Turan Dursun Sitesi Forumları
Geri git   Turan Dursun Sitesi Forumları > Bilim > Fizik > Kuantum Mekaniği

Cevapla
 
Başlık Düzenleme Araçları Stil
  #1  
Alt 20-11-2019, 18:24
"ictenlik" - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
"ictenlik" "ictenlik" isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Üye
 
Üyelik tarihi: 22 Aug 2017
Mesajlar: 3.054
Standart Yeni Kuantum Deneyi Gerçekliğin Öznel Olabileceğini İddia Ediyor


Yeni Kuantum Deneyi, Gerçekliğin Subjektif/Öznel Olabileceğini Kanıtladı

Kuantum bilgisayarları, hem bilim dünyasını hem dünyayı algılayışımızı hem de bilim insanlarının evreni anlayışını çözebilecek oldukça önemli bir gelişme. Bilim insanları da gerçekliğin algılanması konusunu çözebilmek için bir kuantum bilgisayar kullandı.
Eylül ayında Science Advances dergisinde yayınlanan yeni bir araştırma, gerçekliğin sübjektif yani öznel olabileceğini iddia etti. Çalışmadaki teoriye göre parçacıklar, aynı anda birden fazla yerde ya da durumda var olabiliyorlar. Bu duruma süperpozisyon adı veriliyor. Ancak bu durum, parçacıklar gözlemlenmediğinde gerçekleşiyor.

Kuantum sistemi gözlemlendiğinde spesifik konum ya da durum kuruluyor ve böylece süperpozisyon bozulmuş oluyor. 1961 yılında, fizikçi Eugene Wigner, bir düşünce deneyi yapıyor. Kuantum mekaniklerini, kendilerini gözlemledikleri bir gözlemci konumuna oturtuyor. Bir kuantum parasıyla yazı tura atıldığında, yazı ve tura durumlarında, her atış atıcı tarafından gözlemlenen belli bir sonuç ortaya koyacaktır.

Gözlemci farklılığı



Bu düşüne deneyine göre odanın dışındaki birisiyse, kesin bir sonuç elde edemeyecektir. Yani teoriye göre kişi, deneydeki olası sonuçların hepsinin süperpozisyonundaki bir odaya konuluyor. Bu sebeple odanın içerisindeki kişinin algıladığı gerçeklikle, dışarıdaki kişinin algıladığı gerçeklik çelişiyor.

Viyana Üniversitesi'nden Caslav Brukner, gerçekliğin gözlemcilere göre sübjektif olabileceğini kanıtlamak için "Winger'in arkadaşı" hipotezini gerçek dünyaya aktarabilecek bir yol buluyor. Brukner, deneyini, iki Wigner ve iki arkadaşını, durumlarının içeride ve dışarıda ölçüldüğü iki ayrı kutuya koyarak yürütüyor.



Brukner'in deneyi, Edinburg Heriot-Watt Üniversitesi'ndeki ufak ölçekli bir kuantum bilgisayarda üç çift dolanık foton kullanılarak gerçekleştiriliyor. İlk çift foton ve kutularının içerisindeki polarizasyonları ölçülüyor. Kutuların dışındaki diğer çift de öteki tarafta kalıyor ve ayrıca onlar da ölçülebiliyor.

Haftalar sonra kuantum mekaniklerinin objektif gerçek varsayımıyla çelişebileceğini göstermeyi başarıyorlar. Doğal davranışların gözlemciye tabi olması daha önce ünlü çift yarık deneyi gibi deneylerle kanıtlanmıştı. Ancak bilinç, bu fenomen için ön koşul olarak kanıtlanmamıştı.

Brukner'in teorisi, gözlemcilerin bilinçli olmasını gerektirmiyor ve buradaki tek gereklilik ölçüm şekillerindeki gerçekleri kurabilmesi. Bu tarz deneylerdeki bir diğer sorun, izole ortamlarda yapılan deneylerin ve örneklerin tek başına evrensel kuralları kanıtlamaması ve daha büyük ölçeklere uygulanamaması.

https://www.webtekno.com/gerceklik-s...mi-h79974.html

İçtenlik yazıları ve yazarlığı açık/özgür kaynak kodlu yazılım mantığının ve duygusunun tam aynını paylaşarak, mülkiyetsiz, anonim, yazarca sahiplenilmeyen, isteyenin istediği gibi izinsiz alıp dağıtıp çoğaltabileceği ve isterse kendi geliştirebileceği, katabileceği imzasız yazımlar olma felsefesi taşır. Özel olarak kaynak kişi alıntı kaynağı belirti tutulmamışsa yayımsız basımsızdır. İnternette yazılmıştır. Dileyen kullanır.
Alıntı ile Cevapla
  #2  
Alt 20-11-2019, 18:27
"ictenlik" - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
"ictenlik" "ictenlik" isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Üye
 
Üyelik tarihi: 22 Aug 2017
Mesajlar: 3.054
Standart

KUANTUM DENEYİ NESNEL GERÇEKLİK YOK DEDİ

Gerçeklik bakanın gözünde mi? Kuantum fizikçiler gözlemciden bağımsız nesnel gerçeklik olmadığını gösteren bir deney yaptı. Gerçekten de kuantum fiziğindeki Heisenberg'in belirsizlik ilkesi, bizzat bir parçacığı gözlemlemenin onu değiştirdiğini gösteriyor. Bu belirsizlikten yola çıkan yeni kuantum deneyi ise 2500 yıldır filozofları meşgul eden nesnel gerçeklik teorisinin tabutuna son çiviyi çakabilir.

NESNEL DÜNYA VAR MI?

Bu teoriyi en güzel Cem Karaca özetlemiş: Ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı'nda. Ne sen bunun farkındasın ne de polis farkında… Nitekim sağduyumuzla hareket edersek ceviz ağacının biz bakmasak da var olacağını biliyoruz. Gitmesek de görmesek de o köy bizim köyümüzdür diyoruz.

Oysa nesnel gerçeklik sadece çıplak gözle görebileceğimiz boyutlarda ortaya çıkıyor. Kuantum dünyasındaki atomlar ve parçacıklar ise çok daha küçük ve hassas cisimler. Öyle ki parçacıkları gözlemlemek bile onların özelliklerini değiştiriyor.

NASIL OLUYOR DERSENİZ

Elektronları mikroskopla görmek için onlara daha küçük olan foton parçacıklarıyla ateş etmemiz gerekiyor:

Elektronlar fotonları soğurarak (emerek) enerji kazanıyor ve atomların çevresindeki yüksek enerjili dış yörüngelere sıçrıyor. Sonra aynı frekansta foton yayarak orijinal düşük enerjili yörüngelerine geri dönüyor. Biz de bu süreçte elektronları görmüş oluyoruz.

Üstelik elektronların kuantum durumu ve konumunu yüksek kesinlikle tespit etmek için onlara yüksek frekanslı fotonlar göndermemiz gerekiyor. Bu da elektronların gittikçe daha hızlı değişmesine yol açıyor. Kısacası parçacıkları ne kadar kesin ölçmeye kalkarsak belirsizlik o kadar artıyor.

ELEKTRONLAR NASIL IŞIK SAÇIYOR?



KISIR DÖNGÜ

Bu durumu Heisenberg'in belirsizlik ilkesiyle tanımlıyoruz. Belirsizlik nedeniyle parçacıkların konumu ve hızını aynı anda yüzde 100 kesin olarak bilemiyoruz. Bu da kuantum dünyasında nesnel gerçeklik olmadığını gösteriyor.

Belirsizlik ilkesi, evrende nesnel gerçeklik yok diyen bilim insanları ve filozofların elini güçlendirdi. Onların öznel gerçeklik teorilerini destekledi. Bunu da İngilizce Eye of the Beholder olarak ifade edebiliriz; yani gerçek bakanın gözündedir.


Işığın polarizasyonu

OYSA NESNEL GERÇEKLİK ŞART

Bilim yapmak istiyorsak doğada nesnel gerçekliğin var olduğunu göstermek zorundayız. Dahası büyük ölçeklerdeki nesnel gerçekliğin, öznel gerçekliğe tabi olan belirsiz kuantum dünyasından nasıl türediğini göstermek zorundayız.

Sonuçta bilim aynı şartlar altında, aynı şekilde yapılan yüzlerce deneyin hep aynı sonucu vermesiyle ortaya çıkan objektif olgulara dayanır. Bir teorinin yanlış olup olmadığını deneylerle gösteririz. Öyle ki nesnel gerçeklik yoksa bilim de yoktur.

Ayrıca fizik yasalarının evrenin her yerinde ve her zaman geçerli olduğunu biliyoruz. Örneğin 10 milyar ışık yılı uzaktaki galaksilerin ışığı bize daha yeni ulaşıyor. Evrende ne kadar uzağa bakarsak o kadar eskiyi gördüğümüz için galaksileri de 10 milyar yıl önceki haliyle görüyoruz (bkz. Zaman kristalleri).

Böylece fizik yasalarının geçmişten günümüze değişmediğini biliyoruz. Olaya hangi açıdan bakarsak bakalım, nesnel gerçekliğin kuantum dünyasından nasıl türediğini göstermek fizikçiler için şart oluyor. Edinburgh Üniversitesi fizikçileri de Şubat 2019'da yaptıkları yeni kuantum deneyinde bu soruyu yanıtlamaya çalıştılar:



BİLİMSEL BEKA SORUNU

Aslında bu deney yaklaşık 50 yıllık bir fikrin ürünü: 1961 yılında, Nobel ödüllü fizikçi Eugene Wigner, nesnel gerçeklik sorusunu yanıtlayabilecek bir düşünce deneyi yaptı.

Bu deneye göre, farklı odalarda bulunan ve aynı parçacığa bakan iki gözlemci, o parçacıkla ilgili olarak birbirine zıt olan iki farklı gerçeklik yaşayacaktı.

2019 Şubatında, İngiltere'nin Edinburgh şehrindeki Heriot-Watt Üniversitesi'nden Massimiliano Proietti ve ekibi Wigner'in tasarladığı deneyi gerçekleştirdiler. Bu deneyde bir gözlemcinin ak dediğine öbürü kara diyordu. Sebebi ise kuantum fiziğinin en garip yanlarından biri olan süperpozisyon özelliğiydi.



SÜPERPOZİSYON NEDİR?

Kuantum ışınlama yazılarımda belirttiğim üzere, belirsizlik ilkesi çevreden tümüyle yalıtılan bir parçacığın, aynı anda iki kuantum durumunda birden olmasına izin veriyor. Bir elektronun aynı anda hem sağa hem de sola dönmesi gibi bir duruma süperpozisyon diyoruz.

Kuantum dünyası sağduyuya aykırı olduğu için süperpozisyona günlük hayattan örnekler veremeyiz. Ancak basit bir benzetme yapabiliriz: Diğer parçacıklardan izole edilmiş olan bir elektron, deyim yerindeyse henüz sağa veya sola dönme seçimi yapmamıştır. Bu yüzden de aynı anda iki yöne birden "döndüğü" bir potansiyel gerçeklik durumunda olacaktır.

Tabii kutuyu açıp elektrona bakarsanız süperpozisyon anında çöker ve fiili gerçekliğe dönüşür. Öyle ki baktığınız elektron ya sağa ya da sola dönüyor olacaktır. Kuantum fiziğine göre hem parçacık hem de dalga olan elektronun bu seçimi nasıl yaptığını bilmiyoruz; ama parçacık-dalga ikiliğinin bunda bir rol oynadığını düşünüyoruz.

KUANTUM GARİPLİKLERİ

Her durumda atomaltı dünyadaki belirsizlikten kaynaklanan öznel gerçeklik, gözle görülür dünyada nesnel gerçekliğe dönüşüyor. Kısacası küçük ölçeklerde öznel gerçeklik ve büyük ölçeklerde nesnel gerçeklik geçerli oluyor. Peki bilim tarihinde bunu ilk kez net olarak gösteren deneyi nasıl yaptık?


Fotonlar elektromanyetik kuvvetin taşıyıcısıdır ve polarizasyon elektrik alanı ile manyetik alan dalgalarının birbirine yaptığı açıyla tanımlanır.

FOTONLARI KULLANDIK

Fizik dünyasında bir parçacığı izole edip aynı anda iki farklı kuantum durumuna, süperpozisyona sokmanın çeşitli yolları var. Bunlardan biri de foton polarizasyonudur:

Foton parçacıkları ışığı oluşturuyor. Bunlar aynı zamanda elektromanyetik dalga; yani fotonun hareket yönünde (vektöründe) ilerleyen bir manyetik alan var ve vektörü dik kesen bir de elektrik alanı bulunuyor. Elektrik alanının açısını değiştirirseniz fotonu, yani ışığı polarize etmiş oluyorsunuz (Otomobillerin içini görmeyi engelleyen cam filmler de polarizasyondan yararlanıyor).

Tabii fotonların polarize olması için onlara eşlik eden elektrik alanının hareket yönünü dik kesmesi şart değil. Fotonların içinde bulunduğu manyetik alanda ve elektrik alanında meydana gelen salınımların (dalgalanmaların) birbirini farklı açılarda kesmesini sağlamanız yeterlidir.

DENEY HAZIRLIKLARI

Fizikçi Proietti ve ekibi bu prensibi kullanarak fotonları polarize etti. Ardından polarize fotonları ortamdan tümüyle yalıttı. Böylece fotonlar süperpoze oldu. Hatta fotonların gerçekten süperpoze olup olmadığını da basit bir girişim deneyi ile test edip onayladı. Bilim insanları deneyi bu şekilde kurguladıktan sonra, kuantum dünyasında nesnel gerçeklik olmadığını göstermek için harekete geçti:



VE ZIT SONUÇLAR ELDE ETTİLER

Fotonlar üzerinde hiçbir şekilde ölçüm yapmayan fizikçi Proietti açısından, bunlar süperpoze polarizasyon halinde bulunuyordu. Oysa diğer odadaki bir arkadaşı o fotonları ölçerek tek bir gerçek polarizasyon durumunu seçmelerini sağlamıştı! Hatta Proietti'ye fotonları ölçtüğünü de söyledi.

Sadece fotonların polarizasyon değerini söylemedi. Biz de bu bağlamda fotonların birbiriyle dolanık olduğuna dikkat edelim: Dolanık fotonlardan birini ölçerseniz diğerleri de aynı değeri alacak ve bu da öznel gerçeklik deneyini bozacaktır.

Sonuç olarak iki fizikçi, aynı fotonlar hakkında birbiriyle çelişen iki eşzamanlı gözlem yapmış oldular: Birine göre fotonlar belirli bir şekilde polarize iken diğerine göre süperpozisyon halindeydi.


Bilimde yeni bir olayı tüm açılardan göremediğiniz zaman sadece gördüğünüz kadarıyla yorumlayarak formüle edebilirsiniz. Tıpkı görme engelli insanların bir fili dokundukları kadarıyla kavrayabilmesi gibi… Bu bağlamda birbiriyle bağdaşmayan görelilik teorisi ile kuantum fiziği aynı fiziksel gerçekliğin iki ayrı yüzü olabilir.

PEKİ BU NE DEMEK?

Bu, evrende ışıktan hızlı iletişim mümkün değil demek (Solucandelikleriyle ışıktan hızlı iletişim teorileri için bkz. Kuantum tünelleme). Evet, önceki kuantum bilgisayar yazısında anlattığım gibi, uzay-zamanda yol almadan gerçekleşen anlık kuantum etkileşimleri var.

Ancak, ışıktan hızlı iletişim yok; çünkü ışık hızı neden-sonuç ilişkisinin hızıdır. Işıktan hızlı iletişimde sonuçlar nedenlerden önce gelir: Siz masa lambasını yakmadan önce, lambanın SİZ yaktığınız için yanması gibi paradokslar ortaya çıkar.

ÖYLEYSE NESNEL GERÇEKLİK YOK MU?

Yeni deney kuantum dünyasında nesnel gerçeklik olmadığını gösteriyor. Gerçek bakanın gözündedir. Elbette gözlemcinin insan olması şart değil diyebiliriz. Fotonlarla etkileşime giren bir detektör de teknik olarak bir gözlemcidir deriz. Bu ayrımı yapmak felsefede öznel gerçeklik akımı ile öznel idealizm arasındaki sınırı çizer.

Nitekim kuantum dünyasını farklı yorumlayan iki grup filozof var: Birinci grup küçük ölçeklerde öznel gerçekliği ve büyük ölçeklerde nesnel gerçekliği savunuyor. Diğer grup ise gerçekliği sadece insan beyni, yani bilinçli gözlemciler yaratır diyor.

Felsefede bu uç görüşe öznel idealizm diyoruz ve ben de bunu ayrı bir yazıda, kuantum bellek silme deneyleriyle birlikte anlatacağım. Ancak, gözden kaçan bir nokta var:

Her ne kadar Einstein'ın klasik fiziğe ve kesin gerçeklere dayanan objektif görelilik teorisini, kuantum fiziğindeki belirsizlik ilkesiyle bağdaştırmak mümkün olmasa da bu iki teori bir açıdan birbiriyle uyuşuyor!


Yeni kuantum deneyinde bir fizikçi fotonları süperpoze polarizasyonlarda görürken, diğer fizikçi tek bir polarizasyon durumunda gördü. Böylece iki gözlemci, aynı fotonlarla ilgili birbiriyle çelişen iki ayrı gerçeklik yaşamış oldular. Demek ki kuantum dünyasında nesnel gerçeklik değil de öznel gerçeklik geçerli.

BUNU AÇIKLAYALIM

Einstein'ın görelilik teorisi ne diyor? Evrende mutlak uzay ve zaman yoktur. Zaman yerel bir değişkendir.

Örneğin, ışık hızına yaklaşan bir gemiye Dünya gezegeninden bakarsanız o gemide zaman size göre çok yavaş geçer. Öte yandan, gemiden bakarsanız Dünya'da zaman çok hızlı geçer. Dahası hem gemidekiler hem de Dünyadakiler için kendi zamanı normal hızda akar!

Bu durumda zaman evrenseldir ama mutlak değildir. Zaman yerel olarak değişken bir olgudur. Öte yandan, kuantum fiziği yerel olmayan bir olgudur. Kuantum dünyasındaki dolanıklık, süperpozisyon ve belirsizlik özellikleri bunu bize gösteriyor.

Buna karşın yukarıdaki deneyi anlamak için yerel olmama durumunu ve bunun göreliliğe ne açıdan benzediğini anlatmamız gerekiyor. Biz de işe kuantum fiziğinin klasik fizik bileşeni olan kuantum alanlarıyla başlayalım. Kuantum alanları modern kuantum fiziğinin temelidir.

ENERJİ ALANLARI

Kuantum dünyasında bütün parçacıkların kendine eşlik eden bir enerji alanı bulunuyor. Örneğin elektron alanı, foton alanı, kuark alanı vb. var. Enerji alanları ise bölünmez bir bütün olup bütün uzayı kaplıyor. Bu da kuantum dünyasındaki etkileşimlerin yerel olmadığı anlamına geliyor; yani kuantum etkileşimlerini sadece yerel parametrelerle belirleyemeyiz. Alanları da hesaba katmalıyız.

KUANTUM DOLANIKLIK

Aynı sebeple, birbirine dolanık olan iki fotondan birinin kuantum durumunu değiştirseniz diğer fotonun durumu da anında değişecektir. Klasik fizikle tanımlanan kuantum alanlarının tüm uzayı kaplaması nedeniyle, bu etkileşim uzay ve zamanda hiç yol almadan anında gerçekleşiyor.

Dolayısıyla ışık hızı sınırını da aşmıyor: Sonuçta hız, uzaklığın zamana bölümüne eşittir ve ışık hızı da ışığın birim zamanda aldığı yoldur. Anlık etki bir saniye bile geçmeden gerçekleşiyorsa zaman söz konusu değildir ve bu durumda hız da geçersizdir.

Aslında anlık etkinin gerçekten anlık olup olmadığını bilmiyoruz; ama yeni deneylerde ışıktan en az binlerce kat hızlı etki ettiğini saptadık. Bu da hiçbir şeyin ışıktan hızlı gidemeyeceği kuralına ve mantığa aykırı olduğu için dolanıklık etkisinin anlık olduğunu düşünüyoruz.

Einstein'ın yerçekimini tanımlayan görelilik teorisi ile atom dünyasını tanımlayan kuantum fiziğini birleştiremediğimiz için elimizde daha iyi bir açıklama bulunmuyor. Yine de bu açıklama kuantum fiziği ile görelilik arasındaki benzerliği göstermemiz için yeterli.

ÖYLEYSE GÖSTERELİM!

Kuantum fiziğindeki yerel olmama ve belirsizlik özellikleri, dolayısıyla da buna ilişkin olan dolanıklık ve süperpozisyon özelliği hep kuantum alanlarından türüyor. Bunlar görelilik teorisinde kullanılan yerçekimi alanı gibi klasik fizik enerji alanlarıdır.

Nitekim görelilik teorisinde zamanın akışını uzayın şekli belirliyor: Kütleli cisimler uzayı büküyor ve ışığın uzayda aldığı yolu uzatıyor. Öyle ki yerçekimi ne kadar güçlüyse uzayı o kadar sert büküyor ve ışığın yolunu o kadar uzatıyor. Işığın yolu ne kadar uzarsa zaman da o kadar yavaşlıyor!

Fizikçiler kuantum fiziği ile görelilik arasındaki bu dolaylı ipucundan yola çıkarak zamanın göreli olması özelliğini de (açıkçası kime göre, neye göre?) öznel gerçekliğe bağlıyor. İşte görelilik ile kuantum fiziği arasındaki ilişki budur!

Daha net bir ifadeyle: Hem yerçekimini sadece gözle görülür büyük ölçeklerde tanımlayan görelilik teorisinde öznel gerçeklik bulunuyor, hem de belirsizliğe tabi atomaltı dünyayı tanımlayan küçük ölçekli kuantum fiziğinde öznel gerçeklik bulunuyor



HER ŞEYİN TEORİSİ

Size bunu anlatmamın tek nedeni nesnel gerçeklik deneyleri değil. Bilim insanları aynı zamanda tüm evreni açıklayan her şeyin teorisini geliştirmeye çalışıyor. Buna rağmen görelilik ve kuantum fiziğini tek denklemde birleştiremediler.

Ancak bu benzerlik, iki teoriyi birleştiremesek bile, bunların tanımladığı olguları daha kapsamlı ve daha genel bir fizik teorisi ile açıklamamıza izin verebilir. Kısacası görelilik ile kuantum fiziği arasındaki öznel gerçeklik benzerliği, her şeyin teorisini geliştirmemiz için bir ipucu olabilir (Buna en popüler aday olarak bkz. Sicim teorisi).

OYSA BİR SORUN DAHA VAR

Maalesef yeni kuantum deneyini yapıp basitçe bu işin içinden çıkamıyoruz. Mesela "Tamam, kuantum dünyasında öznel gerçeklik var, çıplak gözle görülecek kadar büyük dünyada ise nesnel gerçeklik var. Haydi dağılın" diyemiyoruz; çünkü kuantum dünyası büyük ölçekli dünyayı da etkiliyor.

Bunu bize kuantum ışınlama deneyleri gösteriyor ve biz bu deneyleri tam 20 yıldır yapıyoruz. Peki kuantum ışınlama küçük ölçeklerdeki öznel gerçekliğin, büyük ölçekteki nesnel gerçekliğe nasıl dönüştüğünü bize gösterebilir mi?

Bu hem filozofların hem de bilim insanlarının merak ettiği bir konu. Ayrıca kuantum bilgisayar ve kuantum internet teknolojilerini geliştirmek için de gerekli. Nasıl derseniz bunu makroskobik kuantum ışınlama deneyleri ile görelim:

GAZLARI DONDURMAK

Bilim insanları zamanı tersine çevirdi yazımı okuyanlar, kuantum ışınlamanın sadece birkaç parçacık ile yapıldığını düşünebilirler. Belirsizlik ilkesinin ise çok sayıda atomun ışınlanmasına engel olacağını varsayabilirler. Oysa biz gözle görülecek kadar büyük bir gaz bulutunu bile ışınlayabiliyoruz:

Bunun için gazları mutlak sıfıra kadar soğutarak içindeki binlerce atomu toplu halde dolanıklığa sokuyoruz. Böylece kuantum belirsizliği gözle görülür dünyada bile gösterebiliyoruz.

Ancak, bu asla yaşadığımız dünyadaki nesnel gerçekliği ortadan kaldırmaz; çünkü kuantum fiziğindeki belirsizlikten çıkan ve atomların rastgele titreşmesini tanımlayan termodinamik yasaları özünde istatistik yasalarıdır. Öyleyse belirsizlik ilkesine bağlı etkileşimler de istatistiksel etkileşimlerdir.

İşte bu kurallar kuantum dünyasından gözle görülür dünyaya nasıl geçiş yaptığımızı gösteren ipuçları taşıyor. Henüz iki dünya arasında nasıl bir geçiş olduğunu bilmiyoruz; ama nesnel gerçeklik var mı sorusunu yanıtlamak için bu ilişkiye de dikkat etmemiz gerekiyor:

ÖZNEL VE NESNEL GERÇEKLİK İLİŞKİSİ

İstatistiksel olarak evrende büyük cisimlerin klasik fiziğe göre davranma şansı, kuantum fiziğine göre davranma olasılığından çok daha yüksektir. Özetle trilyon kere trilyon atom içeren insan vücudu gibi büyük cisimlerin dolanıklığa ve süperpozisyona sokulması çok zordur (Belirsizliğe dayalı rastgele etkileşimler buna engel oluyor).

Zaten termodinamik yasalarına göre enerjinin tamamını asla yararlı işe dönüştüremeyiz. Bu yüzden bütün evreni dolanıklığa sokmamız imkansızdır. Bunun için evrenin dışında yaşayan süper güçlü varlıklar olmamız ve bütün evreni tek bir atom gibi kontrol etmemiz gerekir. (Bkz. Evren bir simülasyon mu?)

Bu nedenle nesnel gerçekliğin büyük ölçeklerde geçerli olması sadece bir temenni değil, belki de bizzat determinist klasik fiziğe bağlı olan şu ünlü kuantum alanlarından türeyen bir zorunluluktur. Öte yandan, determinist termodinamik yasalarının da belirsizlik ilkesinden türediğine dikkat edelim.

Öyle ki bizzat belirsizlik ilkesi, belirsizliğin dengesiz ve kısa ömürlü olmasına yol açıyor. Bu nedenle de büyük cisimleri oluşturan çok sayıda atomu kalıcı olarak etkilemesini önlüyor.


Determinist kaostan türeyen fraktal geometride, aynı şekiller sonsuza dek tekrarlanarak görünüşte çok karmaşık; ama özünde basit kurallardan oluşan objeler yaratır. Determinist kaosta belirlenemezlik vardır, yani bir sistemi sonlu zamanda tümüyle bilemezsiniz. Ancak prensipte bilebilirsiniz. Kuantum fiziğinde ise belirsizlik temeldir. Rastgele kuantum salınımları yüzünden, şeyleri sonsuz zaman da geçse asla tam olarak bilemezsiniz. Daha doğrusu bir sistemin içerebileceği bilgi miktarı sonlu ve sınırladır. Bu veriyi de tümüyle bilebilirsiniz ama bu, evrendeki bütün etkileşimleri, yani bunların rastlantısal olan kısmını bilmenize yetmez.

DETERMİNİST KAOS BAĞLANTISI

Matematikte klasik fiziğin temeli olan determinist kaos teorisi vardır. Fraktal geometri de bu teoriden türüyor. Determinist kaos karmaşık bir sistemin geleceğini tümüyle bilemeyeceğimizi; çünkü bunu bilmek için gereken enformasyonu sistemden sonlu ve makul zamanda çekemeyeceğimizi söylüyor. Buna belirlenemezlik ilkesi diyoruz.

Oysa kuantum fiziğindeki belirsizlik ilkesi rastlantısallığın, doğanın temel ve ayrılmaz bir özelliği olduğunu gösteriyor. Öyle ki karmaşık bir sistem hakkındaki bütün bilgiye sahip olsak bile, atomlar bir ölçekte rastgele ve öngörülemez olarak hareket edecektir.

Bu durumda şans olgusu veya kelebek etkisi dediğimiz şeyin de atomların belirsizlik nedeniyle rastgele titreşmesi ve öngörülemez hareketler yapmasından kaynaklandığını söyleyebiliriz.

Nitekim kuantum fiziği bize doğayla ilgili bütün olasılıkları veriyor; ama bunların hangisinin gerçekleşeceğini söylemiyor. Ancak, olasılık dağılımını yüzde 100 kesin olarak, yani determinist olarak belirliyor. Sonuç olarak öznel gerçeklik ile nesnel gerçeklik arasında GERÇEK bir ilişki bulunuyor.

TOPARLARSAK

Doğanın kuantum fiziğinden klasik fiziğe nasıl geçtiğini bilmiyoruz; ama nesnel gerçekliğe geçiş yaptığını biliyoruz. Bu da büyük olasılıkla kuantum fiziğinin yanlış değil ama eksik olduğunu gösteriyor. Bu durumda kuantum fiziğini içine alan yeni ve daha kapsamlı bir teoriye ihtiyacımız bulunuyor.

Peki kuantum dünyasında öznel gerçeklikten kaynaklanan bir belirsizlik ve asla tümüyle öngörülemeyecek olan rastlantısallık varsa özgür irade bir yanılsama olabilir mi? Fizik kuralları insanların kendi iradesiyle özgür seçimler yapmasını önlüyor mu?

Onu da Bilinç maddenin fiziksel bir hali mi ve bilinç, bilinçsiz beynin bir ürünü mü yazılarında okuyabilirsiniz. Keyifli haftalarınız olsun.

BELİRSİZLİK İLKESİ



https://khosann.com/kuantum-deneyi-n...klik-yok-dedi/

İçtenlik yazıları ve yazarlığı açık/özgür kaynak kodlu yazılım mantığının ve duygusunun tam aynını paylaşarak, mülkiyetsiz, anonim, yazarca sahiplenilmeyen, isteyenin istediği gibi izinsiz alıp dağıtıp çoğaltabileceği ve isterse kendi geliştirebileceği, katabileceği imzasız yazımlar olma felsefesi taşır. Özel olarak kaynak kişi alıntı kaynağı belirti tutulmamışsa yayımsız basımsızdır. İnternette yazılmıştır. Dileyen kullanır.
Alıntı ile Cevapla
  #3  
Alt 22-11-2019, 18:39
Yıldıztozu - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Yıldıztozu Yıldıztozu isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Üye
Dinlerden Özgürlük Grubu Üyesi
 
Üyelik tarihi: 22 Sep 2014
Mesajlar: 4.233
Standart

öznel derken insanı ya da canlıları kastediyorsa bu iddiaları komik bulurum.
insanı evrenden ayıran bir şey olmadığı için gerçekliği insan merkezli yapmaya çalışmak baya komik bence.

ama öznel derken etkileşimdeki etkileyen taraf kast edilirse bu tartışılabilir, buradaki öznel tanımı nesneleri de içeriyor.
ben bunu nesnel idealizm olarak isimlendirmiştim.

not: bu arada şimdi baktım da nesnel idealizm diye bir tanım zaten varmış, ama benimki ondan farklı.
Alıntı ile Cevapla
  #4  
Alt 23-11-2019, 02:17
spartacus - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
spartacus spartacus isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Kıdemli Üye
Dinlerden Özgürlük Grubu Üyesi
 
Üyelik tarihi: 06 Apr 2006
Mesajlar: 12.644

Onur Üyeliği 

Standart

Yine aynı safsatalar.
"Gerçeklik bakanın gözünde mi? Kuantum fizikçiler gözlemciden bağımsız nesnel gerçeklik olmadığını gösteren bir deney yaptı. Gerçekten de kuantum fiziğindeki Heisenberg'in belirsizlik ilkesi, bizzat bir parçacığı gözlemlemenin onu değiştirdiğini gösteriyor. Bu belirsizlikten yola çıkan yeni kuantum deneyi ise 2500 yıldır filozofları meşgul eden nesnel gerçeklik teorisinin tabutuna son çiviyi çakabilir.
İfade mantık dışı, safsatası da oradan geliyor. Heisenberg'in belirsizlik ilkesi, 1 parçacığın aynı anda, momentum ve konumunun, tam doğrulukla(!) ölçülemeyeceğini söylemektedir. Ölçülemez olduğu iddia edilmiyor, ikisi birlikte, aynı anda tam doğrulukla ölçülemeyeceği ifade ediliyor. Tam doğrulukla ölçülememesi, parçacığın, momentum ve konumunun olmadığı anlamına da gelmiyor...

1.) Eğer bir parçacığın aynı anda! momentum ve konumu tam doğrulukla ölçülemiyorsa(bugün için), bunun "Nesnel Gerçekliğin" varlığı-yokluğuyla ne ilgisi var?

Gözlemcilerin konum, durum, ortam, koşul, stres, üzüntü, göz, kulak, iç, dış mekan vb'ne göre, farklı algılarda bulunmalarının da alakası yok. sırf "nesnel gerçeklik" ile değil, Belirsizlik İlkesi ile de alakası yok.

2.) Salt parçacığa dair değil, gözlemci, gözlem yaptığı alanda etki oluşturur. Gözlemci, nesnel gerçekliğin olduğu kadar, ortamın da bileşenidir ve nesnel olarak etkileşir, gerçeklikten bağımsız var olamaz. Dolayısıyla gözlemci'de gözlemledikleriyle etkileşim halindedir. Öyleki, en küçük detay da dahi, gözlerimizden, vücudumuzdan yansıyan, yayılan ışık dalgaları, ısı, radyasyona kadar vb etkileşim söz konusu olur...

Neyse ilgili iddialara(lafaznlığa) dikkat edersek, aynı bildik safsatalar.

"Nesnel gerçeklik yoktur" şartlanmışlığının safsataları.
Özgür irade yoktur safsataları. (aşağıda bir resim vereceğim, irade'de öyledir, bizler organizmayız, yani örgütlü bir yapıya sahibiz, herhangi bir parçacığımızın, bizi ve bütünü belirleme ve yönetme durumu sözkonusu olmuyor. Şeyler, bağımsız değildir ve her şey birbiriyle ilişki ve bağıntı halindedir. Bu bağıntı, fantastik ilişkiler ve büyülere değil, nesnel-fiziksel ilişki, etkileşimlerle olmakla birlikte, kendi başına buyruk ve tamamen bağımsız bir parçadan söz edemeyiz. İletişimler, etkileşimler ve yorumlar adına metafiziğe(hayal ürünü, geçrekliği olmayan) başvurmamız gerekmediği gibi, zaten ilgili ilişki ve etkileşimler, yorumlayıcı da fizikseldir, fiziktir.)

Özelden, genel sonuç çıkartma safsataları ayrı bir sorun.

1 Parçacık ancak kendi ve kısıtlı alanıya ilgili bilgi verir, parçacıklardan oluşan bütünü ise, herhangi bir parçacık belirlemez.

Başından sonuna ideolojik yazılar. Evrim karştlarının evrimi ret etmesiyle, tipik idealizmin fiziği, nesnelliği ret etmesi açısından benzerlik içermekte, bu benzerlik salt şartlı refleks ile ilgili değil, yöntem olarak da aynı yolları izlemektedir.

Kullandıkları dil, kıstas ve kriterler bilimin dili olmadığı gibi, bilimsel de değil, kaç bin yıllık idealist şartlanmaların süreğen tekrarından ibaret. Depreme bakarak, dünyanın kaplumbağanın sırtında olduğu iddia etmek gibi çıkarımlar yapılıyor. "Nesnel gerçekliğin taputuna çivi çakmak" sözü dahi, şartlı refleks ürünü, tabut ne demek?

Belirsizlik ilkesinin bu konuya atılan iddilarla ilgili olmadığı gibi, bu afaki iddialara da, kaynak, dayanak(!) oluşturmamaktadır. Sözdebilimciler, karşı-evrimciler, yaratılışçılar vb "belirsizlik ilkesi var, o halde her şey belirsizdir" derler, oysa bu ilke, 1 parçacığın aynı anda momentum ve konumunu ölçebilmekle ilgilidir. Sırf "belirsiz" kelimesinin kullanımından yola çıkarak, her şey belirsizdir ve aslında yoktur gibi sonuçlar üretilemez. Bir şeyi, tam doğrulukla ölçememek, o şeylerin var olmadığı anlamına gelmez



Resimdeki noktacığın, tabloya benzemiyor olması, o tablonun olmadığı ve taputuna son çivinin çakıldığı anlamına gelir mi? O tek noktacık, bin çeşit, halden, hale, renkten, renge girsin, hatta oradan sökülüp, alınsın, tabloyu belirleyemeyecektir.(ki o nokta aslında binlerce adet noktadan oluşuyor, tablo ise milyonlarca noktanın ilişkisel birliğiyle anlam(nitelik) kazanıyor. Biz o milyonlarca noktadan herhangi birisine bakarak, genellemede bulunmuyoruz. Bizler(gözlemci) bir bütün halinde tabloya bakarak, ne olduğu-olmadığı konusunda yorum yapabiliyoruz(nitelik), ve elbette orada, herhangi bir nokta değil, milyonlarca farklı noktanın ilişkisel birlikteliği söz konusu. Noktaların birliği ve ayrılığı ise nitelik açısından belirleyici oluyor. Herhangi bir noktaya has olmayan, ama bütünde o noktadan çok farklı özellikler, biçimler açığa çıkıyor. Hatta noktalar birbirlerinin benzeri, hatta birbirlerinin aynısı olsa bile(ki olmaz), bütün açısından çok daha farklı özellikler açığa çıkar. Verili bütün açısından, noktaların her biri çevre ve ortam, yüzey ve iç ilişkiler açısından tamamen aynı etki ve tepkilere maruz kalmıyor, böylece bütün; tüm parçalar aynı olsa dahi(ki olmaz), herhangi bir parçanın aynısı olmuyor...
Eklenen Resim Ön İzlemesi
Dosya tipi: jpg parcadan-buten-ozelden-genele-genel-yargi-safsatasi.jpg (110,2 KB (Kilobyte), 37x kez indirilmiştir)

Sersemler akıllıların 7 yılda cevaplandıramayacağı soruları 1 günde sorarlar.
-------
Korku, dalkavukluğa yol açar.
-------
İnsan korktuğuna ya da arzuladığına çok kolay inanır. La Fontaine
-------
Öküz tahta çıkarsa padişah olmaz, saray ahır olur. Çerkes Atasözü
-------
Akıllı bizi arayıp sormaz, aptal bacadan akar.
------
Su dağları kemirir, vadileri doldurur.
------
Aslanlar kendi tarihçilerine kavuşuncaya kadar kitaplar avcıyı övecektir.
------
Hürriyet, başkalarına vermedikçe alamayacağımız tek şeydir. William Allen White
------
Belki söylendi herşey,/ belki de gece bekleniyor/ yazılsın diye aynı cümle. Tüm nedenleri yeryüzünün/ bir çakıltaşına takılıp kaldı. Esteban
------
Sıradan insan kendini evrenin merkezi yapmanın yolunu arar; bilge kişinin evreni onun merkezindedir. Lao Tzu

Konu spartacus tarafından (24-11-2019 Saat 00:04 ) değiştirilmiştir.
Alıntı ile Cevapla
  #5  
Alt 24-11-2019, 20:23
Higher Criticism Higher Criticism isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Üye
 
Üyelik tarihi: 24 Nov 2019
Mesajlar: 13
Standart

Ben de bu ıdealist felsefi yorumlara bir antipati duyuyorum.

Kuantum'un ıdealist yorumu o kadar çok sozde-bilim yol açıyor ki( Kuantum şifa, Solipsizm, simülasyon solipsizm) insan antipati duymamakta zorlanıyor.
Alıntı ile Cevapla
  #6  
Alt 24-11-2019, 21:44
ilahimasal ilahimasal isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Üye
 
Üyelik tarihi: 23 Oct 2017
Mesajlar: 3.462
Standart

"ictenlik"´isimli üyeden Alıntı Mesajı göster
KUANTUM DENEYİ NESNEL GERÇEKLİK YOK DEDİ

Gerçeklik bakanın gözünde mi? Kuantum fizikçiler gözlemciden bağımsız nesnel gerçeklik olmadığını gösteren bir deney yaptı. Gerçekten de kuantum fiziğindeki Heisenberg'in belirsizlik ilkesi, bizzat bir parçacığı gözlemlemenin onu değiştirdiğini gösteriyor. Bu belirsizlikten yola çıkan yeni kuantum deneyi ise 2500 yıldır filozofları meşgul eden nesnel gerçeklik teorisinin tabutuna son çiviyi çakabilir.

NESNEL DÜNYA VAR MI?
Elbetteki var.

Belirsizlik kelimesinden yola çıkıp ,herhangi bir niteliğini ölçmeye çalıştığın PARÇANIN olmadığını söylemek ne anlama gelir ?


Bir parçanın konum ve hızını ölçmek için bilindik yaşamda o kadar çok örnek var ki , mesela herkesin bildiği kapı sensörleri , bu sensörler parçanın konumunu algılar ve belirlenen süre içinde kapıyı sana acar.
Bunun belirsizlikle ne alakası var diyebilirsin ama şuraya gelicem.

Kapıdaki sensör senin varlığının yerini tespit etmek için sana elektronlar fırlatır , sen bu elektronlardan varlığına ait beden olarak muhakkak etkileniyorsundur ama bu etki o taşıdığın bedenin o kapıdan geçmesine yönelik durumu belirsizleştirmez O KAPIDAN GEÇERSIN.

şimdi tam bu örnekten çiftt yarık deneyine gidelim.
Gözlemlendiginde belirsizlik gösteren duruma bakalım.

Herkesin bildigi deneyde parçacık gözlemlendigi anda onu gözleyen ona elektron fırlattıgı sürece KONUMU DEĞİŞMEK VE HANGİ İSTİKAMETE VE HIZA gideceği yani durumu belirsiz olmak zorunda . Çünkü o hareket halindeiken sen onu ölçmek için bir seyler VURMAK zorundasın . Sen hareket halindeki hangi cisme ne vurursan vur yönü hızı BELİRSİZDİR. ( ANCAK MÜNECİM GİBİ TAHMİNLER YAPABİLİRSİN , BU HALDE BİLİM DEĞIL FALCILIK OLUR )

Her kim senin buraya ekledigin konuya dair deneye dayanarak nesnenin gerçekliğini BELİRSİZLİKTEN dolayı yok sayıp gerçeklik değildir diyemez. Dememiştirde. Sanmıyorum. Birilerinin deney sonuçlarına dair üfürme , masal çıkarımlarıdır.


Bu gün degil belki ileride bu durum ÖLÇÜLEBİLİR. Kim bilir belkide asla ölçe bilecek durumada ulaşılamayacak . Öyle olsa dahi belirsizlik durumu dışımızdaki dunyanın NESNEL GERÇEKLİĞİNİ yok saymaya safsata üretmeye fırsat vermez. Beyhude çaba bunlar.
Alıntı ile Cevapla
  #7  
Alt 24-11-2019, 23:42
dine mine ne - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
dine mine ne dine mine ne isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Üye
 
Üyelik tarihi: 21 May 2015
Mesajlar: 1.529
Standart

Ölçüm sorunu gelecekte de değişmeyecek gibi görünüyor.
Bir elektronu gözlemlemek istediğimizde, elektronun boyutundan daha küçük bir dalga boyuna sahip bir ışığa ihtiyacımız oluyor. Bu optiğin temel kanunlarından biridir. Ancak şimdi küçük bir dalga boyu ışığın çok yüksek bir frekansa bağlı oluşu ve kuantum mekaniğinde de bu yüksek frekansın bir enerjiye eşdeğer olması bizi bir çıkmaza sokmuş oluyor.

Gözlemleyebileceğimiz kadar "yüksek" yani küçük frekanslı ışıkla elektrona baktığımızda, elektronu çok fazla enerji ile ateşleyip "etki tepki" misali elektronu belki konumundan etmiş oluyoruz ama benim kafam şu fotonları almıyor. Kütleleri yoksa bunlar neyle etkileşime giriyor?.

Bazı insanlar hiç değişmez. kendilerini deyistirmemek icin sadece daha iyi yalan atmayi öğrenirler
Alıntı ile Cevapla
  #8  
Alt 25-11-2019, 21:10
"ictenlik" - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
"ictenlik" "ictenlik" isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Üye
 
Üyelik tarihi: 22 Aug 2017
Mesajlar: 3.054
Standart

ilahimasal´isimli üyeden Alıntı Mesajı göster
Elbetteki var.
Ben bu tartışmaları açıkçası anlamıyorum.
Daha da açıkçası böyle bir haber buldum ve paylaştım, bana çekici geldi diyelim.
Bir kaç facebook grubuna da bunu astım. Bunlar felsefi yorumlardır felan dediler. (diye geçiştirdiler). Daha da açık konulayım aynı benzer cevplar silsilesini aldım ve bu deneyin bi anlam ifade etmediğini ben o yolla gözlemlemiş ya da öğrenmiş oldum zaten. Bin yıllık bir haber değeri yokmuş yani. Einstein'in mı ne lafı varmış; Ne yani ben bakmıyorsam ay yok mu? vb. bir şey. Böyle şeyler söylediler..

Her neyse dediğim gibi bilim ölçüsünde yorumlayamıyorum ancak filozofik bilimsel her neyse açılım gerektiğini düşünüyoruz. Gözlemciden yoksun ilk an ve (ilk) madde (maddesel durum) gibi betimlemeler bizce saçma.
Her neyse ne halleri varsa görsünler. Bilim ya da bilgi ile ilgileniyorsak işte... Ben sıkıldım...

İçtenlik yazıları ve yazarlığı açık/özgür kaynak kodlu yazılım mantığının ve duygusunun tam aynını paylaşarak, mülkiyetsiz, anonim, yazarca sahiplenilmeyen, isteyenin istediği gibi izinsiz alıp dağıtıp çoğaltabileceği ve isterse kendi geliştirebileceği, katabileceği imzasız yazımlar olma felsefesi taşır. Özel olarak kaynak kişi alıntı kaynağı belirti tutulmamışsa yayımsız basımsızdır. İnternette yazılmıştır. Dileyen kullanır.
Alıntı ile Cevapla
  #9  
Alt 26-11-2019, 03:14
spartacus - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
spartacus spartacus isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Kıdemli Üye
Dinlerden Özgürlük Grubu Üyesi
 
Üyelik tarihi: 06 Apr 2006
Mesajlar: 12.644

Onur Üyeliği 

Standart

"ictenlik"´isimli üyeden Alıntı Mesajı göster
Ben bu tartışmaları açıkçası anlamıyorum.
Daha da açıkçası böyle bir haber buldum ve paylaştım, bana çekici geldi diyelim.
Bir kaç facebook grubuna da bunu astım. Bunlar felsefi yorumlardır felan dediler. (diye geçiştirdiler). Daha da açık konulayım aynı benzer cevplar silsilesini aldım ve bu deneyin bi anlam ifade etmediğini ben o yolla gözlemlemiş ya da öğrenmiş oldum zaten. Bin yıllık bir haber değeri yokmuş yani. Einstein'in mı ne lafı varmış; Ne yani ben bakmıyorsam ay yok mu? vb. bir şey. Böyle şeyler söylediler..

Her neyse dediğim gibi bilim ölçüsünde yorumlayamıyorum ancak filozofik bilimsel her neyse açılım gerektiğini düşünüyoruz. Gözlemciden yoksun ilk an ve (ilk) madde (maddesel durum) gibi betimlemeler bizce saçma.
Her neyse ne halleri varsa görsünler. Bilim ya da bilgi ile ilgileniyorsak işte... Ben sıkıldım...
Sevgili ictenlik
Sözde bilim sıkar insanı, deney falan saçma olur. (ortada deney de yok ya neyse).

"Gözlemciden yoksun ilk an ve (ilk) madde (maddesel durum) gibi betimlemeler bizce saçma."

Evet bu ifade saçma. İlk madde diye bir şey yok zaten, bu ilk davası, dinlerin işine gelir biçimde uydurması, başlangıç demese, başlatanda diyemeyecek.. İlerleyen paragraflarda teğet geçeriz...

Gözlemci neyi gözlemliyor? ne ile gözlemliyor? İlk an diye bir durum söz konusu değil ve gözlemci EGO'dan başka bir anlam taşımıyor o ifadede.

Başaşağı duruyor, ayakalrı üzerine dikelim, durum tam tersi. Varlık gözlemciden bağımsız ve yoksun ortadadır, gözlemci ise varlıktan-maddeden bağımsız değildir, hem madden hem de gözlem açısından.

Gözlem dediğimiz, iradelerimizden bağımsız, maddi etkileşimlerin, yine maddi ileti-tepkilerle kıyasıyla elde edilir, bu kıyas yorumu dolayısıyla gözlemi anlamlı kılar. Bu bahisle, ortam gözlemcinin değil, gözlemci ortamın bileşenidir.

Kulak zarımızın titremesi, gözlerimizdeki duyargaçların ışık parçacıklarıyla uyarılması, titreşimi, hücrelerinize nüfuz eden manyetik, fiziksel etkilerlere titreşimler, dilinize değen parçacıkalrın oluşturduğu etkileşim, tepkimeler, burnunuzdan içeri giren parçacıkarların oluşturduğu etkileşimler tepkimeler... Yani işin aslı, temelde yatan etki-tepki, tepkime...

Sizin irade dediğiniz, bilgi dediğiniz, hayallerle, fantaziler kurduğunuz zihninizin temeli burasıdır, bu temellerle işlev kazanır, öğrenir, o tepkimeleri, frekansları hafıza eder, öğrenir, yorumlar, kıyaslar. zihin sembolik frekans kayıtları arasında rahatça ilişki kurabildiği ve nesnel gerçekte eşleşmeyen o sembolleri, gelişi güzel ve kural dışı eşleştirebildiği içinde hayaller üretir, hatta evren de dahil, platonik anlayışlara da sahip olabilir(kendisini kandırır), kendisinin dayanağı yine kendi zihninin türettiği, üfürdüğü, sembolleri kafasına göre eşleyebildiği sanal dünyası olur -ki bu da safsata olur(bozacının şahidi, yine aynı bozacı)... Döner döner bir daha okur.

öyleki bütün şartlanmışlığını, yargılarını zihni hayalerinden edindiği için, bir türü murada eremez, çünkü gözlemlediği(!) gerçek, hiç bir biçimde şartlandığı yalanı desteklememektedir.

Çaresiz safsataya, saçmalıklara meyleder, alakasızca, yine alakasız şeylerden, yine tamamen alaksız ama kocaman yargıla üretir. Safsata o kadar büyüktür ki, aynı mantıkla yaşayanlar, sonuç yargılara(ön yargılara) öyle şartlanmıştır ki, oradaki basit mantık hatalarını, bilim dışılıkları, nesnel değil öznel halisünasyonları, safsataları göremez, sonu baştan belli yargıların dillendirilmesiye cezbolmuştur.

Oyun başlamıştır, ama oyunu bir de diğer insanlar nezdinde sorgulamak onaylatmak istediğinde, bazı gerçekler yüzüne bir tokat gibi çarpar. Bu sefer kırılır, üzülür, sıkılır, sorunu kendi yöntemi ve önyargılarında aramak yerine, bunun bir oyun olduğunu öne sürenlere kızmaya başlar. Çünkü böylece, oyun bitmiştir.

Bu sözde gözlemcilerin, gözlerini kapatsak, kulaklarını tamamen tıkasak, hatta bayıltsak, sonra uzaktan kumandalı bir araca koysak, ıssız ve asla dışarıdan ışık almayan, vermeyen, gözlemi mümkün olmayan bir deney tüpüne koysak, kimsecikler olmasa, bir sinek bile, bir süre sonra, yine tamamen gözleme kapalı bir diğer tüpde bulunan robot rastgele bir zaman diliminde(böylece bizbilmeyeceğiz), uzaktan kumandalı aracı çalıştırsa, o baygın, gözleri, kulakları kapalı denek, o araç ile, önüne yerleştirdiğimiz çukura düşer mi, düşmez mi

Düşer ama bu sefer bu yeni-platoniklerimiz der ki, iyi de o kişi çukura düştü, çünkü o deney tüpüne onu biz koyduk, bilincimizdeydi vs...

Ben bu yazıyı yazarken var mıyım yok muyum? hani bir konu başlığımız vardı, gerizekalı birisi, ahmaklardan para sövüşlüyordu, "sen dünyanın içinde değilsin, dünya senin içinde" gibi zırvalarla...

İşte o gerizekalı da aslında yok, evrende hiç bir şey yok, hiç kimse yok, tek gerçek var o'da benim, hepiniz benim zihnimin figüran ve kuklalarısınız, nasıl fantazi ama, belki de öyledir, hem ne biliyorsunuz öyle olmadığını, belirsizlik ilkesi var bi kere, kuantum aşk, kuantum fal, kuantum yoga var da var.... Aslında hiç biriniz yoksunuz, ben sizi düşündüğümde ve gözlemlediğimde var oluyorsunuz. Ve ben her yerdeyim, her şeyi bilirim, her şeyi görürüm, bu idealist felsefe ve masalın sonuda gitti tanrıya, yani bana, o yüce Ben'ime çıktı işte. Ne diyordu ayetimiz "Allah dilemedikçe siz dileyemezsiniz", bir başka Bab'ımız vardı o ne diyorfu? "Başlangıçta söz vardı" diyordu, sözü geç, başlangıcı da var mış bunun (:.

Eğer evren, dünya benim zihnimde ise ve madem ben görmedikçe hiç bir şey yok ve madem ben düşünmediğim sürece zaten göreceğim bir şey de yok, o halde ben Tanrıyım ve başlangıçta söz vardı, o söz ben'dim, benim sözümdü. Neden? çünkü her şey benim zihnimin tezahürüymüş, o halde, dünya bomboş, her şey yalan, bir ben gerçek...

Bilim, felsefe hikaye, mesele bundan ibaretmiş... Okumanızı istiyorum, bu yazıyı görmenizi istiyorum, bazılarınız okumuyorsunuz, ama göz gezdireniniz var, ben istediğim ve ben öyle olsun dediğim için bu konuya bakıyorsunuz, kiminizin okumasını istemedim okumadı, kiminiz yarım yamalak okusun istedim okudu, kiminiz hepsini okudu, işte ispatladım!. Siz yoksunuz, sadece ben ve yüksek EGOm var...

İspat mı lazım, gerçi yukarıda ispatladım ama neyse. Kuantum koçluk, aşk, fal, yoga, dolanıklık, bulanık mantık-sızlık, genel görelik, ilk buharlı makine, uçan balon, uçan kaz çizgi filmi vs ben'im yüce ispatımdır. bu yazdıklarımın hepsini ispatlamıştır. Bir kere belirsizlik ilkesi var, o zaman tek belirli olan benim zihnimdir, neye bakarsam o var olur, neyden gözümü çevirirsem de yok olur, ben bakmazsam, hiç bir şey yok, ben uyursam 7 cihan, 72 millet, 40 Harami ve Ali Baba uyur, ben uyumam, uyuturum... O inanmayanlar, işte o insan, pek nankördür. Ey elçim, inanırları müjdele, o inanmayanlar için korkunç bir azap var(müjdeye bak), derilerini yüzeciğim, günde 40 kere yüzmek için gene deri giydireciğim, nayır, nolamaz, kurtuluşları nolamaz, ben kemal... https://www.google.com/search?q=ben+...w=1366&bih=642

Sersemler akıllıların 7 yılda cevaplandıramayacağı soruları 1 günde sorarlar.
-------
Korku, dalkavukluğa yol açar.
-------
İnsan korktuğuna ya da arzuladığına çok kolay inanır. La Fontaine
-------
Öküz tahta çıkarsa padişah olmaz, saray ahır olur. Çerkes Atasözü
-------
Akıllı bizi arayıp sormaz, aptal bacadan akar.
------
Su dağları kemirir, vadileri doldurur.
------
Aslanlar kendi tarihçilerine kavuşuncaya kadar kitaplar avcıyı övecektir.
------
Hürriyet, başkalarına vermedikçe alamayacağımız tek şeydir. William Allen White
------
Belki söylendi herşey,/ belki de gece bekleniyor/ yazılsın diye aynı cümle. Tüm nedenleri yeryüzünün/ bir çakıltaşına takılıp kaldı. Esteban
------
Sıradan insan kendini evrenin merkezi yapmanın yolunu arar; bilge kişinin evreni onun merkezindedir. Lao Tzu
Alıntı ile Cevapla
  #10  
Alt 26-11-2019, 10:05
ilahimasal ilahimasal isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Üye
 
Üyelik tarihi: 23 Oct 2017
Mesajlar: 3.462
Standart

Çift yarık deneyini ilk okuduğumda , daha dogrusu ilk videodan benim gibi saflara uyarlandığı şekliyle izledigimde VAYBE dedigimi , kafamda tanrımsı şüpheler oluşturdugunu , kesinlikle olan durumun bir SIR ve bu SIRRIN bizlerin gözü ile anlasılmaması gerektigi için daha büyük bir gücün bizden bu durumu gizledigi yanılgısına vardığımı itiraf ediyorum.

Göz dedim çünkü bizler için hazırlanan o videolarda direk insan gözü resm ediliyor. Halbuki deneyi yapanlar gözlemlerken INSAN GÖZÜ koymuyorlar oraya , insan kendi varlıgındaki gözle deil gayet anlaşılır olan teknolojik bir alıcı verici düzenegi olan bir aygıtla bunu yapıyorlar.

Bu tip aygıtlar yaşamımızın her alanında artık varlar ve insanlar bu aygıtların nasıl çalıştıgını anlamak isterse şayet anlayabiliyorlar.

Çift yarık deneyindeki GÖZ denilen aygıt ölçmek istediği şeye bir şeyler gönderip yansıyanı alıp degerlendirip sonuç elde ediyor. Sevgili filozofumuz Spartaküsün dedigi etki-tepki durumu.

Bu kadar basit bir olayda dahi konunun bize anlatım şekline aldanıp tanrımsı fikirlere yönelmeme geçmişte çakan yıldırıma bakıp ahanda gökte birileri var diyen insanlarıda anlamak mümkün.


İnsanları aldatmak yanıltmak gerçekten çok kolay. Bu duruma meyilli insanların çokluguna bakıncada , simsarların sırtının neden yere gelmedigini rahatlıkla kavrayabiliriz.


Cern de bu duruma benzer deneyler yapılıyor. Deneyi yapanların samimiyetinden şüphe duymuyorum ama oradaki deneyi bize reklam edenlerin bizleri aldatma konusunda çok istahlı olduğuna eminim.

Cernde alınan sonuçlarıda bir gözlemci yani teknolojik aygıtlar yapıyor. Elbetteki sonuçlara etkisini onlar hesap ediyorlardır. Çift yarık deneyinide yapanlar gözlemci denilen aygıtın gözlenene etkisini biliyordur.Bu durumu bize onlar anlatmak için muhakkak bir seyler yapmıstır. Ama biz ne yapıyoruz? Din beyinli sarlatanların yönlendirmelerine aldanıyoruz.

Aldanmayalım.
Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Önerilen Siteler

Başlık Düzenleme Araçları
Stil

Yetkileriniz
Yeni Mesaj yazma yetkiniz Aktif değil dir.
Mesajlara cevap verme yetkiniz aktif değil dir.
Eklenti ekleme yetkiniz aktif değil dir.
Kendi Mesajınızı değiştirme yetkiniz Aktif değildir dir.

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-KodlarıKapalı

Gitmek istediğiniz forumu seçiniz


Bütün Zaman Ayarları WEZ +3 olarak düzenlenmiştir. Şu Anki Saat: 10:31 .