Turan Dursun Sitesi Forumları
Geri git   Turan Dursun Sitesi Forumları > Dünya Dinleri, Mitoloji & Antik Uygarlıklar > Dünya Dinleri

Cevapla
 
Başlık Düzenleme Araçları Stil
  #1  
Alt 01-02-2007, 04:48
Natan Natan isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Kıdemli Üyeler
 
Üyelik tarihi: 18 Sep 2006
Bulunduğu yer: USA
Mesajlar: 4.839
Standart Buda,Budizm,Buddhabilim,Buddhacılıkta Dogmalar vs..

HER ŞEYİYLE *BUDA VE BUDİZM

sevgili dostlar , islam dışındaki dinlere göz atacak olursak bir çok tabu ve inançla karşılşacağız . bunlardan bir taneside BUDİZM dir.

Bu çalışmamızda bütünüyle buda inancını ele alacağız , her şeyiyle *. . .forum arkadaşlarımıza aydınlatıcı bilgi olması en içten dileğimdir.

Buda (Buddha) Kimdir ?

Tanrısız bir dinin, Budizm'in kurucusu (M.Ö. 560'a doğru).

Kral Suddhodana ile kraliçe Maya'nın oğlu, sonradan Buda (yani «Tanrı'dan esin almışÂ») adını alacak olan bu bilge, M.Ö. VI. yy.'da Hindistan'ın kuzeyinde doğdu. Mutlu bir gençlik dönemi geçirdi ama bir gün, insanların çektiği acıları seyretmek, onun yaşamını altüst edecekti. 29 yaşında, bir incir ağacının altına oturmuş düşünürken, «ilham» geliverdi: her türlü ıstırabın kaynağı, başkalarının olan şeylere göz dikmekti. Ve sağduyunun yolu, en yüce mutluluk hali olan nirvana'ya ulaşmaktı. Bunun için her türlü isteğin kesinlikle yok edilmesi gerekiyordu.

Ganj kıyılarının kutsal kenti Benares ve dolaylarında, Buda, tam dört yıl vaazlar verdi. Vaazlarında dile getirdiği ilkeler ölümünden sonra Asya'ya yayılmağa başladı.

Günümüzde Hinduluk, Budizm'in (Budacılık) yerini almıştır; ancak, 1949'da komünizmin yerleşmesine kadar Çin'de derin etki gösterdikten sonra, gene de, Güneydoğu Asya'nın, Moğolistan'ın, Kore ve Japonya'nın esas dinlerinden biridir. 500 milyon mensubu vardır, bunlara örnek kişiler, bonzlar yön verir ve bu bonzlar, din eğitimi yaptıkları gibi, bazı ülkelerde (bu arada Vietnam'da), siyasal yaşamı da derinden etkiler.

Acaba, Budacılık gerçekten bir din midir? Batılıların genellikle olumlu cevap verdikleri bu soru, her zaman rahatça sorulabilir. Bununla birlikte, bonz topluluğu gerçek bir din adamları sınıfı oluşturmaz ve budistler, Hıristiyanlığa veya Müslümanlığa benzetilebilecek bir inanç sahibi olmağa yanaşmazlar. Onlara göre Budacılık, bir tanrı olmayan ve insan sağduyusunun örneği olan Buda'nın koyduğu temel kurallara uyarak, bir tür yaşam tarzına yönelmekten başka bir şey değildir.

Çağımızda, Buda ve Budacılık üstüne yapılan incelemelerde büyük bir gelişme oldu. Buda dinine ait kuralların yorumunu ve tarihini konu alan bu yeni bilim dalına Budabilim denir.


Bir Tibet manastırında bulunmuş olan yukarıdaki resimde Buda, kutsal haberciye kulak verdiği sırada gösterilmiştir.

Buddha (Canlı)

Bazı Tibet ve Moğol tapınaklarının ulu kişilerine verilen unvan; bunlar buddha veya buddha ulularının sürekli cisimleşmesi olarak kabul edilirler. («Cisimleşmiş lama» diye de adlandırılırlar.)

Canlı buddhalar arasında Dolaylama ve Pantçen rinpoçe en başta yer alır; sonra daha az önemli buddhalar, bodhi'satva'lar, Hint ermişleri ve cisimleşmiş Kutuktuslar gelir. Bunlar bölgesel ermişlerin cisimleşmiş şeklidir.

Tibet'te bir hayli vardır. Bunların çoğunlukla aralıksız cisimleşmeden daha çok, ölümlerinden iki üç yıl sonra suret değiştirdikleri kabul edilir. Şu halde bunlar buddhadan çok bodhisatva'dır. Cisimleşme öğretisinin Hint öğretilerinden geldiği sanılır (Vişnu'nun cisimleşmeleri).

Buddha (Ermiş)

Buddha'cılıkta, her türlü arzuyu yok ederek yetkin bilgiye, başka bir deyişle «ilham»a (bodhi) eren ve böylece ruh göçünden sonsuza dek kurtulan kimseye verilen ad.

Buddha adını taşımaya en çok lâyık olan, tarihi bir kişi ve Buddha'cılığın kurucusu Gautama veya Sakyamuni'dir («Sakyaların Bilgesi»). Geleneğe göre Gautama'dan önce birçok buddha daha gelmiştir; önce dört, sonra altı buddha. Mahayana inancına göre, buddha sayısının çokluğu, buddhaların yalnız geçmişte değil, evreni meydana getiren sayısız dünyalarda da var olmalarındandır.

Buddha'cılığın evrimi onu Mesih'çiliğe götürmüştür. Mesih'çiliğin başlıca konusu Sakyamuni'nin yerini alacak olan geleceğin buddhacısı Maitreya'dır. Bu evrimin bir sonucu da Amitabha gibi kültlerde somutlaşan tanrıcılıktır. Tam olarak batılı bir görüşe buddha'ları «insan buddhaları» (manuşi-buddha) ve «istiğrak buddhaları» (dhyuni-buddha) olarak ikiye ayırır.

Buddha uzun zaman ancak sembollerle canlandırıldı. Sonunda heykel ve resimlerindeki tip ortaya çıktı. Bu tip, sanıldığına göre, İsa'dan sonra I. yy.da Hindistan'ın kuzeyinde (Mathura) veya kuzeybatısında (bugün Pakistan'da kalan Gandhara'da) aynı zamanda doğdu. Buddha ayakta veya bağdaş kurmuş olarak gösterilir. Sırtında keşiş cüppesi vardır. Bu cüppe okullara ve çağlara göre bazen iki omuzu birden örter, bazen sağ omuzu açıkta bırakır.

Merkezleri aynı olan büklümleri vardır veya vücuda yapışmıştır, belli belirsizdir. Tavırları (mudra) ya korkusuzluğu, ya şefkati, ya düşünceyi belirtir veya ders verir gibidir. Onda ermişliğin belli başlı belirtilerini görürüz: kafatasında çıkıntı (uşnişa), iki göz arasında kıllı ben (urna), elinin ayasına derin çizilmiş kutsal tekerlekler (şakra).

Gupta'lar devrinde idealleştirilmiş yüz çizgileri (IV.-VI. yy.) Buddha'ya esrarlı ve düşünceli bir anlam kazandırır. Meselâ Sarnath müzesindeki ve Kalküta'nın Hint müzesindeki budhalar böyledir. Bu buddha tipi Hindistan dışına da yayılmıştır. Yalnız Khmer ülkesi. Cava gibi Hintlileşmiş memleketlerde değil Çin'de ve Japonya'da da görülür. (Guimet müzesindeki [Fransa] buddha heykelleri.)

Buddha Dakini

Tibet'te önemli dakini grubunu meydana getiren, bazı zaman iyi dilekli, bazı zaman da şeytanca düşünceli tanrıçaların kraliçesi.

Bütün kudretini paylaştığı en üstün Buddha (Vajrasattva'nın «sakti»si veya karısıdır) kendisinden istenen lütûfları büyük bir cömertlikle yerine getirmesiyle tanınır.

Buddha Kapala

Tibet ve Nepal'de uygulanan Lama Buddha'cılığında (Tantra Buddha'cılığı) Buddha Sakyamuni'nin en üstün sayılan sınıfa girebilmesi için aldığı şeytani biçim.

Bu sınıfa giren Yidam buddhalarına veya koruyuculara büyü ile ilgili kurban âyinlerinde bas vurulur. (Bu halde, dört elinde silâh, danseder; sağ ayağıyla bir ölüyü çiğner ve bu arada da gücünü kişileştiren bir tanrıça, şakti kendisini dört eliyle sarmış durumda temsil edilir.)

Buddhabilim

Buddha'cılığı inceleyen bilim.

XX. yy.ın ilk yıllarında buddha üstüne yapılan incelemelerde büyük ilerleme oldu. Bu ilerlemeler Türkistan'da arkeolojik keşiflerden (P. Pelliot, Sir Aurel Stein) ve buddha dinine ait kuralların çevirilmiş olduğu Hint-Avrupa ve başka ülke dillerinin çözülüp okunabilmesinden sonra sinolog (Ed. Cavannes) ve hindiyatçıların (Sylvain Levi) sıkı işbirliğiyle mümkün oldu.

O zamandan beri buddhabilim batı ve doğu bilginlerinin çok sayıda eser vermeleri özellikle bilgi derleştirmeye ve ekip halinde çalışmaya dayanan Japon bilimi sayesinde gelişti. Bundan başka, arkeoloji, filoloji çalışmalarını tamamladı.

Buddhacılık (Budizm)

Sakyamuni'nin kurduğu öğreti ve dinin adı.

Avrupalıların Buddha'cılık adını verdikleri din, Hindistan'da Nepal ile Audh sınırlarında M.Ö. VI. yy.ın ikinci yarısında ortaya çıktı. XIX. yy.daki batılı eleştiriciler gerçek varlığını inkâr etmişlerse de bu dinin kurucusu yaşamış bir insandır. Kurduğu öğreti Orta Hindistan'ın bütün doğu bölgesine yayılmış, batıya ve kuzeybatıya (belki de Taksila'ya kadar) taşmıştı.

Buddha yaşadığı sürece bu yeni inanç kâğıda dökülmedi. Buddhacı topluluğun (sangha) ne bir dini kanunu, ne de tam anlamıyla bir kuralı vardı. Buddhanın parinirvana'sından (M.Ö. 478 [?]) sonra usul ve kurallara (vinaya), inançlara, dini kanuna, (dharma) ve metafiziğe (abhidharma) ait öğretileri birliğe kavuşturmak ihtiyacı doğdu.

Bu amaçla önce Rajagriha'da (M.Ö. 477 [?]), sonra Vaicali'de (M.Ö. 367 [?]), ve Pataliputra'da (M.Ö. 242 [?]) ruhani meclisler toplandı. Bu arada çeşitli mezhepler (Sihavira, Mahasanghika, Sarvastivadin v.b.) kuruldu. Mezheplerin sayısı her gün artıyordu.

İmparator Aşoka'nın Buddha'cılığı benimsemesiyle (M.Ö. 250-249) [?]), din yeni bir güç kazandı. Misyonerler bu dinin imparatorluğun hem içinde hem dışında yayılmasını kolaylaştırdılar. Seylan'nı Buddha'cılığı kabul etmesi (M.Ö. 241 [?]) bu döneme rastlar. Mezhepler gitgide birbirinden farklı hale geldiler, öyle ki.

Milâdın baslarına doğru Buddha'cılıkta bir parçalanma oldu, bu dinin yeni bir şekli ortaya çıktı: Gelenekçi Buddha'cılığa (theravada veya hinayana) karşı olan mahayana. Siyasi olaylar, özellikle kuzeyde ve kuzeybatıda Kusana imparatorluğunun doğuşu Buddha'cılığın Yukarı Asya yoluyla Çin'de yayılmasını kolaylaştırdı. Kanişka. zamanında (II.yy.) Keşmir'de yeni bir ruhani meclisin toplandığı sanılmaktadır.

Buddha'cılık hızını hiç kaybetmeden Gupta'lar devrinde bir kat daha gelişti (IV. ve V. yy.). Zulümler ve özellikle V. yy.da Hun istilâsı yüzünden Buddha'cılık Hindistan'da gerilemeye başladı. Kanauj'lu Harsa zamanında (VII.yy.) ünlü Çin gezgini Hiuan-Çang ülkenin birçok yerinde Buddha'cılığın terk edildiğini görmüştür.

Âyincilik yavaş yavaş Lâma'cılığa kadar vardı. Brahman'cılık, Buddha'cılıkla giriştiği yarışta git gide daha başarılı olmaya başladı, İslam istilâları Buddha'cılığı kesin şekilde bozguna uğrattı (XII. yy.ın sonu, XIII. yy.ın başlangıcı). Ama Asya'nın çeşitli ülkelerine yayılan Buddha'cıhk gene de varlığını sürdürdü. Bugün dünyanın en büyük dinlerinden biridir.

Dinlerinin yenileşmesini, genişlemesini, derinliğine işlenmesini isteyen buddhacılar bu konularda önemli adımlar attılar. Buddha'nın ölümünün 2500. yıldönümü dolayısıyla 1956'da Hindistan'da, Seylan'da ve Birmanya'da düzenlenen törene Çin Halk cumhuriyeti delegeler yolladı. Daha önce 1950'de Buddha'cılığın öğretisini ve törelerini derleyip toplamak amacıyla 29 ulusun delegeleri tarafından Kolombo'da Milletlerarası Buddha'cıhk birliği kurulmuştu.

1966 Mayısında 25 yy. dan beri ilk olarak Kolombo'da buddhacıların dünya ölçüsünde konferansı toplandı. Kamboç'ta, Laos'ta ve Tayland'da Buddha'cılığın öteden beri yürürlükte bulunan devlet dini statüsünü Birmanya kendi ülkesinde uyguladı (1961). Vietnam savaşı Buddha'cılığın yeniden ele alınmasını gerektirdi.

Bu ülkede, geleneksel statik bir Buddha'cılığın yanısıra yenileşmiş Buddha'cılık adı altında bir de dinamik Buddha'cıhk ortaya çıktı. Kendini kabul ettirmesi kolay olmadı; buddhacıların ser kanadı'nın hükümete karşı koyması dolayısıyla Vietnam Buddha'cıhk enstitüsünün yönetici komitesi topluca istifa etti.

Buddhacılıkta Dogmalar

Theravada Buddha'cılığının dogmaları geniş ölçüde Brahman felsefesinden, özellikle Kapila'nın Samkhya okulundan alınmıştır. Buddha'cılık da onun gibi ilkel maddenin ebediliğine, yok edilmez olduğuna inanır. İlkel madde, önüne geçilmez, mekanik bir kanunun etkisiyle Tanrı gücünü, Tanrı yönetimini işe karıştırmadan, kendi unsurlarını kümeler ve birleştirir. Evrende ne varsa böylece vücuda gelir. Dünyalar kurulur, durmadan gelişir, geriler, yok olur, sonra yeniden doğar. Bu dört aşamanın her birine kalpa adı verilir. Canlıların ruhu da dünyaların boyun eğdiği kanunlara uymak zorundadır.

Bu ruh bütün yoga'lar boyunca hayvandan insana, insandan Tanrı'ya doğru gelişir. Sevaplarına, günahlarına göre kâh yükselir, kâh alçaklara düşer. Bu değişiklik, ruh ayıplarından ve erdemlerinden sıyrılıp Nirvana'ya varıncaya kadar sürüp gider. Ruhların göçünü bu denli korkunçlaştıran da ebediliği kadar sürecek olan bu durmaksızın yeniden doğuşlardır.

Sakyamuni bunu önlemek için dört yüce yol (Arya-Satyani) doğmasını ileri sürer: acı, sebebi, yok edilişi, bu yok edilişe götüren yol. Acı, hayattan ayrılamaz. Hayatın kaynağı bilgisizliktir. Tutkular, arzular, dış nesnelere bağlanış bilgisizlikten doğar. Dış nesneler (veya tutkular, arzular, nesnelere bağlanış) duyular yoluyla varlıkları yaratır.

Bilgisizlik ortadan kaldırılırsa duyuların gücü de yok olur ve yeni doğuşlar önlenir. İzlenecek yolda 4 aşama vardır: bilim dış dünyanın, ölümlü unsurlardan kurulu nesnelerin, ben'in hiçliğini, boşluğunu, kararsızlığını, gerçekdışı olduğunu ve bütün bunlara bağlanmanın ne büyük bir çılgınlık olduğunu gösterir. «Beş yasak»a uymak: zina etmemek, hırsızlık yapmamak, cana kıymamak, yalan söylememek, sarhoş olmamak.

«On günahtan çekinmek» katilden, hırsızlıktan, zinadan, yalandan, dedikodudan, küfürden, gevezelikten, hasetten, kinden, inanç yanlışından kaçınmak. Herkes eylemlerinden sorumludur, ister istemez hesabını verecektir. Bilge, erdemlerine göre, ışıklar dünyasının ululan arasında veya sadece daha üstün mevkide bir insan olarak doğar, kemale ermişse bodhisatva, nihayet buddha olur, erdem böyle mükâfalandırılır.

Dinsiz veya günahkâr, daha aşağı mevkide bir insan olarak karanlıklar dünyasının ruhları arasında cinler ve hayvanlarla bir arada, 18 cehennemden birinde doğar. Cehennem ebedi değildir. Çekilen cezaların şiddeti ve süresi islenen suçlara göre değişir. Ceza bittikten sonra, ruh varlıklar zincirinde vaktiyle islemiş olduğu edimlere göre lâyık olduğu yeri alır. Tanrıların gücü de, mutluluğu da bağımlıdır. Basit birer memurdur bunlar. Belli bir zaman için evreni korumakla görevlidirler. Onlar da ölüp ölüp dirilmek zorundadırlar. Yalnız buddhalar yeniden doğmaz. Onlar Nirvana'nın sonsuz mutluluğuna erişmişlerdir.

Mahayana Buddha'cılığı çok farklı görüşlere dayanır. Theravada'nın ileri sürdüğü ahlâk yerine gönül ve düşünce yolunu öğütler. Tarih boyunca Buddha'cılığın bu iki şeklini geniş bir edebiyatı olan felsefe okulları temsil eder.

Buddhacılıkta Kurumlar

Buddha Sakyamuni'nin çevresinde kurulan topluluk, müritlerle veya laik müminlerle (upasaka), kesişlerden (bhikshu) meydana gelir. Buddha'yı, kanunu ve topluluğu ululaştırmakla, baş temel yasağı gözetmekle, topluluğa yapılan bağışlarla, keşişlere verilen sadakalarla, kutsal kitabı dinlemekle laikler erdeme ulaşırlar.

Mahayana'da laiklerin önemi artar. Çünkü Bodhisatva'nın amacı dünya işlerinden el etek çekmeksizin kendini ve varlıkları kurtarmaktır. Theravada geleneğine göre bhikşu'lar gezgin dilencilerdir. Ermiş (arhant) sıfatına ve Nirvana'ya en uygun aday bunlardır. Laik müminlerden mutlak saygı beklerler. Ama bir anda rahip olunmaz; 8 yaşında mürit, 20 yaşından sonra rahip olunur. Bunun için sıkı bir sınav geçirilir. Rahip olanlar manastırda yaşarlar. Kıdem ve ehliyetlerine göre derecelendirilirler. Hata işleyince disiplin cezasına çarptırılırlar, tövbe istiğfar ederler.

Buddha tarafından kendi istekleri olmadan rahibe yapılan kadınlar (bhikşhuni) rahiplerle aynı kurala uyarlar. Ama yaşları ne olursa olsun bhikşu'lara saygı göstermek zorundadırlar. Bu müessese manayana'da laiklere verilen öneme kıyasla daha az önemlidir. Mahayana'da günah çıkarma pek gelişmiştir. Günah çıkarmanın kurallarını bugün özellikle Tibet'te ve Uzakdoğu'da sürüp giden şekillerden anlamak mümkündür.

Buddhacılıkta Tapınma

Buddha'cılık gelişmesinin ilk çağlarından itibaren Buddha'yı, kanunlarını ve topluluğu ululaştıran birtakım tapınma şekillerini benimsemiştir. Kutsal emanetlere karşı ilk zamanlardan beri büyük bir saygı gösterilirdi. Bu emanetleri saklamak veya Buddha'nın hayatına ve daha önceki hayatlarına ait olayları anmak için anıtlar yükseltildi (stupa).

Bununla beraber Buddha'nın resimlerine tapınma nispeten daha sonraki bir tarihte başlamış gibi görünmektedir. Bu tapınma tarzı bugün de Buddha'nın heykeline çiçekler, giysiler, süsler sunmak, ilâhiler okumak, vakıflara büyük bağışlarda bulunmak suretiyle devanı eder. Zamanla bu tapınmalar başlangıçtaki keşişçe sertlikle hiçbir ilgisi kalmayan bir debdebe haline gelecektir. Bu törenlerde sihirler yapılır, cinler kovulur. Şefaatte bulunulur. Bunlar Buddha'cılık öncesi veya doğrudan doğruya halk kaynaklı âdetlerdir. Efsunlar, muskalar, resimler, dövmeler aynı kaynaktan gelmektedir.

Mahayana'nın ibadet şekilleri ile theravâda'nınkiler aynıdır. Kutsal metinlere karşı çok gelişir. Bu metinler kendi başlarına kurtarıcı bir değer kazanır. Büyük bir itina ile yazılıp resimlendirilen yazmalar (mandala) çoğalır. Lâmacı ibadetler, bu kavramları daha da çoğaltmıştır. Çok girift törenler büyük yer tutar.

Budist Misyonerler

Hint uygarlığının Güneydoğu Asya'ya sızmasının ilk dönemlerinde, Budistlerin de rolü oldu; ancak belki de Hinduizm, yerel geleneklere Budizmin gösterebileceğinden çok daha büyük bir konukseverlik gösterebildiği için, Güneydoğu Asya'nın çoğu bölgesine Hindu dinsel düşünceleri ve uygulamaları egemen odu. Dağların kuzeyindeki ülkelerde ise, Hinduizm hiçbir zaman önemli bir etki yaratamadı. Buna karşılık Budizm, İ.S. 200-600 arasında güçlü bir sel gibi Çin'e akıp, Çin'den Kore'ye ve Japonya'ya yayıldı.

Budizmin Çin'de kabul edilişi, Konfüçyüsçü geleneklerden ve değerlerden bilinçli bir kopuş demekti. Gerçekten Konfüçyüsçülük, aileye ve siyasal görevlere önem vermekle birlikte, coşkusuz, "budünyacı" ılımlılığına, hiçbir şey, dünyadan kaçma yolunu izleyen ve çileci uygulamalarla insanı dünyaya bağlayan tüm bağlardan kaçınmayı öğütleyen Budizmden daha yabancı olamazdı.

Belki de Çinlileri çeken Budizmin Konfüçyüsçülüğe bu kadar ters, Konfüçyüsçülüğün bir antitezi oluşuydu. Çünkü Han Hanedanı tüm ülke üzerindeki egemenliğini yitirmeye başlayınca ve barbar istilaları iç savaşın yol açtığı acılara yeni bir boyut katınca, Konfüçyüsçülüğün ılımlı ve terbiyeli davranışlarda bulunulmasını öğütlemesi, Yunan felsefesinin aynı çağda Romalılara fısıldadığı avutucu düşünceler kadar boş sözler gibi gelmiş olmalı.

Bu gibi zamanlarda ruhun daha güçlü ilaçlara gereksinimi vardır. Bu ilacı Romalılar Hıristiyanlıkta, Çinliler Budizm'de buldular. Budizm Çinliler arasında geniş bir izleyici kitlesi bulduysa da, eski Konfüçyüsçü öğretinin üstatları tümüyle ortadan kalkmadılar ve Budizm gibi -hiç değilse harfi harfine alındığında- günlük yaşam ve siyasal disiplin açısından böylesine yıkıcı bir öğretiye karşı duydukları güvensizliği hiçbir zaman unutmadılar.

Buda ile ilgili doğru bilgileri ve onun gerçek resimlerini ve heykellerini elde etme çabaları, birçok Çinli hacmin Hindistan'a gitmesine ve Buda'nın yaşadığı yerleri ziyaret etmesine yol açtı. Bu hacılardan bazıları, Budist metinlerin tümünü içeren kitaplarla birlikte döndüler ve bunların sistemli bir biçimde çevrilmesi işini düzenlemeye giriştiler. Fakat Budist bilgilerin isteyerek edinilmesi hareketinin bu başlangıç aşaması İ.S. 600 dolaylarında sona ermişti bile.

Çin Budistleri, Hintlileri bölen mezhep farklılıklarına hiçbir zaman fazla önem vermediler. Hintli keşişlerin tüm güçlerini adadıkları karmaşık ve metafizik düşünce kurguları da Çinlilere çekici görünmedi. Bununla birlikte Budizmin, gizemci yöntemlerle ulaşılan aydınlanma kavramı ve kafalarını dinginliğe ulaştırmak isteyenlerin uygar toplumun yaşamından çekilip kendileri gibi düşünenlerden oluşan disiplinli topluluklara katılmaları gibi yanları, ne Konfüçyüsçü ne de Taoist Çin geleneklerinin karşılayabildikleri gereksinimlere yanıt getirdi. Bu nedenle Çin Budizmi, çok geçmeden kendi yönünde ve özellikle Budizmin Hindistan'da girdiği çöküş çizgisinden bağımsız olarak gelişmeye başladı.

Budizm, Çin'e kendine özgü bir sanat biçemi de getirdi. Yunan ve Hint sanatından alınan öğeler, daha önce Orta Asya'da gösterişli, etkili bir sanat biçimi yaratmak üzere birbiriyle kaynaşmıştı. Çin'de Budist sanat, Çin çevresine hızlı bir uyarlanma süreci içine girdi. Öyle ki, İ.S. 600'de etkili ve şaşmaz biçimde Çinli Budist sanat biçimi gelişmiş bulunuyordu. Budizmin kabul edilmesinden önce, Çin sanatının tersine Budist sanatı, Bodhissatvaların, yani insanlığın insan görünümüne girmiş tanrısal yardımcılarının stilize edilmiş ve yine de doğalcı portreleri üzerinde odaklaşmıştı.

Bunlara ek olarak Budist duvar resimleri ve oymalar, sanatçının yaptığı şekiller arasında yer ilişkilerini ve öteki ilişkileri belirtmesini gerektiren bir öykü anlatmaya çalışıyordu. Budist sanatın bu yönleri, Çin sanat geleneğinde önemli bir zenginleşmeye yol açtı ve Budizm pek çok Çinli tarafından reddedildikten sonra bile Çin sanatı içinde sahip olduğu önemi yitirmedi.

Budizmin Kore ve Japonya üzerindeki etkisi daha derin oldu. Bu ülkelerin Budizmden önce pek övünülecek bir yüksek kültürleri yoktu. Çin'in büyük bir istekle Budizmi özümlediği bir dönemde, bu ülkeler kendilerini Çin'in etki alanının uç sınırlarında buldu. Bu durumda, Kore topraklarını bölüşen krallıkların her birinde, i.S. 372-528 yılları arasında, Budizmi devlet dini yapan, Kore krallarını ve öteki saray adamlarını çeken Budist giysilere bürünmüş bir Çin uygarlığıydı.

Japonya daha uzakta olduğundan, Çin uygarlığının en son kalıplarını benimsemeye Kore kadar hazır değildi. Bununla birlikte, İ.S. 552'de, Doğan Güneş ülkesine ulaşan bir Budist misyonerler topluluğu önemli başarılar elde etti. Bu tarihten başlayarak Japon Adaları, Çin'in büyük çekim alanı çevresinde toplanan uygarlaşmış (ve yarı uygarlaşmış) halklar çemberine katılmış oldu.

Budizm

M. Ö. 4. yüzyılda, Hindistan’ın kuzeydoğusunda, Brahmancılık'ın sert uygulamalarına alternatif olarak kurulan, Buddhacılık veya Budizm olarak bildiğimiz ekolün mimarı olan Gautama Buddha’nın yaşamı hakkında kesin ve net bir bilgi birikimine sahip değiliz.

Çeşitli kaynaklarda, O'nun M. Ö. 560-480 yılları arasında yaşadığı belirtilmektedir. Gautama’yı Himalayaların eteklerinde Lumbini Ormanı'nda dünyaya getiren annesi, doğumdan yedi gün sonra ölmüştür. Çocukluk ve gençlik çağını sorunsuz bir şekilde yaşayan Buddha, çevresindeki acılardan etkilenerek, ailesini bırakıp çok sıkı bir çileye girmiştir.

Yavaş yavaş etrafında bir cemaat oluşmuştur. Bundan sonraki yıllarda, öğretisini yoğun bir şekilde, Hindistan’ın kuzeydoğusundaki Ganj Havzası'nda yaymaya çalışmıştır. 80 yaşına bastığı gün, Kuşinagara’da eceliyle ölmüştür. Hint adetlerine göre, cesedi yakıldıktan sonra külleri sekiz kişi tarafından paylaşılmıştır.

Düşünceleri, ölümünden sonra dört ayrı şekilde ele alınmıştır. Buddha’ya göre "akıl, gelip geçici olaylardan temizlenmelidir. Düşünce zinciri, kontrole imkan olmayan girdaplarda mahvolur gider." Mutlak Yaratıcı için "Hiçbir fani göz O’nu görememiştir, O’nu görmek için açılan perdenin arkasında, kendisini saklayan bir başka perde çıkar; fakat perdeler sonsuzdur." ifadelerini kullanır ve şöyle devam eder:

"Mutlaka, karanlıklar aydınlanacaktır; ama kurbanlar, armağanlar vererek güçsüz tanrıların himayesini aramaya kalkışmayınız. Göklerde melekler bile geçmiş zamanların meyvesini toplamaktadır. Cehennemin en geniş çukurlarında da şeytanlar cezalarına katlanıyorlar. Kainat ise durup dinlenmeden doğmasına devam ediyor. Sizi bu aleme bağlayan zincirleri koparın. Eşyanın ruhunu ve özünüzü tadın, göksel bir rahatlığa kavuşun."

"Ben ki, kardeşlerimin ızdıraplarına ağlarım ve bu alemin tüm acıları ile yaralanmış olan Buddha’yım. Şimdi gülüyorum ve bahtiyarım, zira, hürriyetin varolduğunu, iradenin acılardan ve elemlerden daha üstün olduğunu biliyorum. Ey ızdırap çekenler, sizler de bilin ki, bu ızdıraba sebep olan yine kendinizsinizdir. Geçmişte yapılan hareketler elem, ileride yapılan hareketler ise, bireye mutluluk verir. Ama bunlar izafidir. Şayet ızdırabın kaynağını bilen kimse, bu ızdıraba sabırla katlanabilirse, aşk ve hakikat için savaşabilirse, hergün biraz daha hareketli ve merhametli olur. O kişi öldüğü zaman, hesaba hazırdır."

"Sonunda, işkence halini alan tutkuları bilmez, lekeleyen günahı tanımaz. Yeryüzünün hep işkence ve elemden başka bir şey olamayan sevinç ve kederleri, artık onun esenliğini bozamaz. O Nirvana'ya girmiştir, bizim gibi yaşayamaz. Fakat, yine hayatla birlik halindedir. Nirvana’ya ereni, bu fani alemde sarsacak hiçbir kuvvet bulunmaz."

"Dünya, Ahiret'in tarlasıdır. İnsan, dünyada ihtiyar ve iradesiyle iyilik ve kötülükten ne yaparsa Ahiret'te onun karşılığını bulur" diyen Buddha’nın yaşamı boyunca çektiği çileler sayesinde, bazı gerçekleri somut bir hale dönüştürdüğü, bir beşerin kazanç hanesinde gördüğü izafi değerleri kayıp olarak nitelendirdiği; özellikle de kendi aslına ve hakikatine ulaştığı, yaşam verilerinden kaynaklanan cümlelerle belirginleşmiş durumdadır. Budizm; ahlakı, doğruluğu, akıl ve aksiyon bakımından kötülüklerden uzak kalmayı yeğler.

Ufak bir duyuru: 2022'den once Natan kullanici adiyla yaptigim tum aciklamalar, makaleler, yazilar, veyahut felsefi/ideolojik/dinsel/politik goruslerin hic birini artik desteklemiyor, benimsemiyorum.
Alıntı ile Cevapla
  #2  
Alt 01-02-2007, 04:54
Natan Natan isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Kıdemli Üyeler
 
Üyelik tarihi: 18 Sep 2006
Bulunduğu yer: USA
Mesajlar: 4.839
Standart Re: Buda,Budizm,Buddhabilim,Buddhacılıkta Dogmalar vs..

Çin'de Buddhacılık

TARİH VE GELİŞME

İsa'dan önce Çinlilerin buddha konusunda hiç bir bilgileri olmadığına muhakkak gözüyle bakılır. Yeni dinin Çin'e kesin olarak hangi tarihte girdiği de belli değildir. Buddha'cılık İsa'dan sonra II. yy.da bir başka Tao'culuk gibi Çin'de kök saldı. Yerli halkın diline uyabilmek için Tao'culuktan birçok deyim aldı. Buddha metinlerinin Çinceye tercümesi hümanizmanın en verimli işlerinden biri sayılmalıdır. Tam anlamıyla hiç bir zaman ayrı olmadığı halde gene birbirine bağlı bulunmayan iki medeniyet bu yoldan kaynaşmak imkânını buldu.

Buddha'cılığın Çin'deki egemenliği geçici oldu. Konfuçyus ve Tao dini Buddha'cılık ile rekabet halindeydi. Hint din kurulusunun desteğine ihtiyacı vardı. Bu destek zaman zaman, kendini hissettirdi, XII. yy.dan sonra kayboldu.

Çin bu yeni dinle büyük sayıda rahip ve rahibe yetiştirmişse de buddha düşüncesini zenginleştirecek ölçüde pek az bilim adamı çıkarmıştır. İnsanı her ülkede kahreden acılara karşı Buddha'cılığın gösterdiği merhamet Çinlilerin ruhunda yeni bir şefkat yarattı (Boddhisatva Avalokiteçvara Çin'de acı çekenlere yardım elini uzatan tanrıça Kuan Yin oldu).

444'te, 426'da, özellikle 845'teki düşmanca tepkilere rağmen Hint dini kendini kabul ettirmeyi başardı: Çin'de manevi vatanın ayrılmaz bir parçası oldu. Buddha'cılık çok defa yerli halktan gelmeyen hanedanlar tarafından desteklendi.

Buddha'cılık Hindistan'ın dörtte üçünde kaybolduğu zaman Çin'de halk inançlarıyla kaynaşarak davranışsız bir yaşama sürdürdü, Tibet'te ve Moğolistan'da yeni bir şekil altında Lâmacılık adıyla benimsendi. Buddha'cılık yalnız Japonya'da yeniden bir hayat kaynağı haline geldi.


ÇİN'DE BUDDHA OKULLARI

Çin Buddha'cılığının çeşitleri Hint'teki eski rahip topluluklarına veya okullara tıpatıp uymaz. Şüphesiz Çin, Buddha'cılığı hazır olarak buldu, kuruluşuna katılmadı. Ne var ki Buddha'cılık Çin'e gezginlerin ve mütercimlerin ve keyiflerine göre parça parça girmiş, Hint'teki gelişme aşamalarına uygun bir yol takip etmemiştir.

II. yy. ile X. yy. arasında yazılan metinler, içinde doğdukları çevredekinden farklı anlamlar kazandılar, çünkü Tao'culuğa karşı az veya çok yakınlık duyan dağınık çevrelerde ayrı ayrı. parça parça yorumlandılar. Hindistan'a vergi bir mesele olan «Ruhların göçünden nasıl kurtulunabilir?» sorusunda Buddha'cılığın verdiği «Nirvana yoluyla» karşılığı Hindistan'da taşıdığı önemi başka bir ülkede bulamazdı. Gerçek Buddha'cılık «kurtuluşÂ»u arıyordu; oysa Çinliler «mutluluk»a ulaşmak istiyorlardı.

Çin'deki belli başlı buddhacı okullar şunlardır: (bunların hiç biri Buddha'cılığı bütünüyle yansıtmaz.)

«Saf Toprak» okulu, açıkça İranlılaşmış mahayanacı bir buddha ile ilgili sutralar bütününe dayanır: Amithabha («sınırsız görmek») adını taşıyan bu Buddha batıdaki bir cennetin hâkimidir. Çin bu konudaki bilgilerini özellikle mütercim Kurnarajiva'ya borçludur (V. yy. başları). Uzakdoğu bu cennette yasamaya can atacaktır. Bu mezhep mensuplarına göre kurtuluş daha çok halk inançlarına dayanan birtakım âyinlerle gerçekleşiyordu.

Çan (Japonca zen) yani dhyana «dikkati yoğunlaştırma» okulu: dhyana, yoganın ve buddha düşüncesinin belirgin çabasıdır. 520-530 Arasında Bodhidharma bu öğretiyi anlatmak için Hindistan'dan Çin'e gelir. Daha sonra Çan, Tang sülâlesi devrinde, Kurnarajiva sayesinde geniş bir alana yayılır.

Tien Tay (Japonca tendai) okulu. VI. yy.ın ikinci yarısından günümüze kadar uzanan parlak bir geçmişi vardır. Okuma ile düşünmeyi uzlaştıran oldukça saf bir Buddha'cılıktır. Hem belirli bir ülkücülüğü, he de belirli bir gerçekçiliği vardır.

Viyana okulu, VII. yy.da kuruldu. Buna göre pratik disiplin imandan ve bilgiden daha önemlidir.

Yoga veya Lama okulu, VIII. yy.dan itibaren Çin'de ve Tibet'te görülür. Hint dininin en karışık unsurlarını bir araya toplar ve her türlü büyüyü öğütler.

Jainizm ve Budizm

İ.Ö. 500 dolaylarında Budizmin ve Jainizmin ortaya çıkışı, Brahmanları daha büyük bir meydan okuyuşuyla karşı karşıya bıraktı. Bu iki dinin, yaşadıkları kesin tarihler bilinmiyorsa da, İ.Ö. 500'de hayatta olan iki tarihsel kurucusu vardı.

Jainizm, Mahavira tarafından kurulmuş ya da onun tarafından yeniden biçimlendirilmiştir. Budizm, Prens Gautama'nın karizmatik kişiliği çevresinde doğmuştur. Söz konusu iki dinin birçok ortak yanı vardır. Her ikisi de, bir bakıma, Upanhishadlar'da soyut olarak dile getirilen düşünceleri halk için basitleştirmiştir. Hem Mahavira hem de Gautama, yani Buda kişisel duygu ve isteklerin yok edilmesini ve yeniden doğuşlar çemberinden kurtulmayı, dinsel çabanın baş amacı yapmıştır. Fakat bu iki din, öğretinin bazı önemli ayrıntılarında, birbirinden ayrılır; ayrıca Jainizm, Budizmin halk arasında ulaştığı yaygınlığa hiçbir zaman ulaşamamıştır. Kendisine katılanlardan çok sıkı bir çilecilik uygulaması, hatta ölüm derecesine varana dek aç kalmalarını isteyerek, bir seçkinler kesiminin inancı olmaktan öteye geçememiştir.

Budizm, bunun tersine, ılımlı bir perhiz üzerine kurulmuştur. Gautama, gençliğinde çileciliği denedi; ama sonra, bedene aşırı derecede hor davranılmasının varoluşun acılarından kaçmanın yolu olmadığına karar verdi. Bunun yerine, bayağı kendine düşkünlükle sert bir çilecilik uygulaması arasındaki tam orta yolu öğütledi. Kendisi ve çok sayıdaki izleyicisi, zamanlarını derin düşünmeye, dinsel tartışmalara ve dilenmeye ayırmışlardı.

Gautama, yağmur mevsimini çevresindeki kafa dengi bir grup insanla hep aynı yerde geçirmeye düşkündü. Kurak mevsimde, kendisine verilen sadakalarla yaşayarak oradan oraya dolaştı. Ben'i yok ederek acıları ortadan kaldırmak Buda'nın son amacıydı. Bununla birlikte bu amaç -nirvana- çoğu insanın ulaşamayacağı uzaklıktaydı. Bu süre içinde Buda, izleyicilerinden, "sekiz soylu yol"un, yani doğru görüşlerin, doğru isteklerin, doğru konuşmanın, doğru davranışın, doğru geçim yollarının, doğru çabanın, doğru düşüncenin ve hepsinden de önemlisi doğru vecdin ardında koşarak iç kutsallıklarını geliştirmelerini istedi.

Buda Gautama, bu deyişlerdeki "doğru" olarak çevirdiğimiz sözcüğün ne anlama geldiğini hiçbir zaman açık olarak ortaya koymadı. Soyut yolla değil, örneklerle öğretti. İzleyicileri yaşamlarını onun yaşam örneği üzerinde kurmaya çalıştılar ve onun özel sorunlarla karşılaştığında ortaya koyduğu kurallara uydular.

Bu nedenle, Gautama'nın yaşarken saptadığı yaşam yolunu son derece doyurucu bulan bir izleyiciler grubu ortaya çıktı; öyle ki, ölümünden (İ.Ö. 483 dolaylarından) sonra bile, onun kurallarını izleyerek yaşamlarını, Prens Gautama'nın bedeninde ortaya çıkmış olan kutsal Buda'ya saygılı topluluklar biçiminde sürdürdüler. İngiliz dilinde bu topluluklara genellikle "manastırlar" denir. Gerçekten, daha sonraki Hıristiyan manastırları bunlara çok benzer; çünkü birçok Budist topluluk, zamanla kurtuluş boyunca kutsal insanların yardımlarına gereksinimleri olduğunu düşünen ve din adamı olmayan sofu kişilerin bağışladıkları yapılara ve gelir getirici mülklere sahip olmuştur.

Böylece, bir zamanlar üstad ile izleyicilerinin o anlık birliği olarak başlayan topluluk, kesintiye uğramaksızın zamanımıza dek ulaşabilen sürekli bir birlik durumuna kavuştu. Buda'nın öğretileri, kuşkusuz zamanla geniş çapta işlenerek inceleştirilerek köklü değişikliklerden geçirildi; fakat keşiş topluluğunun kurumsal sürekliliği kesintiye uğramadı. Bu keşiş toplulukları ve onların vaaz ettikleri ve gerçekleştirdikleri dinsel ülküler, yüz milyonlarca insanın yaşamını, duygularını ve düşünüşlerini etkiledi. Doğduğu ülkenin sonradan Budist dindarlık biçimlerini reddetmiş olması gerçeğine karşın, Hindistan'ın sınırları ötesindeki halklar üzerindeki en büyük etkisi, Budist dinin kuramını ve uygulamalarını Çin'e, Japonya'ya, Kore'ye ve Güneydoğu Asya'nın hemen hemen tüm ülkelerine yayan misyonerler aracılığıyla oldu.

Hindistan'da ise Budizm, çıkışının ilk yüzyıllarında, Upanishadlar'ın öngördüğü dinsel yaşam biçimini, basitleştirip halka yaydı, ılımlılaştırdı ve sınırlarını belirledi. Böylece Budizm Hint uygarlığında, kendine özgü ötedünyacı, gizemci ve çileci geleneğin yer etmesine yardımcı oldu; daha sonraki Hint düşünürlerinin ve kutsal kişilerinin hiçbir zaman ayrılmayacakları yolları belirledi. Ama ilk dönemlerindeki başarılarına karşın, Budizm Hindistan'a egemen olamadı. Budizm değil, yeniden canlandırılmış ve biçimi değiştirilmiş bir Brahmanacı din -Hinduizm- çoğu Hintlinin bağlılığını kazanıp sürdürebilme yeteneğine sahip olduğunu gösterdi. Nasıl böyle olduğunu ileride inceleyeceğiz; ama burada, dinsel gelişmede bu büyük geri dönüşe yol açan Budizmin içindeki zayıflığa değinmek gerek.

Budizmin ilk biçimlerinde, herkesin başından geçen doğum, ölüm, evlilik, ergenliğe varma ve yaşamın benzeri önemli olaylarıyla ilgili törenleri yoktu. Bu nedenle yaşamın sıradan evrelerinde Brahmanlardan hizmet istenmesine devam edileli ve Brahmanlara duyulan gereksinim, Vedalar'daki bilgileri ve rahiplerce yürütülen uygulamaları tüm karmaşıklıklarıyla canlı tuttu. Budist yaşam yolu, ancak normal aile yaşamını yadsıyıp kendini tümüyle kutsallığa adayan sıra dışı kişilere tam bir rehber oldu. Öteki insanlar, geleneksel törenleri ve rahiplerin yardımını istemeden duramadılar. Yaşamın herkesin başından geçen bunalım dönemlerinde Budizmin verebileceği hiçbir şey yoktu. Bu nedenle Hindistan, hiçbir zaman baştan başa Budist bir ülke olamadı ve Hint uygarlığı hiçbir zaman tümüyle Budist bir biçim alamadı.

Bununla birlikte, hem kastların ve hem de Hint dininin kendine özgü vurgulamalarının ortaya çıktığı, İ.Ö. 500 dolaylarında, Hint uygarlığının kalıcı kişiliğinin ve kendine özgü eğiliminin bir bütün olarak belirlenmiş olduğunu söylemek yanlış olmaz. Kuşkusuz ilerde geniş bir biçimde işlenip inceltilecekse ve etkilen üst üste binen büyük değişiklikler geçirecekse de, belirgin biçimde birbirinin aynı olan kültürel kimlikleri, Buda çağının eski Hindistanını çağdaş Hindistan'a bağlar.

Japon Buddhacılığı

Buddha'cılık Japonya'ya resmen 552'de Koreli rahipler tarafından getirilmiş sayılır. Bunların yanlarında din kitaplarının (sutra) cince tercümeleri vardı. Başlangıçta güç yayıldı. Çünkü saraydaki iki güçlü rahip sülâlesini, Nakatomi'ler ve Mononobe'leri karşısında buldu. Başka bir rakip sülâle olan Sogo'lar bu yeni dine Japonya'ya yerleşip yayılma hakkını tanıdı.

Buddha'cılığın Japonların milli dini Şinto'dan ahlâk ve düşünce bakımından büyük üstünlüğünü ilk anlayan da Sogo, ünlü Şotoku Taişi oldu. VII. yy.ın sonlarından itibaren Şotoku Taişi birçok tapınak kurdurdu. Nara yakınlarındaki ünlü Horyuji bunlar arasındadır. Daha sonra Buddha'cılık şaşırtıcı bir şekilde hızla gelişti.

VIII. yy.ın ortalarına doğru, Çin ile kültür ilişkileri kuruldu (daha önce Japonya kültür alanında Kore'nin etkisi altındaydı), Buddha'cılığm nüfuzu en yüksek doruğuna vardı, yeni başkent Naro'da Buddha'nın muazzam bir heykeli ünlü Daibutsu tarafından diktirildi. O sırada Japon adalarında altı tarikat bulunmaktaydı. Bunların üçü Mahayana'ya, üçü de Hinayana'ya bağlıydı. Gerçekte bu tarikatlar arasındaki tek anlaşmazlık, varlığın metafizik araştırması konusundaydı. Bütün Nara döneminde (710-794) Japon Buddha'cılığı oldukça dar bir aydınlar çevresi dışında pek yayılmamıştı.

Tendai ve Şinto mezhepleriyle, yüzde yüz milli ve halka dönük nitelikte öğretilerin doğduğuna tanık olmak için VIII. yy.ın sonlarını beklemek gerekecektir. Ryobu-Şinto adıyla tanınan dinlerarası bir anlaşma bu arada gerçekleşti. Ryobu-Şinto Buddha'cılık ile eski yerli inancı, Şinto'yu kaynaştırmak istedi. Bu resmi mezheplerin yanı sıra Amida inancı çevresinde halkçı ve bireyci bir Buddha'cılık da gelişti. Bununla beraber Japonya'da gerçekten orijinal bir öğreti, Zen Buddha'cılığı ancak XII. yy. sonlarında ortaya çıkacaktır.

Zen, sadeliği ve pratik niteliği, doğmalara yer vermesiyle askeri bir kast olan Samurai'ler tarafından pek çabuk benimsendi. XVI. yy. sonlarında Katolikliğin Japonya'ya girmesi bir buhran yarattı, ama Zen Buddha'cılığı bunu başarıyla önledi. Tokugawa'ların «şogun»luğu devrinde (1600-1868) Konfuçyus'çuluk yeniden itibar kazandı ve Buddha'cılık ilk defa olarak bir gerileme gösterdi. Sonra ikinci Dünya savaşından önce yeni bir kriz daha geçirdi. Japon hükümeti Japonya'nın eskiden milli dini olan şinto'yu halka benimsetmeye kalkıştı.

Bugün takımadalara yayılmış 106 223 tapınak ve bu tapmaklarda ibadet eden 50 milyon Japon Buddha'cı vardır. Mezheplerden beşi önemlidir: başta Amida'cı Şinşu mezhebi (13 milyon), Zen mezhebi (9 milyondan çok), Şingon mezhebi (8 milyon) ve nihayet her birinin üçer milyon müridi bulunan Joda ve Nişiren mezhepleri.

Lamacılık

Buddhacılığın Tibet ve Orta Asya'deki özel bir şekli. Buddha'cılığın Dalaylama'ların cismani iktidarına bağlı bölgelerdeki (XVII. yy.) teşkilâtı. (Tibet'teki Tsong Khapa reformu sonunda meydana çıktı.)

Lama'cılık esasında Mahayana Buddha'cılığından ayrı değildir; VIII. yy.da Nepal ile Keşmir'de hüküm sürmüş olan siva tasavvufu ve tantrizm'i ile şekil değiştirmiş, 747'de de rahip Padma Sambhava'nın gayreti ile Tibet'e yayılmıştır. Fadma Sambhava Lama'cılığın asıl kurucusudur. Kendisi Samye'de ilk Tibet manastırını yaptırdı ve ilk lama tarikatını kurdu. Padma Sambhava'nın Buddha disiplinini gevşettiği ve ibadet şekilleri arasına sihir töreni ile büyücülük uygulamasını soktuğu söylenir.

Tsong Kapa (1355-1417), Buddha'cılıkta ilk saflığını sağlamaya uğraştı. Böylece reforma uyan mezhep «nyigmapa» (eski okul) mezhebine karşı olmak üzere «gelongpa» adını aldı. Sonradan kendisi 1409'da kurmuş olduğu manastır adına «büyük Gahldan laması» unvanını aldı. Lama'cılığın, Asya'nın en zengin türbe ve tapınaklarından biri olan Panteon'u vardır. Burada, başkaca beş dyani-budha ve onların dyani-bodhisattva'ları yer alır.

Ayrıca evreni meydana getiren çeşitli dünyalarda Sakyamuni'den önce ve sonra beliren bin buddha tasviri, mahalli tanrılar ve aile tanrıları ile bir yığın şeytan temsilleri gelir. Lama'cılık, Tibet'ten Moğolistan'a, Çin'e, Sibirya'ya hattâ Kırgızlar ve Kalmuklar aracılığı ile Kafkasya'ya kadar yayıldı.

Sakyamuni (Bilge Sakya)

Buddha'cılığın kurucusu Siddharta Gautama'yı belirtmek için sık sık kullanılan ad. Gerçek kimliği üstündeki bilgiler, adiyle ilgili efsanelerle birbirine karışmış durumdadır. M.Ö. VI. yy.ın ortasına doğru Kapilavastu'da doğdu. Babası Suddhodana, sakya kabilesinin başı, annesinin adı da Maya-Devi idi. Doğar doğmaz, evrenin sahibi olduğunu belirten sözler söyleyerek anayönlerden her birine doğru yedişer adım attı.

Gövdesinde, gelecekteki büyüklüğünü açıklayan bazı özel işaretler (lakşana) vardı. Bu işaretleri gören yaşlı bilge Asita da ilerde onun bir buddha olacağını bildi. Sakyamuni tapınağa getirildiği zaman, tanrıların heykelleri kaidelerinden inerek önünde diz çöktüler.

Ona bir eğitmen verilmek istenince de. bu istekte bulunanları engin bilgisiyle şaşırttı. Ama Suddhodana oğlunun rahip olacağını haber veren kehanetlerden korkarak onu on altı yaşına basar basmaz Yaşodhara veya Gopa adındaki bir prensesle evlendirdi ve böylece geleceğin Buddha'sı da yirmi dokuz yaşına kadar zevk ve safa içinde kendini unuttu. Ama o ara karşısında bir ihtiyar, bir hasta, bir ceset ve bir din adamı çıkınca, bu gördükleri onda insan hayatının boşluğu konusunda derin düşünceler uyandırdı ve bu durumun bilge bir kişide uyandırması gereken tiksintiyi düşündü.

Bunun üzerine, hemen o gece, insanlığı bu kötülüklerden kurtarmanın yollarını öğrenmek amacıyla en ünlü Brahman düşünürlerinin yanına gitmek için gizlice sarayından kaçtı. Ama kısa bir süre sonra, Brahman keşişlerinin yetersizliğini anlayarak yanlarından ayrıldı, ıssız bir ormana çekildi ve tam altı yıl derin düşüncelere daldı.

Altı yıl sonra Both Gaya yakınlarında kutsal bir incir ağacı dibinde otururken birden keşfi açıldı ve insanlığı kollayan felâketlerin hayattan ayrılamayacağını, hayatın tutkular ve istekler demek olduğunu ve ruh göçünden kurtulmak için dünyanın gerçek olmadığını gösteren bilim sayesinde tutku, istek ve cehaletten sıyrılmak gerektiğini anladı. Böylece Buddha (yani bilge, tanrının ilhamını almış kişi) olmuştu.

Benares'e gittiğinde, öğretisini bilge Rudraka'nın öğrencisi beş eski arkadaşına açıkladı ve bu, kimseler kurduğu tarikatın çekirdeği oldu. Kısa bir süre sonra da çevresinde birçok çömez toplandı. Sakyamuni bunların başına geçerek Hindistan'ı dolaştı, hükümdarları ve halkları kendi dinine bağladı. Kırk beş yıllık vaızdan sonra seksen bir yaşında Kuçınaga'ra şehri yakınlarında öldü (veya özel terimiyle, «nirvana'ya girdi») [M.Ö. 478?]. Sakyamuni'ye muhteşem bir cenaze töreni yapıldı. Soyadı Gautama'dan başka Buddha Sakyamuni'nin Bhagavat (Mutlu veya Kutlu), Cayna (Galip), Sramana (Çileci), Tathagata Sugata v.b. gibi sıfatları da vardır.

Türklerde Buddhacılık

Türk asıllı olan Tobalar, Çin'e hâkim olduktan sonra, şaman geleneklerini korumakla birlikte buddhacı âyinlere de katılmaya başladılar. Bir süre sonra da Buddha'cılık Toba devletinin milli bir dini haline geldi. Tobaların eski şaman âyinleri de bir buddha âyini hüviyetine girdi. Böylece devlet otoritesiyle Buddha'cılık birleşince ağır vergiler için devlete karşı ayaklanan halk Buddha'cılığa karşı da cephe aldı.

Bazı buddhacı rahipler de halkın içine girerek kötü günlerin Buddha'nın sayesinde geçip iyi günlerin başlayacağı inancını yaymaya çalıştılar. Bu sebeple bir halk Buddha'cılığı oluştu («Maitreya tarikatı»). Tobaların egemenliği altında bulunan uluslardan özellikle Hun kabileleri sık sık başkaldırdılar.

Uygurlar 765 yılında Çin'i ele geçirmek istediler, ancak bir süre sonra Tibet'e karşı Çinlilerle anlaştılar ve ticari ilişkileri geliştirme yoluna gittiler. Çin'in kuzeyinde yerleşmiş olan Uygurlar Buddha'cılığı değil de Maniheist'liği benimsemişlerdi. Yıkılış tarihi olan 840'a kadar Uzakdoğu'da ve Orta Asya'da din ve ticaret bakımından bir hayli üstündüler. Uygur devletinin yıkılması üzerine Çin'de çoğunluğu yabancı olan ve milli serveti kendilerinde toplayan tapınaklar aleyhine bir hareket başladı ve birçok buddhacı rahip öldürüldü.

Uygur Buddha'cılığı dini inançlarını kapsayan eserler Uygurcaya çevrilmiştir.

Freskolarda birçok Uygur rahibi ve prensleri; prens portrelerinde de Buddha'cılığın sembolü olan lotus çiçeği görülmektedir. Bunun yanında eski Türk kıyafetlerini belirleyen unsurlar da vardır. Uygur freskolarının bir kısmı bütünüyle buddhacı tablolar, bir kısmı da Uygur buddhacı âyinleri ve sosyal hayatı gösteren tablolardır. Sogd, Uygur ve mani alfabelerini kullanan Uygurlardan kalan eserlerin büyük bir kısmı Buddha'cılık ile ilgilidir. Mahayana şeriatinin inançlarını kapsayan bu eserler, Tohri, Kuça Tohar Buddhacası, Çin, Sogd dillerinden, az bir kısım da Sanskritçeden çevrilmiştir.

Uygurlar Buddha'cılığa ait karmaşık ve çeşitli kavramları Türkçeleştirmede büyük başarı elde etmişlerdir.



not:

bir çok kaynaktan yararlanılmış, alıntı yapılmıştır .

Ufak bir duyuru: 2022'den once Natan kullanici adiyla yaptigim tum aciklamalar, makaleler, yazilar, veyahut felsefi/ideolojik/dinsel/politik goruslerin hic birini artik desteklemiyor, benimsemiyorum.
Alıntı ile Cevapla
  #3  
Alt 03-02-2007, 18:01
anthemoessa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
anthemoessa anthemoessa isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Üye
 
Üyelik tarihi: 03 Jan 2005
Mesajlar: 357
Standart Re: Buda,Budizm,Buddhabilim,Buddhacılıkta Dogmalar vs..

Vaktim olmadığından çok kısa bir şekilde değinmek istiyorum, Buddhizmle ilgili daha fazla bilgi için vikipedi'deki yazıyı okumanızı tavsiye ederim:

http://tr.wikipedia.org/wiki/Budizm


Yazınızda ya da alıntılarınızda diyelim, Buddhizm ile ilgili çeşitli, bazıları oldukça hoş, bilgiler vermişsiniz yalnız şu "Buddhizmde dogmalar" kısmına biraz takıldım, Tipitaka'yı okursanız Buddha'nın evrenin başlangıcı, Tanrı gibi konularda ÖZELLİKLE yorum yapmadığını göreceksiniz.

Buddha'cılık da onun gibi ilkel maddenin ebediliğine, yok edilmez olduğuna inanır. İlkel madde, önüne geçilmez, mekanik bir kanunun etkisiyle Tanrı gücünü, Tanrı yönetimini işe karıştırmadan, kendi unsurlarını kümeler ve birleştirir. Evrende ne varsa böylece vücuda gelir. Dünyalar kurulur, durmadan gelişir, geriler, yok olur, sonra yeniden doğar. Bu dört aşamanın her birine kalpa adı verilir
Bu bir "inanç"/"dogma" değil bir gözlem, "dependent origination" (Pratitya-samutpada) Â denilen felsefe yukarıdaki anlatım kadar basite indirgenemez, Buddhizme göre her şeyin bir "neden"i vardır, Haller vardır ve bu haller de nedensellik yasası çerçevesinde kendinden önceki haller tarafından etkilenip meydana getirilir. Bu durumlar oluş halleri geçici olarak bir araya gelir ve sahte kainatı sahte, boş bir "ben" i yaratır.

Ayrıca Dependent orignation'da dediğiniz gibi  Tanrı kavramı da yoktur, maddenin çeşitli haller tarafından etkilenerek dönüşmesinden söz edilir, bunda "dogmatik" bir şey göremedim, peki bilim bunları nasıl açıklar ve neden dogmatik değildir? Buddhizm maddesel kanunlardan bahseder "dogmatiklik" söz konusu değildir.

Bu ruh bütün yoga'lar boyunca hayvandan insana, insandan Tanrı'ya doğru gelişir. Sevaplarına, günahlarına göre kâh yükselir, kâh alçaklara düşer. Bu değişiklik, ruh ayıplarından ve erdemlerinden sıyrılıp Nirvana'ya varıncaya kadar sürüp gider. Ruhların göçünü bu denli korkunçlaştıran da ebediliği kadar sürecek olan bu durmaksızın yeniden doğuşlardır.
Buddhizm'de "ruh" yoktur, hele "ruh göçü" gibi bir kavram Buddhizme çok yabancıdır bu konuda vikipedideki Buddhizm yazımı okumanızı tavsiye ederim, yukarıda anlattığınız kavram Hinduizm dininde bulunur.

"Önemli bir Buddhist metni Milinda Panha'nın birinci bölümünde Grek kralı, Buddhist usta Nagasena'ya seslenir:

"Efendim, adınız nedir?" "Bana Nagasena derler fakat bu yalnızca bir isim, bir sözcük, içinde bir kimlik, bir benlik/ruh yok. Bir ad, bir lakap, yalın bir sözcükten başka bir şey değil" Bu cevap üzerine kral yanındaki Yunanlılara şaşkınlığını ifade eder sonra tekrar usta Magasena'ya döner ve sorar "O zaman Nagasena, dünyada katil de yok iyilik yapan da yok kötülük yapan da yok çalan da yok öğretmen de yok usta da yok...Sen 'Nagasena' olduğunu söylüyorsun!

"Nagasena bu saçlar mıdır?” “Hayır büyük kral”, “Duygu ve coşkular mıdır?” “Hayır büyük kral” Nagasena kraldan arabayı tanımlamasını ister. “Tekerlek, dingil, ok, sandık ve kollar bir arada olunca arabadan söz edilir. Araba yalnizca bir ad, adlandırmaktan, belirtmekten başka bir işe yaramayan boş bir sözcükten başka bir şey değil.” “Evet kralım. Benim de saçlarım, derim...(vücudun 32 bölümü, bunlara beyin de dahil, sayılır) ad ve bedenim, duygularım, algılarım, geçmiş eylemlerimle biçim almış karakter özelliklerim, ayırt edici bilincim (bu sayılanlar 5 Skandha'ya, "Five aggregates" de denir, dahildir) bir araya gelince Nagasena adi veriliyor. Ama kimlik, benlik/ruh söz konusu değil, nasil arabanın beş bölümü bir araya gelince 'araba' diyorlarsa, beş Skandha da bir araya gelince bir 'benlik'ten bir özneden söz ediliyor."




Sakyamuni bunu önlemek için dört yüce yol (Arya-Satyani) doğmasını ileri sürer: acı, sebebi, yok edilişi, bu yok edilişe götüren yol. Acı, hayattan ayrılamaz. Hayatın kaynağı bilgisizliktir. Tutkular, arzular, dış nesnelere bağlanış bilgisizlikten doğar. Dış nesneler (veya tutkular, arzular, nesnelere bağlanış) duyular yoluyla varlıkları yaratır.

Bilgisizlik ortadan kaldırılırsa duyuların gücü de yok olur ve yeni doğuşlar önlenir. İzlenecek yolda 4 aşama vardır: bilim dış dünyanın, ölümlü unsurlardan kurulu nesnelerin, ben'in hiçliğini, boşluğunu, kararsızlığını, gerçekdışı olduğunu ve bütün bunlara bağlanmanın ne büyük bir çılgınlık olduğunu gösterir.

Dört yüce yol bir "dogma" değil meditasyon ve gözlem sonucu ulaşılan bir gerçektir, dünyada acının ve acının nedeninin ne olduğu açıkken 4 kutlu yol asla "dogma" diye nitelenemez,  Buddha'nın kendisi "sözlerimi derinlemesine inceleyin akılla  bağdaşmıyorsa asla inanmayın" demiştir, 4 kutlu gerçek orada, bunu biraz inceleme yaparak ve düşünerek rahatça "test" edebilirsiniz en azından "test" edip doğruladıklarını söyleyen yüzlerce Buddhist rahip ve Buddhist olmayan insan vardır, şu halde 4 gerçeği "dogma" diye nitelendirmek insafsızlık olacaktır.

Ayrıca "günah" sevap" gibi kavramlar da Buddhizm'e oldukça yabancıdır.

Bununla beraber Buddha'nın resimlerine tapınma nispeten daha sonraki bir tarihte başlamış gibi görünmektedir. Bu tapınma tarzı bugün de Buddha'nın heykeline çiçekler, giysiler, süsler sunmak, ilâhiler okumak, vakıflara büyük bağışlarda bulunmak suretiyle devanı eder.
Buddha'nın resimlerine heykellerine..vs "tapınanlar" Buddha'nın Tanrı ya da ilahi bir varlık olmadığını bilirler Buddha'nın bizzat kendisi şöyle demiştir:

"Sizi kendinizden başka hiç kimse kurtaramaz..Kendi kendinize ışık olun"

"Bir şeye sırf kulaktan duydunuz diye körü körüne inanmayın, birkaç kuşaktan beri itibar görüyorlar diye, geleneklerin de doğru olduğuna inanmayın... Sırf hocalarınızın ya da rahiplerin otoritesine dayanıyor diye hiçbir şeye inanmayın. Ancak bizzat hissettiğiniz, denediğiniz ve doğru olarak kabul ettiğiniz, kendinizin ve başkalarının hayrına olan şeylere inanın ve tutumunuzu onlara uydurun."

Buddha'ya "tapındığı" sanılan insanların yaptığı, geleneksel olarak "saygı" gösterisinden  başka bir şey değildir.


Buddha'cılığın evrimi onu Mesih'çiliğe götürmüştür. Mesih'çiliğin başlıca konusu Sakyamuni'nin yerini alacak olan geleceğin buddhacısı Maitreya'dır. Bu evrimin bir sonucu da Amitabha gibi kültlerde somutlaşan tanrıcılıktır. Tam olarak batılı bir görüşe buddha'ları «insan buddhaları» (manuşi-buddha) ve «istiğrak buddhaları» (dhyuni-buddha) olarak ikiye ayırır.
"Pure Land Buddhism" denilen Buddhacılığın diğer bütün Buddhizm türlerinden farklı olduğu kabul edilebilir fark felsefesinde değil uygulamasındadır ama asla "mesihçilik" olarak nitelendirilemez, Pure Land Buddhistleri de (Amidism, "Amitabha Buddha") Tanrı'ya inanmaz, Amitabha Buddha Tanrı da değildir bu konu hakkında vaktim olduğunda bir yazı yazacağım.
Alıntı ile Cevapla
  #4  
Alt 03-02-2007, 21:59
spartacus - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
spartacus spartacus isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Kıdemli Üye
Dinlerden Özgürlük Grubu Üyesi
 
Üyelik tarihi: 06 Apr 2006
Mesajlar: 12.353

Onur Üyeliği 

Standart Re: Buda,Budizm,Buddhabilim,Buddhacılıkta Dogmalar vs..

Sevgili Baris081
Vaktin oldukça yaz, teşekkürler.

Bu bir "inanç"/"dogma" değil bir gözlem

Bir şeye sırf kulaktan duydunuz diye körü körüne inanmayın, birkaç kuşaktan beri itibar görüyorlar diye, geleneklerin de doğru olduğuna inanmayın... Sırf hocalarınızın ya da rahiplerin otoritesine dayanıyor diye hiçbir şeye inanmayın. Ancak bizzat hissettiğiniz, denediğiniz ve doğru olarak kabul ettiğiniz, kendinizin ve başkalarının hayrına olan şeylere inanın ve tutumunuzu onlara uydurun.

Sersemler akıllıların 7 yılda cevaplandıramayacağı soruları 1 günde sorarlar.
-------
İnsan korktuğuna ya da arzuladığına çok kolay inanır. La Fontaine
-------
Öküz tahta çıkarsa padişah olmaz, saray ahır olur. Çerkes Atasözü
-------
Akıllı bizi arayıp sormaz, aptal bacadan akar.
------
Su dağları kemirir, vadileri doldurur.
------
Aslanlar kendi tarihçilerine kavuşuncaya kadar kitaplar avcıyı övecektir.
------
Hürriyet, başkalarına vermedikçe alamayacağımız tek şeydir. William Allen White
------
Belki söylendi herşey,/ belki de gece bekleniyor/ yazılsın diye aynı cümle. Tüm nedenleri yeryüzünün/ bir çakıltaşına takılıp kaldı. Esteban
------
Sıradan insan kendini evrenin merkezi yapmanın yolunu arar; bilge kişinin evreni onun merkezindedir. Lao Tzu
Alıntı ile Cevapla
  #5  
Alt 29-10-2012, 07:25
Neva - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Neva Neva isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Kıdemli Üye
Dinlerden Özgürlük Grubu Üyesi
 
Üyelik tarihi: 03 Aug 2010
Mesajlar: 14.705

Başarı Ödülü 

Standart

Guncelleme.
Alıntı ile Cevapla
  #6  
Alt 30-10-2012, 00:42
Sesli - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Sesli Sesli isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Üye
 
Üyelik tarihi: 13 Apr 2012
Mesajlar: 1.172
Standart

Şakyamuni Buda'nın tek öğretisi var; ZİHNİN ESARETİNDEN ÖZGÜRLEŞMEK.

Bunun için de insan, zihin denilenin esaretinde olduğunu önce FARKEDECEK. Özgürleşen insan o kadar hafifler ki. Çünkü aslında kayba uğrar. Ve gereksizce zihinde fırtınalar estiren, olmadan oldu sanılan, pek çok sanrının zihinden kovulmasıyle, zihin gerçek doğasına kavuşmuş olur. Düşüncenin dışına çıkınca özgürleşirsiniz. Buradaki düşünce, insanı hasta eden, rahatsız eden, hayatını zehir eden düşüncelerdir.

Bu herkeste varolan bir şey. Ne var ki düşünce bulutları nasıl mavi gökyüzünü kapatan kara bulutlar gibi etkide bulunarak, mavi gökyüzünü görmemizi engelliyorsa, düşünce bulutları da dağılınca, gerçek doğamız olan SAF BİLİNÇ ile karşılaşırız. Zihnin esaretinden özgürleşmenin tadına varmak Şakyamuni BUDA'nın öğretisinin temelini oluşturuyor.

Sevecenlikle,
Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Önerilen Siteler

Başlık Düzenleme Araçları
Stil

Yetkileriniz
Yeni Mesaj yazma yetkiniz Aktif değil dir.
Mesajlara cevap verme yetkiniz aktif değil dir.
Eklenti ekleme yetkiniz aktif değil dir.
Kendi Mesajınızı değiştirme yetkiniz Aktif değildir dir.

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-KodlarıKapalı

Gitmek istediğiniz forumu seçiniz


Bütün Zaman Ayarları WEZ +3 olarak düzenlenmiştir. Şu Anki Saat: 02:31 .