Turan Dursun Sitesi Forumları
Geri git   Turan Dursun Sitesi Forumları > Felsefe > Etik, Estetik, Sanat, Politika, Bilim & Eğitim

Cevapla
 
Başlık Düzenleme Araçları Stil
  #1  
Alt 14-08-2009, 16:37
ulpian - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
ulpian ulpian isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Kıdemli Üye
Dinlerden Özgürlük Grubu Üyesi
 
Üyelik tarihi: 22 Jul 2009
Mesajlar: 4.880

Başarı Ödülü 

Standart A.C. Grayling: Bir ateist, fundamentalist olabilir mi?

Günümüzün meşhur İngiliz filozof ve yazarlarından olan 1949 doğumlu A.C. Grayling, London Üniversitesi Birkbeck Koleji’nde felsefe profesörü ve Oxford Üniversitesi St. Ann’s Koleji’nin üyesidir.
R. Dawkins’in de içinde bulunduğu ‘Yeni Ateistler’ olarak adlandırılan aydınlanma hareketinin ünlü temsilcilerindendir.


Türkçe’ye çevrilmiş olan aşağıdaki makalesinin İngilizce orijinalini >burada< ve bir Almanca çevirisini >burada< bulabilirsiniz.
(Türkçe tercüme acizane bendenize ait.)




Bir ateist, fundamentalist olabilir mi?

Herhangi bir dini iddiaya inanmadıklarını açıkça dile getirenler hakkında konuşurken, bazı dindarların kullandıkları bir sloganın altında yatan yanılgı ve sanıları yok etmenin zamanı geldi artık: „Fundamentalist Ateist“ sloganı. Fundamentalist olmayan bir ateist nasıl birşey olurdu ki? Doğaüstü varlıkların olmadığına şöyle böyle inanan -belki de tanrının sadece bir parçasının varlığına (tanrısal bir ayak ya da tanrısal bir popo olduğuna) inanan biri mi? Ya da tanrıların sadece bazen (mesela yalnızca Çarşamba ve Cumartesi) var olduklarına inanan mı? (Bu aslında o kadar yeni birşey de olmazdı, ne de olsa birçok düşünmeyen yarım-yamalak-teist için sadece pazar günleri bir tanrı var). Yoksa fundamentalist olmayan bir ateist, başka insanların evren hakkında son derece yanlış ve ilkel inançlara sahip olmasından, bu inançlara binaen de asırlar boyunca tam olarak aynı yanlış ve ilkel inançları paylaşmayan başka insanları topluca katletmesinden ve hala katlediyor olmasından, hiç rahatsızlık duymayan biri mi?

Hıristiyanlar, „Fundamentalist Ateist“ derken başka şeylerin yanı sıra, halkı (özellikle yaşlı ve yalnızları) inanç tesellisinden, karanlık ruhani gecelerde şefkatli, görünmez bir koruyucudan mahrum etmek isteyen kişileri ve inançtan ilham alan sanatların nefes kesici güzelliğini (güya) göremeyen kimseleri kastediyorlar. Oysa bu dokunaklı, modern şekliyle Hıristiyanlık, geçmişinin büyük oranında ekseriyetle zorba ve daima ezen bir ideolojinin yepyeni ve oldukça modifiye edilmiş bir versiyonu – haçlı seferlerini bir düşünün, işkenceyi, ‘cadı’ yakmalarını, kadınların sürekli doğurmaya ve boşanılamaz kocalara mahkum edilmelerini, insan cinselliğinin tahrifini, (cehennem işkencesinden) korkunun bir kontrol aracı olarak kullanılmasını ve Yahudilere atılan iftiraların korkunç sonuçlarını. Bugünlerde ise Hıristiyanlık yumuşatılmış ahenk müziğinde uzmanlaşmış durumda; cehennem tehditleri, fakirlik ve iffet talepleri, çok az kişinin kurtulacağı ve çoğunluğun cehenneme gideceği öğretisi, hepsi rafa kaldırılmış ve yerini tıngırdayan gitarlarla şeker tadında tebessümlere bırakmış. Saf insanlar üzerindeki gücünün muhafazası için, hem de baş dündürücü bir riyarkarlıkla, kendini o kadar çok yeniden icat etti ki, ortaçağlı bir rahip bugün dirilse, Woody Allen'in Sleeper’i gibi, aynı adı taşımasına rağmen tanıyamazdı kendi inancını.

Örneğin: Nijeryalı topluluklara, inancın yüksek gelir sağlayacağı anlatılıyor –aslında X Hazretleri kendi cemaatine girerlerse Y Hazretlerinin cemaatine girmelerinden daha mutlu ve daha zengin olacaklarını söylüyor. İğne deliği ne oldu peki?(1) Ha tabii, doğru ya: Bu ufak boşluğu çoktan kapatmışlardı zaten.(2) Peki ya “Benim krallığım bu dünyadan değil” düsturuna ne oldu? Fakirlik ve tevazunun saadeti nerde kaldı? İngiltere Devlet Kilisesi 1920’li yıllarda ruhani meclis kararıyla cehennemi resmen kaldırdı; ve yüce Paulus’un kadınların kilisedeki konumu hakkındaki kısıtlamaları (kadınların arka sıralarda sessizce ve başları kapalı oturmaları gerektiğini söylüyordu) o denli rafa kaldırıldı ki, artık kadın papazlar [imamlar] bile var ve yakında kadın piskoposlar da [müftüler] olacak.

Kendini yeniden icat etmekteki riyakarlığı işbaşında görmek için, ta Nijerya’ya kadar gitmeye gerek de yok. Roma yeterli, en son kaldırılması gündemde olan ebedi hakikat: Araf doktrini, vaftiz edilmeyen bebeklerin ruhlarının gideceği yer. Bu arada bazı kardinallar da prezervatifin kabul edilebilir olduğu fikrini yaymaktalar, elbette yalnızca evliler arasında ve HIV-hastalığının çok yaygın olduğu ülkelerde. İtaatkar Katolikler hariç herkes için sadece sağduyu gereği değil, aynı zamanda insani bir emrin icabını teşkil eden bu son nokta müthiş bir gelişme bu bağlamda. Zaten akliselim sahibi Katolikler nesillerden beri Vatikan’daki gerici ihtiyar adamların doğum kontrolü hakkındaki görüşlerini görmezden geliyorlar. Fakat ne yazık ki bütün dinler, taraftarlarını entelektüel bir infantilizm(3) durumunda bırakmaya uğraştıkları için (yoksa nasıl bunca absürtlüğü makul görebilsinler?), çok yetersiz sayıda Katolik, akliselim sahibi olmayı başarabilmiştir. Sadece çok kısa bir zaman öncesinin İrlandasına bakın, katolikliğin -eğer serbest kalırsa- yol açtığı sefaleti görmek için.


Entelektüel infantilizm: Bu kavram bize dinlerin, bilhassa çocuk beyinlerinin yıkanmasıyla hayatta kalabildiğini hatırlatıyor. İngiliz Kilisesi okullarının dörtte üçü ana okulları ve ilk okullar. ‘İnanç temelli’ okullarını işletebilmek için şu sıralar vergilerimiz uğruna kapışan inançların hepsi biliyor ki, entelektüel açıdan savunmasız üç-dört yaşındaki çocukları aşılamasalar, eninde sonunda pençeleri gevşeyecek. Farklı dinlerin rekabet içerisinde olan -dikkat edin: rekabet içerisinde olan- muhtelif yanlışlarını küçük çocuklara telkin etmek bir tür çocuk tacizi ve kepazeliktir. Gelin dinden çocukları rahat bırakmasını talep edelim, ta ki büyüyene kadar, ondan sonra kendilerine sunulacak olan dinin temel taşlarını olgunca muhakeme edebilmeleri için. Mesela: Dinsel beyin yıkama faaliyetlerine maruz kalmamış orta derece zeki bir yetişkine, bir yerlerde görünmez bir varlığın olduğunu anlatın, bir şekilde bizlere benzeyen, istekleri, ilgileri, amaçları, hatırlaması ve öfke, sevgi, intikam hissi, kıskançlık gibi duyguları olan bir varlığı, üstüne de yine bizlere ait bazı zaafların tersini ekleyin, ölümlülük, zayıflık, maddesellik, görünebilirlik, kısıtlı bilgi ve anlayış gibi, ve bu tanrının sihirli bir şekilde ölümlü bir kadını hamile bıraktığını, bu kadının özel bir varlık doğurduğunu ve bu özel varlığın da muhtelif akılalmaz hünerler sergiledikten sonra göğe çıktığını anlatın. Bu hikayenin farklı versiyonlarından birini seçin: Göklerin Kralı, durun bir düşünelim, Danae’yi veya Io’yu veya Leda’yı veya da Meryem’i hamile bırakmış olsun, ve onun gökler için seçilmiş olan yavrusu da Heracles, Castor, Pollux ya da İsa vesaire vesaire olsun. Ya da birbirinin tıpkı aynısı olan bu efsanenin Babil, Mısır veya daha başka bir mitolojideki versiyonunu alın. Nihayet muhatabınıza hangisine inanmak istediğini sorun. Böyle bir insan kesinlikle tek bir cevap verecektir: Hiç birisine.


O halde bir ateist, “fundamentalist” ateist olamamak için, yukarda sayılan saçmalıkların neresine kadar beklemeli? “Ilımlı ateist”, tarih boyunca dinlerin kaç yüz milyon insanda ciddi hasarlara yol açtığıyla ilgilenmeyen biri mi olsa gerek? Sünnilerin şiilere, hıristiyanların yahudilere, müslümanların hindulara, ve bunların hepsinin evrenin görünmez güçler tarafından kontrol edildiğini düşünmeyen insanlara besledikleri antipatiye kıs kıs gülen biri mi? Yoksa (inançlılar için) kabul edilebilir bir ateist, şahsi duaların kabulu amacıyla doğa yasalarının arada bir Tanrı tarafından kaldırıldığına veya bir başkasının ruhunu daha fazla günahdan (özellikle ''inkar'' günahından) kurtarmak için onu öldürmenin aslında onun kendi faydasına olduğuna inanmanın mantıklı birşey olduğunu düşünen biri mi?


Anlaşılan en iyisi, kimsenin kendini ateist olarak adlandırmaması. Bu terim daha en baştan teistlere bir avantaj sağlıyor, çünkü kendi alanlarında tartışmaya davet ediyor. “Natüralist” daha uygun bir terim; evrenin doğallığını, doğa yasalarınca yönetildiğini kabul eden kişileri adlandırmakta. En açık şekilde, evrende doğa-üstü birşey olmadığı anlamına geliyor - periler, goblinler, melekler, cinler, tanrılar, tanrıçalar, hiç biri. Böyle bir insan kendini ‘a-peri-ist’ veya ‘a-goblin-ist’ olarak da adlandırabilir, aynen ‘ateist’ olarak adlandırdığı gibi, hepsi de aynı derecede anlamlı ya da anlamsız olur. (Oysa çoğu insanlar daha 20. yüzyılın başlarına kadar peri inancının çok yaygın olduğunu unuttular; kilise bu rakip hurafeye karşı uzun, sert bir savaş verdi ve galip çıktı, özellikle – tahmin edebiliyorsunuzdur – 19. yüzyılın ikinci yarısında kurulan kilise ana okulları ve ilk okulları sayesinde).



Bu yüzden, teist inançlara sahip olanlar da aynı şekilde “süpernatüralistler” olarak adlandırılmalı ve ondan sonra evrenin doğaüstü varlıklar tarafından yaratıldığı ve ayakta tutulduğu yönündeki alternatif iddialarını kanıtlamak için fizik, kimya ve biyoloji bilimlerinin verilerini çürütmeyi deneyip denemecekleri kendi tercihlerine bırakılmalı. Süpernatüralistler dindar olmayan bazı insanların ölümcül bir tehlike anında dua etmeleriyle övünür, ancak natüralistler de buna karşın süpernatüralistlerin genelde bilime çok büyük bir güven duyduklarıyla yanıt verebilir, mesela hastanede ya da bir uçakta bulundukları anlarda – hem de karşı örnekten çok daha büyük bir sıklıkta. Fakat elbette, herşeyin inançları ile uyum içinde olduğu – hatta inançlarına açıkça ters düşen şeylerin bile – görüşünü savunan süpernatüralistler, bilimin de tanrıdan bir armağan olduğunu söyleyerek tutumlarını haklı gösterebilirler. İşte o zaman da onlara Popper’i anımsatmak gerekir: “Herşeyi açıklayan bir teori hiçbir şeyi açıklamıyordur.”


Son olarak, inançlı kesimce kullanılan, yukarda işlenen konuya benzerliği olan, karakteristik bir safsata türüne daha dikkat çekmekte fayda var: Natüralizmin (ateizmin) kendisini de bir din olarak gösterme çabaları. Oysa bir din, tanımı gereği, süpernatürel güçlere veya varlıklara olan inanç etrafında kurulu birşeydir; yalnızca salt varlıklarına değil, insan türüne karşı olan ilgilerine; yalnızca salt ilgilerine değil, son derece teferruatlıca ilgilenmelerine, insanların ne giydikleriyle, ne yedikleriyle, ne zaman yedikleriyle, ne okudukları veya izledikleriyle, neyi temiz neyi kirli olarak gördükleriyle, kiminle sex yaptıklarıyla, nasıl ve ne zaman sex yaptıklarıyla, ve bunun gibi sayısızca şeyle, örneğin kadınların tüm vücudu kaplayan elbiseler altında görünmez yapılmalarıyla, alınlarına küçük boxların bağlanmasıyla, hiç bitmeyen tekrarlarla hep aynı formüllerin günde 5 defa yinelenmesiyle, birisi yanlış olursa ceza tehditi altında.


Buna karşın natüralizm, tanımı gereği, böyle bir inanç öngörmemekte. Süpernatüral bir şeyin varlığını öngörmeyen her dünya görüşü, bir felsefe veya bir teori ya da en kötü ihtimalde bir ideolojidir. İlk ikisinden biri olursa, en iyi ihtimalde eldeki kanıtlarla kabul edilmesi gerekeni kabul eder, neyi yanlışlayabileceğini bilir ve yeni kanıtlar ışığında değişime açıktır. Bilimin özü budur. Biyoloji veya astrofizik bilimlerindeki rakip teoriler yüzünden savaşların çıkmamış, kırımların yaşanmamış, insanların yakılmamış olması hiç de şaşırtıcı değil. Ve nihayet “fundamental“ kelimesinin isabetli olduğunu teslim edebiliriz: “fundamental akliselim sahibi olmak“ anlamıyla.


(1) İncil’de İsa’nın şu sözü yer alır: “zenginler, deveiğne deliğinden geçmedikçe cennete giremez” (Markus, 10,25)
(2) Yazar, muhtemelen yine İncil’de yukardaki bağlamda yer alan İsa’nın ‘İnsanlar için imkansız olan (devenin iğne deliğinden geçmesi) Tanrı için imkansız değildir’ cümlesini kastediyor.
(3) Bedensel büyüme ve ruhsal gelişme açısından geri kalmanın yol açtığı patolojik durum.

Konu ulpian tarafından (14-08-2009 Saat 20:06 ) değiştirilmiştir.
Alıntı ile Cevapla
  #2  
Alt 14-08-2009, 19:30
elcihanaferin - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
elcihanaferin elcihanaferin isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Kıdemli Üye
 
Üyelik tarihi: 26 Nov 2007
Mesajlar: 629
Standart

Sn. Ulpian,

Tercümeniz gayet güzel, teşekkürler. A.C. Grayling benim de okuduğum bir yazar.

İğne deliği ayetinin türkçe metni "Devenin iğne deliğinden geçmesi, zenginin Tanrı Egemenliği'ne girmesinden daha kolaydır." şeklindedir. Yeni Ahit'te bu bölüme - üst üste bir kaç ayet "blessed to him that ... (Ne mutlu ona ki ...) şeklinde başlar - "Beatitudes" denir ve İsa'ya göre ahlaklı insan tarifi yapılır. Bu insan İsa'yı ölecek derecede savunan ama hımbıl, sessiz, bu dünya nimetlerinden elini eteğini çekmiş biridir. İman etmiş olması yeterlidir, çalışması falan gerekmez. Bahsedilen ayet ise bir kaç tane sonradır. Bu bölümdeki görüş aslında zenginlerin bütün varlıklarını fakirlere vermelerini de gerektirir. Bu husus tüm Hıristiyan inanırlar tafından ihmal edilmiş ve edilmektedir. Ne enteresan nokta ki, Hıristiyanlığın yaygın olarak benimsendiği batı ülkeleri, kapitalizm de de başı çekerler. Bu iş tamamen inançlarının tersinedir. Ama ne inanırlar ne de kiliseden bu hususta gık çıkmaz.

Aslında bu tercümenizi "İslam Dışı Dinler" başlığına asmalıymışsınız.

Grayling'in ateist yerine naturalist ve teist yerine de supernaturalist denmesi gerğine ben pek katılamadım. Bir kere bu isimler asırlardır yerleşmiş. İkincisi, naturalist kelimesi doğayı seven anlamını da taşıyor. Gerçi, supernaturalist kelimesi de cuk oturarak doğaüstücü manasını veriyor.

Bunu dışında Grayling'in aktardıkları tamamen doğru. Dinlerin ahlakı aynen Hıristiyanlık için anlattığı şekilde ahlaksız bir ahlaktır. Her çeşit kadercilik ve günah kuralları ile insanı kul yapan bir düzen tuttururlar.

Çocukların kullanılması ise Türkiye'de mükemmel işletilmiş bir taktiktir. Grayling bunu çok iyi görmüş, anlamış ve aktarmış.

Açıklık gerçeğin vazgeçilmez koşuludur.
Alıntı ile Cevapla
  #3  
Alt 14-08-2009, 19:49
frodo - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
frodo frodo isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Kıdemli Üye
Dinlerden Özgürlük Grubu Üyesi
 
Üyelik tarihi: 26 Aug 2006
Bulunduğu yer: İstanbul
Mesajlar: 5.877

Onur Üyeliği 

Standart

Oldukça keyifli bir yazıymış. Ulpian'a çeviri için teşekkürler. Sadece iki küçük eleştiride bulunmak istiyorum, bunlar yazının akıcılığına çok az da olsa gölge düşürüyor: Birincisi "oldukça modifize edilmiş bir versiyonu" tanımı,burada türkçe kullanımda "modifiye" daha doğru gibi, ikincisi ise şu uzun cümlenin sanki bitmemiş gibi durması; "Bu yüzden, teist inançlara sahip olanlar da aynı şekilde “süpernatüralistler” olarak adlandırılmalı ve ondan sonra kendi tercihlerine bırakılmalı, evrenin doğaüstü varlıklar tarafından yaratıldığı ve ayakta tutulduğu yönündeki alternatif iddialarını kanıtlamak için fizik, kimya ve biyoloji bilimlerinin verilerini çürütmeyi deneyip denemecekleri."

Tekrar teşekkürler ulpian.

İnsani olan her şey kabûlüm.
Alıntı ile Cevapla
  #4  
Alt 14-08-2009, 19:50
ulpian - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
ulpian ulpian isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Kıdemli Üye
Dinlerden Özgürlük Grubu Üyesi
 
Üyelik tarihi: 22 Jul 2009
Mesajlar: 4.880

Başarı Ödülü 

Standart

elcihanaferin´isimli üyeden Alıntı Mesajı göster
Sn. Ulpian,

Tercümeniz gayet güzel, teşekkürler. A.C. Grayling benim de okuduğum bir yazar.
teşekkür ederim sayın Elcihanaferi.


elcihanaferin´isimli üyeden Alıntı Mesajı göster
İğne deliği ayetinin türkçe metni "Devenin iğne deliğinden geçmesi, zenginin Tanrı Egemenliği'ne girmesinden daha kolaydır."
Bunun üzerine epey bir düşündüm tercüme esnasında (zaten metinin kendisinde değil, benim dipnotlarımda geçen bir cümle). İngilizce İncil'de ''kingdom of God'', Almancasın'da ise ''Gottes Reich'' olarak geçmekte. Her ikisinin de en doğru çevirisi sizin dediğiniz gibi ''Tanrının egemenliği'' (veya ''kraliyeti''). Fakat atıfın öbür dünyadaki cennete olduğundan ve Müslüman-Türk literatüründe ''Tanrının egemenliği'' kavramının yanlış anlaşılacağından ''cennet'' olarak çevirmeye karar vermiştim. Galiba bu gibi durumlarda daha doğrusu asli çeviriyi ve ondan sonra parantez içinde kastedileni vermek.


elcihanaferin´isimli üyeden Alıntı Mesajı göster

Aslında bu tercümenizi "İslam Dışı Dinler" başlığına asmalıymışsınız.
Bunu da çok düşündüm. Tam uyan bir yer olmadığından karar biraz keyfiydi doğrusu. Hem sadece özel olarak İslam haricindeki dinlerle ilgilenenler değil de, daha çok benim gibi ''İslam-Ateizm'' ikilemi arasında tartışan kişiler için de belki faydalı olabileceğini düşündüm (en azından kendi adıma).

elcihanaferin´isimli üyeden Alıntı Mesajı göster
Grayling'in ateist yerine naturalist ve teist yerine de supernaturalist denmesi gerğine ben pek katılamadım. Bir kere bu isimler asırlardır yerleşmiş. İkincisi, naturalist kelimesi doğayı seven anlamını da taşıyor. Gerçi, supernaturalist kelimesi de cuk oturarak doğaüstücü manasını veriyor.
Bence Grayling zaten önerdiği kavramların ''ateizm-teizm'' yerine oturabileceğinden yola çıkmıyor. Daha çok aynı zihinsel duruşları başka ''etiket''ler altında tartıştığımızda, birden bütün tartışmanın farklı yürüyebileceğine işaret ediyor sanki. Önerdiği kavramlar oturmasa da, en azından temsil ettikleri anlamların ''ateizm-teizm'' tartışmalarında daha çok ön plana çıkartılması gerekli bence.



saygılarımla
Alıntı ile Cevapla
  #5  
Alt 14-08-2009, 20:13
ulpian - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
ulpian ulpian isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Kıdemli Üye
Dinlerden Özgürlük Grubu Üyesi
 
Üyelik tarihi: 22 Jul 2009
Mesajlar: 4.880

Başarı Ödülü 

Standart

frodo´isimli üyeden Alıntı Mesajı göster
Sadece iki küçük eleştiride bulunmak istiyorum, bunlar yazının akıcılığına çok az da olsa gölge düşürüyor: Birincisi "oldukça modifize edilmiş bir versiyonu" tanımı,burada türkçe kullanımda "modifiye" daha doğru gibi,
Haklısınız tabii. Değiştirdim.


frodo´isimli üyeden Alıntı Mesajı göster
ikincisi ise şu uzun cümlenin sanki bitmemiş gibi durması; "Bu yüzden, teist inançlara sahip olanlar da aynı şekilde “süpernatüralistler” olarak adlandırılmalı ve ondan sonra kendi tercihlerine bırakılmalı, evrenin doğaüstü varlıklar tarafından yaratıldığı ve ayakta tutulduğu yönündeki alternatif iddialarını kanıtlamak için fizik, kimya ve biyoloji bilimlerinin verilerini çürütmeyi deneyip denemecekleri."
Tam emin olamamakla birlikte en azından salt dilbilgisi açısından hata yokmuş gibi geliyor bana. Ama haklısınız en azından akıcılığı mahveden bir cümle. Belki iki cümleye ayırmak gerekli olabilirdi. Belki de ögelerin yerini değiştirmek gerekir:

kendi tercihlerine bırakılmalı, (...) deneyip denemeyecekleri

=>

(...) deneyip denemeyecekleri kendi tercihlerine bırakılmalı.


Evet evet, ögelerin yerini değiştirince daha hoş.
Değiştirdim.


Bu arada: Elimden geldiği kadarıyla anlamı muhafaza ederek çevirmeye çalıştım, fakat özellikle ''akıcılık'' konusunda daha çok eleştirilecek/düzeltilecek yanların olduğunu düşünüyorum. Gerçi (en azından benim İngilizce algıma göre) metnin aslı da edebi anlamda çok akıcı sayılmaz bence. Bana öyle gelmedi en azından.


frodo´isimli üyeden Alıntı Mesajı göster
Tekrar teşekkürler ulpian.
Eleştirileriniz için asıl ben teşekkür ederim.

saygılarımla
Alıntı ile Cevapla
  #6  
Alt 14-08-2009, 21:28
milomanara - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
milomanara milomanara isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Kıdemli Üye
Dinlerden Özgürlük Grubu Üyesi
 
Üyelik tarihi: 17 May 2008
Bulunduğu yer: istanbul
Mesajlar: 1.807
Standart

Eline sağlık sevgili ulpian,

Çeviriye dair sadece "fundementalist" yerine "köktenci"yi önerebilirim.

Ateist kelimesinin yüzyılı aşkın süredir çarpıtılması, Stalin & Hitler için demagogca sık sık kullanılması sonucu, kelimenin algısı çok negatif hale getirildi. Bir çok düşünür bundan rahatsız olduğu için ateiste alternatif arayışındalar. Mesela Sam Harris, hiç bir şey demek zorunda değiliz derken, Dan Dennet Brights diye bir hareket başlattı: http://www.the-brights.net/ Ve dedi ki, homoseksüel kelimesi de aynı şekilde yozlaştırıldı, yeni ortaya çıkan gay kelimesi tamda olması gerektiği gibi tuttu(AAI '07).

Bu konuda ben Türkiye kapsamında aynı fikirde değilim. Bir üst nesilin zaten ateist gibi bir kelimeden haberi yok. Falanca teyzenin hakkımdaki dedikodusu genellikle "biliyor musun naciye milo dinsizmiş... vah vah vah..." gibi kulağıma geliyor Bu yüzden ateist kelimesini açısından Türkiye'de çok kaygılanmaya gerek olmadığını düşünüyorum. Tabi benim ki sadece gözlem, kelimenin algısına dair bir araştırma varsa saf değiştirmeye hazırım.

Çocukların dinsel eğitimine gelince, kuşkusuz bunun "çocuk istismarı" olduğunu düşünüyorum. Mesela:


Mısırlı hoca toplamış çocukları, ana konusu cihad olan dini hikayeler anlatmakta. bu tür süreçlerden geçen birinin normal olması beklenemez. Elbette irrasyonel, elbette ötekileştirici, elbette sağlıksız olacaktır.
Alıntı ile Cevapla
  #7  
Alt 15-08-2009, 20:19
ulpian - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
ulpian ulpian isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Kıdemli Üye
Dinlerden Özgürlük Grubu Üyesi
 
Üyelik tarihi: 22 Jul 2009
Mesajlar: 4.880

Başarı Ödülü 

Standart

Teşekkürler sayın milomanara,

bence de en azından Batı'da ''Brights'' kelimesi oturabilseydi, daha iyi olurdu.
Doğrusu Türkiye'de ''ateist'' ve benzeri sözcüklerin nasıl algılandığına dair kapsamlı bir araştırmanın sonuçlarını ben de çok merak ederdim. Ben ''ateist'' kelimesinin Türkiye'de (bizden önceki nessilerce) daha çok ''komunist''le eşdeğer algılandığı kanısındayım.

Türkiye'de ''Brights'' gibi bir terimin oturması bu arada sakıncalı da olabilirdi. Yeni duyulan bir kelime olduğu için, müslüman cemaatlerce kesinlikle ''Yeni bir Mason grubu'' şeklinde dedikodular çıkartılırdı diye düşünüyorum.

Çeviride ''fundamentalist'' yerine ''köktenci''nin kullanılması daha isabetli olabilirdi gerçekten de. Fakat Türkiye'deki dincilik, aşırılık vs. tartışmalarında ''fundamentalist'' sözcüğü daha çok oturmuş gibime geliyor.

saygılarımla
Alıntı ile Cevapla
  #8  
Alt 15-08-2009, 20:55
evrensel-insan - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
evrensel-insan evrensel-insan isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Kıdemli Üye
 
Üyelik tarihi: 08 Mar 2008
Bulunduğu yer: Londra
Mesajlar: 22.832
evrensel-insan - MSN üzeri Mesaj gönder
Standart

Saygideger ulpian;

Oncelikle, tercumen icin tesekkurler.

Ateist kavraminin en buyuk noksani; tanriyi icermemesidir. Yani ateist; non-religious anlaminda, "dinsiz, dini olmayan temelindedir. Aslinda bu konuda ben daha once bir yazi yazmistim, ama; su an nerede bilmiyorum.

Aciklanmasi gereken konu "god" temelli konudur. Bugun dunyadaki hicbir literaturde "agod, antigod, against god" v.s. icerikli; ne bir tanim, ne de yanasim vardir.

Oyuzden ateist, genelde; dini temelde ve onun yoklugu olarak algilanir. Bir ateistin en buyuk ozelligi, evrimci, doga yanlisi ve dunya yanlisi, yani sekuler olmasidir. Kisaca; Beseri, dunyevi, idraki uclemi; ateisti ortaya koyabilir.

Ama ne yazikki; litereturde, bir tanri karsitligi mumkun degildir. Sadece "non-believer, unbeliever" temelli inancsizlik soz konusudur. Oyuzden de; ateizm; dini olmayan, dini icermeyen bir inancsizlik olarak algilanir.

Ateizmi inanc kokeninden kurtaracak olan; tanriyi ortaya koymasi ve tanriya bir alternatif sunabilmesidir. Bu bugune kadar mumkun olamamis, sadece karsitlik temelinde ortaya konabilmistir.

O yuzden ben, daha onceki yazilarimda; tanriya rakip olarak, bireyi koymus ve tanrisal yanasimdan; bireyin bu yanasima ihtiyac duymadan arinacagini yazmistim. Iste ateizmin bir ust asamasi da budur. Yani GOD VERSUS INDIVIDUAL.

Zaten eger baslangic noktasi insandisi, yani tanri ve madde olarak alinmazda; insanoglunun en kucuk, parcalanamaz birimi birey olarak alinirsa; iste o zaman; hem insandisi yanasim yerine; insanozlu yanasim ortaya konur, hem de zaten insanoglunun dusuncesinden dogan Tanri kavraminin, yaraticisinin insanoglu oldugu ortaya cikar.

Bu da insanoglunun, bireysel bilinc temelinde ve bireysel olarak; kavram olarak yarattigi tanriyi; yine kavram olarak ve zaman icinde ona ihtiyac ve gereksinim duymayarak; kullanmamasi, sahiplenmemesi ve nesillere aktarmamasi; zamanla bu kullanilmayan ve ihtiyac duyulmayan kavramin, tamamen ortadan ve literaturden kalkisini getirecektir.

Ama ateizm; bu temelde ve tanrisal olumsuz yanasimla; hala bu kavrami canli, diri ve guncel tutarak; bu olanagin onunu kapatmakta ve ister istemez, dini ve tanriyi da; gundemde tutmaktadir. Bu da zaten, emperyalist zihniyetin sistemini ve duzenini korumasi icin bicilmis kaftandir. Tanrisal yanasim ayni zamanda, dogal dusuncenin de evrensel koken ve temelini ortaya koyan tek dusunme sekli oldugundan; ister istemez, bu dusunce seklinin insandisi yonu de, yani ayrimcilik, cikar, otorite, guc v.s. ideolojik inancsal dogrusallarla korunmaktadir. Butun bu ayrimci icerikli izmlerde zaten dini orgutlenmenin disina cikamazlar.

Tanridan, dinden ve emperyalist yanasimdan; kokten kurtulmak icin; hem insandisi, hemde insanlikdisi dusunce ve davranistan kurtulmak gerekir.

Iste ancak o zaman; insanoglu, bireysel temelde dusunce ve davranista insanlasacak ve insanlik sunacaktir. Cunku birseyin zamanini ortaya atanda ve zamansal bas ve sonda kendisidir. Hersey onun kavramlastirmasindan baska birsey degildir.

Saygilarimla;
evrensel-insan

Evrensel-Insan - Yapılandırmacı Epistemoloji/Bilişsel Bilim/Qua Felsefesi/Serbest Düşünce/Devrimci Sorgulama/Zihinsel Devrim - Evrensel-Insan Zihniyeti
Alıntı ile Cevapla
  #9  
Alt 15-08-2009, 22:14
evrensel-insan - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
evrensel-insan evrensel-insan isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Kıdemli Üye
 
Üyelik tarihi: 08 Mar 2008
Bulunduğu yer: Londra
Mesajlar: 22.832
evrensel-insan - MSN üzeri Mesaj gönder
Standart

Saygideger arkadaslar;

Olaya ve tanri kavramina soyle bakalim. Insanoglu yarattigi dusunceleriyle ve ideolojik inancsal dogrusallariyla; dogrular arasi ve dogrularin karsilikli temelde tartismasi iceriginde mucadele etmektedir. Mesela ortaya bir tez atilir ve bunun anti tezi o teze karsi cikar. Sonucta ortaya atilan tez de ve onun anti tezide; kendi icinde; bir analiz ve sentezdir.

Eger tanri konusunun, insanoglunun ortaya attigi bir tez olarak algilarsak; bunun anti tezi ne olabilir. Iste sorun da burdadir. Tanrinin antitezi yoktur. Yani tanri tezi kendi icinde, varlik temelinde var-yok a, ya da, yine kendi icinde inanc temelinde; inanma ve inanmaya ayrilir. Iste mudadelede tanrida degil; tanrisal yanasimin, varlik temelli var-yok ve inanc temelli inanma-inanmama arasindadir.

Burdan aslinda hersey cok rahatlikla aciga cikmaktadir. Tanrinin rakibi; tanri kavramini karsitliklar tezi olarak ortaya atan insanoglunun ta kendisidir.

Iste insanoglunun, en kucuk bolunemez birimi bireyin bunu algilamasi ve bunun farkina varmasi demek; KENDI DUSUNCESI ILE MUCADELE ETMESI DEMEKTIR.

Iste bu mucadelede; bireyin;kendi oz iradesiyle, kendisinin yarattigi tanri kavramina; tanrisal yanasimin olumlu ve olumsuz icerigiyle ve bu iceriklerden birini sahiplenerek, sabitleyerek ve kendi icin bir ideolojik inancsal dogru haline getirerek baska bireylerle tartismasi yerine; kendi kendiyle tartisarak "ben neden tanrisal yanasima ihtiyac duyuyorum?" sorusunu sormasi ve eger ihtiyac duymuyorsa da; bir serbest dusunur olarak; tanrisal yanasimdan, tamamen kendini soyutlamasi ve bu yanasimin olumlu veya olumsuz herhangi bir ucuna, sahip cikmamasi ve bu sabitligi veren; ideolojik inancsal dogrudan arinmasi gerekir.

Buna en yakin tanrisal yanasim, ateizmdir. Bir ateist; kendi kendiyle olan mucadeledeki kendi oz iradesiyle, kendisine, kendi kavram yaratimiyla rakip kildigi tanridan, yine kendisi; yine kendi yanasimiyla, tamamen arinabilir.

Bir bireyin, bunu basarabilmesi onun, kokten ve temelden TANRISAL OZGURLUGUDUR.

Bu ozgurluk bireyi tanrisal yanasimin disina cikarir ve serbest kilar.Istiyorsa "Tanri benim, kendi kendime ve kendim icin yarattigim bir rakibimdi, bu yarattigim rakipten kurtuldum. Cunku boyle bir rakibe yasam ve iliskilerimde bir ihtiyacim yok" gibi bir dusunce uretebilir.

Saygilarimla;
evrensel-insan

Evrensel-Insan - Yapılandırmacı Epistemoloji/Bilişsel Bilim/Qua Felsefesi/Serbest Düşünce/Devrimci Sorgulama/Zihinsel Devrim - Evrensel-Insan Zihniyeti
Alıntı ile Cevapla
  #10  
Alt 16-08-2009, 08:03
paslıçivi paslıçivi isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Kıdemli Üye
 
Üyelik tarihi: 07 Feb 2009
Mesajlar: 3.080
Standart

Entelektüel infantilizm: Bu kavram bize dinlerin, bilhassa çocuk beyinlerinin yıkanmasıyla hayatta kalabildiğini hatırlatıyor.
bütün mesele burda zaten.. dinler inançlar hakikat sanıldığı için insanlara ataları tarafından doğumundan itibaren yüklenmeye başlanıyor.. dünyanın neresinde doğduğunuzun hiç bir önemi yok.. o toplumun bir ürünü olarak size çok güzel bir zihin yüklüyorlar..

bu iş daha doğumdan itibaren başladığı için insanın dokularına, hücrelerine, atomlarına, elektronlarına kadar nüfuz ediyor.. o insan artık kendisine yüklenen zihinde yaşıyor, yaşadığını zannediyor, körkütük sarhoş bir yaşam sürmekten başka bir şey yapmıyor aslında..

kendini ve yaşamı sorgulama bilincine eriştiğinde artık herşey için çok geç kalınmış oluyor.. çünkü insan doğduğu zamandaki özvarlığına, saf ve doğal haline o kadar uzaklaşıyor ve yabancılaşıyor ki, bunun farkında bile olmuyor..

o insan artık kendisine yüklenen zihni yaşıyor ve gerçeklik zannediyor.. sorgulama işini yaparken de yine kendisine yüklenen bu zihindeki verileri kullandığı için kendi dinini aklıyla bulduğunu ve aklı olan her insanın bu gerçeği görebileceği zannıyla derin uykuda güzel bir rüya görmeye başlıyor..burda sakın sadece islamiyetten bahsettiğimi sanmayın.. tüm dinler inançlar için geçerlidir bu..

bir müslüman zihni yüklenmiş insan ne yaparsa yapsın sorgulamada ulaşacağı sonuç islam, muhammed kuran ve allahtır..

bir budist zihni yüklenmiş insan istediği kadar düşünsün sorgulasın varacağı sonuç, budizm budha ve yeniden doğumdur..

bir isevi kıçını yırtsa, sonuçta isamesihin rab olduğunu sonucundan başka bir patikaya açılamaz..

bir hinduyu meşe odunuyla döverek işkence yapsanız da sorgulamada hinduizme ve vedalara ulaşacaktır...

bilinç kelimesinin gerçek anlamını bilmeden kendini bilinçli canlı diyen insanın durumu maalesef bu kadar acınası ve derin uykuda geçmektedir.. bunda en büyük etken zihinde yaşamak olduğu gibi, dinine inanmayanlara ölüm sonrası yaptırımlarım çok acımasızca olması da en büyük faktördür.. insanlar zaman zaman dinlerinden inançlarından ciddi şüpheye düşerler ama sonundaki o yaptırım(genelde cehennem) insanı akılcılıktan uzak tutmaya yetiyor..

insanlığın böyle acınası durumunda müslüman kardeşlerim de hinduizme budizme inanan insanların islamı ve muhammedin allahını inkar ettiklerini düşünerek onları cehenneme ateşlik kütük olarak gideceğini zannediyorlar.. diğer dinlerdeki insanlar da kendi dinine inanmayan insanları yine kendi inancına göre cezalandırılacağını düşünüyor..

insanı bu kadar zavallı hale getiren tek şey zihindir.. ve bu zihin binlerce yıl atalarından sana bir miras olarak kalıyor ve aktarılıyor.. sen de kendini diğer dünya insanlarından farklı olarak türk ve müslüman, yunanlı ve hristiyan, kürt ve alevi, konyalı ve sünni, japon ve budist yahudi ve musevi hintli ve hindu zannederek yaşıyorsun.. senin aslında diğer dünya insanlığından hiçbir farkın yok.. sen sadece ve basitçe bir insansın...

bunu anlayabilmen için 3-4 yaşlarındaki dünyanın her milletinden, etniğinden, dininden, inancından yüzlerce çocuğu biraraya getirmen yeterli.. henüz bu çocuklara bir zihin yüklemesi yapılmamıştır, ne milli, ne etnik, ne dini.. birbiriyle hemen kaynaşıp anın keyfini çıkarmaya başlarlar..

ama yüzlerce çocuğu çok değil 10-15 yıl sonra tekrar bir araya getir bakalım nasıl oluyor.. 10-15 yıl önce hiçbir önyargısı omayan sadece insan olan çocuklar artık yaşadıkları toplumun yüklenmiş zihniyle hemen taraf ve karşı taraf olmaya hazırlar..

tüm dünyanın binlerce yıldır birbiriyle savaşması, kendi cinsini öldürmesi tek nedeni budur.. oysa hepimiz insanız, yapmamız gereken insanın zihninde yaratığı bu kavramlardan arınıp birbirimizden hiç bir farkımız olmadığını görebilmek, sadece zihin denen bulaşıcı ve nesilden nesile aktarılan bu hastalığın çaresine bakmak..


Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Önerilen Siteler


Yetkileriniz
Yeni Mesaj yazma yetkiniz Aktif değil dir.
Mesajlara cevap verme yetkiniz aktif değil dir.
Eklenti ekleme yetkiniz aktif değil dir.
Kendi Mesajınızı değiştirme yetkiniz Aktif değildir dir.

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-KodlarıKapalı

Gitmek istediğiniz forumu seçiniz


Bütün Zaman Ayarları WEZ +3 olarak düzenlenmiştir. Şu Anki Saat: 22:34 .