ictenlik´isimli üyeden Alıntı
Teorik olarak subjektif (öznel) gerçeklik mümkün olsun diyelim yani (nesne ve özne birliği/aynılığı gibi bir şey her neyse nasıl tanımalanacaksa) bunun ölçüm gözlemi nasıl yapılacaktır ve yapılabilir?
Ney yeterli kanıt olur? Hep beraber düşünmeye davet ediyorum
|
Neye göresi önemlidir. Konu bilgi olduğunda, nesne-özne gereklidir, ama "öznele" yer yoktur.
kanıt -> bilgi ilişkisi -> nesneldir.
Öznel kanıt olmaz. Burada kavramları illişkilendirebilmek önemli. Kanıt, veriye, veri nesnele dairdir, o halde, öznel(kişiye görelik) ile kullanılması hata olur.
Şu ya da bu kişi ya da nesnenin hareketi, davranışı ayrı bir konudur, şu ya da bu kişinin ne düşündüğü ayrı.
Örneğin dünyanın şeklinin nasıl olduğuna dair, A ya da B'nin keyfiyeti veri olarak alınamaz, kanıt->veri ilişkisi nesnel bir ilişkidir.
Bu ilişkilerde ise, gözlemlenen(etkiyen), gözlemci(tepkiyen)ve gözlem araçları açıkca ortaya konabilmelidir. Etkiyen ne, etkilenen ne, tepkiyi yorumlayan ne?
etki+tepki => yorumu -> bilgi.
Konu 1 kişinin, herhangi bir şeyi sevip, sevmemesi olduğunda dahi, veri nesnel olmak zorundadır.
ictenlik´isimli üyeden Alıntı
Teorik olarka bunun gözlemi nedir? Bunun bilimsel gözleminin son nihai diyebileceğimiz bu kesin diyebileceğimiz ölçütü nedir? Var mı olur mu? Subjektiviteye objektivite dayatımı mı olur bu?
Bu pirincin taşını kim nasıl ayıklar?
|
Ortada pirinç olmadığını anlamak ayıklar.
ictenlik´isimli üyeden Alıntı
Mesela neyi yaparsak bu denileni kanıtlar diyebiliriz? Ne olmalı da kanıtlanmalı?
|
Depremlerin oluş sebebinin, dünyanın bir kaplumbağanın sırtında olduğu düşüncesine dayanarak kanıtlayamayız.
"Nesneler hareket ettiğinde üzerlerindeki şeyler de hareket eder" çıkarımından, böylesine bir sonuca varmak safsatadır. Orada safsata olan, nesneler hareket ettiğinde üzerlerindeki nesnelerin de etkilendiği ifadesi değil, öncülde oluşturan yargıdır.
Günümüzde idealistler, sözde-bilimciler, bu basit safsata yöntemi kullanır.
Engebeli bir arazide, Kaplumbağanın üzerine, içinde misketlerin olduğu 1 tepsi yapıştırırlar. kaplumbağa hareket edince, tepsi içerisindeki misketlerde konum değiştirmiye başlar.
Buna deney dersek, bu deneyde, misketlerin hareket ettiği ispatlı olur mu? Olur. Dünya medyası da bu deney şunu ispatladı, bunu ispatladı der, milyonlarca ahmak(ki kimisi sözde bilim insanı, çoğu ticaret erbabı, aynen ne kadar yalan, hayret vericilik o kadar para medyası gibi, rantçı bilim insanı) inanır ve yayar.
Yeterli felsefe, mantık yürütemeyen, zaten hali-hazır idealist-teist şartlanmalarla, başı belli ön-yargılara sahip insanlar, burada yürütülen çok, ama çok basit oyunu, safsatayı göremezler. Zaten duymak istedikleri söylendiği ve birde duymak-inanmak istediklerine kanıtmış gibi sunulduğu için hipnoz yaşarlar.
Peki safsata nerede? yani kanıt istediğin nedir? Böyle bir deneyin olması, dünyanın kaplumbağa sırtında olduğunu kanıtlar mı? Safsata işte burada...
ictenlik´isimli üyeden Alıntı
Eğer bu (kabaca başlıkta) gerçek ve objektifse yani su götürmez gerçek buysa gerçeğin ta kendisiyse ve geçerliyse kimsenin inkar ve itiraz etmeyeceği şekilde bunu nasıl ortaya koyabiliriz, koyabilir miyiz
ya da felsefe denilip geçiştirilmeden ortaya konulabailecek nihai yol tanıklık ne olabilir?
|
Bu başlıktaki safsata su götürmez bir
yalandır. Aksine, gerçek, iradeden bağımsız olandır. Öznel, soyut gerçek yoktur, gerçek somut-nesneldir, ancak yalan ve sanal öznel olabilir.
Bazıları bunu bilir, bundan geçinir,
"madem yalan ve sanallık ancak öznellikle mümkün, o halde biz de insanlara evrenin gerçek değil, sanal olduğunu anlatalım, atalım yalanı, öpelim inananı, para kıralım" veya
"zaten ben de bir aptalım buna inanayım, öpülen olayım" demekteler.
ictenlik´isimli üyeden Alıntı
Özetle inkar ya da itiraz edilemez biçimde bunu ney kanıtlar?
|
Gerçekliği mi? Gerçeğin kanıta gereksinimi yoktur, kanıta gereksinimi olan, öznedir. Öznenin gereksindiği ise VERİ'dir. kanıt, veriler sayesinde anlam kazanır. O halde kanıta gereksinimi olan öznedir, kanıtın gereksinimi olan da veri! Öyleyse, öznel gerçek olmadığı gibi, öznel kanıt da olmaz.
ictenlik´isimli üyeden Alıntı
Ney tanık kanıt olacaktır ve olur?
Bilimsel done olarak ne sunulsa kabul olur ve safsata ya da bunun safsata denmeyecek tanımı gözlemi nedir var mıdır?
|
kaplumbağaya dair bir gözlem yok, ama kaplumbağa üzerine yapıştırılacak bir tepisnin içindeki misketlerin, kaplumbağanın hareketine göre savrulabildiğinin kanıtı olabilir.
Kanıttan ne anladığınız veya kavramlardan ne anladığınız önemli.
ictenlik´isimli üyeden Alıntı
Hayır şimdi modern fizikten anlamıyorum ve bu sürece dair düşünce üretemiyorum?
Elektron proton bilimsel gözlem bu neyse nasıl yapılacak? Ney bunu çözer onu soruyorum..
|
Aynaya bakıyorsunuz? İnsan. Peki form-yapı olarak, insan nedir?
Bölünerek çoğalan, milyarlarca ilkel-basit canlının, organize(örgütlü!) birlikteliği ve bu birlikten ve tabi ortam-çevre faktörününde etken olduğu biçimde açığa çıkan edinim ve fonksiyonların bütünü.
Bırakın parçaları, parçacık safsatasını, ortam da belirleyici bir faktör(örneğin, Venüs ortamında, böylesi bir form-yapı oluşamıyor, demek ki salt parçalar değil, form-yapı da çevre-ortam da önemli bir faktörmüş... parçacıkları yalıtıp, yalıtıp kavanozlarda tokuşturmak o parçalar için, yalıtık ortamda-o ortamda- 3-5 başı buyruk parçacığın nasıl davrandıklarına dair fikir verir, Kopartıldıkları bütün ve bütün dahlindeki davranışları, kavanozdan belirleyemez). Daha mikro, makro diye ayırırken dahi safsata üreten bu ahmak orduları, ne mikro ne de makroyu dahi daha tanılamaktan acizdirler (mikrodakileri, makrodakileri de böyle yalıtıp, yalıtıp genelliyorlar, ne mikro ne makro kalıor, kavanozda 3-5 parça genellemesi yapıyorlar)...
Ne zaman "organize" ifadesini, ne zaman "yapı" ifadesini, ne zaman fonksiyoner farklılığı bir bütün olarak kavramaya başlarsınız, o zaman daha anlamlı ve toparlayıcı düşünebilir ve bu idealist, sözde-bilimcilerin ne tür safsata ve yanıltıcı taktikler uyguladığını daha rahat görürsünüz.
Şöyle ki;
İnsan = 1 akciğer hücresi
Denebilir mi?
Akciğerden 1 hücre aldık, şu kadarcık temas ettik öldü... O zaman insana o kadarcık temas edersek ölür denebilir mi?
Akciğer hücreleri bölünerek çoğalıyor o halde insan eşeyli üremez denebilir mi? (işte bu konunun açısı bu kadar dar, safsata)
Bir türlü anlaşılmıyor, özel olanla genel olan, spesifik olanla bütün olan arasındaki ilişki tek düze ve 1 parçacığa indirgenebilir bir ilişki değildir.
Milyarlarca hücrenin organik(örgütlü) birlikteliğinden, herhangi bir birey hücrede bulunmayan özellikler, davranışlar, etkileşim ve fonksiyonlar türer.
Biz o milyarlarca parçacığın örgütlü ağ-kapsamına form, aralarındaki ilişkiden açığa çıkana da yapı diyoruz...
Örgütlülük, ağ -> yapı, tek bir parçaya göre muazzam farklar oluşmasına yol açar.
yani kuantum, proton, elektron vs bunların beher parçasının, çevre ile olan ilişkisi, etkileşimi farklıdır, bunların milyarlarcasının bir araya getirdiği form-yapı, bu ortam ve birbiriyle olan ilişkisi başka.
Bütüne dair fikir almak namına parça incelenebilir, ama bütünün formu, yapısı, davranışları, fonksiyonları, herhangi bir parçacığa indirgenemez ve ayni olduğu düşünülemez.
Bu indirgeme yöntemi safsatadır, ama bu yöntem idealizmin de kalbidir. Bilimsel olarak yaklaştığımızda safsatdır, ama idealist kalıplarda kalırsak, safsata değil gibidir-zira bilimsel hiç bir dayanağa, bilgiye gereksinimi yoktur, nasıl işine gelirse öylesi doğrudur. Burada da görelik faktörü önemli.
Günümüz hakim bilimi, ideolojik anlamda, çoktan batağa saplandı, çoktan idealizme teslim oldu... Bu ve benzeri konular, gizem, fantastik masal, film tadında olduğu için milyonlarca insana keyif, mitolojik hayal, umutlarına, şartlandıkları inançlarına ise imkan veriyor...
Kuantum vs, form-yapıların ortam, çevre ve davranışlarını parçacıklar belirlemiyor, bu form-yapılar, bir araya gelmiş milyarlarca parçacığın bu bir aradalıkla,koşullarının, çevrelerinin de değiştiği, böylece bu bir aradalık hem formları meydana getirirken, hem de o parçaların ilişki ağını, çevresini de, etkleşim alanını da değiştirmiş oluyor.
1,2 parçacığı bir kavanoza koyup tokuşturmakla, bir form da, 1 cm içindeki 1 milyar parçacığın birbiriyle ve çevresiyle olan ilişkisi aynı şey, aynı ortam, aynı koşul değildir. Yani öyle mutlak kuantum ortam, koşul söz konusu olmadığı gibi, form-yapıların, çevrenin, koşullarının, uzayın, evrenin, mutlak 1 parçacığa indirgenebilirliği de mümkün değildir -ki aptallıktır
Bu son söylediğim ifade anlaşılması çok basit bir ifadedir, basit olmasına karşın muazzam fark oluşturur. Bu basit ifade anlaşılamazsa, düşünmenin, kafa yormanın zararı var, yararı yok.
Bizim objelerimiz, milyarlarca parçanın, ortak-ağ'ıyla anlam kazanıyor. Bu ağın davranışı başkadır, herhangi bir parçanın, bu ağdan yalıtık haldeyken davranışı başka. Bütün namına parçalar, bütünün dahilinde önemlidir. Çünkü o bütün parçalardan oluşuyorsa, o parçaların hali-durumu da o bütün
dahilindeki ortam-ilişkisiyle belirleniyor. Bütünün alacağı darbe parçalara, parçaların alacağı darbe bütüne etkir,
daha doğrusu, burada parça-bütün ilişkisi de bir bütündür, yalıtılırsa, artık aynı anlamı taşımazlar.
Yani ne parça ne de form-yapı, bütünden bağımsız değil, dolayısıyla bütüne dair konuşurken bütünden yalıtılamazlar. parçacık alıp, kavanozlara koymak, o kavanoz ortamı da mutlak(!) sayıp, orada, burada çarpıştırmak başka bir şeydir, - ancak çarpıştırılan parçacıkların, birey halindeki davranışıyla ilgili yargılar verir-, yalıtık halde tokuşturulup, çıkan sonucu form-yapılara, organizmalara(örgütlü yapılara) genellemek başka. İkincisi safsatadır. Günümüzde hayli etkin ve modern gerizekalılık olarak da resmileşmiş safsatalardan birisidir.