13-01-2021, 20:56
|
|
Üye
|
|
Üyelik tarihi: 26 Jun 2015
Mesajlar: 4.070
|
|
İlkel insanın ve ilkel toplumların bazı özellikleri
Avustralya yerlilerinin ilkel yaşamlarını inceleyen iki bilim adamının ortaya vurdukları sonuç şudur:
İlkel toplumlarda kişi için günlük gıda'yı sağlayıcı işler yanında asıl önem taşıyan şey, dinsel yaşamlardır. Gelecek dünya'ya hazırlanmak, yani ibadet ve kutsal töre'lere öncelik tanımak kişi'nin başlıca düşüncesidir. Bu yeryüzü yaşamlarına değil fakat "Totemik" atalar ülkesi ve esrarengiz rüyâ'lar dünyası olan "Alçeringa"ya kavuşmaktan daha büyük bir mutluluk yoktur.
Bu ortam içerisinde ilkel insan, kutsal saydığı kurallara sonsuz bir bağlılıkla sarılmıştır. Bu duygu onda öylesine yoğunlaşmıştır ki, dünya yaşamından ve geçim sorunlarından ziyade dinsel yaşam sorunlarına ağırlık verir: İbadet'ten başka bir şeyle meşgul olmamak onun tek dileğidir.
Uygar insan için basit ve anlamsız sayılan töreler, ilkel insanın ciddiye aldığı şeylerdir. Sarsılmaz bir güvence ile inandığı şudur ki, öldükten sonra mutlaka atalarının gömülü bulunduğu yere, "Alçeringa"ya gidecek, orada onlarla buluşacak ve yeniden dirileceği zamana kadar orada kalacaktır. (42)
Bu tür bir din anlayışının Kızılderili'lerde de aşağı yukarı aynı olduğu anlaşılmaktadır. Konuyu incelemiş olan bir yazara göre Kızılderili'nin de saplandığı inanç o'dur ki hiç kimse yaşamını kendi gücü ile sürdüremez ve ihtiyacını duyduğu şeyleri doğa üstü güçler dışında bir yerden (örneğin kendinden) bekleyemez: Avlanmak, rızık sağlamak, sağlık içerisinde kalmak, çoğalmak vs... hep kendi dışındaki güçlerin himmetiyle olabilecek işlerdendir. (43)
İşte (bizim) din adamlarımızın, eskiden olduğu gibi bugün de, insanlarımıza aşıladıkları din anlayışı ve yaşam tarzı aşağı yukarı budur. Kişi'nin kafasına yerleştirdikleri inanç, yeryüzü yaşamının her yönünün insan iradesiyle değil, fakat Tanrı iradesiyle şekillendiğidir:
Rızkın miktarının Tanrı tarafından saptandığı, iyi ya da kötü yola sapmanın Tanrı'ya bağlı olduğu, hastalığın Tanrı'dan geldiği ve ancak Tanrı izniyle sirâyet ettiği, yoksul ve varlıksız olarak ölmenin Tanrı indinde fazilet sayıldığı; ibadetin, hacc etmenin, "küffar"a karşı cihâd etmenin ve buna benzer dinsel işlerin Cennet'e yerleşmek için koşul sayıldığı vb... gibi hususlar, hep bu inancın temel taşlarını oluşturur...
-----------------------
(42) W. Robertson Smith, Lectures on the Religion of the Semites, New York, 1889, s.33 vd.
(43) Bkz: Christopher H. Dawson, Progress and Religion, New York, 1960, s. 82 vd.
______________
Prof. Dr. İlhan ARSEL, Toplumsal Geriliklerimizin Sorumluları: Din Adamları,
Kaynak Yay.: 202, Üçüncü Basım, Aralık 1996, s. 61
|
07-03-2021, 14:25
|
Aday Üye
|
|
Üyelik tarihi: 07 Mar 2021
Mesajlar: 1
|
|
Barlas´isimli üyeden Alıntı
Avustralya yerlilerinin ilkel yaşamlarını inceleyen iki bilim adamının ortaya vurdukları sonuç şudur:
İlkel toplumlarda kişi için günlük gıda'yı sağlayıcı işler yanında asıl önem taşıyan şey, dinsel yaşamlardır. Gelecek dünya'ya hazırlanmak, yani ibadet ve kutsal töre'lere öncelik tanımak kişi'nin başlıca düşüncesidir. Bu yeryüzü yaşamlarına değil fakat "Totemik" atalar ülkesi ve esrarengiz rüyâ'lar dünyası olan "Alçeringa"ya kavuşmaktan daha büyük bir mutluluk yoktur.
Bu ortam içerisinde ilkel insan , kutsal saydığı kurallara sonsuz bir bağlılıkla sarılmıştır. Bu duygu onda öylesine yoğunlaşmıştır ki, dünya yaşamından ve geçim sorunlarından ziyade dinsel yaşam sorunlarına ağırlık verir: İbadet'ten başka bir şeyle meşgul olmamak onun tek dileğidir.
Uygar insan için basit ve anlamsız sayılan töreler, ilkel insanın ciddiye aldığı şeylerdir. Sarsılmaz bir güvence ile inandığı şudur ki, öldükten sonra mutlaka atalarının gömülü bulunduğu yere, "Alçeringa"ya gidecek , orada onlarla buluşacak ve yeniden dirileceği zamana kadar orada kalacaktır. (42)
Bu tür bir din anlayışının Kızılderili'lerde de aşağı yukarı aynı olduğu anlaşılmaktadır. Konuyu incelemiş olan bir yazara göre Kızılderili'nin de saplandığı inanç o'dur ki hiç kimse yaşamını kendi gücü ile sürdüremez ve ihtiyacını duyduğu şeyleri doğa üstü güçler dışında bir yerden (örneğin kendinden) bekleyemez: Avlanmak, rızık sağlamak, sağlık içerisinde kalmak, çoğalmak vs... hep kendi dışındaki güçlerin himmetiyle olabilecek işlerdendir. (43)
İşte (bizim) din adamlarımızın, eskiden olduğu gibi bugün de, insanlarımıza aşıladıkları din anlayışı ve yaşam tarzı aşağı yukarı budur. Kişi'nin kafasına yerleştirdikleri inanç, yeryüzü yaşamının her yönünün insan iradesiyle değil, fakat Tanrı iradesiyle şekillendiğidir:
Rızkın miktarının Tanrı tarafından saptandığı, iyi ya da kötü yola sapmanın Tanrı'ya bağlı olduğu, hastalığın Tanrı'dan geldiği ve ancak Tanrı izniyle sirâyet ettiği, yoksul ve varlıksız olarak ölmenin Tanrı indinde fazilet sayıldığı; ibadetin, hacc etmenin, "küffar"a karşı cihâd etmenin ve buna benzer dinsel işlerin Cennet'e yerleşmek için koşul sayıldığı vb... gibi hususlar, hep bu inancın temel taşlarını oluşturur...
-----------------------
(42) W. Robertson Smith, Lectures on the Religion of the Semites, New York, 1889, s.33 vd.
(43) Bkz: Christopher H. Dawson, Progress and Religion, New York, 1960, s. 82 vd.
______________
Prof. Dr. İlhan ARSEL, Toplumsal Geriliklerimizin Sorumluları: Din Adamları,
Kaynak Yay.: 202, Üçüncü Basım, Aralık 1996, s. 61
|
Teşekkürler çok ilginç bir konu..
|
Başlık Düzenleme Araçları |
|
Stil |
Normal
|
Yetkileriniz
|
Yeni Mesaj yazma yetkiniz Aktif değil dir.
Mesajlara cevap verme yetkiniz aktif değil dir.
Eklenti ekleme yetkiniz aktif değil dir.
Kendi Mesajınızı değiştirme yetkiniz Aktif değildir dir.
HTML-KodlarıKapalı
|
|
|
Bütün Zaman Ayarları WEZ +3 olarak düzenlenmiştir. Şu Anki Saat: 09:12 .
|