavramına varırız ancak zemin daim şimdidir. Şimdi geçmez, tükenmez, bitmez, öncesi olmaz, sonrası olmaz, olaylar şimdinin akışında değil, üzerinde gerçekleşir, değişen mekan, nesneler, ilikiler, etkileşimler... Fakat bizler özne olduğumuz için, zaman kavramıyla düşünmek zorunda kalırız, böylece şimdi'ye dair algımız da, zaman kavramı gibi kullanılır, esasında imdi'yi, zaman ölçütüyle ele almak hatadır, lakin başka çarede kalmaz. Oysa şimdi, zaman kavramının altındadır yani daha alt bir temeldir, zaman sonra-üzerinde gelir...
şeyler daim şimdidedir, böylece gerçeklik, daim şimdinin üzerinde, gerçekleşen hareket-değişimler-e-göredir..
Kısaca şimdinin niceliği = 0(sıfırdır), şimdi sayılamaz, şimdi rakam olarak ifade edilemez, şimdi aslında ne kendinde bir niceliktir, ne de bir nitelik(bu bağlamda şimdi değişmez), şimdi, zaman kavramının temelinde yatan daimliğin açığa çıkarttığı dayanaktır.
Sersemler akıllıların 7 yılda cevaplandıramayacağı soruları 1 günde sorarlar.
------- Korku, dalkavukluğa yol açar.
-------
İnsan korktuğuna ya da arzuladığına çok kolay inanır. La Fontaine
-------
Öküz tahta çıkarsa padişah olmaz, saray ahır olur. Çerkes Atasözü
-------
Akıllı bizi arayıp sormaz, aptal bacadan akar.
------
Su dağları kemirir, vadileri doldurur.
------
Aslanlar kendi tarihçilerine kavuşuncaya kadar kitaplar avcıyı övecektir.
------
Hürriyet, başkalarına vermedikçe alamayacağımız tek şeydir. William Allen White
------
Belki söylendi herşey,/ belki de gece bekleniyor/ yazılsın diye aynı cümle. Tüm nedenleri yeryüzünün/ bir çakıltaşına takılıp kaldı. Esteban
------
Sıradan insan kendini evrenin merkezi yapmanın yolunu arar; bilge kişinin evreni onun merkezindedir. Lao Tzu