Turan Dursun Sitesi Forumları
Geri git   Turan Dursun Sitesi Forumları > Dünya Dinleri, Mitoloji & Antik Uygarlıklar > Mitoloji & Esoterisizm > Sufizm

Cevapla
 
Başlık Düzenleme Araçları Stil
  #1  
Alt 13-08-2015, 22:44
kkwejr213 kkwejr213 isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Yasaklandı
 
Üyelik tarihi: 23 Sep 2009
Mesajlar: 579
Standart Tasavvuf Felsefesi ve Sırrı Üzerine

Merhaba. Tasavvuf felsefesindeki Hiçlik Bilinci ve Enel Hak düşüncesi üzerine yaşadığım deneyimleri aktarmak için bu yazıyı yazıyorum. Bilindiği üzere tasavvufta Vahdet-i Vücud düşüncesi vardır ve bu da varlığın birliğidir. Felsefede ise bu düşüncenin karşılığı panenteizmdir. Panenteizm tanrının esas varlığının sonsuzluk olduğunu ve sonlu olan evreni de yine kendi özünden yaratıp kapsadığını savunur. Yani tüm varlık tanrıdan ibarettir ve içinde yaşadığımız varlık alemi olan evrenin özü hiçlik yani sonsuzluktur. Tasavvuftaki hiçlik bilinci de bizzat bu gerçeğin kavranmasıdır.

Hiçlik bilinci, insanın maddi varlığı ve benliğini aşarak özünü bulması yani hiçliğe ve sonsuzluğa bilinçsel olarak ulaşmasıdır. Buna tasavvufta yaşarken ölmek de denir ki insanın ölünce varacağı durağa bilinçsel olarak varması ve tanrısal özde sonsuzlaşmasıdır. Yani hiçlik bilinci, insanın tanrısal sırra erişmesidir.

İnsanı hiçlik bilincine taşıyan şey ise ilahi aşktır. Aşkın ilahi olanı, insanın benliğinden ve varlık aleminden geçerek sonsuz bir aşkın içerisinde maşuku ile bir olması yani hiçleşmesidir. Bu varlık alemindeki ayrımların ortadan kalkması, ben O'yum, O'ndan ayrı bir varlığım yok demektir yani aşkın ilahi olanını yaşamaktır. Bu da insanı Enel Hak düşüncesine ve Vahdet-i Vücud'a yani varlığın birliğine götürür.

Nasıl ki maddenin bir diyalektiği var ise, varlığın kendisinin de bir diyalektiği vardır. Tüm kainat Varlık ve Hiçlik (Yokluk) olarak ikiye ayrılır ve tüm varlık tanrıdan ibarettir. Varlık alemi sınırlı olandır, zamana ve mekana ve diyalektiğe yani çelişkilere sahiptir ki bu da değişime yani evrime yol açar. Hiçlik ise varlık alemindeki sınırın ortadan kalktığı yerdir yani sonsuzluktur. Dolayısıyla ezeli ve ebedidir, zamandan ve mekandan münezzehtir, mutlak ve değişmez ve çelişkisizdir ki bu da bizzat tanrının kendisidir. Sonsuzluk niteliğinden dolayı varlık alemini de kapsamaktadır ve bu da varlığın birliğidir yani her şeyin tanrı olmasıdır.

Kısacası, kainatın tamamı tanrıdır ve kainat 1 ve 0'dan yani Varlık ve Hiçlik aleminden oluşmaktadır. Varlık alemi 1 ile sınırlıdır bu yüzden sonludur, 0 olan hiçlik alemi ise sonsuzluktur yani tanrının esas varlığıdır. İnsanın maddi varlıktan ve benliğinden geçtiğinde yani öldüğünde varacağı durak da sonsuzluk alemi yani tanrısal boyuttur.
Alıntı ile Cevapla
  #2  
Alt 13-08-2015, 22:45
kkwejr213 kkwejr213 isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Yasaklandı
 
Üyelik tarihi: 23 Sep 2009
Mesajlar: 579
Standart

Alıntı ile Cevapla
  #3  
Alt 13-08-2015, 23:11
Lep Lep isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Üye
 
Üyelik tarihi: 20 Dec 2014
Mesajlar: 212
Standart

Snowmann´isimli üyeden Alıntı Mesajı göster
Merhaba. Tasavvuf felsefesindeki Hiçlik Bilinci ve Enel Hak düşüncesi üzerine yaşadığım deneyimleri aktarmak için bu yazıyı yazıyorum. Bilindiği üzere tasavvufta Vahdet-i Vücud düşüncesi vardır ve bu da varlığın birliğidir. Felsefede ise bu düşüncenin karşılığı panenteizmdir. Panenteizm tanrının esas varlığının sonsuzluk olduğunu ve sonlu olan evreni de yine kendi özünden yaratıp kapsadığını savunur. Yani tüm varlık tanrıdan ibarettir ve içinde yaşadığımız varlık alemi olan evrenin özü hiçlik yani sonsuzluktur. Tasavvuftaki hiçlik bilinci de bizzat bu gerçeğin kavranmasıdır.

Hiçlik bilinci, insanın maddi varlığı ve benliğini aşarak özünü bulması yani hiçliğe ve sonsuzluğa bilinçsel olarak ulaşmasıdır. Buna tasavvufta yaşarken ölmek de denir ki insanın ölünce varacağı durağa bilinçsel olarak varması ve tanrısal özde sonsuzlaşmasıdır. Yani hiçlik bilinci, insanın tanrısal sırra erişmesidir.

İnsanı hiçlik bilincine taşıyan şey ise ilahi aşktır. Aşkın ilahi olanı, insanın benliğinden ve varlık aleminden geçerek sonsuz bir aşkın içerisinde maşuku ile bir olması yani hiçleşmesidir. Bu varlık alemindeki ayrımların ortadan kalkması, ben O'yum, O'ndan ayrı bir varlığım yok demektir yani aşkın ilahi olanını yaşamaktır. Bu da insanı Enel Hak düşüncesine ve Vahdet-i Vücud'a yani varlığın birliğine götürür.

Nasıl ki maddenin bir diyalektiği var ise, varlığın kendisinin de bir diyalektiği vardır. Tüm kainat Varlık ve Hiçlik (Yokluk) olarak ikiye ayrılır ve tüm varlık tanrıdan ibarettir. Varlık alemi sınırlı olandır, zamana ve mekana ve diyalektiğe yani çelişkilere sahiptir ki bu da değişime yani evrime yol açar. Hiçlik ise varlık alemindeki sınırın ortadan kalktığı yerdir yani sonsuzluktur. Dolayısıyla ezeli ve ebedidir, zamandan ve mekandan münezzehtir, mutlak ve değişmez ve çelişkisizdir ki bu da bizzat tanrının kendisidir. Sonsuzluk niteliğinden dolayı varlık alemini de kapsamaktadır ve bu da varlığın birliğidir yani her şeyin tanrı olmasıdır.

Kısacası, kainatın tamamı tanrıdır ve kainat 1 ve 0'dan yani Varlık ve Hiçlik aleminden oluşmaktadır. Varlık alemi 1 ile sınırlıdır bu yüzden sonludur, 0 olan hiçlik alemi ise sonsuzluktur yani tanrının esas varlığıdır. İnsanın maddi varlıktan ve benliğinden geçtiğinde yani öldüğünde varacağı durak da sonsuzluk alemi yani tanrısal boyuttur.
Bu akım nasıl başlamıştır ? Fikir babası kimdir? Kuran temelli midir ?
Alıntı ile Cevapla
  #4  
Alt 13-08-2015, 23:23
kkwejr213 kkwejr213 isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Yasaklandı
 
Üyelik tarihi: 23 Sep 2009
Mesajlar: 579
Standart

Lep´isimli üyeden Alıntı Mesajı göster
Bu akım nasıl başlamıştır ? Fikir babası kimdir? Kuran temelli midir ?
Kuran temelli veya dini bir düşünce değil. Felsefede panenteizm şeklinde tanımlanmış, tasavvufa enel hak ve vahdet-i vücud şeklinde yansımış. Ben de bu şekilde tanımlandığı için bu kavramları kullandım. Tarihi hakkında pek bir bilgim yok.
Alıntı ile Cevapla
  #5  
Alt 13-08-2015, 23:40
world world isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Yasaklandı
 
Üyelik tarihi: 21 May 2010
Mesajlar: 3.123
Standart

Snowmann´isimli üyeden Alıntı Mesajı göster
Kuran temelli veya dini bir düşünce değil. Felsefede panenteizm şeklinde tanımlanmış, tasavvufa enel hak ve vahdet-i vücud şeklinde yansımış. Ben de bu şekilde tanımlandığı için bu kavramları kullandım. Tarihi hakkında pek bir bilgim yok.
Hinduizm ve Budizm temellidir.
Alıntı ile Cevapla
  #6  
Alt 14-08-2015, 14:18
ozkanates ozkanates isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Üye
 
Üyelik tarihi: 29 May 2015
Mesajlar: 691
Standart

Snowmann´isimli üyeden Alıntı Mesajı göster
Merhaba. Tasavvuf felsefesindeki Hiçlik Bilinci ve Enel Hak düşüncesi üzerine yaşadığım deneyimleri aktarmak için bu yazıyı yazıyorum.
Eyvallah.

Bilindiği üzere tasavvufta Vahdet-i Vücud düşüncesi vardır ve bu da varlığın birliğidir. Felsefede ise bu düşüncenin karşılığı panenteizmdir. Panenteizm tanrının esas varlığının sonsuzluk olduğunu ve sonlu olan evreni de yine kendi özünden yaratıp kapsadığını savunur. Yani tüm varlık tanrıdan ibarettir ve içinde yaşadığımız varlık alemi olan evrenin özü hiçlik yani sonsuzluktur. Tasavvuftaki hiçlik bilinci de bizzat bu gerçeğin kavranmasıdır.

Hiçlik bilinci, insanın maddi varlığı ve benliğini aşarak özünü bulması yani hiçliğe ve sonsuzluğa bilinçsel olarak ulaşmasıdır. Buna tasavvufta yaşarken ölmek de denir ki insanın ölünce varacağı durağa bilinçsel olarak varması
Evet.

ve tanrısal özde sonsuzlaşmasıdır.
Sonsuz'dan = Hiç'ten = Var Olan'dan başka varlık olmadığından,
Sonsuzlaşma da yok.

Benzetme olarak…
Sonsuzluk, kendinden bazı bölgeleri perdelerle (nefs) çevirip ayırıyor.
Perdenin içindeki kendi, perdenin dışındaki kendini bilemediği için,
Kendinin ayrı bir varlık olduğu illüzyonuna düşüyor.

Perdenin içindeki kendi, kendi isteğiyle bildiklerini unutunca,
Bunları hatırlama süreci = tekamül başlıyor.
Gökte bir yerde zannettiği kendine dönmeye uğraşıyor.

Aslında ne bir gök var ne de dönülecek bir kendi.
Tekamülün tamamlanması, perdenin kalkmasından ibaret.
Perde kalkınca perdenin içindeki kendi görüyor ki, arayıp durduğu kendiymiş.

Yani hiçlik bilinci, insanın tanrısal sırra erişmesidir.
Var Olan'dan başka varlık yok.
Dolayısıyla kendimizden başka erişecek sır yok.

İnsanı hiçlik bilincine taşıyan şey ise ilahi aşktır.
Sonsuz Olan aşktır, bizim hissettiğimiz aşkın sonsuz formu, Rahman.
Bu yüzden tekamülde atılan her adım aşka doğru bir adım,
Nefs perdesinden her sıyrılış aşka geri dönüş.

Aşkın ilahi olanı, insanın benliğinden ve varlık aleminden geçerek sonsuz bir aşkın içerisinde maşuku ile bir olması yani hiçleşmesidir. Bu varlık alemindeki ayrımların ortadan kalkması, ben O'yum, O'ndan ayrı bir varlığım yok demektir yani aşkın ilahi olanını yaşamaktır. Bu da insanı Enel Hak düşüncesine ve Vahdet-i Vücud'a yani varlığın birliğine götürür.
Evet.

Nasıl ki maddenin bir diyalektiği var ise, varlığın kendisinin de bir diyalektiği vardır. Tüm kainat Varlık ve Hiçlik (Yokluk) olarak ikiye ayrılır
Sonsuz sayıdaki sonlular olan bizlerin her biri... Sonsuz Olan'ın...
- Sonsuz sayıdaki isim ve sıfatlarının her birinin,
- Sonsuz farklı oranlarda örtülmesiyle oluşan,
- Sonsuz sayıdaki kombinasyonlardan biriyiz.

Yani ikiye ayrılma yok.
Birisi Varlık'dır, tüm öbürleri ise Varlık'ın tezahürleri.

ve tüm varlık tanrıdan ibarettir.
Evet, yalnız Kuran'daki adı Tanrı veya Allah değil, O (Arapçası Hu olan O).

Varlık alemi sınırlı olandır, zamana ve mekana ve diyalektiğe yani çelişkilere sahiptir ki bu da değişime yani evrime yol açar. Hiçlik ise varlık alemindeki sınırın ortadan kalktığı yerdir yani sonsuzluktur. Dolayısıyla ezeli ve ebedidir, zamandan ve mekandan münezzehtir, mutlak ve değişmez ve çelişkisizdir ki bu da bizzat tanrının kendisidir.
= O.

Sonsuzluk niteliğinden dolayı varlık alemini de kapsamaktadır ve bu da varlığın birliğidir yani her şeyin tanrı olmasıdır. Kısacası, kainatın tamamı tanrıdır.
O'nun madde aleme tezahürü = evren = Allah.

ve kainat 1 ve 0'dan yani Varlık ve Hiçlik aleminden oluşmaktadır. Varlık alemi 1 ile sınırlıdır bu yüzden sonludur, 0 olan hiçlik alemi ise sonsuzluktur yani tanrının esas varlığıdır. İnsanın maddi varlıktan ve benliğinden geçtiğinde yani öldüğünde varacağı durak da sonsuzluk alemi yani tanrısal boyuttur.
Doğru fakat sonsuzluk alemi = tanrısal boyut = kendisi.
Alıntı ile Cevapla
  #7  
Alt 14-08-2015, 14:24
ozkanates ozkanates isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Üye
 
Üyelik tarihi: 29 May 2015
Mesajlar: 691
Standart

Snowmann´isimli üyeden Alıntı Mesajı göster


Allah ve O 'nun kıyaslamalı tanımı şu ayetlerde:


"Doğu da batı da Allah’ındır. Nereye dönerseniz Allah’ın yüzü oradadır." Bakara 115

"Evvel/başlangıcı olmayan, Âhir/sonu olmayan, Zâhir/dışta gözle görülen, Bâtın/içte gizli olan O’dur.” Hadîd 3



Hadid 3............. Zâhir/dışta gözle görülen = evren
Bakara 115........ Allah = nereye dönülse görülen = evren.

Hadid 3............. Gözle görülen (evren/Allah olarak tezahür eden) ve,
........................ Gözle görülmeyen (mana/Ruh olarak tezahür eden) ve,
........................ Zamandan ve mekandan münezzeh olan = O

:
Alıntı ile Cevapla
  #8  
Alt 14-08-2015, 14:40
ozkanates ozkanates isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Üye
 
Üyelik tarihi: 29 May 2015
Mesajlar: 691
Standart

Yukarıda verdiğin panenteizm şeması,
Halka hitap için yapılmış bir sadeleştirme.
Yani yanlış değil ama ilim boyutu daha detaylı.
Alıntı ile Cevapla
  #9  
Alt 14-08-2015, 14:46
ozkanates ozkanates isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Üye
 
Üyelik tarihi: 29 May 2015
Mesajlar: 691
Standart

Lep´isimli üyeden Alıntı Mesajı göster
Bu akım nasıl başlamıştır ? Fikir babası kimdir? Kuran temelli midir ?
https://tr.wikipedia.org/wiki/Panenteizm : Panenteizm ya da Kamusaltanrıcılık, panteizmde olduğu gibi evrenin kendisinin Tanrı olduğunu, panteizmden farklı olarak ilk devindirici olan tanrının evren ve tüm varlıkları özünden yarattığı ve evrene aşkın, evrenin bilincinde mutlak ve değişmez bir varlık olarak egemen olduğu inancıdır. Panteizmde her şey Tanrı'dır. Panenteizmde ise, her şey Tanrı'dan sudur etmiştir (oluşmuştur). Ruhun tek amacı, oluştuğu Tanrı'ya dönmektir. Bunun da yolu tek evrensel yasa olan evrim (tekâmül)'den geçmektir. Somut anlamda tanrının bütünleştiği evrenin ve varlıkların, evrim ile diyalektik olarak değiştiği ve geliştiği, gelişimini tamamladıktan sonra dönüşün yine ezeli ve ebedi olan tanrıya olacağı bu geri dönüşte tekamülünü tamamlayan ruhların da tanrıya kavuşacağına inanılır. Panenteizme göre tanrı, hem değişmeyen (mutlak), hem de değişen (göreli) dir. Hem zamanın içinde, hem dışında; hem sonlu, hem de sonsuzdur. Aynı zamanda hem tikel, hem tümel; hem neden, hem sonuçtur.

Platon - Yeni Platoncular - Hegel - Muhyiddin İbn Arabi - Bruno - Whitehead - Spinoza - Hartshorne - Hallac-ı Mansur - Mevlana'nın fikirlerinden destek alır.
Alıntı ile Cevapla
  #10  
Alt 14-08-2015, 14:53
ozkanates ozkanates isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Üye
 
Üyelik tarihi: 29 May 2015
Mesajlar: 691
Standart

Snowmann´isimli üyeden Alıntı Mesajı göster
Kuran temelli veya dini bir düşünce değil. Felsefede panenteizm şeklinde tanımlanmış, tasavvufa enel hak ve vahdet-i vücud şeklinde yansımış.
world´isimli üyeden Alıntı Mesajı göster
Hinduizm ve Budizm temellidir.

Kitap:
Tâ, Sîn. Bunlar Kuran’ın ve apaçık Kitap'ın âyetleridir.” Neml 1
Elif, lâm, râ. Bunlar Kitap'ın ve apaçık Kuran’ın âyetleridir.” Hicr 1
Kitap”, Kuran demek değil, ikisi farklı şeyler.

Bu Kur’an… kendinden öncekilerin tasdiki ve Kitap’ın ayrıntılı açıklamasıdır.” Yunus 37
Kuran, kendinden başka bir Kitab’ın açıklaması.


Vahiy ayetleri (mistik metinler, din):

İnsanlar bir tek ümmet idi1. Sonra Allah, müjdeleyici ve uyarıcı nebiler3 gönderdi. Ve onlarla beraber, anlaşmazlığa düştükleri konularda2 insanlar arasında hükmetsin diye Kitap3 hak ile indirdi. Kendilerine açık kanıtlar geldikten sonra, aralarındaki kıskançlık/doymazlık/azgınlık/denge noktasından sapma/yalancılık/zulüm/kibir/zinakârlık yüzünden anlaşmazlığa düşenler4, verilenlerden başkası değildi. Sonra Allah kendi izniyle, inananları, üzerinde tartışmaya girdikleri gerçeğe tekrar ulaştırdı5. Allah, dilediği kişiyi/dileyeni dosdoğru yola iletir.” Bakara 213
1- İnsanlar tek ümmet olarak yaratıldıktan sonra,
2- Anlaşmazlığa düştükleri konular için, 3- nebiler ve Kitap geldi.
4- İnsanlar, negativite ile anlaşmazlığa düştükçe, 5- tekrar nebiler ve Kitap geldi.
Nebi-ler çoğul, “Kitap” ise tekil… çünkü tüm nebilere inen aynı.

"Deyin ki: "Allah'a, bize indirilene, İbrahim, İsmail, İshak, Yakub ve torunlarına indirilene, Mûsa'ya ve İsa'ya verilene ve nebilere Rabbleri tarafından verilene inandık1. Onlar arasında ayrım yapmayız2. Biz O'na teslim olanlarız."" Bakara 136
Ve sana indirilene (Kuran’a) ve senden önce indirilene1 inananlardır onlar.” Bakara 4
1- Nebi-ler çoğul, onlara verilen tekil çünkü verilen aynı.
2- Bu sebeple nebiler arasında ayrım yapılmaz, çünkü...

Bu Kur’an… kendinden öncekilerin tasdiki ve Kitap'ın ayrıntılı açıklamasıdır.” Yunus 37
Onlara verilen, bir ve aynı Kitap'ın açıklaması.
.
Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Önerilen Siteler


Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Cevaplar Son Mesaj
İslami tasavvuf keşke anadoluya girmeseydi İlahimasal İslam 27 15-01-2017 20:09
Diyalektik Tasavvuf pante Sufizm 69 26-12-2016 03:31
Gnosis ve tasavvuf felsefesi RainFall Konu-dışı 0 24-05-2014 10:46
Azınlık, kimlik ve Korku Felsefesi üzerine.. evrensel-insan Politika 23 18-04-2010 05:05
AYRI BİR DİN:TASAVVUF aspartam İslam 20 16-12-2005 14:31

Yetkileriniz
Yeni Mesaj yazma yetkiniz Aktif değil dir.
Mesajlara cevap verme yetkiniz aktif değil dir.
Eklenti ekleme yetkiniz aktif değil dir.
Kendi Mesajınızı değiştirme yetkiniz Aktif değildir dir.

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-KodlarıKapalı

Gitmek istediğiniz forumu seçiniz


Bütün Zaman Ayarları WEZ +3 olarak düzenlenmiştir. Şu Anki Saat: 08:21 .