Turan Dursun Sitesi Forumları
Geri git   Turan Dursun Sitesi Forumları > Genel Forumlar > Politika

Cevapla
 
Başlık Düzenleme Araçları Stil
  #11  
Alt 30-01-2021, 20:09
Şüpheci Dinsiz - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Şüpheci Dinsiz Şüpheci Dinsiz isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Kıdemli Üye
Dinlerden Özgürlük Grubu Üyesi
 
Üyelik tarihi: 28 Dec 2010
Bulunduğu yer: Istanbul
Mesajlar: 7.575
Standart

Konu hakkında çok daha fazla ayrıntı içeren bir kitap var. Dönemin öncesinde, o dönemde ve sonrasında yaşananların öğrenilmesi, bugünlerin daha iyi anlaşılmasında çok faydalı olacaktır.


idefix.com



Mustafa Suphi ve Yoldaşlarını Kim Öldürdü?

Kitap Açıklaması
Kimisi Berlin'den, Petrograd'dan, Kazan'dan, Ufa'dan, Taşkent'ten, Bahçesaray'dan, Kimisi ise İstanbul'dan, Zonguldak'dan, Konya'dan ve Anadolu'nun daha birçok yerinden çıkıp geldi.

Evvela 1917 Bolşevik devriminin sesini Asya'ya taşımak için Bakü'de, Doğu Halkları Kongresi'nde toplandılar. Sonra...

Devrimci coşkuyla 10 Eylül 1920'de, Türkiye'nin amele ve rençberlerinin öncü müfrezesini, Komünist Partisi'ni kurmak için bir araya geldiler...

Yabancı işgali ve iç savaşın kasıp kavurduğu Anadolu'ya dönme kararı aldılar.

Dört ay içinde hazırlanıp, yola çıktılar...

19 Aralık 1920'de Bakü'de başlayıp, 28/29 Ocak 1921'de Trabzon'da bitecek kanlı bir seyahatin kapısını araladılar.

İlkin sahte gülücüklerle, âlâyu vala ile Kars'ta karşılandılar...

Sonra Erzurum üzerinden Gümüşhane'ye, Bayburt'tan Maçka'ya kadar adeta sürek avı misali kovalandılar...

Trabzon'a vardıklarında Değirmendere'de valisi, kumandanı, kalpaklısı, sarıklısı, çetecisi, kaçakçısı onları bekliyordu.

Can pazarının ortasına düşen komünistler adına Mustafa Suphi seslendi:

"Mustafa Kemal Paşa'ya bağlılığımızı belirtmek için geldik. Lütfen müsaade ediniz. Muhabere edelim" dedi.

Ancak paşalar ölüm fermanını çoktan vermişlerdi.

Emrah Cilasun, onbeşlerin katledilmelerinin yüzüncü yılında, arşiv belgelerine dayanan kapsamlı araştırması ile Mustafa Suphi ve Yoldaşlarını Kim Öldürdü? sorusuna ve bu konuda ileri sürülen tezlere cevap veriyor.

(Tanıtım Bülteninden)

Kitap Adı: Mustafa Suphi ve Yoldaşlarını Kim Öldürdü?
Yazar:Emrah Cilasun
Yayınevi: Tekin Yayınevi
Hamur Tipi: 2. Hamur
Sayfa Sayısı: 272
Ebat: 13,5 x 23,5
İlk Baskı Yılı: 2021
Baskı Sayısı: 1. Basım
Dil: Türkçe
Barkod: 9789944612999

* Bir ben vardır bende, benden içeri. (Yunus Emre)
* Gören bizi sanır deli, usludan yeğdir delimiz. (Muhy-i)
* Kadınlar insan, biz insanoğlu. (Neşet Ertaş)
* Bu otobüs de benim Maserati'm, halkımla birlikte kullanıyoruz. (Tuncel Kurtiz)
* Rahat yaşamak uğruna gerçeği mezara mı götüreyim; halka gerçeği anlatmak uğruna ölümü mü göze alayım? (Turan Dursun)
* Beneath this mask there is more than flesh, beneath this mask there is an idea Mr Creedy, and ideas are bullet-proof. (V for vendetta)
* O iyi insanlar, o güzel atlara binip çekip gittiler. Demirin tuncuna, insanın piçine kaldık. (Yaşar Kemal)
* Sen yanmazsan, ben yanmazsam, biz yanmazsak, nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa. (Nazım Hikmet Ran)
* Çin'den İspanya'ya, Ümit Burnu'ndan Alaska'ya kadar her milli bahride her kilometrede dostum ve düşmanım var. Dostlar ki; bir kere bile selamlaşmadık, aynı ekmek, aynı hürriyet, aynı hasret için ölebiliriz..
(Nazım Hikmet Ran)
Alıntı ile Cevapla
  #12  
Alt 31-01-2021, 14:16
Saint-Just Saint-Just isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Üyeliğini Sonlandırmış
 
Üyelik tarihi: 15 Jun 2014
Mesajlar: 521
Standart

'Kalbimiz yine çarpıyor, hep çarpacak!'

TKP'nin kurucularının katledilmesinin üzerinden tam 100 yıl geçti. TKP, 15'lerin katledilmelerinin 100. yılında yaptığı açıklamada, 'Kalbimiz yine çarpıyor, hep çarpacak' dedi.

28.01.2021
TKP'nin kurucu kadroları Mustafa Suphi ve yoldaşlarının katledilmelerinin üzerinden 100 yıl geçti.

TKP, 15'lerin katledilemelerinin yıldönümünde bir açıklama yaparak, "Yoldaşları Türkiye'nin geleceğini bu karanlık düzenden kurtarmak için söz verdiler. Söz verdik… Kalbimiz yine çarpıyor, hep çarpacak! Türkiye'ye sosyalizm çok yakışacak" ifadesini kullandı.

Açıklama şöyle:

Kalbimiz yine çarpıyor, hep çarpacak!
Mustafa Suphi ve yoldaşları doğdukları ve uğruna ölümü göze aldıkları yurtlarını sevdiler.

Emperyalist işgale boyun eğmeyen, saltanatın korku ve yalanlarına kanmayan Anadolu halkına inandılar.

Ve eşitliği en çok kendi ülkelerine yakıştırdılar.

Türkiye Komünist Partisi bu sevgi, inanç ve umuda doğdu.

Mustafa Suphi ve arkadaşlarının yurt sevgisi ve halka olan inancı karşılıksız kalmadı.

Nice işçi, aydın ve genç bu sevgi ve inancın parçası, Türkiye Komünist Partisi'nin mücadeleci üyeleri oldular.

Kimi zaman düştü, örselendi, kanadı, ama devam etti yoluna TKP, düzenin kıyısına ilişmeye çalışmadı, muhalefetin ucuz oyunlarında figüranlık yapmadı, gericilikle asla uzlaşmadı.

Bugün TKP'nin varlığı ve sürekliliği, iktidar ve muhalefeti ile başka bir düzenin mümkün olmadığını ilan eden sermaye ve gericiliğin oyununu bozmaya devam ediyor. Bu yüzden umut var diyenleri boğmaya, yetmeyince "şimdi sırası değil" diyerek yanıltmaya çalışmaları.

Suphilerin bu ülke topraklarına çaldığı maya tuttu. Yıllardır söküp atamadılar insanların aklından eşitlik ve özgürlük mücadelesini. Bir asır sonra onca karanlığa rağmen memleketin fabrikalarında, sokaklarında, okullarında eşitlik ve özgürlük için sıkılıyorsa yumruklar hâlâ, bilelim ki Mustafa Suphiler haklıydılar ve başardılar.

Tam 100 yıl geçti TKP kurucularının katledilmelerinin ardından. Yoldaşları Türkiye'nin geleceğini bu karanlık düzenden kurtarmak için söz verdiler.

Söz verdik…

Kalbimiz yine çarpıyor, hep çarpacak!

Türkiye'ye sosyalizm çok yakışacak.

Türkiye Komünist Partisi
https://sol.org.tr/haber/kalbimiz-yi...carpacak-24868
Alıntı ile Cevapla
  #13  
Alt 31-01-2021, 14:40
ilahimasal ilahimasal isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Üye
 
Üyelik tarihi: 23 Oct 2017
Mesajlar: 3.462
Standart

Tkp nin , mustafa suphi ve arkadaşlarının katledilişi ile alakalı anma yazısına baktımda

Bu olayı hic bilmeyen birisi şu yazıyı okuyor olsa
Sanarsın uzaylılar katletmiş yada osmanlı hanedanı katletmiş gibi bir durum alganıyor.

Erzurum ve trabzonda sürü halinde saldıranlar uzaylımıydı?
Tekneye bindirip meçhule yollayanlar saltanatçılarmıydı ?


Tkp suya sabuna dokunmadan anmasını yapmış .
Sıkıntı yok yola devam.
Alıntı ile Cevapla
  #14  
Alt 04-02-2021, 17:08
ilahimasal ilahimasal isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Üye
 
Üyelik tarihi: 23 Oct 2017
Mesajlar: 3.462
Standart

gayet netleşti
Soldaki hizipleşmenin nedenleride belli.
Sovyetin lenini
Kemalistin mustafası
Lenin pek makul biri gibi durmuyor
Marx ın dogu hakkındaki fikri ve devrimin batıdan gelecegi tezini leninin ciddiye alması , mustafa suphinin buna karşı tezi,
Mustafa Kemalin işci emekciden değil
sermayeden taraf olup , batıdan gelen işgalcilerden önce , sol sosyalist düşünceleri anadoluda kılıçtan geçirmesi , leninin sırf bir tezden dolayı mustafa suphi yoldaşını degil ,sermaye taraftarı mustafa kemal dostunu destekleyip sermayenin anadoluda hakim olmasına katkısı
Lenin sovyeti doğmadan ölmüş
Duyardımda anlamazdım , soldan bir çok insan neden lenini sevmez derdim. Pek sevilecek birisi olmadığı belli
Sultan galiyev
Çerkez ethem gibi tarihi figürlerin ismi haricinde fikirsel olarak nerede durdugu
Neticede tarihi bize nasıl kaktıkları , nasıl kripto ırkçılığa savurdukları, bizi dinci korkusu ile kasabın bıçağını yalattıkları, ilericilik diye kakıştırdıkları her seyin zulum ile elde edilip ardından tüm halkı gözü doymaz sermayeye teslim etmeleri....
Halkın geniş bir kesimi bu olayları bilse dahi idrak etmekte zorlanıyor.





Alıntı ile Cevapla
  #15  
Alt 19-01-2022, 05:41
Baskoylu Baskoylu isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Üye
 
Üyelik tarihi: 23 Sep 2012
Mesajlar: 1.151
Standart

En cok uzuldugum sey, Kendisini Insan gormeye calisan insanlik vasiflarini yerine getirmiyen, Gericiligi, Bagnazligi, Yobazligi, Irkciligi ve Milliyetciligi kendisine amac edinenlerin KENDILERINI DEMOKRAT VEYA SOSYAL DEMORAT gormeleri veya gostermeye calismalari Uzucu olandir.

1. Mustafa Suphi ve 14 Yoldasini Karadenizde Hunarca Katlettiren ATATURK DEGIL!!!! Cunku Olum doseginde yatiyordu, hic bir yetkisi yoktu!!!!

2. Dersim Soykirimin 1935 de baslayip 1938 Haziranda son bulan bu toplu katliamin sorumlusu ATATURK DEGIL!!! Cunku Olum Doseginde Yatiyordu, hic bir yetkisi yoktu. butun organizeyi Sabiha Gokcen tarafindan yapildi, hatta ve hatta Ataturke bir tokat atarak zorla beylik tabancasini bile almis, dersimdeki savunmasiz insannlarin uzerine bombalar yagdirmis!!!!

3. Cerkez Ethem vatan hayini ve Yunanli oldugu icin mecburen Yunanlara teslim oldu!!! Ataturk`un bu konu ile hicmi hic alakasi yok!!!!

4. Topal Osman, Ataturk`un tetikcisi veya infazcisi degildi, kendi basina hareket ederdi, Mustafa Suphi ve yoldaslarin katledilmesinde parmagi oldugu ve Trabzon mebusunu katlettigi icin yani cok sey bildigi icin TANDOGAN MEYDANINDA KAFASI KOPARILMIS OLDUGUNDAN 3 GUN IDAM ADI ALTINDA ASILDI. Bundan Ataturk`un hic mi hic haberi yoktu, Zavalli Ataturk`un gunahini aliyorlar... Yoksa Insan kendi sadik kopegini hunarca olmus birinin cesedini ayaklarindan asarmi?

5. 1 Mayis Dunya Isci ve Emekci Bayramini YASSAKLIYAN Yerine 1 Mayis Bahar Bayramini Resmi Yapan Mussolini denen adamdi!! getirip bunu Ataturk gibi bir adama mal etmek akil isi degil!!!
Ataturk 1 Mayis Dunya Isci ve Emekci Bayramini kutluyordu, hemde alanlarda illegal gosterilerde bile bulunmus Yassasin 1 Mayis Isci ve Emekci Bayrami demis!!!!!


Saymakla bitiremiyecegimiz Toplu Katliamlar, Idamlar, Yargisiz Infazlar, Cinayetler Zulum ve Iskencelerin Mimari ATATURK degil!!! adamin gunahina giriyorlar.

Hele hele Yaptigi DEVRIMLER Dunyada halen kimsenin yapamadigi ve yapamiyacagi DEVRIMLERE imzasini atmis. Dunyada herkes halen FES Takmaktadir!!! Dunyanin hic bir ulkesinde HARF Devrimi yapilmamis!!! Cunku insanligin dogusundan beri ilk kez bir lider HARF devrimini yapmis, HARF bulmus!!!! KILIK KIYAFET en onemli olandir, ILKEL Toplumda yasiyan yapraklarla cinsel organlarini orten bir topluluga KILIK KIYAFET Devrimi Zorunlu Devrimdi, Yani yaptigi Devrimler hic kimsenin yapamiyacagi ve Turkiye Halklarin Olmazsa Olmazi Ihtiyac olan DEVRIMLERDI!!!!

Almanya`da Neo Naziler dedigimiz Irkcilar cok azinlikta olmalarina ragmen FASIST HITLER SEMPATIZANI OLDUKLARINI VE FASIST OLDUKLARINI KABULLENEN BIR KURULUSTUR.

Turkiyede ise Gizli IRKCI, MILLIYETCI FASISTLERIN KENDILERINI FASIST OLARAK GORMEMELERI bunlarin fasist olmadigini gostermez.
Ataturk`u ve onun kurdugu FASIST DUZEN VE ANAYASASINI savunurlar, daha sonra demokrat, Sosyal Demokrat, Ilerici, Aydin, Sozum Ona daha ileri giderek Sosyalist bile gormeye calisirlar!!!!


kamil beni duyuyormusun.şimdi nerelerdesin kamil
beni duymak zorundasın sana seslenmem yakarma deyil
yalvarmak hiç.bunu iyi bil kamil
ya örs olacaksın ya örse çekiç
bir evimiz vardı hani.temeli gırannitten.
munzurdan taşımışdık harcına suyu
ustalar getirmişdik ta hudutlardan
işçileri gönüllü kan pahasına yani
evimiz güzeldi şirindi.sevdik sevindik sevindirdik
seyrine hayran olduk.üstüne titredik
seyrin aldan da koyu.ama seyrin niyeti belli
seyirde sahtelik var kamil.niye haykırmaz sesin
seyrime perde oluyorlar.seyri beyazlar
kamil kamil nerdesin.evi mekan eylediler
kargalar kazlar.yuvalandılar yuvalanıyorlar
çatıdan başladılar.çatıyı oynattılar
bizim çatı ki .tipilere meydan okurdu
ferman çıkarırdı kasırgalara
çatıyı taşladılar.çatı delindi yuvalandılar yuvalandılar
kargadan.baykuşa,sinekten,üveze kadar
çatı gücünü yitirdi.misyonunu bitirdi
haşereler için bir indi artık.çatı delindi
su sızıyor içeri.kar suları yağmur suları
itelemeden açılıyor kapı geri geri
giren girene içeri.şimdi ne etmeli dememeli kamil
menteşeleri yenile .kilitleri onar
öyle bir onarki,uymasın her anahtar
bilirsin ki bizim ev
ne don kilisesidir ne mevlana tekesidir
temele oynuyorlar kamil temeli kurtar
şunu iyi bil kamil
çatı temele uygun deyil .temele kurtar
konuşmak istemiyorum
birde sözüm ona,kahramanlar var
renkli,cilveli ele düşman sevdaya küskün dostluğa inat
hile anası kahramanlar.her biri kenedir
ama kelepir günü gelirse ki gelecektir
anlatıcam bir bir

MILLIYETCILIK COCUKLUK HASTALIGIDIR. INSANLIGIN DA KIZAMIGIDIR. EINSTEIN.
ADOLF HITLER VE MUSSOLINI GIBI IRKCILARIN USTASI, ATATURK`TUR
Alıntı ile Cevapla
  #16  
Alt 21-01-2022, 16:22
Baskoylu Baskoylu isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Üye
 
Üyelik tarihi: 23 Sep 2012
Mesajlar: 1.151
Standart

Enver Pasa ve yanlarindaki ittihatcilarin Soviyetlere; Ataturk tarafindan gonderilmedigini veya gorevlendirilmedigini dusunmek, tek kelime ile aptallik ve beyin hucrelerinin ozurlu olmasi ile sinirlidir.

Turkiye sinirlari icinde ATATURK denilen Irkci, Milliyetci ve Gerici guruhun emri olmadan KUC BILE UCMAZ, Ucan kuslarin bile yasama hakki yoktu.
Linc girisimleri bile onun nutuklari ve emirleri ile yapilmis ve yaptirilmistir.
Bu politika Ittihat-i Terakki Cemiyetin 1912 den itibaren yayginlasan yargisiz infaz, cinayet, ve benzeri katliamci politika resmilestirilmistir.

1918 de bu kurumun onderligini surduren, 1938 de Dersimde (Ak Cigerine) yedigi kursun ile hak ettigi yere giden bu mantigin biraktigi MIRAS; SOYKIRIMLARI, CINAYETLERI, YARGISIZ INFAZLARI, KARANLIK TOPLU KATLIAMLARI, IRKCILIK, MILLIYETCILIK, GERICILIK VE BAGNAZLIGIN YANI SIRA, ULKEYI EMPERYALISTLERE PESKES CEKTIRMIS, DISA BAGIMLI BIR HALE GETIRDIGI TURKIYE BIRAKMISTIR.

Carsaf Carsaf Belge, Kaynak, Delil ve Canli Taniklarin itraflarini aktarsak da NAFILE,
Cunku "IRKCILIK" BEYINLERE YERLESTIRILEN, GUNUMUZUN EN TEHLIKELI UYUSTURUCUSUNDAN DAHA TEHLIKELI BIR HASTALIKTIR.

Saygideger Şüpheci Dinsiz Dostun aktardigi yazi ve yorumlarin icinde net olarak acik olmasina ragmen,Karabekir, Enver Pasa, Topal Osman, Kayıkçılar Kâhyası Yahya ve onun gibi PIYONLARIN yaptigi katliamlar ve cinayetlerin programcisi ve bas mimari ATATURK`UN KENDISIDIR.


_İttihat Terakki Cemiyeti_

_Mustafa Kemal Paşa, Rauf Orbay, Kazım Karabekir, Fethi Okyar, Halil Kut, Mehmet Akif Ersoy, Fahrettin Paşa, Enver Paşa, Cemâl Paşa, Talat Paşa, İsmet İnönü, Celal Bayar, Ali Fuat Cebesoy, Ali Çetinkaya, Ziya Gökalp, Hacı Bekir, Tevfik Rüştü Aras, Said Halim Paşa, Nuri Conker, Çerkez Ethem, Yunus Nadi…

1889 devletin anayasal bir düzene kavuşmasını amaçlayan gizli bir dernek olarak kurulan örgüt; anayasanın kabul edilip İkinci Meşrutiyet'in ilan edilmesinden sonra iktidarı denetleyen bir siyasî parti (İttihat ve Terakki Fırkası) halini almış; 1912 yılında ise iktidar partisi olmuştur. Üyeleri İttihatçılar olarak anılır. Cemiyetin 1918 yılında kendini feshetmesinden sonra üyelerinin çoğu Millî Mücadele'de yer almıştırTriumvira sistemi ile yönetilen bir meclis yapısında egemenlik sürmüştür. Triumvirlik ya da üçler erki, Roma Cumhuriyeti'nin ilanının ilk yıllarından itibaren devletin yönetim ve idare mekanizmalarının bir parçası olarak oluşturulmuş, gerekliliği mevcut devlet idaresi tarafından öngörüldükten sonra farklı yetkilerle donatılmış, üç memurun bu birimlere atanmasıyla oluşturulmuş teşkilatlanmadır.

Enver Paşa'nın Kurultaya katılması da çok tartışma yaratmıştır. Enver Paşa 1920 yazında, Moskova'ya gelmiş ve Sovyet liderlerle ilişkiler kurmuştu. Sovyet liderleri Enver Paşa'nın Müslümanlar arasındaki nüfuzundan yararlanmak ve Sultan Galiyev taraftarlarına karşı denge sağlamak istiyordu. Bu yüzden, Enver Paşanın da Kurultaya katılmasını sağladılar. Üçüncü Enternasyonal'in önde gelen şahsiyetleri, Enver Paşa'yı da yanlarına alarak, 26 Ağustos'ta, Moskova'dan hareket ederek, Bakû'ye gelmişlerdi. Bakû'deki Müslüman- Türk ahali tarafından Enver Paşa, büyük bir coşku ile karşılanmış, fakat Azerbaycan'daki yerel komünistler (Galiyevci Nerimanov) soğuk davranmışlardı. Mustafa Suphi ve Türk komünistleri de, Enver Paşa'nın gelişine ve Kurultay'daki İttihatçı etkinliğine karşı oldukça soğuk davranmışlar ve Enver Paşa'yı gözden düşürmeye çalışmışlardı. TBMM hükümeti de, Enver Paşa ve diğer İttihatçıların Kurultaya katılmalarından rahatsızlık duymuş bu yüzden Enver Paşa ve Cemal Paşa'ya birer mektup yazılarak Türkiye adına hareket etmemeleri tavsiye edilmişti. Enver Paşa bu ikaza uygun davranmaya özen göstermiş, yaptığı bütün faaliyetleri TBMM'ye bildirmiştir. Kurultaya da Türkiye adına değil Fas, Tunus, Cezayir ve Trablusgarp inkılâpçılarını temsilen katılmış ve konuşmuştur. Buna karşılık Enver Paşa, Mustafa Kemal'e göndermiş olduğu mektuplarda, Anadolu direnişi için oldukça önemli olan bu Kurultay süresince nasıl yardım edebileceğini sormuştur. Mustafa Kemal, Kazım Karabekir'e gönderdiği şifreli mektupta Enver Paşa ve arkadaşlarından, memleket ve millet işlerine müdahalelerine müsaade edilmeden istifade edilmesi gerektiğini yazmıştır. Kazım Karabekir ise, Bakû Kurultayı'nı nasıl gördüklerini ve bu Kurultay'dan ne beklediklerini, kendisinin ne tür bir yardım yapacağı konusunda Enver Paşa'ya bir mektup göndermiştir. Mektuptaki şu pasajlar, Kurultayın TBMM'ce nasıl algılandığını ve Enver Paşa'dan ne beklendiğini göstermesi bakımından önemlidir: "...Alem-i İslamın ve bütün şark milletlerinin mukadderatının mevzu-i bahis olacag Bakû Kongresi'nde zat-ı alileriniz de bulunarak her şeyden evvel şark yolunun açılması ve şarkla olan ittisalimizin temini, Ermeni Meselesi'nin menafi-i milliye ve gayemizi temin edecek surette halli ve şarkta sulh ve sükunetin takriri hususlarına en büyük gayret ve himmetin sarf olunması pek mühim bir meseledir. ... Vaziyet-i hal ve siyaset-i hazırımızda Ruslardan başka hiçbir nokta-i istinadımız yoktur. ... Her bir işlerimizde esas, inleyen Anadolu'ya en yakından yardım olmalıdır. Bu yardımı sizden milletim namına talep ediyorum..."
Enver Paşa, Kurultay'daki büyük çoğunlukça coşkuyla karşılanmıştır. Enver'i protesto eden az sayıdaki delege, Enver Paşa Türkiyesinin emperyalistliğini vurgulayan komünistler ile Mustafa Suphi önderliğindeki Türk Komünistleri arasından çıkmıştır.
Kurultaya katılanların söylediklerine göre, Mustafa Suphi taraftarları Enver Paşa'yı konuşturmamışlar ve bu yüzden Enver Paşa'nın bildirisini Bela-Kun okumuştur.
Sonuç olarak, Kurultay, Galiyev'in tasarladığı şekilde olmamış Parti Merkezi, Kurultayı etkisizleştirmek için elinden geleni yapmıştı. Galiyev, Doğu Bilirliğinin kurumsal yapısını oluşturacak bir Doğu Halkları Kurultayı tasarlamıştı. Kurultay sonrasında oluşturulan sekreterya ve propaganda birimi bu düşünceyle gündeme getirilmişti. Doğu halklarının Rusya'nın etki alanı dışına kayacağından rahatsız olduğu anlaşılan Parti Merkezi, Kurultayın başarılı olması için gereken özeni göstermediği gibi, adeta işlevsiz hale getirmeye çalıştı. Sultan Galiyev'in Kurultay'a katılmasının engellenmesi ve Kurultay'ın devamının getirilmemesi bunun göstergesidir. Yine de bu Kurultay vesilesiyle, mazlum milletlerin temsilcileri ilk kez çok büyük katılımla bir araya gelmişler ve Galiyev'in "Mazlumlar Enetemasyonali" tasarımını gerçekleştirme sinyallerini vermişlerdir. Sultan Galiyev ve Stalin arasındaki mücadele İç savaşın bitim aşamasında açığa çıkmış, Tatar-Başkurt devletinin reddedilmesiyle birlikte yoğunlaşmıştı. Bu aşamadan sonra Galiyev'in parti hiyerarşisi içerisindeki düşüşü de başladı. Sovyet tarihçileri, Galiyev'in siyasal kariyerinin dönüm noktası olarak Rus Komünist Partisinin 10. Kongresi'nin hemen sonrası olan 1921 ilkbaharını gösterirler. Fraksiyonları ve Parti içi muhalefeti mahkum eden bu Kongre, partide sekterliğin, tek boyutluluğun yolunu açtı ve "milliyetçi sapmalara" karşı ilk resmi saldırılan başlattı. Kongrenin sonuç bildirisinde şöyle diyordu: "Geçmişin hayaletlerinden hala kurtulamamış olan yerel komünistler, ulusal özerkliğin önemini abartmaktadırlar.(...) Emekçi sınıfın çıkarlarını göz ardı etmekte ve bunları yanlış yere ulusal çıkarlarla karıştırmaktadırlar. İlkleri ikincillerden ayırt etmeyi bilemedikleri gibi parti çalışmalarını da sadece emekçi kitlelere yönlendirmemektedirler. Doğuda kimi zaman panislamizm ve pantürkizm biçimlerine bürünen demokratik burjuva milliyetçiliğinin ortaya çıkmasını da bu durum açıklamaktadır."

MILLIYETCILIK COCUKLUK HASTALIGIDIR. INSANLIGIN DA KIZAMIGIDIR. EINSTEIN.
ADOLF HITLER VE MUSSOLINI GIBI IRKCILARIN USTASI, ATATURK`TUR
Alıntı ile Cevapla
  #17  
Alt 29-01-2023, 00:09
Şüpheci Dinsiz - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Şüpheci Dinsiz Şüpheci Dinsiz isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Kıdemli Üye
Dinlerden Özgürlük Grubu Üyesi
 
Üyelik tarihi: 28 Dec 2010
Bulunduğu yer: Istanbul
Mesajlar: 7.575
Standart


* Bir ben vardır bende, benden içeri. (Yunus Emre)
* Gören bizi sanır deli, usludan yeğdir delimiz. (Muhy-i)
* Kadınlar insan, biz insanoğlu. (Neşet Ertaş)
* Bu otobüs de benim Maserati'm, halkımla birlikte kullanıyoruz. (Tuncel Kurtiz)
* Rahat yaşamak uğruna gerçeği mezara mı götüreyim; halka gerçeği anlatmak uğruna ölümü mü göze alayım? (Turan Dursun)
* Beneath this mask there is more than flesh, beneath this mask there is an idea Mr Creedy, and ideas are bullet-proof. (V for vendetta)
* O iyi insanlar, o güzel atlara binip çekip gittiler. Demirin tuncuna, insanın piçine kaldık. (Yaşar Kemal)
* Sen yanmazsan, ben yanmazsam, biz yanmazsak, nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa. (Nazım Hikmet Ran)
* Çin'den İspanya'ya, Ümit Burnu'ndan Alaska'ya kadar her milli bahride her kilometrede dostum ve düşmanım var. Dostlar ki; bir kere bile selamlaşmadık, aynı ekmek, aynı hürriyet, aynı hasret için ölebiliriz..
(Nazım Hikmet Ran)
Alıntı ile Cevapla
  #18  
Alt 28-01-2024, 04:57
Şüpheci Dinsiz - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Şüpheci Dinsiz Şüpheci Dinsiz isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Kıdemli Üye
Dinlerden Özgürlük Grubu Üyesi
 
Üyelik tarihi: 28 Dec 2010
Bulunduğu yer: Istanbul
Mesajlar: 7.575
Standart

https://birikimdergisi.com/guncel/10...i-nin-101-yili

28/29 Ocak Karadeniz Katliamı'nın 101. Yılı
"15'ler" Aslında Kaç Kişiydi ve Kimlerdi?


Ahmet Kardam
28 Ocak 2022 Cuma




Her yılın ocak ayı sonunda komünistler, sosyalistler, demokratlar, ilerici insanlar Ocak 1921'in 28'ini 29'una bağlayan gece Trabzon'a getirilip Sürmene açıklarında Karadeniz'in sularına gömülen Türkiye Komünist Partisi'nin başkanı Mustafa Suphi'yi ve beraberindeki yoldaşlarını çeşitli biçimlerde anarlar. Bu yılın 28/29 Ocak'ı, kuruluş aşamasındaki Türkiye Cumhuriyeti'nin bu ilk "faili belli" katliamının 101. yıldönümü oluyor. Nâzım Hikmet bu toplu siyasi cinayetin ikinci yılında (1923) kaleme aldığı "28 Kanunisani" adlı şiirinde şöyle der:

1921
kanunisani 28
karadeniz
burjuvazi
biz
on beş kasap çengelinde sallanan
on beş kesik baş
yoldaş
bunların sen
isimlerini aklında tutma
fakat
28 kanunisaniyi unutma!


"Katledilenlerin adlarını aklında tutma, ama bu katliamı unutma" biçimindeki bu mecazî anlatımın ironik bir biçimde, büyük ölçüde gerçekleştiğini söyleyebiliriz. Öyle ki, "28/29 Ocak" katliamı hiç unutulmadı, ama öldürülenlerin sayısını ve adlarını da, bugüne kadar, 101 yıldır hiçbir zaman tam olarak bilemedik.

Suphilerin öldürülmelerinden yaklaşık üç ay sonra, Türkiye Komünist Partisi'nin (TKP) Bakü'deki Merkez Komitesi Dış Bürosu Sekreteri Kayserili İsmail Hakkı'nın Şark Şurası Başkanlık Kurulu Üyesi Mikail Pavloviç-Weltmann'a yazdığı 24 Nisan 1921 tarihli mektuptan anlaşıldığına göre, o tarihte Karadeniz'de öldürülenlerin sayısının 16 olduğuna inanılıyordu.[1] Nâzım Hikmet'in yukarıdaki şiirinde görüldüğü gibi, katliamın ikinci yılında bu sayının 15 olduğuna kanaat getirildiği görülüyor. Nitekim izleyen yıllarda onlar hep "15'ler" olarak anılacaklardır. Ama örneğin TKP'nin katliamın 15. yılında (1936) Moskova'da yayımlanan 15'ler Hatırası başlıklı kitapçığında bile, kurbanların kimler olduğu bir yana, sayısının bile tam kesinlik kazanamamış olduğu görülüyor. Nitekim Salih Zeki'nin bu kitapçık için kaleme aldığı ama kabul görmediği için yer verilmeyen yazısının başlığı "Subhi Yoldaş ve 16 Şehitler"dir.[2] Bu kitapçıkta, o tarihte sayıları 15 kabul edilen katliam kurbanlarından ancak dokuzunun adı sayılabilmektedir: (1) Mustafa Suphi, (2) Ethem Nejat, (3) Topçu İsmail Hakkı, (4) Nazmi, (5) Şefik, (6) Hilmi oğlu Hakkı, (7) Kâzım Ali, (8) Hayrettin ve (9) Meryem [Maria] (M. Suphi'in eşi).[3]

Yavuz Aslan, 1997 yılında yayımlanan Türkiye Komünist Fırkası'nın Kuruluşu ve Mustafa Suphi başlıklı çalışmasında, katliamın gerçekleştiği Trabzon'da çıkan İstiklâl Gazetesi'nin katliamın ertesi günü çıkan 30 Ocak 1921 tarihli sayısında yayımladığı, Batum'a gönderilme bahanesiyle tekneye bindirilenlerin 15 kişiden oluşan listesine yer verir.[4] Yukarıda adını andığımız 15'ler Hatırası kitapçığını yayımlayan Sosyal Tarih Yayınları editörü, 5 numaralı dipnota yaptığı ekte, "Bugün tümünün adı bilinmektedir," diyerek ama herhangi bir kaynak göstermeden, Yavuz Aslan'ın İstiklâl Gazetesi'nden alıntıladığı bu listeyi, Mustafa Suphi'nin eşinin adını çıkartarak, 14 kişi olarak sıralamıştır.[5] Sosyal Tarih Yayınları editörünün Mustafa Suphi'nin eşi Meryem (Maria) Suphi'yi bu listeden neden çıkardığına dair bir açıklama yoktur. Bu hesaba göre, diğerleri birer kere ölürken, uğradığı her tecavüzde kaç kere öldüğünü bilemediğimiz Maria'yla birlikte, Karadeniz katliamının kurbanlarının sayısı 15 olmaktadır ki, doğru değildir. Kâzım Karabekir'in katliamın üçüncü günü (1 Şubat) 12. Fırka Kumandanlığı'na yazdığı şifrede,[6] Kâhya Yahya'nın evine kapattığı Maria Suphi'den hiç söz etmeden, "bir motor kiralayıp sahilden ayrılanların" sayısını 14 olarak bildirmektedir ki, bu da doğru değildir.

İstiklâl Gazetesi'nin, Trabzon limanında "tekneye bindirilenler olarak" yayımladığı listeyi esas alıp, ölüm yolculuğunun en başına, Kars'a kadar geri giderek, hem Türkiye'ye Mustafa Suphi'yle birlikte dönüş yapan heyetin tam listesini, hem de bu listenin katliam noktasına kadar gösterdiği değişiklikleri izlemek, böylece Karadeniz katliamının kurbanlarının tam listesine ulaşmak mümkündür.

Kars'tan hareketle Erzurum'a giden heyetin listesi

Mustafa Suphi'yle birlikte Türkiye'ye giriş yapıp Ankara'ya gitmek üzere Kars'a gelen heyetin tam olarak kaç kişiden ve kimlerden oluştuğunu bilmiyoruz. Ama 18 Ocak 1921 günü Kars'tan trenle Erzurum'a doğru hareket edenlerin hem sayısını hem de adlarını tespit etmek mümkün oluyor. 19 kişiden oluşan bu liste şöyledir:

(1) Mustafa Suphi (TKP Başkanı)
(2) Ethem Nejat (TKP Merkez Komitesi Sekreteri)
(3) İsmail Hakkı, (Hilmi oğlu, TKP Merkez Komitesi üyesi)
(4) Cemil Nazmi (İbrahim oğlu, TKP Merkez Komitesi üyesi, eski Elmalı Kaymakamı, Kandıralı)
(5) Bahaeddin (Aşçıoğlu, Öğretmen)
(6) Kâzım Hulusi (Uşak'ın Hacı Hüseyin mahallesinden)
(7) Maksut (Kıralioğlu, Sürmene'nin Asu köyünden)
(8) Hayrettin (Ahmet oğlu, Er, Van'ın Erciş kazası)
(9) İsmail Hakkı (Mehmet Ali oğlu, Topçu Yüzbaşısı, Bandırma'nın Manyas ilçesinden)
(10) Emin Şefik (Mühendis, İstanbullu)
(11) Kâzım (Ali oğlu, İhtiyat Zabiti, Manisalı)
(12) Mehmet (Hatip oğlu, Erzincan'ın Akdağ köyünden)
(13) Mehmet (Hacı Mustafa oğlu, İzmir'in Tilkilik mahallesinden)
(14) Maria (Mustafa Suphi'nin eşi)
(15) Süleyman Tevfik (Ahmet oğlu, Tayyare Yüzbaşısı; Kadıköylü)
(16) Mehmet Emin (Abbas oğlu, TKP Merkez Komitesi üyesi, Başkan Vekili)
(17) Süleyman Sami (Mehmet Sami oğlu, TKP Teftiş Komisyonu Başkanı)
(18) Abdülkadir (Veteriner Yüzbaşı)
(19) Meryem Emin (Mehmet Emin'in eşi, Kadınlar Şubesi Sekreteri)

Kâzım Karabekir, bu heyetin Erzurum'a varması üzerine Erkân-ı Harbiye-i Umumiye Riyâseti'ne gönderdiği 20/22 Ocak 1921 tarihli telgrafta heyetin sayısını "Mustafa Suphi yoldaşla diğer on yedi refiki" olarak, yani toplam 18 kişi olarak bildirir. Erzurum Valisi Hamit (Kapanlı) de, yine aynı gün Mustafa Kemal'e çektiği telgrafta, Mustafa Suphi'nin "on yedi refikiyle" (yani 18 kişi olarak) Erzurum'a gelmiş olduğunu bildirir. Her ikisi de, aynı tarihte, ağızbirliği etmişçesine, aynı sözcüklerle, Kars'tan yola çıkıp Erzurum'a varan TKP heyetinin sayısını 18 olarak bildirmektedirler.[7] Ama, Erzurum Valisi Hamit daha sonra kaleme aldığı hatıralarında, "bu heyette bulunanlardan birisinin, hanımını bir miktar altınla Erzurum'da bıraktığını" belirtir.[8] Kâzım Karabekir ile Vali Hamit'in her ikisi de, aynı ağızbirliğiyle, bu durumu Ankara'ya bildirmezler. TKP Merkez Komitesi üyesi olup da Türkiye'ye giden heyet içinde yer almamış olan Süleyman Nuri, Karadeniz katliamı sonrası, konuya ilişkin olarak Bakü'de yapılan 11/12 Nisan 1921 tarihli toplantıda, Erzurum'da heyetten ayrılan kadının kimliğini açıklar:[9] Bu açıklamaya göre, söz konusu kadın, Mehmet Emin'in eşi Meryem Emin'dir. Süleyman Nuri ayrıca, yaptığı bu açıklamada, Mehmet Emin ile Mustafa Suphi arasında yaşanan bir tartışmaya da yer verir: Heyet Erzurum'a varıp örgütlenmiş sözde protestolarla karşılandığında, Mehmet Emin ile Süleyman Sami yolculuğa devam etmek istemediklerini, Erzurum'da kalmak istediklerini söylerler. Bunun üzerine Suphi onlara, "Siz gelmezseniz ben de gitmem," deyince, Mehmet Emin eşini Erzurum'da bırakıp Süleyman Sami de yanında, sayısı 18'e inmiş heyetle birlikte Trabzon'a doğru yola devam ederler.

TKP Heyetindeki İttihatçı Ajanlar

Hem Mehmet Emin'le Süleyman Sami'nin Erzurum'da heyetten ayrılmak isteyişlerinin nedenini hem de bu ikisinin Maçka'da heyetten kopartılıp hayatlarının kurtarılmasının nedenini açıklığa kavuşturmak için, burada bir parantez açıp heyet içindeki ittihatçı ajanlar meselesini ele alalım. Bunun için yaklaşık bir yıl geriye gidelim.

Mustafa Suphi'nin Türkiye'ye dönebilmek için zorunlu olarak gittiği Taşkent'e varış tarihi Ocak 1920'nin son günleridir. Bakü'ye gitmeden önce, Taşkent'te kaldığı yaklaşık üç ay boyunca yaptığı çalışmaların bir bölümünü de, oraya Sibirya'dan gelen Türk savaş esirlerini, Turkfront karargâhına bağlı Türk kızıl kıtası içinde örgütlemek oluşturur. O üç ay zarfında Türkiye Komünist Teşkilatı'nın Taşkent'teki üye sayısı 40'a ulaşır.[10] Türkiye'ye dönmekte olan TKP heyetinin içindeki İttihatçı ajanların örgüte sızmalarının bu sırada gerçekleştiği anlaşılıyor. Yavuz Aslan'ın belgelediği bu sızmanın öyküsü özetle şöyledir:[11]

Daha 1917 Ekim Devrimi'nden önce, Kerenski iktidarı döneminde, Sibirya'dan kaçıp Taşkent'e gelmiş olan Türk subay esirlerinden bir grup orada "Türkleri Rus boyunduruğundan kurtarıp birleştirmek" amacıyla gizli bir İttihat ve Terakki Cemiyeti oluştururlar ve Ekim Devrimi'nden sonra da, kendi içlerinden dört kişiyi Bolşeviklerle temas kurup onlarla birlikte çalışmakla görevlendirirler. Mustafa Suphi Taşkent'e geldikten sonra, Bolşeviklerin güvenini kazanmış bu dört kişiye, kendi örgütlediği Türkiye Komünist Teşkilatı'nın yönetimine katılmalarını önerir. Suphi Mayıs 1920'de teşkilatını Taşkent'ten Bakü'ye taşırken yanına aldığı 23 kişi[12] arasında örgüte sızmış bu dört ajan da vardır. Bu dört ajandan ikisi Bakü'deki teşkilatın merkez yönetiminde yer alan Mehmet Emin ile Süleyman Sami'dir. Üçüncü kişi çok büyük bir olasılıkla, aşağıda gerekçelerini ayrıca açıklamaya çalışacağım gibi, Türkiye'ye dönen heyet içinde yer alan Tayyare Yüzbaşısı Süleyman Tevfik'tir.

Dördüncü kişinin kim olduğunu tespit edecek verilere sahip değiliz. Akla gelen bir ihtimal, bu ölüm yolculuğundan sağ çıkmış dört kişiden biri olan ve diğerleri gibi Osmanlı ordusuna mensup savaş esiri bir subay olan Veteriner Yüzbaşı Abdülkadir oluyor. Fakat bu benzerliklerin kendisinden kuşkulanmak için yeterli olmadığı da görülüyor. Ne ölüm yolculuğunda sağ kalış biçimi onlarınkine benziyor, ne de Karadeniz katliamından sonra diğerleriyle herhangi bir birlikteliği var. Bu dört kişiden sonuncusu, dönüş yapan heyet içinde yer almayıp Bakü'de kalmış da olabilir.

Haziran 1920'de, Mustafa Suphi ile Mehmet Emin'in Mustafa Kemal'e yazdıkları mektubu Ankara'ya götüren Süleyman Sami, 16 Temmuz 1920 günü ulaştığı Trabzon'da, Vali Vekili ve 3. Kafkas Kumandanı Rüştü Bey tarafından üç gün boyunca kendi evinde alıkonularak sorgulanır. Bu sorgulama sırasında dört arkadaşıyla birlikte Mustafa Suphi'nin örgütüne nasıl sızdıklarını, Suphi'yle birlikte Bakü'ye geldiklerini ve gerçek kimliklerini nasıl gizlediklerini ifşa ederken, Suphi'yi Türkiye'ye dönmeye ikna edenin kendisi olduğunu, Ankara hükümeti hesabına ajanlık yapmayı arzuladığını, Mustafa Kemal'e yazılmış mektubu Ankara'ya götürme görevini üstlenmesinin nedeninin, bundan böyle nasıl hareket etmesi gerektiğine dair talimat almak olduğunu, kendisine böyle bir görev verilirse, TKP içindeki arkadaşlarıyla birlikte Mustafa Suphi'yi Ankara'nın istediği doğrultuda hareket etmeye zorlayabileceğini söyler.[13]

Rüştü Bey, Süleyman Sami'nin bu sözlü ifadesini bir rapor haline getirerek Ankara'ya iletir. Bu raporun ardından Ankara'ya gelmesine izin verilen Süleyman Sami, Ankara ve Eskişehir'deki Yeşil Ordu ve gizli Komünist Partisi yöneticileriyle yaptığı görüşmelerden edindiği bilgileri de, hiç kuşkusuz, Mustafa Kemal'e ve görüştüğü diğer "yetkililere" aktarır. Nitekim, 1921 yılında İstiklâl Mahkemesi'nde yargılanan Türkiye Halk İştirakiyun Fırkası yöneticilerine Süleyman Sami'yle yapmış oldukları görüşmeler ve Mustafa Suphi'nin Bakü'deki örgütüyle ilişkileri konusunda çok ayrıntılı suçlamalar yöneltilmiştir.[14]

Mehmet Emin ile Süleyman Sami'nin Erzurum'da heyetten ayrılmak istemelerinin ve Suphi'nin itirazı üzerine ölüm yolculuğuna devam etmek zorunda kalmalarının, gönüllü olarak üstlenmiş oldukları Ankara hesabına ajanlık görevlerinin bir gereği olduğu düşünülebilir. Heyet Erzurum'a varıp protestolarla karşılaştığında, bu protestoları Mustafa Kemal'in talimatı ve onayıyla Kâzım Karabekir'le birlikte planlayıp örgütlemiş olan Erzurum Valisi Hamit Bey –muhtemelen Ankara'nın talimatıyla– bir adamı vasıtasıyla Mehmet Emin ile Süleyman Sami'yi yolculuğun ölümle sonuçlanacağı konusunda uyarmış olabilir. Suphi'nin, bu ikisinin ayrılması durumunda kendisinin de yolculuğa devam etmeyeceğini söylemesi onları bu kararlarından vazgeçmek zorunda bırakmış olabilir, çünkü Suphi'nin Trabzon'da noktalanacak bu yolculuktan vazgeçmesi büyük bir özenle planlanmış ölüm yolculuğunun o noktada sonlanması demek olurdu.

Maçka'da heyetten ayrılan üç kişi

Erzurum'dan Trabzon'a kadar, zorlu kış koşulları altında, büyük kısmı kızaklarla, Bayburt, Gümüşhane ve Maçka üzerinden yapılan yolculuk altı gün sürer. Ankara'nın onayıyla uygulamaya sokulmuş plan gereği, heyete yiyecek ve yatacak yer verilmediği gibi özel olarak örgütlenmiş, kışkırtılmış kalabalıkların protestolarına da maruz kalırlar. 27 Ocak 1921 günü varıp geceledikleri Maçka'da, üç kişi heyetten ayrılır: (16) Mehmet Emin, (17) Süleyman Sami ve (18) Veteriner Yüzbaşı Abdülkadir. Bu üç kişinin ayrılış biçimlerini sondan başlayarak ele alalım.

Maçka'da TKP heyetinden ayrılanlardan Veteriner Yüzbaşı Abdülkadir'in ayrılış öyküsünü Mahmut Goloğlu belgeleyerek anlatmaktadır.[15] Buna göre, Yüzbaşı Abdülkadir, içinde yer aldığı TKP heyeti daha Kars'tayken, Trabzon'da dava vekilliği yapan kardeşi Mehmet'e bir telgraf çekerek "Trabzon'a gelmekte olduklarını sevinçle bildirir". Telgrafı alan kardeşi Mehmet Efendi aynı zamanda Karadeniz katliamının uygulayıcısı Kâhya Kaptan'ın da işlerine bakmaktadır. Aldığı telgrafı Yahya Kâhya'ya gösterdiğinde, Kâhya ona, Mustafa Suphi ve yoldaşlarının öldürülmeleri konusunda Ankara'dan yazılı talimat aldığını söyleyerek, kardeşini kurtarmak istiyorsa Trabzon'a girmesine engel olmasını, yola çıkıp bir yerde onu heyetten ayırıp kaçırmasını tembihler. Bunun üzerine Maçka'ya giden Mehmet Efendi, heyet oraya geldiğinde Kaymakam Vekili Murat Efendi'nin yardımıyla kardeşi Veteriner Yüzbaşı Abdülkadir'i heyetten ayırarak gizlemeyi başarır.

Maçka'da heyetten ayrılan diğer iki kişinin, Merkez Komitesi Üyesi Mehmet Emin ile Teftiş Komisyonu Başkanı Süleyman Sami'nin ayrılış biçimleri çok farklıdır. Heyet Maçka'ya vardığında, bu iki ajanın ölümden nasıl kurtarıldığına dair edindiği istihbaratı Bakü'de yapılan 11/12 Nisan 1921 tarihli toplantıda dile getiren Süleyman Nuri şöyle der:[16]
[Maçka'da mola verildiğinde] oraya bir jandarma gelip Mehmet Emin'e dedi ki: [Erzurum'daki] karınız çok hasta, dönmelisiniz. Bunun üzerine [Erzurum'a] döndü, Süleyman Sami de beraber. Fakat diyorlar ki, hemen ertesi gün onlar da Trabzon'a gittiler ve şimdi onlar Trabzon'da gayet güzel yaşıyorlar.
Kâzım Karabekir, katliamdan üç gün sonra (2/3 Şubat 1921 tarihinde) hem Mustafa Suphi ile beraberindeki heyetin "Rusya'ya gitmek üzere" 28 Ocak gecesi denize açıldıklarını hem de Mehmet Emin ile Süleyman Sami'nin kurtarılıp özgür bırakıldıklarını Ankara'ya (B.M.M. Başkanlığına, Dahiliye, Hariciye Müdafaa-i Milliye vekaletlerine ve Erkân-ı Harbiye-i Umumiye Başkanlığına) şöyle rapor eder:[17]
(…) Mustafa Suphi ve on üç arkadaşı Trabzon'da şehir haricinde toplanmış olan halkın şiddetli tezahüratı karşısında şehre girmeyerek, seyahatine devam edemeyeceğini de anlayarak alelacele kiraladığı bir motora binerek Rusya'ya avdet etmek üzere 28/1/37 (1920)'de sahilden açılmışlardır. Sözü geçen kafileden olup Maçka'da hastalanarak kalan Mehmet Emin ile Süleyman Sami'nin Türkistan'daki millî hizmetlerini bilen ve takdir eden birçok kimselerin telkinleri ile adı geçenler serbestliklerine kavuşmuşlardır.
Bu raporda dikkati çeken iki nokta var: Birincisi, Trabzon limanında tekneye bindirilen kişi sayısının Suphi'yle birlikte 14 olduğu; ikincisi, sadece iki kişinin bağışlanarak hayatlarının kurtarıldığı. Hatırlanacağı üzere, Erzurum'dan Trabzon'a doğru yola çıkartılan heyetin sayısı o tarihte Ankara'ya 18 olarak bildirilmişti. Sadece iki kişinin (Mehmet Emin ile Süleyman Sami'nin) serbest bırakıldığı bildirildiğine göre, tekneye 16 kişinin bindirilmiş olması gerekirken, bu sayı iki eksiğiyle 14 olarak bildirilmekte, diğer iki kişinin ne olduğuna dair herhangi bir açıklama yapılmamakta, Ankara'nın da bu "kayıp" iki kişinin akıbetini önemsemediği anlaşılmaktadır. Akıbetleri konusunda bilgi verilmeyen iki kişiden biri yukarıda nasıl serbest kaldığını açıkladığımız Veteriner Yüzbaşı Abdülkadir, diğeri durumunu aşağıda açıklayacağımız Tayyare Yüzbaşısı Süleyman Tevfik'tir.

Rapordaki bu eksikliğin şöyle açıklanabileceğini düşünüyorum: TKP heyetinin Trabzon'dan sözümona "sınırdışı" edilmesi Mustafa Kemal'in talimatıyla Kâzım Karabekir ve Erzurum Valisi Hamit Bey tarafından geliştirilen ve onaylanan plan gereğidir. İşte Kâzım Karabekir'in raporu, Ankara tarafından onaylanmış bu planın gerçekleştirildiğini bildirmektedir. Raporda Mehmet Emin ile Süleyman Sami'nin serbest bırakılmalarına da yer veriliyor olması, bu serbest bırakılma talimatının da Ankara tarafından verildiğinin göstergesidir. Buna göre, diğer iki kişinin (Veteriner Yüzbaşı Abdülkadir ile Hava Yüzbaşısı Süleyman Tevfik'in) serbest bırakıldıklarının raporda yer almaması ise, bu uygulamanın yerel İttihatçı iktidarın inisiyatifiyle gerçekleştiğini göstermektedir. Eğer öyle olmasaydı, serbest bırakılanlar arasında bu ikisinin de adları anılırdı. Kâzım Karabekir, ayrıca, Ankara'nın talimatıyla serbest bırakılan Mehmet Emin ile Süleyman Sami'nin serbest bırakılışlarının "haklı gerekçesi"ni de imal ederek Ankara'ya sunmaktadır: Bu ikisi hastalandıkları için heyetten alınmışlardır; serbest bırakılmalarının nedeni ise, onların Türkistan'daki "milli hizmetlerini" bilenlerin ısrarlı çabalarıdır.

Hava Yüzbaşısı Süleyman Tevfik'in durumu

Süleyman Tevfik'in durumu, Kayıkçı Kâhya'nın onayıyla ve kardeşinin çabasıyla Maçka Kaymakamı tarafından serbest bırakılan Veteriner Yüzbaşı Abdülkadir'in durumundan farklıdır.

28 Ocak 1921 gece yarısı Trabzon limanından tekneye bindirilen TKP heyeti içinde Süleyman Tevfik'in de olduğundan kuşku yok, çünkü İstiklâl Gazetesi'nde yayımlanmış "tekneye bindirilenler" listesinde onun da adı yer almaktadır. Fakat aynı Süleyman Tevfik katliamdan hemen sonraki günlerden birinde Trabzon'da görülür. Ayrıca, katliamdan sekiz ay sonra, İstanbul'da, katliamdan sağ kurtulmuş diğer iki ajan Mehmet Emin ve Süleyman Sami ile birlikte görülür.

Trabzon'da görüldüğünün tanığı, Türkiye Komünist Gençler Birliği'nin üyesi (yukarıda sözünü ettiğimiz Veteriner Yüzbaşı Abdülkadir'le sadece isim benzerliği olan) Abdülkadir'dir. Bu genç 28/29 Ocak katliamının hemen öncesinin ve sonrasının tanığıdır. O sırada Trabzon'da bulunuş nedeni, Suphi'nin başkanlığında Ankara'ya gidecek olan heyete Trabzon'dan katılmakla görevlendirilmiş olmasıdır. Bu genç, katliamdan birkaç ay sonra Sovyet Rusya'ya dönüşünde yaptığı 1 Ekim 1921 tarihli tanıklığında Süleyman Tevfik hakkında şöyle demektedir:[18]
Suphi yoldaşın vakasından sonra Maçka'da hastalanarak geriye kalan Tevfik yoldaş geldi. Kendisiyle bir defa görüştüm. Şimdi İstanbul'a gideceğim diye söyledi ve o akşam İstanbul'a hareket etti.
TKP heyetinde yer alan ve tekneye bindirildiği kesin olan Süleyman Tevfik, katliam sonrası TKP'nin gençlik örgütü üyesi Abdülkadir'e rast gelerek veya özellikle arayıp bularak, tıpkı Mehmet Emin ve Süleyman Sami gibi hastalandığı gerekçesiyle Maçka'da serbest bırakıldığını iddia etmektedir. Yalan söylediğine dair elimizde üç kanıt bulunuyor: Birincisi, tekneye bindirilen kişiler listesinde onun da adının bulunması. İkincisi, Mete Tunçay'ın Moskova'daki çalışmaları sırasında kendisine yardımcı olan dostlarından R. P. Kornienko Mete Tunçay'a, "Tayyareci Tevfik'in motordan alınarak canının kurtarıldığı" bilgisini aktarmıştır.[19] Üçüncü kanıt, Salih Zeki'nin şu sözleridir:[20]
Kurbanlar kafilesini taşıyan motörden karaya canlı olarak iki nefer çıkarılmış. Birisi Subhi kafilesine dahil tayyareci Tevfik adında bir provokatör, güya ki canilere çok yalvarmış da ona merhamet edip öldürmemişler!... Diğeri de Subhi yoldaşın genç ve güzel zevcesi Meryem.
Tayyareci Süleyman Tevfik'in "hastalandığı için serbest bırakıldığı" iddiasının yalan olmasının kesinliğine ilaveten, TKP heyetinin içindeki üçüncü ajan olduğunu da gösteren bir başka tanıklık da vardır. Bu tanıklık, katliamdan sekiz ay kadar sonra TKP yönetiminin İstanbul'a gönderdiği Tahirzade Haydar'ın sunduğu raporudur. Türkiye'ye dönüş sürecinde İstanbul'a gönderilmiş üyelerle ve Şefik Hüsnü çevresiyle temas kurmak üzere İstanbul'a gönderilmiş olan Tahirzade Haydar 28 Eylül 1921 tarihli raporunun notlar bölümünde şu ilginç bilgiyi vermektedir:[21]
Mehmet Emin, Süleyman Sami, Tayyareci Tevfik Beylerle tesadüfen görüştüm. Kendilerinin masum olduklarını söylediler.
Katliam sonrasında bu üç kişi birlikteliklerini hâlâ sürdürdüklerine göre, Tayyare Yüzbaşısı Süleyman Tevfik de, Süleyman Sami'nin Trabzon Vali Vekili ve 3. Kafkas Kumandanı Rüştü Bey tarafından Trabzon'da üç gün boyunca sorgulandığı sırada, "Mustafa Suphi'nin örgütüne sızdıklarını" söylediği dört arkadaştan üçüncüsüdür. Ankara, heyetten ayırılarak serbest bırakılmaları talimatını sadece Mehmet Emin ve Süleyman Sami için verdiğinden dolayı, onlar Maçka'da serbest kalırken Süleyman Tevfik ölüm yolculuğuna devam etmek zorunda kalmıştır. Serbest bırakılan ikisi, büyük ihtimalle, katliamı örgütleyen yerel İttihatçı iktidarın (Trabzon Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti'nin) elebaşlarına başvurarak, Süleyman Tevfik'in de gerçek kimliğini açıklayarak kurtarılmasını istemişler, Ankara tarafından korunan bu ikisinin ricası dikkate alınarak, son anda, Kayıkçı Kâhyası Yahya'ya Süleyman Tevfik'in tekneye bindirilmemesi talimatı verilmiştir. Süleyman Tevfik ya teknenin hareketinden hemen önce indirilmiş ya da Sürmene açıklarındaki katliam sırasında kendisine dokunulmayarak, Maria Suphi'yle birlikte, Trabzon limanına sağ olarak geri getirilmiştir. Böylece serbest bırakılan Süleyman Tevfik, bir süre Trabzon'da kaldıktan sonra, gittiği İstanbul'da Mehmet Emin ile Süleyman Sami'yi bulmuştur.

Katliam ve Maria Suphi

TKP'nin gençlik örgütü üyesi Abdülkadir, 1 Ekim 1921 günü Sovyet Rusya'da yaptığı tanıklıkta, TKP heyetinin Trabzon'a varışını, tekneye bindirilişini ve Suphi'nin eşi Maria'nın akıbetini şöyle anlatır:[22]
… heyet [gece yarısı] saat yarımda geldi. (…) Yağmur yavaş yavaş yağıyordu. Hava dahi soğuk idi (…) inzibat ve polis memurları yolları keserek halkın gitmelerine engel oluyorlardı. Fakat halk mahalle aralarından savuşuyordu. Saat yarımda kafile göründü. Değirmendere'de vali, Müdafaa-i Milliye [Cemiyeti] reisi ve azaları, polis müdürü bulunuyordu. Kafile yaklaştığında ilk evvel bir subay elindeki evrak ile Müdafaa-i Milliye [Cemiyeti] reisi ile görüştü. [Bu subay] derhal tevkif edilerek gönderildi. Nedeni sonradan anlaşıldı. O sırada Kâhya Yahya dahi gümrük dairesinden on tane hamal ve beş altı tane rençber, on on beş tane sepetli hamal çocuğu dizerek geldi. Kafilenin yaklaşmasından beş dakika evvel tellal bağırdı. Gelen kafileye hakaret, tükürmek, çamura batırmak gibi bir şeylerin yapılması hususunu teşvik etti.

Kafileden ilk evvel Mustafa Suphi çıktı. Derhal bir subay karşı durarak şu suretle hitap etti. "Mustafa Suphi, Mustafa Suphi, bak 16 arkadaştan yalnız ben kurtuldum. Bakü'de Türkistan'da binlerce esir kardeşlerimizi sen mahvettin." Bunun üzerine teşvik edilen halk, hamal, rençberler, "istemeyiz" diye haykırdılar. Mustafa Suphi, Müdafaa-i Milliye [Cemiyeti] reisine ve valiye hitaben [şöyle seslendi]: "Biz Ankara'ya gideceğiz, Mustafa Kemal Paşa'ya bağlılığımızı sunmak için geldik. Lütfen müsaade ediniz, kendisiyle haberleşelim" derken arkadan birisi bir tekme vurdu. Suphi yoldaş çamurlar içine yuvarlandı. Hamallar derhal taarruz ederek, yüzüne tükürerek, çamur atarak ve döverek motora sevk ettiler, artık arabadan indirilmiş arkadaşları da birer birer döverek, tükürerek motora bindirdiler. Bunlar olurken, Kâhya'nın adamlarından birisi Mustafa Suphi'ye fena bir söz söyledi. Nihayet halk birer birer dağıldı. Motor henüz iskelede duruyordu. Motora silahlı on beşe yakın asker bindirildi. Halk dağıldıktan sonra saat bir buçuk raddelerinde motor hareket etti. Ben de oradan ayrılarak yaşananları Sovyet Rusya temsilcisi Ali Oruç [Bagirov] yoldaşa şifahen anlatıyordum. Saat 4-5 dolaylarında motorun geriye döndüğünü haber aldık. İskeleye gittim, fakat hiçbir kimse ile temas ettirmiyorlardı. Geri dönmeye mecbur oldum. Artık sabah olduktan sonra görmek mümkün olur diye düşünüyordum. Sabahleyin erken iskeleye gittiğimde motorun orada olmadığını gördüm. Oradaki kayıkçılardan sordum. Motorun hareket ettiğini söylediler. Gündüz saat 8 dolaylarında motor boş olarak geri döndü. Tekrar motora gittim. Fakat hiçbir tayfa ile temas ettirilmiyordu. Birkaç gün sonra tayfaların birisinden aldığımız bilgiye göre, Sürmene açıklarında ayakları ve elleri bağlı olarak denize attıklarını söylediler. Yalnız Suphi yoldaşın ailesinin geri döndüğü zaman Kahya tarafından çıkarıldığını haber aldık. (…) Hangi evde olduğunu haber almak üzere uğraştım. Fakat hiçbir taraftan malumat alamadım.

Başlangıçta Kâhya'nın evinde olduğunu, ardından Nemlizade Ragıp Bey'in evinde olduğunu söylediler. Bazen üç dört defa olmak üzere evlerinin kapılarından geçiyordum. İhtimal rast getiririm veya pencereden bakarken görüp nerede olduğunu haber alırım diye uğraştım. Fakat hiçbir taraftan haber almadım. Daha sonra, epey zaman geçtikten sonra, kadının Kâhya tarafından Rizelilere hediye edildiğini ve orada bir zevk arasında öldürüldüğünü haber aldım.
Karadeniz Katliamının Kurbanları

28/29 Ocak 1921 gece yarısından sonra, saat 1:30 dolaylarında hareket eden tekneye bindirildikleri söylenenlerin sayısı 15'tir. Öyle anlaşılıyor ki, bu sayı esas alınarak, katliamın kurbanları yıllar boyu hep "15'ler" diye anılmıştır. Ama artık, öldürülenlerin sayısını ve adlarını kesin olarak bilebiliyoruz.

Suphi'nin partisinin içine sızmayı başarmış ajanlardan biri, bindirildiği tekneden sağ olarak karaya çıkartılarak serbest bırakıldığına göre, diğerleri sadece bir kere öldürülürken kaç kere öldürüldüğünü bilemediğimiz Suphi'nin eşi Maria'yla birlikte, katliam kurbanlarının tam sayısı 14'tür:
  1. Maria
  2. Mustafa Suphi
  3. Ethem Nejat
  4. Hilmi oğlu İsmail Hakkı
  5. Cemil Nazmi
  6. Bahaeddin
  7. Kâzım Hulusi
  8. Kırali oğlu Maksut
  9. Hayrettin
  10. Topçu İsmail Hakkı
  11. Emin Şefik
  12. Ali oğlu Kâzım
  13. Hatip oğlu Mehmet
  14. Hacı Mustafa oğlu Mehmet

Ancak 101 yıl sonra

Karadeniz Katliamı'nın kurbanlarının sayısına ve kim olduklarına bunca çaba ile ancak 101 yıl sonra tam olarak ulaşabilmiş olmamız gerçekten düşündürücü. Bu olgu, bana kalırsa, hem Mustafa Suphi hem de Karadeniz katliamı üzerindeki –bizlerin bilincini de kapsayan– çok yönlü karartmanın koyuluğu ile açıklanabilir.

Kuruluş halindeki Cumhuriyet'in ilk "faili belli" siyasi katliamını bize unutturmayan Nâzım Hikmet'le birlikte onları hep "15'ler" olarak anageldik. Şimdi gerçek sayının 14 olduğunu öğrenmiş olsak bile, biz onları yine hep "15'ler" olarak anacağız.

[1] Dönüş Belgeleri-2. İstanbul: TÜSTAV, 2004, s. 151.
[2] Salih Zeki. "Subhi Yoldaş ve 16 Şehitler". 15'ler Hatırası, ed. Mete Tunçay. İstanbul: Sosyal Tarih Yayınları, 2020, s. 77-91.
[3] 15'ler Hatırası, s. 16.
[4] Yavuz Aslan. Türkiye Komünist Fırkası'nın Kuruluşu ve Mustafa Suphi. Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları, 1997, s. 331-332.
[5] 15'ler Hatırası, s. 16/n5.
[6] Yavuz Aslan, a.g.e., s. 331.
[7] Yavuz Aslan, a.g.e., s. 310, 316.
[8] Yavuz Aslan, a.g.e., s. 318.
[9] Dönüş Belgeleri-2, s. 133.
[10] Kardam, Ahmet. Karanlıktan Aydınlığa Mustafa Suphi. 3. baskı. İstanbul: İletişim Yayınları, 2021, s. 283.
[11] Yavuz Aslan, a.g.e., s. 77-78, 271.
[12] Atasoy, Emel Seyhan ve Meral Bayülgen (ed.). Türkiye İştirakiyun Teşkilâtlarının Birinci Kongresi (TKP Kuruluş Kongresi). İstanbul: Sosyal Tarih Yayınları, 2008, s. 80.
[13] Yavuz Aslan, a.g.e., s. 270-273.
[14] Aynı yerde, s. 101.
[15] Mahmut Goloğlu, a.g.e., s. 45-47, 453-454.
[16] Dönüş Belgeleri-2, s. 133.
[17] Yavuz Aslan, a.g.e., s. 321 (Metin günümüz Türkçesine çevrilmiştir -A.K.).
[18] Dönüş Belgeleri-2, s. 163.
[19] Tunçay, Mete. "Belgeler". Türkiye'de Sol Akımlar (1908-1925) içinde. İstanbul: BDS Yayınları, 2000, s. 356.
[20] Salih Zeki, a.g.e., s. 90.
[21] Erden Akbulut ve Mete Tunçay. İstanbul Komünist Grubu'ndan (Aydınlık Çevresi) Türkiye Komünist Partisi'ne (1919-1926). c. 1: 1919-1923. İstanbul: Sosyal Tarih Yayınları, 2012, s. 94.
[22] Dönüş Belgeleri-2, s. 160-162.

* Bir ben vardır bende, benden içeri. (Yunus Emre)
* Gören bizi sanır deli, usludan yeğdir delimiz. (Muhy-i)
* Kadınlar insan, biz insanoğlu. (Neşet Ertaş)
* Bu otobüs de benim Maserati'm, halkımla birlikte kullanıyoruz. (Tuncel Kurtiz)
* Rahat yaşamak uğruna gerçeği mezara mı götüreyim; halka gerçeği anlatmak uğruna ölümü mü göze alayım? (Turan Dursun)
* Beneath this mask there is more than flesh, beneath this mask there is an idea Mr Creedy, and ideas are bullet-proof. (V for vendetta)
* O iyi insanlar, o güzel atlara binip çekip gittiler. Demirin tuncuna, insanın piçine kaldık. (Yaşar Kemal)
* Sen yanmazsan, ben yanmazsam, biz yanmazsak, nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa. (Nazım Hikmet Ran)
* Çin'den İspanya'ya, Ümit Burnu'ndan Alaska'ya kadar her milli bahride her kilometrede dostum ve düşmanım var. Dostlar ki; bir kere bile selamlaşmadık, aynı ekmek, aynı hürriyet, aynı hasret için ölebiliriz..
(Nazım Hikmet Ran)
Alıntı ile Cevapla
  #19  
Alt 28-01-2024, 05:07
Şüpheci Dinsiz - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Şüpheci Dinsiz Şüpheci Dinsiz isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Kıdemli Üye
Dinlerden Özgürlük Grubu Üyesi
 
Üyelik tarihi: 28 Dec 2010
Bulunduğu yer: Istanbul
Mesajlar: 7.575
Standart

https://bianet.org/yazi/unutulan-deg...a-suphi-256623
Unutulan değil, yok sayılan bir kadın: Maria Suphi



Yayın Tarihi: 23 Ocak 2022 11:29
Asuman Bayrak



Bazı konularda yazmak zordur, Maria hakkında yazmak daha da zor. İnsanın aklı almıyor, dehşete kapılıyor. Çığlıklarını duymamak, acısını hissetmemek olanaksız.

Ocak ayının ilk günlerinde, AKP Elazığ milletvekili Zülfü Demirbağ, katıldığı bir televizyon programında "komünistlerde zaten namus anlayışı diye bir şey yoktur, aile, namus anlayışı olmaz," dedi.

Tam 101 yıl önce aynı günlerde Erzurum'da, halk aynı sözcüklerle kışkırtılmış, "Allahsız, dinsiz komünistler"i karşılamaya hazırlanmış, Mustafa Suphi ve arkadaşlarını linç etmek için bekliyordu. Aynı bakış, aynı anlayış, aynı cümlelerle sürüyor.

TKP'nin ilk merkez komitesi başkanı Mustafa Suphi'yle 14 arkadaşının bindiği teknenin Karadeniz'de kötü hava koşulları yüzünden alabora olduğu resmi açıklamalarda yer alsa da failleri belli ve planlı olduğu söylenen bir saldırıyla öldürüldükleri bilinir.

Daha az bilinen ise Kazım Karabekir tarafından Kars'ta karşılanan heyetin bir hafta kadar bekletilip Erzurum üzerinden Trabzon'a doğru yola çıkarıldıktan sonra, yol boyunca, altı gün sürekli saldırıya uğramaları, her molada linç girişimleri, küfür, dayak, aşağılama ve tacizlerin devam etmesidir.

"Öldürmeyin, pişman edin"
Din temelli, komünist düşmanı bir söylemle sokağa dökülen halk, Mustafa Suphi ve arkadaşlarını öldürmek için fırsat kollar. Anadoluda yeni başlayan kurtuluş savaşına katılmak için gelenler dövülerek bir tekneye bindirilir. Çünkü Ankara'dan gelen telgraflarda öldürmeyin ama geldiklerine pişman edin yazar.

Resmi açıklamayla söylentiler birbirini tamamlar. Yeni kurulacak olan devletin temelinde korku hakimdir, faili meçhuller damga vurur. Mustafa Suphi ve arkadaşları hunharca katledildikten iki ay sonra Sovyetlerle Ankara hükümeti arasında dostluk anlaşması imzalanır. Saldırganların başındaki kayıkçı kethudası Yahya Kahya pusuya düşürülerek öldürülür, daha sonra da olayların soruşturulmasını, sorumluların bulunmasını isteyen Trabzon Milletvekili gazeteci Ali Şükrü ortadan kaldırılır.

Bu hikayede hiç bilinmeyen ise Maria Suphi'dir.

Karadeniz'in kuzey kıyılarından Novorosiski'li bir komsomolkadır Maria. Rus devrimi için savaşmış, Mustafa Suphi ile tanıştıktan sonra TKP'ye katılmıştır.

Kurtuluş savaşının ilk yıllarında, Mustafa Kemal'e destek için Bakü'den Kars'a gelen TKP heyetinde yer almış enternasyonalist bir devrimcidir. TKP kayıtlarında ise adı Meryem'dir.

28 Ocak 1921'i, 29 Ocağa bağlayan cuma gecesi Karadenizde, Yahya Kahya ve adamları tarafından öldürülüp suya atılan Mustafa Suphi ile arkadaşları adına şiirler, yazılar yazılır, kitaplar basılır, törenler düzenlenir ama bir cümleyle bile Maria'dan bahsedilmez.

Eşi ve yoldaşları gözlerinin önünde katledilen Maria zorla, sürüklenerek kıyıya çıkarılmış ve tahminen iki yıl boyunca her gün dövülüp, tecavüz edilmiştir.

Yahya Kahya, Maria'yı bir ara Trabzon eşrafından Nemlizade Ragıp'a "satar", sonra geri alır ve Rizeli kabadayılara verir. Halk, Maria'ya reva görülen eziyeti, tacizi, tecavüzü bilir. Hapsedildiği evler bellidir, ancak hiçbir şey yapılmaz. Onu tanıyanlar, Maria hiç yaşamamış gibi davranırlar.

28 - 29 Ocak 1921 tarihindeki olaylar, yıllar sonra TÜSTAV(Türkiye Sosyal Tarih Araştırma Vakfı)'nın yayımladığı belgelerle aydınlatılır. Bir de o günlerde Trabzon'da yayımlanan İstikbal gazetesinde "Bakü yolcuları geldiler ve gittiler" başlıklı kötücül bir yazı yayımlanır, Maria'dan bahseden.

Arşivlerin karanlığı, katliam emrinin kim ya da kimler tarafından verildiğini gizler. Katliamın tanığı Maria'nın onca işkenceden sonra, ne zaman nasıl öldüğü bilinmez.

Bazı konularda yazmak zordur, Maria hakkında yazmak daha da zor. İnsanın aklı almıyor, dehşete kapılıyor. Çığlıklarını duymamak, acısını hissetmemek olanaksız.

Son zamanlarda elimin altında üç kitap var:

*Maria Suphi – Bir direniş öyküsü. (Roman) Kenan Karabağ, Tekin Yayınevi.2021

*Mustafa Suphi ve Yoldaşlarını Kim Öldürdü? (Politik inceleme) Emrah Cilasun, Tekin Yayınevi, 2020

*Moskova, Ankara, Londra Üçgeninde İştirakiyuncular, Komünistler ve Paşa Hazretleri (Araştırma, inceleme dizisi) Emel Akal, İletişim Yayınları 2013

Üç kitabı da okumanızı, en azından gözatmanızı tavsiye ederim. Kenan Karabağ'ın yazdığı romanın büyük bölümü Mustafa Suphi ve mücadelesi üzerine.

İdealler, hayaller, gerçekler arasında Maria, kitaba adını verdiği halde esas kahraman olamıyor. Farklı bakış açılarına sahip diğer iki kitap belgelere dayandığı için, Maria yine satıraralarında kalıyor.

Kin, nefret halen sürüyor
Emrah Cilasun, yerel dinamikleri ve ayrıntıları incelemiş. Emel Akal'ın araştırması daha geniş bir siyasi panaroma çiziyor. "1920 yılında Ankara'daki TBMM Hükümetinin, Moskova Londra'dan gelen etkilerle, iç politikaya nasıl şekil verdiği" anlatılıyor.

Her üç kitapta da, TKP heyetinin Erzurum'dan sonra Bayburt, Gümüşhane, Torul üzerinden Maçka'ya getirilirken linç girişimleriyle karşılaştıkları, aç, susuz bırakılıp dayak ve hakaretlerle sürekli tacize uğradıkları anlatılıyor. Dinimiz elden gidiyor, denilerek kışkırtılan halk Mustafa Suphi ve arkadaşlarını kendi elleriyle cezalandırmak istemiş. Erkekleri öldürmek yetmemiş, Maria'yı zincire vurup her gün tekrar tekrar öldürmüşler. Üstelik bu kin, bu nefret hala sürüyor.

Mültecilerin evleri, işyerleri basıldığı, yağmalandığı, dövüldüğü, öldürüldüğü, gençlerin "kutsal aile" baskısı altında yaşamaktan vazgeçip ölümü tercih ettiği, cemaatlerin cirit attığı bir ortamda, "dinimize, diyanetimize laf söyletmeyiz" diyenlerin sesi daha çok çıkıyor. Kalabalıklar her an kışkırtılmaya hazır. 6-7 Eylül olayları, Maraş, Sivas derken insanlığımız sürekli kaybediyor. Kadınlar daha da fazlasını...

Felsefe tarihinin en eski, en temel sorularından biri; "insan nasıl bir varlıktır?" diye kabul edilir. Cevabı Maria'da gizli olabilir. Onun trajedisi hem kadın düşmanlığının, hem de dini gericiliğin zirvesidir. Hani Nazım Hikmet "28 kanunisaniyi unutma" demiş ya... Bu Ocak'ta Maria Suphi'yi evinize, kalbinize buyur edin ve konuşun.

Bakalım size ne söyleyecek?

(AB/EMK)

* Bir ben vardır bende, benden içeri. (Yunus Emre)
* Gören bizi sanır deli, usludan yeğdir delimiz. (Muhy-i)
* Kadınlar insan, biz insanoğlu. (Neşet Ertaş)
* Bu otobüs de benim Maserati'm, halkımla birlikte kullanıyoruz. (Tuncel Kurtiz)
* Rahat yaşamak uğruna gerçeği mezara mı götüreyim; halka gerçeği anlatmak uğruna ölümü mü göze alayım? (Turan Dursun)
* Beneath this mask there is more than flesh, beneath this mask there is an idea Mr Creedy, and ideas are bullet-proof. (V for vendetta)
* O iyi insanlar, o güzel atlara binip çekip gittiler. Demirin tuncuna, insanın piçine kaldık. (Yaşar Kemal)
* Sen yanmazsan, ben yanmazsam, biz yanmazsak, nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa. (Nazım Hikmet Ran)
* Çin'den İspanya'ya, Ümit Burnu'ndan Alaska'ya kadar her milli bahride her kilometrede dostum ve düşmanım var. Dostlar ki; bir kere bile selamlaşmadık, aynı ekmek, aynı hürriyet, aynı hasret için ölebiliriz..
(Nazım Hikmet Ran)
Alıntı ile Cevapla
  #20  
Alt 28-01-2024, 17:21
Şüpheci Dinsiz - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Şüpheci Dinsiz Şüpheci Dinsiz isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Kıdemli Üye
Dinlerden Özgürlük Grubu Üyesi
 
Üyelik tarihi: 28 Dec 2010
Bulunduğu yer: Istanbul
Mesajlar: 7.575
Standart



Mustafa Suphi ve Yoldaşlarını Kim Öldürdü?

* Bir ben vardır bende, benden içeri. (Yunus Emre)
* Gören bizi sanır deli, usludan yeğdir delimiz. (Muhy-i)
* Kadınlar insan, biz insanoğlu. (Neşet Ertaş)
* Bu otobüs de benim Maserati'm, halkımla birlikte kullanıyoruz. (Tuncel Kurtiz)
* Rahat yaşamak uğruna gerçeği mezara mı götüreyim; halka gerçeği anlatmak uğruna ölümü mü göze alayım? (Turan Dursun)
* Beneath this mask there is more than flesh, beneath this mask there is an idea Mr Creedy, and ideas are bullet-proof. (V for vendetta)
* O iyi insanlar, o güzel atlara binip çekip gittiler. Demirin tuncuna, insanın piçine kaldık. (Yaşar Kemal)
* Sen yanmazsan, ben yanmazsam, biz yanmazsak, nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa. (Nazım Hikmet Ran)
* Çin'den İspanya'ya, Ümit Burnu'ndan Alaska'ya kadar her milli bahride her kilometrede dostum ve düşmanım var. Dostlar ki; bir kere bile selamlaşmadık, aynı ekmek, aynı hürriyet, aynı hasret için ölebiliriz..
(Nazım Hikmet Ran)
Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Önerilen Siteler

Etiket
mustafa suphi

Başlık Düzenleme Araçları
Stil

Yetkileriniz
Yeni Mesaj yazma yetkiniz Aktif değil dir.
Mesajlara cevap verme yetkiniz aktif değil dir.
Eklenti ekleme yetkiniz aktif değil dir.
Kendi Mesajınızı değiştirme yetkiniz Aktif değildir dir.

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-KodlarıKapalı

Gitmek istediğiniz forumu seçiniz


Bütün Zaman Ayarları WEZ +3 olarak düzenlenmiştir. Şu Anki Saat: 07:59 .