Turan Dursun Sitesi Forumları
Geri git   Turan Dursun Sitesi Forumları > Genel Forumlar > Konu-dışı

Cevapla
 
Başlık Düzenleme Araçları Stil
  #1  
Alt 24-01-2006, 12:29
Mutezile - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Mutezile Mutezile isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Üye
Dinlerden Özgürlük Grubu Üyesi
 
Üyelik tarihi: 19 May 2005
Mesajlar: 2.806
Standart Dibine ışık vermeyen Mumlar-Dink-Pamuk-Çalışlar

Hrant Dink, Oral Çalışlar, Orhan Pamuk Bermuda şeytan üçgeninin mümtaz şahsiyeti Pamuk Orhan ile ilgili medyanın yaptığı büyük tantana;
''Pamuk Nobele Aday'' YALANI altında Türk milletine zerkedilmeye çalışıldı.

İçindeki nefreti ve husumeti kusmak için doğru zamanlamayı yaptığını düşünen; Yaşar Kemal'den Cumhuriyete; Devrim tarihinden Mustafa Kemale içindekileri hırlayan; Kürt teali hareketine, düşüncesine ve Ermeni diasporasının şak şaklarına oynayan cesur kumarbaz, ''kelime cambazı'' pamuk Orhan'ın mumu......

...tarihte sık sık tanık olduğumuz üzere; yatsıya kadar yandı.

* Nobel Edebiyat Ödülü için toplanan jüri tarihinde ilk kez karar vermekte bu kadar zorlanmış;

* Jüri Dünyanın en ünlü yazarlarından Pamuk Orhan konusunda ikiye b ö l ü n m ü ş m ü ş....

* Bazı jüri üyeleri Pamuk'un yaşını g e n ç b u l m u ş m u şşşş...

* Haberi veren iktidar yağdanlığı Özkök'ün Hürriyet'i ve Doğan Hızlan gibi yazarları ....



İsveçin Saygın gazetelerinden Dagens Nyheteer'in 25 yıl genel yayın yönetmenliğini yapan; Nobel edebiyat jürisi üyelerinin yakın dostu Arne Ruth gerçeği açıklıyor:


Pamuk Orhan deyince gülüyor Arne Ruth... Çünkü Orhan'ın adı jüri üyesinin önüne bile gelmemiş..

Dünya da bir takım kuruluşlar Nobel edebiyat ödülüne 300- 400 kadar bir aday önerisinde bulunuyormuş. Orhan'da bu 400 kişi arasında varmış; buraya kadar doğru..

Türkiye Pen Yazarlar Derneği de Pamuk'u aday göstermiş, hadise bu kadar..

Asıl mesele bu 300- 400 kişi arasına girmek değil; belirli kriterleri taşımak koşuluyla jüriye sunulacak 8-10 isim arasına girmekmiş..

Pamuk Orhan'ın adı jürinin önüne konan listede hiç bir şekilde yer almamış. 400 kişilik lesteden adını doğruca çöp tenekesine tevzii etmişler.

Arne Ruth, Pamuk Orhan'ın Nobele aday olabilecek bir yazarın dünya dillerine çeviri kriterinde var olan barajı da aşmaktan uzak olduğunu ekliyor.

Jürinin kararsızlık yaşayıp sonucun açıklanmasının uzaması konusuna gelince:

Arne Ruth, tartışmalı yazar Mario Vargas Llosa yüzünden tartışma çıktığını ifade ediyor. Jürinin kıdemli üyelerinden Knut Ahlund, bu yılki ödülün Mario Vargas Llosa'ya verilmesinde epey ısrar etmiş.. İstediği sonucu alamayınca da jüri üyeliğinden istifa etmiş... Konu bu..


Arzu edenler hala Pamuk Orhan Nobeli kılpayı kaçırdı diye düşünsün..


Orhan muhtemelen ilk 10'a ''meşru'' yollardan girme şansı olmadığını hesaplamış olacak ki; Nobel jürisinin kulağına kar suyu kaçırmayı yeğleyerek: mesnedsiz, ispatsız İftiralar zincirine etrafına saçmaya başladı
301'den de hakkında dava açılınca demokrasi havarisi olarak b i r şekilde bu listeye girceğini umdu..

Pamuk'u oynadığı kumarda gösterdiği cesaret ve Riya'dan ötürü kutluyorum; daha nice bahisler, ve muvaffak İddia'lar niyaz ediyorum..


Nobel Barış Ödülü ve Nobel Edebiyat Ödülü için kendine ciddi şans yaratmak istiyorsa eğer; bundan böyle Pamuk Orhan şu savları dillendirmelidir:

1-) Türkler Anadolu'da İŞGALCİDİR

2-) Ermeni ve Rum diasporası Türkiye'de Irk ayrımcılığına tabi tutulmakta

3-) Türk askeri, şiddet meraklısı, eli kanlı bir güruhtur

4-) Türkler, azınlık olduklarını ve alt kimlik olduklarını KABUL etmelidir.. Zaten başbakanları da bunu söylemektedir.. İnanmayan Ulemaya sorsun.

5-) Türban AİHM'de tekrar ele alınmalıdır. Bu sefer ''D o ğ r u '' karar çıkmalıdır..

6-) Lozan Hükümleri geçersizdir, Sevr Türkiyenin asıl gerçeğidir..


7-)

8-)İsteyen istediği gibi doldursun..



İnsanın bir kere gözü dönmeye görsün; şerefini haysiyetini yitirmeye görsün.. Ofer'e de, Dubai şeyhine de, Haririye de VATANI iç huzuruyla pazarlar..

İnsan bir kere kendine saygısını yitirmeye görsün.. Üzerinde yetiştiği toprağa da, bayrağa da, millete de hıyaneti marifet sayar..

İnsanın bir kere alçalmasın.. Sonraki alçalmalarında ne kadar alçaklaştığını anlayamayacak kadar alçalır...
Alıntı ile Cevapla
  #2  
Alt 24-01-2006, 19:07
Mutezile - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Mutezile Mutezile isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Üye
Dinlerden Özgürlük Grubu Üyesi
 
Üyelik tarihi: 19 May 2005
Mesajlar: 2.806
Standart

Hijyenik Pamuk:'' 1 milyon ermeniyi ve 30 bin kürtü öldürdük. Bunları bir tek ben Türkiye'de söyleyebiliyorum..''

Hrant Dink: ''Gençliğe Hitabe''deki ''Muhtaç olduğun kudret damarlarındaki asil kanda mevcuttur'' sözünü ''Türk'ten boşalacak zehirli kanın yerini dolduracak temiz kan Ermeni'nin Ermenistan'la kuracağı asil damarında mevcuttur'' şeklinde ustalıkla değiştirerek Türk Milletine ucundan dokundur
muş bir muhterem...

Oral Çalışlar: Kafası karışık şak şakçı.. Dink ve Pamuk ile kadeh tokuşturması çok güzeldi.. TV'de görünce içim açıldı.. Saflar tutuldu dedim..
Alıntı ile Cevapla
  #3  
Alt 09-02-2006, 20:28
Hermes Hermes isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Aday Üye
 
Üyelik tarihi: 07 Feb 2006
Mesajlar: 3
Standart Orhan Pamuk

Orhan Pamuk'un sahtekarlığının niye üzerine gidilmiyor.



Nobel Edebiyat Ödülü'ne aday gösterilen Orhan Pamuk son günlerde
televizyonlarda konuşuyor, gazetelere demeçler veriyor. Bu söyleşileri
yapanlar acaba O'na yönelik intihalcilik (aşırma) suçlamalarını niye dile
getirmiyorlar. Bir yazar için en ağır suçlama herhalde intihalciliktir.
Nobel'e aday gösterilen bir yazar, hakkındaki intihalcilik suçlamalarına
tatmin edici bir yanıt verememişti. Başbakanlık Müsteşarı Prof. Dr. Ömer
Dinçer'in, Yardımcı Doçent Yahya Fidan ile birlikte yazdığı "İşletme
Yönetimi" adlı kitabında "intihal" yaptığı belirlendi ve YÖK Ömer Dinçer'in
akademik ünvanlarını geri alıyor ve bir daha öğretim üyeliği yapmasını
engelliyor. Peki, Orhan Pamuk'un sahtekarlığına kim ne ceza verebilecek?



26 Mayıs 2002 tarihli Hürriyet Gazetesi'nde Murat Bardakçı imzası ile
yayımlanan "Niyetim, Orhan Pamuk'un Türk Edebiyatı'ndaki yerini tartışmak
değil" başlıklı yazısını yeniden okuyalım ve intihal iddialarını anımsayalım
istedim.


Murat Bardakçı'nın 26 Mayıs 2002 tarihli yazısından, ilgili bölümler aynen;


_____



Orhan Pamuk'un sadece beni değil, benim gibi onbinlerce kişiyi tarihe aşık
eden Reşad Ekrem Koçu'yu, yani İstanbul'un yetiştirdiği büyük bir ismi
karalamasını hazmedemediğim için yazıyorum: Birileri, artık hayatta olmayan
önemli isimleri töhmet altında bırakmadan önce kendi yazdıklarının ve
geçmişteki intihallerinin değerlendirmesini yapmak zorundadırlar!

Orhan Pamuk, gündemde kalmayı gene başardı: Bu defa Reşad Ekrem Koçu'yu
vasıta yaptı, ''National Geographic-Türkiye'' dergisinde çıkan ''Şehrin
Ruhu'', başlıklı yazısında Koçu'nun sefahate düşkün bir eşcinsel olduğunu,
yayınladığı İstanbul Ansiklopedisi'nin bu yüzden yarım kaldığını ve
İstanbul'a ait bilgileri daha da karıştırdığını söyledi.

İstanbul gibi rengárenk bir şehir, bence Pamuk'un yazısından daha ruhsuz bir
üslupla ve daha soğuk bir şekilde anlatılamazdı. Ama sayfaların arasına
neyse ki Ara Güler'in fotoğrafları serpiştirilmişti de, sözü edilen şehrin
İstanbul olduğunu anlayabiliyordunuz.

Bu işin bir tarafı. Diğer yanda ise, Pamuk'un Reşad Ekrem hakkında
kullandığı sözler var: Reşad Ekrem'in eşcinselliği, ''içki masası
dostlukları'' ve yine Pamuk'un tabiriyle ''çıplak ayaklı güzel oğlanlara''
olan tutkuları...

Saklamaya gerek yok: Reşad Ekrem eşcinseldi; eskilerin ''cemál áşığı''
dedikleri ve yakışıklı delikanlıları ''seyretmekten'' haz duyan gruba
mensuptu. Bunu, Reşad Ekrem'i tanımış olan herkes bilir.

Benim anlamadığım, Reşad Ekrem'in bu tercihiyle yazdıkları arasında bağlantı
kurulması...

Reşad Ekrem'in eserleri, iki gruptur: Bilimsel kitapları ve halk için
yazdıkları. Meselá 1931'deki üniversite mezuniyet tezi olan 229 sayfalık
''Girit'in Fethi'' ile ''Kapitülasyonlar'' ilk gruba girer, maalesef
tamamlayamadığı ''İstanbul Ansiklopedisi'' ile 50 civarındaki diğer yayını
ise, ikincisine. İlk gruptakiler konularında hálá tek kaynaktır, ötekiler
ise halka tarihi sevdirmiş, son derece canlı bir dil ile yazıldıkları için
çok satmış, baskı üstüne baskı yapmış ve hálá da basılan kitaplardır. Her
bahis mutlaka eski bir tarih yazmasının tozlu sayfasında gözden kaçmış olan
bir nottur ve özetle, Koçu'nun yazdıkları doğrudur!

Reşad Ekrem'in eserlerinde geçen ve Pamuk'un garipsediği delikanlı
tasvirleri, bizde eskiden kaleme alınmış birçok eserde klişeleşmiş motiftir,
zira bu işler o zamanın toplumunda ''ayıp'' değil olağandır!
''Sakiname''ler, ''Şehrengiz''ler ve hatta birçok resmi tarih kitabı,
bunlarla doludur. Reşad Ekrem o iklimin ve o devrin insanıdır, popüler
eserlerinde bazı bahisleri tercihini gizlemeden, dürüstçe ve geleneğe riayet
ederek kaleme almış ama bu işi şehvet buhranı halinde değil, bir
''vak'anüvis'' üslubuyla yapmış, ''özendirici'' değil, ''nakledici''
olmuştur. Pamuk'un ''kargaşa'' dediği ama Türkiye'de türünün ilk ve tek
örneği olan İstanbul Ansiklopedisi'ndeki bazı maddeler de böyledir.
Unutmayalım: Sadece bir ''akşamcı'' olan Reşad Ekrem'in eserini
tamamlamamasına içki merakı ile ''güzel oğlanlar'' değil, maddi
imkánsızlıklar ve yaşı mani oldu: Koçu, 1975'in Temmuz'unda hayata veda
ettiğinde 70 yaşındaydı ve bu muazzam eseri için yeni bir finansör
aramadaydı!

REŞAD EKREM, REKLAMCI DEĞİLDİ

Bunları, Reşad Ekrem'i savunmak gibisinden bir gereksiz işe kalkışmak
niyetiyle yazmadım. Hemen bütün eserleri kaynak olan rahmetlinin, buna zaten
ihtiyacı bulunmamaktadır ama bazı kişilerin, Türkiye'ye tarihi sevdiren bu
ismi basit birkaç cümleyle karalamaya da hakları yoktur, zira:

Reşad Ekrem hiçbir bir kitabını, yayınından aylar önce reklam etmedi.
''Çıktı, çıkıyor, yarın saat bilmem kaçta piyasada'' gibisinden işlere
kalkışmadı, daha tamamlamadığı eserlerine medhiyeler yazdırmadı. Reklam
değil, okuyucusuna birşeyler verebilmenin kaygusundaydı. Hayatı boyunca
yazdı ve ''reklamsız'' eserlerinin geliriyle de kıt-kanaat geçindi.

Reşad Ekrem, gündemde kalabilmek için hayatta bulunmayan önemli isimlerin
eşcinselliğini yahut bilmemneciliğini tartışıp eserlerini bir kalemde silip
atmayı aklının köşesinden bile geçirmedi. Tam tersine, kendisinden önceki
kalem erbábını her zaman yüceltti.

Reşad Ekrem, yeni bir kitap çıkartmadan önce yanına fotoğrafçı Febus'ü yahut
Abdullah Biraderler'den birini alıp hamamda, berber koltuklarında yahut
puslu İstanbul sabahlarında fotoğraf çektirerek bunları gazetelere
dağıtmadı.

Ve, en önemlisi: Reşad Ekrem, hiçbir zaman intihalci olmadı. Başkalarının
konularını yahut kahramanlarını, meselá Fuad Carım'ın ''Kanuni Devrinde
İstanbul''unun bir bölümünü alıp kendi imzasıyla ve ''Beyaz Kale'' adıyla
yayınlamadı.

Bu ''intihal'' meselesinin ayrıntılarını yandaki kutularda veriyorum ama
zamáne yazarlarına da bir hususu hatırlatmadan edemeyeceğim:

Bundan böyle aşk, meşk ve gönül işlerini bırakın; meyhane ve içki
muhabbetinden de el çekin ve sadece yazın! Hem de hiç durmamacasına... Zira
Allah geçinden versin ama günün birinde size de emr-i hak váki olunca böyle
birisi çıkıp ''Bu adam içki içip şununla-bununla gönlünü eğlendirirdi,
dolayısıyla yazdıkları beş para etmez'' deyiverir, ona göre...

Ne kadar acı! Medeni toplumlar şehir tarihçilerinin heykellerini dikip
çalışma mekánlarını müze yaparlarken, bizim edebiyatımızın şimdi dünya
çapında olan bir ismi, bu işin bizdeki tek örneğini, Reşad Ekrem Koçu gibi
İstanbul'un büyük bir evládını karalamakla meşgul.

Velhásıl, utanılacak bir haldir!

Buyurun, 'Benim Adım Kırmızı'yı tartışalım

Elimde, Amerika'nın önde gelen yazarlarından biri olan Norman Mailer'in bir
romanı var: ''Ancient Evenings''. Eski Mısır'da başlayan bir öykü;
cinayetlerle, didişmelerle, bir başka dünya tartışmalarıyla dolu gerilimli
bir kitap.

Yorum yapmayacak ama kitapların yalnızca arka kapaklarını okumakla yetinen
ve sadece kendi çevrelerinden olan yazarları göklere çıkartan edebiyat
eleştirmenlerimizden ufak bir ricada bulunacağım:

Hiç olmazsa şimdi, oturup bir kitabın tamamını okuma zahmetine katlanın;
''Ancient Evenings''i bulup gözden geçirin, İngilizceniz yoksa birilerine en
azından girişini tercüme ettirin ve Norman Mailer'in ''Ancient Evenings''i
ile Orhan Pamuk'un ''Benim Adım Kırmızı''sı arasında bir benzerlik olup
olmadığı konusunda bendenizi aydınlatıverin...

İşte, intihalin suçüstü belgesi

Aşağıdaki iki sütunda karşılıklı olarak yeralan cümleleri okuyup
aralarındaki benzerliklerin, daha doğrusu 'aynıyetin' nasıl yorumlanması
gerektiğine siz karar verin. Ben bu işe ''intihal'' diyorum, bakalım siz ne
diyeceksiniz...

Bu intihal konusunu yazmamın sebebi, Orhan Pamuk'a karşı ''Reşad Ekrem'in
hatırasına saygısızlık ettin ama sen de başkasının eserini intihal
etmiştin'' gibisinden ucuz ve basit bir karalamaya girişmek değil. Sadece,
birilerinin, şimdi hayatta olmayan önemli isimleri töhmet altında bırakmadan
önce kendi yazdıklarının bir değerlendirmesini yapmalarını istiyorum, o
kadar...

Sözü hiç uzatmadan, açıkça söyleyeyim: Orhan Pamuk, intihalcidir! Fuad
Carım'ın ''Kanuni Devrinde İstanbul'' isimli eserinin birçok bölümünü
intihal etmiş ve ''Beyaz Kale'' adındaki romanın temelini Carım'ın bu kitabı
üzerine kurmuştur. Hem de bazı cümleleri neredeyse aynen alarak...

Fuat Carım, 1892 ile 1972 seneleri arasında yaşadı. Mülkiye'yi bitirdi,
Kuvá-yı Milliye'ye katıldı, milletvekilliği, Dışişleri Genel Sekreterliği ve
büyükelçilik yaptı. Son derece entellektüeldi, çok ilginç kitaplar yazdı ama
bunları az sayıda bastırdı. ''Kanuni Devrinde İstanbul'', bunlardan biriydi.

Kitabın kahramanı 1550'lerde üç yıl boyunca esir olarak İstanbul'da yaşayıp
hatıralarını kaleme alan Pedro de Urdemalas adında bir İspanyol'du ve Fuad
Carım, tam dört asır sonra, 1964'te, metnin Türkçe'sini yayınlamıştı. Eser,
daha sonra ''1001 Temel Eser Serisi''nden bir başka isimle çıktı.

Bu intihal konusunu bundan birkaç sene önce de gündeme getirmiş ama ''Modern
edebiyatta böyle şeyler olur'' gibisinden abuk subuk bir cevap almıştım.
Üstelik, Beyaz Kale'nin sonundaki ''kaynaklar'' listesinde Carım'ın eseri
yoktu ve Fuad Carım'ın adı ''kaynaklar''a ancak benim yazımdan sonra,
kitabın sonraki baskılarında görünmüştü.

İşte, Pedro de Urdemalas'ın Beyaz Kale'ye küçük farklarla giren bazı
cümleleri... Pedro'nun sözlerini Fuad Carım çevirisinin Güncel
Yayıncılık'tan ''Pedro'nun Zorunlu İstanbul Seyahati'' adıyla çıkan ikinci,
Orhan Pamuk'un cümlelerini de ''Beyaz Kale''nin 11. baskısından naklediyor
ve sayfalarını da gösteriyorum...


Orijinali

''Cenova'dan Napoli'ye giderken, hareketimizi haber alarak Ponz Adaları'nda
bekleyen Türk donanmasının hücümuna uğradık'' (Carım, 11)

İntihali

''Venedik'ten Napoli'ye gidiyorduk, Türk gemileri yolumuzu kesti''

(Pamuk, 11)

Orijinali

''Gene esir düşebiliriz korkusuyla, kürekçileri sıkıştırmaktan vazgeçtiler.
...Esir düşerlerse şikáyet göreni feci şekilde cezalandırırlar, hatta
yokederler'' (Carım, 12)

İntihali

''Esir düşerse cezalandırılmaktan korkan kaptanımız, kürek kölelerini
şiddetle kırbaçlatmak için bir türlü emir veremiyordu'' (Pamuk,11)

Orijinali

''Rampacılar gemiye daldılar ve herkesi çırılçıplak ettiler. Beni tepeden
tırnağa soymadılar, sırtımdakiler, onların hoşlanmadıkları ve beğenmedikleri
şeylerdi'' (Carım, 13)

İntihali

- ''Rampacılar gemimize ayak basarlarken kitaplarımı sandığıma koyup dışarı
çıktım. ...Dışarıda herkesi toplamışlar, çırılçıplak soyuyorlardı. ... Önce
bana ilişmediler'' (Pamuk, 14)

Orijinali

''...Láfa, sözü geçen kaptanlardan Durmuş Reis karıştı. Cenevizli dönme
Durmuş Reis, 'İdrar ve nabız hekimidir, cerrahtan daha faydalıdır' dedi.
Kürekten, işte bu suretle kurtuldum'' (Carım, 13)

İntihali

''Reis sordu: İdrardan ve nabızdan anlıyor muydum hiç? Anladığımı söyleyince
hem küreğe verilmekten kurtuldum, hem de bir iki kitabımı kurtarmış oldum''
(Pamuk, 14)

Orijinali

''En üste, Muhammed'in sancaklarını astılar; bunların altına bizden
aldıkları bayrakları, haçları ve Meryem Anamız'ın tasvirlerini astılar.
Külhanbeyler, başaşağı asılan bu haçlarla tasvirleri, bir ok yağmuruna
tuttular'' (Carım, 18)

İntihali

''Bütün direklerin tepesine sancaklar çektiler, altlarına da bizim
bayrakları. Meryem Ana tasvirlerini, haçlarını tersinden asıp
külhanbeylerine aşağıdan oklattılar'' (Pamuk, 15)

Orijinali

''İşi çaktım ve bir kaşık isteyerek gözü önünde üç kere doldurup içtikten
sonra ...beş hap gerekirken altı tane yaptım. Altısını da kendisine
verdikten sonra, bir tanesini isteyip yuttum'' (Carım, 22)

İntihali

''Paşa zehirlenmekten korktuğu için göstererek şuruptan bir yudum içip
haplardan bir tane yuttum'' (Pamuk, 17)
Alıntı ile Cevapla
  #4  
Alt 09-02-2006, 20:39
narnia narnia isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Üye
 
Üyelik tarihi: 08 Feb 2006
Mesajlar: 32
Standart

Orhan Pamuk'un sahtekarlığının niye üzerine gidilmiyor?
Açıkçası Pambuk'un sahtekarlık yaptığından haberim bile yoktu. Bu ayrıntılı yazı için teşekkürler Hermes.

Pambuk'un sahtekarlığının üstüne niye gidilmez? Herhalde medyamız gündem değiştirmekle ve kitleleri şiddete yönlendirmekle meşgul olduğundan buna vakit yetmemiştir.
Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Önerilen Siteler


Yetkileriniz
Yeni Mesaj yazma yetkiniz Aktif değil dir.
Mesajlara cevap verme yetkiniz aktif değil dir.
Eklenti ekleme yetkiniz aktif değil dir.
Kendi Mesajınızı değiştirme yetkiniz Aktif değildir dir.

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-KodlarıKapalı

Gitmek istediğiniz forumu seçiniz


Bütün Zaman Ayarları WEZ +3 olarak düzenlenmiştir. Şu Anki Saat: 06:44 .