DARWIN YERİNE BİR BAŞKASI ARANIYOR
EVRİM kuramı, “son 50 yıl içinde, en geniş çapta ve en derin anlamdaki devrimini geçirmektedir.”
Birkaç yıl önce Şikago’da yapılan bir toplantı sırasında sunulan bir raporda bu sözler söylendi.
Evrim konusunda uzman olan yaklaşık 150 kişi “Makro evrim” görüşüyle ilgili dört günlük bir toplantı yaptılar.
Amerikan Association for the Advancement of Science birliğinin Science adlı resmi dergisi oradaki durumu şöyle açıkladı:
“Kişilik çatışmaları ve akademik çıkışlar hissedilir bir gerilim yarattı . . . . toplantı zaman zaman düzensiz, hatta acı tartışmalarla dolu bir hava içinde geçti.”
Hayal kırıklığına uğramış birçok bilgin, “sunulan raporların büyük bir kısmının özelliği, çok tanım ve iddia, fakat az veriydi” diye yakındı.
Aslında, veriler sunmak yerine iddialarda bulunmak, evrimcilerin çoktandır uyguladıkları bir taktik değil midir?
Darwin,
hayatın yavaş yavaş evrimden geçerek, tek hücreli organizmanın küçük değişikliklere uğrayıp insan dahil olmak üzere yeryüzündeki tüm yaşam şekillerine dönüştüğünü iddia etti.
Bulunan fosiller, bu geçişleri göstermeliydi. Oysa bunu göstermediğini kendisi de kabul etti.
Darwin 120 yıl önce, bulunan fosillerin eksik olduğunu söyledi. Zamanla boşlukları dolduracak daha fazla fosilin bulunacağını sandı
.
New York’taki Amerikan Doğa Tarihi Müzesi için çalışan paleontolog Niles Eldridge,
“geçen 120 yıl boyunca aradığımız örneği bulamadık” dedi.
Eldridge, yeni türlerin yavaş gelişen değişikliklerden değil, ani evrim patlamalarından meydana geldiğine inanmaktadır.
Darwin’in, evrim kuramı için gerekli olan çok sayıdaki geçiş şekilleri hiçbir zaman var olmamıştır; böylece aradaki boşlukları dolduracak fosiller de hiçbir zaman ortaya çıkmayacaktır.
Harvard Üniversitesinden Stephen Jay Gould, Eldridge ile aynı fikirdedir.
Gould, Şikago’da yapılan toplantıda şöyle dedi:
“Bulunan fosiller fazla bir şeyi ortaya çıkartmıyor, ancak görülen sıçramalar, var olan boşlukların değil, evrimdeki değişikliklerin sıçramalı tarzda meydana gelişinin sonucudur.”
Paleontolog Everett Olson: “Verilerin kaynağı olarak bulunan fosillere karamsarlıkla bakıyorum” dedi.
Darwin’in yavaş değişim kuramının eski başsavunucularından Francisco Ayala da şunu ekledi:
“Artık paleontologların söylediklerine dayanarak küçük değişikliklerin olmadığı kanısına vardım.”
Science dergisi, ortadaki uyuşmazlığı şöyle özetledi:
“Şikago’da yapılan konferansın asıl sorunu mikro-evrimin [türlerin içinde meydana gelen küçük değişiklikler] ardında yatan mekanizmalara dayanarak makro-evrim [türlerin sınırlarından yapılan büyük sıçramalar] olaylarının açıklanabilip açıklanamayacağı şeklindeydi . . . . buna verilebilen cevap açıkça, Hayır’dır.”
Evrim üzerindeki bu düzeltilmiş görüşe “punctueted equilibrium” [sıçramalı denge] denir, yani bulunan fosiller arasındaki belirli bir tür, milyonlarca yıl ortadadır, sonra aniden kaybolur ve yeni bir tür de ani olarak ortaya çıkar. Bu, aslında yeni bir öneri değildir.
Richard Goldschmidt bunu 1930’larda öne sürüp “ümit veren canavarlar” varsayımı diye adlandırmış ve bu yüzden çok eleştirilmişti. Tabii “sıçramalı denge” çok daha etkileyici bir tanımdır
.
Adı geçen bu kuram, evrimciler için bir tür nimettir, çünkü geçiş şekillerini gösterme zorunluluğunu ortadan kaldırır.
Evrimcilerin ileri sürdüklerine göre, değişiklikler fosiller arasında yer alamayacak kadar çabuk oluşur; oysa onlar izleyemeyeceğimiz kadar çabuk meydana gelmezler.
Öte yandan bu kuram aynı zamanda onları zor bir durumda bırakıyor. Yaratılış taraftarları doğada var olan ve bir planlayıcıyı gerektiren karmaşık planlara işaret ettikleri zaman, evrimciler, planlayıcı olarak doğal ayıklanmayı öne sürmüşlerdir.
Şimdi ise, doğal ayıklanmanın rolü çürütülmüş ve yerine şans görüşü getirilmiştir.
Yaratılış taraftarları, çoktan beri evrimcilerin şansa dayanması gerektiği görüşünü savunmuşlardır.
Adı geçen Gould, doğal ayıklanmanın öneminin şansın lehine azaldığını kabul ederek:
“Genetik değişikliklerin büyük miktarları, doğal ayıklanmaya uğramayıp belirli sahalardaki organizmalara rasgele yayılabilir” dedi.
Jeoloji müzesi müdürü David Raup, Şikago’da çıkan Field Museum of Natural History Bulletin dergisinin Ocak 1979 tarihli sayısında
“Darwin ile Paleontoloji Arasındaki Çatışma” konulu bir makale yazdı. Kendisi, bulunan fosillerin değişiklikler gösterdiğini, ancak bunların doğal ayıklanmanın en akla yakın bir sonucu olmadığını söyledi.
“Bu, doğal bir değişim olmaktadır, fakat iyi örneklere hayret verici derecede ender rastlanmaktadır . . . . zamanımızda doğal ayıklanmanın yerini tutabilecek başka bir seçenek, sadece şansın etkileriyle ilgili olabilir. Böylece hem talihlilerin, hem de en uygun olanların artakalması hakkında konuşmaktayız” dedi.
“Memelilerin, dinozorlardan daha iyi değil, sadece daha talihli olduğunu” düşünerek makalesine Darwin’den bahisle şöyle son verdi:
“Onun gözden kaçırdığı etken basit şans idi!”
Şans, evrime yön vermekte baş role gelirken, planlamayla ilgili bizi düşündüren şu soru akla gelmektedir:
Her yerde görülen karmaşık ve hayret verici planlar nasıl şans eseri olabilir?
Darwin, gözün planına hayran kaldığını söyledi.
Üstelik böyle planlarla ilgili mucizelerin rastlantı sonucu bir tek defa oluşması da yetmez, bunlar birbiriyle bağlantılı olmayan türlerde de tekrar ve tekrar meydana gelmelidir.
Örneğin, ahtapot insana akraba değildir, ama onun gözü, insanınkine şaşırtıcı biçimde benzer.
Aralarında bağlantı bulunmayan balıklarla yılanbalıklarının elektrik akımı veren donatımı vardır.
Aralarında bağ olmayan böcek, solucan, bakteri ve balıkların soğuk ışık veren aydınlatma organları vardır.
Birbirlerinin yakını olmayan sülüklerin ve sivrisineklerin, kurbanlarının kanının pıhtılaşmasını önleyen salgıları vardır.
Akraba olmayan kirpi ve oklu kirpi ile karıncayiyenlerin bağımsız şekilde gelişmiş dikenleri olduğu söylenir.
Aralarında hiçbir akrabalık bulunmayan yunusbalığı ile yarasaların sonar sistemleri vardır.
Birbirleriyle bağlantıları olmayan balık ve böceklerin hem havada, hem de suyun altında görmek için çift odaklı gözleri vardır.
Birbirine yakın olmayan birçok hayvanın, örneğin, kabukluların, balıkların, yılanbalıklarının, böceklerin ve memelilerin göç etmelerini sağlayan şaşırtıcı yetenekleri bulunmaktadır.
Bütün bunlardan öte, evrimciler, sıcakkanlı hayvanların, soğukkanlı sürüngenlerden, üç safhada geliştiğine, renkli görüşün üç safhada bağımsız şekilde geliştiğine ve birbirine akraba olmayan balık, böcek, pterodaktil, kuş ve memelilerde kanat ve uçuş yeteneğinin beş safhada geliştiğine inanmamızı isterler.
Acaba şans, bu başarıları tekrar edebilir mi?
Olasılık matematiği Hayır! diye haykırır.
Evrimin devrim kuramı, bulunan fosillerin seyrindeki boşluklar sayesinde yaşamına devam etmiş olabilir.
Ama şansa, oynamakta asla yeterli olamayacağı bir rol verildi.
Saygılarımla
NOT: İktibaslarla ilgili kaynaklar makale içinde yer almaktadır.