Turan Dursun Sitesi Forumları
Geri git   Turan Dursun Sitesi Forumları > Genel Forumlar > Politika > Tarih

Cevapla
 
Başlık Düzenleme Araçları Stil
  #1  
Alt 13-12-2006, 02:02
sargon - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
sargon sargon isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Onur Üyesi
Dinlerden Özgürlük Grubu Üyesi
 
Üyelik tarihi: 01 Aug 2005
Bulunduğu yer: Isvicre
Mesajlar: 6.665

Onur Üyeliği Başarı Ödülü Başarı Ödülü 

Standart Roma'nın Çöküşü ve Hıristiyanlığın Doğuşu

Giriş
Dinlerin doğuşunu ve gelişimini anlayabilmek için İlkçağ ve Ortaçağı bilmek gerektiğine inanıyorum. Gerçekten de sonraki dönemlerde yeni dinlerin çıktığına çok az tanık oluyoruz. Mistik düşüncelerin izleri modern çağlarda da devam etse bile insanların manevi etkinlik ihtiyaçlarını karşılayan birçok başka aracın olması giderek dinsel düşüncenin etkisinin azaldığı bir dünyaya götürüyor bizi. Halbuki bundan 3-4 bin yıl önce yazılan birçok metinden anladığımız şudur. İnsanoğlu binyıllarca gerçekle hayalin karışımı bir dünyada yaşamıştır. Örneğin Sümer, antik Mısır, yada antik Hint metinleri bize bunu oldukça açık şekilde gösterir. Elbette tüm *İlkçağ ve Ortaçağ boyunca miztisizmin egemenliğinden söz etmek mümkün değil. Örneğin antik Yunan devrinde tersine oldukça güçlü bir materyalist felsefe akımı görüyoruz. Yine Roma döneminde de bu akımdan etkilenenler var. Dinsel düşüncenin öne çıkışının, tarihsel olarak kapanma, gelişememe yada çöküş dönemlerine denk gelmesi bir rastlantı değil. Bunu hıristiyanlığın ortaya çıkış sürecinde apaçık görebiliyoruz. Burda bunu anlatmaya çalışacağım.

Bu temelden hareketle İslamiyetin gelişimini ele aldığımızda ise aynı şeyi göremeyiz. Tersine bir gelişme, serpilme dönemine denk gelmiştir. İslami akımlar buna dayanarak İslamiyetin bilime ve aydınlanmaya yaslandığı şeklinde bir iddia ortaya atarlar ki, İslami kaynakları bilen birisi için akılalmaz birşeydir bu. İslamiyetin ve hıristiyanlığın ortaya çıkışındaki bu ters durumun, bu çelişkili durumun açıklamasını ise İslam tarihine girdiğimde yapmaya çalışacağım. Hıristiyanlığın gelişim süreci ile İslamiyetin gelişim süreci birbirinden tamamen ayrıdır. İslamiyet açıkça bir devlet dini olarak ortaya çıkıp gelişir, devletin kanunlarını da beraberinde koyarken Hıristiyanlık tümüyle devletten uzak şekilde gelişip sonradan devlet ihtiyaçlarına göre şekillendirildi. Ama şimdilik bunu bir tarafa bırakalım.

Hıristiyanlığın ortaya çıkışını incelemeye Hıristiyanlıktan değil de tersine Roma’dan başlayacağız ve belki de daha çok Roma üzerinde duracağız. Roma’nın doğuş ve yükseliş dönemleri bizi bu yüzden çok ilgilendirmiyor. Çöküş süreci ile ilgileneceğiz daha çok. Yine de yükseliş sürecine ilişkin birşeyler söyleyeceğim.

"Daha önce ben televizyona bakıyordum, şimdi televizyon bana bakıyor
Mısırlı bir gösterici
http://sargon.blogcu.com/
Alıntı ile Cevapla
  #2  
Alt 15-12-2006, 01:15
sargon - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
sargon sargon isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Onur Üyesi
Dinlerden Özgürlük Grubu Üyesi
 
Üyelik tarihi: 01 Aug 2005
Bulunduğu yer: Isvicre
Mesajlar: 6.665

Onur Üyeliği Başarı Ödülü Başarı Ödülü 

Standart Re: Roma'nın Çöküşü ve Hıristiyanlığın Doğuşu

Roma tarihini çok eski zamanlara kadar götürmek mümkün. Etrüsklerden de başlamak da mümkün. Ama Roma devletinin büyük bir güç haline gelmesi İskender egemenliğindeki Yunan gücünün zayıflayıp parçalanmasından sonradır. Biraz efsane karışımı belirsiz ilk dönemleri çıkıp da Roma tarihini M.Ö. 7. yüzyıldan başlatırsak ve Constantin/İstanbul'un işgali ile yani 1453'de bitirirsek ortaya yaklaşık 2000 yıllık bir devasa egemenlik dönemi çıkıyor. Dünya tarihinde Sümerler hariç hiç bir uygarlığa nasip olmamış uzunlukta bir egemenliktir bu.

Roma egemenliğinin dayandığı iki temel var. Birisi kölelik, diğeri işgaller. Roma devleti işgaller sayesinde eyaletlerden elde ettiği geliri merkeze yığan ve merkezde nerdeyse hemen hiç üretim yapmayan bir imparatorlukdu. Yiyecek ihtiyacı dahil herşey eyaletlerden geliyordu ve Roma yurttaşlarının yaptığı tek iş askerlikti. Bu durum yıkılış döneminde büyük felaketlere yol açacaktır. İmparatorluk, yeni ele geçirilen bölgeleri talan ederek askerleri ve merkezin giderlerini karşılıyor, bunu sürdürebilmek için de sürekli büyümek ve yeni işgal bölgeleri bulmak gerekiyordu. Aynı sistematik işgal ve talan politikası İslamiyet'in birleştirdiği Araplar ve ardından Osmanlı tarafından da uygulanacaktır.

Romanın genişlemesini wikipedi'deki haritadan görebilirsiniz
http://tr.wikipedia.org/wiki/Roma_%C...ratorlu%C4%9Fu

Roma tarihi oldukça zengin bir tarih. Özellikle bir cumhuriyet olması, yılda bir seçimler yapılması, meclislerindeki ateşli tartışmaları, büyük hatipleri ve savaşları ile, demagoji ve entrikaları, askeri diktatörlükleri ile oldukça renkli bir dönem. İmparatorları içinde en çok Sezar bilinir ama aslında Sezar'ın ardından tahtı ele geçiren gelen Octavianus yada sonraki adıyla Augustus (doğ. M.Ö. 63 - öl. M.S. 14) *tartışmasız bir şekilde en güçlü iktidar sahibidir.Octavianus ile birlikte Roma cumhuriyeti ilginç bir cumhuriyet haline gelir. Meclis varlığını sürdürür ama soytarıya çevrilmiştir. Roma gücün zirvesine ulaştığında zaten zar zor giden cumhuriyeti iyice budar ve adeta bir hanedanlığa dönüşür. Artık hanedanlıklar dönemi başlamıştır.

Augustus'un devamı olan hanedanlığa Julio-Cladius hanedanlığı adı verilir. Roma gücün doruklarında çürümeye bu hanedanlıkla başladı. İmparatorluk daha bir süre devam edecektir ancak giderek daha da bozulacak ve sonunda barbar istilaları ile yeni bir döneme girilecektir. Julio-Cladius hanedanının Augustus'tan sonraki ilk imparatoru Tiberius'tur, kendi komutanları tarafından hasta yatağında yastıkla boğularak öldürülür ve yerine askerlerin pek sevdiği Kaligula geçer. Kaligula ve ardından gelen Kladius ve Neron'u anlattığımızda gücün doruğundaki Roma'nın nasıl bir çöküş yaşamakta olduğu daha iyi anlaşılacaktır.

"Daha önce ben televizyona bakıyordum, şimdi televizyon bana bakıyor
Mısırlı bir gösterici
http://sargon.blogcu.com/
Alıntı ile Cevapla
  #3  
Alt 15-12-2006, 01:44
sargon - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
sargon sargon isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Onur Üyesi
Dinlerden Özgürlük Grubu Üyesi
 
Üyelik tarihi: 01 Aug 2005
Bulunduğu yer: Isvicre
Mesajlar: 6.665

Onur Üyeliği Başarı Ödülü Başarı Ödülü 

Standart Re: Roma'nın Çöküşü ve Hıristiyanlığın Doğuşu

Kaligula

Tiberius'un öldürülmesinin ardından askerlerin ve halkın sevimç gösterileri ile Kaligula tahta oturur. Halk kurbanlar kesiyor ve ona "Güneş" diye sesleniyordu. Askerler ise asker ayakkabısı "kaliga" sözcüğünden yola çıkarak Kaligula adını takmıştı ona. Böylece askere yakınlığını belirtiyorlardı.



Kaligula'nın iktidarının ilk yılları pey iyi geçti. Halka buğday dağıttırıyor, eğlenceler düzenliyordu. Senato'ya da saygılı davranıyordu. Aslında ortada cumhuriyet adına pek bir şey kalmamıştı ama Kaligula'nın aklında yine de Mısır kralları gibi sınırsız yetkide bir mutlak monarşi vardı. Küçük başarılarını abarttı ve halkın sevgisine dayanarak iyice şımarmaya başladı. Mısır tutkusu ile Tiberius zamanında yasaklanan İsis kültünü serbest bıraktı önce. Sonra Mısır'dan özel bir gemiyle getirttiği dikilitaş Roma'ya dikildi. Mısır hastalığı bir tutku olmuştu Kaligula'da. Kızkardeşi ile evlenmeye de hazırlanıyordu ki kızkardeşi vakitsiz bir şekilde öldü. Tutu onu tanrılaştırdı, kendisini de tanrılar katına çıkarmaya çalıştı ve Jupiter görünümünde dolaşmaya başladı.

Kaligula'nın çılgınlıkları anlatılır gibi değildi. Çok sevdiği atı için özel ve pek lüks bir saray yaptırdı; konsül seçtirmeyi tasarladığı da söylenir bu atı. Paha biçilmez değerde incileri sirkede erittirip içermiş ve davetlilerin önüne altından ekmek ve yemek koydurur yedirtirmiş.

Bunlar tarihçi Suetonius'un anlattıklarının bir bölümü!

(Server Tanilli, Yüzyılların Gerçeği ve Mirası, İlkçağ, s. 505)




Elbette bütün bunlar büyük harcamalar gerektiriyordu ve vergilere yükleniliyordu. Kaligula'ya karşı tepkiler giderek arttı ve Kaligula giderek daha despot olmaya başladı. Muhafız birliklerinin başını bile öldürttü. Ancak 4 yıllık bir iktidaron sonunda M.S. 41 yılında kendi subayları tarafından sarayın karanlık koridorlarında öldürüldü. Öyle bir kin toplamıştı ki, karısı ve bir yaşındaki kızını bile öldürdüler.

"Daha önce ben televizyona bakıyordum, şimdi televizyon bana bakıyor
Mısırlı bir gösterici
http://sargon.blogcu.com/
Alıntı ile Cevapla
  #4  
Alt 15-12-2006, 12:32
frodo - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
frodo frodo isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Kıdemli Üye
Dinlerden Özgürlük Grubu Üyesi
 
Üyelik tarihi: 26 Aug 2006
Bulunduğu yer: İstanbul
Mesajlar: 5.877

Onur Üyeliği 

Standart Re: Roma'nın Çöküşü ve Hıristiyanlığın Doğuşu

Sevgili sargon;

* * * * *Roma tarihi ,özellikle izlediğin dönem M.Ö 10.yıllardan başlayıp
İznik Konsülüne kadar olan dönem bize bir dinin nasıl oluştuğunun laboratuar koşullarında anlatılması gibidir.
* * * * *Jean-Babisté ile başlayan ve bir yahudi mezhebinden başka
bir şey olmayan İseviliğin anlatıldığı bir laboratuar..
* * * * *Yine ilginç ve önemli bir konu yakalamışsın. Kolay gele..

İnsani olan her şey kabûlüm.
Alıntı ile Cevapla
  #5  
Alt 16-12-2006, 04:50
sargon - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
sargon sargon isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Onur Üyesi
Dinlerden Özgürlük Grubu Üyesi
 
Üyelik tarihi: 01 Aug 2005
Bulunduğu yer: Isvicre
Mesajlar: 6.665

Onur Üyeliği Başarı Ödülü Başarı Ödülü 

Standart Re: Roma'nın Çöküşü ve Hıristiyanlığın Doğuşu

Kladius

Kaligula'nın ölümünden sonra tahta amcasının oğlu Klaudius geçti. Romalılar şimdi de onu istiyordu. Kaligula'Yı öldürenler sarayın bir köşesinde korkuyla gizlenmiş olan Klaudius'u alıp imparator ilan ettiler. Klaudius pek istemeyerek de olsa tahta çıkmış oldu. Aslında sağlık zorunları olan, zayıf bünyeli biriydi. Devlet idaresinden de pek anlamıyordu. Yine de Klaudius'un 13 yıllık saltanatı Roma'nın en parlak dönemlerinden biri oldu ve monarşik rejim daha da sağlamlaştı. Artık kimse Cumhuriyet'ten bahsetmiyordu.

Klaudius içerde geniş bayındırlık çalışmaları yaptı, devlet yönetiminde ise yetenekli azat edilmiş köleleri kullanmayı denedi. Bu yöntemi oldukça da başarılı oldu. Bu eski köleler Senato'yu ve eski aristokrasiyi arka plana itip kendi ceplerini doldurmaya girişseler de imparatorluğun merkezileşmesini sağladılar. O zamana kadar eyaletlerden daha yüksek bir yerde kabul edilen ve eyaletleri sömürerk geçinen Roma ile eyaletler yakıonlaşmaya başladı. Eyaletlerin sözü de devlet yönetiminde öne çıkmaya başlıyordu.



Başarılı devlet yönetim mekanizması dışarıya doğru büyümeyi de kolaylaştırdı. Roma büyümenin son sınırlarına yaklaştı. İngiltere'nin fethi Kladius'a nasip oldu ve adı da İngiltere fatihine çıktı. Doğu'da Karadenizin en uzak köşelerine kadar ulaşıldı, Ermenilere bir kez daha Roma egemenliği *kabul ettirildi, Juda (İsrail/filistin) yeniden eyalet haline getirildi, hatta Afrika'da Moritanya'da bile iki yeni eyalet oluşturuldu.

Klaudius evlilikleri ile ünlüdür. Zaten onu mahveden de bu evlilikleri olmuştur. 4 defa evlenir. Bu evliliklerinden rahatlıkla bir roman yazılabilir. Tarihçi Tacitus'a göre 3. karısı Messalina bir nimfomanyak'tır. Onun bir gecede kaç kişiyle *yatabileceği konusunda fahişelerle yarışa girdiğini yazar. Hatta Klaudius seyahatta iken sevgilisi Gaius Silius ile açıkça evlenir. Niyeti Silius ve etrafına almayı başardığı bir takım kişilerle Klaudius'a suikast yapmaktır ancak Klaudius baskın çıkar ve hepsini idam ettirir.

Kladius kadınlardan yakasını kurtaracak gibi değildir. Başına bunca şey geldikten sonra bile gider bu sefer de Augustus'un torunu, başı göklerde ve tutkulu bir kadın olan Agrippina ile evlenir. Bu evlilik Agrippina'nın da 3. evliliğidir. Agrippina Kladius'u tamamen kontrolü altına alır ve hatta ilk evliliğinden olan ve kişilik bozuklukları olan oğlu Neron'u evlat edinmesini ve "gençliğin prensi" ilan etmesini sağlar. Çok geçmeden de Klaudius'u zehirletir ve yerine oğlunun geçmesini sağlar.

Görüldüğü gibi Klaudius devlet yönetiminde başarı olsa da bireysel yaşamında son derece zayıf bir kişiliktir. Bütün bunların bu kadar rahat yaşanabilmesinin en önemli nedeni Cumhuriyet'in bütün mekanizmalarının kötürüm edilmiş olmasıdır. İmparator ne isterse yapar, kimse karşısına çıkamaz. Doğu despotları gibi bir hakimdir artık Roma imparatorları da.

"Daha önce ben televizyona bakıyordum, şimdi televizyon bana bakıyor
Mısırlı bir gösterici
http://sargon.blogcu.com/
Alıntı ile Cevapla
  #6  
Alt 18-12-2006, 03:30
sargon - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
sargon sargon isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Onur Üyesi
Dinlerden Özgürlük Grubu Üyesi
 
Üyelik tarihi: 01 Aug 2005
Bulunduğu yer: Isvicre
Mesajlar: 6.665

Onur Üyeliği Başarı Ödülü Başarı Ödülü 

Standart Re: Roma'nın Çöküşü ve Hıristiyanlığın Doğuşu

Neron

Julio-Klaudius hanedanının son imparatoru Neron tahta çıktığında henüz erginleşmemiş bir çocuktu. Bu olay aslında Roma cımhuriyetinin artık tümüyle bir monarşiye dönüşmüş olduğunun da göstergesiydi. Aynı zamanda onun iktidara gelişi *bir tür saray darbesi idi. Annesi Agrippina'nin ve onunla işbirliği içindeki egemenlerin iktidarı ele geçirme girişimiydi ve gerçekten de bu sınırsız güçteki imparatorluğu ilk 5 yıl bunlar yönettiler. Hatta bazı askeri başarılar da elde edildi. Doğu'da Ermenistan'ı Partların ele geçirme girişimi püskürtüldüğü gibi Gürcistan ve öteki kafkas kıyıları da ele geçirildi. 63 yılında Pontus da eyalet haline getirildi, Kırım işgal edildi ve Karadeniz tamamen bir Roma içdenizi haline getirildi.



Neron biraz büyüyünce kendini göstermeye başladı. Yaratılıştan şehvetli ve vahşi bir karakterdeydi, aslında düpedüz sa-pıktı. *Ona göre doğu imparatorlarının ilkesi geçerliydi: "Hükümdara herşey serbestti" Saray ve Roma akıl almaz bir rezilliğin ce skandal dolu eğlencelerin yatağı olup çıktı. İpleri eline alması o kadar kolay olmayacaktı, ilk uzlaşmazlığı annesiyle oldu ve Neron hemen gerekeni yapıp annesini öldürttü.

Klaudius'un devlet yönetimine yerleştirdiği azatlıları atıp yerlerine her emri uygulayacak karakterde olanlar getirildi. Devlet yapısını baştan aşağı değiştirdi. Annesiyle birlikte kendini tahta çıkaran Seneca'yı da sürgüne gönderdi, askeri işlerin başına geçirdiği adam ise bir tür man-yaktı. Eşi olan Klaudius'un kızı Octavia'yı da sürgüne gönderip orada öldürttü. Ardından evlendiği kadın ise Neron'un annesini öldürmeyi birlikte tezgahladığı Poppea idi. Tacitus bu kadın için şöyle diyor: "Her şeyi vardı: Güzellik, zeka, zenginlik. Kalbi yoktu yalnız!" Ancak Neron birgün onu da karnını tekmeleyerek öldürdü. Tarihçi Suetonius'a göre ikinci çocuğuna hamileydi o sırada. (M.S. 65) (Bu arada Nero hakkında olumsuz yazılar yazan tarihçilerin senato yanlısı olduğu ve gerçekleri abarttıkları şeklinde bir eleştiri de var ancak yine de bir gerçekliğinin olduğu *aşikar)



Neron'un sefahat düşkünlüğü de anlatılacak gibi değildi. Roma tarihinde görülmemiş bayramlar ve eğlenceler yapılıyordu. Saray hizmetçileri bile lüks giysiler giyiyor, katırlar gümşten nallanıyordu. Görülmemiş görkemli yapılar inşa ediliyordu. "Altın ev" (Domus Aurea) bunların başında geliyordu. Roma'daki birkaç mahalleyi kapsayacak büyüklükteki bu saray bittiğinde Neron şöyle söyler: "Sonunda, insan gibi bir evde oturacağım!"

Neron'Un bu sefahat düşkünlüğü elbette hazineyi hızla tüketiyordu, askerlerin paraları ödenmemeye, emekli maaşları verilmemeye başlandı, paranın ayarı düşürüldü. Roma zenginlerinin mallarına el konulmaya başlandı. Diğer taraftan da halkı oyalamak için spor ve tiyatrolara ağırlık verildi. Aslında bunlar Neron'un kişilik bozukluklarının da ifadesiydi. Edebiyata ve müziğe çok düşkündü ve çevresindekilerin pohpohlamasıyla kendini bir dahi olarak görmeye başlamıştı. Bu yüzden sahneye çıkıp rol yapıyor, şarkı söylüyor, eğlencelerde at üstünde gösteriler yapıyordu. Hatta 67 yılında Yunanistan'a bir sanat turnesine bile çıktığı ve olimpiyat oyunlarına bizzat katıldığını biliyoruz.

64 yılının 18 Temmuz gecesinde meşhur Roma yangını çıktı ve günlerce sürdü. Roma'nın 14 mahallesinden 4'ü tamamen, 7'si de kısmen yandı. Bu sırada Neron bir kuleden kentin yanışını seyrediyor ve hayran hayran Troya'nın düşüşü üzerine mısralar söylüyordu. Aslında yangın iktidarın savsaklamalarının sonucuydu ama Neron bir sürü masum insanı şehri yaktılar diye suçlayıp işiitilmemiş işkenceler yaptırdı onlara.

Neron'a tepkiler giderek artmıştı ve ilk olarak muhalif soylular harekete geçtiler ve bir komplo düzenlediler ama başarısız oldu. Aralarında Seneca'nın da olduğu komplocular kendilerini öldürmeye mahkum edildi * Roma halkı da nefret duyuyordu Neron'a artık ama asıl yıkıcı darbeler eyaletlerden geliyordu. Arka arkaya isyanlar patladı. Juda'da iki de bir çıkan isyanlar artık önlenemez hale gelmişti. Britanya ayaklandı, onbinlerce insan öldürüldü ama ayaklanma sürdü gitti. Juda'daki ayaklanma bastırlamamıştı ki bu sefer de Galya'da bir ayaklanma patlak verdi.

Neron hükümeti şaşkınlık içindeydi. Bir taraftaki ayaklanmayı bastırmaya çalışırken başka bir taraf ayaklanıyordu. Neron akıl almaz planlar kuruyordu kafasında. Başkaldıranların önüne çıkıp, elinde sazı onları büyülemeyi düşünüyordu; hatta dekorların hazırlanması ve oyuncuların toplanması emrini bile verdi. Olan bitenin bilincinde değildi kısaca. Önce gözdeleri ona ihanet etti. Muhafız birlikleri başka bir imparator adayı için ayarlandı ve Senato Neron'u "halk düşmanı ilan edip ölüme mahkum etti. Herkes Neron'u terketmişti, kaçma girişimleri sonuçsuz kalınca kendini ölüdrmekte buldu çareyi. Ölürken şöyle diyordu: "Dünya ne kadar da büyük bir sanatçı kaybediyor benimle!"

"Daha önce ben televizyona bakıyordum, şimdi televizyon bana bakıyor
Mısırlı bir gösterici
http://sargon.blogcu.com/
Alıntı ile Cevapla
  #7  
Alt 18-12-2006, 20:42
frodo - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
frodo frodo isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Kıdemli Üye
Dinlerden Özgürlük Grubu Üyesi
 
Üyelik tarihi: 26 Aug 2006
Bulunduğu yer: İstanbul
Mesajlar: 5.877

Onur Üyeliği 

Standart Re: Roma'nın Çöküşü ve Hıristiyanlığın Doğuşu

Peki halk ve halkın egemenlerle ilişkileri nasıldı ?

Roma imparatorluğu fetihlere dayanan ve ekonomisinin temeli fetihlerle ele geçirilen ülkelerin katmerli sömürüsüne dayanan bir örgütlenmedir..Daha ogüst zamanında fethedilen ülkelerin egemenleri ve onların tanrıları,siteleri,aileleri sanları hep latin dilinden alınıyordu.

Claude (Kladius) döneminde Britanya adasında direnen yerel önderlerden Galgacus arkadaşlarına şöyle haykırır: “Bunlar,dünyanın yol kesen korsanları;karaları soyup tükettiler şimdi denizleri baştan başa dolaşıyorlar..Kurbanları zenginse soyup soğana çevirirler;kurbanları fakirse kul, köle ederler..Hırsızlığa, adam öldürmeye, yağmaya sahte bir isim takmışlar ;İmparatorluk diyorlar !!” Tuhaf olan bu “yerel” önderin ismidir..Söyledikleri yüzde yüz doğru olsada “Her yolun Roma’ya çıktığı” bu dünyada , Roma’nın ne kadar baştan çıkmış aşağılık ve düzenbaz olursa olsun belirleyiciliğini göstermektedir..

Roma hiç bir şey üretmemektedir.Eyaletleri haline getirdiği topraklardan aldıklarının karşılığını yine bu topraklardan aldığı vergilerle ödemektedir..Yerel liderler ve zenginler ne kadar Romalılaşırsa o kadar güvende olabilmektedirler.Ülkelerin orduları yoktur. Güçlü Roma lejyonları imparatorluğun her yanındadır.. Halk güçsüzdür ,ezilmiştir ve isyanların karşılığı bu lejyonlar tarafından eksiksiz ödenmektedir..

Sanat Helen uygarlığından esinlense de artık Roma ve soyluların yarışan talepleri karşısında “fabrikasyon” heykellerle zanaatkarlığa dönüşmüştür. Oldukça geniş bir coğrafyanın tam anlamıyla sömürülmesinden elde edilen muazzam gelirler Roma ihtişamının, hamamların,çoğu grek mimarlarca inşa edilen havuzlu evlerin, lüks ve şatafatın ölçüsüz savurganlığında yok olmaktadır. Ogüst döneminde İmparatorluk, Roma’da *200000 buğday tayını dağıtmaktadır. Bu bize İmparatorluğun başkentinde neler olduğunun ipuçlarını verir...

Tiberrius döneminde (Ogüst’ün damadı ve halefi) resmi din olan paganizm (putataparlık) ezilmiş ve gelecekten beklentisi kalmayan yığınların mistik beklentilerine cevap veremez olmuştur. Bu dönem Roma ve imparatorluğun “entelektüel” *kentlerinde pitagorculuk ve ölülerin yeniden dirileceğini haber veren yahudilik yaygınlaşmaya başlar..Bu dünyada eşitliğin sağlanamayacağına inanan yoksul yığınlara öte dünyada yakalanacak bir eşitlik ülküsü sığınılacak bir liman olacaktır..

İnsani olan her şey kabûlüm.
Alıntı ile Cevapla
  #8  
Alt 24-12-2006, 03:55
sargon - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
sargon sargon isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Onur Üyesi
Dinlerden Özgürlük Grubu Üyesi
 
Üyelik tarihi: 01 Aug 2005
Bulunduğu yer: Isvicre
Mesajlar: 6.665

Onur Üyeliği Başarı Ödülü Başarı Ödülü 

Standart Re: Roma'nın Çöküşü ve Hıristiyanlığın Doğuşu

Frodo katkın için teşekkürler, bir süredir senin teşviklerine rağmen işlerden başımı kaldırıp Roma'yla uğraşamadım. Kaldığımız yerden devam edeyim. Dediğin gibi Roma'lılar hiçbir şey üretmiyor sadece istial ediyorlardı ve başka ülkelerin zenginliklerini kendi merkezlerine taşıyorlardı. Çürümenin en önemli nedenlerinden birisi buydu tabii.

Garip olan şey "Barbar" kavramıdır. Romalı için barbar kendi ülkesini istila etmeye çalışan, uygarlık bilmeyen kavimlerdi. Önce Germen'ler sonra Hunlar, kendilerine saldıranlar hep barbardı. Halbuki Romalıların kendilerinin tek geçim kaynağı başka topraklara saldırmak ve onların kaynaklarını sömürmekti. Bu kavram dünya tarihine o kadar güçlü şekilde yerleşti ki, egemen olanlar sömürgelerine, işgal ettikleri topraklara hep uygarlık götürmekle övündüler. Orada barbarlık vardı çünkü. Tarihin bir tür tersyüz edilişi mi desek buna. Tarihi kazanlar yazıyor ama tersyüz edip yazıyorlar hep.

Her neyse ben lafı daha fazla dolandırmadan konuya devem edeyim. Sadece hıristiyanlığın değil mistik düşüncelerin yayılmasının zemini Roma'nın bu yaşadıklarıyla atılıyordu. Elimizdeki en eski Hıristiyan edebi metni sayılabilecek olan Vahiy'de Yuhanna, Patnos adasından yedi kilisenin üyelerine seslendiğinde yıl M.S. 68 yada 69'dur. Neron ise 68 yılında tahttan indirilmişti. Ancak Neron'un indirilmesinin ardından ortaya çıkan tablo daha da içler acısıydı. Yuhanna'nın apokaliptik (vahiy, açınlama) metnine geçmeden önce Roma'nın Neron sonrasında Flavius'lar hanedanlığına kadar olan dönemine bir bakalım.

"Daha önce ben televizyona bakıyordum, şimdi televizyon bana bakıyor
Mısırlı bir gösterici
http://sargon.blogcu.com/
Alıntı ile Cevapla
  #9  
Alt 24-12-2006, 05:08
sargon - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
sargon sargon isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Onur Üyesi
Dinlerden Özgürlük Grubu Üyesi
 
Üyelik tarihi: 01 Aug 2005
Bulunduğu yer: Isvicre
Mesajlar: 6.665

Onur Üyeliği Başarı Ödülü Başarı Ödülü 

Standart Re: Roma'nın Çöküşü ve Hıristiyanlığın Doğuşu

Neron sonrası İç Savaş

Neron'ın düşüşü ile birlikte ortalığa bir söylenti yayıldı. İmparator Roma'nın dışından seçilecekti. Bu haber devasa sınırlara sahip imparatorlukta bir sevinç dalgası yarattı. Ama bu işlerin kolay olmayacağı ortaya çıkacaktı.

Bu noktada Roma imparatorluğu'nun ordusuna bakmamız gerekiyor. Ordu kabaca 3 gruptan oluşuyordu. En büyük ve güçlü ordu Ren ordusuydu, doğu Avrupa'dan Karadenizin doğusuna kadar olan bölgede ise Tuna ordusu bulunuyordu. Suriye, Filistin ve Mısır'da ise Doğu ordusu üslenmişti. Her bir ordunun kendi içinde gelenekleri, zafer yıldönümleri vardı. Geleneksel olarak da çıkarları açısından da ordular kendi içlerinde bütünleşmişlerdi.

Neron'un yerine önce İspanya valisi Sulpius Galba geçer. 72 yaşındaki bu diktatörlük düşmanı askerlere karşı sert bir tutum içindeydi. Daha 7 ay geçmeden Muhafız birliklerini satın alan Othon, Galba'yı öldürttü ama o da ancak üç ay tutunabildi. Ordular kendi komutanlarının imparator olmasını istemeye başladılar. Ren ordusu kendi generallerinden biri olan Vitellius'u imparator ilan edip Roma'nın üzerine yürüdü. Othon, 70 bin kişilik güçlü lejyonlardan oluşan Ren ordusunun karşısında direnmeye çalıştı ancak yenildi ve kendi kılıcıyla hayatına son verdi. Dio Cassius'a göre bu savaşta 40.000 kişi öldü. Neron ve Kladius'un pohpohlayıcısı, iğrenç bir kişilik olan Vitellius ordusunun başında Roma'ya girdi ve ne yaptı dersiniz? Roma'yı yağmaladı. Bir ordu kendi başkentini yağmalıyordu. Günlerce süren tecavüz, yağma ve talan şehrin altını üstüne getirdi.



Bir roma lejyonu

Ren ordusunun Roma'Yı ele geçirmesi Tuna ve Doğu ordusunu iyiden iyiye rahatsız etti. Doğu ordusu birçok defa Ren ordusu karşısında Tuna ordusuna destek vermişti. Yine öyle oldu. Ren ordusunun Roma'yı yağmalamasından birkaç ay sonra bu sefer Tuna ve Doğu ordusu birlikte Roma'nın üstüne yürüyüşe geçti. Doğu ordusunun komutanlarından Flavius Vespasianus'u imparator ilan etmişlerdi. Daha birkaç ay önce Ren ordusunun muhafız ordsusuyla savaştığı yerde bu sefer Doğu ve Tuna orduları, Ren ordusuyla savaşıyordu. Roma kanlı sokak savaşlarıyla alındı. Vitellius vahşice öldürüldü. Senato korkusundan ne yapacağını şaşırmıştı. Vespasianus' imparatorluk ünvanı verdi hemen. Böylece Falvius'lar dönemi başlıyordu.

"Daha önce ben televizyona bakıyordum, şimdi televizyon bana bakıyor
Mısırlı bir gösterici
http://sargon.blogcu.com/
Alıntı ile Cevapla
  #10  
Alt 24-12-2006, 05:20
sargon - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
sargon sargon isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Onur Üyesi
Dinlerden Özgürlük Grubu Üyesi
 
Üyelik tarihi: 01 Aug 2005
Bulunduğu yer: Isvicre
Mesajlar: 6.665

Onur Üyeliği Başarı Ödülü Başarı Ödülü 

Standart Re: Roma'nın Çöküşü ve Hıristiyanlığın Doğuşu

Roma'nın Kültürel ve Bilimsel Çöküşü

Roma, Klaudius hanedanı'nın ardından Falvius'larla bir yükseliş yaşar. Ancak bütün bu dönemsel büyümeler geçici olacaktır. Çünkü Roma aslında içerden çürümüştür. Hiçbir üretimin yapılmadığı, *halka ekmeğin bile devlet tarafından dağıtıldığı, üretimsizlik merkesinde cumhuriyet de tümden kaybolmuş ve sert bir monarşi sürüyordu. Bu ortam kültürel yaşamın da çürümesi demekti. Antik Yunan'dakine benzer bir süreci Roma'da görmek mümkün. İktidarlar mutlakiyete dönüştükçe kültürel hayat da materyalist felsefeden mistizm'e, sanatsal yaratıcılıktan yüzeyselliğe doğru kayıyordu. Zaten imparatorluk her türlü sosyal düşünceyi, özellikle de halktan gelenleri bastırıyordu.

Bu baskılar karşısında sanatın her alanında özün biçime feda edildiği, özentili ve yapmacık bir biçimciliğin öne çıktığı görülür. Trajedyalarda ağdalı, anlaşılması güç ve karmaşık bir dil kullanılır. Aşırı duygusallıklarla dolu ve yapmacık eserlerdir çoğu. Roma edebiyatının en önemli türlerinden olan Yergi ise artık siyasal olayları eleştirmekten çıkıp, sıradan ahlaka aykırı davranışlarda bulunan insanların dergilenmesine dönüştü. Örneğin Martialis, kibar fahişeleri, şarlatan hekimleri, kurnaz meyhanecileri alay konusu yapıyordu. Bir yüzyıl sonra gelecek olan Apuleius ise çok sayıda mistik öğe ile bezenmiş öyküler yazıyordu. Sihir, büyü, inanılmaz mucizeler, düş ve mistik, yergi, erotik sahneler bribirine izlerdi eserlerinde. Bu tür eserler büyük beğeni topluyor, adeta insanların Roma'nın çirkinliğinden kaçıp sığındıkları bir liman oluyordu.

Bu kültürel çöküşün en belirgin özelliklerden biri tiyatroda ciddi türlein (trajedi ve komedi'nin) yerini "mim" adı verilen ve patavatsız, açık saçık kaba güldürülerden oluşan, şatafatlı ama duygudan yoksun "peri oyunları"na bırakmasıdır. Roma'da sirkler ve araba yarışları büyük beğeni görür olmuş, bunlara Gladyatör eğlenceleri de eklenmişti.

Aynı dönemde bilimsel alanda da bir çöküş yaşanıyordu. İnsan aklına olan güven iyice kaybolmuştu. Cumhuriyetin son döneminde kendisini başrahip ilan etmiş olan Sezar gibi imparatorlar bile gizemli, mucizevi şeylerle alay ederken, mistik düşünceler ancak en cahil kesimlerde etkili olurken, şimdi aydın kesimlerde bile ateşli taraftarlar buluyordu. Tarihçi Tranquillus'un "On İki Sezar" kitabında ilk imparatorların yaşamlarını bir yığın, kehanet, mucize ve doğaüstü olayal açıklar. Bir zamanlar gülünen "boş masallar" imparatorluğun heryerinde büyük bir istekli kitlesi buluyor ve her cinsten sihirbazlar, büyücüler, müneccimler, kahinler Roma'da laynaşıp duruyordu. O kadar ki imparatorluk bu kişilere önlemler almak için bazen sert yöntemler kullanmaya çalışıyor, sürügüne yolluyor, öldürtüyordu. Ama bunların hiçbir faydası olmadı, devletin en üstüne kadar her kesim bu salgına tutulmuştu. Klaudius resmen bir kahinler okulu açmış, Hadrianus da astroloji ve büyücülükle uğraşıyordu.

Roma sosyetesi eski Roma inancını şiddetle destekliyordu. Yeniden canlanan dinsel derneklere akın ediyorlardı. Arkaik, anlaşılmaz dilde okunan dualar, vahşi danslar, "İmparatorluk kültü" rağbet görüyordu. Senato'nun kararı ile ölmüş imparatorlar tanrılaştırılıyordu. Hatta "Augustus'a tapanlar" derneği bile vardı.

Doğulu gizemler de imparatorlukta hızla yayılıyor ve izleyici buluyordu kendine. Kaligula'nın Mısır hastalığından ve İsis kültünü getirme çabasından bahsetmiştik. Klaudius zamanında Küçük Asya kökenlki "Ana Tanrıça" Kibele ve yamağı Attis de güç kazandı. Flavius'lar zamanında ise Doğu ordusunun Roma'yı ele geçirmesi sayesinde doğu eyaletlerinden İranlı bir kült, "ölümü yenen" Mitra kültü getirildi. Suriye'nin Güneş kültü de izleyici buluyordu.

Son olarak Kudüs'ün Roma ile çatışmalarından sonra imparatorluğun çeşitli yerlerine dağılan Yahudi diasporasının yaymaya başladığı Yahudi tektanrıcılığı, beraberinde yığınla mezhebiyle birlikte geldi ve pek büyük bir yayılış gösterdi.

Tam bir "manevi hazırlık" dönemiydi bu. Hıristiyanlık işte bu ortamda doğdu ve karşısında birsürü doğaüstü zırvalığı büyük bir açlıkla dinleyen bir dinleyici topluluğu buldu.

"Daha önce ben televizyona bakıyordum, şimdi televizyon bana bakıyor
Mısırlı bir gösterici
http://sargon.blogcu.com/
Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Önerilen Siteler

Başlık Düzenleme Araçları
Stil

Yetkileriniz
Yeni Mesaj yazma yetkiniz Aktif değil dir.
Mesajlara cevap verme yetkiniz aktif değil dir.
Eklenti ekleme yetkiniz aktif değil dir.
Kendi Mesajınızı değiştirme yetkiniz Aktif değildir dir.

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-KodlarıKapalı

Gitmek istediğiniz forumu seçiniz


Bütün Zaman Ayarları WEZ +3 olarak düzenlenmiştir. Şu Anki Saat: 09:59 .